Top Banner
ilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş دثء والقدما انهج الصرف العربي ب راسة نقدية دDaru’l İlim İslami İlimler Eğitim Akademisi tarafından üç aylık periyotta ilimdergisi.com üzerinden yayın yapar. 7. Sayı, Aralık-Mayıs 2014 نتنمية على اسعلوم اة الل 7 د العد1435 رجب-رم SERİ YAZILAR > Murat Molla Kütüphanesi -2- İSLAMİ İLİMLER E-DERGİSİ SÖYLEŞİLER > Hasan Hindâvî ile sarfın tarihini konuştuk > Akademisyenlerimize sorduk: Arapça dil eğitiminde arızamız nedir? KİTABİYAT-TEZAKİR > er-Risâletül Vâfiye > el-Hevâmil veş Şemâil
68

İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Jan 03, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim

Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarfBeş soruda sarf ilmi

Sarfa girişدراسة نقدية ملنهج الصرف العربي بني القدماء واحملدثني

Daru’l İlim İslami İlimler Eğitim Akademisi

tarafından üç aylık periyotta ilimdergisi.com

üzerinden yayın yapar.

7. Sayı, Aralık-Mayıs 2014 جملة العلوم االسالمية على االنرتنتحمرم- رجب 1435 العدد 7

SERİ YAZILAR> Murat Molla Kütüphanesi -2-

İ S L A M İ İ L İ M L E R E - D E R G İ S İ

SÖYLEŞİLER> Hasan Hindâvî ile sarfın tarihini konuştuk> Akademisyenlerimize sorduk: Arapça dil eğitiminde arızamız nedir?

KİTABİYAT-TEZAKİR> er-Risâletül Vâfiye> el-Hevâmil veş Şemâil

Page 2: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Dâru’l İlim Akademisi8.Dönem Etkinlikleri

Page 3: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

İlimevi Akademisi 8.Yarıdönem Programı Darul İlim, İlimevi İslami İlimler Eğitim Akademisi olarak geleneksel eğitim programlarımızın 8. illk etabını Fatih Zübeyda Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdik. 7 Şubat Cuma akşa-mı Kuran-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda izleyiciler, talebelerimizin rol aldığı «Rahleden Sahneye» isimli tiyatro oyunuyla heyecanlı dakikalar yaşadılar. Genç bir ilim adamının yaşadıklarından 28 Şubat dönemine ışık tutan oyun, izleyicilerimizin büyük beğenisini kazandı. 3.Türkçe Kitap Listemiz Oluşturuldu Darul İlim Akademisi’nin her dö-nem belirlediği 10 kitaplık Türkçe okuma listesinin 3.kısmı oluşturuldu. Hâtırattan fırkalar tarihine geniş ilgi alanında talebelerimizin istifadesine sunulan listeyi darulilim.com adresinde, Faaliyetlerimiz>Türkçe Kitap Değerlendirme me-nüsünden görebilirsiniz. İlimevi CNR Kitap Fuarında İlimevi Akademisi 7 Mart Cuma akşamı CNR Kitap Fuarını ziyaret etti. 1-9 Mart tarihleri arasında okurlarına kapılarını açan kitap fuarı, TÜYAP’a alternatif oluşturması açısından ve İlimevi talebelerinin Türkçe kitap listelerindeki yayınevlerini birarada bulmaları açısından çok önemli bir etkinlikti. Yüzlerce yayınevi ve sivil toplum örgütüne ev sahipliği yapan kültürel organizasyonun, gelecek yıl daha da güzelle-şerek devam etmesini diliyoruz. 3.Hadis Hatim Meclisi Sultangazi Şubemizde Gerçekleşti Darul İlim İslami İlimler Akademisinin geleneksel düzenlediği Hadis Hatim Meclislerinin üçüncüsü, 1 Mayıs Perşembe günü Sultanga-zi şubemizde düzenlendi. Meşhur hadis menbaımız Riyazu’s-Salihîn’in bitirilmesi münasebetiyle tertip edilen progra-mın açılış konuşmasını Hüseyin Demir hoca yaptı. Ardından İlimevi sınıf hocalarımızdan Aziz Ençakar, talebelerimizin okuduğu son hadislere kısa izahlar getirdi. Misafirlerimizden Ömer Faruk Korkmaz hocanın da söz aldığı Hadis Ha-tim Meclisimiz, yapılan dua ile sona erdi. İlimevi Talebeleri Dergi Fuarını Ziyaret Etti Darul İlim İslami İlim-ler Akademisi Şirinevler Şubesi talebeleri TÜRDEP 5. Dergi Fuarı’nı ziyaret etti. Türkiye Dergi Editörleri ve Yayın Yönet-menleri Birliğince düzenlenen ve edebiyattan uluslararası ilişkilere kadar birçok dergi stantı ve yazar söyleşisinin yer aldığı Sirkeci Garı’ndaki fuar, İlimevi talebelerinin güncel dergi dünyasına dair ufuklarının genişlemesine vesile oldu. İlimevi Hitabet Yarışması İslami ilimler bünyesinde gelecek yıl hoca çıkacak Yenibosna merkez binamızda bulu-nan üst sınıf talebelerimize dönük hitabet yarışması, hafta içi deneme çalışmalarıyla devam ediyor. 26 Haziran’da final programında birinci seçilen talebemiz umre hediyesi ile ödüllendirilecek. Darul İlim’in İslami ilimler programına ve detay haberlere ulaşmak için darulilim.com adresine göz atabilirsiniz.

darulilim.com

Dâru’l İlim Akademisi8.Dönem Etkinlikleri

Page 4: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilimONLİNE İSLAMİ İLİMLER DERGİSİ

ARAPÇANIN ÖLÇÜSÜ

SARFKISA SORUŞTURMA: ARAPÇA DİL EĞİTİMİNDE ARIZAMIZ NEDİR?

İmtiyaz sahibi: Darul İlim İslami İlimler Eğitim Akademisi

Yönetim Kurulu Başkanı: Muhammed Yazıcı

Yayın kurulu: Abdullah Küskü, Aziz Ençakar,

Emre Yazıcı, Musa Sancak

Editör ve grafiker: Mustafa Alp

Darul İlim Akademisi hocaları tarafından üç aylık olarak web

ortamında yayınlanır. Arşiv ve tanıtım amaçlı 100 adet basılır.

Derginin tüm sayılarını online okumak için: ilimdergisi.com

Görüş ve makale gönderimi: [email protected]

Darul İlim İslami İlimler Akademisi: darulilim.com

Page 5: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT

ŞEMATİK SARF } MUSTAFA ALP BEŞ SORUDA SARF İLMİ } MUHAMMED YAZICI HOCA İLE KAPAK KONUSU SARFA GİRİŞ } MURAT UÇAR HASAN HİNDÂVÎ İLE SARF TARİHİNİ KONUŞTUK } MUSTAFA ALP

LİSÂN-I ARABÎ’NİN VÜCÛB-İ TAHSÎLİ VE USÛL-İ TEDRÎSİ HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ } AHMED NAİM EFENDİ

MÜTESELSİL MAKÂLÂT MURAT MOLLA KÜTÜPHANESİ -2- } AZİZ ENÇAKAR

دراسة نقدية ملنهج الصرف العربي بني القدماء واحملدثني { م. د. عادل عبد اجلبار

KİTÂBİYÂT

ER-RİSÂLETÜ’L VÂFİYE & EL-HEVÂMİL VE’Ş ŞEMÂİL } TALHA HAKAN ALP

Page 6: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 76

EDİT

ÖR

Yedinci sayıdan merhaba

بسم اهلل الرمحن الرحيم

Ses kombinasyonları ve simgesel dizgeler üzerinden dil ile, dil üzerinden enfüsi ve afaki dünya ile irtibatımızı sağlayan Rabbi-mize hamdu senâ olsun. Dilin gerçek gösterileni, hislerin gerçek mahsüsü olan marifetullahı, yine müteal ve muttarid yasalara bağlamak için gönderilen Nebimize salâtu selam olsun.

Dilin insana özgü olduğu, bu imtiyazla sair hayavândan tefrik edildiği yaygın, fakat yanlış bir kanaattir. Bu dili alfabetik kon-tekste hasretmenin sonucudur. Oysa dil anlamlı ses kombinas-yonları dışında ses kaliteleri ve vokalleştirmelerinden oluşan pa-ralanguajı ve beden dili olan kinesikleri de ihtiva eder. Bunlar ise sosyal koşullarına göre bütün canlılarda bulunan kognitif aktlar-dır. İnsanı mümeyyiz kılan asıl nokta, dil ve duyguyu bir maksada irca edebilmektir. Bir şeyi neden bildiğini ve bu huzmeyle hangi meçhul karanlıklarını keşfedeceğini bilmek, birebir malumattan çok daha önemlidir. İslam bunun için niyeti amelin, tefekkürü ibadetin önüne yerleştirir.

Bilgide amaçlılık konusu, bugün neden Batının epistemik ve lenguistik skalasının gerisine düştüğümüzün cevabıdır. Çünkü ictihad devrinin kapandığı, İslami ilimlerin olgunlaşıp meyveye durduğu, furûî ve usûlî mebâhisin kemala erdiği şeklindeki ha-kim paradigmaya göre, artık İslami ilimlerde bilgilerimize rota ve ivme kazandıracak bir amacımız yoktur. Nasıl ki fetihlerin yani küffarın cismine fiilî mukavemetin inkıtaı imanî hâsselerimizde de bir akamete yol açtıysa, küffarın zihnine yani çağcıl akla ilmî mukavemetsizliğimiz de İslamî ilimlerde dumura yol açmıştır.

Page 7: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 71435 العلم

Yedinci sayıdan merhaba

Batının epistemolojik ilerlemesini sağlayan kuvvvet ve dilin mo-dern bilimsel çalışması demek olan lenguistik sıçrayış, 17. yüzyıl-daki keşif ve buluşlarla sağlandı. Sömürgeyle insanı tahribi amaç edinen keşifler ve bilimle doğayı kontrolü hedefleyen buluşlar... Kötü de olsa bir amaç onların metolodojisine ve beşeri bilimleri-ne hız kazandırırken bizde zaten kurulu olan siyasal düzen, zaten sistematize edilmiş olan düşüncü dünyası, varolanı harcamaktan başka bir sonuç intac etmedi.

Genele dönük bir saptama olarak, bugün İslami ilimler tedrisi-nin uhrevî ve geleneksellik dışında bir anlamı kalmamıştır. Çünkü İslami ilimlerle ulaşılacak seviyeye ulaşıldı (!). Mezhepler tesis edildi, ilimler tedvin edildi, kitaplar telif edildi, meseleler tafsil edilidi... Kahır ekseriyat böyle inandı(rıl)dığı için kitaplar süsten, konferanslar sesten, kutsallar saygıdan öteye geç(iril)miyor. Salt yeis zerkeden bir tesbit değil bu. Çözüm tekrar fiilî mukavemette yatıyor. Dün imanımız nasıl küffarın cismiyle vuruşarak tahkim olduysa, bugün de küffarın zihnine mukabale ederek ilmimizi te-rakki ettirmeliyiz.

Bütün bunlar sarf ilmi özelinde ne ifade ediyor? Geride söylenen-lerden çıkarıyoruz ki sarfı öğrenmenin itici gücü yoksa hobiden öteye geçmez. Dün sarfıyla birlikte dil ilimlerinin, Arapçayı lahn-dan korumak gayesiyle ve acemlerin dil hataları akabinde tedvin edilmesi zarureti doğdu. Bugün aynı ilimlerin tedrisini gündeme getiren itici güç nedir?

Bambaşka bir editör yazısı tasarlamıştım, bambaşka bir şey çıktı ortaya. Dilin öznel gerçekliği bir noktadan sonra kendini dayatı-yor işte. Yoğun bir sarf dosyası var önünüzde, buyurun bakalım.

Mustafa Alp [email protected]

Page 8: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 78

ARAPÇADİL EĞİTİMİNDEARIZAMIZ NEDİR?KISA SORUŞTURMA } [email protected]

Doç. Dr. Candemir Doğan İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Arap Dili Öğretim Üyesi

Arapça öğretiminde hep problem olarak gösterilip du-rulan, ayrıntılarla ilgili basit arızalardır. Bir türlü asli arı-zanın ne olduğu tespit edilerek halline gidilememesi de arızanın temelini oluşturmaktadır. Usulsüz vusule çalış-ma, temel arızası kenara itilerek onun ortaya çıkardığı pek çok ayrıntı arızalar giderilmeye çalışılırken, başka arızalar ortaya çıkarmakta, onlar çözülmeye çalışılırken bir diğerleri ortaya çıkarak arızalar dizisinin oluşturduğu fasit daire içinde boğulup gidilmektedir. Bu kısırdöngü-den çıkış için öğretim şu esaslar üzerine kurulmalıdır.

1. Arapça, bir yabancı dil nasıl öğretilmesi gerekiyorsa öyle öğretilmelidir: Süregelen “alet ilmi” yaklaşımı bı-rakılarak kendisine mahsus ilkeleri, standardı, yöntem ve teknikleri olan “ali ilim” davranışıyla yeniden sistem-leştirilmelidir. Bu nitelikten yoksun Arapça “kem aletle kemalât” engeline takılarak din eğitimindeki âli ilimlerin de güçlü bir açmazı olmuştur. Tarih bize; alet ilimlerin-deki kemalât taktiğini geliştiren İmam-ı Birgivi (1521-1573), Hacı İbrahim Efendi (1826-1888) ve Mehmed Zihni Efendi (1846-1913) gibi cesur eğitim inkılapçılarını üstün başarılara taşıdığını belgeler.

2. Arapça öğretimi; bir meslek değil, çok boyutlu bir sanattır: Bu sanatı; ancak önce vehbi öğretmenlik sa-nat ruhu sahibi ve sonra da tüm kesbi ilimlerle “efradını cami ağyarına mani” öz birleşiminde yabancı dil öğret-meni olarak yetiştirilenler icra edebilirler. Ne acı ki bu iki bileşeni bir araya getirebilen şanslılar, her ne hikmetse daha kolay görülen âli ilimlere kayar, şanssızlar da alet

Akademisyenlerimize sorduk

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 9: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 91435 العلم

ilimlerinde kalır. Hâlbuki temelin sağlamlığı için temeli atanların da güçlü olması zorunludur. Bu çapraz değişim hem âli ilimlerin hem de bina edildiği temeli atan alet ilimlerinin zayıf kalma-sına hatta her ikisinin de birden başarısız olma-sına sebep olmaktadır. Himmet ehli alet ilimleri-ni ihya ederek âli ilimlere hizmet etmelidir. 3. Arapça öğretmek Arapça bilmek değildir: Arapça öğretmek, bilgi edinim kozasını binlerce beceri ağıyla örmekle birlikte eğitim araçlarını kullanma ve üretme becerileriyle donatılmış ol-mayı gerektirir. Nasıl ki her Türkçe bilen Türkçe öğretmeni yapılmaz her Arapça bilen de Arap-ça öğretmeni olamaz. Arapça öğretmek için en mükemmel yalın Arapça bilgisi öğretmenlik sanatıyla icra edilmezse sadece oyalama aracı olur, asla başarılı öğretim yapılamaz.

4. Arapça öğretmek, sadece bilimsel ve peda-gojik engin yöntem uygulama becerisine sahip olanların işidir: Arapça öğretimi; genel geçer felsefi düşüncelerden doğan, bilimsel yöntemler üzerine kurulan eğitimin en zorlu ve çetin alan-larından biridir. Bilim dünyasında başarılması en zor işin eğitim olduğu kabul edilir. Eğitimde de insan eğitimi, insan eğitiminde de yabancı dil eğitiminin en zor olduğu tartışmasızdır. Bu çetinliğe Arapçanın yüzyıllardır teraküm etmiş olumsuzlukları eklenirse uzmanlık yeterliliğinin çok ötelerinde olağanüstü akli ve fiziki güç ge-rektirdiği açıkça anlaşılır. Bu ağır yükün altın-dan sadece dilsel ve teknik bilgi donanımı tam olanlar kalkabilir. “Anadilim Arapça, medresede

okudum, yurtdışı doktoralıyım” gibi moda slo-ganlar ancak günü kotarmaya yarar.5. Arapça Türkçe karşıtsal dilsel analiz-sentez çözümlemeleriyle öğretilir: Arapça terazisinin kefesinden alınıp Türkçe terazisinin kefesine ya da tersine konulan bir cümle, zerreyi hassasi-yetle ölçen terazinin dilinde mikron bile oyna-mıyorsa karşılaştırma yapılıyor olur. Hem Türk-çe hem de Arapçaya vukûfiyet ve hâkimiyeti Mehmet Akif, Elmalılı Muhammed, Ömer Na-suhi gibi değilse, taklidi gibi olmalıdır. Türkçeyi Arapçayla karşılaştırabilecek düzeyde bilmeyen birinin Türklere Arapça öğretmesi sadece göz boyama, oyalama ve zaman çalmakla sınırlı ka-lacak, bir şeyler öğrenen, öğreneceklerini on-lardan ibaret sanarak “bilmediğini bilmeyenler” derekesine düşürecektir.

6. Arapça; öğretmen-öğrenci-kitap üçlüsünün tam ve bağdaşık bir kompozisyonuyla öğretilir. Hangi öğrenciye, hangi konuyu niçin ne zaman, ne kadarını ve anadiliyle eşleştirmeli olarak yön-tem ve teknikleriyle nasıl öğreteceğini teorik ve uygulamalı bilen bir öğretmen, Arapça öğreti-minin ana bileşenidir. Arapça öğrenme moti-vasyon ve bilinci tam, nasıl ve ne zaman hangi konuyu neden öğreneceği şuuruna eren, fiziki ve akli gücünü disiplinle uygulamalara yansıtan bir öğrenci olmalıdır. Bu iki unsurun eksiklerini tamamlayarak önlerini açan, hiçbir probleme kaynaklık yapmayan bir ders kitabı üçlüyü ta-mamlamalıdır. Çünkü “sacayağı üç olur, birbiri-ne güç olur, biri kırılsa hiç olur”.

Akademisyenlerimize sorduk

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 10: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 710

Bir ankete hangi metotla Arapça öğretiyorsunuz sorusuna, zihnen içinde bulunduğu karmaşayı kerameti kendinden menkul, “Arapçayı kendi metodumla öğretiyorum”, diyen bir öğretmen, ne yapacağını bilmediğinden idrak sınırlarını zorlayan yılgınlık ve bezginlikte olan bir öğrenci ve anadili Arapça olan yazarın, hedef dili dik-kate almadan yazdığı bir kitap, çözümden daha çok yeni problemler üreterek tüm ümitleri kırar. Tüm tarafların en yüksek bilinçte üretecekleri kolektif şuurun ürünü bir Arapça öğretim siste-mi, motivasyonu yüksek tam donanımlı öğret-men ile öğrenmeye odaklanmış öğrenci, çözü-mün olmazsa olmazıdır. ………….............................................................................

Doç. Dr. M. Vecih Uzunoğlu Dokuz Eylül Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi

Arap Dili ve Belağatı

Anabilim Dalı

Sevmeden, fedakarlık yapmadan olmaz…Dil öğretimi ve öğrenimi fedakarlık isteyen, öz-veri gerektiren bir iştir. Hangi iş özveri gerek-tirmiyor ki diyebilirsiniz. Ama gerçekten dil öğ-retimi; ister bu Arapça olsun ister diğer bir dil olsun özveri ve kendinizden bir şeyler katarak fedakarlık gerektiren bir uğraş.

Her şeyden önce Arapçayı sevmek lazım… Han-gi iş olursa olsun eğer hamuruna sevgi katılma-mışsa ondan sadra şifa bir netice almak gerçek-ten zordur. Hem öğrencinin hem de öğretmenin

bu işe gönül vermesi, sevmesi ve tutkuyla bağlı olması lazım. Bu sevginin sebebi; Allah kelamını anlama, dini temel kaynaklarından öğren(/t)me gibi ulvî bir gaye olabildiği gibi, turizm sektö-ründe ve uluslar arası şirketlerde çalışmak, ter-cümanlık yapmak gibi pratik faydaya yönelik bir gaye de olabilir. Ama işin neticesinde Arapça öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmek lazım.

Ancak bu şekilde alıcı ile verici, öğrenci ile öğ-retmen arasındaki iletişim ve bağ kuvvetli bir şekilde kurulur, bilgi ve tecrübe aktarımı sağlıklı bir biçimde gerçekleşir. Yoksa yönünü farklı ta-rafa çevirmiş bir çanağın uydudan hiçbir sinyal alamayışı gibi, bir tarafın bilgi adına devamlı bir şeyler göndermesine karşılık karşı tarafın bun-lardan bihaber olması söz konusudur. Bu yüzden öğretmenin; en başta kendisinin Arapçayı ve bu dili öğretmeyi sevmesi, öğrencilerine Arapça sevgisini aşılaması ve onların motivasyonunu devamlı yüksek tutması gerekir. Bu olmazsa ol-maz hususlar sağlandıktan sonra Arapça öğreti-mine dair hangi metot ve teknikleri kullanırsanız kullanın mutlaka başarı elde edilecektir.

………….............................................................................

Yrd. Doç. Dr. Sultan Şimşek İstanbul Üniversitesi Temel İslam Bilimleri

Arap Dili ve Belağatı Anabilim Dalı

Milletimizin Arap dili ile olan ilişkisi tarihi de-rinliklere dayanmaktadır. Ancak bu ilişki çeşitli sosyal ve siyasi nedenlerle inkıtaya uğramış ve

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 11: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 111435 العلم

bu inkıta Arapçaya kendi bütünlüğü içerisinde yaklaşamama ve Arapça dil mantığından kop-ma sonuçlarını doğurmuştur. Gelinen süreçte orta öğretimiyle yüksek öğretimiyle Arapça öğ-retimini barındıran bütün kurumlarda öğretim programlarından, dil öğretimi yöntem ve tek-niklerine varana kadar pek çok hususun yeni-den değerlendirilerek temize çekilmesi ihtiyacı doğmuştur.

Ülkemizde Arapça eğitimi alanındaki sorunlar öğretim programlarından kaynaklanan sorun-lar, uygulanan dil öğretim metotlarından kay-naklanan sorunlar ve bu alandaki öğreticilerin donanımları ilgili sorunlar olmak üzere üç te-mel noktada ele alınabilir. Arapçanın öğretildi-ği kurumlarda dil öğretim metotları açısından uzun yıllar tercih edilen metot dilbilgisi -çeviri metodu olmuştur. Uzun yıllar tek bir metodun baskın olarak kullanılması dilin tam olarak öğ-retilmesi önündeki başlıca engellerden biridir. İlmi araştırmalar göstermektedir ki hiçbir eği-tim metodu ideal bir dil eğitimi için tek başı-na yeterli değildir. Özellikle bireysel farklılıklara dahası çoklu zeka türlerine hitap edebilecek bir dil öğretiminde takip edilen metot dilin sadece belli öğelerini değil tümünü öğretmeyi hedef almalıdır. Şüphesiz ki sadece metin okuyabil-mek, tercüme yapabilmek ya da dilin kurallarını bilmek o dili bilmek anlamına gelmez. Sahih bir öğretim metodu öğrenciye okuduğunu ve din-lediğini anlama, kendini sözlü ve yazılı olarak ifade edebilme yetilerini kazandırabilmelidir. Aksi takdirde hedef kitle tabiri caizse kör, sağır

ve topal bir Arapça ile yoluna devam etmek zorunda bırakılacaktır.

Arapça öğretiminde uygun öğretim program-larının hazırlanmasından sonraki aşama bu programı uygulayacak olanların bu konudaki donanımlarıdır. Eğer öğreticiler programın fel-sefesine yabancı ise ve programın etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacak yöntem ve teknik bilgisi ile donatılmamışlarsa bu durum en ideal programı dahi işlevsiz kılar. Örneğin orta öğretim kurumlarımızdaki Arapça Öğretim programları geçtiğimiz 10 yıl içerisinde öğrenci merkezli, iletişimsel dil öğretim metodunu esas alan bir yaklaşımla hazırlanmış olmasına ve ki-tapların buna göre yeniden yazılmış olmasına rağmen öğreticilerin tümü bu programın nasıl uygulanacağı ile ilgili yeterli donanıma sahip olmadığından programda belirlenen hedeflere ulaşmakta sıkıntı yaşanmaktadır. Pek çok yük-sek öğretim kurumumuzda da bu ve buna ben-zer sıkıntılar çeşitli şekillerde nüksetmektedir. Zira son zamanlarda dil eğitimi alanında yaşa-nan gelişmelerle birlikte günümüzde Arapça öğretimi sahası pek çok fırsata ve gelişmeye açık bir alan haline gelmiştir. Arapça’nın ade-ta baharını yaşadığı ülkemizde bu münbit alan her türlü yüksek ilgiyi ve gayreti haketmektedir. Arapça öğretiminde doğru öğretim programı, donanımlı öğreticiler ve zengin materyaller-le kısa sürede tatmin edici başarılara ulaşmak mümkündür. Yanlış metotlarla zaman kaybet-meye tahammül kalmamıştır. ………….............................................................................

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 12: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 712

Yrd. Doç. Dr. Nazife Nihal İnce Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Arap Dili ve Belağatı

Her öğrenme olayının dayandığı bir önem ve ihtiyaç telakkisi mutlaka vardır. Arap dili öğren-me/öğretme olayının sıkıntılarını bu telakkiden bağımsız düşünmenin ve sadece usul ve müf-redattan yola çıkarak meseleyi değerlendirme-ye çalışmanın meseleyi eksik tespit etmeye yol açacağını kabul etmek gerekir.

Vakıa şu ki bütün dil öğrenmelerinde olduğu gibi Arapça da bir araç/alet ilmi telakki edil-mekte ve bu alet ilimleri grubundan olan bütün öğrenmelerde olduğu gibi bir kısmı yoğun ve hızlandırılmış olarak örgün eğitim ortamlarında gerçekleştirilirken bir kısmı bireysel gayrete ve uygulamalara bırakılır ve zamanla ilerletilir. Bu iki süreç ehliyet kursu ve trafiğe çıkma süreçle-rine benzer. (Elbette hiçbir öğrencinin hayalinde ehliyet kursu hocalığı yoktur). Dil öğretiminde hangi yaklaşım esas alınırsa alınsın nihayet bu iki süreçten geçer. Edinimi hedefleyen dil öğre-tim yaklaşımlarında örgün eğitim ortamlarında haliyle daha az bilgi aktarılacaktır ve tam öğ-renmeyi sağlamak daha uzun süreleri gerektire-cektir. Bilişsel öğrenmeyi hedefleyen yaklaşım-larda ise örgün öğretim ortamlarında sunulan bilgi miktarı daha fazla fakat diğer becerilerden yoksun olacaktır.

İlahiyat fakültelerinde Arapça öğretiminin bir ihtiyaç olduğu konusunda bir tereddüt yoktur.

Çünkü Arapçayı öğrenmek ilahiyat öğrencileri-ne İslam dininin temel kaynaklarına birinci elden ulaşma imkanını sağlayacaktır. Eğer hedef bu ise şu halde Arap dilinin ideal ürünleri sayılan bu kaynaklara ancak daha fazla bilgi ve zihinsel çabayla ulaşılacaktır. Yani bilgi miktarının yo-ğun olacağı yaklaşımlara yönelmek gerekecek-tir. Bu da yukarıda bahsettiğimiz öğrenmenin yoğunlaştırılmış sürecinde dinleme, konuşma ve yazma gibi becerileri geliştirmekten feragat ederek bir metni çözmeye yarayacak gramer bilgileri ile pratik çeviri yöntemlerine ağırlık ver-mek demektir. Öğrenilen dil zihinsel bir eylem olmanın ötesine gidemeyeceği için de bilgile-rin körelmemesi sürekli metin çözmek suretiyle sağlanacaktır. Bu tabloya göre hangi yaklaşımı benimsersek benimseyelim bir şeylerden fera-gat etmek durumunda kalmış görünüyoruz. En büyük sıkıntımızın Arapçayı hiç bir unsurundan feragat etmeden ve kısa bir süre içerisinde öğ-retmeye çalışmak olduğunu düşünüyorum. Yine de daha az kayıplı formül geliştirmenin imkan-sız olmadığı kanaatindeyim. ………….............................................................................

