Top Banner
Elimdeki ıslak kitap, rüzgarı kurutuyor; bayat demli çayın sarhoş buharı bizden var gücüyle uzaklaşıyordu rüzgara teşekkür ederek. Ama olsundu, ben hoşnuttum bundan. Uzun bir uğraştan sonra kuruldum köşeme. Dostum ağaca yaslandım. Genç dostum mutlu oldu. Ellerim rüzgarın yalamasıyla üşüyünce anladim, kitabım küsmek üzereydi sanki. Ama yok, o her zamanki ağırbaşlı duruşuyla, her an sunacak şerbetlerini tazeliyordu. Özlediğim o ılık şerbetleri; nazikce içilmesi gereken... Bir pasaj yudum aldıktan sonra çayımın katılaşmaması için kitabımı çimlerin arasına bıraktım. Onların da yağmur suyu veya kedi sidiğinden başka birşey içmeye hakları vardır... Bahaaddin gülümsedi karınca heyecanlanınca. Çimler yol versindi ona... Önümdeki alçak duvarın ve üstündeki kısa parmaklı korkuluğun arasından bu panaromik şiire bakarak bir müddetliğine kaybolmak şahaneydi. Karşımdaki kıyıyla aramda oturan yayvan adacık, üstündeki çalılar ve bodur ağacıyla bana aldırmadan uzandi orada. Sağ ucunda, yere kazıkla bağlı ipin sonunda elbet bir ufak tekne vardı bir zamanlar... Ya da en azindan şimdiki gibi; burnu yukarıya bakarken eskiden hakir gördüğü balıklara ev sahipliği yapması gerekmiyordu. Ama o alışş buna, “kanıksadım” dedi bana. Yeni öğrenmiş bu kelimenin anlamını. ‘Bence hala öğrenememişsin’ demedim tabii, o öyle mutlu... Dalgalarla dans eden balıkların kahkahalarını işittiğimde, yeşil başlı ördekler asil görünmeye çalışıyorlardı. ‘Suya dalarkenki halin karizmayi çizdi be abi’ dedim, ama duymadı. Belki de duymazlıktan geldi. Ne de olsa ileride, batık teknenin ardında nizamla dizilmiş dişi ördekler kıpırdamadan süzülüyorlardı. Sağda, uzakta; eski Galata Köprüsü’nün, etrafında oyalanmasına izin verdiği tekne, dalgaları ezip geçerken aldığı hazla zıplayarak ilerliyordu. Orta yaşesmer bu teknenin cahil-haylaz bir neşesi vardı. Ardındaki Eminönü siluetine bakarken sordum Sophia’ya; “belki de en iyisi budur ha?.. derin suların hesabını yapmadan, farkına bile varmadan üzerinden zıplayarak geçip gitmek umursamazca, umarsızca... Ardında iki boğum dalga yalnızca, ölümü için kucak açmış kıyıya koşan... Ne kadar zor olabilir ki?” sultan ahmet cevap verdi, mavi lakabinin verdigi ozguvenle; “ istedigini yapmakta serbestsin” dedi. “ister tekneni kader ortagin sayarak, ister yuzerek, yahut batarak gecirebilirsin vaktini. Dalgalar elbet dogacak; cabalarinla ateslenen ufak kivilcimlar gibi, siddetinden sen sorumlu olacaksin... Ve sakin unutma, amaclarina ulasabilenler, -nadir de olsalar- farkli yolu secenlerdir. Kiyiya paralel yol alan dalgalar gibi, kaybolmayacak olanlardir onlar... uzerlerine gelen diger kiyi meraklilarina ragmen...” Husu icinde dusundum blue mosque’un sozlerini. hagia sophia gulumserken ben aglamakliydim. Ve bir tekne ilisti gozume. Kiyiya bagli dururken, onunde oturan yasli amcayla dertlesiyordu sessizce. Amca bezgin tutuyordu oltasini; ucu neredeyse suya degecek, rizik vermesi beklenen bu oltayi. Iskemlesinin ayaklari kok salmayi becerememisti beton zeminin derinliklerine. Aldirmiyordu teknenin duyulmayan fisiltilarina. Bense sadece izliyordum onlari. Teknenin adi ‘Burak’tı. Sudan neseyle basini cikaran balik gulumsetti hafifce yuzumu. Kuslar bunu gorunce daha bir hizli kanat cirptilar, onumden suzulerek gecmeden once. Kulagimda istanbul’un ud taksimi, aglamakli kisik bir kahkahaya donustu gozumde. “belki..” dedim sophia’ya. “peki onca zaman nasil gecer, eger kiyiya hasret isen... yahut degilsen..?”Ama o sustu sadece. Yeni bir dalga son nefesini verdi kiyida. Ardindan biri daha... “geliyor” diyorlardi usulca erisen tekne icin. Tekne sallanarak yumdu gozlerini, ismi ‘sabir’ idi. ‘Biri olmadan digeri olmaz’, diyordu o sira; kitabi kanatlarin. “Birin tecellisi iki..” derken iki gozum kapaliydi. Ikı kulagim derin nefesler alirken, iki yanim da dalgalaniyordu. Sonra iki uzadi, buyudu, genisledi. Birlesiyordu neredeyse. Basim donerken uc oldum ve bir’i gordum. Sirtimi sefkatle oksayan dostum yapraklarini sevkle ve samimiyetle salliyordu. Gunes, ipeklerini kesik kesik yolladi ve ruzgar, beni katip goturdu. Manzara beni seyrediyordu. Sarsilirken gozumu actim ve ayrildik. Muzik o an kesildi ve ben, sebebini merak ederken; zil caldi... 18 mayis aksami Süha.
9

