-
T A R T I Ş M A L I İL M I T O PLANTIL A R D İZ İ Sİ
'··
•• •
SUNNETIN • • •
DINDEKI YERI
Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN Doç. Dr. Mevlüt GÜNGÖR
Yrd. Doç. Raşit KÜÇÜK Prof. Dr. Selahattin POLAT
Prof. Dr. Nureddin ITR Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN
Ayetullah Seyyid Murtaza ASKERİ Prof. Dr. İbrahim CANAN
Prof. Dr. Abdullah A YDINLI Prof. Dr. M. Yaşar KANDEMİR
Doç. Dr. Hayri KIRBAŞOÖLU Prof. Dr. M. Tufeyl UMERUDDİN
Zafer İshak el-ENSAAİ
@ ~
ENSAR NEŞRİY AT
-
SİYER-İ NEBİYE YENİ BİR BAKIŞ
Prof. Dr. M. Tufeyl UMERUDDİN Nebevi Siret ve İslam
Medeniyeti,
İslami Araştırmalar Merkezi Bölüm Başkanı İslamabad 1 PAKİST
AN
Ralıman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
İslam'ın doğuşundan beri Hz. Peygamber (s.a.v)'in sireti,
müslümanların hayatında ilmi sahaların en önemlisi olarak yerini
almıştır. Tarih boyunca islam alimlerinin araştırma konusunu
oluşturmuştur. İslam alimleri büyük bir katılırula şam yüce
Pey-gamberin siretini biraraya getirmiş ve bu konuda birçok eser
ver-mişlerdir. Bu önemli mevzuda katılımı bulunan Eban b. Osman b.
Affan'ı (r. anhum) zikretmek yerinde olacaktır. Eban'dan önce de
bi-rinci asırda Rasulullah (s.a.v.)'in gazvelerini -el-megazi-
yazanlar olmuştur. Urve b. ez-Zubeyr (r.anhum) bunlardan
birisidir.
İslam alimleri, Rasulullah (s.a.v.)'in hayatını dini, ilmi,
me-deni ve kültürel olarak geriye bıraktığı değerleri toplamaya
büyük atılım ve özen göstermişlerdir. Bu yarış alanında çok ciddi
gayretler sarfetmişlerdir. Bu gayret, ister dini kaygıdan
kaynaklanmış olsun, -çünkü, O'nun izinden gitmedikleri, O'nun
şerefli yoluna tabi ol-madıkları sürece dini görevlerini yerine
getirmeleri mümkün olma-yan müslümanlar için Rasulullah (s.av.)'in
hayatı örnek ve güzel bir hayat modelidir. -İster, sadece son
Peygamber'in sireti için sarfedil-miş olsun, insanlığın yegane yol
göstericİsİ Hz. Peygamber'e olan aşırı sevgiyle ilintilidir.
Müslümanı, yorucu çalışmaları göğüsle~ meye, ağır sorumlulukları
ifaya sürükleyen işte bu derin sevgidir. Müslümanlar, nebevi siret
üzerine, İslam'ın doğuşundan beri birçok ciddi çalışmalar
yapmışlardır. Bu ciddi çalışmalar günümüzde de
-
500 Sünnet'in Dindeki Yeri
devam etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in yaşantısını,
amellerini, ahlakını, şernailini ve beşeri hayatın farklı yönlerine
ait genel öğı;etilerini içeren küçük büyük yüzlerce kitab vardır.
Bu çalışmalar her yer ve zamanda süre gelmiştir. Herkesin çok iyi
bildiği bir takım nedenler dolayısıyla gelecekte de müslümanların
bu ilme olan ilgile-ri son bulmayacaktır. Bu münasebetle, nebevi
siret'in yazılmasına ışık tutan ve temel kaynak olan şam yüce
Peygamber'in hadislerin-den fa);dalanabilmek için, günümüz
şartlannda nebevi sireti yeni bir bakış açısıyla değerlendirmek
istiyoruz.
Müslümanların eğitimini yaptığı ilirolerin en hayırlısı şüphesiz
Hz. Peygamber (s.a.v)'in siret'i ilmidir. Çünkü O, Peygamberlerin
sonuncusudur, bütün insanlara gönderilmiştir, öğretileri ferdi ve
ic-timai hayatın bütün safhalannı kuşatmıştır, koyduğu hükümler
ila-hivahiyle desteklenmiştir, tarih boyunca insanların edindiği
tecrü-belerin kaynağını oluşturan çalışma gücüyle sıfatlanmıştır. O
halde kainatın şahid olduğu en hayırlı muallim, aydın, eğitimci ve
yol gösterici O'dur.
Hz. Peygamber'in hayatını ve pak siretini iki yönden
değerlendirmek gerekir. Birincisi: İnsanlar arasında yaşayan bir
beşer ol-ması yönü. Çünkü Hz. Peygamber onlarla yiyip içiyor, gece
uyuyup gündüz uyanıyor, bazan çobanlık yapıyor, bazan Mekke'de veya
Mekke dışında ticari işlerle uğraşıyor, kazanıyor, dinleniyor,
zarar ediyor ve diğer insanların hayatlan boyunca gece gündüz
yaptıklan işlerle O da uğraşıyordu. Bu nedenle Abdullah oğlu
Muhammed'le (s.a.v), etrafıında bulunan, O'nunla birlikte yaşayan
insanlar arasında farklı bir yaşam çizgisi olduğunu hiç kimse
söyleyemez. İşte bu gerçek, hayatın temel prensiplerini ve
metodolojisini Hz. Peygamber'in çocukluğundan ve gerçliğinden
itibaren öğrendiğini or-taya koymaktadır. -İkinci yönü ise-, her ne
kadar Peygarberlik görevi öncesi Rabbi O'nu hakka ve doğruya
yönlendirerek insanlar arasındaki hayatı O'na kolaylaştırmakta
idiyse de, Peygamberlik görevinin verilmesiyle ve: "0, kendi
hevasından bir söz söylemez. O'nun söyledikelri, (kendisine)
bildirilen vahiyden başkası değildir" (1) ayetiyle bu özelliği
kemale ermiş oluyordu. Artık, hakkı gerçek-leştirmede, doğruyu
yanlıştan, hakkı batıldan, hidayeti delaletten ayırt etmede vahiy
O'na yol gösteriyor, yardımcı oluyordu. Bir işte veya bir fertte,
birikimli hayat tecrübesiyle, vahyin yol göstericiliği biraraya
gelince bütün insanlar için mükemmel bir önder, güzel bir örnek ve
seçkin bir model oluşuyordu.
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 501
Peygamberi siret, ilmi bir medrese ve yaşam modeli olarak
asırlar boyunca insanlık hayatının bütün safhalarında beşeriyetin'
en üstün modellerini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle müslümanlar
nebevi sireti öğreniyor ve muhafaza ediyorlardı. O'nu korumaya
ta-rihte görülmemiş bir .titizlik gösteriyorlardı. Zeynelabidin Ali
b. el-Hasen (r. anhum)'den nakledilen: "Rasülullah (s.a.v)'in
gazvelerini Kur'an'dan bir sureyi (ezbere) bildiğimiz gibi
bilirdik" rivayeti (2) de bunu doğrulamaktır. Nebevi siret, tam bir
genişliğe ve dünya ve ahi-ret hayatının her safhasını kapsayan bir
muhtevaya sahiptir. Bu nedenle İmam ez-Zühri'yi nebevi siretin
genişliğini şu ifadeyle belir-tirken görmekteyiz: "Siyer ilmi dünya
ve ahiret ilmidir"(3). Sahabi ve tabiiierin -Allah hepsinden razı
olsun- çocuklarına genel muhte-vasıyla nebevi siret eğitimini
verdikleri, özellikle de gazve, seriyye ve savaşları öğrettiklerini
burada zikretmek yerinde olacaktır. İsmail b. Muhammed b. Said b.
