GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ ŞUBAT ,2014
GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ ŞUBAT ,2014
Sayfa 2 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan
bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”
ŞUBAT 2014 , KAPSUL PLUS KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji ko-
nusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan baş-
layarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkü-
rü bir borç biliriz.
Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman deste-
ğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Baş-
kanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yar-
dımcıları sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN ve sayın Doç.Dr.Özlem
Çetin ERDOĞAN’a teşekkür ederiz.
Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden
sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğu-
muz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini
bizden esirgemeyen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MU-
RANLI’ya teşekkür ederiz.
Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştiri-
leriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABE-
KİR, Doç.Dr. Kadri KIRAN,Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER,
Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş.
Gör. Dr. Gazel Burcu GÜLTEKİN’e şükran borçluyuz.
Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın
Yrd.Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın
Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar ga-
zetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda
bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili
çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 3
“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan
bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”
ŞUBAT 2014 , KAPSUL PLUS KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
DANIŞMAN
DOÇ.DR.FULYA DİLEK GÖKALP MURANLI
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
METE ARSLAN KONAK
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ
TAYFUN GÖZLER
EMİNE CEYDA SÖZÜER
EDİTÖRLER
ASLIHAN DİKMEN
ÖZGE BİÇEROĞLU
Sevgili Kapsul Plus Okuyucuları;
Bir buluşma gününe daha sizlerle gelmiş olmak-
tan dolayı kıvanç duymaktayız. Havalar epeyce soğudu
fakat sayfaların içinizi ısıtacağından şüphemiz yok. Do-
laşacağınız sayfalar sıcacık ve sizi içine çekecek , kendi-
nizi sayfaların akışına bırakmanız yeterli olacaktır.
Dönüp baktığınız her bir sayfada aklınız kalabilir
bir daha bakmak isteyebilirsiniz, ilginizi çeken her bir
konuda şaşırıp kalabilir, renkli içerikte kendinizi kaybe-
debilir bir sonraki konuda kendinizi bulabilirsiniz; ola-
ğan şeyler…
İçerikten bahsedecek olursak; hepimizin her
gün tükettiği kökenine indiğimizde buğdaya dayanan
ama toplumsal olarak bu konuyla ilgili yanlışlar bulunan
ekmek kullanımı ve bu problemle ilgili ne yapmamız
gerektiği, güvenerek yediğimiz ama hormonlu olduğu
aklımızın bir ucunda bulunan besinler ve sporcu doping-
leri, günümüzde hızla yükselişe geçen bir dal olan biyo-
medikal mühendisliği ile bilinmesi gerekenler, kendi-
mizce kanıtlanan doğru bildiğimiz yanlışlar, hücreleri-
mize indiğimizde en küçük birim dna ‘ na hakkında araş-
tırmalar yapan Rosalind Franklin’in hayatı , 4 Şubat
Dünya Kanser Günü ve önemlisi olmazsa olmazımız
canlılar dünyası ve bilim dünyasından güncel haberler…
Bu kadar dopdolu içerik varken dergi okunmaz
da ne yapılır? Size sayfalar arasında iyi yolculuklar diler-
ken keyifli okumanızı temenni ediyoruz…
KAPSUL PLUS AİLESİ
Sayfa 4 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan
bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”
Sayfa 4 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Kapsul Plus 4 Şubat ,2014
4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ 24 CANLILAR DÜNYASI 18-20
BUĞDAYIMIZ EKMEĞİMİZ, İLGİLİ BAZI TOPLUMSAL
YANLIŞLARIMIZ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Ülkemizde yılda 2,1 milyar ekmek israf edilmekte ve bunun ekonomik değeri
yaklaşık 1,5 milyar TL’dir. Bu para ile 80 hastane ve 500 okul inşa edilebilir.
Kurumsal israf oranı; lokanta ve otellerde % 1,8; personel yemekhanelerinde %
0,7; öğrenci yemekhanelerinde ise % 1,4 olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla
ekmeğin kesinlikle israf edilmemesi ve yeterince alınıp, küflendirilmeden kulla-
nılması gereklidir.
6
HORMONLU GIDALARDAN SPORCU DOPİNGİNE
Çesitli etkilere sahip hormonların sayısız yapay, hatta GD kombinasyonları
üretilmekte ve satılmaktadır. Erythropin (EPO), doğal bir hormonun gene-
tik olarak değiştirilmiş versiyonu olup, birçok atletizm yarışmalarında kulla-
nıldığı sır olmaktadır.
10
BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ
Biyomedikal Mühendisliği tıp ve biyoloji gibi yaşayan organizmalarla ilgile-
nen bilimlerle, mühendislik, matematik, fizik gibi fen alanındaki bilimlerin
birleşiminden oluşan, disiplinlerarası bir çalışma alanıdır.
13
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 5
“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan
bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”
Sayfa 5 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Kapsul Plus 5 Şubat, 2014
HABERLER 28 4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ 24
ROSALİND FRANKLİN
Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla
tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın temeli oldu. Rosalind Franklin'in elde
ettiği veriler daha sonra Crick ve Watson tarafından geliştirilen DNA yapısında
birebir kullanıldı.
16
DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Aşırı su zararlı mıdır?
Böbreklerin dışarı atamayacağı kadar çok su, toksik etki gösterir. Ancak su zehir-
lenmesi günlük gereksinimin çok üzerinde içildiği zaman ortaya çıkabilir. Bazı
hastalık durumlarında bu kadar çok su içilmeden de böbreklerin atma kapasitesi
aşılabilir. Aşırı su içme belirtilerinden biri de bulanık görmektir.
26
ELEKTRON MİKROSOBU GÖRÜNTÜLERİ
Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların görüntülenmesi
üzerine kuruludur. Maddeyle etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntüleme-
nin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu tip mikroskoplar, elektron
enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre,geçirimli elektron mikrosko-
bu, taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sı-
nıflara ayrılır.
22
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 6
Ülkemizin tahıl bitkileri ve özellikle
buğday açısından Dünya’nın en önemli gen
merkezlerinden biridir.
Buğday, tek yıllık bir bitki olup, her
türlü iklim ve toprak koşullarında yetişebile-
cek çok sayıda çok sayıda çeşitlere sahip
olması nedeniyle, dünyanın hemen her tara-
fında yetiştirilmektedir. Buğday gerek dün-
yada; gerekse ülkemizde en fazla üretilen
tarım ürünüdür.
Buğday, tahıl ekim alanının %73'ini
oluşturur. Buğday halkın temel besin mad-
desi ola ekmeğin ham maddesi olduğu için
ülkemizde çok önemli bir bitkidir. Buğday
yetime döneminde yağış ister olgunlaşma
ve hasat döneminde kuraklık ister. Dolayı-
sıyla Karadeniz'de yetişmez. Doğu Anado-
lu'nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılmaz.
Üretimin en fazla olduğu bölgelerimiz Trak-
ya ve iç Anadolu’dur.
