MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK DOKTORA PROGRAMI TİCARET ŞİRKETLERİNİN YAPI DEĞİŞİKLİKLERİNDE İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİ AR. GÖR. SİNAN SARIKAYA İŞ GÜVENCESİ VE İŞE İADE DAVALARI PROF.DR. TALAT CANBOLAT
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK DOKTORA PROGRAMI
TİCARET ŞİRKETLERİNİN YAPI DEĞİŞİKLİKLERİNDE İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİ
AR. GÖR. SİNAN SARIKAYA
İŞ GÜVENCESİ VE İŞE İADE DAVALARI
PROF.DR. TALAT CANBOLAT
i
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ............................................................................................. iii
KAYNAKÇA ................................................................................................... v
I. GİRİŞ ......................................................................................................... 1
II. BİRLEŞME, BÖLÜNME VE TÜR DEĞİŞTİRME KAVRAMLARI ........................ 2
A. BİRLEŞME ........................................................................................................ 2
1. Devralma Yoluyla Birleşme ............................................................................... 3
2. Yeni Kuruluş Yoluyla Birleşme ........................................................................... 3
B. BÖLÜNME ....................................................................................................... 4
1. Tam Bölünme .................................................................................................... 5
2. Kısmi Bölünme .................................................................................................. 5
C. TÜR DEĞİŞTİRME ............................................................................................. 5
III. İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİ BAKIMINDAN YAPI DEĞİŞİKLİKLERİNİN
DURUMU .................................................................................................................. 6
A. GENEL BAKIŞ ................................................................................................... 6
B. BİRLEŞME ........................................................................................................ 6
C. BÖLÜNME ....................................................................................................... 8
D. TÜR DEĞİŞTİRME ............................................................................................ 8
IV. İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİNİN ESASLARI .................................................. 9
A. TÜRK TİCARET KANUNU M.178 İLE İŞ KANUNU M.6’NIN KARŞILAŞTIRILMASI .. 9
B. İTİRAZ HAKKI ................................................................................................. 15
1. Öngörülme Amacı ........................................................................................... 15
2. Uygulama Alanı ............................................................................................... 17
3. Hukuki Niteliği ................................................................................................. 18
4. İtirazın Şekli ..................................................................................................... 19
5. İtirazın Konusu ve İçeriği ................................................................................. 19
ii
6. İtirazın Muhatabı ............................................................................................. 20
7. İtiraz Süresi ..................................................................................................... 21
8. İtirazın Sonucu: İş Sözleşmesinin Sona Ermesi ................................................ 23
a. Sona erme anı ......................................................................................................... 23 b. Sona erme anına kadar iş sözleşmesinin yerine getirilmesi yükümü ..................... 25 c. İşK m.V’in uygulanıp uygulanamayacağı ................................................................. 26
9. İtiraz Eden İşçinin Hukuki Durumu .................................................................. 27
a. Kıdem tazminatı bakımından .................................................................................. 27 b. İşsizlik sigortası bakımından ................................................................................... 30 c. Rekabet yasağı bakımından .................................................................................... 31 d. İşe iade davası bakımından ..................................................................................... 32
C. MÜTESELSİL SORUMLULUK ........................................................................... 33
1. Uygulama Alanı ............................................................................................... 33
2. Kapsamı ........................................................................................................... 34
3. Süresi .............................................................................................................. 37
D. ORTAKLARIN KİŞİSEL SORUMLULUĞU ........................................................... 37
1. Uygulama Alanı ............................................................................................... 38
2. Kapsamı ........................................................................................................... 39
3. Sorumluluğun Derecesi ve Süresi .................................................................... 41
E. TEMİNAT TALEP ETME HAKKI ........................................................................ 41
1. Uygulama Alanı ............................................................................................... 42
2. Talep Usulü ..................................................................................................... 43
3. Teminatın Türü ............................................................................................... 44
IV. SONUÇ .................................................................................................. 45
iii
KISALTMALAR
AB : Avrupa Birliği
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
art. : article
BATİDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
BGB : Alman Borçlar Kanunu
c. : cümle
dn. : dipnot
E. : Esas
BK : 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu
eİşK : 1475 sayılı mülga İş Kanunu
eTTK : 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu
HGK : Hukuk Genel Kurulu
İşK : 4857 sayılı İş Kanunu
LFus : İsviçre Birleşme, Bölünme, Tür Değiştirme ve Malvarlığı Devrine
İlişkin Federal Kanunu
K. : Karar
Kazancı : Kazancı İçtihat Bankası
m. : madde
N. : No
s. : sayfa
S. : Sayı
T. : Tarih
TBK : 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
TMK : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
v
KAYNAKÇA
ALBAYRAK ZİNCİRLİOĞLU, CANDAN. “İşyerinin Devrinde Türk Ticaret Kanunu ile İş Kanunu Hükümlerinin İş İlişkilerine Etkisi”. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Y.2014, S.114, s.11-48.
ALP, MUSTAFA. “Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Bölünme, Birleşme ve Tür Değiştirmenin İş İlişkilerine Etkisi (TTK 178; 158; 190)”. Çalışma ve Toplum, Ekonomi ve Hukuk Dergisi. Y.2012, S.32, s.51-74.
ALPAGUT, SEVİL. İşyerinin Devri ve İş Sözleşmesini Fesih Hakkı. İstanbul: Beta Yayınları, 2010.
ASTARLI, MUHİTTİN. “Karşılaştırmalı Hukukta ve Türk Hukukunda İşyeri Devrinde İşçinin İş İlişkisinin Devralan İşverene Geçişine İtiraz Hakkı”. Çalışma ve Toplum, Ekonomi ve Hukuk Dergisi. Y.2013, S.36, s.69-105.
BAHTİYAR, MEHMET. Ortaklıklar Hukuku. 7. Bası. İstanbul: Beta Basım, 2012.
BİLGİLİ, FATİH ve ERTAN DEMİRKAPI. Şirketler Hukuku Dersleri, 1. Baskı, Dora Basım, Bursa 2013.
ÇELİK, NURİ. İş Hukuk Dersleri. 26.Bası. İstanbul: Beta Yayınları, 2013.
ÇOŞTAN, HÜLYA. Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme Kararları. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013.
DİNÇ, CANAN GÖKÇE. İş Hukukunda Rekabet Yasağı. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul 2011.
DOĞAN YENİSEY, KÜBRA. “İşyerinin Devri Çerçevesinde “İşyeri” Ve “İşyeri Bölümü” Kavramları”. İş Hukukunda Üçlü İş İlişkileri, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Sempozyum-04 Nisan 2009, İstanbul 2009, s. 128-168.
EKMEKÇİ, ÖMER. “Şirketin Bölünmesi, Birleşmesi ve Tür Değiştirmesinin İş İlişkilerine Etkisi İş Kanunu/Türk Borçlar Kanunu-Türk Ticaret Kanunu Çelişkisi”. Sicil İş Hukuku Dergisi. Y.2011, S.24, s.154-159.
vi
GÜNDOĞDU, GÖKMEN ve HASAN ALİ KAPLAN. “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda Bölünmenin İş İlişkilerine Etkisi”. Prof. Dr. Tankut Centel’e Armağan. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 2011,.
GÜZEL, ALİ. İşyerinin Değişmesi-İşyerinin Devri ve Hizmet Akitlerine Etkisi. İstanbul: Kazancı Hukuk Yayınları, No.56, 1987.
KEŞLİ, AHMET ve KARAHAN, SAMİ (Edit). Şirketler Hukuku. 2.Baskı. Konya: Mimoza Yayınları, 2013.
KENDİGELEN, ABUZER. Türk Ticaret Kanunu, Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler. 2.Bası. İstanbul: XII Levha Yayıncılık, 2012.
MOLLAMAHMUTOĞLU, HAMDİ ve MUHİTTİN ASTARLI. İş Hukuku. 5.Baskı. Ankara: Turhan Kitabevi, 2012.
MOROĞLU, ERDOĞAN. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, Değerlendirme ve Öneriler. 7.Baskı. İstanbul: XII Levha Yayıncılık, 2012.
OĞUZMAN, M. KEMAL ve NAMİ BARLAS. Medenî Hukuk. 19.Bası. İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013.
ÖZKARACA, ERCÜMENT. İşyeri Devrinin İş Sözleşmelerine Etkisi ve İşverenlerin Hukuki Sorumluluğu. İstanbul: Beta Yayınları, 2008 (İşyeri Devri).
ÖZKARACA, ERCÜMENT. “İşyerinin Devri Halinde İşverenlerin Hukuki Sorumluluğu”. İş Hukukunda Üçlü İş İlişkileri, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Sempozyum-04 Nisan 2009. İstanbul 2009, s.170-225 (İşverenlerin Hukuki Sorumluluğu).
ÖZKARACA, ERCÜMENT. “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Şirketlerin Birleşmesi Bölünmesi ve Tür Değiştirmesinin İş Hukukuna Etkileri”. İş Hukukunda Güncel Sorunlar (2), Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Seminer-25 Mayıs 2012. İstanbul 2012, s.103-172 (Yapı Değişiklikleri).
POROY, REHA, ÜNAL TEKİNALP ve ERSİN ÇAMOĞLU. Ortaklıklar Hukuku-1. 13. Basım. İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2014.
vii
PULAŞLI, HASAN. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Yeni Şirketler Hukuku Genel Esaslar. Ankara: Adalet Yayınevi, 2012.
SENYEN, E. TUNCAY KAPLAN. “İşyeri Devrinin, Türk Ticaret Kanunu m.178 ve İş Kanunu m.6 Hükümleri Çerçevesinde İş İlişkilerine Etkisi”. Sicil İş Hukuku Dergisi. Y.2013, S.29, s.24-39.
SÜZEK, SARPER. İş Hukuku. 9.Baskı. İstanbul: Beta Yayınları, 2013.
ŞAHLANAN, FEVZİ. “Şirket Birleşmelerinde İşletme Gerekleri ile İş Akdinin Feshi”. Sicil İş Hukuku Dergisi. Y.2006, S.4, s.13-19.
TEKİNALP, ÜNAL. “Yeni Türk Ticaret Kanununa Göre Sosyal Plan”. İş Dünyası ve Hukuk, Prof. Dr. Tankut Centel’e Armağan. İstanbul, 2011.
TULUKÇU, N. BİNNUR, “Şirket Birleşmelerinde İşletme Gerekleri İle İş Sözleşmesinin Feshi”. Sicil İş Hukuku Dergisi, Y.2010, S. 18, s. 133-134.
TUNÇOMAĞ, KENAN ve TANKUT CENTEL. İş Hukukunun Esasları. 6.Baskı. İstanbul: Beta Yayınları, 2013.
UŞAN, FATİH. İş Hukukunda İş Sırrının Korunması (Sır Saklama ve Rekabet Yasağı). Ankara:Seçkin Yayıncılık, 2003.
Elektronik Kaynaklar
www.bger.ch
www.tbmm.gov.tr
1
I. GİRİŞ
İşyeri devri ve işveren değişikliklerinin iş sözleşmelerine etkileri ile devreden
ve devralan işverenlerin sorumlulukları, iş hukukunun önemli konularından birini
oluşturmaktadır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK, ticaret şirketlerinin
birleşme, bölünme ve tür değiştirme suretiyle yapı değişikliğine gitmeleri halinde, “iş
ilişkilerinin geçmesi”ni düzenleyerek, iş hukuku açısından son derece önemli sonuçlar
doğurabilecek bir adım atmıştır. Bu yapısal değişiklikler, bazı durumlarda bir işyeri
devri şeklinde ortaya çıkarak işverenin değişmesine yol açabilmektedir. Bazı
durumlarda ise işveren konumundaki şirketin malvarlığında bir azalmaya neden
olabilmekte veya işçiye karşı kişisel olarak sorumlu şirket ortaklarının sorumluluk
rejimi değişebilmekte ve bu surette işçi alacakları tehlikeye düşebilmektedir. Yine,
birleşme sonrasında farklı çalışma koşullarına tabi işçilerin bir arada çalışmaya
başlamasına bağlı olarak, bu koşulların yeknesak hale getirilmesi amacıyla, bir kısım
işçilerin sözleşmelerinde esaslı değişiklikler yapılabilmekte; değişiklikleri kabul
etmeyen işçilerin iş sözleşmelerinin feshi gündeme gelebilmektedir.
Görüldüğü gibi, bir ticaret hukuku kurumu olan birleşme, bölünme ve tür
değiştirme süreçleri iş hukukunda son derece karmaşık ve bir o kadar da önemli
sonuçlar doğurabilmektedir. Çalışmamız ise bu sonuçlardan sadece “iş ilişkilerinin
geçmesi” ve buna bağlı problemlere odaklanacaktır. Bu bağlamda öncelikle, birleşme
bölünme ve tür değiştirme işlemleri kısaca açıklanacaktır. Daha sonra TTK m.178’in
getirdiği düzenlemeler ve bilhassa, iş ilişkisinin geçmesi, işçinin itiraz (şekli, muhatabı,
zamanı ve sonuçları) ve teminat isteme hakkı ile müteselsil sorumluluk rejimi ve
ortakların kişisel sorumluluklarının devamı hususları incelenecektir. Yeri geldikçe,
“işyerinin devri” konusunu düzenleyen İşK m.6 ile karşılaştırmaya gidilecek ve her iki
hükmün uygulama sahaları tespit edilmeye çalışılacaktır.
2
II. BİRLEŞME, BÖLÜNME VE TÜR DEĞİŞTİRME KAVRAMLARI
A. BİRLEŞME
Ticaret Kanununun ikinci kitabının “Ticaret Şirketleri” başlığı altındaki
birinci kısmında “Genel Hükümler” düzenlenmiş; birleşme, bölünme ve tür değiştirme
konuları “F” başlığı altında m.134 ile 194 arasında ele alınmıştır. Birleşme ile ilgili
hükümler TTK m.136 ilâ 158; bölünme ile ilgili hükümler TTK m.159 ilâ 179; tür
değiştirme ile ilgili hükümler TTK m.180 ilâ 190; yapı değişikliklerine dair ortak
hükümler ise TTK m.191 ilâ 193 arasında düzenlenmiştir. Son olarak ticari işletme ile
ilgili birleşme ve tür değiştirmeye ilişkin TTK m.194 ihdas edilmiştir. TTK m.134’ün
gerekçesine göre birleşme, bölünme ve tür değiştirme ile ilgili hükümler, İsviçre’nin
30.10.2003 tarihli, “Birleşme, Bölünme, Tür Değiştirme ve Malvarlığı Devrine İlişkin
Kanun”dan (LFus) yararlanılarak kaleme alınmıştır. Ancak TTK m.134-194 hükümleri,
LFus’dan birçok noktada farklıdır. LFus’un tercih edilmesinin sebebi, İsviçre şirketler
hukukunun, Alman ve Fransız hukuklarına nazaran Türk şirketler hukukuna çok daha
yakın olması olarak belirtilmiştir1.