Ebi Vakkas (r.a) der ki, "Babam bizlere gazve ve seriyyeleri
öğretir ve şöyle derdi; "Evladım! bu ba-balarınızın şerefıdir, bu
ilmi zayi etmeyiniz"(4).
Mutakaddimün ulema nebevi siretin eğitimine hırsla sarılmış,
Rasülullah (s.a.v)'in hayatından her hususun eğitimini,
tartışmasını ve ilmi araştırmasını yapmışlardır. Bu konuda gelecek
nesiller için çok değerli bir kültür sunmuşlardır. Müslümanlar
Kur'an Ke-rim'i ve hadis-i şerifleri muhafaza etmişlerdir. Çünkü
Kur'an-i Ke-rim ve hadisi son din İslam risaleti için kıraat olunan
veya olun-mayan (metluv veya gayr-i metluv) bir vahiy olarak Yüce
Allah tarafından inzal olunmuş asli iki kaynaktı. Müslümanlar
nebevi sireti de muhafaza etmişlerdir. Bu, nebevi siretin bazen
hadis-i şerifterin önemli bir kısmını oluştur-masından, bütün
beşeriyet için, özellikle de müslümanlar için en üstün yaşam modeli
olmasından kaynaklanmaktaydı.
Biz nebevi sireti, Hz. Peygamber'in doğuşundan itibaren Yüce
dostuna kavuşuncaya kadar yapmış olduğu arnellerden -ve hayatı
süresince tercih ettiği niteliklerden- ibaret görüyoruz. İşte bu
a'mel ve adetler hiç bir şüphe ve kapalılığa mahal bırakmayacak
şekilde müslümanların zihinlerinde muhafaza edilmiş ve mü'minlerin
gönüllerine nakşedilerek korunmuştur. Aynı zamanda bu amel ve
adetler, onları güncel hayatında uygulayan arniller tarafından
nak-ledilmiştir. Amellerin ortaya çıktığı, keyfiyetin belirtildiği
ve Rasü-lullah'ın taklidinin esas alındığı zamandan beri sahabi,
tabii ve on-lara tabi olunarak gelmiştir. Böylelikle nebevi siretin
muhafazası, hicri birinci asrın sonlarındaki umumi tedvin faaliyeti
öncesinde
-
502 Sünnet'in Dindeki Yeri
müslümanlar arasında başlamış ve gelişmiştir. Peygamber
(s.a.v)'in zamanından tedvin dönemine kadarki süre içerisinde,
ne-bevi siretin gazvelere, seriyyelere, Hz. Peygamber'le görüşen
heyet-lere, yabancı ülke kral ve yöneticilerine gönderilen
mektublar katipler tarafından tedvin edilmişti.
Elimizde bulunan en eski müdevven hadis kitabı-hicret yurdu-nun
imaını -İmam Malik b. Enes (r.a.)'ın Muvatta'ıdır. Bu kitab hicri
139 yılında tedvin ve tertip edilmişitr. Fakat bizler İmam
Ma-lik'in Muvatta'ından önce "el-Meğazi" kitaplarının tedvin
edildiğini bilmekteyiz.- Nebevi siretin önceki ismi "el-Meğazi"
idi. Hadis-i şeritlerin tedvininden önce bu işleme
başlanmıştır.
Sahabiler (r.anhum), Peygamberi öğretileri hayatlarının her
safhasında tatbik ediyorlardı. Onlar sadece Hz. Peygamber'in hayatı
ile ilgili bilgileri toplamakla yetinmiyor, bilakls Hz.
Peygam-ber'in hayat modelini beşeri takatıeri nisbetince yaşamaya
çalışıyorlardı. Böylelikle nebevi siretin panltıları insanların
hayatında canlı olarak kalmaya devam etti. Onların bu ilgileri
nebevi sireti hayat sahasından ilim sahasına nakletti. Böylece
tabii asrında ne-
, bevi siret eğitimi en fazla rağbet gören ilim dalı oldu.
Sahabi ve tabii arasındaki nebevi siret eğitiminin bütün
canlılıklarını ifade etmemiz mümkün değlidir. Bu nedenle, bu
sahadaki en belirgin panltıları zikretmekle yetineceğiz.
1. Sahabiler 'Mağazi dersi' halkalarına önem veriyorlardı.
Abdullah b. Abbas 'Mağazi dersi' için gününün belirli bir vaktini
tahsis etmişti. Abdullah b. Utbe bunu şöyle ifade etmektedir; 'İbn
Abbas'ın dersine katılırdık. Gece boyunca bize mağazi anlatırdı'
(5).
2. Sahabilerin hadisleri yazdıkları müslümanlar tarafından
bilinen bir gerçektir. Sahabilerin sahife ve notları, hadisleri
ihtiva etmekteydi. Bu muhteva içerisinde nebevi siretten de
bahsediliyor-du. Bunun en önemlilerinden olarak şunu
zikredebiliriz; 'Ebu Amr b. Haris der ki: ((Dedelerimin kitabında
(şu ifadeye) rastladım: 'Hicre-tin 9'uncu yılı Safer ayında
Rasulullah'a 12 kişiden oluşan heyeti-miz geldi. Heyetle Hamza b.
en-Nu'mfm'da bulunmaktaydı" (6).
Muhammed b. Ömer el-Eslemi, Sehl İbn Ebi Haşme'den nak-lederek
onun şöyle dediğini haber verir: "Babamın kitabiarı arasında (şu
ifadeye) rastladım; 'Hubeyb b. Ömer es-Sulemani hadis an-latıyordu,
dedi ki; Suleman heyeti olarak Rasülullah (s.a.v)'a gel-miştik.
Heyette yedi kişiydik. Rasülullah (s.a.v) ile bir cenazede mescidin
dışında karşılaştık" (7) .
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 503
3. " ... Buna karşılık sizden yakıniara sevgi dışında, herhangi
bir ücret istemiyorum ... " (8) ayetiyle ilgili bir soruya İbn
Abbas (r.a.) Hz. Peygamber'in kabilesiyle olan akrabalık bağlarını
yazarak ce-vab vermiştir. Şa'bi der ki; Bu ayetin tefsirinde bir
soruyla karşılaştık. Ben de bu soruyu mektubla İbn Abbas'a sordum.
İbn Abbas ce-vaben şunları yazdı; 'Rasulullah (s.a.v) Kureyş'te
vasat bir nesebe sahipti. Kureyş kabilesinin ne kadar kolu varsa
mutlaka Hz. Pey-gamber'in de onlarla bir akrabalığı vardı ve
mutlaka Yüce Allah O'na şöyle buyurmuştu;" ... De ki: "Buna
karşılık sizden yakıniara sevgi dışında herhangi bir ücret
istemiyorum ... " Bu nedenle Hz. Peygamber; 'Ben sizden benimle
aranızdaki akrabalık bağlarını gözetmenizden başkasını istemiyorum'
diyordu (9).
4. Hadis sahifesi bulunan diğer bir sahabi de Abdullah b. Amr b.
el-As'tır. Abdullah b. Amr b. el-As'ın sahifesi, 'Sahife-i Sadıka'
is-miyle meşhur olmuştur. Bu sahife tevarüs yoluyla çocuklarına ve
to-runlarına geçmiştir. "Amr b. Şu'ayb an ebihi an ceddihi"
senediyle mağazi veya nebevi sirete ait bir bilgi bulduğumuzda, o
bilginin Ab-dullah b. Amr b. el-As'ın 'Sahife-i Sadıka'sından
alınmış olabi-leceğini düşünmek imkan dahilindedir.
