tez ır - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/1996_9-10/1996_9-10_TURNERBS_AKTAYY.pdf · tez k i re dan bir yolla icra edilmi~ti.Örneğin, Said Fransız oryantalizminin önemli
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
tez k • ır e
Vadi yayınlan: Derleme Dizisi 9-10 Güz 1994-Biıhar 1996
Meşrutiyet Cad Bayındır II, 60/5 K_ızılay - ANKARA
Tel: (312) 435 6489 Fax: 425 63 45
. Konya lrtibat Bürosu: Çizgi Kitabevi, ı<itapçılar ~ısı, Zafer Konya, Tel : 353 10 22
Abone .olmak isteyenlerin 1. 000. 000 lira- . lık tutan Ercan Şen'in 104260 numaralı
Posta Çeki Hesabına yatırarak posta çeki dekontunu Vadi Yayınlan'nın yazışma adre
sine göndennesi gerekmektedir. Dekontla birlikte lütfen, adınızı, açık adresinizi, posta kodunuzu ve hangi sayıdan itibaren abone
olmak istediğinizi belirtiniz
Yayın Kurulu
Yasin Aktay Mehmet Bodur
ÖmerÇelik Anzavur Demirpolat
Şefık Deniz Deniz Gürsel MuratGüzel
Mehmet Hakan Ercan Hamzaoğlu Süleyman Sahra
M. Mahfuz Söylemez Muharrem Toros Müfıt Yüksel
Redaksiyon Kurulu
MuratGüzel Mehmet Özcan Mustafa Ünal
Mezher Yüksel
Yazıların içeriğinden yazarlan sorumludur. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yayınlanmak üzere gönderilen yazılar Yayın kurulu tarafından incelenir ve gönderildiğinden en geç iki ay içerisinde yayınlanıp yayınlanmayacağı belirtilir. Bu işlemin hızlandırılması iÇin yazıların iki nüsha
olarak gönderilmesi,· mümkünse Macin-tosh veya IBM uyumluların Microsoft
programlarında kaydedilmiş disketler içt:!risinde gönderilmderi uygun olur. Yazı
larda Herhangi bir akader:ıik teamülde kabul edilmiş referans sistemine uyulmasına
dikkat edilmelidir. Yayınlanan yazılara şimdilik telif ödenmemektedir.
ORYANTALİZM, POSTMODERNiZM VE DİN
BRY AN S. TURNER Çev: Yasin AKTAY
Toplumsal ve kültürel Çeqitlilik sorunu beqeri ve sosyai bilimlerde mo- · dem çağ diyerek atıfta bulunduğumuz dönem boyunca klasik bir konu olagelmiqtir. Dünya ekonomisinin ve kültürel küreselleqmenin yükseliqiyle bu kültürel farklılık sorunu çadaş siyasette daha bir keskin hale gelIl1iştir. 1970'lerin akademisyenleri bu kültürlerarasi sorunun husus! bir özelliğiyle, yani Bah toplumlarının emperyalist yayılma döneminde doğulu toplumları nasıl aniayıp yorumladıkları meselesiyle ilgilenmişlerdir. Oryantalizm hakkındaki tarhşma (Said, 1978a) sömürgesizleqtirmeve tarili yazımına, özellikle Hindistan tarihinin yazımına yeni bi~ yaklaqınun gelişmesini sa:ğlamıqtır. Bu 'alt çalıqmalar' (Guha, 1981) sömürgesizleştirme için hem kültürel hem siyasi düzeylerdeki kavgada üçüncü dünya akademisyenleri arasında yeni bir güven ve radikalizmin geliqine ü_ıaret ·etmiştir. Bu eleştirel gelenek nihayetiride 'kültürel söylem çalışmaları' adıyla bilinmeye başlanmışhr (~habha, 1983). 1980'1erde hepsi de otantik bir sesin kavgasını veren oryantalist tartışmalar, alt çalışmalar ve feminizm arasında güçlü entellektüel bağlanhların varlığı belirgin hale gelmiştir. Oryantalizm ve kolonyal söylem incelemeleri iktidardan dışlanan toplumsal grup ve kültürler arasındaki öznellik ve otantiklik sorunlarını ifşa etmekle ilgilenmektedirler. 1990'larda anti-orya:ntalizm ile postmodernizm ara~ında modemist rasyonalizme alternatif olarak bir bağlanh olduğunu öne sürmek için eşit oranda gpçlü deliller vard,ır. Bu çalışma da bu bağlantıları irqeleyerek modem dünyada entellektüellerin rolünü anlamaya çalışmaktadır.·
*Bu makale yazarın Orirnta!ism Postmodemism and G!oba!ism isimli (Routledge, 1994, London) eserinin Ori.:ııtalism. Postmodernism and Religion başlıklı 1. bölümün
. den çevrilmiştir.
69
"tezkire
Edward Said'in Orieııtalisnı kitabını yayınladığı yıl ben de Marx and ·the E nd of Orientalism (1978) isimli mütevazi bir kitap yayım.lanu.ştım, o anlamda oryantalizmle biraz muğlak bir ilişkim vardır; Edward Said'in kitabı haklı olarak mefihur olduğu halde benim ça~m~m Il}aıjinal kaldİ. Benim""-bu yeni yönelimlere katkım sosyal bilimlerdeki sıriırlı bir sorınılar alanına ifiaret etı:İlekti. Said daha genİfi bir zeminde ç~ıyordu. Benim or
·yantalizm hakkındaki belirsizliğim ayrıca İslam ve Arap kültürleri ala. nında hiç bir zaman temel bir arafitırma yapmamış olmamdan kaynakla-nıyordu. Benim kendj. yazılarım Max W eber hakkındaydı, ve çok az miktarda sosyolog İslam hakkında yazmakta olduğUndan ça~mam bir miktar İ970 sonlarının sosyologlarıyla alakalıydı. Sosyologların genel olarak Islam ve oryantalizmle ilgileurneye başlamaları ancak pestomdem teorideki son gelişmeler sayesinde olmuştu.ı'. Ötekilik artık sorun olmuştur.
