1 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LABORATUVAR UYGULAMALARI (Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencileri için) İstanbul, 2014
1
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ
Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı
TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI
LABORATUVAR UYGULAMALARI
(Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencileri için)
İstanbul, 2014
2
Sevgili Öğrencilerimiz,
Tıp Fakültesi 2. Yıl öğreniminiz sırasında Kan-lenfoid, Metabolizma, Üreme ve ürogenital
dilimlerinde olmak üzere üç ayrı biyokimya uygulaması vardır. Yönetmelik gereği uygulamaların
%80’ine devam zorunludur. İlk dönemde olduğu gibi bir uygulama programı sekiz kere
tekrarlandığından, kendi gününde uygulamaya girememiş olan öğrenci, başka bir gruba
katılabilecektir.
Laboratuvar çalışmalarının yararlı olması, çalışma öncesinde o konuya ilişkin temel bilgiyi
edinmenize bağlıdır. İlişikteki kitapçık, her uygulama için gerekli temel bilgileri içeren bir rehber
niteliğindedir. Bunun yanında uygulamalarda aktif görev alan öğretim kadromuz konuyla ilgili
sorularınız için her zaman yardımcı olacaktır.
Başarı dileklerimizle,
Prof. Dr. Figen Gürdöl
3
İ Ç İ N D E K İ L E R
1- KAN-LENFOİD DİLİMİ UYGULAMASI
A- Kanın yapısı, plazma/serum eldesi, antikoagülanlar ………… 4-9
B- Hemoglobin yapım ve yıkım ürünleri ile ilgili testler ….……10-18
2- METABOLİZMA DİLİMİ UYGULAMASI
A- Karbonhidrat metabolizması ile ilgili testler ………………...19-25
B- Serum lipitleri ve keton cisimleri ………………………..…… 26-30
C- Proteinler ile ilgili testler …………………………………….. 31-36
D- İdrarda amino asit türevleri………………………………… …37-39
3- ÜREME-ÜROGENİTAL DİLİMİ UYGULAMASI
A- İdrar incelemesi ……………………………………………. 40-47
B- Protein dışındaki azotlu bileşikler ……………………..…… 48-49
C- Böbrek fonksiyon testleri ………………………..………….. 50-52
Düzenleyen: Prof. Dr. Figen GÜRDÖL
4
1- KAN-LENFOİD DİLİMİ UYGULAMASI
A- KANIN YAPISI, PLAZMA/SERUM ELDESİ, ANTİKOAGÜLANLAR
Kan, bütün dokulara gerekli maddeleri taşıyan ve metabolizma ürünlerini dokulardan uzaklaştıran,
hücreler ile sıvı fazın karışımından oluşan özelleşmiş vücut sıvısıdır. Kanın sıvı kısmı plazma
olarak adlandırılır. Plazmada kanın hücresel bileşenleri olan eritrosit, lökosit ve trombositler (şekilli
elemanlar) süspansiyon halinde, birçok organik ve anorganik madde ve pıhtılaşma faktörleri ise
çözünmüş olarak bulunur.
Kan vücut içinde sıvı haldedir, vücut dışına çıkınca 5-8 dakikada pıhtılaşır. Pıhtılaşmadan önceki
kana tam kan denir. Tam kandan şekilli elemanların ve pıhtının (fibrin) uzaklaştırılması ile elde
edilen açık sarı, berrak sıvı serumdur. Plazma ise sadece hücrelerin uzaklaştırılmasıyla elde edilen
kısımdır, fibrinojen içerir. Kanda yapılacak laboratuvar incelemelerinin türüne göre tam kan,
plazma veya serum kullanılır.
Tam Kan
- Kapiller kan: Çok az miktarda kan gerektiren mikrometodlarda kullanılır. Kapiller kan
çoğunlukla parmak ucundan, daha seyrek olarak kulak memesinden, bebeklerde ise ayak
başparmağı veya topuktan alınır.
Parmak ucunun etli kısmı eter veya %70 etil alkol ile silinir.
Steril bir gazlı bezle kurulanır veya kendi halinde kurumaya bırakılır.
Usulüne uygun şekilde parmak sıkıca tutulur ve steril bir lanset yardımı ile 2-3 mm
kadar delinir.
İlk damla kan bir pamukla silinerek uzaklaştırılır, daha sonra sıkmadan kanın göllenmesi
beklenir ve kan alınır.
-Venöz kan: Biyokimyasal analiz için en çok kullanılan kan örneğidir. Karbonhidrat, lipit (özellikle
trigliserit) ile ilgili testler için kan sabah aç karnına alınmalı, bu işlemden önce eldiven giyilmelidir. Geniş yaralı veya hematomlu koldan, mastektomili hastada ameliyatlı taraftaki koldan kan
alınmamalıdır.
Hasta oturtulur, kolunu omuzdan bileğe kadar düz olacak şekilde uzatması sağlanır.
Kan alınacak kolun brakial ven bölgesi %70 lik etil alkol ile iyice temizlenir. Antekubital
fossadaki kalın ve yüzeyel venler tercih edilir.
Kan alma bölgesinin 10-15 cm üzerinden turnike bağlanır. Turnikenin uzun süre tutulması kanın
5
bileşimini değiştirir.
Dolgunlaşan venlerden gözlem ve palpasyonla en dolgun ve geniş çaplı olanı saptanır. Venin
kayması sol elin başparmağı ile bastırılarak önlenir. Vene girmek için iğne kan alınacak venle
hizalanır, deriye ~15º açı yapacak şekilde tutulur ve venin içine yavaşça itilir.
Kan tüpün içine akmaya başladığında iğne hareket ettirilmeden turnike gevşetilir.
Kan alma işlemi tamamlandığında, iğne damardan çıkarılır ve sızıntı olmaması için hastaya kuru
gazlı bez veya pamuk verilerek kan alınan bölgeye bastırması ve kolunu yukarıya doğru tutması
söylenir.
Vakumlu tüp sistemi kullanılıyorsa önce katkısız, sonra katkı maddeli tüplere kan alınmalıdır.
Günümüzde rutin analizlerde çalışılan testler farklı özellikte örnek gerektirdiğinden kan alımında
vakumlu tüp sistemi kullanılmaktadır (Tablo 1).
-Arter kanı: Kan gazlarının (oksijen ve karbondioksit) analizi ve kan pH’ının ölçümünde
kullanılır. Bu iş için en uygun arterler sırasıyla radyal, brakiyal ve femoral arterlerdir (bilek, dirsek
ve kasık arterleri). Turnikeye gerek yoktur. Enjektörde hava bulunmamasına özellikle dikkat
edilmelidir.
Arter kanını hekim veya deneyimli hemşire alır.
Uygun arter seçilir. Femoral arterden sızma olasılığı nedeniyle kol arterleri tercih edilir.
Bölge temizlenir, turnike gerekmez.
Steril eldiven giyilir, damar 2 ve 3. parmaklarla palpe edilir ve iki parmak arasında sabitlenir,
enjektör dik tutularak artere girilir.
Heparinize enjektör kullanılır. Enjektör, arterin basıncıyla kendi kendine dolar ve hava kalmaz.
Enjektörün iğnesi kıvrılır ve buz üzerinde, hava alması engellenerek hızla laboratuvara ulaştırılır.
Plazma
Kandan kan hücrelerinin uzaklaştırılmasıyla elde edilen, serumdan farklı olarak fibrinojen ve diğer
pıhtılaşma faktörlerini de içeren sıvıdır. Plazma elde etmek için kanın pıhtılaşması antikoagülan
madde ile engellenmelidir. Antikoagülanlı kan 600 g’de 10 dak. santrifüj edilerek şekilli elemanlar
çöktürülür. Üstte kalan berrak, sarımtrak sıvı plazmadır. Serumda yapılan birçok analiz plazmada
da yapılabilir. Ancak, antikoagülan maddenin uygulanacak testlerle veya ölçülecek maddeyle
etkileşime girebileceği göz önünde tutulmalı ve antikoagülan seçiminde buna dikkat edilmelidir.
Fibrinojen ve protrombin gibi pıhtılaşma faktörleri ve HbA1c tayininde plazma kullanılır.
Antikoagülanların etkisi başlıca iki yolla oluşur:
1) Kandaki Ca2+
antikoagülan tarafından iyon halinde uzaklaştırılır. Kanın oksalat,
etilendiamin tetraasetik asit (EDTA) ve sitrat ile muamele edilmesi Ca2+
’un bağlanmasını
6
sağlayarak pıhtılaşmayı önler.
2) Protrombinin trombine dönüşmesinin engellenmesi için heparin ve diğer bazı
antikoagülanlar kullanılır.
Antikoagülan madde, kanın mL’si başına hesaplanarak önceden tübe konur. Gereğinden az
miktarda eklenen antikoagülan pıhtılaşmayı tamamen durduramadığından kan sayımında ve
sedimentasyonda yanlış sonuç alınmasına yol açar. Oksalat, EDTA, sodyum florür gibi
antikoagülanlar için kanın mL’si başına 1-2 mg yeterlidir.
Oksalatlar: Na+, K
+, NH4
+ veya Li
+-oksalat halinde kullanılır. Oksalat bileşikleri laktat
dehidrojenaz (LDH), amilaz ve asit fosfatazı inhibe eder. Potasyum oksalatlı plazmada eritrositler
büzülüp, amonyum oksalatlı plazmada şişeceğinden hematolojik analizlerde iki antikoagülanın
uygun oranda karışımları kullanılır. Amonyum oksalat, üre azotu ölçümlerinin yanlış çıkmasına
sebep olur.
EDTA (Etilendiamin tetraasetik asit): Sentetik amino asittir. Dipotasyum tuzu (K2-EDTA)
kullanılır. Kalsiyumla kelatlanarak pıhtılaşmayı önler. Plazma K+ düzeylerinin tayininde
kullanılmaz. Kan hücrelerini koruduğu için hematolojik incelemelerde, özellikle trombosit sayımı
ve analizlerinde tercih edilen bir antikoagülandır.
Sodyum sitrat: 9 kısım kana 1 kısım % 3.4-3.8 sodyum sitrat çözeltisi eklenmesi
antikoagülan etki için yeterlidir. Fakat sedimentasyon tayininde kullanılırken bu oran 3:1 olmalıdır.
Sitrik asitle tamponlanmış sitrat plazma pH’ını stabilleştirir. Pıhtılaşma analizlerinde ve trombosit
fonksiyon testlerinde trisodyum sitrat uygun bir seçenektir. Sitratlı kan: a) Proteinsiz süzüntü
eldesinde iyi sonuç vermez ve ürik asit tayinleri etkilenir. b) Transaminazları (ALT, AST) ve alkali
fosfatazı (ALP) inhibe, asit fosfatazı ise stimüle eder. c) Fosfat ölçümlerini bozar.
Heparin: Kimyasal testlerde en az etkileşime giren antikoagülandır. Na+, K
+, NH4
+ ve Li
+
tuzları halinde bulunur. Genellikle kan mL’si başına 20 U kullanılır. Hemolizin önlenmesi ve
ozmotik frajilite testleri için en uygun antikoagülandır. Heparinli kan: a) Hücre kümeleşmesi
yaptığından lökosit ve trombosit sayımında kullanılmaz. b) Asit fosfataz ve LDH’ı inhibe ettiği
bildirilmiştir. c) Serbest T3 ve T4 tayinlerinde yüksek sonuç bulunmasına yol açar.
İyodoasetat: 2 mg/mL konsantrasyonda glikolizi durdurur. Üreaza etki etmediğinden diğer
glikoliz inhibitörü olan sodyum florüre tercih edilir. Kreatin kinaz (CK) dışındaki enzimleri
etkilemez.
Sodyum florür (NaF): Zayıf bir antikoagülandır. Oksalat ile birlikte kullanılır. Florür iyonu
glikolizde görevli enolaz enziminin inhibitörü olduğundan kan glikoz tayinlerinde örnek uzun süre
bekletilecekse sodyum florürlü plazma seçilir. Yüksek konsantrasyonda üreazı inhibe ettiğinden
enzimatik yöntemle üre tayini yapılamaz. ALP, lösin aminopeptidaz (LAP) ve CK’ı inhibe eder.
7
Serum
Serum organizma için gerekli yapı taşlarını, makromolekülleri, vitamin ve hormonları, metabolizma
son ürünlerini, doku enzimlerini, anorganik maddeleri homojen olarak bulunduran, hücrelerden ve
pıhtılaşma faktörlerinden arınmış kan sıvısıdır. Bileşimindeki maddeler organik ve anorganik olmak
üzere iki grupta toplanabilir. Organik maddeler azotlu ve azotsuz bileşiklerden oluşur.
- Azotlu Maddeler:
Albumin, globulin, üre, ürik asit, kreatin, kreatinin, amino asitler, glutatyon, bilirübin
- Azotsuz Maddeler:
Glikoz, trigliserit, kolesterol, serbest yağ asitleri, safra asitleri
Serum eldesi: Damardan alınan kan, hemolizi önlemek için yavaşça bir santrifüj tübüne
boşaltılır. Oda sıcaklığında veya 37oC'lik etüvde kendi haline bırakılır. Kısa bir süre sonra
pıhtılaşma başlar ve 15-20 dakika içinde tüp kenarına yapışan bir pıhtı oluşur. Cam bir baget
yardımıyla pıhtı tüp kenarlarından ayrılır, santrifüj ile pıhtı ve şekilli elemanlar çöktürülür. Üstte
kalan açık sarı, berrak sıvı serumdur. Serum eldesini daha hızlandırmak ve kolaylaştırmak için son
yıllarda özel jel içeren santrifüj tüpleri kullanılmaktadır.
Kan sürekli hareket halinde olduğu için kan hücreleri plazma içinde dağılmış halde tutulur
ve fibrinolitik mekanizmalar sayesinde pıhtılaşma önlenir. Damar dışına çıkan kan pıhtılaşır.
Pıhtılaşmada temel reaksiyon, plazmada bulunan ve çözünür bir protein olan fibrinojenin
çözünmeyen fibrin haline dönüşmesidir. Bunun için yine plazmada bulunan trombin adlı proteine
gerek vardır. Pıhtılaşmada rol oynayan diğer faktörler gibi trombin de kanda inaktif formu olan
protrombin halinde bulunur. Protrombinin trombine dönüşmesi için Ca++
iyonlarına ve pıhtılaşma
faktörlerine ihtiyaç vardır. Karmaşık bir mekanizma ile aktiflenen pıhtılaşma faktörleri protrombini
trombine dönüştürür. Trombin de fibrinojenin fibrine dönüşmesini sağlar. Fibrin, yapışkan ince
iplikler halinde ağsı bir yapıdır; birbirine yapışarak ve kanın şekilli elemanlarını da içine alarak
çöker (pıhtılaşma), geriye sıvı faz (serum) kalır.
Genel olarak her analiz için 50-200 L örnek gerekir. Serum hacminin kan karşılığını
bulmak için üç katı, plazmanın kan karşılığı için gerekli hacmin iki katı alınmalıdır.
Vakumlu tüp sistemi: İlk defa 1947 yılında Joseph Kleiner tarafından damardan kan alınması
için tasarlanmıştır. Adaptör, iğne ve özel vakumlu tüpten oluşan bir sistemdir. Damar yoluyla kan
alınmasında özel tüpler yardımıyla gereken miktarda ve nitelikte kan alınır. Bu tüpler kapak
renkleriyle tanımlanır ve kullanılacağı teste uygun olarak bir kısmı antikoagülan içerir (Tablo 1).
Günümüzde ticari olarak tescillenmiş Vacutainer adıyla anılmaktadır.
8
Tablo 1. Vakumlu tüplerin kapak rengine göre özellikleri ve kullanım yerleri. Parantez içinde
antikoagülan/kan oranları (v/v) görülmektedir.
