Top Banner
1482

Süneni Ebu Davud

Feb 09, 2022

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Süneni Ebu DavudMukaddime Alim Satim Bosanma Cenazeler Davalar Diyet Feraiz Fiten ve Melahim Giyim-Kusam Hadler Hamamlar Harac, Imare ve Fey Harfler ve Kiraatler Kur'an Secdeleri Kurbanlar Köle Azad Etmek Mehdi Melahim (Büyük Olaylar ve Savaþlar) Nikah Oruç Ramazan Ayi Saçi Tarayip Düzenlemek Sünnet Tip Vasiyyetler Yemin ve Nezirler Yitik Mal Yiyecekler Yüzük Zekat Ilim Içecekler cihad edep hac namaz temizlik Içindekiler
cihad Cihad 1 Cihad 2
edep Edep 1 Edep 2 Edep 3
hac Hac 1
Hac 2 Hac 3
namaz Nafile Namazlar Namaz 1.Bölüm Namaz 2.Bölüm Namaz 4.Bölüm Namaz 5.Bölüm Namaz.3.Bölüm Vitr Yolculuk Namazi Istiska Namazi
temizlik Temizlik 1.Bölüm Temizlik 2.Bölüm Temizlik 3.Bölüm
SÜNEN- EBÛ DÂVÛD TERCEME ve ERH. 2
Önsöz. 2
Sünnet, Ebu Davud, Sunen' Ve Baz Hadis Istlahlar Üzerine. 3
Mukaddime. 3
I.Sünnet. 3
Ebu Davud. 8
Muhtevas. 14
3. Bezlu'l-Mechûd. 18
4. El-Menhel. 19
Hadis Kitab Okurken Dikkat Edilecek Hususlar. 24
Netice. 24
Önsöz
Yüce dinimiz slâmiyetin Kur'ân'dan sonraki en büyük kayna Sünnettir. Hz. peygamber (s.a.) in söz, fiil ve takrirlerinden ibaret olan sünnet asrlar boyu müslüman âlimlerin üzerinde çaltklar, hizmetinde olduklar bir saha olmutur.
Rasûlullah (s.a.)in hadislerini ezberinde tutanlarn vefatlanyla, Sünnet hazinesinin yok olmasn önleyip onun sonraki nesillere eksiksiz ve yanlsz olarak aktarlmasn salamak için hadisler derlenip kitaplara geçirilmitir. Bu kitaplardan özellikle alts son derece ün kazanmtr. "Kütüb-ü Sitte" adyla anlan bu alt kitap Buhârî ve Müslim'in Sahihleri Ebû Dâvûd, Tirmizi,, Nesâî ve bn Mace'nin Sünenleridir.
üphesiz müslümanlann hepsi Arap deildir ve arapçay bilmezler. Arap olmayanlarn da dinlerinin esaslarn kaynaklarnda görmek ve sevgili Peygamberlerinin hadislerini okuyup anlamak en tabii haklan olsa gerektir. Onun, slâmî ilimlerin dier sahalarnda olduu gibi hadis sahasndaki bir çok eser de baka dillere, bu meyanda Türkçeye terceme edilmitir. te "Kütüb-ü Sitte"diye bilinen bu alt kitabn hepsi; izahl ya da izahsz olarak ve bazlar birden fazla olmak üzere dilimize kazandrlmtr. Biz de, Ebû Dâvûd Süleyman b. E'as es-Sicistanî el-Ezdî'nin Sünen'ini terceme ve baz yerleri biraz izah ederek Türk okuyucusuna hizmet etmeye çaltk. Dier hadis eserleri gibi, Ebû Davud'un Sünen'ine de selef âlimleri tarafndan çok deerli erhler yazlmtr. Ancak Arapçay bilmeyen Türk okuyucular bu eserlerden istifade edememektedir. Bizler aciz çalmamzla bu erhlerden hiç olmazsa bazlarn Türk okurlarnn önüne sermek için terceme ile yetinmeyip, hadislerle ilgili açklamalarda da bulunduk. Onun için kitap bir Sünen-i Ebu Dâvut tercemesi deil, ayn zamanda erhi hüviyetine büründü.
Tercemede, Hattâbî'nin Mealimu’s-sünen'i ile birlikte 1969 ylnda Muhammed Ali es-Seyyid tarafndan bastrlan be ciltlik matbu nüshay ele aldk. Ancak daha sonra eser Mu'cemu'l müfehres li elfaz'l hadîsi’n-nebevi'ye uygun bir ekilde düzenlendi.
zahlarmzda Kitabu'l-Menâsik'in 12. babnn sonuna kadar Mahmud Muhammed Hattab es-Sübkî
nin çok deerli eseri el-Menhelü'l-azbu'l-mevrud erhu Sünen-i Ebi Davud'unu esas aldk.[1] Hatta diyebiliriz ki bu eseri muhtasar olarak terceme ettik, özetlemeye çaltk. Böylece bu kymetli eserden Türk okuyucusunun istifadesini salamak istedik. Tabiatyla, Menhel’i olduu gibi terceme etmedik ama onunla da yetinmedik. Sünen'in matbu erhleri Avnu'l-Mabud ve Bezlu'I-Mechûd bata olmak üzere baka eserlerden de faydalandk.
Menhel müellifi eserini tamamlayamadan vefat ettii için kalan ksmda Menhel'in tekmilesi olan ve müellifin olu Emin Mahmud Hattab tarafndan yazlan “Fethu’l-meliki’1-ma'bûdtekmiletü’l- menheli’l-mevrud''u esas almaya baladk. Ne yazk ki bu eser de tamamlanamamt. O da "kitabu't- talak"n sonuna kadar varabilmitir. Geri kalan ksmda da Ebu Dâvud erhlerinden Avnu'l-mabûd
bata olmak üzere birçok eserden istifade ettik. Bunlarn bir ksmm bibliyografya olarak takdim edeceiz.. Bazlarna da dipnotlarda temas ettik.
Tercememizde erhlerdeki izahlar göz önünde tuttuk. Farkl anlaylar varsa önce tercemeye esas aldmz izahn sahibine daha sonra da dier anlaylara iaret ettik.
Hadislerin, Mu’cemu'I-müfehres'i esas alarak dier hadis eserlerindeki yerlerine gösterdik. tiraf edelim ki bunu yaparken Mu'cemu'l-müfehres'le yetindik, hadislerin hepsini tek tek yerlerinde tesbit etmedik.
zah ksmn genelde dört bölüm halinde ele aldk.lk bölümde hadisin dier hadis kitaplarndaki rivayetlerine ve hadisin shhati konusunda söylenenlere iaret ettik. kinci bölümde hadisin anlalmas bakmndan izaha muhtaç yönlerini izaha çaltk. Üçüncü bölümde hadisin fkhî yönünü ve o konuda çeitli mezheplerin ve âlimlerin görülerini verdik. Herbirinin delillerini ve kar görüte olanlarn bu delillere bak açlarn ele aldk. Bunu yaparken bazan mezheplerin kendi fkh kitaplarna müracaat etmekle beraber genelde Sünen’in veya dier hadis kitaplarnn erhlerindeki malumata dayandk. Aslnda bunun bir kusur olduunu kabul ediyoruz. Ama her mezhebin görüünü kendi kaynaklarndan aratrmaya ne gücümüz ne de imkanmz el verdi.Onuniçin mezheplere nisbet edilen görüler her zaman müftâbih olan görü olmayabilir. Buna dikkat çekmeyi görev sayyoruz.
zah ksmnn son bölümünde HÜKÜMLER bal altnda hadisin zahirinden çkartlabilecek baz hükümlere iaret ettik. Tabi bizim göremediimiz baka hükümler elbette çkacaktr.Bazbölümlerin banda daha hadislerin tercemesine balamadan o konu ile ilgili özet malumatlar verdik.
Burada una önemle dikkat çekmek istiriz: Biz Ebu Davud'un Sünen'ini erhetmedik. Böyle bir iin bizim gibi acizlerin altndan kalkabilecekleri bir i olmadn çok iyi biliyoruz. Biz bulabildiimiz ve gücümüzün yettii kadaryle selefin yapt erhlerden tercemeler yaptk ve onlar bir araya getirmeye çaltk. Kendi kafamzdan birey söylemedik, söylenenlerden bazlarn aktrdk. Bu çalmamzla ayn eser üzerinde yaplacak deerli baka çalmalara ihtiyaç brakmadmz da düünmüyoruz.
Bütün kusur ye acizliklerimize ramen, cüretimizin, niyetimizin hizmet oluuna hamledilmesini, umarz. Eserin büyük bir bölümünün sayn Mehmet Sava tarafndan okunup tashih edilmi olmas ve ba tarafa ekledii mukaddimenin yansra tamamnn sayn Yard.Doç.Dr. smail Lütfi Çakan tarafndan redakte edilmi olmas bizler için son derece sevindirici olmutur. Deerli katklarndan dolay bu çok kymetli ilim adamlarmza teekkür ederiz. Ayrca Eserin neri hususunda elinden gelen hiç bir fedakârlk ve gayreti esirgemeyen amil Yaynevi'nin sahibi muhterem Duran Kömürcü'ye ve dier mensuplarna da özellikle teekkür ederiz.
Naçiz hizmetimizin Allah celle celalüh'ün rzasna muvafk olmasn niyaz ederiz. Hatalarmzn affn dileriz.
Hazrlayanlar[2]
Mukaddime
Âlemlerin Rabbna hamd ü sena;
O'nun örnek kulu, sevgili resulü Hz. Muhammed Mustafa'ya âl ve ashabna selât ü selâm olsun...
slâm Kültürü demek olan sünnet'in yasl metinlerini htiva eden alt muteber hadis kitabnn (el- Kütübii's-sitte) Üçüncüsü Sünen-i Ebî Davud'un, elinizdeki tercüme ve erhi dolaysyla bu mukaddimede müellif» eseri ve baz hadis stlahlar hakknda mümkün olduunca ksa bilgiler
verilecektir'. Ancak daha Önce Sünnet üzerinde baz temel tesbitlere yer vermek faydal olacaktr.[3]
I.Sünnet
Tanm ve Önemi
En ksa ifadesiyle ve tabiî hadisçilere göre Sünnet, Hz. Muhammed'den bize intikal eden O'na ait hereydir. Yani Hz. Peygamberin sözleri, fiilleri, yaay, sahâbilerin yaptklar karsnda taknd tavrlar, ahlâkî veya ftrî vasflar ile ilgili bütün nakiller sünnet'i yanstan delillerdir. Ksaca sünnet, Hz. Peygamberin yüce kitabmzda ü s v e - i h a s e n e diye takdîm edilen hayat ve Hz. Aienin
ifadesiyle “Kur'an'dan ibaret olan”[4] ahlâkdr.
Bilindii gibi yüce yaratcnn nübüvvet makamna lâyk gördüü bütün peygamberler, Allah'n emir ve nehiylerini, O'nun kullarna ulatrmak ve onlar irâd etmek için görevlendirilmi hidâyet elçileridir. Bu genel çerçevede olmak kaydyla Hz. Muhammed de toplumun, ilâhî irâde istikâmetinde biçimlenmesini salamak maksadyla gerekli bilgi ve uygulamalar örneklendirmitir. O (s.a.), Allah teâlâ'dan ald vahyi insanlara sadece ulatrmaktan ibaret olan bir görevle gelmi deildir. Duyurduklarn açklamak ve anlatmak da O'nun aslî görevidir. Sünnet'in temel ilevi budur. Çünkü anlamad eyden kiiyi sorumlu tutmak imkân yoktur. Çünkü sorumluluk için duymak yetmemekte, anlamak gerekmektedir. Deiik artlar içinde ve yetenekteki insanlara ilâhî teblii en doru ekilde anlatacak olan hiç kukusuz o teblii getiren peygamberdir. Peygamber teblii açklamaya balad andan itibaren Sünnet devrede demektir. Her açklamann getirecei anlay ve uygulama, günlük hayatn ümmet çapnda biçimlendirilmesi yönünde atlm bir adm olacaktr. Netice olarak slam tebliinin arzulad, temel vasf "Allah'a kul olmak" olan müslümann özellikleri belirecektir. Bu yüzden de sünnetsiz bir müslümanlk ve sünnetsiz müslüman hayat düünmek mümkün deildir.
