This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Süneni Ebu DavudMukaddime Alim Satim Bosanma Cenazeler Davalar
Diyet Feraiz Fiten ve Melahim Giyim-Kusam Hadler Hamamlar Harac,
Imare ve Fey Harfler ve Kiraatler Kur'an Secdeleri Kurbanlar Köle
Azad Etmek Mehdi Melahim (Büyük Olaylar ve Savaþlar) Nikah Oruç
Ramazan Ayi Saçi Tarayip Düzenlemek Sünnet Tip Vasiyyetler Yemin ve
Nezirler Yitik Mal Yiyecekler Yüzük Zekat Ilim Içecekler cihad edep
hac namaz temizlik Içindekiler
cihad Cihad 1 Cihad 2
edep Edep 1 Edep 2 Edep 3
hac Hac 1
Hac 2 Hac 3
namaz Nafile Namazlar Namaz 1.Bölüm Namaz 2.Bölüm Namaz 4.Bölüm
Namaz 5.Bölüm Namaz.3.Bölüm Vitr Yolculuk Namazi Istiska
Namazi
temizlik Temizlik 1.Bölüm Temizlik 2.Bölüm Temizlik 3.Bölüm
SÜNEN- EBÛ DÂVÛD TERCEME ve ERH. 2
Önsöz. 2
Sünnet, Ebu Davud, Sunen' Ve Baz Hadis Istlahlar Üzerine. 3
Mukaddime. 3
I.Sünnet. 3
Ebu Davud. 8
Muhtevas. 14
3. Bezlu'l-Mechûd. 18
4. El-Menhel. 19
Hadis Kitab Okurken Dikkat Edilecek Hususlar. 24
Netice. 24
Önsöz
Yüce dinimiz slâmiyetin Kur'ân'dan sonraki en büyük kayna
Sünnettir. Hz. peygamber (s.a.) in söz, fiil ve takrirlerinden
ibaret olan sünnet asrlar boyu müslüman âlimlerin üzerinde
çaltklar, hizmetinde olduklar bir saha olmutur.
Rasûlullah (s.a.)in hadislerini ezberinde tutanlarn vefatlanyla,
Sünnet hazinesinin yok olmasn önleyip onun sonraki nesillere
eksiksiz ve yanlsz olarak aktarlmasn salamak için hadisler derlenip
kitaplara geçirilmitir. Bu kitaplardan özellikle alts son derece ün
kazanmtr. "Kütüb-ü Sitte" adyla anlan bu alt kitap Buhârî ve
Müslim'in Sahihleri Ebû Dâvûd, Tirmizi,, Nesâî ve bn Mace'nin
Sünenleridir.
üphesiz müslümanlann hepsi Arap deildir ve arapçay bilmezler. Arap
olmayanlarn da dinlerinin esaslarn kaynaklarnda görmek ve sevgili
Peygamberlerinin hadislerini okuyup anlamak en tabii haklan olsa
gerektir. Onun, slâmî ilimlerin dier sahalarnda olduu gibi hadis
sahasndaki bir çok eser de baka dillere, bu meyanda Türkçeye
terceme edilmitir. te "Kütüb-ü Sitte"diye bilinen bu alt kitabn
hepsi; izahl ya da izahsz olarak ve bazlar birden fazla olmak üzere
dilimize kazandrlmtr. Biz de, Ebû Dâvûd Süleyman b. E'as
es-Sicistanî el-Ezdî'nin Sünen'ini terceme ve baz yerleri biraz
izah ederek Türk okuyucusuna hizmet etmeye çaltk. Dier hadis
eserleri gibi, Ebû Davud'un Sünen'ine de selef âlimleri tarafndan
çok deerli erhler yazlmtr. Ancak Arapçay bilmeyen Türk okuyucular
bu eserlerden istifade edememektedir. Bizler aciz çalmamzla bu
erhlerden hiç olmazsa bazlarn Türk okurlarnn önüne sermek için
terceme ile yetinmeyip, hadislerle ilgili açklamalarda da bulunduk.
Onun için kitap bir Sünen-i Ebu Dâvut tercemesi deil, ayn zamanda
erhi hüviyetine büründü.
Tercemede, Hattâbî'nin Mealimu’s-sünen'i ile birlikte 1969 ylnda
Muhammed Ali es-Seyyid tarafndan bastrlan be ciltlik matbu nüshay
ele aldk. Ancak daha sonra eser Mu'cemu'l müfehres li elfaz'l
hadîsi’n-nebevi'ye uygun bir ekilde düzenlendi.
zahlarmzda Kitabu'l-Menâsik'in 12. babnn sonuna kadar Mahmud
Muhammed Hattab es-Sübkî
nin çok deerli eseri el-Menhelü'l-azbu'l-mevrud erhu Sünen-i Ebi
Davud'unu esas aldk.[1] Hatta diyebiliriz ki bu eseri muhtasar
olarak terceme ettik, özetlemeye çaltk. Böylece bu kymetli eserden
Türk okuyucusunun istifadesini salamak istedik. Tabiatyla, Menhel’i
olduu gibi terceme etmedik ama onunla da yetinmedik. Sünen'in matbu
erhleri Avnu'l-Mabud ve Bezlu'I-Mechûd bata olmak üzere baka
eserlerden de faydalandk.
Menhel müellifi eserini tamamlayamadan vefat ettii için kalan ksmda
Menhel'in tekmilesi olan ve müellifin olu Emin Mahmud Hattab
tarafndan yazlan “Fethu’l-meliki’1-ma'bûdtekmiletü’l-
menheli’l-mevrud''u esas almaya baladk. Ne yazk ki bu eser de
tamamlanamamt. O da "kitabu't- talak"n sonuna kadar varabilmitir.
Geri kalan ksmda da Ebu Dâvud erhlerinden Avnu'l-mabûd
bata olmak üzere birçok eserden istifade ettik. Bunlarn bir ksmm
bibliyografya olarak takdim edeceiz.. Bazlarna da dipnotlarda temas
ettik.
Tercememizde erhlerdeki izahlar göz önünde tuttuk. Farkl anlaylar
varsa önce tercemeye esas aldmz izahn sahibine daha sonra da dier
anlaylara iaret ettik.
Hadislerin, Mu’cemu'I-müfehres'i esas alarak dier hadis
eserlerindeki yerlerine gösterdik. tiraf edelim ki bunu yaparken
Mu'cemu'l-müfehres'le yetindik, hadislerin hepsini tek tek
yerlerinde tesbit etmedik.
zah ksmn genelde dört bölüm halinde ele aldk.lk bölümde hadisin
dier hadis kitaplarndaki rivayetlerine ve hadisin shhati konusunda
söylenenlere iaret ettik. kinci bölümde hadisin anlalmas bakmndan
izaha muhtaç yönlerini izaha çaltk. Üçüncü bölümde hadisin fkhî
yönünü ve o konuda çeitli mezheplerin ve âlimlerin görülerini
verdik. Herbirinin delillerini ve kar görüte olanlarn bu delillere
bak açlarn ele aldk. Bunu yaparken bazan mezheplerin kendi fkh
kitaplarna müracaat etmekle beraber genelde Sünen’in veya dier
hadis kitaplarnn erhlerindeki malumata dayandk. Aslnda bunun bir
kusur olduunu kabul ediyoruz. Ama her mezhebin görüünü kendi
kaynaklarndan aratrmaya ne gücümüz ne de imkanmz el verdi.Onuniçin
mezheplere nisbet edilen görüler her zaman müftâbih olan görü
olmayabilir. Buna dikkat çekmeyi görev sayyoruz.
zah ksmnn son bölümünde HÜKÜMLER bal altnda hadisin zahirinden
çkartlabilecek baz hükümlere iaret ettik. Tabi bizim göremediimiz
baka hükümler elbette çkacaktr.Bazbölümlerin banda daha hadislerin
tercemesine balamadan o konu ile ilgili özet malumatlar
verdik.
Burada una önemle dikkat çekmek istiriz: Biz Ebu Davud'un Sünen'ini
erhetmedik. Böyle bir iin bizim gibi acizlerin altndan
kalkabilecekleri bir i olmadn çok iyi biliyoruz. Biz bulabildiimiz
ve gücümüzün yettii kadaryle selefin yapt erhlerden tercemeler
yaptk ve onlar bir araya getirmeye çaltk. Kendi kafamzdan birey
söylemedik, söylenenlerden bazlarn aktrdk. Bu çalmamzla ayn eser
üzerinde yaplacak deerli baka çalmalara ihtiyaç brakmadmz da
düünmüyoruz.
Bütün kusur ye acizliklerimize ramen, cüretimizin, niyetimizin
hizmet oluuna hamledilmesini, umarz. Eserin büyük bir bölümünün
sayn Mehmet Sava tarafndan okunup tashih edilmi olmas ve ba tarafa
ekledii mukaddimenin yansra tamamnn sayn Yard.Doç.Dr. smail Lütfi
Çakan tarafndan redakte edilmi olmas bizler için son derece
sevindirici olmutur. Deerli katklarndan dolay bu çok kymetli ilim
adamlarmza teekkür ederiz. Ayrca Eserin neri hususunda elinden
gelen hiç bir fedakârlk ve gayreti esirgemeyen amil Yaynevi'nin
sahibi muhterem Duran Kömürcü'ye ve dier mensuplarna da özellikle
teekkür ederiz.
Naçiz hizmetimizin Allah celle celalüh'ün rzasna muvafk olmasn
niyaz ederiz. Hatalarmzn affn dileriz.
Hazrlayanlar[2]
Mukaddime
Âlemlerin Rabbna hamd ü sena;
O'nun örnek kulu, sevgili resulü Hz. Muhammed Mustafa'ya âl ve
ashabna selât ü selâm olsun...
slâm Kültürü demek olan sünnet'in yasl metinlerini htiva eden alt
muteber hadis kitabnn (el- Kütübii's-sitte) Üçüncüsü Sünen-i Ebî
Davud'un, elinizdeki tercüme ve erhi dolaysyla bu mukaddimede
müellif» eseri ve baz hadis stlahlar hakknda mümkün olduunca ksa
bilgiler
verilecektir'. Ancak daha Önce Sünnet üzerinde baz temel tesbitlere
yer vermek faydal olacaktr.[3]
I.Sünnet
Tanm ve Önemi
En ksa ifadesiyle ve tabiî hadisçilere göre Sünnet, Hz.
Muhammed'den bize intikal eden O'na ait hereydir. Yani Hz.
Peygamberin sözleri, fiilleri, yaay, sahâbilerin yaptklar karsnda
taknd tavrlar, ahlâkî veya ftrî vasflar ile ilgili bütün nakiller
sünnet'i yanstan delillerdir. Ksaca sünnet, Hz. Peygamberin yüce
kitabmzda ü s v e - i h a s e n e diye takdîm edilen hayat ve Hz.
Aienin
ifadesiyle “Kur'an'dan ibaret olan”[4] ahlâkdr.
Bilindii gibi yüce yaratcnn nübüvvet makamna lâyk gördüü bütün
peygamberler, Allah'n emir ve nehiylerini, O'nun kullarna ulatrmak
ve onlar irâd etmek için görevlendirilmi hidâyet elçileridir. Bu
genel çerçevede olmak kaydyla Hz. Muhammed de toplumun, ilâhî irâde
istikâmetinde biçimlenmesini salamak maksadyla gerekli bilgi ve
uygulamalar örneklendirmitir. O (s.a.), Allah teâlâ'dan ald vahyi
insanlara sadece ulatrmaktan ibaret olan bir görevle gelmi deildir.
Duyurduklarn açklamak ve anlatmak da O'nun aslî görevidir.
Sünnet'in temel ilevi budur. Çünkü anlamad eyden kiiyi sorumlu
tutmak imkân yoktur. Çünkü sorumluluk için duymak yetmemekte,
anlamak gerekmektedir. Deiik artlar içinde ve yetenekteki insanlara
ilâhî teblii en doru ekilde anlatacak olan hiç kukusuz o teblii
getiren peygamberdir. Peygamber teblii açklamaya balad andan
itibaren Sünnet devrede demektir. Her açklamann getirecei anlay ve
uygulama, günlük hayatn ümmet çapnda biçimlendirilmesi yönünde atlm
bir adm olacaktr. Netice olarak slam tebliinin arzulad, temel vasf
"Allah'a kul olmak" olan müslümann özellikleri belirecektir. Bu
yüzden de sünnetsiz bir müslümanlk ve sünnetsiz müslüman hayat
düünmek mümkün deildir.
