Top Banner
GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ ŞUBAT ,2014
31

Şubat 2014

Mar 19, 2016

Download

Documents

Kapsul Plus

Kapsul Plus
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Şubat 2014

GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ ŞUBAT ,2014

Page 2: Şubat 2014

Sayfa 2 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan

bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”

ŞUBAT 2014 , KAPSUL PLUS KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji ko-

nusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan baş-

layarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkü-

rü bir borç biliriz.

Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman deste-

ğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Baş-

kanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yar-

dımcıları sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN ve sayın Doç.Dr.Özlem

Çetin ERDOĞAN’a teşekkür ederiz.

Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden

sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğu-

muz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini

bizden esirgemeyen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MU-

RANLI’ya teşekkür ederiz.

Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştiri-

leriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABE-

KİR, Doç.Dr. Kadri KIRAN,Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER,

Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş.

Gör. Dr. Gazel Burcu GÜLTEKİN’e şükran borçluyuz.

Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın

Yrd.Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın

Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar ga-

zetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda

bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili

çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.

Page 3: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 3

“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan

bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”

ŞUBAT 2014 , KAPSUL PLUS KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

DANIŞMAN

DOÇ.DR.FULYA DİLEK GÖKALP MURANLI

[email protected]

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

METE ARSLAN KONAK

[email protected]

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ

TAYFUN GÖZLER

[email protected]

EMİNE CEYDA SÖZÜER

[email protected]

EDİTÖRLER

ASLIHAN DİKMEN

[email protected]

ÖZGE BİÇEROĞLU

[email protected]

Sevgili Kapsul Plus Okuyucuları;

Bir buluşma gününe daha sizlerle gelmiş olmak-

tan dolayı kıvanç duymaktayız. Havalar epeyce soğudu

fakat sayfaların içinizi ısıtacağından şüphemiz yok. Do-

laşacağınız sayfalar sıcacık ve sizi içine çekecek , kendi-

nizi sayfaların akışına bırakmanız yeterli olacaktır.

Dönüp baktığınız her bir sayfada aklınız kalabilir

bir daha bakmak isteyebilirsiniz, ilginizi çeken her bir

konuda şaşırıp kalabilir, renkli içerikte kendinizi kaybe-

debilir bir sonraki konuda kendinizi bulabilirsiniz; ola-

ğan şeyler…

İçerikten bahsedecek olursak; hepimizin her

gün tükettiği kökenine indiğimizde buğdaya dayanan

ama toplumsal olarak bu konuyla ilgili yanlışlar bulunan

ekmek kullanımı ve bu problemle ilgili ne yapmamız

gerektiği, güvenerek yediğimiz ama hormonlu olduğu

aklımızın bir ucunda bulunan besinler ve sporcu doping-

leri, günümüzde hızla yükselişe geçen bir dal olan biyo-

medikal mühendisliği ile bilinmesi gerekenler, kendi-

mizce kanıtlanan doğru bildiğimiz yanlışlar, hücreleri-

mize indiğimizde en küçük birim dna ‘ na hakkında araş-

tırmalar yapan Rosalind Franklin’in hayatı , 4 Şubat

Dünya Kanser Günü ve önemlisi olmazsa olmazımız

canlılar dünyası ve bilim dünyasından güncel haberler…

Bu kadar dopdolu içerik varken dergi okunmaz

da ne yapılır? Size sayfalar arasında iyi yolculuklar diler-

ken keyifli okumanızı temenni ediyoruz…

KAPSUL PLUS AİLESİ

Page 4: Şubat 2014

Sayfa 4 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan

bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”

Sayfa 4 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Kapsul Plus 4 Şubat ,2014

4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ 24 CANLILAR DÜNYASI 18-20

BUĞDAYIMIZ EKMEĞİMİZ, İLGİLİ BAZI TOPLUMSAL

YANLIŞLARIMIZ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ülkemizde yılda 2,1 milyar ekmek israf edilmekte ve bunun ekonomik değeri

yaklaşık 1,5 milyar TL’dir. Bu para ile 80 hastane ve 500 okul inşa edilebilir.

Kurumsal israf oranı; lokanta ve otellerde % 1,8; personel yemekhanelerinde %

0,7; öğrenci yemekhanelerinde ise % 1,4 olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla

ekmeğin kesinlikle israf edilmemesi ve yeterince alınıp, küflendirilmeden kulla-

nılması gereklidir.

6

HORMONLU GIDALARDAN SPORCU DOPİNGİNE

Çesitli etkilere sahip hormonların sayısız yapay, hatta GD kombinasyonları

üretilmekte ve satılmaktadır. Erythropin (EPO), doğal bir hormonun gene-

tik olarak değiştirilmiş versiyonu olup, birçok atletizm yarışmalarında kulla-

nıldığı sır olmaktadır.

10

BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ

Biyomedikal Mühendisliği tıp ve biyoloji gibi yaşayan organizmalarla ilgile-

nen bilimlerle, mühendislik, matematik, fizik gibi fen alanındaki bilimlerin

birleşiminden oluşan, disiplinlerarası bir çalışma alanıdır.

13

Page 5: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 5

“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan

bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”

Sayfa 5 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Kapsul Plus 5 Şubat, 2014

HABERLER 28 4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ 24

ROSALİND FRANKLİN

Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla

tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın temeli oldu. Rosalind Franklin'in elde

ettiği veriler daha sonra Crick ve Watson tarafından geliştirilen DNA yapısında

birebir kullanıldı.

16

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR

Aşırı su zararlı mıdır?

Böbreklerin dışarı atamayacağı kadar çok su, toksik etki gösterir. Ancak su zehir-

lenmesi günlük gereksinimin çok üzerinde içildiği zaman ortaya çıkabilir. Bazı

hastalık durumlarında bu kadar çok su içilmeden de böbreklerin atma kapasitesi

aşılabilir. Aşırı su içme belirtilerinden biri de bulanık görmektir.

26

ELEKTRON MİKROSOBU GÖRÜNTÜLERİ

Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların görüntülenmesi

üzerine kuruludur. Maddeyle etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntüleme-

nin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu tip mikroskoplar, elektron

enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre,geçirimli elektron mikrosko-

bu, taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sı-

nıflara ayrılır.

22

Page 6: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 6

Ülkemizin tahıl bitkileri ve özellikle

buğday açısından Dünya’nın en önemli gen

merkezlerinden biridir.

Buğday, tek yıllık bir bitki olup, her

türlü iklim ve toprak koşullarında yetişebile-

cek çok sayıda çok sayıda çeşitlere sahip

olması nedeniyle, dünyanın hemen her tara-

fında yetiştirilmektedir. Buğday gerek dün-

yada; gerekse ülkemizde en fazla üretilen

tarım ürünüdür.

Buğday, tahıl ekim alanının %73'ini

oluşturur. Buğday halkın temel besin mad-

desi ola ekmeğin ham maddesi olduğu için

ülkemizde çok önemli bir bitkidir. Buğday

yetime döneminde yağış ister olgunlaşma

ve hasat döneminde kuraklık ister. Dolayı-

sıyla Karadeniz'de yetişmez. Doğu Anado-

lu'nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılmaz.

Üretimin en fazla olduğu bölgelerimiz Trak-

ya ve iç Anadolu’dur.

Tahılların en bariz özelliği, meyve-

lerinin küçük taneler (daneler) halinde ol-

ması ve genellikle un haline getirilerek kul-

lanılmasıdır. Bu sebepten dolayı tahıl bitki-

leri, “taneli bitkiler” veya “un veren bitkiler”

olarak da adlandırılmıştır. Beslenme için

gerekli olan nişasta ve proteinli maddeleri

yüksek oranda (5/1) ihtiva ederler. Bu ne-

denle bugün dünyada ziraata ayrılan top-

rakların yarısından fazlası (% 55) buğdaygil

bitkilerine ayrılmıştır.

