TİCARİ İŞLETME HUKUKU DAĞLAR EKŞİ TİCARET HUKUKUNU DÜZENLEYEN SİSTEMLER Ticaret hukuku; üretim, değişim ve tüketime yönelik ticari faaliyetleri düzenleyen hukuk dalıdır. Ticaret hukukunu düzenleyen sistemler aşağıdaki şekildedir: a) Subjektif Sistem: Ticaret hukukunu; ticari faaliyetlerle uğraşan kişilere (tacirlere) uygulanan kurallar bütünü olarak tanımlayan sistemdir. 1897 tarihli Alman Ticaret Kanunu söz konusu sistemi kabul etmiştir. b) Objektif Sistem: Bu sistem, Fransız İhtilali’nden sonra çıkarılan 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu ile benimsenmiştir. Ticaret hukukunu “ticari işlemlerin hukuku” olarak tanımlamaktadır. Ticari olduğu kabul edilen işlemleri yapan herkese uygulanacak hükümler bütünü olduğu kabul edilmektedir. c) Karma Sistem: Hem taciri hem de ticari iş ve işlemleri esas almaktadır. Her iki yönde de hükümlere yer veren sistemdir. d) Modern Sistem: 20. yüzyılda ortaya çıkan sistemdir. Gelişmiş ekonomilerde ticari faaliyetler büyük ticari işletmeler eliyle yürütüldüğü için ticaret hukuku, “ticari işletmelerin hukuku olmalıdır” esasını kabul etmektedir. 29 Haziran 1956’da kabul edilip 1 Ocak 1
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
TİCARİ İŞLETME HUKUKU
DAĞLAR EKŞİ
TİCARET HUKUKUNU DÜZENLEYEN SİSTEMLER
Ticaret hukuku; üretim, değişim ve tüketime yönelik ticari faaliyetleri
düzenleyen hukuk dalıdır. Ticaret hukukunu düzenleyen sistemler aşağıdaki
şekildedir:
a) Subjektif Sistem: Ticaret hukukunu; ticari faaliyetlerle uğraşan kişilere
(tacirlere) uygulanan kurallar bütünü olarak tanımlayan sistemdir. 1897 tarihli
Alman Ticaret Kanunu söz konusu sistemi kabul etmiştir.
b) Objektif Sistem: Bu sistem, Fransız İhtilali’nden sonra çıkarılan 1807
tarihli Fransız Ticaret Kanunu ile benimsenmiştir. Ticaret hukukunu “ticari
işlemlerin hukuku” olarak tanımlamaktadır. Ticari olduğu kabul edilen işlemleri
yapan herkese uygulanacak hükümler bütünü olduğu kabul edilmektedir.
c) Karma Sistem: Hem taciri hem de ticari iş ve işlemleri esas almaktadır.
Her iki yönde de hükümlere yer veren sistemdir.
d) Modern Sistem: 20. yüzyılda ortaya çıkan sistemdir. Gelişmiş
ekonomilerde ticari faaliyetler büyük ticari işletmeler eliyle yürütüldüğü için ticaret
hukuku, “ticari işletmelerin hukuku olmalıdır” esasını kabul etmektedir. 29 Haziran
1956’da kabul edilip 1 Ocak 1957’de yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu modern sistem esas alınarak hazırlanmıştır.
TİCARET HUKUKUNUN UYGULAMA ALANI
Ticaret Hukuku aslında en genel anlamıyla medeni hukukun ve dolayısıyla
borçlar hukukunun ele aldığı konuların bir kısmını ele almaktır. Kanun koyucu
böylece, genel kuralların yeterli olmadığını gördüğü bu tür durumlar için özel
kurallar koymaktadır.
O hâlde, bir hukuki ilişki ticari bir nitelik taşıyorsa o ilişkiden doğan hukuki
ihtilafın çözümü için, varsa öncelikle ticaret hukuku kuralları uygulanacaktır. Ticaret
hukukunun özel kuralı yoksa, bu halde, ilişkinin ya da hukuki durumun niteliğine
göre, medeni hukukun ya da borçlar hukukunun genel kuralları uygulanacaktır.
1
TİCARET HUKUKUNUN KAPSAMI
Ticaret Hukuku ticari hayatın ortaya çıkardığı hukuki problemlere çözüm
oluşturmak üzere başlıca şu konu başlıkları altında çeşitli hukuki düzenlemeler
yapmaktadır:
A) TİCARİ İŞLETME HUKUKU
Kanun koyucu ticaret hukukunun temel kavramlarını ele alırken ticari işletme
kavramını temel kavram olarak kabul etmektedir. Bu kavramı öncelikle
tanımlamakta ve diğer kavramları bu kavrama atıf yaparak tanımlamaktadır. Aynı
şekilde kanun koyucu ticari hayatı ve ilişkileri düzenlerken, bu ilişkiler yumağının
merkezine ticari işletme kavramını yerleştirmektedir.
B) ŞİRKETLER HUKUKU
Ticaret şirketlerinin kuruluşu, sermaye yapısı, yönetilmesi ve denetlenmesi,
sona ermesi ve ortaklarının hak ve sorumlulukları gibi konular şirketler hukuku
tarafından ele alınmaktadır.
C) KIYMETLİ EVRAK HUKUKU
Ticaret hayatının özel ihtiyaçları nedeniyle adi senet dışında bazı (nitelikli)
senet türlerine ihtiyaç duyulmuştur. Ticari ihtiyaçları karşılayan ve çek, bono, hisse
senedi gibi isimlerle anılan bu senet türlerine genel olarak ticari senetler
denmektedir. Ticaret Hukuku, kıymetli evrak adı verilen bu ticari senetleri özel
olarak ve ayrıntılı biçimde düzenlemektedir.
D) DENİZ TİCARETİ HUKUKU
Deniz yolu ile yapılan yolcu ve eşya taşıma faaliyeti ve deniz aşırı satış
sözleşmeleri, bu yolculuğun kendisine özgü riskleri ve bu ticaretin genellikle
uluslararası ticaret şeklinde ortaya çıkması nedeniyle özel kurallarla düzenlenmiştir.
E) SİGORTA HUKUKU
Sigorta hukuku; mal ve can sigortaları, mali sorumluluk sigortası, hayat
sigortası, emeklilik sigortası gibi adlarla anılan çeşitli sigorta sözleşmesi türlerini ve
bu sözleşmeleri yapan sigorta şirketlerinin yapısal özelliklerini ele almaktadır. Deniz
sigortaları da bu kapsamda ele alınmaktadır.
2
TİCARET HUKUKUNUN KAYNAKLARI
A) Genel Olarak Hukukun Kaynakları
Ticaret hukukunun kaynakları aslında temel olarak hukukun kaynakları ile aynı
anlama gelir.
Mahkemeler, önlerine getirilen bir hukuki ihtilafta uygulayacakları kuralları
kendileri bulup doğru şekilde uygulamakla görevlidir. Uygulayacağı kuralı
bulamamış olmak gibi bir gerekçeyle karar vermekten kaçınma hakları yoktur. O
halde hukuk kuralları, kaynakları itibariyle basamaklı (kademeli) biçimde sıralanmalı
ve üst basamakta kural bulunmadığı takdirde bir alt basamağa inilerek kural
bulunmalıdır. Medeni Kanun’un 1. maddesi, “Kanunda uygulanabilir bir hüküm
yoksa, hakim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı
nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel
görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” hükmünü getirmiştir.
1. Kanunlar
Hukukun birinci ve asli kaynağı kanunlardır.Hakim önce mevzuat denilen ve
Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle Devlet tarafından yürürlüğe konulan yazılı
kurallara bakarak sonuca ulaşacaktır. Bu yazılı kuralların başında, ilkesel hükümler
koyan ve mevzuat sisteminin zirvesinde yer alan Anayasa gelmektedir. Uluslararası
anlaşmalar ve kanunlar ikinci sırada gelir. Kanunları açıklamak üzere yürürlüğe
konulan, tüzük ve yönetmelik gibi idari hukuk metinleri üçüncü sırada uygulanacak
mevzuat türüdür ve mahkemelerce, ancak kanunlara aykırı olmamak şartıyla
uygulanabilir.
2.Örf ve Âdet Hukuku
Hakim uygulayacak yazılı bir kural bulamadığı takdirde örf ve âdet hukukunu
yardıma çağıracaktır. Özellikle özel hukuk alanındaki kanunlar da esasen, toplum
tarafından benimsenmiş ve uzun süre uygulanmış örf ve adet kurallarının sonradan
kanun koyucu tarafından yazıya dökülmesi ile ortaya çıkarlar.
3. İçtihat
Örf ve âdet hukukunun dahi yeterli olmaması durumunda, ihtilafı çözecek olan
hakimin görevi, boşluğu doldurmak üzere kendisini kanun koyucu yerine koyarak
içtihat yapmak ve buna göre sonuca ulaşmaktır. Hakim dilerse başka benzer
3
davalarda daha önce verilmiş emsal kararları taklit eder yani önceki içtihada uyar.
Eğer o içtihadı adil bulmuyorsa, gerekirse bilimsel görüşlerden de yararlanarak farklı
bir içtihatta da bulunabilir.
