TARİHİ YAPILARIN ONARIMI VE GÜÇLENDİRİLMESİ 1.Giriş: İnsanoğlu tarih boyunca egemen olduğu topraklar üzerine şehirler, köprüler, yollar, barajlar vb. yapılar inşa etmiştir. Bu yapılar bir ülkenin kültürel zenginliğini simgeleyen en önemli parametrelerden birisidir. Günümüze kadar ulaşan pek çok tarihi yapı ait olduğu dönemin özelliklerini ortaya koyarak geçmişe ışık tutmaktadır. Dolayısıyla tarihi belge niteliğine sahip olan bu yapıları koruyarak gelecek nesillere ulaştırmak en önemli görevlerimizden birisidir. Tarihi yapıları gelecek nesillere ulaştırmak için sadece korumak yeterli değildir. Özellikle strüktürel yapısında tarihi yorgunluk sebebiyle meydana gelen bozulmaların onarılması ve çeşitli afetlere karşı dirençli hale getirilmesi gerekmektedir. Fakat yapılan bu çalışmaların tarihi dokuya zarar vermesinin önüne geçilmelidir. Bu konuda 1964 yılında önemli bir adım atılarak “Venedik Tüzüğü” hazırlanmış ve onarım güçlendirme çalışmaları için çeşitli kriterler ortaya konulmuştur. 2. Tarihi Yapıların Onarım ve Güçlendirme İlkeleri: Tarihi yapılarda yapılacak onarım ve güçlendirme çalışmaları 1964 “ Venedik Tüzüğü”ne uygun olmalıdır. Buna göre; onarım uzmanlık gerektiren bir iştir. Amacı anıtın estetik ve tarihi değerini korumak ve ortaya çıkarmaktır. Yapılan değişiklikler o günün damgasını taşımalıdır. Anıta mal edilmiş farklı devirlerin katkıları korunmalıdır. Geleneksel tekniklerin yetersiz kaldığı durumlarda yeterliliği bilimsel olarak kanıtlanmış modern teknikler kullanılabilir. Eksik kısımların tamamlanması durumunda bütünüyle uyumlu olması gereklidir; fakat onarımın orijinalden ayırt edilebilecek şekilde yapılmalıdır. Dolaysıyla onarım ve güçlendirme işlemleri minimum seviyede tutularak yukarda belirtilen ifadeler ışığında yapılmalıdır. 3. Tarihi Yapılarda Kullanılan Malzemeler: Tarihi yapıların çoğu basınç prensibiyle yapılmış yığma yapı niteliğindedir. Dolayısıyla yapıların strüktür bileşenlerini taşıyıcı duvarlar, sütunlar, payandalar, tonoz, kubbeler oluşturmaktadır. Taşıyıcı elemanlarında genel olarak doğal taş, kesme taş, kaba yonu taş, moloz taş , tuğla yada almaşık malzeme kullanılmıştır. Birleşim elemanı olarak bağlayıcı özelliği fazla olan harçlar ve horasan harcı kullanılmıştır. Horasan harcı, içinde pişmiş ve öğütülmüş toprak malzemesi bulunan bağlayıcı bir malzemedir. Bağlayıcılık özelliliği arttırmak için içine yumurta akı, kan, reçine, peynir, bitkisel lifler ve saman gibi malzemeler konulmaktadır. Bazı uygulamalarda kireç, kum ve çakıl malzemeleri de ilave edilmiştir. Çok kuvvetli ve suya dayanıklıdır. TARİHİ YAPILARDA KULLANILAN MALZEME ÖZELLİKLERİ 3.1 Doğal Taş Malzeme Taş, en eski yapı malzemelerinden birisidir ve kalıcı olması düşünülen yapıların inşasında özellikle tercih edilmiştir. Tarihi yapılarda taşın yaygın olarak kullanılmasının nedeni, hemen hemen her yerde ve arazi koşullarında kolaylıkla temin edilebilir olmasıdır (Ünay, 2002). Doğal taş, taşıma gücü ve basınç dayanımı yüksek; çekme dayanımı zayıf olan bir malzemedir. Bu özelliğinden dolayı, yalnız basınç kuvveti alan kemerler, tonozlar ve kubbelerde kullanılması uygundur. Basınç yüklerini alan duvarlar ve ayaklar da taş malzemeden yapılmıştır. Basınç altında bazı taşların deformasyonu, betonla benzer özellikler gösterir. Betonun elastisite modülü E = (14~30) x 103 MPa iken, granitin elastisite modülü E = (15~70) x 103 MPa mertebesindedir. Elastisite modülünün bilinmesi, taşıyıcı elemanın yüklenmesi sonucu yaptığı sehim hesabı için gereklidir (Çamlıbel, 2000a).
