T. C. MARMARA ÜNVERSTES SOSYAL BLMLER ENSTTÜSÜ LAHYAT ANABLM DALI SLAM TARH VE SANATLARI BLM DALI OSMANLI’DA MÜBAREK GÜN VE GECELERDE DNÎ MÛSK Yüksek Lisans Tezi HACER AKTA stanbul, 2006
T. C. MARMARA ÜN�VERS�TES�
SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ �LAH�YAT ANAB�L�M DALI
�SLAM TAR�H� VE SANATLARI B�L�M DALI
OSMANLI’DA MÜBAREK GÜN VE GECELERDE D�NÎ MÛS�K�
Yüksek Lisans Tezi
HACER AKTA�
�stanbul, 2006
T. C. MARMARA ÜN�VERS�TES�
SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ �LAH�YAT ANAB�L�M DALI
�SLAM TAR�H� VE SANATLARI B�L�M DALI
OSMANLI’DA MÜBAREK GÜN VE GECELERDE D�NÎ MÛS�K�
Yüksek Lisans Tezi
HACER AKTA�
Dan��man: Yard. Doç. Dr. M. Nuri UYGUN
�stanbul, 2006
�Ç�NDEK�LER �Ç�NDEK�LER..........……………………………………………………………....1 KISALTMALAR………………………………………………………...………....3 G�R��………………………………………………………………………………..4
I.BÖLÜM OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN D�NÎ VE
FOLKLOR�K FAAL�YETLER
A. MÜBÂREK GÜN VE GECELER…………………………………………...…..7 1. A�ûre Günü…………………………………………...……………………....8 2. Kandil Geceleri……………………………………………………………….8 3. Ramazan Ay�…………………………………………………………………11 4. Ramazan ve Kurban Bayramlar� …………………………………………….12 B. OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN FAAL�YETLER……………………………………………………..13 1. Halk�n Yapt��� Faaliyetler…………………………………………………...13 a. A�ûre Günü Kutlamalar�……………………………………………………14 b. Ramazan� Kar��lama Haz�rl�klar�…………………………………………...16 c. Hatim ve Hatim Duas�………………………………………………………18 d. �ftarlar ………………………………………………………………………18 e. Teravih ……………………………………………………………………...20 f. Sahurlar……………………………………………………………………...21 g. Ramazan Davulcular�………………………………………………………..21 h. Sakal-� �erif Ziyareti………………………………………………………...22 �. Bayramlar…………………………………………………………………....22 2. Saray ve Çevresindeki Faaliyetler ……………………………………………25 a. Mevlid Alay�…………………………………………………………………25 b. Surre Alay�…………………………………………………………………...27 c. Ramazan Hilalinin Görülmesi ………………………………………………27 d. �ftarlar ……………………………………………………………………….28 e. Kandil Yakmak………………………………………………………………29 f. Kaftan Giydirmek…………………………………………………………….30 g. Mahya………………………………………………………………………..31 h. Huzur Dersleri…………………………………………………………….…32 �. H�rka-i �erif Ziyareti…………………………………………………………34
1
j. Kadir Alay�………………………………………………………………….34 k.Bayram Merasimleri…………………………………………………………35 l. Bayram Alay�………………………………………………………………..36
II.BÖLÜM
OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE MÛS�K� FAAL�YETLER� A. MUHARREM AYINDA MÛS�K�………………………………………………..39 1. Muharremiyye …………………………………………………………..……..40 2. Mersiye…………………………………………………………………………42 3. Mersiye Okunu�u ve Mersiyehânlar…………………………….…………...…44 4. Goygoycular……………………………………………………………………47 B. MEVL�D KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………………49 1. Mevlid ve Mevlid Çe�itleri………………………………………………..……50 2. Mevlid’in Okunu�u ve Mevlidhânlar…………………………………..………53 C. REGÂ�B KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………….……61 1. Regâibiyye ………………………………………………………………..……62 D. M�’RAC KAND�L�NDE MÛS�K�……………………………………………….…63 1. Mi’râciyye ve Mi’râciyye Çe�itleri……………………………………………65 2. Mi’râciyye’nin Okunu�u ve Mi’râciyyehânlar…………………………………69 E. BERAT KAND�L�NDE MÛS�K�…………………………………………...………73 F. RAMAZAN AYINDA MÛS�K�…………………………………………….………74 1. Ramazan �lâhileri………………………………………………………….……75 2. Temcidler…….…………………………………………………………………77 3. Teravih Namaz�nda Mûsiki………………………………………………..…...79 4. Kadir Gecesinde Mûsiki……………………………………………………..…81 G. BAYRAM GÜNLER�NDE MÛS�K�………..………………………………...……82 SONUÇ…………………………………………………………………………...……84 B�BL�YOGRAFYA……………………………………………………………...……86 EKLER………………………………………………………………………...………91
2
KISALTMALAR
a.g.e. : Ad� geçen eser a.g.m. : Ad� geçen makale bk. : Bak�n�z c. : Cilt D�A : Türkiye Diyanet Vakf� �slam Ansiklopedisi Hz. : Hazreti �A : �slam Ansiklopedisi �KN : �stanbul Konservatuar� Ne�riyat� kit. : Kitabevi MEB : Milli E�itim Bakanl��� Yay�nlar� MM : Mûsiki Mecmuas� MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü n�r. : Ne�reden s. : Sayfa sad. : Sadele�tiren sy. : Say� TK : Tarih Konu�uyor TMA : Türk Mûsikisi Ansiklopedisi TMK� : Türk Mûsikisi Klasiklerinden �lahiler ts. : Tarihsiz TY : Türk Yurdu v.b. : Ve Benzeri y : Yaz�l�� tarihi YTD : Yeni Tarih Dünyas�
3
G�R��
Mûsikinin tarihi insanl�kla beraber ba�lar. Mûsiki insanlar�n duygular�n�,
dü�üncelerini, fikirlerini ritim ve ses unsurlar� ile ortaya koyu� biçimidir. Zaman içinde
milletler ve topluluklar kendilerini mûsiki ile ifade ederken bu sanat dal�n�n
zenginle�mesine katk�da bulunmu�lard�r.
Türkler �slamiyet’i kabul etmeden önce düzenledikleri herhangi bir törende
geli�tirmi� olduklar� enstrümanlarla eski inançlar� do�rultusunda dinî mûsiki icra
etmekteydiler. Türkler’in �slâm’� kabul etmeleriyle de Türk mûsikisi niteliklerini
koruyarak geli�tirmi�tir.
�slam’�n mûsikiye verdi�i önem gere�ince camilerde, çe�itli tarikat
toplant�lar�nda ve tekkelerde ibadet ve zikir esnas�nda çe�itli vesilelerle icra edilen dinî
mûsiki meydana gelmi�tir.1 Osmanl�larda, mübârek olarak adland�r�lan baz� gün ve
geceler ihya edilirken dinî mûsiki önemli ölçüde yerini alm��t�r.
Tezimizin konusu gere�ince birinci bölümde mübârek gün ve gecelerin neler
oldu�u, bu gün ve gecelerin ne zamanlarda ihya edildi�ini, mübârek gün ve gecelerin
dinî dayana��n� anlatmaya çal��t�k. Ard�ndan mübârek gün ve geceler etraf�nda
meydana gelen folklorik olu�umlar� saray�n ve halk�n yapt�klar� olmak üzere iki k�s�mda
incelemeye çal��t�k.
�kinci bölümde ise Osmanl� zaman�nda mübârek gün ve gecelerin ihya
edilmesi esnas�nda icra edilen dinî mûsiki formlar�n�n neler oldu�unu, bu formlar�n
hangi dönemlerde, kimler taraf�ndan olu�turuldu�unu ve nas�l icra edildiklerini
ara�t�rmaya çal��t�k. Bu gün ve gecelerde icra edilen mûsiki eserlerinden baz�lar�n� da
konunun beraberinde örnek olarak verdik.
1 Nuri Özcan, XVIII. As�rda Osmanl�larda Dinî Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Doktora Tezi, �stanbul, 1982, s.3.
4
Ara�t�rmam�z esnas�nda Cemaleddin Server Revnako�lu’nun makalelerinden,
Sadeddin Nüzhet Ergun’un Türk Mûsikisi Antolojisi’nden ve Nuri Özcan’�n XVIII.
Yüzy�lda Osmanl�larda Dinî Mûsiki adl� Doktora Tezi’nden öncelikle faydaland�k.
Tezimizin sonuç bölümünde de genel bir de�erlendirme yapt�k.
5
I. BÖLÜM
Osmanl�’da Mübârek Gün ve Gecelerde Yap�lan Dinî ve Folklorik Faaliyetler
6
A. MÜBÂREK GÜN ve GECELER
Hayat�m�zda yer alan baz� gün ve geceler, kendisine has özellikleriyle dinî
bak�mdan büyük bir öneme sahiptirler. Bu gün ve gecelerde Allah’a ibâdet etmenin,
Kur’ an okuman�n ve oruç tutman�n çok sevap oldu�u, yap�lan dualar�n kabul olunup
geri çevrilmedi�i bilinmektedir.
Dinimizde, y�l�n en kutsal ve önemli günleri aras�nda Ramazan ay�n�n farkl� bir
yeri vard�r. Ayr�ca Mi’rac, Berat, Regâib kandilleri ile Kadir gecesi müslümanlar�n
dünya hayat�n� zenginle�tiren, onlara ahireti hat�rlat�p bu hayata haz�rlanmalar�
konusunda katk�da bulunan de�erlendirilmesi gereken zamanlard�r. Yine bayram ve
arefe günleri, Zilhicce ay�n�n ilk on günü ve üç aylar da önemli gün ve gecelerdir.
�slam Dünyas�nda sevinç ve co�kuyla kar��lanan, ayn� zamanda mübârek
kabul edilen gün ve geceler s�ras�yla �unlard�r:
1. Rebiü’l-evvel ay�n�n on ikinci gecesi: Mevlid Kandili.
2. Receb ay�n�n ilk Cuma gecesi: Regâib Kandili.
3. Receb ay�n�n yirmi yedinci gecesi: Mi’rac Kandili.
4. �aban ay�n�n on be�inci gecesi: Berat Kandili.
5. Ramazan günleri ve Kadir Gecesi.
6. �evval ay�n�n ilk üç günü: Ramazan Bayram�.
7. Zilhicce ay�n�n on, on bir, on iki ve on üçüncü günleri: Kurban Bayram�.
8. Muharrem ay�n�n onuncu günü: A�ûre Günü.
7
1. A�ûre Günü
A�ûre muharrem ay�n�n onuncu gününe verilen add�r. A�ûrenin tarihi Hz.
�brahim’e, Hz.Nûh’a hatta Hz. Âdem’e kadar dayan�r. A�ûrenin men�ei hakk�nda
kaynaklar�n belirtti�i görü�ler iki noktada toplanmaktad�r:
1. A�ûre Hz. Musa ve kavminin Firavun’un zulmünden kurtuldu�u ve
Yahudiler’in oruç tutmaktan sorumlu oldu�u bir gündür. Müslümanlar�n mübârek bir
gün olarak kabul edip oruç tuttuklar� â�ûrâ, daha çok müste�riklerin benimsedi�i bu
görü�e göre, Yahudi gelene�ine dayanmaktad�r.
2. Di�er bir görü�e göre ise, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde bulunan
ve Cahiliyye devri Araplar� aras�nda da Hz. �brahim’den beri önemli görülen ve oruç
tutulan bir gündür. Bu görü� Hz. Ai�e ile Abdullah b. Ömer’in rivâyetlerine
dayanmaktad�r. Hz. Ai�e’nin konu ile ilgili rivâyeti2 �u �ekildedir:
“Kurey�’in Cahiliyye devrinde oruç tuttu�u bir gündü. Resulullah da buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmi� ve ba�kalar�na da emretmi�ti. Fakat Ramazan orucu farz k�l�n�nca kendisi gününde oruç tutmay� b�rakm��, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmu�, dileyen tutmam��t�r.”
3
Ayr�ca Âdem peygamberin tevbesinin kabulü, Hz. Nûh’un gemisinin Cudi
da��na oturmas�, Hz. �brahim’in ate�ten kurtulmas�, Hz. Yâ’kub’un o�lu Hz.Yusuf’a
kavu�mas� gibi büyük peygamberlere ait olaylar�n muharremin onuncu gününe rast
geldi�ine dair rivâyetler bulunmaktad�r.4
2. Kandil Geceleri
Bilindi�i gibi Hz. Peygamber Rebiü’l-evvel ay�n�n on ikinci gecesinde
dünyaya gelmi�tir. Rebiü’l-evvel ay�nda böylesine mutlu ve �erefli bir olaya tan�kl�k
edilmesi dolay�s�yla söz konusu olay�n her y�ldönümünün kutlanmas�, �slam aleminde
mühim bir gelenek halini alm��t�r. Bu sebeple birçok �slâm �airi taraf�ndan bu �erefli
2 Buhari, “Savm”, 69. 3 Yusuf �evki Yavuz, D�A, �stanbul, 1991, IV, s. 25. 4 Nuri Özcan, a.g.e., �stanbul, 1982, s. 4.
8
do�um hakk�nda naat-� �erifler, kasideler, mevlidler yaz�lm�� ve bu eserler Hz.
Peygamber’in do�du�u gece olan Mevlid gecesinde okuna gelmi�tir.
Recep ay�n�n ilk Cuma gecesine rastlayan Regâib gecesi de ikinci önemli
gecedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Hz. Peygamber’in anne karn�na bu gecede
dü�tü�ünün kabul edilmesidir. �öyle ki �emseddin Sâmi Kâmûs-� Türkî’sinde Regâib
gecesini “Leyle- i Regâib, Fahr- � kâinat (s.a.s.) efendimiz hazretlerinin rahm- � mâdere
dü�dükleri leyle- i mübârekeye müsadif gece ki, Receb’in ilk Cuma gecesidir”5 diyerek
tarif etmektedir.
Ancak Regâib gecesinde oldu�u kabul edilen bu olay, kaynaklarca
do�rulanmamaktad�r. Örne�in Mehmed Zihni Efendi bu konu hakk�nda �unlar� ifade
etmektedir6:
“Bu gecenin leyle-i Regâib olmas� hakk�nda efvâh-� avâmda dâir ve sâir olan söz ki, Seyyidü’l-kâinat aleyhi ezkâ’s-salâvât efendimiz hazretlerinin, sulb-� pederden, rahm-i pâk-i mâdere nüzûl buyurmu� olmalar�d�r ki, aklen ve naklen bî-as�ld�r.”
Söz konusu olayla ilgili Kamil Miras da ayn� do�rultuda dü�ünmektedir:
“Rasûl- i Ekrem’in rahm-� mâdere bu gece intikali suretiyle Leyle-i Regâib �tlâk� hakk�nda ne bir sahih hadis, ne de seleften nakledilmi� bir haber yoktur. Yaln�z füyûzât-� ilâhiyyenin bol bol tecellî etti�i, yap�lan dua ve ibâdetlerin kabul edildi�i bir gece olarak tes’id edilmi�tir”.7
Bu gecenin Regâib olarak adland�r�lmas�nda Hz. Peygamber’e izafe edilen,
ancak hadis âlimlerince mevzû olarak de�erlendirilen bu rivâyetin etkili oldu�u kabul
edilmektedir. Bu gecenin ihya edilmesinde Receb ay�n�n faziletine dair ya da mevzû
olarak Hz. Peygamber’den nakledilen rivâyetlerin etkili oldu�u belirtilmektedir.8
Bununla birlikte Hz. Peygamber’in Recep ay� gelince, “Ey Allah�m! Recep ve �aban’�
5 �emseddin Sami, Kamus-� Türkî, Dersaadet, 1317, I, s.667. 6 Mehmed Zihni, Ni’met-i �slâm, el-Mektebetü’l �slâmiyye, Diyarbak�r, 1393, I, s.390; Mehmet Akku�,”Edebiyat�m�zda Regâibiyye ve Salâhi’nin Matlau’l- Fecr’i”, Ankara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, XXXII, s.130’dan naklen. 7 M. Kâmil Miras, “Leyle-i Regâib” Sebilürre�ad, XI, sy.261, �stanbul,1949, s.163. 8 Nebi Bozkurt, “Kandil”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV, s.301.
9
bize mübârek k�l, bizi Ramazan’a yeti�tir.”9 diye duada bulunmas�, bunda en önemli
etkendir. Bu münasebetle �slami Türk Edebiyat�nda Regâib gecesini anlatan
regâibiyyeler olu�turulmu�tur.
Önemli bir ba�ka gece ise Receb ay�n�n yirmi yedinci gecesidir. Mi’rac olarak
adland�r�lan bu gecede Hz. Peygamber Cebrâil’in rehberli�iyle yedi kat gökleri geçerek
Allah’�n huzuruna ç�km�� ve onun hitab�n� i�itmi�tir. Mi’rac gecesinde Abdullah b.
Mes’ûd’un rivâyetine10 göre be� vakit namaz�n farz k�l�nd���, Hz. Peygamber’e Allah’a
�irk ko�mad�klar� sürece ümmetinin günahlar�n�n ba���lanaca�� müjdesinin verildi�i
belirtilir.11 Böylesine önemli olay gere�i Receb ay�n�n yirmibe�inci gecesi
müslümanlar taraf�ndan Mi’rac kandili olarak ihya edilmektedir.
�aban ay�n�n on be�inci gecesi olan Berat gecesi de önemli gecelerdendir.
�aban�n on be�inci gecesinde Müslümanlar�n Allah’�n ba���lamas� sebebiyle günah
yükünden kurtulacaklar� umularak bu geceye Berat gecesi denmi�tir.
Berat gecesinin önemi ile ilgili olarak, Kur'an'�n tamam�n�n Berat gecesi levh-i
mahfuzdan dünya semas�na indi�i, Kadir gecesinde de âyetlerin peyderpey inmeye
ba�lad��� yorumu yap�lmaktad�r.12
Yine bu gecenin önem kazanmas�nda baz� âlimlerin, k�blenin Kudüs’teki
Mescid-i Aksâ’dan Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin hicretin ikinci y�l�nda
Berat gecesinde meydana geldi�ini kabul etmelerinin de etkisi olmu�tur. Bunlar�n
yan�nda bu gece ile ilgili hadisler de bulunmaktad�r:
“Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden r�z�k isteyen ona r�z�k vereyim, yok mu bir musibete u�rayan ona afiyet vereyim, yok mu �öyle, yok mu böyle!”13
Hz. Peygamber’in �aban ay�na ve özellikle bu ay�n on be�inci gecesine ayr� bir
önem vererek onu ihya etti�ine dair di�er rivâyetleri de göz önüne alan baz� âlimler, bu
9 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259. 10 Müslim, “�man”,279. 11 Nebi Bozkurt, a.g.m., s.301. 12 Halit Ünal, “Berat Gecesi”, D�A, �stanbul, 1992, V, s. 475. 13 �bn Mâce, “�kâme”, 191.
10
geceyi namaz k�larak, Kur’an okuyarak ve dua ederek geçirmenin sevaba vesile
olaca��n� söylemi�lerdir.14
Ramazan ay�n�n 27. gecesine rastlad��� genellikle kabul edilen Kadir gecesi
mübârek gecelerin en önemlisidir. Zira Kur’an-� Kerim’de Kadir Sûresi’nde “Kadir
gecesi nedir, bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hay�rl�d�r. Onda melekler ve ruh,
Rablerinin izni ile her türlü i� için inerler. O gece tan yeri a�ar�ncaya kadar selamet
vard�r.”15 buyurularak bu gecenin çok önemli oldu�u beyan edilmi�tir.
Yine “Faziletine inanarak ve kar��l���n� Allah’tan bekleyerek Kadir
gecesini de�erlendiren ki�inin geçmi� günahlar� ba���lan�r.”16 �eklinde Hz.
Peygamberin aç�klamas� da Kadir gecesinin önemine i�aret etmektedir. Bu ve
benzeri hadisler17 müslüman toplumlarda ve özellikle Osmanl�lar’da Kadir gecesinin
di�er gecelere göre daha büyük ilgi görmesini sa�lam��t�r. Sosyal hayatta yer alan bu
gecelerle, özellikle de bu gecelerin kutlan�� �ekilleriyle örf ve âdetler zenginle�mi�tir
3. Ramazan Ay�
�slama göre Ramazan mübârek kabul edilen bir ayd�r. Zira bu ayda Kur’an-�
Kerim indirilmeye ba�lanm�� ve oruç farz k�l�nm��t�r:
“O (say�l� günler), do�ruyu e�riden ay�rma, gidilecek yolu bulmak konusunda aç�klamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’�n indirildi�i Ramazan ay�d�r. Art�k kim bu aya yeti�irse onu oruçlu geçirsin…” 18
Kur'an-� Kerim’in inmeye ba�lad��� bu ay rahmet ve ma�firet ay�d�r. Bu ayda
müslüman�n bin gecede yaparak elde etti�i kazanc�, bir gecede kazand�ran Kadir
gecesi19 vard�r. Müslümanlar bu ayda Allah’tan af ve ma�firet dileyebilecekleri, her
türlü günahtan ar�nabilecekleri ümidi içersindedirler. Zira ilgili âyetlerin yan�nda
Ramazan gün ve gecelerinin önemi birçok hadiste de dile getirilmektedir. Örne�in bir
14 Halit Ünal, a.g.m., 475. 15 el-Kadir, 97/2-5. 16 Buhârî, “Leyletü’l-kadr”, 1. 17 Örnek olarak bk. Buhârî, “Leyletü’l-kadr”, 2-3, 5; Müslim,”S�yâm”,205-206; Müslim, “�’tikâf”. 18 el-Bakara 2/285. 19 el-Kadir 97/2-5.
11
hadiste “Kim Ramazan’�n faziletine inanarak ve sevab�n� Allah’tan bekleyerek
teravih namaz�n� k�larsa, geçmi� günahlar� ba���lan�r.”20 buyurulmaktad�r.
4. Ramazan ve Kurban Bayramlar�
Toplum halinde ya�ayan insanlar�n iki çe�it bayramlar� vard�r. Bunlardan ilki
vatan�n� milletini, namusunu, �erefini her türlü dü�man istilas�na kar�� korurken
kazan�lan sava�lar�n y�ldönümünün sevinci olan, millî bayramlard�r. Di�eri ise
insanlar�n manevî hayatlar�nda ola�anüstü de�i�iklikler yapan, manevî kazançlar temin
eden, insanlar� birbirlerine karde�çe ba�layan, Allah’� hat�rlatan dinî bayramlard�r.
Ramazan bayram� Ramazan� tam olarak ifa eden kullara Allah taraf�ndan
hesaps�z nimetlerin bah�edildi�i ve iyilikleri için meleklerin �ahit tutuldu�u bir
bayramd�r. Abdurrahman Güzel Ramazan bayram� hakk�nda �unlar� söylemektedir:
“Bu günde �slam memleketleri ne�e ve sürur içindedir. Çünkü bu ay feyz ve bereketin nihâyetsiz olarak kullara verildi�i bir ayd�r. Bu bayram da bu ay�n bayram�d�r. Zira bu Ramazan ay�nda insanlar nefis ve ruhunu s�k� bir kontrol alt�na alm��lard�r. Nefislerini dünyevi ihtiras ve kötü temayüllerinden uzak tutarak paklam��lard�r. Günahlar�n� orucun hasretiyle yakm��lar, ruhunu ve gönlünü okunan Kur’an’larla nurland�rm��lar, zekat�n� zaman�nda vermi�ler, geceleri de teravih namaz�na devam etmi�lerdir. ��te bu �artlar üzerinde olan bu bahtiyarlar Bayram Sabah� “Kad eflaha… Muhakkak Felah bulacaklard�r. O zikir sahipleri” müjdesi gere�ince felaha erme berat�n� ellerine alarak Allah’�n rahmetine ula�m�� olacaklard�r.” 21
Kurban bayram� Hz. �brahim’in o�lu Hz. �smail’i Allah’a verdi�i sözü yerine
getirmek üzere kurban etmek istemesi, Hz. �smail’in bu duruma r�za göstermesi
neticesinde Allah’a kar�� gösterilen büyük sadakatin kar��l��� olarak hayvan kurban
etmesinin izlerini ta��maktad�r.22 Müslümanlar da Zilhicce’nin on, onbir ve onikinci
günlerinde kurban keserek bu iki peygamberin izlerini ta��yan bu ibadeti yerine
getirirler.
20 Buharî, “îmân”, 37. 21 Abdurrahman Güzel, “Oniki Ay�n Sultan� Ramazan” Töre, Ankara, 1981, sy. 122, s. 13. 22 �brahim Bayraktar, “Bayram”, D�A, �stanbul, 1992, V, s.259.
12
B.OSMANLI’DA MÜBÂREK GÜN VE GECELERDE YAPILAN
FAAL�YETLER
Osmanl� toplum hayat�nda mübârek gün ve geceler özel ibâdet ve dualar�,
te�rifat ve merasimleriyle zengin bir kültür olu�turmu�tur. Özellikle Ramazan ay�nda
yap�lan dualar ve merasimler en önemli geleneklerdendir.
Süheyl Ünver, Müslüman olan Türklerin Ramazan ay�na ayr� bir önem
verdiklerini belirterek, bir Ramazan medeniyeti meydana getirdiklerini ifade etmektedir:
“Türkler Ramazan ay�nda mahya, temizlik, rab�tal�l�k, ahlak tasfiyesi, günah ve zararl� �eylerden çekinme, yerinde e�lenebilme, dinlenebilme, cömertlik ve herkesi dü�ünmek terbiyesini bir araya getirerek Bir Ramazan Medeniyeti vücuda getirmi� ve bunu �stanbul’da teksif etmi�lerdir.”23
1. Halk�n Yapt��� Faaliyetler
�slam dünyas�nda mübârek gün ve geceler, müslümanlar taraf�ndan verimli bir
�ekilde de�erlendirilmek istenir. Kandil günlerini ve gecelerini oruçla geçirenler,
camilere giderek ve cemaatle namaz k�lanlar, Kur’an ve vaaz dinleyenler
ço�unluktad�r. Bu gün ve gecelerde camiler, bu zamanlar� ihya etmek isteyenlerle dolup
ta�ar. Bununla birlikte bu günlerde Allah r�zas� için kurban kesenler, ölmü� yak�nlar�n�n
mezarlar�n� ziyaret edenler, bu ziyaretlerde Kur’an okuyanlar, sadaka vererek yoksullar�
sevindirenler çoktur. Gelene�imizde önemli yer bulan bu adetlerimiz bugün de varl���n�
sürdürmektedir.
Orhan Okay kandillerin kutlanmas�na ba�l� olarak bu gecelerde nafile
ibâdetlere daha çok zaman ayr�lmas�n�n, oruç tutulmas�n�n, mevlidler okunmas�n�n hatta
bu mevlidlerin özel bir adab� ve protokolü olmas�n�n di�er �slâm ülkelerinden çok,
Osmanl�’dan itibaren özellikle Türklere has bir gelenek oldu�unu ifade eder.24
Kandil gelene�i mutfa��m�z� da zenginle�tirmi�, kandil gecelerinde yenilmek
üzere kandil çörekleri yap�lm��t�r. Kandil çörekleri eskiden börekçi f�r�nlar�nda kandil
23 Süheyl Ünver, “Ramazan Medeniyyeti”, Diyanet ��leri Reisli�i 1960 Y�ll���, Ankara, 1960, s. 21. 24 Orhan Okay, Bir Ba�ka �stanbul, �stanbul, 2002, s. 123.
13
günlerine mahsus olarak kap�lar�n önüne konularak ve üzerine beyaz örtü örtülmü�
masalarda, beyaz önlüklü ç�raklar taraf�ndan sat�l�rd�.25 Kandillerde eskiden uygulanan
bir ba�ka gelenek de gelip geçenlere su da��t�lmas�d�r. �çme sular�n�n �i�elere girmedi�i
y�llarda ikindi ile ak�am aras� cadde ve anayollar�n kald�r�mlar�nda musluklu, üzeri
beyaz örtülü toprak küplerden, ayr� bir ibrikteki su ile y�kanm�� bardaklarla gelip
geçenlere su da��t�l�rd�. Böylece ölmü�lerin ruhlar� için sevap i�lendi�ine inan�l�rd�.
Küçük çocuklar “Sebilullah, Sebiiil” diye ba��r�rd�.
Kandil ak�amlar� yats�dan sonra be� ila on ya� aras�ndaki mahalle çocuklar�n�n
a��zlar�na ald�klar� bir �ark� ile mahalleyi dola�arak, ya� paras� mum paras� istemeleri
de kandil gecelerinin sadece büyükler de�il çocuklar cihetinde de ya�and���n� gösterir
niteliktedir. Çocuklar hep bir a��zdan:
“Ya� paras� mum paras�, Ak�am oldu kandil paras� Kömürlükte kömür, han�mlara ömür, Merdivenden iniyor pabucunu giyiyor, Bize para veriyor, on para olsun be� para olsun Yan� k�r�k olsun o da bizim olsun Ya�l� kap� ball� kap�, halkas� büyük hac� kap�s�.”
�ark�s�n� okurlar, birkaç� da elinde içinde mum yanan fenerleri tutard�. Evdekiler evden
inerler ve bu çocuklar�n ellerinde tuttuklar� tenekeye birkaç kuru� atarlard�. Daha sonra
mum paras�n� çocuklar aralar�nda payla��rlard�.26
a. A�ûre Günü Kutlamalar�
A�ûre günü belli geleneklerle hâlâ mübârek bir gün olarak kutlanmaya devam
etmektedir. Hicri y�l�n ba�� olan Muharrem ay�n�n onuncu gününden ba�lamak üzere
Muharrem sonuna kadar bütün evlerde pi�irmek u�ur ve bereket say�lm��t�r. pi�tikten
sonra kazan�n�n ba��na toplan�l�r, Yasin ve Mülk sûreleri okunur, has�l olacak sevap
hane halk�n�n ölmü�lerinin ruhlar�na hediye edilirdi. Bir taba�a al�nan ilk d��ar�
gönderilmez, bereket olsun diye evde tutulurdu. Geri kalan� yak�n ahbap ve kom�ulara
25 Orhan Okay, a.g.e., s. 124-125. 26 Orhan Okay, a.g.e., s. 126-127.
14
da��t�l�rd�. Muharrem ay�nda pi�en ilk den �ayet ilk ka���a bakla tanesi isabet ederse bu
bereket say�l�r, para kesesinde bir sene bekletilir, sonra da uygun bir yere gömülürdü.27
Özellikle �slam tarihinde as�rlarca yürekleri yaralayan bir hadise olarak bilinen
Kerbela Vakas� bu günde bir kez daha dillere yans�r, gönüllere hüzün gelmesine vesile
te�kil ederdi.
A�ûre da��t�lmas� âdeti de Hz. Nûh’un tufandan sonra ilk defa karaya ayak
bast��� kabul edilen Muharrem’in 10. gününe rastlamas�na dayan�r. Bu âdeti zengin
fakir herkes haline ve vaktine göre yerine getirmekle beraber, hay�r erbab� kimseler
taraf�ndan da��t�lmas� maksad�yla vak�flar tahsis edildi�i de bilinmektedir. Osmanl�’da
Muharrem’in ilk günlerinde sokaklarda dola�an sakat ve özürlüler omuzlar�nda heybe
gibi fakat uzun bir torba oldu�u halde her evin kap�s�nda durarak akort fukaras� sesiyle
bir �eyler okurlar ve ye kat�lacak bu�day, bulgur, �eker vs. dilenirlerdi. Bu grubun
önünde bir yedekçi bulunur, onun emri alt�ndaki di�erleri verilen zahireleri ta��rlard�.
E�er bir evden fazla malzeme al�n�rsa, hele �eker verildi mi çok mutlu olurlar,
içlerinden sesi en müsait olan� “Kerbela’n�n yaz�lar�, �ehit olmu� gazileri” diye ac�kl� bir
�ekilde okur, di�erleri de ona “ya hoy goy-goy can�m” diyerek e�lik ederlerdi. Bu ya
hoy goy goy nakarat�n�n asl� “yahu koy koy yani lik erzaktan torbama koy” dile�inin
galatla�m�� �eklidir. �stanbul’da bu halk âdeti sonralar� terkedilmi�tir.28
Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566), o�lu �ehzade Sultan Mehmed (ö.1543)
için yapt�rm�� oldu�u me�hur �ehzade Camii’nde �stanbul’daki fakir âmâlar�n iskan ve
ia�esi için tavhane ad�yla bir bina yapt�rm��t�r. Bu âmâlar her sene Muharrem ay�nda
ba�lar�na sar�k sarar, arkalar�na boy abas� giyer, omuzlar�na birer beyaz torba takar,
ellerinde de�nek oldu�u halde yedi- sekiz ki�ilik gruplar halinde elleriyle birbirlerinin
omuzlar�na tutunarak ve Hz. Hüseyin için mersiye okuyarak �stanbul mahallelerini
dola��r, her kap�n�n önüne geldikçe mersiyeyi kendilerine mahsus bir eda ile hep bir
a��zdan okurlard�. Evlerden de bunlara lik bu�day, pirinç, fasulye ve nohut gibi erzak
verilirdi. Onlar da bu erza�� torbalar�na koyar mahalle mahalle dola��rlard�. Ay�n
27 Abdülaziz Bey, Osmanl� Âdet, Merasim ve Tabirleri, n�r. Duygu Ansan Günay; Kaz�m Ar�san, �stanbul, 1995, s. 246-247. 28 Halil Can, “�slami Aylar�n Mûsik�si”, MM, sy. 294, �stanbul, 1974, s. 22.
15
sonunda bu erza��n bir k�sm� ile yapar, �mam-� Hüseyin’e ve di�er ashaba dua ederler,
geri kalan�n� da satarlard�.29
b. Ramazan� Kar��lama Haz�rl�klar�
Osmanl�’da Ramazan ay�na çok önem verilirdi. Ramazana iki üç ay kala her
evde haz�rl�k ve tedarik ba�lar, halk imkanlar� ölçüsünde Ramazan erzak� haz�rlar,
evdeki bütün bak�r kaplar� kalaylat�r, yataklar hallaca att�r�l�rd�. Zengin kesim yeni
kürkler, elbiseler, seccadeler al�r, han�mlar kendilerine Ramazanda giymek için elbiseler
diktirirlerdi. Yine herkes imkan�na göre fincanlar, bardaklar, k�ymetli ka��klar al�r,
çocuklar�n ho�una gitsin diye sap� düdüklü ka��klar sat�n al�n�rd�. Çar�� pazarlarda
güllaçlar, past�rmalar ve di�er envai çe�it erzak sat�lmak için vitrinleri doldurur, bütün
mahallelerdeki kahvehaneler silinir temizlenirdi. Hayalciler ve zuhuri kollar�,
tulumbac�lar sanatlar�n� icra etmek için �stanbul’un kalabal�k yerlerindeki büyük
kahveleri kiralarlard�. Kahvenin içini, tavan�n�, kap�s�n� ve d��ar�s�n� elvan ka��tlardan
yap�lm�� gül �ekilleriyle süsler, aralar�na yald�zl� ka��tlar ve �amata telleri asarlard�.
Tulumbac�lar tulumba gibi aletlerinden baz�lar�n� duvara arma gibi asarlar, kendileri
için özel yap�lm�� darbukalar�n� ve k�rnatalar�n� ve üç kollu zilli ma�alar�n� al�rlard�.
Bunlar� hep birden özel bir tarzda çalarlar, yüksek sesle kendilerine has bir eda ile
“adam aman” diyerek maniler ko�malar söylerler, divanlar okurlard�. Kahveciler
kap�n�n d�� taraf�nda durur, “buyurun a�alar, buyurun” diyerek mü�teri toplarlard�.
Girenlere marpuçlu nargile ve çubuklar, büyük fincanlarla kahveler verirlerdi.
Söyledikleri maniler kendi tabirlerince kitaptan ve kafadan idi. Bu kahvelerde bir de
muamma denilen bir mani türü as�l�rd�. Bunu bir ka��da yazar, k�rm�z� tülle ba�lar,
üzerini mühürler, oturduklar� yerin üstünde bir yere asarlard�. Etraf�n� renkli ka��tlarla
süslerlerdi. Kahveye gelenler bu muammay� bilmek için mani söylerlerdi. Ancak
muammay� bilmek imkans�zd�. Maksat e�lenmek ve vakit geçirmekti. E�er bilmeceyi
bilen olursa para kuma� ve elbise kazan�rd�.30
�stanbul ailelerinin bir k�sm� Ramazan ay� girmeden önce bu ayda tüketecekleri
g�da maddelerini toptan sat�n al�rlard�. Bu g�da maddeleri aras�nda baharat, çorbal�k
29 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 320-321. 30 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 257-258.
16
�ehriye, güllaç, makarna, past�rma, pirinç, peynir, reçel, sucuk, �eker, un, zeytin,
ho�afl�k kuru üzüm, erik veya kay�s�, pestil gibi en çok Ramazan’da kullan�lanlar
oldu�u gibi her zaman kullan�lanlar da bulunurdu. Ramazan ay�nda kullan�lacak g�da
maddelerini toptan sat�n almaya “Ramazan masraf� görmek” denirdi. Maddî durumu
yerinde olanlar hiç dü�ünmeden bu masrafa katlan�rlar, zengin aileler ise, yaln�z
kendileri için de�il yak�nlar�ndan veya kom�ular�ndan fakir olanlar için de Ramazan
masraf� görürlerdi.31
Özellikle Ramazan ay�nda dükkanlarda ve zengin sofralar�nda görülmeye
ba�layan �eylerden biri de güllaç tatl�s� idi. Güllaçlar �stanbul’da Mevlevihâne kap�s� ile
Silivri kap�s� aras�ndaki imalathânelerde yap�l�r, buradan küfelere koyulur, Asmaalt�na
getirilir, renkli sazlarla ba�lanm��, incecik elvan ka��tlarla süslenmi� hatta baz�lar�n�n
üzerine yine renkli camlardan onluk aynalar tak�lm��, büyüklü küçüklü, inceli kal�nl�
güllaç demetleri dükkan saçaklar�na as�l�rd�.32
Halk�n ileri gelenlerinin ço�u baz� �eyler sat�n almak, oturup vakit geçirmek
için bedesten denen yere gidecekleri için oralar da her türlü e�yayla donat�l�rd�.
Camilere mütevelli denen kimseler arac�l���yla mum ve zeytinya�lar� verilir; camilerin
kandil, süpürge gibi di�er eksikleri tamamlat�l�rd�.
Ramazan’�n geli�ini müjdelemek için �aban ay�n�n son günü ak�am�, bekçi
davulunun etraf�na toplanan me�aleli kalabal�klar tüm sokaklar� dola��rlard�. Daha çok
çocuklar�n ve delikanl�lar�n muayyen bir ahenkle tekrar ettikleri iki m�sra ile kafile
ilerlerdi:
“Ramazan geldi ho� geldi Baklava tepsisi bo� geldi” Kafile yuvarlana yuvarlana büyüyen bir ç�� gibi her geçti�i evin önünden yeni
gençler ve çocuklar alarak geni�lerdi. Cumbalarda, kafeslerin arkas�nda genç k�zlar,
k�nal� saçlar�n� oyal� yemenilerle ba�lam�� haminneler, pa�a babalar, efendi babalar,
31 Mehmet H. Bayr�, “Dinî Günler ve Bayramlar”, �stanbul Folkloru, �stanbul, 1972, s.125. 32Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski Üç Aylarda Ramazan’� Kar��lama Haz�rl�klar�”, Tarih Konu�uyor, VI, sy. 35, �stanbul, 1966, s. 2889.
17
dudaklar� ayn� m�sralar� m�r�ldanarak, kalpleri bu kafilenin ahengiyle çarparak
Ramazan-� �erifi kar��larlard�.33
Ayr�ca, Ramazan gecelerinde her yer kandiller, fanuslar, lambalar ile
ayd�nlan�r, baz� kahvelerin önüne resimlerle süslü ve ka��ttan yap�lm�� fenerler
konurdu.34
c. Hatim ve Hatim Duas�
Ramazan’da �stanbul’un hemen her camiinde mukabele okuyan haf�zlar vard�.
“Mukabele”, bir haf�z�n Ramazan’dan bir gün önce veya Ramazan’�n ilk gününde
ba�layarak Kadir veya Arife gününe kadar yüksek sesle okumak sûretiyle Kur’an’�
hatmetmesidir.
Büyük camilerin birkaç�nda tan�nm�� güzel sesli haf�zlara Vak�flar �daresince
mukabele okutturuldu�u gibi, halktan hali vakti yerinde olanlar�n da camilerde
mukabele okutturmalar� eski bir gelenekti. Yaln�z gündüz de�il, Ramazan gecelerinde
iftardan sonra yats� ezan�na kadar veya imsak vaktiyle sabah namaz� aras�nda mukabele
okuyan haf�zlara da rastlan�rd�.
Senenin en kutlu ay� Ramazan oldu�u gibi, Ramazan’�n da en kutlu günleri
Kadir ve Arife günleridir. Ramazanda ba�layan hatimlerin kadir gecesinden önce
tamamlanmas� ve duas�n�n kadir gecesinde yap�lmas�na özen gösterilirdi.
Mukabelelerden kadir gününe kadar bitirilemeyenlerin hatim dualar� da arife günü
yap�l�rd�. Kad�n erkek, genç ihtiyar herkes, bu iki günü mutlaka camilerde geçirmek ve
hatim dualar�nda bulunmak istedi�i için �stanbul camilerinin kalabal��� kadir ve arife
günlerinde bir kat daha artard�.35
d. �ftarlar
Ramazan’da halk�n ileri gelenlerinin konaklar�nda iftar yemekleri verilir,
misafirlerin d���nda fakir fukara için de üç be� sofra haz�rlan�r, gelen geri çevrilmez
33Ahmed Esad Ben’im, Ramazan Geldi Ho� Geldi, �stanbul, 1949, s. 8-9 34 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 249. 35 Mehmet H. Bayr�, a.g.m., s. 127-129.
18
içeri al�n�rd�. �ftardan sonra her birine “di� kiras�” ad�yla uygun miktarda atiyyeler
verilirdi.
II. Me�rutiyet (1908)’e kadar vükelâ ve ricalin konaklar�nda iftar yap�lmas�,
gelen misafirlere ikramda bulunulmas� âdetten oldu�u gibi, fukara kimselere di� kiras�
ad�yla para verilmesi ve bütün memurlar�n büyükten küçü�e do�ru amirlerinin iftar�na
gitmesi de zaruriydi.36
Vezirlerin sofralar�nda Ramazana mahsus mükellef iftar sofralar� kurulur, en
a��r ve k�ymetli yemek tak�mlar�, s�rmal� havlular, gümü� le�enler haz�r edilirdi. Ak�am
ezan�na tam bir çeyrek kala ev sahibi yemek odas�na girer, ayakta sofraya al�nacak
misafirlerin geli�ini bekler, herkes sofrada yerini al�nca bir imam Kur’an-� Kerim okur,
bu arada top da at�lm�� olurdu. Önce zemzem içilerek oruçlar aç�l�r, iftarl�k denilen
reçeller ve çörekler yenmeye ba�lan�l�rd�. Yemekte mutlaka iki çe�it çorba, saraykari
yumurta, en az üç çe�it tatl�, iki çe�it börek, ho�af, be� alt� çe�it sebze yeme�i
bulundurmak kibarlar için zorunlu idi. Kona�a davet edilen misafirler derece ve
itibarlar�na göre sofrada oturur, iftardan sonra kahve ve tütün içilir, yats� namaz�n�n
yakla�mas�yla da bir k�s�m misafir evlerine gider, di�erleri ile teravih namaz� k�l�n�r,
sonra da sohbet edilirdi.37
Özellikle ilk iftar sofralar� oldukça zengin haz�rlan�rd�. �ncir, hünnap, üzüm,
ceviz, a�aç kavunu, �eftali, çilek, a�aç çile�i, vi�ne, portakal, mandalina, gül, dut,
mürdüm eri�i, armut, limon gibi belki yirmi çe�it reçel sofraya konurdu. Past�rma,
sucuk, ka�ar, beyaz, Felemenk ve gravyer peynirleri, Kütahya çinisi ufak iftar tabaklar�
içinde sunulurdu. Bunlar�n en ortas�ndaki tabaklarda da zeytin ve hurma bulunurdu.
Küçük fincanlar�n içine de zemzem ve cevher konulurdu. Pideler dilimlenerek iftariye
tepsisinin kenar�na s�ralan�rd�. En fakir evlerde bile alt� yedi çe�it iftarl�k bulunurdu.38
Ahmet Rasim eski Ramazanlardan bahsetti�i bir makalesinde konakta verilen
iftar yemeklerini �u �ekilde anlat�r:
36 Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, �stanbul, 1967, s. 38. 37Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 253-254. 38 Ahmed Esad Ben’im, a.g.e., s. 21.
19
“Kibar ve ricalden davet edileceklere rütbelerine, ya�lar�na ve mevki ve haysiyetlerine göre davetiyeler yaz�l�r, yollan�rd�. �ftar sofralar� selaml�kta kurulurdu. Ama bütün levaz�m� haremden verilir hatta iftariye tepsisi büyük davetlerde mutlaka haremden ç�kard�. Peder merhum iftar tepsisinde biri ye�il biri siyah olmak üzere mutlaka iki türlü zeytin bulundururdu ki ye�ili sirkeli ya�l�, siyah� da top at�l�r at�lmaz iftar edilece�i için sade idi. Bunlardan maada ya�l� susaml� olmak üzere k�r�lm�� iki türlü simit, past�rma, sucuk, hünnap, ceviz, turunç, erik reçelleri, hamas �erbetleri ile hurma bir de merakl�lara mahsus olarak maruf kaplar�yla zemzem koydururdu… Davetliler top at�l�r at�lmaz iftar ederler, kalk�p ak�am namaz�n� k�larlard�.”39
e. Teravih Namaz�
�ftar için gösterilen tela��n bir örne�i de teravih vaktinde gösterilirdi. Teravih
için her ak�am konaklar�n geni� divanhânelerine u�aklar, hal�lar ve seccadeler sererler,
be�izli �amdanlar� uygun yerlere koyarlard�. �ehzadeler ve sultanlar saraylar�nda ve baz�
büyük dairelerinde haremle selaml�k aras�n� ay�rmak için kafesler çekilirdi. Kafeslerin
arkas�na harem mensuplar� için seccadeler serilirdi.
Büyük konak ve saraylar�n tamam�na yak�n�nda teravih namazlar� ayinler ve
ilâhilerle k�l�n�rd�. Teravih namaz�n�n k�ld�rmak için konaklara her y�l getirilmeleri âdet
haline gelen eski imamlar�ndan ba�ka, Ramazan için Kur’an-� Kerim’i güzel okuyan
imamlar ve mûsikide ihtisas sahibi olan be� alt� da müezzin de seçilerek al�n�rd�.
Müezzinler yats� vakti gelince çifte ezan okurlard�. Misafirler de yava� yava�
kollar�n� s�vayarak abdestlerini al�rlard�. Cemaat haz�rland�ktan sonra saflar düzeltilir,
ayinler, tev�ihler ve ilâhilerle namaz k�l�n�rd�. Yats� namaz�nda belirli bir beste
izlenemezse de teravihin her dört rek’at� k�l�nd�kça müezzinler ilâhiler ve tev�ihler
okurlard�.40
Baz� büyük konaklarda müezzinler gece de konakta kal�rlar ve ev sahipleri
müezzinlere fas�llar okuttururlard�. Sahurdan sonra ve sabah namaz�ndan önce imam
taraf�ndan mukabele okunur ve bu imamlar hüsn-i tilavet sahibi olduklar� için okunan
Kur’an-� Kerim büyük bir hu�u ve hazla dinlenirdi.
39 Ahmet Rasim, Ramazan Kar��lamas�, �stanbul, 1990, s. 12. 40 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, n�r. �smail Kara, �stanbul, 1997, s. 17-18.
20
Bütün konaklarda teravih namazlar�ndan sonra tepsilerle �erbetler ikram
edilmesi âdettendi. Bundan sonra çubuklar tazelenir, kahveler gelir, bir taraftan da
misafirler gelmeye devam eder, konaklar geceleri dolar dolar bo�al�rd�.41
f. Sahurlar
Ramazan’da gündüzleri oruç tutuldu�u için her gece belirli zamanlarda “sahur”
olarak adland�r�lan yemek yenmesi gereklidir. Osmanl� zaman�nda da her s�n�ftan halk
mali gücü nispetinde sahur yeme�i haz�rlard�. Büyük konaklarda gündüz gibi sofralar
kurulursa da iftar yemeklerinde oldu�u gibi iftarl�k, çorba, salata, börek, hamur tatl�s�
konmazd�. Sahur yeme�i suyu al�nm�� sö�ü� et veya �zgara köftesi ve donmu� paça,
özel yap�lm�� simitten makarna, hafif tatl�lardan sütlaç, muhallebi, ayva ve elmasi
tatl�s�, ho�af ile uygun sebzelerden meydana gelirdi. Sahur yeme�ine kalkma bütün
çocuklar�n ho�una gitti�inden ak�amdan annelerine, dad�s� olan çocuklar da dad�lar�na
uyand�rmalar� için ricada bulunurlard�.
Büyük konaklara geceleyin de sahur yeme�i için fakirler gelir, onlar için
haz�rlanan sofralarda yemek yerlerdi. Ancak gelen fakirlerin ço�u �stanbul’un uzak
semtlerinde oturduklar�ndan yeme�i konakta yemez, mutfa�a gider, arkas�nda ta��d���
zembilindeki kaplara ak�amdan kalan yemeklerden koyup dönerlerdi. K���n sahur vakti
çok geç oldu�u için misafir gelecekse sahura üç-dört saat kala gelir, ev halk� da bu
saatlerde biraz uyurdu. Yine k���n sahur yeme�i yenecek odalar daha önceden
mangallarla �s�t�l�rd�.42
g. Ramazan Davulcular�
Ramazanda geceleyin sokaklarda davul çalanlar, boynuna küçük bir davul
asar, di�eri eline cam bir fener al�r, mahalleleri dola��r büyük ev ve konaklar�n kap�lar�
önünde durur, kendilerine has bir ritimle davul çalar, �iir okur, bah�i� beklerlerdi.
Çocuklar da bunlar� çok sevdi�inden bah�i�ler geç verilir, merakl�lar camlara gelerek
davulcular� dinlerdi. Ekabir ve kübera konaklar�nda bah�i�in gizliden verilmesi kibar
41 Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, Eski Zamanlarda �stanbul Hayat�, n�r. Ali �ükrü Çoruk, �stanbul, 2001, s. 208. 42 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 255-256.
21
âdetlerdendi. Bu Ramazan davulcular�n�n bayramda da gelecekleri bilindi�i için s�rma
uçlu bir çevre ucuna ba�l� bah�i�leri ve ka��t içinde �ekerleri haz�r bulundurulurdu.
Söyledikleri manzumelerden baz�lar� �unlard�:
“Davulu al�p ç�kt�m yola, Selam verdim sa�a sola, Benim devletlu efendüm, S�hhat ile hep sa� ola. Davulumu patlatt�lar, Çocuklar ta�lar att�lar, Bah�i�imi ver efendim, Çok yerim var gezilecek.” 43
h. Sakal-� �erif Ziyareti
Camilerin ço�unda Kadir gecesi, baz�lar�nda da arife günü ak�am� yani bayram
gecesi “Sakal-� �erif” ç�kar�l�rd�. Ashab-� Kiram, Hz. Peygamber’in t�ra� olurken
kesilen saçlar�n� alm��, bu saçlar elden ele geçerek �slam dünyas�n�n her taraf�na
da��lm��t�r. Sakal-� �erif’i camilerde Kadir ve bayram gecelerinde halk�n ziyaret etmesi
âdet haline gelmi�tir. Sakal-� �erif minberlerde basamaklar�n sonunda bulunan
sahanl�kta yüksek bir iskemle üzerinde bir kutuya konulan �i�e içinde ve üstü ye�il
örtülerle sar�larak saklan�r, Kadir ve bayram gecelerinde tekbir sesleri aras�nda ve sayg�
ile minberdeki yerinden al�narak mihrab�n önünde yüksek bir iskemle üzerine konur,
örtüleri aç�l�r, camide bulunanlar sakal� �erif �i�esini ihtiva eden kutuya yüz sürerek
ziyaret ederler.44
�. Bayramlar
Osmanl� zaman�nda bayramlar�n da ayr� bir önemi vard�. Bayramlarda herkes
kudretince bolluk içinde yiyip içmek ve e�lenmek için elinden geleni yapard�. Davetler,
ziyafetler tertiplenir, hele çocuklar sokaklarda akranlar�yla gezmek, bayramda yeni
elbiselerini giymek, �stanbul’un her yerinde kurulan e�lence yerlerine giderek e�lenip,
ho� vakit geçirmek için bayramlar� dört gözle beklerlerdi.
43Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 258-259. 44 Mehmet H. Bayr�, a.g.m., s. 129-130.
22
Ramazan bayram�na be� on gün kala bayram için gerekli olanlar al�nd��� gibi
erkekler ve han�mlar da bayraml�k elbiseler diktirirdi. Kübera dairelerinde de herkes
kendine k�ymetli elbiseler haz�rlard�. Kahya, divan efendisi ve mühürdar efendi
gibilerine hâne sahibi taraf�ndan elbiselik çukalar, �allar han�m taraf�ndan bütün ev
halk�na iç çama��rlar�, a�ç�ba��ya saf ipekten bel futas� di�er a�ç�lara da ipekle kar���k
futalar45 konur, bunlar�n han�mlar�na ve çocuklar�na da yeni elbiseler ve iç çama��rlar�
haz�rlan�r, hepsi bohçalar sar�larak ayr� ayr� da��t�l�rd�. Ev ve konaklarda bulunan
cariyelerin elbiseleri bayramdan önce biçilir, dikilir, haz�rlan�r; verilecek iç çama��rlar�
da herkesin k�dem ve derecesine göre ayr�l�r, birer bohça içine konup haz�r edilir ve bu
bohçalar�n içine konan bah�i�ler bütün selaml�k halk�na han�m ad�na bayram gecesi ayr�
ayr� da��t�l�rd�.
Vüzera ekabir-i rical ve di�er memurlardan Rikab-� Hümayun Resmi denen
padi�ah hazretlerine tebriklerini arz etme merasimine kat�lanlar sabah erkenden
rütbelerine göre resmi merasim elbiselerini giyer ve Saray’a giderlerdi. Dönü�te do�ru
hareme gelir, resmi k�l���n� de�i�tirir, biraz kahve çubuk içer az�c�k dinlenir, önce
haremi, evladlar�, gelin ve damadlar�, varsa kay�nvalidesi gelir, evladlar� elini, di�erleri
ete�ini öperler ve bayram�n� tebrik ederlerdi. Onlara saat, yüzük, elmas i�ne gibi
hediyeler ve bah�i�ler verir, evladlar�n� yüzünden öperek bayramla��rd�. Hâne halk�
önlerinde kahya kad�n olmak üzere önce varsa dad�, süt nine huzura ç�kar, sonra kalfalar
daha sonra bütün cariyeler gelir, s�ra ile etek öperek bayramla��rlard�. Daha sonra ev
sahibi selaml��a geçer, önce kahya efendi, sonra divan efendisi, kitapç� efendi,
mühürdar efendi s�ra ile gelirek etek öperlerdi. Sonra dairenin gedikli a�alar�
maiyetindeki a�alarla gelir, tebriklerini arz ederlerdi. Daha sonra di�erleri s�rayla gelir,
bayramla��rlard�. Hâne sahibi bunlar�n hepsine ayr� ayr� bah�i�ler verirdi. Bayramla�ma
merasimi misafirlerin gelmesi ile devam ederdi. Gelenler vezirler ve devlet ricalinden
ise kar��layan a�alardan ba�ka kahya efendi bulunur, geleni hâne sahibinin odas�na
götürürdü. Gelen misafirlere süslü ve de�erli tak�mlarla kahve, �eker ikram edilirdi.
Ramazan bayram�nda tebrikler bu suretle üç gün sürerdi.46
45 �pekli pe�tamal. 46 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 262-263.
23
Kurban bayram�nda da bayram �slami vecibelere uygun olarak kutlan�r ve
yine bayram tebrikleri devam ederdi. Kurban kesmek �slami vecibelerden oldu�u için
Zilhicce ay� yakla��nca hâne sahibi kendisine, haremi, evladlar� ile gelin ve damat gibi
yak�n akrabas�na, merhum olan peder ve validesine ve yine vefat etmi� zevce ve
evlatlar�na birer koyun al�rd�. Bu koyunlar üç-be� gün evin ah�r bölümünün bahçesinde
beslenirdi. Konak için koyun al�nd��� gibi ev sahibinin konak d���nda k�zlar� damadlar�
ve torunlar�, kay�npeder ve validesi, karde�leri ve eni�teleri varsa onlara da ayr� ayr�
kurbanl�klar al�p gönderilirdi. O�lu ya da k�z� evlenecekse dü�ün yap�lmam��sa gelin ve
damada bayramdan bir gün önce koç al�n�r, y�kan�r, taran�r, boynuzlar� sar� alt�n
varakla süslenir, tüylerinin üç be� yerine kurdele ba�lan�r ve evlerine gönderilirdi.
Ertesi gün bayram oldu�u için hâne sahibi padi�ah ile muayede resmine dahil ise sabah
oraya gider de�ilse evin erkekleriyle civar camilerden birinde bayram namaz�n� k�larak
evine dönerdi. Namazdan sonra ev sahibi do�ruca bahçeye geçerek kurban� ya bizzat
keser ya da vekaleten birine kestirirdi. �lk kesilen kurban�n kan�ndan evin en küçük
çocu�unun aln�na bir miktar sürülmesi ve o hayvan�n postunun tekkeye gönderilmesi
âdetti. Kurbanlar�n hepsinin kesilmesinden sonra hâne sahibi �ükran�n� ifade etmek için
iki rekat �ükür namaz� k�lard�. Daha sonra ev halk� ile bayramla�ma ba�lard�. Hâne
sahibine et suyuna pirinç çorbas�, kendi kurban�n� böbre�inden yap�lm�� külbast�, et
suyu ile güveçte pi�irilmi� pilav ve ho�aftan ibaret bir yemek verilirdi. Sonra kurban
etleri üçe pay edilir, birinci k�s�m evde al�konur, di�er ikisi medreselerdeki talebelere ve
karakoldaki askerlere, dul ve kimsesizlere ve kap�ya gelen tüm fakirlere da��t�l�rd�.
Daha sonra misafirler gelmeye ba�lard�. Gelen misafirlere et ve mideyi düzeltmek için
de turunç reçeli ikram edilirdi. O gün misafirler geldikçe, onlar�n geldi�ini haber
vermek için nöbetçi a�a di�er a�ay� haberdar eder, vüzera ve büyük ricalden olanlar�
kahya efendi inerek kar��lar ve di�erlerini a�alar kar��lay�p hâne sahibinin odas�na
götürürlerdi. Hâne sahibinin odas�na giren ki�ilere hâne sahibinin emrine göre çubuk ve
kahve verilirdi. Dönü�lerinde hâne sahibi derecelerine göre baz�lar�n� oda kap�s�na
di�erlerini merdiven ba��na kadar u�urlar, baz�lar�n� da yaln�z aya�a kalkarak taltif
ederdi. Bayram tebriki için gelen vezirler ve büyük devlet adamlar� orta bah�i�i ad�yla
24
para b�rak�rlar, bu paralar orta sand��� denen bir çekmece de al� konur, sonra da a�alar�n
âdetlerine göre e�it olarak bölü�türülürdü.47
Ramazan ve Kurban bayramlar� çocuklar�n en çok e�lendikleri, ne�elendikleri
günlerdi. Ramazan gecelerinde hayale gidebilmek, çar��larda gezip istedi�ini almak,
arkada�lar�yla e�lenmek ve bayram harçl��� almak çocuklar için anlat�lmaz bir mutluluk
kayna��yd�. Çocuklar bayram�n ikinci günü bayramlarda toplanarak e�lendikleri yerlere
giderlerdi. Her iki bayramda da �stanbul’un çe�itli semtlerinde Fatih Camii avlusu,
Unkapan� ve Cinci meydan�, Davudpa�a, E�rikap� ve di�er yerlerde çocuklar�n
e�lenmeleri için sallanmak üzere be�ikler dönme dolaplar ve atl� kar�ncalar (atl�
karacalar) kurulurdu. Beyaz�t, Fatih, Bahçekap�s� ve Aksaray’da erkek çocuklar� için
k�rm�z� ba�l�k ve yamç�larla süslenmi� kira bargirleri ve merkepleri ile merkep ko�ulu
çekçek arabalar�, k�z çocuklar� için öküz ya da di�er hayvanlar ko�ulmu�, etraf� aç�k
tepesine k�rm�z� ihram örtülmü� arabalar haz�r dururdu. Yine buralarda çocuklar için
ku� lokumu, horoz �ekerleri ve ç�ng�rdak �ekerleri, simitler ve çalabora denen �erbetler
sat�l�rd�. Yine çocuklar�n oynamas� için düdükler defler ve çevirdikçe c�z�rt�l� sesler
ç�karan kaynana z�r�lt�s� ve di�er pek çok oyuncak çocuklar�n geli�ini beklerdi.48
2. Saray ve Çevresindeki Faaliyetler
a. Mevlid Alay�
Osmanl� te�rifat�nda, Hz. Peygamber’in do�um günü olan 12 Rebiülevvel’de
düzenlenen törenlere “Mevlid Törenleri” denirdi. Bu törenler Kanuni Sultan Süleyman
(1495-1566) döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya ba�lam�� ve III. Murat
(1546-1594) zaman�nda tamamen resmile�mi�tir.
Mevlid törenleri saray, konak ve evlerde yap�lanlarla padi�ah�n kat�ld��� mevlid
alay� denilen merasim yürüyü�ünün ard�ndan bir selatin camisinde yap�lanlar olarak iki
grupta ele al�nabilir. Osmanl� te�rifat�nda padi�ah�n, merasim erkan� ve muhaf�zlar�n�n
kat�l�m�yla saraydan belli bir güzergah� takip ederek ba�ka bir yere gidi� geli�ini ifade
etmek için “alay” kelimesi kullan�ld���ndan, mevlid okunacak camiye gidip gelmesi de
47 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 264-266. 48 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 267-269.
25
“mevlid alay�” olarak adland�r�l�yordu. Zamanla bu tabir daha geni� anlamda
kullan�larak 12 Rebiülevvel’de sarayda ve camide yap�lan törenlerin tamam�n�
kapsam�na alm��t�r.
Topkap� Saray�’ndaki törenler A�alar Camii ve Çinili Kö�k’te, sonraki y�llarda
ise ba�ta Sultan Ahmet Camii olmak üzere Eminönü Valide Sultan, Eyüp Sultan,
Beyaz�t, Nusretiye ve Y�ld�z Camiiler’inde gerçekle�tirilmi�tir. Mevlid gününden önce
protokole dahil devlet adamlar�na davetiyeler gönderilir, ne zaman hangi camide
bulunacaklar� bildirilerek davetlilerin tören k�yafetleriyle belirtilen camide bulunmalar�
sa�lan�rd�.49
Padi�ah�n mahfel-i hümayuna gelmesi cemaate özel bir i�aretle bildirilince,
cemaat hep birden aya�a kalkar ve yine i�aret üzerine otururlard�. Mevlidin okunup
bitmesinden sonra padi�ah vükelaya, kürsi �eyhlerine, mevlidhânlara, müezzinlere ve
di�er gerekenlere h�l’atlar giydirir, �eker ve �erbetler da��t�l�rd�. Bu merasim, her sene
Mekke-i Mükerreme emiri taraf�ndan sadakat�n� bildiren mektubun reis-ül küttap
taraf�ndan padi�aha verilmesiyle devam ederdi. Mektup özel merasimle aç�larak okunur
ve merasim emir taraf�ndan gönderilen nefis hurmalar�n camide bulunanlara
da��t�lmas�yla son bulurdu.50
Sarayda veya padi�ah�n kat�l�m�yla camide büyük törenlerle okutulan
mevlidlerden ba�ka, hemen her devlet adam�n�n ve zenginin kona��nda, camilerde,
mescidlerde ve halktan kimselerin evlerinde de mevlidler okutulurdu.
Mevlidler daima geceleri okundu�u için konaklardaki mevlidlere davetiyelerle
davet edilen misafirlere mükellef yemekler haz�rlan�r, sofralar kurulurdu. Ev halk�yla
misafirlere yetecek say�da renkli ka��t külahlar içinde elvan �ekerleri haz�rlan�rd�.
Ak�ama do�ru avizeler ve billur kandiller yak�l�r, gelen davetlilere önce kahve ve
çubuk, ard�ndan da yemek ikram�nda bulunulurdu. Yats� namaz� cemaatle k�l�nd�ktan
sonra ev sahibi ve misafirler haz�rlanan �ilteler üzerine, mevlidhân rahlenin önündeki
mindere, tev�ihhânlar da yar�m daire halinde onun önüne otururlard�. Ev halk� ve
49 Mehmet �eker, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 479. 50Ali Seydi Bey, Te�rifat ve Te�kilat�m�z, n�r. Niyazi Ahmet Bano�lu, �stanbul, ts., s. 152.
26
han�mlar da yerlerini al�r, buhurdanlar yak�l�r ve mevlid-i �erif okunmaya ba�lan�rd�.
Ara verilen yerlerde de tev�ihhânlar na’t-� �erif ve ilâhiler okurlard�. Mevlidde s�ra Hz.
Peygamber’in do�um an�na gelince aya�a kalk�l�r ve salat ü selam getirilerek
oturulurdu. Bundan sonra kona��n hizmetinde bulunanlar gümü� gülabdanlardan
dinleyenlerin ellerine gül suyu serper ve önlerine ba�lad�klar� elvan futalar içindeki
�eker külahlar�n� da��t�rlard�. Kapakl� elmast�ra� bardaklarla �erbet ikram�n�n ard�ndan
mevlidin okunmas� bitince kahve ve çubuklar içilirdi. Mevlidhânlara ve tev�ihhânlara
at�yyeler hediye edilirdi. Ayr�ca mevlidhâna s�rma ba�l� bir çevre ile mintanl�k kuma�
da verilirdi.51
b. Surre Alaylar�
Padi�ah�n Haremeyn-i Muhteremeyn ahalisine gönderdi�i surreler için
mükellef alaylar düzenlenirdi. Asl� surre-i zer olan alt�n kesecikleridir. Surre-i zer
Haremeyn-i Muhteremeyn (Mekke Medine) halk�na da��t�lmak üzere padi�ah�n resmen
gönderdi�i içi alt�nla doldurulmu� keselerdir. Emanetler Berat gecesinden önceki günün
sabah�ndan yola ç�kard�. �çi alt�nla doldurulmu� ve padi�ah�n mührü ile mühürlenmi�
keselere inci püsküllü alt�n zincirli kandiller, ask�lar, alemler ve levhalar gibi de�eri
pahaca fazla olan hediyeler de ilave edilirdi. Surre alaylar�n�n ba��nda Surre emini
denilen �urefadan bir zat bulunur, gönderilen bütün k�ymetli hediyeler bu ki�iye teslim
edilirdi. Sultan II. Abdulhamit zaman�na kadar devam etmi� olan Surre-i Humayun
alaylar�nda son Surre Emini f�k�h ve hadis âlimi Tireli Hac� Kamil Efendi’dir.52
c. Ramazan Hilalinin Görülmesi
Osmanl� devrinde Ramazan�n birinci gününün ba�lamas� büyük önem
ta��maktayd�. Bunun için ay� gözle seçilemeyecek derecede bir hilal halinde görmek
�artt�. Ramazan ay�n�n ba�lamas� meselesiyle �stanbul kad�l��� me�gul olurdu. Ramazan
olmas� beklenen ak�am �stanbul kad�s� ile maiyetindeki memurlar �eyhülislâm
dairesinde bulunurdu. O ak�am için kad� davetli ricale ve büyük rütbeli memurlara
mükemmel bir ziyafet verirdi.
51 Mehmet �eker, a.g.m., s. 479-480. 52 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2889.
27
�stanbul’da hilalin görülmesi mümkün olan yerler Bayezid Yang�n Kulesi,
Süleymaniye, Fatih, Cerrahpa�a, Sultan Selim ve Edirnekap� Camiileri'nin
minareleridir. Buralardan Ramazan ay� takip edilir; gönderilen memurlar, cami
görevlileri ve di�er merakl�lardan Ramazan ay�n� gören iki ki�i kad�n�n huzuruna
ç�kard�. Bunlar Ramazan ay�n� gördüklerine �ehâdet ederlerdi. Bu esnada Fetvahâne’nin
büyük kap�s� usulen kapan�r ve al�nan mahkeme ilam� sicil defterine kaydedilirdi. Bu
ilam kad� taraf�ndan mühürlendikten sonra kap�n�n aç�lmas�na izin verilirdi.
E�er hilali görmek �aban ay�n�n yirmi dokuzunda mümkün olursa, ertesi gün
Ramazan olarak ilan edilirdi. Ramazan hilalinin görülmesi söz konusu olmazsa �aban
otuz gün say�l�r ve daha sonraki gün Ramazan’�n ilk günü olarak kabul edilirdi.53
d. �ftarlar
Padi�ahlar�n saraylar�nda askerî ve mülkî erkana, büyük memurlara, naz�rlara
her Ramazan iftar verilirdi. Sultan Hamid (1842-1918) zaman�nda bu iftarlar terk
edilmemi� ve gidenler ayr�ca çil çil alt�nlarla gönderilmi�ti. Sadrazam, �eyhülislâm ve
vükelan�n konaklar�nda da resmi ve özel iftar yemekleri haz�rlan�rd�. Ayr�ca Topkap�
Saray�’nda Enderun-� Hümayun iftar� da bir zamanlar me�hur olmu�tur. Bu iftarlar�
Bal�khâne Nâz�r� Ali R�za Bey �öyle anlat�r:
“Ramazan’�n on be�inci günü H�rka-i Saadet ziyareti merasimi dolay�s�yla mukaddes emanetler aç�l�r. Ziyarete gidenler Enderun iftar�nda bulunurlar, rical-i ilmiye, mülkiye ve askeriye, naz�rlar, büyük zevat bu merasimde haz�r bulunurlar. Bu iftarlar�n güzel sürprizlerinden biri de Enderun tarihini yazan ve Enderun’dan yeti�en Ahmet Ata Bey’in her seferde bulunmas�d�r. Saray� dola�arak tarihi hat�ralar� mahallerinde yad ettikten sonra vakit bir hayli ilerler ve iftar vakti de yakla��r. H�rka-i Saadet dairesinde toplan�l�r. Herkes evrad-ü ezkar ile me�guldür. Top at�l�nca ezan okunur, herkes orucu orada zemzemle bozar, ak�am namazlar� k�l�n�r. Sonra hazine kethüdas� dairesine gidilerek iftar edilir ve yemek yenir. Yemekler çok mutenad�r. Enderun a�alar�n�n her biri bir nevi tatl� ve yemek pi�irmede mahirdirler. Meyve �ekerlerinin enva�n� yaparlar. Enderun
53 Süheyl Ünver, “Ramazan Medeniyyeti”, s. 22-23.
28
yumurtas�, sütlü Frenk arpas� a�ûresi, kaymakl� meyve tatl�s� her tarafta söylenir. Velhas�l salatalar�na kadar her �eyi nefis yaparlar.”54
Sultan �kinci Mahmud (1786-1839)’un k�z� Adile Sultan (1825-1898)’�n
saray�, Ramazanlarda misafirlerle dolmas� ve benzeri saraylarda görülmeyen ihti�am�yla
me�hur oldu�u belirtilir. Yemekler mücevherli sahanlarla, alt�n tabaklarla verilir ve
Ramazan�n ilk iftar�na Osmanl� Hânedan�’ndan bütün sultanlar gelirdi.
Emektar sarayl� kad�nlar�n en me�hurlar� iç mutfa�a sokulur, ince ve nadide
yemekler haz�rlatt�r�l�rd�. Emir dolmalar, piliçli muluhiyyeler, kaymakl� tepsi börekleri
ve benzeri yemekler hep haremde yap�l�rd�. Adile Sultan�n babadan kalma bir ho�afç�s�
ve reçelcisi de vard�. Oruç zemzemle aç�l�r, müezzinler hemen kamet getirir, imam
yerine gider, ak�am namaz� ba�lard�. Teravih namaz� k�l�nd�ktan sonra ise gümü�
tepsiler içindeki billur kadehlerle �erbetler, �uruplar ikram edilir, di� kiralar� verilirdi.55
Ramazanlarda Sultan �kinci Hamid’in k�zlar�n�n saraylar� fazlas�yla kalabal�k
olurdu. Haremde selaml�kta say�s�z sofra kurulur, mutfaklar�n yan�ndaki büyük bir
odada da fukaraya iftar ve di� kiralar� verilirdi.
Sultan Hamid’in büyük k�z� Zekiye Sultan’�n saray�nda fukara-i ekâbire di�
kiralar� ve hediyeler verilmesinden dolay� buradaki kalabal�k ne�eli ve samimi
olmaktayd�. M�s�r Hidivinin validesi s�k s�k Zekiye Sultan’a iftara gelir ve sultanla
beraber yemek yerdi. Teravihten sonra haremde iç e�lenceler ba�lar, oyunlar oynan�r,
�ark�lar söylenirdi. Zekiye Sultan’�n Ramazanlarda hediye ve nakit olarak da��tt��� di�
kiralar� miktar� 2500 alt�n� geçerdi. 56
e. Kandil Yakmak
Mevlid, Regâib, Mi’rac ve Berat gecelerine kandil gecesi denmesinin sebebi,
bu gecelerde minarelerin kandillerle süslenmi� olmas�ndand�r.
II. Sultan Selim’in (1524-1594) mübârek gecelerde minarelerde kandil
yakt�rmas�ndan sonra o�lu III. Murat (1546-1594), babas�n�n bu faaliyetini kanun haline
54 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 58-59. 55 Ahmet Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul,1948, s. 161-162. 56 Ahmet Mümtaz, a.g.e., s. 165-167.
29
getirmi�tir. Torunu I. Ahmet (1590-1617) de bu kanunu teyit eden fermanlar ç�karm��
ve kendi camini yapt�r�rken kandiller ve mahyalar vakfetmi�tir. III. Ahmet de Ramazan
geceleri yak�p bayram geceleri söndürülen minare kandillerinin bayramlarda da
yak�lmas�n� emretmi�tir.57
Evliya Çelebi IV. Murat (1612-1640) zaman�nda Süleymaniye Camii’nin
içinde mübârek gecelerde 22 bin kandil ve binlerce avize yand���n� söylemektedir.
Sultanahmet Camii’nde de mübârek gecelerde on iki bin kandil yak�ld���, minarelerin
her birinin nurdan bir servi gibi firuzan oldu�u kay�tl�d�r.58
Süheyl Ünver ya�ad��� Ramazanlar� anlat�rken Ramazan’�n yakla�mas�yla
birlikte Vak�flar �daresi’nin camilere kandil ya�lar�, balmumlar� da��tt�klar�n�
anlatmaktad�r.
Kandiller bazen Ramazan’�n ilan�nda da kullan�lm��t�r. Ramazan’�n ilan�yla
birlikte mahyac�ba�� Süleymaniye Camii’nde haz�r bekleyen kandilcilere haber verirdi.
Buradan da di�er minareler görerek kandillerini yakarlard�. Böylelikle mahalle
aralar�nda çocuklar�n pe�ine tak�ld��� davullarla, bekçiler taraf�ndan yar�n Ramazan
olaca�� halka haber verilmi� olurdu.59
f. Kaftan Giydirmek
Kadir gecelerinde uygulanan, minarelere kandillerden kaftan geçirmek âdeti
vard�. Bu uygulama tek minareli camilerde yap�l�rd�. �stanbul’un yedinci tepesi
üzerindeki Bekirpa�a, Davutpa�a ve Kocamustafapa�a Camiileri minarelerini yaln�z
kadir gecelerinde kandillerle kaftan giydirerek donat�rlard�.60
57Dervi� Ramazano�lu, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, Tarih Hazinesi, �stanbul, 1951, sy.8, s. 408. 58Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, I, 151, 219; Dervi� Ramazano�lu, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, s. 408’den naklen. 59 Süheyl Ünver, �stanbul Risaleleri, �stanbul, 1995, s. 53. 60 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 53.
30
g. Mahya
Ramazanlar�n özelliklerinden birisi de minarelerin mahyalarla süslenmi�,
bezenmi� olmas�d�r.
Tahsin Öz, Yabanc� bir seyyah�n minarelerdeki mahyalar� görerek etkilendi�ini
ve �u cümleleri söyledi�ini belirtmektedir:
“Dünya yüzünde sevilme�e ve say�lma�a lay�k Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile yaln�z �u gökten y�ld�zlar� toplay�p minareler aralar�nda yaz� yazmay� ak�l etmeleri ve bunda muvaffak olmalar�, onlar�n medeniyette ne kadar ilerde olduklar�n�n bir ifadesidir.”61
Osmanl� devrinde �stanbul minarelerinde kandilin ne vakit yand��� hakk�nda
çe�itli rivâyetler vard�r. Ata Tarihi’nde II. Sultan Selim (1524-1594) zaman�nda Regâib
ve Berat gibi gecelerde minarelerin kandil ile süslendikleri kay�tl�d�r. 62
Süheyl Ünver’in belirtti�ine göre, Ramazan’da minarelerin mahyalarla
süslenmesi, XVI. as�rda ba�lam��t�r. 1614’de Fatih Camii müezzinlerinden Kefeli Hattat
Haf�z Ahmed iki minare aras�nda ortas� yaz�l� sanatkarane bir çevre i�ler ve genç
padi�ah I. Sultan Ahmed (1590-1617)’e hediye eder. I. Sultan Ahmed bunu çok be�enir
ve Ramazan gecelerinde minareler aras�nda mahya kurulmas�n� ister. Böylelikle ilk
mahya 1617’de yeni yap�lan Sultan Ahmed Camii’nde kurulur.63
Ramazan geceleri kandil yakma gelene�i �slam dünyas�nda yayg�nken, mahya,
sadece �stanbul’a özgü bir gece gösterisi �eklinde gerçekle�mi�tir.64
Mahyac�lar�n Ramazan’�n ilk on be� günü yaz�larla, son on be� günü de
resimlerle mahyalar kurduklar� bilinmektedir. Arap harfleriyle mahya yaz�lar� “Ya �ehr-
i Ramazan”, “Ma�allah”, “Elhamdülillah”, “Ya Rahman”, “Ya Kerim”, “Allah”,
“�efaat” vb. tek ya da iki sözcükten olu�maktayd�. Resimli mahyalar haz�rlan�rken de
61Süheyl Ünver, a.g.e., s. 43. 62 Dervi� Karamano�lu, a.g.m., s. 407. 63 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 44. 64 Necdet Sakao�lu ve Nuri Akbay�r, �stanbul’da Binbir Gün Binbir Gece, �stanbul,1999,s.133.
31
“K�z Kulesi”, “cami”, “kö�k”, “gemi”, “ay y�ld�z”, “f�sk�ye”, “gül”,”lale” vb. tercih
edilmekteydi.
Tek minareli camilerde ise mahya kurulamad���ndan, minarenin �erefesinden
avludaki revak sütunlar�na halat gerilerek halkalarla ikinci bir ipe ba�lanan kandiller
halat�n üzerinde a�a��ya do�ru kayd�r�larak bir tür y�ld�z kaymas� gösterisi yap�l�r ve
buna “kandil uçurtma” denilirdi. Çocuklar, teravihten sonra yap�lan bu gösteriyi
izlemeyi çok sevdiklerinden hevesle camiye giderlerdi.65 Seyirciler de kandil
kutusunun bir taraf�na �eker veya kurabiye gibi �eyler koyup uçurtmac�ya hediye
gönderirlerdi.66
Minarelerin aras�na mahya kurulmas�n�n yan� s�ra camilere “iç mahya”
kuruldu�u da olmu�tur. Bu camiler Süleymaniye, Nuruosmaniye, Sultanahmet gibi
camilerdir. Ancak d�� mahya kurulmayan tek minareli camilere de iç mahya
kurulmu�tur. Süheyl Ünver bu camilere örnek olarak Hekimo�lu Alipa�a Camii’ni
gösterir ve devam�nda �öyle der:
“Eski Ramazanlarda camilerin baz� kubbe tabakalar� etraf�nda da kandiller yak�l�rd�. Bunlar ortadaki top kandillerle bir zamanda yak�lmaya ba�lan�rd�. Nitekim vaktiyle Ayasofya’da kandil zaman�nda bunlar�n yan���n� görmek çocuklar için büyük bir e�lence ve meserrete bais olurdu.”67
h. Huzur Dersleri
Ramazan ay�nda, sarayda ve padi�ah huzurunda yap�lan, bir müderris ve sekiz
kadar da muhatab�n kat�l�m�yla gerçekle�en münazaral� dersler “huzur dersleri” olarak
adland�r�lm��t�r.
Bu dersleri III. Sultan Mustafa (1717-1774) esasland�rm�� ve O’nun zaman�nda
“Huzur” denen bir müderrisle be� muhatap bulunmas� usul haline gelmi�tir. Daha sonra
muhataplar�n say�s� artm��t�r. Huzur dersleri Ramazan’�n birinci günü ba�lar ve
sekizinci günü son bulurdu. II. Sultan Abdülhamid (1842-1918) bu usulü de�i�tirip
65 Necdet Sakao�lu ve Nuri Akbayar, a.g.e., s. 135. 66 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 52-53. ; Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s.92. 67 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 54.
32
sekiz dersin her birini istedi�i gün yapt�rtm��t�r.68 Bu sekiz huzur dersinin her birine
“meclis” ad� verilirdi.69
Dersi aç�klay�p sunan “mukarrir” ve say�lar� yedi ile on be� aras�nda de�i�en
ve mukarrire soru sorarak fikir al��veri�inin cereyan�n� sa�layan “muhatap”lar, her
derste de�i�iklik arz ederdi. Bu mukarrir ve muhataplar devrin ileri gelen âlimleri
aras�ndan �eyhülislâml�k makam�nca geçici olarak seçilirdi.
Bu dersleri padi�ah�n d���nda �ehzadeler, baz� vezirler, ileri gelen devlet
adamlar� ve yüce ki�iler de takip ederlerdi. Bunlara ilaveten harem halk�n�n da kafes
arkas�ndan dersleri izledikleri olurdu.
Herkes yerini ald�ktan ve mukarrir kürsüye geçip muhataplar da k�dem s�ras�na
göre mukarririn kar��s�ndaki minderlere kitaplar� ile oturduktan sonra, padi�ah�n “ba�la”
i�areti ile mukarrir o günkü dersi aç�klard�. Muhataplar da not al�rlar ve takririn
bitmesinden sonra, o konu hakk�ndaki görü�lerini ve sorular�n� mukarrire sunarlard�.
Mukarririn cevap vermesiyle de o devrin en seviyeli ilmi müzakeresi ba�lam�� olurdu.
Çok hararetle gerçekle�en müzakereler padi�ah�n “kafi” i�areti ile son bulur, mukarrir
taraf�ndan yap�lan duadan sonra, padi�ah derse kat�lan âlimleri tebrik eder ve ihsanlarda
bulunurdu.
Bu derslerde takip edilen kitaplar, tefsire dair yaz�lm�� muteber eserlerdi.
Bilhassa Beyzâvî Tefsiri takip edilirdi. Görü�meler �eyhülislâml�k taraf�ndan 2-3 ay
önceden belirlenen sûrenin tefsiri etraf�nda gerçekle�irdi.
Padi�ahlar, dersler esnas�nda söz konusu olan ilmi konularda bilgi sahibi
olduklar� gibi, âlimlerin ilmi seviye ve davran��lar� hakk�nda da bilgi sahibi
olmaktayd�lar. �ehzadeler, yeti�me ça�lar�nda bu dersler sayesinde pek çok ilmi
meseleye ve �slami âdâba â�ina olma imkân�n� elde etmi�lerdir. Ayr�ca kar��l�kl� soru
68 Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s. 217-218; Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 29. 69 Süheyl Ünver, a.g.e., s. 29; Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, a.g.e., s.95-96.
33
cevap �eklinde devam eden müzakereler s�ras�nda, tek �ahs�n ara�t�rmas�yla
ula��lamayacak bir hayli farkl� görü�e 2-3 saatlik ders s�ras�nda muttali olunurdu.70
�. H�rka-i �erif Ziyareti
Her y�l Ramazan ay�n�n on be�inde H�rka-i �erif ziyareti yap�l�rd�. Ziyaretten
bir gün önce vezirlere kethüda bey taraf�ndan tezkireler yaz�l�p gönderilirdi.
�eyhülislam�n gönderdi�i defter gere�ince �stanbul kad�s�na, ulemaya, nakibüle�rafa ve
selatin �eyhlerine tezkireler yaz�l�rd�. Çavu�ba�� a�a taraf�ndan da yeniçeri a�as�,
defterdar, sipahi ve silahtar a�alar�, cebeci, topçu ve arabac�ba�� a�alara tezkireler
yaz�l�rd�. Bütün bu tezkireler divan-� hümayun çavu�lar� ile gönderilirdi. Haremeyn
müfetti�i, muhasebecisi ve �ehr- emini efendilere de haber verilirdi.
Ziyaret günü sözü edilen devlet adamlar� ö�le namaz�n� k�ld�ktan sonra bâbü’s-
saâde önüne gelerek sadrazam�n gelmesini beklerlerdi. Sadrazam maiyetini ve
�eyhülislam� alarak Topkap� Saray�’na gelirdi. Bundan sonra mevki ve rütbe s�ras�na
göre bütün toplananlar bâbü’s-saâde’den girerek H�rka-i �erif odas�na gelirlerdi. Birinci
ve ikinci imam efendiler H�rka-i �erif’in kondu�u sand���n önünde oturarak Kur’an
okurlard�. Daha sonra padi�ah kendisi sand��� açar ve H�rka-� �erif’e yüz sürülmesine
izin verirdi. �lk kez sadrazam yüzünü sürer, yüz sürme i�lemi devlet adamlar�n�n
rütbelerine göre s�ra ile yap�l�rd�. Valide sultan�n kethüdas� ve rikab a�alar� da
ziyaretlerini yapt�ktan sonra padi�ah dönü� için izin verirdi. 71
j. Kadir Alay�
Padi�ahlar Kadir gecesinde yats� ve teravih namazlar�n� ve Kadir namaz� olarak
rivâyet edilen tesbih namaz�n�, selâtin camilerinden birinde halkla beraber k�larlard�.
Padi�ahlar�n Kadir gecesini halkla beraber ihya etme istekleri, Osmanl� te�rifat�nda
padi�ah ve saray halk� ile devlet erkan�n�n iftardan sonra kadir kutlamalar�n�n yap�laca��
camiye giderken geçece�i güzergahta “kadir alay�” ad�yla bir merasim düzenlenmesine
sebep olmu�tur. Merasim gere�ince alay�n�n geçece�i yollar önceden tamir edilerek,
70Osman Öztürk,“Ramazan�n Getirdi�i Huzur: Huzur Dersleri”, �slam Dergisi, �stanbul, 1984, s.56-57. 71 Mehmed Esad Efendi, Osmanl�larda Töre ve Törenler, sad. Yavuz Ercan, Tercüman 1000 Temel Eser , �stanbul, 1979, s.30-32.
34
fenerler, çark�felekler, kandiller ve me�alelerle donat�larak ayd�nlat�l�r, binalar
boyat�l�rd�. Güzergah�n uygun yerlerinde halk�n alay� rahatça görmesi için de yerler
düzenlenir, özellikle harem sakinleri ve diplomatlar için yerler ayr�l�rd�.
Kadir gecesini kutlama merasimleri fetihten itibaren önceleri Ayasofya
Camii’nde daha sonralar� ise padi�ah�n iste�ine göre belirlenen bir selâtin camisinde
yap�lmaktayd�. XVI. yüzy�ldan itibaren gerçekle�tirildi�i belirtilen bu kutlamalarda
hünkar imam� ve müezzinleri de törenlerin yap�ld��� camide halk�n kar��s�na
ç�kmaktayd�lar. Büyük kalabal�klar�n kat�l�m�yla gerçekle�en bu merasimler güzel sesli
imamlar taraf�ndan her rekat� farkl� bir makamda k�ld�r�lan teravih ve kadir namazlar�,
müezzinlerin cumhur müezzinli�i tarz�yla ve rekat aralar�nda okuduklar� elveda
nakaratl� Ramazan ve Kadir gecesi ilâhileriyle görkemli bir mûsiki ziyafetine
dönü�mekteydi.72
k. Bayram Merasimleri
Padi�ahlar âdet gere�i bayram�n birinci günü sabah namaz�n� H�rka-i saâdet
dairesinde k�lar, darüssaade a�as� ile silahtar a�a ve sair padi�ah yak�nlar�
bayramla�may� burada yaparlard�. Bundan sonra önceleri padi�ahlar Revan kasr�, saray
odas� yani padi�ahlar�n sar�klar�n�n haz�rland��� odaya gider, saltanat elbisesini orada
giyerlerdi. Bu s�rada saray imamlar� ile hekimba�� da padi�ah�n bayram�n� orada tebrik
ederlerdi. Bu arada Hünkar taht� süslenerek babussaade önüne konurdu. O zamana
kadar Ayasofya Camii’nde namaz� k�lm�� olan ve te�rifata kat�lacak kimseler Kubbealt�
denilen ve vukelan�n toplant� yeri olan yerde toplanm�� olurlard�. Merasim vakti
gelince padi�ah arz odas�na gelir ve biraz orada dinlenirdi. O s�rada merasimin sonuna
kadar kesmemek üzere mehter tak�m� çalmaya ba�lard�. Daha sonra padi�ah taht�na
otururdu. Nakibül e�raf yani peygamberi soyundan gelenler aras�ndan seçilmi� biri dua
ile bayram merasimini açard�. Bu esnada padi�ah alk��lan�r, s�hhat ve ömür temenni
edilirdi. Padi�ah�n yan�ndaki kimseler rütbe ve derecelerine göre s�ralan�r ve tebrik
72 Mustafa Uzun, “Kadir Gecesi” (Edebiyat ve Sosyal Hayat), D�A, �stanbul, 2001, XXIV, s. 126.
35
merasimi ba�lard�. Bayram tebrikle�mesi usulüne uygun olarak sona erdikten sonra
padi�ah haremine çekilirdi.73
Baz� bayramlarda padi�ahlar�n halka aç�k büyük �enlikler düzenlettirdikleri de
olmu�tur. Bu bayram �enliklerinden biri, Sultan Abdülaziz(1830-1876)’in 1866
y�l�ndaki kurban bayram�nda düzenlettirdi�i �enliktir. Haliç’te, Galata Köprüsü ve
Sarayburnu’nda düzenlenen gösterilerde �stanbul esnaf� çe�itli hünerler göstermi�, orta
oyuncular�, hayalbazlar ve meddahlar halk� e�lendirmi�ler, özellikle güre�çiler bu
�enlikte önemli yer tutmu�tur.
XV. yüzy�ldan itibaren �enlikler belli bir protokol ve program düzeni içinde
gerçekle�tirilirdi. Bayramlarda ö�leden önce bayramla�ma, ikram, pi�ke�lerin
da��t�lmas� ve yemekle geçer, ö�leden sonra da gösteriler yap�l�rd�. Bu gösterilerde
cambaz, gözba�c�, esnaf oyunlar�, dramatik oyunlar ve sportif oyunlar yer al�rd�.74
Kurban bayramlar�nda ise padi�ah için dokuz ba� kurban kesmek âdeti vard�.
Bunlar�n ikisi arefe günü ak�am� Topkap� saray�nda kesilip hangi medreseye adanm��sa
oraya gönderilirdi. Di�er yedisi ise bayram�n birinci günü sabah� padi�ah�n merasimden
saraya dönü�ünde binek ta�� önünde arabadan ya da attan ini�lerinde merasim ile
kesilirdi. Padi�ah binek ta��na indi�inde orada bulunan hazine kethüdas� yan�nda
getirdi�i kurban duas�n� padi�aha gösterir ve bir memura verip, okuttururdu. Yine
kethüda yan�nda getirdi�i, içinde üç süslü b�çak bulunan kadife mahfazay� padi�aha
gösterir, padi�ah bunlardan birini alarak kurbanlar� kesecek kimseye verirdi. Bundan
sonra padi�ah dairesine gider ve kurbanlar kesilip da��t�l�rd�.75
l. Bayram Alay�
Bayram namazlar�n� k�lmak için padi�ahlar�n saraydan camiye gidi�leri ve
dönü�leri s�ras�nda yap�lan merasimlere bayram alay� denirdi.
Gidece�i camiyi bayramdan önce padi�ah�n kendisi belirlerdi. Bu da genellikle
ya Ayasofya ya da Sultanahmet Camii olurdu. 73 Ali Seydi Bey, a.g.e., s. 29-31. 74 Özdemir Nutku, “Bayram Alay�”, D�A, �stanbul, 1992, V, s. 264. 75 Ali Seydi Bey,a.g.e., s.35-36.
36
Bayram sabah� sadrazam ve vezirler Ortakap� içine serilen hal�lara oturup
padi�ah�n haremden ç�kmas�n� beklerlerdi. Padi�ah gelip önceden süslenmi� ata binince
kap�c�ba��lar, çavu�ba��, mîr-i alem, çavu�lar ve rikâb-� hümâyun solaklar� d���ndaki
devlet ileri gelenleri de atlar�na binerek padi�aha refakat ederdi.
Saraydan ç�k�l�p camiye var�l�r, padi�ah cami avlusuna girince önden yeniçeri
a�as�, arkadan kap�c�ba��lar ko�arlar, binek ta��na geldi�inde padi�ah�n çizmeleri
ç�kart�larak özel bir pabuç giydirilirdi. At�ndan inince sadrazam diz çöküp yer öperek
kendisini kar��lar, Dîvân-� Hümâyun çavu�lar� alk�� tutarlard�. Padi�ah caminin mahfil-i
hümâyununda önceden serilmi� özel seccadesi üzerinde namaz�n� k�lard�.
Namaz bitince alay ayn� düzen içinde saraya dönerdi. Sadrazam da dahil
alaydakiler padi�ah� Ortakap�’ya kadar u�urlarlar ve bayram alay� da böylece son
bulurdu.76
76 Özdemir Nutku, a.g.m., s. 265-266.
37
II. BÖLÜM
Osmanl�’da Mübârek Gün ve Gecelerde Yap�lan Dinî Mûsiki Faaliyetleri
38
A. MUHARREM AYINDA MÛS�K�
Hicri takvimin ba�lang�c� say�lan Muharrem ay�, Hz. Âdem’in tevbesi, Hz.
Mûsâ’n�n Firavun’un elinden kurtu�u, Nuh tufan�n�n biti�i, Hz. �brâhim’in Nemrut
ate�inden kurtulu�u, Hz. Eyüb’ün �ifa bulu�u gibi olaylar�n bu aya rastlad���
dü�üncesinden dolay� müslümanlar taraf�ndan kutsal bir ay olarak kabul edilmektedir.
Ayr�ca Alevî ve Bekta�îler Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da
�ehid olmas� sebebiyle matem ay� kabul ettikleri Muharrem ay�na ayr� bir önem
vermektedir. Baz� kaynaklarda 10 Muharrem’de Nuh’un gemisinin tufandan sonra
karaya oturdu�unda mevcut erzakla “a�” denilen yeme�i pi�irdikleri ve yine Hz.
Hüseyin’in �ehid edilmesi ve Hz. Ali’ye hürmeten bu ay�n matem ay� kabul edilmesi
�eklinde iki ihtimal üzerinde durulmaktad�r.
�stanbul’da ya�ayan �ranl�lar’�n bu ay�n ilk on gününde Karacaahmet’te
bulunan tekkelerinde çe�itli ayinler yaparak onuncu gecede matem gecesi
düzenledikleri nakledilmektedir. Halk�n da Üsküdar’a ak�n ederek kat�ld��� bu
törenlerde, ak�am vakti yakla�t���nda yollara dökülen kalabal���n �ranl� hocalar�n
önderli�inde mersiyeler ve kasideler okuduklar� söylenmektedir.77 Muharrem’in
onunda �stanbul’da her tekkenin kendine has gelenekleri çerçevesinde mersiye
okuduklar� da belirtilmektedir.78
Dersaadet’ten �stanbul’a adl� eserde de 10 Muharrem’le ilgili geleneklerden
bahsedilen bölüme göre, Üsküdar’da Özbekler tekkesinde bu gün yakla�t���nda
haz�rl�klar ba�lard�. Tekkede bu günün ak�am�nda mersiye okunaca�� kulaktan kula�a
yay�l�rd�. Avlusunda Sümbül Efendi hazretlerinin türbesi bulunan Koca Mustafa Pa�a
Camii’nde ve Seyyid Ahmet Deresinde bulunan �ranl�lar mescidinde 10 Muharrem
günü vakit namaz�ndan sonra mersiye okuma âdeti bulunmaktayd�. Sümbülefendi’de
Yaz�c�zade’nin ünlü mersiyesi okunurdu.79
77 U�ur Gökta�, “Muharrem Âdetleri” , Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, V, �stanbul, 1994, s. 493. 78 Nuri Özcan, a.g.e., s. 36. 79 Nezih Uzel, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993, s. 137-138.
39
Eski dönemlerde Muharrem ay�nda Mersiyenin yan�nda Mevlid de
okunmu�tur. Hatta yak�n zamanlara kadar Anadolu’da bu gelene�in sürdü�ü ve
Mevlid okutulup a�ûre pi�irildi�i çe�itli kaynaklarda geçmektedir.80
1. Muharremiyye
Muharremiyye, Türk edebiyat�nda Kerbelâ Olay�’n� anlatan mersiyelerle, bu
mersiyelerin bestelenmi� �ekillerine denilmektedir.81 Muharremiyyeler, Hz. Hüseyin
ile ailesi ve taraftarlar�ndan yetmi�e yak�n ki�inin 10 Muharrem’de Emevî halifesi
Yezîd kuvvetleri taraf�ndan Kerbelâ’da �ehid edilmesine duyulan üzüntünün ifadesi
ve Ehl-i beyt sevgisinin kalplere ikame edilmesi amac�yla yaz�lm��t�r. Hz. Ali, Hasan
ve Hüseyin sevgisini dile getiren manzumeler de bunlar aras�nda say�lm��t�r. Bu
manzumelerin ilâhi veya tev�ih formuyla bestelenmi� �ekilleri de muharremiyye
ilâhileri veya muharremiyye olarak adland�r�l�r.
Baz� �iî kaynaklar�nda Hz. Hüseyin’e yap�lan zulümleri hat�rlay�p
a�layanlar�n cennete girece�ine dair rivâyetler kaydedilmektedir. Ayr�ca bu zulme
a�layanlar� taklit ederek a�lar görünen kimselerin de mükafatland�r�laca�� inanc�
vard�r. ��te bu durum halk� Kerbelâ olay�n� anmaya, �airleri ise bu hususta �iirler
yazmaya yöneltmi�tir. Bu �iirler, �iîlerin düzenledikleri matem günlerinde ve Ehl-i
beyt sevgisini önemseyen Sünnî çevrelerin muharreme yönelik zikir ve ayinlerinde
besteli veya bestesiz olarak okunmu�tur.
Türk edebiyat�nda muharremiyyelerin yaz�lmaya ba�lad��� tarih
bilinmemektedir. Bununla birlikte Orta Asya ve Anadolu sahas�nda bât�nî ve �iî
anlay���ndan olan dervi�lerin muharrem töreni yapt�klar� ve bu törenlerde Kerbelâ
olay�n� dile getiren �iirler okuduklar� tahmin edilmektedir. Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî de Farsça olarak Kerbelâ olay�n� anlatan mersiye yazm�� ve bu mesnevîsinde
bu vesileyle yap�lan törenleri anlat�rken ta�k�nl�klardan uzak durulmas�n� tavsiye
etmi�tir. Bu sebeple Türk edebiyat�nda muharremiyyelerin XII. yüzy�ldan itibaren
yaz�ld��� dü�ünülmektedir. XV. yüzy�ldan itibaren geli�meye ba�lam�� ve XVI.
80 Nuri Özcan, a.g.e., s. 35. 81 Mustafa Uzun, “Muharremiyye”, D�A, �stanbul, 2006, XXXI, s. 8.
40
yüzy�lda yayg�nl�k kazanm��t�r. Yaz�c�o�lu Mehmed’in (ö. 855/1451)
Muhammediyye’sindeki “Vefâtü’l-Hasan ve’l-Hüseyin” ba�l�kl� elli dört beyitlik
manzume bununla ilgili en eski örnektir. Bu manzumede Kerbela olay� Sünni
yakla��mla ele al�narak Hz. Peygamber’in mucizesi �eklinde de�erlendirilmekte, ayn�
zamanda Yezîd’e lanet edilmektedir. Baz� k�s�mlar� ise Muhammediyehânlar
taraf�ndan Muharrem ay�ndaki toplant�larda mûsiki e�li�inde okunmu�tur. Sonra
Sinan Pa�a’n�n Tazarru’nâme’sindeki “Na’t-� emîrü’l-mü’minîn Hüseyin rad�yallâhu
anh” ba�l�kl� mensur mersiye gelir. Halk aras�nda Yûnus Emre’ye nispet edilmekle
birlikte Â��k Yûnus’a ait olan dokuz k�tal�k manzume de ilk örneklerden say�labilir.
Bu manzumenin ilk m�sralar� �öyledir:
“�ehidlerin serçe�mesi Enbiyân�n ba�r� ba�� Evliyân�n gözü ya�� Hasan ile Hüseyin’dir.” XVI. yüzy�lda Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ adl� eserinde yer alan
mersiyeler muharremiyyelerin en klasik örneklerindedir. Fuzûlî’den sonra ise Safî,
�emsi Pa�a, Âlî Mustafa Efendi, Rûhî-i Ba�dâdî, Ubeydî ve Viranî gelir. XVII.
yüzy�lda Fasîh Ahmed Dede, Kafzâde Fâizî, Sabûhî, Feridun, Cem’î, Nâilî ve
Ne�âtî’nin Kerbelâ mersiyesi yazd��� kaydedilmektedir. XVIII. yüzy�lda Birrî
Mehmed Dede, Kâmî, Nazîm, �smâil Belîg, Sezâî-yi Gül�enî, Cemâleddin U��âkî,
Behi�tî, Tâhir, Sükûtî, Hâ�im Baba, Zühdî muharremiyye yazan �airler aras�nda yer
al�r. Sükûtî ve Hâ�im Baba ise dörder manzumeyle bu yüzy�l�n önde gelen
�airlerindendir. Muharremiyye yazanlar�n say�s�nda art���n gözlendi�i XIX. yüzy�lda
ise Kâz�m Pa�a, Osman �ems Efendi, �eref Han�m, �îrzâd, Mustafa Zekâî Efendi,
Hoca Ne�’et, Selâmî, Refî-i Kâlâyî, Keçecizâde �zzet Molla, �eyh Mü�tak,
Leskofçal� Galîb, Nevres-i Cedîd, Yeni�ehirli Avni, Ayci Mehmed, Lebîb, Hakk�
Bey, Âdile Sultan, Leylâ Han�m, Murad Molla, Ziyâ Pa�a, Mualim Feyzi, Mebnî,
�bnürre�âd Ali Ferruh, Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, Murad Emrî, Mustafa Âs�m
ve Hersekli Ârif Hikmet gibi isimler muharremiyye yazm��lard�r. Bu isimlerden
baz�lar� birden fazla mersiye kaleme alm��lard�r. Kâz�m Pa�a ile Osman �ems Efendi
bu yüzy�l�n en önde gelen mersiye �airleridir.
41
Edib Harâbî, Sâdeddin S�rrî, Sâmih Rifat Bey, Mehmed Memduh Pa�a,
S�dk� Baba, Kanbalakzâde Hazmî, Fahîmî, Mehmed �emseddîn (Ulusoy), Ahmet
Remzi (Akyürek), Tahirülmevlevî, Kemâlî Efendi, Abdurrahman Sâmi, Alvarl�
Muhammed Lutfi, Yusuf Fahir Baba (Ataer), Hüseyin �emsi Ergüne� gibi ismler
mersiye �airleri aras�ndad�r. Bu �airler aras�nda en önemlileri �iirlerini Nefâyisü’l-
enfâs adl� eserde toplayan Sâmih Rifat ve elli beyitten olu�an “Mersiye-i �mâm-�
Hüseyin aleyhisselâm” adl� manzumesiyle Kemâlî Efendidir. Müstakil risaleler
halinde bas�lan Kerbelâ mersiyeleri de bulunmaktad�r. Bunlar�n içinde en �öhret
kazanm�� olan� Kâz�m Pa�a’n�n Makâlîd-i A�k’� ile Osman �ems Efendi’nin
Mersiye-i Cenâb-� Seyyidü’�-�üheda’s�d�r.
Muharremiyyelerde gazel, kaside, murabba, muhammes, müseddes,
müsemmen, terkibibend ve terciibend naz�m �ekilleri kullan�lm��t�r. Klasik bir
muharremiyye �öyledir: Kerbelâ olay� detayl� �ekilde anlat�ld�ktan sonra muharrem
ay�n�n geldi�ini belirten ifadeler gelir. Fele�e sitem, Hz.Hüseyin’in matemini
tutman�n lüzumu vurgulanarak soyu övülür. Daha sonra ise Ehl-i beyte zulmeden
Yezîd, �imr ve di�er ki�ilere lanetle son bulur.
Kerbelâ olay� halk ve a��k edebiyat�nda da yayg�n �ekilde yer alm��t�r.
Özellikle Alevî ve Bekta�î çevreler bu hususa dair bir çok manzume yaz�lm��t�r.
Bunlar�n en çok �öhret kazananlar� Dedemo�lu (XVII. yüzy�l), Kalbî, Noksânî Baba
(XVII. yüzy�l), Deli Boran, Mir’âtî (XIX. yüzy�l), Yozgatl� Hüznî, Hilâlî, Fakîrî,
Sefil Ali, Döne Sultan, Seyyah Dede, R�zâ, Ârif Abdal, Dervi� Kemâl, Hüseyin
Ç�rakman (XX. yüzy�l)’d�r.82
2. Mersiye
Mersiye, ölen birinin arkas�ndan hissedilen teessürü anlatmak amac�yla
kaleme al�nan manzûmelere denir.83 Türk-�slâm edebiyat�nda ise sadece Kerbelâ
olay�n�n anlat�lmas� amac�yla kaleme al�nm�� eserlere mersiye denilmektedir. Bu
hususla ilgili bir çok eser ve mersiyeler kaleme al�nm��t�r. �slâmî Türk
82 Mustafa Uzun, a.g.m., s. 8-9. 83 Halil Can, “�slâmi Aylar�n Mûsikisi”, MM, sy.294, �stanbul, 1974, s. 19.
42
Edebiyat�ndaki bu mersiyeler birkaç divan� meydana getirecek kadar çoktur. Bu
mersiyelerin ço�u bestelenmi�tir. Muharremin onundan itibaren Mevlevî dergahlar�
d���nda hemen hemen bütün tekkelerde özel ayinler s�ras�nda okunmu�tur. Ehl-i
Beyt muhabbeti hakk�nda hadislerin bulunmas� sebebiyle Kerbelâ olay� ve �ehid Hz.
Hüseyin ile ilgili mersiyeler yazmak ve bestelemek yayg�nl�k kazanm��t�r.84
Mersiyelerin ço�unda Kerbelâ olay�n�n faili olarak bilinen Yezid ve
adamlar� hakk�nda lanet sözlerini içeren manzumeler yer almaktad�r.Bununla beraber
bu manzumelerde daha çok Ehl-i Beytle ilgili sayg� ve sevginin telkin ve tavsif
edildi�i görülmektedir. Özellikle Vahdet-i Vücud dü�üncesini benimseyen tarikat
mensuplar� bu olaylar� Allah’�n takdiri olarak de�erlendirdikleri için, buna itiraz olur
dü�üncesiyle olay�n müsebbiplerine sövmekten uzak durmu�lard�r. Bundan dolay�
XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�nda “Meclis-i Me�ayiyh”, takdir-i ilâhiye ayk�r�
dü�üncelerin içeren mersiyelerin dergahlarda okunmas�n� yasaklam��t�r.85
10 Muharremde özellikle Mersiye okuma ve a�ûre pi�irme adetinin K�yâmî
ve Devrânî tekkelerinde ilgi gördü�ü, Muharrem’in onundan otuzuna kadar geçen
sürede tekkelerin zikir günü veya gecesi a�ûre da��t�ld���, kurbanlar kesildi�i ve
mersiyehânlar taraf�ndan mersiyeler okundu�u ifade edilmektedir.86 Mersiyenin
okunu�unda ses güzelli�inin yan�nda bilgi ve duygunun tesiri de aranan özellikler
aras�ndad�r. Halil Can konuyla ilgili �u de�erlendirmeleri yapmaktad�r:
“Bundan k�rk sene evvel dinledi�imiz mersiyeler bu ç���r�n son mümessilleri idiler. Bugün art�k üsûl-i mahsusu ile mersiye okuyan kimse kalmam��t�r. Hâlen dinlemekte olduklar�m�z�n tav�rlar�n� “Kâ��thâne havas�” tabiri ile vas�fland�rmak yerinde olur. Bu benzeti�imiz okuyanlara aitti. Buna mukabil hususi vezin ile bestelenerek zikir esnas�nda okunanlar, tekke mûsikisinin mazbut ilâhileri cümlesinden olup bunlara ait bilgiler tasavvuf mûsikisi bahsimizde daha geni� olarak kay�tl�d�r.”
Mevlevî ve Bekta�i özellikle K�yamî ve Devrânîlerde zikrin bütün tav�r ve
revi�ine uygun olanlar�n�n zâkirler taraf�ndan okunmas�n�n yan�nda Bayrâmî
pirlerinden Gelibolu’lu Yaz�c�zade Mehmet Efendi’nin (ö. 855/1451) Hatib Zakiri 84 Halil Can, a.g.m., s. 20. 85 Halil Can, a.g.m., s.20. 86 U�ur Gökta�, a.g.m., s. 493.
43
Hasan Efendi taraf�ndan nühüft makam�nda bestelenen mersiyesi özel tavr� ile bir
�ah�s taraf�ndan okunmaktad�r. Bu mersiye �u beyitle ba�lamaktad�r:
“Rivâyette gelür bir gün Resûlullah olup dil�âd Ki dizinde oturmu�tu Hüseyn ile Hasan �ehzad” Söz konusu mersiyede güfte ile beste aras�nda hisli içerik aç�s�ndan
uygunlu�un dinleyicileri hicran ve bükâlara dald�rd��� ve göz ya�lar�n
engellenemedi�i söylenmektedir. Bununla ilgili olarak Vakanüvis Pertev divan�nda
1266/1791’de �u olay kaydedilmi�tir.
“Helvai’ dergah�nda Muharremin onuncu günü mersiye okunurken revani tatl�s� yap�p satan Mustafa nam�nda birisi cemaat aras�nda bulunuyor imi�. �mam-� Hüseyin (R.A.) Hz.nin �ehadetini anlatan beytler okunurken revanici Mustafay� �öyle bir cezbe istila etmi� ki oturmakta oldu�u yukar� kattan kendisini semahânenin ortas�na atarak “Yâ Hüseyn..” diye feryad edip ruhunu teslim eylemi�.”87
3.Mersiye Okunu�u ve Mersiyehânlar Mersiyelerin, tekkelerde kendine özgü tav�r ve eda ile bestelenmi� �ekliyle ya
da irticâlen okundu�u belirtilmektedir. 88
“Mâtem” ay� kabul edilen Muharrem ay�nda tarikat mensuplar� taraf�ndan
okunan Yunus Emre’nin “Düyek” usulünde, “Hicâz” ve “Sofyan” makamlar�nda
bestelenmi�;
“�ehîd’lerin ser çe�mesi Enbiyân�n ba�r� ba�� Evliyâ’n�n gözü ya�� Hasen ile (Efendim-Sultân’�m) Hüseyin’dir”
manzumesi özellikle okunurdu. �öyle ki Muharrem aylar�nda yap�lan zikirlerde,
K�yâm Tevhîdi ile �sm-i Celâl aras�nda veya devrân aç�lmadan önceki
“duraklama”da, “Usûl �lâhîsi”nden sonra okunurdu. Bu ilâhinin ikinci m�sras�
87 Halil Can, a.g.m., s. 19. 88 Nuri Özcan, “Mersiye”(Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXXIX, s.220.
44
okunurken, “Hasen ile Huseyn.” isimleri aras�na, ayn� tav�rda bir (Efendim!) veya
(Sultân�m!) kelimeleri eklenirdi.89
Bunun yan�nda Hatib Zâkiri Hasan Efendi’nin nühüft makam�ndaki
“Mersiye-i Hazret-i Hüseyin”i ile Ömer Fuâdî’nin (ö.1247/1831) hüseynî
manzumesi de çok me�hurdur. Bu manzume �öyle ba�lamaktad�r:
“�âh Hüseyin’in firkati ile a�layan gelsün beru Âh u vâh idüp demâdem inleyen gelsün beru”90
�ikârîzâde Ahmed Efendi’nin (ö. 1247/1831) hicâz makam�ndan evsat usulü
ile besteledi�i Yunus Emre’nin manzumesi �u m�sralarla ba�lamaktad�r:
“Yâ Resulullah bize nitti âsi ümmetin Görmiye anlar dahi rûzi k�yamet �efatin.” Bu manzume tekkelerde zikrin d���nda okunan cumhûr ilâhîlerdendir.91 Bu
ilâhiyi Abdullah Dede devr-i hindi usulünde ve rast makam�nda bestelemi�tir.92
Yine Kâhyazade Arif Efendi’nin mersiyesi �u m�sralarla ba�lamaktad�r:
“Kurretü-l ayni Habib-i kibriyâs�n yâ Hüseyn Nur-i çe�m-i �ah-� merdan murtezas�n yâ Hüseyn”
Bu mersiyeyi Hac� Arif Bey Hüseyni makam�ndan ve devrikebir ika�nda,
Eyüplü Ali R�zâ Bey Hicaz makam�ndan devrihindî usulü ile bestelemi�lerdir.
Hac� Arif Bey’in bestesi zikir ve mevlidlerde, Ali R�zâ Bey’in bestesi ise sadece
mevlidlerde okunmu�tur. Ayr�ca Yunus Emre’ye ait oldu�u bilinen güfte
bulunmaktad�r:
Müezzinba�� Rifat Bey’in hicaz makam�nda düyek usulünde bestelenen ve
Muharrem ay�nda zikrin en co�kun ve raksan deminde okunan mersiye �u m�sra
ile ba�lamaktad�r:
89 Cemâleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Say�s�, V, sy. 319/1, �stanbul , 1966, s. 134. 90 Nuri Özcan, a.g.e., s. 36-37. 91 Halil Can, a.g.m., s. 19-21; Nuri Özcan, a.g.e., s. 36-37. 92 Cemâleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 130.
45
“Da’ver-i a�k-� Muharremdir Hüseyni Kerbelâ”
Yine Hac� Arif Bey’in Hüseyni makam�ndan evsat usulünden besteledi�i
ilâhi kelime-i tevhid ile ism-i celâl fas�lalar�nda terennüm edilmi�tir. Bu ilâhinin ilk
beyti �öyledir:
“Mahzen-i esrar-� �ah� murtezas� yâ Hüseyn Mutla-� �ems-i hakikat pürziya yâ Hüseyn”
Muallim �smail Hakk� Bey’in hüseyni makam�ndan besteledi�i
muharremiyye gurubundaki ilâhi �öyledir:
“Gönlümün gülzar�, ehlibeyte olmu�tur mahal Tâ ebed ol gülistan�n verdine gelmez ilel.”93
Mersiyelerde tercih edilen makam, hüseynî makam�d�r. Mersiye’nin hüzün
kayna�� manzumeler oldu�u halde niçin hüzzam makam�nda bestelenmedi�i akla
gelen hususlardand�r. Ancak bestekar Tanburî Mehmed Bey’in Kâhyazade Arif
Efendi’nin tanzim etti�i güfteleri bilinenin aksine hüzzam makam�ndan bestelemi�
oldu�u görülmektedir.94
Mersiye okuyan �ah�slara “Mersiye-hân” denir. XVII. yüzy�ldan önce
mersiye okumakla �öhret kazanan �ah�slarla ilgili bilgilere rastlanmamaktad�r.
Bununla birlikte Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt sevgisini dile getiren methiyelerin
yaz�ld��� ve tekkelerde okundu�u bilinmektedir. XVIII. yüzy�l�n sonu ile özellikle
XIX. yüzy�l�n ba�lar�nda mersiye okumak revaçtad�r.95
Dersaadet’ten �stanbul’a adl� eserde mersiyehânlarla ilgili �u
de�erlendirmeler dikkat çekicidir:
“10 Muharremdeki Mersiye Alaylar�’nda o zamanlar öyle insanlara rastlad�k ki �u s�rada bu ki�ilerin gölgelerinin benzeri dahi art�k bu �ehirde ya�am�yor... Da� gibi insanlard� onlar... Okunan mersiyenin her sat�r�n� ezberden tekrar ederler,
93 Halil Can, a.g.m., s. 22. 94 Halil Can, a.g.m., s. 21-22. 95 Nuri Özcan, a.g.e., s. 35.
46
gözlerinden akan gerçek ya�larla anlam� çok derin bir olay� yeniden ya�ad�klar�n� hal dili ile belli ederlerdi. Bu ki�ilerin de�il anlamak pe�lerinden gitmek dahi zordu. Ya�anan ça� art�k o ça� de�ildi... Ama o insanlar ça�lar�n ötesinde ya�aman�n s�rr�na ermi� ki�ilerdi.” 96
Me�hur zâkirlerden Kastomonili Tur�ucuzade Haf�z Mehmed Efendi,
Bedevî �eyhi Ali Baba, Beylerbeyili Hakk� Bey, Üsküdar’da Valide tekkesi �eyhi
Haf�z �erefeddin Efendi ve karde�i Âgâh Bey, Beylerbeyi �mâm� Haf�z Hamdi
gibi �ah�slar XIX. yüzy�lda mersiye okuma hususunda önde gelenler aras�ndad�r.
Haf�z Hüseyin Tevfik Efendi de �stanbul’un en me�hur mersiyehânlar�ndand�r .97
XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�nda yeti�en mersiyehânlar, XX. yüzy�lda da
an�lan mersiyehânlar olmu�lard�r. Seslerinin güzellikleriyle ve tesiriyle �öhret
kazan bu �ah�slar, sadece mersiye okumakla me�hur olmam��lar; haf�z, mevlidhân,
zâkir ve hânende olarak, bu alanlarda da ba�ar� sa�lam��lard�r.
4. Goygoycular
Hz. Peygamber’in torunlar� olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da
�ehid edilmesi olay�n� anlatan mersiye, kaside ve ilâhileri sokak sokak dola��rken
okuyan goygoycular denilen topluluk98, m�sralar�n veya k�talar�n sonunda toplu
halde “hey kaygulu cân�m” sözünü nakarat halinde tekrarlarlard�. Bu ifadenin
zamanla “yâ hoy goy goy cân�m” �eklini almas� sebebiyle de halk�n bu toplulu�a
“goygoycular” ismini verdi�i belirtilmektedir. Hatta “yâ hoy goy goy cân�m”
ifadesinin “el-hayyü’l-kayyûm”dan bozularak ortaya ç�kt��� da söylenmektedir.
“Hoyhoycular” ad� da verilen bu topluluk, bir soka��n ba��na gelince
durur, “Allah Allah, bir Allah, kadîm Allah, �ühedâ-i Kerbelâ, �mâm Hasan ve
Hüseyin a�k�na, cemî-i enbiyâ ve evliyâ keremine, cümle mertler (cömertler)
demine, gelip geçmi� müminlerin ervâh�na hû diyelim hû” �eklinde bir gülbank
çeken ba�lar�ndaki rehbere, bir a��zdan “hû” diyerek kar��l�k verirlerdi. Bu esnada
96 Nezih Uzel, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993, s. 139. 97 Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antolojisi, I, �stanbul,1942, s.475-479. 98 Bk. ayr�nt�l� bilgi s.14-16.
47
evin kap�s� aç�larak para yahut a�ûre harc� uzat�ld���nda ise art�k okumaya devam
edilmeyerek duaya geçilirdi. Goygoycular�n s�kça okuduklar� eserler aras�nda �u
mersiye bulunmaktad�r:
“Kerbelâ’n�n yaz�lar� �ehîd olmu� gazileri Fatma ana kuzular� Hasan ile Hüseyin’dir Kerbelâ’n�n tâ içinde nûr bak�r siyah saç�nda Yat�r al kanlar içinde Hasan ile Hüseyin’dir”
Yine güftesi �eyho�lu’na ait ilâhi de vard�r:
“Hasan ile Hüseyne olan i�lere Gökte melek yerde her can a�lad� Görün görün yezîdlerin halini Ba�lad�lar hep sular�n yolunu Soldurdular Fatma Ana gülünü Yâ hoy goy goy cân�m!”
Yûnus Emre’nin “Dolap niçin inilersin” nakaratl� ilâhisi de bu eserlerin aras�ndad�r:
“Beni bir da�da buldular Kolum kanad�m k�rd�lar Dolaba lây�k gördüler An�n için inilerim99”
Zikrin d���nda okunan Yunus Emre’ye ait “Rast-Cumhur” ilâhilerden biri �udur:
“Beni bir da�da buldular Kolum kanad�m k�rd�lar”
Abdullah Dede bu ilâhiyi Devr-i Hindî usulünde ve “Rast” makam�nda
bestelemi�tir. Özellikle Muharrem goygoycular� ço�unlukla bu ilâhiyi okumu�lard�r.
Her beytin sonunda �u ilave tekrar edilmi�tir:
“Sübhânallâh Sultan Allah Her dertlere derman Allah”100
99 Nuri Özcan, “Goygoycular”, D�A, �stanbul, 1996, XIV, s.121. 100 Cemâleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 130.
48
B. MEVL�D KAND�L�NDE MÛS�K�
Hz. Peygamber’e özgü kullan�m�n�n yan�nda zaman içerisinde tasavvuf
çevrelerinde M�s�r ba�ta olmak üzere Arap dünyas�nda velîlerin do�um y�ldönümlerini
de kapsayacak �ekilde geni� bir anlam kazanan mevlid kelimesi, sözlükte “do�um yeri
ve zaman�” anlam�na gelmektedir.101
Rebi’u’l-evvel ay�n�n onikinci gecesinde dünyaya gelen Hz. Peygamber’in
do�umu �slam co�rafyas�nda çe�itli törenlerle kutlan�r. Hz. Peygamber’in do�umu
gere�i yap�lan kutlamalar�n X.-XI. yüzy�llarda özellikle M�s�r’da �iîli�in �smailiye
kolundan olan Fat�mîler devrinde yap�ld��� kaynaklar aras�ndaysa da, halk�n kat�l�m�yla
gerçekle�en ilk mevlid kutlamalar�n�n 1207 y�l�nda Erbil’de Selçuklu Atabeki Ebu Said
Muzafferüddin Gökbörü’nün zaman�nda yap�lmaya ba�land��� belirtilmektedir.102
�slam dünyas�nda ilk mevlid manzumesi olarak kabul edilen �bn Dihye (ö.
630/1236)’nin “Kitâbu’t-tenvîr fî mevlidi’s- Sirâci’l-Münîr” de yine bu kutlamada
okunmu�tur.103
Osmanl�lar’da da mevlid kutlamalar� III. Murad taraf�ndan 996/1588 y�l�nda
resmi olarak ba�lat�lm�� olsa da, daha önceki dönemlerde resmî olmamakla birlikte
kutlamalar�n yap�ld��� bilinmektedir. Sultan Ahmed Camii’ndeki kutlamalarda padi�ah,
sadrazam, �eyhülislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, di�er mülkî ve askerî
erkânla ulemân�n resmî k�yafetleriyle haz�r bulunurdu. Balkanlar’�n fethiyle birlikte bu
co�rafyada da mevlid törenlerinin yap�lmaya ba�lanm�� olabilece�i üzerinde
durulmaktad�r. Buna sebep olarak da Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Camii’nin
938/1531 tarihli vakfiyesinde mevlid için y�lda 300 dirhem tahsisat ayr�ld���, bölgedeki
di�er camilere ait vakfiyelerde veya �ahsî vasiyetnâmelerde de benzeri kay�tlar�n
bulundu�unun belirlenmesidir.104
101 Ahmet Özel, “Mevlid” D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 475. 102Ay�e Necla Pekolcay, “Mevlid”, �A, �stanbul, 1979, VIII, s. 315. 103 Nuri Özcan, a.g.e., s. 5; Tâhir’ül Mevlevî, Müslümanl���n Medeniyete Hizmetleri, sad. Abdullah Sert, II, �stanbul, 1974, s. 78-79. 104 Ahmet Özel, a.g.m., s.477.
49
Bursal� Süleyman Çelebi taraf�ndan yaz�lan, kim taraf�ndan bestelendi�i
hususunda ihtilaf olan mevlid-i �erif, Hz. Peygamber’in do�du�u gecenin ertesi günü
cami ve tekkelerde merasimle okunurdu.105
Bu günde çokça okunan güftesi Yunus Emre’ye ait olan;
“Ey enbiyalar serveri, Ey evliyâlar rehberi, Ey ins ü can peygamberi, Ehlen ve sehlen merhaba” m�sralar�yla ba�layan Zekâi Dede’nin u��ak ilâhisi, üç aylara mahsus olmakla birlikte
mevlid ay�nda dergahlarda yap�lan k�yam ve devran zikirlerinde, güfte ve bestesi
itibariyle tev�îh formunda bulundu�undan tev�ihli mevlidlerin ba�lang�c�nda mirac
bahrinden sonra, özellikle de merhaba bahrine girmeden okunurdu. 106
Yunus Emre’nin;
“�ol cennetin �rmaklar� akar Allah deyû deyû Ç�km�� �slâm bülbülleri öter Allah deyû deyû”
evsat usûlünde, hicâz-hümâyun makam�nda bestelenmi� olan cumhur ilâhisi de
Anadolu’da han�m mevlidhânlar taraf�ndan tercih edilen bir ilâhî olmu�tur.107
1. Mevlid ve Mevlid Çe�itleri
Hz.Peygamber’in do�umunu, k�saca hayat�n�, mucizelerini, vefat�n� anlatan,
genel olarak O’nun medhini yapan ve ço�unlukla manzum olan eserlere mevlid
denilmektedir.108 Mevlidler esas olarak Hz. Peygamber’in do�umu dolay�s�yla yap�lan
merasimlerde okunmak amac�yla yaz�lm��t�r.109
Mevlid manzumeleri genelde tevhid, münâcât ve na’t ile (baz�lar�nda ashâb-�
kirâma, çehâr-yâr-� güzîne methiye ile) ba�lay�p, kainat�n meydana geli� sebebi olarak
nûr-� Muhammedî’den bahsedilerek Hz.Peygamber’in do�umuna geçilmekte,
mi’rac�n�n anlat�lmas�ndan sonra vefat konusu i�lenmekte, son olarak da Resûl-i Ekrem
105 Subhi Ezgi, Nazari ve Ameli Türk Mûsikisi, V, �stanbul, 1953, s. 300. 106 Mustafa Uzun, “�lâhî”, D�A, �stanbul, 2000, XXII, s.65-66. 107 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.132. 108Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.316. 109 Süleyman Çelebi, Mevlid Vesîletü'n Necât, n�r. Faruk K. Timurta�, �stanbul 1970, s.IV.
50
ve ashab� ba�ta olmak üzere eseri yazan, okuyan ve dinleyenler için yap�lan dua ile sona
ermektedir. Her bölümün bitiminde içinde Hz. Peygamber’e salat�n yerald��� tekrar
beyitleri de bulunmaktad�r.110 �sminde mevlid kelimesi geçen ilk eser Ebu’l- Cevzi (ö.
597/1200) taraf�ndan yaz�lan “Mevlidü’n-Nebi” veya “el-Arus”tur.111
�lk Türkçe mevlid metni hakk�nda kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamakla
birlikte Süleyman Çelebi’nin 812/1409 y�l�nda kaleme ald��� Vesiletü’n-necât isimli
mesnevinin ilk mevlid metni oldu�u görü�ü genelde kabul edilmektedir.112Ahmed
Fakih’e (ö. 650/1252) ait olan Çarhnâme ve Erzurumlu Mustafa Darîr’in yazm�� oldu�u
Tercüme-i Siyer-i Nebi (yaz�l��:790/1388) mevlid benzeri eserlerdir. Mustafa Darîr’in
eserindeki manzum k�s�mlar�n Vesîletü’n-necât’�n baz� yerleri ile benzerlik göstermesi
Darîr’in eserinin Türk edebiyat�ndaki ilk mevlid metni oldu�u görü�ünü ortaya
ç�kard��� ifade edilir.113
Bu eserle ilgili olarak Latifî’nin �u sözleri, söz konusu durumu aç�klamaktad�r:
“Bu fakîr ü hakîr bu zamâna de�in yüz aded Mevlid kitâb� gördüm ve nazar-� iltifâtla her birin gözden geçirdim. Birinde bu sûz ü hâleti ve �evk u harâreti görmedim. Ve hem bu mertebede birisi makbûl ve me�hûr olmad� ve beyn-en-nâs biri i’tibâr ve i�tihâr bulmad�.” 114
Ara�t�rmalar sonucunda yüzy�llara göre tesbit edilen mevlid metinlerinin
�airleri �öyledir:
XV.yüzy�l: Süleyman Çelebi (y. 812/1409), Ârif (y. 842/1438), Kerîmî (y.
863/1459), Ahmed (y.873/1468-69), Hafî (y. 883/1478), Hocao�lu (y. 883/1478),
Sinano�lu (y. 884/1479), Gül�enî-i Saruhânî (ö. 888/1483’ten sonra), Cefâyî (y.
889/1484), Mustafao�lu (y. 896/1491), Ebülhayr �psalal� (y. 897/1492), Yahyâ (ö.
901/1496), Emîrî.
110 Hasan Aksoy, “Mevlid” (Türk Edebiyat�), D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 483. 111 Nuri Özcan, a.g.e., s.22. 112 Hasan Aksoy, a.g.m., s. 482. 113 Hasan Aksoy, a.g.m., s.482; Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.316. 114 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., s.12.
51
XVI.yüzy�l: Halil (y. 907/1501), Hamdullah Hamdi (y. 900/1494-95), Zâtî (ö.
953/1546), Muhibbî (ö. 965/1558), �emsî (y. 988/1580), Hasan Bahrî (ö. 994/1586),
Abdî, Bihi�tî, Mehmed Hevâî, �âhidünnâyî, �ehîdî, Visâlî Ali Çelebi.
XVII. yüzy�l: Abdurrahman Ankaravî (ö. 1107/1695-96), Kulo�lu, Murâdî.
XVIII. yüzy�l: Dede Mehmet Efendi (ö. 1147/1734), Nahîfî (ö. 1151/1738),
Ahmed Mür�idî (ö.1174/1760-61), Selâhaddin U��âki (ö. 1195/1781), Bekâî (ö.
1200/1786), Beyzâde Mustafa (ö. 1200/1786), Selâmî Mustafa Efendi.
XIX. yüzy�l: Hasan �lmî (y.1226/1811), Halil Siirdî (ö. 1843), Râg�p Efendi (ö.
1848), Tâhir A�a (y. 1279/1862-63), Kâmî (y. 1279/1862-63), Mehmed Sâlih Nihânî,
Edirne Müftüsü Fevzi Efendi (ö. 1900), Ke�fî-i Saruhânî (ö. 1900), Rif’at (ö. 1907).115
Revnako�lu XIX. asr�n son yar�s�na do�ru Erzurum’da yeti�mi� mutasavvif
�âirler aras�nda küçük divançesi bulunan Erzurum’lu �eyh Osman Siracüddin Siracî’nin
de bir mevlid’i oldu�unu kaydetmi�tir.116
Türkçe’de yaz�lm�� ve bugün okunan en tan�nm�� mevlid manzumesi olan
Vesîletü'n Necât sehl-i mümteni özelli�inden dolay� Türk edebiyat�n�n büyük
�aheserlerinden kabul edilir.117 Mesnevî tarz�nda yaz�lm��, çok samimi, uzun bir
�iirdir.118 Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde birçok tasavvufi i�aretlerin bulundu�u
belirtilir.119
Süleyman Çelebî’nin mevlidinden sonra en fazla tan�nan mevlid �emsî
(�emseddin Sivasî ö.1597)’nin mevlididir. Sivasî’nin eserinde tasavvufi unsurlar
a��rl�kl�d�r.120
115 Hasan Aksoy, a.g.m., s. 483-484. 116 Celaleddin Server Revnako�lu, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciyye”, YTD, sy. 15, II, �stanbul, 1954, s. 690. 117 Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s.318. 118 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, �stanbul, 1970, s. III., Y�lmaz Öztuna, “Mevlid”, TMA, �stanbul, 1969, II, s. 29. 119 Nuri Özcan, a.g.e., s.23. 120 Ay�e Necla Pekolcay, a.g.m., s. .318.
52
Süleyman Çelebî’nin Bursa’da bir vaizin Hz. Peygamber’in di�er
peygamberlerden bir fark�n�n olmad���n� beyan etmesi üzerine, Hz.Peygamber’in di�er
peygamberlerden üstün oldu�unu isbat etmek amac�yla Veîiletün-necât’� kaleme ald���
belirtilir.121
�ncelemeler sonucunda Türkçe yaz�lm�� mevlid metinlerinin içerdi�i motifler
aç�s�ndan baz�lar�n�n Süleyman Çelebi’nin mevlidine benzedi�i; baz�lar�n�n mevlid
metinlerinin Süleyman Çelebi’nin eserinde bulunan motifler oldu�u gibi, Süleyman
Çelebi’nin mevlidinde bulunmayan motiflerin de oldu�u; baz�lar�n�n ise Süleyman
Çelebi’nin mevlidinden tamamen farkl� oldu�u tesbit edilmi�tir.122
Vesîletü’n Necât Mevlid nüshalar�n�n bir k�sm�nda eserin sonuna vefât-� veya
ahvâl-� Fât�ma, Hikâyet-i Cemel(deve hikayesi), Ükâ�e hikayesi, Geyik hikayesi gibi
eklenmi� olan çe�itli hikayelerin, Süleyman Çelebi’nin mevlidi ile bir ilgisinin olmad���
belirtilmektedir.123
Vesîletü'n Necât’�n bahir denilen bölümleri �öyle s�ralanmaktad�r: Münâcât,
yazar için duâ ve kitaptaki kusurlardan dolay� özür dileme, alemin yarat�l�� sebebi,
Muhammedî ruhun yarat�l���, Muhammedî ruhun intikali, velâdet, Hz. Peygamber’in
mucizeleri, mi’râc, Hz. Peygamber’in vas�flar�, vefâtü’n–Nebi, kitab�n sonu ve dua.
Bununla birlikte velâdet bahrindeki “Merhabâ” fasl�n�n Süleyman Çelebi’ye ait
olmad��� ve esere sonradan ilave edildi�i son zamanlarda yap�lan ara�t�rmalar
neticesinde anla��lm��t�r.124
2. Mevlid’in Okunu�u ve Mevlidhânlar
Mevlid’in ilk olarak kim taraf�ndan bestelendi�i hususunda kesinlik
olmad��� ifade edilmektedir. Bununla beraber bir süre Y�ld�r�m Beyaz�d’�n
imaml���n� yapmas� ve Ulucami’de bu görevi ifa etmesi dolay�s�yla, söz konusu
121 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. IV. 122 Ay�e Necla Pekolcay, Mevlid, Ankara, 1993, s.29-30. 123 Süleyman Çelebi, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. VIII.; Kamil Toygar, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Kültür ve Turizm Bakanl��� Milli Folklor Ara�t�rma Dairesi Yay�nlar�:40, II. Milletleraras� Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV, Gelenek-Görenek ve �nançlar, Ankara,1982, s.525. 124 Süleyman Çelebi, Vesiletü’n Necât, n�r. Ahmed Ate�, Ankara, 1954, s.68.
53
manzumenin bizzat XV. yüzy�lda Süleyman Çelebi taraf�ndan bestelendi�i ihtimali
üzerinde durulmaktad�r.
�lk bestekar� meçhul olsa da, gerçek olan �udur ki Mevlid çe�itli devirlerde
farkl� �ahsiyetlerce bestelenmi�; ayr�ca bu manzumeyi okumak hususunda öne ç�kan
bir çok �ahsiyet yeti�mi�tir. Dinî mûsikide XVI. yüzy�l�n önde gelen isimlerinden
olan ve bir çok besteler yapan Sinaneddin Yusuf’un Süleyman Çelebi’nin
Mevlid’ini bestelemi� olabilece�i ileri sürülmektedir. Onun bu eserle ilgili eski
besteyi farkl� bir tarzla okudu�u veya söz konusu esere yeni beste yapm�� oldu�u
iddias� ise �akayik Tercümesi’ndeki “Mevlid’de sâhib tarz” tabirine
dayanmaktad�r.125
XVII. yüzy�lda da Mevlid’e besteler yap�lm��t�r. Beli�’in Güldeste’de
kaydetti�ine göre, Mevlid bu yüzy�lda Sekban taraf�ndan bestelenmi�tir.126 Subhi
Ezgi ise mevlidin Übeyd adl� bir ki�i taraf�ndan bestelendi�ini belirtmektedir.127
Ali R�za Sa�man’�n belirtti�ine göre Mevlid genelde iki �ekilde
okunmaktad�r128:
1- Ba�ta ve ortalarda a�r-� �erif okuyarak yap�lan mevlidler,
2- Tev�ih okumak suretiyle yap�lan mevlidler.
Cumhuriyetten önceki mevlidhânlar�n, mevlide ba�lamadan evvel bir kaside
okuyarak mevlide ba�lad�klar�, mevlidin bahirleri aras�nda da kaside okuduklar�; bir
bahir bitince a��r veya tev�ih okuduklar� belirtilir.129
Mevlid, saz refakati olmadan müteaddid mevlid-hânlar taraf�ndan okunur.
Vaktiyle bestekârlarca usullü olarak bestelenmi� olan Mevlid’in bütün bu besteleri
tahminen XIX. as�r ortalar�nda veya sonlar�nda unutulmu�tur.130 Bugün çargâh-saba,
125 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.17, 469. 126 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s. 35, 469. 127 Subhi Ezgi, a.g.e., V, s.300. 128 Ali R�za Sa�man, Mevlid Nas�l Okunur ve Mevlidhânlar, �stanbul, 1951, s. 42-43. 129 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s. 49. 130 Süleyman Çelebî,, a.g.e., n�r. Faruk K. Timurta�, s. III.; Y�lmaz Öztuna, a.g.e., II, �stanbul, 1969, s.29.
54
hicaz-�ehnaz, rast, u��ak-beyati, hüzzam-segâh, muhayyer-tahir gibi gelenekselle�mi�
bir ana makam s�ralamas�yla okunmakta olan mevlidde eski besteli mevlidin etkisi ve
izleri oldu�u söylenmektedir. “Salât”l� ve “Hay Hay” terennümlü iki ayr� mevlid
bestesi son zamanlara kadar bilindi�i, Kocamustafapa�a Âsitanesi’nde yak�n zamanlara
kadar “Hay Hay”l� mevlidin okundu�u belirtilmektedir. Hüdaî Âsitanesi’nde de besteli
mevlid okuma gelene�inin oldu�u; �stanbul’da besteli mevlidi bilenlerin daha çok tekke
mûsikicileri aras�ndan ç�kt��� ifade edilmektedir. Bedevî �eyhi Ali Baba, Balat Sünbülî
Dergâh� �eyhi Kemal Efendi, Hüdaî �eyhi Ru�en Efendi, Hüdaî Zâkirba��s� �eyh
Mehmed Efendi (Pa�a Mehmed), Mutafzade Ahmed Efendi bunlardan birkaç�d�r.131
Mevlid �u makamlarda okunmaktad�r:
a) Mevlid’e sabâ makâm� ile ba�lan�r. Hüseynîde karar verilir. (Bazan dügâh,
beste-nigârdan sonra sabâya geçilir, hüseynîde karar verilir.)
b) Yarat�l�� bahrine hicaz ile girilir, hüzzâmda karar verilir. (Hüzzâm salât ü
selam için bir ba�lang�çt�r.)
c) Velâdet bahri rast, ni�âburek makamlar�yla okunur. Muhtelif makamlarla
ba�lan�ld��� da olur. Bu durumda da yine rastta karar verilir.
d) Mi’râc bahri hüzzam veya segâh ile okunur, hüseynîde karar verilir.
e) Vefât bahri hüzün ifadesi olarak genelde hicaz, nevâ, bayâtî ve u��âk
makamlar�nda okunur. 132
Süleyman Çelebî’nin mevlidi �u �ekilde okundu�u kaydedilmektedir:
“Mevlid manzumesinin her bölümü (bahir) mevlid-hân denilen bir ki�i taraf�ndan, bahirler aras�ndaki tev�ihler de tev�ihhân grubunca okunur. Bahirler aras�nda belli bir makam s�ras� takib edilerek gerçekle�tirilen mevlid icras�nda genellikle �öyle bir seyir takib edilir: Önce sabâ, çârgâh, dügâh veya �evkutarab makam�ndan tilavet edilen Kur’ân-� Kerîm veya bir tev�ihle mevlid töreni aç�l�r. Daha sonra yine ayn� makamda bir kaside okunup, “Allah ad�n zikredelim evvelâ”m�sra�yla ba�layan “Tevhid” veya “Münâcât” bahrine sabâ makam�yla girilir. Sabâ zemzeme, bestenigâr, dügâh, çârgâh, �evkutarab, muhayyer, u��ak, �sfahan, tâhir-bûselik, hüseynî veya acem-a�iran, acem-kürdî gibi makamlara geçkiler yap�larak, “Her ki diler bu duâda buluna/ Fâtiha ihsan ede ben kuluna” m�sra�n�n
131 Ömer Tu�rul �nançer, “Dinî Mûsiki”, Dünden Bugüne �stanbu Ansiklopedisi, III, �stanbul, 1994, s.58. 132 Nuri Özcan, a.g.e., s. 24-25.
55
ard�ndan mevlidhân�n yüksek sesle söyledi�i, “Merhum ve ma�fur Süleyman Çelebi’nin ve kâffe-i ehl-i îmân�n ruhu için el-Fatiha” cümlesini takiben okunan Fâtiha’dan sonra bahir tamamlan�r.
“Hak Teâlâ çün yaratt� Âdem’i” m�sra�yla ba�layan “Nur” bahrine hicaz makam�yla girilir. Eviç, ferahnâk, segâh, müstear, �ehnaz, karc��ar, tâhir-buselik,makamlar�nda geçkilerin yer ald��� bu bahir de hicazla sona ere; ard�ndan topluca salavât getirilir. Mevlidin üçüncü bahri, “Âmine Hâtun Muhammed ânesi” m�sra�yla ba�layan bu bahirde ni�âburek, sûzidilârâ, segâh, nihâvend veya hicaz, kürdîlîhicazkâr isfahan makamlar� gösterildikten sonra yine rast ile karar k�l�n�r; okunan salâtü selâm� k�sa bir dua takip eder. Bu bahirde, “�ndiler gökten melekler saf saf” m�sra�nda gerdâniye perdesinden girip mâhur na�meleriyle meyan yapmak, “Bu gelen ilm-i ledün sultân�d�r” m�sra�n� kürdîli-hicazkâr, “Âmine eydür çü vakt oldu tamam” m�sra�n� da isfahan makam�nda okumak adettir. “Yarat�lm�� cümle oldu �âduman” m�sra�yla ba�layan “Merhaba” bahrine hüseynî ile girilip pencgâh, u��ak gibi makamlara geçkiler yap�ld�ktan sonra segâh veya hüzzamda karar k�l�n�r; ard�ndan salâtü selâm getirilir. Mevlidin “Mi’rac” bahrine, “Söyle�irken Cebrâil ile kelâm” m�sra�yla girilir. Hüzzam, segâh, �rak, karc��ar, sabâ, eviç, hicaz, nihâvend, sûzidil ve kürdîli-hicazkâr makamlar�na geçkiler yap�ld�ktan sonra segâh makam�yla karar k�l�nmas�n�n ard�ndan yine salâtü selâm getirilir. Uzun süredir pek okunmayan “Vefat” bahri de hicaz, nevâ, u��ak ve bayatî makamlar�ndan okunmaktayd�. Mevlidin son bölümü olan “Dua” bahrine u��ak makam�yla girilir. “Ya ilâhi ol Muhammed hakk�yçün” m�sra�yla ba�layan bu bölümde kom�u makamlarda gezinildikten, bu arada sabâ ve bestenigâr makamlar�na da geçkiler yap�ld�ktan sonra, “Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn” m�sra�yla hüseynî makam�nda mevlid bitirilir. Ard�ndan okunan Kur’ân-� Kerîm ve yap�lan dua ile mevlid k�raati ve töreni tamamlan�r.” 133
Mevlid bahirleri muayyen makamlarda okundu�undan tev�ihler de her bahre
uygun makam ve güftelerden düzenlenmi�lerdir. Buna göre: �lk bahir münacat�
içerdi�inden tev�ihin güftesi de o manay� ta��yanlar aras�ndan seçilmi�tir. Münâcât
bahri dügah makam�ndan okundu�undan bu k�s�m için dügah vaya buna yak�n olan
sabâ, sabâzemzeme, sabâbuselik ve sabân�n terkiplerinden olan �evkitarab ya da sabây�
and�ran çargâh makamlar�ndan olmas� gerekir. Nur bahri için genelde hicaz veya
hüseyni makamlar� kullan�ld���ndan bu bahirlerden önce tev�ihlerde ayn� makamlardan
seçilir. Velâdet bahri rast, nur bahri hicaz, merhaba bahri u��ak, mi’rac visal bahri
133 Nuri Özcan, “Mevlid” (Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXIX, s. 484.
56
segâh, hüzzam ve �rak makamlar�n� gerektirdi�inden güfte, makamlar� da göz önünde
tutularak bunlara uygun tev�ihler okunmaktad�r.134
Memleketimizde okunmakta olan mevlidlerde bazen “vefat bahri” okunmaz.
Bunda iki husus önemlidir:
1. Mevlid, bir do�um, bir izdivaç, bir hitan ve bunlara benzer hay�rl� i�
dolay�s�yla okunuyorsa, vefat bahrinin okunmamas� uygun görülür. E�er ölüm
münasebetiyle mevlid cemiyeti düzenlenmi�se burada vefat bahrinin okunmas� uygun
olur.
2. Baz�lar� da mevlid cemiyetlerinde vefat bahrinin okunmas�na iki gerekçe ile
kar�� ç�karlar. Bunlardan biri Süleyman Çelebi vefat bahri yazmam��t�r. Mevlid,
Peygamberimizin do�um olay�ndan bahseden bir eserdir. Mevlid kelimesi ile vefat�n
alakas� yoktur. 135
Mevlidhân, mevlid okuyan kimselere verilen add�r. Padi�ahlar�n özel
mevlidhânlar� bulunmaktayd�. Saraylarda belirli gün ve gecelerde mevlid-i �erif âyinleri
icra edilirken, ayn� zamanda bütün yurtta da âyin-i �erifler icra edilir ve böylelikle
herkesin maddî ve manevî zevk ve ne�e içine girmeleri sa�lanm�� olurdu.136
XVII. yüzy�l�n önde gelen mevlidhânlar�ndan biri Bursal� Hâf�z Ubeyd’dir.
Nak�bendî �eyhlerinden biri olan Hac� Ahmed Efendi’nin o�lu olan Bursal� Hâf�z
Ubeyd, gençli�inden mûsiki ve yaz�yla ilgilenmeye ba�lam��t�r. Hâf�z Ubeyd söz
konusu eseri bestekâr� Sekban’dan me�k etmi�tir. Orhan Camii’nde devirhân ve
mevlevîhânede na’thân olan Bursal� Osman ise Sekban’�n besteledi�i mevlidi
Bursal� Ubeyd’den me�k etmi�tir.137 Bu yüzy�lda mevlid okuma hususunda önde
gelen zatlardan biri de hânende Kemhac�zade’dir. 138
134 Halil Can, “Rebiül-evvel”, MM, sy.297, �stanbul,1974, s.25-26. 135 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s.47. 136 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s.6. 137 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.25, 34-35. 138 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s. 55.
57
XVIII. yüzy�lda Bursal� Sar�cazade �brahim139, �stanbullu Hâf�z �ühudî
Mehmed, �eyh R�zâ, �stanbullu Hüseyin Dede, Sultan �mâm� Hac� Mustafa140,
Bursal� Nizameddin, Sultan �mâm� Hac� Mustafa’dan mevlidi me�k eden Zâkir
Hâtem Mehmed, Hattat ve mûsiki�inas Hüseyin Efendi’den mevlidi me�k eden
�eyh Ahmed Vefkî141 ve Çâlâkzade �eyh Mustafa142 gibi �ah�slar mevlid
okumakla me�hur olanlar aras�ndad�r.
Mevlid okumak XIX. yüzy�lda da önceki yüzy�llarda oldu�u gibi ayr� bir
sanat olarak görülmektedir. Bu yüzy�l mûsiki�inaslar�n�n ve mevlidhânlar�n�n
kulland�klar� mevlid bestelerinden ikisinin kime ait oldu�u kesin olarak
bilinmemektedir. Ancak bunlardan birinin Sekban’a ait olabilece�i dü�ünülmektedir.
Besteli mevlid Hopçu �âkir Efendi, Külhan Beyi Hüseyin Dede, Mutafzade
Ahmed Efendi, Hüdâyî �eyhi Ru�en Efendi, Mesud Efendi, Pa�a Mehmed, Balat
�eyhi Kemâl, Bedevî �eyhi Ali Baba, �eyh Muhtar Efendi, Arab Salih gibi zatlar
taraf�ndan okunmu�tur.
Bununla birlikte, mevlid bestelerinin genel bir ilgiye mazhar oldu�unu
söylemek mümkün de�ildir. Hayrullah Taceddin bir zamanlar Hüdâyî hankâh�nda
özellikle besteli Mevlid’in okundu�unu söylemi�tir. XIX. yüzy�lda mevlid besteleri
s�n�rl� yerlerde, belirli ki�iler taraf�ndan okunmu�tur. Said Özok’un a�abeyi Mesud
Efendi’den bu besteyi ö�renmesi, ancak okumamas�ndan dolay� unutmas� ve
günümüzde söz konusu besteyi bilen ki�ilerin olmamas�, eserin bu yönünü ortaya
ç�karmaktad�r. ��te bu sebeple XIX. yüzy�l ve evvelki yüzy�llarda okunan mevlidin
besteli mevlid olmad��� gerçe�i dile getirilmektedir. Dört bahirden olu�an ve
bahirleri, s�ras�yla “Dügâh, Hüseynî, Rast, Irak” makamlar�ndan meydana gelen
mevlid, baz� taksimler gibi k�smen belirli ezgilerle, k�smen de irticâlî bir
mahiyette usulsüz, fakat kendine özgü bir tav�rla okunmaya devam etmi�tir.
XIX. yüzy�lda mevlid okumakla �öhret kazanan bir çok �ah�s mevcuttur.
Beylerbeyi hatibi Hünkârbe�endi Rifat Efendi, �emsî Efendi, Zâkirba�� Hac�
139 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I,s.125-126. 140 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.146-147. 141 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.157-158. 142 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.161.
58
�brahim, Selimiye hatibi �eyh Ömer Efendi, Saîd Pa�a imam� nam�yla tan�nm��
olan Hasan R�zâ Efendi, onun ö�rencilerinden Hac� Hakk� Efendi ile Mevlidcilerin
piri addedilen Bedevî �eyhi Ali Baba gibi �ah�slar dönemin önde gelen
mevlidhânlar�ndand�r.143
XX. yüzy�lda da mevlidin okunmas� hususunda me�hur olmu� bir çok
�ah�s vard�r. Ancak edebiyat ve mûsikiye vak�f olmalar� sebebiyle Süleyman
Çelebi’ye ait olan mevlidi bediî bir tarzda, do�ru dürüst okuyabilen �ah�slar
s�n�rl�d�r. XIX. yüzy�l�n ikinci yar�s�ndan itibaren mevlid okumada me�hur olan
Aksarayl� Âma Haf�z Efendi, �ehlâ Haf�z Osman, Hünkâr mevlidcisi F�nd�kl�l�
Hac� Hakk�, Hünkâr mevlidcisi Haf�z Hamdi, Hünkâr �mâm� Haf�z Yusuf,
Kudümzen Haf�z �ükrü, Be�ikta�l� Hamdi, Enderunlu Haf�z Hüsnü, Haf�z �smail,
Bedevî �eyhi Ali Baba, Haf�z Receb, Haf�z Â�ir, Haf�z Ya�ar gibi �ah�slar önde
gelmektedir. Bu yüzy�lda halk aras�nda en çok sevilen mevlidhân ise Haf�z
Sami’dir. Kur'an ve mevlid okuyu�uyla, taksim yap���yla me�hur olan bu �ah�s,
�stanbul ve Anadolu’nun çe�itli yerlerinde mevlidhânl�k yapm��t�r. Boyabadl�
Hasan o�lu Mustafa �evki Efendi, Haf�z Kemâl, Beyo�lu’nda A�a Camii birinci
�mâm� Haf�z R�zâ, Haf�z Muhyeddin Tan�k, Haf�z Burhan, Haf�z Hamid, Haf�z
Tahsin gibi �ah�slar da Mevlidhânl�kla öne me�hur olanlar aras�ndad�r.144
1904-1918 y�llar�nda öne ç�kan mevlid-hânlar ise Enderunlu Haf�z Hüsnü,
Haf�z Sami, �a�� Haf�z Osman, Kas�mpa�al� Hac� Recep, Hünkâr Mevlidhân� Hac�
Hakk�, Be�ikta�l� Haf�z R�za, Tatl�kuyulu Haf�z Kemal, Aksarayl� Haf�z Cemal,
Aksarayl� Haf�z Ya�ar olmu�lard�r.145
Hz. Peygamber’in do�umu vesilesi ile okutulan mevlid, Türk toplumunda ayr�
bir yer bulmu� olmas�ndan dolay� farkl� durumlar için de okutulur hale gelmi�tir. Kandil
ve bayramlarda okutulmas�ndan do�um ve ölüm olay�na kadar çe�itli toplant�larda
mevlid okunagelmi�tir. Mevlid okutulan toplant�lar� �öyle s�ralayabiliriz:
143 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.469-475. 144 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.654-656. 145 Ali R�za Sa�man, a.g.e., s. 7.
59
1. Do�um: Do�um günü ve y�ldönümleri, do�umun yedinci günü, do�umun
k�rk�nc� günü, çocu�a ad verme.
2. Sünnet: Sünnet töreninin yap�ld��� gün, Sünnetin yedinci günü.
3. Okula Ba�lama: Kur’an-� Kerim ö�renimine ba�lad��� gün, �lkokula
ba�lad��� gün.
4. Askere u�urlama ve askerden dönme törenlerinde.
5. Evlenme: Söz kesimi, ni�ani dü�ün törenlerinde.
6. Kandil ve Bayramlarda: Mevlid, Kadir, Mi’rac, Regâib, Berat; Ramazan ay�
içersinde ve Kurban bayram� gecelerinde.
7. Ölüm: Ölümün yedinci, k�rk�ncu, elli ikinci gecesinde, ölümün sene-i
devriyesinde.
8. Adak olarak: Erkek ve k�z çocuk iste�inde, imtihan kazanmada, bir i�e ve
memuriyete tayin ve terfide, ev sahibi olundu�unda, bir felaketten kurtulu�ta v.s..
9. Bunlar�n d���nda: Temel atma törenlerinde, ticari ortakl�klar�n kurulu�unda,
bir müesseseyi kuranlar�n ve ba���ta bulunanlar�n ruhlar�na, sevinçli olaylar�n
kutlenmas�nda “�ükür mevlidi”, �ehitlerin ve din büyüklerinin ruhlar�n� taziz için, hac
farizas�n� eda etmek amac�yla, baz� müesseselerin kurulu� veya aç�l��lar� dolay�s�yla,
ya�mur duas� s�ras�nda v.s.. 146
Mevlid okutulmas� esnas�nda özellikle de ölüm sebebi ile okutulan mevlidlerde
haz�r bulunanlara �eker, tatl�, zülbiyat ikram� yap�lmaktayd�.147
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde �eyh �brahim Gül�enî Mevlidi’ni �öyle
anlat�r:
“Gül�enî mevlûdu avam için de�ildir. Yüksek tabaka içindir. Bütün ervam, asker taifesi, marifet erbab�, �air, müellif kimseler gelirler. Ak�amdan sonra Gül�enî hazretlerinin merkad�n�n avlusu k�ymetli hal�larla dö�enir. Bütün a��klar gelir. Namazdan sonra 20 zâkir zikrederken baz� a��klar vecde gelip simaa ba�larlar. Yüzlerce dervi�ler taraf�ndan zikirler, tevhitler, ilâhiler ile hüzinkar edip, bazen u��ak, neva, mahbup buselik edip, u��ak makam� gerdaniyyede karar k�l�p üçten fazla etmezler. Bir k�s�mlar� nikriz ve �ehnaz ve ha�irak
146 Kamil Toygar, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Ankara,1982, s. 520-521. 147 Sedat Veyis, “Ölünün Belli Günleri”, Anadolu Folkloru’nda Ölüm, Ankara, 1971, s. 80; Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1682, sad. Zuhuri Dan��man, XIV, �stanbul, 1970, s. 305.
60
makam� zengülden geçip, gerdaniyye edip, �sfahan üzerinde rast karar edip, aras�nda 12 makam üzere 12 burçlardan ni�an verir. Canlar birbirine sarma� dola� olurlar. Gül�enî halkas� zikrullah ile me�gul olur. Kar��l�kl� ilâhiler söylerler. Velhas�l bu �ekilde 12 makamdan 12 fas�l tevhit sultani olur ki 140 tarikin birinde olmaz. Bundan sonra Çelebi Efendi halvethânesinden ç�kar. Bütün a��klar elini öperler.
Zakirler okuyup, sonra kürsü üzerine mevlûdhân Bursal� Sar�msakç�zade Süleyman Efendi’nin yazd���; Allah âd�n zikr edelim evvelâ…, mevlûdunu 12 makamda, 24 �ubede, 48 terkip üzere güzel sesle okurlar. Peygamberin do�du�u yer gelince; Do�du ol fahrül enam, deyince bütün a��klar aya�a kalk�p tazim ederler.
Ya Resûlullah cemâlin ke�füd decca de�il mi Habibâ senin kelâm�n belâgululâ de�il mi, Okunup, sonra �eker, tatl�lar, zülbiyat da��t�l�r. Mevlud sona erince dileyen gider, kalanlar tevhide devam eder.”148
C. REGÂ�B KAND�L�NDE MÛS�K�
Regâib gecesi Recep ay�n�n ilk Cuma gecesine rastlamaktad�r.149 “Bu gecenin
kandil olarak kabul edilmesi 480/1087-1088 tarihinde, ilk olarak Ba�dad’ta ba�lam��t�r.
�iîlerin Eyyâm-� A�ûre, Iydü’z-Zehrâ,Vilâdet-i eimme v.b. ünlü mehrecanlardaki
ta�k�nl�klara kar��l�k olmak üzere Sünnî ulema da kandil gecelerinin ihyas� yolunu
tercih etmi�lerdir.”150
Regâib gecesinde de di�er mübârek gün ve gecelerde okutuldu�u gibi
Süleyman Çelebi’nin mevlidi okutulmu�tur. 151 Bursal� Safiye han�m ve damad�
Mustafa Râk�m efendi 1888 y�l�nda baz� kandillerin yan�s�ra Regâib gecesinde de
mevlid okutulmak üzere vakfiye haz�rlam��lard�r.152
148 Evliya Çelebi, a.g.e., XIV, s. 303-305. 149 Bu gecenin anlam�n�,önemini ve dinî yönünü birinci bölümde izah etmi�tik. Bk. s.12-13 . 150 �smet Parmaks�zo�lu, “Regâibiyye”, Türk Ansiklopedisi, Ankara,1978, XXVII, s.259; Mehmet Akku�, a.g.m., s.131’den naklen. 151 Nuri Özcan, a.g.m., s.484. 152 Mustafa Kara, “Mi’râc Mi'râciye ve Bursal� Safiye Hâtun’un Vakfiyesi” , Uluda� Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, VII, sy.7, Bursa, 1998, s.30.
61
1. REGÂ�B�YYE Regâibiyye, edebiyat�m�zda Regâib Gecesi sebebiyle yaz�lm�� olan manzum
eserler hakk�nda kullan�ld��� ifade edilse de dinî edebiyat�m�zda fazlas�yla yerini bulan
mi’râciyye, mevlid, hilye ve na’tlere kar��l�k regâibiyye, türünün tek örne�i olan
Matla’u’l-Fecr ile temsil edildi�i ifade edilmektedir. Matla’ul-Fecr, XVIII. as�r
mutasavv�f �airlerinden Salahî mahlasl� Abdullah Salâhaddin-i U��âkî
(ö.1197/1782)’ye aittir.153
Galata Mevlevîhânesi �eyhi Nâyî Osman Dede, Abdullah Salahî ve Üsküdarl�
Seyyid Mustafa Hâ�im, Do�nac�lar’da Hz. Nasuhî Hânikâh-� �erifinde, Hânikâh�n o
zamanki �eyhi, Hazret-i Nasûhî ‘nin yerine geçen; o�lu ve halifesi: �eyh Ali Alâüddîn
efendi’nin yan�nda sohbette bulunurlarken mi’râciyye yaz�lmas�na karar verilip
miraciyye yaz�lmas�ndan sonra eserden etkilenenlerin regâibiyye de yaz�lmas� temennisi
üzerine Salâhi de Regâibiyye’yi güfte olarak yapmay� üzerine alm��t�r. 154
Salâhi bu eserini Türkçe olarak yazm�� daha sonra da ayn� metni baz� ilavelerle
Arapça ve Farsça’ya tercüme etmi�tir. 211 beyitten ibaret olan Türkçe
Regâibiyye/Matla’u’l-Fecr’in yaz�ld��� tarih tam olarak belli de�ildir. Bununla beraber,
1729-1755 tarihleri aras�nda yaz�ld��� dü�ünülmektedir.155
Regâibiyye’nin bestekâr� hakk�nda kesin bir kayd�n bulunmad���, Na’lî-zâde
�brahim Efendi (ö.1766)’nin Matla’u’l-Fecr’in bestekar� olabilece�i belirtilmektedir.156
Eserin notasyonu konusunda da herhangi bir bilginin olmad���, fakat
günümüzde bulunan nüshalardan D. nüshas�nda157 beyitlerin kenar�ndaki makam
isimlerinin bu konuda fikir verdi�i ifade edilmektedir. Bu makamlar s�ras�yla: U��âk,
beyâtî, acem, arazbâr, tâhir ve u��âk makamlar�d�r. 158
153 Mehmet Akku�, a.g.m., s.132. 154 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, YTD, �stanbul, 1954, II, sy.18, s.766. 155 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 133. 156 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 134. 157 Dil ve Tarih-Co�rafya Fakültesi Kütüphanesi, Muzaffer Ozak Bölümü No.II/7’deki nüsha; Mehmet Akku�, a.g.m., s.130’dan naklen. 158 Mehmet Akku�, a.g.m., s. 134.
62
Salâhi’nin regâibiyyesinden ba�ka bir de Fevzi Efendi’nin 112 beyitlik
Envârü’l Kevâkib fî leyleti’r- regâib adl� eserine ula�abildik. Eserde regâibin manas�,
regâibin alametleri, niteli�i ve zaman� hakk�nda bilgi verildikten sonra be�inci bölümde
münacata geçilmektedir.159
Regâibiyyeler mesnevî tarz�nda ve Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün vezniyle
yaz�lm��t�r.
Regâibiyye’de, Hz. Peygamber’in, Receb ay�n�n ilk Cuma gecesi ana rahmine
dü�tü�ü, rivâyeti esas al�narak, Regâib gecesi anlat�lm��t�r. Ayr�ca, yine bu
manzumelerde Cenâb-� Hakk’a münâcat, Hz. Peygamber’in mucizeleri (özellikle mirac)
ve Hz. Peygamber’le ilgili na’tlar bulunmaktad�r.160
D. M�’RAC KAND�L�’ NDE MÛS�K�
Mi’rac kelimesi sözlükte Arapça “yukar� ç�kmak, yükselmek” anlam�ndaki
“urûc” kökünden türemi� bir ism-i alet olan “yukar� ç�kma vas�tas�, merdiven” anlam�na
gelmektedir. Terim olarak ise Hz. Peygamber’in gö�e yükseli�ini ve Allah kat�na
ç�k���n� ifade etmektedir. Olay, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gidi� ve oradan
da yükseklere ç�k�� olarak yorumlan�r. Kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi’rac” �eklinde
geçer. Fakat Türkçe’de mi’rac kelimesi ile her ikisi de kastedilmektedir. �slamî
kaynaklarda genellikle ele al�nd��� �ekliyle mirac hadisesi iki safhada meydana
gelmi�tir: Resûl-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yapt���
yolculu�a isrâ, oradan göklere yükselmesine mi’rac denilmektedir.161
Mi’rac kandili münasebetiyle çe�itli yerlerde mûsiki faaliyetleri yürütülürdü.
Bu faaliyetler için en elveri�li yerler camiler ve tekkelerdi. Mi’rac gecelerinde
mi'râciyyeler ve ilâhîlerin okunmas� önemli bir yer tutard�.162 Mi’rac gecesi okunan
159 Mustafa Uzun, “Fevzi Efendi”, D�A, �stanbul, 1995, XII, s.509. 160 Mehmet Akku�, “�slami Türk edebiyat�’nda Regâibiyye”, �lim ve Sanat, Ankara, 1986, sy.6, s.90. 161 Salih Sabri K�lavuz, “Mi’raciyye”, D�A, �stanbul, 2005, XXX, s. 132. 162 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye nin Üstünlü�ü”, YTD, sy. 18. II, �stanbul, 1954 , s. 739.
63
ilâhîler bir hayli fazlad�r. �lâhîlerin güftelerinin bir k�sm�n�n mi'râciyyelerden al�nd���,
bir k�sm�n�n da mi’rac maksad�yla yaz�ld��� ve bestelendi�i belirtilmektedir.163
Sözlükte “tanzim etmek, tertiplemek, süslemek” manalar�na gelen, mevlid ve
mi'râciyye bahirleri aras�nda cumhûr taraf�ndan okunan ilâhîler olan tev�ihlerin164
mi’rac kandilinde özel bir yeri vard�r. Tev�ihlere pekçoklar� aras�nda Yunûs Emre’nin
acem makam�nda bestelenmi� ilâhîsini165, Fuzûlî’nin Tanbûrî Aziz Efendi’nin
besteledi�i gazeli166, Nazîm’in �ikârîzâde Ahmed Efendi taraf�ndan arazbar makam�nda
bestelenmi� güftesini167 örnek olarak verebiliriz.
Mi’rac gecesinde okunmak üzere yaz�l�p, bestelenen Nâyî Osman Dede’nin
mi'râciyyesi mirac kandilinde ya da ertesi gün cami, Mevlevîhâne ve tekkelerde icra
edilirdi.168 Mi’râciyye özellikle Mevlevîler ve Mevlevî müzisyenleri aras�nda ilgi
görmü�; �stanbul’da Sünbülefendi, Merkezefendi, Hüdâyi, Nasûhî hanikahlar�nda ve
Kadirîhâne ile di�er büyük tekkelerde uzun zamanlar bestesiyle okunmaya devam
etmi�tir. Mi’râciyyenin dinî ve ruhanî bir anlam ta��mas�, tarikat mensuplar�n�n yan�
s�ra bütün müslüman çevrede de ilgi ve hürmet görmesini sa�lam��t�r.169
Mi’rac kandilinde mi'râciyye okuma gelene�inin XVIII. yüzy�lda Nâyî Osman
Dede’nin mi'râciyyesiyle ba�lad��� görü�ü hakimdir. Fakat Türk edebiyat�nda ilk
mi'râciyyenin XII. yüzy�lda kaleme al�nd���, ilk müstakil mevlid ve mi'râciyyenin de
XV. yüzy�lda yaz�l�p okundu�u ifade edilerek, bu tarihin geç oldu�u ve Yaz�c�zade
Mehmed’in Muhammediyyesi’nin mevlid gibi okundu�u bilgisinden yola ç�k�larak, bu
eserdeki mi’rac bölümünün mi’rac kandillerinde okunmu� olabilece�i
belirtilmektedir.170
163 Mustafa Uzun, “Mi'râciyye”, D�A, �stanbul, 2005, s. 138. 164 Nuri Özcan, a.g.e., s. 21. 165 Abdulkadir Töre, Türk Mûsikisi Klasiklerinden: �lâhîler, ne�. Yusuf Ömürlü, VIII, �stanbul,1989, s. 106-107. 166 Ali R�za �engel, Türk Mûsikisi Klasikleri: �lâhîler, n�r. Yusuf Ömürlü, IV, �stanbul,1979-82, s. 86-87. 167 Abdulkadir Töre, a.g.e., s. 144-145. 168 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 739. 169 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-i Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, YTD, sy:14, II, �stanbul, 1954, s.615 ; Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I,, s. 125. 170 Mustafa Uzun, a.g.m. s.137.
64
Her ne kadar Mi’râciyye Mirac kandili için yaz�l�p bestelenmi� olsa da,
Revnako�lu’nun ifade etti�ine göre Mi’râciyye, üç aylar dedi�imiz Receb, �aban ve
Ramazan aylar�nda da okutulmu�tur.171
1. Mi’râciyye ve Mi’râciyye Çe�itleri
Edebiyat�m�zda, genellikle de klasik edebiyat�m�zda kullan�lmakta olan
miraciyye ve mirac-nameler, Hz. Peygamberin Mirac mucizesini anlatan, ço�unlukla
mesnevi �eklinde kaleme al�nan ve müstakil olarak olu�turulan eserler hakk�nda
söylendi�i gibi, �airlerin divanlar�nda veya manzum eserlerinde kaside ve gazel
�eklinde söylenmi� manzumeler veya mensur eserler için de kullan�lmaktad�r.172
Mi’râc mûcizesi Müslüman milletlerin edebiyat, mûsiki, minyatür, hat ve kitap
sanatlar�na yans�m��t�r. Bu konudaki edebiyat eserleri mi’râciyye ya da mi’râcnâme
ad�yla daha çok �ranl�lar’la Türkler taraf�ndan ortaya konulsa da mûsiki alan�nda
sadece Osmanl�lar’da mevlid gibi bir form olu�turdu�u görülmektedir.173
Hz. Peygamber’e duyulan sevgiyi anlatmak için yaz�lan Na’t, Siyer, Mevlid ve
Hilye’lerde Mi'râc olay� önemli bir yer tutmaktad�r.174 Ayr�ca Muhammediyye ve
Garibnâme gibi kitaplar�n birer bölümü mi’raca ayr�lm��t�r.175 Bir k�s�m divanlarda,
hamse diye adland�r�lan kitaplarda usul gere�i önce Münacât, Na’t-i- Nebi, Na’t-i-Alî,
sonra Mevlid ve Mi’râciyye, Vasf-� Çâr yâr (dört halifenin vas�flar�), son olarak da
padi�aha dua, senâ, sonra da hikayeye ibtida ….. suretiyle görülen klasik edebi
mahsullerden ba�ka ayr�ca büyük de�erde mi’râciyyeler yaz�lm��t�r.176 Ayr�ca
Mi’râciyye ve mi’râcnâme ayr�m�nda, kasidelerin mi’râciyye, mesnevilerin ise
mi’râcnâme diye adland�r�ld��� ifade edilmektedir.177
171 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’ nin Üstünlü�ü, s.739. 172 �akir Diclehan, “Divan Edebiyat�m�zda Miraciyyeler”, �slami Kültür ve Sanat Dergisi”, sy.3, �stanbul 1988-89, s.18. 173 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135. 174 Kemal Eraslan, “Hakim Ata ve Miracnamesi”, Atatürk Üniversitesi E�itim Fakültesi Ara�t�rma Dergisi, Ahmet Cafero�lu Özel Say�s�” sy. 10, Erzurum,1979, s.243-304 175 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135. 176 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski Klasik Tasavvuf Edebiyet�m�zda Mi’râciyyeler”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954, s.658. 177 Mustafa Uzun, a.g.m., s.135.
65
Türk Edebiyat�’nda Ça�atay sahas�nda mi'râciyyenin ilk müstakil örne�i,
Hakim Süleyman Ata’n�n 122 beyitlik Mi’râcnâmetü’l-hazret isimli eseriyle XII.
yüzy�lda verilmi�tir.178
XIII. yüzy�ldan itibaren Divan edebiyat�nda yayg�nla�maya ba�layan
mi'râciyyelerin, özellikle XVI. yüzy�ldan sonra �airlerin Divanlar�nda yer ald���; XVII.
ve XVIII. as�rlarda da hemen hemen her �airin bir veya birkaç mi'râciyye yazd���
belirtilmektedir.179
Anadolu sahas�nda ise ilk müstakil mi'râciyyenin Ahmedî taraf�ndan XV.
yüzy�lda (808-1405) yaz�lan 497 beyitlik Tahkîk-i Mirâc-� Resûl oldu�u aktar�lmaktad�r.
Bu yüzy�ldaki di�er mi'râciyyeler s�ras�yla �unlard�r:
1. Abdülvâsi Çelebi’nin 817/1414’de yazm�� oldu�u 567 beyitlik Mi’râcnâme-i
Seyyidü’l- be�er Hazret-i Resûlullah aleyhi efdalü’s-salavât.
2. Aksarayl� Îsâ adl� �airin XIV-XV. yüzy�llarda yazd��� tahmin edilen
Mi’râcnâmesi.180
3. Müellifi meçhul 468-678 beyitlik Mi’racnâme.181
4. Ârif isimli �airin 841(1437)’ de 1745 beyit halinde yazm�� oldu�u
Mi’râcü’n-nebî’’ si.182
5. �brâhim Bey’in 275 beyitlik mesnevi tarz�nda yazd��� Mi’râciyyesi.183
XVI. yüzy�ldan itibaren divanlar�n içinde mi’râciyyelerin artmaya ba�lad��� ve
XVII.-XVIII. yüzy�llarda ise hemen hemen her �airin divan�nda bir ya da birkaç
mi'râciyyenin yer ald��� belirtilir.184
Mirâciyyesiyle kendi ça��ndaki �airleri, ayn� zamanda kendinden sonraki
�airleri de etkileyen ve bu türün üstad� kabul edilen Gani-zâde Nadirî (ö. 1626), XVII.
yüzy�lda eser vermi�tir.185 178 Kemal Eraslan, a.g.m., s.243-304. 179 �akir Diclehan, a.g.m., s.19. 180 Mustafa Uzun, a.g.m., s.136. 181 Hayati Develi, “Eski Türkiye Türkçesi Devresine Ait Manzum Bir Mi’râcnâme”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVIII, 1998, s.81-228. 182 Mustafa Uzun, “Mi’râciyye”, D�A, XXX, s.136. 183 Musa Duman, “�brâhim Bey’in Mi’râc-nâmesi”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVII, 1997, s. 169-238. 184 Mustafa Uzun, a.g.m., s.136.
66
XVIII. yüzy�lda yaz�lan en önemli mi'râciyye, Nayî Osman Dede’nin
mi'râciyyesidir.186 Bu yüzy�lda mi'râciyye kaleme alan �ah�slar ve eserleri �öyledir:
�smâil Hakk� Bursevî’nin Manzûme-i Mi’râc-ün-nebisi; Halvetiye’den
Kastamonulu �eyh Muslihuddîn Vehbi’nin Mi’râcülbeyân�; Bal�kesirli Ke�kek Zâde
Fât�me Kâmile Han�m’�n Mi'râc- � Peygamberî; Edirne müftisi Hac� Mehmed Fevzî
Efendi’nin Kudsiyyüs-sirâc-fî-Nazmil-mirâc ismiyle ilk önce Türkçe; daha sonra
Kudsiyyül-Minhâc-fî-Bahsil-Mirâc ad�yla Arapça yay�nlanan Mi’râciyye–i �erîfesi;
Kerkük’lü Seyyid Abdüssettar’�n 7 sahifelik Mi’râciyyesi; Bursa M�srî Asistânesinin
son �eyhi, Bursa tarihçisi: Mehmet �emsüddin efendi’nin Nigâr-� �emsî ad�n� verdi�i,
30 beyitli ufak manzumesi. 187
XIX. as�rdaki mi'râciyyeler ise �unlard�r:
Rifâ’i –ye ricâlinden Salât-� Kemâliye �ârihi, Üsküdarl� �eyh Seyyid Mehmed
Nûri Efendi’nin, Risale-i Mi’râc’�; Edirne kap�s� d���ndaki Emir Buhari Tekkesi’nin 10.
�eyhi Simke�zâde Hasen Feyzî Efendi’nin Mi'râc’nâmesi; Erzurum’da yeti�mi�
mutasavvif �âirler aras�nda küçük divançesi bulunan Erzurum’lu �eyh Osman
Siracüddin-Siracî’nin küçük çaptaki Manzûme-i Mi'râc’�; Son asr�n içinde yazd���
Na’t-i �erîf’lerle �stanbul ma’bedlerinde Mevlid cemiyetlerinde bulunan Bedeviyye
tarikati mensuplar�ndan Beylerbeyli Arap Sa’dî Bey’in Mi’râciyye’ si.188
Son dönemde ise Kerküklü Seyyid Abdüssettar Efendi Mi'râciyye Divan� ile
ad� zikredilmektedir.189
Bu mi'râciyyelerden ba�ka mevlidlerin içersinde mi'râciyye bölümü bulundu�u
gibi müretteb divanlarda ve mesnevilerde de mi'râciyyeler bulunmaktad�r. Bütün
bunlar�n eser ya da eser sahiplerinin isimleri bir çal��mada bir araya getirilmi�tir:
Mevlidlerde bir bölüm olarak mi'râciyye;
185 �akir Diclehan, a.g.m., s.20. 186 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.125. 187 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.658. 188 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciye”, s.690. 189 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.690.
67
“Ahmedî (ö. 815/1412)’nin �skender-mâme’sinin Mevlid bölümü, Süleyman Çelebi (ö. 826/1422)’nin Vesîletü’n-Necat’�, Emirî (ö.981/1573)’nin Mevlid’i, �eyh Mustafa Selâmî (ö. 981/1573)’nin Mevlid’i, Dervi� Dede (XVI’nc� as�r) Mevlid’i, Ak�emseddinzâde Hamdullah Hamdî (853-909/1449-1503) Mevlid’i, �âhidî (XV-XVI’nc� as�r) Mevlid’i, Visâlî (XVII’nci as�r)’nin Mevlid-i �erif’i, Büyük Ayasofya Camii Vâizi Hamdullah’�n Mevlidü’n-Nebî’si, Yusuf Sâmî Efendi’nin Mevlidü’n-Nebî’si.”
Mürettep Dîvanlarda Mi’râciyeleri bulunan �airler;
“Dîvanlar�nda mi’raciye bulunan �airlerimizden baz�lar� aras�nda, XVI’nc� as�rda Lâmiî Çelebi, XVII’nci as�rda Ganî-zâde Nâdirî (980-1036/1572-1626), Azmî-zâde Hâletî (ö. 1040/1630), Nevî-zâde Atâyî, Nâilî-i Kadîm (ö. 1077/1666), Ne�âtî Ahmed Dede (ö. 1085/1674), Vâdî Muhammed Çelebî (ö. 1093/1682), Fasih Ahmed Dede (ö. 1111/1699), Riyâzî, Âs�m-� Bosnavî, Selâmî, Rü�dî, Senâyî �eyh Ali Efendi, XVIII’inci as�rda, Sâbit (ö. 1124/1714), Nazîm Yahyâ (ö. 1140/1727), Seyyid Vehbî (ö. 1149/1793), Dürrî Ahmed Efendi (ö.1135/1722), Sâlim (ö. 1157/1743). Halimî Mustafa Pa�a (ö. 1173/1759), Alî Nutkî Dede, Mâhir, Hâz�k, Hakim Seyyid Muhammed Nûr, Vâs�k, Birrî, XIX.uncu as�rda �zzet Molla (ö. 1245/1829), Fâik Ömer (ö. 1254/1838), Lebîb ve Âdile Sultan.”
Baz� mesnevîlerde bir bölüm te�kil eden mi’râciyeler;
“XIV-XV’inci as�rlarda �brahim Bey’in Külliyat’� içinde yer alan Manzum Müntabat-� Mesnevî �erhi’nde, Ahmedî’nin Cem�id ü Hur�id’inde, Ali �îr Nevâ’î (844-907/1441-1501)’nin Hayretü’l-Ebrâr, Ferhad ü �îrin, Mecnûn u Leylî, Seb’a Seyyâre ve Sedd-i Skenderî mesnevilerinde, Ak�emseddin-zâde Hamdullah Hamdî (583-909/1449-1503)nin, Leylâ vü Mecnûn’unda, Behi�tî (II.Bayezid devri)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda, XV’inci as�rda, Lâmiî (ö. 938/1531)’nin Ferhad ü �îrin’inde, Fuzûlî (ö. 963/1555)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda , Kara Fazlî (ö. 971/1563)’nin Gül ü Bülbül’ünde, Ta�l�cal� Yahyâ (ö. 990/1582)’nin Gencîne-i Râz, Usûl-nâme, �âh u Gedâ, Yûsuf u Züleyhâ ve Gül�en-i Envâr’�nda, Refiî’nin Be�âretnâme’sinde, Aray�c�-zâde Ferdî Hüseyin (ö. 1121/1709)’in �âpur-nâme’sinde, XVII’nci as�rda, Kaf-zâde Fâ’izî (ö. 1031/1621)’nin Leylâ vü Mecnûn’unda, �lmî (ö. 1045/1635)’nin Manzûme-i Kadi-zâde’sinde, Nevî-zâde Atâyî (991-1045/1583-1635)’nin Âlem-nümâ, Nefhatü’l-Ezhâr, Sohbetü’l-Ebkâr, Heft-hân ve Hilyetü’l-Efkâr’�nda, Na’îm’in mesnevisinde, Nâbî (ö. 1124/1712)’nin Hayriyye’sinde, Suphi-zâde Feyzullah Fevzî (ö. 1152/1739)’nin Safâ-nâme ile A�knâme’lerinde, �eyh Gâlib (ö. 1213/1789)’in Hüsn ü
68
A�k’� ve Mustafa Kâil’in Nâme-i A�k’�nda mi’râciye bölümleri mevcuttur.” 190
2. Mi’râciyye’ nin Okunu�u ve Mi’râciyehânlar
Mi'râciyye denildi�inde akla ilk olarak mûsiki�inaslar�m�za göre klasik
mûsikimizin en uzun bestesi ve “Türk mûsikisinde, câmi mûsikisinin en mutantan
formu”191 olarak nitelendirilen Galata Mevlevîhânesi �eyhi Kutb-� Nâyi Osman
Dede’nin mi'râciyyesi gelmektedir.
Revnako�lu Osman Dede’nin mi'râciyyesi hakk�nda “Nâyî Osman Dede’nin
muhte�em bir muvaffak�yetle ibdâ etti�i o e�siz k�ymetteki �âh eseridir ki, bir benzeri
yap�lamam��t�r, belki de yap�lamayacakt�r. Güftesi harika, bestesi �ahika say�lacak
kudrette”192 ifadelerini kullanmaktad�r.
Osman Dede’nin Mi'râciyyesi’nin yaz�l��� ile ilgili iki rivâyet vard�r:
1- Nâyî Osman Dede, Abdullah Salahî ve Üsküdarl� Seyyid Mustafa Hâ�im,
Do�anc�lar’da Hz. Nasuhî Hânikâh-� �erifinde misafir olduklar� s�rada, Hânikâh�n o
zamanki �eyhi, Hazret-i Nasûhî’nin yerine geçen, o�lu ve halifesi: �eyh Ali Alâüddîn
efendi’nin yan�nda sohbette bulunurlarken Hazret-i Nasûhî taraf�ndan kendilerine
yap�lan manevî bir i�aret ve ilham üzerine; içlerinden biri “Bir Mi’râciyye yaz�lsa da
Vilâdiyye (Mevlid) gibi kandil gecelerinde okunulsa…”, demi�. Bunu Nâyî Osman
Dede’den rica etmi�ler. O da, dervi�çe boyun e�ip “Eyvâllah !” diyerek güfte ve
bestesinin kendi taraf�ndan yap�lmas�n� üzerine alm��t�r. Bir dahaki haftaya
Mi’râciyye’yi bestesiyle getirip, �eyh Alâüddin efendi’ye sunmu�.
Osman Dede, Âyin-i �erîf sonras�nda, �eyh odas�nda ve hey’et kar��s�nda
eseri sonuna kadar okumu� ve odada bulunanlar eserden etkilenmi�ler. Bunun üzerine
regâib gecelerinde okunmak üzere regâibiyye yaz�lmas� temennisinde bulunulmu�. Bu
vazife Hazret-i Sâlâhi’ye verilmi�; Sâlâhî de regâibiyyeyi güftesini yapmay� üzerine
alm��t�r.
190 Metin Akar, a.g.m., s. 117-118, 125-127, 131-132. 191 Y�lmaz Öztuna, “Mi’râciyye”,TMA, II, �stanbul, 1969, s.32. 192 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-i Nâyî Osman Dede ve Mi'râciyesi”, s.615.
69
2- Di�er rivâyet ise �öyledir: Sultan III. Selim’in Kulekap�s�
Mevlevîhânesi’nde bulundu�u bir günde, okunmas� gelenek haline gelen eski
mi’râciyyelerden biri okunmu�. Mukabele(Âyin-i �erif)’den sonra Padi�ah Nâyî Osman
Dede’ye mi’râciyyeyi nas�l buldu�unu ve daha iyisinin yap�l�p yap�lamayaca��n�
sormu�. Nâyî Osman Dede de yap�labilece�ini ifade edince, Osman Dede’ye bir ay
müddet vererek, yeni bir mi’râciyye kaleme almas�n� istemi�tir. Osman Dede, bir ay
sonra eserini tamamlay�p dergah’a getirmi�tir. Yine padi�ah�n bulundu�u bir mukabele
gününde okunmu�tur. 193
Mi’râciyye “Bahir” ad� verilen her biri ayr� makamda bestelenmi� olan
bölümlerden olu�maktad�r. Eser, I. Bahir Segâh makam�nda bestelendi�inden “Segâh
Mi’râciyye” ad�n� alm��t�r. Bahirler aras�nda güfteleri Arapça olarak �eyh Nasûhi
taraf�ndan yaz�lm��, eseri zenginle�tiren “tev�ih”ler de bulunmaktad�r. 194
Eserin usûlü hakk�nda Türk darb� oldu�u195, ba�tan a�a�� durak �eklinde ve
usûlsüz olarak196 bestelendi�i bilgisi nakledilmektedir.
Mi’râciyyenin bahirleri daima iki mûsiki�inas taraf�ndan okunur. Kürsünün
etraf�n� yar�m ay �eklinde çevreleyen zakir ve tev�ihhânlardan olu�an hususi bir
koronun, eseri a�a��dan sonuna kadar takip ve terdif ederek i�tirak etmesi �artt�r.197
Mi'râciyye ikindi namaz�n�n ard�ndan bir haf�z taraf�ndan, �srâ veya Necm
Sûreleri’nden bir a��r okunmas�yla ba�lar. Daha sonra Mi’râciyye metni, bahre ç�kan iki
mi’râchân taraf�ndan okunur. Her m�sra�n okunmas�ndan sonra dört, be� veya daha fazla
ki�iden te�ekkül eden zâkirler korosu “�kbel yâ Mûcib”, “salla aleyh”, “mine salâh” v.s.
gibi sözleri ayn� makâmda ve hep bir a��zdan tekrar ederler. Mi’râchânlar�n say�s�
yeterli ise iki�er iki�er bahre ç�karlar. Yeterli de�ilse, iki ki�i bu vazifeyi sonuna kadar
devam ettirir. Mi’râciyye bittikten sonra yine Kur'an-� Kerim’den, Necm Sûresi’nin ilk
193 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, s.766. 194 Subhi Ezgi, a.g.e., III, s.102-142. 195 Subhi Ezgi, a.g.e.,III, s.102-143. 196 Ekrem Karadeniz, Türk Mûsikisi Nazariye ve Esaslar�,Türkiye �� Bankas�, �stanbul,1984, s.162; Süleyman Erguner, Kutb-� Nâyî Osman Dede ve Rabt-� Ta’bîrât-� Mûsiki,s.32’ den naklen. 197 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’nin Üstünlü�ü”, s.739.
70
on sekiz âyeti veya Bakara Sûresi’nin sonlar� bir haf�z taraf�ndan okunur. Duâhân’�n
duâs� ile merasim sona erer. Mi’râciyye okuma töreni birkaç saat sürmektedir.198
Revnako�lu, Mi’râciyye’nin Eyyübî Zekâizâde Hâf�z Ahmed �lhâmi Efendi,
Kulekap� Mevlevîhânesi son neyzenba��s� Hattat Hac� Emin Dede ve Seyyid
Abdülkadir Töre taraf�ndan notaya al�nd���n� söylemektedir. Ancak neva bahri’nin,
zaman�nda tesbit edilememesi ve bunu bilenlerin de birer iki�er ortadan kaybolmas�
sebebiyle, k�ymetli bestesinin bugün bulunmad���n� ifade etmektedir.199
Mi'râciyye için Esrar Dede’nin Tezkire’sinde �öyle geçmektedir:
“Hakkâ ki �eyh-i mütercem âlim ve ârif ve zâhid olduklar�ndan mâadâ fenn-i musikîde üstâz-� esâtize-i zamanlar� olub masnû’ât-� hibâle-i hevâiyyeleri el’an hayret figen-i havât�r-� mehere-i fenn-i mezbûr olub her taraftan ma’mûr ve fenn-i �i’r ü in�âda dahi pür zur olub mu’cizât-� nebebiyyeden Miraciyyeleri tasannuât-i �i’riyyeden hâlî alâ sebîl-il-ilhâm serzede-i tab’-� çalâkleri oldu�u gibi bestesinde dahi mülhem olduklar� �âibe-i i�tibaht�r.”
Müstakimzâde ise Tuhfe-i hattâtîn’de �unlar� söylemektedir:
“Merhum Osman Dede’nin �i’r ü in�â taraf� dahi sâir fezâil ve maârifi
gibi müsellem olma�la niça âsâr-� bisyâra muvaffak olmu� idi. Ezcümle
mi’râciye’leri güfte ve beste kendi eserleri her sâl sabâh-� mir’âc’da k�râat
olunmakla müstemi’în-i züvvâr ferahnâk ve envâr-� salevât-� kesîre ile târîk diller
tâbnâk olurlar.”200
Mi’râciyye, kenarlar�nda makam isimleri gösterilmek suretiyle 1310/1892’de
ne�redilmi�tir. Eseri bast�ran Ali Galib’dir. Kitab�n ismi Mi’râc’�n Nebî
aleyhisselâm’d�r.201
�eyh-ül �slâm Esad Efendi Atrab-ül Âsâr’�nda Ârif Efendi’nin mi'râciyyesinin
de XIII. yüzy�l bestekârlar�ndan Niznâm Yusuf Çelebi taraf�ndan bestelendi�ini202 ve
198 Metin Akar, “Nâyî Osman Dede ve Mi’râciyesi”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Konya,1981, sy.1, s.16. 199 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Kutb-� Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, s.616. 200 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.153-154. 201 Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, �stanbul 1942, s.124.
71
�stanbul’da Eyüp Sultan Türbesi’nde okundu�u, eserin zamanla unutuldu�u
belirtmektedir.203
Bununla beraber Edirne Müftüsü Mehmed Fevzi Efendi’nin de eserinin besteli
olarak okundu�u, notas�n�n mevcut olmad��� Revnako�lu’nun kay�tlar� aras�ndad�r.204
Mi’râciyyenin okunmas�n�n adet haline gelebilmesi için hay�rseverler
taraf�ndan vak�flar olu�turulmu�tur. 1888 tarihinde Bursal� Safiye han�m ve damad�
Mustafa Râk�m Efendi de, Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid, Kadir gecesi
hatm-i �erif, Mi'râc kandilinde de Mi’râciyye okunmas�n� sa�lamak üzere vakfiye
haz�rlam��lard�r. Haz�rlad�klar� vakfiyenin Mi’râciyye ile ilgili bölümü bugün de
varl���n� sürdürmektedir. Her sene Mi'râç kandilinin oldu�u günün ikindi namaz�ndan
sonra Nâyî Osman Dede’nin Mi’râciyyesi, �stanbul’dan gelen mirâciyehânlar
taraf�ndan Bursa’daki Mahkeme Camii’nde okunmaktad�r. 205
Mi’râciyye okunmak üzere tahsis edilen di�er vak�flar da s�ras�yla �unlard�r:
1. �eyh Kerâmeddin efendi’nin vakf�; Mi’râciyye’nin yap�lmas�na vesile olan
Mehmet Nasûhî Efendi’nin câmiinde okunmak üzere (�stanbul-Üsküdar);
2. Kazasker �brahim Süedâ Bey’in vakf�; Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri
Câmii’nde okunmak üzere (�stanbul-Üsküdar);
3. Rifat Mehmet Sad�k Pa�a’n�n vakf�; Sünbül Efendi’nin câmiinde okunmak
üzere (�stanbul Kocamustafapa�a);
4. Ziyâ E�refo�lu Vakf�; Numâniye câmiinde okunmak üzere (Bursa’da).206
Mi’râciye okuyan kimselere Mi’râciyehân ya da mi’râchân denilir. �lk
mi’râchân mirâciyyenin �airi ve bestekâr� Galata Mevlevîhanesî �eyhi Kutbü’n-nâyî
Osman Dede’dir.207 Hammâmî-zâde �smail Dede (ö.1191-1262/1777-1846), Azmî dede
202 Subhi Ezgi, a.g.e., V, s.300. 203 Mustafa Uzun, a.g.m., s.138. 204 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Eski-Klasik Tasavvuf Edebiyat�m�zda Mi'râciyyeler ”, s.766 205 Mustafa Kara, a.g.m., s.30. 206 Orhan Nasuhio�lu, “Dinî Mûsikimizin Bir �aheseri Mi’raciye”, MM, sy.92, �stanbul, 1974, s.7. 207 Metin Akar, “Mi’râchânlar�m�z”, Türk Kültürü, �stanbul, Haziran, 1986, sy.278, s.375.
72
(XIX.as�r), Senih (ö. 1272/1855), Hopçu-zâde Mehmed �âkir Efendi (ö.1275/1858),
Muhtar Efendi (ö.1858), Kambur �evki (ö.1291/1874), S�rr� Efendi (ö.1296/1878),
Dellâl �eyh Osman Efendi (ö.1296/1878), Mustafa-zâde Ahemd Efendi (ö.1301/1883),
�eyh Mehmed Ru�en Efendi (ö.1309/1891, �eyh Hulûsî Efendi (ö.1315/1897), Ahmed
Hüsâmeddin Dede (ö.1318/1900), Üsküdarl� Pa�a Mehmed (ö.1318/1900), Ahmed
Kavsî Dede (ö.1327/1909), �mrahorî Arap Salih (ö.1328/1911), Hüseyin Fahreddin
Dede (ö.1329/1911), Kemal Efendi(ö.1333/1914), Hâf�z Hâ�im Efendi(ö.1334/1915),
Burunsuz �smail Efendi (ö.1335/1916), Hâf�z �ükrü Efendi (ö.1929), �eyh Ali R�za
Efendi (ö.1924), Sadeddin Efendi (ö.?), Fehmi Efendi(ö.?), Zekâizâde Haf�z Ahmed
Irsoy (ö.1942), Hattat Mehmed Emin Dede (ö.1942) isimli �ah�slar da Osman Dede’den
son döneme kadar mi’râciyyeyi icra eden kimselerdir.208
Mevleviler, Mi’râciyye okunan günlerinde di�er tarikat mensuplar�n�
dergâhlar�na davet ederek, Mevlevî âyin’i yap�ld�ktan sonra meclisi haz�r bulunan en
k�demli �eyhe terk ile ilâhiler okunarak devrân ve k�yâm zikri yapmalar�na izin verirler
ve hep beraber orada sema ederlerdi.209
Mevlid cemiyetlerinde ikram olarak �eker veya �erbet da��tmak adet oldu�u
halde mi’râciyye cemiyetlerinde �eker ve �erbete ek olarak Hz.Peygamber’in miracda
kendisine sunulan süt ikram�n� temsil olarak süt de da��t�lm��t�r.210 Münacat bahri k�sm�
icra edilirken dinleyicilere gül suyu serpilir, ard�ndan mirac bahrinde süt ikram
edilirdi.211
208 Metin Akar, a.g.m., s.375-378. 209 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.124. 210 Sadedin Nüzhet Ergun, a.g.e., I, s.125. 211 Mustafa Uzun, a.g.e., s.138.
73
E. BERAT KAND�L�NDE MÛS�K�
Berat kelimesi Arapça “berâe-berâet” kelimesinin Türkçele�mi� halidir.
Berat iki �ey aras�nda ili�ki olmamas�, ki�inin bir yükümlülükten kurtulmas� ya
da yükümlülü�ün bulunmamas� manas�na gelmektedir.212
Di�er mübârek gecelerde oldu�u gibi Berat gecesinde de Süleyman
Çelebi’nin mevlidi okutulmu�tur.213 Bursal� Safiye han�m ve damad� Mustafa Râk�m
Efendi’nin 1888 y�l�nda Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid okutulmas�
gere�ince haz�rlad�klar� vakfiye bu gecede de mevlidin okunmakta oldu�unu gösterir
niteliktedir.214
Ömer Tu�rul �nançer cami mûsikisinde, mi’râciyye d���nda “regâibiye”,
”nevruziye”, ”iydiyye”, “berâatiye” ve “mevlidiye” gibi, kutsal gün ve gecelerde
okunmak üzere bestelenmi� eserlerin varl���ndan söz edildi�ini ancak bu eserlerin elde
örne�inin bulunmad���n� ileri sürmektedir.215 Biz de ara�t�rmalar�m�z sonucunda
Berat kandiline mahsus her hangi bir özel forma ula�amad�k.
F. RAMAZAN AYINDA MÛS�K�
Hicri aylar�n dokuzuncusu olan Ramazan, müslümanlarca “onbir ay�n sultan�”
olarak vas�fland�r�lm��, dinî hayatta müstesna bir yer i�gal etmi�tir. Bu ayda Kur’an-�
Kerim yeryüzüne inmeye ba�lam�� ve oruç tutmak Müslümanlara farz
k�l�nm��t�r.216Böylesi güzel olaylar�n meydana geldi�i bu ay� müslümanlar�n farkl�
etkinliklerle zenginle�tirdikleri görülmektedir. Bunlardan biri as�l konumuz olan mûsiki
alan�ndaki etkinliklerdir.
Ramazan ay�yla birlikte camilerde daha canl� ve daha yo�un bir dinî mûsiki
icraat� görülmektedir. Bu aya mahsus olan ve cemaatle eda edilen Terâvih namaz�
212 Halit Ünal, “Berat Gecesi”, D�A,V, �stanbul, 1992, s.475. 213 Nuri Özcan, a.g.m., s.484. 214 Mustafa Kara, a.g.m., , s.30. 215 Ömer Tu�rul �nançer, a.g.m., s.58. 216 el-Bakara 2/182-183.
74
esnas�nda okunan ilâhiler, minarelerde okunan temcidler bu mûsiki icraat�n�n türlerini
meydana getirmektedir.
1. Ramazan �lâhîleri
Tasavvufî edebiyat sahas�ndaki “ilâhi”nin, kendine mahsus bir üslûbla
bestelenerek meydana gelen �ekline dinî mûsikide de “ilâhî” denmektedir.217 Dinî
mûsikimizde Rebî’u’l- evvel ve Muharrem aylar�ndan sonra, kendisi için en çok beste
yap�lan ay Ramazan ay�’d�r. Ramazan ay�nda camilerde k�l�nan Terâvih namazlar�n�n
her dört rek’at�ndan sonra okunan eserler “Ramazan �lâhîleri” olarak an�lm��t�r.218
Ramazan ilâhîlerinin önemli bir k�sm� Yunus Emre’nin �iirlerinden seçilmi�tir.219
Tekkelerde okunan Ramazan ilâhîlerinin, güfte ve beste itibariyle daha
sanatkârane, camilerde okunanlar�nsa, beste itibariyle daha hareketli tarzda oldu�u ifade
edilir.220
Ramazan ilâhileri güfteleri bak�m�ndan ikiye ayr�l�r: Ramazan�n ilk iki
haftas�nda okunan ilâhîlerin güfteleri, “Merhabâ yâ �ehr-i ramazan” m�sra�yla ba�lar
veya bu m�sra nakarat halinde tekrar edilir. U�urlama geceleri denilen son iki haftada
okunmaya mahsus olan ilâhîlerde ise Ramazan�n sona ermesinden do�an hüzün
terennüm edilir, “Elvedâ yâ �ehr-i ramazan/ Elvedâ ey mâh-� mübârek” gibi m�sra ve
nakaratlara yer verilir.221
Halil Can Ramazan ilâhîleri’ni üç k�s�ma ay�r�r. �lk on günde bu ay� idrak
etmenin sevincine i�aret eden güfteler:
“ Merhaba ya merhaba, sad merhaba, ya merhaba”; “ Doland� her yer kandiller ile, Doldu camiler müminler ile”.
217 Nuri Özcan, a.g.e.,s.41. 218 Mustafa Uzun,”�lâhî”, D�A, XXII, ,s.66. 219 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”s.133-136. 220 Mustafa Uzun, “Edebiyat�m�zda Ramazan ve Ramazaniyeler”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy.XI, �stanbul, 1979,s.20. 221 Mustafa Uzun, a.g.m., s. 66.
75
�kinci on günde bu mübârek ay�n hürmetine günahlar�n aff� ile Allah’tan
rahmet ve merhamet niyaz�n� içeren güftelere yap�lan ilâhiler okunur:
“Ya kerim Allah bize k�l ma�firet �ehr-i ramazan hürmetin”.
Üçüncü on günde Ramazan�n sonu yakla�t���ndan veday� anlatan ilâhîler
okunur:
“Elveda �ehr-i saadet elveda”, “Geldin geri gider misin Elveda ya �ehr-i Ramazan”.222
Ramazan ilâhîlerine Yunus Emre’nin çokça tercih edilmi� olan ilâhîlerini örnek
olarak verebiliriz:
“Gönül hayrân olupdur a�k elinden, Ci�er püryan olupdur a�k elinden.” Düyek usûlünde, hicâz, mâhur, u��ak, beyati makamlar�nda bestesi yap�lm��,
Ramazan ilâhîsidir ve teravih namazlar�nda okunmaktad�r.
“Mü�tak olup özledi�im �ehr-i Remezan merhaba. Bakup yolun gözledi�im �ehr-i Remezan merhaba”
Evsat usulünde u��ak ilâhîdir. Ramazan ay�n�n onbe�inden önceki kar��lama
gecelerinde ve daha ziyade ilk haftas�ndaki teravih namazlar�nda okunur. Ço�unlukla
ilk dört rekat’�n sonunda okundu�u gibi, alt�nc�, sekizinci rekatlardan sonraki
oturmalarda da okunabilir. 223
Haf�z H�z�r �lyas A�a 1828-29 y�l� olaylar�n� kaleme ald��� Tarih-i Enderun
adl� eserinde Ramazan gecelerinde padi�ah�n huzurunda okunan ilâhîleri �öyle anlat�r:
“Ramazan�n mübârek ay� �ubat’�n 27. gecesi göründü. Zât��âhane, K��la Camii’nde teravih namaz� k�l�naca��n� suvari a�alar�na bildirdi. Yakla��k onbe� dakika sonra Yüce Padi�ah geldi. Ezanlar okundu; teravih ve tesabih (dualar) okunup herkes yerine gittikten sonra Padi�ah taht kap�s�n�n önündeki müezzin a�alar�n ilâhî okumalar�n� ferman eyledi ve onlar da: “Ey dertlilerin derdine derman
222 Halil Can, “Ramazan”, MM, sy. 300, �stanbul, 1974, s. 25. 223 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 132-139.
76
veren Allah” ilâhîsine girip okuduktan sonra bu türden iki üç ilâhî daha okumalar� istenince: “Ey enbiyalar serveri, Ey evliyalar rehberi, Ey ins-ü can peygamberi, Ehlen ve sehlen merhaba”, ilâhîsinden sonra:
“Her kaçan anarsam seni karar�m kalmaz Allah’�m
Senden gayri göz ya��m kimseler silmez Allah’�m” ilâhîsini tamamlay�p pe�inden;
“Göster cemalin �em’ini yans�n oda (od) pervaneler” ilâhîsini okudular. Bundan sonra Suyolcuzade Salih Efendi ile Nâyzen Mustafa Efendi’nin birer naat okumalar� uygun görüldü.”224
1819-1820 y�l� Ramazan�n� ayn� eserde �öyle anlat�lmaktad�r:
“Ramazan’�n 10. günü teravih k�l�nd�ktan sonra ilâhî �smarland�. Mabeyn müezzinleri Müezzinba�� �akir A�a ile tunç kap�n�n hizas�na s�raland�lar. Kullar�n� seven padi�ah onlar� görünce kö�kten �akir A�a’ya seslenerek, “�ermsar etme Hüdâyâ Rûz-i Mah�erde beni” (Tanr�m beni mah�erde utand�rma) ilâhîsini okumalar�n� ferman eyledi. Sermüezzin Efendi de tiz perde o temiz nutku okumaya çaba gösterdi. Yerine ve zaman�na göre türlü sesler ç�kararak okuyup bitirdikten sonra selam verdi. O zaman ötekiler düzce (basit ilâhîlerden birkaç tanesini daha uzun uzun okumaya ba�lay�p tak�m tak�m topluca ilâhîler dinlettiler. Biraz da hicaz makam�ndaki “Âsuman-� bi-sütûn muallake�. Kudret-i lâilahellahu” (Tanr�’n�n kudretiyle yüksek gökler dayanak olmadan dururlar) ilâhîsi okununca bütün yürekler birle�ti ve güzel sesli müezzinler ba���lar almas�na neden oldu.”225
2.Temcîdler
Üç aylara has olan Temcîd, Arapça “ta’zim ve senâ etmek” manas�na gelir.
Minarelerde ezandan ayr� olarak, Allah’a yap�lan dua, tazarru ve münâcât’lar hakk�nda
kullan�lm��t�r. Dinî Mûsiki’nin tesbih formlar�ndand�r. Recebin birinci gecesi ba�lay�p,
Ramazan�n son Terâvih namaz�na kadar devam eden Temcîdler, Hz. Peygamber
döneminde ilk müezzin olan Bilal-i Habe�i taraf�ndan okunmaya ba�land��� rivâyet
edilmektedir. Osmanl� zaman�nda da temcîd icras�n�n devam� için vak�flar düzenlenmi�;
224 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e.,, s. 325. 225 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e., s.162-163.
77
ilk vak�f Hazreti Hüdâi taraf�ndan olu�turulmu�tur.226 �stanbul’da birçok cami ve
tekkede temcidlerin okunmas�na üç aylarda ba�lamas�na kar��l�k Süleymaniye
Camii’nde yaln�z ramazan gecelerinde ba�lan�lmaktayd�.227
Teravih namazlar� aras�nda okunan tev�ihlerde ve Ramazan ilâhilerinde oldu�u
gibi, Temcîdlerde de Ramazan-� �erifin ilk haftas�ndan on be�inci gecesine kadar
“Merhabâ, yâ merhabâ. �ehr-i Ramazân merhabâ”, onbe�inden sonra da gönüllere
hüzün veren bir edâ ile “elvedâ, dost elvedâ” nakaratlar� söylenirdi.228
Temcidlerin okunu� �ekilleri ve makamlar�n�n �u �ekilde oldu�u belirtilir:
“Bir ki�i taraf�ndan “Yâ Hazret-i Mevlâm” denilir ve ard�ndan üç kelime-i
tevhid okunur. Arkas�ndan kitap ve �eriat sahibi peygamberlerden birkaç�n�n, en az
dördünün ad� yad edilir; sonunda alemlerin sultan�n� Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “Salât-ü
Selâm” getirilir. Kur’an-� Kerim’den “Küllü men aleyha fân”, “Küllü �eyin hâlikün illâ
vecheh”,”Lehu’l-hükmü ve ileyhi turce’ûn” gibi âyetler okunur. Akabinde bir beyitten
olu�an münacat veya na’t-� Resûl, salâlar tavr�nda okunup bittikten sonra hep birlikte
“Vel hamdü lillâhi Rabbil âlemin” denilir ve “el-Fatiha” çekilir. Fatiha-i �erifeyi,
herkes içinden okuyup bitirdikten sonra, “Ma kâne Muhammedün ebâ ehadin mir
ricaliküm…” ya da “Sübhane Rabbike Rabbil izzet-i….” âyet-i kerimelerini bir ki�inin
ayn� perdeden okumas� ile Temcîd sona ererdi.” 229
Temcîdler, bestelenmi� ilâhî veya tev�ih �eklinde olmad���ndan her zaman
belirli bir makamdan okunmas� �art de�ildi. �lk münacat, hangi makamdan okunursa,
onu takip eden tevhid-i �erifler, lâfza-i celâller ve salât-ü selâmlar da ayn� makamda
okunur ve makam her vakitte ve her defas�nda de�i�tirilebilirdi. Temcîdler genellikle
rast, u��ak, segâh, hicaz, neva, hüseynî, acem, acema�iran, eviç, muhayyer, �ehnaz gibi
makamlardan biri üzerine seyirler yap�l�r, okunacak �u�ul ve ilâhiler, ona göre
düzenlenirdi. Her gece ba�ka makamlara geçilirdi. Temcîd ba��ndan sonuna kadar ayn�
226 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Minare Mûsikimizde Temcidler”, TK, �stanbul, 1967, VI, sy. 36, s. 2996, 2998. 227 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2999. 228 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s. 2997. 229 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., s.2996-2997.
78
makam üzerinde devam eder; bazen de nihavend ve suzînak’den yap�lm�� ilâhilerin de
okundu�u olurdu.230
Temcîdlerin bir örne�i Subhi Ezgi taraf�ndan notaya al�nm��t�r.231
3.Teravih
Ramazan ay�na mahsus olarak eda edilen Terâvih namaz�, k�l�n��� esnas�nda
iki�er ya da dörder rekat olarak k�l�n�r. Her dört rekatta bir salât u selâm getirilip,
aralarda ilâhî okunmak üzere yerine getirilen Terâvih usulünde kullan�lmak üzere be�
de�i�ik makamda salât u selam bestelenmi�tir. Bu usule göre Terâvih namaz�n�n ak���
�öyledir:
1. �lk dört rekat Isfahan makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 2. �kinci dört rekat Sabâ, Dügâh veya Bestenigar makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 3. Üçüncü dört rekat Hüzzam veya Ferahnak makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 4. Dördüncü dört rekat Eviç makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi), 5. Be�inci dört rekat Acema�îran makam� icras� (Salât u selâm, Namaz, �lâhi).232
Yats� namaz�n�n son sünnetinden sonra müezzinba�� Isfahan makam�ndan
“sübhanallahi vel-hamdülillahi vela-ilahe illa’llahü”yü yüksek sesle okur, müezzinler de
ayn� makamdan “sallü ala Muhammed” derler, bir ki�i de tekbir al�r ve Terâvih
namaz�na ba�lan�l�r:
“1. �lk Dört Rekat
Terâvih namaz�n�n ilk dört rekatinde, imam�n k�raat� �sfahan makam�ndad�r. Müezzin de makamdan imam�n tekbirlerini tekrar eder ve imama yol gösterir. Selam verildikten sonra müezzinler, �sfahan makam�nda ilâhî okurlar. Bu ilâhîden sonra müezzinler beraberce sabâ, dügâh ya da bestenigar makam�nda salât u selam getirirler ve ikinci dört rekata ba�lan�r.
230 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m., 2997. 231 Subhi Ezgi, Temcit-Na’t-Salat-Durak, �stanbul, 1945, s. 4-7. 232 Nuri Özcan, “Ramazan’da Mûsiki”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy. X1, �stanbul, 1971, s. 5.
79
2. �kinci Dört Rekat
Bu bölümde imam, sabâ, dügâh ya da bestenigar makamlar�nda hangisi ile salât u selam getirilmi�se o makamda k�raat eder. Yine bir müezzin, imam�, tekbirlerde ayn� makam ile tekrar eder. Selam verildikten sonra icra edilen makamda ilâhî okunur. Ard�ndan hüzzam ya da ferahnak makam�nda salât u selam getirilerek üçüncü rekata ba�lan�r.
3. Üçüncü Dört Rekat
�mam hüzzam ya da ferahnak makamlar�ndan hangisi ile salavatlanm��sa o makamda k�raat eder. Selam verildikten sonra icra edilen makamda ilâhî okunur. Ard�ndan eviç makam�nda salât u selam getirilir ve dördüncü rekata ba�lan�r.
4. Dürdüncü Dört Rekat
Bu bölümde eviç makam� icra edilir. Eviç makam�nda ilâhî okunduktan sonra, son bölüme acema�îran makam�nda salât u selam ile kalk�l�r.
5. Son Dört Rekat
Son dört rekatta acema�iran makam� icra edilir. Bu k�s�m bittikten sonra acema�iran makam�nda bir ilâhî okunur. Genellikle herkesin bildi�i;
“Allahümme salli ale’l-Mustafa
Bediu’l-cemali ve bahri’l-vefa” güfteleriyle ba�layan �u�ul okunur. Bu �u�ulden sonra Âl-i �mran Sûresi’nin 53. âyeti okunur. Bir müezzinacema�iran makam�nda, âyetin “Rabbenâ amennâ bimâ enzelte vet’tebea’ne’r-rasûl” k�sm�n� okur, sonra cumhur olarak, âyetin kalan k�sm� okunur. Böylece ara dua k�sm�na geçilir.
6. Ara Dua K�sm�
Ara dua k�sa sürelidir. Cemaat dua ederken bir müezzin, na�meli olarak “âmîn, âmîn, âmîn” der. Sonra, cumhur olarak salât u selam getirilir.233
Terâvih namaz� aras�nda makam de�i�tirme kural�n�n Türk mûsikisi bestekâr�
Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (ö.1123/1711) taraf�ndan konuldu�u rivâyet
edilmektedir.”234
233 Süheyl Ünver, Bir Ramazan Binbir �stanbul, s. 18.; Ahmet Y�lmaz, “Eski �stanbul’da Cami Mûsikisi ve Terâvih Namazlar�”, Marmara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi, Bitirme Tezi, �stanbul, 2004, s.18.
80
Yunus Emre’nin;
“Ey Enbiyalar serveri ey evliyalar rehberi Ey ins-ü-cân Peygamberi ehlen ve sehlen merhabâ” m�sralar�yla ba�layan ilâhisi teravihin ilk dört rekatt�ndan sonra okundu�u gibi
teravihden ç�k�ld�ktan sonra da minarelerde verilen temcidlerde okunmaktayd�.235
H�z�r �lyas Efendi Tarih-i Enderun’da, 1239/1823 y�l�n�n Ramazan ay�nda
teravihte padi�ah�n huzurunda ilâhî okunu�unu anlatmaktad�r. Padi�ah�n iste�ine göre
müezzinlerin biraraya gelerek Suyolcuzade Salih Efendi’nin,
“Taht-gâh etti vücudum �ehrini sultân-� a�k Dil sarây�nda kuruldu bir ulu dîvân-� a�k Ey Gafûri ermek istersen e�er cânân�na; Terk-i cân eyle tecelli eylesin cânân-� a�k”
eserini okuduklar�n� sonra s�ras�yla;
“�lm-i bahr-� esnâf�n�n dürdanesiyim ben Maarif-i künz-i dil vessâf�n�n pervânesiyim ben Benim ilmim kat�nda müçtehidler âciz olmu�tur Velâ ilm-i ilâhinin deli divânesiyim ben”, “Ey sanem noldun câna kastin var Ba�r�m� deldin ya ne kastin var Ba��m önünde çevkân elinde Çelmeden gayri ya ne kast�n var”
ilâhilerinin okundu�unu bildirmektedir.236
4. Kadir Gecesi’nde Mûsiki
Kur’an-� Kerim’in yeryüzüne inmeye ba�lad��� gece olan Kadir Gecesi’nin
Müslümanlar aras�nda çok ayr� bir yeri vard�r. Kadir gecesinde bu geceye has olarak
güzel sesli imamlar her rek’at� farkl� bir makamda k�ld�rd�klar� Terâvih ve Kadir
namazlar�, müezzinlerin cumhur müezzinli�i tarz�yla ve rek’at aralar�nda okuduklar�
234 Sadeddn Nüzhet Ergun, a.g.e., s. 132. 235 Cemaleddin Server Revnako�lu, “Yunus’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, s.133. 236 Haf�z H�z�r �lyas A�a, a.g.e., s. 236-237.
81
“elveda” nakaratl� Ramazan ve Kadir gecesi ilâhîleriyle bir mûsiki ziyafeti
sunarlard�.237
Kadir gecesinde:
“Yâ elvedâ; Dost merhâbâ!
Mâh-i mübârek elvedâ!”, beyitlerine �u parça ilave edilir;
“On bir ayl�k yoldan gelür
Bir ay bize mihman gelür
Yar�n bize �efî olur;
Yâ �ehr-i Remezân elveda!”
Terennüm olarak da;
“Yâ elvedâ, Yâ elvedâ
Dost elvedâ
�ehr-i Remezân elvedâ” denilirdi.238
1888 y�l�nda Mevlid, Regâib, ve Berat kandillerinde mevlid, Kadir gecesi
hatm-i �erif, Mi'râç kandilinde de Mi'râciye okunmas�n� sa�lamak üzere Bursal� Safiye
han�m ve damad� Mustafa Râk�m efendi beraber bir vakfiye haz�rlam��lard�r. Bu
bilgiden anla��ld���na göre Kadir Geceleri mûsikinin yan�nda ço�unlukla Kur’an-�
Kerim okunarak geçirilmekteydi.239 Bununla birlikte Kadir gecesinde yine mübârek
gün ve geceler denilince ilk akla gelen eser olan mevlidin okundu�unu240 ifade
edebiliriz.
G. BAYRAM GÜNLER�NDE MÛS�K�
Bayram haftalar�na mahsus olarak �stanbul tekkelerinde, icra edilen zikir
�ekilleri son derece çekici ve sürükleyici bulunmu�tur. �stanbul Kadirihânesi Pîr
237 Mustafa Uzun, “Kadir Gecesi”, s.126. 238 Cemaleddin Server Revnako�lu, a.g.m.,s.135. 239 Mustafa Kara, a.g.m., s.30. 240 Nuri Özcan, a.g.m., s. 484.
82
makam�, Âsitane (Merkez tekke) olmak itibariyle bu tekkelerin ba��nda geliyordu.
Örne�in di�er günlerde okunmas� usulden olmayan Evrâd-� kebirin, sadece bayram
haftalar� okundu�u ifade edilir. Bununla beraber k�yam ilâhisi olarak zakirlerden
dinlenilmekte olan:
“A�k�mla ol â��k�n S�tk�nla ol sâd�k�n Mahbubudur Hâlik’�n (efendim) Sultan Abdülkâdir’in.”
ilâhisi de, bayram haftalar�na mahsustur. E�refo�lu’nun nutuklar�ndan, evsat usûlünde,
segâh makam�nda bestelenmi� olan bu ilâhinin, Kaadirihâneden ba�ka bir tekkede
okunulmad��� belirtilir. 241
Bayram namazlar�ndan önce müezzin mahfelinde bir k�sm�n� bir ki�inin, bir
k�sm�n� da cumhurun okudu�u bayram salâs� okunmaktayd�.242
Ayr�ca bayram namazlar�nda ve günlerinde ve kurban kesilirken Itrî taraf�ndan
segâh makam�nda bestelenmi� olan, Allah’�n azamet ve büyüklü�ünü anlatan “tekbir”
okunmaktad�r.243
241 Cemâleddin Server Revnako�lu, “Kaadirihânede Erbaîn Helvas�”, YTD, �stanbul, 1954, sy:9, s.469. 242 Nuri Özcan, a.g.e., s.18. 243 Nuri Özcan, a.g.e., s. 20-21.
83
SONUÇ
Türkler hayatlar� boyunca din ile kültürü birarada bulundurmu�lar, dinî
motiflerle kültürlerini zenginle�tirmi�lerdir. Bunun en güzel örneklerini mübârek gün ve
gecelerin ya�anmas� esnas�nda vermi�ler, zaman içerisinde de bunlar gelenek halini
alm��t�r.
Muharrem ay�, Ramazan ay�, kandil geceleri ve bayram günlerinin ya�and���
zamanlarda insanlar bir arada bu günleri de�erlendirmenin güzel örneklerini
vermi�lerdir. Zaman içerisinde a�ûre günü kutlamalar�, ramazan haz�rl�klar�, ramazan
sergileri, iftar, teravih, sahur, kadir gecesi, bayram adet ve gelenekleriyle zengin bir
kültür birikimi olu�mu�tur.
Saray ve çevresinde de durum farkl� olmam�� mübârek gün geceler için
alaylar�n düzenlenmesinden, çift minareli camilerin mahyaland�r�lmas�, tek minareli
camilere kaftan giydirilmesi ve huzur derslerine kadar farkl� ekinliklerin olu�mas�
sa�lanm��t�r.
Bütün bu faaliyetler insanlar�n birbiriyle kayna�malar� ve çocuklara ramazan
sevgisi a��lamak aç�s�ndan da önemli yer tutmaktad�r.
Ayr�ca, bu mübârek gün ve geceler sosyal hayat� etkilemekle kalmam��, �slami
Türk edebiyat�nda kaside, ilâhî, mersiye, muharremiyye, ramazaniyye, bayramiyye,
mevlid, mi’râciyye ve regâibiyye gibi bir çok �iir türü ortaya ç�km��t�r.
Edebiyat alan�ndaki bu eserlerin baz�lar�n�n bestelenmesi ile de mûsiki
alan�nda cami ve tekke mûsikisinin baz� formlar� olu�mu�tur.
Muharrem ay�n�n onuncu gününde Hz. Hüseyin’e duyulan sevgiyi dile
getirmek amac�yla mersiyeler, muharremiyyeler vücuda getirilmi�tir. Bu günde
Yaz�c�zade’nin ünlü mersiyesinin yan� s�ra, Süleyman Çelebi’nin mevlidin de
okunmu�tur.
84
Hz. Peygamber’in do�um günü olan mevlid kandilinde okunmak üzere
mevlidler yaz�lm��t�r. Mevlidler Hz. Peygamber’in k�saca hayat�n�n anlat�ld���
manzumelerdir. Mevlid kandilinde herkesin büyük önem verdi�i Süleyman Çelebi’nin
Mevlid’i XV. yüzy�ldan itibaren okunagelmi�tir. Birçok mevlid manzumesi yaz�lm��
olsa da Süleyman Çelebi’ninki büyük ilgi görmü�, bestesi ile varl���n� günümüze kadar
ta��m��t�r.
Mirac kandilinde okunmak üzere XVIII. yüzy�lda Kutbu’n Nâyî Osman Dede
mirâciyye yazm��, ayn� zamanda bestesini de kendisi haz�rlam��t�r. Mi’râciyyenin
okunmas� için haz�rlanan vak�flar�n belirli yerlerde bulunmas� sebebiyle, tüm ülkede
mevlid kadar yayg�n okunamam��t�r. XVIII. yüzy�la kadar Mirac kandilinde mevlid
manzumelerinin mirac bahirleri okunmu�, mirâciyyeden sonra mirâciyyenin yan�s�ra
mevlidin okunmas�na da baz� topluluklarda devam edilmi�tir.
Regâib kandilinde okunmak üzere regâibiyye yaz�lm�� olsa da, bestesiyle
günümüze kadar gelememi�tir. Bu sebeple Regâib kandilinde, kendisi için herhangi bir
formun olu�mad��� Berat kandilinde ve Kadir gecesinde Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i
okunmu�tur.
Ramazan ay�nda da öncelikle teravih namazlar�n�n k�l�n��� esnas�nda mûsiki
bulunmaktad�r. Minarelerden okunan Temcîdler de ramazana özgü besteli eserlerdir.
Ayr�ca söz olarak her hicri ay� ilgilendiren, özel olarak bestelenmi� ilâhîler
önemli yer tutmaktad�r. �lâhîler ramazan ilâhîleri olarak s�n�fland�r�ld��� gibi, mirac ve
mevlid bahirleri aras�nda okunanlara tev�ih ad� verilmi�tir.
Bütün bunlar�n yan� s�ra bu e�siz eserlerin günümüze ula�mas�n� sa�layan
mevlidhân, ilâhici, mersiyehân, mi’râciyyehân, naathân ve âyinhânlar� rahmetle
anmaktay�z.
Sonuç olarak �unu söyleyebiliriz ki mübârek gün ve gecelerin ihya edilmesi
esnas�nda dinî mûsiki önemli ölçüde yerini alm��, hatta dinî mûsikinin icra edilmesi bu
gün ve gecelerin ihya edilmesi ile e�de�er tutulmu�tur.
85
B�BL�YOGRAFYA
Abdülaziz Bey, Osmanl� Âdet, Merasim ve Tabirleri, (n�r.Duygu Ansan Günay; Kaz�m Ar�san ), �stanbul, 1995.
Ahmed Esad Ben’im, Ramazan Geldi Ho� Geldi, �stanbul, 1949.
Ahmet Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul,1948.
Ahmet Rasim, Ramazan Kar��lamas�, �stanbul, 1990.
……………, Ramazan Sohbetleri, �stanbul, 1967.
Akar, Metin, “Mi’râchânlar�m�z”, Türk Kültürü, sy.278, �stanbul, Haziran, 1986.
……………, “Nâyî Osman Dede ve Mi’râciyesi”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Konya,1981.
……………, Türk Edebiyat�nda Manzum Mi’râc-Nâmeler, Ankara, 1987.
Akku�, Mehmet, “�slami Türk edebiyat�’nda Regâibiyye”, �lim ve Sanat, sy.6, Ankara, 1986.
Ali Seydi Bey, Te�rifat ve Te�kilat�m�z, (n�r. Niyazi Ahmet Bano�lu), �stanbul, ts..
Bal�khâne Naz�r� Ali R�za Bey, �stanbul’da Ramazan Mevsimi, (n�r. Ali �ükrü Çoruk), �stanbul, 2001.
Bayraktar, �brahim, “Bayram”, D�A, �stanbul, 1992, V.
Bayr�, Mehmet Halil, “Dinî Günler ve Bayramlar”, �stanbul Folkloru, �stanbul, 1972.
Bozkurt, Nebi, “Kandil”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV.
Can, Halil, “Rebiülevvel”, MM, sy. 297, �stanbul, 1972.
……………, “�slâmi Aylar�n Mûsikisi”(Muharrem), MM, sy. 294, �stanbul, 1974.
……………, “Ramazan”, MM, sy.300, �stanbul, 1974.
Develi, Hayati, “Eski Türkiye Türkçesi Devresine Ait Manzum Bir Mirancâme”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, �stanbul, XXVIII, 1998.
Diclehan, �akir, “Divan Edebiyat�m�zda Miraciyyeler”, �slami Kültür ve Sanat Dergisi”, sy.3, �stanbul, 1988-89.
Duman, Musa, “�brâhim Bey’in Mi’râc-nâmesi”, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat� Dergisi, XXVII, �stanbul, 1997.
86
Eraslan, “Kemal, Hakim Ata ve Miracnâmesi”, Atatürk Üniversitesi E�itim Fakültesi Ara�t�rma Dergisi, Ahmet Cafero�lu Özel Say�s�, sy. 10, Erzurum, 1979.
Ergun, Sadedin Nüzhet, Türk Mûsikisi Antolojsii, I, �stanbul, 1942.
Erguner, Süleyman, Kutb-� Nâyî Osman Dede ve Rabt-� Ta’bîrât-� Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Yüksek Lisans Tezi, �stanbul, 1991.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1682, (sad. Zuhuri Dan��man), XIV, �stanbul, 1970.
Ezgi, Subhi, Nazari ve Ameli Türk Mûsikisi, �KN, III, �stanbul, t.y..
Ezgi, Subhi, Temcit-Na’t-Salat-Durak, �KN, �stanbul,1945.
Gökta�, U�ur, “Muharrem Âdetleri” , Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, V, �stanbul, 1994.
Görün, Mete, “Mi'râciye Konferanslar�”, MM, sy.335, �stanbul,1977.
Güzel, Abdurrahman, “Oniki Ay�n Sultan� Ramazan”, Töre, sy. 122, Ankara, Temmuz, 1981.
Haf�z H�z�r �lyas A�a, Tarih-i Enderun, Letaif-i Enderun 1812-1830, (sad. Cahit Kayra), �stanbul, 1987.
�nançer, Ömer Tu�rul, “Dinî Mûsiki”, Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, III, �stanbul,1994.
Kara, Mustafa, “Mi’râc Mi'râciye ve Bursal� Safiye Hâtun’un Vakfiyesi”, Uluda� Üniversitesi �lahiyat Fakültesi Dergisi, VII,sy.7, Bursa, 1998.
K�lavuz, Salih Sabri,”Mi’raciyye”,D�A, �stanbul, 2005, XXX.
el-Kütübü’s-Sitte ve �ürûhuha, Ça�r� Yay., �stanbul, 1992.
Mehmed Esad Efendi, Te�rifat-� Kadime, Osmanl�larda Töre ve Törenler, (sad. Yavuz Ercan), �stanbul, 1979.
Miras, M. Kâmil, “Leyle-i Regâib” Sebilürre�ad, XI, sy.261, �stanbul,1949.
Mümtaz, Ahmet, Tarihimizde Hayal Olmu� Hakikatler, �stanbul, 1948.
Nasuhio�lu, Orhan, “Dinî Mûsikimizin Bir �aheseri Mi’raciye”, MM, sy.92, �stanbul, 1974.
Nutku, Özdemir, “Bayram Alay�”, D�A, �stanbul, 1992, V.
Okay, Orhan, Bir Ba�ka �stanbul, �stanbul, 2002.
Özcan, Nuri, “Goygoycular”, D�A, �stanbul, 1996, XIV.
87
……………, “Mersiye”(Mûsiki), D�A, Ankara, 2004, XXXIX.
……………, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.
……………,“Ramazan’da Mûsiki”, Nesil Dergisi, sy.XI, �stanbul,1971.
……………, XVIII. As�rda Osmanl�larda Dinî Mûsiki, MÜSBE, Bas�lmam�� Doktora Tezi, �stanbul, 1982.
Özel, Ahmet, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.
Öztürk, Osman, “Ramazan�n Getirdi�i Huzur:Huzur Dersleri”, �slam Dergisi, Haziran, �stanbul,1984.
Öztuna, Y�lmaz, TMA, II, �stanbul,1969.
Pekolcay, Ay�e Necla, Mevlid, Ankara, 1993.
Pekolcay, Ay�e Necla, “Mevlid”, �A, MEB, �stanbul, 1979.
Ramazano�lu, Dervi�, “Minare, Mahya ve Kandilin Tarihi”, Tarih Hazinesi, sy. 8, �stanbul, 1951.
Revnako�lu, Cemâleddin Server, “Kaadirihânede Erbaîn Helvas�”, YTD, sy: 9, II, �stanbul, 1954.
……………, “Edebiyat�m�zda Mevlid ve Mi'râciye”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954.
……………, “Eski Klasik Tasavvuf Edebiyet�m�zda Mi’râciyyeler”, YTD, sy.15, II, �stanbul, 1954.
……………., “Eski Üç Aylarda Ramazan’� Kar��lama Haz�rl�klar�”, TK, VI, sy. 35, �stanbul, 1966.
….…………, “Kutb-i Nâyî �eyh Osman Dede ve Mi’râciyesi”, YTD, sy:14, II, �stanbul, 1954.
…….………, “Mevlid’in Bugünkü Hali Mi'râciye’nin Üstünlü�ü”, YTD, sy.18, II, �stanbul, 1954.
……………, “Minare Mûsikimizde Temcidler”, TK, VI, sy.36, �stanbul,1967.
……………, “Mi'râciye Nas�l Kaleme Al�nd�?”, YTD, sy.18, II, �stanbul, 1954.
……………, “Yûnüs’un Bestelenmi� �lâhîleri Nerede ve Nas�l Okunurdu?”, Türk Yurdu Yunus Emre Özel Say�s�, sy. 319/1, V, Istanbul , 1966.
Sa�man, Ali R�za, Mevlid Nas�l Okunur ve Mevlidhânlar, �stanbul, 1951.
88
Sakao�lu, Necdet ve Nuri Akbayar, �stanbul’da Binbir Gün Binbir Gece, �stanbul, 1999.
Süleyman Çelebi, Vesiletün Necât, (n�r. Ahmed Ate�), Ankara, 1954.
……….…, Mevlid Vesîletü'n Necât, (n�r. Faruk K. Timurta�), �stanbul 1970.
�emseddin Sami, Kamus-� Türkî, I, Dersaadet, 1317.
�eker, Mehmet, “Mevlid”, D�A, Ankara, 2004, XXIX.
�engel, Ali R�za, Türk Mûs�kisi Klasikleri: �lâhîler, (n�r. Yusuf Ömürlü), IV, �stanbul,1982.
Tâhir’ül Mevlevî, Müslümanl���n Medeniyete Hizmetleri, (sad. Abdullah Sert), II, �stanbul, 1974.
Toygar, Kamil, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, Ankara,1982.
Töre, Abdulkadir, Türk Mûsikisi Klasiklerinden: �lâhîler, (n�r. Yusuf Ömürlü), VII-VIII, �stanbul,1989.
Uzel, Nezih, Dersaadet’ten �stanbul’a, �stanbul, 1993.
Uzun, Mustafa, “Edebiyat�m�zda Ramazan ve Ramazaniyeler”, Nesil Ayl�k Fikir Dergisi, sy.XI, y�l:3, �stanbul,1979.
……………, “Fevzi Efendi”, D�A, �stanbul, 1995, XII.
………..….., “Kadir Gecesi”, D�A, �stanbul, 2001, XXIV.
….………..., “Mi'râciyye”, D�A, �stanbul, 2005, XXX.
……………, “Muharremiyye”, D�A, �stanbul, 2006, XXXI.
Ünal, Halit, “Berat Gecesi”, D�A, �stanbul, 1992, V.
Ünver, Süheyl, Bir Ramazan Binbir �stanbul, (n�r. �smail Kara), �stanbul, 1997.
……………, “Ramazan Medeniyyeti”, Diyanet ��leri Reisli�i 1960 Y�ll���, Ankara, 1960.
……….…., �stanbul Risaleleri, �stanbul, 1995.
Veyis, Sedat, “Ölünün Belli Günleri”, Anadolu Folkloru’nda Ölüm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co�rafya Fakültesi Yay�nlar�, Ankara,1971.
Yavuz, Yusuf �evki, D�A, �stanbul, 1991, IV.
89
Y�lmaz, Ahmet, Eski �stanbul’da Cami Mûsikisi ve Terâvih Namazlar�, Marmara Üniversitesi �lahiyat Fakültesi, Bitirme Tezi, �stanbul, 2004.
90
EKLER:
1- Mi’râciyye’nin Segâh Tev�ihi (Notas� için bk.: Subhi Ezgi,Nazari ve Ameli türk
Mûsikisi, III, �KN, �stanbul, ts., s.102-103)
2- Hicaz Muharremiyye, “�ehidlerin serçe�mesi”. (Notas� için bk.: Ali R�za �engel,
n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV, Kubbealt� Ne�riyat�,
�stanbul,1982, s.67.
3- Hümayun Muharrem �lâhisi, “Dâver-i a�r-� muharremdir Hüseyn-� Kerbelâ”,
Ali R�za �engel, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV,
Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1982, s.75.
4- Hicaz Muharrem �lâhisi, “Kurretü’l-ayn-� Habîb-i Kibriyâ’s�n yâ Hüseyn”, Ali
R�za �engel, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, IV, Kubbealt�
Ne�riyat�, �stanbul, 1982, s.103.
5- Isfahan Beste Tev�ih, “Mahbûb-� Hudâ zât-� �eref-bâr-� Muhammed”,
Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,
Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.34.
6- Evc Tev�ih, “Cemâlin âleme mihr-i münevver yâ Resûlullah”, Abdülkadir Töre,
n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII, Kubbealt� Ne�riyat�,
�stanbul, 1989, s.86.
7- Evc Cumhur �lâhi (Ramazan’a mahsus), “Kullar�nda yok sana lây�k metâ”,
Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,
Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.102.
8- Evc �lâhi (Ramazan’a Mahsus), “Ey �ehr-i nüzûl-i sûre bâis oldum çok sürûra”,
Abdülkadir Töre, n�r. Yusuf Ömürlü, Türk Mûsikisi Klâsikleri �lâhiler, VII,
Kubbealt� Ne�riyat�, �stanbul, 1989, s.112.
91