Buna ek olarak, İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ine baktığımızda:
'Rasulullah (s.a.v)'in kaleme aldırdığı muhacir ve ensar
ilişkileriyle, müslümanlarla yahudiler arasındaki ilişkileri tanzim
eden Medine anayasasıyla ilgili rivayetlerin, 'Amr b. Şu'ayb, an
ebibi an ceddihi' senediyle geldiğini görürüz (10). Ensardan biri
ta-rafından Hayher'de öldürülen yahudiyle ve diyet meselesiyle
ilgili rivayet ile, veda haccına ilişkin rivayetler de aynı senedie
gelen rivayetler arasındadır (ll).
5. Büyük sahabi el-Bera b. Azib (v. 114)'ten nakledilen birçok
rivayetler vardır. Bu rivayetleri, nebevi sireti anlatan önemli
rivayetlerdir. Örneğin, Rasulullah (s.a.v)'in hicreti, Bedir
gazvesi, Uhud gazvesi, yahudi Ebu Rafi'in öldürülmesi, Hendek
gazvesi, Hu-deybiye gazvesi, kaza umresi, Mekke'nin fethi, Huneyn
gazvesi ve diğerleri bu rivayetler arasındadır. Bu rivayetler İmam
Muhammed b. İsınil el-Buhari'nin el-Cami'us-Sahih'inde
bulunmaktadır. Nebevi siretteki bu hadiseleri değerlendiren Muasır
Muhaddis Prof. Dr. M. Mustafa el-Azami diyor ki; 'Ben, el-Bera b.
Azib'in, Rasulullah'ın gazvelerinden bir çok şeyi yazdığı
kanaatindeyim (12) her ne kadar el-Bera b. Azib'in mağaziyle ilgili
birkitab yazdığı veya en azından bununla ilgili bilgileri
kaydettiği konusunda kesin bir delile sahip
-
504 Sünnet'in Dindeki Yeri
olmasak da ... "(13). Bununla birlikte, el-Azami, bizzat
Rast1lullah (s.a.v)'in hayatında sahabilerin genel bilgileri
tedvinle meşgul ol-dukları hususunda kesin kanaat sahibidir.
6. Vakidi anlatıyor; Ali b. el-Huseyn'i dinledim, diyordu ki;
'Bizler Kur'an'dan bir süreyi bildiğimiz gibi Peygamber (s.a.v)'in
gaz-velerini bilirdik' (14). Temel kaynaklarda, Rasulullah
(s.a.v)'in mağazi'sini tedvin eden ilk tabii'nin Eban. b. Osman b.
Affan olduğu belirtilmiştir. Abdulmelik b. Mervan'ın hilafeti
zamanında Eban Medine valisi. Zamanın hadis ve fıkıh alimiydi.
Hicri 105 yılında ve-fat etmişti. Eban'ın yazdığı mağazi'ye bugün
sahib değiliz. O da müslümanların kaybolan sayısız kitablarıyla
birlikte kaybol-muştur. Ancak bizler, Urve b. ez-Zubeyr b. el-Avvam
(v. 109)'ın mağazisine sahibiz. Bu eser, Prof. Dr. M. Mustafa
el-Azami'nin gay-ret ve tçıhkikiyle hicri onbeşinci asrın
başlarında basılmıştır. Urve'-den sonraki siyer ve meğazi
müellifleri Urve'nin magazi'sinden etki-lenmiştir. Bu sahanın en
meşhurları olan İmam İbn.Şihab ez-Zühri ve Musa b. Ukbe, Urve'den
etkilenen müelliflerin en önemlileridir.
, Nebevi siret, özel meclislerde anlatılan hadis ve mağazi
hikayeler şeklinde neş'et etmiştir, görüşü, ilmilikten uzak),basit
ve kokuşmuş bir düşüncedir. Medine gibi hadis ve rivayet ilminde
önde gelen merkezlerde, yönetici ve lider kadrosunun; 'Bedir
gazvesi nasıldı? Bu gazveye kimler katıldı? v.b. sorularına cevap
veren kim-seler, bu cevaplarını senedli hadis olarak sahabeye
dayan-dırıyorlardı. Bazı raviler riv1tayet ettikleri haber ve
ayrıntılarına ek-lemelerde bulunuyorlardı. Tabiinden bazı kimseler
mağazi alimlerini tanıyor ve itibar ediyorlardı.
Rasulullah (s.a.v.)'in hayatından bahseden, nebevi siretteki
ha-disleri anlatan, mağazi kitabiarının yazılmasıyla nebevi
siret'in yazılması başlamıştır; görüşünü İslam ümmeti kabul
etmiştir. İlk mağazi'yi yazan Urve b. ez-Zubeyr olmuştur. Bizler
başka mağazi kitabiarının da yazıldığını bilmekteyiz. İbn Şihab
ez-Zühri (v. 124) hadisleri ilk tedvin eden kimselerdendir. Bu
nedenle İbn Şihab ez-Zuhri için de, nebevi sireti ilk tedvin
edendir (15, denilmiştir. İbn Şihab'ın kitabı İslam'da te'lif
olunan ilk siyer kitabı kabul edilir. Her ne kadar kitabı bizlere
ulaşmamışsa da, İbn İshak siyerde onu kaynak göstermiştir. Hadis ve
siyer kitabiarında onun rivayetle-rinden oldukça fazla istifade
edilmiştir. Bu durum ez-Zühri'nin ha-dis ve siyer üzerine te'lif
ettiği kitapların bulunduğunu hatırlatmaktadır; ancak bizlere
müstakil bir kitabı ulaşmış değildir. İbn Şihab
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 505
ez-Zühri el-Mağazi'sini Rasulullah'ın (s.a.v) bütün hayatını
ihtiva eder bir şekilde te'lif etmiştir. İbn Sa'd'ın, Tabakatı'nda
ez-Zühri'-den naklettiği cüz'lerden öğrendiğimiz manada el-Meğazi
sadece gazvelerle sınırlı tutul,muş değildir. İbn Şihab
ez-Zühri'nin "Müşahedu'n-nebi" isminde bir kitabı daha vardır (16).
Genel manada ne-bevi siretin yazılmasında özelliklede siyer ve
hadis rivayetinde bu kitabın önemli rolü olmuştur. İbn Şihab
ez-Zühri rivayetlerini sahabilerden siyer ve hadis nakleden
tabiinin ileri gelenlerinden almıştır. Birinci hicri asırdan beri
müslümanlar arasında nebevi siret anlamında kullanılan 'el-Meğazi'
kelimesinin mefhumunu genişletmiştir.
Zikredilen ibarelerden de anlaşıldığı gibi nebevi siretin te'lif
ve tedvini büyük ölçüde tabiin asrında gerçekleşmiştir. Mağazi
kitab-Iarının te'lifi genel ınıinadaki hadis kitabiarının
te'lifinden öncedir. Bu dönemde 'Mağazi kelimesiyle Hz. Muhammed
(s.a.v)'in hayatını, amellerini, alıakını ve şernailini
kastediyorlardı. Örneğin; Urve b. ez-Zubeyr'in el-Meğazi'sinin
içeriğine bakıldığında bu durum açıkça görülmektedir. Prof. Dr. M.
M. el-Azami bunu şöyle ifade etmekte; Meğazi'nin yazılması
hususunda Urve'nin zikretmiş olduğu mevzu-lar, bütün gazveleri,
bazı seriyyeleri, gazve ve seriyye dışında kalan Hz. Peygamber'in
hayatındaki diğer bazı durumları kapsamaktadır. Bunun en
önemlilerinden olarak, Hz. Peygamber'e vahyin geliş şekilleri,
Cebrail'in Hz. Peygamber'e abdest ve namazı öğretmesi, Hz.