B) Ticaret Hukukunun Kaynakları
1. Türk Ticaret Kanunu ve Diğer Özel Kanunlar
Ticaret Hukukunun yürürlükteki temel yazılı kaynağı 1956’da kabul edilip
1.1.1957’de yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’dur. Türk Ticaret
Kanunu 1475 maddelik hacmiyle ülkemizin en uzun ve geniş muhtevalı kanunudur.
Türk Ticaret Kanunu Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçasıdır. Türk Ticaret
Kanunu’nun kabulünden sonra ortaya çıkan bazı ticari ihtiyaçlar için bazı özel
kanunlar çıkarılmıştır. 1971 yılında Ticari İşletme Rehni Kanunu adıyla özel bir
kanun kabul edilmiştir. 1994’te Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul
edilerek, Rekabet Kurulu adıyla denetleyici bir kurul kurulmuş ve böylece Türk
Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabet kurallarına ilaveler yapılmıştır.
2. Diğer Kanunlarda Yer Alan Ticari Hükümler
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu ile diğer bazı kanunlarda da ticari hayatta
ortaya çıkan ihtilafların çözümünde başvurulacak hukuk kuralları yer almaktadır. Bu
durumda bu kurallar da ticaret hukukunun kaynaklarından sayılmalıdır.
3. Diğer Yazılı Kaynaklar
Ticaret Sicili Tüzüğü, Gemi sicili Nizamnamesi vb.
4. Ticari Nitelik Taşıyan Örf ve Adet Kuralları
Yukarıda hukukun kaynaklarını genel olarak sıralarken de belirttiğimiz üzere,
yazılı hukuk kuralı bulunmayan hallerde hakim, varsa örf ve âdet kurallarından
yararlanmak zorundadır. Örf ve âdet kuralları yazılı olmadığından, varlığı yada
yokluğu, hakimin bu konuda yapacağı bir araştırmayla ortaya çıkarılacaktır. Örf ve
âdet kuralları bazen ülke genelinde bazen de belli bir bölgede uygulanan kurallar
şeklinde ortaya çıkar. Genel kural ve özel kural birbiriyle çatışırsa, özel olan tercih
edilir. Örf ve âdet kuralları bazen de bölgeden bölgeye ya da ticaret türüne göre
değişiklik gösterebilir. Bu halde şayet hukuki ihtilafın tarafları farklı bölgelerde ise
ve farklı örf ve âdet kurallarının uygulanması gerektiğini ileri sürüyorlarsa, kanunda
4
ya da sözleşmede aksine bir hüküm olmadıkça borcun ifa edileceği yerdeki örf ve
âdet kuralı tercih edilerek sonuca ulaşılır.
5. Bağlayıcı Olmayan Yazılı Kaynaklar
Birincisi örnek mahkeme kararlarını içeren ve emsal içtihatları bulmak üzere
kullanılabilecek olan, dergi gibi yayınlardır. İkincisi de ticaret hukukunun belli bir
alanında derinlemesine inceleme içeren monografik kitap çalışmaları ile ticaret
hukuku alanının tümü üzerinde ayrıntılı bilgi içeren, kanun şerhi ya da ders kitabı
gibi toplu eserlerden oluşan bilimsel çalışmalardır.
TİCARİ İŞLETME KAVRAMI VE İLGİLİ KAVRAMLAR
I. TİCARİ İŞLETME KAVRAMI
A. GENEL OLARAK TİCARİ İŞLETME
Türk Ticaret Kanunu “işletme”yi iki gruba ayırtmaktadır. Birincisi “ticari
işletme”, ikincisi de diğer işletme türleridir. İkinci grupta, bir kısım kamusal
işletmeler ve özellikle esnaf işletmeleri önemli yer tutar.
B. TİCARİ İŞLETMENİN UNSURLARI
1. Türk Ticaret Kanunu’nun Tanımına Göre Unsurlar
Türk Ticaret Kanunu ticari işletme kavramını temel kavram olarak kabul etmiş
olmasına rağmen unsurlarını gösteren isabetli bir tanımı yapmamıştır. Sadece ticari
işletme türlerini belirtmekle yetinmiştir. Buna göre “Ticarethane veya fabrika yahut
ticari şekilde işletilen diğer müesseseler ticari işletme sayılır”. Tanımdaki üç tür
işletmenin açıklaması da yetersizdir.
TTK m. 12’de ise, hangi tür işlerle uğraşan müesseselerin, ticarethane
sayılacağı gösterilmiştir. TTK’nın 12/I. maddesinde 12 bent halinde gösterilen işleri
görmek üzere kurulan müesseseler, ticarethane sayılır. Bunlar aşağıdaki şekildedir:
1) Menkul malların satılmak, kiraya verilmek üzere tedariki ve bunların
aynen veya başka bir şekle sokularak satılması yahut kiraya verilmesi (ör: Leasing
veya araba kiralama).
2) Kıymetli evrakın tedariki ve satılması (ör: Aracı kurum)
3) Her çeşit imâl ve inşâ
4) Madencilik
5
5) Matbaacılık, gazetecilik, kitapçılık...
6) Tiyatro, sinema, otel, özel okul, hastane ve açık satış yerlerinin işletilmesi
7) Umumi mağaza ve benzeri depo ve ambarların işletilmesi
Umumi Mağaza: Depolanan mal karşılığında kıymetli evrak niteliğinde
makbuz senedi veya varant (rehin senedi) çıkararak, bu malı depolayan kişiye, malı,
depolandığı yerden hiç çıkarmadan sadece bu senetleri devretme yoluyla satma,
rehnetme olanağını verir.
8) Borsa ve kambiyo işleri, sarraflık, bankacılık
9) Sosyal sigortalar hariç olmak üzere sigortacılık
10) Kara, deniz ve havada, nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak
11) Su, gaz, elektrik dağıtımı; telefon ve radyo ile haberleşme ve yayın
12) Acentelik, tellâllık, komisyonculuk vesair bütün aracılık işleri
Günümüzde, TTK m. 12 ve 13’te yer alan bu hükümlerin pratik bir öenmi
kalmamıştır. İşletme, ister TTK m. 12, ister TTK m. 13’te gösterilen alanlarda
çalışsın, önemli olan yürütülen faaliyetin kapsamının esnaf düzeyini aşıp
aşmadığıdır.
2. Ticaret Sicili Tüzüğü’nün Tanımına Göre Unsurlar
TTK.11’de sayılan “işletmeler” in hangi unsurları taşıması halinde ticari
işletme olarak kabul edilebileceğinin belirlenmesi zorunludur. Bu amaçla doktrinde
ve Yargıtay kararlarında Ticaret Sicili Tüzüğünün 14/II’de belirtilen; “bir gelir
sağlamayı hedef tutmayan veya devamlı olmayan faaliyetlerle Türk Ticaret
Kanununun 17. maddesinde tarif edilen esnaf faaliyeti sınırlarını aşmayan faaliyetler
ticari işletme sayılmaz.” hükmü esas alınmaktadır.
a. Bağımsızlık
Bir işletme başka işletmelerden bağımsız değilse bir ticari işletmeden değil,
ancak “ticari işletmenin şubesi”nden bahsedilebilir. Ticari işletme şubeleriyle birlikte
bir bütündür. Bu “bütün” başka işletmelerden bağımsızdır. Bir kişinin birden çok
ticari işletmesi bulunabilir. Bu halde her işletme için bir bağımsızlıktan söz edilebilir.
Zira bağımsızlık ile kastedilen, başka işletmelerden ayrı bir işletme mantığı
çerçevesinde, müşteri tutundurabilme ve karar alabilme ihtiyacının bulunmasıdır.
6
b. Gelir Sağlamayı Hedef Tutma
Bir iktisadi işletmeyi kurup işleten kişi ya da kişiler bu organizasyondan bir
gelir sağlamak amacı gütmüyorsa ticari işletmeden bahsedilemez. Zira “ticari”
olmak, “iktisadi” olmaktan farklı olarak, gelir elde etmeyi hedeflemeyi gerektirir.
Örneğin yoksullara yemek dağıtmak üzere aş evi kuran kişi, para ile yürütülen bir
faaliyet yaptığına göre ortada “iktisadi” bir işletme vardır. Ancak bu işletme gelir
elde etmeye yönelik olarak kullanılmadığından, “ticari” işletme sayılamaz.
c. Devamlılık
Bir iktisadi organizasyon süreklilik taşımıyorsa ticari işletme sayılmaz. Arızi
faaliyet olarak da anılan, bir ya da birkaç defalık, geçici ticari faaliyetler, özellikle
aracılık faaliyetleri, ticari işletme sayılmaz. Bu unsur yönünden önemli olan,
işletmenin, müşteri beklentilerine hizmet edecek biçimde az çok düzenli şekilde ve
genellikle periyodik olarak açık kalmasıdır.
d. Esnaf Faaliyeti Çapını Aşma
TTK.17 hükmü ile “İster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın
muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden
ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya
yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildirler.” İfadesi
öngörülmüştür. Fakat esnaf faaliyeti sınırını belirleyebilmek için Vergi Usul
Kanunu’nun 177. maddesindeki gelir rakamına işaret edilmektedir. Böylece, net bir
rakamsal limit belirlenmiş olup, diğer bazı şartlarla birlikte bu limitin üzerinde gelir
elde etme şartını da yerine getiren işletmeler, esnaf faaliyeti çapını aşmış
sayılmaktadır.