· Her ne kadar Said'in yazıları özel bir çok dikkati celbetmişse de, ben bu ç~manın uzun vadeli içerimleri hakkında konufini.ak istiyorum. Şimdi kitap açıkçası gündemden düşmüşse de, Said tarafından ortaya atılmış sorunların çoğu yalnızca Arap araştırmacıları veya İslamiyatçıların değil fakat feministler ve alternatif felsefe veya_ metodolojiler peşindeki bilginIerin de zihinlerini uğraŞtırmaya devam etmektedir. 1970'lerde Said entellektüel olarak büyük bir meydan olmma durumuİıdaydı; Anglo-Saxon dünyasında,.bizi tarihsel söylemler Üzerine çalışİnaları beşeri ve sosyal bilimlerdeki araştırmaları et;kilemeye devam etmekte olan Michel Foucault'nun mükemmel bilginliğiyle tanıştırd_ı. Zamanında, Said iktidar ve bilginin birbiriyle nasıl kaçınılmaz olarak birleşik olduğunu ve iktidar ilişldİerinin söylem sayesinde nasıl önceden kestirilmemiş ve gözlemlenmemiş olan bir yolla bil.iıci etkilerneye devam eden bir dizi analitik nesneyi ürettiğini göstererek liberalizmin çok derinlikli bir eleştirisini sunınuştur. Liberalizmle tartışmas~da Said ayrıca bize Amerikan sosyal bilim ve epistemolojisinde uylaşımsal olan bir görüşün, yani olgularla değerlerin iddia edilen ayrılığı ile bilimin tarafsızlığı görüşünün bir eleştirfşini sağlamış oldu. Said'in eseri söylemler, değerler ve. bilgi örüntülerinin fiili olarak bilim adamlarının görünürde bağımsız olarak incelemeye ça~tıkları 'olgular'ı nasıl inşa etmiş olduklarını göstermek bakımından önemliydi. Or-. yantalizme yönelik bu klasik yaklaşım yıllarca insanların "Ötekilik" düşünceleriyle ne anladıklarını g~ ölçüde şekillendirmiş ve ·beşer1 kül türlerde "Öteki"nin sorunu herşeyden önce feminizm, siyah! araştırmaları ve
.70
Oryantalizm, Poshnodernivn ve Din
' -son zamanlarda da postmodernizin tarafından ele a~hr. Said'in eserinin heyecan verici ve önemli bir meydan okuması "metnin yöntembilimi" denilebilecek ~eydi; yani Said Arnerikan edebiyat Ça~malarının ileri derecede ge~rni~ yönlerini tarih ve sosyal bilim analizlerine uygulay:abiliyordu; ve popüler olarak yapıçözümcÜlük denen Şey yoluyla, Said ta-
. rilisel ve sosyal görüngülerin analizi için yeni yöneliinler sağlama iinkanına sahipti. Kesinlikle Said'in yakla~ırnı zamanında çok büyüleyiciydi, çünkü o entellektüel kahraman diyebileceğimiz bir model olu~turdu. Said basitçe edebiyat ça~inaları ve analitik ara~hr:rp.aların l<ienarlarında oturmu~ herhangi biri değildi. O, Filistin siyaseti ve Orta Doğu siyasetinin ön saflarında fiili .olarak yer a~ biriydi. ·
Benim kendi eserim· 1970'lerde Louis Althusser gibi Marksistlerin eserlerinden çokça etkilenrni~ ve İngiltere'de Orta Doğu ça~maları konusunda radikal gruplar, özellikle Nicos·Poulantzas gibi Marksist sosyologlardan etkilenerek teoriye dönrnü~lerdir. Marksizmin .cazibesi liberal, bireyselci bir sosyal bilirnin doğru kabul e~ birçok sayıltısının bir ele~tirisini sağlarnı~ olmasından ileri geliyordu. O zaman 'Asyatik' denilen despotizm 'duruinları' hakkında ve daha özellikle 1970'lerin sonlarıyla 1980'lerin ba~ları arasında zamanımız~ çoğunu i~gal eden Asya Tipi Üretim Tarzı hakkında bir çok tarh~ma vardı. Hem Said hem Alth~sser, Kuzey Amerika'da değerden-özgür bireyseki bir yakla~ırna e~lik eden: pozitivist sosyolojinin mirasına kar~ı alternatif bir meydan okuma yı öneriyorlardı. Benim eserimin ele~tirel bir meziyeti olrnu~sa, bu, gerçekte Marx'ın da Doğu'yu birle~ik bir sistem, durağanlık, tophimsal deği~im eksikliği~ modernle~medenyoksunluk, orta-sınıf bir burjuva kültüründen yoksunluk ve bir sivil toplurndan yoksunlukla karakterize edilen bir sistem olarak algılayan Bahlı mirası payla~m~ olduğunu gösterdiği ölçüde olrnu~tur. Bu ele~tirel konumdan, hem Marx'ın hem W eber'in Doğu'nun Bahlı analiz mirasina nasıl uydukları görülebilir. Marksist Asya Tipi Üretim Tarzı dü~üncesi ile W eber'in patrimonyalizm kavramı ortak varsayınilan payla~~lardır.
Şimdi ben, Said gibi yazarlardan gelen bu e~e~tirel anti-oryantalizrnle ilgili bazı sorunlara dönrnek istiyorum. Said'in eserinin iyi bilinen bazı standart ele~tirileri vardır. Said'in oryantalist ele~tirisi daha genç bilim adamlarİnı aydinıatırken, ça~malarının çoğu daha önceleri Lords of Human Kindeseriyle V. G. Kiernan (1972) gibiyazarlar tarafından daha sıra-
71
tez k i re
dan bir yolla icra edilmi~ti. Örneğin, Said Fransız oryantalizminin önemli bir ele~tirmeniydi, ama o özelde Alman ve İngiliz oryantalizmi konusunda zayıfh. Geriye dönersek, aslında oryantalizmin bir çok biçimi vardı ve farklı bir çok geleneği tek bir oryantalist geleneğe yığmak yetersizdi. Bu soruların çoğu Lisa Lowe'un Fransız ve İngiliz oryantalizmini inceleyerek bu argümanın bir çok yanıılı örnekiediği Critica/ Terrains (1991) isi.nlıi son eserinde dile getirilmektedir. Bununla beraber, :öteki/diğer kültürler' sorununun Heredot'tan bu yana her zaman antropolojinin merkezi sorunu olduğunu söylemek istiyorum. Modern antropolojinin onyedinci yüzyılda yeni ele geçiril~i~ kolonilerdeki insanlar hakkındaki tartı~malafa salan kökleri vardır. Otekilik 'Büyük Varlık Zinciri' hakkında, yani bu yabancı kültürlerin Tanrı'nın planının neresine uyduğu konusunda derin bir teolojik sorunu ortaya çıkardı. Dışarıdakiler ve içeridekiler düşüncesi tüm antropolojik sorunsalların, özelde hermenötik ve metinselliği içeren antropoloji geleneğinin billül standart biçimidir. Bu da, radikal bir hermenötik antropol~jiye referansla modemliğin ve tarihiı~ sonunu analiz etmekte olan G. Vattimo gibi postmodernistlerin çalışmalannda artarak netleşmektedir. Vattimo':ı:la metinsel veya hermenötik radikalizmin antioryantalist eleştiriye yakın olduğunu düşünüyorum, çünkü temelde o yerel pratik ve inançların nüanslarını vıç muğlaklıklarını yakalamakla ilgilenmektedir. Klasik antropolojirıin merkezi_çalışmalarının çoğu, daha safça söylemek gerekirse, öteki kültürleri anlama sorunuyla ilgilerıiyordu.
1970'lerden beri derin bir biçimde değişmiş diğer politik durum, kuşkusuz Said'in Orieııtaliznı'irıin komünizmin halen geçerli politik bir seçenek olduğu ve Marksizmin de ürıiver~itelerde canlı ve mümkün bir gelenek aleirak radikal sosyal bilimciler için hfılen geçerli olduğu bir zamanda örtaya çıkmış olmasıdır. Örgütlü komünizmin seküler çöküşü toplumun genel· bir teorisi olara~ Marksizmin entellektüel güvenilirliğini gerçekte kuşkulu kılar; tabii ki Bah'da bir çok Marksist yazar önemli hiç birşeyin değişmemiş olduğunu savurımak isteyecekterdir, ama böylesi bir konum nihai anlamda savunulması imkansız bir konumdur. Oryantalizmin ilk eleştirileri Marksizmin kapitalizme torik ve politik alternatif sağlamış olduğunu varsayan bir sömürgesizleştirme sürecine eşlik etmiştir. Muhtemelen İslam, Ernest Gellner'in argümanında, tek küresel, güvenilir siyası sistemdir. Biz post-komünist bir dünyada yaşıyoruz ve bu gerçeğin, İslam'ın veya feminizmin veya hümanizmin veya herhangi bir topluıri.sal
72
Oryantalivıı, Postmodernizm ve Din
hareketin makııl bir düqünme ve yaqama tarzı olarak rolünü nasıl görece~ ğirnize dair derin imaları olsa gerek. Post-komünizm entellektüel ·ve siyasi bir durum olarak İslam ve postmodernizme olan güncel ilgiyi açıklar.
Said'in mirasının diğer bir eleştirisi Michel Foucault ve siyaset sorunuyla ilgilidir. Bu sorun da oldukça geniş bir sonındur, ve ben bu sorunun yalnızca kenarlarına dokunacağım. Foucault'nun eserinden tutarlı bir siyasi konum türetmek çeliqkili, bununla birlikte çok zordur. Foucault'nun eserlerinin kendilerini, örneğin, eleqtirel krirninolojinin hizmetine sundukları gerçeği bilinmektedir. Sovyet psikiyatrisi üzerine yazıları ve · Fransız ceza gelenekleri çözümlemeleri onun analitik çalıqmasından si ya-· si bir konuma çıkabilmek için bir yol sağlar, ama genel olarak Foucault'nun eleqtirel analizlerinden sistematik radikal bir siyaset türetmek oldukça zor olınuqtur. Foucault'nun uylaqımsal sistemler içerisindeki baqat paradigmaların eleqtirisi en iyi ihtimalle romantik bir anarqizm biçimini telkin eder. Aynı durum Said'de de ortaya çıkar, çiinkü omın Filistinle ilgili kendi siyaseti Orientalism kitabının epistemolojik konumundan öyle kolayca türetilemez. Yani, felsefe ve pratik arasında doldurulınası çok zor olan.bir gedik var olınuqtur. Said'in Covering Islam (1978b) isimli eserini okuduğunuzda onun 'realist epistemoloji' diyepileği bir qeyibenirnsediğini görürsünüz; yani o, İslam'ın gazetecilik altında örtülinesinin basitçe gazetecilerin kötü eğitilmiş olınasından kaynaklandİğına inanıyor. Ülkelere uğrayıp, bir kaç taxi sürücüsüyle konuşarak bir kaç gün içinde adeta
· fırlayarak oradan çıktıktan sonra Arap siyaseti hakkında bir makale yazmaktadırlar. Said'in buradaki eleqtirileri mükemmel derecede makul ve geçerlidir, ancak bunlar analitik veya felsefi bakımdan kendi eseriyle veya oryantalizmle alakalı değillerdir -Foucault veya Derrida'dan tek bt_r kelime okı.imamıq biri de Co vering Isliını'ı yazabilirdi. Bir teknik olarak yapıçözümü, çözüm önermeksizin sadece temsil sorunlarını teqhis etmişti. Bu zorluk alternatif tarihler geliqtirme çabalarında çok açıktır (O'Hanlon & Waslibrook, 1992).
