Tek-Esin Vakfı Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
TUNGUZ'LAR — T U N - H U A N G 501
T U N G U Z ' L A R : bk . E V E N K İ ' L E R .
T U N G U Z DİLİ, T ü r k ve Moğol di l ler i ile b i r l ik te Al tay di l ler i iç inde yer alan bir dile verilen ad. Bk. A L T A Y D İ L L E R İ VE A L T A Y İ S T İ K . Bu di l i l k olarak L . Şrenk tarafından sınıf landır ı lmışt ı r (Ob inorodtsab Amurskogo kraya. I , 1883). Daha sonra L . Ş t e rnbe rg (1911) ve P. Şmid t (1915) gibi bilginler de T . D. 'nin kolları üzerinde çal ışmışlardır . Son a raş t ı rmala ra göre, T. D. ik i büyük kola ayrılır :
1. Kuzey kolu veya Tunguz kolu. Evenki, Negidal, Solon ve Even di l ve diyalektleri bu kola girer.
2. G ü n e y k o l u veya M a n ç u ko lu . M a n ç u , Nanay, U l ç a (Olça) , Orok, Even (Oroç) , Ude (Udehe) di l ve diyalektleri bu kola bağlıdır . L . Ş ternberg ' in s ınıf lamasında belir t i ldiği gibi , Mançu d i l i bu kol içinde özel bir yer tutar. Bu d i l gramer yapısı bak ımından ana çizgileriyle güney kolunda yer alan d i l ve diyalektlere yakındır . Kelime yapısı ve kelime hazinesi bakımlarından, ise daha çok kuzey kolunda yer alan di l ve diyalektlere benzer. Bundan başka, Mançu d i l i birçok gramer özelliği bak ımından bütün Tunguz dillerinden ayrı l ı r . F i i l çek iminde şahıs eklerinin kul lanı lmaması ve isim çekiminde iyelik eklerine yer verilmemesi, bu. d i l i Tunguz di l lerinden ayıran önemli bir özelliktir. Genel olarak, Mançu d i l i Moğoleaya çok benzeyen bir di ldir . Buna karşı l ık, hu d i l i n Ç incen in ağı r etkisi a l t ı nda kald ığ ı göze ça rpa r . Yaz ı l ı kaynaklarda muhafaza edilen mahdut sayıdaki bi lgi ve verilerden anlaşı ldığına göre, Curçen d i l i de birçok bak ımdan Man--ç u c a y a yak ınd ı r . Dahur d i l i n i n Tunguz di l ler i a r a s ına a l ınmas ı yanl ış t ı r . Bk . D A H U R D İ L İ .
Bu bi lgi ler i göz önüne alarak T . D. üç kola ayrı labil ir :
1. Kuzey kolu : Evenki, Negidal, Solon, Even; 2. G ü n e y k o l u : Nanay, U lça , Orok, O r o ç , Ude; 3. Bat ı k o l u : M a n ç u , C u r ç e n .
T U N - H U A N G , Kuzey Çin'i Orta Asya'ya birleşt iren, Kansu adlı uzun ve dar vadinin en bat ıs ındaki , 1 200 m yükseklikte bir yaylada bulunan şehir ve eski bir kül tür merkezi olan Burkan d in i m a n a s t ı r ı (40° 5' K , 94° 45 ' D ) . B u g ü n k ü adı Kansu olan vaha, Huangho (Sar ı ı rmak) kıyısındaki Lan -çou (35° 55 ' K , 105° 55 ' D) 'dan T. 'a kadar, g ü n e y d e k i yük sek dağlar silsilesi ve kuzeydeki tepeler arasında, kuzey-batı yönünde, 900 k m kadar uzanmaktad ı r . Vahanın güneyinde , K'un-lun s ı radağlar ın ın etekleri olan, eski adı ile K' i - l ien , bugünkü adı ile Nan-san dağ l a r ın ın kar l ı d o r u k l a r ı y ü k s e l m e k tedir. Bu dağlardan kaynaklanan derelerin taşıdığı a l ü v y o n v a h a y ı ver iml i k ı lmaktadı r ' . V a hanın kuzeyinde ise, T ü r k ç e bir ad ile Ala -şân (dağ) denen dağların etekleri ile çıplak ve kuru tepeler uza t ı r . Batı ucunda vaha, kum çöller inde bitmektedir.