TTK m.136’ya göre ticaret şirketlerinde birleşme, birden çok şirketin ya
içlerinden birinin bünyesinde (devralma yoluyla birleşme) ya da yeni kurulacak bir
şirketin çatısı altında (yeni kuruluş şeklinde birleşme), malvarlıklarını tasfiye
etmeksizin bir araya gelmeleri ve birleşen şirketlerin ortaklarının, belli bir değiştirme
ölçüsüne göre birleşilen şirketten pay almaları biçiminde gerçekleşmektedir. Birleşmeye
hakim olan ilkeler burada açıklanmayacak olmakla birlikte tasfiyesiz sona erme, külli
halefiyet, pay sahipliğinin devamlılığı, alacaklıların korunması ve türler arası serbest
birleşme olarak sıralanabilir2.
1 TTK Gerekçesi. Birleşme, Bölünme, Tür Değiştirme Genel Açıklamalar başlığı http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss96.pdf, Erişim: 18.12.2014. 2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Keşli/Karahan(Edit.), s.164; Tekinalp/Poroy/Çamoğlu, N.142 vd.
3
1. Devralma Yoluyla Birleşme
Devralma şeklinde birleşmede, bir ya da birden fazla ticaret şirketinin diğer bir
ticaret şirketine tüm malvarlığı ile katılması söz konusudur. Burada bir devrolunan
şirket veya ticari işletme, bir de devralan şirket vardır (TTK m.136/II). Yani ortada,
birleşmek isteyen en az iki şirket vardır ve bunlardan biri bünyesinde birleşme
gerçekleşmektedir. Diğer bir ifadeyle, birleşme ile devralan şirket, devrolunan
ortaklığın malvarlığını bir bütün halinde kazanmaktadır1. Örnek vermek gerekirse,
devralma şeklinde birleşmede, A, B ve C şirketi, devralan A’nın çatısı altında
birleşmekte; yani B ve C, A’ya devrolunmaktadır. Bir şirketin diğerine devrolunması
durumunda, devralan şirket tüzel kişiliğini korumakta; devrolunan şirket ise, birleşme
işlemlerinin gerçekleşmesiyle tüzel kişiliğini kaybetmektedir. Birleşme ile devrolunan
şirket sona ermekte ve ticaret sicilinden silinmektedir.
2. Yeni Kuruluş Yoluyla Birleşme
Yeni kuruluş şeklinde birleşme, iki veya daha fazla ticaret şirketinin
malvarlıklarını külli halefiyet yoluyla yeni kuracakları bir ticaret şirketine devretmeleri
şeklinde gerçekleşmektedir. Diğer bir ifadeyle, birleşme ile yeni bir ticaret şirketi
kurulmakta ve devrolunan şirketler bu yeni şirkete tüm hak ve borçlarıyla
devrolunmaktadır. Örnekle açıklamak gerekirse, yeni kuruluş yoluyla birleşmede, A ve
B şirketleri, yeni kurulacak C şirketi çatısı altında birleşebilir ve birleşme
tamamlandığında, birleşen şirketler ticaret sicilinden silinir. Bu durumda, birleşen
şirketler sona ermekte ancak tasfiye olmamaktadırlar2. Yeni kuruluş şeklinde
birleşmede, külli halefiyet ilkesi uyarınca, devrolunan şirketlerin tüm malvarlığı,
içerdiği bütün hak ve borçlarla beraber, kül halinde yeni kurulan şirkete devredilmiş
olmaktadır. Birleşen şirketlerin tüzel kişilikleri, birleşme işlemlerinin gerçekleşip,
1 Bahtiyar, s. 50; Bilgili/Demirkapı, s. 61; Pulaşlı, s. 88. 2 Keşli/Karahan(Edit.), s.181.
4
sicilden silinmesiyle sona ermektedir1. Yeni kuruluş şeklinde birleşmede, birleşme
öncesi işveren olan şirketlerin birleşme sonucu tüzel kişilikleri sona erdiği için yeni
kurulan şirket, tüm işçiler açısından işveren sıfatını kazanmaktadır2.
B. BÖLÜNME
Bölünme, sermaye şirketlerinin ve kooperatiflerin malvarlıklarını tamamen
veya kısmen kendilerinden ayırarak tasfiyesiz olarak ve kısmi külli halefiyet yoluyla
başka sermaye şirketlerine veya kooperatiflere devretmeleri ve bunun karşılığında
bölünen şirketin ortaklarının devralan şirketlerde ortak konumunu ipsu iure elde
etmeleridir3. TTK m.160 uyarınca, bölünmeye sadece sermaye şirketleri ve
kooperatifler bakımından izin verilmiştir.
Bölünme, TTK m.159 ilâ 179’da düzenlenmiştir. TTK m.159’a göre, “(1)Bir
şirket tam veya kısmi bölünebilir. a)Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere
ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin
paylarını ve haklarını iktisap ederler. Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve
unvanı ticaret sicilinden silinir. b)Kısmi bölünmede, bir şirketin malvarlığının bir veya
birden fazla bölümü diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan
şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler veya bölünen şirket, devredilen
malvarlığı bölümlerinin karşılığında devralan şirketlerdeki payları ve hakları elde
ederek yavru şirketini oluşturur”. Görüldüğü üzere, TTK m.159’da tam ve kısmi
bölünme kavramlarına yer verilmiştir.
1 Bahtiyar, s. 51; Bilgili/Demirkapı, s. 61; Pulaşlı, s. 87, 89. 2 Alpagut, s. 78; Doğan Yenisey, s. 138; Güzel, s. 160; Özkaraca, İşyeri Devri, s. 66; Tulukcu, s. 133. 3 TTK Gerekçesi, “Bölünme” Başlığı. http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss96.pdf, Erişim: 18.12.2014.
5
1. Tam Bölünme
Tam bölünmede bölünen şirketin malvarlığının tümü bölünür ve mevcut veya
yeni kurulacak en az iki şirkete geçer. Bölünen şirket, ortadan kalkar. Bölünen şirketin
ortakları devralan şirketin ortakları olurlar (TTK m.159/I-a). Örneğin A şirketi tam
bölünürse, ortaya B ve C şirketleri çıkar. A’nın ortakları, B ve C’nin paylarını iktisap
ederler. A şirketinin tüzel kişiliği sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir.
2. Kısmi Bölünme
Kısmi bölünmede bölünen şirketin malvarlığının tamamı değil bir kısmı
bölünmeye tabi tutulur. Bu bölümler şirketten ayrılır ve mevcut veya yeni kurulacak
başka bir şirkete yahut ortaklara devredilir. Bölünen şirketin kendisi veya ortakları,
devredilen malvarlığı unsurları karşılığında, devralan şirkette veya şirketlerde ortak
olurlar. Kısmi bölünmede bölünen şirket ortadan kalkmaz, elinde kalan malvarlığı ile
faaliyetine devam eder. Hem tam hem de kısmi bölünmede devredilen malvarlığı
bölünme sonucunda kısmi külli halefiyet yolu ile devralan şirkete geçer1.
C. TÜR DEĞİŞTİRME
Tür değiştirme, bir ticaret şirketinin bir türden, diğer bir türe ekonomik
varlığını ve devamlılığını koruyarak ve malvarlığını tasfiye etmeksizin
dönüştürülmesidir2. Tür değiştirmede, tüzel kişilik değişmediği için sona erme de söz
konusu değildir3. Geçerli tür değiştirmeler, TTK m.181’de sayılmıştır. Özetle, sermaye
şirketleri, birbirlerine ve kooperatiflere dönüşebilirler; ancak şahıs şirketlerine
dönüşemezler. Bunun sebebi, İsviçre hukukunda şahıs şirketlerine tüzel kişilik
tanınmamasıdır. Türk hukukunda ise şahıs şirketleri tüzel kişiliği haiz olduğuna göre,
bir sermaye şirketinin, ortaklar açısından çok daha ağır sorumluluk rejimine tabi şahıs
1 TTK Gerekçesi, m.159. http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss96.pdf, Erişim: 18.12.2014. 2 Bahtiyar, s. 59; Bilgili/Demirkapı, s.80; Pulaşlı, s. 190. 3 Pulaşlı, s. 191.
6
şirketine dönüşememesinin geçerli hiçbir sebebi bulunmamaktadır. Şahıs şirketleri
birbirlerine ve sermaye şirketlerine dönüşebilir.
Eski Ticaret Kanunu’nda, biçim değiştirici tür değiştirme yanında devredici tür
değiştirme1 de yer almaktaydı. Ancak TTK, biçim değiştirici tür değiştirmeyi
benimsemiştir. Örneğin, bir anonim şirketin limited şirkete dönüşmesi.
III. İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİ BAKIMINDAN YAPI
DEĞİŞİKLİKLERİNİN DURUMU
A. GENEL BAKIŞ
TTK’da birleşme, bölünme ve tür değiştirme konusuna, tüm menfaat
sahiplerinin korunması açısından yaklaşıldığı görülmektedir. Bu menfaat sahipleri
arasında birleşen, bölünen veya tür değiştiren şirketlerin işçileri de sayılmakta ve işçileri
koruyucu özel hükümler öngörülmektedir. Birleşme ve tür değiştirme halinde işçilerin
korunması konusunda TTK m.158 ve 190’da TTK m.178’e atıf yapılmaktadır. Yapılan
atıflar sayesinde TTK m.178 hükmü, her türlü birleşme, bölünme ve tür değiştirme
işlemlerinin iş ilişkileri bakımından sonuçlarını düzenleyen temel hüküm olmaktadır.
Hükmün hangi hallerde uygulanacağının tespiti için, ticaret şirketlerinin yapı değişikliği
hallerinden hangilerinde işyeri devri ve işveren değişikliğinin meydana geldiğini
belirlemek gerekecektir.
B. BİRLEŞME
TTK m.178, sistematik olarak “III-Bölünme, 6.İş İlişkilerinin Geçmesi” başlığı
altında düzenlenmiş ve bölünme halinde iş sözleşmesinin, işçi itiraz etmediği takdirde,
devir gününe kadar bu sözleşmeden doğan hak ve borçlarla birlikte devralana
1 Eski Ticaret Kanunu’nda düzenlenen devredici tür değiştirmede, tür değiştiren şirket ve yeni türdek şirket olmak üzere, ortada iki tane tüzel kişilik vardı. Malvarlığının tasfiyesi söz konusu olmamakta ve malvarlığı bir şirketten diğerin geçmekteydi. Bkz. Bahtiyar, s. 59.
7
geçeceğini öngörmüştür. “Birleşme” bölümünde hükme atıf yapan TTK m.158’in
başlığı da “b) Ortakların kişisel sorumlulukları ve iş ilişkilerinin geçmesi” olup, 4.
fıkrada “İş ilişkileri hakkında 178 inci madde hükmü uygulanır.” ifadesi yer almaktadır.
Dolayısıyla birleşme için de iş sözleşmesinin bütün hak ve borçlarıyla birlikte devralan
şirketlere geçtiği şüphesizdir.
Hem devralma hem de yeni kuruluş yoluyla birleşmede İşK m.6 anlamında
işyerinin devri söz konusudur1. İşveren değişikliğinden söz edebilmek için, hukuki bir
işlem veya hukuki olay nedeniyle, işyeri üzerindeki hakların (mülkiyet veya yararlanma
hakkı) bir başka kişiye geçmiş olması ve bunun sonucu olarak da iş sözleşmesinin tarafı
olan işverenin bu sıfatını kaybetmesi gerekir2. Bu anlamda, birleşmenin her iki şeklinde
de işveren değişikliği olur3.
Devralma şeklinde birleşmede, birleşme öncesi bu ortaklığa ait işyerinde
çalışan işçiler açısından işveren değişikliği meydana gelmemektedir. Devrolunan
şirketlerin işyerinde çalışan işçiler açısından işveren değişikliği söz konusudur4. Zira
devrolunan şirket tüzel kişiliğini kaybetmekte, devralan şirket tüzel kişiliğini devam
ettirmektedir.
Yeni kuruluş şeklinde birleşmede ise, birleşen iki veya daha fazla şirket tüzel
kişiliklerini kaybetmekte ve yeni bir tüzel kişilik ortaya çıkmaktadır. Birleşme öncesi
işveren sıfatını taşıyan şirketler, birleşme sonucu tüzel kişiliklerini kaybettiklerinden
işçiler karşısında yeni kurulan şirket, daha önceki şirketlerin tüm çalışanları bakımından
işveren sıfatını kazanmaktadır5.
1 Alpagut, s.78; Doğan Yenisey, s.138; Özkaraca, İşyeri Devri, s.67; Tulukcu, s.134. 2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Alpagut, s.41 vd.; Güzel, s.18 vd. 3 Alpagut, İşyerinin Devri, s.78; Doğan Yenisey, s.138; Güzel, s.160; Özkaraca, İşyeri Devri, s.65; Tulukcu, s.133. 4 Alpagut, İşyerinin Devri, s.78; Doğan Yenisey, s.138; Özkaraca, İşyeri Devri, s.66; Tulukcu, s.133. 5 Alpagut, s.78; Doğan Yenisey, s.138; Güzel, s.160, 163; Özkaraca, İşyeri Devri, s.66; Tulukcu, s.133.
8
C. BÖLÜNME
Sermaye şirketlerinin ve kooperatiflerin bölünmesi, bölünme sonucu
devredilecek malvarlığına bir işyeri veya işyeri bölümünün dahil olması durumunda, iş-
veren değişikliği söz konusu olduğu için işyerinin devri hükümlerine tabi olacaktır1.
Tam bölünmede, bölünen şirket ortadan kalktığı için, bu şirkete ait işyerleri
devralan şirketlere geçecektir. Bu geçiş, işyeri devri ve işveren değişikliğini de
beraberinde getirmektedir. Söz konusu durum, müteselsil sorumluluğa da engeldir.
Buna karşılık, kısmi bölünmede, bölünen şirket bölünme sonrası da varlığını
muhafaza etmektedir. Bu sebeple, bölünmeye dahil olmayan işyerleri için devir ve
işveren değişikliği söz konusu değildir. Ancak, devrolunan malvarlığı unsurları arasında
işyerleri varsa, buralarda çalışan işçiler için işyeri devri ve işveren değişikliği söz
konusu olacaktır. Bu işçilerin iş sözleşmeleri kısmi külli halefiyet ilkesi gereği devralan
şirket veya şirketle devam edecektir. Dolayısıyla, kısmi bölünme, ticaret şirketlerinin
yapı değişiklikleri içinde, devrolunan ve devralan şirketlerin müteselsil sorumlu
tutulabildikleri tek ihtimali teşkil etmektedir.