Tahılların en bariz özelliği, meyve-
lerinin küçük taneler (daneler) halinde ol-
ması ve genellikle un haline getirilerek kul-
lanılmasıdır. Bu sebepten dolayı tahıl bitki-
leri, “taneli bitkiler” veya “un veren bitkiler”
olarak da adlandırılmıştır. Beslenme için
gerekli olan nişasta ve proteinli maddeleri
yüksek oranda (5/1) ihtiva ederler. Bu ne-
denle bugün dünyada ziraata ayrılan top-
rakların yarısından fazlası (% 55) buğdaygil
bitkilerine ayrılmıştır.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Buğday türleri Anadolu’dan Balkanlara ve ora-
dan da bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Suriye üzerinden
Mısır ve Etiyopya'ya, İran üzerinden de Hindistan ve
Çin’e yayılmıştır. Buğday, Dünya’nın önce ılıman böl-
gelerinin bir bitkisi olmuş, sonra diğer yerlere yayılmış-
tır. İspanyollar da buğdayı Amerika, Kanada ve Arjan-
tin’e götürmüştür. Buğday, verimli hilal olarak adlandı-
rılan eski mezopotamya uygarlıklarının olduğu Fırat ve
Dicle nehirleri arasındaki bölgelerin, Kuzey Irak, Filis-
tin, Ürdün, İran’ın güneyi olan bölge içinde bulunmak-
tadır. Bu bölge en eski uygarlıkların, özellikle buğday
tarımı yaptığı bölgelerdir ve birçok değişik buğday ge-
notipleri bu topraklarda yetiştirilmiştir. Dolayısıyla aynı
zamanda gen havuzu da oldukça geniştir. Bu durum,
bu buğdayların gen kaynağı olarak ileride yapılacak
diğer ekmeklik buğday genotiplerinin ıslah ve seleksi-
yonunda bir kaynak olarak kullanılmasını gündeme
getirmektedir. Bu nedenle ülkemiz, bitki kaçakçılarının
ilgi odağı halindedir. Nitekim birkaç yıl evvel bölgede
eski buğday ırklarını kendi ülkelerine kaçırmak isteyen
turist görünümlü Japon kaçakçılar sınırda yakalanmış
ve topladıkları tüm buğday örnekleri ellerinden alın-
mıştır. Maalesef bu konuda cezalar hiç caydırıcı olma-
maktadır.
Ekmek, ekseriyetle buğdaydan yapılmaktadır.
Kültürü bu denli eski olmakla birlikte tahıllar,
önceleri ezilerek ve bulamaç yapılarak ya da
kavrularak tüketilmiş; ekmek yapma ancak
M.Ö.1800'lerde Mısırda öğrenilmiştir.
Buğday verimini etkileyen en önemli faktör,
yıllık yağışlar ve bunların buğdayın yetişme süresi içeri-
sindeki dağılışıdır. Özellikle Mart ve Nisan aylarındaki
yağışlar o yılki buğday verimini müspet veya menfi
yönde etkilemektedir. Verim üzerinde etkili olan diğer
faktörler ise çeşit, gübreleme, bakım, kültürel işlemler
vs. dir. Sulu koşullarda ise sulama zamanı, adedi ve
verilecek su miktarı da verim üzerine etkilidir.
Kuraklık ve hastalıklar, buğday üretimini
en çok etkileyen faktörlerdir. Zira küresel iklim
değişikliği, tüm uzman olan ve olmayanların in-
kar edemiyeceği bir gerçektir. Bu durum, buğday
verimini oldukça etkilemektedir. ABD tarım ba-
kanlığının en son istatistiklerine göre, 2011/12
sezonu sonunda 18,8 milyon ton civarında ger-
çekleştiği belirtilen Türkiye'nin buğday üretimi-
nin, Temmuz 2012/Haziran 2013 döneminde, 3,3
milyonluk düşüşle, 15,5 milyon ton düzeyine ine-
ceği tahmin edilmekteydi. Nitekim çiftçi vatan-
daşlar da bu durumu yakından yaşadıklarını be-
yanlarında yerel basına bildirmişlerdir.
Sayfa 7
Sayfa 8 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Dolayısıyla ekmeğimiz gelecekte daha
pahalı ve daha zor üretileceği gerçeği ortaya çık-
maktadır. Ülkemizde yılda 2,1 milyar ekmek israf
edilmekte ve bunun ekonomik değeri yaklaşık 1,5
milyar TL’dir. Bu para ile 80 hastane ve 500 okul
inşa edilebilir. Kurumsal israf oranı; lokanta ve
otellerde % 1,8; personel yemekhanelerinde %
0,7; öğrenci yemekhanelerinde ise % 1,4 olarak
tespit edilmiştir. Dolayısıyla ekmeğin kesinlikle
israf edilmemesi ve yeterince alınıp, küflendirilme-
den kullanılması gereklidir. Bayat ekmeklerle yapı-
lacak çok sayıda yemek ve tatlı tarifi Toprak mah-
sulleri ofisinin http://www.ekmekisrafetme.com/
Pages/TumTarifler.aspx sayfasından alınabilinir.
İsraf etmek, çöpe atmak hem ekonomik kayıplara
neden olmakta ve çevreye duyarlı ve kültürlü top-
lumlarda tasvip edilmeyen bir davranış şekli ol-
maktadır.
Nitekim oldukça güç şartlarda yoksulluk içinde
bağımsızlığını kazanmış bir ecdadın torunları olan biz-
ler, bir avuç ekmek ile emperyalistlere savaş açıp, ülke-
sini kurtaran bir ecdadın torunları olan bizler, kendi
ekmeği ile yoğrulan başkasına muhtaç olmayan bir
ecdadın torunlşarı olan bizler, ne oldu da şimdi bir tü-
ketişm toplumu haline geldik ? Beğenmedin mi at, git-
sin, !! Eskisini getir, yenisini al götür, sonra yavaş yavaş
ödersin !! Bayatladı mı at gitsin !!! Ve bunun daha di-
ğerleri. Bunun gibi daha niceleri !!
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 9
Toplum olarak yapılması gereken, azla ka-
naat edinmeyi öğrenmek, kimseye muhtaç olmaya-
cak şekilde yaşamayı gerçek bir fikir olarak kabul
etmek, yediğimiz aşa ve ekmeğimize sahip çıkmak-
tır. Ne kadar çok borçlu olursak o denli emperyalis-
tin kulu kölesi oluruz!! Ne denli aç kalırsak toplum-
sal çözülmelere ve bölünmelere gideriz!! Öyleyse,
buradan çıkan sonuç; genetik varlığımızı korumalı
ve onları ekonomik öneme sahip ürünlere geçirmeli-
yiz. Kendi başımıza yetmeliyiz; kendi imkanlarımız-
la, yani “kendi yağımızla kavrulup” gelecek için da-
ha çok şeyler üretmeli ve KALKINMALIYIZ. Yoksa
atıp, saçarak, devamlı borçlanıp alarak ekonomik
refah mümkün müdür ? Asla kaynaklarımızı, ekme-
ğimizi, aşımızı sarf etmemeli, yoksullarla ve sokak-
taki aç susuz hayvanlarla paylaşmalıyız. Zaten Ulu
önder Atatürk de bunu söylememiş midir ? Zaten
Çanakkale’de ekmeğini buğday ve un yokluğu ne-
deniyle kimi gün hiç yemeden emperyaliste kafa
tutan ecdadımız da bunu yapmamış mıdır ? Zaten
dinimiz de (isterseniz hiç inanmazsınız) bunu gös-
termemiş midir ?
Beni övme sözlerini bırakınız. Gelecek için
neler yapacağız, onlardan bahsediniz!
(M. Kemal ATATÜRK)
Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine,
yükselmesine ve medenileşmesine karşılık
Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş va-
disine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti
düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasi-
hat almak, bütün işleri Avrupa'nın emelle-
rine göre yapmak, bütün dersleri Avru-
pa'dan almak gibi birtakım zihniyetler be-
lirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecne-
bilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıy-
la yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi
kaydetmemiştir!
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
(M.Akif ERSOY, Çanakkale Şehitlerine)
“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O,
israf edenleri sevmez”.
(A’raf suresi, 31 ayetin bir kısmı)
Kaynaklar
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/12/24/turkiyenin-bugday-uretimi-
dusecek
https://www.iha.com.tr/bugdayin-verimi-gecen-yila-oranla-dustu-gundem-
285733
http://www.ekmekisrafetme.com/UploadResim/EkmekYayinlar/
TurkiyedeEkmekIsrafi.pdf
http://www.ekmekisrafetme.com/Pages/TumTarifler.aspx
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
BOTANİK BÖLÜMÜ
ÖĞRETİM ÜYESİ
YRD.DOÇ.DR.MEHMET AYBEKE
Sayfa 10
İnsan nüfusunun hızla artması di-
ğer taraftan verimli tarım alanlarının şehir-
ler şeklinde betonlaşarak azalması ayrıca
uygulanan normal tarım yöntemleriyle elde
edilen besinlerin, patlayan nüfusa yetme-
mesi, insanoğlunu yeni besin kaynakları
bulmaya yöneltmiştir.