Said'in yine s&runsal olan tarihe yaklaşımının diğer bir eleqtirisi de, metinsellik ve metinsekilik üzerinde yoğunlaqmadır. 'Metinsel pratikler' üzerinde dıqlayıcı bir odakl~nma d"n ve anlamın toplumsal boyutunu yadsımış ve toplumsal iliqki1erin maddiliğiyl~ bağlanun iddia edilen maddiliğini birbirine karıqtırmıştır. Metincilik hayali yazı ile toplufl!sal gerçeklik arasında hiç bir ayrınun olınadığı qiddetli bir tekbencilikle (so-
73
tezkir e
lipsism) sonuçl~hr. Jean Baudrillard'ın Körfez sava~ının bir televizyon olayından ibaret olduğu iddiası bu odaklanıının özellikle n~ sa~ bir ömeğidir.
Bu alanda ba~ka bir sorun fa~izm ve yapıçözümüyle ilgili oldukça zor konudur. Said'in entellektüel temelleri Foucault'dan gelir, ama Foucault'nun toplumsalfelsefesinin ardında yatan bizzat Martin Heid~gger'in, özellikle, metafiziğin felsefi ele~tirisidir. Heide.gger'le yapıçözümcülüğü fa~izm mirasından ayırmak çok zor olı.;gelmi~tir. Heidegger'in eseri bana göre özü itibariyle anti-modernist olup teknoloji üzerine yazıları demokrasi ve modemle~meye kar~ı kapsamlı bir. muhafazakar tepkiyi göstermektedir. Heidegger'in felsefesi ne kadar parlak olursa olsun, bu mirasın içinde -Paul de Man örneğinde daha fazla ömeklenmi~ olan- bazı gerçek siyasi sorunlar vardır. Birlikten kaynaklanan ve üzerinden ahiması kolay olmayan bir sorumluluk vardır.
Said'in bu ele~tirilerinl basitçe notlada özetlemi~ oldum, çünkü bunlar zaten iyi bilinmektedir. Benim asıl amacım ba~ka. Oryantalizm hak-
. kındaki tar~manın ba~ka bir sonucu e~it oranda habis bir oksidentalizmdir, yani, Bahyla her çe§it ili~kinin reddi ve modemle~menin mirasının açık bir reddidir. Ele~tfrel teorinin bu anti-modernist boyutu Heidegger'in kültürel seçkinciliğinin bazı c;azibelerini açıklayabilir. Şimdi Ba~ h'nın bu .reddinin bazı yönleri· -üçilı:"l~ü dünya toplumundaki sosyal bilimlerin geli~imi ve te~viki hakkındaki çoğu antrepolajik tar~mayı me~'gul eden- bilginin yerlile~mesiyle alakah olarak açıkça haklıla~hrılabilir. Bu tar~mayla daha alakah olanı ise Bilginin İslfunile~tirilmesi denen ~eydir. Foucault ve Said'in mirasının özel bir sonucu sekülerizme ve Max W eber'in Sociologı; of Religioıı'da kavramsalla~hrıldığı gibi modemle~menin büyü bozumuna bir muhalefeti içeren İslami bilgi ve geleneğin fundamentalist bir okumasının bir savunusu olmu~tur. Bu da geleneğin tevarüs edilmi~, ithal ~dilı:lı.i~ veya yabancı olan bilgi üzerindeki sahihlik iddiasını kapsar. Sosyolojide bu argüman özelde Marx, Weber ve Durkheim'ın iddialarına kar~ı İbn Haldun'un aslında tüm sosyal bilimlerin kurucusıı olduğunu göstermenin bitimsiz çabalarında görülür. İbn Haldun ne kadar ilginç olursa olsun, eseri geç sanayi kent uygarlıklarının çok kullanı~h bir.analizini sunmamaktadır. Bah'İlın epistemolojik emperyalizmi hakkında bir tarh~ma vardır, ve Said'in kültür ve· emperyalizm üzerine so"n eseri (Said, 1993) sömürge-sonrası bir dönemin halen kültürel tahak-
74
Oryantalizm, Postmodenıivn ve Din
küm içerÇI.iği yönündeki bu dü~ünceye destek vermektedir. Bilginin . İslamlle~tirilmesinin sorunlarından birisi bunun hakkındaki temelci iddiaların modernist mi yoksa anti-modernist mi olduklarina karar vermenin çok zor olmasıdır. Bu da Batılı değerleri kabul etmeksizin Batılı teknolojinin alınıp alınaıp.ayacağı sorununa götürür. Sosyoloji kendileriyle atba~ı giden ve ve esas itibariyle aydınlanma-sonrası bir dü~ünce sistemi olan kültürel arkaplan Olmaksızın modernle~me, teknoloji, kentle~me ve bürokratikle~menin sağlanamayacağını telkin eder. Şimdi akademik yerlicilik gerçekten de caziptir, ama yerli bir metodoloji veya yerli bir epistemolojiye sahip olabilir misiniz? Belirli topluri:ılara özgü bazı gerçeklerin varolduğu dü~üncesine katılınabilir; örneğin, Avusturalya, Yeni Zelenda gibi toplumlarda feodalizmin tarihi olmadığı için Avrupalı örnekler üzerinde çalı~an sosyologların ça~maları tipik olarak feodalizmden kapitalizme bir ·geç~in ya~anmı~ olmadığı güney yarimküreye genelle~tirilemez. Marx ve Durkheim'ın ça~malarının çoğu bir feodal toplum varsaymı~tı, o yüzden Batılı sosyolojinin mirası Asya toplumları için uygwanabilir değildir. Bu argümanı Nepal, Suudi Arabistan veya İç Afrika'nın analizinde benimseyecek olursak, yerlile~me argümanının ağırlığı oldukça fazladır. Ancak, ben bir rasyonalle~menin yerlile~ebileceği veya inetodolojinin yerlile~ebileceği konusunda karu değilim. Bu tartı~ma temel olarak küresel bilgiye kar~ı yerel qtorite hakkında, dolayısıyla da evrensel bir kategori olarak entellektüellerin otoritesi hakkındadır. ·
Benzer bir agüman sözümona feminist metodolojiye de uygulanabilir. Feminist metodoloji sadece iyi bir sosyolojidir. Feminist sosyolojideki argüman sizin dinleyicinizle etkile~mı:;k zorunda olduğunuz, onların bilgisini anlamak ve de~ime yol açacak bilgilerden faydalanmak zorunda olduğunuz V .s. dir. Feminist metodoloji dinleyicilerin ve izleyicilerin toplumsal ve, siyasal ihtiyaçlarına kar~ı duyarlıdır. Feminist metodoloji hakkındaki argü.manın çoğu gerçekte 1960'lardan bu yana sembolik etkile~imciliğin ve etnometodolojinin bir tekrarından ibarettir. Fundamentalist paradigmada da sorun aynısıdır. İslfuni denilebilecek bir sosyal bilim geli~tirınek, Hristiyan sosyal bilimi veya Yahudi sosyal bilimi veya ba~ka herhangi bir etnik sosyal bilim geli~tirememenin nedenleriyle aynı nedenlerle. mümkün değildir. Sosyal bilimler~ özel bir etnik veya kültürel veya tarihsel etiket altında kapsanamayacak temel bir mantığı ve teorisi vardır. Dahası, bilginin İslamlle~tirilmesi projesi etkili olsa da, bütün kül-
75
tez k i r.e
türler derin bir küreselle~me sürecine mübteH\ olmuşlardır. Güçlü bir yereki ve bölgeseki eğilimler döneminde, uygarlığın küreselle~ıİı.esinin ıncidem hayatın derin gerçeklerinden biri olduğu bir dünyada ya~ıyor olduğumuz bunun cabası.