Peygamber'in İslam'a davet ederken Mekke müşriklerinden gördüğü
işkenceler, Hz. Peygamber'in ensarla buluşması ve onlara İslam'ı
anlatması v.b. diğer konuları zikredebiliriz (1 7).
Müteakiben hadisleri tedvin asrı başlamıştır. Bu dönemde
müslümanlar kıraat olunmayan (Gayr-i Metluv) vahye yönelmişlerdir.
Zira müslümanlar Yüce Allah'ın kitabının muhafazasını
gerçekleştirmişler, Allah'ın Kitabıyla son Peygamber'in sünneti
arasındaki farkı açıkça ortaya koymuşlardı. Bütün gayret ve
çalışmalarını ferdi veya toplu çalışmalarla ya da zamanın
yönetici-lerinin emriyle hadisleri toplamaya yönelttiler. Sayısı
yüzlerevaran kitabiarda nebevi hadisleri biraraya getirdiler.
Peygamberlerinin yaşantısı boyunca ondan binlerce söz, fiil ve
takrire şahid oldular. Çünkü Hz. Peygamber'in hadisleri hukuki,
siyasi, ikdisadi ve diğer hususlardaki İslami öğretilerin ikinci
kaynağ}_ olan sünnetin ham-maddesiydi. Hadis ilmiyle meşgul
olanlarla, hadis kitabiarından is-tifade edenler ne kadar farklı
özelliklere sahip olurlarsa olsunlar hiç şüphesiz bu kitabiarda
nebevi siretten bahsedildiğini, şerefli
-
506 Sünnet'in Dindeki Yeri
Peygamber'in hayatının anlatıldığı bi'set öncesi veya sonrası
Hz. Peygamber'in yaptığı şeylerin zikredildiğini bilirler.
'Hadis kitabı müellifleri eserlerinde, Hz. Peygamber'in
haya-tına ait bilgilerden hiç bir hususu ihmal etmemiş ve
Rasulullah (s.a.v)'in asrında meydana gelen hadiselerin
önemlilerini kitab-Iarına almışlardır. Kitabiarında Hz.
Peygamber'in şemailine, me-ziyetlerine, ahlakına ve menkİbelerine
ait hadisiere yer vermişlerdir. Tedvin edilen her hadis kitabında
Hz. Peygamber'in siretine ilişkin kapsamlı malumat bulunmaktadır.
Hadis kitabiarında izle-nen bu metod, siyer ilmi özel bir ilim dalı
olarak hadis ilminden ayrılıncaya kadar devam etmiştir. Daha önce
de zikredildiği gibi bize ulaşan hadis kitabiarının ilk te'lif
olunanı İmam Malik'in (v. 1 79) Muvatta'ıdır. Muvatta'da Hz.
Peygamber'in sireti, isim ve sıfatları, amel ve uğraşılarına ait
bir çok hadis vardır.
Allah'ın kitabından sonra yeryüzündeki en sahih kitab bize göre
İmam Muhammed b. İsmail el-Buhari'nin (v. 256)
"el-Cami'u's-Sahih'idir". el-Buhari, Sahih'inde en büyük bölümü
bi'set öncesi ve sonrası Hz. Peygamber'in hayatına ayırmııştır.
Peygamber (s.a.v)'in özelliklerini, faziletini ve sahabilerinin
menkıbelerini bize ulaştırmıştır. el-Buhari'nin
el-Cami'u's-Sahih'indeki nebevi sirete ilişkin hadisleri toplayacak
olsak, sayısının yüzlere ve binlere ulaştığını görürüz. Nebevi
siretle ilgili hadisler el-Buharl''nin es-Sahih'inde farklı
bablarda tedvin edilmiştir. En önemli bölümleri "Kitabu'l-Cihad,
Kitabu'l-Mağazi, Kitabu'l-Fedail, Ebvabu'l-Menakıb, Babu
Esmai'n-Nebi ve diğerleridir.
Aynı şekilde İmam Müslim b. Haccac'ın (v. 261) es-Sahihi, sünen
kitabiarı ve müsnedler nebevi sirete ilişkin hadislerden ari
değildir. Bu durum hadislerle nebevi siret arasında kuvvetli bir
ilişki ve derin bağlar olduğunu gö.stermektedir. Bu metod tarih
bo-yunca hadis kitabı müellifleri arasında süre gelmiştir. Çünkü
hadis, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerinden ibarettir.
Zaten hayat, fiil, amel ve insanın bilinçli veya bilinçsiz kendi
isteğiyle veya zo-runlu olarak gerçekleştirdiği hallerden
müteşekkildir. Bu tahlilden sabit olmuştur ki, Hz. Peygamber'in
hadislerindeki bütünlük ancak Hz. Peygamber'in hayatındaki
olayların tescili ile sağlanır. Aynı şekilde Hz. Peygamber'in
hadisleri esas alınmaksızın te'lif ve terti-bi mümkün değildir.
Dinin bütününde ikinci asli kaynak durumun-da olan hadisler, nebevi
siretiçinde asli kaynaktır. Bazı kimseler şöyle diyebilir;
hadislerin içerisinde sahih, zayıf ve muhaddislerin
-
Siyer-i N ebi'ye Yeni Bir Bakış 507
dini meselelerde delil olarak kullanılmasını uygun görmedikleri
ha-ber-i ahad ve mürselller vadır, nebevi siret ise sünnet-i
seniyye'den ibarettir. Biz nebevi siretiçin hadisler asli kaynaktır
dediğimiz za-man onun dindeki yerini küçültmüş olabiliriz. Buna ek
olarak, hadis mecmuaları hadis diye uydurulmuş sözlerle doludur.
Hatta bazan kavli hadisle arneli hadislerin birbirine farklı
düştüklerine de rast-lamaktayız. Bu nedenle nebevi siretin
yazılmasında kaynak alınan hadisiere güven nasıl mümkün
olabilir?
Evet, bu soru doğuşundan itibaren bu meselenin çözümüyle
il-gilenen, hadis usulünü, rical ilmini, cerh ve ta'dil usulunü
oluşturan ve sahihi zayıftan ayırd eden İslam alimlerinin
cevaplaması gere-ken önemli bir sorudur. Hadis diye uydurulmuş
sözleri, asılsız İsrailiyatı ve selim insan aklının kabul
etmeyeceği rivayetleri zikret-meksizin araştırmacı rahatlıkla
sahih, hasen veya makbul hadis-leri delil olarak kullanabilir.
Hadis mecmualarıyla haşır neşir olan kimselerin Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in isınet sıfatına dokunmaksızın ve vahiyle te'yid edilmiş
Yüce Peygamberin konumuna zedelemeksi-zin akla muarız olmayan,
mütevatir ve sahih nakle ters düşmeyen hadisleri seçmeleridirler.
İnsanlığın kurtuluşu için nebevi sireti ka-leme alan müslüman
yazarların, Peygamberi hadislerin safpınarından içmeleri
gerekir.
Nebevi siretin önemini İmam İbn Hazm (v. 456) şöyle ifade
et-mektedir: "Siretinden başka hiçbir mucizesi olmasa dahi
Mu-hammed (s.a.v.)'in siretini inceleyen kimse O'nu tasdikiemek ve
O'nun hak Peygamber olduğuna şehadet etmek zorunda kalır" (18).
İşte müslümanların muhtaç olduğu nebevi siret budur. Nebevi
sireti yazmak için müslümanlar, temel ve öz kaynak olarak Hz.
Pey-gamber'in hadislerini esas almak ve hadis kitabiarındaki
Peygam-ber'in hallerini ve ahlakını toplam alıdırlar.