Bilinen bir gerçektir ki, günlük hayat ilâhî irâde istikâmetinde
tanzimde, dinin m e n k ûl â t' a
dayal iki kaynandan biri olarak sünnet, Kur'an ile birlikte,
birinci dereceden bir fonksiyon icra etmektedir. Nitekim Hz.
Peygamber “kim benim sünnetimden, yaama tarzmdan yüz çevirirse,
benden
deildir”[5] ve "Dinin elden çk, sünnetin terkiyle balar.Halat nasl
iplik iplik ortadan kalkarsa
dinde birer birer sünnetin terkiyle ortadan kalkar"[6] buyurmutur.
Bu hadisler ayn zamanda müslümann ancak sünnetten ayrlmamak
suretiyle öz varln, slâmi kiiliini ve niteliini koruyabileceini
açkça dile getirmektedir. Zira sünnetin terkedilmesiyle doacak
boluk, sünnetin tam zdd olan b i d’ a t tarafndan doldurulur. Bir
baka ifâde ile, terkedilen her sünnet, yaanlan bir bid'atla
sonuçlanr.
Sünnet slam kültürü; bid'at ise slam kültürüne ters düen, onda yeri
olmayan her türlü yabanc unsur demektir. Ktalararas müslüman
milletlerde çalar boyu gözlemlenen ortak deerler ve uygulamalar hep
sünnetin birletiricilii, belirleyicilii ve bütünletiriciliinden
kaynaklanmtr. Ü
m m e t sünnetle vardr, onunla yaar. Yozlama da sünnetten ayrlmakla
balar.[7]
Kayna
Kitap, lafz ve mânâ olarak v a h y olduu için ona vah y - i m e t 1
u v v denir. Sünnet ise, vahyin bir çeit m e a 1 ve mefhumu nitelii
ile z m n e n vahydir. Fakat lafz olarak v a h y niteliine sahip
deildir. Bu sebeple de ona v a h y - i ayr-i metluvv
denilmektedir.
Öte yandan v a h y'i telakkiye müsaid bir kvama ve kavray gücüne
sahip klnm olan Hz. Peygamber, ayn zamanda, beerî akln en üst
seviyesindedir. V a h y gibi dier insanlarn ulamas mümkün olmayan
bir bilgi kaynayla uzun süre temasta bulunan beerî akln en üst
derecesine sahip Peygamber'de bir peygamberâne ictihad
kabiliyetinin bir meleke-i nübüvvetin teekkül edecei muhakkaktr. Bu
yetenek sayesinde Hz. Peygamber, bakalarnn intikal edemedii bir
takm hakikatlar kavrayp en uygun ifade ve uygulamalarla insanlara
anlatr.
Hz. Peygambere, peygamberlii dolaysyla verilmi olan melekenin ya da
nübüvvet ilmi'nin, Kur'an- Kerîm'de deiik kelime ve tabirlerle
ifâde buyurulduu görülmektedir: Zikir, hüküm, hikmet, erh-i sadr,
tefhîm, ta'lim ve i r â e gibi ilâhî beyanlar bunlardandr.
Ayetlerin ve ilâhî iradenin açklamas ve yorumu niteliindeki Hz.
Peygamberin açklamalar, ilâhî tefhîm ve murâkebe altndaki nebevî
akl veya meleke-i nübüvvet'den sadr olmaktadr. Balaycl da Sünnetin
ilahî-
nebevî kaynandan ileri gelmektedir.[8]
Fonksiyonlar
Hz. Peygamberin iki temel görevi tebli ve beyan'dr. Beyan ise kendi
içinde gerek prensip olarak
gerekse pratik olarak üç ekilde cereyan eder: T e'ki d, teybin ve
ter i’...
Sünnet Kur'an'da bulunan bir hükmü te'kid ve tasdik eder. Netice
itibariyle ayn eyi vurgulam olduu için o hususun muhataplar
nezdinde tam bir kesinlik kazanmasn salar.
T e b y i n; tefsir, tafsil, tavzih, tahsis, takyîd, erh, izah ve
yorum gibi terimlerle ifade edilebilecek olan sünnetin kitab
açklama fonksiyonu, onun temel vasf ve vazifesi olmaktadr, ihtiyaca
göre sözlü olarak ve fiilen yaplan açklamalarn tamam bu ksma
girmektedir.
Teri'; kitabn belli bir hüküm sevketmedii konularda sünnetin hüküm
koymas demektir.Bu,sünnetin müstakil teri’ kayna olmas
fonksiyonudur.
Sünnetin te'kidvetebyîn fonksiyonuna kar çkan hiçbir âlim yoktur.
Ancak teri’ fonksiyonu
münakaaldr. Kesin olan udur ki, sünnet, her üç fonksiyonunda da
asla kitaba muhalif olamaz.[9]
Sünnetin teri’ fonksiyonu ile alakal olarak Muaz b. Cebel
Hazretlerinin Yemen'e vali olarak giderken, Hz. Peygamberin suali
üzerine, çözümünü Kitabullah'da bulamad meseleler olursa Sünnet'e
bavuracan belirtmesi ve Hz. Peygamberin bu cevaptan dolay
memnuniyet izhar buyurmas hatrlanmaldr. Bu olay gösteriyor ki,
Kitabullah'da bulunamayan çözümler sünnette olabilmektedir. Bu da
Sünnetin müstakillen teri kayna olduunun açk ve reddedilmez
delilidir.
Zaten konuyu münakaa eden âlimler arasndaki ayrlk, Sbâî’nin
isabetle belirttii gibi,
meselenin özünde deil, takdimde kullanlan lafzlardadr.[10]
Ayrca bir bütün ve kavram olarak Sünnetin hüccet olduunda kimsenin
üphesi bulunmamaktadr. Ne varki sünnet malzemeleri tek tek ele alnd
zaman hepsi için "delil olabilir" hükmü verilemedii için sünnetin
delil olma nitelii tartma konusu yaplmaktadr. Her hadisin Hz.
Peygamber'e aidiyeti, ilmî standartlar bakmndan her zaman kesinlik
arzetmez. Ancak unutulmamaldr ki, hadis ilmine ait deerlendirmeler,
dâima zevahire, artlara ve d bulgulara ve belli usullere göre
yaplr. Gerçek durum her zaman doru olarak tesbit edilememi
olabilir. Yani ilmî ölçüler bakmndan sahih hükmünü vermek zorunda
bulunduumuz bir hadisin Hz. Peygamber'e ait olmama ihtimali -zayf
da olsa- vardr. Aksine “zayf hadistir” dedimiz bir sözün de -ilmî
bulgulara ramen- Hz. Peygamberden sâdr olma ihtimali daima
mevcuttur. Zaten önemli olan da hadisin Hz. Peygamber'e
aidiyetidir. O'na ait olduktan sonra dünyann “zayf” demesi hiç bir
eyi deitiremez. O'na ait olmadktan sonra da aratrmalarn bir sözü
veya hareketi O'na ait göstermesi onun sünnet olmasn salayamaz.
Bütün gayretler ite bu a i d i y e t i doru olarak tesbit edebilmek
içindir.
Bu söylediklerimizi bir baka ekilde ifâde edecek olursak, Hadis
ilmine ait deerlendirmeler nisbî ve izafîdir. Zira aratrmaya dayal
hükümlerdir. Aratrmann herhangi bir yerinde yaplm olan küçük bir
hata, sonucu etkileyebilir. Bu sebeple de ilimde aratrma bitmez.
Bugünkü bulgulara göre verilen hüküm yarn yaplacak aratrmalara göre
ufak-tefck farkllklar arzedebilir ya da taban tabana zd bir
neticeye varabilir. Bütün bu ihtimallere açk kap brakmak en doru
yoldur. Ancak asrlardr belli bir hükme balanm ve aksi de isbat
edilememi malzemeden üphe etmek için de hiçbir ilmî ve makul
gerekçe gösterilemez.
Bütün bu gerçekler muvacehesinde u ya da bu fikirlere hizmet
maksadyla Sünnet'in hucciyyeti, fonksiyonlar ve teriî deeri gibi
konularda ileri-geri laf etmek ehl-i ilmin ve insafn ii
olamaz.
Peygamberlerin ve tabiî Hz. Muhammed'in bir takm fevkâlede üstün
insanî vasflara ve ilâhî ihsanlara sahip ve mazhar olduunu kabul
edenlerin O'na sadece bir hoparlör görevi vermeye kalkmalarm» O'nun
bir h i d â y e t rehberi olarak insanlara gönderilmi olduunu
deerlendirmekte güçlük çekmelerini anlamak mümkün deildir. Kald ki
"teamüle ve hukukî anlaya göre, bir elçi onu gönderen gibi
addedilir ve hatta elçinin sözü, onu memur edenin ahsen söyledii
söz gibi kabul edilir. Bütün siyâset ve elçilik hukuku ite bu
kaideye istinad eder... Bu mefhum Kur'an'da sk sk te'kid olunmutur.
"Peygamberin getirdiini aln ve sizf menettigi eyden de sakma'*
(el-Har (59), 7). "O peygamber kendi arzusunca konumaz, Onun
söyledii, sadece Allah'n vahyeyledigidir" (en- Necm (53), 3-4)
"Peygambere itaat eden, muhakkak ki Allah'a itaat etmi olur"
(en-Nisa (4), 80)
Bu âyetler Peygamberin sünnetinin Allah'n emir ve nehyi yannda yer
aldn göstermektedir. u
halde sünnete müracaat gerektiren âmil daima mevcuttur."[11]
Getirip tebli eden anlamnda Hz. Peygambere -mecâzen-vâz- din demek
bile mümkünken, onun yorumuna ve iradna muhtaç olmadan getirdii
dini anlamak ve yaamak nasl mümkün olacaktr? Bu mümkün olmaynca,
sünnet'in dinin kayna olarak hucciyyeti ve fonksiyonlarn münakaa
etmek
kimseye bir ey kazandrmayacaktr.[12]
Balaycl
Sünnetin bir bütün ve kavram olarak balaycl kesindir. Hz.
Peygambere uyulmasn, onun verdii hükme tam bir rza gösterilmesini,
onun hükmü karsnda kimseye muhayyerlik hakknn tannmadn bildiren
âyetler, sünnetin muslümanm hayatndaki balayc rolünü yeterince
ortaya koymaktadrlar. Ancak Hz. Peygamberin deiik vasflaryla ortaya
koyduu sünnet'in balayclk derecesinin ayn olmad da bir gerçektir.
Bu noktann iyi bilinmesinde fayda vardr. Hz. Peygamber;
Risâlet (peygamberlik) vasfna bal olarak tebli görevi yapar.
ftâ (müftilik) vasfyla fetva verir.
Kaza (hakimlik) vasfyla hüküm verir, dava halleder.
mamet (devlet bakanl) vasf le bir takm idarî tasarrufta
bulunur.
Tebli tasarrufunda Hz. Peygamber mübeUi ve nâkil'dir. Allah katndan
kendisine ulaan gerçekleri halka nakleder. Bu, ümmeti
balaycdr.
tftâ tasarrufu, Allah teâlânn hükmünü delillerden çkararak Allah
adna haber vermek demektir. Bu da ümmeti balaycdr.
Kaza tasarrufu, sebep ve delillerin günlünde meydana getirdii
kanaata göre kendisinin bir dava hakknda bir ina ve ilzam'da
bulunmas, bir hüküm vermesidir. Peygamber kaza tasarrufunda yeni
bir hüküm ortaya koyan (münî)dir. Halbuki risalette mübelli,
ifta'da müttebF idi. Kaza tasarrufu sadece davada taraf olanlar
balar.
mamet (devlet bakanl) tasarrufu ise ilk üç vasfma ek bir vasfla
yaplm tasarruflardr. Bu üç vasfa ve tasarrufa dahil deildir,
imamette açkça bir yaptrm gücü söz konusudur. Risâlet'in imameti
gerektirmedii de bir gerçektir. Ama imamet de verilmise
htikümdar-peygamber ortaya çkar. Fakat yine de bu iki temel vasfla
ortaya koyduklar birbirinden farkldr, ayn mahiyette deildir. Bu
sebeple de Hz. Peygamberin devlet bakam olarak yapt tasarruflarn
geçerlii için devlet bakannn izni; hakimlik vasf ile yapt
tasarruflarn geçerlii için de hâkimin hükmü gerekir.