Küreselleşme dünya ekonomik sistemlerinin ortaya çıkı~ının bir uzantısıdır, ama sosyologlar kiiltürel modemle~meyle daha fazla ilgilidirler. Turizm,. dünya sporları, dünya haberleri, McDonaldizasyon, AIDS, insan hakları ve sair etkenle~le yolu açılan derin bir küresellik algısı sözkonusudur. Küreselle~me ve yerelle~me beraber giderler. Küresel bilince sahip olduğunuz yerde anti-küresel bir hareketi geli~tiren bir reaksiyon olacaktır. KüreseUe~me önemli bir dü~üncedir, ama ~u gerçegm farkında o~amız gerekir ki, dünya dinleri her zaman küres~llik iddiasına sahip olmu~hı.rdır,ve İslam ve Hristiyanlık mirasını anlamaya ça~ma sonmunun bu kısmı geleneksel kültürlerde "dünya" kavramını nasıl anlayacağınuz ve bunun modem toplumda küreselle~me kavramıyla ilgisini nasıl kuracağımızla alakalıdır. Burada yine küreselle~~e süreçleri, küreselle~menin ta~ıyıcıları olarak entellektüeller hakkında çok ilginç ve önemli sorular ihdas ederler. Küre,selle~menin bir ele~tirisi basitçe onun Batılı olduğudur.Ancak Japonya'nın veya Asya bölgesinin diğer güçlü ekonomilerinden kaynaklanan, e~it biçimde moc;fem kültürlerin do~lula~masından sözetmeye imkan verebilecek düzeyde derin kültürel hareketler vardır. Küreselle~menin bilginin İslamile~tirilmesiyle ve Said'in ınirasıyla ne alakası var? Basitçe biınun cevabı,küreseiıe~menin doğulu ve batılı kültürler hakkında ayrı, özerk veya bağısız kültürl'l ı··iimler olarak konu~mayı sürdürmeyi çokzor kılması gerçeğidir.
Küreselle~meyi postmodernlik hakkındaki tartı~mayla irtibatlandırmak e~it derecede önemlidir. Şimdilik postmodernizmin ne anlama geldi'ğiyle ilgili bitimsiz tartı~maya girmeye gerek görmüyoru<?. Kısaca, postmodemlik gündelik hayata metala~manın azanmasına ve. kültürel sistemler üzerinde kitle tüketim sistemlerinin etkisine, yüksek ve a~ağı kültür arasındaki ayrınun bulanıkla~maSJUa i~aret eder. Postmodernizm kültürel üretimde benze~imin (simulation) kullanılması anlamına gelir ve, stilistik terirnlerle ifade edecek olursak, öz-parodi ve ironiyi içerir. Şimdi postmodem tar~manın çoğu farkın ve ötekiliğin önemini belirtmekle ilgilenıni~; bu yüzden evrenseki kategorilerin postmodem bir ele~ tirisiyle yerlileşme süreci arasında bir bağ vardır. Yani hem yerlileşme heı-ı;ı de
76
Oryautalivn, Postmodemizm ve Din
postmodernizmin bilginin metinselliği için bir çekiciliği vardır; onun yerel, içkin, bağlamsal niteliği ve 'din' veya 'insan doğası' hakkında evrenselle~tirici veya genellemed sonınİarı için. Postmodern metodolojiler folk pratik \"e inançların yerel anlamlarının zenginliği ve karma~ıklığına, özellikle de ironik anlam ve niyete duyarlıdır. Buna rağmen, bilginin İslamile~tirilmesine kar~ı en büyük tehdit b~sel değildir. Dinsel inanca asıl tehdit gerçekte gündelik ya~amın metala~masıdır. İnsanlar yalnızca entellektüel bakımda.J."l: tutarlı olmadıkları rasyonalist temellere dayanarakbir takım inançları benimseyip reddediyar değiller. inançlar, gündelik ihtiyaçlar ve kaygılar açısından münasip olrria ve olmama durumuna göre henimserup reddedilınektedir. Dinsel inancı veya dinsel mensubiyeti küreselle~mi~ postmodern bir toplumda problematik kılan ~ey gündelik ya~amın siyasi liderler, entellektüeller veya dini liderlerden kolayca etkilerımeyen metaların küresel bir mübadele sisteminin bir paçası haline gelmi~ olmasıdır. Asli inancın bozulmasına rasyonel argürrıanlar ve önyargıların rasyonel denetimi ile Batı,lı sekülarizmin .anlayı~ı değil, Tina Turner ve Coca Cola yol açmaktadır. Bu, Gepner'in Postmoderııizm, Reason and Religion (1992), ve Akbar Ahmed'in Postmoderııism and Islam (1992) isimli eserlerinde yanlı~ olan ~eydir. Onların her ikisi, gündelik hayatın sorunları hakkında değil, dini liderlerin ve aydınların entellektüel ve bil~sel sorunları ~akkında konu~maktadırlar. Her ikisinin göremediği ~ey Ford motorlu arabanınHristiyanlığa herhangi bir argümantasyondan . çok daha fazla zarar verdiğidir. .
İlk etapta Postmodernizm and Islam üzerinde biraz duralım. Alımed'in İslam'ın postmodernizm tarh~masındaki yeri konusunda önemli ve geni~ kapsamlı tartı~ması modernliğin kültürel köklerinin karma~ık arkaplanına kar~ı anla~ılmak zorundadır. Modern (Batılı) di.myanın kökenleri hakkında dü~ünürken, David Hume'dan bu yanatoplumsal felsefeciler dünya dihlerinin rrı,odern kültürel gerçekliği ~ekillendirmedeki tesirinden çok etkilenmi~lerdir. Ancak, sosyolojik sorun tüm bu dinler arasında modernliğm temel çizgilerinin belirginle~mesinde hangisinin dal1a etkili olm u~ olduğuila karar vermek olmu~tur. Kalvirıist Protestanlığin İçdünyevi çileciliği Batı kültürünü büyü-kar~ıtı, disipline bir ya~am-dunyasına doğru dönü~türdü. Bu Weberci teze bir alternatif olan Sorrıbart'a göre (1962), modernİst rasyonelliğin kökenierini sağlayanın Yalmdi kültürü olduğunu akla getirdi, ancak bu tartı~rrıa temeli itibariyle çözümsüz ol-
77
tez ki re
ma yı sürdürmüştür. Protestan ahlakı teziyle ilgili argümanla ilgili iki büyük sorun vardır.
Birincisi, araçsal rasyonellik düşüncesini modernliğe bağlaması~: Modem olmak için, bir toplum amaç-yönelimli rasyonel davranışları yüklenip benimsernek zorundaydı. İkinci.si, tezin kuzey-balı Avrupa'ya bu küresel süreci kesen bir bıçak gibi imtiyazlı bir konum vermiş olması; Balı ya bu rol verilmekle "Doğu" Öteki" olmuştur. Balı'nın rasyonalizmi dünya tarihinin teleolojik süreçlerinin temeliydi. Netice İslfun'ı rasyonalist modemlikle ve Hristiyan. Balıyla problematik bir ilişkinin içine sokmak olmuştur.
