Top Banner
Yeni Rejim ve Olasılıklar Oğuzhan Kayserilioğlu - S.4 AKP, hegemonya kurmaktan vazgeçi- yor. Öyle bir güce ve kapsama yeteneği- ne artık sahip değil. Kendisinden olmayan herkesi karşısına alıyor. * * * İçinde bulunduğumuz günler AKP’nin inişini görünür kıldı. Ergenekon operasyonlarıyla sindirilen Kemalistler, 29 Ekim’de, büyük şehirler- de kendilerine moral kazandıran miting- ler düzenleyebildi. Laiklik ve Cumhuri- yetçilik üzerinden güç toplanıyor. Ancak, hayat, aynen eskisi gibi akmaya- bilir. Yenilen ve teslim olan Ordu- Kemalizm gerçekliği, bazı güçler, özel- likle yoksul Aleviler için bir kopuşma ve sola yönelimin önünü açıyor. 30 Ekim ise, AKP’nin Kürt halkından kopuşunu belirginleştirdi. Kürtlerin yaşadığı her yer “Topyekun Direniş!” halindeydi. Önümüzdeki günler çok daha büyük direnişlere gebe. Açlık grev- leri, AKP’yi bataklığa itiyor. Bir ay önce on binlerce Alevi yurttaş gerici dayatmalara direneceğini haykır- mıştı. Bu hafta da binlerce öğrenci Ankara’da YÖK’e karşı yürüyecekler. Kısa bir zaman içinde farklı toplumsal gerilimlerin bu kadar kitlesel bir biçimde iktidara yönelmesi normal midir? Üstelik, ekolojik yıkıma, kadınların aşa- ğılanmasına karşı tepkiler de, sık sık meydanlara taşıyor. Hesaplanan hiçbir sonucu üretemeyen ve giderek hükümetin dengesini bozan Suriye politikaları, bölgede emperyalist- lerin taşeronu olarak “pay kapma” rezil- liğini açığa çıkartıyor. Savaş kışkırtıcılığı- nın karşısında güçlü bir toplumsal muha- lefet oluştu. Anti-emperyalizm yeniden canlanıyor. Ülkedeki Nusayriler, yaşam- larının “pazarlık” aracı haline getirilme- sine karşı haklı tepkilerini on binlercesi sokağa çıkarak dillendiriyor. Arka arkaya uygulanan yeni neo-liberal saldırılar, kalan tüm toplumsal kazanım- ları tasfiye ederek, “Din” maskesi arka- sında yürütülen soygunun görülmesini kolaylaştırıyor. Avrupa’da yoğunlaşan kapitalizmin krizi, AKP’nin can simidi sıcak para akışı- nı zora sokarak, ihracatın hızını keserek ve diğer sonuçlarıyla, büyüme balonunu söndürüyor ve ekonomik durgunluğun önünü açıyor. Artacak işsizlik ve yoksullukla emekçile- re vuracak bu son yoksullaştırma dalga- sı, öfkeli tepkileri kışkırtıyor. AKP, iktidar yıllarının zirvesinde. Ama, üstüne yüklenen gerilimlerin zorlama- sıyla, iktidarın iç ittifak güçleri ayrışıyor ve denge bozuluyor. * * * AKP, zayıflamasını, sürekli gerginlik politikası yürüterek ve muhalefetin zayıflıklarından faydalanarak gizlemeye çalışıyor. Herkesle sürekli kavga, bozulan üslup ve görünüm, iktidarın içinde artan çekiş- meler ise, gerçek durumu açık ediyor. İşte AKP’nin son dönemi: Tümüyle demogojiye dayalı, gericiliği ve ırkçılığı kışkırtan sefil söylemlerle sahte gerilim- ler üreterek yol almak, yetmediği yerde de, şiddet araçlarıyla devlet terörü uygulamak. Yoksullaştırma, savaşa sürükleme, geri- cilik, demogoji ve devlet terörü! * * * Muhalefetin güncel konumlanışına bakacak olursak: Kürt halkının mücade- lesi kendi uzun tarihinin en yüksek zir- vesine doğru hamle yapıyor. Farklı alanlardan yola çıkan anti-kapita- list, halkçı ya da demokratik muhalefet eksenleri, şayet Kürt halkının mücadele- siyle ilişkileneceği bir ortak alanın içine girerse, muhalefetsiz iktidara seçenek bir güç merkezi oluşabilir. Şimdi, halkın kendi seçeneğini oluştur- ma ve AKP’ye dayatmanın zamanı. Siyasallaşmış bir işçi hareketi, topluma temiz hava taşıyacaktır. 18. SAY FA C. MALATYA ÖZ GÜR LÜK TOPLUMSAL www.top l um sa l oz gur l uk.com AYLIK SİYASİ GAZETE SA Y I: 20/48 Kasım 2012 Fİ YAT I: 2 TL 24. SAY FA AKP, üniversiteyi, ser- mayenin her dokusuna işleyebileceği şekilde teslim almak istemek- tedir. Kriz, Çin için önemli bir fırsat sunarken, piya- salara bağımlı olması sebebiyle ekonomisini zor duruma sokuyor. Çanlar Çin İçin Çalıyor Sendika Yasak! Eser S. - S.16 9. SAY FA TÜLAY HATİMOĞULLARI Birlikte ve Daha Güçlü Mücadele >> Tuncay Yılmaz ile söyleşi YİĞİTHAN KAVUKÇU Ortadoğu’nun süper gücü olma planıyla hareket eden Türkiye, bölge ülkeleriyle çatış- malı bir durum içinde. Türkiye Yanlış Hesap Kurbanı Üniversiteler Bizimdir! AKP ZORLANIYOR! 22. SAY FA FİLİZ Ç. Patriarkal kapitalizm; kendi doğasındaki ikiliklerle toplumsal yaşamı da sarmalamış durumda... Kadınlar İkili Yaşam İstemiyor S.10
28

TO-Gazete-48/20

Apr 09, 2016

Download

Documents

Erkan Gökber

Toplumsal Özgürlük Gazetesi Sayi:48
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: TO-Gazete-48/20

Yeni Rejim

ve OlasılıklarOğuzhan Kayserilioğlu - S.4

AKP, hegemonya kurmaktan vazgeçi-yor. Öyle bir güce ve kapsama yeteneği-ne artık sahip değil.

Kendisinden olmayan herkesi karşısınaalıyor.

* * *İçinde bulunduğumuz günler AKP’nininişini görünür kıldı.

Ergenekon operasyonlarıyla sindirilenKemalistler, 29 Ekim’de, büyük şehirler-de kendilerine moral kazandıran miting-ler düzenleyebildi. Laiklik ve Cumhuri-yetçilik üzerinden güç toplanıyor.Ancak, hayat, aynen eskisi gibi akmaya-bilir. Yenilen ve teslim olan Ordu-Kemalizm gerçekliği, bazı güçler, özel-likle yoksul Aleviler için bir kopuşma vesola yönelimin önünü açıyor.

30 Ekim ise, AKP’nin Kürt halkındankopuşunu belirginleştirdi. Kürtlerinyaşadığı her yer “Topyekun Direniş!”halindeydi. Önümüzdeki günler çokdaha büyük direnişlere gebe. Açlık grev-leri, AKP’yi bataklığa itiyor.

Bir ay önce on binlerce Alevi yurttaşgerici dayatmalara direneceğini haykır-mıştı. Bu hafta da binlerce öğrenciAnkara’da YÖK’e karşı yürüyecekler.

Kısa bir zaman içinde farklı toplumsalgerilimlerin bu kadar kitlesel bir biçimdeiktidara yönelmesi normal midir?

Üstelik, ekolojik yıkıma, kadınların aşa-ğılanmasına karşı tepkiler de, sık sıkmeydanlara taşıyor.

Hesaplanan hiçbir sonucu üretemeyenve giderek hükümetin dengesini bozanSuriye politikaları, bölgede emperyalist-lerin taşeronu olarak “pay kapma” rezil-liğini açığa çıkartıyor. Savaş kışkırtıcılığı-nın karşısında güçlü bir toplumsal muha-lefet oluştu. Anti-emperyalizm yenidencanlanıyor. Ülkedeki Nusayriler, yaşam-larının “pazarlık” aracı haline getirilme-sine karşı haklı tepkilerini on binlercesisokağa çıkarak dillendiriyor.

Arka arkaya uygulanan yeni neo-liberalsaldırılar, kalan tüm toplumsal kazanım-ları tasfiye ederek, “Din” maskesi arka-sında yürütülen soygunun görülmesinikolaylaştırıyor.

Avrupa’da yoğunlaşan kapitalizminkrizi, AKP’nin can simidi sıcak para akışı-nı zora sokarak, ihracatın hızını keserekve diğer sonuçlarıyla, büyüme balonunusöndürüyor ve ekonomik durgunluğunönünü açıyor.

Artacak işsizlik ve yoksullukla emekçile-re vuracak bu son yoksullaştırma dalga-sı, öfkeli tepkileri kışkırtıyor.

AKP, iktidar yıllarının zirvesinde. Ama,üstüne yüklenen gerilimlerin zorlama-sıyla, iktidarın iç ittifak güçleri ayrışıyorve denge bozuluyor.

* * *AKP, zayıflamasını, sürekli gerginlikpolitikası yürüterek ve muhalefetinzayıflıklarından faydalanarak gizlemeyeçalışıyor.

Herkesle sürekli kavga, bozulan üslupve görünüm, iktidarın içinde artan çekiş-meler ise, gerçek durumu açık ediyor.

İşte AKP’nin son dönemi: Tümüyledemogojiye dayalı, gericiliği ve ırkçılığıkışkırtan sefil söylemlerle sahte gerilim-ler üreterek yol almak, yetmediği yerdede, şiddet araçlarıyla devlet terörüuygulamak.

Yoksullaştırma, savaşa sürükleme, geri-cilik, demogoji ve devlet terörü!

* * *Muhalefetin güncel konumlanışınabakacak olursak: Kürt halkının mücade-lesi kendi uzun tarihinin en yüksek zir-vesine doğru hamle yapıyor.

Farklı alanlardan yola çıkan anti-kapita-list, halkçı ya da demokratik muhalefeteksenleri, şayet Kürt halkının mücadele-siyle ilişkileneceği bir ortak alanın içinegirerse, muhalefetsiz iktidara seçenekbir güç merkezi oluşabilir.

Şimdi, halkın kendi seçeneğini oluştur-ma ve AKP’ye dayatmanın zamanı.

Siyasallaşmış bir işçi hareketi, toplumatemiz hava taşıyacaktır.

18. SAY FA C. MALATYA

ÖZ GÜR LÜKTOP­LUM­SALwww.top­lum­sa­loz­gur­luk.comAYLIK­SİYASİ­GAZETE SA­YI:­20/48­­Kasım­2012­­­Fİ­YA­TI:­2­TL

24. SAY FA

AKP, üniversiteyi, ser-

mayenin her dokusuna

işleyebileceği şekilde

teslim almak istemek-

tedir.

Kriz, Çin için önemli bir

fırsat sunarken, piya-

salara bağımlı olması

sebebiyle ekonomisini

zor duruma sokuyor.

Çanlar Çin

İçin Çalıyor

Sendika Yasak!Eser S. - S.16

9. SAY FA TÜLAY HATİMOĞULLARI

Birlikte ve Daha

Güçlü Mücadele

>> Tuncay Yılmaz ile söyleşi

YİĞİTHAN KAVUKÇU

Ortadoğu’nun süper

gücü olma planıyla

hareket eden Türkiye,

bölge ülkeleriyle çatış-

malı bir durum içinde.

Türkiye Yanlış

Hesap KurbanıÜniversiteler

Bizimdir!

AKP ZORLANIYOR!

22. SAY FA FİLİZ Ç.

Patriarkal kapitalizm;

kendi doğasındaki

ikiliklerle toplumsal

yaşamı da sarmalamış

durumda...

Kadınlar İkili

Yaşam İstemiyor

S.10

Page 2: TO-Gazete-48/20

GİRİŞ2 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

EDİ TÖR DEN

Yolumuz Uzun İşimiz Çok

Hikmet Sarıoğlu .................................... 3

Yeni Rejim ve Olasılıklar

Oğuzhan Kayserilioğlu ..................... 4

Kriz Dinamikleri Direnişin Önünü Açıyor!

Alp Aydın .................................... 6

Sultan Tayyip Kürtlere Yenik Düştü

Halit Elçi .................................... 7

Türkiye Yanlış Hesap Kurbanı

Tülay Hatimoğulları ..................... 9

Tuncay Yılmaz ile SöyleşiBirlikte Daha Güçlü Mücadele

Söyleşi: jiyan.org .................................... 10

İslamcı Harekette Sola Yöneliş

Ahmet Saymadi ................................... 12

Aleviler İçin Direnişi Yükseltme Vakti

Hasan Feramuz ................................... 13

AB’den Gelen Kriz Dalgaları

Volkan Yaraşır ................................... 14

İşçi Hareketinin Durumu ve Örgütlenme İnadı

H. Arıkuşu ................................... 15

İkinci Bir Emre Kadar Sendika Yasak

Eser S. .................................... 16

Kürtlerin Yükselişi

Dr. Mustafa Peköz ...................... 17

Çanlar Çin İçin Çalıyor

C. Malatya .................................... 18

Mısır Yeniden Bölge Liderliğine Talip

M. Ramazan .................................... 19

Bir Kez Daha Deja Vu mu?

Cenk Ağcabay .................................... 20

Açlık Krizi Kapıda

Max Z. .................................... 21

Kadınlar İkili Yaşam DeğilKendilerine Ait Yaşam İstiyor!

Filiz Ç. .................................... 22

Onur Yürüyüşlerinin Ardından

Yıldız Tar .................................... 23

Üniversiteler Bizimdir!

Yiğithan Kavukçu .................................... 24

Harekete Geçi(ri)yoruz

Barış Özer .................................... 25

HABERLER .................................... 26

Felaket Kapitalizminin Afet Yasası

Perihan K. .................................... 28

Ye­rel­Sü­re­li­Ya­yın­Sa­hi­bi­ ve­Ya­zı­ İş­le­ri­Mü­dü­rü:­Ulaş­Taş­te­kin

Ad­res: Hüseyinağa­Mah.­Süslü­Saksı­Sk.­No:­18­K.­3

Beyoğlu/İstanbul­ Tel.&Faks: (0212)­243­37­60

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GA ZE TE Sİ

Bas­kı:­EZ­Gİ­Mat­ba­acılık­Sa­na­yi­Cad­de­si­Al­tay­Sok.­No:10­Ço­ban­çeş­me­

YE­Nİ­BOS­NA-İS­TAN­BUL­(0212) 452­23­02

ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu Sayıdakiler

AKP, Suriye hava sahasında savaşuçağının düşürülmesiyle yaşadığıprestij kaybının ardından, bölgede-ki konumunu yeniden ileriye taşı-ma girişimlerinde bulunuyor.

Ortadoğu’da emperyalizmin taşero-nu olarak daha iyisini yapabileceği-ni kanıtlama kaygısı, onu gerilimle-rin merkezine yakınlaşmaya mec-bur kılıyor. Rusya’nın yolcu uçağı-nın ve Ermenistan’ın yardım malze-mesi taşıyan uçağının, yükü kaldırı-lamayacak misillemelere davetiyeçıkaracak şekilde aranması da bumecburiyetin yarattığı birer sonuç-tur.

AKP’nin bugüne dek dış politikadagerilimi yoğun alanlarda sergilediğibaşarısızlıkları aşarak, bir başarıyaimza atmasının imkânsızlıklarıgünden güne daha çok açığa çıkı-yor. AKP’nin küresel ve yerel ser-mayenin yolundaki engelleri temiz-lemek adına çıkmaya yazgılı olduğuyolculuk, onun kendi sonunavarma ihtimalini de arttırıyor.

Batı Kürdistan’da yaşanan devrim-sel inşa süreci, AKP’nin telaş ileyaptığı her bir hamlenin, sonrasın-da altında kalacağı sarsıcı sonuçlaryaratma riski barındırdığını gözlerönüne seriyor.

* * *

İçine girmiş olduğu sıkışmışlığıaşmak için içeride de bir savaşhükümetinden beklenecek şekildedavranan AKP; sömürgeci, ayrımcı,cinsiyetçi, muhafazakâr politikala-rını sürdürmekte ısrar ediyor.

Ancak içeride de dışarıda olduğugibi bu politikalara karşı güçlen-mekte olan direnç odakları var.Onlar da kendi varoluşlarını ger-çekleştirmek için AKP’yi baskılıyor.

Asimilasyona ve katliam denemele-rine karşı, Aleviler 7 Ekim’de alan-lara çıktı. Özgürlükçü bir laiklikisteminin ve mezhepçi savaş çığırt-kanlığına duyulan tepkinin ortakbir zeminde buluşması, savaşhükümetini zorlayacak yeni birdurum yaratıyor.

* * *

PKK ve PAJK tutsaklarının 12Eylül’de başlattığı SüresizDönüşümsüz Açlık Grevi ellili gün-lerinde. Farklı zamanlarda direnişegeçen yüzlerce tutsak arasında,

eylemi 12 Eylül tarihinden itibarensürdüren 63 kişi için hayati tehlikearz eden kritik sınıra ulaşıldı.

Başta Erdoğan’ınki olmak üzere,AKP cephesinden yükselen seslerise bu kapsamda bir direniş hamle-sine, henüz karşı cevap üreteme-diklerini gösteriyor. Şu ana kadaryaptıkları, direnişi koyu bir sansürbulutunun arkasına gizlemeyeçalışmak ve Kürt sorununun çözü-mü konusunda kafa karışıklığıyaratmayı sağlayacağı umulantutarsız açıklamalara devam etmek-ten ibaret.

Ancak bu kapsamlı direniş hamle-sinin çok kısa vadede yaratabileceğiyıkıcı sonuçlar, AKP’yi paniğesürüklenerek savrulacağı, daha dakırılgan bir zemine itme potansiye-li taşıyor.

Kürt Özgürlük Hareketi, devrimcihalk savaşının farklı enstrümanla-rını kullanırken olduğu gibi yineAKP’yi köşeye sıkıştırmayı başar-mış ve onun mevcut konumu, mev-cut politikalarıyla geçiştirmesinibir kat daha zorlaştırmış görünü-yor.

* * *

21 Eylül 2010 komplosuyla tutukla-nıp 2 yıla yakın bir süre hapistekalan Toplumsal Özgürlük yazarıTuncay Yılmaz yoldaşımız özgürlü-ğüne kavuştu. Hapisliği süresincegazetemize katkılarını sürdüren,mücadelesine artık dört duvardışında devam edecek olan, yazarı-mıza, aramıza hoş geldin, diyoruz.

* * *

Her bir direniş hareketi kendi mec-rasında seyrederken; güncel demo-kratik görevlerle, kapitalizme karşıdevrim perspektifini buluşturan birkomünist öznenin yaratılması, acilbir görev olarak bizlere kendisinidayatıyor.

Bu gerçek ihtiyacın tespit edilmesiile yeniden kuruluş için birlik zemi-ninde bugüne dek vardığımız enileri mecra olan Sosyalist YenidenKuruluş süreci, devrimci bir haya-tın taleplerine cevap verecek ritmive beceriyi kazanarak yol alıyor.

6 Ekim’de Ankara’da yapılan ve ille-rin koordinasyon kurullarını biraraya getiren geniş katılımlı toplan-tı; SYK’nın, komünist özneyi inşayolunda yürürken, bir yandan daonun kimliğini; dokusunu, refleks-lerini, gerilimini oluşturmaya baş-ladığını gösteren bir ayna oldu.

Öte yandan örgütsel reflekslerinkazanılmasına paralel olarak, yeni-den kuruluş tartışmalarında katedilen mesafenin yansıyacağı, dev-rimci faaliyetimize yol gösterecekbir parti programının oluşturulma-sına zemin hazırlayacak tartışmatoplantılarının da startı verildi.

Şimdi, Marksist ve devrimci zemin-de gerçekleşecek bir yeniden kuru-luş sürecinin hem bir parçası hemde kurucusu olacak komünist özne-ye, bir adım daha yakınız.

* * *

“Editörden” yazımızı mutlu amaaynı zamanda buruk bir haberlebitiriyoruz:

Sosyalist Yeniden Kuruluş süreci-nin bir adımı olarak, ortak politikyayınımızın -kısa süre sonra- çık-masıyla birlikte, Toplumsal Özgür-lük gazetemizin 9 yıllık yayın haya-tına son veriyoruz. ToplumsalÖzgürlük, tüm deneyim ve biriki-miyle katılacağı SYK’nın ortak yayı-nında yaşamaya devam edecek.

Bu, Toplumsal Özgürlük’ün olağaniçeriğiyle çıkan son sayımız olacak.Ancak bu sayının ardından bir özelsayıyla okurlarımıza ve yazarları-mıza veda edeceğiz.

Yolumuz açık olsun.

SYK YÜRÜYOR MÜCADELE BÜYÜYOR

Dr. Hikmet Kıvılcımlı Mezarı Başında Anıldı11 Ekim Çarşamba günü, Dr.Hikmet Kıvılcımlı 41. ölümyıldönümünde SosyalistYeniden Kuruluş tarafındanmezarı başında anıldı. Buradabir konuşma yapan OğuzhanKayserilioğlu, Kıvılcımlı'nınkomünist harekete yaptığıteorik katkıları ve devrimcipratiğini anlattı. Hikmet

Kıvılcımlı'nın anılmasındansonra, aynı mezarlıkta yatankomünist işçi önderi İsmetDemir'in mezarı da ziyaretedildi ve burada ErkanGökber, Demir'in devrimciişçi mücadelesini anlatan birkonuşma yaptı. Anmada SYKbayraklarının yanı sıra TÖPGve ÖGD bayrakları da açıldı.

Page 3: TO-Gazete-48/20

“2023 hedefinden sonra inşallah,Cumhuriyetimizin 100. yılının dışın-da bir hedefimiz daha var. O da bukuruluşun 1000. yılı olacak, hedef2071 gençler. Rabbim lütfederse biz-ler 2023'ü, inşallah sizler de 2071'iinşa edeceksiniz.” Tayyip ErdoğanAKP’nin 4. Olağan Kongresi’nde par-tisinin hedeflerini bu cümlelerle açık-ladı. Her ne kadar kendine sevdalılıkya da yeni Osmanlıcılık gibi popülistbir söylem olarak görülebilse de; busözleri Sünni İslam kılığına bürün-müş, küresel sermaye ile bütünleş-miş Türkiye finans kapitalininErdoğan’ın ağzından Türkiye halkla-rına vermek istediği mesaj olarakyorumlamak gerekir. 2023, 2071 yada 3000 yılında… Türkiye finanskapitali kendi azgın ve arsız doğasınauygun olarak sonsuza değin yaşamakistemektedir.

Türkiye finans kapitali, AKP iktidarıaltında Cumhuriyet tarihinin -12Eylül ve Özal dönemi hariç- ezilenle-rin, emekçilerin aleyhine en fütursuzdönemini yaşıyor. Kuşkusuz bu,AKP’nin “demokratik açılım”, “ileridemokrasi” “yeni Anayasa” “kimseyeyaşam tarzı dayatılmayacak”, “darbe-ler dönemi kapandı” vb içi boş ve ger-çek dışı vaatleri eşliğinde ezilen halk-ların, emekçilerin üzerine her geçengün daha da fazla, bir karabasan gibiçökmesi sayesinde oluyor.

AKP gündelik hayatlarımızın heranına sızarak totaliter bir rejimkurma uğraşı içinde. AKP iktidarımedyadan bilimsel bilgiye, kültür vesanattan boş zamanlarımızı nasılgeçireceğimize, siyasetten evlerimi-zin içine, ekonomiden nasıl eğlenece-ğimize, dinsel inançlarımızdan kaçhayvan besleyeceğimize kadar genişbir yelpazede hayatlarımıza müdaha-le ediyor.

Kürtlere ve Emekçilere KarşıSavaşa DevamAynı zamanda AKP içeride ve dışarı-da saldırgan tutumunu sürdürüyor.

Suriye konusunda Türk SilahlıKuvvetleri'nin diğer ülkelere gönde-rilmesi ve görevlendirilmesini de içe-ren ve Hükümet'e bir yıl süreyle sınırötesi operasyon yetkisi verenBaşbakanlık Tezkeresi 320 kabuloyuyla Meclis'ten geçti. Dün “kar-deş”, bugün “diktatör” olan Esad’akarşı iki yıldır Suriye’de mezhepçatışmasını körükleyen, Özgür SuriyeOrdusu’na lojistik destek sağlayanAKP, bir yandan da Suriye’nin kuze-yinde, Türkiye sınırında özerk birKürt bölgesinin oluşumunu engelle-meye çalışıyor.

Kürt açılımında “barış” politikalarınıçoktan terk eden AKP, ilk tezkereninhemen ardından Irak topraklarınamüdahale etmeye izin veren ikincitezkereyle Kürt Halk Hareketinekarşı savaş politikasını sürdüreceği-nin işaretini veriyor.

AKP Hükümeti’nin Meclis’ten geçir-diği Sendikalar ve Toplu İşSözleşmeleri Yasası ile, işçi sınıfınayönelik saldırılara bir yenisi eklendi.Yasanın en önemli maddeleri arasın-da, 30’un altında işçi çalıştıran işyer-lerinde sendikal faaliyetler nedeniyleişten atmaları zorlaştıracak olan taz-minatın kaldırılması bulunuyor.Türkiye’de bulunan 1 milyon 435 bin

işyerinden 1 milyon 377 bininde30’dan az işçi çalıştığı dikkate alındı-ğında, bu yasanın fiilen sendikalörgütlenmeye ölümcül bir darbevuracağını söylemek mümkündür.

Küresel krizin yeni dalgaları Türkiyeekonomisini vurmaya başladı.Ekonomik büyüme oranlarındakidüşüş, emekçiler açısından kitleselişsizlik ve yoksullaşma felaketlerininhabercisidir. Yeni zamlar yolda değilkapıda. Bunu da Ekonomi BakanıBabacan’ın “Türkiye'de tasarrufbilincinin artırılmasına devam edil-mesi gerek. Yani ayağımızı yorganı-mıza göre uzatacağız. Halkımız aya-ğını yorganına göre uzatacak” sözle-rinden kolayca anlamak mümkün.

Direniş,Çeşitleniyor,GüçleniyorAKP ezilen halklara, emekçilere, doğasavunucularına, Alevilere, kadınlara,gençlere, LGBT bireylere, hayvanse-verlere sopayı artık aba altından gös-termiyor. Sopa çoktan abanın altın-dan çıktı.

Anti-kapitalist ve devrimci-demokra-tik dinamikler olarak da tarifleyebile-

ceğimiz kadın hareketi, ekoloji hare-keti, Alevi hareketi, LGBT hareketi,gençlik hareketi ve son dönemdealanlarda görünür olan hayvansever-ler hareketi AKP/sermaye saldırıları-na karşı güçlü direniş mevzileri oluş-turuyor. İşçi hareketi ise, henüz top-lumsal muhalefetin fiili öncülüğünükazanmaktan uzak olsa da, tek tekişyerlerinde süren yüzlerce direnişlecanlılığını koruyor.

Buna karşılık sosyalist güçler anti-kapitalist ve devrimci-demokrasidinamiklerinin mücadelesini işçisınıfı mücadelesi ile birleştiremiyor-lar. Sosyalist güçler halen rejiminhamlelerine karşı tepki eylemleriyleaslında bir savunma hattı takip edi-yorlar. Ancak bunun yetmediği veyetmeyeceği gün gibi ortadadır.

Bugün AKP/sermaye politikalarınıhezimete uğratan tek güç KürtHalkının mücadelesidir. Kürtler,AKP’nin hem savaş hem de sözdebarış manevralarına karşı eyleminive sözünü ortaya koymakta ve AKPiktidarı Kürt coğrafyasında sürekliyenilgiye uğramaktadır.

KASIM 2012 PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 3

HİKMET SARIOĞLU

Marksist-yenilenmeci bir perspektifle yürütülenSosyalist Yeniden Kuruluş süreci devrimi güncelbir görev görerek ve işçi sınıfının tarihsel eylemi-ne bağlı kalarak komünist özneyi ortaya çıkar-mak için yürüyen çok önemli bir süreç.

AKP İçeride ve Dışarıda Saldırıyor, Direniş Büyüyor

Önümüzdeki dönemde sosyalistler içinHalkların Demokratik Kongresi (HDK) ileyeni kurulan seçim partisi HalklarınDemokratik Partisi (HDP) ve SosyalistYeniden Kuruluş Parti Girişimi (SYK) enönemli siyasal hamlelerdir.

HDK, geniş sol-politik yelpazesiyle KürtHalkıyla Türkiye’nin tüm emekçi ve ezilen-lerinin ortak mücadelesini örmek içinoldukça elverişli zemindir. Bu olanağın engüçlü biçimde gerçeğe dönüştürülmesi içinher türlü gayretin sarf edilmesi, ertelene-

mez bir devrimci görevdir.

Marksist-yenilenmeci bir perspektifle

yürütülen Sosyalist Yeniden Kuruluş süreci

devrimi güncel bir görev görerek ve işçi

sınıfının tarihsel eylemine bağlı kalarak

komünist özneyi ortaya çıkarmak için yürü-

yen çok önemli bir süreç. İşçi hareketinin

kriziyle sosyalist hareketin krizini birlikte

çözme görevini önüne koyan SYK, işçi sınıfı

ile anti-kapitalist ve devrimci-demokrasi

güçlerinin mücadelesini birleştirmeyi başa-

rabildiğinde, tarihe müdahale edebilecek

bir yetenek ve siyasi irade kazanacaktır.

Yolumuz uzun, işimiz çok!