Bilinen bir gerçektir ki, günlük hayat ilâhî irâde istikâmetinde tanzimde, dinin m e n k ûl â t' a
dayal iki kaynandan biri olarak sünnet, Kur'an ile birlikte, birinci dereceden bir fonksiyon icra etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber “kim benim sünnetimden, yaama tarzmdan yüz çevirirse, benden
deildir”[5] ve "Dinin elden çk, sünnetin terkiyle balar.Halat nasl iplik iplik ortadan kalkarsa
dinde birer birer sünnetin terkiyle ortadan kalkar"[6] buyurmutur. Bu hadisler ayn zamanda müslümann ancak sünnetten ayrlmamak suretiyle öz varln, slâmi kiiliini ve niteliini koruyabileceini açkça dile getirmektedir. Zira sünnetin terkedilmesiyle doacak boluk, sünnetin tam zdd olan b i d’ a t tarafndan doldurulur. Bir baka ifâde ile, terkedilen her sünnet, yaanlan bir bid'atla sonuçlanr.
Sünnet slam kültürü; bid'at ise slam kültürüne ters düen, onda yeri olmayan her türlü yabanc unsur demektir. Ktalararas müslüman milletlerde çalar boyu gözlemlenen ortak deerler ve uygulamalar hep sünnetin birletiricilii, belirleyicilii ve bütünletiriciliinden kaynaklanmtr. Ü
m m e t sünnetle vardr, onunla yaar. Yozlama da sünnetten ayrlmakla balar.[7]
Kayna
Kitap, lafz ve mânâ olarak v a h y olduu için ona vah y - i m e t 1 u v v denir. Sünnet ise, vahyin bir çeit m e a 1 ve mefhumu nitelii ile z m n e n vahydir. Fakat lafz olarak v a h y niteliine sahip deildir. Bu sebeple de ona v a h y - i ayr-i metluvv denilmektedir.
Öte yandan v a h y'i telakkiye müsaid bir kvama ve kavray gücüne sahip klnm olan Hz. Peygamber, ayn zamanda, beerî akln en üst seviyesindedir. V a h y gibi dier insanlarn ulamas mümkün olmayan bir bilgi kaynayla uzun süre temasta bulunan beerî akln en üst derecesine sahip Peygamber'de bir peygamberâne ictihad kabiliyetinin bir meleke-i nübüvvetin teekkül edecei muhakkaktr. Bu yetenek sayesinde Hz. Peygamber, bakalarnn intikal edemedii bir takm hakikatlar kavrayp en uygun ifade ve uygulamalarla insanlara anlatr.
Hz. Peygambere, peygamberlii dolaysyla verilmi olan melekenin ya da nübüvvet ilmi'nin, Kur'an- Kerîm'de deiik kelime ve tabirlerle ifâde buyurulduu görülmektedir: Zikir, hüküm, hikmet, erh-i sadr, tefhîm, ta'lim ve i r â e gibi ilâhî beyanlar bunlardandr. Ayetlerin ve ilâhî iradenin açklamas ve yorumu niteliindeki Hz. Peygamberin açklamalar, ilâhî tefhîm ve murâkebe altndaki nebevî akl veya meleke-i nübüvvet'den sadr olmaktadr. Balaycl da Sünnetin ilahî-
nebevî kaynandan ileri gelmektedir.[8]
Fonksiyonlar
Hz. Peygamberin iki temel görevi tebli ve beyan'dr. Beyan ise kendi içinde gerek prensip olarak
gerekse pratik olarak üç ekilde cereyan eder: T e'ki d, teybin ve ter i’...
Sünnet Kur'an'da bulunan bir hükmü te'kid ve tasdik eder. Netice itibariyle ayn eyi vurgulam olduu için o hususun muhataplar nezdinde tam bir kesinlik kazanmasn salar.
T e b y i n; tefsir, tafsil, tavzih, tahsis, takyîd, erh, izah ve yorum gibi terimlerle ifade edilebilecek olan sünnetin kitab açklama fonksiyonu, onun temel vasf ve vazifesi olmaktadr, ihtiyaca göre sözlü olarak ve fiilen yaplan açklamalarn tamam bu ksma girmektedir.
Teri'; kitabn belli bir hüküm sevketmedii konularda sünnetin hüküm koymas demektir.Bu,sünnetin müstakil teri’ kayna olmas fonksiyonudur.
Sünnetin te'kidvetebyîn fonksiyonuna kar çkan hiçbir âlim yoktur. Ancak teri’ fonksiyonu
münakaaldr. Kesin olan udur ki, sünnet, her üç fonksiyonunda da asla kitaba muhalif olamaz.[9]
Sünnetin teri’ fonksiyonu ile alakal olarak Muaz b. Cebel Hazretlerinin Yemen'e vali olarak giderken, Hz. Peygamberin suali üzerine, çözümünü Kitabullah'da bulamad meseleler olursa Sünnet'e bavuracan belirtmesi ve Hz. Peygamberin bu cevaptan dolay memnuniyet izhar buyurmas hatrlanmaldr. Bu olay gösteriyor ki, Kitabullah'da bulunamayan çözümler sünnette olabilmektedir. Bu da Sünnetin müstakillen teri kayna olduunun açk ve reddedilmez delilidir.
Zaten konuyu münakaa eden âlimler arasndaki ayrlk, Sbâî’nin isabetle belirttii gibi,
meselenin özünde deil, takdimde kullanlan lafzlardadr.[10]
Ayrca bir bütün ve kavram olarak Sünnetin hüccet olduunda kimsenin üphesi bulunmamaktadr. Ne varki sünnet malzemeleri tek tek ele alnd zaman hepsi için "delil olabilir" hükmü verilemedii için sünnetin delil olma nitelii tartma konusu yaplmaktadr. Her hadisin Hz. Peygamber'e aidiyeti, ilmî standartlar bakmndan her zaman kesinlik arzetmez. Ancak unutulmamaldr ki, hadis ilmine ait deerlendirmeler, dâima zevahire, artlara ve d bulgulara ve belli usullere göre yaplr. Gerçek durum her zaman doru olarak tesbit edilememi olabilir. Yani ilmî ölçüler bakmndan sahih hükmünü vermek zorunda bulunduumuz bir hadisin Hz. Peygamber'e ait olmama ihtimali -zayf da olsa- vardr. Aksine “zayf hadistir” dedimiz bir sözün de -ilmî bulgulara ramen- Hz. Peygamberden sâdr olma ihtimali daima mevcuttur. Zaten önemli olan da hadisin Hz. Peygamber'e aidiyetidir. O'na ait olduktan sonra dünyann “zayf” demesi hiç bir eyi deitiremez. O'na ait olmadktan sonra da aratrmalarn bir sözü veya hareketi O'na ait göstermesi onun sünnet olmasn salayamaz. Bütün gayretler ite bu a i d i y e t i doru olarak tesbit edebilmek içindir.
Bu söylediklerimizi bir baka ekilde ifâde edecek olursak, Hadis ilmine ait deerlendirmeler nisbî ve izafîdir. Zira aratrmaya dayal hükümlerdir. Aratrmann herhangi bir yerinde yaplm olan küçük bir hata, sonucu etkileyebilir. Bu sebeple de ilimde aratrma bitmez. Bugünkü bulgulara göre verilen hüküm yarn yaplacak aratrmalara göre ufak-tefck farkllklar arzedebilir ya da taban tabana zd bir neticeye varabilir. Bütün bu ihtimallere açk kap brakmak en doru yoldur. Ancak asrlardr belli bir hükme balanm ve aksi de isbat edilememi malzemeden üphe etmek için de hiçbir ilmî ve makul gerekçe gösterilemez.
Bütün bu gerçekler muvacehesinde u ya da bu fikirlere hizmet maksadyla Sünnet'in hucciyyeti, fonksiyonlar ve teriî deeri gibi konularda ileri-geri laf etmek ehl-i ilmin ve insafn ii olamaz.
Peygamberlerin ve tabiî Hz. Muhammed'in bir takm fevkâlede üstün insanî vasflara ve ilâhî ihsanlara sahip ve mazhar olduunu kabul edenlerin O'na sadece bir hoparlör görevi vermeye kalkmalarm» O'nun bir h i d â y e t rehberi olarak insanlara gönderilmi olduunu deerlendirmekte güçlük çekmelerini anlamak mümkün deildir. Kald ki "teamüle ve hukukî anlaya göre, bir elçi onu gönderen gibi addedilir ve hatta elçinin sözü, onu memur edenin ahsen söyledii söz gibi kabul edilir. Bütün siyâset ve elçilik hukuku ite bu kaideye istinad eder... Bu mefhum Kur'an'da sk sk te'kid olunmutur. "Peygamberin getirdiini aln ve sizf menettigi eyden de sakma'* (el-Har (59), 7). "O peygamber kendi arzusunca konumaz, Onun söyledii, sadece Allah'n vahyeyledigidir" (en- Necm (53), 3-4) "Peygambere itaat eden, muhakkak ki Allah'a itaat etmi olur" (en-Nisa (4), 80)
Bu âyetler Peygamberin sünnetinin Allah'n emir ve nehyi yannda yer aldn göstermektedir. u
halde sünnete müracaat gerektiren âmil daima mevcuttur."[11]
Getirip tebli eden anlamnda Hz. Peygambere -mecâzen-vâz- din demek bile mümkünken, onun yorumuna ve iradna muhtaç olmadan getirdii dini anlamak ve yaamak nasl mümkün olacaktr? Bu mümkün olmaynca, sünnet'in dinin kayna olarak hucciyyeti ve fonksiyonlarn münakaa etmek
kimseye bir ey kazandrmayacaktr.[12]
Balaycl
Sünnetin bir bütün ve kavram olarak balaycl kesindir. Hz. Peygambere uyulmasn, onun verdii hükme tam bir rza gösterilmesini, onun hükmü karsnda kimseye muhayyerlik hakknn tannmadn bildiren âyetler, sünnetin muslümanm hayatndaki balayc rolünü yeterince ortaya koymaktadrlar. Ancak Hz. Peygamberin deiik vasflaryla ortaya koyduu sünnet'in balayclk derecesinin ayn olmad da bir gerçektir. Bu noktann iyi bilinmesinde fayda vardr. Hz. Peygamber;
Risâlet (peygamberlik) vasfna bal olarak tebli görevi yapar.
ftâ (müftilik) vasfyla fetva verir.
Kaza (hakimlik) vasfyla hüküm verir, dava halleder.
mamet (devlet bakanl) vasf le bir takm idarî tasarrufta bulunur.
Tebli tasarrufunda Hz. Peygamber mübeUi ve nâkil'dir. Allah katndan kendisine ulaan gerçekleri halka nakleder. Bu, ümmeti balaycdr.
tftâ tasarrufu, Allah teâlânn hükmünü delillerden çkararak Allah adna haber vermek demektir. Bu da ümmeti balaycdr.
Kaza tasarrufu, sebep ve delillerin günlünde meydana getirdii kanaata göre kendisinin bir dava hakknda bir ina ve ilzam'da bulunmas, bir hüküm vermesidir. Peygamber kaza tasarrufunda yeni bir hüküm ortaya koyan (münî)dir. Halbuki risalette mübelli, ifta'da müttebF idi. Kaza tasarrufu sadece davada taraf olanlar balar.
mamet (devlet bakanl) tasarrufu ise ilk üç vasfma ek bir vasfla yaplm tasarruflardr. Bu üç vasfa ve tasarrufa dahil deildir, imamette açkça bir yaptrm gücü söz konusudur. Risâlet'in imameti gerektirmedii de bir gerçektir. Ama imamet de verilmise htikümdar-peygamber ortaya çkar. Fakat yine de bu iki temel vasfla ortaya koyduklar birbirinden farkldr, ayn mahiyette deildir. Bu sebeple de Hz. Peygamberin devlet bakam olarak yapt tasarruflarn geçerlii için devlet bakannn izni; hakimlik vasf ile yapt tasarruflarn geçerlii için de hâkimin hükmü gerekir.