Yüksek miktarlarda ürün veren (bol
ve iri tohumlu tahıllar, yüksek et verimli,
çabuk büyüyen ve üreyebilen büyük hay-
vanlar vb), hızlı-ucuz yollardan bitki ve hay-
vansal besin üretim yolları arama, bilim ve
teknoloji alanı içerisine girmiştir. Bu yollar-
dan birisi, daha önceki bilgi damlası olan
“GDO” konusunda işlenmişti. GDO’dan
başka, günümüzde birçok alanlarda
“hormonların kullanımı” giderek tartışılan
bir konu olmaktadır.
Hormon; bitki ve hayvanlarda doğal olarak oluşan, oluştuğu yer-
den organizmanın gerekli diğer kısımlarına taşınabilen ve oralar-
da etkin olabilen maddelerdir. Hormonlar, çok az dozlarda bile,
büyüme, üreme ve diğer canlılık faaliyetlerinin düzenlenmesinde
rol oynayan maddelerdir. Sayısız bitki ve hayvanda onlara özgü
olan hormonlar bulunmaktadır. Örneğin bitkilerdeki oksinler,
büyüme düzenleyici hormonlardır. İnsanda, pankreastan salgıla-
nan insülin kandaki şeker (glikoz) miktarını arttırıcı ve dolayısıyla
şekerin kullanımına bağlı olarak, vücuda enerji (yakıt) sağlanma-
sı durumunda çok önem taşır. Büyüme hormonu, kemik, karaci-
ğer ve kaslarda etkili olarak, protein üretimin (örneğin kas gelişi-
mi) dolayısıyla büyümede önem taşır.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 11
Kimyasal olarak hormonlar, çesitli ya-
pılarda (steroid vb) olabilir. Bugün yapay ola-
rak üretilen hormon kombinasyonları, ihtiyacı
olan hastalarda kullanılmakla beraber, birçok
ülkede tarımda, ziraatta ve hayvancılıkta, yük-
sek ürün alınması için yaygınlıkla kullanılmak-
tadır. Hormonlar sadece büyüme hızlandırma
amacıyla değil, kısırlastırma, cinsiyet değiştir-
me veya tek cinsiyette yavrular elde etmek için
de kullanılmaktadır.. Hayvanları yavaş büyü-
ten normal yemler yerine, yemlere katılan hor-
mon içerikli ilaçlarla, yem üretimi gibi maliyet-
ler düşürülmekte, hızlı ve ucuz bir şekilde bü-
yüme sağlanabilmektedir. Hormonlar hayvan-
ların metabolizmasını etkilemekte, yağ nispe-
tini düşürmekte sonuçta daha fazla proteinli
balık, tavuk, küçükbaş veya büyükbaş hayvan
ya da yüksek miktarlarda süt elde edilebilmek-
tedir.
Bitkilerde, hormon kul-
lanımının baslangıç yıl-
larında, sadece döllen-
me gibi küçük amaçlar-
la kullanılmaya başlan-
mış, çiftçilerin bunu
keşfi, aşırı miktarlarda
kullanmaya yol açmış-
tır.
Sayfa 12 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Çesitli etkilere sahip hormonların sayısız ya-
pay, hatta GD kombinasyonları üretilmekte ve satıl-
maktadır. Erythropin (EPO), doğal bir hormonun ge-
netik olarak değiştirilmiş versiyonu olup, birçok atle-
tizm yarışmalarında kullanıldığı sır olmaktadır. EPO,
bir görevi vücutta oksijen taşınması olan kırmızı kan
hücrelerinin yapımını uyarmaktadır. Hızlı bir çaba sarf
ettiği için çok oksijene ihtiyacı olan sporcu için de bu-
nun önemi açıktır. Çünkü, birçok spor da, çok büyük
finans sektörü olarak günümüzde yerini almıştır.
Bitkilerde, hormon kullanımının baslangıç yıl-
larında, sadece döllenme gibi küçük amaçlarla kulla-
nılmaya başlanmış, çiftçilerin bunu keşfi, aşırı miktar-
larda kullanmaya yol açmıştır. A.B.D ve Kanada hor-
monlu sığır eti üretimi, hormonlu sebze ve meyve üre-
timinde birinci sırada yer almaktadır, bu sığır etleri
Avrupa ve birçok ülkede büyük tartışmalara neden
olmaktadır.
Birçok sporda bugün doping haberlerinin sonu
gelmemektedir. Örneğin insülin kökenli dopingler at-
letizm sporunda popüler yerini almaktadır. Çünkü bu
doping maddeleri, kaslarda fazla glikoz yakılmasını
artırarak aşırı enerji kullanımını sağlayabilmektedir.
Kas gelişiminde rol oynayan büyüme hormonu (BH),
vücut geliştirme sporunda yer almış, ayrıca 1996 At-
lanta Olimpiyatlarının da “BH Oyunları” olarak adlan-
dırılmasına yol açmıştır.
Hormonlu Gıdalar ve Sporcu Dopingi
Sporcular bir
yana, besinlerimize gi-
ren hormonlarin en bü-
yük etkisinin kansere
neden oldugu açıkça
ispatlanmıştır. Çünkü,
vücut amaçsız yere ve
aşırı protein üretimi yap-
maktadır. Yani DNA me-
kanizması çalışmayı dur-
duramamaktadır.
Birçok ülkede bu maddelerin kullanımı
sınırlandırılmıştır. Canlılar arasındaki hormon trafi-
ğinde, hormon içerikli kanser yapıcı maddeler, su
ve besin zincirine girmekte, insanoğlunu dogrudan
etkilemektedir.
Pazarda rastlayabileceğimiz hormonlu
besinlerin tanımı birçok kuruluş tarafından yapıl-
maktadır. Örneğin, domates, karpuz, salatalık,
çilek, patates gibi besinlerin içlerinin sünger gibi
olduğu, çekirdek evlerinin boş, aşırı büyük, tatsız
ve memeli oldugu birçok kaynakça belirtilmekte-
dir. Bu sebze ve meyveleri, hele balık, et gibi ürün-
leri, hormonsuz olanından ayırmak bir yetenek mi
olacak gelecekte?
Kaynaklar
http://www.vize.com.tr/index.php?
option=com_content&task=view&id=61&Itemid=14
T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü
Biyoteknoloji ve Genetik
Ana Bilim Dalı Başkanı
PROF.DR.SELÇUK YURTSEVER
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 13
Biyomedikal Mühendisliği tıp ve biyoloji gibi
yaşayan organizmalarla ilgilenen bilimlerle, mühen-
dislik, matematik, fizik gibi fen alanındaki bilimlerin
birleşiminden oluşan, disiplinlerarası bir çalışma ala-
nıdır. Son yıllarda, mühendislik ve tıbbi bilimler ara-
sındaki kopukluğu ortadan kaldıran bu disiplinlerarası
yaklaşım sayesinde mühendislik ve sağlık bilimleri
uzmanlarından oluşan gruplar birlikte araştırma ve
geliştirme çalışmaları yürütmektedir. Mühendislik ve
tıp bilimlerinin birlikteliği, bilimde ve sağlık sektörün-
de büyük başarıyla uygulanmaktadır.
Biyomedikal mühendisleri kendi disiplinle-
rarası bilgilerini, yeni tıbbi cihazlar ve aletleri ta-
sarlamakta, insan vücudunu anlama ve onarmada
mühendisliğin ilkelerini uygulamakta, karar ver-
mekte ve mühendislik araçlarının kullanım maliye-
tini azaltmakta kullanmaktadır.