OLUMUZ UZUN ISIMIZ COK

HDK, geniş sol-politikyelpazesiyle KürtHalkıyla Türkiye’nin tümemekçi ve ezilenlerininortak mücadelesiniörmek için oldukça elverişli zemindir. Bu olanağın en güçlübiçimde gerçeğe dönüştürülmesi için hertürlü gayretin sarf edilmesi, ertelenemez bir devrimci görevdir.

Y

Temel Politik Hamleİki

Page 4: TO-Gazete-48/20

Devletin zirvesinde çatlak oluşması,derinleşmesi ve giderek taraflarınaçık iktidar savaşı biçiminde yaşananTürkiye Cumhuriyeti’nin egemenleriarasındaki rejim krizi, 12 Eylül 2010da yapılan Referandumla bir sonucaulaştı: Eski rejimin zirvesindekiOrdu-Sermaye ittifakının Ordu kana-dı “yenildi”.

AKP tarafından temsil edilen küreselve yerel sermaye güçleri, askeri-bürokratik güçlerin rejim içindekiözgün ve ayrıcalıklı konumlarını,aynen yeniden kazanamayacaklarıkadar geriye ittiler.

Şimdi, sermayenin mutlak egemenli-ğinde ve kurucu güç siyasal İslam-AKP’nin özgün rengini vermeye-damgasını vurmaya çalıştığı bir yenirejim kuruluyor. Toplumsal ve siya-sal yaşam, “Kemalizm” yerine,ABD’de üretilen ve “ılımlı İslam” ola-rak dillendirilen bir ideolojik zemin-de yeniden örgütleniyor. Kapitalistsistemin yeni politik rejimi, serma-

yenin çıkarlarına uyumlu bir özelİslam yorumuyla meşruiyet/rızaüretmeye ve günlük toplumsal yaşa-mı örgütlemeye çalışıyor.

Bir kavşağın dönüldüğü, bir alt-üstlükyaşandığı açık. Ancak, bu politikdönüşümün bir demokratik reformolmadığını, eski rejimin zirvesindekiiktidar öznesinde değişiklik yapmak-

la sınırlı olduğunu, “reform” değil“restorasyon” yapıldığını vurgulama-lıyız. Ordu’nun merkezinde olduğubürokratik oligarşi, kendisini “efen-di” yapan ayrıcalıklarını kaybetse de;eski rejimin oligarşik-totaliter niteli-ği/yapısı sürdürülüyor. Üstelik,günün koşullarına uyumlu hale geti-rilerek ve kimi önemli toplumsal/siyasal konumlanmalarda daha da

POLİTİKA4 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

Kimi liberaller kendilerinialdatılmış hissetseler de,

tarihsel-toplumsal süreçler kendi bildikle-ri yoldan-kendi yasalarıyla ilerliyorlar.

Rejimin liberallerin umdukları yönde bur-juva-demokratik bir reforma ya da halkgüçlerinin sosyalizme yürüyüşününönünü açacak yönde devrimci zemindebir dönüşüme uğraması; ancak ve sadece,halk güçlerinin kendi çıkarlarını sermayegüçlerine dayatması ve o dayatmanın,sermayeyi geri adım atmaya zorlayacakseviyede bir güç dengesini yaratmasıylagerçekleşebilir.

Kapitalizm koşullarında demokrasi, birgüçler dengesi üzerinde kendisini vareder. Halk güçlerinin kendi çıkarlarıyönünde davranışı, sermayenin egemenli-ğini tehdit edecek düzeye çıkabilirse; ege-

menliğinin devamının ancak vereceğitavizlerle mümkün olduğunu gören ser-maye, kendisine yapılan dayatmanın gücüoranında geri adım atar ve kendisi dışın-daki toplumsal güçlere hayat alanı açmakzorunda kalır. Halk güçleri de, şayet birdevrimle sermaye iktidarını yıkamamışsa,kendi gücü ve dayatmasıyla sermayedenkoparıp aldığı kendisine ait özgürlükçütoplumsal ve siyasi alanlara sahip olur.

Sonuçta, sermayenin egemenliği, demok-

ratik bir reformla zorlanmış olarak devam

eder.

Demokrasi, kendini dayatma, güç dengesi

oluşturma ve sermayeden koparıp alma

sürecinde gerçekleşebilir. Kürt halkının,

kendisini kabul ettirme ve asgari demo-

kratik haklarını kazanma sürecinin nasıl

ilerlediğini birlikte yaşıyoruz.

AKP’nin Ordu merkezli iktidar fraksiyo-nuyla olan kavgası, eski rejimin, kapitaliz-min/sermayenin güncel konumlanışınaartık uyum gösterememesi, yetmemesi ve“dar” gelmesinin ürünüydü. Sermaye,siyasal iktidarı Ordu’yla paylaşmadanmutlak olarak ele geçirmek ve tümüylekendi somut-tarihsel hareketinin günü-müzdeki yönelimlerinin hizmetine uygunbir zeminde yeniden örgütlemek istiyor-du. Aslında AKP’den önce, 12 Eylül 1980sonrasında Özal’la başlayıp Derviş’ledevam eden bu süreç, Erdoğan’la hedefi-ne varabildi.

Bu dönem boyunca, halk güçleri, Kürthalkı dışında, kalıcı ve güçlü bir alternatifseçenek oluşturarak kendisini sürecedayatamadı, yaşanan krizde ve dönüşüm-de tayin edici bir rol oynayamadı.

Süreç, hepimizin bildiği gibi, 12 Eylül dar-besinde halk güçlerinin ezilmesiyle başla-dı. 86-87’de kendisini toparlamaya başla-yan halk güçleri, 89-90’da reel sosyalizmin

Halk güçlerinin kendi çıkarları yönünde davranışı, sermayenin egemenliğinitehdit edecek düzeye çıkabilirse; egemenliğinin devamının ancak vereceğitavizlerle mümkün olduğunu gören sermaye, kendisine yapılan dayatmanıngücü oranında geri adım atar ve kendisi dışındaki toplumsal güçlere hayatalanı açmak zorunda kalır.

Bir kavşağın dönüldüğü, bir alt-üstlük yaşandığı açık. Bu politik dönüşümün bir demokratik reformolmadığını, eski rejimin zirvesindeki iktidar öznesinde değişiklik yapmakla sınırlı olduğunu, “reform”

değil “restorasyon” yapıldığını vurgulamalıyız. Ordu’nun merkezinde olduğu bürokratik oligarşi,kendisini “efendi” yapan ayrıcalıklarını kaybetse de; eski rejimin oligarşik-totaliter yapısı sürdürülüyor.

YENİ REJİM ve

Liberal Hayaller ve Gerçek

LA LKL ASI I RO

Page 5: TO-Gazete-48/20

baskıcı yönde dönüştürülerek sürdü-rülüyor.

RestorasyonŞimdi, kendisini güçlü gören AKPreformcu maskesini çıkarınca destek-çisi liberaller çok şaşırsa da, küreselve yerel sermayenin sadece restoras-yonu hedefleyen bir dönüşümü hedef-lediği baştan belliydi:

En başta, “devlet fideliklerinde elbebek gül bebek” itinayla semirtilmişve baştan finans-kapital biçimindeşekillenmiş bedavacı-vurguncu, şahsi-yetsiz, korkak ve gerici yerel sermaye,demokratik bir dönüşüme kapalıydı.Onlar adına iş gören AKP de, kapita-lizm öncesinin egemen sermayesitefeci-bezirgan dokusundan günümü-zün kapitalist sermaye ilişkilerine sıç-rayan-sıçramaya çalışanların vefinans-kapitalin oligarşik alanı içindekonumlanmayı hedefleyenlerin için-den çıkıp gelen, despotik-totaliter vegerici bir siyasi gelenek tarafından

tarihsel olarak kodlanmış bir partiydi.Sürecin küresel düzeydeki itici gücüABD odaklı sermaye güçlerinindemokrasi düşmanlığı ise, herkestarafından biliniyor.

Başka bir açıdan bakacak olursak,Cumhuriyet’in ilk kuruluşuna zeminolan “finans-kapital ve tefeci-bezir-ganlığın tarihsel ittifakı”nın Ordu’nunmerkezde olduğu bir siyasal rejimiçinde konumlanması; günümüzde,sermayenin hareketinin/yayılımınınulusal sınırların içindeki bütün coğraf-yayı ve toplumsal yaşamı çok dahagüçlü-derinden ve kompleks olarakkapsadığı ve içerdiği koşullarda,“finans-kapitalin/sermayenin mutlakegemenliği” ve bunun siyasal rejimdebir mutlak egemenlikle de taçlandırıl-ması biçiminde restore ediliyordu.

Bu güçler tarafından yönlendirilen birrestorasyondan demokrasi beklemek,“ölü gözünden yaş beklemek”ten fark-lı mıdır?

KASIM 2012 5POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AKP, ABD’nin zeminini oluşturduğu bir güç alanıiçinde Ordu’yu “yenerek”, rejim kriziningörünürdeki gerilim eksenini boşalttı vesermayenin talepleri yönünde bir yeni rejimkurarak, rahatlama ve istikrar ortamı yaratmayaçalışıyor. Ancak, kurulmaya çalışılan yeni rejiminbir anayasal statüyü bile henüz kazanamamışolmasından başlayan ve bir dizi alana yayılıpsaçılan gerilim eksenleri, yeni ve farklıyapısallıkta bir rejim krizinin zeminini oluşturuyor.

2002 de başlayan AKP’li yıllar, 2010 12Eylül Referandumuna kadar yoğun birrejim krizi ortamında yaşandı.

Krizin bir tarafı, Kürt halkının rejiminKürtlere dayattığı statüyü reddetmezeminindeki özgürlük arayışı tarafındanbelirleniyordu ve bu durum, kurulmayaçalışılan yeni rejim açısından da bir krizdinamiği olarak halen devam ediyor.

Rejim krizinin öne çıkan diğer ekseni,AKP-Ordu iktidar savaşı biçimindegöründü. Savaşın tarafları, toplumsalmeşruiyetlerini “liberal” ve “ulusalcı”ideolojik yanılsamalar yaratarak üretti-ler. Ortada kendisini bir üçüncügüç/alternatif seçenek duruma çıkara-bilmiş bir halk hareketi de olmayınca,kriz egemenler arasında bir klik savaşıbiçiminde yaşandı. O savaştan demok-rat ya da devrimci bir enerji çıkamazdı,çıkmadı.

Evet, AKP, ABD’nin zeminini oluşturdu-ğu bir güç alanı içinde Ordu’yu “yene-rek”, rejim krizinin görünürdeki gerilimeksenini boşalttı ve sermayenin talep-leri yönünde bir yeni rejim kurarak,rahatlama ve istikrar ortamı yaratmayaçalışıyor. Ancak, kurulmaya çalışılanyeni rejimin bir anayasal statüyü bilehenüz kazanamamış olmasından başla-yan ve bir dizi alana yayılıp saçılan geri-lim eksenleri, yeni ve farklı yapısallıktabir rejim krizinin zeminini oluşturuyor.

Çözülmedikçe derinleşen ve yayılanKürt sorunu, kapitalizmin küresel krizi-nin Avrupa’da yoğunlaşan yeni evresi-nin Türkiye’yi daha doğrudan etkileme-ye başlaması ve bölgesel hegemon dev-let olma çabasının güncel olarakSuriye’de yaşadığı tıkanma üzerindenüreyen gerilimler, yeni ve eskisindendaha şiddetli bir rejim krizinin temelle-rini atıyor ve zaman geçtikçe de görü-nür biçimlere sokuyor.

Kürt sorunu çoktan “ulusal” sınırlarıaştı ve “bölgesel” bir zemine yerleşti.Ve esasında, içine yerleştiği bölgenin deözel durumu dolayımıyla “küresel” birsorun olma seviyesine sıçrayarak ola-ğanüstü yüksek ve kompleks gerilimler-le yükleniyor.

Şimdi, bütün bölgesel ve ana küreselgüçler bir biçimde Kürt sorunuyla ilgili-ler ve kendi çıkarlarına uygun ittifakgüçleri oluşturarak sorun alanındakonum kazanmaya çalışıyorlar. PKK’nin,“üslenme”, “silahlanma”, “cephe gerisi-ni güçlendirme”, “diplomasi” gibi birdizi alanda eskisinden çok daha güçlüinisiyatifler geliştirmesine imkan yara-tan bu gelişme, daha geniş alanda vedaha karmaşık manevralar yapmasının

da önünü açıyor.

“Batı Kürdistan”da yaşanan fiili “Özerk-lik” ve “Kuzey Kürdistan”da devreyesokulan “Alan Tutma” hedefli şiddetiarttırılmış gerilla savaşı, doğrudan giri-len yeni aşamanın sonucu. Açıkça görü-lüyor ki, PKK, önünün açıldığını, “yıldızı-nın parladığı”nı saptıyor ve yaptığı buhamlelerle, AKP’nin ve Yeni Rejimindamarlarını ve nefes borularını tıkama-yı hedefliyor.

Öte yandan, ABD merkezli küresel ser-maye güçlerinin bölgedeki hesaplarınınuygulayıcısı ve yerel sermayenin bölge-sel açılım talebinin siyasi-askeri garan-törü bir “Hegemon Devlet” olmak içinbölgeye kendisini dayatan AKP/YeniRejim, bölgede direnişle karşılaştı. Enson Suriye’deki gelişmeler, AKP’yi“zayıflık” ve “çapsızlık” konumunadoğru itiyor.

Karşısında İran-Irak-Suriye ve Lübnan’-dan oluşan bir yerel düşman bloğu oluş-turan AKP, başta enerji olmak üzere bir-çok açıdan işbirliğine muhtaç olduğuRusya ile de düşmanlaşmaya sürükleni-yor. Üstelik, ABD’nin bölgesel güç alanıiçinde ortaklaştığı Suudi Arabistan veMısır da, arkalarından ABD’nin de itme-siyle TC’ye alternatif olmaya çalışıyorlar.

Küresel ve yerel güçler, “dost” ve “düş-man” konumu içinde, AKP’nin yeniTürkiye’sine “ayar veriyor”, kapasitesinizorluyorlar. Eh, “yukarılara” doğru çık-mak, güç dengelerini zorlayarak yenikonumlara sıçramak isterseniz, itip-çekeniniz çok olur. AKP’nin ana destek-çisi ABD bile, AKP’nin “bölgede bağım-sız inisiyatif geliştirme” yeteneğinibudamak, o yöndeki hayallerini karart-mak istiyor.

İşte, bölgeye doğru yapılan her hamle,geri dönüyor ve “Dimyat’a pirincegiden” AKP’yi ”evdeki bulguru” kaybe-debileceği gerilimlerle zorluyor.

Başka bir gerilim ekseni de, kapitaliz-min küresel krizinin son dönemdeyoğunlaştığı Avrupa’nın Türkiye’nin anaekonomik ilişki alanı olması ve krizinyıkıcı güçlerini Türkiye içinde hareketegeçirmesiyle oluşuyor. Yerel kapitaliz-min bitmeyen sorunu sermaye yetersiz-liğine kısa süreli ve aldatıcı da olsa mer-hem olan para girişlerinin azalması,ihracatta hız kesme, o çok övülen büyü-me rakamlarının hızla baş aşağı çakılışıhemen ortaya çıkıverdi. Olası ani paraçıkışları da sürpriz sayılmamalı.

Zaten neo-liberal takvim gereği sürekli“kemer sıkan” AKP, oluşmakta olan yenisıkışıklığı daha da ağırlaştırmış yeni bir

çözülüşüyle yeniden güç kaybına uğradı veüstelik meşruiyet sorunu yaşamaya başladı.İşçi eylemleri, özellikle 87-90 arasında ser-mayeyi zorlasa da, süreklilik sağlayamadı.

Özellikle kamu emekçilerinin örgütlenmesüreci, siyasal sistemde sırf kendi taleple-riyle sınırlı bazı demokratik açılımlarınyapılmasını sağlasa da, gücü daha ötesine,siyasal rejimin tümünü etkileme düzeyinesıçrayamadı. Başka halk güçleri tarafındandesteklenmediler, yalnız kaldılar ve zaman-la yorulup, koparıp aldıkları zayıf ve istikrar-sız demokratik haklarla yetinmek zorundakaldılar.

İşte, AKP, ayağa kalkıp bir sınıf olarak kendi-sini var ederek sermayeye kendi çıkarlarınıdayatan bir işçi sınıfı hareketinin yokluğun-dan, yorulmuş ve kazandıklarıyla yetinen

kamu emekçileri gerçekliğinden, diğer halk-çı-demokratik güçlerin de güç dengelerinizorlayacak bir hareketlenme yaratamama-larından faydalandı. Kürt halkının özgürlükarayışına karşı kışkırtılan şovenizmin top-lumsal bilinçte yarattığı kirli ve puslu ortamda AKP’ye destek oldu.

Şimdi, yaşanan restorasyon daha da baskıcıve gerici bir zeminde yapılmadıysa, bundaKürt halkının özgürlük mücadelesinin güçdengelerinde yaptığı zorlama belirleyicidir.Ve zaten, yeni rejimin istikrarsızlığı ve zayıf-lığı, daha kurulurken içine sürüklendiği krizortamı ya da olası demokratik ve devrimcizorlamalarla başka yönlere doğru sürüklen-me potansiyeli ve kimi alanlarda yaşananfiili-meşru özgürlükçü-demokratik açılımlarda, halen esas olarak Kürt halk hareketitarafından güdüleniyor.

eni Rejim Yeni Kriz

dev

am

ı 6

. sa

yfa

da

YY

Page 6: TO-Gazete-48/20

Oluşan ve güç biriktiren yeni rejim krizi,hızla toplumsallaşma potansiyeli taşı-yan, iç çatışmalara dek yükselebilecekşiddet yüklü ve bölgesel bir savaşı besle-yen çok boyutlu siyasal ve toplumsaldinamiklerle ve onların yarattığı gerilimeksenleriyle birlikte şekilleniyor.

AKP iktidarının gücünün zirvesindeolması, onun bir tıkanma yaşadığını,iktidarın iç ittifaklarında çatlama vehatta karşılıklı itişme yaşandığını vemuhtemel iniş sürecinin ilk işaretleri-nin bir dizi dengesizlikle kendisini gös-terdiğini gölgeliyor. Ama, yeni rejimi veiktidarı sarıp sarmalayan ve hareketettikçe sıkıştıran gerilim eksenleri, ger-çek toplumsal ve siyasal süreçlerdenbesleniyorlar. İktidarın gücüyle, yolaldıkça kendini zorlayan ve sürekli yenizaaflar oluşturan güçsüzlüğü, aynı olgu-nun ikisi de gerçek olan iki ayrı yönü.

Kürt Halk Hareketi “DemokratikÖzerklik” hedefine doğru yürürken,neredeyse günlük olarak AKP’nin kur-duğu bütün statüleri sorguluyor, sarsı-yor. Aslında, bu “sarsıcı” yürüyüş, yenirejimin bir anayasal kalıcı statüye sıç-rayarak kendini güvenceye alamama-sının en güçlü sebebi. Kürtler yolların-da yürüdükçe yeni alanlara açılıyor,yeni ittifaklar kuruyor, askeri şiddet vediplomasinin en zengin ve karmaşıkhallerini aynı anda uyguluyor.

Kürt Hareketinin kendi yolunda yürü-yebilmek için yaptığı hamlelerin sonu-cunda ortaya çıkan her yeni siyasi-top-lumsal alan, yeni ittifak ya da yeni aske-ri ve diplomatik hamle; AKP iktidarınınalanını daraltıyor, manevra yetenekle-rini kısıtlıyor, ileriye doğru yapmakzorunda olduğu atılımların hızını kesi-yor ya da engelliyor.

Geçtiğimiz haftalarda kurulan HalklarınDemokratik Kongresi (HDP), önümüz-deki yerel ve genel seçimlere demo-krat-devrimci ve komünist güçlerin itti-fak alanı olarak katılacağını açıkladı.HDP’nin üstünde konumlandığı Kongreise, yeni bir politik örgütlenme biçimiolarak ve yeni politik mücadele biçim-leriyle davranarak, halk güçlerininalternatifini inşa etmeye çalışıyor.Kongre’nin kendi hedefleri doğrultu-sunda attığı her adım, sadece AKP veyeni rejimini sıkıştırmayacak; aynızamanda, kapitalizme karşı halkçı bir

iktidar seçeneğinin temelini atmapotansiyelini taşıyor.

Bölgesel hegemon devlet olmak ama-cıyla yapılan hamlelerin sonucundaortaya çıkan “yeni bölgesel güç dengele-ri” ve küresel güçlerin farklı odaklardanfarklı çıkarlarla güdülü olarak yaptıklarımüdahalelerin o “yerel güç dengelerinietkileyip-oluşturma” kapasitesinin yük-sekliği de, AKP’nin “bağımsız” davran-ma yeteneğini felç ediyor. AKP’nin böl-geye ve ülkenin içine dönük hamleleri-nin gücü ve meşruiyeti zayıflıyor.

Öte yandan ve en önemlisi, bölgedehalklar arası bir dostluk ve dayanışma-nın zemini olgunlaştı ve hatta zorunluhale geldi. Halkçı-demokratik bölgegüçlerinin, emperyalist güçlere veyerel işbirlikçileri olan egemenlerekarşı bir kalıcı ittifak alanı oluşturmala-rı, günün acil devrimci görevi.Bölgedeki emekçilerin, yoksulların, ezi-len halkların, biçimsizleştirilmeye ya dayok edilmeye çalışılan kimliklerin veinançların ve diğer bütün anti-kapita-list ve halkçı-demokratik güçlerin sesiolmak, öfkesini açığa çıkarmak vehayata geçirmek gerekiyor.

Emperyalistler ve işbirlikçi yerel ege-menler en yoğun şiddeti uygulayarakveya en aşağılık uygulamalarla bölgehalklarının onurunu ve kendine saygı-sını yok etmeye çalışarak, ezilenlerinsesini kısmayı, bilinçlerini karartmayıve davranma yeteneklerini felç etmeyihedefliyorlar. Şimdi, bölgenin tarihtengelen devrimci toplumsal geleneklerin-den güncel isyan ve direniş dinamikle-rine dek uzanan geniş bir alanı hareke-te geçirmek gerekiyor.

Bölgedeki halkçı güçlerin direniş alanıgüçlendikçe, bütün işbirlikçiler gibiAKP’nin de dengesi zorlanacak, hare-ket yeteneği zayıflayacaktır. KürtHalkının ve Şiiler ve Nusayrilerdeki

tarihsel-devrimci geleneğin mevcutkonumlanışı, şimdiki güncellikte belir-leyici önem kazanmış durumda.AKP’nin hepsiyle düşmanlık içindeolması ve Anadolu Aleviliğini de baskıve asimilasyon politikalarıyla Sünnileş-tirmeye çalışması, bölgedeki bütünsel-lik içinde kavranmalıdır.

Krizin Türkiye’yi yeniden sarsmayabaşlamasına bir çare olarak devreyesokulan yeni ve ağırlaştırılmış neo-liberal saldırı dalgası da, öncekilerinyoksullaştırıcı birikimlerinin üstünebindiği için, tahrip gücü artmış bir sal-dırı olarak her düzeydeki halkçı diren-işleri kışkırtıyor. Olası direnişlerin kar-şısında “sadaka ağları” ve “tevekkül”gibi “AKP İslamı”na ait toplumsalçürütme dinamikleri inşa ediliyor.

Şimdi, tasfiye edilmeye çalışılan bütüntoplumsal kazanımlar için hak direniş-leri örgütlemenin, doğanın talanınakarşı çıkmanın, erkek egemen siste-min AKP iktidarında fütursuzca dav-ranmasının sonucu olarak kadınlarayönelik artan şiddete ve gerici kuşat-maya karşı direnmenin zamanıdır.Şimdi, yeni özelleştirme ve yağmaları

teşhir edip engellemenin, öğrencilerinyayılma fırsatı arayan demokratikhareketlerinde konumlanmanın, yok-sulluk ve işsizlik yaratacak politikalarakarşı öfkenin dillendirilmesinin, ezilenkimliklerin ve inançların sözcüsüolmanın zamanıdır.

Şimdi, bütün halkçı direnişlere ortakla-şıp güçlenecekleri bir zemin sunacakve yön tayin ettirerek kaybolmalarınıengelleyecek bir işçi hareketi için işçisınıfın bütününün içinde kök salmanın,olası tepkilerini sezip ön açmanın,ortaya çıkan işçi hareketlerinin içindeve önünde olmanın zamanıdır.

18.10.2012

Bölgedeki emekçilerin,yoksulların, ezilen

halkların, biçimsiz-leştirilmeye ya da

yok edilmeye çalışılankimliklerin ve inançların

ve diğer bütün anti-kapitalist ve halkçı-

demokratik güçlerin sesiolmak, öfkesini açığa

çıkarmak ve hayatageçirmek gerekiyor.

Direnişin Önünü Açıyor!Direnişin Önünü Açıyor!

neo-liberal saldırıyla karşılamayaçalışıyor.

Sendikal örgütlenme tasfiye edi-liyor, kamu emekçilerinin bütünkazanımları tırpanlanıyor, yenizam dalgalarıyla yeni vergiler üstüste halka yükleniyor, sermayeiçin vergi indirimi yapılan Kürtillerinde fiili bölgesel asgari ücretuygulaması devreye sokuluyor,kalan kamu zenginlikleri de hızlaözelleştirme soygunu için satışaçıkarılıyor…vd. Artık “kemer sık-mak” yetmiyor ki, “boyun sık-mak-boğmak” aşamasına geçili-yor ve emekçilerin kazanılmışbütün hakları tasfiye ediliyor.Sermayenin ise, hareketininönündeki bütün pürüzler temiz-lenerek birikiminin hızı ve kapa-sitesi arttırılmaya çalışılıyor.

AKP’nin küresel sermayenin des-teğiyle şişirdiği büyüme balonu,onun en büyük toplumsal meş-ruiyet kaynağıydı ve şimdi o kay-nak kuruyor. Aynı zaman dilimiiçinde, emekçiler, uygulananyeni neo-liberal saldırı dalgasıylaağır yoksulluk koşullarına itiliyor-lar. İstikrar, refah ve huzur,Türkiye toplumunun artık görüşufkunun bile içinde değil.Toplumsal gerilim, öfkedençürümeye dek uzanan bir top-lumsal hareketlenme ekseni için-de sürekli hareket ediyor ve istik-rarsızlık işaretleri belirginleşiyor.

Üstelik, AKP kendisini içineçeken bu gerilim eksenlerindenkaçamaz. O süreçleri yürütmekonun asli görevi; bütün yerel veküresel egemen güç odakları,tam da bu görevleri yerine getir-mesi şartıyla AKP’nin önünü açtı-lar ve destekliyorlar.

AKP, şayet iktidarda kalmak isti-yorsa, bu gerilim eksenleri üze-rinden yol almak ve başarılıolmak zorunda. Geri çekilmekbir yana herhangi bir başarısızlıkdurumunda bile, AKP’yi ayaktatutan güç alanı bir anda onu boş-luğa itecektir. Devam etmekzorunda, ama devam ettikçe hertarafından sıkıştırılıyor.

Eski rejim krizinin, en görünürbiçiminde egemen blok içindebir fraksiyon çatışması biçimindeyaşanması ve siyasal ve toplum-sal ayrışmaları/hareketleri buzeminde saflaşmaya zorlaması;iki egemen fraksiyona alternatifbir devrimci ya da demokratseçeneğin oluşmasını zorlaştır-mış, engellemişti.

Şimdi oluşmakta olan ve gittikçegüç biriktiren krizin en temelözelliği ise, günümüzde öneçıkan üç ana gerilim eksenininde, halk güçlerinin kendi çıkarla-rı temelinde örgütlenmesi veharekete geçmesi için zeminhazırlıyor olması.

18.10.2012

POLİTİKA6 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Şimdi, bütün halkçı direnişlere ortaklaşıp güçlenecekleri bir zemin sunacak ve yön tayin ettirerek kaybolmalarını engelleyecek bir işçi hareketiiçin işçi sınıfın bütününün içinde kök salmanın, olasıtepkilerini sezip ön açmanın, ortaya çıkan işçi hareketlerinin içinde ve önünde olmanın zamanıdır.

5. s

ayf

ad

an

dev

am Kriz Dinamikleri

ALP AYDIN

Page 7: TO-Gazete-48/20

AKP’nin yönetimindeki dev-letin uygulamaya soktuğu

her taktiğe, Kürt Siyasi Hareketi başka birtaktik adımla karşılık veriyor. Örneğin,Kürt Halkının dindarlığına oynayan,camileri/ imamları kullanan AKP/devletekarşı Kürt Siyasi Hareketi, sivil Cumanamazlarıyla, yurtsever din görevlileri-nin örgütlenmesiyle, halkın inançlarınasaygıyı vurgulayan söylemiyle cevapveriyor.

AKP/Cemaat ittifakının “hayırseverlik”görünümünde Kürtleri bağımlı kılma giri-şimine, toplumsal dayanışmayı güçlendi-rerek, kadınları sosyal yaşama ve politi-kaya katarak karşılık veriyor.

Okullar yoluyla (son olarak 4+4+4 formü-lüyle) ve sistemle kurulabilecek her türlüilişki ile asimilasyonu sağlama politikası-nı, okulları ve mahkemeleri boykot

etme, vergi ödememe, kendi eğitim ve

yargı kurumlarını oluşturma, devletin

mahkemelerinde Kürtçe savunmada

ısrar etme gibi karşı adımlarla yanıtlıyor.

Devlet PKK lideri Abdullah Öcalan’a

“sayın” demeyi cezalandırmaya kalkıyor-

sa, milyonlarca kişi altına imzalarını ata-

rak ve kendilerini “ihbar” ederek “Sayın

Öcalan İrademdir” dilekçesi veriyor ve

bu uygulamayı anlamsız hale getiriyor.