D. TÜR DEĞİŞTİRME
Tür değiştirmelere ilişkin TTK m.190’ın başlığı “9. Alacaklıların ve
çalışanların korunması” olup, madde “Ortakların kişisel sorumlulukları hakkında 158
inci ve iş sözleşmelerinden doğan borçlar hakkında 178 inci madde uygulanır.”
hükmünü haizdir. Aynı durum, mehaz İsviçre hukukunda da söz konusudur. Nitekim
birleşmeye ilişkin LFus art.27 ve bölünmeye ilişkin art.49’un hükümleri başlığında
“transferts des rapports des travails-iş ilişkilerinin geçişi” ifadesine yer verilip, madde
metinlerinde işyeri devrinde iş ilişkilerinin geçişini düzenleyen CO art.333’e yollama
yapılmıştır. Tür değiştirmeye ilişkin LFus art.68’in başlığı ise “Protection des
1 Alpagut, s.80; Doğan Yenisey, s.139; Özkaraca, İşyeri Devri, s.71.
9
créanciers et des travailleurs-Alacaklıların ve çalışanların korunması” olup, iş
sözleşmesinden doğan yükümlülükler hakkında sadece, birleşmede ortakların kişisel
sorumluluğunun devamını öngören LFus art.27/III’ün kıyasen uygulanacağı
öngörülmüştür. Görüldüğü üzere mehaz İsviçre ve Türk hukukunda, tür değiştirmeler
için CO art.333 ve TTK m.178’e genel bir atıf yapılmamış, sadece iş sözleşmesinden
doğan borçlar dikkate alınmıştır. Ayrıca TTK m.180/I’de belirtildiği gibi, “… yeni türe
dönüştürülen şirket, eskisinin devamı” olduğu belirtilmektedir.
Tüm bunlar dikkate alındığında tür değişikliğine rağmen tüzel kişilik devam
ettiği için işyeri üzerindeki hakların bir başka işverene geçişi söz konusu değildir ve
işyerinde çalışan işçiler açısından iş sözleşmesine taraf olan tüzel kişi işveren sıfatında
bir değişiklik olmamaktadır1. Aynı nedenlerle müteselsil sorumluluk da gündeme
gelmeyecektir2. Dolayısıyla tür değişikliklerinde işyeri devrinden söz etmek mümkün
değildir3.
IV. İŞ İLİŞKİLERİNİN GEÇMESİNİN ESASLARI
A. TÜRK TİCARET KANUNU M.178 İLE İŞ KANUNU M.6’NIN
KARŞILAŞTIRILMASI
4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesi işyeri devrini ve buna ilişkin sonuçları
düzenlemektedir. Hüküm şu şekildedir:
“İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine
devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş
sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
1 Alpagut, s.139; Güzel, s. 169. 2 Alpagut, s.67-68; Özkaraca, İşverenlerin Hukuki Sorumluluğu, s.218-219; Özkaraca, İşyeri Devri, s.79. 3 Alpagut, s.41, 75; Özkaraca, İşyeri Devri, s.78.
10
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin
devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir
tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte
sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir
tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme
halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.
Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir
bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep
oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut
iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin
haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.
Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin
veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.”
Yukarıda ifade edildiği üzere TTK m.178 ise ticaret şirketlerinin birleşme,
bölünme ve tür değiştirme şeklindeki yapı değişikliklerinde iş ilişkilerinin devredilmesi
ve bunun sonuçlarını düzenlenemektedir. Bu durumda İşK m.6 ile TTK m.178’in
karşılaştırılması ve uygulanma alanlarının belirlenmesi gerekir.
Öncelikle her iki hükümde de birtakım ortak noktaların bulunduğunu tespit
etmek gerekir1:
• Her iki hükümde de devredilen işyerindeki iş ilişkileri devralana
kendiliğinden, yasa gereği tüm hak ve borçları ile birlikte geçmektedir.
1 Albayrak Zincirlioğlu, s.30; Alp, s.55
11
İşyerini devralan işverenin iş ilişkilerini devralmaktan kaçınma hakkı
yoktur.
• Her iki hükümde de devreden ve devralanın işçilik alacaklarından müteselsil
sorumlu oldukları esası kabul edilmektedir. Ancak sorumluluk kapsamları
aynı değildir.
Buna karşılık, iki hüküm pek çok noktada farklılaşmaktadır1:
• İşK m.6’da işçiye devre itiraz hakkı tanınmamış iken; TTK m.178/I ile
işçiye itiraz hakkı tanınmakta ve ancak “işçi itiraz etmediği takdirde” iş
sözleşmelerinin devralana geçeceği öngörülmektedir.
• İşK m.6/V’te devrin işçi bakımından bir haklı fesih sebebi oluşturmadığı
kabul edilmekte iken; TTK m.178/II’de işçinin itirazı halinde iş
sözleşmesinin sona ereceği öngörülmektedir.
• İşK m.6’da birleşme ve tür değiştirme halinde müteselsil sorumluluk
doğmayacağı belirtilmiş iken; TTK m.178/III’de özel olarak birleşme,
bölünme ve tür değiştirme halinde müteselsil sorumluluk öngörülmektedir.
• TTK m.178/IV’de müteselsil sorumluluğun kapsamı ve süresi İşK m.6’ya
kıyasla genişletilmiştir.
• TTK m.178/V ile işçilere alacakları için teminat talep etme hakkı
tanınmaktadır. İşK m.6’da bu düzenlemenin bir karşılığı yoktur.
• TTK m.178/VI ile yapı değişikliğinden önce şirketin borçlarından kişisel
olarak sorumlu ortakların, bu sorumluluklarının devam edeceği kabul
edilmiş iken; İşK m.6’da bu düzenlemenin bir karşılığı yoktur.
Görüldüğü üzere TTK m.178 ile İşK m.6 pek çok noktada ayrışmaktadır. Bu
durumda iki kanun hükmünün çatışması halinde izlenecek yol, daha açık bir ifadeyle,
hangi durumlarda hangi kanunun uygulanacağı tespit edilmelidir.
1 Alp, s.56.
12
Kanunlar çatışmasında ilk ilke özel kanun genel kanun ile çatışırsa özel
kanunun uygulanacağı yönündedir1. Somut olay bakımından ticaret şirketlerinin yapı
değişikliğinde iş ilişkilerinin geçmesi bakımından TTK m.178’in, işyeri devrinin tüm
tüm olasılıklarını düzenleyen İşK m.6’ya nazaran özel kanun olduğu düşünülebilir.
Ancak doktrinde Alp, sorunun çözümünün güç olduğunu; çünkü, İş Kanunu’nun iş
ilişkileri bakımından özel kanun olduğu, bu nedenle önceliğin İşK m.6’da olacağının
savunulabileceğini belirtmektedir2.
İşK m.6 hükmü genel kanun kabul edilirse, zaman bakımından yapılacak
önceki kanun-sonraki kanun incelemesi de TTK m.178’in öncelikle uygulanması
gerektiği sonucunu verecektir. Zira genel kanun önce, özel kanun sonra yürürlüğe
girmiş ise, özel kanun uygulanır3.
Bir an için, İşK m.6 özel hüküm kabul edilse dahi, eski tarihli özel kanun ile
yeni tarihli genel kanunun çatışmasında, kanunun hazırlık çalışmaları ve amacı başta
olmak üzere, tüm yorum araçlarına başvurularak yapılacak yorum sonucunda kanun
koyucunun iradesinin saptanması ile sorun çözülecektir. Kanun koyucu, genel kanunu
kabul ederken eski tarihli özel kanunu değiştirmeyi istemişse, yeni tarihli genel kanun
uygulanacaktır4. Bu noktada, TTK Gerekçesi’ni de içeren 1/324 E. sayılı Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’ndaki5 değerlendirmeler önem
taşımaktadır.
TTK Genel Gerekçesinde “ayrılma akçesi, denkleştirme, alacaklıların
korunması, birleşmeye, bölünmeye ve tür değiştirmeye katılanların özel sorumlulukları
ile iş ilişkilerinin geçmesi yeni bir anlayışla ele alınmıştır.” ifadesine yer verilmiştir6.
1 Oğuzman/Barlas, N.277. 2 Alp, s.56. 3 Oğuzman/Barlas, N.278. 4 Oğuzman/Barlas, N.279. 5 http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss96.pdf, Erişim: 20.12.2014. 6 TTK Genel Gerekçesi, N.55.
13
Ayrıca, işçilerin devralan şirkete geçişleri, hakları ve sorumluluklarının da ayrıntılı
olarak düzenlendiği vurgulanmıştır1. Bu ifadelerden kanun koyucunun İşK m.6 varken
TTK m.178 düzenlemesini getirdiğinin bilinçli olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.
Ancak konuyla ilgili kanun koyucunun amacını en açık biçimde ortaya koyan belge,
TBMM Adalet Komisyonu raporudur. Raporda, Alt Komisyon’un TTK m.178 ve İşK
m.6 ilişkisi hakkındaki değerlendirmesine ayrıntılı olarak yer verilmiştir2:
“1. İş Kanununun 6 ncı maddesi genel bir hüküm olup işyerinin tam ve kısmî
tüm devir hallerinde uygulanır. Bu madde, birlikte sorumluluk halleri hariç tüzel
kişilerin, bu arada ticaret şirketlerinin birleşme, katılma veya türünün sona ermesi
hallerinde uygulanmaz. Hüküm uyarınca devredilen, tam bölünen veya türü değiştirilen
şirketin Kollektif veya komandit şirket olması halinde3, Kollektif ve komandite ortaklar
işçilerin alacaklarının ödenmesinden madde çerçevesinde devrolunan şirketle birlikte
müteselsilen sorumlu olacaklardır.
2. Tasarının 178 inci maddesi ise sadece bölünme, birleşme (Tasarı m. 158,
f.4) ve tür değiştirme (Tasarı m. 191) hallerinde uygulanan –İş Kanununun 6 ncı
maddesine nazaran- özel bir hükümdür. Bu maddenin İş Kanununun 6 ncı maddesine
üstün tarafı işçinin lehine olarak müteselsil sorumluluğu kabul etmiş olmasıdır. Ancak
birleşme ve tam bölünmede devrolunan şirketlerin infisah etmeleri sebebiyle eski
işveren bulunmadığı için 191 inci maddeden açıkça anlaşıldığı üzere bu sorumluluğu
birleşmede, tam bölünmede ve tür değiştirmede şahıs şirketleri bakımından “ortakların
kişisel sorumlulukları” çerçevesinde kabul etmiştir. Kısmî bölünmede ise eski ve yeni
işverenler işçilerin alacakları için müteselsilen sorumlu olacaklardır. Böylece tasarı
işçi alacaklarının teminat altına alınması yönünden İş Kanununun 6 ncı maddesinden
daha iyi ve toplumsal yönü güçlü bir düzenleme getirmiştir.
1 TTK Genel Gerekçesi, N.114. 2 Raporun eleştirisi için bkz. Ekmekçi, s.158 vd. 3 Bu ifade, birer şahıs şirketi olan kollektif ve komandit şirketin bölünmesine izin vermeyen TTK m.160 karşısında hatalıdır.
14
3. Diğer yandan 178 inci madde, işçiye itiraz hakkı tanıdığı, aksi
kararlaştırılmadıkça veya hâlin gereğinden anlaşılmadıkça işverenin iş sözleşmesinden
doğan alacaklarını başkasına devretmesine izin vermediği, alacaklarının teminat altına
alınmasını isteyebilmek hakkını işçiye tanıdığı için İş Kanununun 6 ncı maddesinden
daha iyidir ve amaca daha uygundur.
4. Aynı yargıyı maddenin altıncı fıkrası da desteklemektedir. Bu gerekçelerle
Alt Komisyonumuz 178 inci maddenin, İş Kanununun 6 ncı maddesi karşısında özel
hüküm olarak korunmasında, düzenlediği alanlarda uygulanmasında, gereğinde İş
Kanununun 6 ncı maddesinden boşlukların doldurulmasında istifade edilmesinde yarar
görmüş, hatta bu yolda zorunluluk bulunduğu sonucuna varmıştır. Alt Komisyonumuz,
iki madde arasında İş Kanununun 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası yönünden bile
çelişki bulunmadığı görüşündedir. Aksi sonuca varılması halinde bu fıkra düzenlenecek
olan Türk Ticaret Kanununun Uygulanması ve Yürürlüğü Hakkında Kanun ile
kaldırılabilir. Alt Komisyonda tespit edilen yukarıdaki hususlar, Komisyonumuzca da
yerinde görülerek, madde aynen kabul edilmiştir.”
Alt komisyon raporu, kanun koyucunun TTK m.178 – İşK m.6 ilişkisi
konusunda açık görüş ve tercihini yansıtmaktadır. Dolayısıyla, ticaret şirketlerinin yapı
değişikliklerinde TTK m.178 öncelikle uygulanacaktır. İşK m.6 ise boşluk bulunan
yerlerde genel hüküm olarak devreye girebilecektir1. Öyleyse, İşK m.6’da yer alan
• Devralan işverenin, hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin
devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla
yükümlü olması (İşK m.6/II),
• Devrin işçi bakımından haklı fesih sebebi olmadığı (İş K m.6/V-ilk cümle)
1 Albayrak Zincirlioğlu, s.39; Alp, s.58; Alpagut, s.83; Astarlı, s.85; Gündoğdu/Kaplan, s.1015; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.115; Senyen, s.37; Süzek, s.215. Aksi görüşteki Ekmekçi’ye göre ise, TTK ile aynı tarihte İşK ile paralel düzenleme içeren TBK m.429’un da yürürlüğe girmesi nedeniyle, TTK’nın sonraki kanun olduğu iddia edilemeyeceği gibi, şirketlerin yapısal değişikliklerinde iş ilişkilerinin akıbetine ilişkin özel hüküm olduğu da öne sürülemeyecektir. Bkz. Ekmekçi, s.159.
15
ilkeleri birleşme, bölünme ve tür değiştirme sureti ile gerçekleşen devirlerde de geçerli
olacaktır1.
Doktrinde, de lege lata TTK m.178’in öncelikle uygulanacağı belirtilmekte2,
buna karşılık de lege feranda hükme pek çok eleştiri yöneltilmektedir. Bu bağlamda, ilk
olarak, üç yapı değişikliği halinde de tamamen veya kısmen uygulanacak olan hükmün
bölünme başlığı altında değil de, ortak hükümler bağlığı altında düzenlnemsinin yerinde
olacağı ifade edilmektedir3. Bunun yanında, TTK m.178 hükmü ile İşK m.6 ve TBK
m.428 hükümlerinin birbiriyle uyum sağlayacak şekilde değiştirilmesi önerilmektedir.