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, özellikleri
yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yarıiletken
elektroniğinin keşfi ile başlayan elektronik ve bilgisa-
yar mühendisliğindeki hızlı yükselişin sağladığı teknik
olanaklar tıp alanında yaygın şekilde uygulanır hale
gelmiştir. Örneğin; Manyetik Rezonans Görüntüleme
(MRG), Bilgisayarlı Tomografi (BT), Sintigrafi gibi tıbbi
görüntüleme teknikleri ve ultrason, lazer, kızılötesi ve
elektro-uyarım tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.
Böylece, hekimlerin Subjektif yorumu yerine bilimsel
ve objektif verilerle Hastalıklara tanı konulması ve has-
taların tedavisi gerçekleşmektedir.
Sayfa 14 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Biyomedikal Mühendislerinin çalışma koşulları
nelerdir?
Biyomedikal Mühendislerinin iş sahalarına göre çalışma
koşulları değişmektedir. Her mühendislik alanında olduğu
gibi araştırma geliştirme birimlerinde bilgisayarlarla, tek-
nolojik test ekipmanlarıyla, laboratuarlarda ya da ofislerde
çalışabilirler. Sağlık kuruluşlarında çalışan olabilecekleri
gibi bu kuruluşlarla ikili ilişkiler kuran kişi konumunda da
bulunabilirler. Gelir durumu göz önüne alındığında ve yeni
mezun mühendislerle karşılaştırıldığında ise görece daha
kolay ve yüksek ücretli iş bulabilmektedirler.
Biyomedikal Mühendisliği için yüksek
öğrenim olanakları nelerdir?
Biyomedikal Mühendisliği öğrencileri lisans eğitim-
lerini tamamladıktan sonra Türkiye'de ve yurt dışın-
da saygın okullarda lisans üstü eğitimlerine devam
edebilirler. Günümüzde yetişmiş elaman ihtiyacının
en yüksek olduğu alanlardan biri biyomedikal mü-
hendisliğidir. Bunun yanında üst ihtisası elektrik
elektronik mühendisliğinde, makine mühendisliğin-
de, bilgisayar mühendisliğinde, kimya mühendisli-
ğinde ve malzeme mühendisliğinde yapabilirler. Bi-
yomedikal alanı, ülkemizde lisans üstü eğitim önce-
likli konular arasında bulunmaktadır, bu nedenle
yurt içi ve yurt dışı eğitim bursu olanakları oldukça
fazladır.
Biyomedikal mühendisi olmak isteyenlerin,
- Üstün bir akademik yeteneğe
- Şekil ilişkilerini görebilme yeteneğine sahip,
- Fen alanına ilgi duyan,
- Tasarım gücü kuvvetli, yaratıcı,
- Ayrıntıları görebilen,
- Dikkatli ve sorumluluk sahibi kimseler
olmaları gerekmektedir.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 15
Biyomedikal Mühendisliği başlıca araştırma
alanları nelerdir?
Biyomedikal mühendisliği, yeni teknoloji-
ler geliştirerek insan sağlığına katkıda bulunan
dinamik ve çok hızlı gelişen bir mühendislik dalı-
dır. Başlıca çalışma konuları, biyoalgılayıcılar, bi-
yoelektronik sinyal işleme, biyomalzemeler, biyo-
mekanik, biyomedikal görüntüleme, biyomolekü-
ler makineler, biyoteknoloji, ilaç taşınımı, nanotıp
ve protein tasarımı olarak sıralanabilir.
- Kan analizi için gereken sensörlerin tasarlanması ve
üretilmesi,
- Klinik çalışmalarda alınacak kararlara destek sağlaya-
cak uzman sistemler ve yapay zeka sistemlerinin tasar-
lanması ve gerçekleştirilmesi,
- Ultrason, manyetik rezonans, röntgen, anjiyo vb. tıbbi
görüntüleme sistemlerinin tasarlanması ve üretimi,
- Dolaşım, sindirim, solunum, sinir vb. fizyolojik sistem-
lerin sayısal olarak incelenmesi için matematik ve bilgi-
sayar modellerin gerçekleştirilmesi,
- Çeşitli tedavilerde kullanılacak yeni biyomalzemeler
tasarlanması ve malzemelerin kullanılabilirliğinin test
edilmesi,
- Yaralanma, incinme vb. tedavileri incelemek için bilgi-
sayar modelleri geliştirilmesi gibi çok zengin bir yelpaze-
de istihdam edilebilmektedirler.
Kaynaklar
http://www.turkiyeburslari.gov.tr/index.php/tr/turkiyede-egitim-2/one-cikan-
bolumler/475-biyomedikal-muhendisligi
http://teknoloji.sdu.edu.tr/biyomedikal/tr/is-imkanlari/is-imkanlari-2405s.html
http://forum.donanimhaber.com/m_59646123/tm.htm
http://www.sinavonline.net/meslekler/biyomedikal_muhendisi.asp
http://www.yeditepe.edu.tr/bolumler/biyomedikal-muhendisligi
Biyomedikal mühendisleri hastanelerde;
-Tanı ve tedavi amacıyla kullanılan mekanik,
elektronik cihaz ve sistemlerin teknik işletme ve
bakım-onarımından,
-Gelişen teknolojinin hastane ortamına aktarıl-
masında, cihaz seçimi, teknik şartname, kullanıcı
eğitimi v.b görevlerden,
-Cihazların performans kontrolü ve kalibrasyonu
ile ilgili yöntemler geliştirmeden ve uygulama-
dan,
-Kullanılan otomasyon sisteminden,
- Kalp pilleri, yapay organlar, diyaliz makinesi gibi tıbbi
cihazların tasarımı ve üretilmesi,
- Hastaların durumunu ameliyat ve yoğun bakım sırasın-
da izleyecek elektronik ve bilgisayar sistemlerinin tasar-
lanması ve kurulması,
-Emniyet ve sterilizasyon standartlarını belirleme ve uy-
gulamadan sorumlu olarak görev almaktadırlar.
Sayfa 16 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
‘’25 Temmuz 1920’de Londa’da do-
ğan Rosalind Franklin, DNA, virüs, kömür
ve grafitin yapıları üzerinde anlaşılmasın-
da önemli katkılarda bulundu.
Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X
-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla
tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın te-
meli oldu. Rosalind Franklin'in elde ettiği
veriler daha sonra Crick ve Watson tara-
fından geliştirilen DNA yapısında birebir
kullanıldı.’’
Rosalind Elsie Franklin 25 Temmuz
1920'de Londra'da doğdu. O dönemde İngil-
tere'de bulunan kız okulları içinde fizik ve
kimya eğitimi veren nadir okullardan birin-
de çalışkanlığı ve bilgisiyle ön plana çıkıyor-
du. Rosalind, 15 yaşına geldiğinde gelecekte
ne olacağıyla ilgili fikri kesinleşmişti artık:
O, bir bilim kadını olmak istiyordu. Ne var ki
bu duruma ilk engel olabilecek kişi babasıy-
dı. Babası, kızının yüksekokula gitmesine
karşıydı. Kızını okutmak yerine onun, yar-
dım kuruluşları için çalışan bir sosyal güven-
lik uzmanı olması gerektiğini düşünüyordu.