Toplantılarda, mitinglerde Öcalan posteri

açmak yasaksa, BDP Kongresi’nde koca-

man bir Öcalan resmi asılıyor. Son olarak,

devletin Öcalan’ı 15 aydır tecrit altında

tutması karşısında Kürt yurtsever tutsak-

lar “Öcalan’a sağlık, güvenlik, özgürlük ve

anadiline yönelik baskıların sona erdiril-

mesi” talepleriyle süresiz-dönüşümsüz

açlık greviyle bedenlerini ölüme yatırarak

seslerini dünyaya duyuruyor.

Bütün bunlar, AKP’nin ve TayyipErdoğan’ın Kürt politikasının, ama dahagenel düzeyde Türkiye Cumhuriyeti’ninTürklüğe dayalı ulus-devlet modelininiflasıdır.

AKP iktidarı, Cumhuriyet’in kurucu aske-ri-bürokratik kadrolarını sermaye lehineiktidarın merkezinden uzaklaştırabildiy-se, bunu sadece kendisinin ve arkasında-ki (yerel ve küresel) sermaye sınıfınıngücü ve becerisiyle değil, en çok daKemalist ulus-devlet modelinin esas ola-rak Kürt Halkı tarafından parçalanması,eski rejimin silahlı ve silahsız (ideolojik-politik) güçlerinin yenilgiye uğratılmasısayesinde yapabildi.

Kibir günahına batan ve iktidar zehirlen-mesine uğrayan Sultan Tayyip bu gerçeğigörmezden gelirse ve Kürtlerin kolektifhaklarını tanımak yerine onların iradesi-ni ezmeye çalışmakta ısrar ederse, kibugünkü politikası budur, onun sınırsızgibi görünen iktidarının (yeni rejiminin)sonu da çok uzak olmayacaktır.

Madalyonun bir yüzünde muzaffer birTayyip Erdoğan portresi var. PartisiAKP üçüncü kez genel seçimleri hemde oyunu arttırarak kazandı. Erdo-ğan’ın kendisi partideki diğer kurucukadrolar arasından sıyrılıp “tek lider”haline geldi. En son AKP GenelKongresi bütünüyle Tayyip Erdoğan’ı“tek adam” olarak kutsayan, adeta tan-rılaştıran bir “laik ayin” görünümüiçinde gerçekleşti. Her ne kadarSuriye konusunda karizması çizilmişolsa da, “komşularla sıfır sorun” poli-tikası yerlerde sürünse de, hala esipgürlemeye devam ediyor. Osmanlısultanı pozları takınıyor. Yasal padi-şahlığının planlarını yapıyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise, asabıbozuk, kafası karışık ve sıklıkla ken-disiyle çelişen şeyler söyleyen, nem-rut suratlı bir Tayyip Erdoğan var.Bir kadınlara çatıyor, bir Alevileresataşıyor, bir gençlere kükrüyor, birişçilere dil uzatıyor. Daha doğrusuSultan Tayyip’den himmet dilenmekyerine kendi güç ve iradeleriyle soka-ğa çıkıp haklarını savunan, üstüneüstlük bu haklarını AKPHükümeti’nden kopara kopara alanher toplumsal dinamik, onun gözüneşeytan gibi görünüyor.

Bu gerginliğin anlaşılır nedenleri var.Bir tanesi, gümbür gümbür yaklaşanekonomik krizin tsunami dalgalarıdır.Bir diğeri, Suriye krizinin bir bataklı-

ğa dönüşmeye başlaması, neredeysegüney ve doğudaki tüm komşularlagerginlik yaşanmasıdır. Bir başkası,Erdoğan’ın kafasını giderek dahafazla meşgul eden ve bu “güçlü” ikti-darı birkaç ayda azınlığa düşürebile-cek potansiyele sahip AKP-Cemaatçekişmesidir.

Ama bunların hepsinin üzerinde birgerilim odağı var ki, tüm bu sorunla-rın şiddetini arttıran, AKP iktidarınınve Erdoğan’ın planlarını alt üst edenKürt Sorunudur bu.

Ovada ve Dağda YenilgiKökleri Osmanlı dönemine kadaruzansa da, özellikle Cumhuriyet’inTürk ulus-devleti modeline dayanan,Kürt ulusal varlığının, kültürünün,dilinin inkar ve yok edilmesi politi-kasının yarattığı Kürt Sorunu, daimaTürkiye politikasının temel belirle-yenlerinden biri olagelmiştir. Ama 12

Eylül (1980) faşizminin Kürtlereyönelik korkunç şiddetine karşıörgütlü direniş ve savaş temelindekiKürt Siyasi Hareketinin kitlesellikkazanmasıyla Kürt Sorunu, 1980’le-rin ortalarından bu yana Türkiye top-lumsal yaşamında (politikadan eko-nomiye, kültürden eğitime kadar) enönemli belirleyen halini almıştır.

Bugün muktedir bir görüntü verenAKP Hükümeti ve Başbakan,Türkiye’nin hemen her bölgesindeoylarını arttırsa da, Kürt coğrafyasın-da ve Kürt seçmenler arasında KürtSiyasi Hareketi tarafından sürekliolarak yenilgiye uğratılmaktadır. Hemde Kürt partilerinin sık sık kapatıldığı,binlerce Kürt siyasetçinin hapse atıl-dığı, Kürt hareketine karşı sürekli birmedya bombardımanı yapıldığı, dev-letin her türlü imkanının bu hareketekarşı seferber edildiği koşullardagerçekleşiyor bu yenilgi.

Ama AKP’nin yenilgisi sadece seçimsandıklarında gerçekleşmiyor. Dahaönemlisi, AKP Hükümetinin emrin-deki silahlı kuvvetlerin yıllardıryürüttüğü binlerce irili ufaklı operas-yona, yüzlerce sınır ötesi saldırıya,“kış harekatları”na, binlerce kişininölümüne, milyarlarca liralık askeriteçhizat ve silah kullanımına rağmenPKK gerillası yenilemedi.

Aksine, gerilla güçleri bütün bir yazboyunca Kürt coğrafyasının her böl-gesinde askeri hedeflere saldırılarını,yol kesme, nokta operasyon, “tutukla-ma” eylemlerini hiç olmadığı kadaryaygın ve etkili biçimde gerçekleştir-diler. Dahası, Şemzinan bölgesinde“alan hakimiyeti” kurdular ve bunusürdürebiliyorlar.

Kibir günahına batan ve iktidarzehirlenmesine uğrayan Sultan TayyipKürt halk gerçeğini görmezden gelirseve Kürtlerin kolektif haklarını tanımakyerine onların iradesini ezmeyeçalışmakta ısrar ederse, ki bugünküpolitikası budur, onun sınırsız gibigörünen iktidarının (yeni rejiminin) sonu da çok uzak olmayacaktır.

KASIM 2012 7POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

HALİT ELÇİ

AKP iktidarı,Cumhuriyet’in kurucuaskeri-bürokratik kadro-larını sermaye lehineiktidarın merkezindenuzaklaştırabildiyse, bunusadece kendisinin vearkasındaki (yerel veküresel) sermaye sınıfı-nın gücü ve becerisiyledeğil, en çok da Kemalistulus-devlet modelininesas olarak Kürt Halkıtarafından parçalanma-sı, eski rejimin silahlı vesilahsız (ideolojik-politik)güçlerinin yenilgiyeuğratılması sayesindeyapabildi.

Taktik Savaşları

ULTAN TAYYİP KÜRTLERE YENİK DÜŞTÜ

Kürt Halk Hareketi Her Alandaki Örgütlü Gücüyle AKP’yi Zorluyor

S

Page 8: TO-Gazete-48/20

Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKPHükümeti, Cumhuriyet’in gelenekselpolitikalarından kısmen ayrılarakKürt kimliğini ve Kürtçe’yi tanıdı.(Kuşkusuz bunun nedeni AKP’nin“demokrat”lığı değil, Kürt halkınınmücadelesiyle inkar politikasınıyerle bir etmesidir. Fiilen kazanılan-ları AKP sadece tescil etmiş oldu.)Buna karşılık AKP, Kürtlerin kolektifhaklarını ve örgütlü iradesini tanı-mamakta ısrar ediyor.

Yüzlerce yeni asker ve gerilla cena-zesi, milyarlarca liralık askeri harca-malar pahasına savaşı tırmandırma-sının, onbine yakın Kürt politikacısı-nın hapse atılmasının altında,Kürtlerin örgütlenmiş iradesinin yokedilmesi politikası yatıyor. SultanTayyip istiyor ki, Kürtler onun karşı-sına bir politik güç olarak değil, rica-cı, yalvarıcı kullar olarak gelsin! Amabugün gelinen aşamada Erdoğan’ınbu beklentisinin bütünüyle boş birhayal olduğu açığa çıkmıştır.

Kürt Siyasi Hareketi, her alandakimilyonları kapsayan örgütlülüğü, biruluslararası aktör olarak diplomasibecerisi, askeri gücü, taktik ustalığıve politik esnekliği vb ile Erdoğan vehükümetine geri adım attırmıştır.Erdoğan ve bakanlarının son hafta-larda kanal kanal gezip TV ekranla-rında “gerekirse İmralı ile de görüşü-lür, Oslo benzeri görüşmeler de yapı-lır” demesinin arkasında, AKPHükümeti’nin de (öncekiler gibi) buyenilgiyi tatması gerçeği yatıyor.

Ancak AKP’nin bu “görüşmeye hazı-rız” mesajı, asla bu partinin “onurlu,demokratik çözüm”e razı olduğuanlamını taşımaz. Çünkü burjuvahükümetler çoğu kez muhalifleriylebu tür görüşmeleri, onları/kitletabanlarını boş beklentilere sokarak“yumuşatmak”, iradelerini zayıflat-mak veya konjonktürel hedeflerine

ulaşmak (örneğin, seçimlerin sakinortamda yapılabilmesi) için yaparlar.Hükümet’in son anda caymasıylasona eren Oslo görüşmelerinin de buamaçla yapıldığı anlaşılıyor.

Görüşmeler MeşruiyetKazandıAma şurası da bir gerçektir ki, Oslogörüşmeleri gizli yapılmışken bu kezgörüşmeler kamuoyunun bilgisidahilinde yapılacaktır. Oslo görüş-melerinin açığa çıkartılması (Cemaattarafından, AKP’yi vurmak için)musibetinden bir hayır doğmuştur.Bütün şovenist kışkırtmalara, medyaüzerinden yürütülen bütün hamasipropagandaya rağmen, Türkiyehalkı bu görüşmelerin yapılmasınatepki göstermek bir yana, olumlubulmuştur.

Artık devlet ile PKK (Öcalan veKandil) ve BDP arasında barışgörüşmeleri yapmak kamuoyu nez-dinde meşrulaşmıştır. Abdullah Öca-lan’ın (Kürt Hareketi üzerindeki tar-tışılmaz etkisi nedeniyle) sağlıklı vegüvenlikli olarak barış görüşmeleri-ne katılabilmesi için hapisten çıkarıl-ması talebi de artık medyada ve siya-set dünyasında rahatlıkla konuşula-bilir hale gelmiştir.

Bununla birlikte, AKP Hükümeti’ninbarış söyleminin samimi olmadığıaçıktır. Kaldı ki bir “barış” gerçekleşe-cekse, bu iyi niyetler ve tatlı hayaller-le değil, çelik ve kanla yoğrulan güçle-rin şu veya bu noktada/düzeydekurulan dengesiyle gerçekleşecektir.Bunun için de muhtemel bir barışsüreci, masa başındaki görüşmelerinyanı sıra, tarafların masadaki konum-larını güçlendirmek için karşılıklı güçdenemeleri yapacağı, zaman zamansavaşın sertleşeceği, tarafların tümgüç ve yeteneklerini ortaya koyabile-cekleri bir süreç olacaktır.

PO Lİ Tİ KA8 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bir “barış” gerçekleşecekse, bu iyi niyetler ve tatlı hayallerle değil, çelik ve

kanla yoğrulan güçlerin şu veya bu noktada/düzeyde kurulan dengesiyle

gerçekleşecektir. Bunun için de muhtemel birbarış süreci, masa başındaki görüşmelerin yanı

sıra, tarafların masadaki konumlarını güçlendirmek için karşılıklı güç denemeleri

yapacağı, zaman zaman savaşın sertleşeceği,tarafların tüm güç ve yeteneklerini ortaya

koyacakları bir süreç olacaktır.

Kürdistan coğrafyasının bugünkü Suriyesınırları içinde kalan kısmı, diğer parçala-ra göre alanının küçüklüğü, Kürt nüfusu-nun azlığı nedeniyle son zamanlara kadarpek öne çıkmamıştı. Suriye’de, çoğunlu-ğu Türkiye sınırına paralel uzanan birşeritte ve Şam ile Halep’te yaklaşık 2 mil-yon Kürt yaşıyor. Suriye’nin Arap milliyet-çisi rejimleri tarafından baskı altındatutulan, hatta önemli bir kısmına yurttaş-lık hakkı bile tanınmayan Kürtler,Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte kilitbir önem kazandılar.

Baas rejimiyle dış destekli silahlı muhalif-lerin uzayıp giden savaşında SuriyeKürtleri koşulları iyi değerlendirip hassasbir denge politikası izleyerek BatıKürdistan’da fiili bir özerklik kazandılar.Adım adım kendi silahlı güçlerini, eğitimve yargı kurumlarını oluşturuyorlar.

KDP ve PKK’nin etkili olduğu BatıKürdistan’da, PKK çizgisine yakın PartiyaYekîtiya Demokrat’ın (PYD) en etkili güçolduğu görülüyor. Suriyeli Kürtler bağım-sızlık değil, “Demokratik Suriye, ÖzerkKürdistan” talebinde bulunuyorlar. Bu,Kuzey Kürtlerinin “Demokratik Türkiye,Demokratik Özerk Kürdistan” talepleriyleuyumludur. Güney Kürdistan’daki anaya-sal güvenceli Kürdistan Özerk Bölgesi deresme eklendiğinde, Abdullah Öcalan’ın,

mevcut sınırlar değişmeden dört parça-daki Kürtlerin özerk yönetimler oluştur-maları ve kendi aralarında çok yönlü iliş-kiler geliştirmeleri şeklinde özetlenebile-cek “Demokratik Konfederalizm” teziningerçeğe dönüşme olasılığının güçlendiğiortaya çıkıyor.

Bu gelişmeler, “kendi” Kürtleriyle savaşhalinde olan Türkiye’yi sıkıştırırken, KürtSiyasi Hareketinin politikasını ve motivas-yonunu güçlendiriyor. AKP Hükümeti,Batı Kürdistan’daki öz yönetim kurumlaş-ması karşısında dişlerini gıcırdatsa da,buraya askeri/fiziki müdahale meşruiye-tinin olmaması nedeniyle -en azındanşimdilik- harekete geçemiyor. Buna karşı-lık sınıra yaptığı askeri yığınakla ve politikmanevralarla bu bölgedeki iradeyi zayıf-latmaya ve KDP etkisini arttırarak “zarar-sız” hale getirmeye çalışıyor.

Ama bütün bunlar beyhude çabadır.Türkiye egemen sınıfının Kürt sorunubataklığından çıkmasının tek yolu vardır:Kürtlerin ulusal varlığını, tarihsel kolektifhaklarını tanımak ve bunun gerekleriniderhal ve tam olarak yerine getirmek.

Kürt Hareketi Bölgede ve Türkiye’de Egemenlere Kendi Çözümünü Dayatıyor

SORUNUNDA YENİ AŞAMAKÜRT

K

Türkiye egemen sınıfının Kürt sorunubataklığından çıkmasının tek yoluvardır: Kürtlerin ulusalvarlığını, tarihselkolektif haklarını tanımak ve bunungereklerini derhal ve tam olarak yerinegetirmek.

??onfederalizm Hayata mı Geçiyor

BATI KÜRDİSTAN

Page 9: TO-Gazete-48/20

Ağustos ayında gerçekleşen BirleşmişMilletler Güvenlik Konseyi (BMGK)toplantısı Türkiye’nin istediği gibisonuçlanmadı. Suriye konusunda hız-lıca sonuca varmak isteyenTürkiye’nin Suriye’den gelen mülte-cilerin çokluğu gerekçesiyle tamponbölge kurma planı en azından şimdi-lik kabul görmedi. Türkiye’nin tersi-ne; ABD ve Batılı emperyalist güçlersabırla ve planlı davranıyorlar.

“Ne olursa olsun, yeter ki Esad gitsin”gibi bir koşullanmadan ziyade,kurumsallaşmış bir emperyal man-tıkla hareket ediyorlar. Somut geliş-meler karşısında tutum değiştirebili-yorlar. Bu yeteneklerden yoksun olanTürkiye’nin tutumu, kendisine ağırbedeller ödetebilecek bir hal alıyor.

Türkiye, Libya’dakine benzer birmüdahaleye yol veren bir BM kararıpeşinde. Bunun için gerilimi herbakımdan sürekli tırmandırıyor.Suriye topraklarındaki çatışmalarsırasında Türkiye’ye düşen havanmermileri için, Suriye Hükümeti’ninözür dilemesine ve araştırılacağınıifade etmesine rağmen, misliyle kar-şılık veren Türkiye adım adım sava-şın eşiğine yaklaşıyor. Rusya’dangelen Suriye yolcu uçağının F-16’lartarafından zorla indirilmesi ve ara-

malarda havacılık hukukuna aykırıciddiye alınabilecek hiçbir şeyin çık-mamasıyla, Türkiye Suriye’nin yanısıra Rusya ile de karşı karşıya gelmeriskine girdi.

Türkiye Her Bakımdan Zararlı Çıkıyor*Sığınmacılar üzerinden oynamayaçalıştığı siyasi oyunlar elinde kalıyor.Bölgede huzursuzluğu arttıran sığın-macıları kontrol edemez durumageliyor.

*Özgür Suriye Ordusu’nun niteliksiz-liği, çapulculuğu açığa çıkıyor. Savaş,kiralık katil olarak kullandıkları veönemli bir kısmı Suriyeli olmayan ElKaide ve Selefi militanları ile götürü-lüyor. Taliban militanlarının da sava-şa dâhil olduğu haberleri yayılıyor.Türkiye, Suriye’de hızla sonuç almakaygısıyla, ilerde başına bela olacakbu güçleri destekliyor.

*ABD ve Batılı emperyalist güçlerinşu anki planları, Afganistan ve Iraksavaşlarında deneyim kazanan CIAajanlarıyla Suriye’yi içten çökertmek-tir. Türkiye’nin aksine müdahaledeaceleci değiller. Büyük olasılıklaABD’nin seçimleri atlatması ve busürece hâkim olan Obama’nın yeni-den iktidara taşınması bekleniyor.ABD’nin “Operasyonel Plan” şeklinde

ifade ettiği yöntem, çatışmayı zama-na yaymayı ve Suriye rejimini içtenfethetmeyi amaçlamaktadır.

*Ortadoğu’nun süper gücü olma pla-nıyla hareket eden Türkiye, bu planı-na uygun olmayan bir şekilde, bölgeülkeleriyle çatışmalı bir durum için-de. Bir süre için bölge halkları arasın-da saygınlık yaratan “One Minute”formülü artık sihrini yitirdi. Son yıl-larda attığı bütün adımlar ABD/Batıcephesine ait olduğunu halklara birkez daha hatırlattı. İran’a uygulananambargoya uydu. Füze Kalkanı’nınradarlarını topraklarına yerleştirdi.Askeri projelerde İran ve Irak karşıt-lığını açık ifade etti. Dolayısıyla “Ilımlıİslam Projesi”ni Ortadoğu’ya ihraçetme konusunda kendi önündeengeller yarattı.

Özellikle Şii ağırlıklı Irak iktidarınakarşı, Sünnilerin hamiliğine soyun-ması, bölgenin Şii hattını dışladığıgörüntüsü verdi. Arkasına Rusya veÇin’i alan Şii hattıyla karşı karşıyakalan, ABD ve Batı’nın aktif desteğinide alamayan AKP Hükümeti yöneti-mindeki Türkiye’nin bölge önderliği-ne oynayacak kadar politik ve askerigücünün bulunmadığı apaçık ortayaçıktı.

*Kürt meselesi ise bu sürecin enönemli belirleyeni konumunda.

Suriye Kürtlerinin fiilen kendi yöne-timlerini kurmaları, Esad ile dolaylıanlaşma sağlamış olmaları Türkiye’yişoke eden bir gelişmeydi. Suriye’dekibu gelişmeler PKK’nin Türkiye top-raklarında farklı bir hat izlemesininönünü açtı.

Suriye’ye müdahale konusunda AKPkarşısında oluşan ulusalcı muhalefetblokuna karşı, Hükümet Esad-PKKittifakını işlemeye çalıştı. AKP bu cep-heyi de yeterince ikna edemedi. Tamtersine, yaşanan bu gelişmelerinnedeninin AKP’nin başından beriuyguladığı yanlış politikalar olduğudüşüncesi, sadece muhalefet değil,AKP tabanında da hakim durumda.Türkiye dış politikada olduğu kadar,iç politikada da tıkandı. Devlet güçlerişiddeti ve yaygınlığı artan çatışmalar-da Kürtler karşısında ciddi kayıplarverdi. Bu durum AKP’ye olan kamuo-yu desteğini azaltmaktadır.

KASIM 2012 9POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

TÜLAY HATİMOĞULLARI

ABD ve Batılı emperya-list güçlerin şu anki plan-ları, Afganistan ve Iraksavaşlarında deneyimkazanan CIA ajanlarıylaSuriye’yi içten çökert-mektir. Türkiye’nin aksi-ne müdahalede acelecideğiller. Büyük olasılıklaABD’nin seçimleri atlat-ması ve bu sürece hâkimolan Obama’nın yenideniktidara taşınması bekle-niyor. ABD’nin“Operasyonel Plan” şek-linde ifade ettiği yön-tem, çatışmayı zamanayaymayı ve Suriye reji-mini içten fethetmeyiamaçlamaktadır.

Gelinen aşamada ABD veBatılı emperyalist güçlerSuriye’yi çökertmekle ilgili

yeni yöntemler deneyeceklerdir. BüyükOrtadoğu veya Genişletilmiş OrtadoğuProjesi formülasyonunu destekleyen veyine Türkiye merkezli adımlar atılıyor. 7-8 Eylül’de İstanbul’da Türkiye DiyanetVakfı İslam Araştırmaları Merkezi veMarmara Üniversitesi OrtadoğuAraştırmaları Enstitüsü tarafından “YeniOrtadoğu ” konseptiyle organize edilenkonferans bu adımlardan biridir.Konferansın konu başlığı “Arap Diyaloguve Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve

Hristiyan Perspektifler”di. Konferansabirçok ülkeden Müslüman ve Hristiyandin görevlileri katıldı. Şiddetsiz yöntem-lerle Ortadoğu’ya barış ve huzur hedef-leyen bu proje, emperyalist güçlerinsavaş kışkırtıcılığının üstünü örtmek isti-yor. Bu savaşın sebebinin dinler olduğuve dinlerin diyalogla çözümler bulabile-ceği fikriyatı hiç inandırıcı değil.

Yine BOP’un tıkanıklık yaşadığı Suriyekonusunu soğutmak gayretiyle Filistinmeselesi güncellenebilir. BağlantısızlarHareketi’nin İran’da gerçekleşen toplan-tısına katılan Mısır Devlet BaşkanıMuhammed Mursi’nin, Ortadoğu’nun

asli meselesinin Filistin davası olduğuvurgusu önemli. Mısır aracılığıyla Filistinmeselesi devreye sokulabilir.Uluslararası düzeyde Suriye’yi gündem-den düşürüp, içten yıkma planı güçlendi-rilebilir. Belli ki emperyalistler birdenfazla kartla oynanan bu oyuna sessizsedasız, ince ince planlarını hayata geçi-rerek devam edecekler.

Suriye Sorununda Yeni Taktikler

Ortadoğu’nun süper gücü olma planıyla hareket edenTürkiye, bu planına uygun olmayan bir şekilde, bölge

ülkeleriyle çatışmalı bir durum içinde. Bir süre için bölgehalkları arasında saygınlık yaratan “One Munite” formülü

artık sihrini yitirdi. Arkasına Rusya ve Çin’i alan Şiihattıyla karşı karşıya kalan,

ABD ve Batı’nın aktif desteğini dealamayan AKP Hükümeti

yönetimindeki Türkiye’nin bölgeönderliğine oynayacak kadar politik

ve askeri gücünün bulunmadığıapaçık ortaya çıktı.Suriye’de Yeni Taktik: İçten ÇökertmeSuriye’de Yeni Taktik: İçten ÇökertmeTÜRKİYE YANLIŞ HESAP KURBANI

Page 10: TO-Gazete-48/20

Jiyan: Geçen yıl bu dönemlerde mec-lise girilip girilmeyeceği tartışılı-yordu Blok çevrelerinde. Siz şöyleyazmıştınız: “Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloku bizlere sürecemüdahil olabilecek bir özne yarat-ma imkanı vermektedir. Bir yan-dan kimi tarihsel ve konjoktürelgerekçelerle 1970’lerden bugüneayrı kanallardan akan Türk veKürt devrimci dinamiğinin yenidenaynı kulvarda buluşmasına zeminsağlarken, diğer yandan da işçisınıfının diğer toplumsal dinamik-lerle ortak bir mücadele programıetrafında yan yana gelişine imkântanımaktadır.” Blok konusundaöngördüğünüz bu mücadele zeminisizce ne kadar gerçekleşti?

Tuncay Yılmaz: Blok konusundakiöngörülerim açısından baktığımdaönemli kazanımlar elde ettiğimizidüşünüyorum. Atfettiğimiz anlamla-rın hayat bulabilmesi için azımsana-mayacak adımlar attık. En önemlisi,sermayenin ve egemenlerin klikleridışında, ezilenlerin ve emekçilerinçıkarlarını savunan ve bizzat halkın

öz örgütlülüğüne dayanma perspekti-fine sahip bir odak yaratmayı başara-bildik. Ancak geldiğimiz noktanınmücadelenin ihtiyaçlarını karşıla-maktan oldukça uzak olduğunun daaltını çizmemiz, gerçekliğimizin far-kında olmamız gerekiyor. Kısaca atı-

lan adımları olumlu ve önemli bulu-yor ancak daha kat etmemiz gerekenbüyük mesafeler olduğunu düşünü-yorum.

HDK: Birleşik Mücadele ZeminiSyriza’nın Yunanistan’da kazandığıbaşarıyla bir benzeşim yaparak“Türkiye’nin Syriza’sı HDK’dır” başlı-ğıyla bir yazı yazmıştım ve ÖzgürGündem gazetesinde yayınlanmıştı

bu yazım. Tabii ki her benzetim gibibu eşleştirmenin de eksikleri var.Ama ben yine de Yunan ve tümAvrupa sermayesinin saldırıları kar-şısında demokrasi güçlerinin ve anti-kapitalist dinamiklerin yarattığı bu“birleşik sol” öznenin oynadığı rolüve hatta daha fazlasını HDK’nın yapa-bileceğini düşünüyorum.

Bir kere dünya siyaset sahnesinin en

KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL10 POLİTİKA

İRLİKTE, DAHA GÜÇLÜ MÜCADELE

Gazetemizin yazarlarından TUNCAY YILMAZ iki yıla yakın bir süre tutuklu kaldıktan sonra 8 Ağustos’ta özgürlüğüne kavuştu. Yazarımızın, tahliyesinin hemen ardından yapılan ve Jiyan.org’da

yayımlanan söyleşisinin bizim yapmayı planladığımızla büyük ölçüde örtüşmüş olduğunu dikkate alarak, bu metni kısaltarak sayfalarımıza aktarmayı uygun gördük.

SYK sosyalizm deneyimlerinden ve SosyalistHareketin tarihsel birikimlerinden faydalanarakdevrimci, Marksist bir yenilenme hamlesidir. Tabiiki bu yenilenme sadece sosyalist hareketlerin dene-yimlerinden faydalanmakla sınırlamıyor kendini.

Gerek feminist hareket,gerek ekoloji mücadele-leri, LGBT hareketi,gerekse de halklarınözgürleşme mücadelele-ri SosyalistYenilenmenin en önemlibileşenleridir.Kapitalizmle mücadele-sinde bu deneyimleriiçselleştiremeyen bir işçisınıfı hareketinin başarışansının olmadığınıdüşünüyoruz.

“Yenisiyle Eskisiyle Bu Rejimin Bütün Yürütücüleri Kategorik Düşmanlarımızdır!”

Bu dönem içerisinde üç torba davada bin-lerce insan tutuklandı. Hikayeleri, hayat-ları olan binlerce insan istatistikleştirildi.Siz de bu davalardan biri yüzündenözgürlüğünüzden mahrum kaldınız. Sahisiz ne yapmıştınız ya da ne yapmamıştı-nız da bu kadar süredir içerdeydiniz?

Devletlerin bu tür uygulamaları ne bugüne ait bir şey, ne de bizim coğrafyamızlaalakalı bir durum. TC’nin yargı tarihinebaktığımızda bizim de dâhil edildiğimiz budava benzeri davaları görmek, bulmak hiçde zor değil. İstiklal mahkemeleri, ÖzelMahkemeler, DGM’ler ve son olarak daÖzel Yetkili Mahkemelerin tarihleri hukukgarabetleriyle dolu.