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Irmak Recep Tayyip Erdoğan

Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Arap Dili

ve Belağatı

Öğrenim/öğretim, hoca-öğrenci düzleminde gerçekleşen bir iletişim sürecidir. Konu gerek hocanın gerekse öğrencinin etkin bir şekilde

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 13: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 131435 العلم

rol alması gereken dil eğitimi olunca, bu ileti-şimin niteliği öğrenim/öğretim sürecinin kalite-sini doğrudan belirleyen önemli bir unsura dö-nüşmektedir. Bu nedenle kaliteli bir dil eğitimi için “öğrenci”, “hoca” ve bu iki figür arasındaki “iletişim” olmak üzere üç temel dinamikten söz etmek mümkündür. Bu dinamiklerden herhan-gi birinden kaynaklanacak kusur veya kusurlar dil eğitiminden beklenen verimin yeterli düzeye ulaşamaması sonucunu doğuracaktır.

“Öğrenci” dil eğitiminin başarısını ve başarısız-lığını doğrudan etkileyen en önemli unsurdur. Çünkü öğrenim sürecinin öznesi odur. Arapça gibi kendine has özellikleri de bulunan bir dili öğrenme konusunda yeterince motive olama-mış veya olsa bile yeterli düzeyde dil zekâsına sahip bulunmayan bir öğrenci, Sibeveyh’ten bile ders alsa istenen seviyeye ulaşamaz. Ülkemizde, resmî okulların hemen her sınıfında motivasyon ve kapasite açısından “iyi”, “orta” ve “zayıf” ol-mak üzere üç öğrenci tipi gözlemlenmektedir. Bu nedenle özellikle resmî okullarda yüzde yüz bir Arapça eğitimi başarısını yakalamak kana-atime göre ancak istisnaî olarak ve sıra dışı bir çaba ile mümkün olabilir. Nitelikli ve istekli öğ-rencilerden meydana gelen bir sınıf oluşturduk-tan sonra bu öğrencileri besleyecek ve onları hedeflenen düzeye taşıyacak hoca özellikleri ve yöntem üzerinde konuşmaya başlanabilir. ………….............................................................................

Yrd. Doç. Dr. Abdulhadi Timurtaş Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi

Öğretim Üyesi

Evvela, önümüze bir hedef koyduğumuz zaman bu hedefe ulaşmanın birinci şartı ciddi olmak-tır, ikinci şartı ise hedefe götüren yolun doğru seçilmesidir. Bu gün Türkiye’de Arapça dil eğiti-minde temel bir arızadan bahsedilecekse bu iki şeyden biridir; ya ciddi değiliz ya da izlediğimiz yol yanlıştır. Bu gün eğitim sistemleri özellikle dil eğitim sistemi çok gelişmiştir. Bu konuda ileri sürülecek herhangi bir mazeretin sahici ol-masına inanmak oldukça güçtür. Öyleyse temel arıza, Arapça öğrenme isteğimizdeki ciddiyetle ilgilidir. Çünkü gerçekten öğrenmek isteyenler öğreniyorlar. Eğer üzerinde düşünülmesi gere-ken bir şey varsa o da neden Arapçayı öğrenme isteğimizde ciddi olamıyoruz sorusunun cevabı olmalıdır. Bunun üzerine yoğunlaşmalıyız.

KISA SORUŞTURMA [email protected]

Page 14: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا
Page 15: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 151435 العلم

Amacı ve faydası

Müfred kelimelerin kullanımın-da Arap dilini hatadan koru-maktır.

Sarf ilminin sahasına girmeyen

konular

Konu alanı

Çekimli filler

Sarf ilminin birinci konusu mâzî/geçmiş zaman, muzârî/geniş zaman ve emir kalıpları-na sokulabilen; ek ve değişim kabül eden çekimli (mütesarrif) fiillerdir. Bu özellikleri taşıma-yan çekimsiz (câmid) fiiler sarf ilminin sahasına girmez.

Mebnî isimler:1. Zamirler: …هو - هي - أنتم - أنتن - نحن2. İsm-i mevsuller: … الذي - التي - اللذان - من - ما3. İsm-i işaretler: …هذا - هذه - تلك – هؤالء 4. Şart isimleri: …أينما - من - حيثما5. Soru isimleri: … كيف - أين - متى 6. Bazı zarflar: …منذ - اآلن - حيث

Çekimsiz (câmid) fiiller Ne muzârîsi, ne emri bulunan sadece mâzî kalı-bındaki fiilerdir. نعم - عسى - ليس - دام bunlara örnektir.

Harflerin tümü: …من - إلى - و - ثم

Gayr-i munsarif (kesre ve tenvin almayan) isimler: … سلمى - يزيد - سناء- عثمان

İrap kabül eden tam isimler

Bunlar isimliği ve irap (kelime-nin sonunda değişim) kabül edişi sorunsuz olan (murep ve mütemekkin) isimlerdir. Yeri gelmişken isimlerin bu açıdan taksimini görelim.

Değişebilirlik açısından isimler

Mütemekkin (tam) isimlerHarflerle benzerliği bulunmayan isimlerdir. Telaffuz ettiğimizde doğrudan müsemmâsı (sahibi) aklımıza gelir. محمد, علي, بكر bu kısma örnektir. Bunlar isme özgü bütün irap özelliklerini kabül eder ve sarf ilminin doğ-rudan ilgi alanına girerler.

Gayr-i mütemekkin (yarım) isimler Bu tür isimler irap kabül etmeyen (mebnî) zamirlere, ism-i mevsul ve ism-i işaretlere benzerlik taşırlar. مريم, احمد, عثمان gibi isimler üç halde iki irap değişimi yaşar (gayr-i münsarif) ve sarfın konusuna girmezler.

Tarifi

Sarf veya tasrif, sözlükte “deği-şim ve dönüşüm” anlamına ge-lir. Bir ilim olarak sarf veya tasrif ise, “Arapça kelimelerin yapısal yönlerinin; bu kelimeleri oluş-turan harflerin aslî yahut zaid, sahih ya da illetli, hazifli yahut değişimli olup olmadığının in-celenmesidir.”

Bu tarife göre sarf, harflerin du-rumlarının öğrenmek için keli-me kök ve yapılarını konu edinir. Mesela كتب fiilini sarf yoluyla muzari kalıbı olan يكتب fiiline veya اكتب emir sîgarına dönüş-türürüz. Aynı fiil belli kurallar çerçevesinde aslî harflerine zi-yade alabilir. Bu durumda ek bir lafız, ek bir mana kazanılması demektir. Sadece ek harf alma değil elbette, fiilde bir değişime de gidilerek her kalıbın farklı bir mana alması sağlanabilir. Bu şekilde aynı كتب fiilini كاتب ka-lıbına sokarak “yazar/haberci” anlamını, كاتب kalıbına sokarak “başkasıyla yazıştı/ karşılıklı anlaşma yaptı” anlamını, كتب kalıbına sokarak “birine yazdır-dı / yazmayı öğretti” manasını elde ederiz. İşte çekimli (müte-sarrif) fiil bu demektir.

GİRİŞ BİLGİLERİ

el-Muhkem fi’s Sarf,

el-Minhacü’l Muhtasar fî ılmeyi’s Sarfi ve’n Nahv

ve Şeza’l-Arf fî Fenni’s-Sarf kitapları üzerinden

ŞEMATİK SARF İLMİ

MUSTAFA ALP

Page 16: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Tarifi

Üzerinde herhangi bir sarfî de-ğişiklik gerçekleşecek kelimeler en az üç harflidir. Bunları فعل fiilinin harfleri oluşturur. İşte Arapça mütesarrif (çekimli) fiillerin kural ölçütü budur. Bu ölçütle bir kelimenin aslî ve zâid harfleri birbirinden ayrılır. Sarf alimleri temel olarak فعل kalı-bını almış ve harflerine sırayla fau’l fîli, ayne’l fîli ve lâme’l fîli demişlerdir.

-ölçütüne vur فعل fiilini ذهب <duğumuzda ze harfi fâ’yı, he harfi ayn’ı, bâ ise lam harfini karşılar. ذهب fiili tamamen فعل kalıbına uyduğu için anlıyoruz ki bütün harfleri aslî harflerdir.

> Sülâsî mezîd (üç harf köküne ek harfli) fiillerden misaller: أكرم fiilini أفعل kalıbına uyarladığı-mızda, kaf harfi fiilin fâ harfini, râ ayn’ı, mim lam’ı karşılıyor; hemze ise zaid oluyor. Yine örneğin استغفر fiilini استفعل öl-çüsüne vurduğumuzda fau’l fîli ğayn harfi, aynel fîli fâ harfi, lame’l fîli râ oluyor. Hemze, sin ve tâ’nın ise zaid olduklarını an-lıyoruz.

Faydası

Kelimenin asıl harflerinin kolay-ca bilmek, bunların zâitlerden ayrıştırılmasını sağlamaktır. Şu da var ki bir kelimenin asıl harfleri, üçten fazla olursa lam vezinde (ölçüte vurulan kelime-de) tekrarlanır. Buna göre دحرج veznini فعلل ölçütüne (mevzun) vururuz. Çünkü bütün harfleri aslî harflerdir, hiçbiri atılamaz. Kelime hepsi olmadan bir an-lam ifade etmez.

İbdal

Bir harfin yerine başka birini getirmek demektir. موطيا هدأت cümlesi tüm ibdal harflerini içine alır. İbdalin birkaç çeşidi bulunur.

1. Sahih (vav, yâ ve elif olma-yan) bir harfi, sahih bir harfle değiştirmek: اضطرب fiili buna örnektir. Aslı اضترب şeklinde-dir.

2. Sahih bir harfi illetli (vav, yâ ve eliften oluşan) bir harfle değiştirmek: تراث ismi buna örnektir. Aslı ورث fiilinden ge-len وراث kelimesidir.

3. İlletli bir harfi sahih bir harf-le değiştirmek. قرأت fiilinin kolay okunuşu olan قريت fiili buna örnektir.

4. İlletli bir harfi yine illetli bir harfle değiştirmek: En yaygın ibdal şekli budur. بيع -asıl قول، larından gelen قال، باع fiilleri bu kısma örnektir.

İ’lal

Hafifletme maksadıyla kelime-deki illet harfini değiştirmektir. İ’lal üç yolla gerçekleşir:

1. Kalp: İllet harfini başka bir illet harfine dönüştürmek demektir. باع .fiilleri bunun örneğidir قال، Elif harfi bunlarda vav’dan dö-nüşmedir. Zira asılları بيع قول، şeklindedir. Bunlarda hem ibdal hem i’lal meydana gelmiştir.

2. Teskin: Normalde kelime vezni harekeyi gerektiren bir harfi sakin yapmaya denir. Me-sela يقول fiilinin vezni (ölçü al-dığı fiil) يفعل fiilidir. Buna göre demek ki aslı يقول şeklinde vav’ın harekesiyledir. Sonuçta vav sakin kılınmış ve harekesi kendinden önceki sahih harfe (gaf’a) verilmiştir. Bunun nede-ni, iki sakin harfin birleşmesini önlemektir.

3. Hazif: İllet harfini bir kelime-den atmak, hazfetmek demek-tir. Aslı يوعد olan يعد kelimesi buna örnektir.

Aslonan, tasrîf yani kısaca kalıp değişse de kelimenin aslî harflerinin sabit kal-masıdır. Örneğin علم fiilini يستعلم، م، عل م، تعل يعلم، علم، أعلم م، gibi birçok kalıba علsoksak da asıl harfleri olan م، والميم sabit k العين، والل -lır. Aynı şekilde ،تعليم علم، م، إعلم، استعلم، عالم gibi تعلisim kalıplarında asıl harfler olduğu gibi kalır. Bununla birlikte kalıp değişimi ba-zen kelimenin aslî harflerini de değişime götürebilir. Bu değişim isim ve fiilde iki türlüdür: İbdal ve i’lal.

MÎZAN-İ SARFÎ KELİMELERİN ASIL HARFLERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 716

Page 17: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Sülâsî mücerred (üç kök harfli) fiil kalıpları

فعل- يفعلBu kalıpta gelen fiillere örnekler:

نصر- ينصر، قال- يقول

يفعل فعل- Bu kalıpta gelen fiillere örnekler:

جلس- يجلس، وعد- يعد

فعل- يفعلBu kalıpta gelen fiillere örnekler:

ذهب- يذهب، وضع- يضع

يفعل فعل- Bu kalıpta gelen fiillere örnekler:

فرح- يفرح، وطىء- يطأ

يفعل فعل- Bu kalıpta gelen fiillere örnekler

حسن- يحسن، وضع- يوضع

فعل- يفعل Bu kalıpta gelen fiillere örnekler:

حسب- يحسب، وثق- يثق

İllet ve sıhhat açısından fiillerin kısımları

Kök sayısı açısından fiillerin kalıpları

Sahih

Kendisinde vav, yâ ve elif gibi illet harfleri bulunmayan fiildir. Üç türü vardır sahih fiilin:a. Sâlim: Asıl harflerinde hem-ze ve şedde bulunmayan fiildir. نصر كتب، fiileri bu kısma علم، örnektir.b. Mehmuz: Asıl harflerinden biri hemze olan fiildir. ،أخذ، سأل .fiileri buna örnektir قرأc. Muza’af: Kendisinde, birbiri-ne idğam edilmiş iki aynı harf bulunan fiildir. رد fiili buna ör-nektir.

Mu’tel (illetli)

Vav, yâ ve elif gibi illet harfle-rinden biri bulunan fiillerdir. Muteller dört kısma ayrılır. a. Misal: Fau’l fîli (ilk harfi) illetli olandır. وعد ve يبس gibi. b. Ecvef: Ayne’l fîli (orta harfi) illetli olandır. قال ve باع gibi.c. Nâkıs: Lâme’l fîli (son harfi) illetli olandır. دعا ve رعى gibi.d. Lefîf: İki tane illetli harf içe-ren fiildir. Bu iki harf قوي طوى، fiillerindeki gibi yanyana gelirse lefîf-i makrûn, yok eğer ،وعى örneklerindeki gibi ayrı ayrı وليolursa lefîf-i mefrûk denir.

Rubâî mücerred (dört kök harfli)

fiil kalıpları

فعلل- يفعلل Bu vezin kalıbında gelen fiillere örnek: دحرج- يدحرج

> Sülâsî ve rubâî mücerred fiiller, bir veya daha fazla ek almak su-retiyle 6 harfli biçime kavuşabilirler. Bunlara köküne göre sülâsî veya rubâî mezîd (ekli) fiiller denir. أكرم، انطلق، استعمل fiilleri sülâsî mezidlere; احرنجم ، -fiilleri ise rubâî mezidlere örnek تدحرج، اطمأنtir.

Arap dili incelendiğinde fiillerin ya üç ya da dört harfli olduğu görülür. Bundan fazla olanlar bir veya daha fazla harfle ek al-mışlardır. Sözkonu zâid harfler kelimesinde topla سألتمونيها -mıştır.

FİİLLERFİİLLER

العدد السابع حمرم-رجب 171435 العلم

Page 18: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Özne durumuna göre fiillerin kısımları

Malüm (öznesi bilinen) fiillerin yapılışı

Meçhul (öznesi bilinmeyen)

fiillerin yapılışı

Fiil-i mâzînin malüm yapılışı

Bunun kuralı ve yapılış şekli, tüm sülâsî ve rubâî mücerret fi-illerin ilk harfini fetha yapmak-tır. دخل ve زلزل fiileri gibi. Sülâsî mezidlerde ise أكرم kalıbında ol-duğu gibi, keza rubâî mezidler-de تزلزل kalıbında olduğu gibi bir harf ek alarak fiil-i mâzîler malüm kalıbına girer. İki harf alan rubâî mezidlerde, iki veya üç harf ek alan sülâsî mezid-lerde ise malüm yapma kuralı, başa hemzenin, ardından sakin harfin, ardından fetha harekeli bir harfin getirilmesidir. ،انطلق احرنجم ، اطمأن fiilleri bu استخدم، kısmın örnekleridir.

Fiil-i mâzînin meçhul yapılışı

Hangi kalıptan gelirse gelsin, ik harfi fetha, sondan bir önceki harfi kesre ya-pılarak meçhul kalıp elde edilir. م كتب، تعلkalıplarından örneğin م تعل şeklinde كتب، fiil-i mâzî meçhulleri gelir.

Fiil-i muzârînin meçhul yapılışı

Bütün kalıplarda ilk harfi zamme, sondan bir önceki harfi fetha yapılarak meçhul kip elde edilir. ينتظر، يستفهم kalıplarından يستفهم şeklinde meçhul muzârîler ينتظر، gelir.

> Emir fiillerinden meçhul gelmez.

> Sondan bir önceki harfi illetli olan fiil-lerin meçhul yapılışı, buraya kadar anla-tılanlardan daha farklıdır. Bunlarda kural şu şekildedir:

1. Meçhul yapacağımız fiil, sondan bir önceki harfi elif olan bir fiil-i mâzî ise, bu elif yâ’ya döner ve kendinden önceki harf kesre yapılır. Buna göre ،قال، باع، أقال، ابتاع قيل، fiil-i mâzîlerinin meçhulleri استقال .şeklinde gelir بيع، أقيل، ابتيع، استقيل

2. Eğer meçhul yapacağımız fiil, sondan bir önceki harfi vav veya yâ olan bir fiil-i muzârî ise, bu harfleri elif’e çevirip fiilin ilk harfini de zamme yaparak meçhul ka-lıbı elde ederiz. Örneğin يقول، يبيع، يستطيب fiil-i muzârîlerinin meçhulleri ،يباع يقال، .şeklinde gelir يستطاب

Fiil-i muzârînin malüm yapılışı

Tek ekli sülâsî mezîd ve rubâî mücerretler dışındaki fiillerde ilk harf fetha yapılarak elde edilir. Sözkonusu iki fiil kalıbın-da ise ilk harf zamme yapılır. يستخدم ينطلق، gibi fiil-i ،يدخل، muzârîler genel kurala, ،يكرم يناضل ر، muzârîleri ise diğ يسع -rine misaldir.

Emir fiilin malüm yapılışı

Muzârî fiil kalıplarından yapılır ve ilk harfin durumunu baştaki muzaraat harfi belirler. Bu durumda;a. Eğer muzâraat harfi (fiil-i muzârînin ilk harfi) fethalı ise, emir kalıbı sadece bu harfin atılmasıyla elde edilir. Mesela يسعر ve يناضل fiil-i muzârîlerinden ر .şeklinde emir fiili gelir ناضل ve سعb. Eğer muzâraat harfi sakin olur ve mâzisi أفعل kalıbında gelirse, bu du-rumda emir fiilin yapılışı, muzâraat harfini fethalı hemzeye (geçişte düş-meyen hemze-i katı’) çevirmekle olur. Buna göre mesela يحسن fiil-i يكرم، muzârîlerinden أكرم، أحسن şeklinde emirler gelir. c. أفعل vezni dışındaki baplardan gelen sakin muzâraat harfli fiil-i muzârîlerde ise, muzâraat harfi kesreli hemze-i vasla (geçişte düşen hemzeye) çevrilir. Örneğin يعتمد، يستعطف fiil-i muzârîlerinden اعتمد، استعطف şeklinde emir kip-leri gelir.

العدد السابع حمرم-رجب 191435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 718العلم

Page 19: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Kök sayısı açısından isimlerin kalıpları

Ek masdarlar

Masdar kalıpları Müştak (Türev) isimlerin kalıpları

Sülâsî/üç harfli a. Mücerred/eksiz: سعد b. Mezîd: Tek ekli (إصبع), iki ekli ني) ve dört (أربعاء) üç ekli ,(سكekli (عاشوراء) olabilir.

Rubâî/dört harflia. Mücerred/eksiz: جعفرb. Mezîd: Tek ekli (قرطاس), iki ekli (عنكبوت) ve üç ekli (عبوثران) olabilir.

Humâsî/beş harflia. Mücerred/eksiz: سفرجلb. Mezîd: Bu tür isimler sadece tek ekli gelir. قبعثرى örneğinde olduğu gibi.

İsm-i merre

Olayın bir defa gerçekleştiğini anlatmak için masdardan türe-tilen isimdir.

Sülâsî kalıplarda ism-i merre:

Bunlarda فعلة kalıbında gelir. Örneğin ة دك صيحة، Bir) قومة، kere kalkma, bir çığlık atma, bir kerede düzleştirme) gibi.

Sülâsî dışındaki kalıplarda ism-i merre:

Bu kalıplarda masdarın sonu-na te’nis (dişillik) tâ’sı eklene-rek ism-i merre edilir. ،انطلقة örneklerinde olduğu استغفارةgibi.

İsm-i heyet

Olayın gerçekleşme şeklini ve vasfını belirtmek için masdar-dan türetilen isimdir. فعلة kalı-bında gelir. Mesela ،قعدة جلسة، ذبحة bir çeşit oturma, bir) ميتة، şekilde ölme, bir biçimde kes-me) gibi.

İsm-i masdar

Bir olayı anlatma noktasında normal masdarla aynıdır. Tek farkı, fiilinin harflerini daha az içeriyor olmasıdır. Mesela أ توضfiilinin normal masdarı ؤ ,توضism-i masdarı ise وضوء şeklin-dedir. عاشر fiilinin normal mas-darı معاشرة, ism-i masdarı ise .şeklindedir عشرة

Sınâî /Yapma masdar

Kendisinde varolan bir vasfı anlatması amacıyla sonuna te’nis tâ’sı ve nisbet yâ’sı getirilen isimdir. ، االشتراكية اإلنسانية (insanlık /humanizm ve ortaklık/sosyalizm) gibi.

Masdar, zamandan soyut şekil-de bir işi anlatan isimdir. Geldi-ği fiilin harflerini taşır. Örneğin .gibi ذهابا fiilinden gelen ذهبMasdar, tüm türev (müştak) isimlerin aslıdır. Arap dilinde birçok masdar kalıbı bulunur. تقى، سماع، قبول، جلوس، نصر، تعليم، كراهية، سهوله، ألفة، فرخ، استغفار استقامة، مناظرة، تزكية، bunlardan bazılarıdır. Masdar kalıbı, harekesi değişmekle bir-likte başına bir mim getirilerek fiilinden elde edilir. ،قعد طلع،

استقر سعى، صار، fiilleri وعد، -den gelen ،موعد مقعد، مطلع، مستقر مسعى، masdarları مصير، buna örnektir.

İsm-i Fail

Malüm masdardan, işi yapanı ifade edecek şekilde türetilmiş isimdir. ناصر (yardım eden) kelimesi gibi. Yapılışı iki türlüdür.

1. Sülâsî mücerretlerde: فاعل kalıbında gelir. داع واع، عالم، .örneklerinde olduğu gibi ناصر، Eğer fiil ecvef olursa ism-i failde elif hemzeye döner. قال fiilinden gelen قائل ism-i failinde olduğu gibi.

2. Sülâsîlerin dışında: Fiil-i muzârînin ilk harfini zammeli mim’e çevirmekle elde edilir. يكرم ، مكرم fiil-i muzârîlerinden ينطلق ، منطلق ism-i faillerinin gelmesi gibi.

> Aşağıdaki kalıplar sözkonusu ism-i fail yap-ma kuralının istisnası olarak değerlendirilir:,(ملك .örn) فعل ,(حريص.örn) فعيل(أشيب .örn) أفعلول (بيوت .örn) فع(محصن .örn) مفعل(مشتمل .örn) مفتعل(مسكين .örn) مفعيل (لعنة .örn) فعلة

> Nadir durumlarda ism-i fail kullanılıp ism-i mef’ul manası kastedilebilir. راضية عيشة في ayetinde olduğu gibi. Burada مرضية (razı olu-nan) manası kastedilmiştir.

Mübâlağalı ism-i fail:

kalıbı sahip olduğu sıfatı daha fazla فاعلanlatsın diye mübâlağa sîgasına sokulabilir. Bunlar beş kalıptır:ال .1 ال .örn) فع (çok yiyen/ أك(çok boğazlayan-usta/منحار .örn) مفعال .2(çok bağışlayan/غفور .örn) فعول .3(çok işiten/سميع .örn) فعيل .4(çok dikkatli- uyanık / حذر .örn) فعل .5

> Mübâlağalı ism-i failler bu beş kalıp dışında ال يل, مفعيل, فعلة, فاعول, فع sigalarında da g فع -lebilir. ير, معطير, همزة, فاروق .gibi كبار ve سك

İSİMLER

العدد السابع حمرم-رجب 191435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 718العلم

Page 20: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

İsm-i Mef’ul

Meçhul masdardan, iş kendisine yapılanı anlatacak biçimde tü-retilmiş isimdir. منصور(yardım edilen) kelimesi gibi. Yapılışı iki türlüdür:

1. Sülâsî mücerretlerde: مفعول kalıbında gelir. ،معلوم منصور، .gibi مدعو

2. Sülâsîler dışında: Fiil-i muzârînin ilk harfini zammeli mim’e, sondan bir önceki harfin harakesini de fethaya çevir-mekle elde edilir. ، يكرم ينطلق fiil-i muzârîlerinden gelen ،مكرم .ism-i mef’ulleri gibi منطلق

> Aşağıdaki kalıplar yerleşik ism-i mef’ul yapma kuralının istisnasıdır:(جريح .örn) فعيل(نفض .örn) فعل(ذبح .örn) فعل(هزأة .örn) فعلة

> Lâzım (failden mef’ule geç-meyen) fiilerden ism-i mef’ul kalıbı ancak zarfla, car-mecrurla veya masdarla birlikte kullanı-lırsa gelir.

> Bazı kalıplar ism-i fail ve ism-i mef’ulde ortaktır. Hangisini ifade ettiği ancak bir karineyle bilinebilir. ، ، متحاب مختار، محاب، منجاب ، منصب ، معتد bö مضطر -lesi ortak türevlerdir.

İsm-i tefdil

Aynı vasıftaki iki şeyin birbi-rinden daha nitelikli olduğunu ifade etmek için masdardan türetilen bir isimdir. أحب (daha güzel, daha sevimli) kelimesi gibi.

Kalıbı

İsm-i tefdilin yapılmasında ku-ral, أفعل kalıbı üzere gelmesidir. gibi. Bununla bi أعظم ve أكرم -likte hemzesiz olan üç kelime ( ، وحب -şaz olarak gel (خير وشرmiştir.

İsm-i tefdilde aranan şartlar

1. Bir fiili olmalıdır.2. Fiil sülâsî olmalıdır: Yine de bazıları أفعل kalıbından her türlü ism-i tefdil getirilmesini uygun görür. 3. Fiil mütesarrif (çekimli) ol-malıdır: ليس, Fiilleri bu عسى şartla kapsam dışında kalır. 4. İfade ettiği durum farklılık ve değişim kabül etmelidir. ,فنى f (öldü ve yok oldu) مات -illeri bu şartla dışarıda kalmış-lardır. 5. Fiil tam olmalıdır: Bu şartla bir olay, durum ifade etme-dikleri için nakıs fiiller dışarıda kalmıştır. 6. Fiili menfi olmamalıdır. 7. Getirilecek ism-i tefdil, mü-ennesi فعلء olan أفعل kalıbında olmamalıdır: Bu kalıp bir rengi, ayıbı veya fizikî özellik gibi bir vasfı anlattığı için tefdiliyete (başka şeye üstün tutulmaya) müsait olamayacaktır. Buna rağmen Kufeliler أفعل kalıbında her durumda ism-i tefdil ge-tirirler. Mütenebbî’nin şiiri bu kabildendir: ال بياضا بعدت أبعد عيني في أسود ألنت ... له بياض لم من الظ8. Geldiği fiil meçhul kalıpta olmamalıdır: Çünkü bu durum-da malüm kalıptan gelenle ka-rışma ihtimali vardır: كلم أخصر غيره meçhul fi اختصر gibi من -linden gelen ism-i tefdiller şaz olarak değerlendirilir.

Sıfat-ı müşebbehe

İfade ettiği vasıfta kalıcılık bildirmesi amacıyla lâzım fiilin masdarından türetilen isimlerdir. حسن (güzel) kelimesi gibi. Genelde dördüncü bâbın lazım fiille-rinden ve beşinci baptan gelir.

Kalıpları

Sadece dördüncü baptan (فعل- يفعل) gelenler:1. Müennesi فعلء olan أفعل kalıbı: أحمر وحمراء gibi.2. Müennesi فعلى olan فعلن kalıbı: عطشى, عطشان gibi.