Kapak
Rengi Antikoagülan Kullanım Yeri
Kırmızı
(sarı) Yok Serum gerektiren analizler
Gri 10 mg K-oksalat +12.5 mg NaF Plazma (glikoz, laktik asit)
Mor %15 K2-EDTA 3.6 mg / 2 mL Tam kan (hematoloji, amonyak)
Mavi %3.8 Na sitrat (1:9) Plazma (pıhtılaşma testleri)
Yeşil Heparin Plazma gerektiren analizler
Lacivert Özel temizlenmiş Eser element analizleri
Siyah %3.8 Sodyum sitrat (1:3) Sedimentasyon
Serumun görünümünü etkileyen faktörler:
-Hemolizli serum/plazma: Hemoliz, eritrosit membran bütünlüğünün bozulması nedeniyle
hemoglobinin hücre dışına çıkmasıdır. Bu durum, fizyolojik sınırı aştığı takdirde serumun rengini
değiştirir ve bazı analizlerin sonucunu etkiler. Hemoglobin içeriği 15-20 mg/dL’yi aşarsa hemoliz
belirgin olur ve serum pembe renkte görünür. Hemolizli serumun rengi, serumun
proteinsizleştirilmesi ile kaybolur. Böylece üre ve bilirübin miktar belirtimi gibi ölçümlerde
serumun renginden doğabilecek hatalar önlenir.
-Lipemik serum/plazma: Lipemik serum genellikle 400 mg/dL’den fazla nötral lipit içerir.
Bu durum serumun berraklığını etkiler ve bulanıklıktan süt beyazlığına kadar değişen bir görünüme
yol açar.
-Bilirübinli serum/plazma: Sarı-turuncu renktedir. Bu durum birçok spektrofotometrik tayini
etkiler. Bilirübin, biliverdine oksitlenir ve kolesterol tayininde (Liebermann-Burchardt metodu)
oluşan yeşil rengi arttırır. Bilirübin dışındaki analizlerde bilirübinli serum sulandırılarak veya deney
körü yapılarak kullanılmalıdır.
Serumun içerdiği anorganik maddelerin başlıcaları şunlardır:
- Katyonlar: Sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum, amonyum
- Anyonlar: Bikarbonat, sülfat, fosfat, klorür
Bazı deneyler için proteinsiz serum filtratı hazırlanması: Serumda protein konsantrasyonu
diğer bileşenlere göre oldukça fazladır. Bu durum, protein dışı bazı maddelerin tayininde yanlış
sonuçlara neden olabilir. Protein dışı maddelerin tayininde, proteinler çözünmez tuzlar halinde
çöktürülerek uzaklaştırılır. Bunun için asit ortamda katyon olan proteinler tungstat, molibden,
triklorasetik asit gibi anyonlarla; anyonik özellikteki proteinler ise çinko, kadmiyum, cıva, kurşun
9
gibi katyonlarla çöktürülebilir. Protein çöktürüldükten sonra santrifüjle süpernatan ayrılır.
Proteinsizleştirme için en sık kullanılanlar triklorasetik asit (TCA) ve Folin-Wu yöntemleridir.
TCA filtratı eldesi: 1 hacim serum/plazma ve 9 hacim %5'lik TCA iyice karıştırılır, 5 dakika
bekletildikten sonra filtre veya santrifüj edilir.
Yapılacak deney için ortam asitliğinin önemsiz olduğu durumlarda serum üzerine eşit hacimde %20
TCA konulur. En uygun protein denatürasyonu, TCA’nın son konsantrasyonunun %10 olduğu
ortamda gerçekleşir.
Folin-Wu filtratı eldesi: 1 hacim serum/plazma, 8 hacim saf su, 0.5 hacim 1/12 N H2SO4 ve 0.5
hacim % 10'luk Na2WO4 (sodyum tungstat) ağzı kapalı bir tüpte karıştırılır, 10 dakika beklenir,
filtre veya santrifüj edilir. Berrak bir filtrat elde edilmesi için sülfürik asidin taze hazırlanmış olması
gerekir. Kanı proteinsizleştirmek için ise 1 hacim kan, 7 hacim saf su, 1 hacim 1/12 N H2SO4 ve 1
hacim % 10'luk Na2WO4 karışımı kullanılır.
Yoğun filtrat eldesi için proteinsizleştirme: 2 mL serum, 3 mL saf su, 1 mL % 10'luk Na2WO4, 2
mL 0.67 N H2SO4 sırasıyla karıştırılır. 5 dakika santrifüj edilir.
10
B- HEMOGLOBİN YAPIM VE YIKIM ÜRÜNLERİ İLE İLGİLİ TESTLER
İdrarda porfirinler ve porfobilinojen
Porfirinlerin yapısında dört pirol halkasının meten (=CH-) köprüleri ile birbirine bağlanarak
oluşturduğu porfin iskeleti bulunur. Porfirinler pirol halkalarının dış köşelerindeki karbon
atomlarına bağlı sekiz alifatik zincir (ek grup) taşırlar ve bu zincirlerdeki farklılıklara göre değişik
porfirin türleri ortaya çıkar. Üroporfirin 4 asetik asit ve 4 propiyonik asit, koproporfirinler ise 4
metil ve 4 propiyonik asit ek grupları taşımaktadırlar. Hem halka yapısının çekirdeğini oluşturan
protoporfirinlerde ise 4 metil, 2 vinil ve 2 propiyonik asit takıları bulunur.
Organizmada porfirin sentezi aşamalarında çoğunlukla genetik nedene bağlı bozukluklar,
klinikte Porfiria adıyla anılan hastalıkların görülmesiyle sonuçlanır. Bu hastalık grubunda, enzim
yetersizliğinin bulunduğu aşamaya göre, -amino levülinik asit (ALA), porfobilinojen (PBG),
üroporfirin, koproporfirin gibi ara maddelerde artış ve dolayısıyla bu maddelerin idrar (ve dışkı) ile
atılımı görülmektedir. Farklı yollarla vücut dışına atılan porfirinler mor renkli bileşiklerdir. Sekiz
karboksil grubu taşıdığı için suda çözünürlüğü fazla olan üroporfirin idrarla, dört karboksil grubu
taşıyan koproporfirin ise idrar ve dışkı ile atılır. Vücuttan dışkı ile uzaklaştırılan protoporfirin ise iki
karboksil grubu taşımaktadır.
Akut klinik belirtilerle veya deri lezyonları ile ortaya çıkan porfirialarda görülen akut
belirtiler arasında karın ağrısı, kabızlık, hipertansiyon, taşikardi ve nöropsikiyatrik bulgular yer
almaktadır. Işığa duyarlılık, ışık gören vücut bölgelerinde deri lezyonları, pigmentasyon artışı ve
hipertrikoz, cilde ait belirtiler arasındadır. Bazı porfirialarda her iki grup belirti birlikte
görülebilmektedir. Üroprofirinojen, koproporfirinojen ve protoporfirinojen, yapılarında metilen (-
CH2) köprüleri bulunması ve konjuge bağ sistemi olmaması nedeniyle renksizdir. Buna karşılık
porfirinler yapılarındaki konjuge bağ sisteminin rezonans yapma özelliği nedeni ile karakteristik
absorpsiyon spektrumu verir. Kuvvetli asit veya organik çözücülerle ekstre edilen porfirinler
ultraviyole ışıkta kuvvetli pembe-kırmızı floresans verir. Bu özelliklerinden klinik tanıda
yararlanılır.
11
İdrarda Porfobilinojen Aranması (UYGULAMA 1)
Porfobilinojen, hem sentezi sırasında organizmada oluşan bir ön maddedir. İdrarda porfobilinojen
aranması porfiriaların, özellikle hepatik ve eritropoietik porfiriaların ayırıcı tanısında önemlidir.
İdrarda porfobilinojen Watson-Schwartz testi ile aranır. Bu test, porfobilinojenin asit ortamda p-
dimetilaminobenzaldehit ile kırmızı renk oluşturması prensibine dayanır.
Ayıraçlar:
- Ehrlich Ayıracı: 0.7 g p-dimetilaminobenzaldehit 100 mL saf suda çözündürülür, üzerine yavaşça
150 mL derişik HCl eklenir.
- Doymuş sodyum asetat
- Kloroform
Deneyin yapılışı:
2.5 mL taze idrar üzerine eşit hacimde Ehrlich ayıracı konulur, iyice karıştırılır ve 30 saniye kadar
beklenir. Üzerine 5 mL doymuş sodyum asetat eklenir ve karıştırılır. Bu karışımın pH’sı 5.5 civarında
olmalıdır. (Gerekirse doymuş sodyum asetatla pH 5.5’e ayarlanır).
Testin bu aşamasında idrarda porfobilinojen, ürobilinojen veya indol varsa pembe renk görülür.
Pembe renk görülmezse deney sonlandırılır. Pembe renk görülürse:
- Tübe 5 mL kloroform eklenir, karıştırılır. Kısa bir süre sonra tüpte 2 tabaka oluşur; üstte sulu
faz, altta ise kloroform fazı yer alır.
- Sulu fazda pembe renk görülürse idrarda porfobilinojen vardır. (Porfobilinojen kloroformda
çözünmez.)
- Pembe renk kloroform fazında ise, idrarda ürobilinojen vardır.
Bilirübin, ürobilinojen ve ürobilin
Normal yaşam sürelerinin sonunda retiküloendotelyal sistem hücrelerinde parçalanan eritrositlerden
açığa çıkan hemoglobin, hem ve globine ayrılır. Hem halkası bir noktasından açılarak demirini
kaybeder ve biliverdin meydana gelir. Biliverdin dokularda indirgenerek bilirübine çevrilir. Oluşan
bilirübin kan dolaşımı ile karaciğere gelir, burada glikuronik asitle birleşir ve suda çözünebilen
direkt bilirübin haline geçer. Direkt bilirübin karaciğer hücresinden safra yollarına verilir, safra
yollarıyla da ince bağırsağa gelir.
Bilirübin metabolizması dört aşamada incelenebilir:
1) Serbest (indirekt) bilirübin oluşumu
2) Serbest bilirübinin karaciğer hücresine girişi (transport)
3) Bilirübinin glikuronidleşmesi (glikuronik asitle konjugasyon)
12
4) Bağlı bilirübinin safra yollarına verilmesi (ekskresyon)
İdrarda normalde bilirübin bulunmaz. Bilirübinin idrara çıkışına bilirübinüri denir.
Bilirübinüri görülebilmesi için, direkt bilirübinin kanda artması gerekir. Sadece direkt (bağlı)
bilirübin idrara geçebilir. Serbest bilirübin suda çözünmeyen, kan düzeyleri artsa bile idrarda
bulunmayan, kan-beyin engelini kolayca aşabilen bilirübindir. Bağlı bilirübin ise glikuronik asitle
bağlanan, suda çözünen ve kanda düzeyi arttığı hallerde idrara çıkan bilirübindir.
Bilirübin düzeylerinin kanda artmasına hiperbilirübinemi denir. Bilirübin sarı renkli bir
bileşik olduğundan kanda artması halinde özellikle mukozalarda ve gözün sklerasında sarı pigment
artışı görülür. Bu tabloya sarılık (ikter) adı verilir
Bilirübin düzeylerinin kanda yükselmesi aşağıdaki nedenlere bağlı olabilir:
- Vücutta karaciğerin uzaklaştırabileceğinden daha fazla bilirübin oluşumu,
- Karaciğerin normal miktarda oluşan bilirübini uzaklaştırmada yetersiz kalışı,
- Safraya atılan bilirübinin bağırsağa salgılanmasında mekanik bir engel olması.
İkterler, bilirübin metabolizmasındaki bozukluğun ortaya çıktığı aşamaya göre hemolitik,
hepatik, ve mekanik (obstrüktif) ikter olmak üzere üçe ayrılır. Hemolitik ikterlerde karaciğere bağlı
bir neden olmaksızın, eritrositlerin aşırı yıkılmasına bağlı olarak bilirübin oluşumu artar. Bu tip
ikterlerde kanda indirekt yani karaciğerde glikuronidleşmemiş, suda çözünmeyen bilirübin
konsantrasyonu yükselir. Deride ve mukozalarda sararma olduğu halde idrarda bilirübin görülmez,
çünkü artan indirekt bilirübin suda çözünemediği için böbreklerden süzülüp idrarla atılamaz.
Hepatik ikterlerde karaciğer hücresindeki hasar veya hastalık nedeniyle bilirübin, ya
glikuronik asitle bağlanamaz (konjugasyon bozuktur), ya da safra yoluna verilemez (ekskresyon
bozuktur). Bu durumda da hem indirekt, hem de direkt bilirübin artışı olur. İdrarda bilirübin
bulunur.
Mekanik ikterlerde ise safra yollarını tıkayan safra taşı, pankreas veya safra kanalı tümörü
gibi nedenler söz konusudur. Bu durumda bilirübinin çoğu karaciğerde direkt bilirübin haline
geçtiği halde tıkanıklık yüzünden safra yoluyla bağırsağa atılamaz. Bu hastaların kanında artan
direkt bilirübin idrara da geçer ve idrar çay rengini alır. Ayrıca bilirübin tıkanma nedeniyle
bağırsağa geçemediği için, bilirübinden normalde bağırsakta oluşan ve dışkıya rengini veren
sterkobilinojen (ve sterkobilin) de sentezlenemez. Bu hastaların dışkıları renksiz olur.
Normalde kanda total bilirübin % 0.2-1 mg’dır. Direkt bilirübin düzeyi 0.2 mg/dL’yi
geçmez. Direkt bilirübinin idrara geçmesi için kanda %1.2-1.4 mg'ın üzerine çıkması gerekir
(böbrek eşiği). Kanda bilirübin 2-2.5 mg’ı geçtiğinde dokulara yayılır ve sarılık (ikter) görülür.
Bilirübin tayin yöntemleri Diazo reaksiyonu (bilirübin ile diazolandırılmış sülfanilik asidin
birleşerek renkli kompleksler oluşturması) prensibine dayanır. Bağlı bilirübin bu reaksiyonu kolaylıkla
verirken, serbest bilirübin ortama metil alkol, kafein-sodyum benzoat, dimetil sülfoksit gibi bir
13
reaksiyon hızlandırıcı kimyasallar eklendikten sonra bu reaksiyonu verir. Bu nedenle serbest bilirübin
"indirekt", bağlı bilirübin "direkt" bilirübin olarak adlandırılır.
Serumda Bilirübin Tayini
Serumda bilirübin tayini için diazo reaksiyonuna dayanan iki yöntem kullanılmaktadır.
1- Evelyn-Malloy metodunda, bilirübin asit ortamda diazo ayıracı ile kırmızı-mor renk
oluşturur. Klasik Evelyn-Malloy yönteminde serum veya plazma üzerine önce metanol eklenir,
böylece serbest bilirübinin çözünmesi sağlanır. Daha sonra ortama diazolandırılmış sülfanilik asit
eklenmesi ile kırmızı-mor renkli azobilirübin kompleksi oluşur (total bilirübin). Aynı deney metanol
içermeyen bir ortamda yapılırsa sadece direkt bilirübin ölçülür. Total bilirübin ile direkt bilirübin
düzeyleri arasındaki fark ise indirekt bilirübin düzeylerini verir.
2- Jendrassik-Grof metodunda serum veya plazma sodyum asetat, kafein ve sodyum
benzoat içeren bir ortama konur, daha sonra diazolandırılmış sülfanilik asit eklenir. Kırmızı-mor
renkli azobilirübin oluşur. Sodyum asetat ortamda uygun pH’ı, kafein-sodyum benzoat serbest
bilirübinin intramoleküler bağlarının açılmasını ve böylece bilirübinin diazolandırılmış sülfanilik
asitle reaksiyona girmesini sağlar. Daha sonra ortama eklenen askorbik asit reaksiyonu durdurur.
Alkali tartarat eklenmesi ile de oluşan kırmızı-mor renkli azobilirübinler mavi renkli
azobilirübinlere dönüştürülerek spektrofotometrik ölçüm için daha uygun bir ortam yaratılır.