Page 7: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Buğday türleri Anadolu’dan Balkanlara ve ora-

dan da bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Suriye üzerinden

Mısır ve Etiyopya'ya, İran üzerinden de Hindistan ve

Çin’e yayılmıştır. Buğday, Dünya’nın önce ılıman böl-

gelerinin bir bitkisi olmuş, sonra diğer yerlere yayılmış-

tır. İspanyollar da buğdayı Amerika, Kanada ve Arjan-

tin’e götürmüştür. Buğday, verimli hilal olarak adlandı-

rılan eski mezopotamya uygarlıklarının olduğu Fırat ve

Dicle nehirleri arasındaki bölgelerin, Kuzey Irak, Filis-

tin, Ürdün, İran’ın güneyi olan bölge içinde bulunmak-

tadır. Bu bölge en eski uygarlıkların, özellikle buğday

tarımı yaptığı bölgelerdir ve birçok değişik buğday ge-

notipleri bu topraklarda yetiştirilmiştir. Dolayısıyla aynı

zamanda gen havuzu da oldukça geniştir. Bu durum,

bu buğdayların gen kaynağı olarak ileride yapılacak

diğer ekmeklik buğday genotiplerinin ıslah ve seleksi-

yonunda bir kaynak olarak kullanılmasını gündeme

getirmektedir. Bu nedenle ülkemiz, bitki kaçakçılarının

ilgi odağı halindedir. Nitekim birkaç yıl evvel bölgede

eski buğday ırklarını kendi ülkelerine kaçırmak isteyen

turist görünümlü Japon kaçakçılar sınırda yakalanmış

ve topladıkları tüm buğday örnekleri ellerinden alın-

mıştır. Maalesef bu konuda cezalar hiç caydırıcı olma-

maktadır.

Ekmek, ekseriyetle buğdaydan yapılmaktadır.

Kültürü bu denli eski olmakla birlikte tahıllar,

önceleri ezilerek ve bulamaç yapılarak ya da

kavrularak tüketilmiş; ekmek yapma ancak

M.Ö.1800'lerde Mısırda öğrenilmiştir.

Buğday verimini etkileyen en önemli faktör,

yıllık yağışlar ve bunların buğdayın yetişme süresi içeri-

sindeki dağılışıdır. Özellikle Mart ve Nisan aylarındaki

yağışlar o yılki buğday verimini müspet veya menfi

yönde etkilemektedir. Verim üzerinde etkili olan diğer

faktörler ise çeşit, gübreleme, bakım, kültürel işlemler

vs. dir. Sulu koşullarda ise sulama zamanı, adedi ve

verilecek su miktarı da verim üzerine etkilidir.

Kuraklık ve hastalıklar, buğday üretimini

en çok etkileyen faktörlerdir. Zira küresel iklim

değişikliği, tüm uzman olan ve olmayanların in-

kar edemiyeceği bir gerçektir. Bu durum, buğday

verimini oldukça etkilemektedir. ABD tarım ba-

kanlığının en son istatistiklerine göre, 2011/12

sezonu sonunda 18,8 milyon ton civarında ger-

çekleştiği belirtilen Türkiye'nin buğday üretimi-

nin, Temmuz 2012/Haziran 2013 döneminde, 3,3

milyonluk düşüşle, 15,5 milyon ton düzeyine ine-

ceği tahmin edilmekteydi. Nitekim çiftçi vatan-

daşlar da bu durumu yakından yaşadıklarını be-

yanlarında yerel basına bildirmişlerdir.

Sayfa 7

Page 8: Şubat 2014

Sayfa 8 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Dolayısıyla ekmeğimiz gelecekte daha

pahalı ve daha zor üretileceği gerçeği ortaya çık-

maktadır. Ülkemizde yılda 2,1 milyar ekmek israf

edilmekte ve bunun ekonomik değeri yaklaşık 1,5

milyar TL’dir. Bu para ile 80 hastane ve 500 okul

inşa edilebilir. Kurumsal israf oranı; lokanta ve

otellerde % 1,8; personel yemekhanelerinde %

0,7; öğrenci yemekhanelerinde ise % 1,4 olarak

tespit edilmiştir. Dolayısıyla ekmeğin kesinlikle

israf edilmemesi ve yeterince alınıp, küflendirilme-

den kullanılması gereklidir. Bayat ekmeklerle yapı-

lacak çok sayıda yemek ve tatlı tarifi Toprak mah-

sulleri ofisinin http://www.ekmekisrafetme.com/

Pages/TumTarifler.aspx sayfasından alınabilinir.

İsraf etmek, çöpe atmak hem ekonomik kayıplara

neden olmakta ve çevreye duyarlı ve kültürlü top-

lumlarda tasvip edilmeyen bir davranış şekli ol-

maktadır.

Nitekim oldukça güç şartlarda yoksulluk içinde

bağımsızlığını kazanmış bir ecdadın torunları olan biz-

ler, bir avuç ekmek ile emperyalistlere savaş açıp, ülke-

sini kurtaran bir ecdadın torunları olan bizler, kendi

ekmeği ile yoğrulan başkasına muhtaç olmayan bir

ecdadın torunlşarı olan bizler, ne oldu da şimdi bir tü-

ketişm toplumu haline geldik ? Beğenmedin mi at, git-

sin, !! Eskisini getir, yenisini al götür, sonra yavaş yavaş

ödersin !! Bayatladı mı at gitsin !!! Ve bunun daha di-

ğerleri. Bunun gibi daha niceleri !!

Page 9: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 9

Toplum olarak yapılması gereken, azla ka-

naat edinmeyi öğrenmek, kimseye muhtaç olmaya-

cak şekilde yaşamayı gerçek bir fikir olarak kabul

etmek, yediğimiz aşa ve ekmeğimize sahip çıkmak-

tır. Ne kadar çok borçlu olursak o denli emperyalis-

tin kulu kölesi oluruz!! Ne denli aç kalırsak toplum-

sal çözülmelere ve bölünmelere gideriz!! Öyleyse,

buradan çıkan sonuç; genetik varlığımızı korumalı

ve onları ekonomik öneme sahip ürünlere geçirmeli-

yiz. Kendi başımıza yetmeliyiz; kendi imkanlarımız-

la, yani “kendi yağımızla kavrulup” gelecek için da-

ha çok şeyler üretmeli ve KALKINMALIYIZ. Yoksa

atıp, saçarak, devamlı borçlanıp alarak ekonomik

refah mümkün müdür ? Asla kaynaklarımızı, ekme-

ğimizi, aşımızı sarf etmemeli, yoksullarla ve sokak-

taki aç susuz hayvanlarla paylaşmalıyız. Zaten Ulu

önder Atatürk de bunu söylememiş midir ? Zaten

Çanakkale’de ekmeğini buğday ve un yokluğu ne-

deniyle kimi gün hiç yemeden emperyaliste kafa

tutan ecdadımız da bunu yapmamış mıdır ? Zaten

dinimiz de (isterseniz hiç inanmazsınız) bunu gös-

termemiş midir ?

Beni övme sözlerini bırakınız. Gelecek için

neler yapacağız, onlardan bahsediniz!

(M. Kemal ATATÜRK)

Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine,

yükselmesine ve medenileşmesine karşılık

Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş va-

disine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti

düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasi-

hat almak, bütün işleri Avrupa'nın emelle-

rine göre yapmak, bütün dersleri Avru-

pa'dan almak gibi birtakım zihniyetler be-

lirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecne-

bilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıy-

la yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi

kaydetmemiştir!

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer

(M.Akif ERSOY, Çanakkale Şehitlerine)

“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O,

israf edenleri sevmez”.

