YÖNETİM VE EKONOMİ Yıl:2014 Cilt:21 Sayı:2 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. MANİSA Tarihsel Perspektif Işığında Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkiler İsmail DEMİR Kocaeli Üniversitesi, S.B.E., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi, KOCAELİ ÖZET Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında günümüzde cereyan eden ilişkilerde ve devlet politikalarında yüzyıllar öncesinin imparatorluklarının izlerini görebiliriz. Bu imparatorluklar arasında büyük savaşlar cereyan etmiş, iki imparatorluğun çıkarları geniş bir coğrafyada birbiriyle çatışmış ancak her iki imparatorluk da 1789 Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımlarının etkisiyle yok olmuş fakat bu iki imparatorluğun küllerinden iki yeni ulus devlet ortaya çıkmıştır: Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu. Türkiye ve Rusya’da uzun soluklu Putin ve Erdoğan iktidarları bu iki ülkenin siyaset, ticaret ve enerji alanında işbirliği yapmalarını sağlamış, “kazan-kazan” stratejisi güdülmüş ancak Kıbrıs, Çeçenistan ve Suriye İç Savaşı konularında iki ülke yönetimi farklı politikalar izlemiştir. Özellikle Suriye İç Savaşı’nda izlenen farklı yollar iki ülkenin karşılıklı ilişkilerini sekteye uğratabilecek önemli bir sorun gibi gözükmektedir. Bu çalışma, Rusya ve Türkiye’nin selefleri olan iki imparatorluğun tarihsel ilişkilerini incelerken aynı zamanda günümüz Rusya’sı ve Türkiye’sinin işbirliği alanlarını ve dış politika farklılıklarını gözler önüne sermektedir. Bu bilgiler ışığında yakın gelecekte ikili ilişkilerin seyrine dair öngörü çıkarılması ise okuyucunun takdirine bırakılmıştır. Anahtar Kelimeler: Rusya İmparatorluğu-Osmanlı İmparatorluğu İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti-SSCB İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri, Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin, Enerji İşbirliği, Güncel Sorunlar. JEL Sınıflaması: N40 Relations Between Republic of Turkey and Russian Federation In Consideration of Historical Perspective ABSTRACT In relations and state policies between Republic of Turkey and Russian Federation at present, we can see the traces of empires which were existent centuries before. Big wars occured between these empires, interests of these two empires conflicted with each other but both of them disappeared with the effect of nationalism movements, yet two new nation-states emerged from the ashes of these two empires: Republic of Turkey and Russian Federation. Long-term governments of Putin and Erdogan in Turkey and Russia provided these two states to make cooperation in the fields of politics, trade and energy, “win-win” strategy was followed but these two states had different policies in the areas of Cyprus, Chechnya, and Syrian Civil War. Especially the different oaths followed by two states in Syrian Civil War seems to be an important problem that can interrupt the good relations of these two countries. This study, while examining Russia and Turkey’s predecessors’ historical relations, at the same time reveals modern Russia and Turkey’s cooperation areas and foreign policy differences. In the light of these knowledges, predictions about relations between Turkey and Russia in the near future is left to readers’ discretion. Key Words: Russian Empire-Ottoman Empire Relations, Republic of Turkey-USSR Relations, Republic of Turkey-Russian Federation Relations, Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin, Energy Cooperation, Current Problems. JEL Classification: N40
19
Embed
TARİHSEL PERSPEKTİF IŞIĞINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE …yonetimekonomi.cbu.edu.tr/dergi/pdf/C21S22014/179-198.pdfgünümüzde, Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti ticaret
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
YÖNETİM VE EKONOMİ Yıl:2014 Cilt:21 Sayı:2 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. MANİSA
Tarihsel Perspektif Işığında Türkiye Cumhuriyeti ve
Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkiler
İsmail DEMİR Kocaeli Üniversitesi, S.B.E., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi, KOCAELİ
ÖZET
Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında günümüzde cereyan eden ilişkilerde
ve devlet politikalarında yüzyıllar öncesinin imparatorluklarının izlerini görebiliriz. Bu
imparatorluklar arasında büyük savaşlar cereyan etmiş, iki imparatorluğun çıkarları geniş bir