Son yıllarda metanol veya kafein-sodyum benzoat dışında bu görevi yapan dimetil sülfoksit,
2,4-dikloranilin gibi birçok kimyasal bileşik kullanılmaktadır. Bilirübin ışığa duyarlı olduğu için,
deney materyalinin ışığa maruz kalmamasına özen gösterilmelidir.
Evelyn-Malloy Metodu ile Serumda Bilirübin Tayini (UYGULAMA 2)
Ayıraçlar:
- Asitlenmiş Metanol: 58 mL metanol ve 5 mL 1 N HCl alındı ve 100 mL’ye distile su ile
tamamlanır.
- Sülfanilik asit: 0.5 g sülfanilik asit distile ile 100 mL’ye tamamlanır.
- Sodyum nitrit %20’lik:1 g NaNO2, 5 mL distile suda çözünerek hazırlanır.
- Diazo Ayıracı: 6 mL sülfanilik asit ile 20 L sodyum nitrit deneyden hemen önce karıştırılır.
- 0.05 N HCl
14
1- Total Bilirübin Tayini:
Ayıraçlar (mL)
Kör
Deney
Metanol 4.75 4.75
Serum 0.25 0.25
Sülfanilik asit 0.5 -
Diazo ayıracı - 0.5
8 dakika beklenir ve deney tübünde oluşan kırmızı-mor rengin absorbansı köre karşı
spektrofotometrede 570 nm’de okunur. Standart olarak, içerdiği bilirübin miktarı önceden belirlenmiş
serum (standart veya kalibran serum) kullanılır.
2- Direkt Bilirübin Tayini:
Ayıraçlar (mL)
Kör
Deney
0.05 N HCl 4.75 4.75
Serum 0.25 0.25
Sülfanilik asit 0.5 -
Diazo ayıracı - 0.5
1 dakika beklenir, deney tübünde oluşan kırmızı-mor rengin absorbansı köre karşı 570’nm de
spektrofotometrede okunur ve standart serum kullanılarak miktar tayini yapılır.
İdrarda Bilirübin Aranması (UYGULAMA 3)
İdrarda bilirübin iki farklı prensibe dayanan yöntemlerle aranır.
1- Diazolandırma testleri: Bilirübin, diazo ayıracı emdirilerek hazırlanmış olan ticari şeritlerde
renkli kompleksler oluşturur.
Asit
Bilirübin diglikuronid + Diazonium tuzu Azobilirübin (Kahverengi)
2- Oksidasyon testleri: Bilirübinin yeşil renkli bir pigment olan biliverdine oksidasyonuna
dayanır.
Gmelin testi: Bir deney tübüne 2 ml idrar konulur. Tüp eğilir ve kenarından, altında
tabakalanmak üzere, derişik nitrik asit yavaşça dökülür. İdrarda bilirübin varsa, idrarın nitrik asitle
15
değinme yüzeyinin biraz üzerinde yeşil renkli bir halka (biliverdin) oluşur. Bu test bilirübine özel
değildir; indikan, formalin, timol, potasyum iyodür de aynı sonucu verebilir.
Rosin-Trousseau testi: Deney tübünebir miktar idrar konulur. Tüp eğik durumda iken üzerine
birkaç mL %1'lik alkol-iyot karışımı pipetlenerek tabakalanması sağlanır. İdrarda bilirübin varsa,
değinme yüzeyinde belirgin yeşil bir halka oluşur.
İdrarda Ürobilinojen Aranması (UYGULAMA 4)
Bilirübin (36 H) karaciğerde glikuronidleşip, safra yoluyla bağırsağa atıldıktan sonra burada
glikuronidaz enziminin kataliziyleglikuronik asitten ayrılır; bağırsak bakterileri tarafından
indirgenerek önce ürobilinojen (42 H), tekrar indirgendiğinde sterkobilinojen (48 H) denilen
tetrapirol bileşikleri oluşturur. Ürobilinojen, bağırsağın üst kısımlarında enterohepatik dolaşımla
karaciğer hücrelerine geri döner, bu sırada bir miktar ürobilinojen de böbreklerden süzülerek idrara
geçer. Bu nedenle idrarda az miktarda ürobilinojen bulunabilir (< 4 mg/ gün).
Sarılıkların ayırıcı tanısında idrarda ürobilinojen aranması önemlidir. Ürobilinojen ışığa
duyarlı bir bileşik olduğundan taze örnekle çalışılması gerektiği unutulmamalıdır. Ürobilinojen
atılımı gün içerisinde değişiklik gösterdiğinden (diurnal patern) en uygun örnek öğle saatlerindeki
idrardır. Günümüzde idrarda ürobilinojen ölçümünde test stripleri kullanılmaktadır.
Ames ürünleri; p-dimetilaminobenzaldehit (Ehrlich ayıracı) ile oluşan basit renk
reaksiyonuna dayanır. Ancak reaksiyon ürobilinojene özgü değildir. Diğer Ehrlich pozitif ürünler de
(porfobilinojen, PAS) pozitif sonuç verebilir.
Ehrlich reaksiyonu: 3-5 mL idrara birkaç damla Ehrlich ayıracı damlatılır ve çalkalanır.
Ürobilinojen ya da sterkobilinojen varsa, zayıf ya da kuvvetli pembe-kırmızı bir renk görülür (beyaz
zemine tutulan tübün üst kısmından bakılmalıdır). Normal idrarda az miktarda ürobilinojen
çıktığından hafif pembe renk oluşabilir. Daha koyu pembe-kırmızı renk değişimi için + , ++ , +++
olarak değerlendirme yapılır.
Schwartz - Watson testi: Bu test aynı zamanda porfobilinojen aramak için kullanılır.
Ayıraçlar:
- Ehrlich ayıracı: 2 g p-dimetilaminobenzaldehit 50 mL distile suda çözünür, üzerine 50 mL
derişik HCI eklenir.
- Doymuş sodyum asetat
- Kloroform
Deneyin yapılışı:
Bir tübe bir miktar idrar alınır ve üzerine Ehrlich ayıracından eşit hacim katılır, toplam
hacim kadar da doymuş sodyum asetat eriyiği konur, karıştırılır. Kırmızı renk meydana gelirse, bir
miktar kloroform da eklenerek 2 dakika çalkalanır ve organik fazla su fazı ayrışıncaya kadar
16
bekletilir. Üstteki su tabakası pembe-kırmızı kalırsa porfobilinojen vardır. Bu renk kloroform fazına
geçerse ürobilinojen var demektir.
İdrarda Ürobilin Aranması (UYGULAMA 5)
Ürobilin, ürobilinojenin oksitlenmiş şeklidir. Normal idrarda görülmez. Ürobilinojenli idrar
bir süre bekletilirse ürobilinojen ürobiline dönüşür. İdrarda ürobilin Schlesinger ayıracı (çinko asetat
ayıracı) ile aranır. İdrarda bilirübin varsa, ürobilin deneyi için ortamdan bilirübinin uzaklaştırılması
gerekir. 5-10 mL idrara 5 g CaCl2 eklenir, biraz bekletilir ve süzülür. Süzüntüde ürobilin aranır.
Ayıraçlar:
- Lugol Ayıracı: 5 g iyot, 10 g potasyum iyodür 100 mL distile suda çözündürülür.
- Schlesinger Ayıracı: 10 g çinko asetat 100 mL % 90'lık etil alkolde çözündürülür.
Önce ürobiline oksitlenmemiş ürobilinojeni de ürobiline dönüştürmek için idrara lugol ayıracı eklenir.
5 mL idrara 2-3 damla lugol ayıracı damlatılır ve 10 dakika bekletilir. Üzerine 5 mL Schlesinger
ayıracı eklenir, karıştırılır ve filtre kağıdı yardımıyla süzülür. Süzüntünün yeşil floresans vermesi
idrarda ürobilin olduğunu gösterir. Reaksiyon 1-2 saat içerisinde daha da belirginleşir.
Kanda Hemoglobin Ölçümü (UYGULAMA 6)
Kan hemoglobin düzeyi siyanmethemoglobin yöntemi ile tayin edilir. Bunun için Drabkin Ayıracı
kullanılır.
Drabkin Ayıracı: 140 mg potasyum dihidrojenfosfat, 200 mg potasyum ferrisiyanür ve 50 mg
potasyum siyanür 1100 mL suda çözünür.
Deneyin yapılışı: 5 mL Drabkin ayıracı üzerine 20 l EDTA'lı tam kan pipetlenir, birkaç kez
ayıraç çekilip bırakılarak pipet yıkanır. Hemoglobin, ayıraçtaki ferrisiyanür ile methemoglobine
oksitlenir; bu madde potasyum siyanür ile daha dayanıklı bir bileşik olan siyanomethemoglobine
dönüşür. 5 dakika sonra absorbans spektrofotometrede 540 nm'de ayıraç körüne karşı okunur.
Hemoglobin standardı veya ekstinksiyon katsayısı (molar absorptivite) kullanılarak kandaki
hemoglobin değeri hesaplanır.
Ekstinksiyon katsayısı kullanılırsa:
Siyanmethemoglobinin 1/4’ü için milimolar (mM) ekstinksiyon katsayısı= 11
Hemoglobin mol ağırlığının ¼’ü = 16114
17
Kullanılan kan örneğinin sulandırma katsayısı: 1/251’dir. Doğru orantı ile:
Absorbans x 251
11
Formülünden çıkan sonuç (a), kanda milimol/L (milimolar) cinsinden hemoglobini verir. Bunu mg’a
çevirmek için:
1 mM Hb çözeltisi 16 114 mg Hb içerdiğine göre,
(a) mM çözelti x mg Hb içerir.
Absorbans x 251 x 16114
11
işleminin sonucu mg/L cinsinden Hb’i verir.
Bu rakam, 1000’e bölündüğünde g/L, 10000’e bölündüğünde ise g/dL olarak Hb değeri elde edilir.
Formülün son şekli:
Absorbans x 251 x 16114
11 x 10000
Kısaltıldığında: Absorbans x 36.8 = g/dL Hb
Normal Hemoglobin Değerleri: Erkekte: 14-18 g/dL
Kadında: 12-16 g/dL
Hematüri ve Hemoglobinüri (UYGULAMA 7)
Eritrositler yüz yirmi gün dolaşımda kaldıktan sonra retiküloendotelyal sistem (karaciğer, dalak ve
kemik iliği) hücreleri tarafından parçalanır. Bazı patolojik durumlarda eritrositler, normal
ömürlerini tamamlamadan ve henüz dolaşımda iken yıkılır. Bu sırada eritrositlerden plazmaya
geçen hemoglobin plazma proteinlerinden haptoglobine bağlanarak karaciğere taşınır. Hemoglobin-
haptoglobin kompleksinin molekül ağırlığı büyük olduğundan böbrek glomerüllerinden süzülmez.
Böylece hemoglobin (yapısındaki demir) organizmada tutulmuş olur. Haptoglobin bağlama
kapasitesinden fazla hemoglobin varsa idrarla atılır.
İdrarda serbest hemoglobin bulunmasına hemoglobinüri, bütünlüğü bozulmamış eritrosit
bulunmasına hematüri denir.
Normal idrarda hemoglobin ve eritrosit yoktur. Hemoglobinüride ve hematüride idrar koyu
renklidir. İdrarda hemoglobin (eritrosit içinde veya serbest halde) aranması için ticari kâğıt şeritler
kullanılır. Testin sonucu pozitif olan idrarda ikisini ayırdetmek için mikroskopta idrar sedimenti
incelenir. Sedimentte eritrosit hücrelerinin görülmesi hematüri olduğunu kanıtlar, hücre görülmezse
koyu rengin nedeni hemoglobindir.
18
Benzidin deneyi: Hemoglobindeki pseudoperoksidaz aktivitesinin
H2O2 ve benzidin
arasındaki oksidoredüksiyon reaksiyonunu katalizlemesi sonucunda renksiz benzidin, mavi-yeşil
renkli dehidrobenzidine dönüşür. Hem hematüride, hem de hemoglobinüride pozitif sonuç verir.
Deneyin yapılışı:
Benzidin türevleri ve H2O2 içeren kâğıt şeritler kullanılır. Bir tablet, beyaz kâğıt üzerine
konur ve üzerine 1 damla idrar damlatılır. 1-2 dakika sonra kağıda yeşil-mavi bir renk geçmişse
idrarda hemoglobin vardır.
Bu test idrarda lökosit varlığında yanlış pozitif, askorbik asit gibi idrarla atılan bazı antioksidan ilaçları
varlığında ise yanlış negatif sonuç verebilir.
19
2- METABOLİZMA DİLİMİ UYGULAMASI
A- KARBONHİDRAT METABOLİZMASI İLE İLGİLİ TESTLER
Karbonhidrat metabolizması ile ilgili değerlendirmeler, genellikle vücut sıvılarında glikoz düzeyleri
ölçülerek yapılır. Bu amaçla en sık kullanılan örnek kandır. Glikoz düzeyleri tam kan, serum veya
plazmada ölçülebilir. Ölçüm serum veya plazmada yapılacaksa kanın şekilli elemanları hızla
uzaklaştırılmalıdır. Böylece eritrositlerin içerisindeki glikolitik enzimlerin kan glikoz değerini
etkilememesi sağlanır. Tam kan halinde bekletilirse glikoz değeri olduğundan daha düşük bulunur.
Bu nedenle özellikle antikoagulan olarak sodyum florür ile elde edilen plazma tercih edilir. Florür,
glikolitik enzimlerden enolazı inhibe ederek glikozun parçalanmasını engeller; aynı zamanda oda
sıcaklığında 24 saat dayanmasını sağlar. Ölçümler hemen yapılmıyorsa serum veya plazmanın
buzdolabında saklanması uygundur. Oda sıcaklığında ilk 1 saat sonunda kanda glikoz değeri %7
oranında azalır. Buzdolabında bekletildiği takdirde 72 saat dayanıklıdır.
Glikoz tayinleri genellikle 8-12 saatlik bir açlık süresini takiben sabah alınan kan örneklerinde
yapılır. Glikoz tayinleri sulu fazda yapıldığı için, tam kandaki hücre hacminin alınan sıvı hacmini
etkilemesi nedeniyle tam kanda elde edilen glikoz değerleri, serum veya plazma değerlerinden %
10-15 kadar daha düşük bulunur. (Tam kanın % 84'ü, plazmanın ise % 93'ü sudur.) Arter kanında
glikoz venöz kandakinden 5 mg/dL daha yüksektir. Kapiller kan değeri de venöz kandakinden daha
yüksektir. Hemolizli örnekler glikoz tayini için uygun değildir.
Kanda Glikoz Ölçümü İçin Kullanılan Yöntemler
A) Enzimatik Yöntemler
Glikoza özgü hassas yöntemlerdir. Bu amaçla glikoz oksidaz veya heksokinaz enzimleri kullanılır.
1- Glikoz Oksidaz Yöntemi (UYGULAMA 1)
Deneyin prensibi: Glikoz oksitlenerek glikonik aside dönüşürken hidrojen peroksit oluşur. Oluşan
hidrojen peroksit, peroksidaz enziminin kataliziyle suya indirgenirken ortamdaki renksiz kromojen
madde oksitlenerek renkli bir bileşiğe dönüşür.
20
Sonuçta ortamdaki glikoz miktarına eşit olan oksitlenmiş kromojen miktarı spektrofotometrik olarak
ölçülür. Kromojen olarak aminofenazon+fenol kullanılmakla beraber başka seçenekler de vardır (o-
dianisidin gibi).
Ayıraçlar:
1) Tampon: Fosfat tamponu 150 mM
Fenol 10 mM
2) Enzimler: Aminofenazon 0.4 mM
Peroksidaz >300 U/L
Glikoz oksidaz > 15000 U/L
1 ve 2 no'lu ayıraçlar deneye başlamadan önce eşit hacimde karıştırılır.
3) Standart: 200 mg/dL glikoz çözeltisi
Deneyin yapılışı: Üç tüp alınır ve aşağıdaki tabloda belirtilen şekilde hazırlanır.