Yirminci yüzyılın çoğu boyunca,'İsHl.mın modemist savunmacıları (apologist) İslam'ın bir din olarak özü itibariyle hiç bir şekilde anti-rasyonel olmadığını veya kapitalizmle uyuşmaz olmadığını, ayrıca kültürel olarak da gelen.ekselci olmadığını savunmuşlardır. Ortodoks İslam, gerçekte büyü ye karşı, radikal, çileci ve disiplinli bir kültürdü; HristiyanJ..ıkta bulunan iç-dünyevi çileciliğin aynısını sağlayabilirciL Gerçekte, İslam tektanrıcılığı, Teslls doktrinlerinde politeistik eğilimleri bulunan Hristiyanlıktan daha rasyonel görülecekti. Sorun İslam'daki bu rasyonalist dinarni-
l . ğtn nasıl bastırılmış olduğu~ıu açıklamaktaydı. Mistik tasavvufun negatif sonuçları, halk dindarlığı, İslam hukukunun kahlığı, veya ictihad kapısının kapanrİı.ası, daha :karlı yatırıırtl~ia kıyasla Zekat'ın etkileri ve sivil toplum içinde özerk bir kent kültürünün yokluğu.gibi konulara referansla İslam dünyasının bu varsayılan tarihsel gecikmişliğini açıklamaya yönelik çeşitli cevaplar vardı. Bu değişik çözümler "İslfun'ın çöküşü" diyebileceğimiz, Batılı cikademisyenleri meşgul etmiş sorunsal tarafından üretilmiştir. Konu Mi:ixime Rodinson'un Mahonıet (1961) ve Islam et Capitalis-
. me(1966) isimli eserleri gibi İslam'a sempatiyle bakan ki:iydadeğer bir.bil-gi yapısı üretı:niştir: . ,
· 1970'ler ·ve 1980(lerde oryantalizm ve sömürgeciliğin Batılı eleştirmenleri Batılı kapitalizme geçerli bir altemçı.tifin, yani komünizmin ortaya çıklığı bir dünyada yaşadılar. Buna ilaveten, yalnızca kapitalist sömürü ve kolonya:lizmin kökenierini değil, fakat aynı zamanda Balı kapitalizminin hegemonyası.rp.n bir nihayete, kaba bir sona erişeceği tarihsel aşa-
. maları da açıklamqrun peşinde jy'i tesis olunmuş bir ilim geleneği vardı. ·İki büyük değişi.n:i bu dünyayı.eski kıJ.m.1_9tır: :komünizmin di!_ş~Y.~ ve postmodernliği,ri ~elişi. Bu iki değişim,· kuşkusuz kültürel ve toplum-
78
Oryantalizm, Postmodernivn ve Din
sal bakımdan birbiriyle irtibatlıdır. Netice, Bah kapitalizminin antagonisti olarak örgütlÜ sosyalizme önemli bir siyasi ve ekonomik altemaillin bulunnıamasıyla birlikte dünya sistemindeki bu gediğin İslam veya postmodernizmle kapatılabileceği yönünde hasıl olmu~tur. Radikal entellek-· illellerin rolü bu olaylarla birlikte derin bir biçimde de~mi~tir.
Bir çok Bahlı entellektüele göre, postmodem felsefeler~ olan bu yoğun rağbet, en azından örtük olarak, güvenilir bir anti-kapitalist sistem . olarak sosyalizmin çökü~ünün bir ~levi olabilir. La Condition postnyoderne. (1979) eserindeki J. F. Lyotard'ı izleyerek postmodernizmi basitçe "metaanlatılara güvensizlik" olarak ta.IUIIl;layabiliriz. Postmodem felsefe, mo-. · dem toplumsal dünyaya çoral< bir aynılık dayatmı~ olan sömürgeci kapitalizm ve bürokratik sosyalizme aynı anda bir "büyii.k anlatılar" suçlamasında bulunur. Feminizm· ve anti-kolonyalizmde müttefikler bulan postmodernizm Batılı moqemizmin tek biçimli, peder~ahi, rasyonalist ve hiyerar~ik yapıSını mahkum eder. Postmodernizmin bir çok ele~tirisi hatalı b~r biçimde siyası bir mesajının olma~ğnı öne sürmü~se de, postmodernizm far ka, heterojenliğe, paradox ve çe~kiye ve yerel bilgiye öncelik veren yen! bir adalet görü~ü önerir (Tumer, 1990). Böyle derin deği~imleri · anlamak için sosyolojinin gelenekselvcusayımlarının Çoğunun sorgulanmasına ihtiyacımız vardır.
Postmodernizmdeki bu siyası ve entellektüel'ge~ıiı.eler oryantalizmi sarsmaktadır. Sovyet komünizminin çökü~ü (Marksizmin entellektüel otoritesine müteakip meydan okuM ve postmodernizmin büyüyen etkisi) İslam'ın küresel konumunu hayatı fakat problematik kılmaktadır. Fransız devri:ı;ninden bu yana İslam tarihi gözönünde bulundurulduğunda, İslam'ın, bii düzeyde, ~imdi Balı ·kapitalist hegemonyasına kar~ı bü-
.. yük bir alternatif, hatta tek alternatif olma ~le~ini görebileceği savunulabilir. Bir çok yazara göı:e, pmeğin Marxism.and Otlıer Western Fallacies (1980) isimli eserinde Ali Şeriati'ye ğöre, İslam aynı anda nem komünist dünyanın sekülarizmiri.e hem de Bah dünyasıruri tüketiciliğine kar~ı olmu~tur; bu yüzden.küresel anlamda m~alif bir güç olarak i~leyebilir. Dahası, postmodernizm ·ayrıca hem kapitalizmin hem de komünizmin araçsal rasyonalizmine kar~ı olduğu için, İslam ve postrriodertıizm .arasında bir anla~ma olabilir. Aricak ba~ka bir ~aliz düzeyinde, İslam'ın kendisi de temeli itibariyle evrensel rasyonalizm, disiplin ve çilecilik_dü~üncelerine bağlı olan dinsel ortodoksi ve tekbiçimliliğin bir ''büyük ~a-
79 (
tez ki re
tısı" sayılabilir.
Bu ihtimaller İslam'ın "vaat ve vaidleri"ni temsil eder ve bu yüzden Ahmed'inPostmodenıisnı aııd Islam (1992)'ı postmodernlik içinde İslam'ın yerinin_ çağda~ analizine bir merkezilik atfedecektir. Bu kitap postmodernist ele~tiri ve Batının hegemonyasıyla Batı materyalizminin, medya hegemonyasının, ~skeri gücün ve küresel tahak~ümün İslami bir ele~tirisi arasında bir yakınla~manın olabileceğini ima eder. Tezi nihai anlamda ba~arısızdır, çünkü biraz dolaylı bir ~ekilde Batının üstünlüğü ve modernist rasyonellik hakkındaki geleneksel varsayımlara saldırmak için postmodernizmi kullanmak istemekte, fakat gelenekseİ İslam için postmodernizmin ele~tirel içerimleriyle tamamen yüzle~memektedi .
. Tar~masını Rü~di meselesi, Körfez sava~ı ve Sovyetlerin çözülü~üyle ilgili çağda~ sortıntın içinde kuran Ahmed, Hristiyan Batıyla İslam arasındaki kavga ve çeli~kilerin geni~ bir tarihsel özetini verir. Radikal Müslüman bilim adamları arasında Ahmed, eski oryantalizm kadar anlay~sız olan Batı hakkındaki bir negatif söylemin ge~irniıü teşbit eder: son on yılda Afrika ve Asyalı bilginler arasındaki oryantalizme yönelik heyecanlı tepki, aralarında bjr çe~it 'okşidentalizm' yara~tır. 'Bu Batının tahakkümü allındaki kürese'i uygarlığa kar~ı isyanın bir ifadesi olduğu kadar oryantalizmin e~lik etıni~ olduğu kolonyalizmin bir reddidir de' (Ahmed, 1992: 177). Ahmed, Said'in mirasına\yönelik eleştlrilerinde de eşit oranda mantıklıdır, çi.ınkü .
Said kendi örneğini ne kadar güçlü bir biçimde tartışırsa tartışsın, eski oryantalistlerin çalışmalannde bir çok olumlu özellik görülebilir. Bunlar bir yaşam boyu ilime adanış, dillere iistün düzeyli bir hakimiyet, geniş bir öğrenme ufku ve soluğu ve kurulu üniversitelerle bir birlikteliktir (Ahmed, J 992: 1 80).
Bu 'daha eski oryantalistler' Harnilton Gibb, Bemard Lewis, A~tfiur Arberı-y, Montgomery Watt ve Louis Massignonu kapsamaktadır. Genelde, Alimed dal1a genç ku~ak bilim adamlarının post-oryantalist olduğu ve Müslümanakacfeinisyenler taratından daha iyi takdir edileceği konustınd~ ·iyimserdir. Post~oryantalistlere Louis Beck, John Esposito, Barbara Metcalf, William Chittick ve Michael Gilsenan gibi insanlar dalüldir. Bu yeni ilim eski oryantalizm ve oksidentalizm karşıtlığının ortadan kaybolacağı koşullçı.rı yaratabilir.
Bu post-oryantalist entellektüel kars.ıla~maların bir sonucu İslam'ın
80
Oryantalizm, Postmodemizlll ve Din
monolitik bir din- olarak geleneksel görü~ünün yerküre etrafındaki İsH1mi kültürlerin farklılığı ve karma~ıklığının tam bir kabulüyle yer deği~tirme-si olmu~tur. Ahmet der ki: ·
Kültür ve değişim hakkındaki taitışmamızda, bir kez dahh ortada şimdiye kadar ve halen bir tek birleşik ve monolitik Müslüman toplum olduğu düşüncesini gidermek istiyorum. Müslüman Güney Asya'yı ve ·onun ana dilini, Urducayı göz önünde bulundurun, her ikisi sentez ve eklektisizm sergilemektedirler (Ahmed, 1992: 200).