Sadece beşinci baptan (فعل- يفعل) gelenler:.gibi بطل ve حسن :kalıbı فعل .1.gibi. Bu kalıp az kullanılır جنب :kalıbı فعل .2.gibi فرات ve شجاع :kalıbı فعال .3.gibi حصان ve جبان :kalıbı فعال .4

İki bap arasında ortak kalıplar: gibi. Tüm misallerde ilk ضخم ve سبط :kalıbı فعل .1kelime dördüncü baptan, ikincisi beşinci baptan gelir. .gibi ملح ve صفر :kalıbı فعل .2.gibi صلب ve حر :kalıbı فعل .3.gibi نجس ve فرح :kalıbı فعل .4 .gibi طاهر ve صاحب :kalıbı فاعل .5.gibi كريم ve بخيل :kalıbı فعيل .6

kalıbı hem masdar hem ism-i fail veya mef’ul فعيل <hem de sıfat-ı müşebbehe olarak gelebilir. مجالس manasındaki محكم مبدع manasındaki جليس, حكيم; manasındaki بديع buna örnektir. فعيل kalıbında olan bir kelime ism-i fail, mef’ul veya sıfat- müşsebbehe manası taşıdığında müennes (dişil) sîgasında te’nis tâ’sı alır. جليسة شريفة، kelimelerinde olduğu رحيمة، gibi. Eğer ism-i mef’ul manasında olursa, bu du-rumda vasıflandığı şeye tabi olduğunda erillik ve dişillik eşittir. جريح جريح ve رجل misallerinde امرأة olduğu gibi.

العدد السابع حمرم-رجب 211435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 720العلم

Page 21: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

İsm-i zaman ve İsm-i mekan

Olayın gerçekleşme zamanını veya mekanını anlatan isimlerdir.

Sülâsî mücerred kalıpları

kalıbında gelenler: Fiil-i مفعلmuzârînin ayne’l fîlinin (orta harfinin) zammeli veya fethalı gelmesi veya lame’l fîlinin (son harfinin) illetli olması durumda bu kalıpta gelir. ،منصر، مذهب، مرمى مقام ism-i zaman ve ism-i ،موقى، mekanları gibi.

kalıbında gelenler: Fiil-i مفعلmuzârînin ayne’l fîlinin kesreli olması veya ilk harfinin illetli ol-ması durumunda bu kalıptan ge-lir. موجل ميسر، موعد، مبيع، مجلس، kalıpları bu kısmın örnekleridir.

Sülâsî mücerred dışındaki kalıpları

İsm-i mef’ul kalıbında gelir. مكرم مستعان örnekleri gibi. Bu مستخرج kalıplarda, hatta bazı sülâsî bap-larda bile ism-i zaman, mekan ve mimli masdarlar aynı gelir. Arala-rının ayrılması karineyle mümkün-dür. O da yoksa zamana, mekana ve masdara uygun demektir.

مسجد، مطلع، مسكن، منسك، منبت <gibi kesreli gelen ism-i zaman ve ism-i mekanların, kıyasa göre fet-halı gelmesi gerektiği için istisna oldukları belirtilir.

> Çoğu zaman câmid isimler مفعلة kalıbında ism-i mekan yapılırlar. Amaç, bir şeyin sözkonusu me-kanda çok olduğunu ifade etmek-tir.

ومطبخة ومسبعة، aslan) مأسدة،

yuvası, yırtıcı bölgesi ve karpuz yeri) kelimeleri gibi. Bunlar ،أسد يخ câmid isimlerinden ya سبع، بط -madır.

> İsm-i mekana bazen tenis tâ’sı gelebilir. مشربة، مقبرة kelimelerin-de olduğu gibi.

İsm-i âlet

İşin yapıldığı aleti anlatması için masdardan türetilen isimdir.

Kalıpları

:kalıbında gelenler مفعل .gibi محلب، مبرد، مشرط

:kalıbında gelenler مفعال.gibi مفتاح، منشار، مقراض

:kalıbında gelenler مفعلة .gibi مكنسة، مقرعة، مسبحة

kalıpları منخل، مدهن، مكحلة <kural dışı kullanıla gelmişlerdir.

> Alet isimleri kuralsız biçimde çeşitli câmid isim kalıplarında gelebilirler: كين الفأس، القدوم، الس(balta, keser ve bıçak) kelimeleri bunlara örnektir.

İsm-i Tesğîr

Bir şeyin zatını veya miktarını azımsamak, vasfını küçümsemek, zaman veya mekanını yaklaştırmak amacıyla masdardan türetilmiş isimlerdir. ، كليب ، دريهمات ، رجيل ، قبيل العصر Postanın hemen altında, ikind) تحيت البريد -nin hemen öncesi, adamcık, dirhemcikler ve köpekcik) misallerinde olduğu gibi.

Kalıpları

(فليس .örn) : فعيل(دريهم .örn) : فعيعل(دنينير .örn) : فعيعيل

Tesğir edilecek ismin şartları

1. İsim olmalı: Buna göre fiil ve harf tesğir kalıbına sokulamaz.2. Harfe benzerlik taşımamalı: Buna göre zamirler, mübhem isimler; من ve كيف gibi-ler tesğir edilmez. Bazı ism-i mevsullerin ve ism-i işaretlerin bu kalıba sokulması şazdır. 3. Normalde ism-i tesğir kalıbına benze-memeli: Buna göre شعيب ، مسيطر gibi isim-ler tesğir edilmez.4. Mana olarak tesğire uygun düşmeli: Bu durumda Allah’ın, peygamberlerin ve me-leklerin isimleri gibi kutsallık ifade eden isimler tesğir edilemez. عظيم ve جسيم gibi doğrudan büyüklük bildiren kelimeler de böyledir.

Amaçları

1. Büyük sanılanın küçültülmesi: Örneğin .şeklinde tesğiri جبيل kelimesinin جبل2. Değerli sanılanın değersizleştirilmesi: Örneğin شاعر kelimesinin شويعر şeklinde tesğiri.3. Çok sanılanın azaltılması: Örneğin درهم kelimesinin دريهم şeklinde tesğiri.4. Uzak veya uzun olduğu sanılanın yak-laştırılması: Örneğin قبل kelimesinin قبيل şeklinde; ساعة kelimesinin سويعة şeklinde tesğirleri. 5. Sevgi ve şefkat bildirilmesi: ابن، أخ، حبيب kelimelerinin بني، أخي، حبيب şeklinde tesğir edilmeleri.

العدد السابع حمرم-رجب 211435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 720العلم

Page 22: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Cemi yapımı

Cemî müzekker sâlim

Bir ismin bu kalıba sokulma-sı vav veya yâ eklenip sonuna fethalı nun getirilmesiyle olur. müfredlerinin مؤمن ve مسلمcemisi مسلمون ve مؤمنون şek-lindedir. Tıpkı tesniyede olduğu gibi nasp ve cer halinde vav yâ’ya dönüşür. Fark, tesniyede hareke, burada sükünün olma-sıdır. مؤمنين -kelimelerin مسلمين de olduğu gibi.

Cemî müennes sâlim

Bu tür ceminin yapımı, sona elif’in ve uzun tâ’nın getirilme-siyle olur. عابدة terkibinin زينب cemisi buna göre عابدات زينبات şeklindedir.

Cemî teksîr

Müfred halinden farklı olan cemi türleridir. Müennes olsun müzekker olsun cemî sâlimlerde müfred kalıbı korunurken, cemî mükesserlerde kalıp değişim gösterir. Cemî teksîr veya mü-kesser kalıpları iki başlık altında incelenir: Cemî kıllet ve cemî kesret.

Aidiyyet ifade etsin diye sonu-na şeddeli yâ getirilen isimdir. Bu amaçla normal bir isimde üç tür değişiklik meydana gelir.

1. Lafzî değişim: Yâ’dan önceki harfin kesrelenmesi ve irabın yâ’ya aktarılması.

2. Manevî değişim: Nisbetin kullanılan şeyde isimliğe dönüş-mesi: هبي dediğimizde bu قال الذsözkonusu alimin özel ismi gibi olmuştur.

3. Hükmî değişim: Kendinden sonra gelen kelimeyi fail alarak raf etmesi: مررت برجل قرشي أبوه dediğimizde أبو kelimesi قرشي ism-i mensubunun failidir.

Kuralları

1. Kendisine nisbet yapılması amaçlanan bir ismin sonunda eğer te’nis tâ’sı varsa hazfedilir. Buna göre ة مك -kelimele فاطمة، rini mensup ismi yaptığımızda

ي ، مك .deriz فاطمي

2. Nisbeti müennes yapmak istediğimizde te’nis tâ’sını ek-leriz. ية misalinde امرأة هاشمية مكolduğu gibi.

3. Tesniye veya cemî sâlime nisbet etmek istediğimizde tesniye ve cemilik alametleri-ni atarız. غرفات مسلمون، عبدان، kelimelerinin mensup oldukla-rında غرفي ، مسلمي ، şeklineعبديgirmeleri gibi.

4. Terkîb-i mezcîye nisbet yap-mak istediğimizde terkibin ikinci parçasını atarız. حضرموت kelimesi mensup olduğunda

.denmesi gibi حضرمي

5. Terkîb-i izâfîye nisbet etmek istediğimizde muzâfı atar, doğ-rudan muzâfün ileyhe nisbet ederiz. أبي بكر kelimesinin ism-i mensup olduğunda بكري şekli-ne dönüşmesi gibi.

6. Kendisinden sonra hemze gelen elif-i memdûde veya maksûra ile müennes olan keli-mede, elif vâ’va döner ve hem-ze atılır. بصرى، بلقاء kelimelerine nisbet yapmak istediğimizde بلقاوي ، deriz. Elif te’nis بصرويiçin olmazsa kelime aslı üzere kalır. كساء اء، kelimelerinde قر

، كسائي اني .denmesi gibi قر

7. Yâ ile biten isimlerde nisbet kalıbında iki yâ’nın ağırlığını gidermek için yâ vav’a dönüş-türülür. علي ، kelimelerindeعدي، علوي .dememiz gibi عدوي

8. Cemi bir lafıza nisbet etmek istediğimizde cemi haline de müfred haline de nisbet yapa-biliriz. فرائض kelimesi فرائضي cemi şeklinde de فرضي müfred şeklinde de ism-i mensup ola-bilir.

> Yine de ism-i mensubun ku-ral dışı kullanımları yaygındır. Ancak nakille bunları bilebiliriz. ي رازي bölgesine nisbetin الرşeklinde, مرو bölgesine nisbetin şeklinde olması bu tür مروزي

şaz örneklerdir.

Tesniye yapımı

İsmin tesniye kalıbına sokulma-sı elif veya yâ alması ve sonuna kesreli nun’un getirilmesiyle olur. صالح -terkibinin tes رجل niyesi raf halinde رجلن صالحان, nasp ve cer halinde ise رجلين şeklindedir. Sondaki صالحينdeğişimler irap olduğu için na-hiv ilminde ele alınır.

İsm-i cemî

Cemi manasını ifade eden, fa-kat kendi lafzından bir müfredi olmayan isimdir. Yerleşik cemi kurallarının dışında olduğu için ancak Araplardan işitmeyle bi-linebilir. ،رهط فئة، غنم، خيل، إبل، نساء نفر، حزب، شعب، ism-i .فريق، cemîleri buna örnektir.

İsm-i cins-i cemî

Ceminin sayısını değil de cinsini bildiren lafızlardır. Müfretleri te’nis tâ’sı veya nisbet yâ’sıyla kendilerinden ayrılır. تمر، دجاج، عرب، ترك cemileri bu kabildendir. Bun-ların müfretleri تمرة، دجاجة، عربي، تركي kelimeleridir.

İ s m - i m e n s u p

Tesniye ve cemi isim kalıpları

العدد السابع حمرم-رجب 231435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 722العلم

Page 23: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

Cemî kıllet

Bunlar üçten ona kadar sayı ifade etmesi için kullanılan dört kalıba sahiptir:(أعين .örn) :kalıbı أفعل .1(أبواب .örn) :kalıbı أفعال .2(أعمدة .örn) :kalıbı أفعلة .3(إخوة .örn) :kalıbı فعلة .4

Cemî kesret

Üçten başlayıp sonsuz sayıya kadar kullanılan cemi türleridir. 18 tanesi müntehâ-i cumû kalı-bı, 16 tanesi ise bunun dışındaki cemi kalıplarıdır.

Müntehâ-i cumû kalıpları

Tam ismiyle sîğa-i müntehâ-i cumû, ortasında (kendisinden sonra ortası sakin iki veya üç harf gelmiş) bir elif bulunan cemî teksîrlerdir. Vezinleri aşa-ğıda verilmiştir:

Kurala dayalı müenneslik

Müzekkerlerinden te’nis tâ’sıyla ayrılanlar

Mesela عاملون عاملن، -kelime عامل، lerinin müennes hallerinde ،عاملة عاملت deriz. Te’nis tâ’sında عاملتان، aslonan müfretle beraber kullanıldı-ğında bitişik (ة) yazılmasıdır. Böyle-likle üzerinde durulduğunda ha se-siyle bitebilsin.

Te’nislik bildiren elif-i maksura ile biten isimler

.bunun örnekleridir عطشى ve سلمى Maksur isim, sonu aslî bir elifle biten ve irap kabul eden bu tür isimler de-mektir.

Peşine bir hemzenin geldiği te’nis bildiren elif-i memdûde

ile biten isimlerböylesi bir müenne صحراء ve حمراء -tir. Memdud isim, -kendisinden önce ek bir elif gelmiş- hemze ile biten bu tür isimler demektir.

> Bir kelimenin elif’le müenneslik kazanması, müzekkeriyle ortaklığı olmayan müennes isimlere özgüdür. Ancak bitişik tâ (ة) böyle değildir. Onunla müzekker isimler lafzî bir mü-enneslik kazanır. حمزة kelimesi buna örnektir.

Müzekker kalıbıyla müennes olarak kullanılan bazı vasıf isimleri

Bu vasıflar müzekkerlerde bulunma-dığı için karışma endişesi yaşanma-mış, sonuçta herhangi bir te’nis ala-meti getirilmemiştir. حائض ve حامل müennesleri bu kısma örnektir.

> Mübâlağa bildiren فعول vezni üzere gelen kelimelerin, müzekker kalıbıyla müennes yerine kullanılması da tâ alması da mümkündür. ،حلوب صبور، .kelimeleri gibi لعوب

Duyuma dayalı müenneslik

Sadece müennes olarak kullanılan isimler

، النار، الحرب حى، الض هب، الذ الخمر، مال اإلبل، الخيل böylesi m ،اليمين، الش -enneslerdir. Çoğu vücut uzvu da bu kabildendir: ،العنق ن، الس األذن، العين، اق، الس الفخذ، اإلصبع الكف، اليد، العضد، جل الر Aynı şekilde tüm sözlük العقب، harfleri de simâî müennestir.

Hem müzekker hem müennes olarak kullanılan isimler

اع، الص وق، الس الحال، ريق، الط بيل، السالعنكبوت ماء، الس لح، الس kel الفلك، -meleri böyledir. Vücutta organ ismi olup böyle kullanılanlar vardır: Mese-la القفا المتن، البطن، العاتق، -keli اإلبط، meleri böyledir. Bunlar dışında ،وج الزاألرنب العقرب، kelimeleri gibi الفرس، lafzî bir değişiklik olmadan müzekker ve müennese kullanılan isimler de aynı katagoridedir.

Müenneslik-müzekkerlik/ dişillik-erillik kuralları

(صوامع .örn) فواعل .1(خواتيم .örn)فواعيل .2(عجائز .örn)فعائل .3( فتاوي .örn) فعالي .4(عذارى .örn) فعالى .5(كراسي .örn) فعالي .6(دراهم .örn) فعالل .7(دنانير .örn) فعاليل .8(مساجد .örn) مفاعل .9

(مصابيح .örn) مفاعيل .10(أنامل .örn) أفاعل .11(أضابير .örn) أفاعيل .12(قياصر .örn) فياعل .13(دياجير .örn) فياعيل .14(تجارب .örn) تفاعل .15(تسابيح .örn) تفاعيل .16(يحامد .örn) يفاعل .17(ينابيع .örn) يفاعيل .18

(حمر .örn) فعل .1(سرر .örn) فعل .2(سور .örn) فعل .3(حجج .örn) فعل .4(دعاة .örn) فعلة .5(خزنة .örn) فعلة .6(أسرى .örn) فعلى .7(دببة .örn) فعلة .8

ل .9 ع .örn) فع (ركال .10 ال .örn) فع (فع(جبال .örn) فعال .11(نمور .örn) فعول .12(غربان .örn) فعلن .13(بلدان .örn) فعلن .14(رحماء .örn) فعلء .15(أغنياء .örn) أفعلء .16

Müntehâ-i cumû dışı cemî teksîr kalıpları

العدد السابع حمرم-رجب 231435 ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 722العلم

Page 24: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 724

1. Söyleşinin bütünlüğü açısından kavramın tarifi ve ehemmiyetiyle başlayalım üstadım. Sarf ilmi nedir ve önemi nereden geliyor?

Evet, sözlük bize sarfın çevirmek, dönüşmek manasına geldiğini söyler. Aynı kökten tasrif kelimesi için misal الرياح denir. Rüzgarın güneyden kuzeye, hafiften تصريف serte doğru değişmesi anlamında.. (Lisânü’l-Arab, İbni Menzûr) Istılahî olarak ise sarf ve nahivciler ihtilaf halinde. Her-halde sarf hakkında bizde kanaat oluşturan en erken ifade Sibeveyh’e ait. el-Kitâb’ın ikinci cildinde bir bap başlığı şudur: “Bu, Arapların isim ve sıfatlardan, illetli veya illetsiz fiilerden; hakkında konuşulmamış ve fakat benzerine kıyas ederek kalıplaştırageldikleri kelimeler konusudur. İşte nahivciler buna tasrif ve fiil adını ve-rirler.” (el-Kitâb, Sibeveyh) Üstadın tasrif kaydını şarihlerden Rummanî kelimenin asıl sigasından başka kalıba dö-nüşmesi olarak açıklar. Yani ziyade, ilal, ibdal ve idğam gibi kelimeye terettüp eden değişimdir tasrif. (Şerhu

Kitâbi Sibeveyh, Ebu’l Hasen er-Rummanî) Başlıktaki fiil kaydını ise bir diğer şarih olan Seyrafî, mizân-i sarfî şeklinde izah eder. Bir kelimeyi başka kelime kalıbına dahil etmek.. Misal olarak ضرب kökünü جلجل kalıbına sokarak ضربب denilmesini verir. (Şerhu Kitâbi Sibeveyh, Ebu Saîd es-Seyrafî)

Buradan anlıyoruz ki sarf, Arapça kelimelerin durum-larından bahseden ilimdir. Bu kelimeler isimler, sıfatlar, mutel ve gayri mutel fiilerden ve tabi yerleşik kalıplara kıyas edilenlerden oluşuyor. Yine de aristotal bir tarif değil Sibeveyh’in söylediği. Bunun için az önce “sarf hakkında kanaat oluşturan” dedik, tarif eden demedik. Üstad sarfî mesâili ve kavâidi beyan etse de sarfa bir tarif getirmiyor. Erken dönem müelliflerin tarif değil de tasvir odaklı menheciyle alakalı bu. Hadden çok resim yaparlar, başlıktan çok içeriği verirler. Bugün için alışık

BEŞ SORUDASARF İLMİMUHAMMED YAZICI HOCA İLE KAPAK KONUSU

SORU VE DÜZENLEME } ADEM ÖZÇELİK

Muhammed Yazıcı Hoca ile kapak konusu

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 25: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 251435 العلم

olduğumuz şekliyle ilmî ve aristotal tarifi İbni Hacib’te bulabiliriz: “Kelimelerin irap dışı halle-rini anlatan kurallardır tasrif.” (Şerhu’r-Razî li Kâfiyeti

İbni’l Hacib) İbni Malik’in tarifi nisbeten daha açık: علم يتعلق ببنية الكلمة وما لحروفها من أصالة وزيادة وصحة

وإعلل وشبه ذلك (Teshîlü’l Fevâid ve Tekmîlü’l Mekâsıd, İbni Mâlik)

Sarf ilminin önemi nereden geliyor sorusuna gelelim.. Filhakika bu sarfın faidesiyle açığa ka-vuşacak bir şey. İbni Cinnî “Arapçanın iki ko-lundan en önemlisi ve giriftidir” der sarf için. Arapçanın denge noktası, temel kriteri odur. Lügatın büyük yekününün bağlı olduğu kıyas, ancak tasrif yoluyla bilinebilir. Bir kural: افعل mazi kalıbından gelen masdarlar مفعل vezninde olur. Bunu bildiğimizde اكرم veya ادخل fiilerinden masdar getirmek istediğimiz zaman Araplardan duymaya gerek olmaksızın مكرم ve مدخل deriz. Bu sarfla kazanılan bir kolaylık. (el-Müsannef, İbni

Cinnî) İtikadi noktada Allah Teâlâyı tesmiye veya tavsif edemeyeceğimiz kelimeler de sarf yoluy-la bilinir. Sarf terkip halde değil, müfred haldeki kelimeyle doğrudan ilgilenmesi hasebiyle lügat ilimlerinin temelidir ve dolayısıyla dilin önemi adına gündeme gelen her şey, sarf için de ge-çerlidir.

Fiil ve isim kalıplarından, kıyasî, semaî ve şaz cemilerden biraz genele gittiğimizde diyebiliriz ki dil ve bilgi ilişkisi vasıtasıyla sarf ilmi, ümme-tin ilmî ve irfanî kalkınmasında önemli rol oynar. Dili lahndan korurken aslında dini tahriften ko-rur. Lügatta hatanın bir adım sonrası yazım ve okunuşta hata, bunun bir adım sonrası Kuran-ı

Kerim’i anlamada tahrife varan hatadır. Usülî ih-tilafların ciddi oranda lügavî farklılığa irca edil-diğine dair müstakil kitaplar yazılmıştır. Daha da vahimi, füsha üzerinden yürütülen oryan-talist stratejilerdir. Ortadoğu ülkelerinde ulus-lararası destekle ammicenin teşviki, Latin harf-lerinin kullanılması, Arapçanın ıslahı (!) çağrısı sinsi emperyal tuzağın adımlarıdır. Bu meyanda İbrahim bin Sad el-Hakîl’in العربية غة الل على الهجمة makalesi okunmalı.

2. Teşekkür ediyorum, ilk fırsatta okuyacağım. Ben tekrar başa döneyim. Tabi değindiğiniz bu sarf mevzuları yekten sistematize edilmiş değil. Sarf ilmi arabiyyâtın içinde mütalaa ediliyordu. Müstakil bir ilim halini alması nasıl oldu? Benim ulaşabildiğim Sibeveyh öncesi ve sonrası dönemden bahsediliyor. Siz sarfın do-ğuşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önce şunu bilmek lazım: Nahiv -ve başlarda onun içinde yer alan sarf- Irak’ta belli zaruretler sonucu doğdu. Ebu’t Tîb el-Lüğavî der ki: “Arap dilinde ilk bozulan ve dolayısıyla öğrenimine ihtiyaç duyulan iraptır. Dil hataları Peygamber Efendimiz’den itibaren sonradan Arapçayı öğ-renenler arasında yaşanmıştır. Bir keresinde O’nun huzurunda dil hatası yapan şahısa ‘kar-deşiniz yanıldı, ona doğrusunu öğretin’ demiş-tir.” (Merâtibu’n-Nahviyyîn, Ebu’t Tîb el-Lüğavî) Temelde irap hatası demek olan ve mevâli-mütearrap kesim arasında görülen lahnın önünü almak için sahabelerin gayret ve uyarıları malum. Bu minvalde Basra’da başladı nahiv ve sarf ça-lışmaları. İkinci asrın ortasında Sibeveyh’ten

Muhammed Yazıcı Hoca ile kapak konusu

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 26: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 726

itibaren nahve dair telifler sarfı da barındırıyor-du evet. Dediğiniz gibi Sibeveyh bir ayrım nok-tasını oluşturuyor. Ondan öncesine dair rivayet-lerin ekserisi, kelime kullanımlarındaki hataları ilk defa fark edip sarf fikrini gündeme getire-nin Ali kerremallahü vecheh olduğunu gösterir. Ardından Ebü’l Esved ed-Düelî onun izini biraz daha genişletmiş; onun peşine ikinci asrın or-talarında Muaz bin Müslim nahiv çalışmalarını deruhte etmiştir. Kaynaklar geriye bir telif bı-rakmasa da sarfın kurucusu olarak Küfe’nin meşhur dilcisi Muaz bin Müslim’i verir. (Buğyetü’l-

Vuât; Miftâhu’s-Saâdeh)

Sibeveyh öncesi bir isimden daha bahsedilebilir belki: Ebu Cafer er-Ruâsî.. Basra’da nahiv eko-lünün doğuşundan yaklaşık bir asır sonra gelen Küfeli dilcilerin öncü ismidir Rüâsî. Ebu amr el-Alâ’dan edindiği dil muhassalasını amcası Muaz bin Müslim ile geliştirmiş ve “el-Faysal” kitabını telif etmiştir. Teracim ve tabakat kitapları el-Faysal dışında et-Tasğîr, el-Vakfü ve’l İbtidâül Kebîr-Sağîr ve el-İfrâd ve’l Cem’ eserlerinden de bahseder. Maalesef bunlardan hiçbiri elimi-ze ulaşmadı. Hülasa, Sibeveyh’in kitabı elimize ulaşan ve sarf meselelerine etraflıca değinen ilk Arap grameri eseridir. Talebesi Ahfeş-i Ev-sat tarafından aktarılan eser dört cilt halinde matbu. Şerhli baskıları da mevcut. Daha son-ra et-Tasrîf kitabıyla Ebu Osman el-Mazinî ge-lir. Kitaba doğrudan isim ve fiillerle başlar. Ne sarfa tarif ne de izlediği metoda dair bir açıkla-ma getirmez. Hicri üçüncü asrın tam ortasında vefat eden Mazinî, sarfa dair müstakil eser ya-zan ilk alim olma özelliğini taşır. Ardından İbni

Cinnî sarf sancağını devralır. Mazinî’ye yazdığı el-Musannef fi Şerhi’t-Tasrîf şerhiyle farklı gö-rüşler arasında ceme gider. Ve tabii et-Tasrifu’l Mülûkî kitabı sarfta yeni dönemin habercisidir. Çünkü kendinden önceki iki isimden daha da-kik bir tertip izler. İbni Cinnî bunlarla yetinmez; el-Hasâis kitabıyla bayrağı biraz daha ileriye taşır ve burada iştikaktan, kalb-i mekanîden ve önemli sigalardan bahseder. İşte böyle devam eden süreçte Zemahşerî, ama özellikle İbni Ha-cib ve İbni Mâlik takrirî sarf metodunun geliş-mesinde önemli rol oynarlar.

3. Tam burada bir parantez açayım üstadım, çok uzamasın, yeterli cevap oldu. Malum, acem alimlerin telifleri özellikle dil sahasın-da yoğun. Hatta İbni Haldun, acemlerin Arap alimlerden ilimlere daha fazla hizmet ettiğini söyler. Siz sarf ilmi müelliflerinde bu kanaate katılır mısınız?

Az önceki cevabın girizgahı bunu yanıtlıyor aslında. Arap dili çalışmaları Irak’ta, sonradan Araplaşanlar arasında doğup gelişti. Ebu Amr bin el-Alâ, İsa bin Amr, İmam Halil ve Sibeveyh gibi kurucular Basralı; diğer taraftan Muaz bin Müslim, Kisâî, Ferrâ ve Hişam bin Darîr gibiler Küfeli düşünün. Çünkü ârî lehçelerin konuşul-duğu Hicaz, Kays, Temim ve Esed gibi kırsal bölgelerden uzaklaşıldıkça artan dil yanlışları muttarit bir dil sistematiğinin oluşmasını ge-rektiriyordu. Bu sadette özellikle şehirlileşen Araplardan yani hazarîlerden dile dair bilgilerin alınmadığı hususu müsellemdir. Ayrıca yaban-cılarla temas halinde olanlar da uzak tutulmuş;

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 27: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 271435 العلم

Arap dilinin ana malzemeleri badiyelerden, çöl halklarından toplanmıştır. Meşhur lügatçımız Ezherî’nin çöldeki esaretinde Hevazin Arapları-nın hiç bozulmamış saf Arap lehçesine hayran kalışı bilinir. Onlardan işittikleriyle Tezhîbu’l-Luğa’sına veri sağlamıştır.