Ne var ki kızının ısrarlarına dayanamayacak
ve yumuşayacaktı. Babasının okuması için
izin vermesinin ardından Rosalind Franklin,
1938 yılında Cambridge'de bulunan Newn-
ham Koleji'ne girdi. Burada fiziksel kimya
öğrenimini tamamladıktan sonra 1941'de
mezun oldu. Londra'da Kings kolej'a bağlı laboratuvarlarda John
Randall'la birlikte çalışacaktı. Burada, ileride Nobel Ödülü ala-
cak Maurice Wilkins ile tanıştı. Her ikisi de DNA üzerinde çalış-
malarına karşın iki ayrı ekipte, iki ayrı proje üzerine çalışıyorlar-
dı. John Randall, Franklin'e DNA üzerinde çalışmasını söylemiş-
ti. Genç bilim kadını, burada Fransa'da öğrendiği X ışınları kırı-
nım yöntemini kullanarak DNA'nın yoğunluğunu, sarmal biçimi-
ni ve başka önemli özelliklerini saptadı. 1951'den 1953'e dek
süren çalışmaları sırasında Rosalind Franklin'in konumu erkek
meslektaşlarının yanında sönük kalmıştı. O dönemde bilim ka-
dınlarının çok fazla ön plana çıkmaması önemli ölçüde erkekle-
rin kadınlara önyargıyla bakmasından kaynaklanıyordu. DNA
sarmalına ilişkin çalışmalarından yararlanan ve bu çalışmalarıyla
Nobel Ödülü alan James Watson ve Francis Crick, çalışmalarına
öncülük eden kişi olan Franklin'den çok Wilkins'in adını anıyor-
lardı.
Okuldan mezun olduğunda iş ya-
şamı onu bekliyordu. Mezun olduğu 1941
yılında okulunun mezunlar derneğinde
çalıştıysa da bir yıl sonra buradan ayrılıp
İngiliz Kömür Değerlendirme Araştırmala-
rı Birliği'ne girdi. Burada kömürün soğur-
ma özelliklerine ilişkin çalışmalarda yer
aldı. Kömür ve grafitin mikro yapılarına
ilişkin çalışmaları sonradan yapacağı dok-
torasının temelin oluşturuyordu. Çalışma-
larını titizlikle sürdürdü ve 1945'te Camb-
ridge Üniversitesi'nden fiziksel kimya da-
lında doktora derecesi aldı.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 17
‘’25 Temmuz 1920’de Londa’da do-
ğan Rosalind Franklin, DNA, virüs, kömür
ve grafitin yapıları üzerinde anlaşılmasın-
da önemli katkılarda bulundu.
Rosalind Franklin, en çok DNA'nın X
-ray kırılımlarının görüntüleri çalışmasıyla
tanındı. Bu çalışması DNA iki sarmalın te-
meli oldu. Rosalind Franklin'in elde ettiği
veriler daha sonra Crick ve Watson tara-
fından geliştirilen DNA yapısında birebir
kullanıldı.’’
İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisi (Royal Society)
2003 yılından beri Rosalind Franklin bilim ödülü
veriyor.
Rosalind Franklin, 1953 - 1958 yıl-
ları arasında çalışmalarını Londra'daki
Brickbeck Laboratuvarları'nda sürdürdü.
Buradaki çalışmaları sırasında artık kömür
üzerinde yaptığı çalışmaları tamamlamıştı.
Yeni görev yerinde Franklin, tütün mozaik
virüsünün moleküler yapısını inceliyordu.
Bu virüsteki ribonükleik asitin (RNA),
virüsün ortasındaki boşlukta değil, pro-
tein bölümü içinde bulunduğunu ve ge-
lişmiş canlıların DNA'sında olduğu gibi
ikili değil, tek kollu sarmal olduğunu
gösteren çalışmalara katıldı.
1956 yılının yaz aylarında Rosalind
Franklin kanser olduğunu öğrendi. İki yıl-
dan kısa bir sürede 16 Nisan 1958'de henüz
37 yaşındayken yaşama gözlerini yumdu.
1962 yılında Watson, Crick ve Wilkins DNA
çalışmalarından dolayı Nobel Ödülü alırlar-
ken Franklin'in adı bile anılmadı. Buna,
kimi çevreler ölmüş kişilerin ödüle aday
gösterilemeyeceği nedenini gösterdiler,
kimileriyse Franklin'in hakkının yenildiğini
söylediler. Her ne olursa olsun bugün bilim
çevreleri, DNA çalışmaları üzerinde Rosa-
lind Franklin'in önemli katkıları olduğunu
ve öncü çalışmalar yaptığını kabul ediyor.
Kaynaklar
http://www.derszamani.net/rosalind-franklin.html
http://tr.wikipedia.org/wiki/Rosalind_Franklin
http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/24389625.asp
Sayfa 18 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Ünlü oyun Mario'nun mantarının bu
mantar türünden esinlendiği
bilinmektedir.
Gelin mantarı olarak da bilinen, Ama-
nitaceae familyasından zehirli ve halüsinojen
bir mantar türüdür. İbotenik asit, müsimol gibi
zehirli bileşikler içerir ve Pantherina sendromu
zehirlenmesine yol açar. Yarattığı delilik kriz-
leri 4-6 saat sürer. Bu mantardan etkilenenler-
de; ruh halinin değişmesi, (keyifli veya kaygılı
durum), nedensiz gülme, hayal görme, konuş-
ma güçlüğü, kas spazmları, görme ve işitme
bozukluğu, yorgunluk gibi belirtiler görülür.
Bu mantardan zehirlenmelerde ölüm olayı
nadirdir, özellikle küçük çocuklarda tehlikeli
olabilmektedir.
Parlak kırmızı ve turuncu renklerde olabilir. Diğer
amanita türleri gibi beyaz renkli, yumurta şeklinde bir
kapsülden çıkar, genelde üzerindeki zar'ın kalıntılarından
kaynaklanan beyaz noktalar taşır.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 19
Avrupa'da sinek mantarının şans getirdiğine
inanılır. Ortaçağ'da üzerine konan sinekleri sersemle-
tip boğduğu için bu mantarın suyu sineklerden ko-
runmak için kullanılmıştır. Etimolojik açıdan incelen-
diği zaman Yunancada amanitai "detaysız mantar",
musc ise sinek anlamına gelir. Bu mantar her zaman
insanların ilgisini çekmiş, süslemelerde, çocuk kitap-
larında kırmızı renkli beyaz benekli sevimli bir mantar
olarak resmedilmiştir. Sibirya'da şamanlar tarafından
çeşitli amaçlarla kullanıldıkları, Vikinglerin de bir yeri
işgal etmeden önce cesaret vermesi için bu mantarı
yedikleri bilinmektedir. Şamanlar ayinlerini düzenle-
meden önce bu mantarlardan yerler ve uykuya yatar-
lar. Mantarın getirdiği uyku hali ve halüsinojenik etki-
lerle gördükleri rüyaları anlatarak kehanette bulunur-
lar.
Kaynaklar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sinek_mantar%C4%B1
http://www.forumgercek.com/bag-bahce-cicek-agac/85108-sinek-mantari-amanita
-muscaria.html
http://www.lezzetvadisi.com/node/1166
Sayfa 20 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Yapraklı deniz ejderleri adeta birer
"kamuflaj ustasıdırlar", akıntılarla
dalgalanan yosunlara çok benzer-
ler.
Yapraklı deniz ejderi bir tuzlu su
(deniz) balığıdır. Phycodurus cinsinin tek üye-
sidir. Bu canlılar güney ve batı Avustralya sula-
rının yerlisidir ve genellikle sığ, ılık sularda ka-
lırlar. Adları görünümlerinden gelir, uzun yap-
rak görünümlü çıkıntılar tüm vücutlarından
çıkmaktadır. Bu çıkıntılar itici amaçla kullanıl-
mazlar, yalnızca kamuflaj için kullanılırlar.
Yapraklı deniz ejderi, boynunun kabarık kıs-
mındaki göğüs yüzgeci ve kuyruğun sonuna
yakın olan sırt yüzgeci ile ilerler. Bu küçük yüz-
geçler neredeyse saydamdır ve su üzerinde
sakince ilerlerken yüzgeçlerini ince ince dalga-
landıkları için zor farkedilirler, bu nedenle su-
da yüzen bir deniz yosununu andırırlar.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 21
Denizatı gibi, adı bilinen bir yaratığa
(efsanevi bir yaratık) benzerliğinden gelmektedir.