coğrafyada birbiriyle çatışmış ancak her iki imparatorluk da 1789 Fransız İhtilali ile yayılan
milliyetçilik akımlarının etkisiyle yok olmuş fakat bu iki imparatorluğun küllerinden iki yeni ulus
devlet ortaya çıkmıştır: Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu. Türkiye ve Rusya’da uzun
soluklu Putin ve Erdoğan iktidarları bu iki ülkenin siyaset, ticaret ve enerji alanında işbirliği
yapmalarını sağlamış, “kazan-kazan” stratejisi güdülmüş ancak Kıbrıs, Çeçenistan ve Suriye İç
Savaşı konularında iki ülke yönetimi farklı politikalar izlemiştir. Özellikle Suriye İç Savaşı’nda
izlenen farklı yollar iki ülkenin karşılıklı ilişkilerini sekteye uğratabilecek önemli bir sorun gibi
gözükmektedir. Bu çalışma, Rusya ve Türkiye’nin selefleri olan iki imparatorluğun tarihsel
ilişkilerini incelerken aynı zamanda günümüz Rusya’sı ve Türkiye’sinin işbirliği alanlarını ve dış
politika farklılıklarını gözler önüne sermektedir. Bu bilgiler ışığında yakın gelecekte ikili ilişkilerin
seyrine dair öngörü çıkarılması ise okuyucunun takdirine bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rusya İmparatorluğu-Osmanlı İmparatorluğu İlişkileri, Türkiye
Cumhuriyeti-SSCB İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri, Recep Tayyip
Erdoğan, Vladimir Putin, Enerji İşbirliği, Güncel Sorunlar.
JEL Sınıflaması: N40
Relations Between Republic of Turkey and Russian Federation In
Consideration of Historical Perspective
ABSTRACT
In relations and state policies between Republic of Turkey and Russian Federation at
present, we can see the traces of empires which were existent centuries before. Big wars occured
between these empires, interests of these two empires conflicted with each other but both of them
disappeared with the effect of nationalism movements, yet two new nation-states emerged from the
ashes of these two empires: Republic of Turkey and Russian Federation. Long-term governments of
Putin and Erdogan in Turkey and Russia provided these two states to make cooperation in the fields
of politics, trade and energy, “win-win” strategy was followed but these two states had different
policies in the areas of Cyprus, Chechnya, and Syrian Civil War. Especially the different oaths
followed by two states in Syrian Civil War seems to be an important problem that can interrupt the
good relations of these two countries. This study, while examining Russia and Turkey’s
predecessors’ historical relations, at the same time reveals modern Russia and Turkey’s
cooperation areas and foreign policy differences. In the light of these knowledges, predictions about
relations between Turkey and Russia in the near future is left to readers’ discretion.
Key Words: Russian Empire-Ottoman Empire Relations, Republic of Turkey-USSR
Relations, Republic of Turkey-Russian Federation Relations, Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir
Putin, Energy Cooperation, Current Problems.
JEL Classification: N40
İ. Demir / Tarihsel Perspektif Işığında Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkiler
180
GİRİŞ
“Kızılordu’nun söylediği ‘Ceddin Deden’ ve ‘Genç Osman’ marşları ile
coşan sanatseverler Mehter Takımı’nın ‘Kalinka’ şarkısına Rus ve Türk
bayraklarını sallayarak eşlik etti.”1 Bu cümleyi Rus Çarı I. Petro ve Osmanlı
Padişahı III. Ahmet okusaydı böyle bir durumun gerçekleşmesinin olanaksız
olduğu yönünde fikre varabilirlerdi. Günümüzde yukarıda da bahsedildiği gibi
kültür alanının yanı sıra ekonomik, askerî, ve teknolojik alanlarda da işbirliği ve
barışçıl etkileşim içerisinde olan Türk ve Rus devletlerinin ortak geçmişleri
aslında kanlı siyasi ve askerî olaylara sahne olmuştur. Egemenlik için ilk kez
aşağı Volga havzasında 1569 yılında karşılaşan (İnalcık, 1982: 6) Rus ve Türk
milletlerinin bu tarihten itibaren kurdukları devletler Çarlık Rusya’sı, Rusya
İmparatorluğu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Rusya Federasyonu,
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti gibi değişik isimler almış ve
birbirlerine karşı izledikleri siyasi politikalar farklılık göstermiştir. Rusya
İmparatorluğu, dinsel (Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Ortodoks
Hıristiyanları Osmanlı ve İran’ın elinden kurtarmak) (Sapmaz, 2008: 23) ve jeo-
ekonomik (sıcak denizlere çıkışı ve büyük limanları olmayan ülkenin güneye inip
ticaretini geliştirmek) (Keleş, 2009: 90) hedefleri doğrultusunda 18. ve 19.