M i l â t t a n öncek i b in y ı lda , bu vahada, Çin
l i olmayan ve a ra l a r ında Türk le r in a ta lar ı da
bulunan boylar yaşıyordu. T.'a en yakın bulu
nanlar şunlard ı : T. ile Ala tağ aras ında , Çin
l i ler in Ting- l ing dediği ve Tüı Jk boylar ından
Uygur lar ın a ta lar ı olan kabileler bulunuyordu
(bk. U Y G U R S A N A T I ) . T. ile K' i - l ien dağla
rı a ras ında ise, Çinlilerin Yüe-çi ve Wu-?un
dediği boylar yaşamakta id i . Wıı-sıın ' ların sarışın, bir ırka mensup oldukları rivayet edilir. Yüe-çi ve Wu-sun ' lar ın Türk olduklar ını sananlar vardır. Çinlilerin I l i ı ıng-nu adını verdiği ve yine T ü r k say ı lan D o ğ u H u n l a r ı n ı n da aslen Kansu'da olup sonradan kuzeye göç ett ikleri an laş ı lmaktadı r . M . Ö. 11. yüzyılda, büyük bir devlet kuran Doğu I l ımlar ı , Kansu'yu da ilhak ettiler. Bu arada Yüe-ei ' ler ve Wu-sun'lar Orta Asya'nın batı una göç ederek orada devletler kuracaklard ı (Kuş a n imparator luğunu Yüc-çi 'ler tesis e tmiş t i ) . K'i-l ien dağının, ad ın ın Hunca o lduğu s a n ı l m a k t a d ı r (Bu ad " g ö k " anlam ı n a geliyordu). Hı ın la r , Çinl i le r ve b ü t ü n D o ğ u kavimler i bu dağlar ı gök kapısı saymakta idiler. Hunlar , Kansu vahas ın ın doğu ucunda, Ç ince Ku-tsang ( T ü r kçe K a ç a n ) adı verilen şehri k u r m u ş l a r d ı (37° 58 ' K , 102° 55 ' D ) . Bu şehre W u -wei ve L iang -çou ( T ü r kçe L ikç iu) da dendi. H u n devleti kuvvetl i ka ld ıkça , Ç in , Kansu vahas ına ilerleyemedi, fakat M . O. 121'de Hı ın l a r ın yenilmesi sonucunda, vaha, Çin h â kimiyet ine geçt i . V a h a y ı geri almak isteyen H a n l a r ı n ak ınları kuzeyden geldiği için, Çinl i le r bu y ö n e bir sed ve dör t asker î merkez inşa ettiler. Bunlardan en d o ğ u d a k i eski H u n şehri Ku-tsang'da bulunuyordu. D o ğ u d a n ba t ıya doğru , d i ğer merkezler Çang-ye (veya Kan-ço ı ı : 38° 46 ' K , 101° D ) , Ç i n - ç ' ü a n (veya Su-çou : 38° 46 ' K , 98° 26 ' D) ile T . i d i . Şeddin boyunca dizilen kulelerden, H u n akını geldiği zaman ateş ile işaret ver i l iyordu ( T ü r kçe bu ateş kulelerine kargıı denecekti). Asker î merkezlere, çevren in mücadc lc l i h a y a t ı n a uyabilecek, sert mizaç l ı , genellikle hapishanelerden ç ıkar ı lan kimseler yo l l an ıyordu . Aske r î merkezlerin e t ra f ında şehir ler gelişti . Vahaya yerleşt i r i len Çinl i çiftçi aileleri de yer l i halka kar ış t ı . Bundan başka , M . Ö . I I . yüzyılda Çinl i le r in T'u-fa dediği Tibet l i ler de vahaya geld i . G ö k T ü r k l e r i n k a ğ a n boyu, Ç i n c e A-ş i -na denen (bazı tahminlere gö re " k u r t " a n l a m ı n a Çınga'dan bozma) kabile de M . S. I V . yüzyı lda , K a n - ç o u ' d a merkezi olan Hun beyliği ile b i r l ik halinde, fakat az daha güneyde, P'ing-liang' da yaşamakta idiler (35° 12' K, 106° 50' D ) . Böylece, Gök Türk kü l tü rünün temelinde, T . medeniyetinin izleri bulunacak t ı . P ' ing-liang y a k ı n ı n d a , gök ve yer d in i m e n s u p l a r ı n c a kutlu sayılan bir dağ vardı.