Deniz canavarı standartlarına göre büyük olmama-
sına rağmen, denizatlarından çok büyüktürler, 45
santimetreye (18 inch) kadar büyüyebilirler. Plank-
ton, deniz yosunları ve diğer küçük yiyeceklerle
beslenirler ve insan dışında herhangi bir canlı tara-
fından avlanmazlar. Dişiler yumurtalarını erkeklerin
kuyruklarında biriktirirler ve yumurtalar burada ol-
gunlaşır. Kirlilik, endüstriyel atıkların karışması ve
görüntülerinden etkilenerek toplayan dalgıçlar ne-
deniyle tehlike altındadırlar. Bu tehlikeler nedeniyle
Avustralya hükümeti tarafından koruma altına alın-
mışlardır.
Yapraklı deniz ejderi Güney Avustralya eya-
letinin resmi deniz amblemidir.
Kaynaklar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yaprakl%C4%B1_deniz_ejderi
http://www.denizli-incisi-fm.de/Forum/hayvan-resimleri/yaprakli-deniz-ejderi/
http://nadidehayvanlar.blogspot.com/2007/06/yaprakl-deniz-ejderi.html
http://www.alemonline.com/hayvanlar-alemi-483/41662-yaprakli-deniz-
ejderi.html
http://www.webcanavari.net/hayvanlar-alemi/yaprakli-deniz-ejderi-phycodurus-
eques-t243241.0.html Yapraklı deniz ejderleri adeta birer "kamuflaj ustasıdır-
lar", akıntılarla dalgalanan yosunlara çok benzerler. Bu familya-
daki balıkların gövdesinin etrafında halka biçiminde kemikli, bir
dış iskelet zırhı vardır. Hortum biçimini almış uzun ve dişsiz bir
ağızları bulunur. Zırhlı gövdelerinden yapraksı uzantılar çıkar.
Yosuna benzeyen görüntüleri sayesinde avları tarafından genel-
likle fark edilmeyen deniz ejderleri, hortumlarını birdenbire uza-
tarak suda bir emme kuvveti yaratırlar ve karidesleri içlerine
çekerek yutarlar. Yapraklı deniz ejderlerinin bir başka önemli
özelliği de erkeklerinin yumurtalarını çevresinde korumaya al-
masıdır. Ejderin kamuflajı sayesinde yumurtalar görünmezler.
Sayfa 22 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların görüntülenmesi üzerine kuruludur. Maddeyle etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntülemenin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu tip mikroskoplar, elekt-ron enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre,geçirimli elektron mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sınıflara ayrılır. Kullanım alanları temel bilimlerden (başta katı hal fiziği olmak üze-
re jeoloji, biyoloji gibi birçok dalı içine alarak), tıbbi ve diğer teknolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
ÖRÜMCEĞİN GÖZLERİ POLEN
DİŞ ÇÜRÜMESİNE NEDEN OLAN BİR BAKTERİ BİR BÖCEK GÖZÜ
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 23
SOFRA TUZU TAT TOMURCUĞU
KAR KRİSTALLERİ CD
Kaynaklar
http://legacy.mos.org/sln/sem/flyfoot.html http://twistedsifter.com/2013/03/microscopic-images-of-snow-crystals/
http://www.dartmouth.edu/~emlab/ http://www.plantcellbiology.com/wp-content/uploads/2012/02/Flour-Beetle-eye.jpg
http://remf.dartmouth.edu/pollen2/pollen_images_1/images/07%203a_Mix-8.jpg http://bremlang.blogspot.com.tr/2010/04/emilys-thesis-presentation.html
http://www.thenakedscientists.com/HTML/content/kitchenscience/wet/gasses/exp/colours-in-cds/ http://murry-gans.blogspot.com.tr/2012/11/a-jumping-spider.html
Sayfa 24 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Kanser, dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölümler
sıralamasında kalp ve damar hastalıklardan sonra ikinci
sırada gelen önemli bir toplum sağlığı problemidir. Bu
çerçevede kanserden korunmak büyük önem arz etmek-
tedir. Ülkemizde yılda yaklaşık 175 bin kişiye kanser teşhi-
si konulmaktadır. Kanserli olguların yaklaşık üçte ikisi er-
keklerde görülmekte, bölge veya şehirlerimiz arasında
kanser görülme sıklığı açısından önemli farklılıklar bulun-
mamaktadır. Bununla birlikte, ülkemizdeki kanser vakala-
rının önemli bir kısmı sigara ve obeziteyle ilişkilidir.
Dünyada her yıl 12.7 milyon kişiye kanser
tanısı konulmakta ve 7.6 milyon kişi kanserden öl-
mektedir. Önlem alınmazsa, dünya genelinde kan-
ser yükünün artarak 2030 yılında 26 milyon yeni
tanı kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşacağı
tahmin edilmektedir. Kanserde en hızlı artış ise
ülkemizin de içinde bulunduğu düşük ve orta gelirli
ülkelerde olacaktır.
Bu konunun en iyi yönü ise kanserlerin %30
-%40'ının potansiyel olarak önlenebilir olmasıdır.
Tütün kullanımı, aşırı alkol tüketimi, güneşe fazla
maruz kalma ve obezite ile ilişkili kanserler için
risk, bu risk faktörlerinden kaçınılması yanında
sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite ve en-
feksiyonlardan korunma gibi sağlıklı yaşam davra-
nışlarının benimsenmesi ile önemli ölçüde azaltıla-
bilmektedir.
Dünya Kanser Bildirgesi nedir?
• 2006 yılında başlatılan ve 2008 yılında revize edilen
Dünya Kanser Bildirgesi, 2020 yılına kadar küresel dü-
zeyde kanser yükünün azaltılması amacıyla hazırlan-
mış bir eylem çağrısıdır.
• Tüm dünyada kanserle savaş için çalışan, uluslarara-
sı kanser kontrol savunucuları tarafından Dünya’da
politika belirleyicilerin dikkatini kanser krizine çek-
mek üzere geliştirilmiştir.
• Kanser artışını tersine çevirmeye ve durdurmaya
yönelik 11 önemli hedef ve bunlarla ilgili eylem planla-
rından oluşmaktadır.
• İsviçre'nin Cenevre kentinde 2008 yılında gerçekleş-
tirilen Dünya Kanser Kongresi sırasında, üst düzey
politikacılar, liderler ve sağlık uzmanlarından oluşan
Dünya Liderler Zirvesi'nde kabul edilmiştir. Dünya
Kanser Kontrol Örgütü (UICC), Dünya Kanser Bildir-
gesinin gözeticiliğini yapmaktadır.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 25
Kanser Konusundaki Doğru Bilgiler:
1: Kanser sadece bir sağlık sorunu değildir. Sosyal ve
ekonomik yönleri de olan insan haklarını etkileyebi-
len bir sorundur.
2: Kanser küresel bir sorundur, her yaşta görülebilir.
Özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkilemektedir.
3: Günümüzde yeni tedavi yöntemleri ile pek çok
kanser türünde uzun yaşam sürelerine ulaşılmıştır.
Ülkemizde tüm kanser tedavileri ücretsiz yapılmak-
ta ve modern tıptaki standart bütün tedavilere ulaşı-
labilmektedir.
4: Kanser önlenebilir bir hastalıktır. Doğru stratejiler
ile her üç kanserden birisi önlenebilmektedir.
Dünya Kanser Teşkilatı (UICC) tarafından 2013
Dünya Kanser Günü’nde “kanser hakkında yan-
lış bilinenler” teması üzerinde durulmaktadır.
Dünyada ve ülkemizde kanserle ilgili bazı yanlış
bilgiler ve doğruları aşağıda sıralanmıştır:
Kanser Konusunda Yanlış Bilinenler:
1: Kanser bir sağlık sorunudur.