Tabloya biraz geriden baktığımızda yalnızca na-hiv için değil, bütün ilimlerin sistemleştirilmesi harici tesirlerle ve ciddi manada acemler tara-fından gerçekleştirilmiştir. Kuran’ın istinsahı ve teşkili, noktalanması aynı gayeye müncer değil midir? İlk kelami tartışmalar da, bu tartışmala-rın ivme kazandırdığı kelamî telif ve meseleler de Basra ve Küfe’de gündeme geldi unutmaya-lım. Kelamî süreci bizde fırkaların omuzladığını biliyoruz. Peki ya fırkalaşma? Bu da üç bidat söylemle başlar: Ümmet içinde hakem meselesi yani Hariciler; insanın cebr ve ihtiyar arasında-ki durumu yani Kaderiye ve imamet düşüncesi yani Şia.. Başlarda nasslardaki veciz imani esas-lar, vuku bulan münakaşalarla itikâd-ı diniyye-den ilm-i tevhide dönüşüyor, oradan kelama, hatta felsefiyata.. Fıkha gelelim: Selef kabü-lünde ahlak ve ahkam birliği olan fıkıh, akaidi ve hatta tüm ilimler hülasasını ifade ediyorken hangi bölgelerde ve hangi şartlar muktezasın-ca fetvalar ilmine, kazuistik mesâile dönüştü? Tefsir ilminin tedvininde de aynı şey geçerli. et-Tefsîrü’l-Kebîr ile ilk Kuran tefsirinin Horasanlı Mukatil bin Süleyman’a ait oluşu önemlidir. Bili-yorsunuz, ikinci asrın başlarındaki Horasan, Şia ve Mürcie’nin etkin olduğu, dolayısıyla siyasi ve fikri çatışmaların yoğun yaşandığı bir bölge. Hadis usûlünün doğuşu benzerdir. Hicri ikinci

asrın ikinci yarısından itibaren cerh ve tadil sis-tematiğe bağlanıyor. Sebebi özellikle Rafizile-rin ve zındıkların hadis uydurmalarını önlemek. Bakın, yine yalan ve fitnenin doğurduğu bir metodoloji vazetme ihtiyacı.. İbni Sîrin’in sözü manidardır: “Önceleri isnattan sormazlardı. Ne zaman ki fitne baş gösterdi, ‘ravilerinizi söyle-yin bakalım’ demeye başladılar. Artık ravi ince-lemesi sonucu ehli sünnet olanın hadisi alınıyor, ehli bidat olanın reddolunuyordu.” (Sahih-i Müslim’in

mukaddimesi) Daha fazla tafsilatlandırmaya ihtiyaç yok zannediyorum.

4. Tafsilat değil, ama sanki daha önemli bir sorunun eşiğine geldik. Sizin çizdiğiniz geniş açıda ben de açıkçası yolumu kaybettim ve o derindeki soruyu kestiremiyorum. Şöyle yapa-lım, son soruyu ben geri alıp size o halde asıl sorulması gereken nedir diye sorayım. Garip oldu gerçi, bağışlayın. Bir de sarf özeline de-ğinmeyi unutmayalım ayrıca.

Evet, burada daha önemli soru şudur belki de: Peki bir sistem olarak ilimlerin gelişmesi bizi aynı seviyede malûm u maksûda yani hakikata yaklaştırmış mıdır? Çünkü bir bakıma teknik bil-giyi övmek, ona sebep olan sorunları görmez-den gelmek demek. Daha basit söylemek gere-kirse, eskilerimiz hastalık, ilaç ve doktor nedir pek bilmezlerdi. Köylerimizdeki bu vakıayı pa-kala bir tıbbî gerilik olarak da bir sağlık gelişimi olarak da okuyabiliriz. Onlar nasıl bir açıdan sıh-hatlı oldukları için tedaviye ihtiyaç duymuyorsa, tedvin öncesi alimler de bir metodoloijye, ayrı ilim kaidelerine luzüm hissetmiyordu denebilir.

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 28: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 728

Öyle değil mi? Yoksa ilimler selefin sadrında mündemiç. Hıfz ve rivayet yoluyla hakikat bil-gisi benzeri görülmemiş şekilde nesilden nesile aktarılıyor. Belkide ilimlerin tedvin ve tasnifiyle terakki zannettiğimiz, aslında ilmin ve alimle-rin ziyanına bir tesellidir. İlk hadis tedvini için Ebubekir İbni Hazm’ı yetkilendiren Ömer bin Abdulaziz’in söylediklerini bu açıdan yeniden düşünelim:

انظر ما كان من حديث رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم فاكتبه فإني خفت دروس العلم وذهاب العلماء

(Buhari, Kitabetü’l ilim) Bu sözden anlıyoruz ki alim-lerle ilim devam etse, tedvin ve tasnif sözkonu-su olmayacaktı.

Sarf ilmi için ayrıca şunu eklemeliyiz: Acemlerin deruhte ettiği arabiyyat tasnifleri sarf ve nahvin teorik kısmına ağırlık verip pratiği ihmal etmek-le malüldür. Sarf ve nahivde özellikle Osman-lının müfradatına aldığı acem ulemasının me-tin ve şerhleri, yoğun illetlendirmelerle zevk-i selîkayı gölgelemiştir. Verilen misaller ضرب زيد ,minvalinde kurmacalardır. Arabın istimalleri عمراşiirler ihmal edilmiştir. Böylelikle o kitaplarla ye-tişenler harfe neden harf, isime neden isim den-diğine varana kadar kaide bilirler, lakin kelime dağarcığı sıkıntısından bir divan okuyamazlar. Arap müelliflerin eserleri bu noktada şiirden daha yoğun örnekler. Ki İbni Abbas radiyallahü anhın fasih cahiliyye şiirine atfettiği kaynaklık değeri meşhurdur: اذا سالتموني عن غريب القرآن، فالتمسوه في الشعر، فان الشعر

ديوان العرب(el-Câmiu li Ahlâgı’r-Râvi ve Âdâbi’s-Sâmi’, Hatib el-Bağdadî)

5. Şimdi tam istediğim yere geldik. Son sorum zaten iki sistemi karşılaştırmaktı. Sizin rahle-i tedrisiniz üzerinden Darul İlim Akademisi’nde bugün verilen sarf ve nahiv eğitimini göre-lim istiyorum. Talebeliğinizde nasıl bir sarf ve nahiv eğitiminden geçtiniz ve bugün Darul İlim’de hoca olarak nasıl bir müfredat ve usül takip ediyorsunuz?

Talebeliğimizde medresedeki âlet ilimleri eği-timimiz, büyük ölçüde Osmanlı müfredatına dayanıyordu. Buna metin ve şerh ağırlıklı, takrir ezberine bağlı doğu usûlü karşısında nisbeten cem menhecini benimseyen karadeniz usûlü denir. Emsile, Bina, Maksud ve İzzi.. Nahiv il-minde ise Avâmil, İzhar, Kâfiye ve Molla Camii.. Kavâidü’l Îrab’ın sırasını ve bitirip bitirmediği-mizi hatırlamıyorum. Medresede bir ilahiyat ta-lebesine göre daha derin bir sarf eğitimi aldık kuşkusuz. Daha klasik ve metin-şerh geleneğine bağlı kitaplar size o ilme ait iyi bir kıyas mantığı sağlar. Bu önemli bir avantaj. Ne var ki sarfta sözcük dağırcığı, fiil çekimleri ve özellikle isim kalıpları noktasında zayıf kaldık. Aslında bunlar bir kitabın kazandırabileceği formasyondan öte, ayrı bir alıştırma konusu, hususi bir ders olmalı. Darul İlim İslami İlimler Akademisi’nde, medre-se geleneğimizin Arapça dil eğitimindeki bu üç nâkısasını izale etmeye gayret ediyoruz. İlk ola-rak kelime fişleri uygulamasını başlattık. Buna göre ufak karton kağıtlara -bir yüzüne Arapça, bir yüzüne Türkçe olarak- ayrı köklerden yüz-lerce fiil ve isim yazılıyor. Bu da öğrenciler tara-fından yapılır. Hoca müzakere vakitlerinde her gün öğrencilere Türkçe ve Arapça karışık şekil-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 29: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 291435 العلم

de fiiller ve isimler verir. Kelimeler eğer Arapça ise Türkçesi, Türkçe ise Arapçası talebe tarafın-dan çözülerek kartonlara geçirilir ve hoca ma-sasında duran bir kutuya konur. Sınıf her gün bu kutudan fiş çekerken Türkçe tarafı karşısına çıkarsa Arapçasını ve eğer Arapça tarafı çıkar-sa Türkçesini bilmeye çalışır. Bir meleke haline gelinceye kadar bu fişlerle devam eder. Daha sonraki aylarda aynı işlem mükaleme dersinde çıkan yeni kelimeleri hıfzetme amaçlı da uygu-lanır.

Sözkonusu üç eksikliği diğer taraftan, Arapların şiirden yoğun istişhad ve ihticac ederek yazdı-ğı kitapları müfredata alarak aştık. Bu sadette Evdahu’l-Mesâlik’in özeti mahiyetindeki Şeze’l-Arf’ın sistemleştirilmiş hali olan Tatbîk-i Sarfî okutuyoruz. Bu arada nahivde İzhar okutulur-ken “İzhar Dersleri” isimli kitaptaki Alıştırmalar ve Testler bölümü alınan derse göre öğrenci ta-rafından günübirlik yapılıyor. Hoca bu ödevlerin yapılıp yapılmadığını kontrol ediyor. Bu dönem-de ayrıca Kur’an meal okumalarında ayetlerin kelime ve cümle yapısını inceliyoruz. Böylelikle bilginin pratiği öğrenciye gösterilmiş oluyor.Sonraki dönemde İbn-i Hişâm’ın Şuzûru’z-Zeheb isimli eseri okutuluyor Darul İlim’de. Bu eseri tercih etmemizin sebebi İbn-i Hişam mer-humun kaidelere mümkün olduğunca ayet-i ke-rimelerden örnekler getirmesi. Öğrencilerin ek-seriyetle hafız olması nedeniyle kitabın verdiği örnekleri daha baştan biliyor olmasıdır. Ayrıca bu kitabın -hocanın uygun gördüğü yerden iti-baren- ibare çözümünü talebeler üstlenir. Böy-lelikle klasik metin okumalarında öğrenci ilk

adımlarını hoca gözetiminde atmaya başlar. Bu dönemde ayrıca hoca her öğrenciye seviyele-rine göre kendilerinin çözebilecekleri ayrı ayrı ufak Arapça hikâye kitapları dağıtır ve her öğ-renciden günübirlik bu hikâyeleri dinler. Dönem sonuna kadar yoğun bir biçimde sürecek olan bu hikâye okumaları içerisinde çıkan kelime-ler öğrenci tarafından fişlenir ve ezberlenmesi sağlanır. Bu sayede öğrencinin kelime hazine-si genişler. Üçüncü senemizde İbni Mâlik’in bin beyitlik meşhur menzum eserinin İbn-i Akîl ta-rafından yapılan şerhi ders kitabı olarak takip ediliyor. Bu şerh ibaresinin ve konu anlatımının kolaylığı, sarfı ve nahvi cami bir eser oluşu ha-sebiyle çok faydalı. İki ciltlik büyük bir eser olan bu kitap bir sene zarfında tamamen bitirilir. Ön-celikle birinci cilt hoca tarafından tüm nazım ve şerhin metni okunarak bitirilir. Bu dönemde talebeler aynı zamanda bir gün öncesinden o derse hazırlanır. İkinci cilt ise tamamen talebe-ler tarafından okutulur.

Kısaca, kendi tecrübelerimizden hareketle sarf ve nahiv tedrisatında yaşanan boşluğu, bir yan-dan kelime fişleri ve hikaye kitapları çözümüy-le, diğer taraftan Kuran-ı Kerim meali üzerinden tahlil çalışmaları ve Kuran’dan, Arap şiirinden örnek ağırlıklı eserlerle dolduruyoruz. darulilim.com üzerinden dileyenler müfradatımızın tafsi-latına ulaşabilirler.

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT BEŞ SORUDA SARF İLMİ

Page 30: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 730

SARFA GİRİŞKAVRAMSAL ÇERÇEVETARİHİ SÜREÇTELİF VE MÜELLİFLER

MURAT UÇAR

Bir ilmin doğrudan konu edindiği meseleler kadar, ka-tettiği tarihi gelişimi bilmek de önemlidir. Böylelikle hangi ihtiyaçların hangi tartışmaları gündeme getirdiği sorusu bizi o ilmin illeti gaiyyesine götürür ve işlenen mevzuların önem sırasını gösterir. Bu gerçeği sarf gibi diğer lügat ilimleri ve yoğun olarak nahiv içinde mün-demiç olan bir ilim özelinde düşündüğümüzde tarihi sürecin önemi daha da artıyor. Bu yazı sözkonusu ar-kaplandan hareketle sarfın doğuş ve gelişimini mercek altına almayı hedefliyor.

Lügavi ve Kavramsal ÇevçeveSarf sözcüğünü oluşturan sad, ra ve fa harflerini ince-lediğimizde sad harfinin ciddi iyileştirmeye, ra harfinin bir kabiliyete, fa harfinin ise kinai manaya işaret ettiğini görürüz. Bunlar ışığında sarf fiiline döndüğümüzde ka-çınılmaz olarak bir durumdan diğer duruma geçiş ma-nasına ulaşıyoruz. Kuran’da sarf kelimesinin türevleri gerek ekli gerek eksiz, gerek isim gerek fiil olarak otuz üç defa geçmiş, her birinde değişim ve dönüşüm ma-nası kastedilmiştir.

İlk Dönemin Sarf KabülüSarfın kavramsal çerçevesini netleştirebilmek için süreç içinde değişen iki yönelimden sözetmek gerek: Müte-kaddimin ve müteahhirin alimlerin sarf ilmine yaklaşım-ları.

Mütekaddimin alimler, sarfı nahvin bir kısmı olarak gö-rürlerdi. Nahiv, kelimenin sonuyla alakalı olsun ya da olmasın Arapçayla alakalı tüm kural ve meseleleri kap-sardı. Bu mantıkla mütekaddimin dilciler, sarfı da içine alacak şekilde nahvi “tek başına ve terkip içinde kelime durumlarından bahseden ilimdir” diye tanımlamışlardır. Bugün bildiğimiz sarf, o süreçte nahiv içinde “iştikak,”

Sarf literatürü

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Murat Uçar

Page 31: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 311435 العلم

“kıyasi kalıpların türetilmesi” veya “alıştırma bahisleri” denen belli bölümü oluşturmaktaydı. Şöyle bir tarifi vardı bu bölümün: “Tasrif, Arap-ların kullanmadığı şekliyle kelimeden bir lafız türetip ardından ilal, ibdal ve idgam gibi Arap-ça sözcüklere kıyasın gereğini bu lafızda tatbik etmendir. Böylece mesela “harece” fiilini “dah-rece” kalıbına veya “veen”i “kevkeben” kalıbına uyarlayıp gerekli değişiklikleri yaparsın. Uyar-lanan ilk fiil “harcece” olurken, ikinci isimde üç tür ilal şekli uygulanarak “vâvâ” veya “evâ”ya dönüşür.

Sonraki Dönemde SarfSarf veya tasrifin müteahhirin dönemi kabülüne geldiğimizde, onun nahiv gibi müstakil bir ilim dalı olduğunu görüyoruz. Böylelikle nahvin ilgi sahasını irap ve mebnilik açısından kelimelerin sonlarıyla ilgili meselelere hasrederek daralt-mışlardır. Bu çerçevenin dışında kalan kelimenin

yapısal hallerini sarf ilminin mevzusu addetmiş-lerdir. Bu kabüle göre sarf, idgam, imale ve ha-zif, asıllık ve ziyadelik, sihhat ve illetli olma gibi Arapça kelimelerin yapısal ve kipsel durumların-dan bahseden ilimdir. İki dönemin zaviyesinden sarfın tarifini gördüğümüze göre artık doğuş ve gelişim sürecine geçebiliriz.

Sarf İlminin DoğuşuSarf ilmi, Arapçada telaffuz ve yazım noktasın-da hataya düşmekten bizi koruyan on iki edebi-yat ilminden biridir. Henüz ilimlerarası ayrışma yaşanmadığı için eskinin nahiv uleması aynı za-manda lügat ve edep bilginleriydiler. Arapların, yabancıların İslam’a girmesiyle gündeme gelen dil bozulmalarından (lahn) Kuran’ı güvende tut-ma ihtiyacı hissetmeleri, sarf ve nahiv ilimlerinin doğumunu hazırladı. Dilciler sarf ve nahvin ilgi alanlarına dil yanlışlarının, telaffuz hatalarının sızmasını başlıca etken olarak gösterirler. Konumuz açısından sarfta baş gösteren lahna, İmam Halil’den şu nakli örnek verelim: “Ebul Esved’in, Hazreti Ali’den edindiği bilgileri in-sanlardan sakındığı bir sırada Ziyad kendisine şöyle dedi: Halkın dili bozuldu. Bu sözü, ikisi de “segadat asâtî” (asam düştü) diyen birini duy-duklarında söyledi. Ebul Esved, mecazi müen-nes olarak tenis “ta”sı almaya gerek duymayan “asâ” kelimesini yanlış kullanan adamı hemen düzeltti. Kuran aynı kelimeyi “tâ”sız olarak “Gâle hiye asâye, etevekkeü aleyhâ” şeklinde kullanmaktaydı. Benzer bir lahn örneği, “ve men yelga hayran yahmedin nâsü emrehû, ve men yağve lâ ya’dem alel ğayyi lâimâ” şiirinde

Sarf literatürü

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Murat Uçar

Page 32: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 732

“yağve” fiilin kesreli getirilmeyişidir. Kelimenin orta ve son harfi boğaz harflerinden olmadığı için “fetaha” babından gelmesi bir dil hatasıdır. Şiiri duyan Ebu Amr bin el-Alâ hatayı düzeltmiş ve “ve asâ âdemü rabbehû feğavâ” ayetini delil göstermiştir.

Sarf ve nahiv meselelerinin önceleri birlikte iş-lendiğine en iyi örnek Sibeveyh’in kitabıdır. Bir yerde irap ve mebnilik kurallarından, isim ve fiillerdeki eklerden bahsederken diğer yerde fiillerin çekimlerinden, idgam ve iştikaktan bah-seder Sibeveyh ve hepsine nahiv adını tesmiye eder. Her ne kadar iki ilim birlikte doğmuşsa da Basralıların nahve, Küfelilerin sarfa ihtimamı daha fazla olmuştur.

Sarf İlminin KurucusuKimin sarfı kurup geliştirdiği, tarihçiler arasın-da tartışma konusudur. Maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:

1. Bazı rivayetler sarf hakkında ilk konuşan bil-ginlerin Nasr bin Asım (h.89), Abdurrahman bin Hürmüz (h.117), Ebu İshak el-Hadrami (h.117) ve Yahya bin Yamer’in (h.129) oldukları noktasında değişkendir.

2. İmam Suyuti, Sabban ve Ahmed Hamlavi gi-biler sarfın kurucusu olarak Muaz bin Müslim el-Herrâ’yı (h.187) görürler. Suyuti’yi el-Müzher’de bu tesbite iten, Arapların duymadığı şekilde ilk defa isim ve fiil kalıp türetme ve varsayımsal kip çekimlerinin Muaz bin Müslim’e ait olduğu bilgisidir.

3. Son dönemde Profesör Abdulaziz Fahir’in benimsediği görüşe göre, sarf ilmini kuran nah-vi kuranla aynı kişidir. Bu da bizi Hazreti Ali’ye götürür. Ona göre Muaz bin Müslim üzerinde oluşan yaygın kanaat, birkaç yönden tutarsız-dır. İlk olarak, Suyuti’den önce telif edilen tera-cim kitaplarında böyle bir kayıt geçmemekte-dir. İkincisi, Muaz bin Müslim Küfeli öncülerden olmasına karşın, ne Küfeli ne Basralı alimlerden kimse, sözkonusu ismin kurucu olduğunu gös-terecek bir sarf kuralı bize aktarmamıştır. (Ebu

Osman el-Mazini el-müceddid ve müellefâtühü ve eserühû, Abdu-

laziz Muhammed Fahir)

Doktor Isâm Nureddin gibi muasır dilcilerin des-teklediği bu görüşe göre, Ali bin Ebi Talib sarf ve nahiv hakkında, sonrakilere bir temel teşkil edecek biçimde ilk konuşan şahsiyettir. Rasü-lüllah Efendimizden sonra Arapların en fasihi oluşu ve gerek küçük yaştan itibaren Efendimi-ze yakınlığı gerek Kuran’ı hükümleriyle birlikte özümleyişi bu gerçeği göstermektedir. Nahvin aslında Kuranî ve nebevî nasslara hizmet etme misyonunu göz önünde bulundurursak Hazreti Ali’nin bu sahayla iştigalini anlayabiliriz. Birçok tarihçi ayrıca onun ilk defa nahvi tesis ettiğini ve bu noktada Ebül Esved’i görevlendirdiğini belirtmektedir. Kendisi her ne kadar bir eser ka-leme almamışsa da nahvin ana güzergahını ta-yin etmiş ve tıpkı bir nesneyi ayrıntısıyla projeye çizip uygulamasını ustalara bırakan mühendis gibi telif ve tevzi işini Ebul Esved’e bırakmıştır. (Ebniyetü’l-fı’l, Isâm Nureddin)

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Murat Uçar

Page 33: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 331435 العلم

Tartışmanın bu kısmını muhakkiklerin görüşüy-le bir sonuca bağlayabiliriz: Muaz bin Müslim ilk defa sarf ilmini nahiv ilminden ayıran, onu müs-takil meseleler halinde işleyen alimdir. (es-Sarfül

kıyâsî ve eserühû fî nümüvvi’l-lüğa, Doktor Garib Nâfi)

4. Suyutî ve Katip Çelebi ilk defa sarfı nahivden ayırarak müstakil eser yazanın Ebu Osman el-Mazinî (h.249) olduğunu kaydeder. et-Tasrîf adlı kitabını daha sonra İbni Cinnî Musannef namıyla şerhetmiştir. (Keşfu’z-zunûn an esâmi’l-kütübi ve’l fünûn, Hâci Halîfe) Ne var ki Mazinî’den önce sarfa dair eser yazımları bu tesbiti zayıf-latmaktadır. Örneğin Ehmar diye bilinen Ebül Hasen Ali bin el-Hasen’in (h.194) et-Tasrîf’i, yine Ferra Yahya bin Ziyad’ın (h.207) aynı adlı eseri, Mazinî öncesi sarf telifleridir. (Hizânetü’l-edeb, Abdul-

kadir el-Bağdadî)

Önemli Sarf EserleriSarfın teori bazında öncüsünün Hazreti Ali, uy-gulama bazında Ebül Esved, nahivden ayırarak telif bazında Muaz bin Müslim olduğunu belirt-tikten sonra öne çıkan sarf kitaplarını alt başlık-lar halinde görelim.

Bugüne Sadece İsmi Ulaşanlar 1. et-Tasrîf: Ebü’l Hasen Muhammed bin Ahmed bin Keysân (h.120)2. et-Tasrîf: el-Mükeytemî (h.125)3. et-Tasrîf: Muhannef (h.125)4. et-Tasrîf: Ali el-Mubarek el-Ahmer (h.194)

Elimizde BulunanlarA. Sarf ve nahvi bir arada işleyen kitaplar1. el-Kitab: Sibeveyh (h.148)2. Leyse min kelâmi’l Arab: İbni Hâleveyh (h.370)3. el-Cümel: Ebu Ali el-Farisî (h.377)4. el-Müfassal: Carullah ez-Zemahşerî (h.538)

B. Müstakil sarf eserleri1. et-Tasrîf: Ebu Osman el-Mazinî (h.249)2. el-Musannef ve et-Tasrîfu’l-mülûki: İbni Cinnî (h.392)3. el-Miftah fi’s Sarf: Abdulkahir el-Cürcanî (h.471)4. Nüzhetü’t-tarf: Ahmed bin Muhammed el-Meydanî (h.518)

C. Sarfın belli konusu anlatan kitaplar 1. el-Müzekker vel müennes: Ferrâ (h.207)2. el-Memdûd vel maksûr: Ebu’t Tîb el-Veşâ (h.325)3. el-Müzekker vel müennes: Said bin İbrahim et-Tüsterî (h.360)4. el-İstidrâk alâ Sibeveyh fî kitabi’l ebniyeti vez ziyadât: Ebubekir el-İşbilî ez-Zebidî (h.379)

Bunların ardından kendinden öncekilere yaptığı katkılarla ayrı bir önemi hak eden İbni Hacib’in (h.646) eş-Şafiye kitabı gelir. Daha sonra İz-zeddin ez-Zencanî’nin (h.655) Tasrîfü’l Izzî’si, İsmail el-Hudarî’nin (h.676) Tasrîfü İbni Malik’i ve Esâsü’t-tasrîf’i ve Tasrîfü’s-Seyyid eş-Şerif el-Cürcanî (h.836) gibi eserler İbni Hacib’in iz-lerini taşımaktadır.

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Murat Uçar

Page 34: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 734

Sarfın MevzusuSarf ilminin konu alanına geldiğimizde, bunun amaçlanan manayı vermesi için veya doğrudan lafzın gerektirmesi suretiyle kelimelerin kalıp-larında meydana gelen değişimler olduğunu görüyoruz. Burada kelimelerle maksat çekimli fiiller ve irap alan isimlerdir. Dolayısıyla harfler, çekimsiz fiiller, zamirler ve ismi mevsuller gibi mebni isimler, kesre ve tenvin kabül etmeyen ucme (yabancı kökenli) isimler de asılları meç-hul oldukları için sarfın alanına girmez.

Sarfın Kaynakları 1. Kuran-ı Kerim: Mütevatir olsun olmasın kıra-atler ve farklı rivayetler de buna dahildir.2. Sünnet-i Nebeviyye3. Arapların kullanımları: Şiiri, nazmı ve nesriyle örnek dil yeteneğine sahip Arapların sözlü kül-türleri bu kısmı oluşturur. Bir çakışma olması durumunda Kuran ve sünnet, Arapların kullanı-mına öncelenecektir.

Sarf İlminin Önemi Ve GerekliliğiSarf ilminin nahivden daha az öneme sahip ol-duğunu söyleyemeyiz. Nahiv kelimelerin sonuy-la ilgileniyorsa sarf onların yapısına eğilir. İlkin-de kelimelerin değişen irap halleri, ikincisinde doğrudan kelimelerin kendisi nokta-i nazardır. (el-Musannef, İbni Cinnî) Arapçayla bir şekilde ilgili olanların tümü sarfa tam bir ihtiyaç içindedir. Çünkü Arap dilinin ekleri atıp köklerine ulaşmak ancak onunla mümkündür. Sarftan yoksun ka-lan birçok şeyden mahrum demektir. (el-Müzher,

Suyutî)

Diğer taraftan sarf ilmi, dilin büyük bölümünü oluşturan kıyasların bilinmesinde kilit rol oynar. Birkaç istisnayı bir kenara bırakırsak, alet ismi olarak başında her ek mim olan ismin ilk harfi kesrelidir. “Mitraka” ve “mirvaha” bu kıyasa ör-nektir. (el-Mümteni’ fi’t tasrîf, İbni Usfûr) İştikak denen köken bilgisi de sarf yoluyla elde edilir. Bunun örneği kelamcıların “sahiyy (cömert)” şeklinde Cenabı Allah’ın vasıflanamayacağını söyleme-leridir. Çünkü kelimenin aslı “toprağı gevşek arazi” anlamındadır. Aksine ikram manasında ondan daha etkin ve ilahi yüceliğe daha yara-şır olan “Cevvâd” vasfını kullanmışlardır. Buna benzer misalleri çoğaltmak mümkündür.

Aslında sarfın nahivden önce geldiğini söyle-mek abartı olmayacaktır. Çünkü nahiv bilgisi edinmek isteyen işe tasrifle başlamak duru-mundadır. Tasrif terkip öncesi kelimenin kendi yapısıyla ilgilendiğine göre, terkip halindeki ke-limeyi konu edinen nahivden önceliklidir. Yine sarfın önemi, kimi hadislerin uydurma olduğu-nu göstermede ortaya çıkar. Hazreti Peygam-berimize “lâ tüseyyidûnî fi’s salât” diye nisbet edilen hadisin uydurma olduğunu sarf yoluyla anlıyoruz. Efendimiz Arapların en fasihi olduğu-na göre, şayet bu söz bir hadis olsaydı fiilin orta harfi vavlı olduğu için “lâ tüseyyidûnî” değil de “lâ tüsevvidûnî” demesi gerekirdi.