Bu meselede de en önemli husus, Hz. Peygamberin tasarruflarnn hangi
vasfna bal olarak ortaya koyduunun tesbitidir. Ulema bir çok olayda
bu noktada farkl kanaatlara varmlar ve tabiatyla verdikleri
hükümler de farkl olmutur. Biz burada sünnetin balaycl konusunda
dikkatten uzak tutulmamas gereken bir ana noktaya sadece iaret
etmek istedik. Meselenin detay konuya ait
kitaplardan izlenebilir.[13]
Karakteristii
Sünnet'in genel karakteristiini gerçekçilik ve esneklik yani u y g
u 1 a n a b i 1 i r 1 i k olarak tesbit etmek mümkündür. Aslnda
slam'n da genel durumu budur.
Bilindii gibi dinimiz en son ve m ü k e m e 1 din, peygamberimiz de
en son peygamberdir. Kyamete dek geçerli olan Kur'an ve onun
birinci elden açk-lamas ve uygulama biçimi olan s ü n n e t, her
türlü art altndaki insanlarn meselelerine çözüm getirecek ve
müslümanlar arasnda inanç ve davran birliini salayacaktr. O halde
gerçeklerden hareket etmesi, insan tanmas, ona her türlü imkân ve
artta yaayabilecei genel esaslar tedricî olarak öretmesi, ayn
konuda da olsa uygulanabilir farkl ekil ve biçimleri sunmas pek
tabiî olacaktr. Bu, cihanumullüün doal bir sonucudur. Bunun adna
esneklik de diyebiliriz. Aym konuda farkl bilgiler sunan ve deiik
uygulamalarn varln gösteren hadislerin, aslnda tabiîlikler
manzumesi anlam tad ve bu farkllklarn müslümanlar için rahmet olduu
açktr. Bir baka ifade ile tslam belli bir bölge veya ehir halkna
gelmi olsayd, daha net ve deimeyen belki de tek tip ve tek ekilde
uygulanabilen esaslar teklif «ederdi. Ancak o bütün dünyallara
hitâbettiine göre, getirdii esaslarn bütün dünya artlarnda her
türlü imkân ve kabiliyet seviyesinde uygulanabilir olmas,
hitâbettii insanlarn doru yolu bulmalar, islâmî karakterlerini
koruyabilmeleri açsndan oldukça önemlidir. Bu sebeple sünnet,
meselâ tek tip bir giyim tarz önermemiîir. Giyim-kuam konusunda
örtülmesi gerekli yerleri ve müslümann temel vasf olan "Allah'a kul
olma" durumuna ters düen anlay ve uygulamalar "yasaklar listesi"
olarak belirlemi; ötesini, fertlerin ve yaanlan bölgenin artlarna,
malî imkânlarna, zevklerine, anlaylarna tek kelime ile dindarlk ve
becerilerine havale etmitir.
O halde acele etmeden, Sünnet'e temelde ters düecek kabala ve katla
dümeden meselenin
özündeki esneklik esprisine uygun davranlarla sünnetin yaanmasna ve
yaatlmasna çalmak,
slam ahsiyetçiliinin ve îslâma hizmetin kaçnlmaz
gereidir.[14]
Alglan
Sünnet, müslümanlarn ilk neslini oluturan sahâbiler tarafndan
Hz.peygamberden duyarak, görerek veya O'ndan bizzat duyan ya da
görenden iiterek alglanmtr. Alglama amac da yaamaktr. Ashab- kiram,
birbirlerine daima Allah resulünden örendiklerini duyurmak ve
meseleler hakknda Hz. Peygamberden örenilmi bir bilgi veya
uygulamann olup olmadn sormak âdetinde idiler. Böylece sünnete ait
veriler bir taraftan annda amel olarak pratik hayata intikal
ederken, bir taraftan da bilgi halinde bellenmekte ve
aktarlmaktayd.
Sonraki nesiller de kendilerinden öncekilerden hem tatbikat olarak,
hem de bilgi olarak sünneti almlardr. Sünnete ait verilerin yazl
vesikalar demek olan hadis metinleri ise bize dört merhaleden
geçerek gelmitir.
Ezberleme (ifahî bilgi)
Kîtabet (Hz. Peygamberin izni ile O'nun hayatnda balam olan yazm
faaliyeti)
Tedvin (Sünnet malzemesinin yazl halde bir araya toplanmas)
Tasnif u'll-Külüb (sünnet malzemesinin belli sistemler içinde
kitapiatrlmas) Bu dörtlü merhale, "kim bile bile yalan uydurup bana
isnad ederse, cehennemdeki yerine hazrlansn” tehdidinden kurtulma
genel eilimi içinde pek ciddî ve ince aratrmalara dayal olarak ilk
üç asrda
gerçekletirilmitir.[15]
Günümüzün mttslüman, öteki islâmî ilimlerin bünyesindeki sünnet
motif ve bilgilerine ilâve olarak, sünnete ait bilgi ve belgeleri
HadisKitapla-r 'nda bulmaktadr. Sünnetin pratik yönünü de ksmen
öncekilerden görerek ve bilinçli veya bilinçsiz yaayarak
alglamaktadr.
Sünnetin alglanmasnda ilk müslüman nesillerle sonrakiler arasnda
iki noktada fark vardr: 1. Amaç, 2."cktl. Sahâbiler kesinlikle srf
bilgi edinmi olmak ya da sadece bakalarna aktarmak maksadyla deil,
bizzat uygulamak, hayatlarn ona göre tanzim etmek gayesiyle sünneti
öreniyorlard. Örendiklerini amel ile destekliyor, hayatlarn o "en
güzel örnek"e benzetmeye çalyorlard. Bunun için de "Hz.
Peygamberden örenilmi olan bilgi"yi aryor, soruyorlard. Kiisel
kanlar deil, deliller peinde bulunuyorlard.
Sonraki nesillerde, özellikle günümüze yaklatkça, bilginin amele
intikali , noktasnda, iç ya da d bir takm âmillere bal olarak açk
bir geveklik görülmektedir. Bu geveklik bir takm hurafe ve bid1 at
la r'n yaanmasnn da temel sebebi olmaktadr. O bid'at ve hurafeler
ki, "sapklk sebebi1' olduklar bizzat Hz. Peygamber tarafndan
bildirilmitir.
ekil açsndan farka gelince, sünneti ilk müslüman nesil dorudan Hz.
Peygamberden veya O'ndan gören veya duyandan ifahen alma imkânna
sahipken, sonraki nesiller, yazl metinler halinde bulduklar
kitaplardan örenmek durumundadrlar. Bu da beraberinde getirdii bir
takm ilmî güçlükler ve gerekler yannda uygulama olarak görme ansn
da büyük ölçüde etkilemektedir. Dolaysyla da rnüslümanlar zaman
zaman kendilerini youn ,bir sünnet tartmas içinde
bulmaktadrlar.[16]
Sünnet'in malzeme olarak deerlendirilmesini ve problemlerinin
tetkikim Hadis timi üstlenmitir. Hadis ilmi ise, din bilimlerinin
tümüne kaynak, malzeme ve metod yönünden tesir etmitir. Bütün dinî
bilimler sünnetten olmayan, ya da Hz. Peygambere ait olmayan bir
sözün veya uygulamann O'na maledilmemesi, sünnete, yabanc unsurlarn
karmamas için müslumanlarn ve özellikle hadisçilerin gösterdii
fevkalâde dikkat ve gayreti takdirle anmamz gerekmektedir.
Hadisçiler tarafndan gelitirilen metodoloji gerçekten yegânedir.
Zamanla öteki dini ilimler de bu metodolojiyi, yani, sözü veya
uygulamay güvenilir vesikalarla söyleyenine veya ilk kez ortaya
koyanna salkl bir ekilde ulatrma usulünü benimsemi, ilimde birinci
el kaynaklara inme genel eilimi böylece yerlemitir. Bu sebeple
sünnetten kaynaklanmam ve metod olarak ondan esinlenmemi dini bir
bilimdah düünmek mümkün deildir diyebiliriz. Kur'-an bile, anlalmas
açsndan sünnete muhtaçtr. Bu gerçei Mekhü\,"Kur'an'-n sünnete olan
ihtiyac, sünnetin Kur'an'a olan ihtiyacndan daha fazladr” diyerek
pek çarpc biçimde dile getirmitir. Hemen belirtelim ki, bu, asla
Kur'-an'a bir noksanlk ya da acz nisbet etmek deildir. Sadece
Kur'an'n insanlar tarafndan doru alglanmas ve anlalmas açsndan
söylenmi bir sözdür. Bunu Abdurrahman b. Mehdî'nin u sözünde açkça
görmekteyiz "Kii hadis'e yemek içmekten daha fazla muhtaçtr. Çünkü
hadis Kur'an'
açklamaktadr."[17] Sünnet de sünnet olabilmek için Kur'an gibi bir
asi'a dayanmak zorundadr. Yani deyim yerinde ise, Kur'an
prensiptir; sünnet de açklamas ve uygulamas-dtr. Açklamann,
açklanandan daha vazh daha net ve daha detayl olmas da pek
tabiîdir. Kur'andaki prensiplerin pratie dönütürülmesi, uygulama
biçimi kazanmas bakmndan ilk ve en doru örnek olarak sünnet birinci
dereceden önem arzetmektedir. Bu, amel! noktadan bir
deerlendirmedir. Hukukî açdan meseleye baktmz zaman elbette Sünnet,
Kur'andan sonra ikinci derecede hukuk kaynadr. Allah'n kitab ve
Resulünün sünneti, bizzat Hz. Peygamber tarafndan doru yoldan
ayrlmamann iki temel esas olarak gösterilmi, müslü-man kimliinin bu
iki temel esasa sk sarlmaya bal olduu bildirilmitir:
"Sk sarldnz sürece ala saptmayacanz iki ey brakyorum size:
Al-lan'in kitab ve
Resulünün sünneti..."[18]
Kur'ann bütünüyle tam ve doru anlalabilmesi ve prensibi ortaya
konulmu uygulamalarn (ibâdetler, beeri ilikiler, devletler aras
münasebetler, âhi-ret âlemi hakkndaki bilgiler v.s.)
istenilene uygun olarak yerine getirilmesi ancak sünnetle mümkün
olacaktr. Sünnete ba vurmadan Kur'anla yetinme düünce ve
teebbüslerinin isabetsizlii yine bizzat Hz. Peygamber tarafndan
önceden haber verilmitir. Sünneti Önemsemeyen davranlar, aslnda onu
özde ayn olduu v a h y kaynandan ayr görmek gibi bir büyük yanla
dümektir. Halbuki Kur'an'n ilk ve en yetkili müfessiri Hz.
Peygamberdir. Hatta O'nun temiz hayat, canl Kur'an'dr. Bu yüzden de
sadece O'nun hayatn taklid etmek d i n saylmaktadr. Bunun dnda
kimsenin hayat d i n olarak taklid edilemez. "Hocann dediini tut,
gittii yoldan gitme" sözünün aslî manas da budur. Yani "hoca din
adna sana doru olan söyler, sen onu tut. Fakat kendisi de nihayet
bir insandr, yaantsnda hata edebilir. Din, onun hayat imi gibi
anlayp taklide kalkma. Çünkü ne kadar yetimi olursa olsun, kimsenin
hayat
din deildir" demektir...[19]
Sünnetin getirdiklerinden yararlanabilmek için hereyden önce
Sünnet'in "en güzel örnek" olduuna, yaanabilirliine, insan özüne ve
ihtiyaçlarna en üst seviyeden cevaplar getirmi olduuna inanmak
gerekir. Sonra bu inanca dayal olarak sünneti kendi özellikleri ve
karakteristii içinde tanmak lâzmdr. Zira Hz. Peygamber "âlemlere
rahmet" ve "hidayet rehberi" olarak gönderilmitir. O'nun sünneti
hidâyette olabilmenin çarelerini gösteren gidiat ve o'nun yolu
kurtulua giden yoldur. Sünnetin kurtarclndan üphe etmek Hz.