yüzyıllar boyunca Osmanlı’ya karşı hamleler yaparken Osmanlı İmparatorluğu bu
yüzyıllarda, Kuruluş ve Yükselme Dönemi’nin cihat ve fetih politikalarını
devletin Duraklama Dönemi’ne girmesiyle bırakmak zorunda kalmış ve bu
politikaların yerine diğer devletlerle diplomasi yapma (ekonomik, siyasî, askerî,
ve teknolojik antlaşmalar yapma) politikasını benimsemiştir (Kodaman ve Akçay,
2010: 80-82). 18. ve 19. yüzyıllar Osmanlı ve Rus İmparatorlukları arasında çetin
savaşlara sahne olurken I. Dünya Savaşı’nda Ruslar parçalanmakta olan
Osmanlı’nın doğu kısımlarını işgal etmiş ancak hem Osmanlı’nın Boğazları
kapaması hem de Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin baş göstermesi nedenlerinden
savaştan çekilmiştir (Warhola ve Mitchell, 2006: 129). İki ulusun I. Dünya
Savaşı’ndan sonra imparatorluklarının yerine yeni devletlerini kurdukları
dönemden II. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede Türkiye Cumhuriyeti ve
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dostane ilişkiler kurdular (Karpat, 2003:
188). II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Türkiye Cumhuriyeti, Almanya ve
Japonya’ya savaş ilan etmiş ancak Sovyetler Birliği ise Türkiye’nin bu hamlesini
yeterli görmeyip Kars ve Ardahan’ın ilhakını ve Türk Boğazlarında bir üs talep
etmiştir (Gürtuna, 2006: 28). Rusların bu istekleri Türkiye Cumhuriyeti’nin dış
politikasının Batı’ya yönelmesinde etkili olmuş ve çok geçmeden NATO
Türkiye’yi üye olarak kabul etmiştir. Komünist ideoloji ile liberal ideolojinin
çatıştığı ve Amerika Birleşik Devletleri ile SSCB’nin baş rolünü oynadığı Soğuk
Savaş oyununda Türkiye Cumhuriyeti ABD ve Avrupa Birliği ile yakınlaşmıştır.
SSCB-Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri ancak 1980’lerde SSCB’nin uygulamaya
başladığı yeniden yapılanma, demokratikleşme ve açıklık politikalarının Rus dış
politikasında ideolojiyi bir kenara atması sayesinde normalleşmiş, 1984 yılında
1869 yılında “Slavofil düşünce”4, Panslavizm5 ve emperyalizm fikirlerini
kaynaştırmayı hedefleyen Rus siyaset bilimci ve ekonomist Nikolai Danilevsky,
bu amaçla ‘Rusya ve Avrupa’ isimli bir eser hazırlamış ve bu eserinde ortak Slav
kültürünün gelecekte İstanbul’un başkenti olduğu bir Slav halkları federasyonu
kurulumunda kilit rol oynayabileceğini ve bu kilidi de ancak Rusların
kullanabileceğini ifade etmiştir (Zevelev, 2009: 78-79). Bu fikirler bütününün 19.
yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Avrupalı büyük güçleri rahatsız ettiğini ve
20. yüzyılın ikinci yarısında Rusya İmparatorluğu’nun halefi olan Sovyetler
Birliği’nin on yıllar sonra bu düşünceleri komünizm ile işleyerek bu kez hem
Doğu Avrupa hem de Güney Avrupa ülkelerini etki altında bırakmak suretiyle
ABD liderliğindeki Batı ülkelerini tedirgin ettiğini görmekteyiz. Görüldüğü gibi
Ruslar için ideoloji temelleri üzerine dış politika inşa etmek geleneksel bir
tutumdur.
19. yüzyılın son çeyreğinde bir kez daha savaşa tutuşan Osmanlı ve
Rusya İmparatorlukları 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde karşı karşıya geldiler. O
yıllarda Osmanlı İmparatorluğu Avrupalı devletlerin kredileriyle ayakta
duruyordu ve Osmanlı’nın Avrupa’ya duyduğu bu finansal bağımlılığı Ruslar
etkisizleştirip kendilerine avantaj sağlamak amacındaydılar (Milgrim, 1978: 521).