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
TARİHİ YAPILARIN ONARIMI VE GÜÇLENDİRİLMESİ 1.Giriş: İnsanoğlu tarih boyunca egemen olduğu topraklar üzerine şehirler, köprüler, yollar, barajlar
vb. yapılar inşa etmiştir. Bu yapılar bir ülkenin kültürel zenginliğini simgeleyen en önemli
parametrelerden birisidir. Günümüze kadar ulaşan pek çok tarihi yapı ait olduğu dönemin
özelliklerini ortaya koyarak geçmişe ışık tutmaktadır. Dolayısıyla tarihi belge niteliğine sahip
olan bu yapıları koruyarak gelecek nesillere ulaştırmak en önemli görevlerimizden birisidir.
Tarihi yapıları gelecek nesillere ulaştırmak için sadece korumak yeterli değildir. Özellikle
strüktürel yapısında tarihi yorgunluk sebebiyle meydana gelen bozulmaların onarılması ve
çeşitli afetlere karşı dirençli hale getirilmesi gerekmektedir. Fakat yapılan bu çalışmaların
tarihi dokuya zarar vermesinin önüne geçilmelidir. Bu konuda 1964 yılında önemli bir adım
atılarak “Venedik Tüzüğü” hazırlanmış ve onarım güçlendirme çalışmaları için çeşitli kriterler
ortaya konulmuştur.
2. Tarihi Yapıların Onarım ve Güçlendirme İlkeleri: Tarihi yapılarda yapılacak onarım ve güçlendirme çalışmaları 1964 “ Venedik Tüzüğü”ne uygun
olmalıdır. Buna göre; onarım uzmanlık gerektiren bir iştir. Amacı anıtın estetik ve tarihi değerini korumak ve ortaya çıkarmaktır. Yapılan değişiklikler o günün damgasını taşımalıdır. Anıta mal edilmiş
farklı devirlerin katkıları korunmalıdır. Geleneksel tekniklerin yetersiz kaldığı durumlarda yeterliliği
bilimsel olarak kanıtlanmış modern teknikler kullanılabilir. Eksik kısımların tamamlanması durumunda
bütünüyle uyumlu olması gereklidir; fakat onarımın orijinalden ayırt edilebilecek şekilde yapılmalıdır.
3. Tarihi Yapılarda Kullanılan Malzemeler: Tarihi yapıların çoğu basınç prensibiyle yapılmış yığma yapı niteliğindedir. Dolayısıyla yapıların
strüktür bileşenlerini taşıyıcı duvarlar, sütunlar, payandalar, tonoz, kubbeler oluşturmaktadır. Taşıyıcı
elemanlarında genel olarak doğal taş, kesme taş, kaba yonu taş, moloz taş , tuğla yada almaşık
malzeme kullanılmıştır. Birleşim elemanı olarak bağlayıcı özelliği fazla olan harçlar ve horasan harcı
kullanılmıştır.
Horasan harcı, içinde pişmiş ve öğütülmüş toprak malzemesi bulunan bağlayıcı bir malzemedir.
Bağlayıcılık özelliliği arttırmak için içine yumurta akı, kan, reçine, peynir, bitkisel lifler ve saman gibi malzemeler konulmaktadır. Bazı uygulamalarda kireç, kum ve çakıl malzemeleri de ilave edilmiştir.
Çok kuvvetli ve suya dayanıklıdır.
TARİHİ YAPILARDA KULLANILAN MALZEME ÖZELLİKLERİ
3.1 Doğal Taş Malzeme
Taş, en eski yapı malzemelerinden birisidir ve kalıcı olması düşünülen yapıların inşasında
özellikle tercih edilmiştir. Tarihi yapılarda taşın yaygın olarak kullanılmasının nedeni, hemen
hemen her yerde ve arazi koşullarında kolaylıkla temin edilebilir olmasıdır (Ünay, 2002).