Kansu vahas ı İpek Y o l u denen kervan yo l l a r ın ın son k ıs mını teşkil ediyordu. T. çevresinde, Çin şeddi bir dirsek ile kapanmakta idi ve köşenin i k i yanında, Orta Asya yolcularının kaydedilmesine mahsus ik i kapı açılmıştı . Kuzeye doğ-
K A M U . D O Ğ Ü T Ü R K İ S T A N
P ' I N G - L I A N G
' . L A N - C H O U # L U N G - H ;
I Ş j I N - C H O U
•̂ V •
T U N - H U A N G : T u n - Huang ve çevresi
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
502 T U N - HUANG
r u aç ı l an Y ü n - m e n kuan (Yeş im taşı k a p ı s ı ) ' d a n gelip giden kervanlar, Doğu Türk i s t an 'da Kami l (ş imdiki Kamul veya H a m ı ) ' a yöne l ip b u g ü n k ü T ü r k l e r i n deyişi ile " Ç ö l y o l u " nu takip ediyordu. D o ğ u y a aç ı lan kap ı ise, yine çö lden , fakat dağ eteğinden İpek Yolunun güney kısmına ve Hotan'a götürmekte id i . Çin bu illerde kü l türünü yaymak ile bir l ikte , askerî bakımdan kolay tu tunamadı . Az sonra, sed geriye alındı ve Kansu vahas ı şehi r le r ine yer l i boy beyleri h â k i m olmağa başladı. Bunlardan en eskiden bilinenlerden, Çince adlar ı ile Çang ailesi, Çinli olmayan, fakat ırkî bağı bilinmeyen T.'lı b i r boya mensup idiler. Ç a n g ailesi, M . S. 300 - 345 a r a s ı n d a nüfuzlarını ilerleterek, bütün Kansu ile Doğu Türk i s tan ' a kadar hâkim olan bir beylik kurdular. Merkezleri Ku-tsang (Türkçe Kaçan) ve sülâlenin Çince adı Liang id i . Liang adı böylece bütün ülkeye verildi . İlk Liang sülâlesi 376'da sona erince, Tibet l i T'ıı-fa boyları , yine merkezi Kaçan olan Güney Liang beyliğini tesis ettiler. Çin ad ına T. 'ı idare eden, belki Çinli, belki de yerli olan L i sülâlesi de 399 - 400 sırala r ında bağımsız olup Batılı Liang adını aldı . Göçebe bir boy olup büyük bir devlet kuracak Juan-juan'lann beyi de, 400 s ı ra lar ında, T. ' ın kuzeyini merkez edinmişt i . Kan-çou 'da ise, Çince adı Çü-çü (başka bir transliterasyon ile Tsü-k 'ü) olan ve G ö k T ü r k k a ğ a n soyu ile b i r l i k hal indeki H u n beyliği bulunuyordu. Ç i n tarihlerinde, ü s t ü n asker î i s t idadı kaydedilen Hun beyi Meng-sün, Kansu'daki bütün merkezleri sıra ile i lhak et t ikten sonra, nü fuzu , d o ğ u d a Ordos yay las ına ve b a t ı d a T ü r k i s t a n ' a kadar varan, son b ü y ü k H u n devletini kurdu. T.'ı ise, Mâng-sün, uzun bir kuşa tmadan sonra alabilmiş t i . T . v a h a s ı n d a i k i ı r m a k akar : D o ğ u d a n ba t ıya , Kara-nor gölüne doğru giden Bulungır-göl (eski Çince adı : Su-lo -ho) ile onunla dikey olarak birleşen Tang deresi. Mâng-sün, ırmaklar ın yataklar ını şehre doğru çevirip boğulmak tehlikesinde kalan T. muhafızlar ını teslime mecbur et t i . Halk kılıçtan geçirilip Hun la r ın yerleştir i ldiği anlaş ı lmaktadı r .
T. ' ın bir kül tür merkezi olarak gelişmesi Burkan dini çerçevesinde oldu. Burkan dini etkileri T.'a Doğu Türk i s tan ' daki K u ç a (Tü rkçe K ü s e n ) ve Ho tan gibi merkezlerden gelmekte id i . Küsen 'den 366'da gelen, Çince adı ile Lo-tsun adlı rahip, gördüğü bir rüyanın sonucunda, T.'da bir manast ı r kurmağa karar verdi. Seçilen yer, T . şehrinin 20 km kadar güney-doğusunda, Tang deresi vadisinde, bir boğazda bulunuyordu. Boğazın çevresinde, tortulanmadan oluşmuş kayalar ve kum çölünde yığılan kum tepeleri vardı. Kum yığınları devrilince, gök gürül tüsü veya davul çalınır gibi sesler çık ı y o r d u . Bu sebepten, M . S. I V . yüzy ı ldan sonra, T. 'a " k u m şehr i " an lamına Şa-çou da dendi (Türkçe metinlerde Şaç iu ) . İlk tapınak ile yan ındaki rahip hücreler i , tortulanmadan oluşmuş duvar gibi bir kayadan yamaç içine oyuldu. Tap ınak la r ın şekli aynı ka lacakt ı : Kayaya oyulmuş veya tahta merdivenler ile tapınağa giden kimse, giriş kısmından geçip, dört köşe bir mabede varıyordu. Burkan ve maiyetinin pişmiş boyalı topraktan heykelleri t apmağın or tas ında duruyordu. Tap ınağ ın tepesinde, otağ kubbesine benzetilen, üs t k ı smı kesik, kon ik bi r k ü m b e t , kaya içine oyulmuştu. Ziyaretçi , Burkan heykeli çevreninde dönerek ibadet ediyordu. Duvarlar ve kümbedin içi resimler ile kapl ı i d i . Sonraki Uygur metinlerinden bil indiği gibi , resimler zamk mahlûlü ile kar ış t ı r ı lmış sulu boya id i . Meng-sün, T.'ı alıp oğlu M'ao-kien'i vali a tayınca, 280 t a p ı n a k daha yapı ld ı . B u g ü n bi l inen