Ayrıca Ruslar yayılmacı bir politika izliyor, Karadeniz’i bir Rus iç denizi haline
getirmeyi Panslavist hedefleri doğrultusunda amaçlıyorlardı (Hotko, 2007: 1).
Savaş sonunda amacına ulaşan Rus İmparatorluğu, imzalanan Berlin Antlaşması
ile Doğu Anadolu’da bazı toprak kazanımları elde etti ve Romanya, Sırbistan ve
Karadağ’ın tam bağımsızlıklarının tanınmasını sağladı (Gürtuna, 2006: 20).
I. Dünya Savaşı’ndan önce Rus ve Osmanlı İmparatorlukları bu kez 1912-
1913 Balkan Savaşları’nda birbirlerine siyasi olarak rakip oldular. 1912-1913
Balkan Savaşları, kimine göre güney Avrupa Hıristiyan uluslarının özgürlük
mücadelesiyken kimine göre ise çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı
verilmiş olan bir Haçlı Seferi’ydi (Wasti, 2004: 59). Balkan Savaşları’nın Ruslar
için önemi Boğazların (İstanbul ve Çanakkale Boğazları) ticaret durakları
olmalarıydı. Ruslar çıkardıkları petrol, kömür ve manganezi kendi topraklarının
güneyindeki yani Karadeniz’deki limanları vasıtasıyla ihraç ediyor ve yine bu
limanlar vasıtasıyla önemli teknolojik ithalat malları elde ediyorlardı. 1912
yılında İtalyanların Çanakkale’ye saldırması sonucunda Osmanlı’nın Boğazları
gemi trafiğine kapaması Rusları olumsuz etkilemiştir (Bobroff, 2000: 77-78).
1913 yılında Balkanlar’daki savaş Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve
4 Slavofil düşünce, Rusya’nın kendi otantik geleneklerini ve komünal sosyal örgütlenmelerini
koruması gerektiğini savunur. Slavofillere göre Rusya’nın kayda değer bir kültürü bulunmaktaydı
ve Rus elitleri de bu kendilerine özgü, zengin ve kıymetli olan mirasa sahip çıkmalıydılar. Rus
Slavofillerinin karakteristik olarak Rus geleneklerine ve Rus tarihinin ayrıt ediciliğine dair derin bir
inanca sahip olduğu görülür. Bakınız: Sezgin Kaya & Ömer Göksel İşyar, Rus Yayılmacılığı ve
Slavofil Düşüncenin Tarihsel Gelişimi, OAKA, Cilt:4, Sayı:8, ss. 25-49, 2009, s. 30. 5 Sekiz Slav milletinin Rusya önderliğinde bir Slav Federasyonu kurmasını ve bu federasyonun Slav
milletlerini ‘Türk zulmü’nden kurtarmasını hedefleyen, ilk kez 1826 yılında Slovak yazar J. Herkel
tarafından ortaya atılmış kavram. Bakınız: Galip Çağ, Panslavizmin Fikri Temelleri ve Slav
Birliği Çabaları, Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2008-I, s. 211-212.
İ. Demir / Tarihsel Perspektif Işığında Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkiler
184
Romanya devletlerini içine alarak genişlemiştir. Tüm bu ülkeler Balkan
Savaşları’ndan hemen önce Rus İmparatorluğu’yla yakın ilişkiler içerisine
girmişlerdi. 1902’de Bulgaristan Rusya ile askerî bir antlaşma yapmış, 1903’te
Sırbistan’da bir darbe ile Rus yanlısı bir yönetim başa geçmişti. Karadağ’ın ise
zaten Rus Romanov kraliyet ailesi ile hanedanlık bağları vardı (Hall, 2004: 564).
Tüm bu gerçekler Rusların bu ülkelere Osmanlı’dan toprak koparmaları için
gerekli desteği vermesini sağlıyordu. Ruslar ve Osmanlılar Balkan Savaşları’nda
askeri çatışmalar yapmadılarsa da Rusların tarihi emelleri doğrultusunda
Osmanlı’ya karşı Balkan ülkelerini desteklemiş olma ihtimalleri yüksektir. Ancak
hem Osmanlı hem de Rus devletleri Balkan Savaşları’ndan hemen sonra başlayan
I. Dünya Savaşı ile yeniden cephe cepheye savaşmaya başlamış ve bu savaş iki
imparatorluğun da sonu olmuştur.