Bu argüman çizgisini benirnsemekle, Ahmed kendisini ortada bir çok İslfun'ın bulunduğunu iddia eden ortak bir entellektüel stratejiyle bii'le~tirir.
Postıııodemism And Islam'ın okuyucusu için daha problematik olan bir ~ey yazarın kendisini postmodernizme nazaran nereye yerle~tirdiğidir. İlk ba~ta onun Madonna, Queen, "Twin Peaks" ve Batman'ı açık anlayı~ı ve onlarla büyüleni~i onun postmodem kültürü iyi anladığını akla getirir. Madonna'nın kostümleri hal<k:ı:qda 'Sorusu Olan Var ını?" üzerine Ken Livingstone ve Gülian Shephard ile teklifsizce konu~abilecek kaç tane Cambridge beyefendisi vardır? Böylece Ahmed, açıkça. postmodem teori yle çok a~inadır. Açıkçası o popüler kültür fenomeiliyle ilgilenmekte ve 'Gece Haberleri', 'Dünyada Bu Hafta', 'Genel Görünü~', 'Sorusu Olan Var ını?', 'Dünyada Bugün' ve 'Analiz' gibi programların düzenli takipçisi gibi görünüyor, ama İslam ve Bah hakkındaki' bu görü~ler oldukça geleneksel olmayı sürdürüyor.
Şimdi bu muğlaklıklardan bazı örnekler sunalım. Ahmed, Bah materyalizminin konvansiyonel bir ele~tirisini üretir. Bah kültürü 'kapı kom~usu Jo'neses'ten daha fazla almak, daha fazla yemek ve daha fazla sevi~mek' le (Aluned, 1992: 109) karakterize edilmektedir. O vulgar tüketiciliğe kar~ı konvansiyonel bir saldırıyı benimsemekte, fakat gerçekten de
- postmodernizm tüketiciliğin 'ciddi' ele~tirisinin sorgulamasını ını iste- -mektedir, yok~a onun yerine göstergelerin tüketiminin bir kuBamasını mı sunmaktadır? Bahnın sınır tanımayan tüketiciliğine kar~ı İslfun'm, akSine çevre siyasetiyle derinden ilgili bir ye~il hareket olduğunu telkin etmektedir. 'İslam'ın karakterize edici renginin yeşil olduğunu ve onun iyi hayat kavramının, yani Cennet'in bahçeler, meyve ağaçları ve nehiı;lerle- dohi' olduğunu da belirtir (Ahmed, 1992: 120).
sı
tezkir e
Ahmed daha ziyade Ke~mir bağımsızlığının ifadesinin Müslüm'an postmodernizminin bİ! örneği olduğunu önermek için postmodem dü~ünceyi ~i~irmektedir. Bununla beraber, feminizmle postmodernizmin birliğinin ins8nlığa öldürücü bir saldırısına dönü~mesinden korkmaktadır; örneğin "Otorite sahibi bir erkek olınak, sanık olınak demektir. Feminist yazarların öncülüğündeki medya, Freud'u tersyüz etmektedir:. penis tüm kötülüklerin kaynağı olarak alenen ve ritüel halinde kınanınası gereken bir ~eydir" (Ahmedi 1992: 244). Sonuç Balı'nın ahiakl bakımdan iflas e~ olduğudur, çünkü 1980'lerin 'yalarüarı, ikiyüzlülüğü ve ahiakl iflası' (Ahmed, 1992: 245) etkisini göstermi~tir.
Bu argümanlar Balının vulgarlığı ve çürüyü~ünün dobra dobra bir muhafazakar ele~tirisini sunmakta, ve ku~kusuz kitabın i~levi kendi ha::linden memnun Müslüman liderleri İslam'ın kendisine de ~imdi postmodernizm tarafından meydan okunduğu konusunda bir uyarıda buhmmaktır: '1990'larda postmodem ·çağ İslam ictilzadının kapılarını zorlamakta; Müslümanlar ise kapı takınağının sesine kulaklarini lıkarnakla kendilerini tehlikeye atmaktadırlar' (Ahmed, 1992: 260). Postmodernism and Islam'ın i~levi (Bahlı) medyanın tehdidinin doğası ve tahrip edici gücünü açıklamak olınu~tur. ~adonna, sadece sevimli bir yüz değil; o, aynı zamanda insanlığa ve hakikate yönelik bir teJ:ıdit olan postmodernizmin bir götergesidir. Buna rağmen, ~ayet A.luned iğdi~ edici bir Madönna'nıri teh·didine kar~ı İslam'ı savunmak isters'e, o zaman bunun anlamı İslam'ın da Madonna, Freddie Mercur)r ve Michael Jackson tarafından temsil edilen cinsel ve kÜltürel farkılıktan korunması gereken ba~ka bir büyük aniatı olduğudur.
Ahmed'in postmodem tüketiciliğe kar~ı kendi tutumunun muğlaklığından ayrı olarak, postmodernizmin kesin doğası hakkınç:J.a daha genel bir sorun vardır. Ahmed, Müslüman liderleri post;modernizm hakkında uyarmak istemekteqir, fakat bu tehlikenin mahiyetinin ne olduğu gerçekten de açık değildir. Her ne kadar O postmodernizmin oldukça tam bir. değerlendir:riıesini sunuyarsa da, önemli bir ·soruyu çözememektedir: postmodernlik modemlikten sonra mıdır yoksa modernliğe kar~ı İnıdı;r? Alternatif bir ifadeyle, yoksa postmodemlik yüksek modernliğin bir biÇimi midir? Akadem~ topluluk postmodernliğn -İslam'ın da bir parçası olabileceği- modernlikten radikal anlamda·farklı bir alternatif olup alınadığı veya postmodernliğin gerçekten de varolup alınadığı sorunu üzetin-
82
Oryaııtalizm, Poshnoderrıizm ve Din
de keskin bir biçimde bölünmü~tür. Birinci sorunu çözmeye doğru en azından bir adım postmodernizm ile postmodernlik arasında bir ayrım yapm~ktır. Biiincisiyle (postmodeinizmle) büyük artlahların felsefi ele~tirisini kastetmeliyiz; ikincisiyle de enformasyon teknolojileri, küreselle~me, ya§am biçimlerinin farklıla~ması, hiper-tüketicilik, finansal pazaı)arın ve kamu faydalarının düzensizle~mesi, ulus-devletin modasının geçmesi ve geleneksel ya§am s~yriyle toplumsal·deneyimin bir sonucu olan postmodern toplumsal durumu kastetmeliyiz. Açıkça, hem postmodernizm hem de postmodernlik İbrahimi inançlardan türe~ değer ve kuruİn.lara kar§ı önemli bir meydan okumadır lar. Belki de Hristiyanlık zaten bir din-sonrası (post-religion) durumdadır, ama islam postmodernle~menin tüm etkilerini henüz ya~antılayacaktır. Sekülerle~menin, kesinlikle bir tarih-sonrası duruma yol a~ olduğu varsayılmaktp.dır, zira ta- . rihin anlamının hiç bir payla~ılan anlamı yoktur. Büyük aniatıların ticari TV, MTV, videolar, kulaklıklar ve )c<fuesel iskeleler tarafından erozyonu ciddi bir ihtimaldir. Bu anlamda, Ahmed belki de haklıdır: İslam'a tehdit İsa'nın Inirası değil, fakat Madoıyıa'nınkidir.