Doğal taş, taşıma gücü ve basınç dayanımı yüksek; çekme dayanımı zayıf olan bir
malzemedir. Bu özelliğinden dolayı, yalnız basınç kuvveti alan kemerler, tonozlar ve
kubbelerde kullanılması uygundur. Basınç yüklerini alan duvarlar ve ayaklar da taş
malzemeden yapılmıştır. Basınç altında bazı taşların deformasyonu, betonla benzer özellikler
gösterir. Betonun elastisite modülü E = (14~30) x 103 MPa iken, granitin elastisite modülü E =
(15~70) x 103 MPa mertebesindedir. Elastisite modülünün bilinmesi, taşıyıcı elemanın
yüklenmesi sonucu yaptığı sehim hesabı için gereklidir (Çamlıbel, 2000a).
Tablo.3.1 : Doğal Yapı Taşlarının Ortalama Fiziksel Özellikleri
Taş Cinsi Basınç Dayanımı Kayma D. Çekme D. Elastisite Modülü (mpa)
Granit 30-70 14-33 4-7 15000-70000
Mermer 25-65 9-45 1-15 25000-70000
Kireç Taşı 18-65 6-20 2-6 10000-55000
Kumtaşı 5-30 2-10 2-4 13000-50000
Kuvars 10-30 3-10 3-4 15000-55000
Serpantin 7-30 2-10 6-11 23000-45000
Taşlarda genleşme çatlaklarına da rastlanır. Bu durum; çekme gerilmelerinin, malzemenin
çekme mukavemetini geçmesi halinde meydana gelir. Taşlarda, dış etkenlerden (sıcaklık
değişimleri, rüzgar, su...) kaynaklanan çatlaklar, aşınmalar ve bozulmalar meydana gelebilir.
Küfeki taşı, %93-100 oranında CaCO3 içermektedir. Yalnız örgü ve dış cephe
kaplama malzemesi olarak değil, iç mekanlarda, duvarlarda, taşıyıcı öğelerde, döşeme
kaplamalarında, kemerlerde, mihraplarda ve parmaklıklarda kullanılmıştır. Bakırköy, Sefaköy,
Sazlıbosna, Haznedar, Yenibosna civarındaki taş ocaklarından çıkarılan bu taş, ocaktan ilk
Yapı tekniğinin günümüz şartlarına göre çok ilkel kaldığı, tarihi yapı temellerine bakılırsa,
bugünkü anlamda temel atma olanaklarından bahsedilemez ve temel türleri de birkaç adedi
geçmez. Bunları basit olarak şöyle sınıflandırabiliriz:
• Sağlam zeminlerde genellikle sığ temeller (yüzeysel temel) yapılmıştır. Bu
temeller; ayak ve sütunların altına gelen ayrık temeller (Şekil 5.14)
Şekil 4.14 : Ayrık Temel
gibi veya sürekli duvar altlarına gelen sürekli temeller den oluşur.
Ayrık ve sürekli temellerin, farklı boyutta yatay olarak konmuş ahşap elemanların
oluşturduğu bir (ızgara) ya mesnetlendirildiği görülmektedir. Izgara sistemi, yapı yüklerinin
daha büyük bir temel alanı boyunca zemine iletilmesi görevini üstlenmiştir.
• Derin temeller (ahşap kazıklı temeller), dolgu veya yumuşak zeminlerde,
daha çok su içinde inşaa edilen yapılarda kullanılmış, aynı zamanda bu
yapılar zemine çakılan kazıkların oluşturduğu bir temel sistemine
oturtulmuştur. Kazık başlarının ahşap bir ızgara ile bağlandığı da görülür.
Ahşap kazıkların genellikle su içinde bulunması ve hava ile temas etmemiş
olması, bozulma ve çürüme olayını geciktirmiş hatta ve hatta sıfıra indirmiştir (Çamlıbel,
2000).