Bu meselede de en önemli husus, Hz. Peygamberin tasarruflarnn hangi vasfna bal olarak ortaya koyduunun tesbitidir. Ulema bir çok olayda bu noktada farkl kanaatlara varmlar ve tabiatyla verdikleri hükümler de farkl olmutur. Biz burada sünnetin balaycl konusunda dikkatten uzak tutulmamas gereken bir ana noktaya sadece iaret etmek istedik. Meselenin detay konuya ait
kitaplardan izlenebilir.[13]
Karakteristii
Sünnet'in genel karakteristiini gerçekçilik ve esneklik yani u y g u 1 a n a b i 1 i r 1 i k olarak tesbit etmek mümkündür. Aslnda slam'n da genel durumu budur.
Bilindii gibi dinimiz en son ve m ü k e m e 1 din, peygamberimiz de en son peygamberdir. Kyamete dek geçerli olan Kur'an ve onun birinci elden açk-lamas ve uygulama biçimi olan s ü n n e t, her türlü art altndaki insanlarn meselelerine çözüm getirecek ve müslümanlar arasnda inanç ve davran birliini salayacaktr. O halde gerçeklerden hareket etmesi, insan tanmas, ona her türlü imkân ve artta yaayabilecei genel esaslar tedricî olarak öretmesi, ayn konuda da olsa uygulanabilir farkl ekil ve biçimleri sunmas pek tabiî olacaktr. Bu, cihanumullüün doal bir sonucudur. Bunun adna esneklik de diyebiliriz. Aym konuda farkl bilgiler sunan ve deiik uygulamalarn varln gösteren hadislerin, aslnda tabiîlikler manzumesi anlam tad ve bu farkllklarn müslümanlar için rahmet olduu açktr. Bir baka ifade ile tslam belli bir bölge veya ehir halkna gelmi olsayd, daha net ve deimeyen belki de tek tip ve tek ekilde uygulanabilen esaslar teklif «ederdi. Ancak o bütün dünyallara hitâbettiine göre, getirdii esaslarn bütün dünya artlarnda her türlü imkân ve kabiliyet seviyesinde uygulanabilir olmas, hitâbettii insanlarn doru yolu bulmalar, islâmî karakterlerini koruyabilmeleri açsndan oldukça önemlidir. Bu sebeple sünnet, meselâ tek tip bir giyim tarz önermemiîir. Giyim-kuam konusunda örtülmesi gerekli yerleri ve müslümann temel vasf olan "Allah'a kul olma" durumuna ters düen anlay ve uygulamalar "yasaklar listesi" olarak belirlemi; ötesini, fertlerin ve yaanlan bölgenin artlarna, malî imkânlarna, zevklerine, anlaylarna tek kelime ile dindarlk ve becerilerine havale etmitir.
O halde acele etmeden, Sünnet'e temelde ters düecek kabala ve katla dümeden meselenin
özündeki esneklik esprisine uygun davranlarla sünnetin yaanmasna ve yaatlmasna çalmak,
slam ahsiyetçiliinin ve îslâma hizmetin kaçnlmaz gereidir.[14]
Alglan
Sünnet, müslümanlarn ilk neslini oluturan sahâbiler tarafndan Hz.peygamberden duyarak, görerek veya O'ndan bizzat duyan ya da görenden iiterek alglanmtr. Alglama amac da yaamaktr. Ashab- kiram, birbirlerine daima Allah resulünden örendiklerini duyurmak ve meseleler hakknda Hz. Peygamberden örenilmi bir bilgi veya uygulamann olup olmadn sormak âdetinde idiler. Böylece sünnete ait veriler bir taraftan annda amel olarak pratik hayata intikal ederken, bir taraftan da bilgi halinde bellenmekte ve aktarlmaktayd.
Sonraki nesiller de kendilerinden öncekilerden hem tatbikat olarak, hem de bilgi olarak sünneti almlardr. Sünnete ait verilerin yazl vesikalar demek olan hadis metinleri ise bize dört merhaleden geçerek gelmitir.
Ezberleme (ifahî bilgi)
Kîtabet (Hz. Peygamberin izni ile O'nun hayatnda balam olan yazm faaliyeti)
Tedvin (Sünnet malzemesinin yazl halde bir araya toplanmas)
Tasnif u'll-Külüb (sünnet malzemesinin belli sistemler içinde kitapiatrlmas) Bu dörtlü merhale, "kim bile bile yalan uydurup bana isnad ederse, cehennemdeki yerine hazrlansn” tehdidinden kurtulma genel eilimi içinde pek ciddî ve ince aratrmalara dayal olarak ilk üç asrda
gerçekletirilmitir.[15]
Günümüzün mttslüman, öteki islâmî ilimlerin bünyesindeki sünnet motif ve bilgilerine ilâve olarak, sünnete ait bilgi ve belgeleri HadisKitapla-r 'nda bulmaktadr. Sünnetin pratik yönünü de ksmen öncekilerden görerek ve bilinçli veya bilinçsiz yaayarak alglamaktadr.
Sünnetin alglanmasnda ilk müslüman nesillerle sonrakiler arasnda iki noktada fark vardr: 1. Amaç, 2."cktl. Sahâbiler kesinlikle srf bilgi edinmi olmak ya da sadece bakalarna aktarmak maksadyla deil, bizzat uygulamak, hayatlarn ona göre tanzim etmek gayesiyle sünneti öreniyorlard. Örendiklerini amel ile destekliyor, hayatlarn o "en güzel örnek"e benzetmeye çalyorlard. Bunun için de "Hz. Peygamberden örenilmi olan bilgi"yi aryor, soruyorlard. Kiisel kanlar deil, deliller peinde bulunuyorlard.
Sonraki nesillerde, özellikle günümüze yaklatkça, bilginin amele intikali , noktasnda, iç ya da d bir takm âmillere bal olarak açk bir geveklik görülmektedir. Bu geveklik bir takm hurafe ve bid1 at la r'n yaanmasnn da temel sebebi olmaktadr. O bid'at ve hurafeler ki, "sapklk sebebi1' olduklar bizzat Hz. Peygamber tarafndan bildirilmitir.
ekil açsndan farka gelince, sünneti ilk müslüman nesil dorudan Hz. Peygamberden veya O'ndan gören veya duyandan ifahen alma imkânna sahipken, sonraki nesiller, yazl metinler halinde bulduklar kitaplardan örenmek durumundadrlar. Bu da beraberinde getirdii bir takm ilmî güçlükler ve gerekler yannda uygulama olarak görme ansn da büyük ölçüde etkilemektedir. Dolaysyla da rnüslümanlar zaman zaman kendilerini youn ,bir sünnet tartmas içinde
bulmaktadrlar.[16]
Sünnet'in malzeme olarak deerlendirilmesini ve problemlerinin tetkikim Hadis timi üstlenmitir. Hadis ilmi ise, din bilimlerinin tümüne kaynak, malzeme ve metod yönünden tesir etmitir. Bütün dinî bilimler sünnetten olmayan, ya da Hz. Peygambere ait olmayan bir sözün veya uygulamann O'na maledilmemesi, sünnete, yabanc unsurlarn karmamas için müslumanlarn ve özellikle hadisçilerin gösterdii fevkalâde dikkat ve gayreti takdirle anmamz gerekmektedir.
Hadisçiler tarafndan gelitirilen metodoloji gerçekten yegânedir. Zamanla öteki dini ilimler de bu metodolojiyi, yani, sözü veya uygulamay güvenilir vesikalarla söyleyenine veya ilk kez ortaya koyanna salkl bir ekilde ulatrma usulünü benimsemi, ilimde birinci el kaynaklara inme genel eilimi böylece yerlemitir. Bu sebeple sünnetten kaynaklanmam ve metod olarak ondan esinlenmemi dini bir bilimdah düünmek mümkün deildir diyebiliriz. Kur'-an bile, anlalmas açsndan sünnete muhtaçtr. Bu gerçei Mekhü\,"Kur'an'-n sünnete olan ihtiyac, sünnetin Kur'an'a olan ihtiyacndan daha fazladr” diyerek pek çarpc biçimde dile getirmitir. Hemen belirtelim ki, bu, asla Kur'-an'a bir noksanlk ya da acz nisbet etmek deildir. Sadece Kur'an'n insanlar tarafndan doru alglanmas ve anlalmas açsndan söylenmi bir sözdür. Bunu Abdurrahman b. Mehdî'nin u sözünde açkça görmekteyiz "Kii hadis'e yemek içmekten daha fazla muhtaçtr. Çünkü hadis Kur'an'
açklamaktadr."[17] Sünnet de sünnet olabilmek için Kur'an gibi bir asi'a dayanmak zorundadr. Yani deyim yerinde ise, Kur'an prensiptir; sünnet de açklamas ve uygulamas-dtr. Açklamann, açklanandan daha vazh daha net ve daha detayl olmas da pek tabiîdir. Kur'andaki prensiplerin pratie dönütürülmesi, uygulama biçimi kazanmas bakmndan ilk ve en doru örnek olarak sünnet birinci dereceden önem arzetmektedir. Bu, amel! noktadan bir deerlendirmedir. Hukukî açdan meseleye baktmz zaman elbette Sünnet, Kur'andan sonra ikinci derecede hukuk kaynadr. Allah'n kitab ve Resulünün sünneti, bizzat Hz. Peygamber tarafndan doru yoldan ayrlmamann iki temel esas olarak gösterilmi, müslü-man kimliinin bu iki temel esasa sk sarlmaya bal olduu bildirilmitir:
"Sk sarldnz sürece ala saptmayacanz iki ey brakyorum size: Al-lan'in kitab ve
Resulünün sünneti..."[18]
Kur'ann bütünüyle tam ve doru anlalabilmesi ve prensibi ortaya konulmu uygulamalarn (ibâdetler, beeri ilikiler, devletler aras münasebetler, âhi-ret âlemi hakkndaki bilgiler v.s.)
istenilene uygun olarak yerine getirilmesi ancak sünnetle mümkün olacaktr. Sünnete ba vurmadan Kur'anla yetinme düünce ve teebbüslerinin isabetsizlii yine bizzat Hz. Peygamber tarafndan önceden haber verilmitir. Sünneti Önemsemeyen davranlar, aslnda onu özde ayn olduu v a h y kaynandan ayr görmek gibi bir büyük yanla dümektir. Halbuki Kur'an'n ilk ve en yetkili müfessiri Hz. Peygamberdir. Hatta O'nun temiz hayat, canl Kur'an'dr. Bu yüzden de sadece O'nun hayatn taklid etmek d i n saylmaktadr. Bunun dnda kimsenin hayat d i n olarak taklid edilemez. "Hocann dediini tut, gittii yoldan gitme" sözünün aslî manas da budur. Yani "hoca din adna sana doru olan söyler, sen onu tut. Fakat kendisi de nihayet bir insandr, yaantsnda hata edebilir. Din, onun hayat imi gibi anlayp taklide kalkma. Çünkü ne kadar yetimi olursa olsun, kimsenin hayat
din deildir" demektir...[19]
Sünnetin getirdiklerinden yararlanabilmek için hereyden önce Sünnet'in "en güzel örnek" olduuna, yaanabilirliine, insan özüne ve ihtiyaçlarna en üst seviyeden cevaplar getirmi olduuna inanmak gerekir. Sonra bu inanca dayal olarak sünneti kendi özellikleri ve karakteristii içinde tanmak lâzmdr. Zira Hz. Peygamber "âlemlere rahmet" ve "hidayet rehberi" olarak gönderilmitir. O'nun sünneti hidâyette olabilmenin çarelerini gösteren gidiat ve o'nun yolu kurtulua giden yoldur. Sünnetin kurtarclndan üphe etmek Hz. Muhammed'in risâletine kar çkmak anlamna gelecei için kiiyi imandan eder. Nitekim bn Mes'ud (r.a.)de "Nebinizin sünnetini terkederse-niz, saptnz
gitti demektir"[20] ikaznda bulunmutur, tmran b. Husayn (r.a.)'n da benzer bir uyars
bulunmaktadr.[21]
"Gerçekten sen doru yola çaryorsun" [22] "Eer O'na (Peygamber'e) itaat ederseniz doru yolu
bulmu olursunuz” [23] âyetleri sünnetin kurtarclna e-hâdet etmektedirler.