TTK m.178’de işçiye sağlanan ve İşK m.6 ve TBK m.428 de yer almayan hakların
(işçinin devre itiraz hakkı, devre itiraz ile iş sözleşmesinin sona ermesi, müteselsil
sorumluluğun kapsamı ve süresi, işçilere alacakları için teminat talep etme hakkı) İşK
m.6 ve TBK m.429 içine alınarak, tüm işyeri devirlerinde iş ilişkilerinin geçmesi
hallerine uygulanması gerekmektedir4.
B. İTİRAZ HAKKI
1. Öngörülme Amacı
İsviçre’de CO art.333 ile her türlü işyeri devrinde işçiye devre itiraz ederek
işten ayrılma hakkı getirilmiştir. Bu hukuk sisteminde işçinin işyeri devrinde iş
ilişkisinin devralan işverene geçişine itiraz hakkının dayanağı, işçinin kişilik haklarının
korunması ve iş ilişkisinin kişisel özelliği ile açıklanmaktadır. Zira itiraz hakkının
tanınması ile işçinin iş ilişkisinin karşı tarafını yani işvereni seçme özgürlüğü korunmuş
1 Albayrak Zincirlioğlu, s.39; Alp, s.55; Astarlı, s.84. 2 Ekmekçi iş ilişkilerini düzenleyen özel kanunun İşK olduğunu ve TBK’nın da iş ilişkilerine ilişkin hükümleriyle bu konuda TTK’ya nazaran uygulanma önceliği olduğu görüşündedir. Bkz. Ekmekçi, s.159. 3 Kendigelen, s.158 4 Albayrak Zincirlioğlu, s.43; Alp, s.59. Kendigelen ise, İsviçre’ye özgü olan bu hükmün, hizmet sözleşmesine yönelik bağımsız bir kanuna sahip Türk hukuku bakımından gerekli olup olmadığının tartışılabileceğini, gerekçede bunun açıklanmadığını, ancak Alt Komisyon raporunda hükme ihtiyaç duyulduğunun tespit edildiğini aktarmaktadır. Bkz. Kendigelen, s.157.
16
olmakta ve işçi çalışmak istemediği bir işverenle iş ilişkisi kurmaya zorlanmamış
olmaktadır. Aslında kural olarak işyeri devrinde işçinin iş ilişkisinin otomatik olarak
kanun gereği devralan işverene geçmesi işçinin yararınadır; ancak kimi hallerde işçinin
devre itiraz ederek iş ilişkisinin devralana geçişine engel olmasında haklı menfaatleri
bulunabilir.
Alman hukukunda da BGB art.613a/VI ile aynı yönde ve daha ayrıntılı bir
düzenleme yapılmıştır1. Aslında bu yasal düzenleme konuya hukuken açıklık getirmek
ve tarafların hukuki güvenliğini sağlamak amacıyla yapılmıştır. Çünkü itiraz hakkına
ilişkin bu yasal düzenlemenin öncesinde de, işçinin işyeri devrinde iş ilişkisinin
devralana geçişine itiraz edebileceği ve iş ilişkisinin eski işvereni ile devam etmesini
sağlayabileceği doktrinde ve özellikle Federal İş Mahkemesi kararlarında kabul
edilmekteydi. Alman hukukunda işçiye itiraz hakkı tanımasının temelinde yatan neden,
işçiyi kendi seçmediği bir işverenle çalışmaya zorlamanın, insan onuruna uygun olarak
Alman Anayasası’nın 1, 2, ve 12. maddeleri ile teminat altına alınan kişiliği serbestçe
geliştirme hakkı ve çalışma yerini seçme hakkına aykırılık oluşturacağıdır. İtiraz
hakkının aynı zamanda iş görmenin kişisel niteliğinin (BGB art.613) bir gereği olduğu
da kabul edilmektedir2.
İşK m.6 işyeri devrinde işçiye bir itiraz hakkı tanımamıştır. Aksine İşK
m.6/V’te açıkça, işyeri devrinin işçi bakımından haklı fesih sebebi oluşturmadığı
vurgulanmaktadır. İşyeri devri ile iş sözleşmeleri de yasa gereği başka bir işleme gerek
olmaksızın devredilir ve işyerini devralan işveren ile devam ederler. İşçinin yeni işveren
ile çalışmak istememesi halinde başvurabileceği tek yol, bildirim süresine uyarak işten
ayrılmasıdır. İşçi bu durumda kıdem tazminatı alamayacağı gibi bildirim süresine
uymaması halinde ihbar tazminatı ödemek zorunda kalacaktır3. İşK m.6 düzenlemesi
1 Ayrıntılı bilgi için bkz. Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.124 vd. 2 Astarlı, s.76. 3 Alp, s.61; Astarlı, s.82; Özkaraca, Yapı Değişklikleri, s.124.
17
işçinin işyeri devrinden olumsuz etkilenmemesini, haklarının ve iş ilişkisinin
korunmasını sağlamak bakımından çok yerinde olmakla birlikte bu yönü ile yetersiz
kalmaktadır. Zira işçi bir bakıma devralan işveren ile çalışmaya mahkûm edilmekte,
ödeme gücü yetersizliği veya kişisel nedenlerle istemediği bir işveren ile iş ilişkisini
sürdürmek zorunda kalmaktadır. İş ilişkisinin kişisel özelliği dikkate alınmamakta,
işçinin işverenini seçme özgürlüğünü yeterli düzeyde korumamaktadır1.
CO art.333’e uygun olarak TTK m.178 ile işçiye devre itiraz hakkı
tanınmaktadır. TTK m.158’deki atıf da dikkate alındığında ticaret şirketlerinin birleşme
ve bölünmesi halinde iş sözleşmeleri ancak “işçi itiraz etmez ise” devralana geçecektir.
Böylece bu kapsamdaki devirlerde işçi itiraz ederek iş sözleşmesinin devrini
engelleyebilecektir. Bu hak ile işçinin iş ilişkisinin karşı tarafını seçme, istemediği bir
işveren ile çalışmama özgürlüğü korunmaktadır2. Buna gerekçe olarak iş ilişkisinin
kişisel niteliği ve işçinin farklı bir işvereni kabullenmek zorunda olmaması
gösterilebilir.
2. Uygulama Alanı
TTK m.178/I-II’de yer alan itiraz hakkı, işveren değişikliğinin olmadığı tür
değiştirmede uygulanmaz. Zira, TTK m.180 gereği “Yeni türe dönüştürülen şirket
eskisinin devamıdır.” Yani tür değiştirmede tüzel kişilik ve malvarlığı aynı kalmakta,
sadece hukuki kılıf değişmektedir3. Zaten TTK m.190 da “... iş sözleşmelerinden doğan
borçlar hakkında 178 inci madde uygulanır.” demek suretiyle iş ilişkilerinin geçmesi
hususunda atıf yapmamış; sadece işçi alacakları için TTK m.178’in öngördüğü sistemin
uygulanacağını öngörmüştür. Bu yüzden tür değiştirme halinde işçinin itiraz hakkı
1 Alp, s.61; Astarlı, s.82. 2 Alp, s.61. 3 Bahtiyar, s.59.
18
olmamalıdır. Buna karşılık, birleşme ve bölünme hallerinde işçiye itiraz hakkı
tanınacaktır1.
İtiraz hakkı, birleşme ve bölünme sonucu iş sözleşmeleri devralan şirkete
geçecek işçiler açısından söz konusudur. Dolayısıyla, birleşmede devrolunan
bölünmede ise bölünen şirketin işçileri, itiraz hakkını kullanabilir. Buna karşılık,
devralma yoluyla birleşme ve bölünmede devralan şirketlerin işçileri bakımından, işyeri
devri ve işveren değişikliği söz konusu olmadığından itiraz hakkı da doğmaz2.
3. Hukuki Niteliği
İsviçre hukukunda, işçinin devre itiraz hakkının bir yenilik doğurucu hak
olduğu ve bu hakkın kullanılması ile iş sözleşmesi sona erdiği kabul edilmektedir.
Yenilik doğurucu hak niteliği gereği, itiraz şarta bağlanamaz ve kullanıldıktan sonra
itirazdan tek taraflı olarak dönülemez. İşçinin itiraz için bir sebep göstermesi de
gerekmez. Haklı veya objektif hiçbir sebep bulunmasa da işçi yasa gereği itiraz etme
hakkına sahiptir. Sadece işçinin itirazının açık olması gerekir. İşçi açıkça itiraz etmezse
iş sözleşmesi devredilmiş olur3.
İşçinin kanunun kendisine tanıdığı bu haktan vazgeçmesi mümkündür. Ancak
itiraz hakkı işçinin kişilik, kendini geliştirme gibi temel haklarını ve sözleşme ile
çalışma özgürlüğünü korumayı amaçladığından, bu haktan feragat hususunda oldukça
hassas olunması gerekir. İtiraz hakkından geçerli bir şekilde vazgeçme ancak somut bir
işyeri devrinin varlığı halinde söz konusu olabilir. Dolayısıyla iş sözleşmesi yapılırken
sözleşmeye konulan vazgeçme kayıtları ve iş sözleşmesi devam ederken ancak somut
bir işyeri devri söz konusu değilken işçiden devre itiraz hakkından vazgeçtiğine ilişkin
1 Alp, s.62; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.123. 2 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.123; Pulaşlı, s.130. 3 Kradolfer, D.A., Der Betriebsübergang-Auswirkungen auf das Individuelarbeits-verhaeltnis, Zürich, 2008, s.96 (Aktaran: Alp, s.61); Streiff, U. / Von Kaenel, A., Arbeitsvertrag, Praxiskommentar zu Art. 319-362 Or, 6.Auflage, Zürich/Basel/Genf, 2005, OR 333, N.11 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.128).
19
alınan beyanlar veya iş sözleşmesine sonradan eklenen bu yöndeki kayıtlar geçerli
değildir1.
Vazgeçme kişisel bir hak olduğu için işyeri devrine itiraz hakkından toplu iş
sözleşmesiyle vazgeçilmesi mümkün değildir. İşçi itiraz hakkından yazılı veya sözlü bir
şekilde açıkça vazgeçebilir. İşçinin önceki veya devralan işverenle iş ilişkisinin
devralana geçtiğine ilişkin bir sözleşme imzalaması veya işyerinin devrini onayladığını
bildirmesi de itiraz hakkından vazgeçme olarak değerlendirilmelidir2.
Bununla birlikte İsviçre hukukunda devre itirazın bir fesih bildirimi olmadığı
kabul edilmektedir3. Bu sonucun kabul edilmesi, aşağıda inceleneceği üzere, işçinin
özellikle kıdem tazminatı ve işsizlik ödemesinden faydalanabilmesi için önem
taşımaktadır.
4. İtirazın Şekli
İtirazın şekli konusunda kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla
şekil serbestisi ilkesi gereğince sözlü itirazlar dahi geçerli addedilmelidir. Hatta örtülü
irade açıklaması ile de işçinin devre itiraz ettiği sonucu çıkarılabilir4. Ancak ispat
kolaylığı bakımından itirazın yazılı yapılması faydalı olacaktır5.
5. İtirazın Konusu ve İçeriği
İtirazın konusu birleşme, bölünme veya tür değiştirme değil, iş sözleşmesinin
devri ile işveren tarafının değişmesidir. İşçinin itirazı ile birleşme, bölünme veya tür
değiştirme işlemleri durmaz. Sadece iş sözleşmesinin devralana geçmesi önlenir.
Böylece iş sözleşmesinin devri, işyeri devrine bağlı otomatik bir sonuç olmaktan çıkar;
1 Astarlı, s.93. 2 Astarlı, s.93. 3 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.11 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129). 4 Astarlı, s.89; Gündoğdu/Kaplan, s.1018; Tekinalp, s.1090. 5 Alp, s.63; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129; Senyen, s.27.
20
işçinin onayına bağlı bir işleme dönüşür. Devralan işverenin ise bir itiraz hakkı yoktur;
işçi itiraz etmediği takdirde iş sözleşmesi tüm hak ve borçları ile devralana geçer.
TTK’da, CO art.333’te olduğu gibi, işçinin itiraz hakkını kullanması
bakımından herhangi bir neden öngörülmemiştir. Dolayısıyla işçinin açıklamasında
sadece iş ilişkisinin devredilmesine itiraz etmiş olması yeterli olup, itirazını herhangi bir
geçerli sayılabilecek bir nedene dayandırmak zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu itibarla
devreden veya devralan işverenin, devrin işçinin lehine olduğu, eski işverenine nazaran
daha lehe koşullarda iş ilişkisini sürdürecek olduğu, devre itiraz etmesinin makul bir
nedeni bulunmadığı gibi gerekçelerle itiraz hakkının kötüye kullanıldığını ileri
sürebilmeleri mümkün görünmemektedir. İşçi iş ilişkisinin devrine itiraz ederken bir
neden göstermiş de olabilir; ancak bu nedenin, gerçek olmamasının veya somut olay
bakımından itirazı haklı göstermemiş olmasının işçi bakımından olumsuz bir sonucu söz
konusu olmaz. Buna rağmen itiraz geçerlidir, çünkü kanun itiraz bakımından bir neden
aramamıştır1.
6. İtirazın Muhatabı
İtirazın kime yöneltilebileceği hususunda da kanun suskundur. Alman
hukukunda, itirazın yazılı şekilde devreden veya devralan işverene karşı yapılabileceği
öngörülmesine karşın; İsviçre hukukunda itirazın muhatabı konusu tartışmalıdır:
• İtiraz anında işveren sıfatını taşıyan kişiye yani devirden önce
devrolunan şirkete; devirden sonra devralan şirkete2;
• Her zaman devrolunan şirkete;
• Her zaman devralan şirkete;
• Her zaman hem devrolunan şirkete hem devralan şirkete;
1 Astarlı, s.90. 2 Kradolfer, s.101 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129); Streiff/von Kaenel, OR 333, N.11 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129).
21
• İş sözleşmesi kimin döneminde sona erecekse ona;
• Devrolunan veya devralan şirkete
itirazın yöneltilmesi gerektiği yönünde çok sayıda görüş bulunmaktadır1.
Hukukumuzda, kanunda aksine bir hüküm bulunmadığından, işçiyi korumak adına
devrolunan veya devralan şirkete itiraz edilmesinin yeterli olacağı kabul edilmelidir2.
Ancak, yapı değişikliğinin gerçekleşmesinden sonraki itirazlarda, kısmi bölünme
istisnası dışında, devrolunan şirketlerin tüzel kişiliklerini kaybedip ortadan kalktıkları
unutulmamalıdır. Bu durumda, tabidir ki bu şirketlere itiraz yöneltmek mümkün
olmayacaktır. Aynı durum, yapı değişikliğinin tescil ile hukuki varlık kazanması öncesi
yeni kuruluş yoluyla birleşme, bölünme ve tür değiştirmede, devralan şirketler için de
geçerlidir.