I. Dünya Savaşı’nda Rusya İmparatorluğu’nun Osmanlı odaklı politikası
üç unsur üzerine yoğunlaşmıştır; Balkanlar, Boğazlar ve Ermenistan. Rusya
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ele geçirme amacına uygun olarak Osmanlı
İmparatorluğu’nun İttifak Bloku içerisinde savaşa girmesini sağlamışsa da Balkan
ülkelerinin topluca Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’na
saldırmasını sağlayamamıştır (Aslanova, 2008: 62-72). Ayrıca, Osmanlı
İmparatorluğu’nun İngiltere ve Fransa tarafından Rusya’ya Boğazlar vasıtasıyla
yardım gönderilmesine izin vermemesi iç huzursuzluklarla boğuşan Rusların
belini bükmüştür. Savaş esnasında Sarıkamış’ta binlerce Osmanlı askerinin
kaybedilmesi Osmanlı’nın Ermeni isyan hareketlerinde etkisiz kalmasına neden
olmuş, Ermeniler Rusya’nın kontrolünde Büyük Ermenistan’ın kurulmasını
Ruslardan talep etmiştir (Aslanova, 2008: 167). Ermeni isyanları Rusların
Osmanlı’nın doğu kesimindeki illeri işgal etmesini kolaylaştırmış, nihayetinde
Rus vatanında çıkan Bolşevik İhtilali nedeniyle savaştan çekilen Rusya Kars,
Ardahan ve Batum’u 40 yıl sonra Osmanlı’ya geri vermiştir (Aslanova, 2008:
186). I. Dünya Savaşı böylece hem Romanov hem de Osmanlı monarşilerinin
yani eski rejimlerin sonunu getirmiştir. Osmanlı ve Rus İmparatorluklarının
halefleri çok geçmeden kurulmuş ve bu iki aktör 20. yüzyılın yeni haritalarındaki
yerlerini almışlardır.
Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayan ve 1870’lerden sonra devam eden
süreçte Osmanlılar arasında Türklük bilinci yayılmış ve ülke dışındaki Türklere
ilgi gösterilmeye başlanmıştır. Pan-Türkizm denen bu girişim Meşrutiyetin
ilanından hemen sonra Osmanlı Devleti ve Türk dünyası için bir kurtuluş reçetesi
olarak sunulmaya başlandı (Karaçavuş, 2013: 4-5). Pan-Türkizm, Birinci Dünya
Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin siyasetinde belirleyici ideoloji halini aldı
(Demirtepe & Özkan, 2013: 131). 19. Yüzyıl Rusyasında ise bu dönemde Pan-
slavizm ve slavofil ideoloji hakimdi. İki imparatorluğun Birinci Dünya
Savaşı’nda girdikleri ittifak grupları da fark göstermekteydi. Osmanlı Devleti,
Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın oluşturduğu İttifak Bloğu’na
katılırken Rusya, başını Fransa, İngiltere, ABD, Japonya ve İtalya’nın çektiği
İtilaf Devletleri safında yer almıştır. Ancak savaş sonrası iki ülke kısa bir dönem
için dostluk ilişkileri geliştirmişlerdir.
Yönetim ve Ekonomi 21/2 (2014) 179-197
185
B. Türkiye Cumhuriyeti-Sovyetler Birliği İlişkilerine Genel Bir Bakış
1921-1936 dönemi Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği ülkelerinin
dostane ilişkiler geliştirdikleri bir dönem olsa da dostluk yılları fazla uzun
sürmemiş ve II. Dünya Savaşı ile birlikte sona ermiştir (Karpat, 2003: 188). Bu
dönem 1921 yılında “Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması”nın
imzalanmasıyla başlamıştır. Bu antlaşma iki ülkenin resmen birbirlerini
tanımalarını, Batum’un Gürcistan’a bırakılmasını, Nahçıvan’ın özerk statüye
sahip olmasını, Türkiye’nin Çarlık Rusya’sına olan mali yükümlülüklerinin
iptalini sağlamış (Benhür, 2008: 286) ve Türkiye SSCB’de Pantürkçülüğü ya da
Türk ulusçuluğunu desteklemeyeceğinin sözünü verirken Sovyetler Birliği de