Tüpler karıştırılır, 370C'de 10 dakika veya 20-25
0C’de 20 dakika inkübe edilir. Reaksiyonu
durdurmak için tüpler soğuk suya konur. Deney ve standart tüplerin absorbansları 505 nm’de ayıraç
körüne karşı okunur. Bu yöntemle ölçülen plazma açlık glikoz değeri 70-110 mg/dL’dir.
Glikoz oksidaz enzimi yalnız-D glikoz ile reaksiyonlaşır. Bu nedenle glikoz tayininde kullanılan
standart solüsyon en az iki saat bekletilir. Çünkü kristal glikoz, anomerik formdadır. Suda
21
çözündüğünde mutarotasyon ile %36 oranında alfa, %64 oranında beta formunu alır. Çok az miktarı
serbest aldehit şeklinde kalır. Bu oranlar glikoz çözeltisinin denge halidir.
2- Heksokinaz Yöntemi:
Deneyin prensibi:
Ortamdaki glikoz, önce fosforillenir.
Fosforillenen glikoz, oksidasyona uğrar.
Ürün olarak açığa çıkan NADH (NADPH)’ın absorbansı spektrofotometrede 340 nm’de
ölçülür.
Ayıraç içinde bulunan heksokinaz ortamdaki bütün heksozların fosforillenmesini sağlar, ancak
glikoz 6-fosfat dehidrojenazın substratı yalnız glikoz 6-fosfattır. Bu nedenle glikoza özgü bir
yöntemdir. Heksokinaz yönteminin maliyeti yüksek olduğundan rutin laboratuvarlarda genellikle
glikoz oksidaz yöntemi kullanılmaktadır.
B) İndirgeme Yöntemleri
Glikozun sıcak ve alkali ortamda indirgeyici özelliğine dayanan yöntemlerdir. Ancak sonuçlar ürik
asit, kreatinin, glutatyon gibi diğer indirgeyici maddeler tarafından da etkilendiği için bu yöntemler
glikoza spesifik değildir. Somogyi-Nelson Yöntemi glikozun indirgeyici özelliğinden yararlanılarak
oluşturulmuş yöntemlerden biridir. Proteinsizleştirilmiş serum filtratında çalışılır. Ortama eklenen
ayıraçtaki Cu2+
, glikoz etkisi ile Cu+'e indirgenir. Cu
+, arsenomolibdik asit ile reaksiyona girerek onu
molibden mavisine çevirir. Oluşan renk şiddeti spektrofotometrede ölçülür.
İdrarda Glikoz aranması, Fehling ve Benedict Testleri
Normal koşullarda idrarda glikoz veya diğer bir monosakkarit bulunmaz. Ancak sütteki disakkarit
olan laktozun gebelik ve lohusalık dönemlerinde idrarda çıkması fizyolojiktir. Monosakkaritler
arasında idrar patolojisi açısından en önemlisi glikozdur. Dolaşımdaki glikoz böbrek
glomerüllerinden süzülür ve tubuluslardan geri emilir. İdrarda glikozun varlığı genellikle kan glikoz
düzeyinin yükseldiğine işaret eder. Normalde kan glikoz düzeyleri 70-100 mg/dL arasındadır.
Kandaki konsantrasyon, glikozun tubuluslardan geri emilimi için böbrek eşiği olan 160 mg/dL'yi
22
aştığında idrara glikoz çıkmaya başlar. İdrarda glikoz bulunmasına glikozüri denir.
İdrarda şeker olup olmadığını anlamak için karbonhidratların indirgeyici özelliklerine
dayanan deneyler uygulanır. Sıcak ve alkali ortamda glikozun indirgeyici olmasından yararlanılarak
geliştirilmiş yöntemlerdir. Bu yöntemler, glikozun yanında laktoz, früktoz, galaktoz, pentoz gibi
karbonhidratlarla ve ürik asit, kreatinin, glutatyon gibi indirgeyici özelliği olan diğer maddelerle
pozitif sonuç verdiği için özgün değildir.
İdrarda glikoz aramak için glikoz oksidaz, peroksidaz ve bir kromojenin (o-toluidin) birlikte
emdirildiği kağıt şeritler de kullanılabilir. Bu şeritler indirgeme yöntemlerinden daha hassastır. Ancak
idrarda askorbik asit ve ürik asit miktarları artmışsa karbonhidratların reaksiyonu baskılanabilir.
Piyasada bulunan bazı kağıt şeritler, indirgeme yöntemlerine göre hazırlanmıştır.
Fehling Testi (UYGULAMA 2)
Ayıraçlar:
- Fehling I : %7 CuSO4
- Fehling II: 350 g Sodyum-potasyum tartarat, 100 g NaOH litreye su ile tamamlanır.
Deneyin yapılışı:
1) Bir tübeeşit hacim Fehling I ve Fehling II ayıraçları konur ve açık alevde kaynatılır. Sıcakta
ayıracın rengi değişmemelidir. Bu durum ortamda indirgen madde olmadığını gösterir.
2) Kaynatılmış tüpe, ayıracın hacmi kadar idrar eklenir ve kaynatmaya devam edilir. Eğer
glikoz varsa turuncu-kırmızı renkli bir çökelti oluşur.
Deneyin prensibi: Her iki ayıraç karıştırıldığında aşağıdaki reaksiyon oluşur:
CuSO4 + 2NaOH Cu (OH)2 + Na2SO4
Oluşan bakır (iki) hidroksit, mavi renklidir. Alkali ortamda çökelir. Bu çökelmeyi önleyen, Fehling II
ayıracındaki tartarat tuzudur. Böylece çözünmüş halde kalan bakır, şeker tarafından indirgenebilir.
(Bakırın indirgenmesine ilişkin açıklamalar için 1. sınıf uygulamalarına bakınız).
Benedict Testi (UYGULAMA 3)
Benedict ayıracı: 173 g sodyum sitrat, 100 g Na2CO3, 17.3 g CuSO4 saf su ile litreye tamamlanır.
Deneyin yapılışı: Bir tübe 5 mL Benedict ayıracı konur. Üzerine 8 damla idrar katılır,
karıştırılır ve kaynar su banyosunda 3 dakika tutulur. (İdrar 8 damladan fazla konulmamalıdır.
Ortamda fazla idrar varsa fosfatlar çökeleceğinden sonuç net olmaz.)
Tüp kaynar su banyosundan çıkarıldıktan sonra aşağıdaki gözleme dayanarak değerlendirme
yapılır:
23
Kül rengi veya beyaz çökelti fosfatlardan ileri gelir.
İdrarda Bulunan Şeker Türünün Saptanması
Glikozdan başka şekerler de indirgeme reaksiyonunu verdiğinden idrarda çıkan şekeri tanımlamak
için ayırıcı deneyler gerekir. Bu amaçla polarimetre, fermentasyon, ozazon oluşumu, her bir
monosakkaride özgü kimyasal testler, kağıt veya ince tabaka kromatografisi gibi yöntemler kullanılır.
Glikoz oksidaz içeren kâğıt şeritler, glikozu diğer şekerlerden ayırt etmekte pratik kolaylık sağlar.
1) Polarimetre: Polarılmış ışığın titreşim düzleminin monosakkarit çözeltileri tarafından
saptırılması prensibine dayanarak şekerleri tanımlamaya yarayan alettir. Polarimetre aletinde,
içinden polarize ışığın geçtiği özel boruya incelenecek idrar veya karbonhidrat çözeltisi konur.
Polarize ışık, tek düzlem üzerinde titreşen ışıktır. Okülerden görünen daire şeklindeki alanda iki
farklı koyuluktaki renk birbirine eşit oluncaya kadar aletin ayar düğmesi sağa ya da sola çevrilir. Bu
çevirme, polarılmış ışığın borudaki sıvı tarafından çevrilmiş olduğu yöne göre değişir. Glikoz
eriyikleri, polarılmış ışığı sağa, früktoz eriyikleri sola çevirir. Bu özellikten yararlanılarak glikoz ve
früktoz kolayca birbirinden ayırt edilir.
2) Fermentasyon: Monosakkaritlerin bira mayasının kataliziyle etil alkol ve karbondioksite
ayrışmasına fermentasyon denir. Bu deney, şekerden alkol yapımının prensibini oluşturur.
Bir şekerin fermentasyon reaksiyonunu vermesi için a) karbon sayısının üç ile tam
bölünebilmesi, b) 3. karbondaki H ve OH gruplarının sterik durumunun (mekandaki üç boyutlu
konfigürasyonları) glikoza benzemesi gereklidir. Örneğin, 5 karbonlu pentoz fermentasyona
uğramaz. Fermentasyon yapan enzimlerin stereospesifik oluşları nedeniyle 3. karbondan itibaren
glikoza benzer olan monosakkaritler fermentasyona uygundur. Glikoz, früktoz, mannoz ve maltoz
fermentasyona uğrar. Galaktoz, laktoz ve pentozlar ise fermentasyona uğramaz.
Bu amaçla, taze bira mayası ile karıştırılmış idrar ve bir miktar toz bira mayası fermentasyon
borusuna kapalı ucunda hava kalmayacak şekilde doldurulur. Etüvde 37-40oC'de 3-4 saat bekletilir.
Bu süre sonunda kapalı uçta bir boşluk oluşursa, fermentasyon deneyi pozitiftir. Bu deney sırasında
bira mayasının katalitik etkisiyle şeker, etil alkol ve CO2’e parçalanır. Boruda oluşan hava boşluğu,
reaksiyonda açığa çıkan karbondioksitten ileri gelir.
24
3) Ozazon deneyi: Özellikle glikozu galaktoz veya laktozdan ayırt etmek için kullanılır.
Fenilhidrazin, karbonil grubu içeren bileşikler ile hafif asit ortamda reaksiyona girerek,
fenilhidrazonları, daha sonra da ozazonları oluşturur. Her şekerin oluşturduğu ozazon kristallerinin
ergime noktası ve şekilleri farklı olduğundan, bu deney şeker türlerinin saptanmasında önem taşır.
Fenilhidrazin ayıracı: 2 g sodyum asetat, 3 g fenilhidrazin HCl, 10 mL su açık alevde karıştırılarak
bulanık bir çözelti elde edilinceye kadar ısıtılır.
Deneyin yapılışı: Deney tüplerine 1 mL idrar ve 2 mL sıcak fenilhidrazin ayıracı konulur.
Tüplerin ağzı pamukla kapatılarak iyice karıştırılır ve kaynar su banyosuna daldırılır. Kristaller
oluştuktan sonra tüpler su banyosundan çıkarılır, oda sıcaklığında soğumaya bırakılır. Kristaller lam-
lamel arasında mikroskopta incelenir.
Glikozazonlar iğne veya çam dalı, laktozazonlar ise deniz kestanesi şeklinde görülür.
Laktozazonlar Glikozazonlar
4) Özel Kimyasal Testler: Bunlar içerisinde en çok bilinenleri früktoza özgü Seliwanoff testi,
pentozlara özgü Bial’in orsinol testi ve laktoz/galaktoza özgü müsik asit testidir.
Seliwanoff testi: Sıcak hidroklorik asit, früktozu hidroksimetil furfurala çevirir. Bu da
rezorsinol ile bağlanarak kırmızı renkli bir bileşik oluşturur.
Ayıraç: 50 mg rezorsinol, 35 mL derişik HCl, su ile 100 mL’ye tamamlanır.
0.5 mL idrar, 5 mL ayıraç üzerine eklenir ve kaynama noktasına kadar ısıtılır. Früktoz 30 saniye içinde
kırmızı renk oluşturur. Ancak glikoz konsantrasyonu ≥2 g/dL ise 30 saniye sonra früktoz gibi sonuç
alınabilir. Früktoz, esansiyel früktozüri denilen genetik bozuklukta idrara çıkar.
Pentozlar için Bial’in orsinol testi: Pentozlar, sulu asitlerle ısıtılınca furfural oluşur. Bu da
orsinol ile kondanse olarak mavi-yeşil renkte ürünler oluşturur. 0.5 mL idrar, 5 mL ayıraca eklenir ve
kaynayana kadar ısıtılır. Pentoz varlığında mavi-yeşil renk oluşur. Test, 100 mg/dL pentoza duyarlıdır.
Früktoz varlığında kırmızı, diğer karbonhidratlarda ise sarı-kahverengi renk görülür.
25
Müsik asid deneyi: Laktoz ve galaktoza özgü bir deneydir. Bir porselen kaba 50 mL idrar ve
10 mL derişik nitrik asit katılır. Kapalı bir ocakta su banyosu üzerinde bu sıvının 1/6'sı kalıncaya
kadar ısıtıldıktan sonra soğumaya bırakılır. Birkaç saat sonra dipte beyaz bir çökelek oluşur.
Çökeleğin üstündeki sıvı dökülerek, tüpte kalan birkaç damla sıvı ile çökelek iyice karıştırılır, lam-
lamel arasında mikroskopta incelenir.
Gebelikte ve süt veren kadınların idrarında laktoz bulunması normaldir. Galaktoz, konjenital
galaktozemi denilen metabolik bozuklukta idrara çıkar.
26
B- SERUM LİPİTLERİ VE KETON CİSİMLERİ
Lipitler, bitkilerden ve hayvansal dokulardan organik çözücüler ile ekstre edilebilen, suda
çözünmeyen, düşük molekül ağırlıklı organik bileşiklerdir. Trigliseritler, fosfolipitler, sfingolipitler,
glikolipitler ve steroidler gibi alt sınıflara ayrılarak incelenirler. Bir dokunun lipit analizi için
öncelikle lipitlerin o dokudan izole edilmesi gerekir. Bu işlem için kullanılan organik çözücüler,
elde edilmek istenen lipite ve doku kaynağına göre değişir. Trigliserit ve steroid gibi polar olmayan
lipitler için kloroform, aseton, eter gibi polar olmayan çözücüler kullanılırken, fosfolipit ve
glikolipit gibi polar lipitler için hekzan-izopropanol karışımı gibi çözücüler kullanılır.
Biyokimya laboratuvarlarında lipoproteinler ile ilgili değerlendirmeler serumda total kolesterol,
trigliserit, LDL-kolesterol ve HDL-kolesterol düzeyleri ölçülerek yapılır. Ayrıca, serumun
buzdolabında bir gece bekletildikten sonra incelenmesi ve serum lipoprotein elektroforezi de
hiperlipoproteinemi türlerinin belirlenmesinde önem taşır.
Serum lipitleri incelenecek kişi, analiz için kan alınmasının 2-3 gün öncesinden başlayarak
normal bir diyetle beslenmeli, lipit düzeylerini etkilediği bilinen ilaçlar (oral kontraseptif, tiroid
hormonu, steroid vb) ve alkol kullanmamalı, normal fiziksel aktivitesinin dışına çıkmamalıdır.
Hastanın akut bir hastalık geçirip geçirmediği (miyokard infarktüsü gibi) sorgulanmalıdır.
Lipit incelemeleri genellikle 12-14 saat süreli bir açlıktan sonra alınan kan örneklerinde yapılır.
Bu amaçla serum veya plazma kullanılabilir. Deneyler aynı gün yapılmayacaksa EDTA`lı plazma
tercih edilmelidir. Lipoproteinleri incelenecek serum +4ºC`de kısa süre, -70º C’de uzun süre
saklanabilir.
Normal serum lipit düzeyleri:
Total kolesterol: < 200 mg/dL
Ateroskleroz risk sınırı: 200-239 mg/dL
Ateroskleroz riski yüksek: >240 mg/dL
VLDL-Kolesterol: Serum trigliserit düzeyi 5’e bölünerek bulunur.
LDL-Kolesterol: Friedwald Formülü ile hesaplanır. Trigliserit düzeyi 400 mg/dL’den yüksekse bu
formül uygulanmaz.
LDL-kolesterol = Total kolesterol - (HDL-kolesterol + Trigliserit / 5) Normal değeri <130 mg/dL
olmalıdır. 130-159 mg/dL arasındaki değerler sınırda ateroskleroz riskini, 160 mg/dL'nin üzerinde ise
yüksek ateroskleroz riskini gösterir.