7. İtiraz Süresi
İtiraz hakkı, devir hakkında işçinin bilgilendirildiği tarihten itibaren başlar. İşçi
bilgilendirilmemişse, devri öğrendiği tarihten itibaren belirli bir süre içerisinde itiraz
hakkını kullanması gerekir3. Ancak, TTK m.178 itirazın yapılması gereken süre
konusunda suskundur. İsviçre ve Türk doktrininde bu hususta çok sayıda görüş ileri
sürülmüştür.
İsviçre hukukunda savunulan bir görüşe göre, CO art.335b/I’deki 1 aylık
deneme süresi, burada da uygulanabilir4. Bir başka görüşe göre ise, kesin bir itiraz
süresi belirlenmesi gerekli olmayıp, her somut olayın özelliğine göre dürüstlük kuralı
uyarınca belirlenecek makul bir sürenin kabul edilmesi gerekir5. Sürenin işveren
1 Hepsi yerine bkz. Streiff/von Kaenel, OR 333, N.11 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129). 2 Alp, s.63; Astarlı, s.90; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129; Senyen, s.28; Süzek, s.215. 3 Astarlı, s.92; Senyen, s.27. 4 Görüşün taraftarları için bkz. Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129, dn.71. 5 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.11 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129, dn.72).
22
tarafından da belirlenebileceği ifade edilmektedir1. İsviçre Federal Mahkemesi
21.03.2012 tarihli bir kararında2 işçiye itiraz hakkını kullanması için birkaç haftalık süre
tanınmasından ve bu sürenin işyeri devri hakkında bilgi sahibi olmasını takiben
başlatılacağından bahsetmektedir.
Türk hukukunda daha uzun bir süre tanımanın gerekli olmadığı hallerde, İşK
m.22’de çalışma koşullarındaki değişikliklerle ilgili öngörülen 6 günlük sürenin
uygulanabileceği savunulmaktadır3. Bir diğer görüşe göre ise işçi bölünme anına kadar
itiraz edebilir4. Dürüstlük kuralına uygun makul bir süre içerisinde itirazın mümkün
olduğu da ileri sürülmektedir5. Bir başka görüş, işyeri değişikliği işçi bakımından
çalışma koşullarında esaslı değişiklik kabul teşkil edeceğinden 6 günlük sürenin
uygulanması düşünülebilirse de; bu sürenin işçinin düşünmesi için çok kısa olduğunu
vurgulamaktadır. Dolayısıyla Almanya’da olduğu gibi (BGB art.613a/VI), işçiye bir
aylık itiraz süresi tanınması makuldür6.
Bu bağlamda, hangi süre kabul edilirse edilsin, sürenin başlangıcını belirlemek
ve işçinin itiraz hakkını sağlıklı bir şekilde kullanmasını sağlamak bakımından;
birleşme, bölünme veya tür değiştirmenin işçilere haber verilmesini temin edecek bir
mekanizmanın öngörülmemesi büyük bir eksikliktir7. Zira işçinin itiraz hakkını
kullanabilmesi, devir hakkında bilgilendirilmiş olmasına bağlıdır. Alman hukukunda
BGB art.613a/V’nın açık hükmü gereği, işçiler işveren tarafından devir ve sonuçları
1 Kradolfer, s.97 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.129, dn.73). 2Bundesgericht, 21 März 2012, 4A 616/2011 (http://relevancy.bger.ch/php/aza/http/index.php?lang=fr&type=highlight_simple_query&page=1&from_date=&to_date=&sort=relevance&insertion_date=&top_subcollection_aza=all&query_words=%2221.+M%E4rz+2012%22&rank=8&azaclir=aza&highlight_docid=aza%3A%2F%2F21-03-2012-4A_616-2011&number_of_ranks=151; Erişim Tarihi:20.12.2014) 3 Alp, s.63. 4 Gündoğdu/Kaplan, s.1018. 5 Çelik, s.67; Süzek, s.215; Tunçomağ/Centel, s.67. 6 Albayrak Zincirlioğlu, s.34; Alpagut, s.189; Astarlı, s.91-92; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.130; Senyen, s.27. 7 Alp, s.62; Astarlı, s.89; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.131; Senyen, s.27.
23
hakkında yazılı olarak bilgilendirilmektedirler. İsviçre’de de benzer düzenleme CO
art.333a ve buna atıf yapan LFus art.28/III ile getirilmiştir. Hatta bu yükümün ihlali
halinde, mahkemeye başvurularak yapı değişikliğinin ticaret siciline tesciline engel
olunabilmektedir. Hukukumuzda da benzer bir düzenlemeye gidilmesi hem itirazın
başlangıç süresinin tespiti bakımından hem de işçi haklarının daha etkin korunması
bakımından faydalı olacaktır.
Son olarak belirtilmelidir ki, itiraz süresi içerisinde, hakkın kullanılmaması
işçinin hakkından feragat ettiği şeklinde anlaşılmalıdır. İşçi, devre onay verdiğini
açıklamışsa da itiraz hakkı düşer1.
8. İtirazın Sonucu: İş Sözleşmesinin Sona Ermesi
İtiraz ile iş sözleşmesi sona ermektedir. Ancak itirazın, fesih bildirimi olmadığı
kabul edilmektedir. İtiraz üzerine, iş sözleşmesi kanun gereği sona ermektedir2. Kanun,
iş ilişkisinin geçişine itirazı ne işçi ne de işveren feshi olarak değerlendirmiştir. Bu
haliyle iş sözleşmesinin itiraz suretiyle sona ermesi, kendine özgü bir sona erme halidir.
Bununla birlikte bu durum, işçinin feshe bağlı haklarının artık talep edilemeyeceği
şeklinde bir yoruma tabi tutulamaz. Zira kanun koyucunun amacı işçiyi işçilik alacakları
konusunda mağdur etmeksizin istemediği işveren ile bir iş ilişkisini sürdürmek zorunda
bırakmamak olarak değerlendirilmelidir. Öyleyse, itirazın özellikle işçinin feshi
sayılmaması, aşağıda inceleneceği üzere, kıdem tazminatı ve işsizlik ödeneğine hak
kazanma bakımından önem taşımaktadır.
a. Sona erme anı
TTK m.178/II’ye göre “İşçi itiraz ederse, hizmet sözleşmesi kanuni işten
çıkarma süresinin sonunda sona erer...” Bu düzenleme ile Türk kanun koyucu tercihini,
1 Astarlı, s.93; Senyen, s.27. 2 Alpagut, s.196; Astarlı, s.96; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.134; Senyen, s.28.
24
İsviçre hukukunda olduğu gibi itiraz ile iş sözleşmesinin sona ermesi yönünde
kullanmış olmaktadır. Buna karşılık, fesih bildirim süresi boyunca sözleşme ayaktadır.
Bu süre zarfında, haklı nedenlerin ortaya çıkması halinde, haklı nedenle derhal fesih
yoluna gidilebilir1.
Doktrinde, hükümde kullanılan “kanuni işten çıkarma süresi” ibaresinin bir
tercüme hatası olduğu, iş hukuku terminolojisinde böyle bir kavramın bulunmadığı, bu
ifadeden İşK m.17/II’de düzenlenen iki ilâ sekiz haftalık “fesih bildirim süresi”nin
şeklinde anlaşılması gerektiği savunulmaktadır2. Gerçekten de hükmün mehazı olan CO
art.333/III’ün Fransızca metninde “délai de congé légal”, Almanca metninde ise
“Kündigungsfrist” ibaresi kullanılmıştır ki; bu ibareler, yasal fesih bildirim sürelerini
ifade etmektedir. Dolayısıyla, hükmün lafzen değil, mehaza uygun olarak yorumlanması
gerekir.
Hüküm, yasal fesih bildirim sürelerine atıf yaptığından, bu sürelerin bireysel
yahut toplu iş sözleşmesi ile değiştirilmiş olması ihtimalinde dahi, yasal süreler sonunda
sözleşme sona erer. Sözleşme ile belirlenen süreler dikkate alınmaz3. Belirli süreli iş
sözleşmelerinde de, kararlaştırılan süre daha önce dolmadıkça, işçinin kıdemine göre
belirlenen yasal bildirim süresi sonunda sözleşme sona erer. Aksi takdirde belirlenen
sürenin dolması beklenecek ve işçiye itiraz hakkı tanınmasının hiçbir işlevi
kalmayacaktır4. İtiraz, yapı değişikliğinin gerçekleşmesinden önce yapılmış ve yasal
bildirim süreleri değişikliğin gerçekleşmesinden önce doluyorsa da; iş sözleşmesinin en
erken yapı değişikliğinin ticaret siciline tescili tarihinde sona erdiği kabul edilmelidir5.
1 Alp, s.65; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.134; Süzek, s.216. 2 Alp, s.64; Alpagut, s.196; Astarlı, s.94; Gündoğdu/Kaplan, s.1018; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.132; Süzek, s.215. 3 Alp, s.64; Astarlı, s.95; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.133; Senyen, s.28. 4 Alp, s.64; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.133. 5 Alpagut, s.192; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.133.
25
İtiraz üzerine başlayacak olan fesih bildirim süresi dolmadan, yapı değişikliği
gerçekleşirse, iş sözleşmesi devralan şirkete geçer. Zira, TTK m.178/II’de açıkça, bu
sürenin sonuna kadar sözleşmenin ifa edileceği hükme bağlanmıştır. Bu açıdan, TTK
m.178/I’in “hizmet sözleşmeleri, işçi itiraz etmediği takdirde, ... devralana geçer”
ifadesi işçi itiraz ederse, sözleşme devralana geçmez şeklinde yorumlanmamalıdır1.
b. Sona erme anına kadar iş sözleşmesinin yerine getirilmesi yükümü
TTK m.178/II “İşçi itiraz ederse, hizmet sözleşmesi kanuni işten çıkarma
süresinin sonunda sona erer; devralan ve işçi o tarihe kadar sözleşmeyi yerine
getirmekle yükümlüdür” şeklindedir. Kanun işçinin itirazına hukuki sonuç olarak, iş
sözleşmesinin kanuni işten çıkarma süresinin sonunda sona ermesini bağlamakla
birlikte; hükmün devamında, devralan işverenin ve işçinin sona erme tarihine kadar iş
sözleşmesini ifa etmekle yükümlü olduklarını belirtmiştir. Buradan çıkan sonuç devre
itirazın, iş sözleşmesinin sona ermesine yol açmakla birlikte, iş ilişkisinin kanuni sona
erme tarihine kadar da olsa devralan işverene geçişine engel olmadığıdır. İtiraz hakkını
kullanma süresinin başlangıcı itibariyle de aslında bu sonuç tutarlıdır. Zira itiraz süresi,
işçinin işyeri devrinden bilgi sahibi olduğu tarihte başlar. İşçi devirden kısa bir süre
önce, devir işleminin gerçekleşmesiyle veya devir gerçekleştikten sonra işyeri
devrinden haberdar olmuş olabilir. Bu durumda, işçinin itiraz hakkını kullanıp
kullanmayacağına karar vermesi için geçmesi gereken düşünme süresinden sonra devre
itiraz etmesi ve iş sözleşmesinin işçinin kıdemine göre İşK m.17’ye göre belirlenecek
iki ila sekiz haftalık bir süre sonunda sona ermesi söz konusu olacaktır.
İş sözleşmesinin itiraz nedeniyle sona erme tarihinden önce işyeri devredilmiş
olmakla, devre itiraza rağmen iş ilişkisi devralan işverene geçmektedir. İş sözleşmesinin
tarafı haline gelen devralan işveren, işçinin iş görme edimini kabul etmekle
yükümlüdür. Devralan işverenin, devre itiraz eden işçinin, devrolan iş ilişkisi
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.134.
26
kapsamında sunduğu iş görme edimini kabulden kaçınması, TBK m.408 anlamında bir
işveren temerrüdü oluşturur1.
Buna karşılık itiraza rağmen iş ilişkisi kanun gereği sona erme tarihine kadar
devralan işverene geçtiğinden, işçinin de iş görme edimini sözleşmedeki koşullara göre
devralan işverene sunması gereklidir. İşçinin iş görme edimini eksik veya kusurlu
olarak yerine getirmemesi veya hiç ifa etmemesi, sözleşmeye aykırılık oluşturup, İşK
m.25 uyarınca devralan işverene iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirme imkanı
verebilir.
c. İşK m.V’in uygulanıp uygulanamayacağı
Devralan işveren veya işçi iş sözleşmesinin itiraz nedeniyle sona erme tarihine
kadar iş sözleşmesini yerine getirmekle yükümlüdürler. TTK m.178’deki boşluklara İşK
m.6’nın uygulanması gerekeceğinden, maddenin 5. fıkrasındaki fesih yasağı bu halde de
uygulama alanı bulacaktır. İşK m.6/V’e göre, “devreden veya devralan işveren iş
sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve
devir işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin
ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı
fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır”.
Buna göre, işyerinin devredilmesi ve/veya işçinin iş ilişkisinin devrine itiraz etmesi
devreden veya devralan işveren bakımından haklı neden oluşturmaz. Aynı şekilde işçi
bakımından da işyerinin devredilmiş olması veya itiraz edilmesine rağmen iş ilişkisinin
sona erme tarihine kadar da olsa devralan işverene geçmesi, işçiye bu nedenle haklı
fesih imkanı vermez. Ancak elbette ki sona erme tarihine kadar, taraflar bakımından iş
sözleşmesinden hak ve yükümlülükler doğmaya devam ettiğinden, taraflardan birinin
1 Astarlı, s.97; Süzek, s.216.
27
sözleşmeye aykırı davranışının İşK m.24 veya m.25 uyarınca haklı fesih nedeni
oluşturması mümkündür1.
İşK m.6/V-son cümleye göre devreden veya devralan işverenin ekonomik ve
teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları
saklıdır.
Astarlı’ya göre devralan işverenin işçinin itirazına rağmen sona erme tarihinin
sonuna kadar kendisine geçen iş ilişkisi bakımından işletme gerekleri nedeniyle bir fesih
yapması mümkün değildir. Zira birleşme ve bölünme nedeniyle işyerinin devrinde,
işçinin iş ilişkisinin devralana geçişine itirazı iş sözleşmesini derhal değil; kanun gereği,
kanuni bildirim sürelerinin sonunda sona ermektedir. TTK m.178/II’de de devralan ve
işçinin o tarihe kadar sözleşmeyi yerine getirmekle yükümlü oldukları belirtildiğinden,
işverenin işletme gerekleri nedeniyle fesih hakkı da dışlanmış olmaktadır2.