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT

Page 35: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 351435 العلم

دراسة نقدية ملنهج الصرف العربي

وارى الحركي، التوافق بأثر الكلمة بنية وتغير الهمز واإلمالة انه األخير في زج الصفات اللهجية القديمة (كالعنعنة والشنشنة والكشكشة وغيرها) لعلقتها ببنية الكلمة في العربية الفصحى على الفصحى العربية تغلب وكيفية الصوتي النظام وثبات مظاهر التغير في األصوات وفي البنية لما في العربية الفصحى من خصائص فنية وعوامل متضافرة تصد عوامل التغير والتحول ومما ال شك به أن هذه الصفات مما ميزت العربية الخالدة من كثير من اللغات. فكتاب سيبويه وغيره من كتب المتقدمين قدم الصرف في النحو وقدم األصوات في الصرف، فأعطت هذه الكتب للتركيب ولبناء الكلمة ولألصوات اثبت الدرس الصوتي احلديث صحة وصف السابقني لألصوات وأكدت الدراسات والبحوث احلديثة ريادة علماء العربية يف الدرس الصوتي وإبداعهم مع أنهم

مل يكونوا مستعينني بعلم التشريح واملختربات كاحملدثني، وهذا يؤكد نبوغ علماء العربية يف هذا الدرس وغريه

كل متطلبات الدرس وفتحت للدارسين اللحقين جميع الحقائق والمادة العلمية المطلوبة، الستثمارها في دراساتهم وتطوير مناهج التأليف. لكن مناهج اللحقين بالسابقين، ومناهج المحدثين لم نستثمر ما قدمه السابقون ذلك االستثمار المطلوب، ففي الدرس الصرفي نجد أن منهج التعليم والتأليف فيه أهمل ذلك الترابط دارسو تعرض لذلك الصوتي، والدرس الصرفي الدرس بين علم اللغة الحديث لكتب (الصرف) ولتدريسه، فعرضوا البديل

واستندوا إلى: 1-االستعانة بالوسائل العلمية الحديثة

2-االبتعاد عن التقليد واللمباالة. 3-وضع منهج متكامل للدرس اللغوي وربط عناصر دراسته

اللغة . 4-بيان التصاق الصرف باألصوات.

إلى الدعوة في الفصحى العربية قيمة من التهوين 5-عدم التجديد .

6-الفصل بين التحليل الصوتي للمفردة وكتابتها . 7-الفصل بين الواو والياء المديتين وبين الواو والياء الصحيحتين ينظر املنهج الصوتي 5-21، وقد استند إىل قسم مما ذكرنا الطيب البكوش يف)التصريف العربي من خالل علم األصوات

احلديث( وكثري من الباحثني يف حبوثهم خلدمة )األلسنية( .

مع أهمية هذه البحوث وفائدتها، وخدمتها للدراسات اللغوية وللعربية ينقصها:

يمكن فل اللغة وتمييز العربية خصوصيات تحديد 1-عدم وضع قواعد للغة وما يساعد على وصفها اعتمادا على ما في

اللغات األخرى . 2-اإلقرار بفضل السابقين، وتميز منهجهم من منهج اللحقين

المحدثين .3-توحيد المصطلحات .

4-نبذ اللهجات وصور التحول في الصيغ واألصوات. 5-االستقراء الواسع، وتتبع مؤلفات السابقين وجهودهم في غير

ما نشر وما ذاع من مؤلفات. 6-الدقة في قراءة النصوص وربطها، والدقة في نقل ما قاله القدماء في موضوعات الصرف كما فعل األستاذ الدكتور عبد

الجبار النايلة في كتابه .

: جع ا ملر ا و ر د ملصا ا 1- التصريف العربي يف ضوء علم اللغة احلديث، الطيب البكوش تونس 1967.

2-التصريف امللوكي البن جني تحقيق محمد سعيد النعسان، دار المعارف الطبقة الثانية / 1970ص5.

3-التطور النحوي للغة العربية لبرجشتراسر، أخرجه وصححه الدكتور رمضان عبد التواب، مطبعة المجد 1982.

مركز تونس القرمادي صالح تعريب كانتينو لجان العربية أصوات علم يف 4-دروس الدراسات والبحوث االقتصادية 1966.

الحسن / نور ,تحقيق محمد الدين االستربادي الحاجب لرضي ابن 5- شرح شافية مطبعة حجازي دون تاريخ .

6-الصرف / د. حاتم الضامن، دار الحكمة 1991.ساعدت جامعة بغداد على نشره .7-الصرف الواضح / عبد الجبار النايلة /جامعة الموصل وجامعة بغداد.

8-الصرف الوايف / هادي نهر /جامعة الموصل وجامعة بغداد. 9-علم اللغة العام / د. كمال محمد بشر .ط7 دار المعارف مصر 1973.

10-العني للفراهيدي تحقيق الدكتور مهدي المخزومي وإبراهيم السامرائي / دار الرشيد .1980

11-كتاب سيبويه / ت180ه، طبعة بوالق األولى 1317هـ .12-املنصف /ابن جني النحوي.تحقيق إبراهيم مصطفى وعبد اهلل أمين ط1مطبعة مصطفى

البابي الحلبي 195413-املنهج الصوتي للبنية العربية للدكتور عبد الصبور شاهين / مؤسسة الرسالة1981.

الجليل عبد الفرطوسي،د. د.صالح طه شالش د.هاشم / التصريف 14-املهذب يف عبيد حسين / بيت الحكمة 1989.

Page 36: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 736

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT

الكوفيون (ما ذكره السيرافي في التجويد وقد قدم دراسة في من اإلدغام كلما على هذه الصيغة وتغيراتها عند القراء وغيره من اللغويين)؟. ونرى من الضروري الذي ال يمكن تجاوزه مع ضرورة عدم االستطراد التي يفرضها هذا البحث في وصف بقية الجهود الحديثة انه ذكر أن هناك محاوالت هي التي تستحق أن توصف بالغموض واالضطراب والتحمل منها ما جاء في (الترتيب في تطبيق القواعد الصوتية في اللغة العربية) (األبعاد النظرية لظاهرة االنسجام الصوتي في اللغة العربية) ومع ذلك فإننا ال ننكر إن تلك المؤلفات والبحوث وغيرها مما لم نذكره لم تتضمن تقديم مادة صوتية صرفية، وجهودا لمت ما قدمه الدرس اللغوي الحديث من معطيات حديثة للدرس الصوتي المادة هذه أن فيه ال شك ومما . وللمنهج اللغة ولعناصر العلمية تفيد الباحث والقارئ ألنه يستثمرها للبحث والتوسع في الدراسة وتقديم ما ينفع العربية ودرسها اللغوي، وللتحري عما في كتب التراث، وما في جهود علماء العربية السابقين من ثمار

لما تقطف وغروس لما يكشف عنها بع

منهج درس )الصرف( في الجامعة نقد وتوجيه يحظى الدرس الصرفي باهتمام الدارسين إلى جانب الدرس النحوي في صفوف الدراسة الجامعية األولية من خلل كتب منهجية قام بتأليفها وإعدادها أساتذة فضلء ولكن حصر مدة الدراسة بالسنة األولى والسنة الثانية أخل بالتدرج التعليمي لمنهج تدريس الصرف في الجامعات , فطرح من مادته الشيء الكثير؛ وصارت هذه السمة ظاهرة في ترتيب مادة كتب الصرف التي تم إعدادها في ضوء تبويبات مقيدة ال يتجاوزها المؤلف إلى غيرها الرغم من المؤلفات على نقل هذه , فحدث تكرار ممل في الجهود الخلقة ألساتذة فضلء عرضوا المادة الصرفية بأسلوب مبسط ومنهم الدكتور حاتم الضامن والدكتور عبد الجبار النايلة . لذلك ظهرت حاجة كبيرة إلى أن يعاد النظر في المراجع المؤلفة لتدريس الصرف قي الجامعات العراقية؛ ولعل أهم حاجة في الدراسات اللغوية, هي ضرورة رفدها بما تتمخض من التوسع في الدراسات وفي المناهج وضرورة الوقوف على المستوى

اللغوي في التطبيق، ولذلك يتطلب هذا الدرس ما يأتي:

(الصفوف المراحل جميع في ومطلوبا مقررا درسا 1-عده األربعة) من الدراسة األولية.

2-تكليف المتخصصين له في تدريسه، وتقويم جدارتهم في ضوء مستوى تدريس هذا الموضوع وإبداعهم وبحوثهم فيه،

واطلعهم على الدراسات التي لها علقة بالدرس الصوتي .الصرفية، الموضوعات في لبحث على الطلبة 3-تشجيع الكتشاف ما في التراث العربي من علم الصرف، وعما أبدع فيه

علماء العربية في هذا الدرس. الصوتي الدرس الصرف على مادة اطلع مدرس 4-ضرورة العام , وعلى النظام الصوتي في العربية، لحاجة الدرس الصرفي اطلعه كثيرة، وضرورة في موضوعات الصوتي الدرس إلى على الدراسات اللغوية الحديثة والبحوث وال سيما التي تتناول

موضوعات صرفية – صوتية . يستجد، ما لتستوعب (الصرف) التأليف في مناهج 5-تطوير المناهج تبرز في كون هذه فيها القول أن أهم حاجة ويمكن تفتقر إلى الدراسات الصوتية، فضل عن الجانب الداللي في

ربط المبنى بالمعنى . مرحلتين، من أكثر على الصرف مادة موضوعات 6-توزيع وتنظيمها على وفق أسس جديدة يراعى فيها التوسع، والترابط بين موضوعات الصرف بما يؤدي إلى إنضاج قدرات الطالب

بالمتابعة. وإذا ما اطلعنا على منهج الصرف ومفرداته التي اقرها الدكتور حامت ينظر الصرف / الجامعي في 1987 للتعليم الثالث المؤتمر الصوتية الصرفية الموضوعات فصل نجد ضرورة .7-5 / الضامن

التي الموضوعات ومن النحوية، الصرفية الموضوعات من الصوتية؛ الصرفية الموضوعات األهمية في الفصل استحق الوقف، الساكنين، التقاء اإلبدال، اإلعلل، (اإلدغام، وتشمل همزة الفصل وهمزة الوصل) وهناك موضوعات صرفية صوتية لم يشتمل عيها المنهج سنذكرها الحقا . ومما ال شك فيه أن هذه الموضوعات أو قسما منها، تتطلب اإللمام بأسس الدرس الصوتي والدرس النحوي اللذين هما أساسا نظام العربية . وهناك موضوعات صرفية صوتية ابتعد عنها المنهج التأليفي والتدريسي وهي ذات علقة بأساليب الكلم في العربية، وتشمل تخفيف

Page 37: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 371435 العلم

دراسة نقدية ملنهج الصرف العربي

المنهج قد بخس للسابقين بعضا من جهودهم، لذلك ال نتفق مع قوله (كان األقدمون لم يعرفوا تشابك العلقة بين األصوات والنحو والصرف الن مثل هذا الحكم ال يستند إلى أية نظرة سطحية لجهود الرواد ويمكن تصحيح العبارة بان األقدمين لم يعتمدوا منهجا صوتيا وظيفيا في منهجهم الصرفي مع علمهم الدقيق بأسس هذا المنهج ومسالكه وغاياته، وقد أوقع المؤلف نفسه في تناقض في المنهج حينما انتقد أصحاب الدعوات إلى األخذ باللهجات وتبديل حروف الكتابة، وهو نفسه صرح بان (أول ما يفرض هذا التجديد أن اللغة التي نستعملها بوصفها (الفصحى) ليست تلك التي تصدى لها النحويون والصرفيون) المنطوق، وإهمالهم المكتوب على باعتمادهم القدماء وان التي هي هنا واللهجات اللهجية الظواهر تسجيل دون حال صنعت العربية الفصيحة وأمرها مختلف عن العامية التي نتكلم إليها وهذا ما الدعوة بعدم المقصودة اليوم واألخيرة هي بها المنطوقة اللغة إلى نظرتهم في المحدثين عند خلطا احدث وبنوا افتراضاتهم للتغيرات الصوتية عليها وأرادوها بديل عن افتراضات القدماء في نظرتهم الشاملة إلى اللغة األم ولهجاتها. ولم يتضمن (التصريف العربي في ضوء علم اللغة الحديث) للطيب البكوش في حياته المحدودة مادة تصريفية صوتية فضل عن صرفية الن المؤلف يفرق بين التصريف والصرف تبدد ما

تضمن نقدا الذعا للسابقين، واهم ما جاء فيه :1-إهمال السابقين تغير البنية دون المعنى؛ ابعد الصلة بين نظام اللغة الصرفي ونظامها الصوتي التصريف العربي يف ضوء علم اللغة احلديث : الطيب البكوش

/ ص15-14.

2-عدهم األلف حرفا في مستوى الواو والياء نفسه ونتج عنه اضطراب في اإلعلل.

3-تعليل التغيرات الصوتية انطلقا من الرسم المرئي، ال من الصوتي المقطع إن : قال فقد المسموعة، األصوات سلسلة هو فترة فاصلة بين عمليتين من عمليات غلق جهاز التصويت، الفترة معنى فترة) الن وليس مدة (يقول إن عندنا والصواب االستراحة في الكلم ولم يبين لنا كيفية غلق جهاز التصويت؛ هل يغلق بأكمله ؟ أو في أجزاء منه ؟ ولو سلمنا بتعريفه للمقطع الساكن الحرف أن أي الصامت صائتا الصوت يعد لوجدناه

ينطق كلمه ال يحدث عندما اإلنسان إلى حركة الن يتحول غلقا إال في نهاية كلمه. يبدو أن حماس المؤلف إلى أن يكون الدرس لمنهج تقليدا الحديث العربي الصرفي الدرس منهج علم تعريف اعتماد إلى دفعه األخرى، اللغات في الصرفي الصرف بأنه (البحث في نشأة الكلمات والتغييرات التي تطرأ على مظهرها الخارجي في الجملة) وهذا الحماس دفعه إلى القول :(إن إهمال الحركات في اللغة العربية جعلها ترسم – إن أثبتت – فوق الحرف أو تحته، عوضا أن تكون بعده كما هو الشأن بصفة طبيعية في اللغات الهندية – األوربية). وإذا ما تساءلنا هل نظر المؤلف إلى التصريف العربي في ضوء علم شاملة؟. وعلمية وموضوعية عميقة نظرة الحديث األصوات لعل نقصان مدة البحث والتحليل والمعالجة الموضوعية في اإلدغام في أهمها ينحصر التي التأثيرية الظواهر الكلم على والتقريب والتباعد والتبادل والقلب وما بعده تجيب عن هذا التقصير. وليست بنا حاجة إلى عرض ما تتضمنه الكتب الحديثة ما كثيرة، لكن العربي ومنهجه، فهي التصريف تناولت التي نريد بيانه أن هذه المحاوالت لم تستقر الجهود الصوتية العربية القديمة استقراء واسعا ونظرت إلى جهود علماء العربية نظرة سطحية متحمسة للحديث وللجديد أكثر من تحمسها للحقائق

العلمية الموضوعية . ولو استند المؤلف إلى البديل إلى ما ذكرنا، لقدم كلما ومنهجا موضوعيا آخر؛ وان استند القارئ أيضا إلى ما ذكرنا، ما توقف قلمه من توجيه النقد على هذا البديل، فهل تضمن بشر محمد كمال الدكتور عند مثل الصرف) علم (مفهوم مفهوما أوسع مما تضمنه عند السابقين، أو انه راح يقعد قواعد ليصبح بديل بها األخذ ليمكن العربية، ماضي إلى تستند ال من الضروري تغير المنهج ومعالجة األمثلة بمنهج تاريخي؟ علم بها التي جاء القواعد ونسأل هل األصوات/ كمال حممد بشر،ص 212. العام اللغة

يمكن األخذ بها بديل عن القواعد الصرفية الصوتية التي جاء الصوتية في صيغة التغيرات يعالجون العربية وهم بها علماء (افتعل) (لقد عالج القدماء هذه الصيغة وتعللوا تغيراتها الصوتية تعليل صوتيا صرفا، وموضوع (اإلدغام) تضمن هذه المعالجة, وأية ، قديم نحوي مصدر أي منه يخل لم موضوع وهو

Page 38: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 738

الصوتية في باب (التضعيف) كل هذه الموضوعات سبقت (باب اإلدغام). وال تحسب هذا النقص في المنهج تقصيرا من سيبويه أسماع يكن جديدا على لم الصوتي الدرس أن علمنا ما إذا المتلقين يكشف عن ذلك بوضوح ما قدمه شيخه الخليل (175 هـ) من حقائق بأنه في علمي األصوات (العام) و(الوظيفي) في (العين)وال سيما في مقدمته، وقد جاء تصريف المازني حامل خصوصية هذا العلم، على أن كتب التصريف الجامعية الحديثة المعتمدة في المناهج الدراسية الحديثة لم تعتمد ذلك االعتماد المطلوب على الدرس الصوتي، بل إن كثيرا منها عرضت مادته التصريفية وكأن اللغة والسيما الصرف ال تعتمد على (األصوات) وإذا ما تفحصنا المادة التصريفية في بعض أشهر كتب التصريف الحديثة وأكثرها اعتمادا في الدراسات العليا الجامعية وهو كتاب الصرفية الموضوعات أن نجد العربية للبنية الصوتي المنهج

الصوتية (ابتدأت من ص134الى ص173) . فل نجد دارس هذا الكتاب قد خرج بمعلومات عن طبيعة الدرس الصوتي وأهميته في الموضوعات التي احتوت عليها هذه الصفحات، فهي موضوعات تعتمد على الدرس الصوتي عامة قواعد شكل على جاءت لكنها والتحليل، العرض في أسوة بما تعتمد عليه من منهج في عرض الموضوعات الصرفية نلمسه ما واللزوم. وهذا والتعدي والتصغير كالجمع، البحتة : ينظر (..... , اإلشمام الروم، اإلمالة، اإلدغام، (اإلبدال، في املنهج الصوتي للبنية العربية، ص4 احملوى. وليست هناك حاجة إلى عرض المادة

التصريفية في بقية الكتب التصريفية الحديثة التي جاءت لتقدمها مبتورة ومضطربة ومخلة في كثير من األحيان بالدرس التصريفي العربي في األقل في بعض موضوعاته متوخية التسهيل وأعاد هذا الدرس عن صعوباته التي جاء قسم منها في كلم ابن جني

على هذا العلم بوصفه (عويصا صعبا) املنصف / ابن جين / 1-4. إن المؤلفات التصريفية القديمة والحديثة تعرض لها دارسو بحوثا وكتبوا ! مستقلة مؤلفات فطرحوا الحديث اللغة علم كثيرة لتكون بديلة عن المنهج التصريفي الذي سار عليه علماء العربية والمؤلفون المحدثون، وحاولوا نقدها ودعوا الى تقديم البديل ليواكب التطور في مناهج الدراسات اللغوية والصوتية الحديثة وإذا استلزم األمر تقديم وصف موجز لهذه المحاوالت

(المؤلفات) فان (المنهج الصوتي للبنية العربية) تضمن عرض منهج بديل مستند إلى: ينظر املنهج الصوتي للبنية العربية / 21-5

1-االستعانة بالوسائل العلمية الحديثة . 2-االبتعاد عن التقليد واللمباالة .

3-وضع منهج متكامل للدرس اللغوي، وربط عناصر دراسة اللغة ببعضها.

4-بيان التصاق الصرف باألصوات .إلى الدعوة في الفصحى العربية قيمة من التهوين 5-عدم

التجديد . 6-الفصل بين التحليل الصوتي للمفردة وكتابتها .

والياء الواو وبين المديتين، والياء الواو بين 7-الفصل الصحيحتين .

وقد حاول الدكتور عبد الصبور شاهين تطبيق منهجه في الدرس الصوتي معتمدا على معطيات الدرس الصرفي والسيما إن فقوله الصوتية للمقاطع ودراسته األصوات وصف في المقطع مزيج من صامت وحركه يتفق مع طريقة اللغة في تأليف بنيتها ويعتمد على اإليقاع التنفسي، لكن هذا التعريف نتوقف تتابعا عنده من خلل ثلث محطات : أ- قوله (مزيج) يعني صوتيا، ب- البداية والنهاية غير واضحة في المقطع الصوتي ج – إن مصطلح اإليقاع التنفسي مستعار من علم التشريح وال علقة له بدراسة الصوت اللغوي، بيد أن صفحات هذا المؤلف التي ال تتجاوز (216) صفحة، لم تقدم البديل سوى خطوط عامة، وقد جاء اإليجاز فيها مخل، حتى بالموضوعات الصوتية البحتة في الدرس الصوتي، وقد تجاوز فيها المؤلف فيما تجاوز ألحوال علمية حقائق من السابقون العربية علماء قدمه ما األصوات مفردة وتركيبا. وأرى ان دراسة الدكتور عبد العزيز سعيد الصيغ (األصوات في كتاب سيبويه في ضوء علم اللغة الحديث) أفضل من كتاب عبد الصبور شاهين إذ إن الباحث إليها يلتفت قدم إشارات نقدية موجودة في كتاب سيبويه لم المحدثون. إذ إن في كتاب سيبويه وبقية المصادر القديمة وفي جهود علماء التجويد مادة علمية ثرة ال يمكن تجاهلها وإهمالها مهما اضطرتنا الحاجة إلى التجديد في المنهج والتأليف ومن المؤاخذات على هذا المؤلف أن حماس المؤلف إلى تجديد

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT

Page 39: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 391435 العلم

سار النحاة المتأخرون على منهج الصرفيين وتبعهم في ذلك علماء ظروف وفق على المنهج وتطوير التجديد لهم األولى وكان التجويد العربية. بل دراستها على وفق ما يكشف عند التحري الدقيق لطبقة منهج حتى الصوت علم بدا وقد والظرف، الغاية عليه فرضته وما السابقين للدراسيين المحدثين انه الحق لعلمي النحو والصرف، عاكسين الحقيقة على ما نرى (كان علم األصوات في بدايته جزءا من أجزاء النحو، ثم (قدماء ص11.وان لرباجسرتاسر / العربية للغة النحوي التطور المقرئون) األداء أهل استعاره النحاة العرب أول علماء األصوات في لغتهم) دروس يف علم أصوات العربية / جان كانتينو ص10 .

والواقع أن هذه الصورة المنقولة من الظاهر ال يؤيدها المنطق، و إمعان النظر في العربية وجهود علمائها حينما هبوا بدوافع علمية وتعليمية تتعدى العلوم الصناعية إلى صون المنطق وتهذيبه، وقد وجدنا مثاال لهذا في المستحسنة وغير المستحسنة الفروع من سيبويه نقله فيما المنهج األصوات، وفي كتاب سيبويه الذي جر نجاحه تقليدا في المنهج كما بينا موضوعات تطلبت الكلم على األصوات، أو تبين فيها الحاجة إلى عرض أوليات هذا العلم . وكان األولى أن تدرس هذه الموضوعات اعتمادا على

الدرس الصوتي فيها. إن الكلم على الهمزة عند سيبويه دفع إلى االضطرار في ذكر حقائق صوتية فيها إذ قال: (اعلم أن الهمزة إنما فعل بها هذا من لم يخففها ألنه الحروف ابعد باجتهاد وهي الصدر تخرج نبرة في بعد مخرجها ألنها كذلك /163,2.واضطر سيبويه كتاب كالتهوع) ألنه ذلك عليهم فثقل مخرجا، سيبويه إلى أن يستند إلى حقائق من علم األصوات الوظيفي (الفونولوجيا) وهو يبحث عن ا إلعلل فيضطر إلى ذكر متطلبات االنسجام الصوتي واإلتباع وكيفية نطق الحروف وإيثار حروف الحلق الفتح . والكلم على الصيغ وعند بعض في الحلق والكلم على حروف الهمزة، موضوع كلمه على متطلبات التماثل الصوتي اضطر سيبويه إلى إرجاء التوضيح (سنرى ذلك إن شاء اهلل في اإلدغام) ؛ او أن تلمذة سيبويه الذين نقلوا كتابه أرادوا ذلك , فل توجد مقدمة للكتاب تبين ما أراد قوله؛ وإنما رتب

تلمذته الكتاب على الصورة التي وصل بها إلينا. والموضوع اآلخر الذي تطلب المعرفة الصوتية هو (باب ما تمال فيه األلفات) وفيه يستلزم معرفة مخرج الصوائت وأحوالها الحروف المستعلية وتأثيرها وتأثرها، كذلك الكلم على االشراب في الحروف والقلقلة وذكر تدغم أن غير في البدل (حروف باب يأتي ثم والمجهور، المهموس حرفا في حرف وترفع لسانك من موضع واحد) ، وكلمه على المخالفة

دراسة نقدية ملنهج الصرف

العربي بني القدماء واحملدثني

م. د. عادل عبد اجلبارجامعة الكوفة- كلية اآلداب

جملة اللغة العربية وآدابها العدد السابع

دراسة نقدية ملنهج الصرف العربي

املقال املقتبس

Page 40: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 740

HASAN HİNDÂVÎ İLE

SARF TARİHİNİKONUŞTUK

MUSTAFA ALP Profesör Doktor Hasan Hindâvî telif ve tahkik eserleriyle önemli bir sarf-nahivci. Köşe yazarlığı da yapan Hindâvî, 1948’de Suriye’de başlayan hayatı Halep, Aynüşşems ve Muhammed bin Suud üniversitelerinde etkin ilmi ve edebi görevlerle geçmiş. İbni Cinnî’nin Sirru Sanâatil-Îrâb’ından İsbâtü’l-Ahkâmin Nahviyye bil Ahâdîsin Nebeviyye kitabına ciddi telif ve tahlik eser-lere sahip. Kendisiyle Menâhicü’s-Sarfiyyîn ve Mezâhibühüm kitabı üzerinden kurgusal bir röportaj gerçekleştirdik. Tarihine ve ekollerine ilişkin az şeyin bi-lindiği sarf alanında böylesi bir konuşmanın faydalı olacağını düşündüm.

Kadim mülâkâtlar

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 41: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 411435 العلم

Öncelikle sizi bu kitabı yazmaya iten neydi?Araştırmacıların nahiv alanında iraba yoğunla-şıp sarftan sarfı nazar etmeleri diyebilirim. Bu neyi gösterir ki?Şunu gösterir okura: Sanki sarf irabın bir eki-dir. Müstakil bir çalışmayı haketmez. Oysa hiç-bir araştırmacı sarfın iraba tabi olduğunu iddia edemez, çünkü dilciler ilk asırdan itibaren müs-takil eserler yazmışlardır bu sahada. Ve siz de böyle bir eserle araştırmacıların yo-lunu açmak istediniz. Peki kitabınızda üç isme projektör tutuyorsunuz: El-Mazinî, Ebu Ali el-Fârisî ve İbni Cinnî. Niye bu üç isim? Bunun nedeni eserimi hicri üçüncü ve dördüncü hicri asırlara tahsis edişim. Bu dönemlerden ki-tapları bize ulaştığı için sarf ekolü hakkında fikir edinebileceğimiz bu üç isim var.Hangi eserleri bunlar?Ebu Osman el-Mazinî’ninki et-Tasrîf. Bize ibni Cinnî’nin el-Müsannef şerhiyle birlikte ulaşmış. Ebu Ali el-Fârisî’ninki et-Tekmile. İbni Cinnî’nin ise üç eseri şükür ki elimizde: el-Müsannef, Sirru Sanâati’l-Îrab ve et-Tasrîfü’l-Mülûkî.. Araştırma-mın merkezine bunları alsam da zaman zaman üç ismin diğer kitaplarına müracaat ettiğimi söylemeliyim.İbni Cinnî’yi sona almanız zaman farkından de-ğil mi sadece? Olur mu canım, el-Fârisî onun hocası zaten.Hani aralarında on küsür yıl var diye dedim. Yok yok, İbni Cinnî kırk yıl Ebu Ali el-Fârisî’den ayrılmamıştır. Hatta Ebu Ali Musul’dan geçer-ken bir camide İbni Cinnî’yi okutan hocaya itiraz eder vavın elife kalbolması konusunda. Hocası itiraz karşısında yetersiz kalınca genç İbni Cinnî,

Ebu Ali’nin peşini ölünceye kadar bırakmaz ve kendisinden sonra Bağdat ekolünün başına ge-çer. Demek öyle, dilerseniz kitabın sistematiğine geçelim. Bir kere konuyu sınırlamanız muthiş düzen katmış kitaba. Birazdan detaylarına ine-ceğiz gerçi, ama okuyucular için genel konu planından bahsetmek istiyorum. Bir giriş, iki bap ve sonuç kısmından oluşuyor kitap. Her bölümde dört başlık açmışsınız. Hicri üçüncü ve dördüncü asır sarfçılarının metodundan bahsedilen ilk bölümde simâ’ yani işitsel dil kaynakları birinci başlığı, kıyasî kaynaklar ikin-cisini, sarfî illetler ve icma dört ve beşinci baş-lıkları oluşturuyor. Kitabın ikinci bölümü hicri üçüncü ve dördüncü asır sarfçılarının ekolle-rini konu ediniyor. Bağdat medresesi, Küfe ve Basra medreseleri, bunlar arasındaki ihtilaflar ve bu ihtilaflarda referans aldıkları kaynaklar ise ikinci bölümün dört alt başlığı. Sonuç bölü-münde kitapta ulaşılan kanaatler paylaşılıyor okurla. Ben giriş bölümü sorularına hemen ge-çeyim istiyorum. Başta sarfın nahivden bağım-sız algılanışının yeni olmadığını söylediniz.. Elbette, ilk dönemlerden itibaren sarf veya tas-rif kavramlarını kullanır dilciler.Sizin ulaştığınız ilk örnek nedir? Çünkü biz bu ayrımın hayli sonra gerçekleştiğini biliyoruz.İkinci asrın sonralarında kullanıldığına rastla-dım. Yahya el-Yezidî, Ali bin Hasen el-Ahmer ve Fadl bin Rabî’den müteşekkil bir mecliste Fadl, Yezidî’ye Kisâî’nin mi yoksa Ebu Amr bin el-Alâ’nın mı daha iyi nahivci olduğunu soruyor. Bu arada Kisâî, Ahmer’in arkadaşı, Ebu Amr da Yezidî’nin hocası. Yezidî şöyle cevaplıyor:

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 42: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 742

“Allah seni ıslah etsin! Ebu Amr’dan daha iyi nahivci yoktur.” Ahmer hemen atılıyor: “Ama o tasrîfi bilmezdi.” Yezidî buna şu karşılığı veriyor: “Sarf da nahvin yanında bir şey mi ki?! Tasrîfi biz ortaya attık, biz kavram-sallaştırdık. Ebu Amr insanların sonradan ge-liştirdikleri konularla uğ-raşmayacak kadar akıllı ve değerlidir.”