T U N - H U A N G : Tabgaç devrinden bir duvar resmi
en eski tap ınaklar bunlardan birkaç tanesidir. Heykeller,
Kuça 'dan gelen kal ıplar içine dökülmüş gözükmekte ve Kuça
tarzındadır . Resim için, model olarak, Hind'de Ajanta'daki
Buddhist mağara tapınaklar ın ın seçildiği anlaş ı lmaktadır . Fa
kat Hun çevresi sanatkâr ının kuvvetli ve kahramanl ık eğilimi
olan kişi l iği , yeni b i r ü s lûp meydana get i rmiş t i . A l rengin h â
kim olduğu zemin üzerine, din yolunda insanüstü fedâkârlık
sahneleri, gayet hareketli şekilde tasvir edilmişti . Gölge ve
ışık t eza t la r ı o kadar m ü b a l â ğ a l ı i d i k i , kiş i ler birer kukla
görüntüsü almıştı . Meng-sün ve oğullar ı , gök ve yer ibadetine
sadık kalmış, fakat Burkan dinine do bağlı idiler. Meng-sün'
"A;' / .>^«ıyf£kMtt-t âtiH?ı
H U A N G : H u n devri tap ınaklar ından birinde duvar resmi
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
T U N - H U A N G 503
ün zengin kütüphanes i , Burkan dininin Mahâyâna (Türkçcsi Ulug kölüngü) koluna ait yazmalara ayrılmıştı . Askeri kabiliyeti yanında , Meng-sün, bilgin bir kimse ve değerli bir astronom olarak bil iniyordu. Çin edebiyatını bilmekte i d i ve Çin kozmolojisi ile, Tü rkçe ırk denen kozmolojik kriptogram' lara merakl ı i d i . Meng-sün'ün yaptırdığı sanat eserlerinde ırk' lar d ikka t i ç e k m e k t e d i r . Hurt h ü k ü m d a r ı n ı n musikiye de i lg i
d u y d u ğ u daha öncek i sü lâ len in musiki t ak ımın ı himaye et
mesinden belirmektedir. "L i ang i l i mus ik i s i " denen tarz m e ş
hur oldu. Meng-sün ve kendisi gibi bi l im meraklısı oğlu
M'ao-kien devrinde bütün Kansu'da ve T.'da kütüphaneler
oluşlu. Hiı ıd 'dcn gelen ve Burkan dini hakk ında yazmalar ge
t i r en rahipler, yıllarca T. manas t ı r ında kalıyor ve yazmaları
Çinceye çeviriyorlardı . Uygurlar, daha sonra, bu Çince yaz-
T U N - H A U N G : Knıısıı Uygur Kağanlığı devrinden kalma bir tapınağın iç kısmı
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
504 T U N - HUANG
m a l a r ı T ü r k ç e y e çev i recek t i . M é n g - s ü n , T . ve Liang i l i t a r i h in i de yazdırmıştı , Méng-sün 'ün, Çince tarihlerde Ngan-si ve An-yang denen oğulları da Burkan dinî metinlerinden çeviriler yapan ve kendilerini bu dinin yayılmasına adayan rahipler id i . Méng-sün 'ün bir kızı ise, o sırada Kuzey Çin 'e hâkim olan, T ü r k asıllı Tabgaç (Çince T'opa) sülâlesinden h ü k ü m d a r Wu- t i ile evlenmişti . Fakat Tabgaç lar , kendilerine Kansu'yu ve böylece Orta Asya yolunu kapatan Hun devletini yok etmek ist iyorlardı . Méng-sün 433'te ölünce, oğullarının askerî kabil iyetinin yetersiz olduğunu fırsat bilen Tabgaçlar , hücuma geçerek 439'da Hunlar ı Kansu'dan sürdüler . Méng -sün'e benzeyen tek oğlu Wu-hui karşı koymak istemiş, fakat akrabas ından , T . valisinin hıyanet ine uğramışt ı . Kansu Hunları ve onlar ile bir l ikte Gök Türkler , Tabgaç la r taraf ından imha edi l i rken, M é n g - s ü n ' ü n oğu l l a r ı ndan A n - ç o u , hayatta k a l a n l a r ı t o p l a y ı p D o ğ u T ü r k i s t a n ' a d o ğ r u göç edebi lmiş t i (bk. T U R F A N K A Z I L A R I ) . Tabgaç lar , T. 'daki sana tkâ r rahipleri kendi merkezlerine götürdüler ve Burkan dini sanatını zirvelere çıkaran T a b g a ç eserleri böylece başlamış oldu. T. ise bir süre bakımsız kaldı . Ancak 527 s ı ra lar ında , bir Tabgaç beyinin T.'da istiklâlini ilân etmesinden sonra, 539' da yeni tapmaklar yap ı ld ı . Yen i t a p ı n a k l a r a r t ık H u n üslûbundan biraz ayrılmış ve Tabgaç devri Çin etkilerini kaydetmekte id i . Kansu çevresine yerleşen Tabgaç boylarından bir inin Ala-tağ'a adını verdiği an laş ı lmaktad ı r .