O halde bu kurtarclktan nasib alabilmek ve sünneti tanyabilmek için bugün yaplacak i, okumak ve örenmektir. Eksik, noksan hatta yanl bilgiler üzerine dayandrlacak hüküm ve hareketler daima insan yar yolda brakr. Hatta çou kez de istenmeyen sonuçlara götürür.
Hiç üphesiz sünneti daha yakndan tanyp yaayabilmek için Sevgili Peygamberimizin örnek hayatn iyi bilmek gerekir. Bunun için de Siyer, tslam Tarihi ve Hadis kitaplar okumak lâzmdr. Okumak, örenmek ve tereddüde düülen yerde bir bilene ba vurmak sünnet konusundaki bilgi
eksikliklerinin giderilmesi için yetecektir.[24]
Sünnete Sarlmak
Kurtarcl kesin olan Sünnet'e sarlma konusu "el-'tisam bi'I-kitab ve's-Sünne" adyla hadis kitaplarmzda belli bir bölüm içinde tetkik mevzuu edilen fevkalade önemi haiz bir meseledir. Ne yazk ki, halkmz, bid'at ve hurafelerden; aydnmz ise yabanc artlandrmalardan yakasn kurtaramad için bu konuda tam bir kargaa hüküm sürmektedir. Sünnete sarlma, sünnet d uygulamalara kar bamszlk ilanna baldr. Bu da her türlü taassub, kültür sakatl ve aalk duygusu ürünü özentileri bir tarafa itmek ve "Ben Müslümanm" diyebilmekle mümkündür. Bu, hiç bir zaman kuru bir iddia olarak deil, uur ve uygulama olarak ortaya konduu zaman önem tar.
Sünnete sarlmak meselesi, aslnda "hadisle amel" problemini ve bunun için de "fkhu'l-hadis'Mn eitim ve öretiminin yaygnlatrlmas gereini beraberinde getiren bir meseledir. Yani iin, ilmî boyutu vardr. Sadece eklî olarak sünnete sarlmay u yada bu ekilde giyinmekle veya hareket etmekle açklamak mümkün deildir.
Hem tebli görevini yerine getirmek hem de sünnet'i gelecek müslüman nesillerin tetkik ve istifâdesine sunmak için ilk devir ulemas sünnete ait verileri belli sistem ve disiplin içinde kitaplatrmalardr. Bu kitaplar asrlar boyu müslüman lar tarafndan deerlendirilmi, istifâde edilmi ve tabiî olarak herbiri hakknda bir hüküm de verilmitir. çlerinden alt tanesi Kütüb-i Sitte adyla en güvenilir ve muteber hadis kitab olarak benimsenmitir.
Bu alt hadis kaynann tamam bugün, öyle veya böyle Türkçe'ye tercüme edilmi bulunmaktadr. Kitapsz, ilimsiz hiç bir dava yürümez. Böyle olunca Kitap ve Sünnete ait kaynaklan okumak onlara zaman ayrmak, üzerinde düünmek, problemleri bu esaslar çerçevesinde halletme ihtiyacm duymak ve bu alanda ihtisas yapm kimselerle istiarelerde bulunmak artk günlük hayat programmza dahil olmaldr. Milletçe kültür seviyemiz ancak böyle bir gayretle ilerleme kazanabilecektir. Yabanc propagandalarn tesiri altndaki kafa ve gönüllerimizi ancak böyle bir disiplinle aslî zemininde tutabiliriz.
imdi sünnetin öretim ve uygulamas konusunda müslümanlara büyük hizmet vermi ve bilhassa ahkâm hadislerini bir araya toplamak gibi farkl ve fevkalâde bir hizmeti daha balangçta yerine
getirmi olan EbÛ Davud'u ve onun ba eseri Sünen'ini tanyabiliriz.[25]
II. Müellif Ve Eseri
"mam", "eyhu's-sünne", "mukaddemu'I-huffâz" ve «Muhaddi8u'l-Basra.f • gibi unvanlara sahip olan müellif Ebû Da-vud, h. 202'de Sicistanda domutur. Tam ad; Ebü Davud Süleyman b. el-E'âs b. tshak b. Beîr b. eddâd b. Amr b. mrân el-Ezdî es-Sicistânî'dir. Nisbele-rinden birincisi kabile, ikincisi memleket nisbeleridir ve ittifakidir. O'na, Sicis-tan kelimesinin bir çeit ksaltmas olan S i c z'e nisbetle e s - S i c z î denildiine de rastlanlmaktadr.
EbÛ Davud'un Türk ve arab olduuna dair iki ayr görü ileri sürülmektedir. Sicistan, Afganistan'n güney kesimine düen Afganistan - ran snr bölgesi olarak Türk yerleim bölgelerindendir. Ancak Ezd Kabilesi de Yemen'de mehur büyük bir arab kabilesidir. Ebu Davud'un milliyeti hakkndaki iki ayr deerlendirme muhtemelen bu iki esasa dayanmaktadr.
Ebu Davud'un büyük dedelerinden lmran; Hz. Ali tarafndan Sffin savama katlm ve orada ehid dümütür. Aabeyi Muhammed el-E'as ise, Ebu Davud'a ilim yolculuklarnda arkadalk etmitir. Olu Ebu Bekr Abdullah mehur bir muhaddistir. Müellifimizin ailesi hakknda kaynaklarn
verdii bilgi bunlardan ibarettir. [26]
Ça-Çevresi
Ebu Davud'un yaad ça, özellikle hadis ilmi tarihi bakmndan “altn ça” kabul edilen hicri III. asrdr. Aslnda bu ça, islam medeniyetinin ve islâmî ilimlerin tam bir inkiaf ve gelime gösterdii, her dalda klasik ve temel eserlerin verildii hareketli ve bereketli bir dönemdir. Adeta kurulu merhalesinin bütün yönleriyle gerçekletirildii yeni ilmî faaliyetlere zemin hazrland çadr.
Hadis ilmi açsndan kütüb-i sitte müelliflerinin yaad bir dönem olan hicri üçüncü asr, siyasî açdan da Abbâsilerin hilâfet dönemine rastlamaktadr. EbÛ Davud, dokuz Abbasî halifesinin
iktidarn idrak etmitir.[27]
Yetimesi
Ebu Davud, ilk bilgileri kendi yöresinin âlimlerinden aldktan sonra, o günün ilim geleneine uyarak ilim tahsili için Irak, Ceziretu'l-arab, am, Msr gibi yörelere ve bu yörelerdeki ilim merkezlerine gitmi oralardaki alimlerden hadis tahsil etmitir. Onun uzun süre kald ehirler arasnda Horasan, Rey, Her at, Küfe, Badad ve Tarsus bata gelmektedir, ömrünün sonlarna doru(h. 271-884'de) göçtüü Basra'y da bu arada saymak gerekir.
Ebu Davud'un, gezdii bu geni yörede kendilerinden istifade ettii hocalar kadrosu 300'Ü
bulmaktadr. Bu rakam tbn Hacer (852/1448), Sünen ve öteki eserlerinden tesbit etmitir.[28]
Bunlar arasndan bilhassa Ahmed b. Hanbel, (241/855), Kuteybe b. Saki (240/854), Müsedded b. Müserhed (228/842), Said b. Mansur (227/841), Hen-nâd es-Seriyy (243/857), Ali b, el-Medînî (224/838), Yahya b. Main (233/847), Hayve b. ureyh (224/838), Halef b. Hiâm (227/841) ve Amr
b. Avn <225/839) zikre deer.[29]
lmi ahsiyeti
Hadisin fkh, illetleri, metin ve sened olarak tad hususiyetleri ilim ansyen hakknda fevkalâde geni bir bilgiye sahip olan "hadis mütehasss" Ebû Davud'un ilmî ahsiyetini belli kriterlere göre öylece tesbit edebiliriz.
lmî ahsiyet'in temelinde, günün artlarna göre iyi ve etrafl bir tahsil aranr. Müellifimizi bu açdan ele alacak olursak, hocalarnn, o günün slam dünyasnn en muteber ilim adamlar, olduunu görürüz. Biraz önce verdiimiz isimler bunun ack delilidir. Devrinin ilim merkezlerini gezmi olmas, gerek bilgi - görgü olarak, gerekse met od, uygulama ve kavray olarak onun ilmî kiiliini bulmasnda fevkalâde müessir olmutur.
Bu durumu ve onun ilmî ahsiyetinin bir baka yönünü, çadalarnn meslektalarnn ve hatta hocalarnn ona yönelik deerlendirmelerinde görmek mümkündür. Hocas Ahmed b. Hanbei'in, kendisinden fttire ile ilgili hadisi yazm olmas; Sehl b. Abdullah es-Tüsterî (283/896)nin; "Resulullah'n hadislerini rivayet eden dilini çkar da bir öpeyim" diye takdir duygularn sergilemesi, devri ulemasnn Ebû Davud'a gösterdii yaygn itibarn iki ayr göstergesidir. Onun hakknda ulemann söyledii sena cümlelerine kaynaklar uzun uzun yer vermektedirler. Biz bu iki misali yeterli gördük.
"lmî ahsiyet"in bir baka göstergesi ya da unsuru dikkatli bir aratnc-lk'tr. Bu acdan bir hadisçi olarak Ebû Davud'un taklidden çok tahkik i benimsemi elmas, gerçekten engin ilminin belki de hakiki sebebidir. Bi'r-i Buza'a ile ilgili hadisin sonunda verdii bilgi müellifimizin aratrclk vasfn yanstan en güzel örneklerden biridir. O, unlar söylemektedir:
"Ridam kuyunun azna serdim. Sonra da onu karladm. Tam alt zira' geldi. Bana bahçenin kapsn açan ve beni içeri alan kiiye, "kuyunun eski hali deitirildi mi?" diye sordum.“Hayr”dedi.
Suyun rengi bozuktu."[30]
EbÛ Davud bu sözlerini, Kuteybe b. Said'in, kuyunun en çok uyluklara en az baldrlara kadar su tuttuuna dair açklamasn kaydettikten sonra söylemektedir. O, rivayet ettii bu bilgi ile yetinmeyip imkan bulunca kuyuyu bizzat kendisi ölçmü, durumu yerinde tahkik etmi, suyunun renginin bozuk olduunu tesbit etmitir. Bütün bunlar nasl yaptn da tam bir ilim namusu içinde tek tek anlatmaktadr. Yapt ise ve yöntemine itiraz kapsn açk brakmaktadr.
Ebû Davud'un bu tutumu, onun aratrmaclnn ve ilmî dürüstlüünün takdir edilmesi gereken delilidir. lmî bir titizliktir.
O'nun ilmî ahsiyetinin bir baka unsuru damünekkidli i'dir. Aslnda klasik devir hadisçilerinin müterek özelliklerinin banda onlarn iyi birer rical ve metin münekkidi olmalar gelir. Bu, hiç üphesiz megul olduklar hadis ilminin ana karakteridir. Süneni, Ebû Davud'un gerek tantm gerek tenkid olarak rical ve metin konusundaki hassasiyet ve ihtisasnn örnekleriyle doludur.
Ayrca Ebû Davud'un aratrclk ve münekkidlik yönünü ortaya koyan gerçekten çok fazla tesbit
ve ehâdet bulunmaktadr. Takdir ifâdelerindeki anlalabilir mübalaa unsurlarm dikkate alarak söyleyelim ki, bu uhâdetler onun* ilmî ahsiyetinin bir baka unsuru olan ilmiyle âmil olma durumunu yani dini yaayn, vera ve takvasn da yeterince ortaya koymaktadr.