Devrimci Karargah davasının özgünlüğü,gerçek bir davayla kurgu bir davanın iç içegeçirilmiş olmasında belki de. Neticede

Devrimci Karargah diye bir örgüt var ve budavanın asıl konusu olan bir dizi eylemlergerçekleştirdi bu örgüt. Bu davanın ortayaçıkışının asıl nedeni de bu eylemler, buörgüt zaten. Ancak farklı olan tarafı,Devrimci Karargah örgütüyle teorik, poli-tik, taktiksel, örgütsel bir yakınlığı olmayanörgüt ve bireylerin de bu davaya dâhil edil-mesidir. Üstelik de çok pervasızca, en ufakbir iç tutarlılık ihtiyacı hissetmeden bununyapılabilmesidir. Sonuç itibariyle benSYK’nın bileşenlerinden birisi olanToplumsal Özgürlük Parti Girişimi’nin söz-cülerinden biriydim ve beni bu dosyayadâhil edenler, iliştirenler dosyanın asıliçeriğiyle ilgimin olmadığını gayet iyi bil-mekteydiler.

Dava bu kadar zorlama ve kurgusal birzeminde gelişince “şundan dolayı bizitutukladılar”ı kesin olarak söyleyebilmek

de mümkün olmuyor. Ancak polis fezleke-lerinin, MİT raporlarının ve savcılık, mah-keme sorgularının satır aralarından asılkarın ağrısını tespit etmeye çalışıyorsunuz.

Yukarıda da bahsetmiştim, ne bana, nebenimle birlikte tutuklanan diğer arkadaş-lara Devrimci Karargah’ın eylemleri veörgütsel ilişkileriyle ilgili tek bir şey sorma-dılar. Mahkeme salonlarında kimlik tespit-leri ve isnat edilen suçlamanın yüzümekarşı okunması dışında heyetin bana sor-duğu tek soru Çatı Partisi/Demokrasi içinBirlik Hareketi (DBH) çalışmalarınıAbdullah Öcalan’ın talimatıyla mı yaptı-ğımdır. Tüm bu süreç boyunca sadecetutuklanmadan önce yürüttüğümSosyalist Yeniden Kuruluş zeminindekiçalışmalar ve Çatı Partisi/DBH zeminindekiçalışmalarla ilgili soru ve ithamlarla karşıkarşıya kaldım.

Asıl Tutukluluk Gerekçesi: SYK ve DBH Çalışmaları

B

Page 11: TO-Gazete-48/20

dinamik devrimci/demokrat güçle-rinden biri olarak Kürt ÖzgürlükHareketi bu öznenin ana bileşenle-rinden biri. Devasa birikimi veözgürlükçü /mücadeleci yapısıylaKürt Özgürlük Hareketi HDK içeri-sinde komünist, feminist, LGBT,ekolojist, özgürlükçü ve demokratikhareketlerle pozitif bir etkileşimegirerek ortak mücadele açısındançok önemli bir zemin sunmuştur.Sorun, bu zeminin geliştirilmesi vegünün ihtiyaçlarına karşılık üretebi-len örgütsel ve siyasal kapasiteyikazanabilmesindedir.

Siyasal ve SendikalMücadele Birbirine BağlıSınıf mücadelesini sürdürmekbugün birçoğu çoktan sararmışsendikaların tekelinde mi?Sosyalist partilerin daha devrimcibir sınıf siyaseti yürütmeleri içinimkân var mı?

Sınıf mücadelesini sendikal hareke-te indirgeyerek düşünmek pek isa-betli olmayacaktır kanımca. Sınıfmücadelesi kapitalizm karşısındaişçi sınıfının sahip olduğutarihsel/yapısal müdahale kapasite-sinin bilincinde ve farkında olarakdiğer tüm ezilen, sömürülen kesim-lerin, ekolojik mücadelenin, halkhareketlerinin ortak mücadelesinikurma paradigmasıdır.

Sınıf mücadelesinin önemli bileşen-lerinden olan sendikal hareketebaktığımızda pek iç açıcı bir durum-la karşı karşıya olmadığımız aşikâr.Ciddi bir silkinmeye ihtiyacı olmaklabirlikte KESK’in ve birkaç işçi sen-dikasının özgün durumları dışındasermaye partilerinin angajmanın-dan kurtulmuş ve mücadeleci birsendikal yapıya sahip olduğumuz-dan söz edemeyiz.

Ancak işçi sınıfının yüzlerce yıllıkmücadele tarihinden de çok iyi bildi-

ğimiz gibi genel toplumsal/siyasalmücadelenin ve sendikal mücadele-nin durumu birbirlerine sıkı sıkıyabağlı. Şayet bizler -sadece sosyalistpartilerin değil, bu, tüm devrimcidemokratik güçlerin görevidir- siya-sal mücadeleyi yükseltebilme koşul-larını yaratabilirsek, sendikal müca-deleyi de bu yükselişin parçası yap-mak zor olmayacaktır.

SYK: Devrimci, MarksistYenilenme HamlesiTürkiye Solu birçok birleşme veayrılma yaşadı. Bugünlerde adısık sık duyulan platformlardanbiri de Sosyalist Yeniden Kuruluş(SYK). Bu yeni birliktelik hakkın-da ne düşünüyorsunuz?

Bugün kendisini Sosyalist YenidenKuruluş (SYK) olarak tanımlayanzemin benim Devrimci Karargahdavasına dahil edilerek tutuklanma-mın iki önemli gerekçesinden biri-dir.

SYK sosyalizm deneyimlerinden veSosyalist Hareketin tarihsel biri-kimlerinden faydalanarak devrimci,Marksist bir yenilenme hamlesidir.Tabii ki bu yenilenme sadece sosya-list hareketlerin deneyimlerindenfaydalanmakla sınırlamıyor kendini.Gerek feminist hareket, gerek eko-loji mücadeleleri, LGBT hareketi,gerekse de halkların özgürleşmemücadeleleri SosyalistYenilenmenin en önemli bileşenleri-dir. Kapitalizmle mücadelesinde budeneyimleri içselleştiremeyen birişçi sınıfı hareketinin başarı şansı-nın olmadığını düşünüyoruz.

Gerek polis fezlekesinde, gerekiddianamede, gerekse de dava dos-yasına son süreçte delil olarak ekle-nen MİT raporunda açıkça görülü-yor ki sosyalistlerin yeniden kuruluşzemininde birleşerek komünist birözne yaratması devleti rahatsızetmiş.

Tutuklanmamızın altında yatan ikin-ci önemli gerekçe ise SYK’nın dev-rim mücadelesini Kürt ÖzgürlükMücadelesiyle birlikte yürütmeistek ve iradesidir.

Halkların Kolektif İradesiniYaratmak Kürtlerin farklı ülkelerdeki bölge-lerdeki federasyon ve otonomioluşturma girişimlerine nasılbakıyorsunuz? Farklı bölgelerdeortaya çıkan siyasi eğilimlerdekifarklılıklar açık. Sizce bu nedenkaynaklanıyor?

Kürt Halkının hangi biçimde olursaolsun kendi kaderini tayin etmeyeteneğini, örgütlülüğünü kazan-masını önemli buluyor ve destekli-yorum. Tabii bu gelişmelerin burju-va ulusal devletleşme yönünde değilde halkın kendi iktidarı biçimindeoluşması asıl istediğimizdir. Özel-likle son süreçte Batı Kürdistan’dakigelişmeler bu konuda daha umutverici oldu. Her ne kadar Güney

Kürdistan daha kurumsallaşmış,oturmuş bir yapıya sahip olsa dabeni Batı Kürdistan’daki demokratiközerklik iradesi daha fazla heyecan-landırıyor.

Bu iki oluşumdaki nitelik farkı iseoluşumlara öncülük eden önderlik-lerin yapısal farklılıklarından besle-niyor. Güney Kürdistan’da KürtHalkının onlarca yıllık mücadelesibelirleyici olmakla birlikte son tah-lilde sürecin önderliğini milliyetçiKürt burjuvazisi yapmıştır ve bunagöre bir şekillenme ortaya çıkmıştır.Batı Kürdistan’da ise Kürt HalkHareketleri içerisinde en özgürleşti-rici paradigmaya sahip olan çizgibelirleyicidir. PYD böylesi bir hattınSuriye’deki şekillenişidir.

Tabii çok karmaşık ve zor, ama bir okadar da fırsatlar, imkânlarla dolubir süreçte gerçekleşiyor bu geliş-meler. Tüm bu söylediklerim henüzoluşum halinde ve bu oluşum süre-cine artık bölge devletleri değildirekt olarak emperyalist güçlermüdahale eder durumdalar.Dolayısıyla Kürt ÖzgürlükHareketinin etki kapasitesiyle bir-likte zorlukları da iki kat artmışdurumda. Adeta bıçak sırtında birsüreç çok büyük bir deneyim vebirikimle yönetilmeye çalışılıyor.

Burada sosyalist ve demokratik güç-lere düşen, Kürdistan’da büyümekteolan devrimi Türkiye coğrafyasınada yaymak ve komünist hareketin,sosyalizm deneyimlerinin birikimle-rinin sürece sirayet edebilmesinisağlamaktır. Yani Kürt Halkınınayağa kalkışını, bölge halklarınınhep birlikte kapitalizmi aşma biçi-minde bir ayağa kalkışına dönüştü-rebilmek için mücadeleyi birleştir-mek ve büyütmektir. Yaşanmaktaolan sürecin önderliğini o ya da buhalkın burjuvazisine bırakmamakve bölge halklarının kolektif iradele-rinin gelişmelerde belirleyici olma-sını sağlayabilmektir. Yani hep bir-likte devrim olabilmektir.

* Söyleşi: Sarphan Uzunoğlu

KASIM 2012 POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Sosyalist ve demokratikgüçlere düşen,Kürdistan’da büyümek-te olan devrimi Türkiyecoğrafyasına da yay-mak ve komünist hare-ketin, sosyalizm dene-yimlerinin birikimlerininsürece sirayet edebil-mesini sağlamaktır.Yani Kürt Halkınınayağa kalkışını, bölgehalklarının hep birliktekapitalizmi aşma biçi-minde bir ayağa kalkışı-na dönüştürebilmekiçin mücadeleyi birleş-tirmek ve büyütmektir.

Türkiye sermayesi birbölge gücü olabilece-ğine inanıyor. Dahadoğrusu sömürüsünüarttırarak sürdürebil-mesi için bölge gücüolması gerektiğini çokiyi biliyor. SermayeninAKP eliyle KuzeyAfrika, Ortadoğu veKafkaslar’da etki alanıyaratma çabası hempazar, hem enerji, hemucuz işgücü ve hem dehegemonya kurmamücadelesidir.

11

Suriye’ye müdahil olunup olunmayaca-ğı tartışıladursun, Türkiye’de eğitilenmilitanların ifadeleri müdahilliğin çok-tan gerçekleştiğini kanıtlıyor. Türkiyekendi içerisindeki savaşın da tırmandı-ğı bu dönemde böyle bir kartı nedenoynuyor?

Türkiye finans-kapitali geldiği noktadasermayenin küresel hareketine dahafazla dahil olmak, bu hareketin ülke vebölge imkanlarından daha fazla fayda-lanmak ve pastadan aldığı payı arttır-mak istiyor. Bu hamleyi sonucuna ulaştı-rabilmek için de içeride ve dışarıda birdizi düzenlemeye ihtiyaç duyuyor.Aslında 24 Ocak kararlarıyla başlayan,Kemal Derviş yasalarıyla derinleşenyönelim AKP Hükümetiyle birlikte ensaldırgan, dönüştürücü karakterinebüründü.

Türkiye sermayesi emperyalistlerin des-teğini ve AKP’nin Müslüman kesimlerleetkileşimini arkasına alarak önemli birbölge gücü olabileceğine inanıyor. Dahadoğrusu sömürüsünü arttırarak sürdü-rebilmesi için bölge gücü olması gerekti-ğini çok iyi biliyor. Sermayenin AKP eliy-le Kuzey Afrika, Ortadoğu veKafkaslar’da etki alanı yaratma çabasıhem pazar, hem enerji, hem ucuz işgücüve hem de hegemonya kurma mücade-lesidir. Sermayenin iç hareketinin kuralı-dır, büyümezsen yutulursun! Türkiyefinans-kapitali de bir tercih olarak değilbir kapitalist zorunluluk olarak yayılma-cı, sömürgeci, saldırgan politikalarayönelmektedir.

Kendi içinde yükselen savaşa rağmenSuriye iç savaşına dahil olması da buzorunluluğun sonucudur. Hatta bir taşlaiki kuş vurup bu karambolde emperya-listlerle işbirliği içinde Kürt ÖzgürlükHareketini de bitirmenin hayallerini kur-maktadır.

SuriyePolitikasına

Sermayenin­

Çıkarları­

Yön­Veriyor

Page 12: TO-Gazete-48/20

Siyasal İslam, Türkiye’de tarihsel vetoplumsal köklere sahip bir hareket.Tarihin her döneminde siyasettekiağırlığını hissettiren hareketin görü-nürlüğünün ve etkisinin azaldığı tekdönem “Tek partili dönem”. Etkisisiyaseten azalsa bile toplumsal taba-nını koruduğu, çok partili dönemegeçilmesi ve Demokrat Parti’ninkurulmasıyla açıkça fark edilmiştir.Önce Demokrat Parti’yi, sonra deva-mı sayılan Adalet Partisi’ni destekle-yen siyasal İslam, 1960’ların sonundamerkez-sağdan ayrılarak Milli Görüşçevresinde örgütlenmeye başlıyor.

Kimi dönem iktidar ortağı olan, top-lumsal tabanı genişleyen siyasalİslam, 28 Şubat (1997) muhtırası ilesiyasal alanın dışına itilmeye çalışıldı.28 Şubat’ın ardından siyasal İslamçizgisindeki bir grup merkez-sağadoğru kayıp AKP’yi kurarken, siyasalİslam’ın vücut bulduğu Milli Görüşçevresi Necmettin Erbakan’ın mirası-nı paylaşmanın kavgasına tutuştu.

Bu süreçte Numan Kurtulmuş’unönderlik ettiği daha liberal ve dahayenilenmeci bir grup bu partidenkoparak Has Parti adıyla yeni birparti kurdu. Özellikle genç/üniversi-teli İslamcıların büyük teveccüh gös-terdiği ve “Cipteki başörtülü kadın ileotobüs durağındaki başörtülü işçikadın” çelişkisine dikkat çekerekyola çıkan, AKP karşıtı bir çizgi izle-yen Has Parti girdiği 2011 genelseçimlerinden beklediği sonuçlarıalamadı.

Seçim yenilgisinin ardından Has PartiGenel Başkanı Numan Kurtulmuş’unüstü örtük bir biçimde AKP ile görüş-tüğü basına sızmıştı. Parti içi demok-rasi meselesinde de beklendiği gibidavranamayan Has Parti’den kopma-lar -özellikle gençler arasında- 2011yılı itibariyle başladı.

Siyasal İslamın Milliyetçilikten KopuşuHas Parti’den kopan gençler bir ara-yışa girdiler. Herhangi bir siyasi parti

veya hareket içerisinde yer almayanbu kitle Fatih merkezli dernekler açtı,Mazlum-Der gibi kurumlarla ilişkikurdu, üniversitelerde çeşitli kulüp-lerde çalışmalar yürüttü. Aynıdönemlerde yazar İhsan Eliaçık’ıngörüşlerinden etkilendiler, ortakçalışmalar yaptılar.

Burada İhsan Eliaçık’a ait İnşaYayınevi’nin önemini ayrıca vurgula-mak gerek. Türkiye’de siyasalİslam’ın durduğu milliyetçi çizgidenbir kopuş gerçekleştiren İnşaYayınevi çevresi, aynı zamanda AKPile zenginleşen Müslümanlarla da birkopuş yaşadı. Siyasal İslam gelene-ğinden gelen kadroların sermaye ilebu denli ilişkilenmesini eleştirdiler.2011 genel seçimleri ise bir eşikniteliği gördü. 2011 genel seçimle-rinde bu çevrelerden birçok kişiEmek, Demokrasi ve ÖzgürlükBloku’nu destekledi.

Bu çevrenin içinde etkin biçimde yeraldığı Emek ve Adalet Platformu,seçimlerden hemen sonra gelen

Ramazan ayında lüks otel önlerindeyüzlerce kişilik iftar sofraları açtı. Buiftarlara Blok vekillerini de davet etti-ler. Lüks oteller önünde yapılan iftar-lar o denli ilgi topladı ve mesele odenli tartışıldı ki 2012 Ramazan ayıöncesinde Diyanet İşleri Başkanlığıaçıklamasını “İftarların gösterişsiz vesade olması” gerektiği vurgusunadayandırdı. Başbakan YardımcısıBülent Arınç bile aynı vurguyu dilegetirdi.

Platform, 2012 yılı Ramazan ayındalüks otel önü iftarlarının konseptinideğiştirerek “Kardeşlik İftarları”örgütledi. Bu iftarları toplumun enalt tabakasındaki insanlara adadılar,iftarları onlarla birlikte düzenlediler.Göçmenlerin, evsizlerin, direnişçiişçilerin sorunlarını iftar öncesindeve sonrasında anlattılar. Bir yandaKürtlere devlet politikasını Cumahutbelerinde dayatan imamlar, diğeryanda “Sivil Cuma”larda sokaktakendi dilinde devlet baskısını redde-derek ibadetini yerine getirenler. Biryanda zengin Müslümanların asgariücretin beşte birine yaptıkları lüksiftarlar, diğer yanda yüzlerce yoksu-lun birlikte kıt kanaat kurduğu sof-ralar.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK KASIM 2012POLİTİKA

Anti-kapitalist Müslümanlar Milliyetçilikten ve Devletçilikten Kopuyor

SLAMCI HAREKETTE SOLA YÖNELİŞ

Anti-kapitalist Müslümanlar hareketi, üretimsürecindeki sömürüden çok bölüşüm sürecindeki

adaletsizlik üzerinde duruyor; en azındanSosyalist Sol ile kesin çizgilerle ayrıldıkları yerburası. Ancak böyle olsa da anti-kapitalist bir

mücadele dinamiği olduğu ve geniş bir mücadele zemininde ortaklaşma olanağının

bulunduğu da görülüyor.

Genel seçimlerde ve Ramazan ayındaçizgisini milliyetçi İslamcılardan veiktidardan fiilen ayıran bu hareket2012 1 Mayıs’ına da “AntikapitalistMüslümanlar” pankartı ile katıldı.Dahası, İslami hareketin geçmişte solakarşı işlediği suçları da açıklayarakkınamaları önemliydi. 1 Mayıs’a katıl-maları ve reddi miras yapmaları sol-dan ziyade sağdan eleştiri almalarınasebep oldu. Hatta fiziki saldırılar dagündeme geldi. Mazlum-Der ile birlik-te Fatih Camisi’nin avlusunda, Roboskikatliamının 6. ayında, Roboski’deyaşamını yitirenler için cenaze namazıkılarak bir anma yaptılar. Bu anmasırasında bir grup milliyetçi-İslamcınınsaldırısına uğradılar.

“Anti-kapitalist Müslümanlar” hareke-ti, Numan Kurtulmuş’un AKP’ye geç-mesi ve Has Parti’nin kendini feshet-

mesi sonrasında İslamcı hareket ara-sında Has Parti’nin iddialarına sahipçıkanların önünde tek seçenek olarakkaldı.

Sol ile yakın ilişki kuran, kendi siyasalgeçmişini sorgulayan, önlerindekiikbal kapılarını reddeden Anti-kapita-list Müslümanlar hareketi henüz birtoplumsal tabana yayılmamış olsa dagenç ve politik Müslümanların arasın-da önemli bir etki alanı yarattığı açık.

LGBT hakları, kadın hareketi, mülkiyetve sömürünün tanımı konularındakitutumları (veya belirsizlikleri) SosyalistSol ile aralarındaki sınır çizgilerinioluşturuyor. Bu hareket, üretim süre-cindeki sömürüden çok bölüşüm süre-cindeki adaletsizlik üzerinde duruyor;en azından Sosyalist Sol ile kesin çizgi-lerle ayrıldıkları yer burası. Ancak

böyle olsa da anti-kapitalist bir müca-dele dinamiği olduğu ve geniş birmücadele zemininde ortaklaşma ola-nağının bulunduğu da görülüyor. Buaynı zamanda Solun temsil ettiğideğerlerin Solun uzanamadığı halk kit-leleri arasında bilinmesine, tanınması-na imkân sağlayacağı gibi, Sol üzerineüretilen kara propagandanın etkisinide azaltacaktır. Ayrıca bu hareketinöne çıkardığı değerlerin aslında Solundeğerleri olduğunu unutmamakgerek.

Genel seçimlerde ve Ramazan ayında çizgisini milliyetçiİslamcılardan ve iktidardan fiilen ayıran bu hareket 2012 1 Mayıs’ına da“AntikapitalistMüslümanlar” pankartı ile katıldı.Dahası, İslami hareketin geçmiştesola karşı işlediği suçları da açıklayarakkınamaları önemliydi.

AHMET SAYMADİ

ı

REDDİ MİRAS!

12

Page 13: TO-Gazete-48/20

Yüzyıllardır katliamlar ve baskılarauğrayan Alevilere yönelik saldırılar,son zamanlarda hızını artırarakdevam ediyor. Osmanlı devletini arat-mayacak şekilde bu saldırılara devameden TC ve TC’nin yeni yöneticisiAKP, saldırılarını artırmaya ve değişikşekillerde uygulamaya devam ediyor.Sadece fiziki saldırılarla değil asimi-lasyon, inkar gibi saldırılarla Alevilikbaskı altına alınmaya ve yok edilme-ye çalışılıyor.

Asimilasyonda AKP-CHP El Ele Alevi açılımıyla Alevileri arkasınayedeklemeye çalışan ama başarama-yan AKP’nin Alevilere yönelik saldırı-larından birini de asimilasyon oluştu-ruyor. Yıllardır cemevlerini ibadetha-ne olarak görmeyen ve kimi zamanBornova, Yenimahalle’de olduğu gibiCHP eliyle cemevlerini yıkan devlet,son olarak Hüseyin Aygün’ünMeclis’te cemevi açılmasına yönelikönerisini reddetti ve Meclis BaşkanıCemil Çiçek Diyanet’ten aldığı fetvay-la Alevilere adres olarak camiyi gös-terdi.

Bunun üzerine “Alevilik dindir” açık-laması yapan Hüseyin Aygün’e yöne-lik tepkiler kendi partisindekiAlevilerden geldi. Sabahat Akkiraz“Bu provokasyondur” derken CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da“Alevilik bir inançtır, Müslümanlığınbir parçasıdır” diyerek “YeniCHP”nin Aleviliği İslam içinde eritmekonusunda “eski CHP”den geri kal-mayacağını gösterdi.

Recep Tayyip Erdoğan daKaracaahmet’deki cemevine ucubediyerek cemevlerine olan bakış açısı-nı net olarak dile getirdi.

Öte yandan AKP 4+4+4 eğitim siste-miyle birlikte Kur’an-ı Kerim veHz. Muhammed’in Hayatı gibi “seç-meli” dersler konması ve imam hatiportaokullarının açılması asimilasyonsaldırısının eğitim ayağını oluşturu-yor. Sözde “seçmeli” derslerle Sünniinancı dayatılmaya devam edilmekte-dir. Alevilerin çoğunluk olduğumahallelerde imam hatip ortaokullarıaçılarak Alevi aileler çocuklarını buortaokullara göndermeye yönlendi-rilmektedir.

İstediğin Gibi Yaşayamaz,İstediğim Gibi ÖlürsünAKP ve AKP’de cisimleşen devletindiğer saldırısını ise inkar siyasetioluşturuyor. Bir televizyon progra-mında Recep Tayyip Erdoğan “BenAleviliği, Hazreti Ali'yi sevenler ola-rak biliyorum. Ben bugünküAleviyim diyenlere baktığım zamanhepsinden daha Aleviyim. Hiçbiri

Hazreti Ali gibi yaşamıyor” diyerekustalıktan sonra dedeliğe de hazırolduğunu gösterdi. Erdoğan, Hz.Ali’ye indirgenmiş bir Alevilik dayat-makta, Alevilerin inancını görmezdengelip inkar etmektedir.

İnkarın diğer şekli de asker cenazele-rinde ortaya çıkmaktadır. Foça veBeytüşşebap’taki çatışmalarda hayatı-nı kaybeden iki Alevi askerin cenazemerasimleri önce cemevi, sonracamide yapıldı. Cemevindeki cenazemerasimlerine katılmayarak Alevilikinancını resmen inkar eden devleterkanı, kendi merasimi için camiyiseçmektedir ve ailelere de bunu zorladayatmaktadır. İnançlarını kabuletmediği genç insanları zorla askere

alıp kirli savaşında öldüren devlet,

yine bu gençlerin inançları doğrultu-

sunda gömülmesine izin vermeyerek

kendi inancını dayatmaktadır. Bir

başka örnek de, Alevilik inancı içinde

yer alan Abdallık geleneğinin sürdü-

rücüsü, büyük halk sanatçısı Neşet

Ertaş’ın cenazesinin camiden kaldırıl-

ması, üstüne üstlük Alevilik düşmanı

Tayyip Erdoğan’ın burada bir konuş-

ma yapmasıdır.

KASIM 2012 TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 13

HASAN FERAMUZ

Alevilere Asimilasyon, İnkar ve Katliam Dayatılmaya Devam Ediliyor

Alevilere yönelik fiziki saldırı-lar ise, son zamanlarda hızınıartırarak devam ediyor. Son

zamanlarda Aydın, Adıyaman ve İzmir’-de Alevi ailelerin evlerinin işaretlenme-sinin bir devamı olarak Malatya’nınSürgü Beldesi’nde bir Alevi ailenin evive İstanbul’un Kartal ilçesindeki cem-evi yakılmaya çalışıldı, Pendik’teAleviler tehdit edildi ve Altındağ’da4+4+4 eylemine katılan bir aileninevine ve işyerine silahlı saldırı yapıldı.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in“Çocukların işi” dediği ev işaretlemele-rinin nereye varabileceği Sürgü veKartal’da açıkça ortaya kondu. AKP’dendestek alan gerici güçler Sürgü’de 2.Madımak girişiminde bulundular, fakatAlevi ve devrimci-demokrat kesimlerintepkileriyle şimdilik geriye çekildiler.Nitekim Kartal’daki cemevini yakmagirişimi de yine Alevi ve devrimci-demokrat kesimlerin gösterdiği tepki-lerle geri püskürtüldü. Fakat gerek evişaretleyenlerin gerekse cemevini yak-maya çalışanların yakalan(a)mamasıbu saldırıların belli bir plan doğrultu-

sunda yapıldığını göstermektedir.

AKP’nin Suriye’de mezhep üzerindenyürüttüğü politika ise Alevilere yöneliksaldırıların artmasında önemli bir etkioluşturmaktadır. Nitekim AKP’ninhimayesi altında Hatay’ı askeri kampadönüştüren Selefi ve Sünni gruplarEsad sonrası yapacaklarını sözleriyle,eylemleriyle ortaya koymaktadır.

AKP eliyle açıktan, CHP eliyle de dolay-lı olarak uygulanan bir politika ileAleviler olabildiğince susturulmaya,baskı altına alınmaya çalışılmaktadır.Çünkü Alevilik tarihsel devrimci birgüçtür ve sosyalist güçler ve Kürt hare-ketiyle birlikte hareket etme olasılığıdevleti korkutmaktadır. Bu yüzdendevlet bir yandan AKP, diğer yandanCHP eliyle çeşitli araçlar kullanarakAlevileri yanına çekmeye çalışmakta,yanına çekemediklerini ise saldırılarıy-la sindirmeye çalışmaktadır. FakatAleviler, bu saldırıları sosyalist güçlerve Kürt hareketiyle birlikte davrana-rak, mücadele seviyesini yükselterekboşa çıkarabilecek güçtedir.

Alevi açılımıyla Alevileriarkasına yedeklemeyeçalışan amabaşaramayan AKP’ninAlevilere yöneliksaldırılarından birini deasimilasyon oluşturuyor.Yıllardır cemevleriniibadethane olarakgörmeyen ve kimizaman Bornova,Yenimahalle’de olduğugibi CHP eliylecemevlerini yıkandevlet, son olarakHüseyin Aygün’ünMeclis’te cemeviaçılmasına yönelikönerisini reddetti veMeclis Başkanı CemilÇiçek Diyanet’ten aldığıfetvayla Alevilere adresolarak camiyi gösterdi.

ALEVİLER İÇİN DİRENİŞİ YÜKSELTME VAKTİAlevilik tarihsel devrimci bir güçtür ve sosyalist güçler ve Kürt hareketiy-le birlikte hareket etme olasılığı devleti korkutmaktadır. Bu yüzden dev-let bir yandan AKP, diğer yandan CHP eliyle çeşitli araçlar kullanarakAlevileri yanına çekmeye çalışmakta, yanına çekemediklerini ise saldırı-larıyla sindirmeye çalışmaktadır. Fakat Aleviler, bu saldırıları sosyalistgüçler ve Kürt hareketiyle birlikte davranarak, mücadele seviyesini yük-selterek boşa çıkarabilecek güçtedir.

Alevilerin Katline Ferman

Page 14: TO-Gazete-48/20

Türkiye ekonomisinin, kapitalizminyapısal krizinin iç salınımlarına bağlıolarak, kırılganlığı artıyor. Özellikledış kaynak ihtiyacı ekonominin gele-ceğini belirleyecek temel parametreolarak öne çıkıyor.

AB’de borç ve bankacılık krizinin biriç senkron yaratarak birbirini etkile-yen ve tetikleyen bir tarzda derinleş-mesi, ABD’de hissedilmeye başlandı.AB bünyesinde özellikle zombi ban-kacılığın yarattığı finansal tıkanmalarABD’de yansımalarını buldu.