V I . yüzyılda Gök T ü r k devleti kurulunca, Gök Türkler a ta lar ının eski vatanı Kansu'yu elde etmek için akınlara başladı lar . Çinlilerin Güney Kansu'da, Laıı-çou çevresin-da Huining'e, boyu ile bir l ikte yerleştirdiği , Gök Türk sülâlesinin Batı koluna mensup Kül Şad (Çin metinlerinde K'üe Ta-tu) , başarısızlık ile biten bir teşebbüste bulunmuştu (619). A y n ı yıl, Sibir K a ğ a n (Çin metinlerinde Şi-pi) T . ' h L i ailesinin T'ang adı ile Çin taht ına çıkmasına yardımcı olmuştu, Ç in tar ihler inin M i ş e (muhtemelen T ü r k ç e - m/y ekinden) d i ye andığı , Batı Tü rk kolundan Bagatur Yabgu da Çin 'e i l tica ile 645'te Gök Türk ler in eski merkezi P ' ing-l iang ' ın az güney-bat ıs ındaki P'ing-siang'a, boyu ile yerleştir i lmişti . T.'da ise, V I I I . yüzyılda, şehir sur la r ından 300 m doğudaki bir yerleşme merkezinde, Batı Türkis tan l ı Türkler , Sogdlular ile birl ikte y a ş a m a k t a i d i . Buhara, Semerkand ve Belh i l ler inden gelen bu Türk ailelerinin reisleri, kayı t larda bagatur, tarhan, tigin, tııdun gibi unvanlar ile tanı t ı lmaktadır . Kol Tigin , 706' da, T. 'ın az kuzey-doğusunda, Bulungır ı rmağının karşı yakas ındak i K u a - ç o u şehrini Ç in l i l e rden a ldı . Bu savaş ta , K ö l T i -gin'in bindiği üç at vurulmuş, zırhı ve s i lâhlar ına oklar isabet etmiş, fakat kendisi sağ kalmışt ı . Çinlilerin T ' i e l é dediği (Ting-ling'lerden inen) ve Uygur lar ın da mensup olduğu boylardan d ö r d ü de, 648'de K a ç a n ve K a n - ç o u ile A l a t a ğ bö lgelerine yerleşmişti . Aynı s ı ra larda Tibet akınlar ı başladı (670) ve Tibet ' ten gelen Tangutlar, Ning-sia (Kansu güney i 38° 22 ' K. 106° 22' D) 'da bir beylik kurdular. Böylece, Kansu'da Çinlilere ek olarak, yeni kuvvetler, Türk le r ve Tibet l i ler karşılaştı . Kansu'nun Tibet idaresinde bulunduğu 757 - 850 yıllar ında da T ü r k göçleri sürdü . V I I I . yüzyılda, Doğu Türk is tan'daki Çigil T ü r k boylar ından, Çince Şa-t'o adı verilenleri Kan-çou çevresine gelmişti . Bunlar sonradan daha kuzeye gitmekle birl ikte, bir kısmı Kansu'da kaldı . Uygur Kağanlığ ının kuzey başşehr i O r d u - b a l ı k ' ı n 840'ta Kı rg ız la r t a ra f ın dan işgali üzerine Uygurlar, Doğu Türk i s tan 'da ve Kansu'da yeni devletler tesis ettiler. Türk le r Kansu'da çoğaldı ve Buktı Çin adlı beyin idaresinde, Kan-çou'da 866'da bir Uygur Ka
ğanlığı kurarak Tibet ' i Kansu'dan çıkardı lar . Bu sırada, T. ' ı idare eden Çang ailesi de Uygurlara yardımcı olmuştu. T. ve K u a - ç o u ' d a U y g u r l a r ı n ç o k o l d u ğ u ve M a n i dinine mensup bu lundukla r ı kaynaklardan anlaş ı lmaktadı r . Çinde T'ang sülâlesi 907'de çökünce, Kansu büsbütün Uygurlara kaldı. Kansu güneyinde Ts' i-çou'da ve kuzey-batıda Katun-sı-nı (ş imdiki Kara-boto)'da 947 - 1127 yılları aras ında ve 987' de, bağımsız saıulabilen Uygur merkezleri vardı. T.'da ise, eski yerl i ailelerden Ç a n g ' l a r d a n sonra, L i ailesi ve daha s a yine Çang'Iar hâkim bulunuyordu. Bunlardan bir i , 890 s ı ra lar ında, Uygurlar ile Çinlileri kendi idaresinde birleştirip Kansu ile Doğu Türkis tan s ınır lar ını da içine alan bir devlet kurmak istedi. Çang beyi, Uygurlara hoş görünmek için, kendine Turfan i l indeki Alt ın-dağ 'a atfen bir unvan seçmişti. " A k elbiseli h ü k ü m d a r " lâkabı da Mani dinine bağlı Uygurlar ı çekmek ümidini güdüyordu. Kan-çou Uygur Kağanlığı 911'de T.'