4.7. Döşemeler
Döşemeler, binanın iki katını, yapının oturduğu zeminle kapalı hacmi ya da en üst kat ile dış
mekanı, ayırma görevi üstlenen yatay taşıyıcı yapı elemanıdır. Yapı döşemeleri, inşa
edildikleri malzemenin cinsine göre ahşap, kargir döşeme gibi isimlendirilir (Soygeniş, 1999).
Döşemeler düşey yükler altında, çeşitli yük aktarım şekilleri dışında yapının genel davranışını
etkilemezler; fakat deprem sırasında diyafram etkisi nedeniyle yatay yük aktarımı
bakımından döşemelerin önemi artar. Döşemenin olmaması ya da boşlukların bulunması
binada düzensiz plan oluşturur ve yapının depreme karşı davranışını olumsuz etkiler (Ünay,
2002).
4.7.1. Ahşap Döşemeler
Ahşap döşemelerde taşıyıcı elemanlar ahşap kirişlerdir. Kiriş kesitlerinin açıklığa ve taşıyacağı
yüke uygun seçilmemeleri halinde sallanması, kat döşemelerinin sesi kolay iletmesi ve ahşap
döşemenin yangın sırasındaki davranışı gibi birtakım sakıncalı durumlar, ahşap döşemelerin
dezavantajlarıdır.
Şekil 4.15 : Ahşap Döşeme
Ahşap döşemelerin altındaki ahşap kirişler, açıklıkların kısa yönüne göre 0.60 – 0.80 m
aralıkla atılmalıdır. Açıklık büyük ise bu döşeme kirişleri ana kirişlere oturtulur. Ahşap
döşemenin tavanını sıva yapmak için bu kirişlerin altına sıva teli çakılır ve sıva sıvanır.
Şekil 4.16 : Ahşap Döşeme-Duvar Birleşim Planı
Ahşap döşemenin, zemin katlarda çürümesini engellemek için temel duvarlarında toprak ile
döşeme arasında kalan mesafe içinde yer yer karşılıklı delikler bırakılır (Ulkay, 1978, Kanca,
2004).
4.7.2. Adi Volta Döşeme
0.50 – 0.56 m. aks aralığında bir dizilmiş olan NPI profiller arasına üç tuğladan yapılan tonoz
döşemedir. Tuğlaları bağlayıcı olarak genellikle çimento harcı veya yapının yaşına uygun
olarak özel karışım harçları kullanılmıştır. Tuğlaların üstü putrel başlıklarının seviyesine kadar
curuf betonu ile doldurularak tesviye edilir ve döşeme kaplaması yapılır. Putrellerin altı sıva
teli ile kaplanarak tuğlalarla birlikte sıvanmasının yanı sıra yalnız tuğlaların altı sıvanıp
putrellerin altı yağlı boya ile de boyanabilir.
Şekil 4.17 : Adi Volta Döşeme
Eğer düz bir tavan istenilirse, putrelden putrele sıva teli kaplanarak, üstü sıva ile sıvanır. Adi
volta döşemeler duvar kenarlarında putrelle başlatılır, duvara tonoz sistemi oturtularak
başlatılmaz ( Ulkay, 1978, Kanca, 2004).
Şekil 4.18 : Düz Tavanlı Adi Volta Döşeme
4.7.3. Volta Döşeme
1.50 m. aks aralığında dizilmiş putreller arasına kalıp yapılarak, tuğlalarla tonozşeklinde inşa
edilir. Kalıplar, profillere asılan kancalara oturtulurlar. Bu
döşemelerde duvar dibinde başlangıcın profille başlamasına ihtiyaç yoktur. Tonoz, duvara
oturtulur. Tonoz örgüsünde bağlayıcı olarak, yapım yılı dikkate
alındığında çimento yada özel karışım harçları kullanıldığı görülür.
Şekil 4.19 : Volta Döşeme
Dolgu malzemesi olarak curuf betonu kullanıldığında putrellerin üstünü örtecek kalınlıkta
yapılması uygundur (Yücesoy, 2001, Kanca, 2004 ).
Şekil 4.20 : Volta Döşeme Duvar Birleşim Detayı
5. Tarihi Yapının Gözlemsel ve Deneysel Olarak Değerlendirilmesi ve Modellenmesi: Tarihi yapılarda onarım ve güçlendirme yapılmadan önce görsel ve deneysel çalışmalar yapılarak modelleme yapılmalıdır. Yapılacak bu çalışmalar maddeler halinde aşağıda verilmiştir.