(A’raf suresi, 31 ayetin bir kısmı)

Kaynaklar

http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/12/24/turkiyenin-bugday-uretimi-

dusecek

https://www.iha.com.tr/bugdayin-verimi-gecen-yila-oranla-dustu-gundem-

285733

http://www.ekmekisrafetme.com/UploadResim/EkmekYayinlar/

TurkiyedeEkmekIsrafi.pdf

http://www.ekmekisrafetme.com/Pages/TumTarifler.aspx

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

BOTANİK BÖLÜMÜ

ÖĞRETİM ÜYESİ

[email protected]

YRD.DOÇ.DR.MEHMET AYBEKE

Page 10: Şubat 2014

Sayfa 10

İnsan nüfusunun hızla artması di-

ğer taraftan verimli tarım alanlarının şehir-

ler şeklinde betonlaşarak azalması ayrıca

uygulanan normal tarım yöntemleriyle elde

edilen besinlerin, patlayan nüfusa yetme-

mesi, insanoğlunu yeni besin kaynakları

bulmaya yöneltmiştir.

Yüksek miktarlarda ürün veren (bol

ve iri tohumlu tahıllar, yüksek et verimli,

çabuk büyüyen ve üreyebilen büyük hay-

vanlar vb), hızlı-ucuz yollardan bitki ve hay-

vansal besin üretim yolları arama, bilim ve

teknoloji alanı içerisine girmiştir. Bu yollar-

dan birisi, daha önceki bilgi damlası olan

“GDO” konusunda işlenmişti. GDO’dan

başka, günümüzde birçok alanlarda

“hormonların kullanımı” giderek tartışılan

bir konu olmaktadır.

Hormon; bitki ve hayvanlarda doğal olarak oluşan, oluştuğu yer-

den organizmanın gerekli diğer kısımlarına taşınabilen ve oralar-

da etkin olabilen maddelerdir. Hormonlar, çok az dozlarda bile,

büyüme, üreme ve diğer canlılık faaliyetlerinin düzenlenmesinde

rol oynayan maddelerdir. Sayısız bitki ve hayvanda onlara özgü

olan hormonlar bulunmaktadır. Örneğin bitkilerdeki oksinler,

büyüme düzenleyici hormonlardır. İnsanda, pankreastan salgıla-

nan insülin kandaki şeker (glikoz) miktarını arttırıcı ve dolayısıyla

şekerin kullanımına bağlı olarak, vücuda enerji (yakıt) sağlanma-

sı durumunda çok önem taşır. Büyüme hormonu, kemik, karaci-

ğer ve kaslarda etkili olarak, protein üretimin (örneğin kas gelişi-

mi) dolayısıyla büyümede önem taşır.

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Page 11: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 11

Kimyasal olarak hormonlar, çesitli ya-

pılarda (steroid vb) olabilir. Bugün yapay ola-

rak üretilen hormon kombinasyonları, ihtiyacı

olan hastalarda kullanılmakla beraber, birçok

ülkede tarımda, ziraatta ve hayvancılıkta, yük-

sek ürün alınması için yaygınlıkla kullanılmak-

tadır. Hormonlar sadece büyüme hızlandırma

amacıyla değil, kısırlastırma, cinsiyet değiştir-

me veya tek cinsiyette yavrular elde etmek için

de kullanılmaktadır.. Hayvanları yavaş büyü-

ten normal yemler yerine, yemlere katılan hor-

mon içerikli ilaçlarla, yem üretimi gibi maliyet-

ler düşürülmekte, hızlı ve ucuz bir şekilde bü-

yüme sağlanabilmektedir. Hormonlar hayvan-

ların metabolizmasını etkilemekte, yağ nispe-

tini düşürmekte sonuçta daha fazla proteinli

balık, tavuk, küçükbaş veya büyükbaş hayvan

ya da yüksek miktarlarda süt elde edilebilmek-

tedir.

Bitkilerde, hormon kul-

lanımının baslangıç yıl-

larında, sadece döllen-

me gibi küçük amaçlar-

la kullanılmaya başlan-

mış, çiftçilerin bunu

keşfi, aşırı miktarlarda

kullanmaya yol açmış-

tır.

Page 12: Şubat 2014

Sayfa 12 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Çesitli etkilere sahip hormonların sayısız ya-

pay, hatta GD kombinasyonları üretilmekte ve satıl-

maktadır. Erythropin (EPO), doğal bir hormonun ge-

netik olarak değiştirilmiş versiyonu olup, birçok atle-

tizm yarışmalarında kullanıldığı sır olmaktadır. EPO,

bir görevi vücutta oksijen taşınması olan kırmızı kan

hücrelerinin yapımını uyarmaktadır. Hızlı bir çaba sarf

ettiği için çok oksijene ihtiyacı olan sporcu için de bu-

nun önemi açıktır. Çünkü, birçok spor da, çok büyük

finans sektörü olarak günümüzde yerini almıştır.

Bitkilerde, hormon kullanımının baslangıç yıl-

larında, sadece döllenme gibi küçük amaçlarla kulla-

nılmaya başlanmış, çiftçilerin bunu keşfi, aşırı miktar-

larda kullanmaya yol açmıştır. A.B.D ve Kanada hor-

monlu sığır eti üretimi, hormonlu sebze ve meyve üre-

timinde birinci sırada yer almaktadır, bu sığır etleri

Avrupa ve birçok ülkede büyük tartışmalara neden

olmaktadır.

Birçok sporda bugün doping haberlerinin sonu

gelmemektedir. Örneğin insülin kökenli dopingler at-

letizm sporunda popüler yerini almaktadır. Çünkü bu

doping maddeleri, kaslarda fazla glikoz yakılmasını

artırarak aşırı enerji kullanımını sağlayabilmektedir.

Kas gelişiminde rol oynayan büyüme hormonu (BH),

vücut geliştirme sporunda yer almış, ayrıca 1996 At-

lanta Olimpiyatlarının da “BH Oyunları” olarak adlan-

dırılmasına yol açmıştır.

Hormonlu Gıdalar ve Sporcu Dopingi

Sporcular bir

yana, besinlerimize gi-

ren hormonlarin en bü-

yük etkisinin kansere

neden oldugu açıkça

ispatlanmıştır. Çünkü,

vücut amaçsız yere ve

aşırı protein üretimi yap-

maktadır. Yani DNA me-

kanizması çalışmayı dur-

duramamaktadır.

Birçok ülkede bu maddelerin kullanımı

sınırlandırılmıştır. Canlılar arasındaki hormon trafi-

ğinde, hormon içerikli kanser yapıcı maddeler, su

ve besin zincirine girmekte, insanoğlunu dogrudan

etkilemektedir.

Pazarda rastlayabileceğimiz hormonlu

besinlerin tanımı birçok kuruluş tarafından yapıl-

maktadır. Örneğin, domates, karpuz, salatalık,

çilek, patates gibi besinlerin içlerinin sünger gibi

olduğu, çekirdek evlerinin boş, aşırı büyük, tatsız

ve memeli oldugu birçok kaynakça belirtilmekte-

dir. Bu sebze ve meyveleri, hele balık, et gibi ürün-

leri, hormonsuz olanından ayırmak bir yetenek mi

olacak gelecekte?

Kaynaklar

http://www.vize.com.tr/index.php?

option=com_content&task=view&id=61&Itemid=14

T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü

Biyoteknoloji ve Genetik

Ana Bilim Dalı Başkanı

PROF.DR.SELÇUK YURTSEVER

Page 13: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 13

Biyomedikal Mühendisliği tıp ve biyoloji gibi

yaşayan organizmalarla ilgilenen bilimlerle, mühen-

dislik, matematik, fizik gibi fen alanındaki bilimlerin

birleşiminden oluşan, disiplinlerarası bir çalışma ala-

nıdır. Son yıllarda, mühendislik ve tıbbi bilimler ara-

sındaki kopukluğu ortadan kaldıran bu disiplinlerarası

yaklaşım sayesinde mühendislik ve sağlık bilimleri

uzmanlarından oluşan gruplar birlikte araştırma ve

geliştirme çalışmaları yürütmektedir. Mühendislik ve

tıp bilimlerinin birlikteliği, bilimde ve sağlık sektörün-

de büyük başarıyla uygulanmaktadır.