Geliner'in Postınodernizm, Reason and R(!ligion (1992) de postmodernizm hakkındaki tarti~maya katkısıyla ilgili olarak oldukça benzer zorluklara .sahibim. Geliner, sosyal bilimlerde rasyonafizmin savunusuna kapsaılı.lı ve etkili savunularından dolayı iyi ibilinr. Bir çok "ıllar, Gellner, rasyonel argümanı mantıksal ve analitik dü~ünceyi sadece dilin, gramer ve metinselliğin bir i~levine indirgeme konusundaki her çe~it giri~ime kar§ı savunmakla ilgilenmi§tir: Örneğin o, anlam ve değer hakkındaki tpplumlararası mutabakat ihtimaline bir saldırı olduğuna inandığı etnometodolojiye. dü~man olmu~tur. O ayrıca İslam sosyolojisi VE;! İslfuni toplumsal sistemin siyasi analizine olan katkılarıyla da· e~it derecede iyi bilinir. Geliner'in postmodernizmebu kadar güçlü bir itirazcia bulunması pek §a§ırhcı değildir. Gellner, yine mükemmelce açık ve makbul nedenlerden dolayı, öncelikle postmodern dü§üncenin antropoloji üzerindeki etkisiyle ilgilenmektedir: Aslında, o postmodernizmin ba~ka hiç bir biçimini tarh§maz. Klasik bir sosyal bilim olarak antropoloji, anlam sorunuyla, külillirün analizi yoluyla sembolizmin yorumlanması ve insan toplumlarının temel özelliklerinin incelenmesi ile ilgilenegelmi~tir. Bir dereceye kadar, bu yüzden, antropoloji inanç sistemlerinin, rimellerin ve kültürel pratiklerin herme~ötik bir incelemesi olarak görülebilir. Postmo-
83
tezkire
dem analiz biçimlerinin akademik antropoloji içinde belirli bir anlayıqlı kabule sahip olması gerektiği de aynı qekilde qaqırtıcı değildir, çünkü postmodernizm, hermenötik gibi, ironi, parodi, ~atire ve inanç sistemle- , riyle kültürel pratiklerdeki diğer edebi ara.çların ayrıntılı bir analiziyle ilgilenmektedir. Bu nedenle postodernizmin antropoloji üzerindeki etkisi antropologlara öncelikle ritüel ve diğer kültürel pratiklerin metinselliğinin yorumlanması ve okunmasıyla ilgilendiklerini telkin etmek olmuqtur. Gellner, postmodernizmin antropolojik metodolojiye bu etkisine itiraz eder, zira ona göre, böyle bir eğilim din, ritüeller ve inancın anlamı hak-
. kındaki herhangi bir evrenseki varsayımdan yüz çeyirmeyi temsil eder. Gellner, bu yüzden modern antropoloji tarihinde postmodern dönem hakkında derinden kuqkuludur .. Gellner mode~stlerle. postmodernistler arasındaki tartıqmayı klassisizm ve rqmantizm arasındaki daha eski bir entelektüelçat!Ejmanın bir yeniden oyunund~ ibaret göıi.iİ. o çatıqmada klasik gelenek Ayrupa'nın egemenliğiyle özdeqleqmiqken, romantisizm folk (veya en iyi ihtimalle milli) kültürlerin inanç ve pratiklerini ifade ediyordu (Gellner, 1992: 26). Böylece Gellner, postmodern. antropolojinin yerel kültürlere yönelik ilgisi konusunda çok tahkir edicidh: "Bu yüzden, postmodernist, kendisi ~e konularının herbirinin, kendi adasma kaçmaya ve birbirlerine ulaqni.aya çalıqhkları .kendi saha deneyiminin qiddetli ıstırabını iletmeyi deneyecektir. Tabi ki baqarısız olmak durumundadır" (Gellner, 1992: 36). Kültürel far'kııııkıarın ortak ölçülemezliği iletiEjimi safdıqı bırakır ve bu nedenle çeviri'baqarılı olmamak durumundadır.
Gellner'in bu cari eğilime karqı saldırısının bazı yönlerine sempatiyle bakıyorsam da, onun soruna yaklaqırnı bir sürü zorlukla boğuqmaktadır. Antropoloji tart!Ejması üzerinde yoğunlaqtırken, kuqkusuz o oldukça dar' bir postmodernizm görÜ§Ü edinir. Bu da aslında entellektüel tartıqma ve münal.<aqa içerisinde çok değiqik eğilim ve akımı teşkil etmekteçl.ir. Postmodeı:nizme bu dar yaklaşım Geliner'in ppst,modern _analizi kadim güreceliğin çağdaş bir biÇiminden ibaretiniş gibi elealması gerçeğiyle örnek:., lenriıektedir. Gellner'e göre, postmodernizm tüm:pratikleri ve inançları içinde hiç bir evrensekilik ihtimalinin: bulunmadığı öznel yönelimlere indirgeyen bir tür hiper-göreciliktir. Antropqloğun rolü yerel kültürlerin
· bir okumasını sağlamaktır; uylaşımsal (conventional) Batı antropoloji değerlendirmeleri postmodernizm tarafından göreceleştirilmesi gerekecek bir başka büyük aniatı haline gelmiştir. Gellner p~stİnoderniz~ yeİU bir
84
Oryantalizm, Postmodernizm ve Din
şey olmamakla bir kenara atabilir çünkü o basitçe postmodernizmi uylaşımsal göreciliğe indirgemektedir. Bu, kendi konvansiyonel argümanlarının çoğunu kendisine karşı harekete geçirebildiği bir konumdur. Her ne .kadar evrensel söylemler gibi büyük anlahların postmodem eleştirisi göreciliğin uylaşımsal bir biçimi gibi görünebilirse de, ·postmodernizm parodi, ironi, benzeşiİn ve edebiyat araçlarındaki diğer düşünümselliİ< biçinı.İerine daha geniş kapsamlı bir yaklaşım olarak muhtemelen daha iyi anlaşılabilir. ·
İkincisi, Gellner, güncel postmodem entellektüel sahnenin bir çok yorumcusu gibi, beşeri ve sosyci.ı bilim.J:er içinde bir düşi.'ın~e biçimi veya eğilimi olarak postmodernizm ile geç kapitalizmin bir toplumsal durumu olarak postmodeİnlik arasında önemli bir ayırım yapmaz. Şayet postmodernizmi, başlangıçta sanatlar içinden, modernizmin rasyonalizmine karşı b~ tepki sayarsak, sosyolog olarak bizim ayrıca modem toplumsal sistemlerin bir koş~u veya durumu olarak postmodernliğin toplumsal, kültürel ve ekonomik riskleriyle de jlgilenmek zorundayız. Bu anlamda postmodemlik ileri tüketiciliğin bir özelliği, yirminci yüzyılın sonunda şehirlerin.yeniden organizasyonu, toplumsal yaşam üzerine teknoloji ve enformasyonun yeni biçimlerinin etkisi, küresel turizmin sonuçları ve toplumsal çevrenin riski artan doğası olarak görülebilir. Bir toplumsal hareket veya geç kapitalizm içindı;; bir durum olarak postmodemlik yalnızca dalaylı olarak görecilikle, ironi ve paradiyle alakalıdır, ziia daha büyük kültürel farklılık, çeşitlilik ve heterojenlik sosyal aktörleri ve sosyal
· ·grupları kendi inanç sistemlerinin farklılığı ve sorunları hakkında daha büyük bir öz-düşünümsel farkındalık ve dikkate zorlayabilir: Turizm, kültfuel değişkenlik, çokkültürcülük ve ulus-devlet egemenliğinin erozyonu tüm sosyal grupları kendi inanç sistemlerinin göreceliği hakkında bir öz-farkmdalık içinde küreselleştiiki sürece sokar. Risktoplumu için-· de bir kültürel hareket olarak postmodernizm ve ampiiik bii durum olarak postmodemlik tam da bu noktada biibirleriyle buluşmaktadırlar.