Suha Proje

Mar 29, 2016

Download

Documents

Kisa Dalga

Kisa Dalga Genclik Merkezi'nde gerceklesen fotograf atolyesinin donem sonu projelerinden...
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Suha Proje

Elimdeki ıslak kitap, rüzgarı kurutuyor; bayat demli çayın sarhoş buharı bizden var gücüyle uzaklaşıyordu rüzgara teşekkür ederek. Ama olsundu, ben hoşnuttum bundan. Uzun bir uğraştan sonra kuruldum köşeme. Dostum ağaca yaslandım. Genç dostum mutlu oldu. Ellerim rüzgarın yalamasıyla üşüyünce anladim, kitabım küsmek üzereydi sanki. Ama yok, o her zamanki ağırbaşlı duruşuyla, her an sunacak şerbetlerini tazeliyordu. Özlediğim o ılık şerbetleri; nazikce içilmesi gereken...

Bir pasaj yudum aldıktan sonra çayımın katılaşmaması için kitabımı çimlerin arasına bıraktım. Onların da yağmur suyu veya kedi sidiğinden başka birşey içmeye hakları vardır... Bahaaddin gülümsedi karınca heyecanlanınca. Çimler yol versindi ona...

Önümdeki alçak duvarın ve üstündeki kısa parmaklı korkuluğun arasından bu panaromik şiire bakarak bir müddetliğine kaybolmak şahaneydi. Karşımdaki kıyıyla aramda oturan yayvan adacık, üstündeki çalılar ve bodur ağacıyla bana aldırmadan uzandi orada. Sağ ucunda, yere kazıkla bağlı ipin sonunda elbet bir ufak tekne vardı bir zamanlar... Ya da en azindan şimdiki gibi; burnu yukarıya bakarken eskiden hakir gördüğü balıklara ev sahipliği yapması gerekmiyordu. Ama o alışmış buna, “kanıksadım” dedi bana. Yeni öğrenmiş bu kelimenin anlamını. ‘Bence hala öğrenememişsin’ demedim tabii, o öyle mutlu...