Nebevi siret müellifleri üç kısımdır; 1. Hadis alimleri ki, biz
onlara 'Muhaddis' ismini veriyoruz. 2. Tarihçiler 3. Fıkıh ve fıkıh
usulü alimleri. Tarihçiler kitabiarında nebevi sirete geniş ölçüde
yer ver-
mişlerdir. Tarihi olayları, kainatı, başlangıcını, geçmiş
ümmetierin kıssalarını zikretmiş ve kainatın en önemli olayı olarak
Hz. Pey-gamber (s.a.v.)'in zamanını anlatmışlardır. Tarihçiler, Hz.
Peygam-ber (s.a.v.)'in hayatını anlatırken saned kullanmamışlardır.
Kai-natın en önemli olayı ve yeryüzündeki şahsiyetlerin en üstünü
olan·
-
508 Sünnet'in Dindeki Yeri
Hz. Peygamber'in pak siretini tarihçiler layıkıyla beyan
edeme-mişlerdir. Zira onlar Hz. Peygamber'in siretini tarihi açıdan
değetlendirmiş ve Yüce Resul'ün hayatının sadece bir bölümünü
zik-retmekle yetinmişlerdir. Hz. Peygamber"in sireti, hayatın
tama-mını kapsamakta ve bütün beşeriyet için Kur'an-ı Kerim'de de
be-lirtildiği gibi yegane örnek oluşturmaktaydı. «Ey Muhammed! De
ki; Ey insanlar! Ben, sizin hepinize birden Allah'ın Peygamber'iyim
... " (19).
Tarihçiler umumiyetle konuları verirken senet zikretmezler.
Sadece hadiseyi veya tarihi olayları ayrıntılarıyla vermekle
yetinir-ler. Özellikle olayın meydana gelişinden itibaren insanlar
arasında yayılıncaya kadar geçen süre içerisinde, senet vermeye
veya hadiseyi anlatanların isimlerini kaydetmeye, olayları haber
veren ravilerin yalancı veya sadık olmasına, hafızasının kuvvetli
ya da zayıf ol-masına ve hadis raYilerinde aranan diğer şartlara
dikkat etmezler.
Hadis-i şerifler hayatın her safhasını, -sevinçli ve hüzünlü
an-larını, ferdi ve toplumsal işlerini - ihtiva etmektir. Bu
nedenle ha-disler birinci hicri asırdan beri İslam alimlerince
korunarak muha-faza edilmiş kitab ve sahifelerden yayılmıştır.
Muhaddisler bütün gayretlerini sarfederek hadislerin sahih, zayıf
ya da mevzu olduğunu belirtmişlerdir. Bugün de beşeriyet, her
hadisin ricali, senedi, ke-limeleri, kavramı, ifade ettiği
hükümleri ve cümle yapısı hakkında kapsamlı bilgiye sahiptir. Bu
nedenle muhaddislerin bir hadisin dini açıdan hüccet olup
olmayacağını belirtmeleri mümkündür. Ri-cal ilmi uzmanları, hadis
rivayet eden ravilerin hayatlarını kaydet-mişlerdir. Şahsi halleri
belirtilen ravilerin sayısı 13 bini aşmaktadır (20). Rical
alimleri, hayatını kaydedecekleri bir ravinin le-hinde ve aleyinde
olan bilgileri verir, özellikle rivayet ettiği hadisle ilgili
olarak yalancılığını, sıdkını, dindarlığını ve İslam şeriatını
nasıl yaşadığını belirtirler. Bu ilim dalı, muhaddislerin ihtisası
ve Hz. Peygamber'in hadislerinin meziyetidir. Bu ihtisas ve
meziyetle-ri ne tarih ilminde, ne de tarihçilerde göremeyiz. İşte
bu nedenle ne-bevi sireti yazarken Hz. Peygamber'in hadislerini
temel kaynak ve kapsamlı bilgilerin menba' olarak tercih etmek bir
zarurettir.
Fıkıh ve usul alimleri ise bazen fıkhi görüşlerine delil olarak,
bazan da İslam hukukunu tanımlayan bir usulu belirlemek için
ne-bevi siretteki durum ve halleri kitabiarında zikretmeye gayret
sar-fetmişlerdir. Fıkıh kitabiarındaki nebevi siretle ilgili
bölümleri bir araya getirdiğimiz zaman Rasulullah (s.a.v.)'in
hayatındaki bazı
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 509
hususiyetleri sıralamamız mümkün olur. Ancak İslam fıkıh ve
usulunün eğitimini yapanlar, fakihlerin kitabiarında hadisiere yer
vermelerinin insanlara fıkhi durumlarını belirtmek için olduğunu
bilirler. Bu tür rivayetler fıkıh kitabiarında bulunmaktadır, fakat
sayıları oldukça azdır.
İslam fıkhını, K~r'an ve sünnetten hüküm istinbatı olarak
bi-liriz. Fakat aynı zamanda fıkıh alimleri kendi görüşlerini
destekle-mesi ya da muhalif görüşü çürütmesi içinakli deliller
kullanırlar. Tek kaynak olarak sadece hadisleri almaz, bilakis
hadisleri görüşleri doğrultusunda ileri sürerler. Ulaştığımız
netice olarak şunu söyleyebiliriz; nebevi siretin yazılmasında
temel kaynak Hz. Pey-gamber'in hadis-i şerifleridir. Selat ve selam
üzerine olsun.
Hz. Peygamber'in hadisleri İslamın temel kaynaklarından
bi-risidir. Hadis kitabiarında müdevven ve müretteb olarak, insan
hayatının bütününü içeren bu kaynağa müslümanlar sahiptir.
Başlangıçtan kıyamete, insan doğumundan Rabbine kavuşmasına, din
günü ve sonrasına kadar bütün hüküm, emir ve yasaklar bu kay-nakta
mevcuttur. Bu nedenle müslümanlar nebevi siretin, hadis-i
şeriflerin bir cüz'ü olduğuna inanırlar. Hadis kitabiarında Hz.
Pey-gamber (s.a.v)'in hayatı şemaili ve ahlakı zikredilmiştir.
Müslü-manlar sahip oldukları bu kaynaktan istifade etmektedirler.
Şüphesiz Hz. Peygamber'in hayatı hadis ekolünde sistematik bir
şekilde zikredilmiştir. Fakat nebevi siret yazarları kitabiarında
ha-disleri temel kaynak olarak kullanmamışlardır. Biz inanıyoruz
ki, nebevi siret yazarları kitabiarını bu esasa dayanarak kaleme
aldıklarında, nebevi sirette cereyan eden olayların hadislerde
farklı şekillerde kayıtlı olduğu sonucuna ulaşacaklardır. Zira
mevcut ne-bevi siret kitabiarından da bu sonuç anlaşılmaktadır. Bu
görüşün daha iyi anlaşhiması açısından nebevi siretteki bazı
olayları zikret-memiz uygun olacaktır.
"Zokrat" gazvesi olarak bilinen bir gazve vardır. Tarih ve siyer
alimleri bu gazvenin Hudeybiye sulhünden önce olduğunu
söylemişlerdir. Fakat İmam Müslim b. Haccac el-Kuşeyri, sahihinde,
bu har-bin Hudeybiye sulhundan üç gün sonra ve Hayher gazvesinden
önce meydana geldiğini belirtir (21).
"Siyer alimleri "zokrat" gazvesinin Hudeybiye sulhündan önce
olduğu konusunda müttefiktirler. Buna göre Selerne hadisinde bazı
raviler vehmetmişlerdir."