Bu da Gellner'in yaklaşımındaki üçüncü bir zaafla ilgilidii, yani o öncelikle akademik sistem içinde veya rahipler veya dilli sistemlerin diğer entellektüel düzeylerinde postmodernizmi göreceleştiimenin entellektüel veya teolojik sorunlarıyla ilgilenmektedir. Gellner, göreciliğl rasyonel temeller üzerinde enetllektüel bakımdan ikna edici bulmamak'ta ve bu Yi.izden dürüst bir aydının işgal edebileceği makul bir konum alına ihti-
85
tezkir e
malini nihm anlamda reddeder. Buna rağmen, gerçek sorun bu değildir: gerçek sorun, gürı,delik ya~am düzeyinde, inançların metalar, seyahat, turizm ve küresel TV'nin etkisiyle görecele~mesinin genel nüfus içerisinde inancın temellerini nasıl sarshğıdır. Sorunu bu terimlerle koyarken, Karl Marx'ın toplumsal varlığı t>ilincin belirlemediği, aksine topl~sal varlığın bilinci belirleçliği yönündeki iddiasına ba~vuruda bulunuyorum. Ba~at bir ·ideolojinin nasıl i~lediğini anlayabilmek için, ideolojik inanç ve bakışaçılarının inançların üretimi, tüketimi ve dağılımının gündelik ya~am düzeyinde nasıl ~lediğine bakmak gerekiyor. Ayrıca, dinl veya siyasi türden toplumsal inançlar gündelik dünya soyut dü~ünme sistemleriyle birle~tiği zaman desteklenirler. Bu nedenle ben bu yazının altında yatan argümana dönüyorum: Kültürün postmodernle~mesiyoluyla inancın ero~y.onu, metaların farklılığı ve küresel karakterlerinin kitlelerin gündelik inançlarını örtülü ve dolaylı bir tarzda nasıl dönü~türdükleri bağlamında anla~ılmak zorundadır. Tam da bu sebebten dolayı, Bab]ı tüketidlik ve hazcılık biçimlerinin varlığının -köy düzeyinde, örneğin- geleneksel dirl.ı inançların mahiyeti üzerindeki etkisinin, kilise ve Akademi içindeki dini liderler ve .~iğer aydın elitinin enetellektüel inançlarından çok daha fazla önem ta~ıdığını, bilgi sosyolojisi yoluyla savunuyorum. Postmodernizm sadece bir grup_ aydın ~litinin entellektüel dünyasını yeniden düzenlemek suretiyle bir deği~ime 'yol aÇıyor ,değildir, fakat daha ziyade kültürel deği~im vasatı yoluyla, gündelik ya~am içinde metaların hazcı tüketimi. aracılığıyla deği~meyi sağl9ffiaktadır. Öyle ki, gündelik ya~am dünyasında bile küresel metaların bitimsiz üretimi sayesinde kültürlerin ota,ntikliğinin bozulması ve benze~imi (simulation) konusunda derin bir algı vardır. Peter Berger· ve Thomas Luckınann'ın bilgi sosyolojilerinde iddia etmi~ oldukları gibi, inanÇlardaki ba~lıca değ~İJn].er gündelik ya~am c;l.ünyasının olgusallığındaki dönü~ürı;ı.lerin bir sonucudur .
. · Tüketiciliğin ~üresel doğasındaki bu deği~imler entellektüellerin 'toplumsal' üzerille bir daha dü~~elerini, özelde de oryantalist tar~manın formüle edilegeldiği geleneksel yollar üzerinde bir daha dü~ünmelerinf s~ğlamalıdır~ Burada yine, Edward Said'in Cıtlture and Iniperia·ıiziıı (1993}'mdeki bir zaafı kaydedebiliriz, çünkü o ayrıca materyalizmin doğa?ı ve kültürler arqsındaki ~kilerin metinsel temsilleri üzerindeki et-
. kisini ifade etmekte yetersiz kalmaktadır. Said kültürlerin meta mübadelelerinin maddiİiği yoluyla emperyal nüfUzunun gündelik mahiyeti üze-
86
Oryaııtalivıı, Postmodemivn ve Din
rinde odaklanmaktansa sorunu me~hur yazar ve sanatçıların eserlerindeki edebi üretim düzeyinde görmeye çok meyillidir. Metaların maddi dünyasıyla entellektüellerin ya~am-dünyasıru eklemlemenin değeri, kültürün postmodemle~mesinin geleneksel olarak Akademi içindeki entellektüeller tarafından benimsenmi~ yüksek kültür ve elit değerleri üzerindeki tekelci tutuma kar~ı ku~kusuz derin bir itiraz olmasıdır. Yüksek ve a~ağı kültürler arasındaki ayırımın küreselle~me sü~ecinin bir parçası olan erozyonu, kitle kültürlerinin ortaya ç~ı ve ya::_ıam tarzfarının postmodemle~mesi Batılı entellektüeller arasında bir çe~it nostalji üre~tir. Popüler kültürün soğukluğu veya dü~manlığıyla kar~ıla~mı::_ı olan bu entellektüeller, geçmi::ıte, kültürel mirasta veya ilkel kültfu biçimlerinde modem kültürel biçimlerin benze~imi ve paradisinden bir kaç~ yolu aramaktadırlar:
Entellektüelin popüler kültüre ele~tirel tepkileri, kapitalist formların tarafsız ve nesnel bir analizi hakkında açık olsa da, çoğunlukla örtülü bir biçimde, üniversiteler gibi elit kurumların üyeleri olarak göstergelerin ve sembollerin sirkülasyonu içindeki imtiyazlı konumlarının bir j.şlevidir. Bu sorun Georg Staauth'la yazdığımiZ ve Frankfurt Okulu ve onun çağda~ izleyicileri kanalıyla kültürün popüler biçimlerinin ele.~tirel reddi konusunda ku~kulu davrandığımiZ makalede (Tumer, 1994) daha kapsamlı bir biçimde ele alınınakhıdır. Tabii ki ben ayrıca Müslüman entellektüellerin kitle kültürünün rolü ve postınodemle~mi~ biçimle~i hakkında da e~it derecede ele~tirel olacaklarını savunuyorum, çünkü potmodem kültUrler dini sisteı:Wer içindeki yüksek ve a~ağı kültürler arasındaki ayırıma kar~ı e~it bir ~ekilde kayıtsızdırlar. Sonuç olarak, A).<ademi içinde post.modernizm bir göreellik biçiminden ibaret olarak çoğu kez reddedilebilse de, postmodemliğin toplumsal sistemler içindeki göreceleştirici etkisi dü!ıya dinlerindeki geleneksel dini pratik biçimlerine karşı çok daha sistematik ve derinbir meydan okumadır. Şaye~·:postınodernizm büyük anlatılara nisbetle eleştirel bir ku~kuculuksa, o zaman yaygın dinlerin bü- . yük aniatıları aynı şekilde ironi ve paradinin birer hedefidirler. Bu sebeplerden dolayıdır ki, Hristiyanlık ve İslamdaki pederşruu büyük anlah biçimlerinin feminist ele~tirisi ile kültürel tüketimin küresel bir farklılaş~ meta, üretim ve tüketim sistemi yoluyla postınodemleşmesi arasınd.a bir ittifak öngöriilebilir. Bu ittifak, feminizmdeki liderlerin postmodemizmi -ciddi bir etkinlik gibi- geleneksel feminist bilimine bir saldırı addetmeye
87
tezkir e
açık rağbetleri durumunda örtülü bir form varsaymak eğilimindedir. Postmodernizm, belki yalnızca kadınlar ve tarih konusundaki kendi bü, yük aniatılarını kuran tek boyutlu feminizmin bir ele~tirisidir, fakat modem dinin karma~ıklığına, kültüre ve topluma, farklıla~mı~ bir feminist tepkinin bir ele~tirisi değildir.
REFERANSLAR
AHMED, A. (1992) Postmoçlemism And Islam, London: Routledge. BHABHA, H. (1983) 'Diference, discrimination and the discourse of colonialism, F.
Bqker et al. Tlıe Politics ofTheoıy, Colchester: University ofEssex. GELLNER, E. (1992) Postmodemism; Reason and Religion, London: Routledge. GUHA, R. (1981) Sııbalterıı Studies: Writings oıı South Asian History and Society,
Delhi: Oxford University Press. KIERNAN, V. G. (1972) Tlıe Lords of Hwnan Kind: .Eurf:!pean Attitudes to the Outside
World in tlıe Imperial Age, Harmondsworth: Penguin Books. LOWE, L. (1991) Critica[ Terraiııs: Frenc/ı and British Orientalits, Ithaca and London:
Minnesota Press. O'HANLON, R. & WASHBROOK, D:'(1992) After orientalism: culture, criticism and
politics in the third world_, Compaı'ative Studies in Society and His to ı)', 34(1). RODINSON, M: (1961) Malıomet, Paris: Editions De Seni!. RODINSÖN, M. (1987) Islam et capitalisme, Paris: Editions De Seni!. · SAID, E. W. (1978a) Orientalfsm, London: Routledge & Kegan Paul. SAID, E. W. (1978b) Covering Islam, New York: Pı:ıntheon. SAID, E. W. (1993) Culture and lıiıperialism, London: Chatto ani:! Windus ..
. ŞERiATİ, A. (1980) Marxism and Ot/zer Western Fallacies, Berkeley: Mizan Press TURNER, B. S. (1978) Marx and tlıe Enel of Orientalism, London: George Alien &
Unwin. TURNER, B. S. (1990) The Two Faces of sociology: global or national? Tlıeoı}' Cultııre
and Society, 7: 343-58. TURNER, B. S: (1994) Nostalgia, postmodernism ahd the critique of mass culture, Orien
talism, Postmodeinism and Globalism, London: Routledge.