HDL-kolesterol: Erkekte >45 mg/dL
Kadında >55 mg/dL olmalıdır.
27
40 mg/dL’den düşük HDL-kolesterol düzeylerinde ateroskleroz riski yüksektir.
Trigliserit: Yaşa ve cinsiyete göre değişir. Sağlıklı erişkinde 150 mg/dL’yi geçmemelidir.
150-199 mg/dL orta derecede yüksek, 200-499 mg/dL arası yüksek, 500 mg/dL ve üstü çok yüksek
kabul edilmektedir.
Enzimatik yöntemle serumda total kolesterol ölçümü
Serumdaki lipit fraksiyonlarının miktar belirtiminde en güvenilir ve pratik yol enzimatik
metodlardır. Bunlar için piyasada ticari kitler bulunmaktadır.
Enzimatik yöntemle kolesterol tayininde sırasıyla kolesterol esteraz, kolesterol oksidaz ve peroksidaz
enzimleri reaksiyona girer. Bu yöntem üç aşamalıdır.
1. aşama: Hidrolizle ester kolesteroller serbestleştirilir.
2. aşama: Total kolesterolün oksidasyonuyla hidrojen peroksit oluşturulur.
3. aşama: Kolesterolün oksidasyonuyla açığa çıkan H2O2, ayıraçtaki 4-aminofenazon (4-
aminoantipirin) ile fenol varlığında peroksidaz kataliziyle reaksiyona girer ve absorbansı ölçülecek
renkli bileşiği oluşturur.
Serumda HDL-Kolesterol ölçümü
Serumdaki düşük ve çok düşük dansiteli lipoproteinler (LDL ve VLDL) fosfotungstat-MgCl2 ayıracı
ile çöktürülür. Berrak üst sıvıdaki kolesterol düzeyi tayin edilir. Bulunan değer HDL-kolesterole eşittir.
Son yıllarda LDL- ve HDL-kolesterol düzeylerini direkt olarak ölçen yöntemler geliştirilmiş ve sıklıkla
kullanılmaya başlamıştır.
Enzimatik Yöntemle Serumda Trigliseritlerin Ölçümü
- Trigliseritler lipaz etkisi ile hidroliz edilirerek gliserol serbestleştirilir.
- Gliserol, gliserokinazın kataliziyle ATP varlığında gliserol 3-fosfata dönüşür.
28
- Gliserol 3-fosfat, gliserol 3-fosfat oksidaz etkisiyle dihidroksiaseton fosfata değişir ve H2O2 oluşur.
- H2O2, 4-aminofenazon ve 4-klorofenol ayıraçlarıyla, peroksidazın katalizi ile renkli bileşik
(kinonimin) oluşur.
- Absorbans 500 nm'de spektrofotometrede okunur.
LDL-Kolesterol Düzeylerinin Hesaplanması (Friedwald Formülü):
LDL-Kolesterol = Total kolesterol - (HDL-kolesterol + VLDL-kolesterol)
VLDL-Kolesterol düzeyi serum trigliserit düzeyi 5'e bölünerek bulunduğu için:
LDL-Kolesterol = Total kolesterol - (HDL-kolesterol + Trigliserit / 5)
Serum trigliserit düzeyi 400 mg/dL'in üzerinde olduğu durumlarda bu formül uygulanamaz.
KETON CİSİMLERİ
Canlı organizmanın başlıca enerji kaynağı besinle alınan karbonhidratlardır. Karbonhidratın
bulunmadığı veya vücutta kullanılamadığı hallerde enerji yağ asitlerinden sağlanır. Yağ asitlerinin
yıkımı sonucu oluşan asetil-KoA miktarı karaciğerin oksidatif kapasitesini aştığından ve ortamda
yeterli oksalasetat bulunmadığından sitrik asit siklusu işleyemez. Asetil KoA bu nedenle keton
cisimleri sentezine girer. Keton cisimleri aseton, asetoasetik asit (- ketobutirik asit) ve -
hidroksibutirik asittir. Üç keton cismi de suda çözünebilir. Normal kan düzeyleri 0.5-1.5 mg/dL'dir.
Kan düzeylerinin %75-80'ini -hidroksibutirat, %20'sini asetoasetat ve %2 kadarını aseton
oluşturur. Uzun süren açlıkta, besinde karbonhidrat eksikliğinde veya diabetes mellitus hastalığında
enerji, depo yağları kullanılarak sağlandığından kanda ve idrarda keton cisimleri artar. Keton
cisimleri çizgili kasta ve böbrek korteksinde tekrar asetil Ko-A’ya yıkılır.
Kanda keton cisimlerinin artmasına ketonemi, idrarda keton cisimlerinin çıkmasına ketonüri
denir. Normalde 24 saatlik idrarda 20-70 mg keton cisimleri bulunur. Aseton dışındaki keton
cisimleri asit oldukları için ketonemide serum pH’ı asit yöne kayar. Oluşan klinik tabloya
ketoasidoz adı verilir. Hastaların nefesinde ve idrarında aseton kokusu vardır. Serum pH'ında ufak
bir değişiklik çok önemli sonuçlara yol açabildiğinden ketoasidozun takibinde idrarda keton
29
cisimleri tayini önem taşır. Keton cisimleri serum veya idrarda normal düzeyleri aşmamışsa deneyler
negatif sonuç verir. Keton cisimlerinin üçünü gösterebilen tek yöntem yoktur. Nitroprüssiyat kullanılan
yöntemlerde asetoasetat ve aseton saptanabilir. Ancak bu yöntemler asetonun 15-20 katı asetoasetata
duyarlıdır. -Hidroksibütirat ise nitroprüssiyat yöntemiyle gösterilemez.
Serumda Asetoasetat ve Aseton Aranması (UYGULAMA 4)
Bu amaçla Rothera tozu kullanılır. Rothera tozu, 1 g sodyum nitroprussiyat, 100 g susuz Na2CO3 ve
200 g susuz (NH4)2SO4 karışımından oluşur.
Fındık büyüklüğünde Rothera tozu porselen kaba konur, ortası çukurlaştırılır ve serumdan
bir damla damlatılır. Bir dakika sonra tozdaki renk değişimine bakılır. Normal serum renk değişimi
oluşturmaz. Aseton miktarı artmış olan serumda eflatun ile mor arasında bir renk ortaya çıkar.
Sonuç, oluşan rengin şiddetine göre değerlendirilir.
Hiç renklenme yok: (-)
Kirli mavi renk: (+ _
)
Açık mor-menekşe renk: (+)
Koyu menekşe renk: (++)
Reaksiyonu (++) olan serum, bu renk oluşmayıncaya kadar sulandırılarak test tekrarlanır. Örneğin 4
kez sulandırılmış serumda koyu menekşe renk oluşuyorsa sonuç 4 (++) = (8+) olarak belirlenir.
İdrarda Keton Cisimleri Aranması
Weyl-Legal (nitroprussiyat) Deneyi (UYGULAMA 5)
Bu yöntemde asetoasetat (-ketobutirat) ve aseton reaksiyon verir. -Hidroksibutirat ise sonuç
vermez.
Ayıraçlar: 1 N NaOH, CH3COOH (% 20), sodyum nitroprussiyat (% 5)
Deneyin yapılışı: 2-3 mL idrar bir deney tübünealınarak üzerine NaOH damlatılıp alkalileştirilir.
Sonra Na-nitroprussiyat eklenir ve kırmızı renk oluştuğu gözlenir. Bu renk hem aseton, hem de
idrarın normal bileşeni olan kreatinin nedeniyle oluşur. Ancak kreatininin ayıraçla oluşturduğu
renk, asit ortamda kaybolur. Asetonun oluşturduğu renk ise kaybolmaz. Bunu ayırdetmek için tübe
% 20'lik asetik asit damlatılır. Aseton varsa asit ilavesiyle renk daha koyu kırmızıya döner.
Kreatininin oluşturduğu kırmızı renkli kompleks asit ortamda parçalanır ve renk kaybolur.
30
Gerhardt (demir klorür) Deneyi (UYGULAMA 6)
Asetoasetata özgüdür.
Deneyin yapılışı:
Deney tüpünün 1/3'üne kadar idrar konur, üzerine %10’luk FeCl3 ayıracı damlatılır.
Normal idrarda fosfatların çökmesiyle kirli beyaz bir çökelti oluşur. İdrarda asetoasetat (asetoasetik
asit) varsa, FeCl3 eklenmesi ile kırmızı renk görülür. Asetoasetatın FeCl3 ile verdiği reaksiyon
sonucu oluşan bu renk; idrarda salisilat, fenol ve antipirin gibi bileşikler bulunduğunda da ortaya
çıkar. Bu nedenle aşağıdaki işlemle asetoasetatın ayırıcı tanısı yapılır.
Kırmızı rengin oluştuğu idrar açık alevde kaynatılır. Asetoasetattan ileri gelen renk sıvının
kaynatılması ile kaybolduğu halde, ilaçlardan ileri gelen renk kaynatmakla değişmez. İdrarın
kaynatılması ile rengin kaybolmasının nedeni; asetoasetatın ısı ile asetona dönüşmesi, asetonun da
bu reaksiyonu vermemesidir.
Günümüzde keton cisimleri için kullanılan kâğıt şerit, sodyum-nitroprussiyat reaksiyonu
esasına dayanır. Bu yöntemle aseton ve asetoasetik asit tayin edilebilir, -hidroksibutirik asit tayin
edilemez. Na-nitroprussiyat öncelikle asetoasetik asitle reaksiyona girer. Üç keton cisminden
idrarda en çok miktarda çıkan -hidroksi butirik asittir. Ancak, pratik direkt bir metodu
bulunmadığından rutin idrar analizinde aranmaz.
Hazır Kağıt Şeritler ile Serum ve İdrarda Keton Cisimlerinin Aranması:
Glisin, nitroprüssiyat, Na2HPO4 ve laktoz emdirilmiş özel şeritler asetoasetat ve aseton varlığında
menekşe renge dönüşürler. Bu şeritler (ketostix) keton cisimleri içeren örneğe batırılınca 15 saniye gibi
kısa bir sürede (+) sonuç alınır. İdrarda keton cismi düzeyi arttıkça renk şiddetlenir. Renk şiddeti ticari
şeritleri kullanma kılavuzunda gösterilen renklerle kıyaslanarak yarı kantitatif bir ölçüm yapılabilir.
31
C- PROTEİNLER ile İLGİLİ TESTLER
Serumda kütle olarak en büyük grubu proteinler oluşturur. Serumda total protein miktarı 6.0-8.3
g/dL`dir. Bunun yarıdan fazlası (3.4-5.4 g/dL) albümin, geriye kalanı globülin sınıfına ait proteinlerdir.
Globülin çeşitli proteinleri kapsayan heterojen bir gruptur, total protein miktarından albümin miktarı
çıkarılarak hesaplanabilir. Gerektiğinde bu gruptaki spesifik proteinlerin tayini özel yöntemlerle
yapılabilir.
Klinik Biyokimya laboratuvarlarında genellikle proteinlerle ilgili şu tayinler yapılır:
Serumda total protein miktar belirtimi
Serumda albümin miktar belirtimi
Serum protein elektroforezi
İdrarda proteinlerin kalitatif ve kantitatif değerlendirilmesi
Serum Proteinleri
Serumda Total Protein Miktarbelirtimi
Biüret Yöntemi: Peptid bağlarının alkali çözeltide bakır tuzları ile menekşe renkli kompleks
oluşturmasına dayanan bir reaksiyondur. Yönteme adını veren biüret molekülü, iki üre molekülünün
ısıtılmak suretiyle kondanse olmasıyla meydana gelir. Alkali ortamlarda biüret moleküllerinin amid
grupları Cu++
ile mavi-mor renkli bir kompleks meydana getirirler. Biüret molekülüne yapısal
benzerliği olan polipeptid zincirindeki peptid bağları da aynı koşullarda benzer bir kompleks meydana
getirir. Bu kompleksin oluşması için ortamda en az üç peptid bağının bulunması gerekir. Oluşan rengin
yoğunluğu peptid bağlarının sayısı ile bağıntılıdır. Normal serumda total protein miktarı 6.0-8.3
g/dL`dir.
Peptid bağı ile bakırın kelatlanması
32
Serumda Albümin Miktarbelirtimi
Protein metabolizması hakkında bilgi sahibi olmak için serum total protein miktarı ile birlikte serum
albümin miktarını da bilmek gerekir. Albümin tayini için kullanılan yöntemler, bromkrezol yeşili
(BCG), bromkrezol moru (BCP) ve hidroksiazobenzen benzoik asit (HABA) gibi bazı anyonik boya
maddelerinin belirli pH'da albümin ile kompleks oluşturmalarına dayanır. Oluşan renkli bileşiğin
absorbansı spektrofotometrede okunur. Klinik biyokimya laboratuvarlarında en yaygın kullanılan boya
maddesi BCG'dir. Normal serumda albumin miktarı 3.4-5.4 g/dL`dir.
Proteinsiz Serum Filtratı Eldesi
Serumda protein dışı azotlu bileşiklerin tayininde, öncelikle proteinler erimez tuzlar halinde
çöktürülür. Bunun için asit ortamda katyon gibi davranan proteinlere, tungstat (wolframat),
molibdat, triklorasetik asit gibi anyonlar eklenir. Buna karşılık alkali ortamda anyon gibi davranan
proteinler çinko, kadmiyum, cıva, kurşun gibi çöktürücü katyonlarla da çöktürülebilir ve serumdan
filtrasyon veya santrifüj ile uzaklaştırılır. Proteinsizleştirmek amacıyla en sık kullanılanlar
triklorasetik asit (TCA) ve Folin-Wu ayıraçlarıdır.
TCA Filtratı Eldesi: 1 hacim serum/plazma ile 9 hacim % 5'lik TCA iyice karıştırılır, 5
dakika bekletildikten sonra filtre veya santrifüj edilir.
Folin -Wu Filtratı Eldesi: 1 hacim serum/plazma, 8 hacim distile su, 0.5 hacim 0.67 N
H2SO4 ve 0.5 hacim %10'luk sodyum tungstat (Na2WO4, sodyum wolframat) bir tüpte iyice
karıştırılır. 10 dakika beklenir, filtre veya santrifüj edilir. Bu yöntemde proteinleri çöktüren,
ortamda sodyum wolframat ile sülfürik asidin karışmasıyla oluşan wolframik asittir.
Protein Elektroforezi
İyonlaşabilen moleküller pH’ı belirli bir çözeltide, kendi izoelektrik noktalarına bağlı olarak anyon
(-) veya katyon (+) halinde bulunabilirler. Bu çözeltiden doğru akım geçirildiği zaman, pozitif yük
taşıyanlar (katyonlar) negatif yüklü katoda; negatif yük taşıyanlar (anyonlar) pozitif yüklü anoda
doğru hareket eder. Bu olaya elektroforez denir.
Bütün elektroforez sistemleri üç temel bölümden oluşur:
- Destek ortamı
- Elektroforez tankı
- Enerji kaynağı
Bunlar arasında destek ortamının niteliği elde edilen protein bantları (fraksiyonları) bakımından çok
önemlidir. Elektroforez tankı ve enerji kaynağı ise bütün sistemlerde aynı veya çok benzerdir.
Klinik biyokimya laboratuvarlarında sıklıkla kullanılan destek ortamları selüloz asetat ve agarozdur.
Selüloz asetat elektroforezi düşük akımlarda, hızlı ve kısa sürede iyi ayrışma sağlaması nedeniyle
33
tercih edilen bir elektroforez türüdür. Her iki ortam da, alkali pH’da proteinleri yüklerine göre
ayırır. Ayrılan bantlar amido black veya ponceau S boyalarıyla boyandıktan sonra dansitometre
aracılığı ile okunur. Bu işlemi gerçekleştiren cihazlara veri olarak serum total protein miktarı
girildiğinde fraksiyonların kütle miktarları da hesaplanır.