II. TİCARİ İŞLETMENİN MUHTEVASI
A. İŞLETMENİN MADDİ UNSURLARI
1. Amacının gerçekleştirilebilmesi için, işletmeye tahsis edilmiş olan maddi
unsurların başında, nakit sermaye olarak tahsis edilmiş olan para gelir.
2. Maddi unsurların ikincisi sabit yatırım malvarlığı ya da sabit varlıklar denilen
maddi varlık unsurlarıdır. Bunlar işletmeye ait olan gayrimenkullerle uzun süre
işletmelerde kalan ve genellikle amortismana tâbi tutulan menkul değerlerdir. Bu
7
menkul değerlerin mülkiyet hakkı işletmeyi işleten kişiye ait olabileceği gibi, kira ya
da başka şekilde geçici süre için kullanılmak üzere tedarik edilmiş de olabilir.
3. İşletmeye dahil maddi unsurların üçüncüsü, döner yatırım varlığı ya da döner
varlıklar denilen, hammadde, yarı mamul ya da mamul madde ve sarf malzemesi
türünden diğer malzemelerdir.
B. İŞLETMENİN GAYRIMADDİ UNSURLARI
1. Bu işletme unsurlarının başında, kiracılık hakkı gelir. İşletmede kullanılan bazı
menkuller kiralama yoluyla işletmeye getirilmiş olabileceği gibi, işletmenin
kullandığı mekânlar ya da gayrimenkul kiralanması yöntemiyle elde edilmiş olabilir.
2. İkinci bir gayrımaddi varlık unsuru, işletmeye tahsis edilmiş fikri ve sınai
haklardır. İşletmenin kullandığı isim, işletmeyi işletenin kullandığı isim, tescilli ya da
tescilsiz logo ve diğer markalar , üretim ve pazarlama yöntemine ilişkin buluşlar,
üretilen ürünlerin dış görünüşüne ilişkin özgün endüstriyel tasarımlar, görsel ve
işitsel bilim ve sanat eserleri gibi soyut varlıklar üzerindeki telif ve yayın hakları da
işletme unsurları olabilir.
3. Üçüncüsü işletmenin yürüyen bir organizasyon olmasından kaynaklanan ve “can
değeri” olan peştemaliyedir. Bir işletmenin “hazır müşteri çevresi”nin değeri o
işletmenin konusuna, eskiliğine, rakiplerinin durumuna ve itibarına göre değişir. Bazı
hallerde bu değer, işletmedeki diğer maddi ve gayri maddi unsurlardan daha yüksek
dahi olabilir.
C. İŞLETMENİN ALACAKLARI
İşletmenin nakit para alacakları ve diğer alacak hakları da işletme malvarlığına
dahildir.
D. TİCARİ İŞLETMENİN ŞUBESİ
1. Benzer Kavramlarla Karşılaştırılması
Bir ticari işletmeyi işleten kişi, tek bir mekânda faaliyet göstermekle
yetinmiyor olabilir. Farklı mekan ihtiyacı sadece üretim veya depolama amacına
dayalı ise bir şube sisteminden bahsedilemez. Buna karşılık müşterilere ulaşmak
üzere birden çok mekânda mal ya da hizmet sunulmak isteniyorsa iki yöntem
kullanılabilir. Birincisi, bağımsız yardımcılardan yararlanmaktır. Örneğin bir sigorta
şirketi, müşterilerine sigorta poliçesi satmak üzere şube açamaz. Acenteler tayin eder
8
ve kendisini temsil etme yetkisi verir. Böylece ürününü pazarlamak için başka
işletmecilerin yürüteceği aracılık faaliyetinden yararlanır. Ancak bu aracılar ya da
yardımcıların hiçbiri, hukuki anlamıyla bir “şube” işletmemektedir. Ne acentenin ve
komisyoncunun ne de bayiinin işletmesi üreticinin işletmesinin şubesi durumundadır.
Bunlar bağımsız işletmelerdir.
2. Şubenin Nitelikleri
İşletmenin mal ve hizmet pazarlamasında kullanabileceği ikinci yöntem
merkez-şube ilişkileri sistemidir. Bu hâlde ortaya çıkmış olan işletme grubu aslında
merkez-şube ilişkisi ile birbirine bağlı bir işletme ağıdır ve bu ağ bir “bütün” olarak
tek bir işletmeyi ifade eder. Bu yöntemde merkezi işleten kişi ile şubeyi işleten kişi
aynı gerçek ya da tüzel kişidir. Ancak her bir şubenin başında çoğunlukla, sistemin
bütününü işleten gerçek ya da tüzel kişinin bir temsilcisi bulunur. Türk Ticaret
Kanunu şubeyi tanımlamamıştır. Fakat biz özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Şube iktisadi yönden dışarıya karşı bağımsız bir bütündür. Ancak şubeyi yönetenin
yönetim ve temsil yetkileri, merkezin verdiği yetkilerle sınırlıdır.
b) Şube, merkezin yürüttüğü faaliyetleri yürütmek üzere kurulur. Bu faaliyetlerin
tümünü yürütüyor olması şart değildir. Önemli olan merkez ile aynı türden müşteri
çevresine açık olmasıdır.
c) Şubede gerçekleştirilen hukuki işlemlerin ve eylemlerin sonuçlarından kural olarak
merkezi işleten kişi ya da kişiler sorumludur.
d) Şubeye tahsis edilmiş ayrı bir sermayenin bulunması ya da bulunmaması önemli
değildir.
e) Şubenin muhasebesinin ayrı defterde tutulması gereklidir fakat bu defterlerin şubede
bulundurulması şart değildir.
f) İşletmenin devri kural olarak şubenin devrini de kapsar.
g) Şubenin yaptığı hukuki işlemlerle ilgili davalar merkezin bulunduğu yerde
açılabileceği gibi şubenin bulunduğu yerde de açılabilir (İflas yoluyla takip ve iflas
davası ise sadece merkezin bulunduğu yerde açılabilir).
h) Şubeler bulundukları yer ticaret siciline tescil ve ilân olunur. Kuruldukları tarihten
itibaren 15 gün içerisinde tescil edilmelidirler.
9
i) Şubeler, kendi merkezlerinin ticaret unvanını, şube olduklarını belirtir bir ekle
kullanırlar.
III. TİCARİ İŞLETMEYİ KONU ALAN HUKUKİ İŞLEMLER
A.TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ
Genel Olarak Devrin Anlamı
Ticari İşletmenin devri ile ilgili özel kurallara tâbi bir devirden bahsedebilmek
için ortada yürümekte olan bir işletme bulunmalıdır. Henüz işletilmeye başlamamış
yani müşteri kabul etmemiş olan bir işletmenin devredilmesi, burada ele aldığımız
anlamda bir devir değildir. Ticari işletmenin devri, yukarıda saydığımız işletme
unsurlarının tümünün ya da önemli kısmının topluca bir başka kişiye devredilmesi
demektir. Bazı unsurlar kapsam dışı bırakılsa dahi devredilen kısımlar işletmenin
aynen ve kaldığı yerden faaliyete devam etmesini sağlayacak ölçüde bütünlük arz
ediyorsa ticari işletmenin devrinden bahsedilebilir. Buna karşılık münferit bazı
unsurların devri halinde ya da işletmenin tasfiyesi amacıyla tüm unsurların parça
parça dağıtılarak satılması halinde ticari işletme devri söz konusu değildir. Aynı
şekilde bir tüzel kişi tarafından işletilen ticari işletmelerde, bir ortağın, işletmeyi
işleten şirketteki payını başkalarına devretmesi de ticari işletmenin devri demek
değildir. Bu ortağın büyük ortak olması da durumu değiştirmez.
1. Devrin Kapsamı
Ticari işletmenin devri halinde işletmeye dahil unsurlardan hangilerinin
devir işleminden hariç tutulduğu sözleşme ile belirlenir. Aksi halde maddi ve
gayrımaddi tüm varlıklar devredilmiş sayılır. Ticari işletmenin devrinden söz
edebilmek için devrin kapsamına BK. 179/I gereğince “aktif ve pasifler” dahil
edilmelidir. Bununla birlikte işletme kendi gayrımenkulünde faaliyet gösteriyorsa,
uygulamada genellikle “devren satılık işyeri” şeklinde ifade edildiği üzere, bu gayri
menkul ile birlikte devirden bahsedilir. Buna karşılık işletme kiralık bir işyerinde
faaliyet gösteriyorsa, devir kural olarak bu gayrımenkuldeki kiracılık hakkını
kapsayacaktır.
Ticari işletmenin devri ilan veya ihbar tarihinden itibaren hüküm ve
sonuçlarını doğuracaktır. İlan veya ihbar yükümlülüğü devralana aittir.