“— Ebû Davud, Hadis ilminin hafz, dini yaamakta iffet, salah ve verân doruk noktasnda, bir hadis süvârisidir."
“— Davud (a.s.)'a nasl demir yumuatlmsa, Ebû Davud'a da Hadis ilmi öylesine kolaylatrlmtr."
“— Hadisleri tahric eden ve sabit olanlar malûl olanlardan, hatay-sevabtan ayrabilendört kii vardr: Buhâri, Müslim. Onlardan sonra da Ebû Davud ve Nesâî..."
“— O, hadiste reis, fkhta reisdi. Heybet, saygnlk, salah ve takva sahibi; Ahmed b. Hanbel'e benzer biriydi."
lmî ahsiyet'in en tartlmaz göstergesi Eserdir. airin dedii gibi "Âyi-nesi itir kiinin lâfa baklmaz - ahsn görünür rutbe-i akl eserinde." Bu noktadan hareketle Ebû Davud'u tetkik ettiimizde, onun bilhassa Sünen'i ve dier eserleri, müellifimizin ilmî kiiliini yeterince ortaya koyacak nitelikte olduunu görmekteyiz. SUnen'inin, kütüb-i sitte*nin üçüncü srasnda yer almas bunun açk göstergesidir.
Bir ilim adamnn eserine talebelerini de katmak elbette gerekecektir. Ebû Davud'un talebeleri arasnda, Sünen'inin râvisi olanlara ilâveten, yine kütüb-i sitte müelliflerinden Tirmizî (279/892) ve
Nesâî (303/915) ve daha bir çok mehur muhaddis bulunmaktadr.[31]
Ayrca Ebû Davud'un ilmî ahsiyetinin bir baka yönüne misal olarak biraz sonra nakledeceimiz olayda da görülecei gibi O, imar istenen Basra'nn ihyasn salamak üzere orada oturmaya davet edilecek kadar ilmî öhret sahibiydi. Günümüzde nasl kal kndr il m ak istenen yörelere birer Üniversite açma yoluna gidiliyorsa, ogün Basra'nn ihyas görevini yalnz basma Ebû Davud Üsleniyordu. O'nun Basra'da olduunu duyan ilim taübleri ona gelecek ve böylece ehir yeniden canlanacakt, tlim ve ulemann hem manevî hem maddî açdan ihya ve ümran vesilesi olduunu Ebû Davud'un ahsnda görmekteyiz.
Burada una da iaret edelim ki, Ebû Davud'un Basra'ya davet edilmesi olay, ayn zamanda bizim medeniyetimizin temel Özelliinin ilim olduunu ve bu medeniyetin temelinde ulemânn tartmasz bir yere ve role sahip bulunduunu da gözler Önüne sermektedir.
"lmî ahsiyef'in bir baka ölçüsü, âlimin, ilmin erefine sahip çkan bir genel tavr içinde olmasdr. Bu da daha çok, ilmi kendi zemininde ve kendine has artlar içinde, bilhassa yöneticilerin istismarna imkan brakmayacak ekilde yaymaya çalmakla isbat edilebilir. Ebû Davud'u tam bir ilmî sorumluluk içinde görmekteyiz. u olay bunun en açk delilidir. Kendisine hizmet etmekte olan Ebû Bekr b. Câbir anlatyor:
Badatta Ebû Davud üe beraberdik. Birgün akam namazn kldktan sonra kap çalnd. Açtm. Bir de ne göreyim, bir görevli:
Emir EbÛ Ahmed el-Muvaffak geldi içeri girmek için izin istiyor, dedi. Dönüp durumu Ebû Davud'a bildirdim. îzin verdi. Emir girdi ve oturdu.Sonra Ebu Davud emire;
Bu vakitte Emiri buralara getiren nedir? dedi. Emir;
Üç i için geldim, dedi. Aralarnda u konuma cereyan etti:
Neymi bunlar?
Basra'ya gidip oraya yerlemeniz. Dünyann dört bir yanndan ilim talibleri sana gelirler ve böylece Zenci basknndan sonra harabe haline gelmi ve terkedilmi olan Basra da enlenir.
Bu birincisi. kinci i nedir?
Çocuklarma “Sünen”i okutup rivayet etmeniz.
Evet, üçüncüsü nedir?
Sünen'i rivayet için bizim çocuklara özel bir zaman ayrman. Zira halife ve emirlerin çocuklar halk ile bir arada olamazlar.
te bu asla olmaz. Zira ilim konusunda yönetici de yönetilen de ayndr, eittir.
bn Câbir demitir ki, Emir'in çocuklar dier örencilerle beraber derse geldiler, ancak onlarla
dierleri aras bir perde ile ayrld.[32]
Öte yandan Ebû Davud'un, ilmî hassasiyeti ve hakka balln, edost, akraba hatr asla
gölgeleyemezdi. Olu Ebû Bekr Abdullah hakknda "Olum Abdullah yalancdr" demi[33] onun hadiste güvenilir biri olmadm açk ekilde ortaya koymutur.
Bu olaylar, büyük hadisçilerin aa-yukan hepsinde görülen "hak yanls" olma ve 'Mimin erefi"ni hereyin üstünde tutma titizlik ve cesaretini göstermektedir. lmî ahsiyetin en belli bal
gereklerinden biri belki de en önemlisi de bu tavrdr.[34]
lmi ahsiyet'te, ilmî murfikebe ve denetime rza göstermek de önemli bir unsurdur. Bu açdan müellifimiz ayn olgunluk içindedir. "Sünen'ini tasnif e-dince hocas Ahmed b. Hanbel'e arzetmi ve onun denetimini salam ve tasvibini almtr. Günümüzde ilmî ve akademik çalmalar nasl htisas Jürileri tarafndan tetkik edilir ve deerlendirilirse, geçmite de ulemâ eserlerini, zamann mehur âlimlerine arzeder ve onlarn görülerini kendiliklerinden alrlard. Bu, ilmi mes'ele edinmenin tabiî gerei ve sonucudur.
timi ahsiyet'te, ilmS murflkebe ve denetime nza göstermek de önemli bir unsurdur. Bu açdan müellifimiz ayn olgunluk içindedir. "Sünen "ini tasnif edince hocas Ahmed b. Hanbel'e arzetmi ve onun denetimini salam ve tasvibini almtr. Günümüzde ilmî ve akademik çalmalar nasl htisas Jürileri tarafndan tetkik edilir ve deerlendirilirse, geçmite de ulemâ eserlerini, zamann mehur âlimlerine arzeder ve onlarn görülerini kendiliklerinden alrlard. Bu, ilmi mes'ele edinmenin tabiî gerei ve sonucudur.
Müellifimizin ilm! ahsiyetinde, mensup oMugu mezhebin de elbette bir pay ve yeri olacaktr. O'nu HanbeG fakihi olarak gösterenler, O'nun Ahmed b. Hanbel ile olan yakn ve scak ilmî alakasndan hareket etmilerdir. afiî tabakâtnda kendisine yer verilmitir. Oysa, O'nun dier hadisçiler gibi hiçbir mezhebin görüünü benimsememi olduu, bal basma sünnetin fkh ile
megul bir muhaddisfakih olduu açktr.[35]Mekkelilere yazd mektubta, Sünen'ini tantrken herhangi bir mezhebe mensubiyetini imâ eden herhangi bir beyânda bulunmamtr. Zaman zaman u veya bu mezhebin görülerine yakn olmas, aralarnda paralellik bulunmas, onun, o mezhcbten olduunu göstermez. Unutulmamaldr ki, hadisçinin mezhebi hadistir. Zaten Ebû Davud da sünnete uymakta selef anlay üzerindeydi. Kritik kelâm konulara dalmaktan daima uzak dururdu.
Ayrca bize göre ilmî ahsiyetin bir dier ölçüsü de megul olunan sabada belli terkib ve sonuçlara ulaabilmek ve bu sonuçlar genel deerlendirmeler halinde ifadelendirebilmektir. Müellif Ebu Davud bu noktada da fevkalade dikkat çekici bir beyâna sahiptir. Beyüz bin hadis arasndan seçtii 4800 hadis ile meydana getirdii Sünen'i takdim ederken, "müslümann dini hayat için 4
hadisin yeter"[36] olduunu söylemitir. Böyle bir sonuca varmak, konuyu bütün yönleriyle hazmedip temel noktalan yakalayabilme kabiliyet ve dikkatini, haza-ketini gösterir. O, bu dört hadisi öyle sralamtr:
1. Ameller niyetlere göredir.
2. Malayâniyi terketmesi kiinin olgun mü'min olduunu gösterir.
3. Kendisi için istediini mü'min kardei için de istemedikçe kii kamil mü'min olamaz.
4. Helal bellidir, haram bellidir. Aralarnda üpheli baz ilerde vardr..."
Daha sonra "medar slam" (= slam ahkâmnn üzerinde dönüp durduu esaslar) olarak benimsenecek olan bu deerlendirme, Ebu Davud'un ilmî ahsiyeti'nin daha sonraki dönemlere de damgasn vurduunu delillendirmektedir.
Netice itibariyle tasnif devri müellifleri arasnda fevkalade bir yere ve ilmi kiilie sahip olan
Ebu Davud, sonraki dönemlerde de eserleri ve kiiliiyle takdir görmü muhaddislerden biridir.[37]
Vefat
Müellifimiz Ebû Davud 16 evval 275 Cum'a günü Basra'da 73 yandayken vefat etmi, cenaze namazn Abbas b. Abdilvâhid el-Hâimî kldrm ve Süfyân es-Sevrî*nin kabri yanna
defnedilmitir. Rahmetullah aleyh.[38]
Eserleri
Müellifimiz Ebû Davud'un bugün ismen bilinen 19 eseri vardr. Bunlardan 4 tanesi baslmtr. Dierleri ya yazmalarnn mevcudiyeti ya da kendilerine yaplan atflar veya onlardan yaplm iktibaslar vesilesi ile ismen tannmaktadr.
Baslm olan eserleri unlardr:
Risaleluhu fi vasf ki tâbi's-Sü nen Zâhiriyye (hadis 347), yazma nüshas bulunan bu mektubu» M. Zahid Kevserî Kahirede 1369* da neretmitir. Ayrca Muhammed Sabba da Advâu'-eri'a mecmuasnda (say 5,1394) tahkikli olarak yaynlamtr. Daha sonra müstakil basks da yaplan bu mektubu, M. Sab-ba'n tahkikinden yararlanarak tercüme etmi bulunmaktayz. Tercüme bu mukaddime içinde yer alacaktr.
el-Merasîl: Mürsel hadislerle ilgili olup Reisu'l-küttâb 145/2 ve Köprülü 294/2'de yazma nüshalar bulunan bu eser Kahire'de 1310'da baslmtr.
Mesfiilu'l-lmsm Ahmed: Fkh konularna göre tertib edilmi olan eser, Ah-med b. Hanbel'e tevcih edilen sualler ve cevaplan ihtiva etmektedir. Reid R-za'nn tahkiki ile Kahirede baslmtr. Daha sonra ofset basklan yaplmtr.
Bunlarn dndaki Ebû Davud'a ait eserler öylece sralanabilir:
el-Mesâil, en-Nasih ve*l-mensûh, câbâtuhu an suâlâti Ebî Ubeyd Muhammed b. AH b. Osman el- Âcurrî, Kitâbu'z-zühd, Tesmiyetu hveti'l-Iezîne reva anhum el-hadise, Kitâbu'l-kader, Esiletün li Ahmed b. Hanbel ani'r-ruvât ve's-sikât ve'd-duafâ, Kitâbu*l-ba's ve'n-nüûr, Delâilu'n-nübuvve, et- Teferrüd fi's-Sünen, Fedâilu'I-Ensâr, Müsnedu Mâlik, ed-Dua, tbtidau't-vahy ve Ahbâru'l-Havâric.
Bütün bu eserler içinden Sünen ve Sünen'in muhtevasn tantan Risale ilâ ehl-i Mekke diye de bilinen Ebû Davud'un mektubu, dorudan bizi ilgilendirmektedir. Dier eserleri, muhtevalar Ebû Davud üzerinde yaplacak etrafl bir ilmî çalma konusudur.