AB’de yaşanan belirsizlik, küreselsonuçlar yaratacak boyutlara ulaşa-bilir. Türkiye’yle AB ilişkisi dikkatealındığında, bunun Türkiye ekonomi-sini sarsacak sonuçlar doğurmasıkaçınılmazdır.

AB KüçülüyorAB Bölgesinde bulunan 27 ülkenin,17’sinde 2012 yılının ilk çeyreğindesıfır büyüme “gerçekleşti”. İkinci çey-reğinde ise büyüme oranı yüzde 0,4’edüştü. 27 ülke baz alındığında ise

küçülme oranı daha da düştü. Yüzde2’lik küçülme yaşandı.

Özellikle Akdeniz Havzasındaki ABüyesi ülkelerde kamu borç yükü vezombi bankacılık krizi yıkıcı sonuçlardoğurdu. Yunanistan’da, yılın 2. çey-reğindeki küçülme oranı yüzde 6,2’yeulaştı. Portekiz ekonomisindekidaralma yüzde 3,3 oranını buldu.İtalya’da ise ekonomik daralma aynıdönemde yüzde 2,5 oranında gerçek-leşti. İtalya’nın AB’nin 3. büyük eko-nomisi olması AB düzeyinde risk fak-törünü arttırıyor. İspanya ekonomiside aynı çeyrekte yüzde 1 oranındaküçüldü.

Türkiye Ekonomisi TekliyorTürkiye ekonomisi 2012 yılında yük-sek bir kırılganlık içine girdi. Dış kay-nağa bağlı ve büyük cari açıklarla“büyüme” gösteren Türkiye ekono-misi, 2012 yılında teklemeye başladı.İlk çeyrekte, İran’a enerji alımı içinödenen altın, ihracat kalemi içindegösterilerek ekonomi yüzde 3,2“büyütüldü”. Gerçek büyüme ise

yüzde 2,6’ydı. Benzer “şişirilmiş”büyüme ikinci çeyrek için de yapıla-bilir.

AB’yi saran büyük durgunluk vebelirsizlik, Türkiye ekonomisininAB’yle entegrasyon düzeyi düşünül-düğünde yıkıcı sonuçlar yaratabilir.Türkiye’nin AB’yle yaptığı dış ticaretyılın ilk 6 ayında gerilemeye başladı.Yüzde 40’ın altına indi. 2. altı aylıkparametrelerinin de düşük gerçekleş-mesi yüksek bir olasılıktır.

Türkiye ekonomisinin dış kaynağa“narkotik” bağımlılığı, kapitalist kri-zin yıkıcı sonuçlarına bağlı bir şekil-de, ekonomik çöküşlerin önünü aça-bilir. Bu bağımlılık, bir dönem likidi-te bolluğu ve faizlerin yüksekliği ve

yarattığı cari açıklarla ekonomik“büyüme” şeklinde biçimlenişe yolaçtığı gibi, bir dönem sonra hızlaçöküşlere, daralmalara ve şiddetliküçülmelere neden olmaktadır.

Sermaye Kaçışları Hızlı Çöküş YaratırAKP İktidarı, özellikle ekonomideki“ısınmayı” kontrol etmeyi ve hızlaküçülmeyi engellemeye çalışıyor.Yüzde 4’ün altına düşen bir küçülmesiyasal iktidar için bir risk faktörüolarak değerlendiriliyor.

Önümüzdeki dönem özellikle AB’dekiborç krizi ve bankacılık krizininderinleşmesi ve bunun özellikleABD’deki bankacılık sistemine yansı-ması, çok şiddetli sermaye kaçışları-na yol açabilir. Türkiye ekonomisi-nin sermaye kaçışlarıyla bloke olmasıve hızlı çöküşler yaşaması muhte-meldir. Kapitalizmin yapısal krizininderinleşmesi, krizin iç evreleri vesalınımları direkt dış kaynak akımla-rını etkileyecektir.

VOLKAN YARAŞIR

AKP İktidarı kapitalistkrizin yıkıcı senkronlarıve olası emperyalistsavaşın büyük altüstoluşları kıskacı altındadır. TC son derecekompleks ve riskli birmomentin içine giriyor.Bu moment aynı zaman-da toplumsal isyanı besleyici bir momenttir.

2012’nin son çeyreği ve2013 yılı AKP hükümetini

tedirgin ediyor. Özellikle ekonomidekiyüzde 4’lük büyüme hedefinin çokaltına düşecek büyüme trendi içinAKP önlem alıyor. Bu yönde MerkezBankası yeni düzenlemelere girdi vefaizlerin gevşetilmesi yönünde adım-lar attı.

AKP kapitalist krizin yıkıcı etkilerineve olası dış kaynak problemlerinekarşı, TC’yi yeni jeopolitik atak vekonumlanış içine sokarak yanıtlarüretmeye çalışıyor. Ortadoğu’da aktiftaşeronluk ve lejyonerlik rolüyleSuriye’de iç savaşı örgütlüyor, İransavaşına hazırlanıyor, agresyon politi-kaları izliyor.

Çünkü ekonomide yaşanacak ciddi bir

sarsıntı ve çöküş AKP’ninyüzde 50’lik istikrar tablo-

sunda muazzam gedikler açabilir.Krizin şiddetlendirdiği sınıfsal antago-nizma hiç beklenilmeyen patlamalaraneden olabilir. Sosyal gerilim, sosyalpatlamalara dönüşebilir.

Ayrıca Ortadoğu’da yaşanacak süreklisavaş hali, Türkiye’de istikrarı simge-leyen siyasal iktidarı sıkıştırıcı bir fak-tördür. Bu savaştaki her cephe ülkesi-nin aynı zamanda bir iç savaş ülkesinedönüşeceği bilinmelidir. Kısaca AKPİktidarı kapitalist krizin yıkıcı senkron-ları ve olası emperyalist savaşınbüyük altüst oluşları kıskacı altında-dır. TC son derece kompleks ve risklibir momentin içine giriyor. Bumoment aynı zamanda toplumsalisyanı besleyici bir momenttir.

Ekonomide yaşanacak ciddi bir sarsıntı ve çöküşAKP’nin yüzde 50’lik istikrar tablosundamuazzam gedikler açabilir. Krizinşiddetlendirdiği sınıfsal antagonizma hiçbeklenilmeyen patlamalara neden olabilir.Sosyal gerilim, sosyal patlamalara dönüşebilir.

Yüksek Risk Faktörleri: Dış Kaynağa Bağımlılık ve Sermaye Kaçışları

EKONOMİ14 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AB’DEN GELEN KRİZ DALGALARI

K Srize Çözüm: AVAŞ!

Page 15: TO-Gazete-48/20

KASIM 2012 15EMEKÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

İnsanlığı savaşla terbiye eden, sürdü-rülebilir kaosla, önleyici savaş strate-jisiyle dünyayı yönetmeye çalışanegemen güçler bugünlerde korkuiçinde çırpınıyor. Onlar sadece kendiçıkarları için insanlar, halklar savaş-sın istiyorlardı. Ama olmadı. 2008ekonomik krizinden sonra, işçiler,yoksullar, Arap isyanıyla Ortadoğuhalkları kendi çıkarları için savaşma-ya başlayınca işlerin rengi değişti.

Emperyalizmin sözcüsü IMF BaşkanıChristine Lagarde bu değişimi gör-müş olacak ki: “Bizi sürdürülemez birgelecek bekliyor” diyor. ÇünküLagarde dünyanın, aynı anda üç kriz-le karşı karşıya olduğuna inanıyor vebu üç krizi şöyle sıralıyor: “İnsanlarıngelirleri düşüyor, çevre koşullarınaverilen zarar artıyor, toplumsal karı-şıklıklar artmaya devam ediyor.”“Sürdürülebilir sürekli savaştan”,“sürdürülemez geleceğe”… Şu burju-va düzeninin nereden nereye geldiği-ne bakın!

Üç krizi, kapitalizmin üç temel çeliş-kisini yakalamış şu bizim burjuvasözcüsü. Emek-sermaye, ekoloji veyoksulluk çelişkisini tespit etmiş.Zaten geriye de diğer üç çelişki kalı-yor (patriyarka, savaş karşıtlığı,tarihsel dinamikler). Bunları da dil-lendirse neredeyse Marksist olacakBaşkan Christine Lagarde.

Bir Dönüm NoktasındayızGelinen noktada tarihsel olarak özelbir dönüm noktasında olduğumuzortada.

Avrupa Birliği, büyük umutlarlakurulmuştu. 2008 krizinde Birlik

çatırdadı. Üstelik Birlik yük halinegelmeye başladı. ABD’de gelirleryüzde 40 oranında azalmış durumdave bu ortamda “Yüzde 99 Hareketi”baş gösterdi. Araplar, Ortadoğu halk-ları toplumsal “baharını” yaşıyor.Birçok ülkede ve Türkiye’de işçi sını-fı ve yoksul halk dinamikleri eylem-sellik sürecindeler.

Yüzde 99 Hareketi, Öfkeliler,Yunanistan Genel Grevleri, Arap

İsyanı... Hepsinde de işçi sınıfınıntarihsel devrimci dinamiğini, görmekmümkündür. “Eller ne derse desin”işçi sınıfı, hemen her direnişte kendi“tarihsel” rengini gösteriyor.

Mısır’da Arap isyanı tekstil işçilerinin

Mahalla’da başlayan 6 yıllık mücade-lesi sonucunda tüm Mısır halkınayayıldı. Yüzde 99’lar kendine “ortasınıf” dese de tepkiselliğinde toplum-daki işçileşmeyi görebiliriz. Yunanis-tan ve İspanya’daki mücadelelerde isetartışmasız işçiler en ön saftalar.

Yeni Mücadele DüzlemiTürkiye’de işçi sınıfı, 2002 ve2007’de açılan yeni sınıf savaşı düzle-mini hala yitirmedi. Özellikle2007’den başlayarak 2010’da TekelDirenişiyle zirveye tırmanan sınıfhareketi şu an geri çekilse de, açılanyeni dönem, yeni mücadele düzlemi

devam ediyor. Zira 2011’de tam 41“işçi direnişi” yaşandı. Direnişlersürüyor ancak 2007-2010 arasıdönemdeki kadar etki yapıp toplumusaramıyor. Yeni sınıf savaşı düzle-minde hala bir “işçi hareketinden”bahsetmek mümkün değil.

Ancak ortada şöyle bir durum da yok:“AKP ve Cemaat almış başını gidiyor,istediğini yapıyor!” Bu ancak işçisınıfına tarihsel değil de konjonktürelyönelen umutsuz sosyalistlerin, solcukaramsar aydınların bakışı olabilir.Hayır! İşçiler direniyor, Kürtler,Aleviler, doğa ve yaşam savunucuları,kadınlar direniyor.

Son 10 yıldır, dünyada ve Türkiye’deemekçilerde ve ezilenlerde siyasal-laşma, hareketlilik ve örgütlenmeeğilimi ortaya çıktı. İşçihareketi/komünist hareket açısın-dan bir karşıt iktidar/hegemonyaoluşturma imkânı, kitleleri kapitalistdüzenden koparacak ”fırsat pence-resi” açılmış durumda.

Sınıfın örgütlenmesikendi içinde muazzam

zorlukları barındırır. Saltbu gerçeklik dahi sınıf

örgütçülerinin işinin nekadar çetrefil olduğunugösterir. Kaya gibi sert

bir gerçekliği ittirmeyleparçalamak elbette

mümkün değil. Kazakaza, kopara kopara,işleye işleye işçilerde

sınıf bilincioluşturulmalıdır.

İşçi sınıfı örgütçüleri, komü-nistler krizin ve savaşın dev-

rimci öncüleri haline gelmiş değiller.Çabalar var. Ancak bu çabalar yaratıcı,sonuç alıcı hamlelere dönüştürüleme-mektedir. Aslında onlar da işçi sınıfının,Tekel Direnişinden sonraki “2010 kırıl-masını” yaşıyorlar. Geriye çekilmiş,etkisizleşmiş işçi direnişlerinin bir“hareket” oluşturmaması bilinçleri,örgütçü refleksleri aşındırıyor.

İşçi sınıfı siyasetinin ve sosyalistlerin,özellikle 2002 sonrası toplumda yeni-den kazandığı meşruiyet zemini devletive egemen güçleri rahatsız etmiştir. Bunedenle devlet zor ve şiddetini sosya-listlerden esirgememektedir. Sınıföncüleri karşılaştıkları bu şiddetinbasıncına karşı hala devrimci bir kararlı-lık, yaratıcı hamleler geliştirebilmişdeğildirler. Sınıfın örgütlenmesindevazgeçilmez olan, inat ve irade göster-mekte zaaf yaşamaktadırlar. Hamlecilikruhuyla, yeni çıkışlar yapılamamıştır.

Belli ki işçi örgütlenmesine hala bir“alan” faaliyeti olarak bakılmaktadır.İşçi örgütlenmesi, komünist faaliyetin“omurgası” olarak kavranıp pratiğegeçirilmedikçe, ona kendi komünistsiyasallaşmamızın nesnel, maddi, tarih-sel üretim zemini olarak bakılmadıkça,işçileri örgütlemek, komünistleşmek

yetersiz kalacaktır.

Sınıfın örgütlenmesi kendiiçinde muazzam zorlukları barındırır.Salt bu gerçeklik dahi sınıf örgütçüleri-nin işinin ne kadar çetrefil olduğunugösterir. Kaya gibi sert bir gerçekliğiittirmeyle parçalamak elbette mümkündeğil. Kaza kaza, kopara kopara, işleyeişleye işçilerde sınıf bilinci oluşturulma-lıdır. Buna nefes gerek, sabır gerek, inatgerek, istek gerek.

Gelinen noktada yeniden bir “çıkış”yapmak, işçi sınıfı örgütlenmesindekalıcı olmak için içimizden eksik etme-yeceğimiz ruh; iradelilik, inatçılık vehamleciliktir. Bu özelliklerin devrimciruhumuzda oluşuna, olmayışına dairderin nedenler aramanın manası yok-tur. Bu duygular ki; varsa vardır, yoksayokturlar. Olaylara, devrimci dönüşümeetkileşimi, “süreçsel” değil olgusaldır.Zamana yayılmaz, ”an”lıktır. Yaparsın yada yapmazsın. İrade, inat ve hamlecilikörgütçünün bütüncül sınıf bilincindendevrimci enerjisinden kopup gelir. Buduygular, mücadelenin, kişiliklerin içinedeprem gibi, çığ gibi düşer.

Bütün ateşlerde olduğu gibidir; “Birkıvılcım düşer önce, büyür yavaşyavaş…”

05.09.2012

D ?

H. ARIKUŞU

Yüzde 99 Hareketi, Öfkeliler, Yunanistan GenelGrevleri, Arap İsyanı... Hepsinde de işçi sınıfınıntarihsel devrimci dinamiğini, görmek mümkün-dür. “Eller ne derse desin” işçi sınıfı, hemen herdirenişte kendi “tarihsel” rengini gösteriyor.

Kapitalizmin Krizi Direnişle Karşılanıyor

evrimciler/Komünistler Ne Durumda?

İŞÇİ HAREKETİNİN DURUMUVE ÖRGÜTLENME İNADI

Page 16: TO-Gazete-48/20

Ne acı ki bu bir mübalağa değil, emir-lerin ve yasakların konuştuğu darbedönemlerinde hayata geçebilecekdüzeyde ağır bir yasa Meclis’ten geçi-rildi. Aziz Çelik’in tabiri ile “ TürkiyeBüyük İşveren Meclisi”1, TürkiyeOdalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ileTürkiye İşadamları ve SanayicilerKonfederasyonu (TUSKON)’un dayat-maları doğrultusunda, 30 kişininaltında işçi çalıştıran işyerlerindeişten çıkartmayı kolaylaştırdı ve sen-dikal güvenceyi ortadan kaldırdı.

Bugün Türkiye’de işyerlerinin ağır-lıklı çoğunluğu 30 kişiden az işçiçalıştırmaktadır. Çalışma Bakanlığı’-nın 2011 istatistiklerine göre,Türkiye’de 1 milyon 435 bin 839işyeri bulunmakta ve bunların 1 mil-yon 377 bin 789’unda 30’dan az işçiçalışmaktadır.2 Zaten, 2003 yılındayürürlüğe giren 4857 sayılı İşKanunu’na göre, 30 kişiden az işçi-nin çalıştığı işyerlerinde çalışan işçi-ler yasal olarak iş güvencesi hüküm-lerinden yararlanamamaktadır.

Ancak mevcut 2881 sayılı SendikalarKanunu’nun “sendikaya üye olma

teminatı” sağlayan 31. maddesi işçisayısına bakılmaksızın bütün işyerle-rinde çalışan işçilere sendikal üyeli-ğinden veya faaliyetlerinden dolayıişten atılması halinde sendikal tazmi-nat hakkını tanıyordu. Sendikalar veToplu İş Sözleşmeleri Yasa Tasarısıile birlikte 30 kişiden az işçinin çalış-tığı işyerlerinde çalışan işçilerinsahip olduğu sendikal tazminat hakkıortadan kaldırıldı.

İş Güvencesi Yoksa Sendika da YokSendikal örgütlenme için işçinin işgüvencesi hakkının bulunması hayatiönem taşımaktadır. Ulusal ve uluslar-arası düzeyde iş güvencesi ile ilgilidüzenlenmelerin gerekçelerindenbiri olarak da sendikaya üye olmanınve sendikal faaliyet yürütmeninönündeki engellerin kaldırılması gös-terilmektir.3 Türkiye’de iş güvencesiuzun yıllar yasalarla düzenlenmemiş-tir. Bu nedenle işverenlerin, iş güven-cesine sahip olmayan işçilerin sendi-kalaşmasına karşı ilk tepkisi, sendikaüyeliği kararında direnen işçileriişten çıkartmak olmuştur.

1980’lerden itibaren taşeron ve fason

üretim yapan işyerlerinde iş güven-cesi olmayan işçilerin sendikalaşmagirişimlerinin neredeyse tamamı kit-lesel işçi çıkarmalarla karşılaşmış vebaşarısızlığa uğratılmıştır. Bu örnek-lerden de görüldüğü gibi sendikalözgürlüklerin kullanılabilmesi için işgüvencesi son derece önemli birkoşuldur.

Sermayenin, iş güvencesi ve sendi-kal tazminat hakkını ortadan kaldıra-rak, sendikal mücadeleyi yok etmeyihedeflediği ortadadır. Sendikal faali-yetin geriletebilmesi için iş güvence-sinin ortadan kaldırılması gerektiğiniTİSK Yönetim Kurulu Üyesi RefikBaydur , “İş güvencesi Tartışmaları”

adlı kitabında açıkça savunmaktadır.4

1992 yılında, DYP- SHP koalisyonuniktidar olduğu dönemde, iş güvencesiyasa tasarısı Meclis’in gündeminegelir. O dönem TİSK Genel Başkanı

olan Refik Baydur, işçi ve işveren

çevrelerinde büyük tartışmalara

neden olan iş güvencesi hakkında şu

değerlendirmede bulunur: “ iş güven-

cesi üzerine harcanan çabaların

temeli işçinin korunmasından ziyade,

sendikanın ve sendikalaşmanın

korunması prensibine dayanır.” Bu

açıklama, sermayenin işçilerin iş

güvencesi hakkına neden karşı oldu-

ğuna dair bir itiraf niteliğindedir ve

ileriki yıllarda sendikalaşmayı yok

etmek için iş güvencesine saldırılma-

sı gerektiğine işaret etmektedir.

1. Aziz Çelik, Türkiye Büyük İşveren Meclisi,

İşçi Atmayı Kolaylaştırdı, t24.com.tr/yazi/

turkiye...isveren-meclisi-isci.../575

2. ÇSGB, Çalışma Hayatı İstatistikleri 2011,

2011, Ankara,

3. ÇSGB, ILO Anayasası ve T.C Tarafından

Onaylanan Sözleşmeler, Ankara, 1998, s.430.

4. Refik Baydur, İş Güvencesi Tartışmaları,

2004, Doğan Kitap.

EMEK16 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

ESER S.

Sendikal örgütlenme içinişçinin iş güvencesi hak-kının bulunması hayatiönem taşımaktadır.Ulusal ve uluslararasıdüzeyde iş güvencesi ileilgili düzenlenmeleringerekçelerinden biri ola-rak da sendikaya üyeolmanın ve sendikal faa-liyet yürütmenin önün-deki engellerin kaldırıl-ması gösterilmektir.

AKP döneminde hayata geçirilen birçok yasa tasarısın-da olduğu gibi kamuoyuna yönelik vitrin düzenleme-ler bu tasarıda da yer almaktadır. Ustaca uygulanan,kolektif yasama oyununda, bu vitrin düzenlemeleröne çıkarılmakta ve yasa tasarısının ideolojik propa-gandası sermaye ve iktidar çevrelerince yürütülmek-tedir. Bu yasa tasarısında ideolojik propaganda, sendi-ka üyeliklerinde ve istifalarda noter zorunluluğununkaldırılması, sendikal barajın düşürülmesi ve taşeronişçiye sendika hakkı tanınması üzerinden yürütülmüş-tür. Sendikal tazminatın ortadan kalktığı ortamda, hertürden sendikal örgütlenme işten atılma ile sonlana-caktır. Barajın düşürülmesi, noter zorunluluğununkalkması ve taşeron işçiye sendika hakkının hiçbiranlamı kalmadığı ortadadır.

Sendikal tazminatın ortadan kalktığı ortamda, her türden sendikal örgütlenme

işten atılma ile sonlanacaktır. Barajın düşürülmesi, noter zorunluluğunun

kalkması ve taşeron işçiye sendika hakkınınhiçbir anlamı kalmadığı ortadadır.

“Türkiye Büyük İşveren Meclisi” Kararı İle

İKİNCİ BİR EMRE KADAR

Vitrine AldanmaArkasına Bak

ENDİKA YASAKS

Page 17: TO-Gazete-48/20

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma-sından sonra, Ortadoğu’ya müdahaleeden İngiltere ve Fransa, kendi politikçıkarları için birçok yapay ulus dev-letler oluşturdular. Bu yapay devletler-den, Irak, Suriye ve Türkiye, Kürdis-tan toprakları üzerinde kuruldular.

Bu strateji yüzyıl sürdü ve şimdi fii-len dağılmaya başladı.

Küresel kapitalist sistem bölgeyi,uluslararası çıkarlarına göre yenidendizayn ediyor. Birçok politik faktö-rün etkisiyle Ortadoğu’nun güç den-geleri yeniden şekilleniyor. Mevcutolanlar işlevsizleşmeye ve dağılmayabaşlarken, yeni güç merkezleri ortayaçıkmış bulunuyor. Irak, bir dengeülkesi olmaktan çıktı ve GüneyKürdistan özerk ama fiili bir devletedönüştü.

Suriye’nin İsrail’e karşı Arap dünya-sının aktif gücü olarak oluşturduğudenge politikası fiilen sona erdi.Suriye’de ortaya çıkan politik istik-rarsızlığa, Kürt güçleri doğrudanmüdahale ederek Kürdistan bölgesinidenetim altına aldılar. Suriye’de,büyük bir olasılıkla KürdistanFederasyonu gibi bir özerk Kürdistanbölgesi gündeme gelecek. Kürtlerin,Ortadoğu’nun mevcut özünlüğü içeri-sinde ortaya çıkan politik durumu,bir tarihsel haksızlığı düzeltmek içinkullanmayı doğal ve meşru gördükle-ri anlaşılıyor.

Kürtler artık reel ve çok yönlü birtoplumsal kuvvettir. Bu bakımdanOrtadoğu ilişkileri içerisinde yükse-len “yeni” güç olarak mevcut politikdengeleri belirleyebilecek konumagelmiş bulunuyorlar. Kürtlerin güçmerkezi haline gelmesinin, aynızamanda PKK tarafından,Ortadoğu'nun değişim sürecine

önderlik etme yönünde güçlü politikolanaklar yaratan bir olgu olarak sap-tandığı anlaşılıyor. Ayrıca bölgesel veküresel güçlerin doğrudan muhatapaldığı bir politik hareket olarakKürdistan gerçeğinin çok önemli birhalkası olmayı hedefliyor.

Türkiye GeriliyorTürkiye, sanıldığı gibi yükselen birgüç olmayıp, gerileyen bir konumda-dır. Türk devleti de gelişmenin buyönde olduğunu görüyor. Bu nedenlemevcut tabloyu kendi lehine çevir-mek için çok yönlü politik adımlaratıyor. Ancak bu politik yönelimlerinezici bir çoğunluğu başarısızlıklasonuçlanıyor.

Uluslararası güçler kendi bölgeselçıkarlarını hesaba kattıkları içinTürkiye’nin ne istediğiyle, ne söyledi-ğiyle pek ilgilendikleri yok. Bu bakım-dan Türkiye’nin özellikle Suriye’yeyönelik önerileri önemli oranda red-dediliyor. Örneğin Türkiye, Suriye’deGüney Batı Kürdistan bölgesinde ilanedilen demokratik özerkliğe askerimüdahalede bulunabileceği imasındabulundu. Rusya ve Çin başta olmaküzere ABD, İngiltere ve Fransa bunakarşı olduklarını açıkladılar. “Uçuşayasak bölge” oluşturulması önerisi dekabul görmedi. Dışişleri BakanıDavutoğlu’nun, “Tampon bölge” içinBirleşmiş Milletler Genel Kurulu’nasunduğu öneri de reddedildi.Mülteciler için Suriye sınırları içeri-

sinde bir bölge oluşturulması önerisigeldi. Bu da uygun görülmedi.NATO’dan yardım istemeye yöneldi,daha ilk adımında “Olmaz” yanıtınıaldı. Hayal kırıklığına uğrayanErdoğan, bu kez Selefi/El Kaide güç-lerine sarıldı.

Özellikle Türkiye’den gönderilen ElKaide güçlerini Kürt bölgesinde kul-lanmaya yöneldi. Bu politikası da çokaçık olarak ters tepti. ABD, İngiltereve Fransa, muhaliflere olan desteğinisınırladıkları gibi Türkiye’nin ElKaide’ye vermiş olduğu desteği kes-mesi için CIA başkanı Ankara’yagelerek Erdoğan’ın kulaklarını çekti.Ayrıca Kudüs Sünni uleması da,Türkiye’nin El Kaide’yi desteklemesi-ne ve askeri işgal istemine karşıçıkarak, AKP devletinin politikalarınaönemli bir darbe vurmuş oldu.

Türkiye’nin bütün korkusu Suriye’dePKK’nin ikiz kardeşi PYD’nin iktidargücü olarak küresel güçler tarafındantanınmasıdır. Küresel güçler de, uzunvadeli politik çıkarları için Suriye’deortaya çıkan politik tabloyu fiilenkabullenmiş bulunuyorlar. Suriye’deÖzerk Kürdistan’ın kurulması,Kürtlerin Ortadoğu’da yeniden yükse-liş sürecine girdiğinin çok açık birkanıtı olacaktır. Bu sadeceKürdistan’ın iki parçasının birleşme-si değil, esasen Kuzey Kürdistan’ınözerkleşmesi sürecinin önünü aça-cak bir ivme yaratacaktır.

Türkiye, bölgesel değişimden kaça-maz, dahası hiçbir şansı yoktur.Çünkü hem iç dinamikler bunu zorla-yacaktır, hem de küresel güçler, yeniOrtadoğu politikalarının başarısı içinbunu dayatacaklardır. Bölgedeki top-lumsal ve politik değişimleri göreme-yen ve ona uygun yeni bir stratejibenimsemeyen Türkiye’nin mevcutdevlet yapısı parçalanma yönündezorlanacaktır.

KASIM 2012 17DÜNYAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu bakımdan 21. yüzyılda,Ortadoğu’da tarihsel sınırlaryeniden belirlenirken, Kürtlerin

stratejik konumu hızla güçleniyor.Devletsel bir yapıları olmamakla bir-likte politik gücü artan Kürtlerin böl-gesel özerk yapıları, birçok noktadailişkileri belirleyecek güçtedir. Hemenerji kaynaklarının üretimi, hemde enerji boru hatları bakımındanÖzerk Kürdistan Bölgeleri son dere-ce stratejik bir öneme sahiptirler.

Özerk bölgelerin oluşması aynızamanda küresel güçlerin stratejile-ri açısından da önemlidir. Bu bakım-dan Irak ve Suriye’de ortaya çıkan

mevcut durum, Türk devleti için dekaçınılmaz olarak gündeme gele-cektir. Ortadoğu merkezli politikala-rın uygulanmasında Kürtlerin özerkbir statüye kavuşturulması talebiTürk devletinin masasına konula-caktır.

Ortaya çıkan yeni politik dengeleriçerisinde, 20. yüzyılın bölgesel ulusdevletleri tarihsel misyonunu dol-durmuş bulunuyorlar. Öyle ki 19.yüzyılın hasta adamı Osmanlıİmparatorluğu’nun yerini, 21. yüzyı-lın hasta adamı Türkiye almaya baş-ladı. Irak ve Suriye gibi Türkiye’ninstratejik konumu değişiyor. Yeni güç

ilişkilerinde gerileyen bir Türkiyegerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunaparalel olarak gelişen ve güç ilişkile-rinde etkinlikleri artan Kürt realitesivar.

Bütün bu gelişmeler içerisinde Kürtpolitik güçlerinin önünde iki yolbulunuyor. Birincisi Kürtlerin bütün-lüklü olarak özgürleşip bölge halkla-rıyla daha stratejik ittifaklar kurarakbölgesel özgürlüğü sağlamaları,ikincisi ise küresel güçlerin yeni birIrak’ı ve Türkiye’si olmalarıdır. Yaniküresel sistemin 21. yüzyıl ulus dev-leti olup olmayacaklarına karar ver-mek zorundalar.