Nerde geçiyor bu kıssa?Mecâlisü’l-Ulemâ’da geçer. Diğer bir örnek Tabakâtü’n-Nahviyyîn’den: Abdulmelik bin Mervan’ın mürebbisi Ebu Müslim nahivle olan ilgisini, insanlar tasrîfi geliştirdiklerinde keserek bu durumu hoş karşılamadığını göstermiş. Bu iki vakıa, insanların daha o dönemlerde sarfı na-hivden ayrı bir şey gördüklerini anlatıyor. Peki neydi tasrîfin o dönemlerde karşılığı?İbni Cinnî üç karşılığı olduğundan bahseder: Geçmiş, şimdi ve gelecek gibi zamansal değişim, lügavi kıyas ve kelimelerin eksel dönüşümleri… Bunu et-Tasrîfü’l-Mülûkî ve el-Müsannef’deki ifadelerinden anlıyoruz. İbnü’s-Serrâc da el-Usûl’de sarfçıların tasrîften “kelamın aslına ve yapısına arız olan değişiklik” manasını kasdet-tiğini söyler. Modern döneme geldiğimizde nedir sarfın eş anlamısı?Modern dilbilimciler sarfın “kelimenin yapısı (binâü’l-kelime)” kavramına müradif olduğunu

kaydeder. Bence sarf ilminin konusu olduğu için böyle bir eş anlama gitmişler. Mesela Doktor Fehmi Hicazî, sarf veya kelime yapısında, her dilin kendi morfemlerinden kelimelerin nasıl oluştuğunun incelendiğini belirtir. Morfem ne demek?Kelimelere dil bilgisi bakımından biçim veren ve çoğu ek halinde olan kelime parçaları demek morfem. Bir dildeki bölünmeyen, anlamlı en kü-çük birimler… Arapçada vahdetü’s-sarfiyye de-nen morfemin, Batıdaki orijinal karşılığı morp-heme. Mesela “Dog” kelimesi “s” ekiyle çoğul anlam ifade ediyor. Modern morfoloji bilimi burada belli manayı ifade eden iki morfemin ol-duğunu söyler bize. İlki kelimenin asıl manasını, diğeri çoğul nisbet ekini karşılıyor. Anladım, mesela Türkçede “dün neredeydi-n?” cümlesindeki “n” gibi. Yerine “ik” ekleseydik anlam değişecekti. Sarf konumuza uyarladığı-mızda nasıl oluyor?Sarfta da işte talep, sayrûret, mutâvaat, teaddî, lüzüm, iftial, teksir, tesğir ve vakf gibi özel isim-lere sahip morfemler var. Bu durumda fiil ve isim kalıpları morfemlere delalet eden işaret oluyor. Örneğin “istef’ale” kalıbı talep, “ef’ale” kalıbı teaddî morfemine delalet eder. Her kalı-bın belli morfeme özgü bir manası vardır. Bir saniye! Arap sarfçılarla Batılı dilbilimcilerin sarf kabüllerindeki fark nedir tam olarak?Bizdeki sarfçılara göre, sarf müfred kelimedeki değişimle ilgilenir. Yani ilal, ibdal, hazif, ziyade vesaire.. Batılı dilbilimciler ise iki çeşit değişimi konu edinir: Yalnız sarfî değişim ve genel deği-şim.. İlki “foot (ayak)” kalıbının “feet (ayaklar)” kalıbına dönüşürken geçirdiği cüzî ses birimsel,

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 43: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 431435 العلم

yani fonemsel değişimdir. Genel değişim ise bel-li fonemlerde, yani ses birimlerinde değil, bütün kalıpta yaşanır. Mesela “go”nun (gitmek) mazisi olan “went” (gitti) kalıbının değişimi böyledir. O zaman modern dilbilimde sarf çok daha ge-nel bir başlığın içinde değerlendiriliyor.Aynen öyle. Sarf modern dilbilimin dört dalın-dan ikincisini oluşturur: Ses (fonetik), sarf (mor-foloji), nahiv (sentaks) ve müfredler-sözcükler (leksikoloji)..Kusura bakmayın, ama hala net olarak geçmiş-le çağdaş sarf ayırımını anlamadım.Şöyle düşün: Modern dilbilimde sarf morfem-lerden, yani en ufak anlam birimlerinden bahse-der, çünkü bunlar kalıplarda özel işlevlere sahip. Ama bizim geçmiş sarf alimlerimiz kelime ka-lıplarına gelen sadece iki değişimi incelerlerdi. Birincisi, manada da başkalığa yol açan lafzî değişim. Ki bunun farklı mana elde etme ga-yesi taşıdığı açık. İkincisi ise manada başkalığa yol açmayan lafzî değişim. Mesela “kavele”nin “kâle”ye, “beyea”nın “bâa”ya dönüşmesi gibi.. Şimdi oturdu. Modern dilbilim sadece lafızda olan değişimi niye sarf içinde değerlendirmi-yor?Lafızda olan da değil aslında. Bu hayalî bir ka-bül. Kelimelerin faraza kalıpları olduğuna hük-mediliyor. Yoksa “kâle” hiçbir zaman “kavele” değildi. İşte modern dilbilim, bu tür anlamda tesir göstermeyen değişimleri tasrif ilminde de-ğil, ses biliminde ele alıp inceler. Eyvallah, şimdi oldu. O halde ses bilimin fonk-siyonu inkar edilemez.Muhakkak. Modern dilbilimciler ses bilimin ve-rileri ışığında ancak sarfın ilerleyeceğini kay-

deder. İngiliz dilbilimci John Firth’ün “ses bilim olmadan sarfın varlığından bahsedilemez” sözü meşhurdur. Buna göre nahiv de sarfın verileri üzerine ku-rulu. Tabi ki. Bu zaten küçükten büyüğe bir dil ailesi sıralaması. Modern dil araştırmacıları bu yüzden sarf eğitiminin kesinlikle nahive öncelenmesi gerektiğini söylerler. Çünkü nahvin hazırlayıcısı, hareket zemini sarftır.Şöyle bir sonuca varıyorum buradan: Sarfın nahivden öne alınışında ve özellikle ses faktö-rüne gereken önemi göstermede modern dil-bilim, bizim ilk dönem eserlerine fark atmış. İlk bakışta öyle, ama bu yanıltıcı. Sibeveyh’in kitabına bakalım örneğin. Ele aldığı çoğu tasrif meselesi doğrudan ses bilgisine dayanır.Ama buna rağmen sarftan önce nahivle başla-mış kitabına. Bu bir çelişki değil mi?Doğru, lakin bunun mantıkî bir tertip olduğu-nu söylemiyor Sibeveyh. İbni Cinnî onun tavrını şöyle açıklar el-Müsannef’de: “Sarf kelimelerin sabit, nahiv ise değişen hallerini inceler. Öyley-se nahvi bilmek isteyenin işe sarfla başlaması gerekir; ne var ki sarfın zor oluşu nahivle baş-lanmasını, böylece sarfa bir alıştırma sağlanma-sını gündeme getirebilir.” Öncesinde el-Mazinî de benzer şeyler söyler. Yoksa mesela İbni Cinnî Sırrü Sanâati’l-Îrab’ında bahsettiğin mantıkî tertibi benimser ve sarftan önce Arapçanın ses bilgisini işler. Bugün araştırmacıların bile mo-dern imkanlarla ulaşamadığı gerçekleri, o gü-nün okurlarına sunmuştur. Dilbilimin bu şekilde sıralanması herkesin ortak kanaati mi peki?

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 44: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 744

Aslında değil. Sibeveyh’in çizgisini devam et-tiren Batılılar var. Bazı Amerikalı ve Avrupalı dilciler bunu dilin büyük formlarından küçük formlarına doğru bir araştırma skalası olarak alırlar. Zaten nahivcilerin çoğu nahvi, sarfın ve ses bilgisinin önüne alır. Gayet güzel gidiyoruz, lakin şöyle bir proble-mimiz var. Bu kavramsal boyuta fazla inersek, kitabın ana bölümlerine geçemeyeceğiz, çün-kü henüz giriş bölümü sorularındayız. Ama bu-rada kaçırmak istediğim bazı şeyler var. Kısaca şunu cevaplamanızı isteyeceğim: Sarf, nahiv ve irap kavramları dün ve bugün nasıl bir ilişkiye sahip kendi içlerinde. Şöyle özetleyeyim: Klasik nahivcilerin kullanı-mında nahiv kavramı tasrifi ve irabı içine alır. Buna göre tasrifin karşıtı nahiv değil, iraptır. Nahiv ikisini kuşatan şemsiye kavram. Batılılar ise tasrifi, kalıpların incelenmesi ilmi olarak gö-rür ve morfoloji ismini verirler. Sentaks dedikleri nahiv ise onlara göre, kelimelerin cümle içindeki konumlarıdır. İkisine birden gramer ve strüktüre derler. Tasrifin nahivle olan yoğun bağlantısın-dan ötürü araştırmacıların çoğu ikisine birden “dil kuralları (kavâidü’l-luğa)” tesmiyesini kulla-nır. Burası da tamam. Giriş bölümüyle alakalı son sorum tasrîfin kısımları, alt dalları olsun. Nedir sarfın kısımları?Bunu sahaya dair ilk müstakil eser yazan Ebu Osman el-Mazinî’den öğrenebiliriz. Kitabının bap başlıklarına göz attığımızda tasrîfin beş konu etrafında şekillendiğini görürüz: Mücerret ve mezid isim ve fiiller, ziyade harfleri, ilal, ibdal ve lüğavi kıyas… Açıkça tasrîfin kısımlarından

bahseden Ebubekir bin es-Serrâc’ın beş kısmı ise şunlar: Ziyade, ibdal, hazif, hareke-sükün ve idğam..Son dedim, ama çok önemli bir sorum daha var. Çağdaş araştırmacıların geleneksel sarf kitaplarına yönelttiği eleştiriler, çıkarılmasını istedikleri bahisler var mı?Dört başlıkta toplayabiliriz sarf kapsamında değerlendirilmesine karşı çıktıkları konuları: Birincisi, varyasımsal kök meselesi.. Bu bilirsin, önceki sarfçılara mahsus derin bir konudur. Bu-nun herhangi bir yararı olmadığı gerekçesiyle kitaplardan çıkarılmasını isterler. İkincisi, üç kök harfli (sülâsi mücerred) fiil kalıpları. Bunların da sarfın değil, lügat ilminin konusu olduğunu söylerler. Üçüncü eleştiri, cem’i teksir kalıpları-na dair.. Eleştirenlere göre, kadim sarf alimleri-nin ele aldığı şekliye sırf cem’i teksir kalıplarının verilmesi sarfın değil, lügatın konusudur. Sarf ancak onları başka açıdan, yani sayısal ve tür-sel mutabakat açısından ele alıp ciddi şekilde incelemeli. Son olarak ilal ve ibdal gibi yoğun şekilde ses faktörüyle münasebeti olan konula-rın da ses bilimin çatısı altında işlenmesi gerek-tiğini ileri sürerler. Siz bunlara katılıyor musunuz?Diğerlerini yeri gelince konuşuruz inşallah, an-cak ses bilimle alakalı son eleştiri garip bence. Bazı sarf meselelerinin ses bilimle yakın irtibatı, bunların sarf ilminden çıkarılmasını gerektir-mez. Sonuçta Batılı araştırmacılar da dilbilim dallarının birbirleriyle yakın etkileşimde oldu-ğunu vurguluyor. Böylelikle sarf ses bilime, na-hiv sarfa istinad ediyor. Eyvallah, daha fazla kavramlara takılmadan

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 45: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 451435 العلم

esas konulara geçelim. Hicri üçüncü ve dör-düncü asırlarda sarf çalışmaları neye dayanı-yordu, buradan başlayalım.Sırasıyla gözlem, araştırma ve kurala bağlama-ya dayanıyordu. Sarfçılar kıyas ölçütü olarak kullanacakları dil verilerini başlıca üç kaynak-tan sağlarlar: Kuran-ı Kerim, hadis-i nebevi ve Arapların kullanımları.. Bunların üçü de simâ denilen duyum kapsamındadır.Dilde duyum olgusuyla neyi kastediyoruz tam olarak?Suyutî el-İktirâh’da şu izahı yapar: “(Simâ esası) Fesahatine güvenilen bir kaynağa dayanmaktır. Bu kaynakları ise Kuran, hadis ve halis Arapça-nın bozulduğu vakte dek Arapların dil kullanım-ları oluşturur. Kıyasa değil de neden simâa böylesi bir mer-keziyet atfedilmiş?Çünkü kıyas duyumla sabit bir şeye yapılır. Sarfçılara göre bütün deliller kaynaklık değe-rini duyumdan alır. Kullanımı işitilmeyen bir şeye kıyas yapılamaz. Kuran’ın mutlak manada en fasih kelam olduğunda kuşku bulunmadığı için ilk sıraya alınmasına şaşırmıyoruz. Sarfçılar mütevatir olsun şaz olsun kıraatlerden bolca is-tişhad yapmışlar. Ebu Ali el-Fârisî’nin el-Hucce fî Ileli’l-Kırââtis Seb’ı kitabı bu bağlamda telif edilmiştir. Hatta Suyutî, bilinen bir kıyasa muhalif olma-dığı sürece şaz kıraatlerin delil alınmasında icma bulunduğunu söylüyor değil mi?Yine de sözünü kayıtlamaması bir tesahül kana-atimce, çünkü bırak şaz kıraatleri, yedi müteva-tir kıraate dair birçok eleştiri getirir dilciler. İlginç, bunu bilmiyordum.

Mesele hicri ikinci asırdan itibaren konulan şart-larla alakalı bir şey. Bir kıraat bu şartlara haiz değilse huccet değeri olmuyor.Nedir bu şartlar, tespit edebildiniz mi?Ferrâ ve Zeccâc’ın Maâni’l-Kuran’larına baktı-ğımda şu şartları aradıkları sonucuna vardım: Sözkonusu kıraat okunagelen bir kıraat değeri taşıyacak, mushaf yazımına uyacak ve Arap ke-lamında bir kullanımı bulunacak.. Okunageldi-ği rivayet edilmemişse bunu okumak da Kuran saymak da caiz değil onlara göre. Resmi mus-hafa veya bir şekilde Arap sözüne uyması sonu-cu değiştirmiyor. Ya mushafa aykırı olursa?Onun da okunması caiz değil. Mushaf gibi icma sağlanmış bir metnin sıhhatı bilinmeyen bir kı-raatle eş tutulamayacağı aşikar. Arap diline uy-gunluk da aynı gereklilikte. Çünkü Kuran bu dil üzere nazil oldu. Buradan ben sarf ve nahivcilerin kıraatte teva-türü şart koşmadıklarını anlıyorum. Peki diğer alimlerin kıraat taksimleri nasıl?Mekkî bin Ebi Talib’in el-İbâne an Maâani’l-Kırâât kitabında sıhhat derecesine göre üç sınıf-landırması var. Yine İbni Cezerî’nin Müncidü’l-Mukriîn’inde mütevatir, sahih ve şaz diye üçlü taksimi; keza İbni Salâh’ın tevatür kıraate ge-tirdiği şartlar var. Bunların detaylarına girersek çok uzar. Belki Ebu Şâme’nin görüşüne kısaca temas edebiliriz.İyi olur, buyurun. Ebu Şâme kıraatlerin ancak kurra imamların birleşmesi halinde mütevatir sayılacağını söyler. Ona göre, yedi kıraatın yedi kurraya tevatüren nisbet edilebilmesi için her bir ravinin inkar et-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 46: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 746

meksizin birleşmesi, böylelikle bir şöhretin ka-zanılması gerekiyor. Yani ona göre bazı kıraatler mütevatir değil.Öyle sonuç çıkıyor, evet. Gerçi İbni Cezeri, bu görüşün Ebu Şâme’nin el-Mürşidü’l Vecîz kita-bına bazı müteassıplar tarafından eklenmesinin mümkün olduğunu belirtir. Çok ilginç. Ben şunu çıkarıyorum bu görüşten: Bugün Hafs bin Asım rivayetiyle okuduğumuz bazı Kuran lafızlarının gerçekten Allah tarafın-dan indirildiği şüpheli. Yanılıyor muyum?Tabi tabi, buraya çıkar iş, çünkü Ebubekir bin Ayyaş, aynı zamanda Asım’dan rivayette bu-lunmuştur. İbni Mücahid -ki meşhur yedi kıraata ilk defa bir kitapla hususiyet kazandıran kişi-dir- şöyle der: “Kendilerinden meşhur rivayete göre, Asım’la Ebubekir bin Ayyaş arasında beş-yüz yirmi harfin kesin mushaftan sayılmadığı sabittir.” Ğayetü’n-Nihâye fî Tabakâti’l-Kurrâ’da geçer bu.Maazallah! Nasıl olur, bütün ümmet tüm mus-hafın Allah katından olduğuna inanmış asırlar-dır.İşin aslı tabi ki böyle değil. Yedi kıraat Nebi aley-hisselama tevatür yoluyla ulaşır.Şimdi şeytanın aklına iş getirdiniz. İbni Mü-cahid yedi kıraatin Hazreti Peygamberimize aidiyetinde herhangi bir senet zikretmiyor ki! Kurra imamlara nisbet etmekle yetiniyor. Tera-vütürün olduğuna dair delil ne burada?Ben anlattıkça yeni sorular soracaksın, bunun önünü alamayız. Bu sorunun cevabı için sana bizzat İbni Mücahid’in es-Seb’atü fil Kırâât kita-bından alıntılar yapmam lazım. İş bununla kal-mayacak, ardından sen “niye o zaman yedi ima-

mın her ravisi ihtilafa düşmüş?” diye soracaksın. Ben tekrar Te’vîlü Müşkili’l Kuran’dan, el-Hucce fî Ileli’l-Kırââti’s Seb’a”dan anektodlarla duru-mun zannettiğin gibi olmadığın anlatacağım.Çözüm ne peki? Açıp kitabı okuman iyi bir fikir olabilir. Bu kısmı bırakıp sarf ve nahiv özeline dönelim o zaman. Nahivcilerin ve daha sonrasında sarf-çıların tutumu nedir bu noktada? Kuran’dan bolca örnek getirdiklerini biliyoruz, ya kıra-atler çatıştığında? Mesala bir kıraattan çıkan kural, diğer kıraattan çıkan kuralla çatıştığında sarfçılar ne yapıyor? İkinci kıraatı red mi edi-yorlar veya kabül edip üzerine başka şeyin kı-yasını mı doğru bulmuyorlar?Bu da benzer detaylı bir soru. Cevabı anlaya-bilmen için Küfe ve Basra nahivcilerinin kıraat metodunu bilmen lazım. Ta ki sarfçıların bunla-rın hangisini aldığını yoksa kendilerine özgü bir bakış açısı mı geliştirdiklerini göresin. Az önce Farrâ’nın Maâni’l-Kurân’ını incelediği-nizi söylediniz. Nahivde Küfe ekolunun kuru-cusu olarak onun tavrını aktarsanız yeterli olur aslında.Ferrâ kitabında temel olarak kârilerin çok azının yanılgıdan azade olduğunu ileri sürer. Bu tabi abartılı bir eleştiri. Bu savdan hareketle birçok yerde kıraatlara sarf kuralına, dil kıyasına uymu-yor diye tenkit getirir. Bunlar üstelik okunage-len kıraat vecihleri. Örnek verseniz..Mesela “vecealna leküm fîha meâyiş” (Araf, 10) ayetinde “meâyiş”in hemzeli olamayacağını sarfî gerekçelerle anlatır. Oysa hemzeli okunuş, Hârice yoluyla Nâfi’den gelir. Ferrâ bazen de kı-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 47: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 471435 العلم

raati zikreder, ardından kârinin hatasına deği-nir. Mesela “kevkebün dürriyyün” ayetinin yedi imamdan Hamza ve Asım tarafından, Ebubekir bin Ayyaş rivayetinde “dürrîün” şeklinde okunu-şunu eleştirir. Gerekçesi, Arap dilinde “fu’îîlün” kalıbının bulunmayışıdır. İlk harfı zamme yaptı-ğımızda hemzeyi atmamız gerekir. Bu haklı bir eleştiri değil mi? İki açıdan haklı değil. Birincisi, birçok dilcinin benimsediği üzere kıraat sünnettir. Senedi sa-hih olduğunda dil kıyası onu boşa çıkaramaz. İkincisi, kaldı ki Arap dilinde olmadığını söyledi-ği şeyi Sibeveyh el-Kitab’ta “mürrîkun” şeklinde Araplardan nakletmiş. Sibeveyh’in kitabını başının altına koyan Ferrâ’nın bunu görmemesi ilginç gerçi, ney-se kıraatın sünnet olarak uyulması gerektiğini nerden çıkardınız?Sibeveyh el-Kitab’ta, kıraate muhalefet edil-mez, çünkü sünnettir der. Ayrıca eserinin hiçbir yerinde dil kurallarına uymadığı için bir kıraat vechini eleştirdiğine rastlamadım.Sibeveyh’in tavrı aynı zamanda Basra ekolü-nün genel tutumunu mu yansıtıyor? Aksine. Özellikle el-Mazinî, talebesi Müberred, Müberred’in talebesi Zeccâc kendi belirledikleri kurallara uymayan imamları ve okunuşları töh-mete varan ifadelerle eleştirirler. Basralı nahiv-cilerin özellikle Hamza ez-Zeyyât’a hucumları birçok spekülasyona neden olmuştur. Tabi Küfeliler gibi bu eleştirilerin de hakkani-yet payı yok.Kesinlikle! Dediğim gibi, temel olarak zaten kı-raat eğer sahihse lügavî kıyas onu saf dışı bıra-kamaz. Daha da önemlisi, Arapların kullanma-

dığını söyledikleri kelime okunuşları bizzat simâ ile sabit. Tek tek örneklerini buldum. Hiç onlara girmeyelim, gerçekten uzar. Sarfçı-ların kıraatlara bakışı nasıldı, oraya gelsek.. Kuran kıraatlarında maalesef ilk dönem sarfçı-ları da kendilerinden önceki nahivcilerin yolunu tutar. Sarf kurallarına uymayan okunuşları hata, galat, lahn, şaz vesaire olmakla nitelerler. Mese-la el-Mazinî az önceki “meâyiş” lafzını “meâiş” şeklinde hemzeli okuduğu rivayeti noktasında Nâfi’ye ilk eleştiri getiren, cehaletle itham eden kişidir. Oysa bu eleştirisi altı yönden haksız.Aman detaya girmeyelim.Şununla yetineyim o zaman. Birincisi, vav ve ya harflerinin cemîde hemzeye döndüğü keli-melerin Arap dilinde örneği az da olsa var. İki, Nâfi bir şey söylemişse bunu kendinden demez ki! “Tabiînden yetmiş kişiye mushafı okudum” sözü bizzat kendisine aittir. Medine ehlinin ic-maıyla sabittir kıraat öncüsü olduğu. O zaman dilcilerin Arapların sözlü kullanımına, cahiliyye şiirlerine gerekenden fazla önem ver-diğini mi söylemek lazım?Hangi cahiliyye şiiri, hangi Arapların sözlü kul-lanımı?! Bunların çoğu zaten cahiliyye döne-minde yitip gitti, ekserisi sonraya aktarılmadı. el-Hasâis’te geçer Hazretin Ömer’in sözü: “Şiir Arapların ilmiydi. Ondan daha güvenilir bir kay-nak yoktu. İslam gelince Araplar cihaddan, Rum ve Faris’le ğazveden sebep şiire eski vakti bu-lamadılar. Böylelikle şiire, şiir rivayetine ilgileri azalmaya başladı. İslam yayılıp fetihlerle Arap-lar şehirlerde sakin bir hayat sürmeye başlayın-ca şiir rivayetine tekrar dönmek istediler, ama ellerinde ne bir divan ne bir kitap kalmıştı. Yaz-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Mustafa Alp

Page 48: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 748

maya koyulduklarında zaten Araplardan ölümle veya şehadetle giden gitmişti. Sonuçta az bir şeyi muhafaza edebildiler.” Aynı minvalde Ebu Amr bin el-Alâ’nın sözü de manidar: “Arabın dil mirasından size ulaşan çok az bir kısımdır. Çok bir şey ulaşmış olsaydı, işte o zaman hayli ilme ve şiire sahip olurdunuz.” Geriye ne ihtimal kalıyor o zaman? Bunu her-halde sadece ilmi özgürlükte, ictihad farklılı-ğıyla açıklayamayız. Neticede iki farklı ekolde birçok tartışma, atışma ve rekabet sürüyor öyle değil mi?İyi bir nokta, evet. Taassubu unutmamak lazım. Neticede mesela Asım, Hamza ve Kisaî Küfeli kurralar. Onlara Basralıların yönelttikleri eleşti-ride mezhep taassubunun etkisini inkar edeme-yiz.Mantıklı.. Sarfçılarla bitirelim o halde. el-Mazini’nin kurra imamlara ciddi eleştiriler yö-nelttiğini söylediniz. Ya Ebu Ali el-Fârisî ve İbni Cinnî? Aynı damar el-Farisî’de cılız bir şekilde, İbni Cinnî’de daha az şekilde devam eder. İbni Cinnî el-Muhteseb fî Tebyîni Şevâzzi’l-Kırâât kitabını yazıyor. İstiyor ki, insanlar şaz kıraatın Arapça-da yeri olmadığı vehmine kapılmasın. Bu önem-li bir hakkaniyet göstergesi. Tabi sonuçta o da sarf kurallarına uymadığı gerekçesiyle kıraatla-ra eleştiri yöneltmiş. İbni Cinnî’nin kitabını önemli kılan ne peki?Ebubekir bin Mücahid’in es-Seb’atü fil Kırâât kitabında bulunan ve Âsım, Hamza, Kisaî, Ebu Amr bin el-Alâ, Nâfi’, İbni Âmir ve İbni Kesîr’den nakledilen yedi kıraate aykırı olduğu için şaz sayılanlar hakkındaki yanlış kanaati gidermiştir.

İbni Cinnî der ki, bunlar yedi kıraat dışında kal-malarına rağmen sahih isnada sahiptirler. Dil fe-sahati açısından icma edilen yedi kıraate denk, hatta üstün olabilirler.Güzel bir tashih. Son olarak kıraatlar noktasın-da izlenmesi gereken metod nedir sizce? Bu-nunla bitirelim.Sarf ve nahivcilerin senedi sahih olan kıraatları araştırıp kendi kurallarını bunlar uyarınca tashih etmeleri lazım. Yoksa fasih Arapların naklettik-leri bu kıratlari dil kuralları uyarınca değerlen-dirmeye tabi tutmak mantığa ters bir tutum, zira sahih rivayetler kuralların kaynağıdır, kural-lar rivayetlerin değil. Çok teşekkür ediyorum. Gerçekten uzun ve öğretici bir söyleşi oldu. Daha sorularım vardı, fakat sizi yormayayım ve tabi yer sorunu ma-lüm. Geri kalanları artık Menâhicü’s-Sarfiyyîn ve Mezâhibühüm kitabınızdan okumayacağım inşallah. Ben bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Türkiye’de sarfa böylesi bir ilgiyle karşılaşmak beni çok heyacanlandırdı.