Muhammed'in risâletine kar çkmak anlamna gelecei için kiiyi imandan
eder. Nitekim bn Mes'ud (r.a.)de "Nebinizin sünnetini
terkederse-niz, saptnz
gitti demektir"[20] ikaznda bulunmutur, tmran b. Husayn (r.a.)'n da
benzer bir uyars
bulunmaktadr.[21]
"Gerçekten sen doru yola çaryorsun" [22] "Eer O'na (Peygamber'e)
itaat ederseniz doru yolu
bulmu olursunuz” [23] âyetleri sünnetin kurtarclna e-hâdet
etmektedirler.
O halde bu kurtarclktan nasib alabilmek ve sünneti tanyabilmek için
bugün yaplacak i, okumak ve örenmektir. Eksik, noksan hatta yanl
bilgiler üzerine dayandrlacak hüküm ve hareketler daima insan yar
yolda brakr. Hatta çou kez de istenmeyen sonuçlara götürür.
Hiç üphesiz sünneti daha yakndan tanyp yaayabilmek için Sevgili
Peygamberimizin örnek hayatn iyi bilmek gerekir. Bunun için de
Siyer, tslam Tarihi ve Hadis kitaplar okumak lâzmdr. Okumak,
örenmek ve tereddüde düülen yerde bir bilene ba vurmak sünnet
konusundaki bilgi
eksikliklerinin giderilmesi için yetecektir.[24]
Sünnete Sarlmak
Kurtarcl kesin olan Sünnet'e sarlma konusu "el-'tisam bi'I-kitab
ve's-Sünne" adyla hadis kitaplarmzda belli bir bölüm içinde tetkik
mevzuu edilen fevkalade önemi haiz bir meseledir. Ne yazk ki,
halkmz, bid'at ve hurafelerden; aydnmz ise yabanc artlandrmalardan
yakasn kurtaramad için bu konuda tam bir kargaa hüküm sürmektedir.
Sünnete sarlma, sünnet d uygulamalara kar bamszlk ilanna baldr. Bu
da her türlü taassub, kültür sakatl ve aalk duygusu ürünü
özentileri bir tarafa itmek ve "Ben Müslümanm" diyebilmekle
mümkündür. Bu, hiç bir zaman kuru bir iddia olarak deil, uur ve
uygulama olarak ortaya konduu zaman önem tar.
Sünnete sarlmak meselesi, aslnda "hadisle amel" problemini ve bunun
için de "fkhu'l-hadis'Mn eitim ve öretiminin yaygnlatrlmas gereini
beraberinde getiren bir meseledir. Yani iin, ilmî boyutu vardr.
Sadece eklî olarak sünnete sarlmay u yada bu ekilde giyinmekle veya
hareket etmekle açklamak mümkün deildir.
Hem tebli görevini yerine getirmek hem de sünnet'i gelecek müslüman
nesillerin tetkik ve istifâdesine sunmak için ilk devir ulemas
sünnete ait verileri belli sistem ve disiplin içinde
kitaplatrmalardr. Bu kitaplar asrlar boyu müslüman lar tarafndan
deerlendirilmi, istifâde edilmi ve tabiî olarak herbiri hakknda bir
hüküm de verilmitir. çlerinden alt tanesi Kütüb-i Sitte adyla en
güvenilir ve muteber hadis kitab olarak benimsenmitir.
Bu alt hadis kaynann tamam bugün, öyle veya böyle Türkçe'ye tercüme
edilmi bulunmaktadr. Kitapsz, ilimsiz hiç bir dava yürümez. Böyle
olunca Kitap ve Sünnete ait kaynaklan okumak onlara zaman ayrmak,
üzerinde düünmek, problemleri bu esaslar çerçevesinde halletme
ihtiyacm duymak ve bu alanda ihtisas yapm kimselerle istiarelerde
bulunmak artk günlük hayat programmza dahil olmaldr. Milletçe
kültür seviyemiz ancak böyle bir gayretle ilerleme
kazanabilecektir. Yabanc propagandalarn tesiri altndaki kafa ve
gönüllerimizi ancak böyle bir disiplinle aslî zemininde
tutabiliriz.
imdi sünnetin öretim ve uygulamas konusunda müslümanlara büyük
hizmet vermi ve bilhassa ahkâm hadislerini bir araya toplamak gibi
farkl ve fevkalâde bir hizmeti daha balangçta yerine
getirmi olan EbÛ Davud'u ve onun ba eseri Sünen'ini
tanyabiliriz.[25]
II. Müellif Ve Eseri
"mam", "eyhu's-sünne", "mukaddemu'I-huffâz" ve «Muhaddi8u'l-Basra.f
• gibi unvanlara sahip olan müellif Ebû Da-vud, h. 202'de
Sicistanda domutur. Tam ad; Ebü Davud Süleyman b. el-E'âs b. tshak
b. Beîr b. eddâd b. Amr b. mrân el-Ezdî es-Sicistânî'dir.
Nisbele-rinden birincisi kabile, ikincisi memleket nisbeleridir ve
ittifakidir. O'na, Sicis-tan kelimesinin bir çeit ksaltmas olan S i
c z'e nisbetle e s - S i c z î denildiine de rastlanlmaktadr.
EbÛ Davud'un Türk ve arab olduuna dair iki ayr görü ileri
sürülmektedir. Sicistan, Afganistan'n güney kesimine düen
Afganistan - ran snr bölgesi olarak Türk yerleim bölgelerindendir.
Ancak Ezd Kabilesi de Yemen'de mehur büyük bir arab kabilesidir.
Ebu Davud'un milliyeti hakkndaki iki ayr deerlendirme muhtemelen bu
iki esasa dayanmaktadr.
Ebu Davud'un büyük dedelerinden lmran; Hz. Ali tarafndan Sffin
savama katlm ve orada ehid dümütür. Aabeyi Muhammed el-E'as ise,
Ebu Davud'a ilim yolculuklarnda arkadalk etmitir. Olu Ebu Bekr
Abdullah mehur bir muhaddistir. Müellifimizin ailesi hakknda
kaynaklarn
verdii bilgi bunlardan ibarettir. [26]
Ça-Çevresi
Ebu Davud'un yaad ça, özellikle hadis ilmi tarihi bakmndan “altn
ça” kabul edilen hicri III. asrdr. Aslnda bu ça, islam
medeniyetinin ve islâmî ilimlerin tam bir inkiaf ve gelime
gösterdii, her dalda klasik ve temel eserlerin verildii hareketli
ve bereketli bir dönemdir. Adeta kurulu merhalesinin bütün
yönleriyle gerçekletirildii yeni ilmî faaliyetlere zemin hazrland
çadr.
Hadis ilmi açsndan kütüb-i sitte müelliflerinin yaad bir dönem olan
hicri üçüncü asr, siyasî açdan da Abbâsilerin hilâfet dönemine
rastlamaktadr. EbÛ Davud, dokuz Abbasî halifesinin
iktidarn idrak etmitir.[27]
Yetimesi
Ebu Davud, ilk bilgileri kendi yöresinin âlimlerinden aldktan
sonra, o günün ilim geleneine uyarak ilim tahsili için Irak,
Ceziretu'l-arab, am, Msr gibi yörelere ve bu yörelerdeki ilim
merkezlerine gitmi oralardaki alimlerden hadis tahsil etmitir. Onun
uzun süre kald ehirler arasnda Horasan, Rey, Her at, Küfe, Badad ve
Tarsus bata gelmektedir, ömrünün sonlarna doru(h. 271-884'de)
göçtüü Basra'y da bu arada saymak gerekir.
Ebu Davud'un, gezdii bu geni yörede kendilerinden istifade ettii
hocalar kadrosu 300'Ü
bulmaktadr. Bu rakam tbn Hacer (852/1448), Sünen ve öteki
eserlerinden tesbit etmitir.[28]
Bunlar arasndan bilhassa Ahmed b. Hanbel, (241/855), Kuteybe b.
Saki (240/854), Müsedded b. Müserhed (228/842), Said b. Mansur
(227/841), Hen-nâd es-Seriyy (243/857), Ali b, el-Medînî (224/838),
Yahya b. Main (233/847), Hayve b. ureyh (224/838), Halef b. Hiâm
(227/841) ve Amr
b. Avn <225/839) zikre deer.[29]
lmi ahsiyeti
Hadisin fkh, illetleri, metin ve sened olarak tad hususiyetleri
ilim ansyen hakknda fevkalâde geni bir bilgiye sahip olan "hadis
mütehasss" Ebû Davud'un ilmî ahsiyetini belli kriterlere göre
öylece tesbit edebiliriz.
lmî ahsiyet'in temelinde, günün artlarna göre iyi ve etrafl bir
tahsil aranr. Müellifimizi bu açdan ele alacak olursak, hocalarnn,
o günün slam dünyasnn en muteber ilim adamlar, olduunu görürüz.
Biraz önce verdiimiz isimler bunun ack delilidir. Devrinin ilim
merkezlerini gezmi olmas, gerek bilgi - görgü olarak, gerekse met
od, uygulama ve kavray olarak onun ilmî kiiliini bulmasnda
fevkalâde müessir olmutur.
Bu durumu ve onun ilmî ahsiyetinin bir baka yönünü, çadalarnn
meslektalarnn ve hatta hocalarnn ona yönelik deerlendirmelerinde
görmek mümkündür. Hocas Ahmed b. Hanbei'in, kendisinden fttire ile
ilgili hadisi yazm olmas; Sehl b. Abdullah es-Tüsterî (283/896)nin;
"Resulullah'n hadislerini rivayet eden dilini çkar da bir öpeyim"
diye takdir duygularn sergilemesi, devri ulemasnn Ebû Davud'a
gösterdii yaygn itibarn iki ayr göstergesidir. Onun hakknda ulemann
söyledii sena cümlelerine kaynaklar uzun uzun yer vermektedirler.
Biz bu iki misali yeterli gördük.
"lmî ahsiyet"in bir baka göstergesi ya da unsuru dikkatli bir
aratnc-lk'tr. Bu acdan bir hadisçi olarak Ebû Davud'un taklidden
çok tahkik i benimsemi elmas, gerçekten engin ilminin belki de
hakiki sebebidir. Bi'r-i Buza'a ile ilgili hadisin sonunda verdii
bilgi müellifimizin aratrclk vasfn yanstan en güzel örneklerden
biridir. O, unlar söylemektedir:
"Ridam kuyunun azna serdim. Sonra da onu karladm. Tam alt zira'
geldi. Bana bahçenin kapsn açan ve beni içeri alan kiiye, "kuyunun
eski hali deitirildi mi?" diye sordum.“Hayr”dedi.
Suyun rengi bozuktu."[30]
EbÛ Davud bu sözlerini, Kuteybe b. Said'in, kuyunun en çok
uyluklara en az baldrlara kadar su tuttuuna dair açklamasn
kaydettikten sonra söylemektedir. O, rivayet ettii bu bilgi ile
yetinmeyip imkan bulunca kuyuyu bizzat kendisi ölçmü, durumu
yerinde tahkik etmi, suyunun renginin bozuk olduunu tesbit etmitir.
Bütün bunlar nasl yaptn da tam bir ilim namusu içinde tek tek
anlatmaktadr. Yapt ise ve yöntemine itiraz kapsn açk
brakmaktadr.
Ebû Davud'un bu tutumu, onun aratrmaclnn ve ilmî dürüstlüünün
takdir edilmesi gereken delilidir. lmî bir titizliktir.
O'nun ilmî ahsiyetinin bir baka unsuru damünekkidli i'dir. Aslnda
klasik devir hadisçilerinin müterek özelliklerinin banda onlarn iyi
birer rical ve metin münekkidi olmalar gelir. Bu, hiç üphesiz megul
olduklar hadis ilminin ana karakteridir. Süneni, Ebû Davud'un gerek
tantm gerek tenkid olarak rical ve metin konusundaki hassasiyet ve
ihtisasnn örnekleriyle doludur.
Ayrca Ebû Davud'un aratrclk ve münekkidlik yönünü ortaya koyan
gerçekten çok fazla tesbit
ve ehâdet bulunmaktadr. Takdir ifâdelerindeki anlalabilir mübalaa
unsurlarm dikkate alarak söyleyelim ki, bu uhâdetler onun* ilmî
ahsiyetinin bir baka unsuru olan ilmiyle âmil olma durumunu yani
dini yaayn, vera ve takvasn da yeterince ortaya koymaktadr.