2: Kanser; gelişmiş ülkelerde, yaşlı ve refah dü-
zeyi yüksek insanlarda görülen bir hastalıktır.
3: Kanser ölüm demektir.
4: Kanser benim kaderim, ondan kaçamam.
Kaynaklar
http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-17869/dunya-kanser-
gunu.html
http://www.sakaryahsm.gov.tr/detay/239/4-subat-dunya-
kanser-gunu-basin-bIldIrIsI.aspx
http://www.nevsehirdh.gov.tr/dh/index.php?
page=haber&id=51
http://www.dunyakansergunu.org/icerik.php?id=119
Sayfa 26 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
SAKIZ MİDEYE YAPIŞIR MI?
Birincisi, sakız çiğnedikçe yapışma özelliğini yitirir;
ikincisi midede sakızın mide duvarlarına yapışması-
nı engelleyen türlü keskin kimyasal maddeler bulu-
nur. Örneğin, mide asidi o kadar keskindir ki, ph
değeri neredeyse tuz ruhununkiyle aynıdır. Midede-
ki bu asit banyosundan hiçbir besin maddesi sağ
salim çıkamaz. Buna ek olarak midede, besinleri
eriten ve parçalayan birçok sindirim enzimi bulunur.
Ayrıca sakızların içindeki maddelerin birçoğu sindi-
rilebilen maddeler değildir ve bunlar bu yüzden ol-
dukları gibi bağırsaklardan geçerler. Araştırmacılar,
mide ve bağırsaklarda büyük tıkanmalar yaşaması
için yaklaşık iki kilo sakızın hiç çiğnenmeden yutul-
ması gerektiğini tespit ettiler.
KAHVE VÜCUTTAN SIVI ÇEKER Mİ?
Alman Beslenme Derneği (DGE) 1999 yılında, her bir fincan kahve için,
sıvı kaybını dengelemek adına, aynı miktarda su içilmesi tavsiyesinde
bulundu. Ancak kahvenin yayında aynı miktarda su içmek, kısa süre ön-
cesine kadar uzmanlar tarafından tavsiye edilse de, aslında gerekli değil.
Nihayette, kahvenin içinde bulunan kafein maddesinin böbreklerde etki-
li olduğu ve küçük böbrek kanallarındaki sıvı geri emilimini etkilediği bili-
niyor. Ancak kafein, günde defalarca kez kanı filtreleyen ve bu sırada
idrar olarak atılan yaklaşık 1.5 litre sıvıyı çıkaran böbrek damarlarının
geçirgenliğini artırır.
Kahve artık sıradan içecek olarak görülüyor. Çünkü son zamanlarda ya-
pılan araştırmalar, kahve içenlerin diğerlerine kıyasla daha fazla idrar
yapmadığını gösterdi. Bu araştırma için uzmanlar, araştırmaya gönüllü
katılan kişilerin idrarını 24 saat topladılar. Kahve tüketenlerde ve aynı
miktarda kafeinsiz başka bir sıvı içenlerde, idrar miktarı aynıydı.
KÖPEĞİN AĞZI İNSANINKİNDEN
DAHA TEMİZ
Hem insan hem de köpek ağızlarında aynı bak-
teri oranına sahip. Köpeğin ağzının insanınkin-
den daha temiz olduğu miti, muhtemelen tıp
literatüründen geliyor. İlk dönem araştırmaları-
na göre insan ısırığı ile oluşan yaraların mikrop
kapma olasılığının köpek ısırığından daha fazla
olduğunu göstermişti. Fakat daha sonra yapılan
araştırmalar insanlarla köpeklerin ağzında aynı
düzeyde bakteri olduğunu gösterdi. Kaynaklar
http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/44381--bakin-neleri-yanlis-biliyormusuz-/4 http://www.forumalev.net/saglik-haberleri/355080-iste-simdiye-dek-dogru-bildigimiz-15-yanlis-bilgi.html
http://www.doktorsitesi.com/makale/dogru-bildigimiz-yanlislar
YEMEKLERDEN SONRA ŞEKERSİZ SAKIZ
ÇİĞNEMEK DİŞ FIRÇALAMAK KADAR ETKİLİDİR
MİDİR?
Şekersiz sakız çiğneme sırasında, tükrüğün salgılanmasında artış
olur. Tükrüğün üretimi artınca, dişlerin üzerindeki yıkayıcı fonksiyo-
nuda artmış olur. Şekersiz sakız çiğnemek dişlerinizi temizlemek,
nefesinizi ferahlatmak gibi etkileri olsada plakları temizlemede etkili
değildir. O yüzden sakızın çiğnenmesi önerilmekle birlikte hiçbir
zaman diş fırçalamanın yerini tutmaz.
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 27
KAHVE VÜCUTTAN SIVI ÇEKER Mİ?
Alman Beslenme Derneği (DGE) 1999 yılında, her bir fincan kahve için,
sıvı kaybını dengelemek adına, aynı miktarda su içilmesi tavsiyesinde
bulundu. Ancak kahvenin yayında aynı miktarda su içmek, kısa süre ön-
cesine kadar uzmanlar tarafından tavsiye edilse de, aslında gerekli değil.
Nihayette, kahvenin içinde bulunan kafein maddesinin böbreklerde etki-
li olduğu ve küçük böbrek kanallarındaki sıvı geri emilimini etkilediği bili-
niyor. Ancak kafein, günde defalarca kez kanı filtreleyen ve bu sırada
idrar olarak atılan yaklaşık 1.5 litre sıvıyı çıkaran böbrek damarlarının
geçirgenliğini artırır.
Kahve artık sıradan içecek olarak görülüyor. Çünkü son zamanlarda ya-
pılan araştırmalar, kahve içenlerin diğerlerine kıyasla daha fazla idrar
yapmadığını gösterdi. Bu araştırma için uzmanlar, araştırmaya gönüllü
katılan kişilerin idrarını 24 saat topladılar. Kahve tüketenlerde ve aynı
miktarda kafeinsiz başka bir sıvı içenlerde, idrar miktarı aynıydı.
ŞEKER DİŞ
ÇÜRÜTÜR
MÜ?
Hayır, şeker ve di-
ğer tatlılar diş çürü-
mesine neden ol-
maz. Dişlerdeki de-
likler daha çok bak-
teriler nedeniyle
oluşur. Ancak diş
çürümesinin şekerle
yine de bir bağlantı-
sı vardır, çünkü bakterilerin en sevdiği gıda-
lardan biri şekerdir. Bakteriler şekerle besle-
nince, farklı asitler salgılarlar. Diş minesini
zedeleyen ve dişlerde deliklerin oluşmasına
neden olan bu asitlerdir.
AŞIRI SU ZARARLI MIDIR?
Böbreklerin dışarı atamayacağı kadar çok su,
toksik etki gösterir. Ancak su zehirlenmesi gün-
lük gereksinimin çok üzerinde içildiği zaman
ortaya çıkabilir. Bazı hastalık durumlarında bu
kadar çok su içilmeden de böbreklerin atma
kapasitesi aşılabilir. Aşırı su içme belirtilerinden
biri de bulanık görmektir.
Kaynaklar
http://www.milliyet.com.tr/fotogaleri/44381--bakin-neleri-yanlis-biliyormusuz-/4 http://www.forumalev.net/saglik-haberleri/355080-iste-simdiye-dek-dogru-bildigimiz-15-yanlis-bilgi.html
http://www.doktorsitesi.com/makale/dogru-bildigimiz-yanlislar
YEMEKLERDEN SONRA ŞEKERSİZ SAKIZ
ÇİĞNEMEK DİŞ FIRÇALAMAK KADAR ETKİLİDİR
MİDİR?