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Osmanlı Arapça eğitiminde son dönemin panaroması

Page 49: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 491435 العلم

Vâcibi edâdan sonra derim ki: Lisân-ı dîn olmak hasebiyle te’sîr hâkimiyetini izhar ede-rek, elsine-i İslâmiyyenin kâffesine girmiş, imtizâc etmiş, âdetâ masûnü’z-zeval bir rukn-i rasînini teşkîl eylemiş olan lisân-ı fasîh-i arabîyi taallüm ve tahsîle her mümin muvahhi-din ve bâhusus elfâz-ı kitâbiyesinin yüzde yetmişi arabî olan bir Osmanlının şiddetli ihtiyâc ile muhtâc olduğunu beyân etmek malûmu i’lâm kabîlinden olduğu için bu bâbda serd-i delâili, zevâidden addeylerim. “Ezmine-i ahîrede mehd-i ulûm ve maârif, bilâd-ı garbiy-yedir. Âsâr-ı Arabın bize lüzûmu yoktur. Hep oraya bakalım. Eslâfımızın mîrâsı bizi doyurmaya, beslemeye artık kâfi gel-miyor. Kendimize mîrâs yedi süsü vererek, boş yere kendimi-zi aldatmayalım. Var yok hep Avrupa’dadır. Şarktan istifâde edecek hiç bir şeyimiz kalmamıştır” diyen ifrâtperverânın fikrine, ukûl-i selîme ashâbının iştirâk etmeyeceği bedîhîdir. Bu gibi efkâr ve mutâlaât ne kadar parlak ifâdelerle beyân edilse yine az zaman içinde sahâfeti, mazarratı idrak edilerek fürûğ-i dîde fer-peyi söner, hükümden sâkıt olur.

[Lisân-ı Arabîye Duyulan İhtiyaç] Fi’l-hakîka vücûd-i kavmiyyetimizin tezyînât-ı hâriciyyesi demek olan, envâ-ı âsâr-ı sanâatı Avrupa’da aramalıyız. Lâkin ondan evvelde sermâye-i bekâsını, mâddetü’l-asıl hayâtını kendimizde bulmaya çalışmalıyız. Arz-ı vücûd etmek için yabancı bir ele muhtâc olan bir heykel, âsâr-ı san’atla ne kadar tezyîn edilse, revnak[1] ve fürûğu[2] artırılsa yine can-sızdır. Kendiliğinden ileriye doğru bir adım atamaz. Vesâit-i sınâiyye ve fenniyye ile yürütülse bile yine -mahrûm-i idrak ve hattâ kendi vücûdundan da bîhaber olduğu için- semt-i maksûdunu bilemez, yine yabancı bir elin sevk ve idâresine arz-ı iftikârdan kurtulamaz. Bir kavmin kendini bilmesi, tanıması, ihsâs-ı kavmiyyet etmesi, akvâm-ı sâireye karşı isbât-ı mevcûdiyet etmesi -malûm olduğu üzere- lisânı ile ahlâk ve âdâtı ve bunla-rın kâffesine hâkim olan efkâr ve itikâdât-ı dîniyyesi iledir. Akvâm-ı muhtelife-i âlemi birbirinden ayıran sâha-i rekâbete düşüren, meydân-ı terakkîde müsâbakaya davet eden, sâirlere tefevvuk ve rüchân zevkini, tadını ve inhitât elemi-ni duyuran hep bunlardır. Diyâneti zaafa uğramış, ahlâk ve

LİSÂN-I ARABÎ’NİN VÜCÛB-İ TAHSÎLİ VE USÛL-İ TEDRÎSİ HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ

BABANZÂDE AHMED NAİM EFENDİ

NOTLAR VE BAŞLIKLAR EKLEYEREK

LATİNİZE EDEN } MUSA SANCAK

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Osmanlı Arapça eğitiminde son dönemin panaroması

Page 50: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 750

âdât-ı milliyesi inhitâta yüz tutmuş, lisânı bozulmuş bir kavmin emsâli mevcûd olsa da kendisi sahîfe-i âlemden silinmiş demektir. Cüz’î bir teemmüle ko-yulsak görürüz ki -akvâm-ı sâire-i İslâmiyye gibi- bi-zim de Avrupalı komşularımızdan büyük bir farkımız vardır. Vesâit-i medeniyye bizi onlara ne kadar takrîb etse yine aramızda ki mesâfe “bu’du’l-meşrikayn”dir. El ele tutuşacak sûrette birbirimize yaklaşsak yine beynimizdeki mesâfe dolmaz -yâhut dolsa bile tara-feynden birinin bekâyâ-i vücûduyla dolar- bir uçu-rumdur: Şark yine şark, garb yine garbdır. Bize göre büsbütün Avrupalılaşmak gâyet güçtür, muzirrdir, âdetâ mühlikdir. Avrupalının ulûm ve funûnunu sevmeli, âdetâ ona meftûn olmalıyız. İçinden işi-mize yarar her ne görürsek almalıyız. Zâten de bu-nunla memûr değil miyiz? Lâkin bu muhabbet ve meftûniyet bizi bize unutturmamalı, efkâr u âdât ve ahlâk-ı dîniyye ve milliyyemizi nazarımızda kü-çültmemelidir. Bizim de gözler kamaştıracak gâyet parlak bir mâzîmiz, bir vakitler rehber-i medeniyyet, câdde-i terakkîde müş’il-i hidayet olmuş gayretli eslâfımız vardır. Onlara ıktifâ etmek[3], faâliyette on-lara peyrev olmak[4], ummân-ı maârife atılarak bu-gün pîşvâ-i[5] terakkî sayılan akvâm-ı fâdıla ile yarış-mak da onların ahfâdına yani bizlere âit bir vazîfedir. Bu vazîfenin derece-i ulviyeti ve kudsiyetini bihakkın takdîr ise ancak mefâhir-i milliyemizi unutmamaya, unutulmuş olanlarını der hâtır etmeye,[6] eslâfımızın ne büyük âdemler olduğunu, bize mîrâs olarak ne gibi şeyler bıraktığını bilmeye, hâsılı kendimizi tanı-maya, öğrenmeye vâbestedir.[7] Pek esaslı ve ruhlu olan bu maksadı takîb için de onların nice emekler sarfıyla vücûda getirdikleri hâlde kıymet-nâşinâslık[8] seyyi’esi olarak kûşe-i nisyâna at-tığımız, mutâlaasına rağbet ve hattâ tenezzül etme-diğimiz, tozlar altında çürüttüğümüz, güvelere ye-dirdiğimiz o bîhad ve yâpân kıymetli yâdigârlardan hiç olmazsa pençe-i ademden rehâyab[9] olabilen-lerin kıymetini, ehemmiyetini takdîr ederek, teteb-bu eylemek lâzımdır. Bu tetebbu, bu kadirdânlık

da -bu âsârın yüzde doksanı Arapça olduğundan- behemehâl Arapça’nın vücûb-i tahsîlini intâc eder. “Bir Türk’e göre mefâhir-i milliyesini aramak için âsâr-ı Arabiyyeyi tetebbua neden ihtiyaç olsun? Arap lisânının bâr-ı minneti altına girmek neden bu kadar zarûrî olsun?” gibi bir suâle hâcet yoktur zan ederim. Zîrâ biz Osmanlılarca bâdi-i iftihâr olan mehâsin ve fezâil-i sâbika, terakkiyyât ve tekemmülât-ı mâziye, yalnız Osmanlılık dâiresinde cereyân edenlerden, Türkçe yazılmış eserlerde mazbût olanlardan ibâret olmayıp, bin üç yüz bu kadar yıldan beri tehaddüs eden vekâyi-i azîmenin, sâha-i şühûde gelen şu’ûn-i cesîmenin kâffesiyle alâkadarız. Hükümet-i seniyye-i ebediyyü’l-istikrârımız -hilâfet-i kübrâya makarr-ı iclâl ve bütün millet-i beyzâ-i İslâmiyye’ye ka’betü’l-âmâl olmak hasebiyle- bir hükûmet-i Osmâniyye olmaktan ziyâde bir hükûmet-i muazzama-i İslâmiyyedir demekte asla tereddüt etmeyiz.

[Lisân-ı Arabînin Akvâmın Fevkinde Cihan Şü-mul Bir Lisan Olması Hasebiyle Ehemmiyeti] Cihet-i câmia-i İslâm, ekvâm ve ecnâs-ı muhtelife-i muvahhidîni bir râyet-i maneviyye altına cem ede-rek -hükemâ-i garbın hayâlhâne-i emelinden öteye geçemeyen- râbıta-i ittihâd ve yek vücudîyi o kadar ekmel bir sûrette hâsıl etmiştir ki Arab’ın malı olan mehâsin kâffeten ve bilâ noksân, Acemin de, Türk’ün de malı olmuş ve Acemin, Türkün vücûda getirdiği âsâr-ı Terakkîden Arap da istifâde etmiş ve hepsi hadîka-i İslâm’ın mahsûl bereketi addedilerek, kar-deşçe paylaşılmış ve -umûmun mülk-i meşrû’u oldu-ğunu ifhâm etmek, neşr-i füyûz-i maârifde buhl ol-madığını göstermek için de- bu âsârın ekseri, lisân-ı Kur’ân ile yazılmıştır. Bu mütaalâtımızı, asr-ı ahîr içinde varlığımızı bile kendimize unutturacak derecede, terakkiyyât-ı gar-biyye hakkında hâsıl olan, hayret ve meftûniyyetimizin bir muzirr aks’ül-ameli addedenler, âsârı Arabiyye-ye adem-i rağbetten dolayı çektiğimiz zararları lü-zumsuz yere i’zâm ettiğimize kâil olanlar eksik ol-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 51: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 511435 العلم

maz. Bunlar düşünmüyorlar ki; bu lisân, lisân-ı dîn olduğu için vücûd-i manevîmizin urûk ve a’sâbına, a’mâk-ı rûhuna kadar icrâ-i hüküm ve te’sîr ederek, keyfe mâ yeşâ taht-ı idâresine almış ve -bu te’sîr-i adîmü’n-nazîr ile vücûd bulan, bekâmızı temîn eden- efkârımızın, ahlâkımızın, âdâtımızın çoğu tâ bin üç yüz bu kadar seneden beri kıymetli bir emânet, nâdide bir yâdigâr-ı mekremet gibi peder-den evlâda intikâl etmiş, bununla da kanaat edilme-yerek -unutulmasın, esâs-ı milliyete halel gelmesin diye- kitaplara derc edilerek, kütüphânelerin sîne-i hıfz ve ihtimâmına tevdî’ edilmiştir. Düşünmüyorlar ki ehemmiyetsiz, lüzumsuz ad-dettikleri bu lisânın lûgatı ve hattâ terâkîbi, Os-manlı lisânının hemen hemen yarısını ve hele lisân-ı kitâbet ve inşâsının sülüsânını heyetiyle ve hiç bir tahrîfe uğramaksızın işgâl etmiş, bir cüz’ün lâ yenfekk mesâbesine geçmiştir. Arab’ın ulûm-i riyâziyye ve hikemiyyesi şimdiki derece-i terakkîye vâsıl olamadığından dolayı kâffe-i ulûm-i Arabiy-yeye nazar-ı istihfâf ve istihkâr ile bakanlar, ulûm-i Arabiyyeden hiç bir istifâde edemeyeceğimizi dua edenler -mu’tekedât ve a’mâle taalluk edenlerden, tefâsîr ve ahâdîsin envâına âid olanlardan sarf-ı na-zar edilirse- ulûm-i garbiyyenin mühim, hem de pek mühim bir kısmını teşkil eden kütüb-i ahlâkiye ve hukûkiyyenin pek değerlilerini, pek mufassallarını şark kütüphânelerinde de bulurlar. Bu kitaplardan yalnız Avrupalı meftûnu olanların değil, Avrupalıla-rın da bihakkın istifâde edebileceğini anlarlar. Bu kadar terakkiyyât ile beraber birçoğu he-nüz halledilemeyen, bu kadar velvelelere bâis olan mesâil-i hukûkiyye ve ictimâiyyenin de ahkâm-ı şer’iyye dâire-i muhîtasından kurtulamamış, ulemâ-i İslâm’ın hasbe’d-diyâne tetebbuât-ı bî nihâyesini mûcib olmuş ve o gibi münâzaâta hâcet bırakma-yacak sûrette halledilmiş olduğunu, hâsılı Avrupa’da henüz hâl-i sabâvette olan bu ilimlerin bizde ihtiyar-lamış1 -daha doğrusu- sinn-i kemâle ermiş olduğunu görürler.

Acaba bir ecnebînin bâr-ı minnetini çekmeden kendi mâl-ı helâl ve meşrûumuz olan bu ilimler-den istifâdeye kalkışsak ziyân mı ederiz? Acaba içinden çoğu mübhem, yekdiğerini nâkız olan o bir sürü nazariyyât ile henüz mübtedî, acemî sa-yılan ezhânımızı doldurmak bizi daha ziyâde mi fâidemend eder? Avrupa’nın o nevi âsârına tefevvu-kunda hiç şüphe olmayan bu kitaplara da ihtiyacımız yok mu denilecek? Yoksa bunların da değerli şeyler olduğunu mutlaka Avrupalı ağzından işitmeye mi lü-zum görülecek? Bu gibi zevât Avrupa maârifinden en ziyâde muhtâc olduğumuz aksâm-ı ulûmu bir tarafa bırakarak bize nazaran, ehemmiyeti üçüncü, dördüncü derecede kalan Frenk edebiyyâtının künh ve gavâmızına vusûl için hasr-ı ömür eyledikleri, sanâyi’-i nefîseye merak diye bu kadar uzaklara uzandıkları hâlde yanı baş-larında duran edebiyât-ı Arabiyyeyi -yine o merak sâikasıyla olsun- tetebbu etseler zevk âşinâlıklarına bedâyi’pesendliklerine halel mi târî olur? Yoksa şar-ka dâir malûmât edinmeyi bir müsteşrikin himmetin-den mi bekliyorlar? Âlem-i İslâm’ın tarîh-i ulûmuna dâir bir fikir peydâ etmek için yalnız Avrupalı dostla-rımızın tercümelerini okumakla mı iktifâ edecekler? Hikmetü’l-Efrenc’e vukûfu, medâr-ı mefharat, Av-rupa hükemâsının birbirini nâkız, ekseriyetle kendi kendini hâdim, esâsı hep ihtimâlât üzerine müstenid o bitmez tükenmez felsefe nazariyyâtını bilmeyi en büyük dehâ ve marifet sayanlar biraz da kendileri-ne gelseler de -ilm-i akâidden başka- ilel ve esbâb-ı şerîattan bâhis, hakîkat-ı şer’î muvazzıh, lübb-i hakâyiki câmi “ilm-i tasavvuf” nâmıyla bir felsefe-i İslâmiyyenin mevcûd olduğunu, bu ilm-i celîlin -yal-nız rüzgârın dest-i tahrîbinden kurtulan- kitaplarıyla pek zengin kütüphâneler vücûda getirilebileceği-ni ra’ye’l ayn müşâhede ederler. Sırf mücâhedâta, müşâhedât ve mükaşefâta müstenid olan bu ilmi tedvin eden ekâbir-i urefâ-i ümmetin hiç bir nok-tada -Avrupa hükemâsı gibi- ihtilâfa düşmedikleri-ni, zülâl-i feyzâ feyz[10] hakîkati doğrudan doğruya

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 52: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 752

menbaından ahz ve telakkî eylediklerini, oradaki hakâyıkın kuru bir sözden ibâret kalmayarak, terbiye ve tehzîb-i ahlâk emri ehemminde nasıl tatbîk edil-diğini, kalb ile kâlib, rûh ile beden arasında mevcûd olup -asırlarca mesâîden sonra hükemânın keşfeder gibi oldukları- münasebât-ı kaviyyenin ne kadar vâzıh ve âşikar olarak malûm ve süllem-i kemâlata urûc için tatbîkâtının ne kadar hakîmâne bir sûrette mevki-i icrâya mevzu olduğunu, hâsılı hafâyâ-i ahvâl-i rûha ittilâ bâbında ne kadar ileri gidildiğini gördükleri zaman dûçar-ı hayret olmaktan kendile-rini -eminiz ki- kurtaramazlar. Kendimizin bu kadar muhkem ve metîn, bu kadar esaslı bir felsefemiz var iken ezhânımızı yabancı fikirlerin seyl-i evhâmına kaptırmaya neden muhtâc olalım. El-hâsıl malûmu ilâm için serd edilen bu uzun mu-kaddimeden şunu demek isterim ki Frenk’den alacak çok şeylerimiz varsa Arap’dan alacağımız onlardan az değildir. Belki ehemmiyetce onlara fâikdir. Her sı-nıfı binlerce mücelledâta bâliğ olan tefsîre, hadîse, akâide, tasavvufa, ahlâka, fıkha, usûl-i fıkha,2 târîhe, siyere, terâcime ve hattâ edebiyyâta âid kütüb-i Arabiyyeyi kâmilen Türkçe’ye tercüme etmedikçe, onların mündericâtına tamâmen vâkıf olmadıkça, Arap sermâyesine arz-ı ihtiyâcdan vâreste olama-yan lisânımızın istiklâlini külliyen iktisâb etmedikçe Arapça’dan müstağnî olamayız, onu tahsîlden bir türlü vazgeçemeyiz. Bu işi görebilmek için de - hiç şüphe yoktur ki- uzun asırların geçmesi lâzımdır. Bu asırlar geçtikten, bu işler görüldükten sonra da aca-ba ehass-ı metâlib olan bu gınâ hâsıl olacak mıdır? Yine hiç şüphe yoktur ki Kur’ân ile hadîs arabiyet-lerini muhâfaza edip dururken kıyâmete kadar bu lisânın tahsîlinden müstağnî olamayacağız. Binâen aleyh ulûm ve funûnu hâzıranın vâsıl ol-duğu derece-i kemâlâta irtikâ için elsine-i ecnebiy-yeden hiç olmazsa birini tahsîl etmek nasıl zarûret hükmüne girmiş ise -her kavme göre hasâis-i kav-miyyesi medâr-ı imtiyâz olduğu gibi- bizim için de bir sermâye-i şeref olmak lâzım gelen asabiyet-i kav-miyyemizi efkâr ve ahlâk-ı milliyyemizi muhâfaza, bunlarla gayr-i mütenâsib ve hattâ mübâyin olan

efkâr ve âdât-ı ecnebiyyeden kendimizi vikâye, hâsılı -bir milletin şehrâh-ı[11] temeddünde, meydân-ı terakkîde yol alabilmesine en büyük vâsıta-i teşvik olan, mevcûdiyet-i kavmiyyeyi hissettiren- mefâhir-i mâziyemizi nisyândan kurtarmak için Arabî lisânını tahsîl etmek de öylece zarûrî ve belki daha ziyâde mecbûrî olmak lâzım gelir.

[Lisân-ı Arabî’yi Tahsîlin Garaz-ı Hakîkisi] Bu lisân-ı belîğu’l-beyân öteden beri mekteblerimiz-de yalnız lisân-ı Osmâniyyenin istiâre ettiği kelimât ve terâkîb-i Arabiyyenin mevâkıı ve suver-i isti’mâlini belletmek, mekteb rahlelerinden yetişecek erbâb-ı inşâ aklâmını şîve-i lisân-ı Osmâniye’ye muhâlif yan-lışlardan korumak maksadıyla tedrîs edilmekte olup, hayyiz-i husûle îsâli yalnız vüs’atlice bir kâmûs-i Osmânî ve muntazamca bir kavâid-i Osmâniyye ile mümkün olan, böyle mahdûd ve kasîr bir emel ile başlattırılan derslerin hemen dâima o maksadı da edâya kâfî gelmeyerek akîm kaldığı Arabî muallim-liğinde bulunan zevâtın dâima nazar-ı dikkat ve te-essüfünü celbetmektedir. Hâlbuki zann-ı âcizâneme göre bir lisânı talîmden garaz-ı hakîkî o lisânın kendi-si olmadıkça kâfî ve nafi’ semereler husûle gelemez. Ecnebî bir lisânı ve mesela Fransızca’yı mahza Fran-sızca öğrenmek için tahsîl ettiğimiz gibi Arapça’yı da -Türkçe’ye yardımı olduğu için değil- Arapça öğ-renmek için tahsîl etmeliyiz.

[Lisân-ı Arabîyi Tahsîldeki Usretin Esbâbı] Bu lisânın tahsîlini en ziyâde işkal eden, öğre-nilmez bir lisân olduğuna dâir umûmî bir fikir hâsıl eden şey, usûl-i tedrîsimizin fenâlığıdır. Bir Türk’e göre tertîb edilmemesidir. Bu hakîkat üstad-ı şehîr ve fâzıl-ı bî nazîr seâdetli Zihni Efendi Hazretlerinin “el-Müntehap”larında: “Arabiyyenin talîmi için zann olunan suûbet hemen bir emr-i mevhûmdur. Lûgat-ı Arabiyye lisânımızın rükn-i âzamı olup, bizce ecnebî olmadığı cihetle onun taallümü lûgat-ı Efrence’yi tahsîlden âsândır. Çekilen usret, uslûb-i talîmin yol-suzluğundandır.” diye îzâh ve tebyîn buyurulduğu gibi Avrupalıların az zaman içinde onu bizden âlâ

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 53: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 531435 العلم

öğrenmeleriyle de sâbittir. Malûmdur ki ilk -ve hâlâ medresenişîn talebe-i ulûmca mer’î- usûl, tatbîkat nâmına hiç bir şey görmeksizin derse devâm etmek ve gözünü açar açmaz kavâid-i lisânı bilinmeyen, an-laşılmayan bir lisândan -şurûh ve havâşînin o bitmez tükenmez münâzaât-ı bî fâidesi, saded-i haricinde-ki tafsîlât-ı zâidesi ile beraber- ezberlemektir ki, bu usûlün mahzûr-i azîmi on beş yirmi senelik tahsîl ve iştigâlin Arapça iki satırlık yazı yazmaya olsun kâfî gelmemesiyle sâbittir. Tedrîsât-ı Arabiyye’de atılan ilk hatve-i terakkî mekâtib-i ruşdiyyenin küşâdı[12] üzerine kavâid-i Arabiyye’yi çocuklara Türkçe ve münakkah olarak belletmek ve Arabiyyü’l-ibâre kavâid kitapları yeri-ne Türkçe mefhûmlar ezberletmek usûlü olmuştur. Lâkin -Arapça’yı öğretmekten maksat “nasara” yı bilâ teemmül bir solukta tasrîf ettirmekten, “Müb-teda ile haber merfû’dur” ibâresini çocuğun ağzına vermekten ibâret imiş gibi- ezhân-ı tullâb tatbîkât ile temrîn ve terbiye edilmediği, anlamaktan ziyâde ezberciliğe alıştırıldığı cihetle bu hatve-i terakkîden de me’mûl olan fâide hâsıl olamadı. Yine Arapça anlaşılmaz, halledilmez bir muammâ hâlinde kaldı. Mekâtib talebesince ona dâir bir fikir ve malûmât hâsıl olamadı gitti.

[Bu Fenâ Usûl-i Tedrîsin Tadîl u Islâhı ve Bu Ga-yeyle Saha-i İstifâdeye Arzedilen el-Müntehab ve El-Muktezab İsimli Eserler] Bu nâ revâ hâlin ıslâhı, bu usûl-i tedrîsin tadîli bir taraftan üstâd-ı fazîlet-mendimiz saâdetli el-Hâc Zih-ni Efendi Hazretlerinin, diğer taraftan el-Hâc İbrahim Efendi merhûmun yed-i îtinâ ve ihtimâmına mevdû olmak mukadder imiş ki, “el-Müntehab”ların, “el-Muktezab”ların sâha-i istifâdeye vaz’ından Dâru’t-ta’lîm’in küşâdından evvel bu cihet -ehemmiyet-i fevka’l-âdesiyle beraber- nazar-ı dikkati o kadar celb edememiştir. Dâr’ut-ta’lîmin küşâdı gece gündüz Arabî ile uğ-raşan bir talibin az zaman içinde Arabî edebiyyâtına bihakkın vâkıf, inşâ ve kitâbetine bile muktedir ola-bileceğini isbât etti. Bu hâl medrese-nişîn talebe-

ye bir tayy-i zaman harikası göstermek demek idi. “el-Müntehab” ile “el-Muktezab”da mektebi sultânî gibi derece-i tâliyedeki ulûm ve funûn-i mukteziye-nin her türlüsü tedrîs edilen bir mektepte Arabî ile haftada yalnız iki saat iştigâl edince yine o kadar bir müddet içinde kavâidi sarfiyye ve nahviyye’yi gâyet mazbût olarak bellemek, ibâre istihrâcına bir meleke ve iktidâr peydâ etmek, mektepten çıktıktan sonra az zaman içinde bu tahsîli layık olduğu dereceye îsâl etmek mümkün olduğunu gösterdi. Bu da mekâtib-i umûmiyye âlemince hârikulâde bir eser-i terakkî de-mek idi. Kavâid-i lisânı tatbîkâtı ile beraber öğrenmekten ibâret olan bu usûllerin her ikisi de bire on, belki de bire yüz semerât-ı nâfia vermeye başladı. Aralarında bir fark var: Birincisi yalnız Arabî lisânını öğrenmek için küşâd edilmiş bir mekteb-i husûsiyyede mevki-i tatbîka vaz olunabilir. İkincisi ise umûmî ve husûsî her mektepte tatbîk edilmekle beraber mekâtib-i umûmiyye için ötekinden daha elverişlidir. Eskiden beri marûf ve meşhûr olan kavâid-i Ara-biyye kitaplarından hiçbirini okumaya, tetkik etmeye henüz vakit bulamadığım hâlde mahzâ bu iki kitap sâyesinde az çok ibâre sökecek, anlayacak dere-cede meleke peydâ ettiğimi, bu iki eseri rengîn ve dilnişînin müessir-i fâzılı karşısında istifâza niyetiyle oturup da az zaman içinde birçok şeyleri -hem de ruhlu ve esaslı bir sûrette- bellememek kâbil olma-dığını burada -tahdîsen li’n-ni’met- zikir ve îrâda lüzûm görürüm. Bu kitaplarda münderic temrînlerle emsile o ka-dar çok, o kadar mütenevvîdir ki onların yalnız onda biri zabt ve itkân-ı kavâide kâfî ve vâfîdir. Fazla ola-rak bunlar öyle birer gencîne-i[13] fevâid-i edebiy-ye ve nükâtı lüğaviyyedir ki, değil şâkirdleri, onları okutan muallimleri bile senelerce müstefîd eder, her okuyuşta, her okutuşta yeni yeni bir takım hafâyâ ve mezâyâ-i lisâniyyeye âşina eder. Sarf kısmı olan “el-Müntehab”tan tullâb için suûbeti derkâr olan[14] i’lâl, idğâm, ibdâl kavâidi hazf edilerek, kitabın mebâhis-i muhtelifesine gâyet mâhirâne ve üstâdâne bir sûrette tevzî edilmiş ve böylece şâkirdâna hiç yor-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 54: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 754

gunluk hissettirmeden bu kavâidin kâffesi bi’l-amel talîm edilmenin yolu bulunmuştur. Nahiv kısmı olan “el-Muktazab”dan da âmil mamûl gürültüleri ile mânâsından ziyâde lafzı maksûd ıstılâhât-i sâire, tayy edilerek kitap sûreten muhtasar görünmekle beraber kâffe-i kavâid-i nahviyyeyi mufassalan câmi ve her mebhası, bedâyi-i âsâr-ı Arabdan müntehab yüzlerce emsile ile müveşşah bir hâle getirilmiştir. Islâh-ı tedrîsât-ı şehrâh-ı kavîmine herkesin ser-best girebilmesini teshîl için hazreti üstâdın kemâl-i semâhatle açtıkları bu büyük bâb-ı terakkîden gir-mek, orada yol almak zamanı artık hulûl etmiş, gayret-mendân ehl-i marifetin himmet ve hüsn-i niyyetine kalmıştır. Elbette son hatve-i terakkîyi daha atmış sayılmayız. Bu lisânı kolay öğrenmek için daha birçok çâreler düşünmek zarûrîdir. Lâkin mütkin ve mazbût, âlimâne ve üstâdâne bir sûrette te’lif olunmuş, bî had ve nihâye nefâis-i kıymetdâr ile tersî’ edilmiş[15] böyle eserlerin o ayardaki ashâb-ı kemâl tarafından evvel be evvel tedvîni zarûrî idi. İşte bu mübârek lisânı elden geldiği kadar beynimizde neşr ve ta’mîme hidmet vazîfe-i mefrûzasının dûş-i himmete tahmîl eylediği faaliyet, kalbe ilkâ eyledi-ği şevk ve gayret sâikasıyladır ki mekteb-i sultân-ı arabî muallimliğine min ğayri had tayin olunduğum günden beri eser hazret-i üstâda iktifâyı, şâkirdlik şükrânesi olarak alâ kadri’l-istitâa usûller teharrîsini eazz-ı makâsıd bilerek -acz ve noksânıma, vazîfenin ağırlığına asla bakmadan- ona göre çalıştım.