5.1. Mevcut Durumun Tespiti: Öncelikle mevcut durum yerinde tespit edilmelidir. Bu tespit esnasında; • Yapının hangi tarihte yapıldığı • Günümüze kadar herhangi bir afetlere maruz kalıp kalmadığı, • Afet sonucunda onarım veya güçlendirme yapılıp yapılmadığı, • Hangi yapı malzemelerin kullanıldığı, • Yapının geometrisinin ve temel şeklinin ne olduğu, • Temelde oturma veya benzeri olumsuzlukların olup olmadığı gibi temel sorulara cevap aranmalıdır.
Diğer taraftan yapıya ilişkin önemli hasarlar, yatay deplasmanlar, çatlaklar ve boyutları röleve projesi
hazırlanarak üzerine işlenmelidir. Bununla birlikte jeolojik ve geoteknik araştırmalar yapılmalıdır.
5.2. Deneysel Çalışmaların Yapılması: Yukarıdaki bilgiler de göz önüne alınarak kullanılan malzemelerin fiziksel-mekanik ve kimyasal
karakteristikleri, yapın yük aktarma biçimi deneysel olarak ortaya konulmalıdır. Yapılacak deneylerin
yapıya ve yapının taşıyıcı sistemine zarar vermemesi (tahribatsız yapılması) sağlanmalıdır. Gerekli
durumlarda aynı devirde yapılmış benzer bir yapı üzerinde yapılan deneyler ve testlerde baz alınabilir.
Deneylerin, yapıya ilişkin birim hacim ağırlık, elastisite modülü, basınç ve çekme gerilmeleri gibi temel
bilgileri içermesi gerekmektedir. Diğer yandan gerekli durumlarda mikro titreşim yöntemiyle yapının dinamik parametreleri de tespit edilmelidir.
5.3 Hesap Modelinin Oluşturulması: Elde edilen veriler ışığında yapının sayısal hesap modeli oluşturularak yapısal sistemin zayıf
noktalarının tespit edilmelidir. Bu modellerin doğru sonuçlar vermesi için çözüm yönteminin ve çözüm kabullerinin doğru yapılması çok önemlidir. Sonlu eleman yöntemi tarihi yapıların analizinde
kullanılan en önemli yöntemlerdendir.
6.Tarihi Yapıların Onarım ve Güçlendirilme Teknikleri: Tarihi yapılarda oluşan hasarların başlıca sebebi tarihi yorgunluktur. Tarihi yorgunluğu oluşturan
temel parametreler olumsuz iklim koşulları ve güçlü dinamik kuvvetlerdir. Özellikle olumsuz iklim
koşulları yapıda kullanılan doğal malzemelere ve bağlayıcı malzemeye zarar vererek mukavemetini azaltmaktadır. Güç kaybeden bu yapının güçlü dinamik etkilere maruz kalması sebebiyle çeşitli
hasarlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan en önemlisi çekme gerilmelerinin yoğunlaştığı yerlerde çekme
gerilmesine dik çatlaklar oluşmasıdır. Hasarlı bir yapının veya hasar görmesi muhtemel bir yapının
ileride meydana gelebilecek depreme ve güçlü dinamik etkilere karşı mukavemetinin arttırılması için
onarım ve güçlendirme yapılmaktadır.
Tarihi yapılarda sıklıkla yapılan onarım ve güçlendirme çalışmaları aşağıda maddeler halinde
verilmiştir.
‐‐‐‐Bozuk Derzlerin Onarılması: Tarihi yapılarda özellikle dış ortamda yer alan derzler çeşitli etkilere maruz kalarak aşınmaya
başlarlar. Bu etkilerin başında rüzgar, sürtünme, ani ısı değişimleri ve kimyasal etki gelmektedir.