21. yüzyılda, Ortadoğu’da tarihsel sınırlar yeniden belirlenirken, Kürtlerin stratejik konumu hızla güçleniyor. Devletsel bir yapıları

olmamakla birlikte politik gücü artan Kürtlerin bölgesel özerk yapıları,birçok noktada ilişkileri belirleyecek güçtedir. Hem enerji kaynaklarının

üretimi, hem de enerji boru hatları bakımından Özerk KürdistanBölgeleri son derece stratejik bir öneme sahiptirler.

Ortadoğuda Ulus Devletler Çöküyor

ÜRTLERİN YÜKSELİŞİKDR. MUSTAFA PEKÖZ

ürtlerin Stratejik Konumu Güçleniyor

Ortaya çıkan yeni politik dengeler içerisinde, 20. yüzyılın bölgesel ulus devletleri tarihsel misyonunu doldurmuş bulunuyorlar. Öyle ki 19. yüzyılınhasta adamı Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini, 21. yüzyılın hasta adamıTürkiye almaya başladı. Irak ve Suriye gibi Türkiye’nin stratejik konumu değişiyor. Yeni güç ilişkilerinde gerileyen bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.

K

Page 18: TO-Gazete-48/20

DÜNYA18 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Sosyalizmin getirdiği birikimlersayesinde uzun yıllardır büyümerekorları kırarak dünyanın en büyükekonomilerinden biri haline gelenÇin için “barışçıl” bir ülke profili ve“efsanevi” büyüme dönemi bitmeküzere. Ekonomik krizin AB veABD’de yarattığı etkinin Çin’e de ulaş-ması, Uzakdoğu’da yaşanan gerilim-ler, Afrika’daki paylaşım yarışı Çin’i“barışçıl” ve “pasif” durumdan “sal-dırgan” ve ”aktif” bir duruma geçme-ye zorluyor.

Efsaneden KabusaEkonomik büyümesiyle “efsaneler”yaratan Çin, Avrupa’daki ekonomikkrizin kendi kıyılarına ulaşmasıylabirlikte kabuslar görmeye başladı.Çin’in en büyük ihraç pazarı olanAvrupa ve ABD’de yaşanan ekono-mik daralma sonucunda Çin’in ihra-cattaki artış oranı önceki yıllara göredüşüş göstererek Temmuz ayındayüzde 1, Ağustos ayında yüzde 0,6arttı. Euro bölgesinin ve ABD ekono-misinin yakın geleceğe dair güçlü birbüyüme sinyali vermemesi Çin’inihracatının giderecek daralacağınıgösteriyor.

Temmuz ve Ağustos aylarında ihra-catla birlikte iç tüketimin azalması daÇin ekonomisinin kabuslarından biri-ni oluşturuyor. Bu yüzden Çin devletiiç tüketimi arttırmak için sosyal hak-ları değil de kamu harcamalarını art-tırmaya yönelik politikalar izliyor.Bunun sonucunda Çin devleti kredifaizlerini düşürerek, otoyol, köprü vekonut gibi altyapı yatırımları yaparakiç tüketimi arttırmaya çalışıyor.

Nitekim Çin emekçilerinin aldıklarıdüşük ücretten dolayı devletin bu içtüketim politikalarının sürekliliğisağlanamayacaktır. Dolaysıyla iç tüke-tim ve ihracattaki bu gelişmeler Çin’inbüyüme hızının giderek yavaşlayaca-ğını göstermektedir.

Gerilimler ArtıyorEkonomideki bu gerilemeler Çin’in“barışçıl” ve “pasif” dış politikasını“saldırgan” ve ”aktif” olacak şekildedeğiştirmeye zorluyor. Nitekim uzunzamandır Afrika pazarını zorlayan,fakat ABD’nin siyasi ve askeri hamle-lerine genellikle ricat ile karşılıkveren Çin, hamlelerini sıklaştırmayabaşlattı. Afrika’nın en büyük altınüreticilerinden olan African BarrickGold (ABG) şirketinin hisselerinialmak için görüşmelerde bulunanÇin, aynı zamanda Afrika ülkelerine 3

yıl içinde 20 milyar dolarlık krediaçacağını belirtti. Çin-Afrika İşbirliğiForumu’nda konuşan Çin BaşbakanıWen Jiabao, Afrika ülkelerinin sürdü-rülebilir büyümesine odaklanacakla-rını söyleyerek Çin’in Afrika’ya doğru“eksenini” bükmüş olduğunu belirtti.

Suriye konusunda ise Rusya ile bir-likte ABD’nin başını çektiği cepheninkarşısında konumlanan Çin’inUzakdoğu’da bu cepheyle olan geri-limleri artarak devam ediyor. Çin’in1974’te bu yana kontrol altında tuttu-ğu, Vietnam ve Tayvan’ın da hak iddiaettiği Paracel Adaları’nda askeri üskurmak istemesine ABD’nin karşıçıkması, iki ülke ilişkilerinin gerilme-sine yol açtı. Çin ABD’nin bu konuyamüdahil olmasına sert biçimde tepkigösteriyor. Bu adalar zengin petrol vedoğalgaz rezervleri barındırmasından

dolayı büyük bir öneme sahip.

Çin’in yakın komşusu Japonya ileolan ilişkilerinde de gerilim mevcut.Japonya’nın kontrolünde bulunan,Japonya'nın Sekanku, Çin'in Diaoyuadını verdikleri adalara yılbaşınıgeçirmek için dört Japon vatandaşı-nın çıkması diplomatik krize yol açtı.Bu grubun ardından bir grup Çinaktivist de bu olayı protesto etmekiçin adalara çıktı ve Japonya tarafın-dan gözaltına alındı. Bu olaylar sıra-sında her iki devlet de adaların kendi-lerine ait olduğunu belirterek birbir-lerini uyardılar.

Zengin balıkçılık alanları ve petrolyatakları üzerinde bulunan adalarınayrıca Doğu Çin Denizi'nde stratejikbir öneme sahip olması iki ülke ara-sındaki gerilimin artabileceğini gös-teriyor.

C. MALATYA

Bunların yanında Çin KomünistPartisi Ekim ayında 18.Kongresini yapacak. Bu kon-

grede lider değişikliği yapılacak. Budeğişiklik sonucunda Başkan HuJintao’nun yerini Başkan Yardımcısı XiJinping, Başbakan Wen Jiabao’nun yeri-ni ise Başbakan Yardımcısı Li Kekiangalacak. Ayrıca kongrede, politbürodaimi komitesini oluşturan dokuz kişi-den yedisinin yerine yenileri atanacak.

Müstakbel başkan Xi Jinping yaptığı sonABD gezisinde Beyaz Saray’ın da onayı-nı alarak, temel hedefinin Çin’deki eko-nomik modelin istikrarını devam ettir-mek olduğunu belirtti. Nitekim kongre

öncesinde politbüroya girmesi kesingözüyle bakılan, Mao dönemini canlan-dıracağını belirten Bo Xilai'ın ve eşi GuKailai'ın adlarının skandallara “karışma-sı” ÇKP’nin kapitalizme doğru yol alma-ya devam edeceğini gösteriyor.

AB ve ABD’yi etkileyen ekonomik krizbir yandan Çin’in dünyanın önemli birgücü olması açısından önemli bir fırsatsunarken, diğer yandan da bu piyasala-ra bağımlı olması sebebiyle ekonomisinizor duruma sokuyor. Bu durum Çin’i birtaraftan krize karşı “Batı” ile birliktedavranmaya iterken, diğer taraftanbaşta BRICS ülkeleri olmak üzere diğerülkelerle birlikte alternatif bir düzen

arayışına girmesine neden oluyor. Başta

Suriye ve Uzakdoğu’da yaşanan gerilim-

ler, Afrika’daki paylaşım mücadeleleri

ise Çin ile “Batı” arasındaki mücadele-

nin artarak ve “şiddetli” bir şekilde

devam edeceğini gösteriyor.

Bunlarla birlikte yeni kongreyle birlikte

seçilecek olan yeni yönetimin bileşimi-

nin de gösterdiği gibi Çin’in kapitalizme

doğru yolculuğu hızını artırarak devam

edecek. Fakat başta köylüler ve işçiler

olmak üzere çevrecilerin, kadınların

artan sayıdaki eylemleri, yeni yönetimin

kapitalizme doğru olan yolculukta işinin

çok da kolay olmayacağını gösteriyor.

Ekonomidekigerilemeler Çin’in

“barışçıl” ve “pasif” dışpolitikasını “saldırgan”

ve ”aktif” olacak şekildedeğiştirmeye zorluyor.

Nitekim uzun zamandırAfrika pazarını

zorlayan, fakat ABD’ninsiyasi ve askeri

hamlelerine genelliklericat ile karşılık veren

Çin, hamlelerinisıklaştırmaya başlattı.

AB ve ABD’yi etkileyen ekonomik kriz bir yandan Çin’indünyanın önemli bir gücü olması açısından önemli birfırsat sunarken, diğer yandan da bu piyasalara bağımlı

olması sebebiyle ekonomisini zor durumasokuyor. Bu durum Çin’i bir taraftan krize karşı“Batı” ile birlikte davranmaya iterken, diğertaraftan başta BRICS ülkeleri olmak üzere diğerülkelerle birlikte alternatif bir düzen arayışınagirmesine neden oluyor.

ÇANLAR ÇİN İÇİN ÇALIYOR

Yeni Kongre, Yeni Nomenklatura

Peri Masalı Sona Eriyor

Page 19: TO-Gazete-48/20

Ortadoğu’da bütün taşların yerindenoynadığı bir dönemden geçiyoruz.I. Dünya Savaşı sonrası İngiltere veFransa tarafından çizilen sınırlarlakurulan devletler arasında yapay daolsa bir denge vardı. Bu denge bozul-muş durumda. Mevcut durumukendi lehine çevirme noktasındaküresel, bölgesel ve yerel güçler inisi-yatif almaya ve bölgesel roller üstlen-meye çalışıyorlar.

Son on yıldır Ortadoğu küresel hamle-lerin çatışma ve gerilimle beslendiğibir satranç tahtasına dönüşmüşdurumda. Oyuncular tanıdık, pek aşi-nayız. Vaat ettikleri ise yıkım vesavaş... Bölge halkları ise huzur isti-yor. Ancak küresel aktörlerin bölge-mizde huzura tahammülleri yok.

Türkiye bölgede kuvvetli ve etkili birgüç olarak, tarihsel ve dinsel bağları-

nı da kullanarak ABD ile uyumlumodel ortaklık hesabına uygun rollerüstlendi. Türkiye sermayesi bir veripüç alacaktı. Gelinen aşamada her nekadar Kuzey Afrika’da, Fas, Cezayir,Tunus ve Mısır gibi ülkelerde AKPbenzeri ABD ile uyumlu İslam mode-line uygun hükümetler kurulsa da,Türkiye’nin politikası yerelde tamtersi sonuçlar üretti. Türkiye tümkomşularıyla “sıfır sorun”dan, tümkomşularıyla gerilimli ve çatışmalıbir sürece girdi. Kürt sorunununçözümü konusunda izlediği şiddeteve imhaya yönelik iç politikalarındayaşadığı tıkanıklığı aşma umuduyla,küresel güçlerin desteğini alarak izle-diği dış politikayla bölgesel hamleleryapan Türkiye, Suriye’de duvara tos-lamış durumda. Bu durum, tümdenbir kenara atılmasa da, Türkiye’ninbölge liderliği iddiasını hayli tartış-malı hale getirdi.

Mısır İnisiyatifini ArtırıyorBu, bölgesel rol oynama ve modelolma noktasında Mısır’ın yenidendevreye girme hamleleri yapmayabaşlamasının zeminini de üretmiştir.Mısır, Mübarek sonrası bir süreliği-ne kendi içine dönse de, MuhammetMursi’nin başkanlığında kurulan koa-lisyon hükümeti yeniden bölgeselhamlelere girişme konusunda adım-lar atmaya başladı.

Bu ülke, kanlı bir iç savaşın yaşandığıve küresel blokların karşı karşıya gel-diği Suriye konusunda yaptığı çağrıy-la yeniden bölge politikasına dahiloldu. 18 Eylül’de Kahire’de gerçekle-şen, Mısır’ın çağrıcılığını ve ev sahip-liğini yaptığı toplantıya Mısır, İran veTürkiye dışişleri bakanları katıldı.Suudi Arabistan ise inisiyatifinMısır’a doğru kaydığını görmüş ola-cak ki son anda toplantıya katılmak-tan vazgeçti. Burada önemli olan,geçmişte Ortadoğu’nun kalbi ve liderisayılan Mısır’ın yeniden inisiyatifalmaya başlamasıdır.

ABD ve İsrail’in tüm engelleme çaba-larına rağmen İran bu ayın başındayenilenen Bağlantısızlar Hareketi’nin(BH) Tahran’daki toplantısına hem evsahipliği, hem başkanlık, hem deöncülük yaptı. Toplantıya 120 ülkeyitemsilen katılan delegeler arasında,31 devlet başkanı ve 29 dışişleribakanı vardı. Hatta Washington’unsözcüsü diye bilinen BirleşmişMilletler (BM) Genel Sekreteri BanKi-Moon da oradaydı. Böylece ulus-lararası toplumdan yalıtılmaya ve“terörist devlet” nitelemesine maruzbırakılmaya çalışılan İran, tümhesapları altüst ederek ciddiye alınanönemli bir politik aktör olduğunu birkez daha göstermiş oldu.

Bağlantısızlar toplantısında yaptığıkonuşmada hem Suriye yönetimini

eleştiren hem de dış müdahaleyekarşı çıkan Mursi, Mısır’ı veMüslüman Kardeşler’i Ortadoğu siya-setinin aktörleri konumuna taşımayaçalışıyor. İran ve Suriye gibi bölgeninanahtar rol oynayan iki ülkesininpolitikasında etkili olmaya çalışmasıda bunun bir göstergesi.

KASIM 2012 19DÜNYAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Mısır, Mübarek sonra-sı bir süreliğine kendiiçine dönse de,Muhammet Mursi’ninbaşkanlığında kurulankoalisyon hükümetiyeniden bölgesel ham-lelere girişme konu-sunda adımlar atmayabaşladı. Bu ülke, kanlıbir iç savaşın yaşandı-ğı ve küresel bloklarınkarşı karşıya geldiğiSuriye konusunda yap-tığı çağrıyla yenidenbölge politikasınadahil oldu.

Ortadoğu’da Dengeler Altüst, Taşlar Yerinden Oynuyor

Kürt sorununun çözümükonusunda izlediği şid-dete ve imhaya yönelikiç politikalarında yaşa-dığı tıkanıklığı aşmaumuduyla, küresel güç-lerin desteğini alarakizlediği dış politikaylabölgesel hamleleryapan Türkiye,Suriye’de duvara tosla-mış durumda. Budurum, tümden birkenara atılmasa da,Türkiye’nin bölge liderli-ği iddiasını hayli tartış-malı hale getirdi.

MISIR YENİDEN BÖLGE LİDERLİĞİNE TALİPM. RAMAZAN

Mursi’li Mısır, gerek ABD’nin böl-gesel politikalarında oynayacağı

rol, gerekse bölge ülkeleri ve bölge üze-rinde yaratacağı etkiyle merak edilenbir ülke konumundaydı. İlk hamleleri iti-bariyle kolay yem olmadığının ve bölge-nin liderliğine talip olduğunun ilk ipuç-larını verdi. Önümüzdeki dönem, buadımların ve politikaların daha da belir-ginleşeceği hamlelere gebe. Türkiye bu

yolda Mısır’ın en önemli rakibi. Hiç

kimse kolayca inisiyatif kaybetmek iste-

meyecektir. Ve Ortadoğu rekabetin ve

çatışmanın merkezi olmaya ve gerilim

üretmeye devam edecektir.

Yaşadığımız bu coğrafya önümüzdeki on

yıl boyunca tüm politik aktörlerin karşı-

lıklı hamlelerine sahne olacak gibi gözü-

küyor. Emperyalistlerin ve taşeronları-

nın Suriye’ye askeri müdahale/işgalseçeneği ise, yaratabileceği ağır sonuç-ları itibariyle şimdilik göze alınamıyorolsa da, her an devreye sokulacak vebölge halklarına inecek bir sopa gibielde tutuluyor. Çatışmanın gerilimineksik olmadığı, zaman zaman dikkatlerbaşka bölgelere kaysa da, kadrajınhemen odağında yer alan bir coğrafyabizimki.

İKİ RAKİP MISIR ve TÜRKİYE

Page 20: TO-Gazete-48/20

Türkiye’nin bir Suriye yolcu uçağınıAnkara’ya indirmesinin ardından,ajanslara düşen bir habere göre,Suriye’nin Azzarin kentinde şiddetliçatışmalar devam etmektedir ve bubölgede bulunan bir Suriye helikop-teri nedeniyle iki Türk savaş uçağıhavalanmış, bu bölge üstünde uçuşyapmaya başlamıştır.

Akçakale’ye düşen top mermilerininardından Türkiye’nin tırmandırdığıgerilimi daha ileri noktalara taşıyanbu eylemler, Türkiye’nin sürecinbaşından beri gerçekleştirmeye çalış-tığı ancak bir türlü başarılı olamadığıbir stratejik hamleye zemin hazırla-maya dönüktür: Sınırda tampon bölgeve uçuşa yasak hava sahası.

Türkiye gerginliği neden tırmandırı-yor? Bu sorunun yanıtı, Suriye’deTemmuz ayından beri yaşanan geliş-meler ve buna paralel olarakTürkiye’de savaş karşıtı muhalefetinyükselişi çerçevesinde verilebilir.Suriye’de, Temmuz ayında, yüksekolasılıkla Batı emperyalist ittifakınıngizli servisleri eliyle gerçekleştirilenSuriye Milli Güvenlik Merkezi’neyönelik bombalı eylem ve üst düzeyyöneticilerin dördünün ölümü, ardın-dan Şam ve Halep’te “Özgür SuriyeOrdusu” ve çeşitli ülkelerden İslamcıgüçlerin eşzamanlı başlattığı silahlışiddet eylemleri, emperyalist Batı itti-fakının uluslararası düzeyde yükselt-tiği dezenformasyon ve manipülas-yon kampanyaları, Suriye rejimindehızlı bir çözülüş beklentisi yaratmıştı.

Eylül ayına gelindiğinde görüldü ki,böyle hızlı bir çözülüşün gerçekleş-mesi bir yana, “muhalefet” güçleriHalep ve Şam’da ele geçirdikleri mev-zileri de kaybetmeye başladılar.

“Muhalefet” güçleri kırsal bölgeleredoğru çekilmeye başlarken, büyükkentlerde daha çok sivil halka zararveren büyük bombalı saldırılar başla-dı. Temmuz ayındaki saldırılar esasolarak şok yaratma, rejime bağlıasker ve sivil yöneticilerin tarafdeğiştirmesini sağlamaya dönüktü.Ekim ayı içinde AKP’nin tırmandırdı-ğı gerilimin altında esas olarak pek dehoşnut olmadığı bu gelişmeler yat-maktadır.

Türkiye’nin, uçuşa yasak hava sahasıve tampon bölge isteğini yoğunlaştır-

ması tam da bu noktada önem kazan-maktadır. Kısa süre önce Libya’dayaşananları anımsadığımızda bu nok-tayı daha iyi kavrayabiliriz. Libyasürecinde de benzer bir gelişmeolmuş, 2011’in Şubat ayında bir kam-panya biçiminde şehirlerde yoğunla-şan şiddet eylemleri belli sonuçlaryaratmış, muhalefet güçleri bazımevzileri ele geçirmişti. Buna karşı-lık, Kaddafi güçleri, 2011 Mart’ındayeni bir hamle başlatmış ve isyancıgrupları büyük şehir merkezlerindençıkarmış, Bingazi ve Mısrata’ya doğruilerlemeye başlamıştı. İşte tam o sıra-da uçuşa yasak bölge çağrıları gelme-ye başlamış, Birleşmiş MilletlerGüvenlik Konseyi, Libya üstündeuçuşa yasak bölge kurulmasını öne-ren 1973 sayılı kararı onaylamış,Fransız Mirage uçakları ve ABD’ninCruise füzeleri bu kararın ardındanhiç vakit geçirmeden Libya’dakihedefleri vurmaya başlamıştı.Başlatılan bu saldırılar çatışmalarıngidişatında niteliksel bir etki yarat-mış ve Kaddafi rejimi hızla çözülme

sürecine girmişti.

AKP, Suriye’deki hedeflerine ulaşma-nın yolunun, sürekli talep ettiği buunsurlardan geçtiğini bilmektedir,provokasyon ve manipülasyonlarınıntümü bu hedefe hizmet etmektedir.Emperyalist batı ittifakı şemsiyesialtında bulunan Türkiye ve Körfezgericilikleri tüm imkanlarını buhedeflerin gerçekleşmesi için kullan-maktadırlar.

Türkiyeli ve tüm Ortadoğulu devrim-ci-demokratik güçlere düşen temelgörev ise bu çerçevede şekillenmek-tedir: Ortadoğu’da merkezileşenemperyalist güç ve çıkar çatışmaları-nın yarattığı savaş ve çatışmalarakarşı, halkların kardeşliğini veemperyalist-kapitalizme karşı birliği-ni, mücadelesini yükseltmek; savaşakarşı barış, kapitalizme karşı sosya-lizm perspektifini canlı, gerçek birseçeneğe dönüştürmektir.

12.10.2012

DÜNYA20 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

CENK AĞCABAY

Türkiyeli ve tümOrtadoğulu

devrimci-demokratikgüçlere düşen

temel görev:Ortadoğu’damerkezileşen

emperyalist güç ve çıkar çatışmalarının

yarattığı savaş veçatışmalara karşı,

halkların kardeşliğinive emperyalist-

kapitalizme karşıbirliğini, mücadelesini

yükseltmek; savaşakarşı barış, kapitalizme

karşı sosyalizmperspektifini canlı,

gerçek bir seçeneğedönüştürmektir.

Akçakale’ye düşen top mermilerinin ardından Türkiye’nintırmandırdığı gerilimidaha ileri noktalarataşıyan bu eylemler,Türkiye’nin sürecinbaşından berigerçekleştirmeyeçalıştırdığı ancak bir türlü başarılıolamadığı bir stratejik hamleye zeminhazırlamayadönüktür: Sınırda tampon bölge ve uçuşa yasak hava sahası.

Suriye: Libya’nın Tekrarı mı?

İR KEZ DAHA DEJA VU MU?B

Page 21: TO-Gazete-48/20

2012 yazında özellikle ABD’nin güne-yinde ve orta batısında gözlenen aşırıkuraklık, iklim değişikliğinin ve artanküresel ısınmanın bir göstergesi.Sürekli yüksek seyreden sıcaklıklarve yağmur kıtlığı, Amerika’da mısıryetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldı-ğı bölgelerde (Corn Belt) olduğu gibiAvrupa ve Rusya’da da, mısır, soya vebuğday (özellikle Rusya, Ukrayna veKazakistan’da) yetiştiriciliğinde mah-sul kayıplarına neden oldu.

Bu gelişmelerin gıda maddelerininfiyatlarında uzun vadeli bir artışa yolaçacağı konusunda şüphe yok.Avrupa ve Amerika’da ortalama birvatandaş gelirinin yüzde 10-12’sinigıda maddeleri için harcarken, buoran Güney ülkelerinde yüzde 60-80’e kadar çıkıyor ve bu da Güneyülkeleri için ciddi bir açlık krizi anla-mına geliyor.

Kıtlığın İç Yüzü: Kapitalist Tarımın KriziKuraklık, gıda maddelerindeki fiyatartışının ve açlık krizlerinin sebebideğil, en fazla tetikleyicisi olabilir.

Asıl sebep, birçok uzun ve kısa vade-li eğilimi içinde barındıran kapitalisttarımın krizi. Bu kriz, 2007-08 yılla-rında çoktan gözle görülebilir halegelmiş ve birçok Güney ülkesinde2006’dan beri artan fiyatların yolaçtığı açlığa bağlı isyanlar patlak ver-mişti.

Konu derinlemesine ele alındığında,geçmişten gelen bazı eğilimler gözeçarpıyor: Kişi başına tahıl üretimi1980’lerde kendi zirvesine ulaştı vedaha sonra sert bir şekilde azalmayabaşladı. Buna bağlı olarak, tahıl stok-ları hızla eridi. Et üretimindeki mısırve soya kullanımı arttı (tahıl ürünlerive soya et üretiminde kullanıldığında,etten sağlanan kaloriler yüzde 95oranına kadar kayboluyor). Et tüketi-mi ise, 1960’lardan günümüzehemen hemen ikiye katlandı.

Ayrıca, kuraklık yalnız mahsul kaybı-na yol açmakla kalmadı. Geviş getirenhayvanların otladığı çayırlara dazarar verdi ve bu yüzden artan mik-tarda gıda maddesi et üretimine kay-dırıldı.

Neo-liberal reformların hayata geçi-rilmesiyle fakir ülkelerdeki gıda mad-desi üretimi azaldı. Sonuçta, bu ülke-

ler ithalata bağımlı ve fiyat dalgalan-maları karşısında kırılgan hale geldi-ler. IMF’nin yapısal uyum programla-rıyla, çiftçiler binlerce yıldır yaşadık-ları topraklardan sürüldü ve büyükşehirlerin kenar mahallelerinesürüklendiler.

Tüm bu gelişmeleri kapsayacak birşekilde gıda maddesi üretimi de yapı-sal bir dönüşüme uğradı ve tohummalzemelerinden gübreye, tüketimehazır hale getirilmeye ve büyük fir-malar eliyle satılmasına kadar büyükşirketlerin çatısı altında merkezileşti.

Bunların üstüne bir de son yıllardatarımsal hammaddelerin, fosil akar-yakıtlardan sözüm ona daha “yeşil“olan bioyakıtların artan kullanımı,giderek sıklaşan kuraklık krizleri vegıda fiyatlarında yapılan spekülas-yonlar eklendi.

Gıda maddeleri üzerindeki spekülas-yonlar, özellikle 2008 yılında gayri-menkul alanındaki balonun patlama-sının ardından sektörü arkasına bak-madan kaçarak terk eden küreselsermaye grubu Goldman Sachs’ınspekülasyon yapacak yeni oyuncakolarak gıda maddelerini seçmesiyleayyuka çıktı.

KASIM 2012 21EKOLOJİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

MAX Z.

Şu an yaşadığımız kuraklık,2007-8’deki gibi bir açlık kri-zine neden olabilir. Ancak,

bu süreçten faydalananlar da var.

Kuraklığın vurmadığı bölgelerdeki çiftçi-lerin bu durumdan çıkar sağlayabileceğianlaşılabilir. Asıl şaşırtıcı olan, kuraklığamaruz kalan bölgelerdeki çiftçilerin de(özellikle büyük çiftçilerin) ürünlerinisigortalatarak (ABD’de mahsulün yüzde85’ine kadar olan kısmı sigortalanabili-yor) ve geri kalanını da artan fiyatlarlaelden çıkartarak, bu durumdan faydala-nıyor olması. Çiftlik başına ortalamagelir bu yolla yüzde 1,2 artarken, büyükçiftliklerde bu oran yüzde 7,9’u buldu.2Amerika’da birçok çiftçi bu şekilde rekorgelirler elde etti. Ayrıca, gübre üreticile-ri de gıda maddelerindeki fiyat artışıylagelen gübre talebi fazlasından faydalanı-yor.

SonuçBirleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın

da hakkında uyarılarda bulunduğu kapı-

daki gıda kıtlığı, beklenildiği gibi gerici

Malthusçu mavraların hortlamasına yol

açtı; 7 milyar insanı doyurmak mümkün

değilmiş!

Doğrusu şu olmalıydı; kapitalist üretim

tarzıyla 7 milyar insanı doyurmak müm-

kün değil.

Ortada şaşılacak bir durum yok; uzun

zamandır bir milyardan fazla insan açlık-

la boğuşurken, iki milyar kadar insan da

gelecekte yeterli gıda maddesini alıp ala-

mayacağını düşünerek yaşıyor.

Her ne kadar dünya nüfusunun hemen

hemen yarısının ana gıda maddesi olan

pirincin fiyatları şu ana kadar sabit kalmış

olsa da, 2007-8’deki gibi isyanlar tekrargörülebilir. Aslında, 2006 yılında gözle-nen fiyat artışının insanların hayatına gir-mesi ve gıda maddelerini satın alınamazhale getirmesi birkaç yıl sürmüş, toplum-sal cevap ancak 2007-8’de gelmişti.

Dünya Bankası da, artan fiyatların gerçeketkilerinin ancak önümüzdeki bir yıl için-de ortaya çıkacağını tahmin ediyor. DünyaBankası’nın araştırmasında cevapsızkalan soru ise, beklenen kıtlığın ve yüksekfiyatların istisnai ve geçici bir durum mu,yoksa kural ve kalıcı mı olacağı.

On yıllardır süregelen hammadde savaş-ları, açlık bunalımları, insanlık ve doğayıhiçe sayan paylaşım stratejileri ve tekno-lojinin günümüzdeki kullanım amaçlarıgöz önünde bulundurulduğunda, birsoru daha sormak elzem oluyor: sosya-lizm mi barbarlık mı?

Stronsium 90

Acayipleşti havalar,

Bir güneş, bir yağmur, bir kar.

Atom bombası denemelerindendiyorlar.

Stronsium 90 yağıyormuş

Ota, süte, ete,

Umuda, hürriyete,

Kapısını çaldığımız büyük hasrete.

Kendi kendimizle yarışmadayız,gülüm.

Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,

Ya dünyamıza inecek ölüm.