Biz burada S ü n e n'i tantacak ve müellifin sünen hakkndaki mektubunun tercümesini vermekle
yetineceiz.[39]
Sünen
Ebû Davud'un Sünen'ini tanmak için öncelikle hadis edebiyat içinde sunen diye bilinen türü tanmak gerekir.
Tarihî bir gerçektir ki, ilk devirlerden beri hadisciler a h k â m ve i' t i k a d ile ilgili hadislere ayrca bir önem atfetmilerdir. Yani hiçbir zaman bu iki konuya ait hadisleri meselâ târihî hadisler
(meâzî hadisleri) ile bir tutmamlardr.[40]
Bu genel tavrn bir neticesi olarak hicrî IH. asrn ikinci yarsndan itibaren hadisciler, sadece ahkâm hadislerini toplamaya yönelmilerdir. te bu yöneli hadis edebiyat tarihi içinde süne n'leri
meydana çkarmtr.[41]
Hadis edebiyat çeidi olarak sünen, taharetten vasiyyete kadar bütün fkh konulara dair hadisleri ihtiva eden eserlerdir.Bunlar öyle tarif etmek, de mümkündür: Fkh bablarna göre tasnif edilmi ahkâm hadislerini muhtevi kitaplardr.
Sünen'Ier fkh görüle telif ve tasnif edildikleri için, genellikle Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirlerini bize nakleden m e r f u' hadisleri ihtiva ederler. Mevkuf ve maktu’ haberlere pek yer
vermezler.[42]
Süne n'lerin muhtevalarn, ibâdâ t, muamelât ve ukûbâ t'tan ibaret saymak mümkündür.
Bu mahiyette olmak kaydyla sünen denilince ilk akla gelen, k ü t ü b - i s i 11 e'ye dahil olan s ti n
e n'Ierdir. Bunlarn banda da, hiç üphesiz. Ebû Davud'un S ü n e n'i yer almaktadr.[43]
Ad
Ebû Davud'un eserinin Sünen adn tadnda üphe yoktur. Zira bizzat müellif Mekkelilere yazd mektubunda kitabn "Sünen" diye anmaktadr. Ulema da onun eserini hep Sünen olarak isimlendirmitir. Kurtubî'-nin tefsirinde "Musannef" demesi, telif sistemi itibariyle bir isimlendirmedir. el-Hâimî'nin naklettiine göre, Ebû Davud "Tarsus'ta 20 «ene kaldm ve Müs-ned'i yazdm, 4 bin hadis topladm..." demektedir. Müellifin bu sözü de, kitabn isimlendirmekten çok,
ihtiva ettii hadislerin genel karakterlerini belirtmektedir.[44]
lk mi?
Ebû Davud'un ilk Sünen müellifi, eserinin de ilk Sünen olduuna dâir beyânlar, mutlak olarak deil, baz kaytlarla kabul edilebilecek bir deerlendirmedir. Yani be bine yakn ahkâm hadisini böylesine güzel bir tertib ile ilk kez Ebû Davud'un ortaya koyduunu kabul etmek daha isabetlidir. lk ârih Hattflbî (388/998)'nin, "Din ümi alannda benzeri telif edilmemi çok deerli bir kitap... Ondan önce bu ii yapan ve onun arkasndan ona benzer bir eser ortaya koyan tanmyoruz" sözlerini hep muhteva ve tertib açsndan ilk ve benzersiz oluu anlamnda almak lâzmdr. Sünen'in bu müstesna durumunu ulemâ pek canl ifâdelerle anlatmaya çalmlardr. Meselâ Ebû Zeke-riyya es-Sâcî; "Allah'n kitab slam'n asF; Ebü Davud'un "Sünen"i ise slâm'n mesnedi (and) idir" demitir.
bnu'l-Arâbî elindeki Sünen-i Ebî Davud'u iaret ederek,"<fin adna elinde Allah'n kitab ve u kitaptan baka bir ey olmasa kii, ilim adna hiçbir eye muhtaç olmaz" demitir.
Hattâbî ise, Sünen'i tantan mukaddimesinde tarihî açdan önemli baz bilgiler de vererek unlar söyler:
Ebû Davud'dan Önce, ahkâm, ah bâr, kssalar, mevâiz ve âdâb gibi konularn tamamn içeren Camiler ve Müsnedler gibi geni eserler vard. Fakat sadece Hz. Peygamberin kavi, fiil ve takrirlerinden ahkam yönü ar basan sü-nen'leri bir araya getirmeyi kimse düünmemis,boylesi bir Özelletirmeye, uzun ve kark konular arasndan ahkâm özletirmeye muktedir olmamtr. Bu sebeple Sünen-i Ebî Davud, hadis imamlar ve haber âümlerince beenilmi ve dünyann dört bir yanndan ilim talihleri Ebû Davud'a akn etmi rihleler gerçekletirilmitir.
Gazzâlî de “müctehide ahkâm konusunda yalnz bana Sünen-i Ebî Davud yeter” demitir.
Sünen, müellifin büyük bir ihtimalle ilk eseridir ve Tarsustaki yirmi yllk ikâmeti srasnda telif edilmitir. 202'de doan Ebû Davud'un 241'de vefat eden Ahmed b. Hanbel'e eserini takdim ettii ve talebelerinden 6 kez batan sona Sünen'i kendisinden dinleyenlerin bulunduu göz önüne alnrsa, Sünen'in ilk eseri olduunu kabul etmek gerekecektir. Bunun tabit sonucu da krk yla yakn bir süre Ebû Davud'un Sünen'i okuttuudur. Zira kendisi 275*de vefat etmitir. Vefat ettii yl kendisinden Sünen'i dinleyen talebeleri bulunmaktadr. Krk yl süre ile okutulan kitapta baz çkarmalarn, takdim-tehirlerin ve hatta baz ilâvelerin olaca da bir baka tabiî sonuçtur.leride iaret edilecek olan Sünen-i Ebî Davud nüshalar arasndaki baz farklarn bir sebebi de budur.
Bu güzel kitap, müellif tarafndan kaleme alnm bir mukaddimeden yoksundur. Müellifin krk yla yakn bir süre okuttuu kitabna bir mukaddime yazmam olmas aslnda insana garib gelmektedir.
Ancak Buharî gibi dier baz müelliflerde de ayn durum görülmektedir.[45] Ne var ki Sünen'den ayr da olsa onu bize tantan müellifin kaleminden çkma bir mektup elimizde bulunmaktadr: Risale ttfi ehl-i Mekke.
Günümüze kadar tam olarak Türkçe'ye çevrilmemi olan Ebu Davud'un bu mektubunun tercümesini
sunmay Sünen'i tanmak bakmndan lüzumlu görmekteyiz.[46]
Ebu Davud'un Mekkelilere Mektubu (x)
Bismillahirrahmanirrahim
Muhammed b. A bd il aziz el-Hâimî anlatyor:
"Ebu Davud Süleyman b. el-E'as b. shak b. Beîr b. eddâd es-Sicistanî Meklelilere ve bakalarna yazd mektubu konusunda kendisinden bilgi istendiinde cevaben bize unlar yazdrd:
"Selamün aleyküm... Kendisinden baka ilah olmayan Allah'a hamdeder ve her anldnda kulu ve Resulü Muhammed1 i rahmetine arketmesini niyaz ederim.
Allah bize ve size skntsz ve sonunda hesap olmayan bir afiyet versin.
Sizler Sünen isimli kitabmdaki hadislerin, sünen konusunda bildiklerimin en sahihi midir diye soruyor ve benden açklamada bulunmam istiyorsunuz.
Sorularnz dikkatle inceledim. Eserin tamamnn; bildiim en sahih hadislerden müteekkil olduuna emin olabilirsiniz. Ancak bir hadis iki ayr sahih senedle rivayet edilmi olur da birinin isnad daha kuvvetli, dierinin de râvisi hfz yönünden daha ileri ise, bu durumda, çou kere hfz kuvvetli olan tercih ettim. Kitabmdaki bu tür hadisler on kadardr.
Bir konuda birçok sahih hadis mevcud olsa da bir bab bal (terceme) altnda bir veya iki hadis verdim. Böyle yapmasaydm kitabn hacmi büyürdü. Bu ekilde davranmakla kitaptan istifadeyi kolaylatrmak istedim.
Kitapta bir hadisi iki veya üç deiik senedle tekrar etmisem, sebebi, farkl ve fazla bilgi ihtiva etmesindendir. Zira ayn konudaki herhangi bir hadis deiik senedle rivayet eedilmî olmasndan dolay dierlerinde olmayan daha fazla malumat ihtiva edebilir.
Çou kez uzun hadisleri ihtisar ettim. Zira hadisi bütün uzunluuyla ver-seydim, duyan ve okuyanlardan bazlar konuya ait hükmü belirleyen ksmnn neresi olduunu bilemezlerdi. te bundan dolay uzun hadislerin sadece o bablâ ilgili ksmn aldm.
Süfyân es-Sevrî, Mâlik b.Enes ve el-Evzâî gibilerinin yaad dönemdeki âlimler mürsel hadislerle amel ederlerdi. Bu anlay afiî'ye kadar sürdü. O, mür-sel hadisleri delil olarak kullanma konusunda belli artlar ileri sürdü. Ahmed b. Hanbel ve bakalar da bu konuSda afiî'nin görülerini benimsemilerdir.
Bir mevzuda, mürsel hadisin zddna bir roüsned hadisin mevcud olmad veya müsned hadisin hiç bulunmad yerde, her ne kadar kuvvet bakmndan müsned hadis gibi olmasa da mürsel hadisle ihticac olunur.
Kitabmda metrûku'l-hadîs (yani hadisi terkedilmi) râviden alnma herhangi bir rivayet
yoktur.[47]
Ayn konuda kendisinden baka, ona benzer herhangi bir hadis bulamadmdan dolay m ü n k>e r bir hadise yer vermisem onun m ü n k e r olduunu mutlaka açkladm.
Sünendeki hadisler çok az müstesna îbnu'l-Mübarek ve Veki'in kitaplarnda mevut deildir. Çünkü bunlarn kitaplarndaki hadislerin ekserisi m ü r s e I'dir.
Sünen'de Malik b. Enes'in Muvatta'nda yer alan bir miktar hadis bulunmaktadr. Ayn ekilde Hammad b. Seleme ve Abdurrezzak'n Musannef'lerinde yer alan hadislere de rastlamak mümkündür. Öyle sanyorum ki, Sünen(in bölümlerinde bulunan hadislerin üçte biri bile anlan kitaplann hepsinde yer alm deildir.
Elde ettiim hadisleri düzenli bir ekilde te'lif ettim. Deiik bir tarikle yer alm olmas durumu hariç, kitabma almadm bir sünnet (hadis) hatrlatlacak olursa, bil ki, o hadis deeri olmayan bir rivayetten ibarettir. Zira ben okuyup örenmek isteyene kar kitabn hacmi büyür (göz korkutucu olur) düüncesiyle hadisin bütün tariklerini vermedim. Kendimden baka da kl krk ya-rarcasna bir aratrmayla hadis toplayan (kitap telif eden) birini tanmyorum. Ancak Hasenb. Ali eKHallâl ahkâma dair 900 kadar hadis toplam ve yine tbnu'l-Mübârek de ahkâma dair Resûlullah'dan nakledilen hadislerin 900 kadar olduunu söylemitir. Kendisine, Ebû Yusuf un 1100 kadardr, dedii hatrlatlnca da Îbnu'l-Mübârek; "Ebu Yusuf surdan burdan bir takm zayf hadisleri de almtr" eklinde karlk vermitir.
Kitabmda yer alp da kendisinde iddetli vehn (zayflk) bulunan hadislere (geçtii yerde) iaret ettim. Senedi sahih olmayanlar da bunlara dahildir.
Hakknda bir ey söylemediklerim s a 1 i h t ir (i'tibar veya ihticac olunabilir). Eserimi ben deil de bir bakas telif etseydi, bu söylediklerimden çok daha fazlasn söyler, överdim.