“— Ebû Davud, Hadis ilminin hafz, dini yaamakta iffet, salah ve
verân doruk noktasnda, bir hadis süvârisidir."
“— Davud (a.s.)'a nasl demir yumuatlmsa, Ebû Davud'a da Hadis ilmi
öylesine kolaylatrlmtr."
“— Hadisleri tahric eden ve sabit olanlar malûl olanlardan,
hatay-sevabtan ayrabilendört kii vardr: Buhâri, Müslim. Onlardan
sonra da Ebû Davud ve Nesâî..."
“— O, hadiste reis, fkhta reisdi. Heybet, saygnlk, salah ve takva
sahibi; Ahmed b. Hanbel'e benzer biriydi."
lmî ahsiyet'in en tartlmaz göstergesi Eserdir. airin dedii gibi
"Âyi-nesi itir kiinin lâfa baklmaz - ahsn görünür rutbe-i akl
eserinde." Bu noktadan hareketle Ebû Davud'u tetkik ettiimizde,
onun bilhassa Sünen'i ve dier eserleri, müellifimizin ilmî kiiliini
yeterince ortaya koyacak nitelikte olduunu görmekteyiz. SUnen'inin,
kütüb-i sitte*nin üçüncü srasnda yer almas bunun açk
göstergesidir.
Bir ilim adamnn eserine talebelerini de katmak elbette
gerekecektir. Ebû Davud'un talebeleri arasnda, Sünen'inin râvisi
olanlara ilâveten, yine kütüb-i sitte müelliflerinden Tirmizî
(279/892) ve
Nesâî (303/915) ve daha bir çok mehur muhaddis
bulunmaktadr.[31]
Ayrca Ebû Davud'un ilmî ahsiyetinin bir baka yönüne misal olarak
biraz sonra nakledeceimiz olayda da görülecei gibi O, imar istenen
Basra'nn ihyasn salamak üzere orada oturmaya davet edilecek kadar
ilmî öhret sahibiydi. Günümüzde nasl kal kndr il m ak istenen
yörelere birer Üniversite açma yoluna gidiliyorsa, ogün Basra'nn
ihyas görevini yalnz basma Ebû Davud Üsleniyordu. O'nun Basra'da
olduunu duyan ilim taübleri ona gelecek ve böylece ehir yeniden
canlanacakt, tlim ve ulemann hem manevî hem maddî açdan ihya ve
ümran vesilesi olduunu Ebû Davud'un ahsnda görmekteyiz.
Burada una da iaret edelim ki, Ebû Davud'un Basra'ya davet edilmesi
olay, ayn zamanda bizim medeniyetimizin temel Özelliinin ilim
olduunu ve bu medeniyetin temelinde ulemânn tartmasz bir yere ve
role sahip bulunduunu da gözler Önüne sermektedir.
"lmî ahsiyef'in bir baka ölçüsü, âlimin, ilmin erefine sahip çkan
bir genel tavr içinde olmasdr. Bu da daha çok, ilmi kendi zemininde
ve kendine has artlar içinde, bilhassa yöneticilerin istismarna
imkan brakmayacak ekilde yaymaya çalmakla isbat edilebilir. Ebû
Davud'u tam bir ilmî sorumluluk içinde görmekteyiz. u olay bunun en
açk delilidir. Kendisine hizmet etmekte olan Ebû Bekr b. Câbir
anlatyor:
Badatta Ebû Davud üe beraberdik. Birgün akam namazn kldktan sonra
kap çalnd. Açtm. Bir de ne göreyim, bir görevli:
Emir EbÛ Ahmed el-Muvaffak geldi içeri girmek için izin istiyor,
dedi. Dönüp durumu Ebû Davud'a bildirdim. îzin verdi. Emir girdi ve
oturdu.Sonra Ebu Davud emire;
Bu vakitte Emiri buralara getiren nedir? dedi. Emir;
Üç i için geldim, dedi. Aralarnda u konuma cereyan etti:
Neymi bunlar?
Basra'ya gidip oraya yerlemeniz. Dünyann dört bir yanndan ilim
talibleri sana gelirler ve böylece Zenci basknndan sonra harabe
haline gelmi ve terkedilmi olan Basra da enlenir.
Bu birincisi. kinci i nedir?
Çocuklarma “Sünen”i okutup rivayet etmeniz.
Evet, üçüncüsü nedir?
Sünen'i rivayet için bizim çocuklara özel bir zaman ayrman. Zira
halife ve emirlerin çocuklar halk ile bir arada olamazlar.
te bu asla olmaz. Zira ilim konusunda yönetici de yönetilen de
ayndr, eittir.
bn Câbir demitir ki, Emir'in çocuklar dier örencilerle beraber
derse geldiler, ancak onlarla
dierleri aras bir perde ile ayrld.[32]
Öte yandan Ebû Davud'un, ilmî hassasiyeti ve hakka balln, edost,
akraba hatr asla
gölgeleyemezdi. Olu Ebû Bekr Abdullah hakknda "Olum Abdullah
yalancdr" demi[33] onun hadiste güvenilir biri olmadm açk ekilde
ortaya koymutur.
Bu olaylar, büyük hadisçilerin aa-yukan hepsinde görülen "hak
yanls" olma ve 'Mimin erefi"ni hereyin üstünde tutma titizlik ve
cesaretini göstermektedir. lmî ahsiyetin en belli bal
gereklerinden biri belki de en önemlisi de bu tavrdr.[34]
lmi ahsiyet'te, ilmî murfikebe ve denetime rza göstermek de önemli
bir unsurdur. Bu açdan müellifimiz ayn olgunluk içindedir.
"Sünen'ini tasnif e-dince hocas Ahmed b. Hanbel'e arzetmi ve onun
denetimini salam ve tasvibini almtr. Günümüzde ilmî ve akademik
çalmalar nasl htisas Jürileri tarafndan tetkik edilir ve
deerlendirilirse, geçmite de ulemâ eserlerini, zamann mehur
âlimlerine arzeder ve onlarn görülerini kendiliklerinden alrlard.
Bu, ilmi mes'ele edinmenin tabiî gerei ve sonucudur.
timi ahsiyet'te, ilmS murflkebe ve denetime nza göstermek de önemli
bir unsurdur. Bu açdan müellifimiz ayn olgunluk içindedir. "Sünen
"ini tasnif edince hocas Ahmed b. Hanbel'e arzetmi ve onun
denetimini salam ve tasvibini almtr. Günümüzde ilmî ve akademik
çalmalar nasl htisas Jürileri tarafndan tetkik edilir ve
deerlendirilirse, geçmite de ulemâ eserlerini, zamann mehur
âlimlerine arzeder ve onlarn görülerini kendiliklerinden alrlard.
Bu, ilmi mes'ele edinmenin tabiî gerei ve sonucudur.
Müellifimizin ilm! ahsiyetinde, mensup oMugu mezhebin de elbette
bir pay ve yeri olacaktr. O'nu HanbeG fakihi olarak gösterenler,
O'nun Ahmed b. Hanbel ile olan yakn ve scak ilmî alakasndan hareket
etmilerdir. afiî tabakâtnda kendisine yer verilmitir. Oysa, O'nun
dier hadisçiler gibi hiçbir mezhebin görüünü benimsememi olduu, bal
basma sünnetin fkh ile
megul bir muhaddisfakih olduu açktr.[35]Mekkelilere yazd mektubta,
Sünen'ini tantrken herhangi bir mezhebe mensubiyetini imâ eden
herhangi bir beyânda bulunmamtr. Zaman zaman u veya bu mezhebin
görülerine yakn olmas, aralarnda paralellik bulunmas, onun, o
mezhcbten olduunu göstermez. Unutulmamaldr ki, hadisçinin mezhebi
hadistir. Zaten Ebû Davud da sünnete uymakta selef anlay
üzerindeydi. Kritik kelâm konulara dalmaktan daima uzak
dururdu.
Ayrca bize göre ilmî ahsiyetin bir dier ölçüsü de megul olunan
sabada belli terkib ve sonuçlara ulaabilmek ve bu sonuçlar genel
deerlendirmeler halinde ifadelendirebilmektir. Müellif Ebu Davud bu
noktada da fevkalade dikkat çekici bir beyâna sahiptir. Beyüz bin
hadis arasndan seçtii 4800 hadis ile meydana getirdii Sünen'i
takdim ederken, "müslümann dini hayat için 4
hadisin yeter"[36] olduunu söylemitir. Böyle bir sonuca varmak,
konuyu bütün yönleriyle hazmedip temel noktalan yakalayabilme
kabiliyet ve dikkatini, haza-ketini gösterir. O, bu dört hadisi
öyle sralamtr:
1. Ameller niyetlere göredir.
2. Malayâniyi terketmesi kiinin olgun mü'min olduunu
gösterir.
3. Kendisi için istediini mü'min kardei için de istemedikçe kii
kamil mü'min olamaz.
4. Helal bellidir, haram bellidir. Aralarnda üpheli baz ilerde
vardr..."
Daha sonra "medar slam" (= slam ahkâmnn üzerinde dönüp durduu
esaslar) olarak benimsenecek olan bu deerlendirme, Ebu Davud'un
ilmî ahsiyeti'nin daha sonraki dönemlere de damgasn vurduunu
delillendirmektedir.
Netice itibariyle tasnif devri müellifleri arasnda fevkalade bir
yere ve ilmi kiilie sahip olan
Ebu Davud, sonraki dönemlerde de eserleri ve kiiliiyle takdir görmü
muhaddislerden biridir.[37]
Vefat
Müellifimiz Ebû Davud 16 evval 275 Cum'a günü Basra'da 73 yandayken
vefat etmi, cenaze namazn Abbas b. Abdilvâhid el-Hâimî kldrm ve
Süfyân es-Sevrî*nin kabri yanna
defnedilmitir. Rahmetullah aleyh.[38]
Eserleri
Müellifimiz Ebû Davud'un bugün ismen bilinen 19 eseri vardr.
Bunlardan 4 tanesi baslmtr. Dierleri ya yazmalarnn mevcudiyeti ya
da kendilerine yaplan atflar veya onlardan yaplm iktibaslar
vesilesi ile ismen tannmaktadr.
Baslm olan eserleri unlardr:
Risaleluhu fi vasf ki tâbi's-Sü nen Zâhiriyye (hadis 347), yazma
nüshas bulunan bu mektubu» M. Zahid Kevserî Kahirede 1369* da
neretmitir. Ayrca Muhammed Sabba da Advâu'-eri'a mecmuasnda (say
5,1394) tahkikli olarak yaynlamtr. Daha sonra müstakil basks da
yaplan bu mektubu, M. Sab-ba'n tahkikinden yararlanarak tercüme
etmi bulunmaktayz. Tercüme bu mukaddime içinde yer alacaktr.
el-Merasîl: Mürsel hadislerle ilgili olup Reisu'l-küttâb 145/2 ve
Köprülü 294/2'de yazma nüshalar bulunan bu eser Kahire'de 1310'da
baslmtr.
Mesfiilu'l-lmsm Ahmed: Fkh konularna göre tertib edilmi olan eser,
Ah-med b. Hanbel'e tevcih edilen sualler ve cevaplan ihtiva
etmektedir. Reid R-za'nn tahkiki ile Kahirede baslmtr. Daha sonra
ofset basklan yaplmtr.
Bunlarn dndaki Ebû Davud'a ait eserler öylece sralanabilir:
el-Mesâil, en-Nasih ve*l-mensûh, câbâtuhu an suâlâti Ebî Ubeyd
Muhammed b. AH b. Osman el- Âcurrî, Kitâbu'z-zühd, Tesmiyetu
hveti'l-Iezîne reva anhum el-hadise, Kitâbu'l-kader, Esiletün li
Ahmed b. Hanbel ani'r-ruvât ve's-sikât ve'd-duafâ, Kitâbu*l-ba's
ve'n-nüûr, Delâilu'n-nübuvve, et- Teferrüd fi's-Sünen,
Fedâilu'I-Ensâr, Müsnedu Mâlik, ed-Dua, tbtidau't-vahy ve
Ahbâru'l-Havâric.
Bütün bu eserler içinden Sünen ve Sünen'in muhtevasn tantan Risale
ilâ ehl-i Mekke diye de bilinen Ebû Davud'un mektubu, dorudan bizi
ilgilendirmektedir. Dier eserleri, muhtevalar Ebû Davud üzerinde
yaplacak etrafl bir ilmî çalma konusudur.