Yapıda bozulan ve dökülen derzler duvarın en zayıf bileşenini oluşturur. Dolayısıyla bozulan derzlerin onarılması yapı sağlığı açısından oldukça önemlidir. Boşalan derzler, klor içeriği düşük, çiçeklenme
direnci yüksek ve su geçirimsizlik özelli olan harçlarla uygun şekilde doldurulmalıdır. Ayrıca kullanılan
harç mevcut malzeme ile uyumlu olmalı ve alt yüzeye iyi yapışmalıdır.
‐‐‐‐Çatlakların Enjeksiyonla Doldurulması: Tarihi yapılar basınç prensibine dayalı yapıldığı için özellikle çekme gerilmelerine karşı zayıf kalırlar.
Özellikle kuvvetli dinamik etkilere maruz kalan yapılarda çekme gerilmelerine dik yönde çatlaklar
meydana gelir. Dolayısıyla çatlakların yönü ve şekli hasar sebeplerinin belirlenmesinde önemli rol
oynar.
Hidrolik kireç esaslı enjeksiyon malzemeleri, çatlakların onarımı için kullanılan en etkili kimyasallardır. Özellikle çatlak boyutları küçük olan yerlerde akışkanlık özelliği yüksek ince malzeme kullanılır. Diğer
yandan kullanılan enjeksiyon malzemeleri düşük hidratasyon ısısına sahip olmalı ve sülfata karşı
dayanıklı olmalıdır.
Enjeksiyona başlamadan önce mevcut sıva sökülerek çatlağın tam olarak ortaya çıkması
sağlanmalıdır. Daha sonra çatlak genişliğine bağlı olarak çatlaklara belirli aralıklarla (yaklaşık 50-100
cm arasında) hotumlar konulmalı ve çatlak üzeri sızdırma yapmayacak hidrolik kireç esaslı malzeme
ile kaplanmalıdır. En az 24 saat sonra enjeksiyon pompası kullanarak uygun malzeme çatlak içine
enjekte edilmelidir. Enjeksiyon malzemesi Şekil 1’ de görüldüğü gibi en alt noktadan uygulanmalı ve
üst noktaya ulaşıncaya kadar devam etmelidir.
Şekil 1.Çatlaklara Enjeksiyon Yapılması ‐‐‐‐Yıkılan Bölümlerin Eski Hale Getirilmesi: Yıkılan veya çok harap olmuş bir bölümün yeniden yapılması (Rekonstrüksiyon) çok özel bir
durumdur. Tarihi yapının karakterine, malzemesine ve işçiliğine sahip olmadığından tarihi bir değer
taşımamaktadır. Yeniden yapılabilmesi için yapılacak bölümün teknik verileri, rölövesi, fotoğrafı gibi belgelerin olması gerekmektedir. Yıkılan bölümünde noktasal müdahale yöntemi kullanılabilir. Yıkılan
bölümlerin eski haline getirilmesi için kullanılan harçların su buharı geçirgenliği ve çiçeklenme
direnci yüksek olmalıdır. Ayrıca uygulamadan sonra yaklaşık 48 saat nemli tutulmalıdır.
‐‐‐‐FRP Çubuklarla Güçlendirme: Tarihi yapıların süneklilik özelliği oldukça düşüktür. Diğer yandan çekme elemanları olmadığından
çekme gerilmeleri bakımından da dayanıksızdır. Güçlü dinamik yüklere maruz kalan bu tür yapılarda
enerji sönümlenmesi yapısal hasarların ve çatlakların ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla
güçlendirme esnasında yapıya süneklilik katacak ve çekme gerilmelerini alacak ek elemanlar yerleştirilmelidir. Bu elemanlardan en önemlilerinden birisi FRP (lifli polimer) çubuklardır. FRP
çubukların çekme gerilmeleri çeliğe nazaran oldukça yüksektir.
görüldüğü gibi yaklaşık 3-4 cm açılır ve çubuklar içine yerleştirilir. Daha sonra boşluklar yüksek
mukavemetli kireç esaslı harçlarla veya özel reçine ile kapatılır.
FRP çubukları ile çekme gerilmeleri karşılanırken, uygulanan bölgenin sünekliliği arttırılmış
olmaktadır.