Şekersiz sakız çiğneme sırasında, tükrüğün salgılanmasında artış
olur. Tükrüğün üretimi artınca, dişlerin üzerindeki yıkayıcı fonksiyo-
nuda artmış olur. Şekersiz sakız çiğnemek dişlerinizi temizlemek,
nefesinizi ferahlatmak gibi etkileri olsada plakları temizlemede etkili
değildir. O yüzden sakızın çiğnenmesi önerilmekle birlikte hiçbir
zaman diş fırçalamanın yerini tutmaz.
Sayfa 28 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Kanat Çırparak Dengeli Şekilde Uçabilen İlk Makine
Bilim adamları, 'kanat çırparak dengeli şekilde uçabilen ilk makine'
olarak tanımladıkları bir prototip geliştirdiklerini açıkladılar.
Daha önceki benzer girişimler de, kanatlı böceklerin uçuş teknikleri
taklit edilmeye çalışılmıştı. Ancak bu prototipte, kanat hareketleri için
denizanalarının yüzme tekniği kullanıldı.
New York Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından geliştirilen
prototip, dengeli şekilde havada kalabiliyor ve dengesi bozulduğunda
kendisini yeniden dengeleyebiliyor.
Haberin devamı ;
http://www.bbc.co.uk/turkce/
multimedya/2014/01/140115_vid_ucan_prototip.shtml?
ocid=socialflow_facebook_bbcturkce
Nadir Albino Yunus Akvaryuma Satılacak
Japonya’nın Taiji adasındaki yunus avcılığını tüm dünyaya duyu-
ran Oscar ödüllü ‘The Cove’ (Koy) filmi, yasadışı avlanmanın
önüne geçemedi. Çevreci Sea Shepherd örgütü, hafta sonunda
yaptıkları açıklamada Taiji balıkçı köyünde 25 yunusun yakalan-
dığını açıkladı.
Her yıl balıkçıların yüzlerce yunusu yakaladıklarını ve yaşam
alanlarından uzak bir körfeze çektiklerini belirten Sea Shepherd,
yunuslardan çok azının akvaryumlara satılmak için ayrıldığını,
geride kalan kısmının ise etleri için öldürüldüğünü belirtti.
Haberin devamı;
http://www.ntvmsnbc.com/id/25493066/
TÜBİTAK 4 Hastalığa Neden Olan Genle-
rin Şifresini Çözdü
Canlıların karakteristik özelliklerini belirleyen en
küçük yapı birimi olan “gen” alanındaki çalışmala-
rını yoğunlaştıran TÜBİTAK, kriptoloji uzmanları-
nın yaptığı ve Türkiye’de ilk defa insan genomu-
nun dizilendiği araştırmalarda 4 hastalık ile genler
arasındaki ilişki ortaya çıkarıldı.
Türkiye’de ilk defa insan genomunun dizilendiği
araştırmalar yapıldığını açıklayan Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Klippel-Feil send-
romu olarak bilinen ve doğuştan gelen boyun
omurgasındaki oluşum bozukluğuyla ilgili gen tes-
pit edildi. Bunun yanında damarların kontrolsüz
genişlemesi sonucu ortaya çıkan tümörler ile ilgili
genetik tabanlı mekanizmalar aydınlığa çıkıyor.
Diğer iki hastalık ise doğuştan gelen kafa ve yüz
bölgesinin ciddi oluşum bozukluklarına neden
olan gendir.” dedi.
Haberin devamı;
http://gmbe.mam.tubitak.gov.tr/tr/haber/tubitak-
4-hastaliga-neden-olan-genlerin-sifresini-cozdu
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 29
Kanat Çırparak Dengeli Şekilde Uçabilen İlk Makine
Bilim adamları, 'kanat çırparak dengeli şekilde uçabilen ilk makine'
olarak tanımladıkları bir prototip geliştirdiklerini açıkladılar.
Daha önceki benzer girişimler de, kanatlı böceklerin uçuş teknikleri
taklit edilmeye çalışılmıştı. Ancak bu prototipte, kanat hareketleri için
denizanalarının yüzme tekniği kullanıldı.
New York Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından geliştirilen
prototip, dengeli şekilde havada kalabiliyor ve dengesi bozulduğunda
kendisini yeniden dengeleyebiliyor.
Haberin devamı ;
http://www.bbc.co.uk/turkce/
multimedya/2014/01/140115_vid_ucan_prototip.shtml?
ocid=socialflow_facebook_bbcturkce
Nadir Albino Yunus Akvaryuma Satılacak
Japonya’nın Taiji adasındaki yunus avcılığını tüm dünyaya duyu-
ran Oscar ödüllü ‘The Cove’ (Koy) filmi, yasadışı avlanmanın
önüne geçemedi. Çevreci Sea Shepherd örgütü, hafta sonunda
yaptıkları açıklamada Taiji balıkçı köyünde 25 yunusun yakalan-
dığını açıkladı.
Her yıl balıkçıların yüzlerce yunusu yakaladıklarını ve yaşam
alanlarından uzak bir körfeze çektiklerini belirten Sea Shepherd,
yunuslardan çok azının akvaryumlara satılmak için ayrıldığını,
geride kalan kısmının ise etleri için öldürüldüğünü belirtti.
Haberin devamı;
http://www.ntvmsnbc.com/id/25493066/
Yeni Bir Tür Daha!
1918 yılından bu yana ilk kez yeni bir nehir yu-
nusu türü keşfedildi.
Brezilya'da keşfedilen ve dünyanın bilinen be-
şinci nehir yunusu türüne, bulunduğu nehre it-
hafen Araguaia adı verildi.
Plos One adlı dergide keşfedilen türü anlatan
uzmanlar, Araguaia'nın diğer Güney Amerika
nehir yunuslarından iki milyon yıl önce ayrıldığı-
nı anlattılar.
Araguaia nehri havzasında 1000 kadar farklı
hayvan türünün yaşadığı tahmin ediliyor.
Nehir yunusları dünyanın en nadir hayvan türle-
rinden.
Haberin devamı;
http://www.bbc.co.uk/turkce/
haberler/2014/01/140123_nehiryunuslari.shtml
Sayfa 30 KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014
Dişi Kapuçin Maymunu Flört İçin Taş Atıyor
Brezilya'da dişi kapuçin maymunlar, flört amacıyla erkek maymunlara taş atarken görüntülendi.
Brezilya'da bir milli parkta çekilen BBC-Discovery Channel ortak yapımı belgesel için görüntüle-
nen kapuçinler, zekâlarıyla ve alet kullandığı tespit edilen ilk ape olmayan primatlar olarak bili-
niyor.
Kapuçinlerin kabuklu yemişleri kırmak ve toprağı kazmak için taşı alet olarak ustalıkla kullanma
becerileri uzun zamandır biliniyor.
Son araştırmalar ise bu maymunların isabetli taş atma becerileri üzerinde yoğunlaştı.
Bu maymunlar eş bulmak için mızmızlık sesleri çıkarma, surat asma, dokunup kaçma ve taş at-
ma yöntemlerini kullanıyor
Haberin devamı;
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/01/140114_kapucin_maymun.shtml
Ördek Dudley'e 3D Yazıcıda Protez Üretildi
Teknoloji sayesinde artık hiçbir hayvan uzuvunu kay-
bettiği için ölmeyecek. Kanada'nın British Columbia
eyaletinde, bir tavukla girdiği kavgada bacağını kaybe-
den ördek Dudley, 3D yazıcı teknolojisi sayesinde yep-
yeni bir bacağa kavuştu.
Haberin devamı ;
http://www.ntvmsnbc.com/id/25493855
KAPSUL PLUS , ŞUBAT 2014 Sayfa 31
“Okuyucunun dikkatini çekmek için, buraya yazıdan
bir alıntı veya ilginç bir cümle koyun.”
Bu dergi Trakya Üniversitesi
Fen Fakültesi
Biyoloji Bölüm öğrencileri
tarafından aylık olarak
hazırlanmaktadır.