Serumun pH 8.6'da yapılan elektroforezinde her iki destek ortamında da 5 bant oluşur. Anoda doğru
en hızlı yürüyen albümini sırasıyla, alfa-1, alfa-2, beta ve gama bantları izler. Klinik
değerlendirmelerde bu beş bant esas alınır.
Protein bantları:
Albümin negatif yükü en fazla olduğundan, en hızlı göç eden bantta yer alır. Bu bantta yalnız
albümin bulunur, bu nedenle bant grafiği dar tabanlı ve sivri tepelidir. Sadece karaciğer
hücrelerinde sentez edildiği için albümin monoklonaldir. Boyanıp dansitometrede okunduğunda,
grafikte dar tabanlı, sivri tepeli bir görünüm oluşturur.
Serum protein elektroforezinin dansitometrik görünümü
Globülin fraksiyonları (bantları) heterojendir. Her bantta farklı hücre ve dokulardan kaynaklanan
farklı proteinler vardır. Bunların miktarı albümin miktarına kıyasla çok azdır. Bantlarda yer alan
proteinlerin göç hızları farklı olduğundan (çünkü yükleri farklıdır), grafikteki bant görünümleri
geniş tabanlı, alçak ve yuvarlak tavanlıdır. Bu poliklonal bir grafik görüntüsüdür.
- 1 globülin franksiyonunda 1-antitripsin ve bazı lipoproteinler bulunur.
- 2 globülin bandında serüloplazmin, haptoglobin, 2-makroglobülin ve bazı lipoproteinler göç
eder.
- Globülin franksiyonunda bazı lipoproteinler, transferrin, hemopeksin ve kompleman proteinleri
bulunur.
- globülin bandında immünglobülinler yer alır.
34
İdrar Proteinleri
Protein, normal şartlarda idrarda basit deneylerle saptanamayacak kadar az çıkan bir organik
maddedir. Günlük idrarda 20-150 mg protein bulunması normal kabul edilir. Bazı kaynaklarda üst
sınır 100 mg/gün olarak alınır. Bu miktarın yaklaşık olarak yarısını albümin, geri kalanını distal
tubuluslardan salgılanan üromukoid oluşturur. Pratik olarak idrara protein çıkmadığı kabul edilir ve bu
eser miktardaki proteinler, günlük analizler için kullanìlan protein arama yöntemleri ile gösterilemez.
İdrarda protein çıktığı hallere proteinüri ya da eski adıyla albüminüri denir.
Proteinüriler fonksiyonel veya organik olarak gruplandırılabilir. Fonksiyonel olanlar
herhangi bir hastalığa bağlı olmayıp idrarda az miktarda protein bulunması ve bu durumun gelip
geçici olmasıyla tanınır. Örneğin, ağır egzersizler (maraton koşusu vb), uzun süre ayakta kalma gibi
durumlardan sonra (300 mg/gün) ve gebelikte görülen hafif albuminüri (150 mg/gün) bu grupta yer
alır. Organik proteinüriler ise nedenlerine göre:
Prerenal
Renal
Postrenal proteinüriler olarak sınıflandırılır.
Prerenal proteinürilerin böbrekle bir ilişiği yoktur. Kalp hastalıkları, karında sıvı birikmesi,
karın içi tümörler, karaciğer hastalıkları, ateşli hastalıklar gibi böbrek dolaşımını güçleştiren
durumlarda görülür. Renal proteinüriler, nefrit ve nefroz gibi böbreğin filtrasyon kapasitesinde
bozukluğa yol açan hastalıklarda ortaya çıkar. Postrenal proteinürilerde ise idrar yollarındaki
hastalıklar söz konusudur. Örneğin üreterler, mesane, prostat ve üretranın inflamasyonlu
hastalıklarında, tümör veya travmalarında bu tip proteinüri görülür.
İdrarda Protein Aranması
Kalitatif yöntemlerde proteinler çeşitli ayıraçlarla denatüre edilerek çöktürülür. Oluşan bulanıklığın
şiddeti protein miktarı ile doğru orantılıdır. Bulanıklık oluşturan bu deneyler türbidimetrik yöntemler
olarak da adlandırılır.
Kaynatma Deneyi (UYGULAMA 7)
İdrarda protein aramak için en basit yöntemdir. Deney tübünün yarısına kadar süzülmüş idrar
konularak açık alevde kaynatılır. Patolojik miktarda protein varsa bulanıklık görülür. Ancak idrarda
fazla miktarda fosfat ve karbonat varsa bunlar da kaynatmakla bulanıklık verebilir. Bu ayrımı
yapabilmek için kaynatılmış idrar üzerine birkaç damla %3'lük asetik asit damlatılır ve çalkalanır.
Bulanıklık kalırsa proteinden, kaybolursa fosfat ve karbonatlardan olduğu anlaşılır.
35
Heller’in halka deneyi (UYGULAMA 8)
Deney tübünebir miktar süzülmüş idrar konur. Tüp 45o kadar eğik tutularak bir pipet yardımıyla dipte
toplanacak şekilde yavaşça derişik nitrik asit sızdırılır. Yoğunluğu nedeniyle dipte toplanan nitrik asit
ile idrarın temas yüzeyinde beyaz, bulanık bir halka oluşumu protein varlığını gösterir. Deneyin
prensibi, proteinlerin asit etkisiyle denatüre olması ve çökmesidir.
Sülfosalisilik asit deneyi (UYGULAMA 9)
Protein arama yöntemleri içinde en güvenilir olanıdır. Bir miktar süzülmüş idrarın üzerine 3-4 damla
%20'lik sülfosalisilik asit damlatılır, çalkalanır. Protein varsa, miktarına göre hareli veya net bulanıklık
görülür. Bulanıklığın nedeni, sülfosalisilik asit ile proteinlerin -NH2 (amin) gruplarının bağlanması
sonucu oluşan çözünmeyen komplekstir.
Normal idrarda rutin kalitatif yöntemlerle protein saptanamaz, ama duyarlığı yüksek
deneylerle 24 saatte 300 miligrama kadar protein çıkabileceği gösterilmiştir. Bu değerin üstünde
rutin arama deneyleri pozitif olur.
Türbidimetrik yöntemlerde bakteriüri, radyoopak maddeler ve bazı antibiyotikler (penisilin,
sefalosporinler) nedeniyle yalancı pozitif reaksiyonlar oluşabilir.
Kağıt şeritlerle protein aranması: Hazır kağıt şeritlerin üzerinde proteinlerle reaksiyon vererek renk
oluşturan maddeler vardır. Oluşan renk ve şiddeti, bu şeritlerin kullanma kılavuzunda gösterilen
renklerle karşılaştırılarak yarı kantitatif bir ölçüm yapılabilir.
İdrarda Protein Tayini
Rutin analizde en yaygın yöntem Esbach yöntemidir. Bunun için 24 saatlik idrar kullanılır. Bu
yöntem, çift asitle proteini çöktürerek çöküntünün yüksekliğini okuma prensibine dayanmaktadır.
Duyarlığı düşük olup 0.5 g/L'den az protein miktarını tam göstermez.
Esbach Tübü(Esbach Ürometresi): İdrarda kalitatif deneylerle protein varlığı saptandığı
durumlarda pratik olarak miktar ölçmeye yarayan basit cam alettir. Üzerinde U (urine) ve R
36
(reactive) çizgileri bulunan olan Esbach tüpüne, "U" işaretine kadar süzülmüş idrar, "R" işaretine
kadar da Esbach ayıracı (%1 pikrik asit ve %2 sitrik asit karışımı) konulur. Tüpün tıpası kapatılır, alt-
üst edilerek karıştırıldıktan sonra ayaklığına yerleştirilip, oda sıcaklığında 24 saat bekletilir. Bu süre
sonunda protein dipte çökelir. Çökelti hizasındaki sayı litrede gram (g/L) cinsinden protein miktarını
verir. Bu yöntemle 0.5-12 g/L arasındaki miktarlar ölçülebilir.
İdrarda Patolojik Protein: Bence-Jones Proteini
Normalde görülmeyen, ancak en çok multipl myelomda (plazma hücrelerinin malign hastalığı)
idrarda ve serumda rastlanan bir proteindir. İmmünglobülinlerin hafif zincirlerinin plazmadaki
konsantrasyonu bu hastalıkta artmıştır. Bu proteinler düşük molekül ağırlıklı olduklarından idrara
çıkar. Diğer proteinlerden farklı olarak 600C’de çöker ve 100
0C’de yeniden çözünürler. Idrarda iki
yöntemle aranabilir:
Kaynatma: Bir deney tübünde iyice kaynatılan idrar, filtre kâğıdından süzülür, böylece
100C'de çöken proteinler uzaklaştırılır. pH 5.0'a ayarlanmış ve süzülmüş idrar örneği bir deney
tübünün yarısına kadar konularak su banyosuna yerleştirilir. İdrarda Bence-Jones proteini varsa 50-
600C arasında çökerek bulanıklık oluşturur. Isıtma sürdürüldüğünde 90-100
0C'de tekrar çözünüp
kaybolur. Kaynatılmış tüp soğumaya bırakıldığında, 50-600C'de yine çökelme meydana gelir. Bu
yöntem hassas olmadığından kesin sonuç için immünelektroforezle incelemek gerekir.
İmmünelektroforez: Bence-Jones proteinlerini spesifik olarak gösterir.
37
D- İDRARDA AMİNO ASİT TÜREVLERİ
Melanin
Deri, saç ve gözün rengini veren melanin pigmenti, melanositlerde tirozin amino asidinden birkaç
aşamada sentezlenir. Normal idrarda melanin yoktur. Melanositlerin kanseri olan malign
melanomda fazla miktarda sentezlendiğinden idrarda melanin görülür. İdrar taze iken melanin
aranmalıdır.
Thormahlen Deneyi: Melanin aramak için bir deney tübünealınan 5 mL idrarın üzerine taze
hazırlanan %5’lik sodyum nitroprussiyat (sodyum nitroferrisiyanür) eriyiğinden 2 mL ve 2 mL %25
NaOH eklenince idrarın rengi kırmızıya döner. Ancak bu renk kreatininden veya asetondan da ileri
gelebilir. Sonra 2 mL glasiyal asetik asit eklendiğinde renk mürekkep mavisine dönerse melanin
olduğu söylenir. Kreatinin varlığından ileri gelen kırmızı renk asit ortamda açılır, asetondan ileri
gelen kırmızı renk ise bordoya dönüşür.
Demir Klorür Testi:10 mL idrar üzerine %10 luk FeCl3 eriyiğinden damlatılarak fosfatların
çökmesi sağlanır. %10’luk HCl eklenerek fosfatlar yeniden çözündürülür. Düşük devirde santrifüj
edildikten sonra siyah-gri bir çökelek oluşup oluşmadığı incelenir.
İndikan
İndikan, triptofan amino asidinin transaminasyona girmesiyle başlayan metabolik yolda indol ve
skatol üzerinden oluşan bir son üründür. Bağırsak bakterilerinde bulunan triptofanaz enzimi ise
direkt olarak triptofanı indole yıkar. Triptofanın yan kolu bakterilerdeki enzim tarafından koparılır
ve indol halkası indol ve skatol bileşiklerine dönüşür. Skatol dışkıyla atılır, dışkının kokusunu verir.
İndol karaciğere gider ve orada metabolize olarak indoksil haline döner. Burada H2SO4 ve
glikuronik asitle birleşerek idrara geçer. İndoksilin H2SO4 ile esterlerine veya glikuronik asitle
eterlerine indikan denir. (İndoksil sülfat veya indoksil glikuronatın potasyum tuzu).
Bağırsakta bir tıkanma veya bağırsak bakterilerinde bir artış olduğu (kolit, tümör, bağırsak
felci, bağırsak düğümlenmesi, uzun süren kabızlık, peritonit, pankreas yetersizliği gibi) hallerde
bakteriler tarafından triptofan yıkımı hızlanır ve idrarda fazla miktarda indikan çıkar.
Obermayer Deneyi:100 mL derişik HCl’de çözünmüş 0.2 g FeCl3 (Obermayer ayıracı) ve
kloroform kullanılır.
Deneyin yapılışı: 5 mL idrar, eşit hacimde Obermayer ayıracı ile karıştırılır ve çalkalanır.
Eğer idrarda indikan varsa ayıraçla reaksiyon sonucu indigo bileşiği oluşur. Oluşan indigo bileşiği
suda çözünmeyen mavi bir boya maddesidir. İndigonun kloroform fazına geçmesi için 2 mL
kloroform eklenir, birkaç kez çalkalanır ve her seferinde kloroformun dibe çökmesi beklenir.
38
Emülsiyon oluşacağından şiddetli ve uzun çalkalamamalıdır. Eğer indikan varsa kloroform mavi
renk alır. Kloroformun görevi idrarda oluşan indigo mavisini ekstre ederek görünür hale
getirmektir. Kloroform idrardan ağır olduğu için dipte toplanır.
Bazı durumlarda idrarda iyodür çıkar. İyodürlü idrarda bu deney yapılırsa kloroform kırmızı
renk alır. Kloroformun üstündeki sıvı dökülüp kloroform su ile birkaç kez yıkanır, üzerine NaOH
çözeltisinden birkaç damla konulunca renk kaybolur.
Obermayer ayıracı NaOH
İyodür I2 (kırmızı) İyodür (Renksiz)
oksitlenme indirgenme
Fenil ketonüri
Fenilketonüri, fenilalanin hidroksilaz enziminin aktivitesinde genetik kusur sonucu görülen, ileri
derecede zekâ geriliğine yol açan bir hastalıktır. Kanda fenilalanin düzeyleri yüksektir
(hiperfenilalaninemi). İdrarda fenilalanin türevi keto asitlerin (fenilasetik asit, fenilpiruvik asit ve
fenillaktik asit) çıkması nedeniyle fenilketonüri adı verilen bu bozukluğun tanısının, doğumu
takibeden ilk haftalar içerisinde konulması çok önemlidir. Türkiye, fenilketonüri insidansının en
yüksek olduğu ülkedir (1/2600). (Finlandiya’da bu oran 1/100.000 dir.)
Fenilalanin
Demir Klorür Testi: İdrarda fenil piruvik asit varlığını gösterir. Test taze idrarda
yapılmalıdır. Doğumdan sonraki ilk hafta içinde yanlış negatif sonuç vermesi testin önemli
dezavantajıdır.
Ayıraçlar:
-%10 luk FeCl3
-Fosfat çöktürücü ayıraç: MgCl2 (2.2 g), NH4Cl (1.4 g), derişik NH4OH (2 mL) suda
çözündürülür, 100 mL’ye tamamlanır.
Deneyin yapılışı: 4 mL idrar üzerine 1 mL fosfat çöktürücü karıştırılarak konur. Karışım
süzülür. Süzüntüye 2-3 damla derişik HCl ve FeCl3 eklenir. Her damladan sonra oluşan renk
gözlenir. 2-4 dakika dayanıklı mavi-yeşil renk, testin pozitif olduğunu gösterir.
39
FeCl3 ayıracının idrarda normalde bulunmayan bazı maddeler ile de renk oluşturduğu
unutulmamalıdır (homojentisik asit, melanin, fenasetin, salisilatlar, azogantrisin vb).
Yenidoğanda fenilketonüri tarama testi
Günümüzde yenidoğan tarama testleri arasında PKU testi rutin kullanıma girmiştir. Guthrie testi
yarı kantitatif bir testtir. Kanda yüksek fenilalanin düzeylerini saptayan bu testin prensibi, kültür
ortamında fenilalaninin bakteri büyümesini kolaylaştırıcı özelliğine dayanır.