Büyük muhaddis İmam İbn Haccer el-Askalan1, meşhur kitabı
"Fethu'l-Bari'de bu görüşün tahlilini yapmakta ve netice olarak
-
510 Sünnet'in Dindeki Yeri
şunu söylemektedir; "Zokrat gazvesi" hakkında sihih'te
belirtilen tarih, siyer alimlerinin zikrettiği tarihten daha
doğrudur (22).
"Zatu'r-rika gazvesi" hakkında da aynı ihtilaf vaki olmuştur.
Taril;ı ve siyer alimleri bu gazvenin Hayber'den önce olduğunu
belir-tirken, İmam Muhammed b. İsmail el-Buhari, Salıili'inde bu
gazve-nin Hayher gazvesinden sonra olduğunu belirtmiştir (23). Bu
misallerden şu sonuca ulaşmaktayız: Muhaddislerle, tarih ve siyer
alimleri bazı gazvelerin zamanını belirlemede ihtilaf etmişlerdir.
Muhaddisler bir yöne ağırlık verirken, tarih ve siyer alimleri
başka bir yöne ağırlık vermişlerdir. Müslümanlar arasında yaygın
kanaat budur. Muhaddislerin tercih ettikleri ve kitabianna aldıklan
sahih hadisleri inceleyen kimse, muhaddislerin görüşünün daha
kuvvetli ve güvenilir olduğunu görecek ve muhaddislerin görüşünün
diğerlerine tercih edilmesi gerektiğini anlayacaktır.
Müslümanların harb hazırlıklarına Medine'ye hicretten sonra
başladıklarını, tarih ve siyer alimleri ittifakla belirtmişlerdir.
An-cak İmam Ebu Davut Sünen'inde, zamanın Medine lideri Abdullah b.
Ubey'e, Mekke müşriklerinin yazdıkları şu mektubu son derece açık
bir şekilde belirtir: "Hemşehrimize sığınma hakkı veren, hiç
şÜphesiz sizlersiniz! Biz, Allah'a yemin ederek söylüyoruz ki; ya
onunla savaşır, onu (Medine'den) çıkartırsınız, ya da hepimiz
bir-likte sizin üzerinize yürür, savaşır, size ağır kayıplar
verdirir ve hanımlarınızı mübah kılarız"(24).
Hicret sonrası Mekke müşriklerinin bu düşmanca tavırları,
ha-dislerde belirtildiği gibi tarih ve siyer alimleri tarafından
belirtil-memiştir. Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber (s.a.v)'e ve
sahabi-lerine uyguladıkları işkenceler sadece Mekke ile sınırlı
kalmamış, hicret sonrası Medine'ye kadar uzanmıştır. Bu rivayet,
savaş çığırtkanlığının müslümanların kökünü kazımayı hedef edinen
ve Hz. Peygamber hakkında her türlü entrikayı çeviren müşrikler
ta-rafından geldiğini ortaya koymaktadır. Biz bu rivayetten şu
sonucu çıkarıyoruz: Bedir gazvesinde savaş hareketlerini başlatan
taraf müslümanlar değildir. Bilakis müslümanlar müdafaa amacıyla
savaşmışlardır. Aynı zamanda bu rivayetten, müşriklerin devamlı
surette müslümanlara düşmanlık beslerlikleri ve müslümanlarla savaş
arzularının hiç bir zaman yok olmadığı da anlaşılmaktadır.
Müşriklerin, Medine'deki müttefikleri konumunda bulunan 'Ubey b.
Kab'a gönderdikleri, 'kesinlikle onunla savaşacak ve onu
(Medi-ne'den) çıkaracaksın' ibaresinin yer aldığı mektup bu durumu
açıkça
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 511
ortaya koymaktadır. Müslümanları, Mekke halkına karşı savaş,
gazve ve seriyyeleri başlatınakla suçlayıp ayıplayan müsteşriklere
bu rivayetle cevap imkanı oluştmaktadır. Çünkü bu rivayet hiç bir
şüpheye mahal bırakmayacak şekilde Medine'ye hicret eden
müslü-manlara karşı savaş hazırlık ve girişimlerinin Mekke
müşrikleri ta-rafından başlatıldığını, müslümanların da can, mal ve
nesillerini müdafaa ettiğini bildirmektedir.
Nebev1 siret etrafında oluşmuş birbirinden farklı durumlar
sözkonusudur, biz hadislerden iktihaslada bu farklılıkları
çözüm-lerneye çalışacağız. Bu sadedte, hedefimizi gerçekleştirmek
ve görüşümüzü delillendirmek amacıyla bir çok malumatı bir araya
getireceğiz. Görüşümüzü okuyucuya kısa ve öz olarak şekillendirmesi
ve hadisi şeritlerin bu konudaki fikrimizi nasıl tamam-ladığını
bildirmesi açısından, hadis ekolünden hareketle nebevi siretteki
önemli olayları zikredeceğiz. Müteakiben son derece bir dikkat ve
itina ile Hz. Peygamber'in hadislerinin incelenmesi, ha-zinesinden
nebevi siret eğitiminin temel esasları olan inci ve mer-canların
toplanması mümkün hale gelecektir. İslam şeriatının ikin-ci
kaynağının nebevi siret hakkında yeterli malumatı ihtiva ettiği
hakikatine ulaşılacaktır. Hadis-i şeriflerden süzülmüş bilgiler
üzerine bina edilerek yazılması düşünülen nebevi siretiçin sürekli
ve derin bir araştırma gerekir. Burada örnek oluşturması açısından
hadis külliyatından iktihas edilen bazı önemli nebevi siret
olay-larını zikredelim:
1. Her insan ismini bilir. Bir ferdin, şahsını ve kimliğini
tanıtmak ancak onun ismiyle mümkün olur. Nahiv alimleri bunu "alem"
olarak adlandırmışlardır. Kur'an-ı Kerim'i okuduğumuzda Hz.
Peygamber (s.a.v)'in isimlerinin Kur'an'da varid olduğunu görürüz.
Uzaktan ve yakından hiç bir batılın erişemeyeceği Yüce Al-lah'ın
Kitab'ında Hz. Peygamber'in iki ismi zikretmektedir: 'Ahmed ve
Muhammed' (25). Hz. Peygamber'in bir çok ismi vardır, bazı
rivayetlere göre, isimlerinin sayısı doksandokuz'dur. Hz.
Peygam-ber'in bu isimleri İslam alimleri tarafından bilinmektedir.
Hadis-i şeriflerde bu konu ihmal edilmemiştir. İmam Muhammed b.
İsmail el-Buhar!, Sahih'inde, Hz. Peygamber'in beş ismini belirten
hadis-i şerifi rivayet etmiştir. Hadis şu şekildedir;
Cubeyr b. Mut'im anlatıyor; Rasülullah (s.a.v) buyurdu ki;
'Benim beş ismim vardır, ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben
el-Mahi'yim, -Allah benimle küfrü silip yok eder- ben el-Haşir'im,
-
-
512 Sünnet'in Dindeki Yeri
Allah, insanları benim arkamda haşreder- ben el-Akim'im (-benden
sonra peygamber gelmeyecektir.-) "(26).
Bir başka hadis bize Hz. Peygamber'in diğer, isimlerini
öğretmekte. Muslim, Sahih'inin Kitabu'l-fedail'inde, İmam Nesai
Süne-nin Kitabü't-talak'ında, İmam Ahmed b. Hanbel Müsned'inin son
Peygamber'in muhtelif isimleri bahsinde bu hadisi zikretmektedir
(27). Hz. Peygamber ismi Allah'ın Kitab'ında dört defa
zikredilmek-tedir. el-Buhari'nin Sahih'ihde geçen isirolerin h1gat
manalarını da açık bir şekilde mülahaza etmekteyiz.