Biyomedikal mühendisleri kendi disiplinle-

rarası bilgilerini, yeni tıbbi cihazlar ve aletleri ta-

sarlamakta, insan vücudunu anlama ve onarmada

mühendisliğin ilkelerini uygulamakta, karar ver-

mekte ve mühendislik araçlarının kullanım maliye-

tini azaltmakta kullanmaktadır.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, özellikleri

yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yarıiletken

elektroniğinin keşfi ile başlayan elektronik ve bilgisa-

yar mühendisliğindeki hızlı yükselişin sağladığı teknik

olanaklar tıp alanında yaygın şekilde uygulanır hale

gelmiştir. Örneğin; Manyetik Rezonans Görüntüleme

(MRG), Bilgisayarlı Tomografi (BT), Sintigrafi gibi tıbbi

görüntüleme teknikleri ve ultrason, lazer, kızılötesi ve

elektro-uyarım tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.

Böylece, hekimlerin Subjektif yorumu yerine bilimsel

ve objektif verilerle Hastalıklara tanı konulması ve has-

taların tedavisi gerçekleşmektedir.

Page 14: Şubat 2014

Sayfa 14 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Biyomedikal Mühendislerinin çalışma koşulları

nelerdir?

Biyomedikal Mühendislerinin iş sahalarına göre çalışma

koşulları değişmektedir. Her mühendislik alanında olduğu

gibi araştırma geliştirme birimlerinde bilgisayarlarla, tek-

nolojik test ekipmanlarıyla, laboratuarlarda ya da ofislerde

çalışabilirler. Sağlık kuruluşlarında çalışan olabilecekleri

gibi bu kuruluşlarla ikili ilişkiler kuran kişi konumunda da

bulunabilirler. Gelir durumu göz önüne alındığında ve yeni

mezun mühendislerle karşılaştırıldığında ise görece daha

kolay ve yüksek ücretli iş bulabilmektedirler.

Biyomedikal Mühendisliği için yüksek

öğrenim olanakları nelerdir?

Biyomedikal Mühendisliği öğrencileri lisans eğitim-

lerini tamamladıktan sonra Türkiye'de ve yurt dışın-

da saygın okullarda lisans üstü eğitimlerine devam

edebilirler. Günümüzde yetişmiş elaman ihtiyacının

en yüksek olduğu alanlardan biri biyomedikal mü-

hendisliğidir. Bunun yanında üst ihtisası elektrik

elektronik mühendisliğinde, makine mühendisliğin-

de, bilgisayar mühendisliğinde, kimya mühendisli-

ğinde ve malzeme mühendisliğinde yapabilirler. Bi-

yomedikal alanı, ülkemizde lisans üstü eğitim önce-

likli konular arasında bulunmaktadır, bu nedenle

yurt içi ve yurt dışı eğitim bursu olanakları oldukça

fazladır.

Biyomedikal mühendisi olmak isteyenlerin,

- Üstün bir akademik yeteneğe

- Şekil ilişkilerini görebilme yeteneğine sahip,

- Fen alanına ilgi duyan,

- Tasarım gücü kuvvetli, yaratıcı,

- Ayrıntıları görebilen,

- Dikkatli ve sorumluluk sahibi kimseler

olmaları gerekmektedir.

Page 15: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 15

Biyomedikal Mühendisliği başlıca araştırma

alanları nelerdir?

Biyomedikal mühendisliği, yeni teknoloji-

ler geliştirerek insan sağlığına katkıda bulunan

dinamik ve çok hızlı gelişen bir mühendislik dalı-

dır. Başlıca çalışma konuları, biyoalgılayıcılar, bi-

yoelektronik sinyal işleme, biyomalzemeler, biyo-

mekanik, biyomedikal görüntüleme, biyomolekü-

ler makineler, biyoteknoloji, ilaç taşınımı, nanotıp

ve protein tasarımı olarak sıralanabilir.

- Kan analizi için gereken sensörlerin tasarlanması ve

üretilmesi,

- Klinik çalışmalarda alınacak kararlara destek sağlaya-

cak uzman sistemler ve yapay zeka sistemlerinin tasar-

lanması ve gerçekleştirilmesi,

- Ultrason, manyetik rezonans, röntgen, anjiyo vb. tıbbi

görüntüleme sistemlerinin tasarlanması ve üretimi,

- Dolaşım, sindirim, solunum, sinir vb. fizyolojik sistem-

lerin sayısal olarak incelenmesi için matematik ve bilgi-

sayar modellerin gerçekleştirilmesi,

- Çeşitli tedavilerde kullanılacak yeni biyomalzemeler

tasarlanması ve malzemelerin kullanılabilirliğinin test

edilmesi,

- Yaralanma, incinme vb. tedavileri incelemek için bilgi-

sayar modelleri geliştirilmesi gibi çok zengin bir yelpaze-

de istihdam edilebilmektedirler.

Kaynaklar

http://www.turkiyeburslari.gov.tr/index.php/tr/turkiyede-egitim-2/one-cikan-

bolumler/475-biyomedikal-muhendisligi

http://teknoloji.sdu.edu.tr/biyomedikal/tr/is-imkanlari/is-imkanlari-2405s.html

http://forum.donanimhaber.com/m_59646123/tm.htm

http://www.sinavonline.net/meslekler/biyomedikal_muhendisi.asp

http://www.yeditepe.edu.tr/bolumler/biyomedikal-muhendisligi

Biyomedikal mühendisleri hastanelerde;

-Tanı ve tedavi amacıyla kullanılan mekanik,

elektronik cihaz ve sistemlerin teknik işletme ve

bakım-onarımından,

-Gelişen teknolojinin hastane ortamına aktarıl-

masında, cihaz seçimi, teknik şartname, kullanıcı

eğitimi v.b görevlerden,

-Cihazların performans kontrolü ve kalibrasyonu

ile ilgili yöntemler geliştirmeden ve uygulama-

dan,

-Kullanılan otomasyon sisteminden,

- Kalp pilleri, yapay organlar, diyaliz makinesi gibi tıbbi

cihazların tasarımı ve üretilmesi,

- Hastaların durumunu ameliyat ve yoğun bakım sırasın-

da izleyecek elektronik ve bilgisayar sistemlerinin tasar-

lanması ve kurulması,

-Emniyet ve sterilizasyon standartlarını belirleme ve uy-

gulamadan sorumlu olarak görev almaktadırlar.

Page 16: Şubat 2014

Sayfa 16 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

‘’25 Temmuz 1920’de Londa’da do-

ğan Rosalind Franklin, DNA, virüs, kömür

ve grafitin yapıları üzerinde anlaşılmasın-

da önemli katkılarda bulundu.

Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X

-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla

tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın te-

meli oldu. Rosalind Franklin'in elde ettiği

veriler daha sonra Crick ve Watson tara-

fından geliştirilen DNA yapısında birebir

kullanıldı.’’

Rosalind Elsie Franklin 25 Temmuz

1920'de Londra'da doğdu. O dönemde İngil-

tere'de bulunan kız okulları içinde fizik ve

kimya eğitimi veren nadir okullardan birin-

de çalışkanlığı ve bilgisiyle ön plana çıkıyor-

du. Rosalind, 15 yaşına geldiğinde gelecekte

ne olacağıyla ilgili fikri kesinleşmişti artık:

O, bir bilim kadını olmak istiyordu. Ne var ki

bu duruma ilk engel olabilecek kişi babasıy-

dı. Babası, kızının yüksekokula gitmesine

karşıydı. Kızını okutmak yerine onun, yar-

dım kuruluşları için çalışan bir sosyal güven-

lik uzmanı olması gerektiğini düşünüyordu.