Biz burada S ü n e n'i tantacak ve müellifin sünen hakkndaki
mektubunun tercümesini vermekle
yetineceiz.[39]
Sünen
Ebû Davud'un Sünen'ini tanmak için öncelikle hadis edebiyat içinde
sunen diye bilinen türü tanmak gerekir.
Tarihî bir gerçektir ki, ilk devirlerden beri hadisciler a h k â m
ve i' t i k a d ile ilgili hadislere ayrca bir önem atfetmilerdir.
Yani hiçbir zaman bu iki konuya ait hadisleri meselâ târihî
hadisler
(meâzî hadisleri) ile bir tutmamlardr.[40]
Bu genel tavrn bir neticesi olarak hicrî IH. asrn ikinci yarsndan
itibaren hadisciler, sadece ahkâm hadislerini toplamaya
yönelmilerdir. te bu yöneli hadis edebiyat tarihi içinde süne
n'leri
meydana çkarmtr.[41]
Hadis edebiyat çeidi olarak sünen, taharetten vasiyyete kadar bütün
fkh konulara dair hadisleri ihtiva eden eserlerdir.Bunlar öyle
tarif etmek, de mümkündür: Fkh bablarna göre tasnif edilmi ahkâm
hadislerini muhtevi kitaplardr.
Sünen'Ier fkh görüle telif ve tasnif edildikleri için, genellikle
Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirlerini bize nakleden m e r f u'
hadisleri ihtiva ederler. Mevkuf ve maktu’ haberlere pek yer
vermezler.[42]
Süne n'lerin muhtevalarn, ibâdâ t, muamelât ve ukûbâ t'tan ibaret
saymak mümkündür.
Bu mahiyette olmak kaydyla sünen denilince ilk akla gelen, k ü t ü
b - i s i 11 e'ye dahil olan s ti n
e n'Ierdir. Bunlarn banda da, hiç üphesiz. Ebû Davud'un S ü n e n'i
yer almaktadr.[43]
Ad
Ebû Davud'un eserinin Sünen adn tadnda üphe yoktur. Zira bizzat
müellif Mekkelilere yazd mektubunda kitabn "Sünen" diye anmaktadr.
Ulema da onun eserini hep Sünen olarak isimlendirmitir.
Kurtubî'-nin tefsirinde "Musannef" demesi, telif sistemi itibariyle
bir isimlendirmedir. el-Hâimî'nin naklettiine göre, Ebû Davud
"Tarsus'ta 20 «ene kaldm ve Müs-ned'i yazdm, 4 bin hadis
topladm..." demektedir. Müellifin bu sözü de, kitabn
isimlendirmekten çok,
ihtiva ettii hadislerin genel karakterlerini
belirtmektedir.[44]
lk mi?
Ebû Davud'un ilk Sünen müellifi, eserinin de ilk Sünen olduuna dâir
beyânlar, mutlak olarak deil, baz kaytlarla kabul edilebilecek bir
deerlendirmedir. Yani be bine yakn ahkâm hadisini böylesine güzel
bir tertib ile ilk kez Ebû Davud'un ortaya koyduunu kabul etmek
daha isabetlidir. lk ârih Hattflbî (388/998)'nin, "Din ümi alannda
benzeri telif edilmemi çok deerli bir kitap... Ondan önce bu ii
yapan ve onun arkasndan ona benzer bir eser ortaya koyan tanmyoruz"
sözlerini hep muhteva ve tertib açsndan ilk ve benzersiz oluu
anlamnda almak lâzmdr. Sünen'in bu müstesna durumunu ulemâ pek canl
ifâdelerle anlatmaya çalmlardr. Meselâ Ebû Zeke-riyya es-Sâcî;
"Allah'n kitab slam'n asF; Ebü Davud'un "Sünen"i ise slâm'n mesnedi
(and) idir" demitir.
bnu'l-Arâbî elindeki Sünen-i Ebî Davud'u iaret ederek,"<fin adna
elinde Allah'n kitab ve u kitaptan baka bir ey olmasa kii, ilim
adna hiçbir eye muhtaç olmaz" demitir.
Hattâbî ise, Sünen'i tantan mukaddimesinde tarihî açdan önemli baz
bilgiler de vererek unlar söyler:
Ebû Davud'dan Önce, ahkâm, ah bâr, kssalar, mevâiz ve âdâb gibi
konularn tamamn içeren Camiler ve Müsnedler gibi geni eserler vard.
Fakat sadece Hz. Peygamberin kavi, fiil ve takrirlerinden ahkam
yönü ar basan sü-nen'leri bir araya getirmeyi kimse
düünmemis,boylesi bir Özelletirmeye, uzun ve kark konular arasndan
ahkâm özletirmeye muktedir olmamtr. Bu sebeple Sünen-i Ebî Davud,
hadis imamlar ve haber âümlerince beenilmi ve dünyann dört bir
yanndan ilim talihleri Ebû Davud'a akn etmi rihleler
gerçekletirilmitir.
Gazzâlî de “müctehide ahkâm konusunda yalnz bana Sünen-i Ebî Davud
yeter” demitir.
Sünen, müellifin büyük bir ihtimalle ilk eseridir ve Tarsustaki
yirmi yllk ikâmeti srasnda telif edilmitir. 202'de doan Ebû
Davud'un 241'de vefat eden Ahmed b. Hanbel'e eserini takdim ettii
ve talebelerinden 6 kez batan sona Sünen'i kendisinden
dinleyenlerin bulunduu göz önüne alnrsa, Sünen'in ilk eseri olduunu
kabul etmek gerekecektir. Bunun tabit sonucu da krk yla yakn bir
süre Ebû Davud'un Sünen'i okuttuudur. Zira kendisi 275*de vefat
etmitir. Vefat ettii yl kendisinden Sünen'i dinleyen talebeleri
bulunmaktadr. Krk yl süre ile okutulan kitapta baz çkarmalarn,
takdim-tehirlerin ve hatta baz ilâvelerin olaca da bir baka tabiî
sonuçtur.leride iaret edilecek olan Sünen-i Ebî Davud nüshalar
arasndaki baz farklarn bir sebebi de budur.
Bu güzel kitap, müellif tarafndan kaleme alnm bir mukaddimeden
yoksundur. Müellifin krk yla yakn bir süre okuttuu kitabna bir
mukaddime yazmam olmas aslnda insana garib gelmektedir.
Ancak Buharî gibi dier baz müelliflerde de ayn durum
görülmektedir.[45] Ne var ki Sünen'den ayr da olsa onu bize tantan
müellifin kaleminden çkma bir mektup elimizde bulunmaktadr: Risale
ttfi ehl-i Mekke.
Günümüze kadar tam olarak Türkçe'ye çevrilmemi olan Ebu Davud'un bu
mektubunun tercümesini
sunmay Sünen'i tanmak bakmndan lüzumlu görmekteyiz.[46]
Ebu Davud'un Mekkelilere Mektubu (x)
Bismillahirrahmanirrahim
Muhammed b. A bd il aziz el-Hâimî anlatyor:
"Ebu Davud Süleyman b. el-E'as b. shak b. Beîr b. eddâd
es-Sicistanî Meklelilere ve bakalarna yazd mektubu konusunda
kendisinden bilgi istendiinde cevaben bize unlar yazdrd:
"Selamün aleyküm... Kendisinden baka ilah olmayan Allah'a hamdeder
ve her anldnda kulu ve Resulü Muhammed1 i rahmetine arketmesini
niyaz ederim.
Allah bize ve size skntsz ve sonunda hesap olmayan bir afiyet
versin.
Sizler Sünen isimli kitabmdaki hadislerin, sünen konusunda
bildiklerimin en sahihi midir diye soruyor ve benden açklamada
bulunmam istiyorsunuz.
Sorularnz dikkatle inceledim. Eserin tamamnn; bildiim en sahih
hadislerden müteekkil olduuna emin olabilirsiniz. Ancak bir hadis
iki ayr sahih senedle rivayet edilmi olur da birinin isnad daha
kuvvetli, dierinin de râvisi hfz yönünden daha ileri ise, bu
durumda, çou kere hfz kuvvetli olan tercih ettim. Kitabmdaki bu tür
hadisler on kadardr.
Bir konuda birçok sahih hadis mevcud olsa da bir bab bal (terceme)
altnda bir veya iki hadis verdim. Böyle yapmasaydm kitabn hacmi
büyürdü. Bu ekilde davranmakla kitaptan istifadeyi kolaylatrmak
istedim.
Kitapta bir hadisi iki veya üç deiik senedle tekrar etmisem,
sebebi, farkl ve fazla bilgi ihtiva etmesindendir. Zira ayn
konudaki herhangi bir hadis deiik senedle rivayet eedilmî olmasndan
dolay dierlerinde olmayan daha fazla malumat ihtiva edebilir.
Çou kez uzun hadisleri ihtisar ettim. Zira hadisi bütün uzunluuyla
ver-seydim, duyan ve okuyanlardan bazlar konuya ait hükmü
belirleyen ksmnn neresi olduunu bilemezlerdi. te bundan dolay uzun
hadislerin sadece o bablâ ilgili ksmn aldm.
Süfyân es-Sevrî, Mâlik b.Enes ve el-Evzâî gibilerinin yaad
dönemdeki âlimler mürsel hadislerle amel ederlerdi. Bu anlay
afiî'ye kadar sürdü. O, mür-sel hadisleri delil olarak kullanma
konusunda belli artlar ileri sürdü. Ahmed b. Hanbel ve bakalar da
bu konuSda afiî'nin görülerini benimsemilerdir.
Bir mevzuda, mürsel hadisin zddna bir roüsned hadisin mevcud olmad
veya müsned hadisin hiç bulunmad yerde, her ne kadar kuvvet
bakmndan müsned hadis gibi olmasa da mürsel hadisle ihticac
olunur.
Kitabmda metrûku'l-hadîs (yani hadisi terkedilmi) râviden alnma
herhangi bir rivayet
yoktur.[47]
Ayn konuda kendisinden baka, ona benzer herhangi bir hadis
bulamadmdan dolay m ü n k>e r bir hadise yer vermisem onun m ü n
k e r olduunu mutlaka açkladm.
Sünendeki hadisler çok az müstesna îbnu'l-Mübarek ve Veki'in
kitaplarnda mevut deildir. Çünkü bunlarn kitaplarndaki hadislerin
ekserisi m ü r s e I'dir.
Sünen'de Malik b. Enes'in Muvatta'nda yer alan bir miktar hadis
bulunmaktadr. Ayn ekilde Hammad b. Seleme ve Abdurrezzak'n
Musannef'lerinde yer alan hadislere de rastlamak mümkündür. Öyle
sanyorum ki, Sünen(in bölümlerinde bulunan hadislerin üçte biri
bile anlan kitaplann hepsinde yer alm deildir.
Elde ettiim hadisleri düzenli bir ekilde te'lif ettim. Deiik bir
tarikle yer alm olmas durumu hariç, kitabma almadm bir sünnet
(hadis) hatrlatlacak olursa, bil ki, o hadis deeri olmayan bir
rivayetten ibarettir. Zira ben okuyup örenmek isteyene kar kitabn
hacmi büyür (göz korkutucu olur) düüncesiyle hadisin bütün
tariklerini vermedim. Kendimden baka da kl krk ya-rarcasna bir
aratrmayla hadis toplayan (kitap telif eden) birini tanmyorum.
Ancak Hasenb. Ali eKHallâl ahkâma dair 900 kadar hadis toplam ve
yine tbnu'l-Mübârek de ahkâma dair Resûlullah'dan nakledilen
hadislerin 900 kadar olduunu söylemitir. Kendisine, Ebû Yusuf un
1100 kadardr, dedii hatrlatlnca da Îbnu'l-Mübârek; "Ebu Yusuf
surdan burdan bir takm zayf hadisleri de almtr" eklinde karlk
vermitir.
Kitabmda yer alp da kendisinde iddetli vehn (zayflk) bulunan
hadislere (geçtii yerde) iaret ettim. Senedi sahih olmayanlar da
bunlara dahildir.
Hakknda bir ey söylemediklerim s a 1 i h t ir (i'tibar veya ihticac
olunabilir). Eserimi ben deil de bir bakas telif etseydi, bu
söylediklerimden çok daha fazlasn söyler, överdim.