10
2. Devrin Şartları
Ticari işletmenin devri bir sözleşme ile yapılır. Sözleşmenin geçerliliği için
yazılı yapılması şart değildir. Ancak işletme kapsamında, devrinin geçerliliği için
yazılı şeklin zorunlu olduğu bazı unsurlar varsa bunlar için o şart yerine
getirilmelidir. Örneğin tapulu gayrımenkul de devrediliyorsa bu devir tapuda resmi
senetle yapılmalıdır. Devir sonucunda ülkenin tamamı veya ilgili ürün piyasasında
toplam pay %25’i aşıyorsa ya da yıllık ciro 25 Milyon YTL’yi geçerse, devrin
gerçekleşebilmesi için Rekabet Kurumu’ndan izin alınması zorunludur.
3. Devrin Sonuçları
a) Ticari işletmesini devreden kişi, ticareti terk etmiş olur ve buna bağlı
olarak da, tacir sıfatını kaybeder.
b) Ticari işletmenin devri sonucunda, kural olarak, işletmeye daimi şekilde
tahsis edilmiş olunan tüm unsurlar devralana geçer.
c) Devrolunan işletmedeki bazı unsurlar (örneğin makineler) üçüncü bir kişiye ait
ise, iyi niyetli devralan bunlar üzerinde de mülkiyet hakkını kazanır (MK m. 988).
d) Ticari işletmenin devri, işletme içinde yerine göre en önemli unsuru teşkil eden
müşteri çevresinin de, alıcıya geçmesine neden olur. Dolayısıyla taraflar, devir
sözleşmesinde devreden bakımından bir rekabet yasağı öngörmemiş olsalar bile
devreden, devrettiği işletme ile rekabet etmeme borcu altına girer. Bu borcun
kaynağını MK m. 2 hükmü oluşturur.
e) Ticari işletmenin devri (kira sözleşmesinde açıklık olmasa bile) kiracılık hakkını
da devralana geçirir.
f) Devrolunan ticari işletmenin borçları, devrin, alacaklılara ihbarı ve gazetelerle
ilanından itibaren devralana geçer. Devralan sorumluluğu, her bir borç için
öngörülmüş olan zamanaşımı süresince devam eder.
g) BK 179/I hükmüne göre, işletmenin borçlarından dolayı devreden de,
devralanla birlikte iki yıl daha müteselsilen sorumlu olur. Bu hükmün amacı,
işletmenin devri halinde borçların, alacaklıların rızası aranmaksızın devralana
geçmesinin alacaklılara zarar vermesini önlemektir. Devredenin bu sorumluluğu
devrin ilanı veya ihbarından önce doğmuş bulunan borçlar için söz konusudur.
Devralanın, devirden sonra girişeceği işlemler nedeniyle devredenin herhangi bir
11
sorumluluğu yoktur. Devredenin devralanla birlikte sorumlu tutulacağı iki yıllık
sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için ihbar veya ilân tarihi, müeccel borçlar
içinse borcun muaccel olduğu tarihtir (BK m. 179/I). İki yıllık üsre hak
düşürücü süre olup, bunun dolmuş olduğu hakim tarafından re’sen dikkate
alınır.
h) Ticari işletmenin devri hâlinde devreden şirket, işletme konusu kalmadığı için
tasfiye haline girmese bile, BK 179/II’ de öngörülen müteselsil sorumluluk ilkesi,
devreden şirketin hukuki varlığını iki yıl daha sürdürmesini gerektirir. Ticari
işletmenin devri sonucunda tacir sıfatını da kaybeden gerçek kişi, ticareti terk
ettiğini İİK 44’e göre, ilan ettiği tarihten itibaren bir yıl daha iflas yoluyla takip
olunabilir; iki yıllık sürenin geri kalan kısmında ise bu kişi aleyhine artık sadece
haciz yoluyla takip yapılabilir. İki yıllık sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için
ihbar veya ilân tarihi, müeccel borçlar içinse borcun muaccel olduğu tarihtir (BK
179/I).
ı)Ticari işletmenin devri asıl itibariyle bir satım sözleşmesi olduğundan, ayıba karşı
tekeffül ve zapta karşı tekeffül hükümleri burada da söz konusu olacaktır.
B. TİCARİ İŞLETMENİN REHNİ
1. Ticari İşletmenin Rehninin Genel Olarak Rehin İle Karşılaştırılması
Alacaklı alacağını elde edememe riskine karşı borçludan teminat istediğinde,
borçlunun verebileceği iki tür teminat vardır: Şahsi teminat (kefalet vb) ve ayni
teminat yani rehin. Ayni teminat; eşyanın, eşyayı temsil eden kıymetli evrakın
rehnedilmesi şeklinde kendisini gösterir. Menkul eşya ve kıymetli evrak alacaklıya
teslim edilerek rehin kurulur. Böylece malikin elinden çıkmış olan malda onun
tasarruf yetkisi kısıtlanarak rehnin teminat fonksiyonu sağlanmış olur. Ticari
işletmenin ihtiyaç duyduğu krediyi temin edebilmesi için banka ve benzeri kredi
kurumlarına karşı teminat olarak gösterilebilecek önemli varlıklardan biri,
işletmedeki sabit varlıklardır. Ancak bunların menkul rehni hükümlerine göre
bankaya teslim edilmesi halinde, çok defa işletme, alacağı krediden
yararlanamayabilecektir. Öte yandan bankalar depo işletmeciliği yapmak
istemediğinden, ticari üretim emtiasının rehni yoluyla işlem yapmaya
yaklaşmayacaklardır. Ayrıca işletmeye dahil olan ve yukarıda açıkladığımız
gayrimaddi varlıkların teslimle rehnedilmesi de mümkün değildir. Oysa işletme bir
12
bütün olarak, kendisini oluşturan parçaların toplam değerinden daha değerli bir
varlıktır ve bu varlığın rehin gösterilmesi yoluyla kredi temini mümkün olmalıdır. Bu
ihtiyacı karşılamak üzere, 1971 yılında kabul edilen Ticari İşletme Rehni Kanunu ile
yeni bir rehin türü uygulamaya konulmuştur: Bu rehin menkul niteliğinde olan
işletme varlıklarının tümünü kapsamasına rağmen, teslimle değil tescille kurulur.
Esnaf işletmelerinin rehni de Ticari İşletme Rehni Kanunu’na tâbidir.
2. Ticari İşletme Rehninin Kurulması
Ticari işletme rehni, kredi kurumları ve kredili satış yapan gerçek ve tüzel
kişiliği haiz müesseseler ve kooperatifler ile ticari işletme işletenler arasındaki kredi
sözleşmeleri kapsamında, alacağı teminat altına almak amacıyla yapılır. Rehin için
önce noterde rehnin kapsamına giren unsurların tümünün gösterildiği bir sözleşme
yapılır. Rehin kapsamında bulunması gereken unsurlar ile bulunmaması gereken
unsurlar kanunda sayılmıştır. Örneğin gayrımenkuller zaten ipotek sistemine tâbi
olduğundan rehne dahil değildir. Kiracılık hakkı ve müşteri çevresi de rehne dahil
edilemez. Aynı şekilde hammadde ve diğer stoklar da döner varlıklar grubundan
olduklarından ve kısa sürede elden çıkarılmaları beklendiğinden mahiyetleri gereği
rehnedilmeleri uygun değildir. Buna karşılık menkul işletme tesisatının (sabit
yatırım malvarlığının), ticaret ünvanının ve kullanılmaktaysa işletme adının
rehne dahil edilmesi zorunludur. Bu iki grup dışındaki işletme varlıklarının rehnin
kapsamına alınıp alınmayacağı sözleşme ile belirlenir.
Rehin sözleşmesinin düzenlenmesi, ticari işletme üzerindeki rehin hakkının
doğumu için yeterli olmaz. Rehin hakkı, sözleşmenin, işletmenin kayıtlı bulunduğu
esnaf ve sanatkâr veya ticaret siciline tescil ile doğar. Bu anlamda tescil kurucu
etkiye sahiptir. Ticari işletme rehninin tescili, işletme sahibi tarafından istenebileceği
gibi lehine rehin hakkı kurulmak istenen kişilerce de talep olunabilir.
Tescili talep süresi, sözleşmenin yapıldığı tarihten 10 gündür. Bu süre içinde
tescilin talep olunmaması halinde durumun ne olacağı Kanun’da gösterilmemiştir.
Kanımızca, 10 günlük sürenin dolmasından sonra yapılacak tescil de, geçerli bir
rehin hakkının doğumuna neden olmalıdır.