Ne var ki kızının ısrarlarına dayanamayacak

ve yumuşayacaktı. Babasının okuması için

izin vermesinin ardından Rosalind Franklin,

1938 yılında Cambridge'de bulunan Newn-

ham Koleji'ne girdi. Burada fiziksel kimya

öğrenimini tamamladıktan sonra 1941'de

mezun oldu. Londra'da Kings kolej'a bağlı laboratuvarlarda John

Randall'la birlikte çalışacaktı. Burada, ileride Nobel Ödülü ala-

cak Maurice Wilkins ile tanıştı. Her ikisi de DNA üzerinde çalış-

malarına karşın iki ayrı ekipte, iki ayrı proje üzerine çalışıyorlar-

dı. John Randall, Franklin'e DNA üzerinde çalışmasını söylemiş-

ti. Genç bilim kadını, burada Fransa'da öğrendiği X ışınları kırı-

nım yöntemini kullanarak DNA'nın yoğunluğunu, sarmal biçimi-

ni ve başka önemli özelliklerini saptadı. 1951'den 1953'e dek

süren çalışmaları sırasında Rosalind Franklin'in konumu erkek

meslektaşlarının yanında sönük kalmıştı. O dönemde bilim ka-

dınlarının çok fazla ön plana çıkmaması önemli ölçüde erkekle-

rin kadınlara önyargıyla bakmasından kaynaklanıyordu. DNA

sarmalına ilişkin çalışmalarından yararlanan ve bu çalışmalarıyla

Nobel Ödülü alan James Watson ve Francis Crick, çalışmalarına

öncülük eden kişi olan Franklin'den çok Wilkins'in adını anıyor-

lardı.

Okuldan mezun olduğunda iş ya-

şamı onu bekliyordu. Mezun olduğu 1941

yılında okulunun mezunlar derneğinde

çalıştıysa da bir yıl sonra buradan ayrılıp

İngiliz Kömür Değerlendirme Araştırmala-

rı Birliği'ne girdi. Burada kömürün soğur-

ma özelliklerine ilişkin çalışmalarda yer

aldı. Kömür ve grafitin mikro yapılarına

ilişkin çalışmaları sonradan yapacağı dok-

torasının temelin oluşturuyordu. Çalışma-

larını titizlikle sürdürdü ve 1945'te Camb-

ridge Üniversitesi'nden fiziksel kimya da-

lında doktora derecesi aldı.

Page 17: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 17

‘’25 Temmuz 1920’de Londa’da do-

ğan Rosalind Franklin, DNA, virüs, kömür

ve grafitin yapıları üzerinde anlaşılmasın-

da önemli katkılarda bulundu.

Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X

-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla

tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın te-

meli oldu. Rosalind Franklin'in elde ettiği

veriler daha sonra Crick ve Watson tara-

fından geliştirilen DNA yapısında birebir

kullanıldı.’’

İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisi (Royal Society)

2003 yılından beri Rosalind Franklin bilim ödülü

veriyor.

Rosalind Franklin, 1953 - 1958 yıl-

ları arasında çalışmalarını Londra'daki

Brickbeck Laboratuvarları'nda sürdürdü.

Buradaki çalışmaları sırasında artık kömür

üzerinde yaptığı çalışmaları tamamlamıştı.

Yeni görev yerinde Franklin, tütün mozaik

virüsünün moleküler yapısını inceliyordu.

Bu virüsteki ribonükleik asitin (RNA),

virüsün ortasındaki boşlukta değil, pro-

tein bölümü içinde bulunduğunu ve ge-

lişmiş canlıların DNA'sında olduğu gibi

ikili değil, tek kollu sarmal olduğunu

gösteren çalışmalara katıldı.

1956 yılının yaz aylarında Rosalind

Franklin kanser olduğunu öğrendi. İki yıl-

dan kısa bir sürede 16 Nisan 1958'de henüz

37 yaşındayken yaşama gözlerini yumdu.

1962 yılında Watson, Crick ve Wilkins DNA

çalışmalarından dolayı Nobel Ödülü alırlar-

ken Franklin'in adı bile anılmadı. Buna,

kimi çevreler ölmüş kişilerin ödüle aday

gösterilemeyeceği nedenini gösterdiler,

kimileriyse Franklin'in hakkının yenildiğini

söylediler. Her ne olursa olsun bugün bilim

çevreleri, DNA çalışmaları üzerinde Rosa-

lind Franklin'in önemli katkıları olduğunu

ve öncü çalışmalar yaptığını kabul ediyor.

Kaynaklar

http://www.derszamani.net/rosalind-franklin.html

http://tr.wikipedia.org/wiki/Rosalind_Franklin

http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/24389625.asp

Page 18: Şubat 2014

Sayfa 18 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Ünlü oyun Mario'nun mantarının bu

mantar türünden esinlendiği

bilinmektedir.

Gelin mantarı olarak da bilinen, Ama-

nitaceae familyasından zehirli ve halüsinojen

bir mantar türüdür. İbotenik asit, müsimol gibi

zehirli bileşikler içerir ve Pantherina sendromu

zehirlenmesine yol açar. Yarattığı delilik kriz-

leri 4-6 saat sürer. Bu mantardan etkilenenler-

de; ruh halinin değişmesi, (keyifli veya kaygılı

durum), nedensiz gülme, hayal görme, konuş-

ma güçlüğü, kas spazmları, görme ve işitme

bozukluğu, yorgunluk gibi belirtiler görülür.

Bu mantardan zehirlenmelerde ölüm olayı

nadirdir, özellikle küçük çocuklarda tehlikeli

olabilmektedir.

Parlak kırmızı ve turuncu renklerde olabilir. Diğer

amanita türleri gibi beyaz renkli, yumurta şeklinde bir

kapsülden çıkar, genelde üzerindeki zar'ın kalıntılarından

kaynaklanan beyaz noktalar taşır.

Page 19: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 19

Avrupa'da sinek mantarının şans getirdiğine

inanılır. Ortaçağ'da üzerine konan sinekleri sersemle-

tip boğduğu için bu mantarın suyu sineklerden ko-

runmak için kullanılmıştır. Etimolojik açıdan incelen-

diği zaman Yunancada amanitai "detaysız mantar",

musc ise sinek anlamına gelir. Bu mantar her zaman

insanların ilgisini çekmiş, süslemelerde, çocuk kitap-

larında kırmızı renkli beyaz benekli sevimli bir mantar

olarak resmedilmiştir. Sibirya'da şamanlar tarafından

çeşitli amaçlarla kullanıldıkları, Vikinglerin de bir yeri

işgal etmeden önce cesaret vermesi için bu mantarı

yedikleri bilinmektedir. Şamanlar ayinlerini düzenle-

meden önce bu mantarlardan yerler ve uykuya yatar-

lar. Mantarın getirdiği uyku hali ve halüsinojenik etki-

lerle gördükleri rüyaları anlatarak kehanette bulunur-

lar.

Kaynaklar

http://tr.wikipedia.org/wiki/Sinek_mantar%C4%B1

http://www.forumgercek.com/bag-bahce-cicek-agac/85108-sinek-mantari-amanita

-muscaria.html

http://www.lezzetvadisi.com/node/1166

Page 20: Şubat 2014

Sayfa 20 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Yapraklı deniz ejderleri adeta birer

"kamuflaj ustasıdırlar", akıntılarla

dalgalanan yosunlara çok benzer-

ler.

Yapraklı deniz ejderi bir tuzlu su

(deniz) balığıdır. Phycodurus cinsinin tek üye-

sidir. Bu canlılar güney ve batı Avustralya sula-

rının yerlisidir ve genellikle sığ, ılık sularda ka-

lırlar. Adları görünümlerinden gelir, uzun yap-

rak görünümlü çıkıntılar tüm vücutlarından

çıkmaktadır. Bu çıkıntılar itici amaçla kullanıl-

mazlar, yalnızca kamuflaj için kullanılırlar.

Yapraklı deniz ejderi, boynunun kabarık kıs-

mındaki göğüs yüzgeci ve kuyruğun sonuna

yakın olan sırt yüzgeci ile ilerler. Bu küçük yüz-

geçler neredeyse saydamdır ve su üzerinde

sakince ilerlerken yüzgeçlerini ince ince dalga-

landıkları için zor farkedilirler, bu nedenle su-

da yüzen bir deniz yosununu andırırlar.