Bu.öyle bir kitaptr ki Nebî (s.a.) den salih isnadla vârid olan
(her) sünnet onda mevcuttur. Ancak hadisten çkarlm sözlere
(hükümlere) pek yer verilmez. Bunlar yok denecek kadar azdr.
Kur'an- Kerim dnda insanlarn örenimine bundan daha çok ihtiyaç
duyacaklar bir baka kitap bilemiyorum. Ve yine bu kitab elde
ettikten sonra baka bir hadis kitabna sahip olmad için ilmî bakmdan
zarara urayacak bir kii de tanmyorum. Eser incelenip üzerinde
düünüldüü ve ânlamayacahldn-da onun deeri ortaya çkacaktr.
Fkh meseleler es-Sevrî, Mâlik ve e-âfiî'nin meseleleridir. Topladm
hadisler de bu meselelerin nass (kaynaklar)n tekil
etmektedirler.
Kiinin, bu kitapla birlikte Nebî (s.a.)'nin ashabnn görülerine (ve
uygulamalarna) da yer vermesi benim için memnuniyet vesilesi bir
durumdur. Ayrca Câmi-i Süfyân es-Sevrî gibilerini elde etmesi de
yerindedir. Zira Süfyân es-Sevrî'nin Cfimi' ulemânn ortaya koyduu
camilerin en güzelidir.
Sünen'e aldm hadislerin büyük çounluu mehur hadislerdir. Bunlar
hadi s(le ilgili eser) yazan herkesçe de mehurdur. Ne var ki, bu
hadisleri temyize her âlim muktedir olamaz. Bu hadisleri seçmi
olmak övünmeye deer. Zira Mâlik, Yahya b. Said ve hadis ilminin
dier otoritelerinin rivayeti de olsa, a r î b hadisle ihticac
olunmaz. Herhangi bir adam a r i b hadisle delil getirse
bile, bu konuda kendisini ta'n edecek, aleyhinde konuacak kimseler
çkar. Hadis a r î b, â z z olduktan sonra, kendisiyle (önceden)
delil getirilmi diye, hükme esas alnamaz.
Mehur, muttasl ve sahih olan hadisi reddetmek kimsenin haddi ve
hakk deildir, tbrahim en- Nehaî öyle der: "Âlimler a r i b hadisi
ho kar-lamazlard." Yezid b. Ebî Habib de unlar söyler: "Hadis
duyduun zaman yitiini ilân ettiin gibi onu ilân et. ayet hadis
olarak bilinirse ne alâ, deilse, at gitsin."
Sünen'de yer alan hadisler içerisinde mürselvemüdelles gibi muttasl
olmayanlar da vardr, Muhaddislerin büyük bir çounluu nezdin-de
sahih hadisin bulunamad yerde; el-Hasen'in Câbir'den, yine
el-Hasen'in Ebû Hureyre'den, el-Hakem'in Miksem'den (rivayetleri
gibi) m ü r s e 1 hadisler m u 11 a s 11 muamelesi görür. Fakat Ebû
shak'n Haris'den, Hâris'in de Ali'den rivayetine gelince (ki EbÛ
shak Hâris'den dört hadisten bakasn duymamtr) bunlar arasnda tek
bir m ü s n e d hadis yoktur. Bu tür hadisler Sünen'de gerçekten
pek nâdirdir. O kadar ki Haris el-A'ver*in, Sünen'de sadece bir tek
hadisi vardr, onu da son anda yazm bulundum.
Durumu bilmeyense bizim sahih hadisi terkedip onun yerine illetli
hadisleri aldmz söyler (söyleyecektir).
Sünen'e sadece ahkâm hadisle r'ini aldm. Z ü h d ve amellerin
faziletleri ve dier f e z a i 1 ile ilgili konular ilemedim. Eserde
mevcud 4800 hadisin tamam ahkâma aittir. Zühd, faziletler ve dier
konularda bir çok hadis bulunmasna ramen onlar kitaba almadm.
Ve's-selâmu aleyküm ve rahmetu’llahi ve berekâtuh Ve sallellahu alâ
seyyidina Muhammed ve alâ
âlih...[48]
Msr, Mezopotamya, Marib ve islam dünyasnn bir çok bölgelerinde
balangçtan beri muhtelif mezhep âlimlerince standart bir hadis
kitab olarak hüsnü kabul görmü ve çokça okunmu olan EbÛ Davud'un
Sünen'i, Concordance diye bilinen el-Mu'cemu'1-müfehres li
elfâz'l-hadsi'n-Nebevî'ye göre 40 kitap (bölüm) ve 1889 babtan
meydana gelmektedir. Müellifin kendi ifâdesine göre toplam 4800
hadis ihtiva etmektedir. Muhammed Muh-yidcfin Abdülhamid nerine
göre ise, bu rakamlar
öyle deimektedir: 35 kitap (bölüm), 1871 bab ve 5274 hadis.[49]
Aadaki listede de görülecei
gibi, luka-ta, huruf ve mehdi bölümlerinin bab'lan
bulunmamaktadr.[50]
Kitap ve Bablar
M. Muhyiddin Abdülhamid neri ile Concordance'n vcrdii kitap ve bab
isim ve saylarnn farkl
olduunu belirttik.imdi bu fark bir liste halinde göstermeye
çalacaz. Zira Sünen'den istifade
edecek olanlarn bu durumu bilmelerinde büyük fayda vardr.[51]
Kitap (bölüm) Concordance'da M.
et-Tahâre 1 139 1 143
es-Salat 2 251 2 367
Salâtu'l-istiskâ 3 11 — —
Salâtu's-sefer 4 20 — —
Salâtu't-tatavvu* 5 27 — —
Vitr 8 32 — —
el-Lukata 10 — 4 —
el-Edâhî (dahâyâ) 16 25 10 20
es- Sayd
— 11 4
el-Harâc ve’l-imâre ve'l-fey 19 41 14 40
el-Cenâiz 20 80 15 84
Eymân ve'n- nüzûr 21 25 16 32
el-Büyû’ 22 90 — —
el-Itâk (itk) 28 15 23 15
el-Huruf ve'1- Krae 29 — 24 —
el-Hammâm 30 2 25 3
el-Libâs 31 45 26 47
et-Terreccül 32 21 271 21
el-Hâtem * 33 8 28 8
el-Fiten 34 7 29 7
el-Mehdî 35 — 30 —
Özellikleri
Genellikle bab balklar altnda oldukça az hadîse yer verir.Bu onun
en büyûk özelliidir. Durumu kendisi, biraz önce tercümesini
sunduumuz Mekkeilere yazd mektubunda; "bir babta bir çok sahih
hadis bulunduu halde, kitabn hacmi büyür düüncesiyle, bir-iki hadis
almakla yetindim. Böylece kitabn daha faydal olmasn istedim'* diye
açklamaktadr. Nadiren de olsa, bu genel durumun dna tald bir kaç
sayfalk hadislerin yer ald bâb'lar görülebilmektedir. Meselâ "Babu
sfat hacc'n-
Nebiy" yedi sayfa tutmaktadr.[52]
Genelde bab balklar (terceme) ksadr ve fakat herhangi bir görü
ortaya koyacak ekilde
deildir. Ancak hadisler okununca bâb balndaki ifâdelerden ne
kasdedildii anlaüabUmektedir.Meselâ"Bâbumen edreke mine'l-cumuati
rek'aten" bal, altndaki hadis
okununca, "bir rek'ate yetien kiinin cundann tamamna yetimi" sayld
anlalmaktadr.[53] 2
Bazan da "bâb" kelimesi "terceme"sizdir.[54]
Pek sk olmamakla beraber, hadisleri, ilgileri dolaysyla birkaç
bâbta zikrettii olur. Fakat bu
halde asla takti* yoluna gitmez. Sadece hadis uzun ise, o takdirde
ilgili ksmm vermekle yetinir.[55]
Gerekli gördüü yerde ahs tantmas yapar (bk. 1, 31,38,251,303,384;
III, 12). Bazan bir râvî hakknda ileri sürülen iki ayr isimle
ilgili tercihli-tercihsiz açklamada bulunur (I, 34, 325). Ya
bakalarndan naklen veya bizzat kendi görüü olarak cerh ve ta'dilde
bulunur (bk. 1,32,280,281). Tasnif devri müelliflerinde u veya bu
ölçüde görülen "bu ksa kaytlar, sonralar müstakil bir usûle
varmak Üzere inkiâf etmi olan hadîs tenkidinin ilk misalleri
saylabilir."[56]
Zayf hadisleri'belirtirken gerekçe zikreder (bk. I, 34, 68, 237,
263). Mekânlar hakkndabilgi verir (bk. 1,49-50). Hadisin sebeb-i
vürûduna bildirir (bk. 1,332-333), kelime açklar (bk. I. 68, 71,
343). Taz'îf ve tashih dnda baz deerlendirmeler de yapar. Meselâ
hadisi belli bir yöre âlimleri rivayet etmise, bunu belirtir (bk.
I, 65, 79, 319).
Hadis stlahlarn yer yer kullanr. Bir yerde de m e v k u f yerine m
a k s u r terimi kullanmtr (bk. I; 278), Sürtenlerin genel
karakterine bir ölçüde ters düen "eser" denilen mevkuf veya maktu
haberden baka herhangi bir m e r f u hadisin bulunmad "bâbu
hfaYt-teehhüd" gibi terce-melere de rastlanr.
Sünen'de hic s ü 1 â s î rivayet yoktur.[57] On alt aded k ud s î
hadis bulunmaktadr.[58]
Hadislerinin Durumu
EbÛ Davud'un Sünen'indeki hadisler el-Bukâ'î'ye göre 6
gruptur:
I. S a h i h: Buna sahih li zâtihi dernek mümkündür.
2. Sahihebenzer (ibhuhu): Buna da sahih li gayrini demek
mümkündür.
3. Sahiheyakn (mukârib): Buna hasen li zatihi denilebilir.
4. Kendisinde iddetli v e h n olan hadisler. Müellif böylesi
hadisleri, açklar.
5. "Hakknda bir ey söylemediklerim alih'tir" dedikleri. Bundan da
hafif bir v e h n bulunanlar anlamak mümkündür ve bunlar sadece i'
t i b a r a elverilidir.
6. Takviye gördüü takdirde hasen li ayrihi olabilecek olan
hadisler.."[59]
Zehebi [60] de bu taksimi öyle verir:
1. Seyhan (Buhâri ve Müslim)'in birlikte tahric ettii hadisler (ki
bunlar kitabn yansn tekil eder)
2. Seyhan'dan sadece birinin kitabna ald hadisler.
3. Sahihân'da olmamasna ramen» senedi c e y y i d olan ve ayn
zamanda a z z ve i 11 e 11 i de olmayan hadisler.
4. snad s â 1 i h [61] olan, iki ya da daha fazla 1 e y y i n
tarikten geldii için ulemânn kabul ettii hadisler.
5 . Râvideki hafza noksanl sebebiyle isnad zayf kabul edilen
hadisler (ki, bu tür hadisler hakknda Ebû Davud çou kere sükût
eder).
6. Râvisinin za'f çok açk olan hadisler. (Bu tür hadislerin za'fn
müellif ekseriya açklar).[62]
Bu durum, EbÛ Davud'un, "fakihlerin delil olarak kullandklar ahkâm
hadislerini bir araya toplamak" gayesinin tabiî bir sonucudur.
Böyle bir mak-sadla yola çkt için Ebû Davud, kitabna Sahih, hasen,
leyyinve amel edilebilir hadisleri almtr. Çünkü ona göre.ar
derecede zayf olmayan hadis, r e ' y ve k y a s'tan önde
gelir.