Dalgalarla dans eden balıkların kahkahalarını işittiğimde, yeşil başlı ördekler asil görünmeye çalışıyorlardı. ‘Suya dalarkenki halin karizmayi çizdi be abi’ dedim, ama duymadı. Belki de duymazlıktan geldi. Ne de olsa ileride, batık teknenin ardında nizamla dizilmiş dişi ördekler kıpırdamadan süzülüyorlardı.

Sağda, uzakta; eski Galata Köprüsü’nün, etrafında oyalanmasına izin verdiği tekne, dalgaları ezip geçerken aldığı hazla zıplayarak ilerliyordu. Orta yaşlı esmer bu teknenin cahil-haylaz bir neşesi vardı. Ardındaki Eminönü siluetine bakarken sordum Sophia’ya; “belki de en iyisi budur ha?.. derin suların hesabını yapmadan, farkına bile varmadan üzerinden zıplayarak geçip gitmek umursamazca, umarsızca... Ardında iki boğum dalga yalnızca, ölümü için kucak açmış kıyıya koşan... Ne kadar zor olabilir ki?” sultan ahmet cevap verdi, mavi lakabinin verdigi ozguvenle; “ istedigini yapmakta serbestsin” dedi. “ister tekneni kader ortagin sayarak, ister yuzerek, yahut batarak gecirebilirsin vaktini. Dalgalar elbet dogacak; cabalarinla ateslenen ufak kivilcimlar gibi, siddetinden sen sorumlu olacaksin... Ve sakin unutma, amaclarina ulasabilenler, -nadir de olsalar- farkli yolu secenlerdir. Kiyiya paralel yol alan dalgalar gibi, kaybolmayacak olanlardir onlar... uzerlerine gelen diger kiyi meraklilarina ragmen...”

Husu icinde dusundum blue mosque’un sozlerini. hagia sophia gulumserken ben aglamakliydim. Ve bir tekne ilisti gozume. Kiyiya bagli dururken, onunde oturan yasli amcayla dertlesiyordu sessizce. Amca bezgin tutuyordu oltasini; ucu neredeyse suya degecek, rizik vermesi beklenen bu oltayi. Iskemlesinin ayaklari kok salmayi becerememisti beton zeminin derinliklerine. Aldirmiyordu teknenin duyulmayan fisiltilarina. Bense sadece izliyordum onlari. Teknenin adi ‘Burak’tı.

Sudan neseyle basini cikaran balik gulumsetti hafifce yuzumu. Kuslar bunu gorunce daha bir hizli kanat cirptilar, onumden suzulerek gecmeden once. Kulagimda istanbul’un ud taksimi, aglamakli kisik bir kahkahaya donustu gozumde. “belki..” dedim sophia’ya. “peki onca zaman nasil gecer, eger kiyiya hasret isen... yahut degilsen..?”Ama o sustu sadece. Yeni bir dalga son nefesini verdi kiyida. Ardindan biri daha... “geliyor” diyorlardi usulca erisen tekne icin. Tekne sallanarak yumdu gozlerini, ismi ‘sabir’ idi.‘Biri olmadan digeri olmaz’, diyordu o sira; kitabi kanatlarin. “Birin tecellisi iki..” derken iki gozum kapaliydi. Ikı kulagim derin nefesler alirken, iki yanim da dalgalaniyordu. Sonra iki uzadi, buyudu, genisledi. Birlesiyordu neredeyse. Basim donerken uc oldum ve bir’i gordum. Sirtimi sefkatle oksayan dostum yapraklarini sevkle ve samimiyetle salliyordu. Gunes, ipeklerini kesik kesik yolladi ve ruzgar, beni katip goturdu. Manzara beni seyrediyordu. Sarsilirken gozumu actim ve ayrildik. Muzik o an kesildi ve ben, sebebini merak ederken; zil caldi...

18 mayis aksamiSüha.

Page 2: Suha Proje
Page 3: Suha Proje
Page 4: Suha Proje
Page 5: Suha Proje
Page 6: Suha Proje
Page 7: Suha Proje
Page 8: Suha Proje
Page 9: Suha Proje