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor,: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki;
'Hayret etmiyor musunuz?! Allah, Kureyş'in hakaret ve kötü
sözle-rini benden nasıl uzaklaştırmakta?! Onlar çirkin isimlere
hakaret etmekte ve sövmekteler, ben ise Muhammed'im".
ifade ve uslubların lugattaki manalarını, kapalı kalan
incelik-lerini ve manevi değerini tarih ve siyer alimlerinin
mulahaza ede-mediklerini belirtmemize gerek yoktur. Çünkü onlar
sadece meyda-na gelen hadiselere ve vakıaya dayanırlar. Hz.
Peygamber'in hadis-leri ise, Rasulullah'ın hayatı hakkında doyurucu
bilgiler verir ve yer y~r de kavramların izahını yapar, sınırını
belirler, hadiste varid olan kelimelerin delalet ettiği hususları
açıklar. Bu hassas mana ve letafete, kavli hadislerin dışında
rastlayamayız.
2. Tarih ve siyer alimleri, Peygamber (s.a.v)'in çocukluğu
za-manında Mekke'lilerin Kabe'yi yeniden inşa ettiklerini, Hz.
Peygam-beri'nde buna iştirak ettiğini belirtirler. el-Buhari bu
hadiseyi zik-rettikten sonra Hz. Peygamber'in isınet sıfatı
hakkında son derece ilgi çekici bir olay daha zikreder; Cabir b.
Abdullah (r. anh) an-latıyor; 'Kabe inşaatı esnasında Hz. Peygamber
(s.a.v) ve Abbas taş taşıyorlardı. Abbas, Hz. Peygamber (s.a.v)'e:
'İzarını omuzuna al, taş omuzunu zedelemesin!' der. (Bunu işiten
Hz. Peygamber) baygın yere yıkılmış ve gözlerisemaya dikilmiştir.
Ayıldığında da, "izarım! izarım!" demektedir. İzarı belinde bağlı
kalır" (28).
Tarih ve siyer alimleri Hz. Peygamber'in çocukluğu zamanında
Kabe'nin inşasını ve bu faaliyete Hz. Peygamber'in katıldığını
zik-retmişlerdir. Fakat bu hadiseye yer vermemişlerdir. Çünkü Hz.
Pey-gamber'in isınet sıfatının onların nezdinde bir ehemmiyeti
yoktur. İslam alimleri ise Hz. Peygamber'in isınet sıfatına son
derece büyük bir önem vermişlerdir. Zira, haya imandandır.
Peygamber'lik vazife-si ve risaletin güvenirliği için isınet sıfatı
şarttır. İsmet sıfatı pey-gamberlik yoluyla gelmiştir. İsmet
sıfatının olmadığı bir peygam-
-
Siyer-i Nebi'ye Yeni Bir Bakış 513
herlik faydasız ve güvenilmez hale gelir. Bu hadis-i şeriften şu
sonu-cu çıkarmaktayız; Hz. Peygamber (s.a.v), küçük yaşta ve
çocuk-luğunda, bi'setten önce ve peygamberlikte hayayı terk
etmemiş, İsmet sıfatı O'ndan ayrılmamıştır. Tarih ve siyer alimleri
kitab-Iarında Hz. Peygamber'in haya ve isınet sıfatına gereken
ehemmi-yeti vermemişlerdir.
3. Bi'set öncesi Hz. Peygamber (s.a.v) insanlardan uzak duruyor
ve gece-gündüz ibadetle meşgul oluyordu. Rasulullah (s.a.v)'in
bi'set öncesi adet edindiği bu ibadet, onun şahsiyetini tanımada şu
haki-kati ortaya koymakta; '0, peygamberlik öncesi hiçbir kötülükte
bu-lunmamış, hayatı boyunca küçük düşürücü ve ahlak dışı hallere
düşmemiştir. el-Buhari, Hz. Peygamber'in hayatının bu yönünü son
derece açık rivayetlerle zikretmektedir.
Mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor; Rasulullah
(s.a.v)'e ilk vahiy, uykuda salih rüyalar şeklinde başladı. Gördüğü
her rüya gündüzün aydınlığı gibi meydana geliyordu. Sonra yalnızlık
ona sevdirildi. Hira Mağarası'na çekilip orada ailesine
dönmek-sizin birkaç gece tek başında kalıp ibadette
bulunuyordu"(29).
Bu rivayet bize vahyin başlangıcını bildirmekte. Bu Hz.
Pey-gamber (s.a.v)'in hayatında önemli bir safhadır. Çünkü bu hal
öncesi sade bir insandı. Vahiy onun makamını yüceltmişti. Artık O
bir pey-gamberdi. Yüce Allah katında seçkin bir kimseydi. Bu hale
bütün varlığıyla hazırlanmış, ruhi direnci artırılmış ve kalbi Yüce
Allah'ın zikriyle nurlandırılmıştı. Çünkü kendisini aile efradından
ve dost-larından uzakta, yalnız başına Rahman'a ibadete
alıştırmıştı. Mu-haddisler Hira Mağarası'nda, kulluk ve ibadetle
geçirilen bu döneme büyük önem verirler. Çünkü bu dönem zarfında
Hz. P:ıygamber'in, kendisini Hira Mağ_arası'nda vahye, İslam
risaletini yüklenmeye ve Kur'an ayetlerini teslim almaya
hazırladığına, gönlü mutmain, kalbi Rabhani hidayeti kabul eder
hale geldiğine inanırlar.
4. Hz. Peygamber'in Kabe'ye konulan putları kırması
peygam-berlik görevinin bir gereğiydi. Nitekim Hz. Peygamber,
tekbirlerle Kabe'deki putları, insanların kalbierindeki ve
zihinlerindeki putları tamamen kırmış, yok etmişti. imam Ahmed b.
Hanbel bu hadiseyi şöyle anlatmaktadır:
Ali b. Ebi Talib anlatıyor; 'Ben ve Hz. Peygamber (s.a.v),
Kabe'ye gelinceye kadar yürürlük. (Kabe'ye vardığımızda)
Rasulul-lah (s.a.v) bana oturmaını söyledi. (Ben oturunca da)
omuzuma
-
514 Sünnet'in Dindeki Yeri
çıktı. O'nu kaldırmaya çalıştım. Buna gücümün yetmediğini
görünce indi ve oturarak; "Omuzuma çık" buyurdu. Omuzuna çıktım,
beni kaldırdı. O an dilersem gökyüzüne kadar yükselebileceğimi
hisset-tim'. Nihayet Kabe'nin üzerine çıktım, orada küçük putlar ve
bakır timsaller bulunuyordu. Sağdan, soldan, önden, arkadan onları
top-lamaya başladım. Hepsini bitirince, Rasulullah (s.a.v); "Onları
aşağı at!" dedi. Attım. Rasulullah (s.a.v) su kablarını kırar gibi
hep-sini kırdı. Sonra (Kabe'in üstünden) indim. Herhangi bir kimse
biz-leri görür korkusuyla evler (in köşelerin)e gizlenerekten
hızlıca uzaklaştık" (30).
Kabe'ye yerleştirilmiş putların kırılması hadisesi Kabe'de vukıl
buluyordu. Bu olay çok büyük önem ve değere haizdir. Çünkü Hz.
Peygamber Kabe'yi mevcut put pisliğinden arındırıyor ve
Pey-gamberliğin temel vazifesi olan bu görevi ifa ederkel! de Ali
b. Ebi Talib'ten yardım alıyordu. Tarihçiler bu olayın önemini
takdir ede-mezler. Zira onlar cereyan eden fiziki olaylara dair
bilgileri toplama uğraşısındalar. Onlara göre manevi hadiselerin
bir kıymeti yoktur. Bu nedenle nebevi siret'in hadis-i şeritlerin
ışığı altında incelenme-'si zaruridir.