ı işgal ile, bu teşebbüse son verdi. Ts'ao adlı yerli aile idaresinde bulunan ve kendini Çin'e bağlı sayan T., bir süre üstünlük iddiasında bulundu ise de, 976'da K a n - ç o u Uygur k a ğ a n ı " T . U y g u r l a r ı n ı n k a ğ a n ı " u n v a n ı n ı da taş ımakta ve böylece T.'ın Uygur devletine ilhak edildiğini bildirmekte id i . Bu devirde, Uygur lar ın T.'da da çoklukta olduklar ı , 1020 tar ihl i bir kayıt ta T. ' ı idare eden Ts'ao soyundan kimseye "T . Uygur la r ın ın h ü k ü m d a r ı " denmesinden belirmektedir. Adı , Kâşgar î 'nüı sözlüğünde yer alan Şan-çil şehri , bazı tahminlere göre Şaçiu, yani T. karşıl ığı i d i . D i ğer ler ine göre ise, Şançu, Kansu güneyindeki Hsi-ning i l i n de bulunan Şan-çou ile eştir.
Kansu Uygur devleti, T ü r k geleneğinde, dört yündeki başlıca Uygur boylarına dayanı larak idare ediliyordu. Kağan, muhtemelen beşinci boy olarak, Uygur hükümdar la r ı soyu Yaklakar boyuna mensup id i . Kağanın anasının soyu da önemli bir mevki tutmakta ve sagun denen başbakan bu boydan seçilmekle id i . Kağanın anası da devlet idaresinde söz sahibi i d i . Borku (musiki âleti olarak = boru) adlı Hatun, özel elçiler dahi yollamakta id i . Diğer büyük üç boyun adı verilmemekle bir l ikte , kayıt larda en çok bahsi geçen, asılları Doğu Türk i s tan 'da Kara-şehr olan "Lung" ( = ejder) ve "Dun ı" Uygur lar ı ile, merkez Kan-çou 'da bulunan Arslan Uygurlar ı id i . Daha sonra Kansu'da bilinen Sarı Uygurlar, 1080"de, henüz Hotan ile Kansu aras ında bulunuyorlardı . Uygurlar, her yerde olduğu gibi, Kansu'da da medenî hayatı geliştirdiler. Uygur rahipleri Burkan dini tapınaklar ını kendileri inşa ediyor, heykel ve resimleri yapıyor lardı . Uygurlar dokumacıl ık ve maden işlerinde usta idiler. Karar t ı lmış gümüş ve bakı rdan kakma ile süsledikleri madenî eşya ve mücevherler, kıl ıçlar, yeşim taşı ile süslenmiş kemerler, taçlar, küpeler, Çin pazarlar ında da sat ı l ıyordu. Pamuklu, yünlü ve ipekl i k u m a ş l a r dokuyarak, kendilerine mahsus, b indal-h'ya benzer çiçek ve dal motiflerini bunlara, bazen sırma ile iş lemekte idiler. Elbiseler ve yün hal ı lar da dokuyorlardı . Çin'de ticaret devlet elinde olmakla bir l ikte , bazen Uygurlara özel ticaret izni de verilmekte id i . Uygurlar, sanat eserlerine ek olarak, Çin'e atlar, develer, kaplanlar, ilâç olarak kullanı lan boynuzlar, değerli kürkler , " t a ğ ı " (Çince t'ao-tu) denen yabani at derisi ve Kansu dağlar ında avlandığı anlaşılan "kotuz" (tüylü yabani boğa, yak) kuyruğu satıyorlardı (kotuz, tuğ olarak Çin ordular ının baş ındaki kimse tarafından ve süs eşyası niteliğinde kul lanı l ı rdıV Ayrıca, Uygurlar Türkis tan ürünler in i (ram t ak ımla r ) , Arabistan'dan ipek Yolu ile gelen incileri, mercanlar ı , amberleri ve tütsü-
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
T U N - H U A N G — TUNUS 505
ler i Çin 'e satmakta idiler. Çin'den ise ipek alıyor ve batı memleketlerine sat ıyor lardı .