Page 21: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 21

Denizatı gibi, adı bilinen bir yaratığa

(efsanevi bir yaratık) benzerliğinden gelmektedir.

Deniz canavarı standartlarına göre büyük olmama-

sına rağmen, denizatlarından çok büyüktürler, 45

santimetreye (18 inch) kadar büyüyebilirler. Plank-

ton, deniz yosunları ve diğer küçük yiyeceklerle

beslenirler ve insan dışında herhangi bir canlı tara-

fından avlanmazlar. Dişiler yumurtalarını erkeklerin

kuyruklarında biriktirirler ve yumurtalar burada ol-

gunlaşır. Kirlilik, endüstriyel atıkların karışması ve

görüntülerinden etkilenerek toplayan dalgıçlar ne-

deniyle tehlike altındadırlar. Bu tehlikeler nedeniyle

Avustralya hükümeti tarafından koruma altına alın-

mışlardır.

Yapraklı deniz ejderi Güney Avustralya eya-

letinin resmi deniz amblemidir.

Kaynaklar

http://tr.wikipedia.org/wiki/Yaprakl%C4%B1_deniz_ejderi

http://www.denizli-incisi-fm.de/Forum/hayvan-resimleri/yaprakli-deniz-ejderi/

http://nadidehayvanlar.blogspot.com/2007/06/yaprakl-deniz-ejderi.html

http://www.alemonline.com/hayvanlar-alemi-483/41662-yaprakli-deniz-

ejderi.html

http://www.webcanavari.net/hayvanlar-alemi/yaprakli-deniz-ejderi-phycodurus-

eques-t243241.0.html Yapraklı deniz ejderleri adeta birer "kamuflaj ustasıdır-

lar", akıntılarla dalgalanan yosunlara çok benzerler. Bu familya-

daki balıkların gövdesinin etrafında halka biçiminde kemikli, bir

dış iskelet zırhı vardır. Hortum biçimini almış uzun ve dişsiz bir

ağızları bulunur. Zırhlı gövdelerinden yapraksı uzantılar çıkar.

Yosuna benzeyen görüntüleri sayesinde avları tarafından genel-

likle fark edilmeyen deniz ejderleri, hortumlarını birdenbire uza-

tarak suda bir emme kuvveti yaratırlar ve karidesleri içlerine

çekerek yutarlar. Yapraklı deniz ejderlerinin bir başka önemli

özelliği de erkeklerinin yumurtalarını çevresinde korumaya al-

masıdır. Ejderin kamuflajı sayesinde yumurtalar görünmezler.

Page 22: Şubat 2014

Sayfa 22 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların görüntülenmesi üzerine kuruludur. Maddeyle etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntülemenin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu tip mikroskoplar, elekt-ron enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre,geçirimli elektron mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sınıflara ayrılır. Kullanım alanları temel bilimlerden (başta katı hal fiziği olmak üze-

re jeoloji, biyoloji gibi birçok dalı içine alarak), tıbbi ve diğer teknolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.

ÖRÜMCEĞİN GÖZLERİ POLEN

DİŞ ÇÜRÜMESİNE NEDEN OLAN BİR BAKTERİ BİR BÖCEK GÖZÜ

Page 23: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 23

SOFRA TUZU TAT TOMURCUĞU

KAR KRİSTALLERİ CD

Kaynaklar

http://legacy.mos.org/sln/sem/flyfoot.html http://twistedsifter.com/2013/03/microscopic-images-of-snow-crystals/

http://www.dartmouth.edu/~emlab/ http://www.plantcellbiology.com/wp-content/uploads/2012/02/Flour-Beetle-eye.jpg

http://remf.dartmouth.edu/pollen2/pollen_images_1/images/07%203a_Mix-8.jpg http://bremlang.blogspot.com.tr/2010/04/emilys-thesis-presentation.html

http://www.thenakedscientists.com/HTML/content/kitchenscience/wet/gasses/exp/colours-in-cds/ http://murry-gans.blogspot.com.tr/2012/11/a-jumping-spider.html

Page 24: Şubat 2014

Sayfa 24 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Kanser, dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölümler

sıralamasında kalp ve damar hastalıklardan sonra ikinci

sırada gelen önemli bir toplum sağlığı problemidir. Bu

çerçevede kanserden korunmak büyük önem arz etmek-

tedir. Ülkemizde yılda yaklaşık 175 bin kişiye kanser teşhi-

si konulmaktadır. Kanserli olguların yaklaşık üçte ikisi er-

keklerde görülmekte, bölge veya şehirlerimiz arasında

kanser görülme sıklığı açısından önemli farklılıklar bulun-

mamaktadır. Bununla birlikte, ülkemizdeki kanser vakala-

rının önemli bir kısmı sigara ve obeziteyle ilişkilidir.

Dünyada her yıl 12.7 milyon kişiye kanser

tanısı konulmakta ve 7.6 milyon kişi kanserden öl-

mektedir. Önlem alınmazsa, dünya genelinde kan-

ser yükünün artarak 2030 yılında 26 milyon yeni

tanı kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşacağı

tahmin edilmektedir. Kanserde en hızlı artış ise

ülkemizin de içinde bulunduğu düşük ve orta gelirli

ülkelerde olacaktır.

Bu konunun en iyi yönü ise kanserlerin %30

-%40'ının potansiyel olarak önlenebilir olmasıdır.

Tütün kullanımı, aşırı alkol tüketimi, güneşe fazla

maruz kalma ve obezite ile ilişkili kanserler için

risk, bu risk faktörlerinden kaçınılması yanında

sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite ve en-

feksiyonlardan korunma gibi sağlıklı yaşam davra-

nışlarının benimsenmesi ile önemli ölçüde azaltıla-

bilmektedir.

Dünya Kanser Bildirgesi nedir?

• 2006 yılında başlatılan ve 2008 yılında revize edilen

Dünya Kanser Bildirgesi, 2020 yılına kadar küresel dü-

zeyde kanser yükünün azaltılması amacıyla hazırlan-

mış bir eylem çağrısıdır.

• Tüm dünyada kanserle savaş için çalışan, uluslarara-

sı kanser kontrol savunucuları tarafından Dünya’da

politika belirleyicilerin dikkatini kanser krizine çek-

mek üzere geliştirilmiştir.

• Kanser artışını tersine çevirmeye ve durdurmaya

yönelik 11 önemli hedef ve bunlarla ilgili eylem planla-

rından oluşmaktadır.

• İsviçre'nin Cenevre kentinde 2008 yılında gerçekleş-

tirilen Dünya Kanser Kongresi sırasında, üst düzey

politikacılar, liderler ve sağlık uzmanlarından oluşan

Dünya Liderler Zirvesi'nde kabul edilmiştir. Dünya

Kanser Kontrol Örgütü (UICC), Dünya Kanser Bildir-

gesinin gözeticiliğini yapmaktadır.

Page 25: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 25

Kanser Konusundaki Doğru Bilgiler:

1: Kanser sadece bir sağlık sorunu değildir. Sosyal ve

ekonomik yönleri de olan insan haklarını etkileyebi-

len bir sorundur.

2: Kanser küresel bir sorundur, her yaşta görülebilir.

Özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkilemektedir.

3: Günümüzde yeni tedavi yöntemleri ile pek çok

kanser türünde uzun yaşam sürelerine ulaşılmıştır.

Ülkemizde tüm kanser tedavileri ücretsiz yapılmak-

ta ve modern tıptaki standart bütün tedavilere ulaşı-

labilmektedir.

4: Kanser önlenebilir bir hastalıktır. Doğru stratejiler

ile her üç kanserden birisi önlenebilmektedir.