3. Ticari İşletme Rehninin Hükümleri
a) Rehnin konusunu oluşturan mallar ve haklar rehin veren tarafından işletme
kapsamında kullanılmaya devam edilir. Ancak bunlarda değişiklik yapılması ya da
13
başkalarına devredilmesi rehin alacaklısının iznine bağlıdır. İzinsiz işlemler ya da
kötüniyetli şekilde bu malların telef edilmesi sebebiyle alacaklı alacağını rehinle elde
etmekten kısmen de olsa mahrum kalırsa, alacaklının şikayeti üzerine borçluya hapis
ve para cezaları verilir.
b)Rehinli bir ticari işletmeyi devralan kişinin, sicili incelemiş ve rehni
öğrenmiş olduğu varsayılır. Dolayısıyla bu kişi, borçlunun borcu ödememesi
nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi talebiyle karşılaştığında iyi niyet iddiasında
bulunamaz.
c)Aynı işletme üzerinde birden çok rehin kurulabilir. Bu halde, alacaklıların
satış bedeli üzerindeki hakları tescil sırası önceliğine göre belli olur. Tacir, 3. bir
kişinin borcu için de ticari işletmesi üzerinde rehin tesis edebilir. Ancak, rehin alan
kredili satış yapan bir gerçek veya tüzel kişi ise, tüm ticari işletme üzerinde değil
sadece kredili satılan menkuller üzerinde rehin tesis edilebileceğinden, böyle bir
durumda 3. kişinin borcu için ticari işletme rehni tesis edilemez.
d) TİRK m. 9/II’ye göre, rehinden haberdar olmaksızın ticari işletmenin
rehin bölgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni
hak kazanan iyiniyetli 3. kişilerin kazanımı geçerlidir.
e) Rehne dahil unsurların bir kısmı veya tamamı için tazminat ya da sigorta
tazminatı ödenmesi gerekirse, rehin alan, bu tazminat üzerinde de rehin hakkına
sahip olacaktır.
f) Borcun ödenmesi üzerine rehin sona erer. Ancak rehnin sicilden terkini
(silinmesi) için alacaklının başvurması veya bu doğrultuda mahkeme kararı gerekir.
Eğer alacaklı tespit edilemiyorsa borçlu (rehin veren), icra dairesine borcunu
ödeyerek icra mahkemesinden rehnin terkinine karar verilmesini isteyebilecektir.
g) Rehin tesis edildikten sonra rehin veren ticaret sicilindeki kaydını
terkin ettirirse sicil memuru bunu derhal alacaklıya bildirir. Alacaklı, bu
bildirimin kendisine ulaşmasından itibaren 2 ay içinde rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takibe başvurmazsa rehin hakkı son bulacaktır.
TİRK’ten doğan uyuşmazlıklara tescilin gerçekleştiği sicil çevresindeki
Asliye Ticaret Mahkemeleri bakacaktır.
14
IV. TİCARİ İŞLETME KAVRAMINA BAĞLI KAVRAMLAR
A. TİCARİ İŞLER
1. Ticari İşin Kapsamı
Hangi işlerin ticari iş sayılacağı konusunda ayrı ayrı iki ölçüden yararlanılınır:
Birincisi işin hangi kanunda düzenlendiği, ikincisi de işin ticari işletme ile ilgili olup
olmadığı ölçüsüdür.
a) Birinci olarak; Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş olan bütün işler
ticari işlerdir. Bu işlerin ticari sayılması için ayrıca bir de ticari işletme ile ilgili olması
gerekmez. Örneğin bir öğrencinin, bir emekliden kiraladığı ev için, kira bedeli
karşılığında teminat oluşturmak üzere kiralayana bono vermiş olması halinde, ortada bir
ticari işletme bulunmamasına rağmen bono nedeniyle bir ticari iş vardır. Zira bono bir
kıymetli evrak türü olarak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir.
b) İkincisi, bir ticari işletmeyi ilgilendiren muamele, fiil ve işler de işin
düzenlendiği kanuna bakılmaksızın ticari iştir. Örneğin bir şirketin işyeri kiralaması
halinde bu kira sözleşmesi, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olmasına rağmen ticari
iştir. Zira taraflardan en az birinin ticari işletmesi ile ilgili olma ölçüsü gerçekleşmiştir.
c) Taraflardan biri için ticari olan bir iş, sözleşme türünden ise, kanunda
aksine hüküm olmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayılır. Örneğin bir memurun ticari
işletmeden yaptığı alışveriş ticari iştir.
d) Öte yandan tacirin borçlarının ticari borç, yani ticari işten doğmuş olan
bir borç sayılması asıldır. Bu varsayımın tüzel kişi tacirler için istisnası yoktur.
Ancak gerçek kişi tacirler,borç doğuran işin (sözleşmenin) ticari işletmesi ile ilgili
olmadığını karşı tarafa bildirmişse ya da bu durum işin özelliklerinden açıkça
anlaşılabiliyorsa, bu borç ticari işletmeyi ilgilendirmediğinden, tacir olan borçlu
taraf için dahi adi borç sayılır (TTK 21/I). Örneğin ticari işletme işleten bir gerçek
kişi, evinin ihtiyacı için markete borçlanıyorsa, bu işin ticari işletme ile ilgili olmadığı
bellidir ve ticari iş sayılmaz.
2. Bir İşin Ticari İş Olmasının Sonuçları
A) Müteselsil Borçluluk ve Müteselsil Kefalet Varsayımının Uygulanması
Borçlar Hukuku alanında geçerli genel kural olarak, bir borcun birden çok
borçlusu varsa, alacaklıya karşı her bir borçlu borcun kendisine düşen kısmından
15
sorumludur, ancak sözleşme ile aksi kararlaştırılabilir. Aynı durum borçlu ile kefili
arasında da söz konusudur. Yani alacaklı önce borçluya başvurup alacağını tahsil
etmeye çalışacak, sonra kalan kısım için kefile başvurabilecektir. Türk Ticaret
Kanunu ticari işlerde güvenliği temin etmek ve alacaklıları korumak amacıyla adi
borç ilişkileri için geçerli bu genel kuralı ticari işlerde değiştirmekte ve tersine
çevirmektedir. Bir iş ticari iş türünden ise ve işten doğan borcun birden çok borçlusu
varsa, aksi sözleşmeyle açıkça kararlaştırılmış olmadıkça bunlar alacaklıya karşı
müteselsilen borçludurlar. Aynı müteselsil sorumluluk kuralı (varsayımı) bu
borçlunun ya da borçluların kefilleri için de geçerlidir. Alacaklı, borçluya
başvurmadan doğrudan kefile başvurabilir. Böylece kanun koyucu borçlu yönünden
ticari iş niteliğini taşıyan yani borçlunun ticari borç altına girmesine sebep olan
işlerde alacaklının alacağına kavuşması için müteselsil sorumluluk avantajından
yararlanmasını sağlamıştır.
B) Uygulanacak Faiz Oranlarının Değişmesi
I. Genel Olarak
Faiz, kapital faizi (anapara faizi) ve temerrüt faizi (gecikme faizi) olmak
üzere ikiye ayrılır.
Kapital faizi, bir para tutarını talep hakkına sahip bulunan alacaklıya, bu
paradan belli bir süre yoksun kalması nedeniyle borcun iade edilmesi gereken tarihe
kadar ödenen karşılığı ifade eder.
Temerrüt faizi ise, para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüde düşen
borçlu tarafından ödenmesi gereken faizdir.
II. Ticari İşlerde Faizin Özellikleri
1. Öngörülmemiş Olsa Dahi Faize Hak Kazanılması: Âdi iş niteliğindeki
ödünç sözleşmelerinde, sözleşmede öngörülmemişse, ödünç alanın vadeye kadar
geçen süre için kapital faizi ödemesi söz konusu değildir. “Hiçbir ticari iş veya
hizmet karşılıksız yapılmaz” yolundaki ilkeye bağlı kalınarak, ticari işletmesi gereği
bir iş veya hizmet gören tacirin, sözleşmede öngörülmemiş olsa bile ücret isteme ve
verdiği avanslar, yaptığı masraflar için de ödeme tarihinden itibaren faiz talep etme
hakkının bulunduğu kabul edilmiştir (TTK m. 22).
16
2. Faize Faiz Yürütülmesi (Bileşik Faiz): Faizin, belli devreler sonunda ana
paraya eklenmesi ve bundan sonra ana para ve faizlerden oluşan yeni tutara tekrar
faiz yürütülmesi hâlinde bileşik faiz söz konusu olur. Âdi işlerde bileşik faiz
uygulaması kabul edilmemiştir. Buna karşılık, TTK’da düzenlendiği için ticari iş
sayılan cari hesaplarla, borçlu bakımından ticari iş niteliğinde olan ödünç
sözleşmelerinde, bileşik faiz uygulaması yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca,
TTK’da düzenlendiği için ticari iş sayılan kambiyo senetlerinde de müracaat
hakkının kullanılması dolayısıyla temerrüt faizine faiz yürütülmesi mümkündür.
3. Daha Yüksek Oranda Temerrüt Faizi İstenebilmesi
Gerek âdi gerek ticari işlerde temerrüt faizi, yıllık yüzde 9 üzerinden hesap
edilir. Ancak TC Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli
avanslar için uyguladığı faiz oranı yukarıda açıklanan bu orandan fazla ise (ki bu faiz
oranı bugün için yüzde 16’dır), ticari işlerde temerrüt faizi bu oranda da istenebilir.
Bu konu ile ilgili ayrıntılı açıklama aşağıdadır.