Kan-çou Uygur Kağanl ığı devri T. 'm en parlak dönemlerinden b i r i oldu. Burkan dinine adanmış bu çevrede, Uygurlar da Mani mezhebinden ayrılmış ve Burkan dinine bağlanmışlardı . T. tapınaklar ı , heykelleri, resimleri ve tapınaklara as ı lan bayraklardaki tasvirler, yer l i ü s lûba bağl ı kalmakla b i r l ik le , Uygur devrinde, Turfan Uygur sanat ı eserlerine çok yaklaşmıştı (bk. U Y G U R S A N A T I ) . Bazen, aynı levhalar, i k i merkezde tekrar ediliyordu. T. kül türü çok yönlü olup çeşitli dillerde yazmalar vücuda getiriliyordu (Hind di l ler i , Çince, Tibet dilinde, Kuça 'da konuşulduğu sanılan Avrupa dillerine yakın bir lehçede v.b.) . Çok sayıdaki Türkçe yazmalar aras ında, özellikle Kansu Uygur Kağanl ığı devrinden eserler olarak, G ö k T ü r k harfleri ile b i r kozm o l o j i k i t ab ı olan Irk bitig, M a n i dinine ait Huastuanift'ln T ü r k ç e y e t e r cümes i ve Uygur musikisine ait b i r risale (Paris Mil l î K ü t ü p h a n e s i n d e , Pel l io t 'nun get i rdiği y a y ı n l a n m a mış yazmalar a r a s ındad ı r ) kayda değer .
Kansu g ü n e y i n d e , Ning-sia'da X . yüzyıl b a ş ı n d a devlet kuran TangutTar, X I . yüzyıl başında, Kansu Uygur Kağanlığına son vererek 1036'da T. 'ı da aldı lar . Karış ıkl ık sırasında Burkan manas t ı r ındaki rahipler, değerli heykel, resim ve bayraklar ile binlerce yazmayı, bir tapınağın arkasına yığarak duvar örüp gizlemişlerdi. Fakat Tangut'Iar da Burkan dinine gi rdi ve Kansu Uygur rahipleri, haşşehir Ning -sia'ya davet edi ld i . TangutTar Burkan d in in i Uygur rahiplerden öğreniyor ve onların eserlerini kendi dillerine çeviriyor lardı . Moğollar, 1225'te Kansu'yu aldı . Sefer s ırasında attan düşen Çingiz, 1227'de öldü. İn t ikam hisleri içinde, Moğollar Kansu'yu yakıp yıkarak halkı ö ldürdüler veya başka yönlere sürdüler . Kubilay (ölm. 1294) T. ahalisini de sürmüştü. Ancak Moğollar da Uygur kül türü nüfuzuna girerek Uygur alfabesini aldı lar ve Burkan dininin hâkim olduğu çevrelerde, o dine girdiler. T. büyük bir kül tür merkezi olmağa devam etti. Bu dönemde, 1300 sı ra lar ında, Uygurlar, Türk diline mahsus, tahtadan oyulmuş harf ve hecelerden oluşan, monotip hareketli baskı tekniğini icat etmişlerdi . Art ık Türkçe kitaplar hem T.'ta, hem Doğu Türk is tan 'da , yazma ve tahta baskısı yanında, monotip tekniği ile de bası l ıyordu. Bu devirde, T .Tn az kuzeyinde, halen Wang-fo-sia denen yerdeki Burkan dinine adanmış mağara tapınaklar ı özell ikle gelişti . Wang-fo-sia resimlerinin bazı kitabeleri , Uygur harfleri ile T ü r k ç e i d i . Moğol devrinde, T. ahalisinin oluşumunda, T ü r k l e r d e n başka hangi boy la r ın yer aldığı pek açık deği ldir .
Marco Polo, 1292'de T.T ziyaret ettiği zaman, buraya henüz Tangut adı veriliyordu. Burkan dinine mensup olanlar çoklukta id i , fakat Müslümanlar ve Nesturi Hristiyanlar da vardı (bunlar muhtemelen Ongüt gibi T ü r k boylarından i d i ) . Burkan dininde olanlar, bu dinin kural lar ın ı unu tmuş görünüyorlardı . Âyinleri daha ziyade gök ve yer ibadeti geleneğinde id i . Burkan dininde hayvan öldürmek yasak iken, bunlar Burkan'a koç kurban ediyor ve kanını heykelin ağzına sürüyor lardı . Cenaze merasimleri, hem T ü r k hem Çin usulünden al ınmışt ı . Tü rk geleneğince, cesedi tahtadan bir köşk içinde yakmakta ve Çin âdeti üzerine, kâğıt tan tasvirler ve parayı , ceset ile gömmekte idiler. T .'da 1348- 1354 yıllar ında yapılan son tap ınak . Doğu Kansu'nun güneyindeki Hsi -ning eyaleti beyi, Moğol sülâlesinden, yarı Müslüman yarı Buddhist bir kimse olan Süleyman ve oğlu Yağan-şah (veya
Yanga-şah) ta raf ından ısmarlanmışt ı . T.Tn karışık kül türünün belirtisi olarak kitabe Türkçe , Çince, Moğolca gibi çeşitli dillerde id i .