Nazım Hikmet Ran

BM ve DünyaBankası’nın da

hakkında uyarılardabulunduğu kapıdaki

gıda kıtlığı,beklenildiği gibi

gerici Malthusçumavraların

hortlamasına yol açtı; 7 milyarinsanı doyurmak

mümkün değilmiş!Doğrusu

şu olmalıydı;kapitalist üretimtarzıyla 7 milyarinsanı doyurmak

mümkün değil.

AÇLIK KRİZİ KAPIDA

Neo-liberal reformların hayatageçirilmesiyle fakir ülkelerdeki gıdamaddesi üretimi azaldı. Sonuçta, bu ülkeler ithalata bağımlı ve fiyatdalgalanmaları karşısında kırılgan halegeldiler. IMF’nin yapısal uyumprogramlarıyla, çiftçiler binlerce yıldıryaşadıkları topraklardan sürüldü ve büyükşehirlerin kenar mahallelerine sürüklendiler.

Ya Ölü Yıldızlara Hayatı Götüreceğiz Ya da Dünyamıza İnecek Ölüm

Kuraklıktan Kim Faydalanıyor?

Page 22: TO-Gazete-48/20

Patriarkal kapitalizm; kendi doğasın-daki dualiteyle (ikilik) toplumsalyaşamı sarmaladı. Yaşamlar bir taraf-tan alabildiğine geleneksel akarkenbir yandan “modern”leşti. Kadınlaerkek arasında yaşananlar ve hattatoplumsal yaşamın kendisi “normal”sayılan/ istenen ile “aslında yaşanan”ikiliğine dönüştü. Giyimden çalışmahayatına, ahlaktan cinselliğe kadarher şey ikiyüzlüce ve sürekli kadınısömüren biçimlerle yaşanır oldu.

Normal sayılan ile aslında yaşananınikiliği sürekli erkeğin lehine oluncaerkeğin egosu sınırları olmadanbüyüdü. Bu ego öyle şişti ki kadınlaerkek arasında yaşanan her şey/heradım erkeğin kontrol etmek istediği,kadınınsa bu kontrolü reddetmeyebaşladığı bir noktaya ulaştı. Yaşamlarmutluy-muş, eşit-miş, seviyor-muşgibi görünürde yaşanan ama aslındaerkekle kadın arasındaki uzlaşmazçelişkileri büyüten bir hal aldı.Kadınlar yaşadığı mutsuzluğa ve şid-dete katlanması gereken, her durum-da idare eden rolünden bıktı. Kadınlarartık kendilerine ait bir hayatları

olmadığını biliyor. Bilmenin ötesindebu sahte yaşamlardan, şiddetten, tabiolmaktan kurtulmanın çarelerini arı-yor. Kadınlar hayatlarını zindanaçeviren erkeklerden kurtulmak isti-yor.

Kadın Cinayetleri ArtarkenKatil Erkekler KorunuyorTürkiye’de kadına yönelik şiddet veonun en uç biçimi olan kadın cinayet-leri korkunç boyutlara vardı. Kadınlaren yakınındaki erkekler tarafındanöldürülüyor. Münferit olaylar olarakyansıtılmaya çalışılan bu cinayetler,Feminist Hareketin en başından beritanımladığı gibi sistematik bir şekildeartarak devam ediyor.

Devlet ne cinayetler karşısında ne deşiddete karşı önleyici hiçbir şey yap-mıyor. Aksine, erkek korunuyor veaslında yapılan “normal, olabilir”görülüyor. Kadın yaşadığı sahte duru-mu ortadan kaldırmak; seviyor-muş/evlilik sürüyormuş/mutluymuşgibi davranmaktan vazgeçip kendineait bir yaşam istediğinde, egosu tavanyapmış olan erkek bir ölüm makine-sine dönüşüyor. Erk/devlet ise erke-ğin tarafına geçiyor hemen. Gözdençıkarılan, istemediği hayata başkal-dırmış kadın oluyor, korunansaerkek.

Ancak devletin ve hatta patriarkalkapitalizmin atladığı bir şey var:Aslında burada erkek ile kadın ara-

sında ölümüne bir “hesaplaşma”olduğu gerçeği. Kadın, kendisineerkek tarafından dayatılana isyan edi-yor. Öyle ki ölüm tehdidine rağmengeri dönmek istemiyor, kendine aitbir hayat kurmaya çalışıyor. Erkeksekadını öldürmek pahasına kendisiiçin kurulan yaşam biçimini ve ikti-darını korumaya çalışıyor. Korkunçbir kinle, en vahşi en canice yöntem-leri kullanmaktan çekinmeden üste-lik.

Fakat son gelinen aşamada durumbaşkalaşmaya başladı; kadınlar kur-ban olmak yerine öldürme yolunagidiyor artık. Isparta’da tecavüzcüsü-nü ve en son Denizli’de kendisini teh-dit edip sürekli şiddet uygulayankocasını öldüren kadınları düşündü-ğümüzde, yaşananlar kadınla erkekarasındaki cebelleşmenin boyutdeğiştirmeye başladığının ifadesideğil mi? Daha da çarpıcı olan, kadın-lar bu ikili sahte kimlikleri/hayatıyaşamak yerine gerekirse ölmeyi/öldürmeyi göze alır hale geldiler diye-mez miyiz?

KADIN22 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Buradan yakın bir süreçtegündeme gelen ve kadınhareketinin tamamını

ayağa kaldıran kürtaj meselesine geçer-sek, burada da dual (ikili) olanı korumakiçin kadına karşı devreye erkek devletaygıtının girdiğini görürüz. Bir yandanpatriarka kadın rahmini, cinsel ilişkiyi“mahrem”, “konuşulmaması, paylaşıl-maması gereken”, “ayıp” sayarken diğeryandan erkek devlet, kadının rahmine,nerede ve nasıl sevişeceğine, kaç çocukdoğurması gerektiğine kadar müdahaleederek erkini ve içinde olduğu sistemigüçlendirmeye bakıyor.

Üstelik bunu yapan -Türkiye’de olduğugibi -muhafazakar bir yapı ise o zamançıkar hesaplarına kapitalizmi büyütme-nin yanında patriarkanın dine bakanyüzünü beslemek de ekleniyor. Bunedenledir ki AKP pervasızca açıklama-lar yapmaktan ve her türlü kadın düş-manı politikayı hayata geçirmekten hiççekinmiyor. Onca tepki sonucu, planınıertelemek zorunda kalsa da kadınlarınyaşamına saldıran sinsi yöntemler geliş-tirmekten geri durmuyor.

Bugün Türkiye gibi patriarkanın en serthallerinin yaşandığı bir ülkede kadınlarasorulmadan gebe olup olmadığını araş-tırmak ve tıbbi tahlil sonucunu kendisi-ne en yakın, sahibi olarak görülen erke-ğe (babasına veya kocasına) “ihbar”etmek, kadına yönelik her türlü şiddetin

önünü açmak değil de nedir? Kadınınbedenine ait karara dahi müdahale edipdevlet eliyle cinsel hayatını kontrol altı-na almak değil de nedir?

Aynı şekilde kürtaj olma talebiyle gelenkadından kocasının onayının istenmesiya da vazgeçirmek için her türlü yoldenenmesi kadının bir “kuluçka maki-nesi” olarak görülmesinden başka birşey değil. Sonuçta diğer iktidarlarınerkek egemen politikalarına biraz dahafazla muhafazakarlık ekleyip dindarlık

olgusunu öne çıkaran AKP, aslında diğertüm iktidarlar gibi kadının patriarkal“norm”lara dönmesi için her türlü hileyigöze alıyor.

Kürtaj dünyanın pek çok ülkesinde çoktartışmalı bir konu; Türkiye’de deCumhuriyet’in ilk yıllarında yasaklan-mış, ancak 60’lı yılların ortalarındayasallaşmış ve nihayetinde 1983 yılındaşimdiki halini (10. haftaya kadar) almış.Kürtaj, kendi içinde pek çok açı içeriyor.Bu konuda Feministler içinde bile kürta-jın nasıl bir hak sayılacağı konusundamuhtelif görüşler var. Söylenecek sözçok ancak bir gerçek var ki; ister yasak-lansın ister yasallaşsın kadınlar isteme-dikleri gebeliklere son vermek için heryolu deniyor. Ancak bu sağlıklı yollardanolmayınca kadın ölümleri artıyor.

Önümüzdeki dönem kadınlar açısındanzorlu geçecek. İlk raund kadınlar lehineoldu. Burada “Kürtaj haktır karar kadın-ların” şiarıyla yek vücut olan kadın hare-ketinin payı büyük. Ancak yasanınyeni(!) haliyle Meclis’e gönderilmişolması ve getirilen yeni uygulamalardaha güçlü bir mücadeleyi zorunlu kılı-yor. Ve hatta sonuç almak için kadınlarındaha radikal eylemlere girişmesi gere-kecek.

Devrim eskiyi yıkıp yeniyi yapma aşama-sındaki çarpışma anıysa eğer, kadınlarkendilerine ait olanı almak için anı kolla-yarak yola koyuldular. Bu böyle biline…

Önümüzdeki dönemkadınlar açısından zorlugeçecek. İlk raundkadınlar lehine oldu.Burada “Kürtaj haktırkarar kadınların” adıylayek vücut olan kadınhareketinin payı büyük.Ancak yasanın yeni(!)haliyle meclise gönde-rilmiş olması ve getiri-len yeni uygulamalardaha güçlü bir mücade-leyi zorunlu kılıyor. Vehatta sonuç almak içinkadınların daha radikaleylemlere girişmesigerekecek.

Bir yandan patriarka kadın rahmini, cinsel ilişki-yi “mahrem”, “konuşulmaması, paylaşılmamasıgereken”, “ayıp” sayarken diğer yandan erkekdevlet, kadının rahmine, nerede ve nasıl sevişe-ceğine, kaç çocuk doğurması gerektiğine kadarmüdahale ederek erkini ve içinde olduğu sistemigüçlendirmeye bakıyor.

K

K

ürtaj Haktır Karar Kadınların

adınlar ikili yaşam değil endine ait yaşam istiyor!FİLİZ Ç.

Page 23: TO-Gazete-48/20

Susulsam kusur olsam

Ağızdaki küfür olsam

Doğuştan esir olsam

Yine de oynar mısın benimle?”

Bülent Ortaçgil

Bu sene LGBT Onur Yürüyüşü’nün10’ncusu, Trans Onur Yürüyüşü’nünise 3’ncüsü Haziran ayındaBeyoğlu’nda gerçekleştirildi. On yılönce 30 kişinin katılımıyla başlayanLGBT Onur Yürüyüşü’nde bu yıl yak-laşık 15 bin kişi yürüdü. Trans özörgütlenmelerini güçlendirmek, nef-ret cinayetlerine dikkat çekmek, cin-siyet kimliğinden dolayı yaşananayrımcılık mekanizmalarını görünürkılmak ve güçlü bir trans politikasıinşa etmek amacıyla ilki üç yıl öncedüzenlenen Trans Onur Yürüyüşü’-nde ise yaklaşık 3 bin kişi yürüdü.

Varlığımızın istatistiklere dönüştürül-düğü, anketlerdeki rakamlardan iba-ret kılınmaya çalışıldığımız bu gün-lerde sayılardan bahsetmek ne kadardoğru bilmiyorum. Ama inandığımbir şey var. LGBT hareketi bu coğraf-

yada gerek kamusal alanı dönüştür-mede gerekse dayanışma ağlarınıörmede çok yol kat etti ki, bu yürü-yüşler kitleselleşebildi. Bu yazıda dakısaca iki yürüyüş özelinde LGBThareketinin güncel durumuna kısacabir giriş yapmak niyetindeyim.

“Hepiniz Orospu Çocuğusunuz!”Bu seneki Trans Onur YürüyüşüTaksim Meydanı’nda toplanan kitle-ye, milliyetçi-faşist bir grubun saldırı-sı ile başladı. “Hepiniz orospu çocu-ğusunuz!” diye sloganlar atan faşistgüruh, orospuluğu bir hakaret biçimisanma yanılsamasıydı. Buna karşılık“Hepimiz orospuyuz, ibneyiz, dön-meyiz!” sloganları atıldı. Ve yine bili-yorduk ki biz orospular, orospuolmaktan gurur duymakta, orospuçocuğu olmanın sandıkları gibi kötübir şey olmadığını haykırmakta amayeryüzüne musallat olmuş ataerkil,faşist hegemonyanın o biricik an vemekândaki uzantısı konumundakisaldırgan kitlenin bizim çocuklarımızolamayacağından emindik.

Hakaret olarak addedilen ibne,dönme, orospu gibi kelimeleri sahip-lenerek; egemenin egemenliğinidaim kılma araçlarından onu mah-rum etme niyetimizi hem söylemsel

olarak hem de bu saldırıya karşı kitle-sel direniş sergileyerek Trans OnurYürüyüşü’nde gösterdik.

Bu saldırı, trans hareket özelindeLGBT hareketinin aslında kendisiniataerkil ve heteroseksist söylemlerüzerinden yeniden ve yeniden üretenmilliyetçi, faşizan ideolojilere hasarverdiği ve büyük bir öfke yarattığınıngöstergesidir.

Cinselliği, Cinsiyeti Başka Türlü YaşayanlarTrans Onur Yürüyüşü’nden bir haftasonra gerçekleştirilen LGBT OnurYürüyüşü daha yüksek bir katılımla,İstiklal Caddesi’ni adeta bir “karna-val”a çevirdi. En azından ana akımmedya, LGBT direnişini bu şekildelanse etmeye çalıştı. Direniş gibibüyük bir meselenin ciddiyetle arzedilmesi gerektiğine inananlar için,LGBT Onur Yürüyüşü bir karnaval-dan ibaretti. Ancak, LGBT Hareketibu coğrafyada filizlenmeye başladığıgünden beri egemenin suratınabakarak atılan bir kahkahanın yarat-tığı yıkıcı etkiyi fark etti.

Bu yıkıcı etkiden beslenerek cinselli-ği, cinsiyeti “başka türlü” yaşayanlaraait başka türlü bir dil üretti. 1980

darbesinde işkenceden geçirilen,şehir dışına sürülen transların işken-ce sonrası bir araya geldiklerindegullüm* yapmasının; LGBT Hareketi-nin şenliği muhalefete, muhalefetişenliğe dönüştürmesinin siyasalalanı algılamamızda ve siyasal edim-lerimizde yeni ve yıkıcı etkiler yarat-tığı fikrindeyim.

İki yürüyüşte de ortak ve önceliklimesele olarak nefret cinayetleri dik-kat çekmekteydi. LGBT’lere dönüknefret cinayetlerinin arttığı, tekil vekitlesel LGBT direnişlerinin inkâr,baskı ve imha yoluyla bastırılmayaçalışıldığı bu günlerde; nefrete inatyaşamın, özgürlüğün, kardeşliğinsesleri yükseldi yürüyüşlerde. TransOnur Yürüyüşü ve LGBT OnurYürüyüşü; kan, tecavüz ve saldırı ilekendini kuran “erkekliğe” LGBT’le-rin boyun eğmediğini, eğmeyeceğinive tekil direnişlerden kitlesel eylem-liliklere evrilen LGBT mücadelesiningüçlenerek transfobik ve homofobikablukaları dağıtacağına dönük umudutazeledi.

*Gullüm: LGBT argosunda eğlence, eğlenmekanlamlarına gelmektedir. Sıklıkla hayatınkarşılaşılan güçlüklere rağmen ve o güçlükle-re karşı neşeli sohbetler için kullanılır.

KASIM 2012 23LGBTÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Transfobik ve Homofobik Ablukaları Dağıtmak İçin

YILDIZ TAR

Yürüyüşlerin gösterdikleri ışığında LGBTHareketinin temel gündemlerinden birinin nefretcinayetleri olduğunu söylemek yanlış olmaz.Ancak; LGBT’ler sosyal haklar bakımındaneşitlik, işyerinde, okulda, sokakta kısacası heryerde ayrımcılığın son bulması gibi taleplerini deyürüyüşlerde dile getirdi. LGBT mücadelesi aslive yan gündem ayrımlarına düşmeden;topyekûn bir dönüşümü hedeflediğiniyürüyüşlerde bir kez daha gösterdi.

ONUR YÜRÜYÜŞLERİNİN ARDINDAN

LGBT’lerin özgürleşmesi-nin toplumun her kesi-mini kapsayan bir top-

lumsal özgürlük anlamı-na geleceğini bilen LGBT

aktivistleri; feministler-le, anarşistlerle, sosya-

listlerle, ezilen/ötekileş-tirilen halklarla ve inançgruplarıyla dayanışma-

ya ve ortaklaşa mücade-le yürütmeye hazır ve

istekli.

Yürüyüşlerin gösterdikleri ışı-ğında LGBT Hareketinintemel gündemlerinden biri-

nin nefret cinayetleri olduğunu söylemekyanlış olmaz. Ancak; LGBT’ler sosyal hak-lar bakımından eşitlik, işyerinde, okulda,sokakta kısacası her yerde ayrımcılığınson bulması gibi taleplerini de yürüyüş-lerde dile getirdi. LGBT mücadelesi asli veyan gündem ayrımlarına düşmeden; top-yekûn bir dönüşümü hedeflediğini yürü-yüşlerde bir kez daha gösterdi.

Yürüyüşlerin ardından baki kalanın gökkubbedeki hoş bir seda olmaması; dilegetirilen taleplerin gerçekliğe dönüşmesi;özgür ve eşit bir yaşam arzusunun vücut

bulması için daha yürünecek çok yol veyapılacak çok şey var. LGBT’lerin özgürleş-mesinin toplumun her kesimini kapsayanbir toplumsal özgürlük anlamına gelece-ğini bilen LGBT aktivistleri; feministlerle,anarşistlerle, sosyalistlerle, ezilen/öteki-leştirilen halklarla ve inanç gruplarıyladayanışmaya ve ortaklaşa mücadeleyürütmeye hazır ve istekli. Sürekli birliktemücadele çağrısı yapan LGBT’lerin buçağrılarının yanıtsız kalmadığını görmeksevindirici olsa da yeterli olduğu iddiaedilemez.

Yürüdüğümüz yollar tek başına yürüne-meyecek kadar uzun ve zorlu. Beraberyürümeye var mıyız?

Ayrımcılığın son bulması için

Page 24: TO-Gazete-48/20

Nereden...Egemenlerin, üniversiteleri birer şir-kete dönüştürme projesini nasıluygulamaya geçireceklerini adımadım planladıkları sır değil. Önce, buplanlamalar doğrultusunda, YÖK’ünideolojik bir yenilenmeye tâbi tutuldu-ğunu ve sermaye ile kuracağı ilişkideayağa dolanabileceği öngörülen “geç-mişin tortuları”ndan arındırıldığınıgördük.

Sonrasında ise öğrenci hareketinin,politikalarını üzerine bina ettiğinisöyleyebileceğimiz hassasiyet mer-kezlerine yönelen saldırılar ile, hızlıve büyük bir dönüşüm karşısındadoğabilecek muhalefetin gücünün“test edildiğini” söyleyebiliriz.

Son yıllarda, gerek harçlara dönükolarak gerçekleştirilen açık/örtülüzam girişimlerini, gerekse de devrim-ci gençliğin üniversitedeki meşruiye-tini zayıflatmaya dönük bir hamleolan, “öğrenci temsilcileri ile karşılık-lı diyalog içerisindeyiz” pozlarını, butestin bir parçası olarak da görmeyemecburuz. Çünkü AKP, karşısındamilitan ve kitlesel bir öğrenci muha-lefeti olmadığı halde, saldırılarının hiçbirinde kendi cüssesinin imkân tanı-yacağı kadar ısrar göstermedi.

Nereye...Yeni YÖK Yasa tasarısını ve yakınzamanda hayata geçirilmiş olan disip-lin yönetmeliğini veri kabul edereksöyleyebiliriz ki, artık test dönemibitmektedir. Harekât dönemi içeri-

sinde ise test dönemi boyunca sıklık-la başvurulan araçlar olan demagoji-nin/ karalamanın/kriminalize etme-nin yanı sıra ihtiyaç duyulduğu oran-da zora da başvurulacağını tahminetmek zor değil.

YÖK Yasa Tasarısı, üniversitenin“kamudan özerk – sermayeye enteg-re” hale geleceğini, şirketleşen üni-versitede performans uygulamaları-nın hayata geçirileceğini ve “kalite”adı altında sermayenin güncel ihti-yaçlarına cevap vermeyi temel faali-yet konusu olarak belirleyeceğiniaçıkça ilan ediyor.

“Üniversiteler demokratikleşiyor”nidaları eşliğinde servis edilen disip-lin yönetmeliği ise devrimci gençli-ğin zaten hâlihazırda fiilen kazanmışolduğu birçok hakkı, disiplin suçukapsamında ele alıyor.

AKP sermaye adına üniversitelerifetih seferine hazırlanıyor; yalanları-nı ve silahlarını hazırladı bile.

Üniversiteyi Sahipleniyoruz!Tüm göstergelerin işaret ettiği sonuçaynı: Önümüzdeki dönem boyuncaAKP üniversiteyi, sermayenin herdokusuna işleyebileceği şekilde tes-lim almak isteyecek. Öğrenci hareke-tinin politikaları ise “üniversiteyisavunmak – teslim etmemek” keli-melerinde özetlenebilecek bir direnişstratejisi üzerine bina edilecek.

Teslim olmayı reddeden kitlesel biröğrenci hareketinin doğmaması,beraberinde devrimci gençliğin iyi-den iyiye marjinalleştirilmesini vemevcut sınırlı varlığının da büyükölçüde üniversitelerden silinmesiniberaberinde getirecektir.

Ancak görülmelidir ki “zamanınruhu” bu yönde bir gelişmedense,kitleselleşen bir öğrenci muhalefeti-

nin doğmasını daha yakın bir olasılıkolarak önümüze koyuyor. Elbettemeşru-direnişçi güçlerin, öğrencile-rin günlük hayatına her noktadangiriş yapan saldırılara karşı, aynı nok-talarda savunma pozisyonu alama-dıkları takdirde bu olasılığın heba ola-cağı açıktır. Öğrencinin günlükyaşantısının orta yerinde mecazi vegerçek barikatlar kurmak ise öğren-cinin diline uyum sağlayabilecek veonun özgün karakterini kapsamaesnekliği gösterebilecek bir gençlikörgütü ile mümkün. İşte bu dönemÖğrenci Gençlik Sendikasının bürü-neceği kimlik tam da bu olmalıdır.

GENÇLİK24 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Genç-Sen, hem kazanılmışhakların korunmasını vegenişletilmesini sağlayarak

hem de neo-liberal politikaların sonu-cu olarak ekonomik darboğazda debe-lenip duran gençlerin dayanışmasınıinşa ederek ve kapitalizmin kuşatıcı,bireyci/yoz kültürüne alternatif suna-cak kültür, sanat, eğlence zeminlerinigençlere sunmanın imkânlarını zorla-yarak, adım adım özgürlükçü – eşitlik-çi arayışın kitleler nezdindeki somutadresi haline gelmeyi sağlamak zorun-da.

Genç- Sen, hem üniversiteleri sermayesözcülerine dar edecek, fiili-meşru çiz-gide kurgulanmış kitlesel pratiklerle,

hem de öğrencilerin yaşamsal taleple-

rini yalınlığın gücü ile gündeme sokabi-

lecek en demokratik/yaratıcı eylem

biçimleri ile bezenecek kesintisiz bir

eylem sürecine girmiştir. Mesele, tem-

poyu arttırmak ve metropol üniversite-

leri ile taşra üniversiteleri arasındaki

ritim farkını olabildiği ölçüde azaltarak,

yekpare bir direniş manzarası yarata-

bilmektir.

Bu süreçte tek bir çalışma tarzına ve

tek bir eylem biçimine hapsolmayan ve

aynı anda birden çok kavga vermeye

elverecek şekilde ortak hedefe yöne-

len farklı politik konsantrasyonlar geliş-

tirmeyi becerebilmeliyiz.

Hareket ve İstikrar“Hızlı harekete geçme/refleks sahibiolma/an’a müdahale etme” konusun-daki sorunlarımızın Genç-Sen’in var-lık/yokluk sorunu olarak ele alınmasıgerektiğini göz ardı etmemeli; ancaksorunun bundan ibaret olmadığınıbilerek, faaliyet alanlarımız içerisindekök salma, her bir üniversitede, kam-püste, fakültede gençlerin direnişekanalize olabilecek dağınık ve çoğuzaman anlık tepkilerini toparlayan birodak haline gelme perspektifini dekazanmalı ve onu bir doku olarakGenç-Sen’e mal etmeliyiz.

Bu ihtiyaç, çalışmalarımızda dakiklikkadar, “istikrar sağlama”nın da yakıcı

bir görev olduğunu önümüze koyuyor.

Yolumuz zorlu bir yol; bu açık. Ancaküniversiteleri teslim almak için gelen-lere, unutamayacakları bir karşılamahazırlamak da bir tarihsel görev olarakönümüzde duruyor. Dönemin açılma-sıyla beraber içine girmiş olduğu kon-santrasyonu, 9 Kasım’da Ankara’dayapılacak olan büyük öğrenci mitingi-ne ve hemen ardından gerçekleş-tirilecek 6. Kongre’sine taşıyan veburadan beslenerek, yoğunlaş-masını kat ve kat arttıracakbir sendika, bu tarihsel gör-evi yerinegetirmeyemuktedirolduğunug ö s t e re -cektir.

“Hızlı hareketegeçme/refleks sahibiolma/an’a müdahaleetme” konusundakisorunlarımızı Genç-Sen’in varlık/yokluksorunu olarak elealmalı; faaliyet alanla-rımız içerisinde köksalma, her bir üniversi-tede, kampüste, fakül-tede gençlerin direnişekanalize olabilecekdağınık ve çoğu zamananlık tepkilerini topar-layan bir odak halinegelme perspektifini dekazanmalı ve onu birdoku olarak Genç-Sen’emal etmeliyiz.

YİĞİTHAN KAVUKÇU

SERMAYEYE DE AKP’YE DE TESLİM ETMİYORUZ!

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!

K

Tüm göstergelerin işaret ettiği sonuç aynı:Önümüzdeki dönem boyunca AKP üniversiteyi,sermayenin her dokusuna işleyebileceği şekildeteslim almak isteyecek. Öğrenci hareketininpolitikaları ise “üniversiteyi savunmak – teslimetmemek” kelimelerinde özetlenebilecek birdireniş stratejisi üzerine bina edilecek.

itlelerin Direnişini Örgütleme Yolunda

Page 25: TO-Gazete-48/20

Bizler, öğrenci gençlik mücadelesi içinde,birleşik, militan ve kitlesel bir mücadeleörgütlenmesi olan Genç-Sen içerisindeyeni dönemi karşılamaya hazırız. Bizlerinne kadar hazır, yoğunlaşmış ve becerikliolacağı, Genç Sen’in gençlik siyasetindealdığı konumu belirleyecek ve gençlikhareketinin sistem karşısında aldığı konu-mu etkileyecektir.

Üniversiteler ve liselerde, gerek geçen yıl-dan beri bu alanlara dair yoğunlaşmamızıgeliştirmemiz ve 6. Yaz kampımızda bukonuyu ele alışımız, gerekse sene başında

bu faaliyet alanına doğrusomut adımlar atmamız,bizi kitlelerle buluşturacakönemli etken olacaktır.

Bu noktada, ÖzgürlükçüGençlik zeminine basaraksaydığımız gençlik kesimlerini hareketegeçirmek için, birçok alan, meslek, inançörgütlenmeleri içerisinde aktif faaliyetgöstermek önemli. Gençliğin bütün dire-nişçi potansiyelini açığa çıkartmak ve herkesimi kendi talep ve dinamikleri üzerin-den harekete geçirmek gerekiyor.

Öte yandan, kuruluş sürecinde biz Özgür-lükçü Gençlerin de aktif çaba sarf ettiğiSosyalist Yeniden Kuruluş (SYK), belirttiği-miz toplumsal kesimlere gitme ve sistemkarşısında harekete geçirmede, önemli birpotansiyele ve misyona sahip. Biz Özgür-lükçü Gençlerin kendi alanımızda politik

ve taktik konum alışı ve bütüne katacağı-mız enerji de, SYK’nın yapacağı politikhamleleri güçlendirecektir.

Birden fazla mevzide konum alan bizÖzgürlükçü Gençler, kitlelerle buluşmakonusunda oluşturduğumuz yoğunlaşmave iradeyi toplumsal bir gençlik hareketiniyaratma hedefine yöneltiyoruz.

Bizleri başka bir konuma sıçratacak buyeni yönelimimizde, eski alışkanlıklarımı-zın dışına çıkmak ve yerleştiğimiz/yerleşe-ceğimiz yeni konumun bizlere dayatacağıtüm gerilimlere hazır konumda olmakdurumundayız. Kıyı artık uzakta, şimdiaçık denizlerin riskleri, bilinmezlikleri vegüzellikleriyle iç içeyiz.

Kitleler ile sağlam, gerçekçi bağlarkurmak… Her bir kesimini kendidinamikleri üzerinden hareketegeçirmek… Bugünün gençlik kitleleriile günümüz siyasal ortamının sağla-dığı avantajlar ve açtığı kanallar dola-yımı ile ilişkilenmek, sisteme karşıvar olan tepkiyi açığa çıkartmak/örgütlemek…

Evet, geride bıraktığımız mücadeledönemlerinde elde ettiğimiz kaza-nımlar ve bugün itibariyle gelişimçizgimiz açısından geldiğimiz nokta,yukarıda belirttiğimiz doğrular etra-fında harekete geçmemizi olanaklıkılıyor.