40
3- ÜREME-ÜROGENİTAL DİLİMİ UYGULAMASI
A- İDRAR İNCELEMESİ
İdrar; böbrek glomerül ve tubuluslarında filtrasyon, reabsorpsiyon, sekresyon ve ekskresyon
mekanizmaları ile oluşan bir sıvıdır. Bileşiminde başlıca üre, ürik asit, kreatinin, sodyum,
potasyum, klor, kalsiyum, fosfat, oksalik asit, sitrik asit, vitaminler, hormonlar ve hormon
metabolitleri bulunur.
Böbrekler, idrar oluşturmanın yanında organizmada şu fonksiyonları üstlenir:
Su-elektrolit ve pH dengesinin sağlanmasında temel rol oynar (sıvı homeostazı).
Metabolizma son ürünlerinin ve karaciğerde zehirsizleştirilen (suda erir hale gelen) toksik ürünlerin
vücuttan atılmasını sağlar (ekskresyon).
Renin, eritropoietin ve kalsitriol hormonlarının ve bazı metabolitlerin (örn. kreatin) sentezinde
görev alır (endokrin ve metabolik fonksiyon).
Normalde her iki böbrekten dakikada geçen plazma miktarı 650 mL’dir (1200 mL kan). Bunun
dakikada 125 mL’si glomerüllerden süzülür ve glomerüler filtratı oluşturur. Glomerüler filtrata plazma
proteinleri ve proteine bağı maddeler dışında kalan tüm maddeler geçer. Daha sonra bu filtratın içeriği
tubulusun farklı kısımlarında değişikliğe uğrar, vücut için gerekli maddeler geri emilirken zararlı veya
yararsız maddeler tubuler filtrata salgılanır. Böylece bu maddelerin idrar yolu ile atılımı sağlanır.
Kısaca idrar, kanın böbrekler tarafından oluşturulan bir ultrafiltratı olarak tanımlanabilir. İdrar,
öncelikle böbrek ve üriner sistem fonksiyonunun göstergesi olarak incelenir. Bunun yanında, bazı
sistemik hastalıklar da idrarın bileşiminde değişikliğe yol açabilir. Bu değişiklik, normalde çıkan
maddelerin konsantrasyonunda değişme veya normalde bulunmayan bazı ürünlerin patolojik atılımı
şeklinde olabilir. İdrar analizi klinik tanıya önemli katkıda bulunur.
İdrarın incelenmesi genellikle üç aşamada gerçekleştirilir:
1) İdrar toplanması
2) Tam idrar tahlili
a) İdrarın fiziksel özelliklerinin incelenmesi
b) İdrarın kimyasal özelliklerinin incelenmesi
c) Mikroskobik inceleme
3) Mikrobiyolojik inceleme
41
İdrar Toplanması
İdrar örneği, hastanın yaşına ve yapılması istenilen analize göre, temiz (tercihen steril) bir kapta
toplanır. İdrar analizi, örnek hastadan alındıktan sonra 30 dakika içinde tamamlanmalıdır. Eğer bu
mümkün değilse, ağzı kapalı bir kapta buzdolabında saklanmalı, gerekirse koruyucu madde
eklenmelidir.
İdrar analizleri için aşağıdaki idrar örnekleri kullanılabilir:
Rastgele idrar örneği (spot idrar): Gün içinde, herhangi bir zamanda elde edilen idrar
örneğidir. İdrarın mesanede ne kadar süreyle kaldığı bilinmediği için elde edilen sonuçların
yorumlanması zordur. İdrar seyreltik olduğunda düşük konsantrasyondaki bileşikler
saptanamayabilir.
Sabah ilk idrar örneği (8 saatlik örnek): Rutin idrar analizleri için tercih edilen örnektir.
Gece yatmadan önce mesane boşaltılır ve sabah ilk idrar toplanır. Bu örnekler rastgele örneğe
kıyasla daha sabit, daha derişik ve asit karakterdedir. Hücrelerin, silindirlerin ve
mikroorganizmaların incelenmesi için uygun bir örnektir.
Sabah ikinci idrar örneği: Bu örnekler daha çok proteinürilerin sınıflandırılmasında ve
mesane mukozasının sitolojik incelemelerinde tercih edilir.
24 saatlik idrar örneği: İdrarda yapılacak bazı kantitatif incelemelerde 24 saatlik idrar
toplanması gerekir. Bunun için hasta ilk gün sabah idrarı hariç, gün ve gece boyu çıkarttığı bütün
idrarı ve ertesi sabah ilk idrarını bir kapta biriktirir. Hastaya verilecek şişe kapaklı, koyu renkte,
temiz ve günlük idrar miktarına yetecek büyüklükte (yaklaşık 2 L) olmalıdır. Yapılacak incelemeye
göre kabın içine uygun koruyucu madde, laboratuvar elemanı tarafından önceden eklenir (HCl ve
Na2CO3 gibi). Koruyucu maddeler idrarda ölçülecek metabolitin bekleme sırasında bozulmamasını
sağlar. Bunun yanında, hastaya topladığı idrarı soğuk bir yerde muhafaza etmesi de önerilir.
İdrarın tam 24 saatlik olduğundan şüphe ediliyorsa, kreatinin miktarı tayin edilir. Çünkü
idrar kreatinini besinsel kaynaklı olmayıp kişinin vücut kas kütlesiyle orantılıdır. 24 saatlik idrarda,
kg vücut ağırlığı başına düşen kreatinin miktarı kadınlarda 14-22 mg, erkeklerde 20-26 mg'dır. Bu
değerler, kişinin vücut ağırlığı ile çarpılarak 24 saatte atılması gereken kreatinin miktarı hesaplanır.
Sediment ve rutin analizler için sabah ilk idrarı kullanılır. Gece boyunca mesanede birikmiş
olan idrar, günün herhangi bir zamanındaki idrara göre daha konsantredir. Çalışılacak örneğin idrar
olduğunu kesinleştirmek için gerektiğinde basit kalitatif deneyler yapılabilir. İdrar klorür, sülfat,
kreatinin ve üre reaksiyonları verir, son iki maddeyi büyük miktarlarda kapsar. Suyu uçurulduğunda
geride üre, ürik asit, hippurik asitten zengin bir artık bırakır. Basit olarak bir sıvının idrar
olduğundan şüphe edildiği takdirde üre veya kreatinin varlığı araştırılmalıdır. Bu iki madde canlı
organizma tarafından sentezlenebilen azotlu son ürünlerdir.
42
İdrarda klorür aranması: İdrar üzerine birkaç damla derişik HNO3 damlatılarak asitlendirilir ve
gümüş nitratın sudaki çözeltisinden birkaç damla katılır. İdrarda klorür varsa gümüş klorürün
çöktüğü ve beyaz bulanıklık oluştuğu görülür.
İdrarda sülfat aranması: Bir miktar idrarın üzerine birkaç damla derişik HCl damlatılıp üzerine
baryum klorür katılırsa baryum sülfat oluşumuna bağlı beyaz bulanıklık görülür.
İdrarda üre aranması: İdrar üzerine biraz sodyum hipobromit damlatılır, çalkalanır, ufak beyaz
kabarcıklar çıktığı görülür. Bunlar ürenin parçalanmasıyla serbestleşen azot gazından ibarettir.
İdrarda kreatinin aranması: İdrar üzerine pikrik asidin sudaki çözeltisinden damlatılır ve alkali
oluncaya kadar NaOH katılır. Kırmızı-turuncu renk oluşursa kreatinin vardır (Jaffe reaksiyonu).
Tam İdrar Tahlili
Biyokimya laboratuvarlarında yapılan bu işlem üç aşamalıdır.
a) Fiziksel inceleme: İdrarın görünüm, koku, yoğunluk ve pH’sının değerlendirilmesidir.
Görünüm: İdrarın görüntüsü ve rengi cam silindirde incelenir. Taze idrar kehribar sarısıdır.
Bu rengi ürokromlar verir. Az miktarda üro- ve koproporfirin de renge katkıda bulunur. İdrar
rengindeki değişmeler patolojik durumlar hakkında ipucu verir.
Açık renkli idrar fazla su atılmasına bağlıdır, genellikle düşük yoğunlukla birlikte olur.
Normal idrar örneği bekletilirse ürokrom pigmenti oksitlendiği için koyu renk alır.
Çay renginde idrar, bilirübin veya kan varlığını düşündürür.
Bekletilmekle siyahlaşan idrarda homojentisik asit (alkaptonüri) veya melanin pigmenti
varlığı düşünülmelidir.
İdrarda normalden fazla ürobilin varsa renk koyu sarı-turuncu olur, beklemekle
kahverengine değişir.
İdrarın görüntüsü normalde berrak olmalıdır. Bulanık veya tortulu idrarda patolojik maddeler
olduğu düşünülür. İdrarda bulanıklığa yol açan haller:
Çok fazla epitel hücresi çıkması
İdrarda yağ ve lenf sıvısı bulunması
İdrarda bakteri bulunması
Koku: İdrarın kendine özgü kokusu vardır. Bu koku idrardaki fenollerden kaynaklanır.
Bunun dışında bazı patolojik durumlarda idrarın kokusu değişir. Örneğin kontrol edilemeyen
diyabet hastalığında keton cisimleri çıktığı için idrarda aseton kokusu alınır. Bekletilmiş ve bakteri
üremiş idrarda amonyak kokusu olur. Bunun nedeni bakteride bulunan üreaz enziminin üreyi
parçalayarak amonyak oluşturmasıdır.
Hacim: Sağlıklı bir kişide bir günde 700-2000 mL idrar çıkar. Bu miktar, diğer yollarla
kaybedilen su miktarıyla ve günlük alınan suyla yakından ilişkilidir. Günlük ortalama idrar miktarı
43
erkeklerde 1500 mL, kadınlarda 1200 mL’dir. Hacmi ölçülecek idrar, büyük bir ölçü silindirine
köpürtülmeden konur. Üst hizasındaki ölçü çizgisi (mL) okunur. İdrar miktarı 24 saatlik idrar
toplandığında anlamlıdır. Bir miksiyonluk idrarın miktarı fazla önem taşımaz.
İdrar hacmindeki değişiklikler için aşağıdaki tanımlar kullanılır.
Poliüri: 24 saatlik idrar miktarının 2000 mL'yi geçmesidir. Poliüri nedenleri:
Kanda miktarı artan bazı maddeleri idrarla atabilmek için çok idrar çıkartılır. Örneğin
diabetes mellitus hastalığında böbrek eşiğini aşan kan glikoz konsantrasyonunda glikoz
idrarla atıldığından idrar hacmi artar. Bu nedenle hastalar çok su içme gereksinimi duyar
(polidipsi).
Şekersiz diyabet (diabetes insipidus) hastalığında böbrekten suyun geri emilimi
bozulduğundan çok fazla miktarda idrar çıkartılır.
Vücutta ödemlerin çözülmesi sırasında, doku aralıklarında biriken sıvı idrarla atılır ve
idrar hacmi artar.
Fazla su içilmesi veya fazla sulu gıda alınmasında idrar miktarı artar.
Bazı psikolojik bozukluklarda çok su içilmesine bağlı poliüri görülür.
Oligüri: 24 saatlik idrar miktarının 400 mL'den az olmasıdır. Az su içmek, çok terlemek,
diyare ve kusma gibi sıvı kaybının çok olduğu durumlar, yaygın ödeme yol açan haller, kanama,
şok, kalp yetmezliği gibi böbrek kan akımının azaldığı durumlar ve böbrek yetmezlikleri oligüri
nedenleridir.
Anüri: 24 saatlik idrar miktarının 50 mL'nin altında olmasına veya yokluğuna denir. Taş,
tümör, hipertrofik prostat gibi nedenlerle idrar akışının önlendiği durumlarda, böbrek yetmezliğinde
görülür.
Pollaküri: Genellikle 24 saatte 4-5 kez idrara çıkılır. İdrar miktarında artış olmadan idrara
çıkma sıklığının artmasına pollaküri denir. Psikojenik veya organik nedenlerle (üriner sistem
enfeksiyonları, sistit) görülür.
Yoğunluk (dansite): Normal idrar yoğunluğu 24 saatlik örnekte 1015-1020 g/L’dir. Günün
herhangi bir saatinde alınan idrar örneğinin dansitesi 1005-1020 g/L’dir. İdrar yoğunluğu ürometre
(dansitometre) adı verilen gereçle ölçülür. Filtre edilmiş idrar bir ölçü silindirine konur ve ürometre
idrarın içine yavaşça bırakılır. Ürometrenin dengeye gelmesi ve sabit durması beklenir. Bu işlem
sırasında ürometrenin cam silindirin çeperlerine değmemesine dikkat edilir. İdrarın üst yüzeyinin
ürometre üzerindeki seviyesi okunur. Ürometre 150C’lik sıvı için ayarlanmıştır. Daha sıcak veya
soğuk bir idrarın gerçek dansitesi hesapla bulunur. Bunun için idrarın sıcaklığı bir termometreden
okunur. 150C üzerindeki her 3
0C’lik sıcaklık farkı için okunan yoğunluğa 1 eklenir, l5
0C'nin
altındaki her 30C için 1 çıkartılır. Örneğin 21
0C'deki idrarın okunan dansitesi 1005 ise, gerçek
dansitesi 1007 g/L olacaktır.
44
Plazma ozmolalitesine eşit ozmolalitede idrar çıkarılmasına izostenüri denir (250-350 mosm/L).
Böyle bir idrarın dansitesi 1010 g/L’dir. İdrar dansitesinin artması (1035-1040 g/L) hiperstenüri;
dansitenin 1010 g/L’den düşük olması hipostenüri varlığına işaret eder.
Hiperstenüri nedenleri:
İdrarda çözünmüş maddelerin artması, örneğin çok miktarda NaCl, protein veya glikoz
çıkması (idrarda madde fazının artması) .
Az su içilmesi veya terleme nedeniyle normalde atılan maddelerin çok az idrarla
çıkarılması (İdrarda sulu fazın azalması).
Hipostenüri nedenleri:
Normalde çıkarılması gereken maddelerin idrarla atılamaması (böbrek fonksiyon
bozukluğu)
Çok fazla su içilmesi sonucunda idrar yoğunluğunun azalması (çözünmüş madde
miktarının idrar hacmine oranının azalması).
Vücut fonksiyonlarındaki bozukluklar sonucu, vücudun su tutma yeteneğinin ortadan
kalkması (diabetes insipidus).
pH: İdrar pH'ı beslenmeye bağlı olarak değişmekle birlikte, normal beslenme koşullarında
idrar hafif asittir. Normal idrar pH'ı 5-8, ortalama 6'dır. İdrar pH'ı genellikle yapısındaki primer
fosfatlardan ileri gelir. İdrar örneği beklemekle alkalileşeceğinden, pH taze idrarda tayin
edilmelidir. Keton cisimlerinin varlığı pH'ı düşürür. Üreyi parçalayıp amonyak oluşturan bakteriler
idrar pH'ını alkalileştirir.
İdrar pH'ı turnusol ve endikatör kâğıtları yardımı ile ölçülür. Endikatör kâğıdı üzerine idrar
değindirildiğinde ortaya çıkan renk skaladan karşılaştırılarak pH saptanır. Turnusol kâğıdı ile
idrarın asit veya alkali olduğu anlaşılabilir.
b) Kimyasal inceleme: Klinik biyokimya laboratuvarlarında, idrarda protein, glikoz,
bilirübin, ürobilinojen, keton cisimleri gibi bileşiklerin varlığı öncelikle kalitatif metotlarla
araştırılır. Daha sonra gerekirse bu bileşiklerin düzeyleri kantitatif yöntemlerle tayin edilir.
Uygulaması kolay ve hızlı sonuç verdiği için rutin idrar analizinde tercih edilen bir yöntem de idrar
stripleridir. İdrar stripleri, uygun ayıraçlar emdirilerek hazırlanmış şeritlerdir. Glikoz, keton
cisimleri gibi tek bir analiz için geliştirilmiş olanların yanı sıra idrar dansitesi, lökosit, eritrosit,
nitrit, keton cisimleri, bilirübin, ürobilinojen, protein ve glikoz varlığını gösteren tipleri de
mevcuttur. Bu stripler üreticiler tarafından belirtilen süre boyunca idrar içinde tutulur, bu sürenin
sonunda şerit üzerinde oluşan renk değişikliği kutu üzerindeki renklerle karşılaştırılarak sonuçlar
semikantitatif olarak saptanır.