Dünya Kanser Teşkilatı (UICC) tarafından 2013

Dünya Kanser Günü’nde “kanser hakkında yan-

lış bilinenler” teması üzerinde durulmaktadır.

Dünyada ve ülkemizde kanserle ilgili bazı yanlış

bilgiler ve doğruları aşağıda sıralanmıştır:

Kanser Konusunda Yanlış Bilinenler:

1: Kanser bir sağlık sorunudur.

2: Kanser; gelişmiş ülkelerde, yaşlı ve refah dü-

zeyi yüksek insanlarda görülen bir hastalıktır.

3: Kanser ölüm demektir.

4: Kanser benim kaderim, ondan kaçamam.

Kaynaklar

http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-17869/dunya-kanser-

gunu.html

http://www.sakaryahsm.gov.tr/detay/239/4-subat-dunya-

kanser-gunu-basin-bIldIrIsI.aspx

http://www.nevsehirdh.gov.tr/dh/index.php?

page=haber&id=51

http://www.dunyakansergunu.org/icerik.php?id=119

Page 26: Şubat 2014

Sayfa 26 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

SAKIZ MİDEYE YAPIŞIR MI?

Birincisi, sakız çiğnedikçe yapışma özelliğini yitirir;

ikincisi midede sakızın mide duvarlarına yapışması-

nı engelleyen türlü keskin kimyasal maddeler bulu-

nur. Örneğin, mide asidi o kadar keskindir ki, ph

değeri neredeyse tuz ruhununkiyle aynıdır. Midede-

ki bu asit banyosundan hiçbir besin maddesi sağ

salim çıkamaz. Buna ek olarak midede, besinleri

eriten ve parçalayan birçok sindirim enzimi bulunur.

Ayrıca sakızların içindeki maddelerin birçoğu sindi-

rilebilen maddeler değildir ve bunlar bu yüzden ol-

dukları gibi bağırsaklardan geçerler. Araştırmacılar,

mide ve bağırsaklarda büyük tıkanmalar yaşaması

için yaklaşık iki kilo sakızın hiç çiğnenmeden yutul-

ması gerektiğini tespit ettiler.

KAHVE VÜCUTTAN SIVI ÇEKER Mİ?

Alman Beslenme Derneği (DGE) 1999 yılında, her bir fincan kahve için,

sıvı kaybını dengelemek adına, aynı miktarda su içilmesi tavsiyesinde

bulundu. Ancak kahvenin yayında aynı miktarda su içmek, kısa süre ön-

cesine kadar uzmanlar tarafından tavsiye edilse de, aslında gerekli değil.

Nihayette, kahvenin içinde bulunan kafein maddesinin böbreklerde etki-

li olduğu ve küçük böbrek kanallarındaki sıvı geri emilimini etkilediği bili-

niyor. Ancak kafein, günde defalarca kez kanı filtreleyen ve bu sırada

idrar olarak atılan yaklaşık 1.5 litre sıvıyı çıkaran böbrek damarlarının

geçirgenliğini artırır.

Kahve artık sıradan içecek olarak görülüyor. Çünkü son zamanlarda ya-

pılan araştırmalar, kahve içenlerin diğerlerine kıyasla daha fazla idrar

yapmadığını gösterdi. Bu araştırma için uzmanlar, araştırmaya gönüllü

katılan kişilerin idrarını 24 saat topladılar. Kahve tüketenlerde ve aynı

miktarda kafeinsiz başka bir sıvı içenlerde, idrar miktarı aynıydı.

KÖPEĞİN AĞZI İNSANINKİNDEN

DAHA TEMİZ

Hem insan hem de köpek ağızlarında aynı bak-

teri oranına sahip. Köpeğin ağzının insanınkin-

den daha temiz olduğu miti, muhtemelen tıp

literatüründen geliyor. İlk dönem araştırmaları-

na göre insan ısırığı ile oluşan yaraların mikrop

kapma olasılığının köpek ısırığından daha fazla

olduğunu göstermişti. Fakat daha sonra yapılan

araştırmalar insanlarla köpeklerin ağzında aynı

düzeyde bakteri olduğunu gösterdi. Kaynaklar

http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/44381--bakin-neleri-yanlis-biliyormusuz-/4 http://www.forumalev.net/saglik-haberleri/355080-iste-simdiye-dek-dogru-bildigimiz-15-yanlis-bilgi.html

http://www.doktorsitesi.com/makale/dogru-bildigimiz-yanlislar

YEMEKLERDEN SONRA ŞEKERSİZ SAKIZ

ÇİĞNEMEK DİŞ FIRÇALAMAK KADAR ETKİLİDİR

MİDİR?

Şekersiz sakız çiğneme sırasında, tükrüğün salgılanmasında artış

olur. Tükrüğün üretimi artınca, dişlerin üzerindeki yıkayıcı fonksiyo-

nuda artmış olur. Şekersiz sakız çiğnemek dişlerinizi temizlemek,

nefesinizi ferahlatmak gibi etkileri olsada plakları temizlemede etkili

değildir. O yüzden sakızın çiğnenmesi önerilmekle birlikte hiçbir

zaman diş fırçalamanın yerini tutmaz.

Page 27: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 27

KAHVE VÜCUTTAN SIVI ÇEKER Mİ?

Alman Beslenme Derneği (DGE) 1999 yılında, her bir fincan kahve için,

sıvı kaybını dengelemek adına, aynı miktarda su içilmesi tavsiyesinde

bulundu. Ancak kahvenin yayında aynı miktarda su içmek, kısa süre ön-

cesine kadar uzmanlar tarafından tavsiye edilse de, aslında gerekli değil.

Nihayette, kahvenin içinde bulunan kafein maddesinin böbreklerde etki-

li olduğu ve küçük böbrek kanallarındaki sıvı geri emilimini etkilediği bili-

niyor. Ancak kafein, günde defalarca kez kanı filtreleyen ve bu sırada

idrar olarak atılan yaklaşık 1.5 litre sıvıyı çıkaran böbrek damarlarının

geçirgenliğini artırır.

Kahve artık sıradan içecek olarak görülüyor. Çünkü son zamanlarda ya-

pılan araştırmalar, kahve içenlerin diğerlerine kıyasla daha fazla idrar

yapmadığını gösterdi. Bu araştırma için uzmanlar, araştırmaya gönüllü

katılan kişilerin idrarını 24 saat topladılar. Kahve tüketenlerde ve aynı

miktarda kafeinsiz başka bir sıvı içenlerde, idrar miktarı aynıydı.

ŞEKER DİŞ

ÇÜRÜTÜR

MÜ?

Hayır, şeker ve di-

ğer tatlılar diş çürü-

mesine neden ol-

maz. Dişlerdeki de-

likler daha çok bak-

teriler nedeniyle

oluşur. Ancak diş

çürümesinin şekerle

yine de bir bağlantı-

sı vardır, çünkü bakterilerin en sevdiği gıda-

lardan biri şekerdir. Bakteriler şekerle besle-

nince, farklı asitler salgılarlar. Diş minesini

zedeleyen ve dişlerde deliklerin oluşmasına

neden olan bu asitlerdir.

AŞIRI SU ZARARLI MIDIR?

Böbreklerin dışarı atamayacağı kadar çok su,

toksik etki gösterir. Ancak su zehirlenmesi gün-

lük gereksinimin çok üzerinde içildiği zaman

ortaya çıkabilir. Bazı hastalık durumlarında bu

kadar çok su içilmeden de böbreklerin atma

kapasitesi aşılabilir. Aşırı su içme belirtilerinden

biri de bulanık görmektir.

Kaynaklar

http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/44381--bakin-neleri-yanlis-biliyormusuz-/4 http://www.forumalev.net/saglik-haberleri/355080-iste-simdiye-dek-dogru-bildigimiz-15-yanlis-bilgi.html

http://www.doktorsitesi.com/makale/dogru-bildigimiz-yanlislar

YEMEKLERDEN SONRA ŞEKERSİZ SAKIZ

ÇİĞNEMEK DİŞ FIRÇALAMAK KADAR ETKİLİDİR

MİDİR?