Kitlelere dönük ve kitleleri hareketegeçirmeye dair yaptığımız tespitlersadece bugünkü siyasal atmosferinsunduğu avantajlar üzerinden geliş-memekte. Bizleri bu role soyundurancüret, gençlik hareketi içerisindealdığımız konum ve örgütsel olarakvardığımız noktadır. Hedefimiz, buher iki durumun kesiştiği alanda şekilalıyor. Etki alanını genişleten vegençlik kitleleri içerisinde kendisinivar eden yeni bir konuma geçişin ilkaşamalarındayız.

Peki, bizler bu konum alışı hangisiyasal ortamda, ne gibi avantaj vedezavantajlar içerisinde başlatacağızve nasıl konum alacağız?

Meşruluklarını SorgulatalımSiyasi iktidar, kendinden olmayanı,kendisi gibi düşünmeyeni karşısınaalarak ve kendi iktidarını süreklidayatan bir pozisyonda konum alarakilerliyor. Referandumdan bu yanageçen sürede birçok toplumsal kesi-mi karşısına alan AKP iktidarı, geldiğinokta itibariyle git gide kendisiniTürk-İslam zemininde sabitleyen,diğer toplumsal kesimlerle arasınamesafe koyan ve hatta karşısına alanbir siyasi çizgi izliyor.

Elbette bu konumda olmasının arkaplanında birçok sebep bulunmakta:bölgesel politik gelişmelerde alınanpozisyonlar ve bu politik tercihleriniçe yansıması, ülke dengelerindeortaya çıkan yeni durumlar, Kürtsorununda yaşanan son gelişmeler,etkisini hissettiren ekonomik krizinolası sonuçları vb. önemli etkenler,iktidarı böylesi saldırgan bir tutumazorluyor.

Dolayısıyla bu saldırgan ve demokra-si düşmanı tutum gerilimler yaratı-yor. AKP, daha muhafazakar ve milli-

yetçi kesimde itibar kazanırken, top-lumun diğer tüm kesimlerini, emek-çileri, kadınları, Kürtleri, gençleri,yoksul Müslümanları, Alevileri vbkarşısına alıyor. Karşısına aldığıkesimlerin direnciyle karşılaşıyor vekendi iktidarının meşruluğunu sor-gulatmaya kadar gidecek bir sürecinyolunu açıyor.

Bu durum, toplumsal kesimler açısın-dan, kendine gelme, kendi mücadele-sini örgütleme ve harekete geçmeyönünde olumlu sonuçlar doğurdu.Tepkilerin daha fazla dillendiğikesimse, bütün bu toplumsal dina-mikler içerisindeki gençler oluyor.

Hükümetin saldırılarının doğrudangençlik kitlelerini hedef aldığı eğitimalanında, üniversiteler ve liselerde,gençlik baskılara karşı kendi hakları-nı savunmaya çalışıyor.

Tüm bu toplumsal dinamikleri iktidarve sistem karşıtı bir noktaya çekmekve bu toplumsal dinamiklerle kendihassasiyetleri üzerinden ilişkilenmek,güncel ve acil bir görev. Önümüzdekidönemde iktidarın meşruluğunu sor-gulatacak toplumsal güç odakları içeri-sinde başı çekecek olan öğrenci genç-lik, genç kadınlar, genç Aleviler vbkesimler içerisinde kök salmak ve sis-tem karşıtı bir düzlemde örgütlemek,biz Özgürlükçü Gençlerin başlıcagörevi. Biriken devrimci-demokratikpotansiyeli açığa çıkartmak gerekiyor.

KASIM 2012 GENÇLİKÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 25

Birden fazla mevzide konum alan biz ÖzgürlükçüGençler, kitlelerle buluşma noktasında oluşturdu-ğumuz yoğunlaşma ve iradeyi toplumsal bir genç-lik hareketine dönüştürme yönünde çalışmaları-mızı yoğunlaştırıyoruz.

BARIŞ ÖZER

HAZIR MIYIZ

Hükümetin doğrudansaldırdığı toplumsaldinamikleri, iktidar vesistem karşıtı bir nok-taya çekmek ve butoplumsal dinamikler-le kendi hassasiyetleriüzerinden ilişkilenmek,güncel ve acil birgörev oluyor. Önümüz-deki dönemde iktida-rın meşruluğunu sor-gulatacak toplumsalgüç odakları içerisindebaşı çekecek olanöğrenci gençlik, gençkadınlar, genç Alevilervb kesimler içerisindekök salmak ve sistemkarşıtı bir düzlemdeörgütlemek, biz Özgürlükçü Gençlerinbaşlıca görevi.

HAREKETE GEÇİ(Rİ)YORUZHedefimiz­Binler,­Kitleler!

?

Page 26: TO-Gazete-48/20

HABERLER26 KASIM 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Hatay’da 31 Ekim Çarşamba günü cezaevlerin-deki açlık grevleriyle ilgili olarak DİSK, TTB,TMMOB, Sosyalist Yeniden Kuruluş, KESK, İHD,ÖDP ve EMEP tarafından ortak bir basın açık-laması düzenledi. Basın açıklamasının ardındanoturma eylemi yapıldı

Basın açıklamasını yapan DİSK Genel İş Hatay İlBaşkanı Mehmet Güleryüz şöyle dedi. “Türkiyecezaevlerinde 12 Eylül 2012 günü başlayansüresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri bugün 50.gününe girmiştir.

Kürt Sorunu’nun çözümü konusunda halkındemokratik taleplerinin karşılanmasına

“soğuk” bakan AKP, “sıcak çatışmalarla” soru-nun üstesinden geleceğini sandığı tavrını sür-dürmekte, demokratik Kürt siyasetini ise ope-rasyonlarla, yasaklama ve baskılarla “bitirme-ye” çalışmaktadır. Seçilmiş yüzlerce insanı veKürt siyasetinde demokratik mücadele verenbinlerce insanı cezaevlerine doldurmanın;silah ve şiddetle kazanamayacaklarını bildikleribir savaşı yükseltmenin; yeni ölümlere, acı vegözyaşlarına davetiye çıkarmanın başka biranlamı yoktur!.. AKP Hükümeti bu yanlış tutu-munda ısrar etmekten vazgeçmeli, bir an önceinsani ve demokratik talepleri karşılayarak,açlık grevlerinde ölümlere yol açmamalıdır!

Sosyalist Yeniden Kuruluş üyeleri 28Ekim Pazar günü İstanbul’da açlıkgrevlerinin 47. gününde cezaevinde-ki açlık grevcileriyle dayanışma eyle-mi yaptı. Sosyalist Yeniden Kuruluşüyeleri Tarlabaşı Bulvarı’nı trafiğekapatarak Taksim Meydanı’na kadaryürüdü.

Basın açıklamasını SYK adına yapanSevgi Çolak şöyle konuştu:

“Sincan Cezaevi’ni ziyaret eden

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hükü-

meti harekete geçirip açlık grevinde-

kilerin taleplerini karşılayarak ölüm-

lerin önüne geçmek yerine, açlık

grevindeki siyasi tutsaklarla görüş-

tükten sonra çözüm için hiçbir adım

atmadan ‘açlık grevini sonlandırın’

çağrısı yapıyor. Bu da yetmezmiş

gibi, dalga geçercesine açlık grevci-

lerle dayanışma etkinliklerine emni-yet güçlerini pervasızca saldırtıyor.”

“Adalet Bakanı’nı, Hükümet’i,Başbakan’ı akıla ve izana çağırıyo-ruz!” diye konuşan Çolak, Hükü-met’in demagoji yapmaktan vazge-çerek bir an önce Abdullah Öca-lan’ın BDP’lilerden ve Hükümet üye-lerinden oluşan bir heyetle görüş-mesini sağlaması gerektiğini söyledi.

Hatay’da HalklarOHAL’e Direniyor!Hatay'da Valilik tarafındangetirilen eylem yasağı sürü-yor. 16 Eylül günü başvurusuyapılan miting yasaklanmışve yasağa rağmen sokağaçıkan halka saldırılmıştı. Bukez de benzerine ancakOHAL’de rastlanabilecek birşekilde, Suriye'yeEmperyalist MüdahaleyeHayır Platformu’nun 14 Ekimgünü gerçekleştireceği kon-ser etkinliği yasaklandı.

Platformun "EmperyalistSavaşa Karşı, HalklarBuluşması" şiarıyla gerçek-leştireceği konserde Arapça,Çerkezce, Kürtçe müzikyapan gruplar ve İlkayAkkaya sahne alacaktı.

Konserin yasaklanması üze-rine, 14 Ekim Pazar günüSaray Caddesi’nde bir arayagelen, Suriye'de EmperyalistMüdahaleye Hayır Platformuüyeleri yasağa rağmen barışezgileri eşliğinde halaylarçektiler. Antakya halkınınyoğun ilgi gösterdiği eylemdeGrup Nidal, Nihat Çay veKaldırım Müzik Topluluğuşarkılar seslendirdi.

Cezaevlerinde­Ölüm­Değil­Çözüm­İstiyoruz

SYK’dan Tutsaklarla Dayanışma Eylemi

Karşıyaka’da Festival Coşkusu

Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit politikaları-nın kaldırılması, anadilde eğitim ve savunmahakkının gereklerinin yerine getirilmesi taleple-ri ile 12 Eylül tarihinde, süresiz açlık grevinebaşlayan PKK ve PAJK tutsaklarının eylemi, kri-tik bir evreye gelmiş durumda.

Cezaevleri İzleme Koordinasyonunun verdiğibilgiye göre, 19 Ekim tarihi itibariye, süresizaçlık grevine başlayan tutsaklardan 483’ününismi biliniyor, ancak eyleme katılan devrimcile-rin sayısının bine yaklaştığı tahmin ediliyor.

Hapishanelerden gelen haberler, direnişçilerinbirçoğunda burun kanaması, göz kararması,yüksek ateş gibi şikâyetlerin artarak görülmeyebaşlandığını gösteriyor. Konuyla ilgili açıklamayapan insan hakları izleme örgütleri, eylemingelmiş olduğu bu evreden sonra her an ölüm-lerin yaşanabileceğine dikkat çekiyor.

Üstüne üstlük, açlık grevindeki tutsakların;

şeker, su, B1 vitamini almaları engellenerek

evrensel hukuk kurallarının ve uluslararası söz-

leşmelerin dâhi çiğnendiği de gelen haberler

arasında.

Geçmişinde, 19 Aralık “Hayata Dönüş” Katliamı

başta olmak üzere, sayısız cezaevi katliamı

bulunan TC ise, demir parmaklıklar arkasında

verilen irade savaşını halktan gizleyebilmek

için, burjuva basında katı bir sansür politikası

uygulanmasını sağlıyor.

AKP, her fırsatta türlü demagojilerle Kürt soru-

nunun çözümü konusunda kitlelerde beklenti

yaratmaya çalışsa da, bugüne dek zindan dire-

nişi karşısında takındığı “görmezden gelme”

tavrı, kitleler nezdinde gerçek yüzünün teşhir

olmasını sağladı bile.

Karşıyaka Toplumsal Dayanışma Derneğitarafından düzenlenen ve tüm engellemegirişimlerine karşın her yıl biraz daha gelişe-rek, kültürel bir başkaldırıya dönüşenKarşıyaka Halk Festivali’nin 11.si gerçekleşti-rildi.

11. Halk Festivali, geçen yılki festivalde kalpkrizi geçirerek hayatını kaybeden devrimciSerken Eğriparmak adına gerçekleştirilenfutbol turnuvası ile başladı. 3 hafta sürenturnuva boyunca, “sporda barış ve dayanış-ma” teması öne çıktı.

Farfur’un Arapça mizahi sunumuyla gerçek-leştirilen gece etkinlikleri, 12 Eylül Çarşambagünü başladı. Karşıyakalı çocuklardan oluşan

koroyla başlayan gece, şiir dinletisiyle devametti. Daha sonra Suriyeli sanatçı Sula’nınArpça ezgileriyle devam etti. Barış, kardeşlik,dayanışma mesajları eşliğinde türküleriniokuyan Kardeş Türküler solisti Feryal Öney,halkın büyük beğenisini kazandı.

13 Eylül Perşembe günü, Nazım Hikmet’inşiirlerinden oluşan bir şiir dinletisiyle başlar-ken gece, Grup RENAS’ın konseriyle sürdü.İkinci günün finaline ise Haluk Levent’inkonseri damgasını vurdu. Kendisi de AdanaKarşıyaka’lı olan sanatçı büyük ilgi gördü.Levent, gece boyunca; Suriye işgaline karşıbarış mesajları verdi.

14 Eylül Cuma günü öğleden sonra saat

15.00’ te festival kapsamında “Ortadoğu veSuriye” konulu panel gerçekleştirildi.Suriye’de yaşanan gelişmelerin konuşulduğupanele yoğun bir katılım oldu. Gece etkinli-ğinde ise çocukların hazırlamış olduğu tiyat-ro ile başladı. Daha sonra MersinKaraduvar’dan gelen Grup SOWT el HARA(Mahallenin Sesi) Arapça türkülerini seslen-dirdi. Gecenin ve festivalin finalinde iseHatay’dan Semir Yalçın’ın konseri vardı.

Üç gün boyunca, aralarında şehir dışındangelen misafirlerin de bulunduğu binlerceinsanın katıldığı ve halkın kendi kültürünüözgürce yaşama coşkusuyla akın ettiği festi-valin her anında “Savaşa karşı barış ve düş-manlığa karşı kardeşlik” teması işlendi.

Yüzlerce Tutsak,Özgürlük İçin Direnişte

Page 27: TO-Gazete-48/20

KASIM 2012 27HABERLERÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

LGBT ÖrgütleriHabertürk’üProtesto EttiHabertürk Gazetesi’nin 11Ekim tarihli bir “haber”inde,iki kadının halay çekerkençekilmiş fotoğrafını “KadınPKK’lıların Şoke Eden Görün-tüleri” başlığını ve “Çarpıkİlişkiler” alt başlığını kullana-rak yayınlaması, LGBT örgüt-ler tarafından protesto edildi.

Lambdaistanbul, LGBTDayanışma Dernedği, İstanbulLGBT Dayanışma Derneği’nindüzenlediği eyleme SosyalistYeniden Kuruluş ve SosyalistFeminist Kolektif de destekverdi.

İstanbulÜniversitesi’ndeBoykot Var Yapılan yüzde 85'lik zamla1,85 lira olan yemek ücretleri-ni, günlerdir protesto edenİstanbul Üniversitesi öğrenci-leri, 9 Ekim günü tüm kampüs-lerde boykot gerçekleştirdi.

Boykot günü, Beyazıt yerleş-kesi önünde yüzlerce öğrenci-nin katıldığı bir basın açıkla-ması da yapılırken, giriş kapı-sına, "Yemekhanede boykotvar" yazılı pankart asıldı."Tüccar rektör istemiyoruz","Sermaye defol üniversitelerbizimdir", "Beslenme haktırsatılamaz" sloganlarının atıldı-ğı eylemde, zamlar geri çekile-ne kadar eylemlerin süreceğidile getirildi.

Öğrenciler, zamlara karşıkendi yemekhanelerini oluş-tururken, boykota katılımoranı yüzde doksan beşibuldu.

GENÇ SEN 6. Kongre’yeHazırlanıyor!Öğrenci Gençlik SendikasıGENÇ-SEN, 10 Kasım 2012Cumartesi günü, Ankara’da 6.Kongre’sini gerçekleştirecek.Önceki yılların aksine, bu yılkatılımın delege usulü ile yapı-lacağı kongreye; çok sayıdaşehirden, yüzlerce öğrencitemsilcisinin katılması bekleni-yor.

“AKP’ye ve Sermayeye TeslimEtmiyoruz, ÜniversitelerBizimdir” sloganıyla örgütle-nen kongre öncesi yaptığıaçıklama ile GENÇ-SEN, bütününiversite öğrencilerini, 6.kongremize katılmaya; üni-versite öğrencilerinin sorun-larını tartışmaya ve çözümlerüretmeye çağırdı.

“Örgütlenerek büyüyor, özgürlüğe koşu-

yoruz!” şiarıyla Mersin Kızkalesi’nde, 28-

29-30 Eylül tarihlerinde, Kadın Emeği

Kolektifi (KADEM) üyesi 130 kadınla 3 gün

boyunca sunumlar, atölyeler, tartışmalar

ve çeşitli etkinliklerle 4. Yaz Kampını ger-

çekleştirdi. Katılan kadınların geldikleri

iller sırasıyla: İstanbul, Kocaeli, Balıkesir,

Manisa, İzmir, Denizli, Eskişehir, Ankara,

Samsun, Trabzon, Adana, Mersin, Hatay,

Diyarbakır ve Urfa.

4. Yaz Kampına genç kadınların çoğunun

anneleriyle katılmaları kampın motivasyo-

nunu ve coşkusunu arttırdı.

Üç gün süren etkinliklerde ilk gün, SFK’-

dan Hasbiye Günaçtı “Bedenimle barışı-

yorum” başlığı ile beden politikalarına iliş-

kin interaktif bir sunum yaptı. Ardından

LAMBDA’dan Yıldız Tar’la “Homofobi”

üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi.

İkinci gün dört ana başlık altında atölyeler

yapıldı: “Kadınların cinselliği, kimliği ve

emeği üzerindeki erkek iktidarın yasal

uygulamalar. Bilmediklerimiz/Bile-medik-

lerimiz” Atölyesi: Özel ve kamusal alana

ait kadının emeğinin ve bedeninin denet-

lenmesine yönelik çıkarılan yasalar.

“Görünmeyen emeğin küresel sermaye-deki yeri” Atölyesi: AKP’nin muhafazakarneoliberal politikalarının kadın emeğineetkisi.

“Kadınlar Ortadoğuya bakıyor” Atölyesi:Arap baharı kadınlara ne getirdi ?Emperyalist savaş ve müdahalelerOrtadoğu’da kadınlar için ne anlama geli-yor? AKP’nin Ortadoğu politikalarına bizkadınlar nasıl bakıyoruz?

“Öldüren kurum Aile” Atölyesi: Kadınınözgürleşmenin kontrolü aile kurumu üze-rinden gerçekleşiyor.

Kadın Emeği Kolektifi üyesi kadınlar bu yıldaha önce düzenledikleri kamplardanfarklı olarak her atölye çalışmasını politikbir karara bağladı. Atölyelerde KadınEmeği Kolektifinin önümüzdeki dönemçalışmalarına yönelik broşür, çeşitli eylemve kampanya önerileri geliştirildi.

KADEM’li üniversiteli kadınlar, kampüslerikamusal bir alan olarak tarif edip, yaşadık-ları sorunları ve eğitimim her alanındakicinsiyetçi tutuma karşı mücadelelerini buyıl “Kampüs Cadıları” oluşumu altındadaha örgütlü yürüteceklerini ve bir kam-püs yayını hazırlayacaklarını belirttiler.

Son gün ise örgütlenme ve önümüzdekisürece dair planlamalar, eylem önerilerive ‘Doğmamış çocuğa mektup’ kitabınınsunumu yapıldı. KADEM’li kadınlar birdahaki yaz buluşmasına daha örgütlü vedaha çok kadınla gelmek üzere sözleştiler.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ölümünün 41. yıldönümünde Nurtepe’de gençler tara-fından yapılan bir eylemle anıldı.

11 Ekim gecesi düzenlenen ve "KıvılcımYürekte Özgürlük Kavgada" pankartınınaçıldığı eylem sırasında, NurtepeSokullu Caddesi’ni molotof kokteylleriy-le trafiğe kapatan yaklaşık otuz eylemci,yaptıkları konuşmalarla; Nurtepe halkı-

nı, Dr. Hikmet Kıvılcımlı şahsında, Ekimayında yitirilen bütün devrimcilerianmaya çağırdı. Konuşmalarda, Kürthalkına yöneltildiği belirtilen baskı vetecrit politikaları da protesto edildi.

Eylem boyunca: "Kıvılcım YürekteÖzgürlük Kavgada", "Selam OlsunÖndere Doktor Hikmet'e", "Diren! İsyanEt! Özgürleş!" sloganları atıldı.

Hikmet Kıvılcımlı Nurtepe’de Anıldı

7 Ekim’de onlarca farklı şehirdengelen, on binlerce Alevi; eşit yurttaşlık,inanç ve ibadet özgürlüğü veOrtadoğu’da barış talepleriyle “Laik veDemokratik Türkiye için EşitYurttaşlık Mitingi”nde bir araya geldi.

Sıhhiye meydanında gerçekleştirilenmitingde, inanç ve ifade özgürlüğünedönük saldırılara karşı duyulan tepkive emperyalist savaşa karşı barışın vehalkların kardeşliğinin savunulmasıön plana çıktı.

Alana “Asimilasyona, Savaşa,Gericiliğe Karşı SosyalizmMücadelesinde Birleşelim” yazılı pan-kartla giren bin kişilik SosyalistYeniden Kuruluş Korteji ise kitleselli-ğiyle dikkat çekti.

Sosyalist Yeniden Kuruluş korteji içe-risinde taşınan, Türkçe ve Arapça

hazırlanmış “Arap Aleviler Savaş

İstemiyor” pankartı da mitingin gene-

line yayılan savaş karşıtlığının, Arap

Alevi halkı tarafından sahiplenişini

göstermesi bakımından anlamlı bir

görüntü oluşturdu.

Alevi Bektaşi Federasyonu GenelBaşkanı Selahattin Özel’in ve AleviDernekleri Federasyonu adınaHüsniye Takmaz’ın yaptığı konuşma-ların ardından; Arif Sağ, Musa Eroğluve Yavuz Top’un sahne almasıylamiting sona erdi.

Kadın­Emeği­Kolektifi­4. Yaz Kampını Yaptı

Aleviler­Özgürlük­ve­Barış­İçin­Buluştu

Page 28: TO-Gazete-48/20

“Ben felaket olaylarının ardındankamu alanını hedef alan, ayrıcafelaketleri ‘heyecan verici piyasafırsatları’ olarak gören bu örgütlüsaldırıları ‘felaket kapitalizmi’ diye

nitelendiriyorum”*

AKP Hükümeti’nin ne zamandıryasalaştırmaya çalıştığı kent politika-larının önünü açacak dönüşüm yasa-sı, Van depreminin ardından, kamuo-yunda oluşan yoğun tepkilere rağ-men, TBMM komisyonlarında yete-rince tartışılmadan, 6306 sayılı “AfetRiski Altındaki Alanların Dönüştü-rülmesi Hakkındaki Kanun” başlığıyla16 Mayıs’ta Meclis’ten geçti.

Ülkenin geleceği için büyük önemtaşıyan afet yasası; yoğun tartışmala-

rı ve kafa karışıklıklarını da berabe-rinde getirdi. Defalarca felaketlerlesarsılan ülkemizde, yaşanabilecekrisklere karşı önlem almak, yapılmasıgerekenleri eyleme dönüştürmek,her zaman ekonomik büyümeninkarşısında bir engel olarak görülmüşve onlarca yıl mevcut afet politikalarıdahi uygulanmamıştır.

Şimdi ise iktidar, neo-liberal ekono-mi politikalarıyla, yaşanılan felaketle-ri fırsata dönüştürerek, yeni ekonomipolitikalarının odağı olan inşaat sek-törünü yeni yasası ile güçlendiriyor.Alelacele önümüze çıkarılan afetyasası; “depreme karşı seferberlik”kampanyalarıyla ve geniş medyauygulamalarıyla toplumsal alanda

meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Hafızamızı şöyle bir yoklarsak,Tarlabaşı, Sulukule, Ayazma vb kent-sel dönüşüm projelerinde; iktidarıngecekondu mahallelerinin yıkımları-nı meşrulaştırmak için terör, fuhuş,kaçakçılık kavramlarını kuvvetliaraçlar olarak kullandığını hatırlaya-biliriz.

Şimdi ise, deprem korkusu/ tehdidikullanılarak, ülke toprakları inşaatsermayesine açılıyor.

AKP Enkazdan SebepleniyorBüyük bölümü afet riski altında olanülkemizde yeni bir yapılanmayagerek olduğu elbette ki aşikardır.Ancak yeni yasayı incelediğimizde

görüyoruz ki, yasada kentlerin afetle-re karşı direncini artırmaya yönelikneredeyse hiçbir madde yer almıyor.

Ekonomi politikaları, bu süreçtearazi rantı üzerinden döndürülüyor.Art arda İmar Yasası, KültürVarlıklarını Koruma Yasası, MeraYasası, 2B Arazileri Yasası değiştiril-di. Kentlerin yeniden üretimi için,yıkımlar hız kesmeden devam etti.

Kentlere biçilen yeni kimlik, yenisınıf karakteri için çılgın projelerüretildi. Projelerin biri bitmedendiğerine başlandı. Çevre ve ŞehircilikBakanlığı ve TOKİ verilen geniş yet-kilerle yeniden yapılandırıldı. Ve sonolarak çıkarılan afet yasası ile anlıyo-ruz ki, iktidar mekan politikalarını,sektörün ihtiyaçlarına göre planlaya-bilecek, istediği yerde ve şekildevatandaşın kapısına kepçesiyle daya-nabilecek.

* Klein, Naomi, ‘Şok Doktrini/Felaket Kapita-lizminin Yükselişi’ Agora Kitaplığı

AKP iktidarı, neo-liberal ekonomipolitikalarıyla, yaşanılan felaketlerifırsata dönüştürerek,yeni ekonomi politikalarının odağıolan inşaat sektörünüyeni “afet yasası” ilegüçlendiriyor.

ELAKET KAPİTALİZMİNİN AFET YASASI

Yapılan düzenlemelerdebizleri neler bekliyor?Deprem açısından riskli böl-

geleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ilebelediyeler belirleyecek, BakanlarKurulu onaylayacak. Halk riskli yapılarıbedelini kendi karşılayarak tespit ettire-cek. Verilen süre içinde yapılmayan tes-pitleri Bakanlık veya belediyeler yapa-cak, masrafları yine malikler karşılaya-cak.

“Riskli alan” olmasa bile uygulama ala-nında kalan sağlam binalar da, Bakanlıkkararıyla yıkılabilecek. Aynı şekilde, ülke-mizin sit alanları dahil tüm tarihi ve kül-türel alanları, zeytinlikler, meralar, kıyı-lar, kentin rantı yükselen bölgelerindekiokullar, hastaneler, kamu kuruluşları,bakanlık tarafından riskli görüldüğü tak-tirde rahatlıkla elden çıkarılabilecek.

Yasa ile, en temel insan hakkımız olanbarınma ve yaşama hakkımız bile yoksayılıyor. Yapılan uygulamalara karşı itirazhakkı “hukuk” yoluyla ortadan kaldırılmış.

İtiraz Hakkı Yokİdarenin verdiği kararlara dair yargı yolu-na gidilmesinin önünü kesmek için yasa-ya konan “asla mahkemede yürütmeyidurdurma kararı verilemez” maddesi ileyürütmeyi durdurma kararı alınması ihti-mali hepten engelleniyor. Konutların

yıkımında idare her-hangi bir dirençlekarşılaşırsa, vatanda-şın elektrik, su,doğalgaz hizmetleri-nin kesileceği yasamaddelerinde apaçıkbildiriliyor. Yapılanuygulamalara ve yıkı-ma karşı gelmekteısrarcı davrananvatandaşlara da suçduyurusunda bulunularak Türk CezaKanunu’nun (TCK) yolu gösteriliyor.Hukuk aracılığıyla, halka hukuk yolukapatılıyor. Ve “acele kamulaştırma”devreye sokularak, mahallelerin/kentle-rin zorunlu tasfiyesi sağlanıyor.

Görünen o ki, piyasa açısından elverişlive kârlı, insan hakları ve yaşam alanlarıaçısından gayet pervasızca ve çalakalemhazırlanmış, bilimsellikten, insan hakla-rından arındırılmış, anti-demokratik biryasa ile karşı karşıyayız .

Yapılacak uygulamalar ile, daha öncedeneyimlediğimiz kentsel dönüşüm pro-jeleri örneklerinde olduğu gibi, halkınsermayeye borçlandırılıp, yıkımlarla sür-gün edileceği, sağlıksız ve güvenliksizkoşullarla karşı karşıya bırakılacağı, sınıfayrımı keskinleştirilerek yoksullarınkentlerden tamamen tasfiye edileceği

bir sürecin eşiğindeyiz. DünTarlabaşı’nda yaşanan sorunlar, bugünAfet Yasası ile tüm Türkiye’nin sorunlarıolarak kapımızda bekliyor.

Artık iktidarın kentsel dönüşüm projele-ri/kent politikaları sermaye dolaşımınıartırma ve kâr elde etme aracı halinialmıştır. Mekanların kullanım değeri yokedilerek, tamamen değişim değeri önplana çıkarılıyor, çıkarılan yasalar isehukukun kendisi ile çelişkili bir halde,kentlerin piyasaya sunulması üzerindenşekillendiriliyor. Yaşanan felaketler, kârlıprojelerle milyarlık fırsatlara çevriliyor.Felaket kapitalizmi yükseliyor.

“Yaşanan bu kötü günler temel ekono-mik reformun gerekliliğini anlayanlaraen iyi fırsatları yaratmaktadır.”**

** Stephan Haggard-John Williams, 1994,

aktaran Naomi Klein, Şok Doktrini.

Alelacele önümüze çıkarılan afet yasası;“depreme karşı sefer-berlik” kampanyalarıyla ve geniş medya uygulamalarıyla toplumsal alanda meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Tarlabaşı,Sulukule, Ayazma vbkentsel dönüşüm projelerinde; iktidarıngecekondu mahalleleri-nin yıkımlarını meşrulaştırmak içinterör, fuhuş, kaçakçılık kavramlarını kuvvetliaraçlar olarak kullandığını hatırlayabiliriz.

Felaketten Nemalanmak ve Kenti Piyasaya Sunmak

PERİHAN K.

Yasalarla Yapılmış Bombalar

F