45
Strip idrara daldırılır. İdrarın fazlası süzülür.
Oluşan renk şiddeti karşılaştırılır.
Süreli deneyler için kronometre kullanılır.
c) Mikroskobik inceleme (idrar sedimentinin incelenmesi): 5-10 mL idrar 3-5 dak. 600
g’de santrifüj edilir, üst faz atılır. Çökelti (sediment), tüpte kalan bir-iki damla idrar içerisinde iyice
karıştırılır. Karışımdan bir damla temiz bir lam üzerine alınır, üzerinde hava kabarcığı olmamasına
dikkat edilerek lamel kapatılır ve mikroskop altında incelenir. Normal idrarda sadece birkaç epitel
hücresi ve az sayıda kristaller görülür. İdrar sedimentinde eritrosit görülmesi hematüri, lökosit
görülmesi piyuri, bakteri görülmesi bakteriüri, protein silindirleri görülmesi silindirüri, ürat,
oksalat, fosfat gibi tuzların kristallerinin görülmesi kristalüri olarak adlandırılır.
İdrar sedimentinde görülebilen hücreler şunlardır:
Eritrosit: Çok soluk sarı renkte, homojen, ışığı kıran, yuvarlak veya iki tarafı oyuk bir disk
şeklinde, çekirdeksiz hücrelerdir. Normal idrarda eritrosit bulunmaz.
Lökosit: Eritrositlerden daha büyük, heterojen, yuvarlak, renksiz, çekirdekli hücrelerdir.
Normal sedimentte kadınlarda 1-5, erkeklerde 1-2 adet görülebilir.
Epitel hücresi: Daima lökositten büyük, renksiz, nukleuslu, çeşitli şekillerde olabilen
hücrelerdir. Dış genital organ epiteli, normal idrar sedimentinin en büyük hücresi olup yassı
epiteldir. Kadın idrarında çok, erkek idrarında ise az sayıda bulunur. Böbrek ve idrar yolları epiteli
ise normal idrar sedimentinde bulunmaz, ciddi böbrek hastalıklarında çıkar. Bunlardan başka
46
mantarlar ve maya denilen renksiz çift duvarlı oval veya armut biçiminde mikroorganizmalar da
görülebilir. Eritrositin katılan birkaç damla sulu asetik asitle erimesi, buna karşılık maya
hücrelerinin erimemesi ayırıcı tanıda yararlı olur. Bekletilmiş idrarda bakteri üreyebilir.
Silindirler: Silindirler protein yapıda, böbrekte oluşan ve bu nedenle şekilleri böbrek
tubulusuna benzeyen idrar sedimenti elemanlarıdır. Genellikle protein reaksiyonu pozitif olan
idrarın sediment incelemesinde görülür ve patolojinin böbrekte olduğuna işaret ederler. İdrarın
mikroskobik incelemesinde, kenarları paralel, çevreleri keskin göründüğü için bulunduğu
düzlemden ayrılır. Büyüklük, boy ve kalınlıkları değişir. Düz, büküntülü, spiral, kıvrık olabilirler.
Silindirin temelini hiyalin bir matriks oluşturur, bazen şekilsiz ince veya kalın granüller içerir.
Başlıca dört tip silindir vardır:
Hiyalin silindir: Saydam, ince, uzun, çevresi az keskin, yüzeyi homojendir.
Balmumsal silindir: Donuk sarımtrak renkli, ince veya kalın, çevresi koyu ve çok keskin,
yüzeyi homojendir.
Granüler silindir: Koyu renkli, uzun veya kısa, çevresi keskin, yüzeyi irili ufaklı
taneciklerle kaplıdır.
Hücresel silindir: Eritrosit, lökosit veya epitel hücrelerinin yan yana yapışması ile meydana
gelirler. İçerdikleri hücreye göre adlandırılırlar.
Silindirlerden daha ince ve uzun, saydam ve şeride benzeyen oluşumlara silindiroidler denir.
Kenarları paralel olmayıp genellikle bir ucu sivri bir ucu yuvarlaktır. Klinik açıdan önemli değildir.
İdrarın bazı kimyasal maddelerle doygunluğa ulaşması bu maddelerin çökelmesine ve
sedimentte kristallerin görülmesine yol açar. En sık rastlanılanlar tuzların oluşturduğu kristallerdir.
Amino asit metabolizma bozukluklarında lösin, tirozin, sistin kristalleri, ilaç tedavisi nedeniyle ilaç
kristalleri görülebilir. Bunlardan yaygın olanı amorf sülfonamid kristalleridir. Patolojik sedimentte
bakteri, mantar, parazit ve parazit kistleri görülebilir.
Fosfat kristalleri: Alkali idrarda bulunan renksiz amonyum veya magnezyum fosfat
kristalleridir. Tersiyer fosfat kristalleri tabut kapağı, sekonder kalsiyum fosfatlar ise kama veya
iğnelerden oluşmuş rozet şeklindedir.
Ürat kristalleri: Asit idrarda bulunan, sarı veya kahverengi pigmentli amonyum ürat
kristalleridir. İrili ufaklı yuvarlaklar veya dikenli atkestanesi gibi görünürler.
Ürik asit: Asit idrarda bulunur, sarı veya kahverengidir. Fıçı, prizma, iğne, ekmek dilimi,
rozet gibi görünürler.
Oksalat kristalleri: Renksiz kalsiyum oksalat kristalleri halinde asit ve nötral idrarda
bulunur. Mektup zarfı biçimindedir.
İdrar sedimentinde az sayıda ürat, fosfat ve oksalat kristallerinin bulunması normaldir.
47
Eritrosit Lökosit
Lökosit silindir Hiyalin silindir
Fosfat taşı Oksalat taşı
Eritrosit silindirleri
48
B- PROTEİN DIŞINDAKİ AZOTLU BİLEŞİKLER
Serumda protein olmayan azotlu bileşikler için arka azot (nonprotein nitrojen=NPN) deyimi kullanılır.
Bu bileşiklerin başlıcaları üre, ürik asit, kreatinin, kreatin, amino asitler, indikan, pürin bazları ve
amonyaktır. Normal koşullarda serumda protein dışındaki azotlu bileşiklerin konsantrasyonu 25–45
mg/dL’dir. Bu bileşiklerden özellikle üre ve kreatinin miktar belirtimleri böbrek fonksiyonlarının
değerlendirilmesi amacıyla rutin analizlerde yer alır.
Serumda Üre Miktarbelirtimi
Üre amino asit metabolizmasının son ürünüdür. Karaciğerde sentez edilerek genel dolaşıma verilen üre
böbrek glomerüllerinden tamamen süzülür, tubuluslardan %40’ı geri emildikten sonra kalanı idrarla
atılır. Serumda üre miktarı genellikle BUN (kan üre azotu) olarak verilir. Ürenin bir molü 60 g olup,
bunun 28 gramı azota aittir.
60
= 2.14 olduğuna göre: Üre (mg) = BUN (mg) x 2.14 dir.
28
Normal serumda BUN konsantrasyonu 8-20 mg/dL, üre konsantrasyonu 20-40 mg/dL’dir.
Serumda ve İdrarda Kreatinin Miktar Belirtimi (UYGULAMA 1)
Kreatin karaciğer ve böbreklerde arginin, glisin ve metyonin amino asitlerinden sentez edilerek genel
dolaşıma verilir. Özellikle kaslar ve beyin tarafından alınan kreatin burada fosforillenerek kreatin
fosfata dönüşür ve ortama kolaylıkla ATP verebilen yüksek enerji deposu olarak görev yapar.
Kreatinin, kreatin bileşiğinin "anhidr" şeklidir. Kreatinden bir günde oluşan kreatinin miktarı
organizmadaki toplam kreatin miktarının %2’sidir. Kreatinin böbrek glomerüllerinden tamamen filtre
olur, geri emilime uğramaz, plazma düzeyi çok yükselmedikçe tubuluslardan sekrete edilmez. Bir
böbrek hastalığı söz konusu değilse, kreatinin sentezi ve atılımı oldukça sabittir. Bu nedenle idrar
örneğinin 24 saatlik olup olmadığının kontrolünde de kullanılır.
Normal serum değerleri: Vücut kas kütlesi cinsiyete bağlı değişiklik gösterdiğinden serumda
kreatinin konsantrasyonu erkekte: 0.6-1.2 mg/dL; kadında: 0.5-1.1 mg/dL’dir.
Günümüzde kreatinin tayini için kullanılan yöntemler Jaffe reaksiyonuna dayanır. Kreatinin
alkali ortamda pikrik asit ile turuncu-kırmızı renkli kreatinin-pikrat bileşiği oluşturur. Jaffe reaksiyonu
kreatinine özgü değildir. Protein, glikoz, askorbik asit, guanidin, aseton gibi organizmada doğal olarak
bulunan maddeler ve bazı ilaçlar (sefalosporinler) pikrik asit ile reaksiyona girebilir. Proteinin etkisini
önlemek için proteinsizleştirilmiş serum filtratı kullanılmalıdır. Folin-Wu filtratı uygundur. İdrarda
49
kreatinin tayini de benzer yöntemle 100 kez sulandırılmış idrar örnekleri kullanılarak yapılır.
İdrarda kreatinin atılımı erkeklerde 1.0-2.0 g, kadınlarda ise 0.8-1.8 g/gün’dür.
Ayıraçlar:
% 10 luk sodyum tungstat
0.67 N H2SO4
Pikrik asit (0.04 M): 10.5 g pikrik asit sıcak suda çözündürülür, soğutulur, litreye tamamlanır.
0.75 M NaOH
Kreatinin depo standardı (1 mg/mL): 100 mg kreatinin ve 0.8 mL derişik HCl 100 mL'ye saf su ile
tamamlanır. Çalışma standardı (10 g/mL) için 1 mL’si 100 mL’ye tamamlanır.
Deneyin yapılışı:
Serum (2 mL) üzerine 3 mL su, 1 mL % 10'luk sodyum tungstat, 2 mL 0.67 N H2S04 konur, iyice
karıştırılır, 5-10 dak sonra süzülür (proteinsiz serum filtratı). Bu filtrattan deney için 3 mL kullanılır.
Ayıraçlar (mL)
Kör
Standart
Deney
Serum filtratı - - 3
Standart - 3 -
Distile su 3 - -
0.04 M Pikrik asit 1 1 1
0.75 N NaOH 1 1 1
Bütün tüpler karıştırılır, oda sıcaklığında 20 dakika bekletilir ve 520 nm'de ayıraç körüne karşı okunur.
Hesap:
Önce deney tübündeki serum hacmi hesaplanır.
2
x 3 = 0.75 mL
8
3 mL standart ile çalışıldığından standart tübün absorbansı 30 g kreatinine aittir.
D absorbans
x 30 = (a)g 0.75 mL serumdaki kreatinin
St absorbans
0.75 mL serumda (a) g kreatinin varsa
100 mL serumda x g
Bulunan değer g cinsindendir. 1000’e bölünerek mg/dL birimiyle ifade edilir.
50
C- BÖBREK FONKSİYON TESTLERİ
Klirens
“Temizlenme” anlamına gelen bu sözcük tıpta böbreğin süzme kapasitesini ifade etmek için
kullanılır. Böbreğin süzme fonksiyonu glomerül kapillerlerine ait bir fonksiyondur. Birim zamanda
(1 dak.) böbrekten geçen plazmadan böbreğin oluşturduğu süzüntünün hacmi, tek başına böbreğin
yeterli çalıştığını göstermez. Asıl önemli olan, süzüntünün içerdiği metabolit miktarıdır. Çünkü
böbreğin başlıca fonksiyonu kandan bazı maddelerin uzaklaştırılarak vücuttan atılmasını
sağlamaktır (ekskresyon fonsiyonu). Kanda bulunan ve aşağıda belirtilen özelliklere uygun bir
metabolitin idrar ve kan konsantrasyonlarının aynı anda ölçülmesi ile böbrek ekskresyon
fonksiyonu (glomerüler filtrasyon hızı) değerlendirilebilir. Bu amaçla kullanılacak olan maddede şu
özellikler bulunmalıdır:
Plazma proteinlerine bağlanmamalıdır.
Glomerüllerden tamamen süzülmelidir.
Tubuluslardan geri emilmemeli ve tubuler sekresyonu olmamalıdır.
Bir dakikalık süre içerisinde belirli bir maddeden temizlenen plazma miktarı (mL/dak),
böbrek glomerül filtrasyon fonksiyonunun (hızının) göstergesidir.
Klinikte kullanılan klirens testlerinde eksojen ve endojen maddelerden yararlanılmaktadır.
İnülin ve mannitol eksojen, üre ve kreatinin endojen maddelere örnektir.
Glomerül filtrasyon hızının ölçülmesinde en sık kullanılan endojen madde kreatinindir.
Kreatinin, sentez ve atılım hızı sabit, plazma proteinlerine bağlanmayan, tubuluslarda değişikliğe
uğramayan, diyet ve protein metabolizmasından bağımsız olan çok uygun bir klirens maddesidir.
Ancak plazma kreatinin düzeyleri yükseldiği durumlarda tubuluslardan sekrete edilebilir.
Kreatinin klirensi testi sabah uygulanır. Klirens hesabı için aşağıdaki bilgiler gereklidir:
Dakikada çıkarılan idrar miktarı (mL): Bunun için hastaya iki bardak su içirilir. 30 dak.
sonra mesanesini tamamen boşaltması istenir. Bunu takip eden iki saatlik sürede idrar toplanır. İki
saatlik idrar hacmi ölçülür ve dakikadaki hacim hesaplanır. (24 saatlik idrar toplanarak dakikada
oluşan idrar mL’si de hesaplanabilir).
İdrar kreatinin konsantrasyonu: Toplanmış olan idrar 100 kez sulandırılarak kreatinin
ölçümü yapılır. Dakikada böbrekten atılan kreatinin miktarını bulmak için idrarın kreatinin miktarı
(U, mg/mL) ile dakikadaki idrar hacmi (V, idrar oluşum hızı) çarpılır. (U.V= Kreatinin atılım hızı)
Normal çalışan bir böbrekte bu değer, plazma (serum) kreatinin değerinden ortalama 60-70 kat fazla
olmalıdır.
51
Plazma kreatinin konsantrasyonu: Hastadan 1. saatin sonunda alınan kanda ölçülür.
Kreatinin atılım hızı, plazma kreatinin konsantrasyonuna bölünerek bir dakikada böbrek
glomerüllerinde kreatininden temizlenen plazma hacmi (klirens) bulunur.
Klirens (mL/dak) U
Px V
U= Ölçülen maddenin idrar konsantrasyonu (mg/dL)
P= Ölçülen maddenin plazma konsantrasyonu (mg/dL)
V= İdrar hacmi (mL/dak)
Normal değerler: Erkekte 105±20 mL/dak
Kadında: 95±20 mL/dak.
Özellikle çocuklarda klirens değerleri için vücut alanına göre düzeltme yapılmalıdır. Bunun için
kişinin ağırlığına ve boyuna göre düzenlenmiş özel grafiklerden yararlanılarak vücut alanı (A)
bulunur ve şu formül uygulanır:
Klirens U
Px V x
1.73
A
1.73/A faktörü, kreatinin ekskresyonundaki kas kütlesine bağlı değişimler nedeniyle klirensi
ortalama vücut yüzeyine göre normalize eden bir sayıdır. Böylece standart vücut alanına göre bir
dakikada temizlenen plazma miktarı hesaplanır.
Klinikte üre klirensi de kullanılmaktadır. Ancak üre beslenme ve protein metabolizmasından
etkilendiği ve tubuluslardan kısmen reabsorbe olduğu için uygun bir klirens maddesi değildir.