Moğol devri sonunda, T.'da bir Moğol kabilesinin beyliği bulunduğu ve bunlar ın 1368'de M i n g sülâlesine bağlı oldukları bilinmektedir. T. unu tu lmağa yüz tu tmuştu . Art ık kervan yolları da oradan geçmiyordu. Temür lü sülâlesinin 1419'da yolladığı elçiler ve 1500'de oraya giden Türkçe HU tayî-nâmc yazar ı A l i Ekbcr, Y e ş i m taşı k a p ı s ı n d a n , d o ğ r u d a n Su -çou 'ya geçmiş le rd i . Ç i n ' e karş ı isyan eden, Tungan denen Çinli Müslümanlar , 1R62 - 1873 yıl lar ında, T. tapınaklar ın ı yıkmak istemişlerdi. Doğu Türkis tan Türk hükümdar ı Yakub Bey (b. bk.)'e karş ı gönde r i l en Ç i n ordusu, T . ve K a m i l üze rinden i ler lemişt i (1877).
T.T b i l i m d ü n y a s ı n a i lk t a n ı t a n seyyah Prjeval 'skiy (b. bk.) o ldu. Szechenyi idaresindeki Avusturya - Macar heyeti, 1879'da m a n a s t ı r d a baz ı incelemelerde bulundu. M . A . Stein, 1907'de T. 'a gittiği zaman, 1036'daki Tangut istilâsı s ı ras ında duvar a rkas ına saklanan k ü t ü p h a n e ve sanat eserleri meydana ç ıkmış bulunuyordu. Stein ve 1908'de T. 'a giden P. Pelliot, gizl i k ü t ü p h a n e n i n b i rçok y a z m a l a r ı n ı n ve sanat eserlerinin Londra ve Paris'e t a ş ı n m a s ı n ı sağ lad ı la r . Daha sonraki ça l ı şmala r , Pckin'de kurulan T . ens t i tüsü ve Japon bilginlerince s ü r d ü r ü l d ü . A d ı verilen a raş t ı r ıc ı la r ın eserlerinde, T . h a k k ı n d a gen iş b i lg i va rd ı r .
T. çevresi ve genellikle Kansu'da hâlâ Türk le r yaşam a k t a d ı r . Ç i n ' d e , X . yüzy ı lda devlet kuran Ş 'a- t 'o T ü r k l e rinin ahfadının Güney Kansu'da bulunduğuna , Kansu Uygurları hakkında eser veren E. Pinks, dikkati çekmektedir . Aynı çevredeki 30 000 kadar Salar, halen mevcuttur. Bütün K 'un - lun d a ğ l a r ı n d a , Uygur lar b u l u n m a k t a d ı r . M . S. 1080'de Kansu ile Hotan aras ında bulunan Sarı Uygur boylarının adını taşıyan muhtelif kabileler, T., Su-çou ve Kan-çou etrafında yaşamaktadı r . Bunlar, Burkan dinine mensuptur ve tapınak la r ında bazı değerli sanat eserleri vardır . Boy adlar ı yanında, Uygur Kağan soyu YaklakarT hat ı r la tan Yak lak ı r da vardır . Marco Polo'nun 1292'de T.'da gördüğü gibi , Sarı Uygurlar da, Burkan dinine gök ve yer ibadeti âyinlerinin geleneğini kar ış t ı rmaktadı r . Sar ı Uygurlar git t ikçe azalmaktadır . T. çevresinde bulunanlar ın d i l i henüz Türkçed i r ve Rad-loff ile Malov bunlar ın destanlar ı hakk ında a raş t ı rmada bulundular (1909). Diğerleri ise, Moğolca veya Tibetçe , daha az nispette olmakla bir l ikte, Çince konuşmakta , fakat yine de kendilerini Şira Yögür (Sarı Uygur) olarak tanı tmaktadırlar. Mannerbeim (h. bk.) 1907'de Sarı Uygurlar ın merkezlerinde incelemede bulunmuştu . (E. Esin)
T U N İ K A , Amerika yerli di l lerinin Kuzey Amerika bölümüne giren bir aileye verilen ad. Bu aileye giren bütün diller bugün ölmüştür. Eskiden T. di l ler i Amerika Birleşik Devletlerinin Louisiana eyaletinde konuşulurdu.
T U N J A [tunba], Kolombiya'da, Bogota 'nın kuzey-doğu-sunda bir ş th i r , Boyaca idare bölümünün merkezi. Nüfusu 68 900 (1964), denizden yüksekliği 2 820 m dir. Teknik Üniversitesi vardır . Ispanyollardan önceki dönemde Muisca devletlerinden bir inin başşehri i d i . 1538'de G. Jimenez de Que=ada tarafından zapt edilerek yıkılmıştır . 1539'da tekrar kurulmuştur .
T U N U S (resmî a d ı : al - Cumhuriyet at-Tunisiya [ = Tunus Cumhur iye t i ! , geleneksel a d ı : Ijrikiye veya Afrikiya
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı