Page 1
1
BÖLÜM I: DEMİRİN VE GELİŞİMİNİN İNCELENMESİ
1. DEMİR CEVHERİ VE ONU İŞLEYEN İNSAN
Simgesi Latince ‘ferrum’dan gelen demir, yerkabuğunda en çok bulunan
metaldir. Dünya’nın çekirdeği bir demir-nikel alaşımıdır. Diğer elementlerle
kolayca tepkimeye girmesi sebebiyle demir, doğada bileşik halinde bulunur.
Tüm metaller içinde en çok kullanılanıdır ve tarih boyunca da büyük öneme
sahip olmuştur. Demir yer kabuğunda büyük miktarlarda bulunan birçok
yükseltgenmiş minerallerden ergitilir.
Bu mineraller arasında hematit magnetit limonit ve karbonat sideriti
sayabiliriz.
Hematit (Fe2O3), yüzde 70 demir, yüzde 30 oksijen kapsayan bir filizdir. Adı,
kan kırmızısı renginden ötürü yunanca “kan” sözcüğünden türetilmiştir.
Hematit, bazen eşkenar paralel yüzlü biçiminde, bazen bir gül yapraklarına
benzeyen ince tabakalar halinde, bazen de boya maddesi olarak kullanılan ve
topraklı kırmızı bakır filizi diye adlandırılan bir toz halinde bulunur.
Magnetit (Fe3O4), adını magnetit özelliklerinden alan ve yüzde 72 demir
kapsayan en zengin demir filizidir. Eşkenar paralel yüzlü ve sekiz yüzlü
sistemlerde billurlaşır. Magnetit su ve çözelti halindeki gazların kimyasal olarak
aşındırmaya uğrattığı olivin ve biyotit gibi kayaların değişiminden de oluşur.
Limonit filizi, dünya demir üretiminde oldukça önemli bir yüzde oluşturur. Her
bir limonit örneğinde ki demir yüzdesi, bulunan su molekülleri sayısına bağlıdır.
Öteki demir filizlerinin değişimiyle oluşan limonit çoğunlukla demirli su
çözeltileri yataklarındadır. Demir bakterisi adıyla bilinen küçük organizmaların
hareketi de büyük miktarlarda limonit yatakları oluşumuna yol açmaktadır.
Avrupa’ daki en büyük yataklar olan Alsace-Lorraine yatakları böyle
oluşmuştur.
Page 2
2
Siderit, FeCO3 formülüyle gösterilen ve yüzde 43 demir kapsayan bir demir II
karbonattır. Billurları eşkenar paralel yüzlüdür. Siderit değişimi uğramadığı
sürece beyazdır; ama yükseltgenliğinde (oksitlendiğinde), rengi sarı ile ya da
kahverengiyle dönüşür. Siderit, çeşitli türlerde tortul kayalarda birleşme ya da
kayaların kimyasal değişmeleri sonucu oluşur.
Mika, formülü FeO(OH) olan bir demir hidroksittir. Limonit ile birlikte bulunur.
İğne biçiminde billurlar ya da tabakalar halinde rastlanır.
Prittien de (demir disülfür, FeS2 büyük miktarlarda demir çıkarılır. Prit,
kavurma denilen bir süreçle, kükürt dioksit yapmak için bol hava ile yakılır.
Kükürt dioksit, daha sonra, demir çıkarılmasına elverişli olan sülfürik asit ve
demir oksitler oluşturmadan kullanılır.
Demir aletlerin eritilerek elde edilmesine (meteordan demir elde etmenin
dışında) MÖ 3500 ile MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya (Tel-Asmar, Tel-
Çagar Bazar, Mari), Anadolu (Alacahöyük) ve Mısır’da rastlanır. Mısır’da
demirin eski zamanlardan beri bilinmesine rağmen genel kullanımı M. Ö
800’lere rastlar. Bulunan en eski demir aletlerden birinin; Büyük Piramit’in
yapımında kullanılmış olduğu saptanmıştır ve bu alet MÖ 2900’e tarihlenmiştir.
Demirin günlük hayattaki kullanımı kolay elde edilememesi ve yöntemin tam
olarak anlaşılamaması sebebiyle çok sınırlıdır. ‘Süs eşyası dışında günlük eşya
üretiminde sıkça kullanılmasını ise Hititler gerçekleştirmiştir. Bu dönemde
Anadolu’da bulunan 33 demir eserden 19’u Hitit kökenlidir. Demirin
kullanımıyla ilgili Hitit metinlerinde demirden kılıçlar, yazım tabletleri ve
demirden yapılan tanrı ve hayvan heykellerinden bahsedilmektedir. Hititlerde
ilk olarak dövme tekniğiyle demir üretiliyordu. Fakat bu yöntemde fazla işgücü
gereksinimi vardı ve yaygın olarak kullanılması için yeterli değildi. Bu yöntemde
demir filizinden ergitilen demirdeki karbon dövülerek azaltılıyordu ya da odun
kömüründe ısıtılarak arttırılıyordu.
Bu işlemi yaptıkları döküm ocaklarını dağ yamaçlarına kurmuşlardır. Böylece
herhangi bir körük kullanmadan rüzgar etkisiyle ateşi alevlendirmek için
gereken yüksek sıcaklığa ulaşmışlardır.
Hattuşa’nın coğrafi yapısı, hem rüzgar alan yamaç bakımından hem de demir
Page 3
3
filizi bakımından zengindi. Hititlerin egemenliğinde bir kabile olan Kaliblerdeki
bir grup demirci tarafından madeni tavlama, yani kor halindeyken su verme
tekniği ile dövme tekniğindeki sorunlar kısmen çözülmüştür. Tavlama
yönteminde dövme demir çubuklar az miktarda karbonun metalin yüzeyine
dağılması (karbürizasyon) şeklinde doğrudan odun kömürü ateşinde ısıtılıp
tekrar tekrar dövülerek çelik haline getiriliyordu. Ayrıca, bir Hitit metninde
geçen ‘ Kral ve kraliçenin sözleri demirdir, kırılamaz ve yok edilemez ifadesi
çeliğin kırılamazlığını ve Hititlerin çelik hakkındaki bilgilerini gösterir.
Hititlerin komşuları ile ticari ilişkilerinde demir önemli bir rol oynamıştır. Bir
Hitit kralının II. Ramses’e demir bir kılıç gönderdiği ve bu metalin ticaretini
yapma sözü verdiği bilinmektedir.
Hititlerin Asurlularla yaptığı ticarette de demirin büyük önemi vardır. Demir
gümüşten kırk kat, altından ise yedi kat daha değerliydi. Hitit ekonomisi
merkezi sistemle yönetildiği için yüksek kalitede demirin tekeli saraya aitti.
Bu yüzden, MÖ 1200 yıllarına kadar yani Hitit imparatorluğu yıkılana kadar
demir çağının gerçek anlamda başlamadığı konusunda geniş çevrelerde görüş
birliği vardır. Bu görüşe göre, Hitit Imparatorluğu barbar kavimlerin istilası
nedeniyle parçalanmasından sonra, demirci ustaları da kırsal bölgelere
dağılmıştır ve demir üretim teknikleri bütün Orta Doğu’ya ve barbar Avrupa’ya
yayılmıştır. Avrupa’ya yayılmasında MÖ 900’lerde Dorların katkısı büyüktür.
M. Ö. 1200 ile M. Ö. 1000 yıllarında Orta Doğu’daki demir kullanımının bronza
nazaran hızla artmasının sebeplerinden bir diğeri de, bronz yapımı için gerekli
olan kalayın bulunmasındaki sıkıntıdır. Ayrıca demir; bakır ve bronzdan daha
rahat dökülebildiğinden, tercih sebebi olmuştur. Demir metalurjisinin bir
endüstri haline gelmesi yine bu tarihlerde Ermenistan dağlarında
gerçekleşmiştir. Bu olaylar, demir çağının başlangıcına zemin hazırlamıştır.
‘Demirden yapılan eşyaların kullanımının artmasıyla ormanlar kesilip tarıma
açıldı, bol ürün elde edildi, nüfus arttı, orta doğunun uygar toplumları
arasındaki dengeler hızla değişti. Demirden yaptıkları aletlerle insanlar
tarımdan yüksek bir verim alabildiler, bu da dolaylı olarak tarım toplumuna
geçişi sağladı.
Page 4
4
Tunç Çağı Anadolu’sunun güçlü uygarlıklarından Hititlerin, demir-karbon
karışımı olan çeliği icat etmeleri ve demir cevherini arıtmalarıyla dövme demiri
elde etmeleri, M.Ö. 2. binin ikinci yarısında demirin, Yakın Doğu’nun en değerli
madenleri arasında yer almasını sağlamıştır. Demirin hem cevher, hem de
meteorik olarak doğada bol miktarda bulunması ve maliyetinin daha az ve tunca
nazaran işlenmesinin daha kolay olması, demirin, Demir Çağ’da özellikle alet ve
silah yapımında tuncun yerini almasında etkili olmuştur.
M.Ö. II. ve I. binde Anadolu’da maden teknolojisindeki çok önemli bir aşama da,
demir cevherinin arıtılması ve demir–karbon karışımı olan çelik alaşımının icat
edilmesidir. Bu alanda araştırma yapan bilim adamları, demir cevherlerinin
arıtılmasının ve dövme demirin elde edilmesinin ilk kez Anadolu’da Eski Hitit
Krallığı döneminde (M.Ö. 1800–1400) gerçekleştirildiğini, çeliğin de Hitit
İmparatorluğu döneminde (M.Ö. 1400 -1200) yapıldığını belirtmektedirler.59
İnsan yaşantısını büyük ölçüde değiştiren demir, M.Ö. II. binin ikinci yarısında
Yakındoğu’nun en değerli madenleri arasında yerini almıştır. Mitanni Kralının,
Mısır firavunu III. Amenofis’e (M.Ö. 1417 – 1379) demir bir hançer ve yine
demirden yüzükler yolladığına ilişkin yazılı belgeler, demirin bu çağda nedenli
önemli bir maden olduğunu kanıtlamaktadır. M.Ö. 1200’de Hitit konfederasyonu
çözüldükten sonra, Anadolu’daki demirci ustaları doğu ve güneydeki bölgelere
göç etmişler, böylece çeliğin yapımıyla ilgili bilgileri komşu ülkelere
yaymışlardır. M.Ö. 2. binin sonunda, demir ve çeliğin yaygın bir şekilde
üretilmesinin ardından, Demir Çağı’na geçilmiştir. Demirin, hem cevher ve
meteorik olarak doğada bol miktarda bulunması, hem de işlenmesinin tunca
nazaran daha kolay ve ucuz olması, özellikle alet ve silah yapımında tuncun
yerini almasında etkili olmuştur.
İlk çağlardan başlayarak günümüze kadar, birçok alanda kullanılan madenin,
uygarlık tarihinde çok önemli bir yeri olmuştur.61 İnsanoğlunun bugünkü
teknolojik gelişmeye ulaşmasında önemli rol oynayan madenler; mutfak
eşyasından, süslemeye, alışverişten sanata kadar çok geniş bir alanda kulanım
alanı bulmuştur.
Page 5
5
Taş yapılarda malzeme çoğu zamanda farklı metallerle bir arada kullanılmıştır.
Örneğin demir ve çelik atmosfer ve suyun etkisiyle pas oluştururlar. Bu da taş
öğelerde lekelenmelere neden olur. Hatta kesme taş yapılarda bağlantı elemanı
olarak kullanılan demir kenet ve miller iyi izole edilmezse korozyana
uğramakta, paslanmakta ve genişleyerek duvar bloğu, söve gibi yapı
elemanlarını çatlatabilmektedir. Müdahale edilmezse yapı elemanını
parçalamaktadır.
2. DEMİRİN MİMARİ ÖĞRE OLARAK DEMİR
Yapıyı oluşturan bileşenlerin uygun bir bağlayıcı malzeme ve teknikle
birleştirilmeleri dayanımları açısından önemlidir. Kesme taş yapılarda blokları
birleştirmek için kullanılan kenet ve mil gibi korozyona uğrayabilecek demir
bağlantı elemanlarının iyi izole edilmemesi sonucunda, derzlerden içeri giren su
demir öğelerin paslanmasına neden olmaktadır. Paslanma sırasında hacmi
büyüyen kenet ve miller, yarattıkları iç gerilimle birleştirdikleri duvar bloğunu
veya söve, sütun başlığı gibi mimari bileşenleri çatlatmakta, müdahale
edilmeyip bozulma ilerlediğinde, mimari öğe parçalanmaktadır. lk tasarım
hatalarını düzeltmek bazen çok zor olabilir, hasarlar sürekli bakım ile
giderilmeye çalışılır. Görünüş açısından bir sakınca olmadığı durumlarda daha
uygun bir malzeme kullanımına gidilebilir: örneğin demir mil ve kenetleri
paslanmaz çelik ya da titanyum ile yenilemek uygun bir çözümdür.
Ahşap yapılarda strüktürel amaçla kullanılan demir malzemeler de ahşap
malzeme üzerinde koyu lacivert ve siyah renkli lekeler oluşturmaktadır. Açık
hava ile temas halindeki ahşap elemanlarda lekelenme daha fazla olur.
Metal binaların yangına karşı dayanıklılığı kanıtlandıktan sonra, dövme ve
dökme demirden imal edilen yapısal bileşenler yavaş yavaş geçerli hale gelmeye
başlamıştır.
Page 6
6
BÖLÜM II. KOROZYONA GENEL BAKIŞ, TANIMLAMA VE
TEPKİMELERİN İNCELENMESİ
1.KOROZYON
Genel anlamda korozyon, metal ve alaşımlarının çevreleri ile kimyasal ve
elektrokimyasal tepkimeleri sonucu bozunumlarıdır. Kimyasal korozyon metal
ve alaşımların gaz ortamlar içindeki oksitlenmeleridir (kuru korozyon). Metal
ve alaşımların sulu ortamlar içindeki bozunumları ise elektrokimyasal veya
ıslak korozyon olarak adlandırılır.
Korozyon geniş anlamlı bir sözcüktür. Sözlük anlamı, paslanma, aşınma,
çürüme, bozukluk, çürüklük şeklindedir. Teknik açıdan ise, önceleri sadece
metale özgü bir deyim olarak kullanılmış, sonraları en sert taşlarla, tahta vb.
malzemelerinde korozyonundan bahsedilir olmuştur. Korozyon, nitelik olarak
mekanik ve kimyasal olarak sınıflandırılabilir. Mekanik korozyonda
sürtünmeden kaynaklanan aşınma, dolayısıyla madde kaybı söz konusudur,
maddenin özelliğinde değişme olmaz sadece şekli bozulur.
Kimyasal korozyonda ise, madde değişerek özelliğini yitirir, metalik kökenlidir.
Metalik korozyonda, metal, kimyasal ve elektro kimyasal reaksiyonlarla iyon
haline geçerek metalik özelliğini yitirir. Bu tür korozyon metalin, doğada
bulunduğu hale dönme eylemi olarak tanımlanır. Metaller, doğada saf halde
bulunmazlar, genellikle oksit, sülfür ve karbonat cevherleri vardır. Bu cevherler,
metallerin en kararlı durumlarıdır, ancak metal, saf haldeyken kendisini
cevherden arındırmak için harcanan enerji kadar bir enerjiyi geri vererek hızla
doğada bulunduğu cevher durumuna dönmeye meyleder.
Kimyasal korozyon, normal ve elektro kimyasal olarak iki kısımda
yorumlanabilir.
Normal kimyasal korozyonda, herhangi bir elektrik akımı yoktur. Tekdüze
reaksiyonlar sonucu kimyasal kinetiğin temel yasalarına uygun olarak, dış
etkenler nedeniyle metal yapılarında oluşur. Yüksek sıcaklık ortamında kuru
Page 7
7
gazların neden olduğu korozyon buna örnektir. Ayrıca asit kullanan veya üreten
endüstri kollarında da kimyasal korozyon çok görülür.
Elektrokimyasal korozyonda ise, mutlaka bir elektrolit ve elektrik akımı vardır.
Nemli havada toprak ve su altı yapılarında oluşan korozyon buna örnektir.
Elektrokimyasal korozyon su ve elektrik gibi gömülü boru hatlarında büyük
zararlar verir. Örneğin yeraltındaki metal su borularının sızıntılarına ve
patlaklarına sebep olur. Sonuçta, işletmede durma, onarım zorunluluğu, iş gücü
ve parasal kayıplara yol açar.
Elektrokimyasal korozyona genellikle galvanik korozyon da denir. Zira,
korozyona sebep olan akım dıştan değil, pil oluşmasından hasıl olmaktadır. Pil,
bilindiği gibi bir elektrolit içine daldırılmış anot ve katottan oluşur. Anot ve
katot bir iletkenle birbirlerine bağlandığında akım geçer ve anotta korozyon
oluşur. Eğer anot, bir yapının veya metal bir iletim hattının bir bölümünü
oluşturuyorsa, sistemde büyük bir korozyon oluşur.
Elektrik enerji tesislerinin çoğunda bu durum görülür. Bu tesislerdeki metal
bölümler anot, katot ve bağlantı iletkeni gibi davranabilir. Toprak içindeki su
veya nem, pil devresini tamamlayan elektrolit olur. Böylece yapı, doğal bir
korozyon pili gibi davranır.
Demir boruların suyla temas ettiği bir ortamda, demir + 2 değerlikli katyon
şeklinde solüsyona geçer, arkasında 2 elektron bırakır, diğer katyonlarla yer
değiştirir. Örneğin saf suda H+ iyonlarıyla yer değiştirir. H+ iyonları
elektronlarla birleşerek H2 gazını meydana getirirler. Demir 2 katyonunun
solüsyondan ayrılması korozyonu doğurur :
2 Fe+2 + 1/2 O2 + H2O + 4 OH- 2 Fe(OH)3
Korozyon hızı, genellikle hidrojenin çözülmüş oksijenle birleşmesi yani sudaki
çözülmüş oksijen konsantrasyonu ile ilgilidir.
Demiri olmayan metallerde benzer şekilde korozyona neden olabilirse de
çoğunun oluşturduğu oksit veya karbonatlar metali korozyondan korur.
Örneğin alüminyumun kalın bir oksit tabakası, bakırın ve çinkonun karbonatları
gibi. Korozyon mekanizması oksideredüksiyon (redoks) ve çözeltilerin
elektrolizi teorileriyle gayet açık olarak izah edilebilir.
Page 8
8
2. KOROZYON TEORILERI
2.1. OKSIDE - REDÜKSIYON TEORISI
Redoks diye de adlandırılan okside redüksiyon teorisi maddenin atom yapısına
bağlı bir kuram üzerine kurulmuştur.
Maddenin özelliğini taşıyan en küçük parçası olan atom bir çekirdek ve
elektronlardan oluşur. Çekirdek pozitif, elektronlar ise negatif elektrikle
yüklüdür.
Elektriksel bakımdan nötr olan atom bazı etkiler sonucu elektron verir veya alır.
Böylece iyon haline dönüşür ve elektron vermişse pozitif, almışsa negatif olur.
Birinci durumda oksidasyon yani yükseltgenme, ikinci halde redüksiyon yani
indirgenme söz konusudur. Oksidasyon durumunda
Fe = Fe +2 2 e-
Metalik demir 2 elektron kaybederek pozitif iyon haline geçer. Bu iyon da
karşılaştığı bir negatif iyonla birleşerek çözeltiye geçer. Böylece demir
korozyona uğramış olur. Redüksiyon durumunda ise,
Fe+2 + 2e- Fe
Demir 2 elektron alarak metalik demir haline döner. Görüldüğü gibi metal
korozyonuna engel olmak için elektron kaybının önlenmesi zorunludur.
Tablo 1 – Korozyonun sayısal olarak değerlendirilmesi
Page 9
9
2.2 ÇÖZELTILERIN ELEKTROLIZI TEORISI
Asit, baz ve tuzların sulu çözeltileri içine daldırılan ve bir iletkenle bağlanan 2
metalden akım geçirildiğinde, çözeltiyi oluşturan madde pozitif ve negatif
iyonlarına ayrılır.
Pozitif elektrik yüklü iyonlar akımın elektrolitten çıktığı katot, negatif yüklü
iyonlar ise akımın elektrolite girdiği anot denilen metal tarafından tutulur.Katot
tarafından çekilen (+) iyonlar yani katyonlar, kaynak tarafından yayılan (-)
elektronlarla birleşerek nötr olurlar. Yan reaksiyonlar olmazsa katotta bir metal
birikmesi veya hidrojen çıkışı olur. Katodun madde durumu değişmez.
Anot tarafından çekilen (-) iyonlar, yani anyonlar elektron kaybederek nötr
olurlar. Kaybedilen elektronlar elektrik kaynağına dönerler. Böylece elektrolit
anodun madde kaybına karşı yenileşir ve anot korozyona uğramış olur.
Metal ve alaşımların çeşitli ortamlarda korozyon hızları birim yüzey alanı ve
birim zamana düşen ağırlık olarak doğrudan bulunabilir.
Korozyon hızlarını temel alark metaller korozyon dayançlarına göre aşağıdaki
gibi sınıflandırılabilir :
Doğrusal korozyon hızı
1. < 0.13 mm/yıl : Bu gruptaki metallerin korozyon dayançları genelde iyidir.
2. 0.15-1.3 mm/yıl : Yüksek korozyon hızlarına izin verilen durumlarda bu
gruba giren metallerin korozyon dayançları yeterli olabilir.
3. > 1.3 mm/yıl : Bu gruptaki metallerin korozyon dayançları yetersizdir.
Korozyon hızının homojen olmadığı çukurcuk ve karıncalanma korozyonunda
bu sınıflandırma geçersizdir.
Elektrokimyasal bozunumun olduğu mikroskopik bölge korozyon hücresi
olarak adlandırılır. Korozyon hücresini elektrolit (yani saldırgan ortam), anot ve
katod olaylarının yer aldığı metaller oluşturur.Yüzeyinde kimyasal
indirgemenin oluştuğu elektrot katot ve kimyasal oksitlenme ile çözünen
elektrot da anot adları ile belirlenir.
Page 10
10
2.2.1. Anodik Olay
Metal atomlarının negatif yük kaybederek pozitif metal iyonlarına
dönüşmelerdir.
Başlangıçta yüksek enerjiye sahip metal iyonları belirli sayıda su melokülü ile
bağ kurarak alçak enerji durumuna geçerler.
nH2O
e- (e-Me+) Me+ x nH2O Anodik olayda elektron üretilir.
Anodik tepkimeler:
Zn Zn++ + 2 e-
Al Al+3 + 3 e-
Fe++ Fe+3 + e- Korozyon anotta oluşur.
2.2.2 Katodik Olay
Anodik olayda üretilen elektronlar buradaki iyon veya moleküller tarafından
kabul edilerek indirgenirler (fazla elektron bulundurma).
e- + D De-
Burada D elektrolit içindeki iyon veya molekülleri göstermektedir.
Katodik tepkime örnekleri:
H+ + e- ½ H2
Cu++ + 2 e- Cu
Fe+3 + e- Fe++
3. KOROZYONA SEBEP OLAN ETKENLER
1) Metallerin elektrot potansiyellerinin farklı olması nedeniyle, sistemde
birbirinden farklı metal kısımların bulunması halinde potansiyeli daha negatif
olan metal bölümü iletkenlik sağlandığında anot, diğeri katot olur. Örneğin bakır
- çelik, bakır - font bölümleri olan bir metal yapıda pil oluşarak korozyona yol
ayar.
Page 11
11
2) Aynı cins bir metalin bileşiminin tekdüze olmaması için, yani metal
yapısındaki saf olmayan bölümler, alaşım bileşiminde yer yer farklılıklar,
metaller içinde çeşitli artık maddelerin bulunuşu, fabrikasyon kusurları, metal
yüzeyindeki koruyucu kaplama veya oksit tabakasının her yerde aynı olmayışı
pil oluşumuna sebep olarak korozyon hasıl ederler.
3) Metalin hazırlanması esnasında yapılan işlemlerde farklılıklar, tavlama,
temizleme, parlatma, cilalama gibi.
4) Zeminin değişen kimyasal yapısı, oksijen veya nem miktarındaki değişmeler,
litolojik yapı farklılığı, mikrobiyolojik organizmaların işlevleri gibi nedenlerle
korozyon kutupları oluşur.
5) Elektrolit (zemin suyu veya yer altı suyu) içindeki farklı konsantrasyondaki
çözünmüş tuzlar, gazlar, elektrolitin akış hızında farklılıklar, sıcaklık
değişimleri, erimiş oksijen miktarı, suyun pH değeri, alkalinitesi, karbondioksit
içeriği gibi çeşitli etkenler korozyona sebep olabilir.
4. KOROZYON ÇEŞITLERI
Genellikle dört tip korozyonun varlığı kabul edilir :
4.1. GALVANIK KOROZYON
Hızlı paslanmalar, genellikle iki ayrı metalin arasındaki galvanik faaliyet sonucu
(galvanik pil olayı) olarak ortaya çıkar.
Bu faaliyet bildiğimiz bir flaş lambasının pilinde meydana gelen işlemin
aynısıdır.
4.2. ELEKTROLITIK KOROZYON
Elektrolitik korozyon ve elektroliz korozyon, insanların sebep olduğu paslanma
olayıdır. Bu olayın başlıca kaynağı elektrikli tren ve tramvayların demir
yollarındaki elektrik akımıdır. Bu işletmelerde genellikle bir doğru akım kaynağı
mevcuttur. D.C. kaynağın bir ucu hava hatları vasıtasıyla elektrikli tren veya
tramvaya verilir, dönüş iletkeni olarak da demir raylar kullanılır. Rayların tek
bir parçadan yapılması mümkün olmadığından ek yapılması zorunluluğu ortaya
çıkmıştır. Bu ekler de kötü yapılırsa, bu kötü ekin sonucu direnç arttığından
Page 12
12
akım ek yerinden devam etmeyip, o noktadaki toprak üzerinden devresini
tamamlar. Bu toprak da kablo, boru vs. olabilir, devresini onun üzerinden yapar.
Genellikle akımın borulara girdiği noktalarda değil, boruları terk ettiği
noktalarda borulardan madeni parçalar taşıyarak korozyonu meydana getirdiği
tespit edilmiştir.
4.3. GERILME KOROZYONU
Madenlerin iç gerilmeleri, o madenin imalat tekniğine, içindeki katkı
maddelerine, su verilmesine ve maden haline geldikten sonra muhtelif
tezgahlarda bazen darbe ile dövülerek, bazen taşlanarak vb. işlemlerle iç
gerilmelerinde farklılıklar meydana gelir. Aynı cins maden olsalar da işlenmiş
bir maden parçasıyla işlenmemiş arasında iç gerilme farklarının mevcudiyeti
yukarıdaki sebeplerden dolayıdır. Aynı cins metalin biri işlenmiş, diğeri
işlenmemiş olarak bir konstrüksiyonda kullanılırsa bunların birbirine temas
ettiği noktalar arasında en azından hava kalacaktır veya bazı şartlarda bir
elektrolit tabaka içinde kalırlar. Bu halde ise iki plaka arasında bir pil teşekkül
eder, (madenin iç gerilme farkından) buda gerilme korozyonu'nu meydana
getirir.
4.4. BIYOKIMYASAL KOROZYON
Biyokimyasal korozyon, bakteri faaliyetleri sebebiyle toprağın değişikliğine
sebep olan kimyasal maddelerin meydana getirdiği olaydır. Şimdilik, toprak ve
sudaki bu tip korozyonun ana sebebinin sülfat azaltıcı bakterilerin olduğu
bilinmektedir.
Tablo 2 – Sülfat indirgeyen bakterilerin korozyona etkisi
Page 13
13
5. SPESIFIK KOŞULLARDA OLŞAN KOROZYON TÜRLERI
5.1. ÇUKURCUK KOROZYONU
Çukurcuk korozyonu metalin yüzeyinde lokalize çukurcuklar veya delikler
oluşturur. Bu tür korozyonun hızı önceden belirlenemez ve korozyon hızı bazı
bölgelerde çok yüksek olduğu halde bazı
bölgelerde oldukça düşüktür. Eğer
bozunum küçük bir alanda oluşuyorsa, anot
olayı, sonuçta oluşan çukurcuk derin, eğer
bozunum daha geniş bir yüzeyde oluşursa
çukurcuğun derinliği sığdır.
Resim 1 – Çukurcuk korozyon oluşumu
5.2. ARALIK KOROZYONU
Ara yüzeylerde farklı oksijen oranları potensiyel fark yaratarak akım
oluştururlar ve bu da metalin iyonlaşmasına neden olur. Bağlantı yerlerinde
önemli hasarlara neden olan bu korozyon türünün hızı önceden belirlenemez.
Genellikle sıvı akışının buşunduğu deniz ya da toprakaltı ortamlarda oluşur.
Şekil 1 / 2 – Aralık
korozyonunun oluşma
mekanizması
Page 14
14
5.3. EROZYON KOROZONU
Korozyon, erozyon olayı ile birleşerek çelik, dökme-demir, bakır ve aluminyum
alaşımlarının bozunmasına neden olur. Bu tür korozyon, alaşımın içinden kritik
hızdan daha hızlı bir akışkan aktığı
durumlarda ortaya çıkar. Genellikle sıvı
akışının buşunduğu deniz ya da toprakaltı
ortamlarda oluşur.
Şekil 3 – Aralık korozyonunun oluşma
mekanizmaso
5.4. KOVUKLAŞMA KOROZYONU
Yüzeye uygulanan tekrarlanan yükler gibi, bir yüzey ve sıvı arasındaki
vibrasyon hareketi bu kabarcıklar düzenli olarak oluştuğu ve çöktüğü veya
patladığı zamanlarda büyük streslere neden olur.
Bu çöküntüler veya patlamalar, yavaş yavaş yüzeyden parçacıklar koparmaya ve
sonunda da çukurlar ve girintilere neden olan yüksek stres darbeleri
oluştururlar. Paslanmaz çelikler kovuklaşma korozyonuna karşı çok iyi bir
dirence sahiptirler. Fakat dökme demir,
bronz ve çelik dökümlerin bu korozyon
tipine karşı dirençleri düşüktür.
Şekil 4 – Kavuklaşma korozyonunun
oluşum mekanizması
Şekil 5 – Mekanik
Zorlamasız
korozyon türleri
Page 15
15
Şekil 6 – Mekanik Zorlamalı Korozyon Türleri
5.5. ESKİ –YENİ SENDROMU
Bu korozyon tipi herşeye rağmen Çok etkili olabilir.Çelik üretimindeki yüksek
enerji oluşumundan dolayı,çeliği bir metal sınıfına koyabiliriz.Yeni çelik eski
paslanmış çeliğe göre daha aktiftir.
Potansiyel yeni çeliğin oluşturduğu yüksek negatif potansiyelden farklıdır ve
eski çeliğin oluşturduğu düşük potansiyel Elektrokimyasal korozyon hücresinin
bir sürücüsü veya gerilimidir.Eski kaplamasız çelik boru bu tip korozyona bir
misal teşkil eder ve yeni borunun kaplamalı kısmı bir Anod paslanmış kısmı ise
Katod görevi gösterir
Şekil 7 – Eski – yeni sendromunun oluşum mekanizması
Page 16
16
5.6. KAÇAK AKIM KOROZYONU
Bu tip elektrokimyasal korozyon hücresi elektrolit içinde herhangi bir dış
kaynağın yapı üzerine etkisiyle bir potansiyel gradyanınıngelişmesiyle ortaya
çıkan elektromotor kuvvet tarafından veya metalde endüklenen akım tarafından
meydana getirilir.
Bu tip korozyon dış enerji kaynakları tarafından yüksek gerilimlere meydana
getirileceğinden şiddetli olur.
Kaçak akım korozyonu
dışardan akım endüklenmesi
ve esas olarak toprak özgül
direnci,pH , galvanik hücre
gibi çevre şartlarından
bağımsız olduğundan önceki
bölümlerde açıklaması yapılan
doğal korozyondan farklıdır.
Şekil 8 – Kaçak Akım Korozyonunun oluşum mekanizması
6. YAPILARDA DEMİR DONATI KOROZYONU
Halk dilinde paslanma olarak bilinen korozyon, genellikle bu tip bozulmalarda
elektrokimyasal etki sonucu malzemede oluşan kütle kaybı olarak açıklanır.
Harç ilk uygulandığında içindeki demir donatı, taşlar ve harç tarafından etkin
bir şekilde sararılak paslanmaya karşı korunur.
Ancak zaman içinde titreşim, sarsıntı, büyük ve küçük depremler, mekanik
yorgunluk ve dış ortamda kaynaklı etkiler, eri – donma döngülerin ve
tuzlardan kaynaklı nedenlerden dolayı önce mikroskopik sonrada daha büyük
çatlaklar oluşur. Bu gözenek ve çatlaklardan içeriye sızan rutubet, dış
ortamdaki korozif madde ve gazlar, deniz kumu kullanımından veya denize
yakınlıktan kaynaklanan tuz ve klor, havadaki baca ve ekzos gazları, sınai
kirlilik, CO2 , havadaki kükürt ve nitrojen oksit, karayollarında buzla
Page 17
17
mücadelede kullanılan tuzlar ve kaçınılmaz olan oksijenin korrozif etkisi,
içerdeki donatı demirlerin paslanmasına sebep olur.
Paslanan donatı demirlerinin kesitleri azalır ve mukavemetleri düşer ;
Resim 2 – donatı
korozyonu
Beton korozyonunda 2. aşama: paslar çatlaklardan dışarıya çıkmaya başlamış.
Bunun yanında betonu oluşturan bileşenlerin de bazı durumlarda tepkimelere
girişmesi olasıdır. Bu tür iç korozyon olayları dış ortama bağlı olarak
şiddetlenebilir.
Daha da vahim bir durum, demir yüzeylerinde ortaya çıkan pasın hacminin
orijinal demirden çok daha fazla olması nedeni ile, betonun içerden pas ile
sıkıştırılarak çatlamasıdır.
Şekil 9 – Donatı korozyonu ve
parça kopmalarının oluşum
mekanizması
Bu yeni çatlaklardan içeri giren rutubet ve korozif kimyasallar, demir donatının
daha da hızla paslanmasına sebep olur : zincirleme hızlanan etki/tepki ile donatı
demirlerinin çapları daha da daralır.
Page 18
18
BÖLÜM III: KOROZYON TEŞHİSİ
1. YAPILARDA BULUNAN METAL DONATILARIN KOROZYON DERECELERİNİN
TAYİN EDİLMESİ
1970’li yıllarda betonarme eleman içindeki çelik donatıların, donatıları
kaplayan ve kısaca “paspayı” olarak adlandırılan, yaklaşık 1.5–2 cm
kalınlığındaki beton örtü tabakası tarafından paslanmaya karşı korunduğu
varsayılırdı. Betonarme üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, durumun pek
böyle olmadığı görüldü. Bazı koşullar sağlanmadığı zamanlarda veya bazı kötü
koşulların bir araya geldiği durumlarda, beton içindeki donatı korozyona
uğramakta, çeliğin kesitinin azalmasına neden olmaktadır. Bu durum ayrıca
beton ile çeliğin aderansının zayıflamasına sebep olarak betonarme elemanın
kendisinden beklenen taşıma görevini tehlikeye sokmaktadır.
Son 15 yıl içinde, “paspayı” olarak adlandırılan, donatı örtü tabakasının
kalınlığının bazı ülkelerde (örneğin Almanya’da) 4-5 cm’ye kadar arttırıldığı
görülmüştür. Kuşkusuz ki bunun nedeni, betonarme eleman içindeki donatının
korozyonunu önlemeye çalışmaktır. Paspayı tabakası donatı korozyonunu
fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki şekilde engelleyebilmektedir. Fiziksel
koruma beton geçirimsizliği ile ilgili olup, zararlı maddelerin donatı çeliğine
ulaşmasının engellenmesi ile sağlanır. Genellikle 12-13.5 arasındaki beton pH’ı
çelikte pasif tabaka oluşumuna neden olarak donatılara kimyasal bir koruma
sağlar.
Ancak zaman ile betonarme yapılarda şiddetli korozyon problemleri oluşabilir.
Betonarme çeliğinin korozyon başlangıcının en önemli nedenleri klorid
iyonlarının ve karbondioksitin çelik yüzeyine doğru girişidir. Klorid iyonları
pasif filmin lokal olarak göçmesine ve lokal korozyon oluşumuna neden olur.
Diğer yandan, karbondioksit hidrate çimento matrisi ile reaksiyona girer ve pH’ı
düşürür. Düşük pH’ta aktif hale gelen çelik korozyona maruz kalır.
Günümüzde korozyon, yapı elemanlarının servis ömürlerini etkileyen en önemli
etken olmaktadır. Korozyon, donatılarda ve betonda birbirini takip eden
kimyasal reaksiyonlar olarak ortaya çıkmaktadır. Betonarmede donatıyı
Page 19
19
paslanmaya karşı koruyan, betonun pH=13 civarında bulunan yüksek alkali
düzeyidir. Bu yüksek alkali seviyesi düşmeye başladığı zaman beton artık
içindeki donatıyı korozyona karşı koruyamaz hale gelir ve donatılar paslanmaya
başlar. Paslanan donatının hacmi genişler ve betonarmede donatılara paralel
çatlaklara sebep olur. Beton bir kere çatladıktan sonra, tamamen atmosferik
etkilere maruz kalır ve yapı elemanı büyük bir hızla ömrünü doldurur.
Nedeni ve tipi ne olursa olsun, betonarme elemanlarda meydana gelen
korozyon, yapının güvenliğini tartışılmaz bir şekilde tehdit eden ve hatta sona
erdiren bir durumdur. Özellikle depremlerden sonra hasar gören yapıların
durumu incelendiğinde, donatıların korozyon sebebiyle büyük kesit kayıplarına
uğradığı, hatta bazı betonarme elemanlarda donatıların tamamen yok olup
sadece izlerinin kaldığı görülmüştür. Bu durum, yıkımın esas sebepleri
arasında donatı korozyonunun ilk sıralarda yer aldığını göstermektedir.
2. YÖNTEM VE UYGULMA
Korozyon belirtileri gözle görülmeye başlamış ise, durum zaten vahim bir hal
almış demektir. Bu, betonarmede herhangi bir sebepten, herhangi bir yolla
donatının ileri derecede korozyona uğramış olduğunu, donatılarda meydana
gelen paslanmanın, hacim genişlemesi neticesinde beton kabuk tabakasını
patlattığını dolayısıyla betonarme elemanın kendinden beklenen taşıma
görevini yerine getiremeyecek durumda olduğunun bir göstergesidir.
Eğer bir yapıda, bütün betonarme elemanlar bu duruma gelmiş ise, bu binanın
üstünkörü yapılan “takviye” ve “tadilat” projesi ve uygulamalarıyla gerçekten
güvenilir bir yapı haline geleceği kuşkuludur.
Beton kalitesinin kontrolünün yanı sıra, bina bu duruma gelmeden önce
korozyonun başlayıp başlamadığını, başlamış ise ne derecede olduğunu
saptamak zorunludur.
Tüm paspayının kaldırılıp, donatıdaki pas tabakasının ölçümü oldukça zahmetli
ve tahribatlı bir yöntemdir. Tahribatsız kontrol yöntemleri arasında en çok
kullanılan elektriksel büyüklüklerin ölçümleri esas alınarak yapılan
incelemelerdir.
Page 20
20
Bu konuda çalışma ve araştırma sayısı oldukça fazladır. Özellikle, yurtdışında
beton örtü tabakasının zarara uğratılmadığı, elektrik ve manyetik uygulamalar
denenmektedir.
Bu tür korozyon ölçüm cihazları çok yüksek ücretlerle satılmakta, çoğu zaman
da prospektüslerinde vaat edilen ölçümleri doğru olarak
gerçekleştirememektedir (Betonarme eleman içindeki donatı tespit cihazları
buna iyi bir örnektir. Bunlar, donatı sayısını bulabilmelerine karşın, donatı
çaplarını doğru olarak saptayamamaktadırlar.).
Ancak, ülkemiz koşullarında daha düşük maliyetle oluşturulabilecek bir deney
seti ile, beton örtü tabakası kaldırılmaksızın ölçüm yapılabilir. Bu konu biraz
daha açılırsa, aşağıda sıralanan fiziksel gerçeklere dayanarak bir düzenek
hazırlamak mümkündür. Bunlar;
1. Kuru beton iyi bir elektrik iletkeni değildir. Elektrik akımının geçişine önemli
bir direnç gösterir.
2. Çelik donatı iyi bir iletkendir. Elektrik akımını önemli bir direnç göstermeden
geçirir. . Aralarında L mesafesi olan iki noktadan direnç ölçümü yapılırsa, üç
direncin toplam değeri bulunmuş olur. Birincisi beton yüzeyinden donatıya
kadar olan R1 direnci, ikincisi L uzunluğundaki demir donatının direnci R2 (ki
paslanmamış bir donatıda sıfıra yakındır), üçüncüsü donatıdan beton
yüzeyindeki B noktasına kadar olan R3 direncidir.
Toplam direnç bu durumda : ΣRtemiz=R1+R2+R3 olacaktır.
Page 21
21
Şimdi içindeki donatısı korozyona uğramış bir betonarme kesiti incelensin
Gene aralarında L mesafesi olan A ve B noktaları arasındaki direnç sayısı üç gibi
görülüyor. Birincisi beton yüzeyinden donatıya kadar olan R1 direnci, ikincisi
donatını direnci olan R2 direnci, üçüncüsü ise donatıdan yüzeye kadar olan R3
direncidir. Toplam direnç gene ΣRkorozyonlu=R1+R2+R3 olacaktır.
Şekil 10 / 11 – Donatı Korozyon Ölçümleri
(a) Donatısı korozyona maruz kalmış bir betonarme eleman kesiti ve
(b) eşdeğer elektrik devresi
Donatının korozyona uğramış olduğu ikinci şekildeki toplam direnç, donatının
temiz olduğu birinci şekildeki toplam dirençten çok daha büyük olacaktır.
Çünkü, bütün metaloksitler iyi birer yalıtkandırlar. Bu yüzden birinci şekilde
sıfıra yakın olan R2 donatı direnci, ikinci şekilde, hatırı sayılır derecede büyük
çıkacaktır. Bu direnç farklılığının değerlendirilmesi ile donatıdaki korozyon
miktarının belirlenmesi mümkün olabilir. Ölçümü yapabilecek hassaslıkta bir
direnç ölçer (ohmmetre) olmaması nedeniyle ölçüm,
Page 22
22
A ve B noktaları arasına, insan can güvenliğini tehdit etmeyecek sınır olan en
çok 40 voltluk bir gerilim uygulanıp, betonarme direncini bir gerilim bölücü gibi
değerlendirilerek yapmak olanaklıdır.
Bunun için 0-40 volt izole bir akım kaynağı gerilim ölçmek için 100 MHz bir
osilaskop cihazına sahip olmak ve bir ölçüm probu oluşturmak yeterlidir.
Şekil 12 - Betonarme elemana elektriksel gerilim uygulanarak ölçüm alınması
Page 23
23
BÖLÜM III: KOROZYON TEMİZLİĞİNDE ELEKTRO KİMYASAL
TEMİZLİK YÖNTEMLERİNİN İNCELENMESİ
Metal korozyonu daha öncede bahsedildiği gibi elektro kimyasal bir olaydır.
Bu nedenle elektro kimyasal temizlik yöntemleri ve elektrolitik redüksiyon ile
metal oksidasyonunu temizleyebilmek hatta oksidasyonu ters çevirebilmek
mümkün olmaktadır. Elektrokimyasal reaksiyon dıştan bir Elektro Motor
Kuvvet (EMF) olmadan; iki metalin galvanik teması sonucunda meydana
gelebilir. Bu yöntem galvanik temizlik olarak da bilinir. Elektroliz ise dıştan EMF
desteği ya da bir elektrik akımı uygulanarak yapılan elektrolitik redüksiyondur.
Bu iki sürec hakkında temel bilgiler; Plenderleith(1956), Plenderleith ve
Torraca (1968), Plenderleith ve Werner (1971) gibi kaynaklardan elde
edilebilir.
1. ANODİK KORUMA
Krom, nikel, titan, demir, paslanmaz çelikler ve alüminyum gibi aktif-pasif
dönüşümlü metal veya alaşımların korozyon potansiyellerini, anodik
polarizasyon eğrilerinin pasif bölgesi içinde bir değere kaydırarak ve burada
sabit bir değerde tutarak yapılan bir koruma şeklidir. Anodik korumada metal
anot olarak bağlanır. Metal potansiyelini sabit bir değerde tutmak için
potansiyostat denen elektronik bir cihaz ile bir yardımcı katot ve bir referans
elektrodu gerekir. Genellikle asit depolarının korozyondan korunmasında
uygulanır.
2. KATODİK KORUMA
2. 1. GALVANİK TEMİZLİK
Galvanik temizlik özellikle sualtı kalıntılarında Amerikalı’lar tarafından
uygulanmaya başlanmış bir yöntemdir. İlk olarak 1969 – 1971 yılları arasında
Marx ve Peterson bu yöntemin sualtı kalıntılarına uygulanmasına öncü
Page 24
24
olmuştur. Ancak bu yöntem, az miktarda da olsa klorür içeren metallerde
uygulandığında, uygun bir yöntem değildir.
Galvanik temizliğin etkili olabilmesi için demir kalıntıda sağlam metalik öz
bulunması gerekmektedir. Bu uygulama ile küçük demir objeler tedavi
edilebilir, ancak genellikle elektrolitik temizleme donanımlarının yeterli
olmadığı durumlarda alternatif uygulama olarak tavsiye edilebilir.
Çalışmamda galvanik temizliğin avantajları yanında dezavantajlarına da
değineceğim.
Galvanik temizlik yönteminde, bir tank içine uygun elektrolit yerleştirilir.
Temizlenecek demir alüminyum folyo ile sarılarak tanka yerleştirilir. Bir de
çinko veya aluminyum gibi daha aktif bir anodik metal yerleştirilir. Reaksiyon
sürecinde; demir yüzeyinden doğan hidrojen, indirgeyici ajan gibi davranır.
Klorürler uzaklaştırılır ve indirgenen metal sol tarafta bulunur. Uygulamanın
etkili olabilmesi için metal eserin tedavisinin gerçekleştiği elektrot
potansiyelinin kontrol altında tutulması gerekmektedir. Demir objenin elektrot
potansiyeli kurulduğunda anodik metal ve demir çifti arasındaki elektrolit ile
temizleme işlemi gerçekleşir. Galvanik temizliğin en basit yöntemi; cam bir
beher içinde hasarlı demir objeyi aluminyum folyo ile kaplayarak %10’luk
Sodyum Hidroksit veya kostik soda (NaOH) ya da %10 – 20 arasındaki Sodyum
Karbonat çözeltisi(Na2CO3) içine bırakmaktır. 1969’da Noel Hume, Elektrolit
olarak Sodyum Bi Karbonat (NaHCO3) önermiştir, ancak Texas A&M Koruma
Araştırma Laboratuvarı galvanik temizlikte kabartma tozunun etkili olmadığını
göstermiştir.
Galvanik temizlik reaksiyonu ısıtılarak hızlandırılabilir. Obje çözeltiden
çıkartıldığında kimyasaldan arındırma amacıyla durulanır ve uygulama
sonucunda tatmin edici neticeler elde edilemezse işlem tekrarlanır. Bu tarz bir
uygulama ile sadece küçük boyutlu ve yüzeysel korozyonu bulunan demir
objeler tedavi edilebilir.
Page 25
25
Çinko tozu veya alüminyum
granülleri kullanılarak % 10
– 20 oranında Sodyum
Hidroksit çözeltisi
hazırlanarak yapılan
uygulama şekli en çok
kullanılan yöntemdir.
Şekil 13 – Elektro Kimyasal temizlik yöntemlerinin çalışma mekanizması
Çözelti metal ya da cam bir tank içinde ısıtılır ve kaynamaya bağladığında içine
saf su katılarak çözelti oranı korunur. İşlem çinko azalana ya da elektrolit
tükenene kadar devam eder. Tüm klorür izleri giderilene kadar veya demirin
redüksiyon işlemi tamamlana kadar, çinko tozu ve elektrolit yenilenerek proses
devam eder. Eser bünyesinde yüksek oranda klorür kalırsa, ilerleyen
dönemlerde korozyon saldırıları tekrarlanacaktır.
Bu uygumla için ısıtıcı, çeker ocak ve buharlaşan kostik soda gazlarının dışarıa
atılması için iyi bir havalandırma sistemi gibi araçlar gerektirir. Redüksyon
prosesinde kostik çözeltisi bir egzost sistemi ile dışarıya atılırken çinko
oksidasyon yoluyla kaybolur. Oksiklorür ve karbonat birikimi olan film
tarafından kalan çinko aktivitesi indirgenir.
Demir eserler ve yoğun korozyonlu eserler için galvanik temizleme yöntemi
pratik bir yöntem değildir. İdeal koşullar altında bile süreç sürekli denetim ve
karmaşık yapılı işlemler gerektirmektedir. Açığa çıkan gazın, cilt, göz ve boğaz
için hoş olmayan yan etkileri bulunmaktadır. Ayrıca aynı anda hem yeterli ısıı
hem de yeterli havalandırma şartlarının sağlanması zordur. Özellikle büyük
boyutlu ve yüksek oranda klorür içeren eserlerde yapılacak uygulamalarda
kirlenen çözelti sıklıkla değiştirilmelidir. Arıca kullanılacak çinko miktarı çok
fazla ve işlem süresi çok uzundur.
Demir eserlerin çoğu için galvanik temizlik, daha öncede bahsettiğim gibi
yalnızca elektrolitik redüksiyon için yeterli ekipman mevcut değilse
uygulanabilir ancak yüksek ihtimalle zaman kabı olacaktır. Noel Hume daha
Page 26
26
1969’da bu yöntemin amatörler tarafından mutfak sobası üzerinde bile basitçe
apılabilecek bir işlem olduğunun unutulmasını söylemiştir.
2.2. ELEKTROLİTİK REDÜKSİYON
Elektrolitik redüksiyon metal eserlerin konservasyonunda en etkili
yöntemlerden biridir. Elektrolitik ünitelerinin maliyeti düşüktür ve kurulumu
koladır. Redüksiyon prosesi için; geliştirilmiş hidrojen ya da mekanik temizlik
yöntemleri ya da bu ikisinin kombinasyonu uygulanabilir. Etkili bir temizleme
için basit kablolama ve elektrolizden daha fazlası gerekmektedir.
Korozyon süreçleri ve termodinamik; en az konuyla ilgili uzmanlık alanlarına
sahip kişiler kadar bilgi birikimi gerektirmektedir. Korumacı, elektrot
potansiyelleri ve PH konularına aşina olmalı ve bu değişkenlerin elektrottaki
korozyon, pasifizasyon ve muafiyete nasıl etki edeceğini kavramış olmalıdır.
Bu faktörler özellikle yüksek oranda klorür bulunduran metallerle uğraşılması
durumunda çok önemlidir. Bu, acemilerin bu yöntemle tatmin edici sonuçlar
alamayacağı anlamına gelmese de; koruma açısından, olumsuz koşullar
meydana gelmesi durumunda hücre içinde olup biteni anlayabilecek ve kontrol
altına alabilecek deneyime sahip kişilerin etrafta olması alınabilecek en büyük
önlemdir.
Sistemin çalışma prensibi; demir eserin katot olarak temizlenebileceği bir
elektrolitik hücre kurma esasına dayanır. Bir elektrolitik hücre; anot ve katot
adı verilen iki bölümden oluşur. Bunun yanı sıra elektrik iletkenliğini
sağlayacak elektrolit adı verilen çözelti bulunması gerekir. Oksidasyon ve
redüksiyon yaratmak için harici bir güç kaynadığından (DC) elektrik akımı
verilir. Katotta bulunan negatif elektronlar ya da koloidal partiküller dışarıdan
gelen daha yüksek akım sayesinde, sistemin sol tarafında bulunan ve artı uç olan
anotta birikir. Anotta oksidasyon meydana gelir, pozitif yüklü iyonların
taşınması sonucunda katotta redüksiyon reaksiyonları oluşur. Redüksiyon
sırasında bileşikte bulunan bazı artı yüklü metal iyonları demir eser yüzeyini in
Page 27
27
situ olarak etkiler. Buna ek olarak klorür ve diğer anyonlar yüksek elektrolitik
istek sebebiyle, anota doğru taşınırlar.
Elektrolitik redüksiyonun en önemli avantajı dıştan uygulanan Elektro Motor
Kuvveti (EMF) veya akım, elektrik yoğunluğunun kontrol edilebilir olmasıdır.
Bu denetim bazı mineralize metallerin konsolidasyonu ve/veya redüksiyonu
için elektrot potansiyellerinin önceden belirlenmesini sağlar. Oksitlenmenin
içinde sağlam metal özü bulunduğunda elektrolitik redüksiyon yoluyla demir
korozyon bileşiklerinin metalik öze dönüştürülmeleri teorik olarak
mümkündür. Bu durum korozyon tabakasını pekiştirerek klorürleri ortadan
kaldıracaktır.
Elektrolitik redüksiyon yöntemi ile temizlik yapılırken dikkate alınması gereken
ekipman ve değişkenler:
2.2.1. Deneysel Değişkenler
- Elektrolitik türleri ve kurulumları
- Elektrolit
- Akım Yoğunluğu
- Elektrot Potansiyelleri
2.2. 2. Ekipman
- Güç kaynakları
- Kutup telleri ve klipsleri
- Anot Malzemesi
- Klorür Malzemesi
- Kullanılan Tanklar
Page 28
28
2.2.2. Ekipman:
A – DC Güç Kaynağı: DC güç kaynağından çıkan akım dalgası %0.1 ve % 0.5
arasında olmalı. İyi kontrol edilebilen bir redüksiyon için düşük dalgalı güç
kaynakları tavsiye edilir. Düşük dalga kontrol edilebilir ancak akım yoğunluğu
eserin büyüklüyü ya da adedine uygun olarak seçilecek bir parametredir.
B – Kutup Telleri ve Klipsler: En çok kullanılan teller ABD Ulusal Elektirik
Tüzüğü Standardına göre, 16 AWG, seperation 2, 300V azami derecede
yalıtılmış bakır tellerdir. Bir çok elektrikli ev aletinde kullanılan bu teller esnek
ve kullanımları kolaydır. Bunun yerine her hangi şüpheli bir tel kullanılacaksa
Amper kapasitesi kontrol edilmeli ya da elektrikçiye danışılmalıdır. Dikkat
edilmesi gereken başka bir konu da redüksiyon işlemi sırasında telin
ısınmamasıdır. Eğer ısınıyorsa tel uygun değildir. Klipslerin seçiminde ise eserin
boyutu önemlidir. Muller klislerinden 25,27,48 ve 85 numaralı boylar hazır
tutulmalıdır. Çelik klipsler genellikle Kadmiyum ya da çinko kaplamalı
olmaktadır. Kullanmadan önce seyreltik Hidroklorik asit banyosu bu
kaplamaların ayrışmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda bakır klipsler de
kullanılmamalıdır.
C – Anot Malzeme: Demirde uygulanacak elektrolitik temizleme yöntemi için
16 kalibrelik, yarım inç açıklıkları olan hafif bir çelik ucuz ama etkili bir
malzeme olacaktır. Ayrıca elektrolitin serbest dolaşımına izin verir ve gazı
tutmaz. Hafif çelik anotlar Yeterli alkalin ( en az PH 8.5) ortamlarda şaşırtıcı
derecede dayanıklıdır. Genellikle oksijen – hidrojen hücre elektrotları olarak
kullanılırlar. Paslanmaz çeliğin üstün özellikte bir anot olduğu idda ediliyor.
Nispeten daha hareketsiz olduğu için redüksiyon sırasında değiştirilmesi
nadiren gerekir ve sıklıkla önerilen bir anot malzemesidir. Ancak tüm
paslanmaz çelikler anot malzemesi olarak kullanıma uygun değildir. Krom ve
nikel hatta titanyum oranı yüksek paslanmaz çelikler seçilmelidir. % 16 – 18
oranında krom, %10 – 14 oranında nikel ve %2 – 3 oranında molibden oluşan
Tip 316 paslanmaz çelikler seçilmelidir. Çünkü sadece Tip 316 paslanmaz çelik
klorür korozyonuna dirençlidir ve alkalin elektrolit için iyi bit alternatiftir.
Page 29
29
D – Tanklar : Elektrolitik kurulumunda çeşitli malzemeden üretilen tanklar
kurulabilir. Polivinil Klorür (PVC) Polipropilen (PP) ve polietilen (PE) gibi kostik
ve aside dayanıklı, aynı zamanda iletken olmayan tanklar yagın olarak
kullanılmaktadır. Kapalı uçlu PVC plastik borular içinde tüfek, varil gibi uzun
ince eserlere yapılan uygulamalardan olumlu netice alınmış.
3. ELEKTROLİTİK DÜZENEKLERİN ÇEŞİTLERİ
Aşağıda göreceğiniz örnekler Hamilton’un 1973 yılında bazı eserler için
ayarlanmış şekilde oluşturduğu düzeneklerdir. Bu düzenekleri kurmak için bazı
faktörleri göz önüne almak gerekmektedir
1. Numunenin büyüklüğü ve durumu
2. Prosese alınacak eser miktarı
3. Kullanılabilir doğru akım güç kaynağının sayısı
4. Güç kaynağı ünitelerinin mevcut kapasiteleri
5. Tankların materali, boyutu ve sayısı
Page 30
30
Şekil 14 –
Düzenek Şekilleri
A. İdeal Elektrolitik Kurulum : Sadece tek bir eserin tank içinde olduğu
kurulumdur. Eserin tüm çevresine eşit uzaklıkta bağlanabilen formda bir anot
ile çevrili ve sadece tek bir güç kaynağına bağlıdır. Bu kurulum hassas
durumdaki eserler için son derece uygundur.
B. Tip 2 Kurulum : Tank içinde birkaç eser birlikte bulunur. Fakat her ese
kendisi için özel formdaki anota bağlanmıştır ve her biri ayırıcı ile bir güç
kaynağından elektrik almaktadır. Bu yöntem kullanıldığında anotlar eserlerin ve
anotların birbirlerinden uzaklığı önemlidir. Ayrıca çapraz akım olmamasına
dikkat edilmelidir. Bu kurulumda her bir demir eser ve her elektrot potansiyeli
dikkatlice kontrol edilmelidir.
Page 31
31
Yukarıdaki iki yöntem; demir yüzeyler arasındaki oksit tabakalarının
pekiştirilmesi ya da yapısal detayların sağlamlaştırılması gibi uygulamalarda
kullanmak için uygundur.
C. Tip 3 Kurulum : En yaygın kullanılan yöntemi meta eserlerin katot iletken
çubuk ile askıya alınmasıdır. Kontrol açısından diğerlerine göre daha az imkan
sağlasalar da, birden fazla eserin tek seferde tek tankta işleme tabi tutulmasına
yönelik avantajı bulunmaktadır. Anotun biri tank içinde askıda bulunur, diğeri
ise eserlerin alt tarafına yerleştirilir. Bu nedenle bu yönteme sandviç yöntemi de
denmektedir.
D. Farklı Tarzda Tip 3 Kurulum : 3 adet pirinç çubuğa, dike çelik levhalar
yerleştirilmiş ve pirinç çubuklar tank üstünde bakır tel kullanılarak askıya
alınmıştır. Anot levhaları Mueller klipsleri ile artı ucuna bağlıdır.
E. Bölmeli Tip Kurulum : Sac veya paslanmaz çelikten bölmeleri olan bir tank
kullanılır. Tank pozitif anota bağlıdır ve anot gibi davranır. Her bölüme ayrı bir
demir eser yerleştirilir. Çoklu kullanımda eserler üzerindeki her akım kontrol
edilemez fakat elektrolit içindeki klorür oranı takip edilebilir. Bu yöntem tek bir
güç kaynağı ile birden fazla eser üzerinde uygulama yapılması açısından
avantajlıdır. Eserlerden birinin işlemi tamamlandığında düzenek yeniden
düzenlenerek diğerlerinin uygulamasına devam edilebilir.
Bir çok konservasyon laboratuarında, düzenekler tek güç kaynağına
bağlanarak kontrol panellerindeki göstergeler sayesinde takip edilir.
Page 32
32
4. ELEKTRO – DEOKSİDASYON YÖNTEMİ
Elektro-deoksidasyon yöntemi, üretim metalurjisinde yaygınca bilinen
çözünmüş tuz elektrolizine benzerlik gösteren yeni bir teknolojidir. FFC - (Fray-
Farthing-Chen)- prosesi olarak ta bilinen bu yöntem Fray ve digerleri (2000)
tarafından gelistirilmistir.
Yöntem, titanyum özelinde, toz halindeki TiO2’in sinterlenerek peletlenmesini
ve takiben hazırlanan bu peletin katı halde redüklenmesini- diger bir ifade ile
oksijeninin yapıdan atılmasını- içermektedir. Böyle bir redüklenmenin tuz
ortamında elektrolizle mümkün olabilecegi ilk kez Okabe ve digerleri 1992
tarafından öne sürülmüstür. Elektrolit çogu kez CaCl2 dür. Yaklasık 850-900°C
çalıstırılan bu hücrede TiO2 pelet katot olarak baglanmaktadır. TiO2 yapısındaki
oksijen CaCl2 içersinde belirli bir çözünebilirlige sahip olmakta ve uygulanan
potansiyel farkı ile çözünmüş oksijen anottan (grafit) dısarı atılmaktadır.
Okjienin tamamen dısarı atılması ile baslangıçta TiO2 pelet, elektroliz islemi
sonunda Ti’ye dönüsmektedir. Elektro-deoksiadasyon yöntemine iliskin
literatürde bilgi kısıtlıdır. Fray ve digerleri, 2000, tarafından yapılan tekrarlı
voltametri ve SEM çalısmaları okisjjenin sistemden uzaklastırılması sırasında
CaO olusmadıgını, bunun yerine oksijenin katodda asagıdaki reaksiyona gore
iyonize oldugunu göstermektedir.
TiO2 + 2xe- = Ti + xO2- (1)
Bu çalısmada uygulanan voltaj degeri 3.0 V’dur. Bu deger CaCl2 ayrısma
potasiyeli olan 3.1 V’un birazcık altındadır. Nitekim sürecin basarılı olabilmesi
ancak uygun nitelikli tuzun seçimi ile mümkündür. CaCl2 seçimi, bu tuzun asırı
kararlılıgı, diger bir ifade ile, ayrımsa potansiyelinin yüksekligi temelinde
yapıldıgı anlasılmaktadır.
Fray ve digerleri bu çalısmalarında 0.25 μm TiO2 tozlardan sinterlenmis peleti
5-24 saatlik bir elektroliz sonucunda 12 μm tane büyüklügünde saf Ti peletine
dönüstürmüslerdir. Bu islemde, yaklasık 10 mm boy x 10 mm çaplık pellet için
baslangıçta ~104 A/m2 lık bir akım yogunlugu gözlenmis, ancak akım
yogunlugu daha sonra düsmüstür.
Page 33
33
Sekil 15 - Elektro-deoksidasyon Yöntemi ( Fray ve digerleri 2003)
Fray ve digerleri bu yöntemin esasını; oksijenin katodda iyonlasması, takiben
olusan iyonun CaCl2 de çözünmesi ve anoda tasınarak oradan dısarı atılması
seklinde izah etmektedirler.
Vardıkları diger önemli bir sonuç bu ve benzeri süreçlerde okisjenin pelet
içersindeki yayınım hızının önemli oldugu ve yöntemin basarısında belirleyici
olabilecegi seklindedir( Fray 2004).
Yukarıda verildigi haliyle yöntemin üstünlügü Muir Wood ve digerleri (2003)
tarafından yapılan çalısma ile ortaya çıkmaktadır. Muir Wood ve digerleri(2003)
bu yöntemle Ni2MnGa bilesigini oksitlerinden dogrudan üretmeyi
basarmıslardır. Bu amaçla NiO, MnO2, and Ga2O3 tozları Ni2MnGa denk gelecek
oranlarda harmanlanmıs ve sinterlenmistir. Bu çalısmada voltaj yukarıdaki ile
aynı seçilmis (3V) ve islem 26 saatte tamamlanmıstır. Akım yogunlugu
yukarıdakine benzer bir davranıs göstermistir .
Page 34
34
BÖLÜM IV: KATODİK KORUMA SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ VE
UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Katodik koruma korunacak
metali ; oluşturulacak bir
elektro – kimasal hücrenin
katodu haline getirerek,
metal yüzeyindeki anodik
akımların önlenmesi
işlemidir.
Resim 3 – Deniz araçlarında
galvanik koruma.
Katodik koruma korunacak metali ; oluşturulacak bir elektro – kimasal hücrenin
katodu haline getirerek, metal yüzeyindeki anodik akımların önlenmesi
işlemidir. Metale dıştan uygulanan akım ile verilen elektronlar, metal üzerinde
yürümekte olan anodik reaksiyonları tam olarak durdururken, katodik
reaksiyonun hızını arttırır. Anot reaksiyonları korunmakta olan metal yüzey
yerine, katodik koruma devresinde bulunan yardımcı anot üzerinde gerçekleşir.
Bu yönteme dış akım kaynaklı katodik koruma yöntemi denmektedir.
Galvanik anaotlu katodik koruma yönteminde ise, korozyona uğramakta olan
metale , kendisinden daha aktif bir metal bağlanır. Böylece katot reaksiyonu için
gerekli olan elektronlar galvanik anot olarak adlandırılan aktif metalin
kendiliğinden yürüyen yükseltgenme reaksiyonu ile karşılanır. Korunan melatin
yüzeyindeki bütün anodik reaksiyonlar tamamen durur.
Katodik koruma uygulaması ilk olarak 1824 yılında Sir Humpry Davy tarafından
Samarag isimli bir gemide denenmiştir. Bu uygulama sonuçları başarısız olarak
değerlendirilmiş ve yaklaşık yüz yıl boyunca hiçbir alanda uygulanmamıştır.
Günümüzde kullanılan dış akım kaynaklı katodik koruma TR ürünleri,
koruyacağı apının yakınına kurulmakta ve çok geniş bir alana dağılmaktadır.
Page 35
35
TR ünitelerinin arıza kontrolleri için uzman personelin her bir TR ünitesine
gitmesi gerekmektedir. Bu işlem çok zaman ve maliyet gerektirmektedir. Bu
çalışmada yapılan TR ünitesi, kendisinden uzakta bulunan bilgisayar
ekranından görülebilmektedir. Böylece hem arızalar meydana geldiği
anda,görülmekte, hem de sadece arıza yapan TR üniteleri için personel
görevlendirilmektedir.
1. ÖN ÇALIŞMALAR
Metalik yapıların korozyondan korunması için tesis edilen katodik Koruma
sisteminin gerekli performansa sahip olduğunu anlamak için aşağıda belirtilen
testlerin gerçekleştirilmesi gerekir.
1.1. ZEMİN ETÜTLERİ
Zemin Rezistivitesi ölçümleri (TS 4363)
Zemin redoks potansiyeli (TS 4363)
Yer altı su düzeyi
Zemin rutubeti ve tuz içeriği
1.2. KORUNACAK METAL İLE İLGİLİ ETÜTLER
Metal cinsi, et kalınlığı , yüzey ölçüleri
Kaplama cinsi ve et kalınlığı
Boru/zemin potansiyeli ölçümleri
Boru/Akım ihtiyacı ölçümleri
1.3. ÇEVRE İLE İLGİLİ ETÜTLER
Boru Hattı boyunca yer altı metalik yapılar
Boru Hattı güzergahındaki yol , köprü , bataklık v.b
yapıların tayini
Boru hatlarında yabancı boru hatları ve yüksek gerilim
hatları ile kesim noktaları
Dış akım kaynaklı koruma sistemi için enerji temin yerleri
Anot ve anot yatağı için uygun yerlerin tespiti
Page 36
36
2. KATODİK KORUMA SİSTEMLERİ
2.1. CEBRI AKIMLI SISTEMLE YAPILAN KORUMA
Ana kaynaktan ( Tr/ Red ) ve buna bağlı anot yatağından oluşan bir koruma
sistemidir. Dış Akım Kaynaklı Katodik Korumada herhangi bir elektrot anot
olarak kullanılabilir. Anot olarak seçilen elektrot, bir doğru akım kaynağının (+)
ucuna, korunacak metal ise akım kaynağının (-) ucuna bağlanır. Bu şekilde bir
elektrolikik ortam içerside iki elektrot yerleştirilmiş olur. Ancak anot üzerinden
çekilen akım bir dış kaynak ile sağlandığından anot elektrodu doğrudan
reaksiyona girmez ve anot üzerinde bir kütle kaybı oluşmaz. Böylece anodu
korozyona uğratmadan korumak için gereken yapı olışturulur.
Elektrik kesintilerinde ve
T/R arızasında yapı
korumasız kalır. Bu sebeple
alternatif akü sistemleri
kullanılabilir. İlk etapta
aklıma gelen akü güneş
paneli. Konuyla ilgili
araştırmalarımda bazı
hesaplamalar elde ettim.
Resim 4 - TR Normal seyrinde Çalışırken izlenen bilgisayar ekranı
Bir ölçüm istasyonunda günlük güç ihtiyacı, 1,68 amper-saat(AH) olarak tespit
edilmiştir. İstanbul için gün içerisinde güneş alma süresi yıllık ortalama olarak 2,25
saat olarak verilmiştir. Günlük amper saat ihtiyacı dikkate alınarak en kötü şartlarda
akülerin güneş panellerinden takviye almadan 8 gün süre ile besleme yapabilmesi
için 12V, 17AH’lık bakımsız kuru akülerin tercih edilebileceği ortaya konmuştur.
Page 37
37
Şekil 16 - Dış akım kaynaklı katodik koruma sisteminin çalışma mekanizması
2.1.1. Dış akım kaynaklı katodik koruma sisteminin avantajları
o Büyük veya mevcut yapılar için tesis edildiğinde ekonomik olrak
uygundur.
o Geniş gerilim elde edebilme imkanı (potansiyel farkı ancak doğru akım
besleme sisteminin büyüklüğü ile sınırlıdır)
o Kaplamasız ,yetersiz kaplamalı ve geniş yapıların korunması için gerekli
akım sağlanır.
o Anodların değiştirilmesi ekeomik olarak uygun
o Yüksek toprak(elektrolit)dirençli ortamlarda uygulanabilme
o Zayıf kaplanmış veya kaplamasız yapılar için etkili koruma
o Koruma etkinliği her zaman kontrol edilebilir.
o Akım ve gerilim çıkışı her zaman değiştirilebilir.
Page 38
38
2.1.2 Dış akım kaynaklı katodik koruma sisteminim dezavantajları
Önemli derecede işletme ve bakım ihtiyaçları
Diğer komşu metalik yapılara kaçak akımlardan dolayı önemli ölçüde
enterferans etkileri
Dış güç besleme gerekliliği
2.2. GALVANIK SISTEMLE YAPILAN KORUMA
Metal yapıyı korumak için gerekli elektronlar galvanik hücrelerden
(magnezyum-çinko gibi) temin edilir. Dışardan elektrik akımına ihtiyaç
olmadığından bu sistemle yapılan korumaya kurbanlık sistemli koruma da
denilir. Galvanik sistemli korumada ilk tesis maliyeti genellikle daha pahalı
olmakla birlikte bu sistem çok az işletme ve bakım masrafı gerektirir. Sürekli
çalışmada elektrik sarfiyatı ve redresör arızası gibi konular söz konusu değildir.
Anot yatağı yapmaya müsait yer bulunamadığı takdirde veya işletmeci faktörleri
göz önüne alındığında bu sistemin uygulanması gerekir. Kurbanlık sistemde
anodun verebileceği akımdan fazlası alınamaz cebri sistemli korumada ise
Tr/Red. deki potansiyometreler vasıtası ile akım istenildiği kadar arttırılabilir.
2.2.1Galvanik Katodik Koruma Sistemlerinin Avantajları
o Tesisi ekonomik olarak uygundur
o İşletilmesi ve bakımı kolaydır
o Aşırı koruma potansiyeli yönünden oldukca uygundur.
o Diğer metalik yapılarüzerindeki kaçak akım etkileri oldukca azdır
o Dış akım kaynağına gerek yoktur
o Tesisi kolaydır
o Minimum katodik enterferans vardır
o Düşük bakım ve işletim masrafları
o Tankların korunmasında tankın dış çapı etrafında uniform akım dağılışı
o Minimum istimlak ve irtifak maliyeti
o Koruma akımının verimli kullanımı
Page 39
39
2.2.2 Galvanik Katodik Koruma Sisteminin Dezavantajları
Küçük koruma gariliminin elde edilmesi(sınırlı potansiyel farkı)
Yüksek dirençli elektrolitlerde oldukca küçük akımların elde Büyük veya
genişletilen yapılarda yeni anodların yerleştirilmesi ve tesisi ekonomik
olarak uygun değildir
Yüksek özgül dirençli ortamlarda etkisiz kalması(özellikle 5000 ohm.cm
den daha büyük ortamlarda bu sistem kullanılamaz)
Tank korumada bir sistem anacak bir tankı koruyabilir. Diğeri için ayrı
bir sistem yapılması gerekir.
Korozyonu ve sistemi kontrol ve izleme zorluğu
3. KATODİK KORUMA SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Elektrik Enerjisi Bakimindan : Galvanik yöntemlerde dış akım kaynağına gerek
yoktur. Elektrik enerjisinin bulunmadığı ya da yeterli olmadığı alanlarda
kullanılabilir. Trafo / Redresörün çalışması için 220 V . A.C. enerjiye ihtiyaç
vardır. Dış akım kaynaklı sistemler elektriğe ihtiyaç duydukları için, yeterli güç
kaynağının mevcut olduğu bölgelerde kullanılırlar.
Akım Maliyeti Bakımından : Galvonik anotlardan üretilen bakım, şebekeden
elde edilen doğru akımdan daha pahalıdır. Genellikle akım ihtiyacı küçük olan
eserlerde kullanımı uygundur. Dış akım kaynaklı sistemlerin maliyeti galvonik
anotlara gore daha ucuzdur, ancak ilk tesis kurulum masrafları daha fazladır.
Periodik Kontroller Bakımından: Galvonik Anotlarda uygulama kolaylığı vardır.
Projede gözden kaçan etkenler nedeniyle akım ihtiyacında artış olursa, sisteme
sonradan yeni anotlar ilave edilerek kapasite arttırılabilir. Dış akım kaynaklı
sistemlerde ise bu konuda hata payı bulunmamaktadır. Trafo ünitesinin akım
kapasitesi işletme sırasında projede öngörülmüş olan değerin dışına
çıkarılamaz. Anot yatağı direnci düşürülemez.
Page 40
40
İşletme Ve Bakım Bakımından : Galvanik sistemde anotlardan biri kullanılmaz
hale geldiğinde, yanlızca bu anot değiştirilerek diğer sağlam anotlarla korumaa
devam edilebilir. Dış akım kanaklı sistemde anot yatağında çıkan arıza, tüm
sistemin sökülerek baştan yapılması anlamına gelir.
İnterfans Etkisi Bakımından : Galvanik anotların çevredeki yapılar üzerinde
herhangi bir etkisi yoktur. Dış akım kaynaklı anotların korunan yapı dışındaki
metallerde korozif ve aşındırıcı etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle yöntem
seçilmeden once çevrede bulunan diğer metal yapılar, borular vs. göz önünde
bulundurulmalıdır.
Akım Şiddetinin Ayarlanması Bakımından : Galvonik anotlardan çekilen akımı
ayarlamak mümkün olmaz. Galvanik anotlar katodik koruma için gerekli olan
akımı kendiliğinden ayarlar. Yapının akım ihtiyacında artış olursa, potansiyeli
düşer bölece anot – katot arasındaki potansiel farkında artış olur ve anottan
daha fazla akım geçirilir. Dış akım kaynaklı katodik koruma sistemlerinde ise,
akım ihtiyacında her hangi bir değişme olması halinde trafo ünitesinde akım ve
potansiyelin yeniden ayarlanması gerekir. Bu işlem el ile (manuel) yapılabildiği
gibi, katodik koruma devresine sabit bir referans elektrot konularak otomatik
olarak da yapılabilir.
Bağlantı İzolasyonu Bakımından : Galvanik anotların katoda bağlanması
sırasında herhangi bir önlem alınmasına gerek yoktur. Dış akım kullanılacaksa
Trafo ünitesini anotlara bağlıyan kablonun bağlantı noktaları çok iyi izole
edilmelidir.
Bağlantı Hatası Bakımından : Galvanik anotlarda yanlışlıkla ters kutup bağlama
tehlikesi yoktur. Trafo ünitesinin (-) ucu katoda (+) ucu da anoda bağlanır.
Dalgınlıkla veye yanlışlıkla bunun aksi yapılırsa korunması istenilen yapı kısa
süre içinde parçalanır
Page 41
41
Yukarıda yapmış olduğum karşılaştırmanın, katodik koruma yapılması istenen
yapı için gözden geçirilmesi çok önemli olan bir husus olduğunu düşünüyorum.
Bir yandan tarihi yapı korunurken, diğer yandan belediye veya kamuya ait
malzemelerin zarar görme riskleri olduğunu bilmek gerekmektedir. Ayrıca her
zaman hata payı olduğunun ve tek bir bağlantı hatası ile kısa sürede, farkına
varmadan yapıya daha fazla zarar verebilecek bir yöntem seçmeme özen
göstermek gerekmektedir. Yeni teknoloji ürünleri ilk bakışta çok avantajlı ve
akıl sınırlarını zorlayan niteliklere sahip gibi görünseler bile, ayrıntılı araştırma
yapıldığında geri döndürülemez zararlara sebep olma risklerinin mevcut olduğu
anlaşılıyor.
BÖLÜM V: ÖRNEKLER
1. İNGİLTERE’DE KATODİK KORUMA UYGULANAN BAZI YAPI ÖRNEKLERİ
1.1 .WHITCHURCH ALMSHOUSES - Galvonik Anot Yöntem
Galvanik Anot Sistemi, dört taş cephe içinde bulunan donatıları paslanmaya
karşı korumak için ilk olarak 1994 yılında kurulmuş. Bu uygulama İngiltere’de
türünün ilk uygulaması oldu.
Bitişik taş bloklarını tutturmak için demir donatılar kullanılmış. Saçak ve
pencere eşiklerinin altından su girişi olduğu, ayrıca taşların eklem
bölgelerinden içeriye de su sızarak iç kısımdaki demir donatıların paslanmasına
sebebiyet verdiği anlaşılmış. Korozyon ile genleşmeler olarak taşlarda çatlama
ve kopmalar meydana gelmiş.
Koruma politikalarındaki minimum müdahale ilkesi ile hareket edilerek mimari
yapıda bulunan ve sadece tarihsel olarak önemli özelliği ola bölümler üzerinde
uygulama yapılmış. Cephenin dış kenarında bulunan, hasarlı taşlar yeni
Page 42
42
paslanmaz çelikten üretilmiş donatılar kullanılarak yenilenmiş. Henüz
bozulmamış taşların bozulmasını engellemek ve donatıların korozyon
pasifizasyonunu sağlamak amacıyla galvanic anot yöntemi tercih edilmiş.
Katodik korumayı sağlamak amaçıyla altı adet, 2.3 kg ağırlığında magnezyum
anot; yapının önündeki kaldırıma gömülerek ring devre ile doğrudan kramplara
bağlanmış. Elektrik bağlantılarının taşa vereceği zararı minimuma indirmek
için; titanium bağlantı kablolarıhazırlanan güncel harcın içine gömülmüş.
Page 43
43
1.2. DODİNGTON HOUSE – Dış Akım Kaynaklı Katodik Koruma Sistemi
Yaklaşık 1840 yapımı Büyük bir bina olan yapının revaklarındaki blok taşlarda metal
donatı korozyonundan kaynaklı ciddi hasarlar meydana gelmiş. 2003 yılarının
sonuna doğeu, yoğun hasarlı taşlar değiştirilerek yeni metal donatılar eklenmiş ve
eskileriyle yenileri bir arada kullanılmaya devam edilmiş. Değişmeyen yüz adedi
aşkın donatı dış akım kaynaklı
katodik koruma sistemi kullanılarak
koruma altına alınmış. 50 mm
çağında ve 1.5 m uzunluktaki
donatılar, kurşunla çevrilmiş ve taş
içine gömülmüş. Donatılardaki
Kurşun kaplamanın eksik olduğu
korunmasız kısımlarda pas meydana
gelmiş. Resim – Demir donatının kurşun kaplı olan ve
olmayan kısımları
Taş içinde bulunan demir donatılarının zeminden yüksek bir bölgede bulunması
sebebiyle; toprağa gömülerek kurulan kurban anot sistemi bu yapıda kullanılabilecek
bir yöntem değildir. Aynı zamanda demirin kurşum malzeme ile kaplanmış olması da
ejerji gereksinimi arttırmış. Bu nedenle dış akım kaynaklı yöntemlerin seçilmesinin
daha uygun olacağına karar verilmiş. Devre için gereken bağlantılar harç içine
saklanmış.
Page 44
44
CP aletlerinin bulunduğu kabinde traformatör doğrultucuları mevcuttur ve sorumlu
hizmetli tarafından kontrol eidlebilecek bir bölgeye yerleştirilmiştir. Bu kabinde aynı
zamanda devre ölçümleri, anlık potansiyeller görüntülemektedir.
Page 45
45
1.3. SHERBORNE ABBEY - Dış Akım Kaynaklı Katodik Koruma Sistemi
Page 46
46
1.4. ROYAL WEST OF ENGLAND ACADEMY – Dış Akım Kaynaklı Katodik
Koruma Sistemi
Page 47
47
2. BALAT DEMİR KİLİSE ‘NİN DEĞERLENDİRİLMESİ (SVETI STEFAN KİLİSESİ)
Sveti Stefan Kilisesi baştan aşağı demirle inşa edilmiş bir yapıdır ve "demir
kilise" olarak anılma nedeni de budur. Tüm taşıyıcı karkası, çelik profillerin
kompozisyonundan oluşmuş ve bunun dışında duvar kaplamalarından,
döşemelere, pencere doğramalarından kapı
kanatlarına varıncaya değin yapıya ait her türlü unsur tamamen demirden imal
edilmiştir. Tüm cephe kaplama levhaları düz saçtan, kabartma tekstürlü olanlar
ise dökme demirden imal edilmiş ve bunların ilgili aksesuar profilleri perçinle,
saç ve dökme demir levhalar ise kaynakla karkasa monte edilmiştir. Ayrıca yine
vurgulanması gereken bir özgün detay da; çatıdan toplanan yağmur suyunun
kolonların içinden geçen düşey borularla zemine kadar indirilip, buradan bina
çevresinde kanallara bağlanmasıdır.
Viyana’da Waagner firmasında bir yandan detay tasarımlar ve hesaplar yapılır
iken, bir yandan da tümü demir(dökme) ve çelikten oluşan yapı elemanlarının
üretimine başlanır ve yine ilginç bir nokta; tüm üretimin tamamlanmasını
takiben R.Ph.Waagner firmasının fabrika sahasında kilisenin tamamının montajı
yapılır ve kurulur. Böylelikle, üretilmiş elemanlar İstanbul’a gönderilmeden
önce, herhangi bir eksik veya hata var ise görülmüş olacaktır. Tesiste montaj ve
demontajını takiben yapı elemanları, bir iddia deniz yolu ile Trieste ve Adriyatik
üzerinden, bir başka iddia ise Tuna Nehri ve Karadeniz Yolu ile İstanbul’a
gönderilir.
Prof.Paul Neumann 1895 yılında "Bizans uslubundaki Demirden Kilise üzerine"
yaptığı sunuşunda demir kullanımının sebebini şöyle anlatmış; "Yapı Haliç
kıyısında çok kötü bir zemin üzerinde kurulacağı için, ağırlığını olabildiğince
azaltmayı düşündük. Bu nedenle ana parçaları tümüyle demirden tasarladık,
çünkü demir yapı kagir bir yapıdan çok daha hafif olacaktı. Aynı zamanda tek tek
parçaları sağlam bir biçimde birbirine bağlı bir bütün oluşturacağı için
temellerdeki düzensiz oturmalardan da kagir bir yapı kadar zarar görmeyecekti.
Evet prefabrike tasarladık, çünkü alınan tüm önlemlere karşın yine de temellerde
bir çökme ya da kayma ortaya çıkarsa, bu eser sökülerek bir başka yere
kurulabilinir.”
Page 48
48
2.1. MEVCUT DURUM
“Çeşitli zamanlarda muhtelif onarımlar gören yapı, son kapsamlı onarımı 1991
yılında görmüş, ancak bugüne kadar farklı uzmanlar tarafından raporlanan
jeoteknik problemler ve korozyon riskine açıklık maalesef giderilememiştir.
Yapıdaki en büyük problem (ve bugünde net olarak görülen) Haliç yönüne doğru
kayma ve korozyon nedeniyle oluşan hasardır. Kilisenin iç hacminde belirgin bir
deformasyon görülmemekle birlikte yapı temellerindeki oturma ve kaymanın
sürmesi nedeniyle; temel duvarları ile yapı karkasının oturduğu noktalar
arasındaki açılmalar ve bunun neden olduğu kaplamalardaki yırtılmalar oldukça
belirgindir. 1998 yılı başlarında saptanan bodrum duvarları ile yapı
izdüşümünün arasındaki açılma 2 cm iken bugün de bu rakam 8 cm mertebesine
ulaşmıştır. Bu noktada vurgusu yapılmayan ve dikkat çeken bir ayrıntı da bodrum
duvarlarına oturan yapı izdüşümün kolonları da dahil olmak üzere bir
bağlantısının gözükmemesidir. Bu da bodrumlu temelin nerede ise binadan
bağımsız farklı deformasyonunu doğrulamaktadır. Çünkü yapıda bu farklı
oturmaya rağmen gözle görülen bir düşeyden kaçma gözükmemektedir.”
Page 49
49
Şuan yapının kubbesi üzerinde bazı temizlik ve geçici tamirat çalışmalarının
yanı sıra bahçede bir takım ek inşaatlar yapılmaktadır.
Bu bölümde yerinde yapılan gözlemler, yürütülen tamiratlar, restorasyon
projesinin akıbeti ve ileriye dönük koruma sistemlerinin bu yapıya uygunluğu
hakkındaki öneri, görüş ve izlenimlerim aktaralacaktır.
Yapı üzerinde; yüzeysel korozyonlardan parça kopmalarına ve ayrılmalara
sebep olacak kadar yoğun korozyon katmanlarına rastlanılmaktadır. Kilise’deki
yetkililerden edinilen bilgiye gore; 2002 – 2003 yıllarında yapının çizimleri
yapılmış, bazı numuneler alınarak analize gönderilmiş fakat herhangi bir
restorasyon projesi hazırlanmamış. Restorasyon projesi hazırlanmayınca,
cemiyet kiliselerini onarmak ve ayakta tutmak için geçici çözümler üretmeye
başlamış. Cemiyete mensup bir inşaat mühendisi KUDEB desteğini alarak, ufak
çaplı onarımlar yapmaya başlamış. Örneğin yapının kubbesindeki paslanmalar
mekanik yöntemler ile temizlenerek üzerileri antipas ile kaplanıyor. Çalışan
işçiler antipasın üzerine bir kat da çelik macunu sıvadıklarını ve yağlı boya ile
boyadıklarını ifade ediyorlar.
Yapının hem demir hemde denize yakın konumlandırılmış oluşu karşılaştığı en
büyük talihsizliklerden birisi. Oksitlenmeyi engellemek amaçlı önceki senelerde
kilise tamamen beyaz yağlı boya ile boyanmış olsa bile, malesef bu da geçici bir
koruma eylemi olarak kalmış.
Resim 9 – Svati
Stefan / Demir
Kilise’ye ait arşiv
belgesi.
Page 50
50
Resim 10 – Dış cephede korozyon oluşumları
Resim 11 – Paslanmadan kaynaklı parça kayıpları.
Page 51
51
Resim 12 - Yapının kama sorunundan kaynaklı geniş çatlak ve yarıklar
Page 52
52
Resim 13 – Yapının zeminden kalkmasına üretilmeye çalışılan geçici çözümler.
Tamirat çalışmalarını yürüten kişilerden alınan diğer bilgilere gore, 2000
senesinde Haliç’in yol çalışmaları sırasında yapının bodrum ve zeminine de
asfat dökülmüş. Dökülen asfalt yapının ahşap olan temelinin, denizden su
emerek şişmesini ve denize doğru kaymasını engellemiş. Şuan kayma ve
açılmaların durduğunu ifade eden yetkili, mevcut yarıkları ve zemin
sorunlarınına geçici pratik çözümler ürettiklerini belirtiyor. Bunlar arasında
yukarıdaki fotoğrafta görülen, tuğlalar ile destek yapma, boşlukları kapatma
çalışmaları yer alıyor.
Gözlemlediğim kadarıyla yapı yanlızca deirden oluşmuyor. Iç mekanda ve
temelde çeşitli doğal taşlar kullanılmış. Görsel analize göre, iç mekanda kaplama
olarak granit benzeri magmatic bir kayaç, dış mekanda ise mermer kullanıldığı
söylenebilir. Aynı zamanda dış ve iç mekanda kullanılan merdivenlerde de
mermerden faydalanılmış.
Page 53
53
Resim 14 – İç mekandaki doğal taş kaplama
Yapının bordum katı 2.50 cm yükseklikte ve tüm yapı kadar büyük bir alan.
Burada da nem kaynaklı yoğun bozulmalar görülmekte.
Yapıdan alınan numunelerin sonuçlarına ulaşamamış olsam da, yapıda denizden
kaynaklı klorürlerin etkilerini görmek mümkün. Aynı zamanda denize yakın
cepkelerde daha yoğun olan korozyon tabakaları ve ayrışmalar göze çarpıyor.
Bahçe kısmında yapının direk toprağa teması söz konusu olmasa bile, zemin
kaymasından kaynaklı boşluklar arasına yerleşen tohumlar sebebiyle otsu
bitkilerin geliştiği görülmektedir.
Resim 15 – Demir klorürler ve mermer merdivenlerdeki boşluklarda yetişen
otsu bitkiler.
Page 54
54
Resim 16 – Yapı ile alakasız ek montajı
Ortaya çıkan büyük sorunlardan birisi de, maliyetlerin bahane edilerek yapının
restorasyonunun sürekli ertelenmesi ve bu süreç içinde sürekli yanlış onarımlar
görüyor olması. Yapının mevcut durumu o kadar vahimdir ki; yapının giriş
bölümünün çatı kısmından kopan parçaların, ziyaretçilerin kafasına düşmesini
engellemek için; yapıyla hiç alakası olmayan bir parça eklenerek, hem estetik,
hem de belge nitelikleri hiçe sayılmaktadır. Tabii yapılan montaj çalışmaları
sırasında, özgün malzemeye verilen zarar da işin cabası.
Yapının belge değerini daha önceki sayfalarda belirtmiştim. Bulgar hükümeti ile
Osmanlı Devleti arasında bir uzlaşmanın eseridir bu yapı. Teknoloji
bakımından; prefabrik olarak kurulmuş önemli bir mimari yapı özelliği
taşımaktadır. Aynı zamanda, cemaati tarafından duygusal nedenlerle
korunmaya çalışan: bir topluluğun geçmişini günümüzde de yansıtmaya devam
ederek ilk günkü işlevselliğini hala korumaktadır. Kısaca; kültür varlıklarını,
niçin koruduğumuz sorusuna verilebilecek her cevabın fotoğrafıdır bu yapı.
Page 55
55
2.2. KORUMA ONARIM ÖNERILERI
Mimarinin kompozit bir yapısı olmasından kaynaklı olarak, öncelikle özgün
malzemenin niteliklerinin araştırılması gerekmektedir. Kullanılmış demirin
niteliği ve bileşiminin bilinmesi gerekmektedir. Malzemelerin minerolojik
özellikleri tespit edildikten sonra, çevre koşullarının yapının bozulma sürecine
ne şekilde tesir ettiği araştırılmalı ve ayrışmaları derecelendirilmelidir. Aynı
zamanda yapının belgeleme çalışmaları da yenilenmelidir. Önceden yapılmış
rölöveler ile yeni belgeler karşılaştırıldığında, son ölçümlerden bu yana
bozulmaların ve zemin kaymalarının ne şekilde ve ne hızla gerçekleştirği
görülebilir. Malzeme özellikleri ve bozulma türleri kesin olarak belirlenip; ayrı
ayrı paftalar halinde çizimleri ve belgelemeleri yapıldıktan sonra, bilimsel bir
kurul oluşturularak ortak bir restorasyon projesi ortaya çıkartılabilir.
Yapının en büyük sorunu olan zemin ve kayma sorunlarıns karşı önlem alınması
benim kanaatimce en acil konudur. Mimari restoratörler tarafından yapılacak
yük hesapları ve strüktürel incelemeler sonucunda; uygun yöntemler
kullanılarak zemine oturtma ve yapının eğimlerini düzeltme çalışmaları
yapılmalıdır. Tabii ki bu işlemlerden once, şuan yapılan “geçici tamirat” adı
verilen tuğla ile boşlukları doldurma gibi hatalı onarımların geri alınma
çalışmaları yapılmalıdır. Mimari Restoratörler de, malzemeye ek yapmak
durumunda kalırlar ise yapıya uygun özgün malzeme kullanmalıdırlar.
Ancak strüktürel sorunlar giderildikten sonra çeşitli, temizlik ve detay
onarımları yapılabilir.
Gözden geçirilmesi gereken başka bir konu ise yapının koruma amaçlı beyaz
yağlı boya ile kaplanmış olmasıdır. Arşiv fotoğraflarına bakıldığında yapının
bugünkü haliyle o dönemki hali arasında; “acaba bu başka bir yapı mı?”
dedirtecek derecede fark bulunmakta. Geçen sayfalarda vermiş olduğum arşiv
fotoğrafları belki bu yapı boyanırken incelenmiş olsa idi, izleyiciyi
yanıltmayacak, daha farklı kaplama malzemeleri tercih edilebilirdi.
Page 56
56
Temizleme aşamasında, pas tabakaları ile birlikte boya tabakalarının da geri
alınıp, yapının özgün görünümüne kavuşturulması gerekmektedir. Uygulanacak
temizlik yöntemi seçilirken de, yapının mukavemetine ve rölyeflerin
hassasiyetine uygun, aynı zamanda cam, doğal taş gibi kompozit malzemelere
de zarar vermeyecek en uygun yöntem seçilmelidir. Gereken bölgelerde ön
sağlamlaştırma da uygulanabilir.
2.3. ELEKTRO KİMYASAL KORUMA YÖNTEMLERİNİN YAPIYA
UYGUNLUĞUNUN İNCELENMESİ
Koruma kavramı bilindiği gibi aktif ve pasif olarak ikiye ayrılmaktadır. Pasif
koruma; yani çevresel etkenlerin yapıya verdikleri zararı minimum indirmek
hepimizin ilk tercihidir. Ancak yapının ana malzemesinin demir olması, denize
çok yakın mesafede bulunması malesef bu seçeneği imkansız kılmaktadır. Bu
durumda aktif koruma sistemlerinde, her yapı elemanının ayrı ayrı ele alınıp,
uygun koruma çalışmaları yapılmalıdır. Taşlarda yapılabilecek uygulamalardan;
mermerler üzerine yaptıığım çalışmada ayrıntılı şekilde bahsetmiştim. Esas
konu olan ve ana material olan demir yapı elemanlarının korunmasına da bu
bölümde değineceğim.
Aktif koruma yöntemi olarak metaller üzerinde uygulanabilecek yöntemler, doğru
pasifizasyon malzemesi ve uygulaması seçimi, inhibitor kullanımı ve metallerin
çevresel faktörler ile olan temasını kesecek film tabakası oluşturulmasıdır. Ya dad aha
pahalı, zahmetli ancak uzun vadeli bir yöntem olan elektrolitik koruma sistemleri tercih
edilebilir.
Galvanik koruma yöntemleri bu boyutta bir yapının korunması için çok çaresiz
kalacaktır. Bu nedenle, dış akım kaynaklı koruma sistemleri tercih edilmelidir.
Dış akım kaynaklı koruma sistemleri kurulmadan önce, mutlak surette yapının
yönteme uygunluğu, çevre şartlarının yöteme uygunluğu, etrafta belediyeye ait başka
bir dış akım kaynaklı koruma sisteminin bulunup bulunmadığı kontrol edilmelidir.
Page 57
57
Eğer yöntemin uygunluğu kesinleştirilir ise, dış akım kaynaklarının ve sistemlerin
yerleştirilebileceği en ideal kısım, yapının bodrum katıdır. Gerekli kablo düzenekleri iç
mekandaki, demir stünların ve diğer içi boş malzemelerin iç taraflarından geçirilerek
gizlenebilir.
Yapının 7 gün 24 saat tamamen korunması için gerekli olan enerjinin belediye
tarafından ne şekilde sağlanacağı ise ayrı bir tartışma konusu ve aslında
dezavantajlardan birisidir.
Fakat, sürekli kontrol edilmesi ve uygulamanın seçiminde de asla göz ardı edilmemesi
gereken başka bir dezavantaj oluşturabilecek durum ise; hidrojen kırılganlığıdır.
Hidrojen kırılganlığı; bir korozyon reaksiyonu sonucu ya da katodik koruma
uygulaması sonucu, metal yüzeyinde hidrojen atomları oluşmasıyla başlar. Bu hidrojen
atomları metal yüzeyinde adsorbe edilir. Bu atomların bir kısmı birleşerek H2 gazını
oluşturur ve atmosphere karışır. Bir kısmı da metal bünyesine girerek, oradaki
boşluklara yerleşir. Boşluklara yerleşen hidrojen atomları, zamanla hidrojen
molekülüne dönüşerek hacim artışına uğrarlar. Molekül halindeki hidrojenin
difüzlenme özelliği yoktur. Metal içinde bulunan hidrojen molekülleri, metal
boşluklarında büyük bir basınç oluşturarak, çatlamaya neden olurlar.
Page 58
58
ÇALIŞMA ÖNCESİ GEREKLİ TANIMSAL BİLGİLER
Korozyon Hücresi : Korozyon bulunduğu çevrede reaksiyon süresince
malzemedeki bozulmadır. Bu bozulma esasen elektrokimyasal işlem esnasında
oluşur. Elektrokimyasal işlem dört ayrı bölümden meydana gelir: anod ,katot
elektrolit,ve metallik bağlantı. Elektrokimyasal korozyon sadece bu dört
bölüm görüldüğünde meydana gelir
Anod : Korozyon hücresinin en fazla göze çarpan bölümü anodlardır. Bu
korozyonun meydana geldiği bölgedir. Bu bir kimyasal reaksiyon bir
oksitlenme reaksiyonu olup metalden elektron kaybı sonucu diğer elementle
birleşmesidir. Bu metal çelik ise sonuçta malzemede demir pası oluşur.
Katod : Bu korozyon hücresinin korunan bölümüdür. Burdaki kimyasal
reaksiyon bir azaltma reaksiyonudur.
Anod/Katod ilişkisi : Bir elektrokimyasal korozyon hücresinde bir elektrod
diger elektroda göre meydana gelen potansiyele göre ya anod dur veya katod
dur. Bu elektriksel potansiyel farkı anod ve katod arasındaki potansiyel
farkıdır.elektriksel olarak daha aktif veya daha negatif olan elektrod anod olarak
belirlenir, diğer elektrodda katoddur. Katod da oksidasyon reaksiyonuna maruz
kalmayıp korunan bölümdür.
Elektrolit : Korozyon hücresinin üçüncü bölümüdür. Bu bölümde ion akışı
vardır.Elektrolit hem anoda hemde katoda temas eden bir materyaldir ve
burada hem anoda hemde katoda iyon akışı vardır.
Page 59
59
Metalik Bağlantı : Korozyon hücresinin dördüncü bölümü olup elektriksel
devreyi tamamlar ve elektron akışını sağlar. Metalık bağlantı hem anoda hemde
katoda temas eden ve elektron akışını sağlayan bir metaldir. Bu elektron akışı
elektokimyasal reksiyon oluştuğunda görülür.
Karbürizasyon : diğer bir anlamıyla Sementasyon ve karbonitrasyon genel
olarak 800 – 940°C sıcaklıklarda uygulanan “termokimyasal” işlemlerdir.
Bu işlemler düşük karbonlu bir çelik parçanın yüzey kimyasal bileşimini
değiştirir, böylece daha sonraki hızlı soğutma, “su verme” işlemiyle
“yumuşak/tok” bir çekirdekle birleşen sert bir “kabuk” meydana gelir.
Kenet Ve Mil : iki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu sivri ve kıvrık
metal parçaya kenet denir. Türlü işlerde kullanılmak için yapılan ince ve uzun
metal çubuklara ise mil ismi verilmektedir.
Direnç : Elektrik akımına karşı gösterilen zorluğa DİRENÇ denir. “R” harfi ile
sembollendirilir. Birimi ise “W” Ohm’dur. Ohm Kanunu Kapalı bir elektrik
devresinde direnç; devre gerilimi ile devreden geçen akımın bölümüne eşittir.
Elektrik, elektronik devrelerinde en yaygın olarak kullanılan devre elemanları
dirençlerdir. Direncin iki temel görevi vardır; akımı sınırlamak ve gerilimi
bölmek. Dirençler 1 ohm’dan daha küçük değerlerden 100 Mega ohm’dan daha
büyük değerlere kadar geniş bir yelpazede çeşitli omik değerlerde
üretilmektedir.
Elektriksel Gerilim : Elektriksel gerilim veya elektriksel potansiyel,
birim yükün elektriksel alandan kaynaklanan potansiyel enerjisidir ve Volt ile
ölçülür.
Ön Direnç: Elektronik devrelerde ön koruma amaçlıdır. devreyi yüksek voltaj
ve akımdan koruma amaçlıdır.
Page 60
60
Potansiyometre: Ayarlanabilir dirençledir. Farklı değerlerde bulunabilir (
10k,100k gibi ) eğer devrede istenilen direnç değeri temin edilememişse veya
farklı değerlerde direnç istenirse potansiyometre kullanılabilir.
Doğru Akım ( DC ) : Bir elektrik devresinde elektrik yüklerinin veya akımın
belli bir yönde akan , yön değiştirmeyen ve şiddeti değişmeyen akıma doğru
akım denir.
Alternatif Akım ( AC ): Yönü ve şiddeti sürekli olarak değişen akıma alternatif
akım denir. Alternatif akım elde etmeye yarayan
düzeneklere Alternatör veya Alternatif Akım Jeneratörü denir. Mekanik , ısı ,
kimyasal yada nükleer enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren sistemlere
elektrik santralleri denir.
Transformatör: Alternatif gerilimin düşürülmesi veya yükseltilmesini sağlayan
araçlara denir.
Güç (P) : Birim zamanda yapılan iştir. Birimi wattır.
Osilaskop : Elektriksel değerleri (gerilim, frekans, akım, faz farkı) ışıklı çizgiler
şeklinde gösteren aygıta osiloskop denir.
Elektromanyetik dalga: Birlikte değişen ve birbirine dik düzlemdeki elektrik
ve manyetik alanlardan oluşur.
Sinterlenme: Sinterleme, pudra kütlesi içindeki partiküllerin atomlarının, ısının
etkisi sonucu oluşan çekimle birbirine bağlanması olarak ta tanımlanabilir.
Sinterleşme genellikle pudraların erime noktalarının altında meydana gelir.
Sıcaklığın artması ile pudra kütlesinin sertliği artarken elektriksel direnci ve
gözenekliliği azalır. Tane yapısında bazı değişiklikler olur ve yeniden
kristallenme ile tane büyümesi meydana gelir.
Pelet: Demir cevheri
Toprak Özgül Direnci : 1 cm2 kesitinde ve 1 cm uzunluğundaki toprağın
elektriksel direncidir. Ohm.cm cinsinden verilir.
Page 61
61
Akım Drenaj Noktası : Katodik koruma sistemindeki anotlardan korunacak
yapıya en kısa mesafede giden hattın yapıyı kestiği noktadır.
Kaçak Akım Korozyonu (Enterferans Etkisi) : Özellikle dış akımla korumada ,
korunan metalik yapı yakınında yabancı bir başka metalik yapı mevcutsa ,
koruma akımının bu yapıya sıçrayarak ilerlemesi ve tekrar geri dönmesi dönme
yerinde korozyona neden olur.
İzole Flanş : Katodik olarak korunacak yapı ile bu yapıya bağlı ya da etki
alanında olan korunmayacak kısmı arasında elektriksel yalıtım sağlamak
amacıyla dielektrisk malzemelerle yapılan flanş düzenlemesidir.
Galvanik Dizi : Belirli bir ortam için, metallerin aktif olanından soy olanına
doğru sıralandığı dizidir. Aktif←Mg,Zn,Al,Fe,Cu,Ag,Pt→Soy
Redresör : Redresör girişindeki sinüsoidal alternatif akımı doğru akıma
çevirerek çıkışta doğru akım veren cihazdır. Redresörler; yaygın olarak enerji
yedeklemesi, güvenlik ve acil aydınlatma sistemlerinde kullanılır. Özellikle şalt
tesisi, boru hatları, katodik koruma ve trafo merkezleri gibi kritik uygulamaları
vazgeçilmezdir.
İndükleme : Üreteç kullanılmadan mıknatıs veya magnetik alan kullanılarak
elde edilen akıma indüksiyon akımı veya indükleme akımı denir.
Aerosol: Soğutma kulesinden çıkan hava içinde asılı kalmış su zerrecikleri
Biyofilm: Mikroorganizmalar ve diğer organik maddelerden oluşan kaygan
tabaka
Alkalinite: Su içindeki karbonat, bikarbonat ve hidroksit iyonlarının
konsantrasyonunun ölçüsü
Asidite: Su içindeki serbest hidrojen iyonu konsantrasyonunun ölçüsü
Asit temizliği: Korozyon inhibitörü eşliğinde seyreltik asit ile kazanın iç
yüzeylerinin temizleme işlemi
Kolloid: Çok ince partikül dağılımlı organik maddeler.
Page 62
62
Kostik kırılması: 200-250 ºC sıcaklıkta, konsantre hidroksit çözeltisine maruz
kalan karbon çeliği ve demir, krom, nikel alaşımlarında görülür
Aglomerasyon: Çok ince toz zerreciklerinin bir araya gelerek daha büyük
parçalar oluşturması
KAYNAKLAR,
Erbil, M. “Korozyon İnhibitörleri ve İnhibitör Etkinliklerinin Saptanması”,
Segem, Ankara, 1984
Yalçın H., Akat O., “Ön Gerilmeli Borularda Katodik Koruma Akım ve Potansiyel
Kriterleri”, VIII. Uluslararası Korozyon Sempozyumu, Eskişehir, 2000.
Holtsbaum W.B., “Application and Misapplication of the 100-mV Criterion for
Cathodic Protection, Materials Performance, vol42, 2003.
ATAKÖY, H. “Demir Kilise (Sveti Stefan Bulgar Kilisesi) Balat / İStanbul, Beton
Prefabrikasyon İnceleme, Kasım 2009.
AKCAYOL,M. “Bilgisayar kontrollü katodik koruma trafo – redresör ünitesi
tasarımı ve uygulaması” Gazi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü,
Bitirme Tezi, 2003.
FARRELL,D. DAVIES, K.”Practical Aspects Of Cathodic Protection For The
Conservation Of Iron And Steel In Heritage Buildings” Rowan Technologies,
Manchester, 2006
YENİDÜNYA, F. “ Mikroorganizmalar ve biyolojik jeotermal prosesler” Jeotermal
Enerji Semineri, 2008
Page 63
63
ASKELAND D., R., Ceviri: Mehmet Erdoğan, “Malzeme Bilimi Ve Muhendislik
Malzemeleri”, “The Science And Engineering Of Materials”, Cilt.1, 3. Baskı, Nobel
Yayınevi, Ankara 1998.
ŞEN, U., 1997, “Küresel Grafitli Dokme Demirlerin Bor Kaplanması ve Kaplama
Özellikleri”, Doktora tezi İ.T.U., Fen Bil. Ens.,
Metallerin Korozyondan Korunması. Borusan Yayınları, Sayı:12, İstanbul 1981.
YILDIRIM M. “Galvanizleme Tekniği”, F. Ü. Basımevi. Yayın No:123, Elazığ 1989.
ÇAKIR, A. “Metalik Korozyon Slkeleri ve Kontrolü” TMMOB Makine Mühendisleri
Odası Yayın No: 131, 1990
YALCIN H., ve KOÇ, T. “Katodik Koruma”. Palme yayınları , 1999.
AKCAYOL, M. A., “Bulanık Mantık Denetimli Katodik Koruma Devresi Tasarımı”
G.U. Journal of Science, 2004
ÖZKUN, T. “Korozyonun Çevreye ve Yapı Güvenliğine Etkileri”, Dizayn
Konstruksiyon, Eylül, 2005
BOYER ,H.E., Gall T.G., “Metals Handbook”, Desk Edition, ASM, 1992 Jones, D.A.,
“Principles and prevention of corrosion.” Prentice hall, London,1996
CİLASON, N., KOCAGİL, F., AKSÖZ, B., “Betonda korozyon” TMMOB XIII. Teknik
kongre, İstanbul,1996
AKINCI, A., “Korozyon Deneylerine Alternatif Yöntemler”, Yüzey İşlem
Teknolojileri Dergisi, sayı 11, Eylül- Ekim 2007
Page 64
64
Gian Maria dı Nocera- Alberto M. Palmieri, “Doğu Anadolu Madenciliği,” Arkeo
Atlas, 2003.
BARADAN B. “Yapı Malzemesi II”, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik
Fakültesi,1998