III. Faiz Oranları
1) Kapital Faizinde: Gerek âdi gerek ticari işlerde taraflar uygulanacak
kapital faizi oranını belirlemede serbest bırakılmışlardır. Bu serbestinin sınırları,
ahlâk kuralları, ve Borçlar Kanunu’nun gabin (aşırı yararlanma) hakkındaki
hükümleri ile çizilmiştir. Dolayısıyla kararlaştırılan faiz, aşırı derecede yüksek olup,
borçlu tacirin ekonomik varlığını tehlikeye maruz bırakıyorsa hâkim tarafından
indirime tâbi tutulabilir.
Kapital faizi ödenmesinin kanunen gerekli olduğu hâllerde taraflar
sözleşmede uygulanacak faiz oranını göstermemişlerse, gerek âdi gerek ticari işlerde
(kanuni) kapital faizi yıllık yüzde 9 oranında hesaplanır.
2) Temerrüt Faizinde: Para borcunu içeren âdi ve ticari işlerde taraflar,
borçlunun temerrüde düşmesi hâlinde istenecek temerrüt faizi oranını da serbestçe
kararlaştırabilirler. Taraflar, uygulanacak temerrüt faizi oranını ayrıca
belirlememişlerse, temerrüt faizi yıllık yüzde 9 oranından hesaplanır.
Ticari işlerde temerrüt faizinin hesaplanması konusunda ise bir özellik vardır.
3095 sayılı Kanun’un 2/II. maddesine göre, TC Merkez Bankası’nın önceki yılın 31
Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı (bugün için yüzde 16),
yukarıda belirtmiş olduğumuz yüzde 9’dan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile,
17
ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faizi
oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faizi oranından
5 puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
3095 sayılı Kanun’un 2/II. maddesinin yazılış biçiminden de anlaşılacağı
üzere, temerrüt faizinin, kısa vadeli avanslar için uygulanan faiz oranı üzerinden
hesaplanması ancak alacaklının bu yönde açık bir talepte bulunması ile gerçekleşir.
Alacaklı ile borçlu arasında yapılan sözleşmede temerrüt faizi konusunda bir
düzenleme yapılmamasına karşılık kapital faizi, yüzde 9 oranı ya da avans faiz
oranından daha yüksek bir oran olarak belirlenmişse, temerrüt faizi, bu kapital faizi
oranı üzerinden hesap edilir.
C) Ticari Hükümlerin Uygulanması
Bir işin ticari olmasının önemli sonuçlarından biri de bu işle ilgili hukuki
ihtilafın çözümünde ticari hükümlerin adi hükümlere nazaran öncelikle uygulanacak
olmasıdır. Türk Ticaret Kanunun 1/II. Maddesine göre, “hakkında ticari bir hüküm
bulunmayan ticari işlerde mahkeme, ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi
hükümlere göre karar verilir. Ticari işlerde uygulanacak hukuk kuralları, adi işlerde
uygulanacak hukuk kurallarına nazaran farklı bir sıraya göre belirlenmektedir. Bu
sıralamada en önemli husus, yazısız kuralın yazılı kuralın önüne geçiyor olmasıdır.
Genel kuralı hatırlayacak olursak, önce emredici kurallar, sonra sözleşme
hükümleri, ardından kanunlardaki yedek hükümler ve ondan sonra da örf ve adet
kuralları gelmekteydi. Emredici hükümlerden ve sözleşmeden sonra,
uygulanabilecek nitelikte bir ticari kanun hükmü varsa bu hüküm uygulanacaktır.
Yoksa yine bir ticari hüküm türü olarak ticari örf ve âdetler uygulanacaktır. Bu da
yeterli olmazsa, kanunlarda yer alan ve ticari olmayan (genel) hükümlere
başvurulacak ve ancak ondan sonra adi örf ve âdet hükümleri gelecektir.
D) Ticari İşlerde Zamanaşımı
Ticari işlere ilişkin olarak kanunlarda öngörülen zamanaşımı sürelerinde
kural olarak değişiklik yapılamaz. Yani taraflara, aralarındaki sözleşme ile bu
süreleri değiştirme imkânı tanınmamıştır. Fakat, bu kuralın istisnaları vardır:
- Ticari satışlarda ayıba karşı tekeffülden doğan davalar 6 aylık zamanaşımına
tâbi kılınmış olmasına rağmen taraflar aralarındaki sözleşme ile bu süreyi kısaltabilir.
18
- Taraflar alacağın muaccel olacağı tarihi serbestçe kararlaştırabilirler. Hâtta
muacceliyet tarihini daha ileri bir tarihe atarak zamanaşımının işlemesini de
geciktirebilirler.
E) Ticari Yargı
I. Mutlak Ticari Davalar:
Mutlak ticari davalar kendi içerisinde iki ayrı gruba ayrılır:
A) TTK 4/I’de Gösterilen Hususlardan Doğan Davalar
a) TTK’da düzenlenen hususlardan doğan davalar
b) Rehin karşılığında ödünç para verme işi nedeniyle doğan davalar
c) – Bir malvarlığı veya bir işletmenin devralınması ve işletmelerin
birleşmesiyle ilgili davalar
- Hizmet sözleşmesiyle ilgili olarak rekabet yasağından doğan davalar
- Yayım (neşir) sözleşmesi ile ilgili hususlardan doğan davalar
- İtibar mektubu ve itibar emri hakkındaki hususlardan doğan davalar (itibar
mektubu; mektubu düzenleyen kişinin, mektubun hitap ettiği kişiye, mektubu elinde
bulunduran kişinin talep edeceği miktarda para veya benzeri şeyin ona verilmesini
belirtmesidir.)
- Alım ve satım komisyonculuğu nedeniyle doğan davalar
- Ticari mümessil ve diğer ticari vekillere ilişkin olarak doğan davalar
d) Marka ve patent konusundaki uyuşmazlıklardan doğan davalar
e) Ticarete mahsus yerlere ilişkin özel hükümlerde düzenlenen hususlardan
doğan davalar
f) Bankacılık ve ödünç para verme işleri kanunlarında düzenlenen
hususlardan doğan davalar
B) Özel Kanun Hükümleri Gereği Mutlak Ticari Sayılan Davalar
a) Finansal kiralama sözleşmesinden doğan davalar
b) Kooperatifler Kanunu’nda düzenlenen hususlardan doğan davalar
c) İflâs davası
19
d) Ticari İşletme Rehni Kanunu’nda Düzenlenen Hususlardan Doğan Davalar
II. Havale, Vedia ve Telif Hakkından Doğan ve Bir Ticari İşletmeyi
İlgilendiren Davalar
Havale, vedia ve telif hakkından doğan uyuşmazlığın ticari dava sayılabilmesi
için, uyuşmazlığın taraflardan birinin ticari işletmesi ile ilgili olması koşulu
aranmıştır.
Havale: Para, kıymetli evrak ya da diğer misli şeylerin verilmesi ve
kabzolunması (alma, elde tutma) için verilen iki taraflı yetki.
Vedia: Saklatım; saklayıcının, saklatanın kendisine bıraktığı taşınır bir şeyi
kabul etme ve onu güvenli bir yerde koruma borcu altına girdiği sözleşme.
Telif: Fikir ve sanat eserleri üzerinde bu eseri yaratanın sahip olduğu hakların
bütünü.
III. Her İki Taraf İçin Ticari Sayılan Hususlardan Doğan Davalar
(NİSPİ TİCARİ DAVALAR)
Her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olan karz (ödünç; borç alıp verme),
istisna, kira gibi sözleşmelerden doğan davalar ticaridir. Örneğin; bir anonim
şirketin, genel kurul toplantısını yapmak üzere tacirden salon kiralaması ve bu kira
sözleşmesinden bir uyuşmazlık çıkması hâlinde açılacak dava ticari davadır.
TİCARİ DAVALARIN GÖRÜLECEĞİ MAHKEMELER
Değeri, HUMK 8/1,1’de gösterilen miktarı geçmeyen davalar (7,080 TL),
ticari dava niteliğinde olsalar bile kural olarak sulh mahkemesi önünde görülür. Bu
hâllerde sulh mahkemesi davanın, ticari işten doğan bir dava olduğunu dikkate
alarak, uyuşmazlığı ticari hükümlere dayanarak çözümler. Asliye (ticaret)
mahkemesi önünde açılması gereken bir ticari dava, sulh mahkemesinde açılırsa,
mahkemenin bu durumu re’sen dikkate alarak, görevsizlik kararı vermesi gerekir.
Ancak, özel kanun hükümlerinin açıkça ticaret mahkemelerini görevlendirdiği
hallerde, dava niteliğine ve değerine bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi
önünde görülür. Örneğin iflas davaları ticaret mahkemelerinde görülür.
TİRK’in uygulamasından doğan uyuşmazlıklar da ticaret mahkemesinde
görülecektir.
20
Değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan ticari davalar ise, eğer o yerde
ayrı bir ticaret mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemelerinde; ayrı bir (asliye)
ticaret mahkemesi varsa bu mahkemede görülür.
Değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan bir ticari dava, o yerde ayrı bir
ticaret mahkemesi bulunmasına rağmen asliye hukuk mahkemesi önünde açılmışsa
ya da ticari sayılmayan ancak değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan bir dava
ticaret mahkemesinde açılmışsa mahkeme, bu durumu re’sen dikkate alarak dava
dosyasını ilgili mahkemeye gönderemez. Zira, asliye mahkemeleri ile ticaret
mahkemeleri arasında görev ayrılığı değil işbölümü ayrılığı vardır.Asliye ticaret
mahkemesi önünde açılması gereken dava, asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa ya
da aksi durum söz konusu ise, davalının itirazı üzerine dosya, ilgili mahkemeye
gönderilir. İşbölümü itirazı mahkemece kabul edilirse dosya 15 gün içinde, ilgili
ticaret ya da asliye hukuk mahkemesine gönderilir.
İşbölümü itirazının reddi ya da kabulü kararı tek başına temyiz edilemez.
Nihai karar ile temyiz edilir. Nihai karar ile temyize giden bir dosyada mahkemenin
verdiği karar doğruysa sadece işbölümü itirazının reddi ya da kabulüne dayanılarak
karar bozulamaz. Ancak başka nedenlerden ötürü karar bozuluyorsa, bu karar
hakkında da karar verilir.
TACİR VE YARDIMCILARI
Türk Ticaret Kanunu “işadamı”, “sanayici”, “müteşebbis” gibi kavramları
kullanmamaktadır. Kanun bunların yerine, ticaretle meşgul olan kişileri iki gruba
ayırmaktadır. Kendi adına ticaret yapan gerçek ve tüzel kişileri, şartları varsa tacir
saymakta ve tacir olmanın aşağıda anlatacağımız sonuçlarına tâbi tutmaktadır. Buna
karşılık kanun koyucu, kendi adına ticaret yapmamakla birlikte başkalarının ticari
işlerine yardımcı olan kişileri de ayrıca ele almaktadır. Tacir yardımcıları denilen bu
grubun temsil yetkisine sahip olup olmamak yönünden sınıflandırılması ve ticari
temsil denilebilecek temsil yetkisinin kapsamının belirlenmesi de önemlidir. Esnaf
tacir değildir.
TACİR SIFATINA SAHİP OLMA ŞARTLARI
A)GERÇEK KİŞİLERİN TACİR SIFATI
Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten gerçek kişi tacirdir
(TTK.14/I). Bu tanımda yer alan unsurlar yardımıyla çeşitli ihtimalleri inceleyelim:
21
1. Tek Kişi İşletmesi
Kanun koyucu yukarıdaki tanımda öncelikle, bir gerçek kişinin, mülkiyeti de
kendisine ait olan bir ticari işletmeyi, kârı ve zararı kendisine ait olmak üzere
işletmesi hâlini düzenlemektedir. Bu hâlde işleten, işletme faaliyeti boyunca tacir
sıfatına sahip olur ve tacir olmanın lehteki ve aleyhteki sonuçlarına tabi olur. Bir
gerçek kişi, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile, şayet bir ticari işletme kurduğunu
ve açtığını kitle iletişim vasıtasıyla halka duyurmuşsa ya da işletmesini ticaret
siciline kaydettirerek Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan ettirmişse, bu aşamadan itibaren
tacir sıfatına sahip olur. Belirtelim ki bir kişinin tacir sıfatına sahip olabilmesi için
işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiş olması şart değildir. Zira Türk Ticaret
Kanunu ticari işletme sıfatında olduğu gibi, tacir sıfatında da, şekli şartlara değil
maddi şartlara göre sonuca ulaşmaktadır. Bununla birlikte tacirin ticaret siciline ve
ticaret ya da sanayi odasına kaydolması bir zorunluluktur. O halde bu kayıtlar,
kurucu değil bildirici etki yapar. Bu kuralın tabii sonucu olarak, işletmesini ticaret
sicilinden sildirdikten sonra da fiilen ticarete devam eden bir kişi, tacir sıfatına sahip
olmaya da devam eder.
2. Birden Çok Kişinin Bir İşletmeyi Birlikte İşletmesi
Bir adi şirketin ortağı olan birden çok kişi, bir ticari işletmeyi ortak sıfatıyla
birlikte işletiyorsa, bunların tümü tacir sıfatına sahip olur. Birden çok kişi, ticari
işletme hacmine ulaşan bir iktisadi işletmeyi birlikte işletiyorlarsa çoğunlukla
aralarında amaçlarına uygun bir tüzel kişilik oluştururlar ve üçüncü kişilere bu tüzel
kişi vasıtasıyla muhatap olurlar. Bu durumda tüzel kişinin ortakları tacir olmaz,
sadece bizzat tüzel kişi tacir olur. Diğer deyişle, şirketleşme bir tüzel kişi
organizasyonuna dönüştüğünde, tacir sıfatı da ortaklara değil şirket tüzel kişisine ait
olur.
3. Aynı İşletmede Birden Çok Bağımsız İşletenin Bulunması
Birden çok işletmecinin, bir çatı altında, farklı reyonlarda ve farklı ilgi
alanlarında sürekli faaliyet gösterdiği birleşmeler, uygulamada özellikle büyük
alışveriş marketlerinde son zamanlarda sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu halde
her bir reyonun bağımsız bir işletme olup olmadığı ve dolayısıyla reyonları
işletenlerin, gerçek kişi iseler ayrı ayrı tacir sıfatına sahip olup olmadıkları önem
taşımaktadır. Kanunda açıklık olmamakla birlikte esnaf faaliyetinin çapını aşıp
22
aşmadığı yönünden yapılacak değerlendirmede, her bir reyon işleticisi ayrı
değerlendirilmelidir.
4. Başkasına Ait İşletmenin İşletilmesi (İşletmenin “Sahibi”nin Değil
“İşleten”in Tacir Olması)
Bazı hallerde bir bütün olarak işletmenin sahibi olan gerçek ya da tüzel kişi
ile bu işletmeyi işleten gerçek ya da tüzel kişi farklı kişiler olabilir. Örneğin bir otelin
sahibi olan bir gerçek kişi, otelinin mülkiyetini kendisinde tutmayı düşünmekle
birlikte bizzat işletmeyi düşünmüyor olabilir. Bu halde oteli içindeki işletme
malzemeleriyle ve diğer maddi ve gayrımaddi unsurlarıyla birlikte belirli ya da
belirsiz bir süre için kiraya verebilecektir. Kira sözleşmesi, kârdan pay almayı da
kapsayacak biçimde yapılabileceği gibi doğrudan sabit kira bedeli içeren adi kira
şeklinde de yapılabilir. Bu durumda işletmeyi kiralık olarak devralan ve işleten
gerçek kişi ya da kişiler, tacir sıfatına sahip olurlar.
5. İşletmenin Başkası Adına İşletilmesi İhtimali
Bir ticari işletme hangi gerçek kişinin adına işletiliyorsa o kişi tacirdir. İşleten
kişinin fiilen işinin başında bulunması gerekmediğinden ve temsil yetkisi verdiği
kişiler vasıtasıyla işletmesi (işletilmesini sağlaması) mümkün olduğundan, işletmeyi
başkasını temsilen işleten kişi değil, adına işletilen, tacir olur. Aynı şekilde temsil
yetkisinin kanundan kaynaklandığı hâllerde de tacir sıfatı temsil edilene aittir.
Örneğin miras yoluyla ya da başka şekilde küçük bir çocuğa intikal eden ve
küçüklüğü nedeniyle bu çocuk tarafından fiilen işletilemeyen işletmeyi, kendisini
temsilen kanuni temsilcisi (velisi ya da vasisi) işletir. Bu hâlde küçüğün kendi
işletmesi üzerinde bir söz hakkı olmamasına rağmen, tacir sıfatı yine de kanuni
temsilcisine değil kendisine aittir. İşletmenin borçları ve hakları temsil olunana aittir.
Küçüğü temsilen işleten kişinin, imzasının bulunduğu hâllerde dahi, işletmenin
faaliyetlerinden doğan borçlar nedeniyle şahsen sorumluluğu yoktur. Bununla
birlikte “suçların ve cezaların şahsiliği ilkesi” nedeniyle, kanuni temsilciler, işletme
faaliyetleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı şahsen sorumlu olurlar.
6. Yasaklıların Ticaret Yapması
Kişisel özellikler ya da sahip oldukları sıfatlar nedeniyle ticaret yapması
yasak olan kişiler, ticari işletme işletmeleri ya da kendi adlarına işlettirmeleri
halinde, tacir sıfatına sahip olurlar. Örneğin Devlet Memurları Kanunu’na göre
23
devlet memurlarının ticaret yapması yasaktır. Bu yasağa rağmen yine de ticaret
yapanlar, tacir olurlar. Aynı şekilde bir ticari işletmenin açılmasının diploma,
ruhsat gibi kamu hukuku nitelikli ön şartlara bağlı olması halinde bu şartları yerine
getirmeden ticari işletme işletenler tacir sıfatına sahip olurlar.
7. İşleten Görüntüsünün Sahte Olması (Tacir Gibi Sorumlu Olanlar)
Bir gerçek kişi, aslında ticari işletme işletmiyor olmasına rağmen, piyasayı ve
kişileri dolandırmak amacıyla sahte bir görüntü oluşturarak, sanki bir ticari işletme
işleten bir şirketin temsilcisi imiş gibi hareket ediyor olabilir. Bu gibi hâllerde,
kanun koyucu bu kişiyi tacir gibi sorumlu tutmakta ancak tacir olmanın lehe
sonuçlarından yararlanmasına izin vermemektedir.