Bu.öyle bir kitaptr ki Nebî (s.a.) den salih isnadla vârid olan (her) sünnet onda mevcuttur. Ancak hadisten çkarlm sözlere (hükümlere) pek yer verilmez. Bunlar yok denecek kadar azdr.
Kur'an- Kerim dnda insanlarn örenimine bundan daha çok ihtiyaç duyacaklar bir baka kitap bilemiyorum. Ve yine bu kitab elde ettikten sonra baka bir hadis kitabna sahip olmad için ilmî bakmdan zarara urayacak bir kii de tanmyorum. Eser incelenip üzerinde düünüldüü ve ânlamayacahldn-da onun deeri ortaya çkacaktr.
Fkh meseleler es-Sevrî, Mâlik ve e-âfiî'nin meseleleridir. Topladm hadisler de bu meselelerin nass (kaynaklar)n tekil etmektedirler.
Kiinin, bu kitapla birlikte Nebî (s.a.)'nin ashabnn görülerine (ve uygulamalarna) da yer vermesi benim için memnuniyet vesilesi bir durumdur. Ayrca Câmi-i Süfyân es-Sevrî gibilerini elde etmesi de yerindedir. Zira Süfyân es-Sevrî'nin Cfimi' ulemânn ortaya koyduu camilerin en güzelidir.
Sünen'e aldm hadislerin büyük çounluu mehur hadislerdir. Bunlar hadi s(le ilgili eser) yazan herkesçe de mehurdur. Ne var ki, bu hadisleri temyize her âlim muktedir olamaz. Bu hadisleri seçmi olmak övünmeye deer. Zira Mâlik, Yahya b. Said ve hadis ilminin dier otoritelerinin rivayeti de olsa, a r î b hadisle ihticac olunmaz. Herhangi bir adam a r i b hadisle delil getirse
bile, bu konuda kendisini ta'n edecek, aleyhinde konuacak kimseler çkar. Hadis a r î b, â z z olduktan sonra, kendisiyle (önceden) delil getirilmi diye, hükme esas alnamaz.
Mehur, muttasl ve sahih olan hadisi reddetmek kimsenin haddi ve hakk deildir, tbrahim en- Nehaî öyle der: "Âlimler a r i b hadisi ho kar-lamazlard." Yezid b. Ebî Habib de unlar söyler: "Hadis duyduun zaman yitiini ilân ettiin gibi onu ilân et. ayet hadis olarak bilinirse ne alâ, deilse, at gitsin."
Sünen'de yer alan hadisler içerisinde mürselvemüdelles gibi muttasl olmayanlar da vardr, Muhaddislerin büyük bir çounluu nezdin-de sahih hadisin bulunamad yerde; el-Hasen'in Câbir'den, yine el-Hasen'in Ebû Hureyre'den, el-Hakem'in Miksem'den (rivayetleri gibi) m ü r s e 1 hadisler m u 11 a s 11 muamelesi görür. Fakat Ebû shak'n Haris'den, Hâris'in de Ali'den rivayetine gelince (ki EbÛ shak Hâris'den dört hadisten bakasn duymamtr) bunlar arasnda tek bir m ü s n e d hadis yoktur. Bu tür hadisler Sünen'de gerçekten pek nâdirdir. O kadar ki Haris el-A'ver*in, Sünen'de sadece bir tek hadisi vardr, onu da son anda yazm bulundum.
Durumu bilmeyense bizim sahih hadisi terkedip onun yerine illetli hadisleri aldmz söyler (söyleyecektir).
Sünen'e sadece ahkâm hadisle r'ini aldm. Z ü h d ve amellerin faziletleri ve dier f e z a i 1 ile ilgili konular ilemedim. Eserde mevcud 4800 hadisin tamam ahkâma aittir. Zühd, faziletler ve dier konularda bir çok hadis bulunmasna ramen onlar kitaba almadm.
Ve's-selâmu aleyküm ve rahmetu’llahi ve berekâtuh Ve sallellahu alâ seyyidina Muhammed ve alâ
âlih...[48]
Msr, Mezopotamya, Marib ve islam dünyasnn bir çok bölgelerinde balangçtan beri muhtelif mezhep âlimlerince standart bir hadis kitab olarak hüsnü kabul görmü ve çokça okunmu olan EbÛ Davud'un Sünen'i, Concordance diye bilinen el-Mu'cemu'1-müfehres li elfâz'l-hadsi'n-Nebevî'ye göre 40 kitap (bölüm) ve 1889 babtan meydana gelmektedir. Müellifin kendi ifâdesine göre toplam 4800 hadis ihtiva etmektedir. Muhammed Muh-yidcfin Abdülhamid nerine göre ise, bu rakamlar
öyle deimektedir: 35 kitap (bölüm), 1871 bab ve 5274 hadis.[49] Aadaki listede de görülecei
gibi, luka-ta, huruf ve mehdi bölümlerinin bab'lan bulunmamaktadr.[50]
Kitap ve Bablar
M. Muhyiddin Abdülhamid neri ile Concordance'n vcrdii kitap ve bab isim ve saylarnn farkl
olduunu belirttik.imdi bu fark bir liste halinde göstermeye çalacaz. Zira Sünen'den istifade
edecek olanlarn bu durumu bilmelerinde büyük fayda vardr.[51]
Kitap (bölüm) Concordance'da M.
et-Tahâre 1 139 1 143
es-Salat 2 251 2 367
Salâtu'l-istiskâ 3 11 — —
Salâtu's-sefer 4 20 — —
Salâtu't-tatavvu* 5 27 — —
Vitr 8 32 — —
el-Lukata 10 — 4 —
el-Edâhî (dahâyâ) 16 25 10 20
es- Sayd
— 11 4
el-Harâc ve’l-imâre ve'l-fey 19 41 14 40
el-Cenâiz 20 80 15 84
Eymân ve'n- nüzûr 21 25 16 32
el-Büyû’ 22 90 — —
el-Itâk (itk) 28 15 23 15
el-Huruf ve'1- Krae 29 — 24 —
el-Hammâm 30 2 25 3
el-Libâs 31 45 26 47
et-Terreccül 32 21 271 21
el-Hâtem * 33 8 28 8
el-Fiten 34 7 29 7
el-Mehdî 35 — 30 —
Özellikleri
Genellikle bab balklar altnda oldukça az hadîse yer verir.Bu onun en büyûk özelliidir. Durumu kendisi, biraz önce tercümesini sunduumuz Mekkeilere yazd mektubunda; "bir babta bir çok sahih hadis bulunduu halde, kitabn hacmi büyür düüncesiyle, bir-iki hadis almakla yetindim. Böylece kitabn daha faydal olmasn istedim'* diye açklamaktadr. Nadiren de olsa, bu genel durumun dna tald bir kaç sayfalk hadislerin yer ald bâb'lar görülebilmektedir. Meselâ "Babu sfat hacc'n-
Nebiy" yedi sayfa tutmaktadr.[52]
Genelde bab balklar (terceme) ksadr ve fakat herhangi bir görü ortaya koyacak ekilde
deildir. Ancak hadisler okununca bâb balndaki ifâdelerden ne kasdedildii anlaüabUmektedir.Meselâ"Bâbumen edreke mine'l-cumuati rek'aten" bal, altndaki hadis
okununca, "bir rek'ate yetien kiinin cundann tamamna yetimi" sayld anlalmaktadr.[53] 2
Bazan da "bâb" kelimesi "terceme"sizdir.[54]
Pek sk olmamakla beraber, hadisleri, ilgileri dolaysyla birkaç bâbta zikrettii olur. Fakat bu
halde asla takti* yoluna gitmez. Sadece hadis uzun ise, o takdirde ilgili ksmm vermekle yetinir.[55]
Gerekli gördüü yerde ahs tantmas yapar (bk. 1, 31,38,251,303,384; III, 12). Bazan bir râvî hakknda ileri sürülen iki ayr isimle ilgili tercihli-tercihsiz açklamada bulunur (I, 34, 325). Ya bakalarndan naklen veya bizzat kendi görüü olarak cerh ve ta'dilde bulunur (bk. 1,32,280,281). Tasnif devri müelliflerinde u veya bu ölçüde görülen "bu ksa kaytlar, sonralar müstakil bir usûle
varmak Üzere inkiâf etmi olan hadîs tenkidinin ilk misalleri saylabilir."[56]
Zayf hadisleri'belirtirken gerekçe zikreder (bk. I, 34, 68, 237, 263). Mekânlar hakkndabilgi verir (bk. 1,49-50). Hadisin sebeb-i vürûduna bildirir (bk. 1,332-333), kelime açklar (bk. I. 68, 71, 343). Taz'îf ve tashih dnda baz deerlendirmeler de yapar. Meselâ hadisi belli bir yöre âlimleri rivayet etmise, bunu belirtir (bk. I, 65, 79, 319).
Hadis stlahlarn yer yer kullanr. Bir yerde de m e v k u f yerine m a k s u r terimi kullanmtr (bk. I; 278), Sürtenlerin genel karakterine bir ölçüde ters düen "eser" denilen mevkuf veya maktu haberden baka herhangi bir m e r f u hadisin bulunmad "bâbu hfaYt-teehhüd" gibi terce-melere de rastlanr.
Sünen'de hic s ü 1 â s î rivayet yoktur.[57] On alt aded k ud s î hadis bulunmaktadr.[58]
Hadislerinin Durumu
EbÛ Davud'un Sünen'indeki hadisler el-Bukâ'î'ye göre 6 gruptur:
I. S a h i h: Buna sahih li zâtihi dernek mümkündür.
2. Sahihebenzer (ibhuhu): Buna da sahih li gayrini demek mümkündür.
3. Sahiheyakn (mukârib): Buna hasen li zatihi denilebilir.
4. Kendisinde iddetli v e h n olan hadisler. Müellif böylesi hadisleri, açklar.
5. "Hakknda bir ey söylemediklerim alih'tir" dedikleri. Bundan da hafif bir v e h n bulunanlar anlamak mümkündür ve bunlar sadece i' t i b a r a elverilidir.
6. Takviye gördüü takdirde hasen li ayrihi olabilecek olan hadisler.."[59]
Zehebi [60] de bu taksimi öyle verir:
1. Seyhan (Buhâri ve Müslim)'in birlikte tahric ettii hadisler (ki bunlar kitabn yansn tekil eder)
2. Seyhan'dan sadece birinin kitabna ald hadisler.
3. Sahihân'da olmamasna ramen» senedi c e y y i d olan ve ayn zamanda a z z ve i 11 e 11 i de olmayan hadisler.
4. snad s â 1 i h [61] olan, iki ya da daha fazla 1 e y y i n tarikten geldii için ulemânn kabul ettii hadisler.
5 . Râvideki hafza noksanl sebebiyle isnad zayf kabul edilen hadisler (ki, bu tür hadisler hakknda Ebû Davud çou kere sükût eder).
6. Râvisinin za'f çok açk olan hadisler. (Bu tür hadislerin za'fn müellif ekseriya açklar).[62]
Bu durum, EbÛ Davud'un, "fakihlerin delil olarak kullandklar ahkâm hadislerini bir araya toplamak" gayesinin tabiî bir sonucudur. Böyle bir mak-sadla yola çkt için Ebû Davud, kitabna Sahih, hasen, leyyinve amel edilebilir hadisleri almtr. Çünkü ona göre.ar derecede zayf olmayan hadis, r e ' y ve k y a s'tan önde gelir.