Aslnda Ebû Davud, Sünen'inde zayf hadislerin mevcudiyetini bizzat
kendisi söylemitir. Ancak
O, "muhaddislerin ittifakla tcrkcttikleri" herhangi bir hadisi
kitabna almamtr.[63]
Hadis Kabul artlar
EbÛ Daud'un hadis kabul artlan, yukarda tercümesini sunduumuz
Mekkclilere yazd mektubta bizzat kendi ifadeleriyleortaya konulmu
bulunmaktadr. Bununla beraber biz, kütüb-i sitte imamlarnn hadis
kabul artlan ile ilgili bir tesbit çalmas yapm olan Ebu'1-Fadl
Mu-hammed b. Tâhir el-Makdisî (507/1113)'nin görüüne yer vermek
istiyoruz. Mak-disî, "EbÛ Davud ve ondan sonraki kütüb-i sitteye
dahil Sünen sahiplerine gelince..."diyerek toptan bir deerlendirme
yapmakta ve bu müelliflerin "kitaplar üç ksma aynhr" dedikten sonra
bu ksmlar öyle sralamaktadr:
Birinci Ksm, sahi h'tir. Bunlar, Sahihayn'daki hadisler gibidir. Bu
ksma giren hadisler hakknda yaplacak deerlendirme, Sahihayn'n
ittifak Ve ihtilaf ettikleri hadisler hakkndaki deerlendirmenin
ayndr.
kinci ksm, Sünen sahiplerinin kendi artlarna göre sahi h'tir. Ebu
Ab-dillah b. Mende'nin belirttiine göre EbÛ Davud ve NesâTnin art,
terkinde ulemann ittifak etmedikleri râvilerirUadislerini,-tabiî
isnad inkta ve irsalden uzak olmak kaydyla- kabul etmektir. Bu ksm
da Sahih grubundandr. Zira Buhârî ve Müslim'in beyanlarndan
Sahihayn'n dnda -senedleri farkl da
olsa- daha pek çok sahih hadis olduu anlalmaktadr. Sünenlerde yer
alan bu kabil hadisler, Buhâri ve Müslim'in kitaplarna atmadklar
Sahih hadisler cümlesindendir.
Üçüncü ksm: Önceki ksmda yer alan hadislere zd olarak sahih
olduklarna dair kesin bir hüküm verilmeksizin zikredilen
hadislerdir. Bunlardaki illeti, iin ehli olan kimselerin anlayaca
bir tarzda müellifler genellikle açklarlar.
Tabiî, kendilerine göre de sahih olmayanbutür hadisleri niçin
kitaplarna aldktan sorulabilir. Buna üç ayr ekilde cevap vermek
mümkün gözükmektedir:
1. Bir çok atim bunlar rivayet etmi ve bunlar hükme medar klmlardr.
Bu sebeple kitaplarna alm ve üphelerini gidermek için de
illetlerini açklamlardr.
2. Bu müellifler, Buhârî ve Müslim gibi kitaplarnn daha
isimlerinde, zikrettikleri hadisler hakknda saUtoBk iddiasnda
bulunmamlardr... Ve tabiî olarak sahih olanlar zikrettikleri gibi
sahih olmayanlar da zikretmilerdir.
3 . Fukaha ve dier ulemann, aslnda, delil olmayacan bile bile
hasmlarnn delillerini zikrettikleri bilinen bir gerçektir.
Muhtemelen b muhaddisler d*- böyle bir davran içinde
olmulardr. Gerçei Allah bilir."[64]
Yukandan beri verdiimiz izahat çerçevesinde, toptan bir
deerlendirme ile "Sünendeki hadislerin hepsi Sahih'tir" demeye nasl
imkan yok ise* "hepsi hasen'dir" hükmünü vermek de mümkün deildir.
Birincisini söylemek mübalaa, ikincisi ise, üstünkörü bir hüküm
olur. Bu sebeple de es-Silefî'nin birinci görüü ve el-Beavî'nin
ikinci tavr ulemâ tarafndan tasvip edilmemitir. Zira bir kere daha
tekrar edelim ki, Ebtt Davud, zayflm belirterek, "o konuda sahih
hadisin bulunmad" gerekçesiyle zayf hadis rivayet etmitir.
O halde yaplacak toptanc deerlendirmeler yerine her hadis için ayr
ayr hüküm vermek, müellifin tavrn dikkate almak daha isabetli ve
ilmî bir tutum olacaktr.
Ebû Davud'un Sünen'i Buhârî ve Müslim'in Sahihleri ile mukayese
edilecek olursa, Sünen, Sahilayn'dan hemen sonra gelir. Ama Hat
tabî'nin onu Sa-hihayn'a takdim ettii izlenimini veren, ".. fakat
Horasan alimlerinin çou Buhar ve Müslim'in kitaplarna ve sahih
hadisleri toplamakta onlarn artlarna uygun davrananlara itibar
ediyorlar. Halbuki Ebû Davud'un kitab, tertib açsndan daha
mükemmel, fkh yönünden daha zengindir..'.' sözlerine aynen itirak
etmek mümkün deildir. Ulemâ, Sünen'i Sahihayn'a en yakn eser olarak
kabullenmi ve kütüb-i sitte'nin 3. srasn ona ayrmtr.
una iaret edelim ki, Ebû Davud'da olup da alt muteber hadis kitabnn
dier beinde bulunmayan hadisO'Zevâid-i Ebî Davud") pek fazla
deildir. Ebû Davud'un yalnz bana rivayet ettii hadisler meselâ tbn
Mâce'nin zevâidine kyasla çok daha salamdr.
Ebû Davud'un Sünen'i, hadis kitaplarnn ikinci tabakasna
dahildir.[65]
Rivayet Nüshalar
1. Ebû Ali Muhammed b. Ahmed b. Artr el-Lu'tuî (333/944)
2. Ebü Bekr Muhammed b. Bekr b. Abdirrezzak b. Dâse et-Temmâr
(346/957)
3. Ebû Said Ahmed b. Muhammed b. Ziyad el-Arâbî (340/951)
4. Ebu'-Hasen Ali b. el-Hasen b. el-Abd el-Ensârî (328/940)
5. Ebû Usâme Muhammed b. Abdilmelik er-Ruâsî
6. Ebû Salim Muhammed b. Said el-Culûdî
7. Ebû Amr Ahmed bv Ali el-Hasen el-Basrî
En sahih ve yaygn rivayet, el-Lu'luî'ninkidir.[66] Zira Sünen'i bir
çok kereler müelliften
dinlemitir. En son dinlemesi ise, Ebû Davud'un vefat yh 275'de
gerçeklemitir.[67]
Basklar
Ebû Davud'un Sünen'i, Kahire (1280), Denli (1283), Luknov Basklan
(ig40-i888), Haydarâbâd (1321) gibi merkezlerde defaatle baslmtr.
Muhammed Muhyiddin Abdülhamid'n tahkiki ile Msr'da 1354/1935'de
yaplan basks 4 cilt halinde ve hadisleri rakamlanm vaziyettedir. Bu
bask 1950'de tekrarlanmtr.
Ayrca Halep'te MeâlmTs-sünen'le birlikte 5 cild halinde bir baka
basks daha
gerçekletirilmitir. Muteberdir.[68]
htisarlar
Ebû Davud'un Sünen'i, Ebû Muhammed Abdilaziz b. Abdilgavî
el-Münziri (656/1258) tarafndan e 1 - M ü c t e b â adyla ihtisar
edilmitir. Bu ihtisar, Haydarâbâd'da 1342'de baslmtr. A. Muhammed
âkir ve Muhammed Hamid el-Fakî tarafndan tahkik edilen Muhtasar
Kahire'de 1948'de
baslmtr.[69]
bn Kayym el-Cevâyye (751/I350)'de "Tehziba Sünen-i Ebî Davud" adl
bir çalma yapmtr bu
da baslmtr.[70]
1. Mealimu’s-Sünen
Ebû Süleyman, Hamd (AhmetÜb.brahim el-Hattâbî el- Büsü (388/998)
fakih-muhaddis ve edip olarak, gerçekten kendisinden sonrakilerin
daima fikirlerine müracaat etmek ihtiyacm hissettikleri bir Türk
âlimidir. Hattâbî, elde mevcut bilgilere göre ilk ârih olarak Hadis
Edebiyatndaki müstesna yerini Ebû Davud'un Sünen'ine yazd "Meali m
us-sünen" adl erhiyle alm bulunmaktadr.
Hattâbi, bu ie istek üzerine baladn ortaya koyan cümleleri, "benden
stediiniz, benim için terki, sizin tein cehli caiz olmayan, yine
bana gizlemesi size de bilmemesi yakmayan bir itir..." diye
bitirmekte, Ebû Davud'un Sünen'i gibi bir eseri tefsir, mü&kil
lafzlar izah, mulak mânâlar erh, ahkâm yönlerim beyan, hadis
metinlerindeki hüküm istinbâtma elverili noktalara delâlet ve
lafzlarn gerisinde yatan ftkhî manalar kef edeceini bildirmektedir.
Tabiatyla Hattâbî'nin kulland bu kelimeler, bir erhte hangi
yönlerin bulunduunu da ortaya koymakta ve bir çerçeve
çizmektedir.
Hattâbî, zamanndaki âlimlerin "ehl-i hadis ve eser", "ehl-i fkh ve
nazar"diye iki gruba ayrlm olduklarn, ancak bunlarn birbirlerinden
asla müstani kalamayacaklarn, zira hadis'in "asi" anlamnda
temel,fkhn da "fer" anlamnda bina gibi olduunu; temelsiz binann
çökeceini, binasz bir temelin be çukurdan baka bir deer ifâde
etmeyeceini belirtmektedir.
Ancak bu gerçee ramen, bu iki grubun yekdierine yardmc
olmadklarndan hatta birbirlerini tenkid etmekten de geri
durmadklarndan yaknmaktadr. Çok açk cümlelerle her iki grubun
tutumlarn tahlil ettikten sonra kendisinin, bu erh çalmasyla her
iki grubu yekdierinin meguliyet sahas ile ilgilenmeye
sevkedebilecei ümidi içinde bulunduunu da vurgulamaktadr.
Böylece ilk erhin fkhçilarla hadisçüerin aralarn te'lif hedefine
yönelik olduu ortaya çkm olmaktadr.
Hattâbî,sonra Ebû Davud'un Sünen'ini tantmaktadr. Ebû Davud'dan
önceki ulemânn eserlerinin Câml ve Müsned türünden olduunu, bunlarn
ise, her konuya dair hadisleri ihtiva ettiklerini, fakat Ebû
Davud'un, Sünen'de, imdiye dek kimsenin yapmad bir ii yaptn, ahkam
ile ilgili hadisleri topladn, bu yüzden de rabet gördüünü pek canl
ifadelerle dile getirmektedir.
Ebû Davud ve Sünen'i hakkndaki ulema görülerini hülasa olarak
verdik-ten sonra erhe balamaktadr.
erh'te, sradan her hadisi muafassal bir ekilde ele almaz. Her
bâbtan açklamasna ihtiyaç
duyduu kelime ya da ifâdeleri ksa ksa açklar. aribu'l-hadis
çalmasna fkh görülerin lâve edilmesi, hadisler arasndaki muhtelif
manalarn cem ve telifinin nasl yaplabileceine dair görü beyan ve bu
açklamalar lann cem ve telifinin nasl yaplabileceine dair görü
beyan ve bu açklamalar Meallrnu's-sünen'in en bariz vasflarn
oluturmaktadr.
Mealimu's-sünen, "kale, kul tu" uslubundakî erhlerdendir. Özellikle
âyetlere "kavluhu" diye iaret eder. Herhalde ilk erh olmasnn da bu
üslubun benimsenmesinde rolü bulunmaktadr.
Mealimu's-sünea, gerek müstakil olarak (Haleb 1351/1932) gerek
Sünen'i Ebû Davud'un sayfa altlarna konulmak suretiyle
baslmtr.
Kendisinden sonra erh yazan hemen herkes, Hattâbi'nin görü beyân
ettii hadisleri açklarken, Hattâbî'ye atf yapma ihtiyacm
hisseder.
2. Avnu I-Ma’bud
Ebu't-Tayyib, emsu'I-hak el-Azimâbâdî ile küçük karde- i Muhammcd
Eref el-Azimâbâdî'den bazan birine, bazan ötekine bazan da her
ikisine birden nisbet edilen ve fakat aslnda Ebu't-Tayyib
emsu'l-Hakk'a ait olan Avnu'l-ma'bud erbu Süneni Eb Davud Hind
ulemas tarafndan yazlm erhlerin en deerlilerindendir.
Avnu'l-ma'bud'un kaleme alnma sebepleri öylece srlanabilir: .Ebû
Davud'un Sunen'inde geçen hadislerin, herhangi bir tercih yaplmadan
ve mezheb delillerini zikretmeden, manâlarn anlamaya çatmak ve
imkan vermek,