B. TÜZEL KİŞİLERİN TACİR SIFATI
1. Ticaret Şirketlerinin Tacir Sıfatı
Tüzel kişiliğe sahip olan ve TTK.137’de sayılan kollektif, komandit, anonim
ve limited şirketler, başka herhangi bir şart aramaya gerek olmaksızın tacirdirler.
TTK.137 kooperatifleri de şirket saymıştır. Bu hükme rağmen ve bu hükümden
sonraki bir tarihte yürürlüğe girmiş olan Kooperatifler Kanunu’nda kooperatifler
“şirket” olarak adlandırılmamıştır. 2004 yılında kabul edilen Kooperatifler
Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında 5146 sayılı Kanun’un 1. maddesi
ile kooperatifin şirket niteliğinde olduğu vurgulanmıştır.
2. Dernek ve Vakıfların Tacir Sıfatı
Kanun koyucu, derneklerin ve vakıfların; hayır, yardım, spor, kültür gibi ideal
(manevi) amaçlar için kurulabileceği kabul etmiştir. Bu amaçların dışına çıkan ve
özellikle kurucularına, yöneticilerine, üyelerine ya da belli bir gruba iktisadi menfaat
temin etmeye yönelen dernek ve vakıflar, amaçta sapma nedeniyle mahkeme kararı
ile kapatılır.
Buna karşılık dernekler ve vakıflar, ideal amaçlarına ulaşmak için ihtiyaç
duydukları mali kaynağı elde etmek üzere, ticari niteliği olmayan kaynaklardan
yararlanabilecekleri gibi, bu amaçla ticari işletme de işletebilirler. İşte bu son halde
dernekler ve vakıflar da tacir sıfatına sahip olurlar.
Ancak bu kuralın da bir istisnası vardır; kamuya yararlı dernekler ve
vergi muafiyetinden yararlanan (kamuya yararlı) vakıflar, ticari işletme
24
işletseler dahi tacir sıfatına sahip sayılmazlar. Örneğin, Afyonkarahisar Maden
Suyu İşletmesi’ni işleten Kızılay Derneği tacir sıfatını kazanamaz. Ama
Afyonkarahisar Maden Suyu İşletmesi, tüzel kişiliği olmamasına rağmen tacir
sayılacaktır.
3. Kamu Tüzel Kişilerinin Tacir Sıfatı
Türk Ticaret Kanunu’nun 18/II. maddesi; devlet, il özel idaresi ve belediye
gibi kamu tüzel kişilerinin, kamusal mali kaynaklardan kaynak ayırmak suretiyle
oluşturup doğrudan işlettikleri ticari işletmeler nedeniyle tacir sayılamayacağını
belirtmektedir. Bu hükmün sebebi açıktır. Devlet’in işlettiği işletme, görünüşü
itibariyle ticari işletme olsa dahi gerçekte “ticari” değildir. Zira devletin amacı ticaret
yoluyla gelir elde etmek değil kamu hizmeti yapmaktadır. Devlet, kamu hizmetleri
için ihtiyaç duyduğu kaynakları halktan vergi olarak toplar. O halde “Devlet”,
“tacir” değildir.
4. Kamu Kaynaklı İktisadi Kurumların Ticari Sıfatı
Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin, sadece kendi kaynakları ile
birleştirerek, özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek
üzere teşekkül veya müesseseler kurması halinde bu “teşekkül ve müesseseler dahi
tacir sayılırlar”. Örneğin; Oyak ve Halk Ekmek.
5. Donatma İştiraki ve Tacir Sıfatı
Donatma iştiraki birden çok kişinin müşterek mülkiyet esaslarına göre sahip
oldukları bir gemiyi, aralarındaki anlaşmaya göre deniz taşımacılığı faaliyetinde
kullanarak işletmeleri biçiminde ortaya çıkan ortaklıktır. Donatma iştirakinin tüzel
kişiliği yoktur fakat tacirlere ilişkin TTK 19 hükmü donatma iştiraki hakkında da
uygulanır. Müşterek donatanların da tacir sıfatı olmadığı için donatanların değil
donatma iştirakinin iflâsı istenebilir.
III. TACİR YARDIMCILARI (TİCARİ TEMSİL KURALLARI)
A) Genel Olarak
Yukarıda da tespit ettiğimiz üzere tacir ile onun ticari işletmesi, birbirinden
farklı iki kavramdır. Aynı şekilde tacir ile onun yardımcıları da farklı kişilerdir.
Tacirin yardımcıları çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Burada bizim için önemli
olan birinci sınıflandırma ölçütü, yardımcının taciri temsil etme yetkisinin olup
25
olmadığıdır. Temsil yetkisi olmayan tacir yardımcıları ile tacir arasındaki ilişki
ticaret hukuku açısından önem taşımaz. Bu tür yardımcılık durumu genellikle işçi ile
işveren arasındaki bir hizmet ilişkisi olarak ya da akrabalık ve arkadaşlıktan doğan
bir hatır ilişkisi olarak ortaya çıkar ve borçlar hukuku ile iş hukuku tarafından ele
alınır. Buna karşılık, bir taciri, geçici yetkiyle temsil eden kişiler de tacirin
yardımcılarıdır. Bunların tacirle ilişkilerine ve temsile ilişkin fiillerine uygulanacak
kurallar ticaret hukukunun ilgi alanına girer. Zira burada borçlar hukukunun konusu
olan adi temsilden farklı olarak, ticari bir temsil ilişkisi vardır. Tacir yardımcıları ile
ilgili ikinci sınıflandırma ölçütü; bir tacire yardımcılık yapan kişi ile tacir arasındaki
bağın sıkı bir bağ olup olmadığıdır.
Temsil yetkisine sahip olan bazı tacir yardımcıları, aynı zamanda tacirin işçisi
olarak çalışırlar. Bağlı yardımcılar denilen bu kişiler işletmecilik risklerinin
dışındadırlar. Buna karşılık bazı tacir yardımcıları, bu yardımı, kendi işletmelerinin
ve faaliyetlerinin bir parçası olarak yaparlar. Bu halde bağımsız yardımcılardan
bahsedilir.
B. Tacire Bağlı Çalışan Tacir Yardımcıları
1. Bağlı Yardımcıların Ortak Özellikleri
Ticari mümessil, ticari vekil ve seyyar tüccar memuru tacire bağlı olarak
çalışan tacir yardımcılarındandır.
İş hacmi büyüdüğünde ve özellikle şube açtığında, tacirin bütün işlere bizzat
yetişmesi ve isabetli karar alıp derhal gereğini yapması mümkün olmayabilecektir.
Bu halde tacirin işletmesinde istihdam ettiği yardımcılarına yetki vermesi ya da
bazen sadece bu amaçla özel yardımcı istihdam etmesi gerekecektir. İhtiyacına göre
iki tür yardımcıdan birini tercih edebilir: Olağan ve olağanüstü bütün işlerde temsil
yetkisine sahip olan ticari mümessil ve sadece olağan işlerde yetkili temsilci olarak
ticari vekil (ya da sadece işletme dışında temsil yetkisi olan ve bir tür ticari vekil olan
seyyar tüccar memuru). Öte yandan yabancı ülkelerdeki işletmelerin Türkiye’deki
şubelerinin başında ticari mümessil bulunması zorunludur. Her üç tür temsilcinin
ortak bir özelliği de rekabet yasağıdır. Temsil yetkisi nedeniyle az ya da çok işletme
sırlarını da öğrenmiş olan ticari mümessil, ticari vekil ve seyyar tüccar memuru,
temsil yetkisi devam ettiği sürece tacir ile rekabet edemez.
26
I. Ticari Mümessil
a) Niteliği
İşletmenin işlerini idare etmek ve işletmeyle ilgili hukuki işlemleri ticaret
unvanına vekâleten ibaresini ekleyerek müessese sahibi yerine imza atmak suretiyle
yapmaya yetkili kılınan kişiye ticari mümessil adı verilir. Bunu yaparken, vekil
sıfatını yani temsilci olduğunu da belirtecektir.
b)Atanması
Bir ticari mümessil atanması hâlinde, bu durumun ticaret siciline tescili
zorunludur. Ancak bu tescilin esnaf işletmesi için kurucu etki yapmasına karşılık
ticari işletme için tescil bildirici etki yapar. Ticari mümessil tescili sırasında
noterden tasdikli imza örneği de sicile verilir. Üçüncü kişileri sicil bilgileri
yardımıyla, temsilcinin temsil yetkisinin niteliği ile kimliği ve imzası konusundaki
tereddütlerini giderebilirler. Ticari mümessili tacir bizzat atar. Ancak tacirin ayırt
etme gücünden yoksun olduğu hâllerde velisi de ticari mümessil atayabilir.
Ticari mümessil atamak kural olarak zorunlu değildir. Ancak, merkezi
Türkiye’de olmayan işletmelerin ticari mümessil ataması zorunludur.
Tacir tüzel kişi ise ticari mümessili duruma göre yetkili olan organ ya da kişi