9. İtiraz Eden İşçinin Hukuki Durumu
TTK’da itiraz hakkının kullanılmasına ilişkin esaslar düzenlenmediği gibi, iş
ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin sonuçları da dikkate alınmamıştır. Bu bağlamda
işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı, işsizlik sigortasından
faydalanıp faydalanamaycağı ve rekabet yasağının akıbeti irdelenmelidir.
a. Kıdem tazminatı bakımından
İş sözleşmesinin sona ermesinin sonuçlarından olan kıdem tazminatına hak
kazanma koşulları eİşK m.14’te düzenlenmiştir. Sözü edilen hükme göre kıdem
tazminatına hak kazanabilmek için en az bir tam yıl hizmeti bulunan bir işçinin iş
sözleşmesinin, m.14’te belirtilen fesih halleri veya işçinin ölümü ile sona ermiş olması
gerekir. eİşK m.14’te belirtilen fesih halleri sınırlı sayıda olup, iş sözleşmesinin işçi
1 Özkaraca, İşyeri Devri, s.287. 2 Astarlı, s.97.
28
tarafından İşK m.24 uyarınca, işveren tarafından ise m.25/II’de gösterilen sebepler
dışında feshidir. Askerlik, kadın işçinin evliliği, yaşlılık, malüllük veya toptan ödeme
almak için fesihler de kapsama alınmıştır.
Buna göre, iş sözleşmesinin işçi tarafından feshi ihtimalinde, kıdem tazminatı,
ancak bu fesih İşK m.24 uyarınca haklı nedene dayanıyorsa istenebilir. İş sözleşmesini
işveren feshetmiş ise, feshin İşK m.25/II’de işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı
davranışından kaynaklanmamış olması, kıdem tazminatının doğumu için yeterlidir.
Alman hukukunda, işçinin itirazı ile iş sözleşmesi kendiliğinden sona
ermemekte, sözleşmenin işveren tarafından feshi gerekmektedir. Kıdem tazminatı
kurumunun bulunmadığı bu hukuk sisteminde, işçi fesih bildirimine bağlı olarak,
bildirim süresinden yararlanmakta ve işe iade davası da açabilmektedir. Ancak, işyeri
devrine itiraz eden işçinin açtığı işe iade davasının kural olarak onun aleyhine
sonuçlanacağı, feshin de geçerli olacağı açıktır. Bunun yerine sosyal plan hazırlama
yükümlülüğü kapsamında veya ayrıca ikale ile, işçilere değişen tutarlarda ödeme
yapılmasının da yaygın bir uygulama olduğu ifade edilmektedir1.
İsviçre hukukunda ise, devre itiraz işveren feshini gerektirmemektedir.
Sözleşmenin sona ermesi, işçinin itirazı üzerine kanun gereği gerçekleşmektedir. İsviçre
hukukunda, kıdem tazminatına hak kazanabilmek için, sözleşmenin belirli şekillerde
sona erdirilmesi şartı da aranmamaktadır. İşçi, haklı neden olmaksızın veya işveren
haklı nedenle sözleşmeyi feshetse dahi, işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Ancak bu
durumlarda, hakimin indirime gitme yahut tazminatın tamamen ortadan kaldırma yetkisi
bulunmaktadır (CO art.339c/III). İtiraz halinde ise kıdem tazminatından indirim
yapılamayacağı kabul edilmektedir2.
1 Alp, s.65. 2 Alp, s.66.
29
TTK m.178/II’ye göre “İşçi itiraz ederse, hizmet sözleşmesi kanuni işten
çıkarma süresinin sonunda sona erer; devralan ve işçi o tarihe kadar sözleşmeyi yerine
getirmekle yükümlüdür.” Bu düzenleme biçimi esas alındığında, itiraz halinde, iş
sözleşmesinin işçi ya da işveren tarafından feshedildiğinden bahsetmek güçtür. Nitekim
İsviçre hukukunda da, yukarıda belirtildiği gibi, itirazın bir fesih bildirimi olmadığı
kabul edilmektedir. Buna karşılık, iş sözleşmesinin işçinin itirazı ile sona erdiği hallerde
işçiye kıdem tazminatı ödenmemesi, işçiye itiraz hakkı tanınmasının bir anlamı
kalmayacaktır. Zira, itiraz hakkı hiç tanınmasaydı dahi, işçi zaten süreli fesih bildirimi
yolu ile iş sözleşmesini sona erdirebilecekti. Kanun koyucunun TTK m.178’in işçiyi
daha iyi koruyan, toplumsal yönü güçlü ve İşK m.6’ya göre üstün bir hüküm olduğu
gerekçesi de dikkate alındığında, işçinin devre itiraz etmesi halinde kıdem tazminatına
hak kazandığının kabulü gerekir1.
Bu noktada doktrinde, kanunda bilinçsiz bir boşluk bulunduğu, kanun
koyucunun itiraz halinde kıdem tazminatı alınıp alınamayacağı konusunu
düzenlememesine olumsuz sonuç bağlanmaması gerektiği yorumu yapılmaktadır.
Şüphesiz ki en isabetli çözüm, eİşK m.14 hükmüne bu yönde bir ibarenin eklenmesidir2.
Ancak kanaatimizce mevcut durumda da, devre itiraz eden işçinin kıdem tazminatından
yararlandırılması gerelkir.
Yukarıdaki gerekçelere ek olarak, Özkaraca, TTK m.178/II’de “kanuni işten
çıkarma süresinin sonunda” iş sözleşmesinin sona ereceğinin belirtilmesinin, itiraz
durumunda işveren feshi olduğu yorumuna kapı araladığını, bu kabul üzere işçinin
kıdem tazminatına hak kazanacağını ileri sürmektedir. Yazara göre, söz konusu ifade
1 Albayrak Zincirlioğlu, s.35; Alp, s.67; Alpagut, s.193-194; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.132; Mollamahmutoğlu/Astarlı, s.251-252; Senyen, s.28; Süzek, s.217. 2 Alp, s.67; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.132.
30
gerçekten de, bir çeviri hatasıdır. Ancak, bu hata işçinin kıdem tazminatına hak
kazanacağı şeklinde yapılacak yorumda, yargının elini güçlendirebilir1.
Alpagut da, sözleşmenin kendiliğinden sona ermesinin Türk sistemine yabancı
olduğunu, dolayısıyla itiraz durumunda sözleşmenin işveren tarafından sona
erdirildiğinin kabul edilmesi gerektiğini belirmektedir2.
Gündoğdu/Kaplan ise, LFus m.27/II ve m.49/II hükümlerinde, itiraz halinde iş
sözleşmesinin işçi tarafından sona erdirildiğinden söz edilmesine rağmen, TTK
m.178’de böyle bir ibare kullanılmaması nedeniyle, burada, işçinin sözleşmeyi
feshetmesi için yeni bir haklı neden yaratıldığı görüşündedirler3.
Buna karşılık, doktrinde, işverenin fesih iradesi olmadığı, bu nedenle itiraza
işveren feshi sonucunu bağlamanın mümkün olmadığı da ileri sürülmüştür4.
b. İşsizlik sigortası bakımından
Hukukumuzda, sigortalı işsizlerin işsizlik ödeneğine ve işsizlik sigortasından
sağlanan diğer yardımlara hak kazanma koşulları, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası
Kanunu’nda, kural olarak, kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına paralel olarak
düzenlenmiştir. Buna göre, İşK kapsamındaki işçiler açısından, iş sözleşmesinin işçi
tarafından İşK m.24, işveren tarafından m.17, m.25/I-III uyarınca feshedilmesi ve belirli
süreli sözleşmenin dolması nedeniyle sona ermesi hallerinde işsizlik sigortasına hak
kazanılabilir.
Özkaraca’ya göre, işsizlik sigortasından faydalanmak için aranan sigortalının
isteği ve kusuru dışında işsiz kalması koşulu, işyeri devrinde iş sözleşmesinin devralan
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.140. 2 Alpagut, s.196. 3 Gündoğdu/Kaplan, s.1031. 4 Süzek’in İş Hukukunda Güncel Sorunlar (2), Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Seminer-25 Mayıs 2012, II.Oturum tartışmalarındaki konuşması, s.175.
31
işverenle devamına itiraz edilmesi nedeniyle sona ermesi halinde de gerçekleşmiş
sayılmalıdır. Zira, işsizlik sigortasını tanımlayana 4447 sayılı Kanun’un 47/c
maddesinde de, “herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın işini kaybeden
sigortalılar”dan bahsedilmesi bu yorumu güçlendirmektedir1.
c. Rekabet yasağı bakımından
Rekabet yasağı TBK m.444 ilâ 447’de düzenlenmiştir. TBK m.447/II’de
“Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir
nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.” hükmü mevcuttur.
Özkaraca’ya göre, kıdem tazminatı ve işsizlik sigortası bağlamında yapılan
değerlendirmeler burada da yapılabilir. İsviçre hukukunda bir görüş, yapı değişikliğinin
işverenden kaynaklanan bir neden olduğunu; bu yüzden, işçinin itiraz etmesi halinde
rekabet yasağının da sona ereceğini (CO art.340c/II, TBK m.447/II) savunmaktadır2.
Karşıt görüşe göre ise, ekonomik gelişmeler karşısında, itiraz halinde rekabet yasağının
sona ereceğini öngören klasik görüşe katılma olanağı yoktur. Aksi yorum, devralan
işverenin çok sayıda işçisini kaybetmesini ve bu işçilerin devralanla rekabet etmelerine
yol açabilir. O yüzden, işçi, itiraz gerekçesini somut olarak ortaya koyarak, “işverene
yüklenen sebebi” açıklığa kavuşturmadıkça, rekabet yasağı ile bağlı kalmalıdır3.
Kanaatimizce, yapı değişikliği hallerinde işçinin itirazı ile iş sözleşmesinin
sona erdiği hallerde rekabet yasağı varlığını sürdürmelidir. Nitekim TBK m.447/II,
işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona
erer.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere hüküm, işçinin haklı nedenle fesih hakkını
kullanmasına atıf yapmaktadır. Bu ifade doktrinde, işverenin kusuru sebebiyle işçinin
feshi halinde rekabet yasağının sona ereceği şeklinde yorumlanmaktadır4. Yapı
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.143-144. 2 Kradolfer, s.105, 137, 149 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.144). 3 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.12 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.145). 4 Hepsi yerine bkz. Dinç, s.93; Uşan, s.280.
32
değişikliklerinde ise işverenin kusurundan bahsedilemez. Kaldı ki, baskın görüş işyeri
devrinin rekabet yasağına etkisi konusunda da, rekabet yasağının, devralan işverene
geçeceği ve ona karşı devam edeceğini isabetle savunmaktadır1. Tüm bunlar dikkate
alındığında, devre itirazın, rekabet yasağını ortadan kaldırmadığı kabul olunmalıdır.
d. İşe iade davası bakımından
Doktrinde, itiraz eden işçinin kıdem tazminatı alabilmesi için hukuki dayanak
bulmaya çalışan yazarlar, itiraz halinde iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmiş
sayılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir2. Bu yorum benimsendiği takdirde, işçinin işe
iade davası da açabileceği kabul olunmalıdır. Zira İşK m.20/I’e göre “iş sözleşmesi
feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde
iş mahkemesinde dava açabilir.”
Ancak, doktrinde, itiraz halinde, işverenin fesih iradesi olmaması sebebiyle,
devre itiraz eden işçinin işe iade davası açamayacağı ve kötü niyet tazminatı talep
edemeyeceği de savunulmaktadır3. Kanaatimizce de, itiraz ile iş sözleşmesinin sona
ermesini tetikleyen işçinin sonradan işe iade davası açamaması gerekir. Çünkü, itiraz
halinde, işveren feshi olduğunu varsayan görüşler, bunu işçiye kıdem tazminatı talep
hakkı tanımak maksadıyla ileri sürmektedirler. Gerçekten de, işçinin itiraz halinde,
kanun koyucunun ihmalkârlığı sebebiyle, en önemli işçilik alacaklarından birinden
yoksun kalmaması gereklidir. Ancak, bu halde, işçinin işe iade davası açması mümkün
olmamalıdır. Zira, gerçekten de itiraz ile iş sözleşmesinin sona ermesinde, işveren hiçbir
irade ortaya koymamaktadır.
1 Hepsi yerine bkz. Dinç, s.94; Uşan, s.273. 2 Alpagut, s.196; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.140. 3 Alp, s.65
33
C. MÜTESELSİL SORUMLULUK
TTK m.178/III uyarınca, “Eski işveren ile devralan, işçinin bölünmeden evvel
muaccel olmuş alacakları ile hizmet sözleşmesinin normal olarak sona ereceği veya
işçinin itirazı sebebiyle sona erdiği tarihe kadar geçen sürede muaccel olacak
alacaklarından müteselsilen sorumludur.” Devralan işveren şirket, iş sözleşmesini bir
bütün olarak, bütün hak ve borçlarıyla birlikte devralmaktadır (TTK m.178/I). Bu geçiş,
müteselsil sorumluluk ile de güçlendirilmiştir.
Müteselsil sorumluluğun getirilmesindeki amaç, işçiyi ekonomik açıdan
işverene karşı korumaktır. Devralan, devredenle borçları üstlenmeyeceğine ilişkin
olarak sözleşme yapmış olsa bile müteselsil sorumluluk devam eder. Zira TTK
m.178/III nispi emredici hükümdür1.
1. Uygulama Alanı
Öncelikle, müteselsil sorumluluğun şirketlerin birleşme, bölünme ve tür
değiştirme şeklindeki yapı değişikliklerinden hangilerinde uygulanabileceğinin tespiti
gerekir.
Gerek devralma yoluyla gerekse de yeni kuruluş yoluyla birleşmelerde,
devrolunan şirket veya şirketlerin tüzel kişilikleri sona erdiğinden, müteselsil
sorumluluğun uygulanması mümkün değildir. Aynı durum, bölünen şirketin ortadan
kalktığı tam bölünme için de geçerlidir. Tür değiştirme halinde ise, tür değiştirme ile
ortaya çıkan şirket eskisinin devamı olduğundan, bir başka deyişle tek bir hukuki kişilik
söz konusu olup bunun hukuki kabuğu değiştiğinden, birlikte sorumluluğun
uygulanması mümkün değildir. Bu durumda, müteselsil sorumluluğun söz konusu
olabileceği tek durum kısmi bölünmedir2. Kısmi bölünmede, TTK m.176’ya göre,
1 Senyen, s.28. 2 Alp, s.68; Astarlı, s.99; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.147-148; Senyen, s.29; Tekinalp, s.1091.
34
bölünme sözleşmesi veya bölünme planıyla, kendisine borç tahsis edilen şirket, birinci
derecede sorumlu iken; bölünmeye katılan diğer şirketler, birinci derecede sorumlu bu
şirket borcu ifa etmezse kendilerine başvurulabileceğinden ikinci derecede
sorumludurlar.
Doktrinde, TTK m.178/III hükmünün sadece kısmi bölünmelerde
uygulanabilmesi sebebiyle çok da etkin olmadığı; bunun yanında öngördüğü müteselsil
sorumluluk sisteminin hukukumuza çok yabancı ve geniş olduğu; AB müktesebatına
uyum amacıyla çıkarılan bir Kanun’da, bu müktesebatta zorunlu olarak öngörülmeyen,
başka bir hukuk sistemine uyumlu düzenleme getirilirken, kendi hukuk sistemimize
uyumun dikkate alınmadığı ifade edilerek hüküm eleştirilmektedir1.