Aslnda Ebû Davud, Sünen'inde zayf hadislerin mevcudiyetini bizzat kendisi söylemitir. Ancak
O, "muhaddislerin ittifakla tcrkcttikleri" herhangi bir hadisi kitabna almamtr.[63]
Hadis Kabul artlar
EbÛ Daud'un hadis kabul artlan, yukarda tercümesini sunduumuz Mekkclilere yazd mektubta bizzat kendi ifadeleriyleortaya konulmu bulunmaktadr. Bununla beraber biz, kütüb-i sitte imamlarnn hadis kabul artlan ile ilgili bir tesbit çalmas yapm olan Ebu'1-Fadl Mu-hammed b. Tâhir el-Makdisî (507/1113)'nin görüüne yer vermek istiyoruz. Mak-disî, "EbÛ Davud ve ondan sonraki kütüb-i sitteye dahil Sünen sahiplerine gelince..."diyerek toptan bir deerlendirme yapmakta ve bu müelliflerin "kitaplar üç ksma aynhr" dedikten sonra bu ksmlar öyle sralamaktadr:
Birinci Ksm, sahi h'tir. Bunlar, Sahihayn'daki hadisler gibidir. Bu ksma giren hadisler hakknda yaplacak deerlendirme, Sahihayn'n ittifak Ve ihtilaf ettikleri hadisler hakkndaki deerlendirmenin ayndr.
kinci ksm, Sünen sahiplerinin kendi artlarna göre sahi h'tir. Ebu Ab-dillah b. Mende'nin belirttiine göre EbÛ Davud ve NesâTnin art, terkinde ulemann ittifak etmedikleri râvilerirUadislerini,-tabiî isnad inkta ve irsalden uzak olmak kaydyla- kabul etmektir. Bu ksm da Sahih grubundandr. Zira Buhârî ve Müslim'in beyanlarndan Sahihayn'n dnda -senedleri farkl da
olsa- daha pek çok sahih hadis olduu anlalmaktadr. Sünenlerde yer alan bu kabil hadisler, Buhâri ve Müslim'in kitaplarna atmadklar Sahih hadisler cümlesindendir.
Üçüncü ksm: Önceki ksmda yer alan hadislere zd olarak sahih olduklarna dair kesin bir hüküm verilmeksizin zikredilen hadislerdir. Bunlardaki illeti, iin ehli olan kimselerin anlayaca bir tarzda müellifler genellikle açklarlar.
Tabiî, kendilerine göre de sahih olmayanbutür hadisleri niçin kitaplarna aldktan sorulabilir. Buna üç ayr ekilde cevap vermek mümkün gözükmektedir:
1. Bir çok atim bunlar rivayet etmi ve bunlar hükme medar klmlardr. Bu sebeple kitaplarna alm ve üphelerini gidermek için de illetlerini açklamlardr.
2. Bu müellifler, Buhârî ve Müslim gibi kitaplarnn daha isimlerinde, zikrettikleri hadisler hakknda saUtoBk iddiasnda bulunmamlardr... Ve tabiî olarak sahih olanlar zikrettikleri gibi sahih olmayanlar da zikretmilerdir.
3 . Fukaha ve dier ulemann, aslnda, delil olmayacan bile bile hasmlarnn delillerini zikrettikleri bilinen bir gerçektir. Muhtemelen b muhaddisler d*- böyle bir davran içinde
olmulardr. Gerçei Allah bilir."[64]
Yukandan beri verdiimiz izahat çerçevesinde, toptan bir deerlendirme ile "Sünendeki hadislerin hepsi Sahih'tir" demeye nasl imkan yok ise* "hepsi hasen'dir" hükmünü vermek de mümkün deildir. Birincisini söylemek mübalaa, ikincisi ise, üstünkörü bir hüküm olur. Bu sebeple de es-Silefî'nin birinci görüü ve el-Beavî'nin ikinci tavr ulemâ tarafndan tasvip edilmemitir. Zira bir kere daha tekrar edelim ki, Ebtt Davud, zayflm belirterek, "o konuda sahih hadisin bulunmad" gerekçesiyle zayf hadis rivayet etmitir.
O halde yaplacak toptanc deerlendirmeler yerine her hadis için ayr ayr hüküm vermek, müellifin tavrn dikkate almak daha isabetli ve ilmî bir tutum olacaktr.
Ebû Davud'un Sünen'i Buhârî ve Müslim'in Sahihleri ile mukayese edilecek olursa, Sünen, Sahilayn'dan hemen sonra gelir. Ama Hat tabî'nin onu Sa-hihayn'a takdim ettii izlenimini veren, ".. fakat Horasan alimlerinin çou Buhar ve Müslim'in kitaplarna ve sahih hadisleri toplamakta onlarn artlarna uygun davrananlara itibar ediyorlar. Halbuki Ebû Davud'un kitab, tertib açsndan daha mükemmel, fkh yönünden daha zengindir..'.' sözlerine aynen itirak etmek mümkün deildir. Ulemâ, Sünen'i Sahihayn'a en yakn eser olarak kabullenmi ve kütüb-i sitte'nin 3. srasn ona ayrmtr.
una iaret edelim ki, Ebû Davud'da olup da alt muteber hadis kitabnn dier beinde bulunmayan hadisO'Zevâid-i Ebî Davud") pek fazla deildir. Ebû Davud'un yalnz bana rivayet ettii hadisler meselâ tbn Mâce'nin zevâidine kyasla çok daha salamdr.
Ebû Davud'un Sünen'i, hadis kitaplarnn ikinci tabakasna dahildir.[65]
Rivayet Nüshalar
1. Ebû Ali Muhammed b. Ahmed b. Artr el-Lu'tuî (333/944)
2. Ebü Bekr Muhammed b. Bekr b. Abdirrezzak b. Dâse et-Temmâr (346/957)
3. Ebû Said Ahmed b. Muhammed b. Ziyad el-Arâbî (340/951)
4. Ebu'-Hasen Ali b. el-Hasen b. el-Abd el-Ensârî (328/940)
5. Ebû Usâme Muhammed b. Abdilmelik er-Ruâsî
6. Ebû Salim Muhammed b. Said el-Culûdî
7. Ebû Amr Ahmed bv Ali el-Hasen el-Basrî
En sahih ve yaygn rivayet, el-Lu'luî'ninkidir.[66] Zira Sünen'i bir çok kereler müelliften
dinlemitir. En son dinlemesi ise, Ebû Davud'un vefat yh 275'de gerçeklemitir.[67]
Basklar
Ebû Davud'un Sünen'i, Kahire (1280), Denli (1283), Luknov Basklan (ig40-i888), Haydarâbâd (1321) gibi merkezlerde defaatle baslmtr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid'n tahkiki ile Msr'da 1354/1935'de yaplan basks 4 cilt halinde ve hadisleri rakamlanm vaziyettedir. Bu bask 1950'de tekrarlanmtr.
Ayrca Halep'te MeâlmTs-sünen'le birlikte 5 cild halinde bir baka basks daha
gerçekletirilmitir. Muteberdir.[68]
htisarlar
Ebû Davud'un Sünen'i, Ebû Muhammed Abdilaziz b. Abdilgavî el-Münziri (656/1258) tarafndan e 1 - M ü c t e b â adyla ihtisar edilmitir. Bu ihtisar, Haydarâbâd'da 1342'de baslmtr. A. Muhammed âkir ve Muhammed Hamid el-Fakî tarafndan tahkik edilen Muhtasar Kahire'de 1948'de
baslmtr.[69]
bn Kayym el-Cevâyye (751/I350)'de "Tehziba Sünen-i Ebî Davud" adl bir çalma yapmtr bu
da baslmtr.[70]
1. Mealimu’s-Sünen
Ebû Süleyman, Hamd (AhmetÜb.brahim el-Hattâbî el- Büsü (388/998) fakih-muhaddis ve edip olarak, gerçekten kendisinden sonrakilerin daima fikirlerine müracaat etmek ihtiyacm hissettikleri bir Türk âlimidir. Hattâbî, elde mevcut bilgilere göre ilk ârih olarak Hadis Edebiyatndaki müstesna yerini Ebû Davud'un Sünen'ine yazd "Meali m us-sünen" adl erhiyle alm bulunmaktadr.
Hattâbi, bu ie istek üzerine baladn ortaya koyan cümleleri, "benden stediiniz, benim için terki, sizin tein cehli caiz olmayan, yine bana gizlemesi size de bilmemesi yakmayan bir itir..." diye bitirmekte, Ebû Davud'un Sünen'i gibi bir eseri tefsir, mü&kil lafzlar izah, mulak mânâlar erh, ahkâm yönlerim beyan, hadis metinlerindeki hüküm istinbâtma elverili noktalara delâlet ve lafzlarn gerisinde yatan ftkhî manalar kef edeceini bildirmektedir. Tabiatyla Hattâbî'nin kulland bu kelimeler, bir erhte hangi yönlerin bulunduunu da ortaya koymakta ve bir çerçeve çizmektedir.
Hattâbî, zamanndaki âlimlerin "ehl-i hadis ve eser", "ehl-i fkh ve nazar"diye iki gruba ayrlm olduklarn, ancak bunlarn birbirlerinden asla müstani kalamayacaklarn, zira hadis'in "asi" anlamnda temel,fkhn da "fer" anlamnda bina gibi olduunu; temelsiz binann çökeceini, binasz bir temelin be çukurdan baka bir deer ifâde etmeyeceini belirtmektedir.
Ancak bu gerçee ramen, bu iki grubun yekdierine yardmc olmadklarndan hatta birbirlerini tenkid etmekten de geri durmadklarndan yaknmaktadr. Çok açk cümlelerle her iki grubun tutumlarn tahlil ettikten sonra kendisinin, bu erh çalmasyla her iki grubu yekdierinin meguliyet sahas ile ilgilenmeye sevkedebilecei ümidi içinde bulunduunu da vurgulamaktadr.
Böylece ilk erhin fkhçilarla hadisçüerin aralarn te'lif hedefine yönelik olduu ortaya çkm olmaktadr.
Hattâbî,sonra Ebû Davud'un Sünen'ini tantmaktadr. Ebû Davud'dan önceki ulemânn eserlerinin Câml ve Müsned türünden olduunu, bunlarn ise, her konuya dair hadisleri ihtiva ettiklerini, fakat Ebû Davud'un, Sünen'de, imdiye dek kimsenin yapmad bir ii yaptn, ahkam ile ilgili hadisleri topladn, bu yüzden de rabet gördüünü pek canl ifadelerle dile getirmektedir.
Ebû Davud ve Sünen'i hakkndaki ulema görülerini hülasa olarak verdik-ten sonra erhe balamaktadr.
erh'te, sradan her hadisi muafassal bir ekilde ele almaz. Her bâbtan açklamasna ihtiyaç
duyduu kelime ya da ifâdeleri ksa ksa açklar. aribu'l-hadis çalmasna fkh görülerin lâve edilmesi, hadisler arasndaki muhtelif manalarn cem ve telifinin nasl yaplabileceine dair görü beyan ve bu açklamalar lann cem ve telifinin nasl yaplabileceine dair görü beyan ve bu açklamalar Meallrnu's-sünen'in en bariz vasflarn oluturmaktadr.
Mealimu's-sünen, "kale, kul tu" uslubundakî erhlerdendir. Özellikle âyetlere "kavluhu" diye iaret eder. Herhalde ilk erh olmasnn da bu üslubun benimsenmesinde rolü bulunmaktadr.
Mealimu's-sünea, gerek müstakil olarak (Haleb 1351/1932) gerek Sünen'i Ebû Davud'un sayfa altlarna konulmak suretiyle baslmtr.
Kendisinden sonra erh yazan hemen herkes, Hattâbi'nin görü beyân ettii hadisleri açklarken, Hattâbî'ye atf yapma ihtiyacm hisseder.
2. Avnu I-Ma’bud
Ebu't-Tayyib, emsu'I-hak el-Azimâbâdî ile küçük karde- i Muhammcd Eref el-Azimâbâdî'den bazan birine, bazan ötekine bazan da her ikisine birden nisbet edilen ve fakat aslnda Ebu't-Tayyib emsu'l-Hakk'a ait olan Avnu'l-ma'bud erbu Süneni Eb Davud Hind ulemas tarafndan yazlm erhlerin en deerlilerindendir.
Avnu'l-ma'bud'un kaleme alnma sebepleri öylece srlanabilir: .Ebû Davud'un Sunen'inde geçen hadislerin, herhangi bir tercih yaplmadan ve mezheb delillerini zikretmeden, manâlarn anlamaya çatmak ve imkan vermek,