Şekil 2.FRP Çubuk ile Duvar Güçlendirmesi ‐‐‐‐FRP Kumaşla Güçlendirme: FRP kumaşlar tarihi yapıların güçlendirilmesinde kullanılan en etkili çözümlerden biridir. FRP
kumaşların ham maddesi tek yönlü veya iki yönlü karbon, cam veya aramid esaslı liflerdir. En çok tercih edileni karbon esaslı kumaşlardır. Kullanımı oldukça kolay ve pratiktir. Duvarların, kubbelerin,
minarenin, kemerlerin, tonozların ve sütunların üzerine uygulanarak taşıma kapasitesini ve
sünekliliğini attırmak için kullanılır. Ayrıca dağılma riski olan bölümlerin bir arada tutulması içinde
uygulanan bir çözümdür. Uygulanacak yüzey temizlenir ve yüzey bozuklukları yüksek mukavemetli
Yapıştırma işleminden sonra tekrar epoksi sürülerek tüm liflerin yapışması sağlanır. Bu kumaşlar
yangına karşı korunmalıdır. Bunun için uygulama bölgesi üzerine uygun kalınlıkta sıva yapılması uygun
bir çözümdür.
‐‐‐‐Çelik Elemanlarla Güçlendirme: FRP kumaş ve FRP çubukların kullanıldığı bir çok yerde güçlendirme amaçlı çelik elemanlar da
kullanılabilir. Özellikle çekme gerilmelerine karşı yapılan bir çözüm yöntemidir. Yüzeye yapıştırma pek
tercih edilmediğinden elemanı tamamen çevreleyen çember niteliğinde yapılarak iki ucu birbirine
kenetlenir. Kasnak çevresinde ve kubbe eteğinde rahatlıkla kullanılabilir. Diğer yandan çelik çembere
belirli oranda ön gerilmede verilebilir. Kullanılan çelik çemberlerin paslanmaz olması, yangın ve diğer
dış etkilerden korunması önemlidir.
Uygulama bölgesi temizlenerek düzgün bir yüzey elde edilir. Daha sonra ölçüler tekrar kontrol
edilerek çelik çember hazırlanır ve uygulama yapılır. Bu çemberleri beton içine almak veya üstüne
uygun kalınlıkta sıva yapmak uygun koruma yöntemlerindendir.
Şekil 3.Kubbe ve kasnak eteğinde çelik şerit uygulaması ‐‐‐‐Çevre Drenajlarının Yapılması: Yapı temelini olumsuz etkileyen önemli parametrelerden biri de yüzey veya yer altı sularıdır. Uzun
süre su etkisinde kalan temellerde bozulmalar meydana gelebilir. Özellikle asit yağmuru veya sülfat
etkisine maruz kalan yerlerde temeller daha erken bozulur. Bu durum üst yapıda farklı gerilmeler
ortaya çıkararak taşıyıcı sistemde hasarlar meydana gelir. Dolayısıyla yüzeysel veya yer altı sularının
yapı temeline olumsuz etki yapmasının önüne geçilmelidir. Bunun için yapının etrafına suların
ortamdan hemen uzaklaştırabilecek düzgün drenaj sisteminin yapılmasıdır. Drenaj kanallarının
taşıdığı suları sızdırmaması bağlantılarının düzgün yapılması gereklidir. Ayrıca düzgün bir drenajla
taban bölgesindeki kapiler su yükselmesinin ve çiçeklenmenin önüne geçilmiş olur.
6.Sonuç: Tarihi yapıların onarım ve güçlendirilmesi uzmanlık gerektirmekle birlikte itinayla hazırlanmış, her
detayı düşünülmüş bir proje kapsamında olmalıdır. Yapılacak hatanın geri dönülmez olduğu
unutulmamalıdır. Bu proje kapsamında tarihi yapıların onarım ve güçlendirme esasları irdelenmiştir.
Oluşan hasarlar ve bu hasarlara karşı yapısal müdahalenin minimum seviyede tutulması gerektiği
vurgulanmıştır. Onarım ve güçlendirmenin teknikleri hakkında bilgi verilmiştir.
KAYNAKLAR
- TARİHİ YAPILARDA TAŞIYICI SİSTEM ÖZELLİKLERİ,
HASARLAR, ONARIM VE GÜÇLENDİRME TEKNİKLERİ-- İnş. Müh. Hasan Ali MAHREBEL