2. Kapsamı
TTK m.178/III, müteselsil sorumluluk kapsamındaki alacakları saymıştır:
• Bölünmeden evvel muaccel olmuş alacaklar.
• Hizmet sözleşmesinin normal olarak sona ereceği tarihe kadar geçen
sürede muaccel olacak alacaklar.
• İşçinin itirazı sebebiyle sona erdiği tarihe kadar geçen sürede muaccel
olacak alacaklar.
Doktrinde, “hizmet sözleşmesinin normal olarak sona ereceği tarihe kadar
geçen sürede muaccel olacak alacaklar” ifadesi eleştirilmektedir. Zira, bu ifadeye göre,
3 yıllık belirli süreli iş sözleşmesi normal olarak 3 yılın dolması ile sona ereceğinden,
devreden işverenin bu süre boyunca, doğacak alacaklardan sorumlu olacağının kabulü
gerekir. Belirsiz süreli iş sözleşmesi ile normal olarak ölümle sona ereceğinden
devredenin ölüm tarihine kadar sorumluluğu devam eder. Bu görüşe göre, söz konusu
yorum tarzı hukuk mantığı ve hakkaniyetle bağdaştırılamaz. Öyleyse kanuni ifade,
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.152.
35
mehaz Kanun’daki gibi “iş ilişkisinin sona erdirildiği tarihe kadar” şeklinde
anlaşılmalıdır1.
Ancak mehaz kanun CO art.333/III’ün Fransızca metninde “jusqu’au moment
les rapports de travail pourraient normalement prendre fin-iş ilişkilerinin normal
olarak sona erdirileceği tarihe kadar” ibaresi bulunmaktadır. Yani mehaz hüküm de
belirli süreli sözleşmelerde, sözleşme sonuna kadar doğacak alacaklardan müteselsil
sorumluluğu öngörür şekilde düzenlenmiştir. Nitekim İsviçre hukukunda da, müteselsil
sorumluluğun sözleşme süresinin sonuna kadar olduğunun kabul edildiği ifade
edilmektedir2.
Belirsiz süreli sözleşmeler için ise, varsayıma dayalı bir tarih belirlenerek
sorumluluk süre sınırı belirlenecektir. Buna göre, iş sözleşmesi bölünme tarihinde
feshedilmiş olsaydı, en erken ne zaman sona erecek idiyse müteselsil sorumluluk da bu
tarihe kadar doğacak borçlardan dolayı söz konusu olacaktır. Bu süre ise, devir
tarihinden itibaren işleyecek fesih bildirim süresi kadardır. Ancak burada kanuni fesih
bildirim süresinden bahsedilmediği için, varsa sözleşmesel bildirim süreleri dikkate
alınacaktır3.
İşçi itirazda bulunmuş ise, TTK m.178/II uyarınca sözleşme kanuni işten
çıkarma süresi (fesih bildirimi süresi olarak anlaşılmalı) sonunda sona ereceğinden,
sözleşmenin belirli veya belirsiz süreli olmasının bir önemi olmaksızın, kanuni fesih
bildirim süreleri dikkate alınacaktır.
Öte yandan TTK m.178/III’ün, İşK m.6/III’e göre müteselsil sorumluluğun
kapsamını genişlettiği görülmektedir. İşK m.6’da öngörülen ilke, devredenin sadece
devirden önce doğmuş ve devir anında muaccel olan borçlardan müteselsil sorumlu
1 Gündoğdu/Kaplan, s.1021-1022. 2 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.13 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.149). 3 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.13 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.149).
36
olmasıdır. Devreden işveren, devir tarihinden sonra doğmuş ve/veya muaccel olmuş
işçilik alacaklarından sorumlu olmayacaktır1. Oysa TTK m.178 ile devreden, işçinin
“hizmet sözleşmesinin normal olarak sona ereceği veya işçinin itirazı sebebiyle sona
erdiği tarihe kadar geçen sürede muaccel olacak alacaklarından” da müteselsil
sorumlu hale gelmektedir. Yani devreden, devir tarihinden sonra muaccel olacak işçilik
alacaklarından da devralanla birlikte sorumludur. Özellikle dönemsel ikramiyeler ve
dönem sonunda ödenen primler bakımından bu sorumluluk bir anlam taşımaktadır.
Örneğin işçiye yıl içindeki verimi karşılığı yıl sonunda ödenen bir prim veya ikramiye
yıl sonu gelip muaccel olduğunda, işyeri devredilmiş fakat iş sözleşmesinin normal sona
erme süresi henüz dolmamış ise; bu tutardan devreden şirket müteselsil sorumlu
olacaktır. Buna karşılık, normal sona erme süresi içinde muaccel olmayıp daha sonra
muaccel olan bir alacaktan kendi döneminde doğmuş olsa da devreden işveren
müteselsil sorumlu tutulamayacaktır2.
Madde metni karşısında net olarak anlaşılamayan husus, sorumluluğun
devirden sonra fakat iş sözleşmesinin normal sona erme tarihinden önce doğan borçları
da kapsayıp kapsamadığıdır. Zira İşK m.6’dan farklı olarak sorumluluk konusu
alacakların devirden önce doğmuş olması gerektiği vurgulanmamaktadır. İsviçre
hukukunda konu hakkında farklı görüşler mevcuttur.
Bir görüş uyarınca, devir tarihi ile normal olarak iş sözleşmesinin sona ermesi
arasındaki süre içinde doğan alacaklardan da devreden işveren müteselsil sorumlu olur.
Gerçi bu durumda devredenin tasarrufunda olmayan, tamamen devralanın döneminde
doğan bir alacak söz konusu olmaktadır. Fakat itiraz etse bile bildirim süresi sonuna
kadar çalışmak zorunda olan, iş sözleşmesinin devrini engelleyemeyen işçinin
korunması asıl olmalıdır. Devralanın ödeme gücünü işçinin takdir etmesi ve alacağını
koruması olanağı sınırlıyken, devredenin bu konuda daha fazla bilgi sahibi olması ve
1 Mollamahmutoğlu/Astarlı, 238; Süzek, s.185. 2 Alp, s.69.
37
işçilerin bu dönemdeki alacakları için ek güvence talep etmesi mümkündür1. Türk
hukukunda Özkaraca da bu görüşü savunmaktadır2.
Aksi görüş ise yasanın metnine bağlı kalarak sadece devir sonrası ve sona erme
öncesi “muaccel” olan alacaklardan müteselsil sorumluluğu kabul etmekte, devreden
işveren döneminde doğmamış alacaklardan devredenin müteselsil sorumluluğu
bulunmadığı sonucuna ulaşmaktadır3. Türk hukukunda, Alp ve Astarlı, bu görüşün
taraftarıdır. Yazarlara göre, Kanun, devirden önce doğmakla birlikte ancak devir
tarihinden sonra sözleşmenin sona ermesi süresine kadar muaccel olan alacaklardan
müteselsil sorumluluğu öngörür şekilde anlaşılmalı ve uygulanmalıdır4.
3. Süresi
TTK m.178/III’te İşK m.6/III’ten farklı olarak, müteselsil sorumluluk için
herhangi bir süre sınırı öngörülmemiştir. Bu durumda, işçi devredenin müteselsilen
sorumlu olduğu alacak için devralan işverene başvurabildiği süre içinde devreden
işverene başvurabilecektir5. Bir diğer görüşe göre ise, alacak bir şekilde ortadan kalktığı
yahut zamanaşımına uğradığı tarihe kadar, müteselsil sorumluluk devam eder6.
D. ORTAKLARIN KİŞİSEL SORUMLULUĞU
TTK m.178/VI hükmüne göre “Devreden şirketin bölünmeden önce şirket
borçlarından dolayı sorumlu olan ortakları, hizmet sözleşmesinden doğan ve intikal
gününe kadar muaccel olan borçlarla, hizmet sözleşmesi normal olarak sona ermiş
olsaydı muaccel hâle gelecek olan veya işçinin itirazı sebebiyle hizmet sözleşmesinin
1 Kradolfer, s.253-254 (Aktaran: Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.151). 2 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.151. 3 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.13 (Aktaran: Alp, s.69). 4 Alp, s.70; Astarlı, s.100. 5 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.155; Özkaraca, İşyeri Devri, s.350. 6 Streiff/von Kaenel, OR 333, N.13 (Aktaran: Alp, s.70).
38
sona erdiği ana kadar doğacak olan borçlardan müteselsilen sorumlu olmakta devam
ederler.” Bu hüküm, LFus art.27/III’te iktibas edilmiştir.
1. Uygulama Alanı
Bölünme başlığı altında düzenlenen TTK m.178/VI, TTK m.158/IV atfıyla
birleşmelerde de uygulanacaktır. Tür değiştirmelere ilişkin TTK m.190 da “iş
sözleşmelerinden doğan borçlar hakkında 178 inci madde uygulanır.” şeklinde atıf
yaptığından, söz konusu atfın, VI. fıkrayı da kapsadığından şüphe duyulmamalıdır.
Bunun yanında TTK m.194 uyarınca, bir ticari işletmenin, ticaret şirketi ile
birleşmesinde de hüküm uygulanabilir.
Konu bölünme bakımından özellik arz etmektedir. Zira TTK m.160’da,
sermaye şirketleri ve kooperatiflerin, yine sermaye şirketleri ve kooperatiflere
bölünebileceği hüküm altına alınmıştır. Sermaye şirketi olan anonim ve limited
şirketlerde ortakların şirket borçlarından kişisel sorumlulukları yoktur. Öyleyse, TTK
m.178/VI, bölünmeler için sadece sermayesi paylara bölünmüş kollektif şirketin sınırsız
sorumlu ortakları (TTK m.564) ve ana sözleşmede kooperatifin malvarlığı borçlarını
karşılamaya yetmediği takdirde ortakların da şahsen ve sınırsız olarak sorumlu
olacakları hüküm altına alınmış ise (Kooperatifler Kanunu m.29) kooperatif ortakları
açısından uygulanabilir1.
Sorumluluğu devam eden ortaklar, yapısal değişiklik öncesi şirket borçlarından
sorumluluğu bulunan ortaklardır. TTK m.236 uyarınca kollektif şirkette ortaklar,
şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve tüm malvarlıkları ile
sorumludurlar. Şirkete yeni giren ortak için, bu sorumluluk rejimi geriye yürür (TTK
m.236/II). Söz konusu şirket borçlarından, birinci derecede şirket sorumludur. Ancak,
1 Pulaşlı, s.202; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.161.
39
TTK m.237/I-son cümle, m.237/II veya m.238/II’deki şartlar gerçekleşirse ortaklara
başvurulabilir.
Komandit şirketlerde ise, TTK m.325 uyarınca komandite ortaklar, şirketten
alacaklarını tahsil edemeyen kişilere karşı sorumludurlar.
Kooperatiflerde de, Kooperatifler Kanunu m.29 uyarınca ana sözleşme ile
ortakların kişisel sorumlulukları kararlaştırılmış ise, onlar da TTK m.178/VI
kapsamında görülebilir.
TTK m.194 uyarınca, bir ticari işletmenin, ticaret şirketi ile birleşmesinde de,
ticari işletmeyi malvarlığında bulunduran tacir, işletmenin tüm borçlarından şahsen ve
tüm malvarlığı ile sorumlu olduğundan, birleşme sonrası sorumlu kalmaya devam eder.
Ticari işletmenin bir adi şirket tarafından işletilmesinde de durum aynıdır1.
Kişisel sorumluluğun devamı, yapı değişikliği sonrası devralan şirkette, ortak
olmaya devam eden ortakların yanısıra, TTK m.141 uyarınca ayrılma akçesi alarak
şirketten ayrılan ortaklar için de geçerlidir2. Yani, kişisel olarak sorumlu ortakların, yeni
oluşan şirkette ortak kalıp kalmamalarını müteselsil sorumluluğun uygulanması
bakımından bir önemi bulunmamaktadır3.
2. Kapsamı
TTK m.178/VI ile işçiler için geniş kapsamlı bir koruma getirilmiştir. Şöyle
ki;
• Hizmet sözleşmesinden doğan ve intikal gününe kadar muaccel olan
borçlar,
1 Tekinalp, s.1091. 2 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.160. 3 Alp, s.68; Astarlı, s.100.
40
• Hizmet sözleşmesi normal olarak sona ermiş olsaydı muaccel hâle gelecek
olan borçlar,
• İşçinin itirazı sebebiyle hizmet sözleşmesinin sona erdiği ana kadar
doğacak olan borçlar
kapsama dahil edilmiştir. Görüldüğü gibi, bu düzenleme ile ortakların kişisel
sorumluluğu için, borcun birleşme kararının ilânından önce doğmuş olması veya
borçları doğuran sebeplerin bu tarihten önce oluşmuş bulunması koşulu aranmamıştır.
TTK m.178/III’te muaccel olma esas alınmışken; burada işçinin itirazı halinde,
iş sözleşmesinin sona erdiği tarihe kadar doğacak olan borçlardan söz edilmiştir.
Gerekçede ve Adalet Komisyonu Raporu’nda da TTK m.178/III ve m.178/VI arasındaki
bu farklılığa dair bir açıklama yapılmamıştır. Mehaz kanun hükümleri, müteselsil
sorumluluğa ilişkin CO art.333/III (LFus art.27/I atfıyla birleşmelerde, art.49/I atfıyla
da bölünmelerde uygulanır) ve ortakların kişisel sorumluluklarının devamına ilişkin
LFus art.27/III’de de (LFus art.49/III atfıyla bölünmelerde, art.68/II atfıyla da tür
değiştirmelerde uygulanır) bütünüyle aynı kapsam esas alınmıştır. Ancak Türk
hukukundaki mevcut durumda, TTK m.178/VI’nın ifade tarzı karşısında, ortakların
kişisel sorumluluğunun devirden sonra doğmakla birlikte sözleşmenin sona ermesine
kadar muaccel olmayan borçları da kapsadığı sonucuna varılabilecektir1.
Buna karşılık, tür değiştirmede bir işveren değişikliği ve işçinin itiraz hakkı
bulunmadığından, “işçinin itirazı sebebiyle hizmet sözleşmesinin sona erdiği ana kadar
doğacak olan borçlar”dan sorumluluk söz konusu değildir. Maddede belirtilen diğer
borçlardan ise ortakların kişisel sorumluluğu söz konusudur.
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.159.
41
3. Sorumluluğun Derecesi ve Süresi
TTK m.178/VI ve ona atıf yapan hükümler ile mevcut olmayan bir sorumluluk
yaratılmamaktadır. Sadece mevcut olan kişisel sorumluluğun devamı öngörülmektedir.
Öyleyse, ortakların devam eden şahsi sorumlulukları, tıpkı yapı değişikliği öncesindeki
gibi, ikinci derecede olup, devralan veya yeni türdeki şirketle müteselsil sorumluluk
olarak anlaşılmalıdır. Yani, ortağın devam eden sorumluluğu yapı değişikliği öncesi
şartlara tabidir.
TTK m.178/VI sorumluluk süresi öngörmemiş; TTK m.158’e de atıf
yapmamıştır. Dolayısıyla bu konuda özel bir zamanaşımı süresinden
bahsedilemeyecektir1. Buna karşılık, TTK m.158/II’nin kıyasen uygulanması ile, yapı
değişikliği kararının ilanından veya alacak daha sonra muaccel olmuş ise muacceliyet
tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresinin burada da uygulanabileceği
savunulmaktadır2.
E. TEMİNAT TALEP ETME HAKKI
TTK m.178/V, “İşçiler muaccel olan ve birinci fıkrada öngörüldüğü şekilde
muaccel olacak alacaklarının teminat altına alınmasını isteyebilirler.” hükmünü sevk
ederek işçilerin, alacaklarına karşılık teminat talep etme haklarını düzenlemiştir.
Hükmün kaynağı LFus art.27/II olup3, İşK m.6’dan farklı olan hususlardan biridir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, İşK m.6’da işyerleri devredilen işçilere böyle bir hak
tanınmamışken, TTK m.178/V’te tanınması işçinin korunması adına önemli bir
gelişmedir.
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.163. 2 Senyen, s.29. 3 Kaynağın LFus art.28 olduğunu ileri süren Alp’in bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Bkz, s.71. Zira LFus art.28, Türk hukukundan mevcut olmayan “işçi temsilcisine danışma” kurumunu düzenlemektedir. Öte yandan, LFus art.27/II’de teminatın hangi alacakları kapsadığı sayılmışken, bizde atıf yapılması tercih edilmiştir. Ancak bu atıf da yanlışlıkla üçüncü fıkra yerine birinci fıkraya yapılmıştır.
42
Ancak, hükümle ilgili hemen göze çarpan husus birinci fıkraya yapılan atıftır.
Bilindiği gibi TTK m.178/I’de alacakların muacceliyeti ile ilgili herhangi bir düzenleme
yapılmamaktadır. Dolayısıyla, söz konusu atfın müteselsil sorumluluğun kapsamına
girecek alacakları düzenleyen TTK m.178/III’e yapılması gerekirdi1.
Görüldüğü üzere madde çok genel bir ifade kullanmış, teminatın türü, nasıl ve
kimden talep edilebileceği açıklanmamıştır. Aşağıda bu hususlar aydınlatılmaya
çalışılacaktır:
1. Uygulama Alanı
Birleşme ve bölünmede bir işveren değişikliği olduğundan hükmün
uygulanabileceği şüphesizdir. Ancak, tür değiştirmede konu özellik arz etmektedir.
TTK m.190’da, m.178’e atıf yapılırken “iş sözleşmesinden doğan borçlar
hakkında” m.178’in uygulanacağı ifade edilmiştir. Teminatın, iş sözleşmesinden doğan
borçlar için verileceği göz önünde bulundurulduğunda, tür değiştirmede de işçilerin
teminat talebinde bulunabilmeleri gerekir.
Teminat talep edebilecek işçiler bakımından ise, bir görüş, TTK m.178’in iş
sözleşmelerinin devrini ve sonuçlarını düzenlediğini, bu açıdan teminat talep hakkının
sadece devrolunan yahut tür değiştiren şirketin işçilerine tanınması gerektiğini
savunmaktadır2.
Buna karşılık, diğer bir görüş, genel olarak birleşmede teminat istemlerini
düzenleyen TTK m.157’de “birleşmeye katılan şirketlerin alacaklıları”, bölünme için
düzenleme yapan TTK m.174’te “bölünmeye katılan şirketlerin alacaklıları”, TTK
m.178/V’te ise “işçiler”e teminat hakkı tanınmasına dikkat çekmektedir. Bu görüşe
1 Ekmekçi, s.157; Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.163. 2 Senyen, s.30; Tekinalp, s.1090.
43
göre, birleşmeye katılan şirketlerde devreden veya devralan olarak ayrım yapılmadığına
göre, teminat hakkının da tüm işçilere tanınması gerekir1.
2. Talep Usulü
TTK m.178/V, teminat isteme hakkını düzenleyip bunun nasıl yapılacağına
ilişkin esasları belirtmediğinden, teminat talep usulü hakkında belirsizlikler
doğmaktadır. Bu konuda oluşan boşluğun birleşmelerde ve TTK m.190 atfıyla tür
değiştirmelerde uygulanacak TTK m.157; bölünmelerde uygulanacak TTK m.174 ile
doldurulabileceği ileri sürülmektedir2.
TTK m.157’e göre teminat talebi, birleşmenin hukuken geçerlilik
kazanmasından, yani birleşmenin TTK m.153 uyarınca ticaret siciline tescilinden
itibaren 3 ay içerisinde yapılması gerekir. Teminat altına alma yükümü devralan
şirkettedir. Birleşmeye katılan şirketlerin, alacaklılarına, Türkiye Ticaret Sicili
Gazetesi’nde yedişer gün arayla, 3 defa yapacakları ilanla, teminat haklarını bildirmeleri
gerekir.
Bölünmede ise, alacakların teminat altına alınmasına daha büyük önem
verilmiştir. Çünkü bölünme ile bölünen şirket ortadan kalkmakta veya malvarlığı
azalmaktadır. Bu durum bölünen şirketin alacaklılarının korunmasını daha hayati
kılmaktadır. Öyle ki, bölünme kararı ancak istenen teminatlar sağlandıktan sonra
alabilecektir (TTK m.173/I). Yani istenen teminatın verilmemesi, bölünme sürecinin
sekteye uğratmaktadır3.
TTK m.174’e göre, bölünmeye katılan şirketlerin alacaklıları, Türkiye Ticaret
Sicili Gazetesinde, yedişer gün aralıklarla üç defa yapılacak ilanla ve sermaye
şirketlerinde ayrıca internet sitesine de konulacak ilanla, alacaklarını bildirmeye ve
1 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.166. 2 Özkaraca, Yapı Değişiklikleri, s.167. 3 TTK m.173 Gerekçesi.
44
teminat verilmesi için istemde bulunmaya çağrılırlar. Bu ilanların yayımı tarihinden
itibaren üç ay içinde, istemde bulunan alacaklıların alacakları, bölünmeye katılan
şirketlerce teminat altına almak zorundadır /TTK m.175/I). Bölünme ile, alacaklıların
alacaklarının tehlikeye düşmediğinin, ispatı hâlinde, teminat altına almak yükümü
ortadan kalkar (TTK m.175/II). Diğer alacaklıların zarara uğramayacaklarının
anlaşılması hâlinde, şirket, teminat göstermek yerine borcu ödeyebilir (TTK m.175/III).
3. Teminatın Türü
TTK’da ticaret şirketlerinin yapı değişikliklerinde karşılaşılan teminat
taleplerinin nasıl karşılanacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Doktrinde,
teminatın ayni veya şahsi olabileceği, taşınır veya taşınmazlar üzerindeki rehin
haklarının, üçüncü kişilere ait malvarlıkları üzerine ayni teminatların, üçüncü kişilerin
garanti ve kefaletlerinin teminat olarak gösterilebileceği kabul edilmektedir1.
Ayrıca, teminat gösterme yükümlüğünün yerine getirilmemesi halinde,
alacaklının icra veya dava yoluna başvurabileceği, ancak bunun doğrudan bir zarara yol
açmayacağı için tazminat davası açılamayacağı ifade edilmektedir. Bunun yanında,
TTK m.157’ye aykırılık dolayısıyla birleşmenin iptal edilemeyeceği vurgulanmaktadır2.
1 Çoştan, s.207-208. 2 Çoştan, s.156.
45
IV. SONUÇ
TTK m.178 ile ticaret şirketlerinin birleşme, bölünme ve tür değiştirme
işlemlerinde, iş ilişkilerinin geçmesi kurumu düzenlenmiştir. Bu düzenleme yapılırken,
işyeri devrine ilişkin İşK m.6 düzenlemesi bilinçli olarak göz ardı edilmiştir. Adalet
Komisyonu Raporu’nda, yapı değişikliklerinde TTK m.178’in uygulanacağı, bu şekilde
işçiyi daha fazla koruyan ve sosyal yönü ağır basan bir düzenleme getirildiği; TTK
m.178’de boşluk bulunan hallerde ise İşK m.6’nın uygulanacağı öngörülmüştür. Bu
tututmun sonucu olarak işyeri devrinin sonuçları bakımından birlikte ve aynı anda
yürürlükte olan iki farklı sistemin birlikte uygulandığı bir döneme girilmektedir.
Birleşme, bölünme ve tür değiştirme işlemlerine bağlı olarak gerçekleşen işyeri
devirlerinde 1.7.2012 tarihinden itibaren TTK m.178, geri kalan işyeri devri
durumlarında ise İşK m.6 ve İşK kapsamı dışında da onunla aynı hükümleri içeren yeni
TBK m.428 uygulanacaktır. Getirilen düzenlemeler yerinde ve işçinin daha lehine olsa
bile hukuk sisteminde böyle bir çelişki yaşanması uygun olmamıştır. Bunun da ötesinde
Ticaret Kanunu ile getirilen düzenleme iş hukukunda sözleşmenin feshine bağlı
kuralları dikkate almadan, en başta kıdem tazminatı gibi önemli bir kurumunu
düşünmeden yapıldığı için eleştirilmelidir.
Ancak ortaya çıkan somut durum karşısında temel eksikliğin Ticaret
Kanununda değil, İş Kanunu ve Borçlar Kanununda olduğu da söylenebilir. İş
hukukunun işçiyi koruma amacına uygun olarak İşK m.6 ve TBK m.428 hükümlerinin
de işçiye itiraz hakkını ve itirazın sonuçlarını düzenleyecek şekilde yeniden ele alınması
zorunlu hale gelmiştir. Satış, kira gibi bir işlemle işyeri devredilen işçilerin, ticaret
şirketlerinin bölünmesi ile işyeri devri durumundan daha az korunmasının haklı olduğu
söylenemez. Asıl bu durumdaki işçilere devre itiraz hakkının tanınması sureti ile hukuk
sisteminin uyumlu hale getirilmesi yerinde olacaktır.
TTK m.178 ile işyeri devrinin iki önemli ilkesine dokunulmamaktadır.
Bunlardan ilki, devredilen işyerindeki iş ilişkilerinin devralana kendiliğinden, yasa
46
gereği tüm hak ve borçları ile birlikte geçmesi suretiyle iş ilişkisinin devamlılığının
korunmasıdır. İkincisi ise devreden ve devralanın işçilik alacaklarından müteselsil
sorumlu oldukları esasının kabul edilmesidir. Bu iki ilke ile devre konu işyerinin
işçilerine iş güvencesi sağlanması ve işçilik alacaklarının etkin şekilde korunması
esasları muhafaza edilmektedir.
TTK m.178’in İşK m.6’dan en bariz farkı ise işçiye devre itiraz hakkı
tanınmasıdır. İşçi böylece bir seçim hakkına sahip olmakta, iş sözleşmesinin devrini
engelleyebilmektedir. İşçiye sağlanan bu hak, işverenler bakımından belirsizlikler
yaşanmasına yol açabilecek niteliktedir. Ancak işçiler bakımından da belirsizlik söz
konusudur. Gerek itiraz hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi gerek itiraz hakkının
süresinin belirlenmesi için işçinin devir konusunda bilgilendirilmesi zorunlu iken
mevzuatımızda bu yönde bir düzenleme bulunmamasının eksikliği yeni düzenleme ile
kendini daha ağır bir şekilde hissettirmektedir. Tartışmalı durumların ve sürprizlerin
yaşanmaması için en güvenli yol işverenin işçilere bildirimde bulunması ve itiraz
hakkının kullanımı için makul bir süre tanıması olacaktır.
Devre itiraz ile iş ilişkisi sona erer. TTK m.178’de yanlış bir ifade ile “kanuni
süre sonunda” sona ereceği söylenen iş ilişkisinin, mehaz kanun ve İsviçre
hukukundaki anlamına uygun olarak yasal bildirim süresi sonunda son bulacağı kabul
edilmelidir. Bu şekilde iş hukukuna yeni bir sona erme şekli kazandırılmaktadır.
Kıdem tazminatı ile bu sona erme şekli arasında yasada bir bağlantı
kurulmamış olması önemli bir eksiklik olarak kendini göstermektedir. Bu bakımdan bir
kanun boşluğu olduğunu kabul etmek gerekir. İşçiyi daha iyi koruduğu iddiasındaki
yeni düzenlemenin kıdem tazminatından mahrum kalmak sonucunu doğurmayacağını
kabul etmek, düzenlemenin amacına uygun olarak diğer şartları sağlayan işçilerin kıdem
tazminatı alabileceği sonucuna ulaşmak yerinde olacaktır.
47
TTK m.178 işverenlerin müteselsil sorumluluğu bakımından da İşK m.6’dan
farklı bir düzenleme getirmektedir. İşK m.6 ile tamamen zıt bir şekilde öncelikle
birleşme ve tür değiştirme hallerinde müteselsil sorumluluk öngörülmektedir. Birleşme,
tam bölünme ve tür değiştirme halinde iki farklı şirket söz konusu olmayacağı için
şirketlerin müteselsil sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Fakat kısmi bölünmede
bölünen şirketin ve sona eren şirketin şahıs şirketi olması halinde ortaklarının müteselsil
sorumluluğuna başvurulabilecektir. Müteselsil sorumluluğun kapsamına giren işçilik
alacakları bakımından önemli bir fark ise TTK m.178’de devir tarihinden sonra fakat iş
sözleşmesinin normal sona erme tarihinden önce muaccel olan alacaklardan da
müteselsil sorumluluk esasının benimsenmiş olmasıdır. Bu nedenle devreden, devralan
işveren döneminde muaccel olacak alacaklardan da müteselsil sorumlu tutulabilecektir.
Bir görüş uyarınca devredenin, devralan işveren döneminde doğacak alacaklardan dahi
birlikte sorumluluğu söz konusu olabilir. Her durumda önemli bir değişiklik, birlikte
sorumluluğun İşK m.6’nın aksine iki yıl ile sınırlı olmamasıdır. Zamanaşımı süresi
içinde işçilerin devreden işverenden alacaklarını talep edebilmeleri mümkündür. İşçilere
alacakları için teminat isteme hakkı da tanınmış olmakla birlikte bu hakkın nasıl
kullanılacağı ve sonuçlarının ne olacağı belirsizdir.