5. Nebevi hicret, İslamın yayılmasının temel taşıdır. Medine'de
dini kardeşlik esasına dayalı İslami ailelerin tesisine vesile
olmuştur. Hicret, İslami toplumun oluşturulmasında İslami hayat
meto-dolijisini bize sunmuştur. Şüphesiz hicret, İslam devletinin
inşasında başlangıç noktasıdır. Son dinin amacını
gerçekleştirmiştir. Bütün dini ve sosyal gelişmelerin yanısıra
nebevi hicretin bir yönü daha vardır. O da hicri takvimi bize
kazandırmış olmasıdır. Nebevi hicretin bu yönü uluslar arası
şartlarda müslümanları tek bir ke-lime etrafında bir araya
getirmiştir. Müslüman, Ramazan ayını karneri takvime göre hesaplar
ve mahalli tespitiere göre hilalin görünmesini esas alarak hac
mevsimini tesbit eder. Hicri tarih, karneri aylardan oluşan yıllar
esas alınarak meydana getirilmiştir. Hz. Peygamber ve sahabilerin
doğum yerleri olan Mekke'den -İslam devletinin başkenth Medine-i
Münevvere'ye göç ettikleri gün, hicri tarihin başladığı gündür.
Hicri tarihin oluşmasındaki nükteyi öğrenmek isteyenler, nebevi
sirette yer alan, el-Buhari'nin Salıihinde rivayet ettiği şu hadise
bakmalıdır:
Sehl b. Sa' d {r. a.) anlatıyor; "Tarihi, Hz. Peygamber' e
Peygam-berliğin verildiği günü ya da Hz. Peygamber'in vefat gününü
esasa-larak başlatmadılar. Tarihi Hz. Peygamber'in Medine'ye
hicretini esas alarak başlattılar (31).
-
Siyer-i N ebi'ye Yeni Bir Bakış 515
el-Hakim, Müstedrek'inde şunları anlatmakta; müslümanlar resmi
muamelelerinde kullanmak, önemli olayları ve mahkeme ka-rarlarını
tescil etmek için tarih araştırması yaptılar. Tarih ve yılın
başlangıcı olarak Hz. Peygamber'in hicretini ittifakla kabul
ettiler.
el-Hakim bunu şu rivayette zikretmiştir: Said b. el-Museyyeb
(r.a.) anlatıyor; Ömer sahabileri topladı ve; 'Tarihi, hangi günü
esas alarak yazalım?' diye sordu. Ali b. Ebi Talib: 'Rasıllullah
(s.a.v)'in ilk yurdunu terkederek hicret ettiği günden itibaren ..
.'dedi. Ömer (r.a.) da bunu uyguladı (32).
Bu rivayet bizde şu düşünceyi oluşturmakta: Tarihçiler de
ha-dis-i şeriflerin ışığı altında nebevi sireti araştırmak
zorundadırlar. Çünkü, İslam tarihi, nebevi hicretle başlamıştır.
Hicret, Rasıllullah (s.a.v)'in hayat ve siretinin bir
parçasıdır.
İslam'ın neşrinde, nebevi sünnetin gelişiminde ve kapalı kalan
yönlerin açığa çıkmasında önemli rolü olan Rasıllullah (s.av)'in
hayatından bazı hadisleri zikrettik. Bu hususlardaki hüküm
müslümanların ifadelerinde mevcuttur. Bu hususlar nübüvvetin
sa-hibinden sadır olmuştur. Bu bize şunu göstermektedir; nebevi
siret hadis-i şeriflerden anlaşılır, güvenilir vesikalarla sabit
olmuştur. Tarih ve siyer alimlerinin kaydettikleri nebevi siret,
zahiri ve fiziki olayların tescilinden ibarettir, manevi değer,
dini hüküm ve nebevi sünnetteki şer'i maksatları içermemektedir. O
halde bizler her asır ve zamanda dinimizi, korumak için nebevi
sünnete muhtacız. Aynı zamanda bu hakikat, Rasıllullah (s.a.v.)'in
siretini ihlaslı olarak, samirniyetle ve tamamen hadis-i
şeriflerden istifade etmek sure-tiyle tedvin etmemiz gerektiği
mesajını bizlere vermektedir.
Şam Yüce Allah'tan bizle.ri bu hizmete muvaffak kılmasını ve her
türlü şaibeden arınmış olarak nebevi sirete hizmet için yaptığımız
çalışmaları kabul buyurmasını niyaz ederiz. Bu çalışmalarımızı
dünya ve ahirette en güzel bir şekilde mükafatlandırmasını dileriz.
Yüce Allah'ın sonsuz selat ve selamı sevgili dostu, Efendi-miz
Muhammed'in üzerine olsun.
MevJ.a'ya seıat ve selfun daima Mahlôkatın en hayırlısı sevgili
dostuna O'dur, şefaati ümit edilen sevgili, Her türlü sıkıntının
şefaatçisi (33).
(Not: Bu tebliğ, Arapçadan Türkçeye M. Metin ZİREK tarafından
tercüme .edilmiştir).
-
'DiPNOTLAR
(1) Necm Süresi, 2, 3. (2) Muhammed b. Muhammed Ebu Zehv,
es-Siretü'n-Nebeviyye fi Dari'l-
Kur'an ve's-Sünne, s. 8. (3) el-Hatib ibn Asakir rivayet
etmiştir. (4) Şerhu'l-Mevahibü'n-Nübela, c., 3, s. 473.
(5) Siyeri A'lami'n-Nübela, c. 3, s.235; Usdü'l-Gabe fi
Ma'rifeti's-Sahabe, c. 3, s. 193.
(6) Tabakatu İbn Sa'd, 9/2, s. 96. (7) Tabakatu İbn Sa'd. 9/2
sy. 97. (8) eş-Şüra, 23. (9) İbn Abbas, Tenvirü'l-Mikbas ... , s.
486. (10) Tirmizi, Sünen, c., 2, s. 140
(ll) Yusuf ... , el-Magazi..., s. 6. (12) Mustafa el-A'zam,
Dirilsat fi'l-Magazi'n-Nebevi, s. 194 ve 229.
(13) Mustafa el-A'zam, Urve b. ez-Zübeyr, s. 26. (14) Bidaye
ve'n-Nihaye, c., 3, s. 242. (15) es-Süheyli, er-Ravdu',Unüf, s.
122; es-Siretü'n-Nebeviyye, c.l, s. 2. (16) el-Megazi ve Müellifehü
s. 27. (17) el-Megazi, Urve b. Zübeyr, s. 72. (18) el-Milel
ve'n-Nihal, c. 2, s. 90. (19) A'raf, 158. (20) Şibli,
Siretü'n-Nebeviyye, cl. s. ll.
(21) es-Salih li İmam Müslim maa Şerhi'n-Nevevi, c. 12, s. 173.
(22) Fethu'l-Bari, Gazvetu Zülkad (23) Fethu'l-Bari, c. 7, s. 322.
(24) EM Davud, c. 2, s. 66. (25) Al-i İmran, Ahzab, Feth süreleri.
(26) Buhari, c. 6, s. 554. (27) Müsnedü Ahmed b. Hanbel, c. 4, s.
395. (28) Buhar!, K. Bed'i'l-vhy. (29) Buhari, K. Bed'i'l-vhy.
(30) Müsnedü Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 84; Mecme'u'z-Zevaid, c.
6, s. 22. (31) Buhari, c. 7, s.267 (32) el-Müstedrek li'l-Hakim, c.
2, s. 74. (33) İmam Büsayri, el-Bürde