Şekersiz sakız çiğneme sırasında, tükrüğün salgılanmasında artış

olur. Tükrüğün üretimi artınca, dişlerin üzerindeki yıkayıcı fonksiyo-

nuda artmış olur. Şekersiz sakız çiğnemek dişlerinizi temizlemek,

nefesinizi ferahlatmak gibi etkileri olsada plakları temizlemede etkili

değildir. O yüzden sakızın çiğnenmesi önerilmekle birlikte hiçbir

zaman diş fırçalamanın yerini tutmaz.

Page 28: Şubat 2014

Sayfa 28 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Kanat Çırparak Dengeli Şekilde Uçabilen İlk Makine

Bilim adamları, 'kanat çırparak dengeli şekilde uçabilen ilk makine'

olarak tanımladıkları bir prototip geliştirdiklerini açıkladılar.

Daha önceki benzer girişimler de, kanatlı böceklerin uçuş teknikleri

taklit edilmeye çalışılmıştı. Ancak bu prototipte, kanat hareketleri için

denizanalarının yüzme tekniği kullanıldı.

New York Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından geliştirilen

prototip, dengeli şekilde havada kalabiliyor ve dengesi bozulduğunda

kendisini yeniden dengeleyebiliyor.

Haberin devamı ;

http://www.bbc.co.uk/turkce/

multimedya/2014/01/140115_vid_ucan_prototip.shtml?

ocid=socialflow_facebook_bbcturkce

Nadir Albino Yunus Akvaryuma Satılacak

Japonya’nın Taiji adasındaki yunus avcılığını tüm dünyaya duyu-

ran Oscar ödüllü ‘The Cove’ (Koy) filmi, yasadışı avlanmanın

önüne geçemedi. Çevreci Sea Shepherd örgütü, hafta sonunda

yaptıkları açıklamada Taiji balıkçı köyünde 25 yunusun yakalan-

dığını açıkladı.

Her yıl balıkçıların yüzlerce yunusu yakaladıklarını ve yaşam

alanlarından uzak bir körfeze çektiklerini belirten Sea Shepherd,

yunuslardan çok azının akvaryumlara satılmak için ayrıldığını,

geride kalan kısmının ise etleri için öldürüldüğünü belirtti.

Haberin devamı;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25493066/

TÜBİTAK 4 Hastalığa Neden Olan Genle-

rin Şifresini Çözdü

Canlıların karakteristik özelliklerini belirleyen en

küçük yapı birimi olan “gen” alanındaki çalışmala-

rını yoğunlaştıran TÜBİTAK, kriptoloji uzmanları-

nın yaptığı ve Türkiye’de ilk defa insan genomu-

nun dizilendiği araştırmalarda 4 hastalık ile genler

arasındaki ilişki ortaya çıkarıldı.

Türkiye’de ilk defa insan genomunun dizilendiği

araştırmalar yapıldığını açıklayan Bilim, Sanayi ve

Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Klippel-Feil send-

romu olarak bilinen ve doğuştan gelen boyun

omurgasındaki oluşum bozukluğuyla ilgili gen tes-

pit edildi. Bunun yanında damarların kontrolsüz

genişlemesi sonucu ortaya çıkan tümörler ile ilgili

genetik tabanlı mekanizmalar aydınlığa çıkıyor.

Diğer iki hastalık ise doğuştan gelen kafa ve yüz

bölgesinin ciddi oluşum bozukluklarına neden

olan gendir.” dedi.

Haberin devamı;

http://gmbe.mam.tubitak.gov.tr/tr/haber/tubitak-

4-hastaliga-neden-olan-genlerin-sifresini-cozdu

Page 29: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 29

Kanat Çırparak Dengeli Şekilde Uçabilen İlk Makine

Bilim adamları, 'kanat çırparak dengeli şekilde uçabilen ilk makine'

olarak tanımladıkları bir prototip geliştirdiklerini açıkladılar.

Daha önceki benzer girişimler de, kanatlı böceklerin uçuş teknikleri

taklit edilmeye çalışılmıştı. Ancak bu prototipte, kanat hareketleri için

denizanalarının yüzme tekniği kullanıldı.

New York Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından geliştirilen

prototip, dengeli şekilde havada kalabiliyor ve dengesi bozulduğunda

kendisini yeniden dengeleyebiliyor.

Haberin devamı ;

http://www.bbc.co.uk/turkce/

multimedya/2014/01/140115_vid_ucan_prototip.shtml?

ocid=socialflow_facebook_bbcturkce

Nadir Albino Yunus Akvaryuma Satılacak

Japonya’nın Taiji adasındaki yunus avcılığını tüm dünyaya duyu-

ran Oscar ödüllü ‘The Cove’ (Koy) filmi, yasadışı avlanmanın

önüne geçemedi. Çevreci Sea Shepherd örgütü, hafta sonunda

yaptıkları açıklamada Taiji balıkçı köyünde 25 yunusun yakalan-

dığını açıkladı.

Her yıl balıkçıların yüzlerce yunusu yakaladıklarını ve yaşam

alanlarından uzak bir körfeze çektiklerini belirten Sea Shepherd,

yunuslardan çok azının akvaryumlara satılmak için ayrıldığını,

geride kalan kısmının ise etleri için öldürüldüğünü belirtti.

Haberin devamı;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25493066/

Yeni Bir Tür Daha!

1918 yılından bu yana ilk kez yeni bir nehir yu-

nusu türü keşfedildi.

Brezilya'da keşfedilen ve dünyanın bilinen be-

şinci nehir yunusu türüne, bulunduğu nehre it-

hafen Araguaia adı verildi.

Plos One adlı dergide keşfedilen türü anlatan

uzmanlar, Araguaia'nın diğer Güney Amerika

nehir yunuslarından iki milyon yıl önce ayrıldığı-

nı anlattılar.

Araguaia nehri havzasında 1000 kadar farklı

hayvan türünün yaşadığı tahmin ediliyor.

Nehir yunusları dünyanın en nadir hayvan türle-

rinden.

Haberin devamı;

http://www.bbc.co.uk/turkce/

haberler/2014/01/140123_nehiryunuslari.shtml

Page 30: Şubat 2014

Sayfa 30 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014

Dişi Kapuçin Maymunu Flört İçin Taş Atıyor

Brezilya'da dişi kapuçin maymunlar, flört amacıyla erkek maymunlara taş atarken görüntülendi.

Brezilya'da bir milli parkta çekilen BBC-Discovery Channel ortak yapımı belgesel için görüntüle-

nen kapuçinler, zekâlarıyla ve alet kullandığı tespit edilen ilk ape olmayan primatlar olarak bili-

niyor.

Kapuçinlerin kabuklu yemişleri kırmak ve toprağı kazmak için taşı alet olarak ustalıkla kullanma

becerileri uzun zamandır biliniyor.

Son araştırmalar ise bu maymunların isabetli taş atma becerileri üzerinde yoğunlaştı.

Bu maymunlar eş bulmak için mızmızlık sesleri çıkarma, surat asma, dokunup kaçma ve taş at-

ma yöntemlerini kullanıyor

Haberin devamı;

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/01/140114_kapucin_maymun.shtml

Ördek Dudley'e 3D Yazıcıda Protez Üretildi

Teknoloji sayesinde artık hiçbir hayvan uzuvunu kay-

bettiği için ölmeyecek. Kanada'nın British Columbia

eyaletinde, bir tavukla girdiği kavgada bacağını kaybe-

den ördek Dudley, 3D yazıcı teknolojisi sayesinde yep-

yeni bir bacağa kavuştu.

Haberin devamı ;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25493855

Page 31: Şubat 2014

KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 31

“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan

bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”

Bu dergi Trakya Üniversitesi

Fen Fakültesi

Biyoloji Bölüm öğrencileri

tarafından aylık olarak

hazırlanmaktadır.