[Mustafa Cemil Bey’in “Sarf-ı Arabî”si ve Üze-rine Ahmet Naim Efendi’nin “Temrînât”ı] Şâkirdânın elinde bulduğum kitap mekteb-i sultânî ders nâzırı Cemil Bey Efendinin “Sarf-ı Arabî” nâm eseri idi ki birinci kısmın muahharan tab edilip umûmun nazargâh-ı istifâdesine vaz edilmiştir. Bu kitap mübtedî çocukların kolayca anlayabilecekleri sûrette açık yazılmış olup, içindeki kavâid-i sarfiyye gâyet mûcez ve mazbût ve âdeta noksansız dene-cek derecede mükemmeldir. Yalnız sehlü’t-telakkî bir mecmûa-i kavâid olan bu eserin esnâ-i tedrîsinde talebeye yaptırılacak tatbîkât ve temrînât ise ayrıca

tedvîn ve tertîb edilmeyip bu cihet sarf muallimle-rinin zevk ve intihâbına terk edilmişti. Âcizlerî de işte bu serbestlikten istifâde tarîkini araştırarak bu tatbîkâtı yalnız tâlîm-i kavâid-i sarfiyyeye hasretme-mek, bu kavâid ile beraber doğrudan doğruya lîsânı da öğretmek, daha birinci sene de iken Arapça’dan Türkçe’ye, Türkçe’den Arapça’ya tercümeler yap-tırmak istedim. Tecrübeye koyuldum. “Temrînât” nâmıyla sâha-i intişâra vaz’ına ictisar[16] eylediğim bu eser-i nâçîz vücûda geldi. “Temrînât”, semerât-ı nâfia bahşettiğini müşâhede eylediğim bir iki senelik tecrübenin mahsûlüdür. Bu mahsûlün devre-i kemâli idrâk ettiğini iddiâ gibi bir küstahlıkta bulunmaya-cağım tabîîdir. Mükemmeliyeti nisbetinde kavâidi çok olan bu lisânın ilk hamlede tekellüm ve tahrîre tatbîki, bâhusus sarfı bile görmemiş çocuklara tâlîmi ne kadar müşkilâtı dâ’î olacağı hatıra getirilir ve baş-ka bir kitabın programı esas ittihaz edilerek tertîb edilen bu tarzdaki bir kitabın benim gibi bir âcizden sudûr ettiği düşünülürse bi’t-tab’ böylece pür-hata ve noksan olarak sâha-i intişâra vaz’ı, hüsn-i niyetten başka bir şeye mahmûl olamaz. “Temrînât”ın bu kısm-ı evvelini tertîb için -bi-rinci senenin programı olan- sarfın efâl ve esmâ-i sahîhasını alâ vechi’l-kemâl belletecek derecede temrînleri çoğaltmakla beraber[17] ufak tefek cümle-ler tertîbine medâr olmak üzere de bir çok “tercü-me” ve “talîm”ler ilâvesi iltizâm edilmiştir. Bu “ter-cüme” ve “talîm”lerin papağan gibi ezberlettirilen mükâlemât kabîlinden olmaması, öğrenilmiş kavâid ve lûgâtın iânesiyle yapılabilmesi için de icâb eden kavâid-i nahviyyenin gâyet muhtasar ve pek kolay anlaşılacak bir tarzda yazılmasına ve ezberlenmek üzere bazı esmâ ve efâl ve edevât dercine îtinâ olunmuş ve isimlerin cemîleri ile fiillerin mef’ûl ve sılaları -ehemmiyet-i mahsûsalarına binâen- unu-tulmamıştır. Bundan mâadâ ötesine berisine kü-çük küçük fıkralar, hikayeler de yazılmıştır ki bu da tenvî-i mündericât-ı fâidesinden mâadâ, bir de bu parçalara kırâat ve ezber hizmetini gördürmek mak-sadına müsteniddir. Asıl kitabın tertîbine riâyeten ve ezhân-ı tullâbı teşvîşden sıyâneten cümel-i fiiliyye-

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 55: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 551435 العلم

den işe başlayarak cümel-i ismiyyenin sûret-i teşkîli, “esmâ” bahsine ta’lîk edilmişdir ki bu da bir program takîbi mecbûriyetinden neş’et etmiş zarûrî bir hâldir. Bir de kavâid-i nahviyye rast gele öteye beriye ser-piştirilmiş ve ğayr-ı muntazam bir hâlde bulundu-rulmuştur ki bu da “Temrînât”tan maksat kavâid-i nahviyye talîminden ziyâde lisânı talîm olduğundan ve her türlü şerâit-i kemâlî bir arada cem etmenin imkansızlığından münbais bir keyfiyettir. “John Florio”3 ile “Otto”4 usûllerinin birden lisân-ı Arabî’ye ilk defa olarak acemîce tatbîki demek olan bu usûl-i muhtelatın -bu hâl-i ibtidâîsi ve her türlü nevâkısı ile beraber- pek ziyâde muvaffakiyyet bahş olduğunu kemâl-i itmi’nân ve mefharatle beyân eder-sem bundan dolayı haklı görülmeliyim. Zîrâ birçok derslerle beraber haftada yalnız iki saat Arabî dersi gören, bununla beraber Arabî nâmına daha evvel bir şey okumamış bulunan Mekteb-i Sultânî mübtedî ta-lebesinden pek çoklarını gördüm ki sene nihayetinde bir iki satırlık Türkçe ibâreyi Arabî’ye, Arabî ibâreyi de Türkçe’ye -muallimin iânesine muhtâc olmaksı-zın- hatasız nakle muvaffak olurlar. Her kelimenin gerek mevki-i istimâli ve gerek tasrîf ve îrâbı hak-kında da îrâd edilen suâllere pek muvâfık cevaplar veriyorlar. Ve bu usûl dâiresinde Sarfı bitirinceye ka-dar Nahvin de ekseri kavâidini nazarî ve amelî olarak öğrendikten, bir çok lûgatları ezberledikten mâadâ ale’l-âde yazılmış kütüb ve cerâid-i Arabiyye’den meâl istihrâcına ve oldukça merâmlarını ifâde ve tahrîre muktedir olabileceklerini isbât ediyorlar.

[Netîce-i Merâm] İşte görülüyor ki, usûl-i tedrîs ıslâh edildikten son-ra hiç bir ilim ve fennin tahsîlinde güçlük kalmıyor. Anlaşılıyor ki her hangi bir muallim bu cihete hasr-ı zihin ettikten, biraz da esnâ-i tedrîsindeki tecâribini nazar-ı îtinâya aldıktan sonra emr-i ta’lîmin bir ko-laylık cihetini bulabiliyor. İhtiyâcât-ı asriyye ile bi-hakkın mütenâsib olmaktan pek dûr olan bu kita-bı bir huccet-i fazl ve marifet olmaktan ziyâde bir numûne-i gayret ve faâliyet olmak, nevâkıs ve hatîâtı, erbâbı tarafından ikmal ve tashîh buyrulmak üzere

destgâh-ı[18] tab ve temsîle vermeye cüret ediyorum. Bu lisânı başka usûllerle daha ziyâde kolaylıkla talîm etmek de vârid-i hâtır oluyorsa da, bir kere başlan-mış, vesile-i tecâribim olmuş olan bu usûlden enzâr-ı âmmeye vaz ettiğim numûneyi itmâm ve semere-i muvaffakiyeti sonuna kadar müşâhede etmeden başka usûle mübâşereti muvâfık görmüyorum. Binâenaleyh hademât-ı âtiyemize bir mukaddime-i hayr olmak üzere, gerek “Sarf-ı Arabî”nin ve ge-rek ona âit olan bu “Temrînât”ın karîben ikmâli tab ve neşrini tevfîkât-ı ilâhiyyeden temennî ile hatm-i kelâm eylerim. Rabbî veffik ve temmim bi’l-hayr. Âmîn!

[1] Parlaklık [2] Fürûğ: aydınlık [3] Tâbi olmak [4] İzlemek, peşlerinden gitmek [5] Reis, öncü [6] Hatırda tutmaya [7] Bağlıdır. [8] Kıymet bilmezlik [9] Kurtulmuş olan 1- Bizde bu ilimlerin -esasları pek sağlam olduğu için- ne kadar ihtiyarlasa ölmez. [10] Taşkın akan saf, hafif, soğuk ve güzel su 2- Bizim “hikmet-i hukûk”umuz da budur. [11] Şehrâh, şâh-ı râh, ana yol [12] açılması [13] Gencîne: Hazine [14] Âşikâr olan. [15] süslenmiş [16] cesâret [17] Gerek bunların ve gerek biraz daha aşağıda bahsedile-cek kavâid-i nahviyyenin tertîbi için -bizim gibi telâmîzin mâl-ı mübâhı olan- “el-Müntehab” ile “el-Muktazab”ın cevâhir-i giran-bahâsında istediğim gibi tasarruf edişime intihâl nâmı verilmez sanırım3- John Florio (1553-1625) İngiliz dil bilimci. Yabancı dil öğreti-minde “Gramer-Çeviri Yöntemi”nin öncülerindendir.4- Jens Otto Harry Jaspersen (1860-1943) Danimarkalı dil bilimci ve İngiliz dili grameri uzmanı. Avrupa’da dil öğretim devriminin öncülerindendir.[18] tezgâh

* Bu makalenin Zafer Kızıklı Bey tarafından yapılmış sa-deleştirilmiş hali için Bkz. http://www.dinbilimleri.com/Makaleler/1258640548_0704110305.pdf

MÜTEKADDİM MAKÂLÂT Ahmed Naim Efendi

Page 56: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا
Page 57: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 571435 العلم

MURAT MOLLAKÜTÜPHANESİ

AZİZ ENÇAKAR

Geçen sayımızda kütüphanemizin sahibi/ba-nisi Murat Molla’nın hayat hikâyesini, kütüphanemizin yapısını ve kitaplarının kimler tarafından vakfedildiğini anlatmaya çalışmıştık ve bu sayımızda da kütüphane-mizde bulunan nadir yazma eserlerin bazısının özellik-lerini anlatacağımızı söylemiştik. Tekrar ifade edelim ki kütüphanemizde bulunan ve yazım tarihi çok kadim olan bazı eserlerimizin maalesef ya ciltleri eksik ya da başından sonundan birkaç sayfası nakıs. Kütüphanemizin ilk üç yüz yirmi bir (321) kita-bını teşkil eden Mushaf’ı-Şerifler, Kırâat, Tefsir ve Haşi-yelerini tek tek incelediğimizde karşımızda epeyce na-dir/nadide, yazım tarihi hicri altıncı yedinci asra tekabül eden kitaplar bulduk. Bunları şu alt başlıklarla dilimiz döndüğünce anlatalım.

a-) Müellif Hattı Yazma Eserler 177 numarada müfessir, muhaddis ve Şâfiî faki-hi İmam Bikâî’nin (ö. 885/1480)نظم الدرر في تناسب اآليات والسور (Nazmü’d-Dürer fi Tenasübi’l-Ayati ve’s-Süver) adlı tef-sir dalında yazmış olduğu eşsiz eseri kendi el yazısıyla görebilirsiniz. Bu tefsirinde ayetler ve sureler arasında-ki münasebet ve insicam ile surelerin ana fikirlerinden bahseder. Bu tefsir Kâtip Çelebi’nin anlattığı üzere özel olarak bu minvalde yazılan ilk tefsir kitabıdır. (Keşfü’z-Zunûn,

c.2 / s.1961)

Bu nüsha Kuran’ın evvelinden başlayıp Tevbe Suresi’nin sonuna kadardır. Diğer ciltleri maalesef kü-tüphanemizde bulunmamaktadır. Tefsîr’ul-Bikâî (تفسير البقاعي) ya da Münâsebâtü’l-Bikâî (البقاعي adıyla (مناسبات meşhur olan bu eserini Müellif kitabın başında فتح الرحمن -Fethu’r-Rahman fi Tenasübi-Eczâi’l) في تناسب أجزاء القرآنKur’ân), ترجمان القرآن الجامع بلسان الفرقان الواسع (Tercümânü’l-Kurâni’l-Câmi bi Lisani’l-Furkâni’l-Vâsi’) ya da ترجمان -Tercümânü’l-Kurân ve Mübdiü) القرآن ومبدئ منسبات الفرقان

2

MÜTESELSİL MAKÂLÂT Aziz Ençakar

Kültür hazinesi kütüphanelerimiz

Page 58: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 758

Münâsebâti’l-Furkan) gibi isimlerle isimlendir-diğini ve en son ismin kendisine göre en güzel isim olduğunu belirtmiştir. İmam Bikâî bu eserin telifine, nüshanın başında da belirttiği gibi 861 yılının Şaban ayında başlamıştır. Nüshanın so-nundaki ferağ kaydında ise bu nüshanın müs-veddesini 864 yılının Muharrem ayında bitirdi-ğini belirtir. Müsveddeyi temize Kahire’de Babı Nasr yakınlarında Rahbetü’l-Îd’deki mescidinde geçirmiştir. Temyize geçirmesinin bitiş tarihi ise 10 Safer 865 yılı bir Çarşamba günüdür. Temi-ze geçirmesinin takriben beş ay kadar zaman

almasını da ge-çirdiği uzun bir hastalığa ve ba-şından geçen bü-yük meşgalelere bağlar. Ayrıca meraklıları için

İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphane-sinde 853 numarada müellifin müsveddesini görmek mümkün. 134 numarada İstanbul’da ilk defa kah-vehanelerin açılması kendi zamanına rastlayan, şer‘î meselelerde çok defa aklı esas alan, verdi-ği bazı fetva ve kararlarında yaptığı nükteleriyle meşhur olan ve İstanbul-Haliç civarında kendi adında bir cami bulunan, Osmanlı Kazaskeri Molla İvaz Efendi’nin (ö. 994/1586) Beyzâvi Tefsiri üzerine yaptığı Haşiye bulunmaktadır. Bu nüs-ha hicri 981 yılının Cemaziyelevvel ayının or-talarında bir Perşembe gecesi yatsıdan sonra yazılmıştır. Nüshanın hamişinde bulunan not-lar/düzeltmeler müellife aittir. Nüshanın son ta-raflarında bazı sayfalar, kitap durmadan kapalı

kaldığından maalesef kendi kendine yanmış ve parçalanmıştır. Bu nüsha Bakara Suresi’nin 219’un ayetin ortasından başlayıp Ali İm-ran Suresi’nin 41. ayetinde bitmek-tedir. 136 numarada األعيان (Aynü’l-A’yan) عين ya da الفاتحة سورة (Tefsîru-Sûreti’l-Fâtiha) تفسير isimli, büyük Osmanlı âlimi Molla Fenâri’nin (ö.

834/1431) tefsir kitabı bulunmakta. Fakat kitabın evvelinden -Hafızü’l-kütüpler tarafından belir-tildiği üzere- 25 varağı (50 sahife) eksik. Buraya kadar adı nâmalum bir müstensih tarafından ya-zılmış. Müellif hat-tı tam olarak 26/a’da başlamakta. Meraklıları için ki-tabın baştan sona müellif tarafından mühmel (nokta-sız) olarak yazılmış nüshası ise Süleymaniye-Mahmut Paşa Kütüphanesinde 9 numarada. 159-162 numarada ise yaptığı ilaçlarla hastalarına şifa dağıtan, tabip, fakih ve edip Ce-maleddin Yusuf bin Hilal es-Safedî’nin (ö. 696/1296) kendi eliyle bundan 750 küsur yıl önce yazdığı dört ciltlik كشف األستار وهتك األسرار (Keşfü’l-Esrar ve H e t k ü ’ l - E s t a r ) isimli tefsir kitabı bulunmakta.

MÜTESELSİL MAKÂLÂT Aziz Ençakar

Page 59: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 591435 العلم

Bu büyük âlimin çalışkanlığına, disiplinine, ilim aşkına ve yazdığı esere verdiği öneme dikkat çekmeden geçemeyeceğiz. Tefsirinin her birer cildi takriben üç yüz sahife. 1. cildi Kuran’ın başından başlayıp Nisa Suresi’nin sonuna kadar. Bu cilde hicri 668 yı-lının Şevval ayının başında başlayıp 669 yılı-nın Muharrem ayının başlarında, yaklaşık üç ay gibi kısa bir sürede bitiriyor. 2. cildi ise Ma-ide Suresi’nden Kehf Suresi’nin sonuna kadar. Bunu ise aynı yılın Rebiulevvel ayının sonunda, yaklaşık iki ay gibi kısa bir sürede bitiriyor. 3. cildi de Meryem Suresi’nden Sâd Suresi’nin so-nuna kadar, bunu da aynı yılın Cemaziyelahir ayının ortasında, hem de zaman darlığından şikâyetlenerek yaklaşık iki buçuk ayda bitiriyor. 4. ve son cildi ise Zümer Suresi’nden başlayıp Kuran’ı-Kerim’in sonuna kadar, bunu ise yine aynı yılın Şaban ayının ortasında, iki ay içerisin-de bitiriyor. Son cildinin sonunda ise bu tefsi-rini hicri 677 yılının Muharrem ayının sonunda yaklaşık bir yıldır bir takım tefsirlere bakarak baştan sona gözden geçirdiğini, düzeltilmesi gereken yerleri düzelttiğini ifade ediyor ve bir daha bakılmaya, düzeltilmeye muhtaçtır diyor. Sonra sırasıyla 677, 678, 679 yıllarının Ramazan

aylarında, 680 ve 683 yıllarında da tekrar tekrar beş defa gözden geçirdiğini belirtiyor. Rabbimden dileğim, şuan çok muhtaç ol-duğumuz bu iş ahlakını

bizlere de nasip eylemesi ve şuan İsrail top-rakları içerisinde bulunan, müellifimizin nispet

edildiği Safed beldesini, tekrar Müslümanların emniyet içerisinde yaşadığı bir belde eylemesi. 205 numarada Sultan Fatih’in hocala-rından İbnü’t-Temcid Muslihuddin Mustafa bin İbrahim’in (ö. 896/1491) Beyzâvî Tefsirine yaptığı haşiye bulunmaktadır. Bu haşiye Kâtip Çelebi’nin ifadesine göre geniş ve faydalı bir haşiyedir. Mü-ellif bu haşiyeyi Zemahşeri’nin Keşşaf’ı üzerine yapmış olduğu haşiyelerinden ihtisar etmiştir. (Keşfü’z-Zunûn, c.1/s.188) Nüshanın başından 8 varak ve sonundan 1 varak ismi nâmalum bir müstensih tarafından yazılı olup diğer varakları müel-lif hattı iledir. Nüsha Nisa Suresi ile baş-layıp Kehf Suresi’nin sonunda bitmekte-dir. 250 numarada Osmanlı âlimi, İstanbul Müftüsü ve Hızır Bey’den sonra ikinci kadısı, Fatih Sultan Mehmed Han’ın danışmanlarından olan Molla Hüsrev’in (ö. 885/1480) Beyzâvî Tefsi-rine yaptığı haşiye bulunmaktadır. Bu nüshayı Müellif kendi eliyle nefis bir ta’lik hatla yazmış-tır. Molla Hüsrev’in bu haşiyesi Bakara Suresi’nin 142’inci ayetinde bitmektedir. Kitabın sonunda ferağ kaydı olmasa da kitabın başında hafizul-kütüpler bu nüshanın müellif hattı olduğunu ve bundan gafil olunmaması gerektiğini belirtmiş-lerdir. Nitekim Fa-zıl Ahmet Paşa 527 numarada, hicri 850 yılında kendi hattıyla yazdığı األصول مرآت الوصول مرقاة شرح في

MÜTESELSİL MAKÂLÂT Aziz Ençakar

Page 60: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 760

(Mirâtü’l-Usul fi Şerhi-Mirkâti’l-Vüsûl) isimli ki-tabın nüshasına bakıldığında hatların birebir aynı olduğu görülecektir. b-) Musannif Hattından İstinsah veya Mukabele Edilen ya da Müellife Okunan Bazı Nüshalar 31 numarada vahdet-i vücûd düşün-cesinin Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den sonraki en önemli temsilcisi Sadreddin Konevi’nin (ö.

القرآن (673/1274 أم تفسير في البيان İ’câzü’l-beyân) إعجاز fî tefsîri Ümmi’l-Ķur’ân) isimli eseri bulunmak-tadır. Eser Fatiha Suresi’ni geniş bir şekilde tef-sir eder ve Konevi’nin diğer kitaplarında geçen bütün görüşleri ele alır. Bu nüsha Kahire’de Saîdüssüedâ Hankahında, 726 senesinin Rebi-ulevvel ayının başlarında Sofi Muhammed bin

El-Haccac bin Mu-hammed el-Kaşğari tarafından yazılmış-tır ve müellif nüsha-sıyla mukabele edil-miştir. 221 numarada

ise Şafii Fakihi Ebu Yahya Zekeriya el-Ensârî’nin (ö. 926/1520) التنزيل أنوار ببيان خفي الجليل -Fethu’l) فتح celîl bi-beyâni hafiyyi Envâri’t-tenzîl) isimli eseri bulunmaktadır. Müellif bu eserinde genel olarak sure sonlarında zikredilen mevzu hadis-lere tembih etmiştir. (Keşfü’z-Zunûn, c.1/s.188) Ayrıca

Ensârî bu eserini gözle-rini kaybettikten sonra oğlu Cemâleddin Yûsuf’ ile Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî’ye imlâ etmiştir. (İDA, c.40/s.214)

Bu nüshayı başından sonuna kadar Ali bin Ha-san bin Nasiruddin el-Müberrî (?) tarih verme-den müellifin nüshasıyla mukabele etmiştir. 243 numarada İsa bin Muhammed es-Safevi’nin (ö. 953/1546) Beyzâvî Tefsirine yaptığı haşiye bulunmaktadır. Müellifin müsveddesin-den istinsah edilen bu nüsha sadece besmele-yi şerifi şerh etmektedir. Müstensih bu nüshayı hicri 1053 yılı Şaban ayında bir pazartesi günü bitirmiştir. 272 numarada Meşhur Hanefi fakihi Bayburtlu Ekmeleddîn Mu-hammed bin Mahmud’un (ö. 786/1384) Zemahşeri’nin Keşşaf Tefsiri üzerine yap-tığı haşiye bulunmaktadır. Bu nüsha Kuran-ı Kerim’in başından başlayıp Nisa Suresi’nin sonuna kadardır. Nüshanın sahibi sonun-da bütün nüshayı Müellif Bâbertî’den dinlediğini ve onun nüshasında bulunan bütün haşiyeleri ve kayıtla-rı bu nüshaya yazdığını belirtmiştir. 317 numarada çıkmış olduğu gazve-lerde birçok kâfir öldürdüğü için Kasap diye meşhur olan Ebu Ahmed Muhammed bin Ali el-Kerecî’nin (ö. 360/971 yılına yakın bir zamanda) نكت القرآن (Nüketü’l-Kur’an) isimli eserinin nüshası bulun-maktadır. Müstensih Abdulhamid bin Abdülva-hid nüshayı hicri 593 senesinin Şaban ayında bitirdiğini, 594 senesinin Recep ayında da Mu-sannif nüshasıyla mukabele ettiğini bildirmiştir. Yani bundan yaklaşık 840 küsur yıl evvel.

MÜTESELSİL MAKÂLÂT Aziz Ençakar

Page 61: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

العدد السابع حمرم-رجب 611435 العلم

c-) Meşhur Alimler Tarafından İstinsah edilen Nüshalar 72 numarada Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend’in önde ge-len halifelerinden Hâce Muhammed Parsa’nın (ö. 822/1420) Kadr, Beyyine, Zilzâl, Âdiyât, Kâria, Tekâsür, Asr ve Hümeze sûrelerinin tefsiri-ni ihtiva eden ثمانية سور Tefsîr-i Süver-i) تفسير

Semâniyye) isimli tef-siri bulunmaktadır. Bu nüshanın özelliği hicri 4-Rebiulevvel-848 yı-lında meşhur âlim Mol-la Cami (ö. 898/1492) tara-fından yazılması.

97-100 numaralarda kıraat, tefsir ve nahiv âlimi Semîn el-Halebî’nin (ö. 756/1355) Kur’an’ın i’rabına dair yazmış olduğu الدر المصون -ed-Dürrü’l-masûn fî ulûmi’l) في علوم الكتاب المكنونkitâbi’l-meknûn) adlı tefsiri bulunmaktadır. Semîn el-Halebî bu tefsirini hocası Endülüslü dil âlimi ve müfessir Ebû Hayân el- Endelüsî’nin inden ihtisar etmiş(el-Bahrü’l-muhît) البحر المحيطve çoğu yerde onun görüşlerine daha hayatta iken muarazada bulunmuştur. Bu tefsir i’rabu’l-Kur’ân hakkında yazılmış köşe taşı tefsirlerden

sayılır. Bu nüshanın özelliği ise muhaddis, Şâfiî fakihi, edip, tarihçi ve müellifin hemşeri-si Ebû Zer el-Halebî (ö.

884/1480) tarafından hicri 846-850 yılları arasın-da yazılmış olması. 197-202 numaralarda ise Aslen Kocaelili olan tefsir âlimi ve fakih Şeyhzade’nin (ö. 950/1543) Beyzâvî tefsiri üzerine yaptığı haşiyesi bulun-

maktadır. Müellifimiz şuan Fatih Camii çıkışında kendi adına şirin bir cami bulunan Efdalzade’den fazlasıyla istifade etmiş ve Beyzâvî Tefsiri’ne yapmış olduğu bu haşiye ile meşhur olmuştur. Büyük bir âlim olan müellifimizin mütevazı, gü-zel huylu bir şahsiyet olduğu ve kimseye yük olmak istemediği kaydedilmektedir. Ayrıca mü-ellifimiz ayetleri tefsir ederken şüpheye düştü-ğünde Allah’a yöneldiğini ve göğsünün Allah tarafından genişletildiğini söylemiştir. Katip Çelebi’nin ifade ettiğine göre, bu eser Beyzâvî Tefsiri üzerine yazılan haşiyelerin en hacimlisi, en faydalısı ve ibaresi en açık olanıdır. (Keşfü’z-Zunûn,

c.1/s.188) Bu nüshaların özelliği ise hicri 1006-1010 yılları arasında Ömer bin Muhammed el-Bosnevî (ö. 1032/1623) tarafından yazılması. Müstensihimi-zin ayrıca Yeni Medrese kütüphanesinde 1745 numarada bulunan İbni Kemal Paşa’nın tefsirini de istinsah ettiğini gör-mekteyiz. Baştan başlayıp tefsir bölümünün sonuna kadar in-celediğimizde karşımıza çıkan önemli nüshalar bunlar. Anlat-tıklarımızın dışında; 2 ve 3m nu-maralarda Meşhur Hattat Hafız Osman’ın kızı Saliha Hanıme-fendi adına vakfedilen mushafı şerifi, 218 numarada zamanın veziri Mustafa Paşa tarafından yazdırılan Muhammed bin Hasan El-Kevâkibî’nin, Sa’di Çelebî’nin Beyzâvi Tefsirine yazmış oldu-ğu haşiyeye haşiyesini; 164 numarada da Molla Gürâni’nin (ö. 893/1488) kendisi hayattayken hicri 874 yılında Muhammed b. Yahya El-Mazinî tara-fından istinsah edilmiş غاية األماني في تفسير كلم الرباني (Gayetü’l-Emani fi Tefsiri’l-Kelami’r-Rabbani) isimli tefsirini görebilirsiniz.

MÜTESELSİL MAKÂLÂT Aziz Ençakar

Page 62: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

KİTABİYÂT-IKELÂMİYÂT

TALHA HAKAN ALP

ER-RİSALETÜ’L-VÂFİYELİMEZHEBİ EHLİ’S-SÜNNETİFİ’L İ’TİKÂDİYYÂTİ VE USÛLİ’D-DİYÂNÂT

EBU AMR OSMAN ED-DÂNÎ DARUL İBNİ’L CEVZÎ / 1998

Meşhur kıraat alimlerinden ed-Dânî’nin (440 v.) er-Risaletü’l-vâfiye isimli küçük

bir akide risalesi bulunmak-tadır. Dânî bu risaleyi, kendisinden yediden yetmişe bütün müslümanlara lazım olan itikad prensiplerini yazmasını isteyenlerin arzusu üzerine yazmıştır. İmam Dânî, risalenin girişinde risalede yer vereceği prensip-lerin bellenmesi halinde selefin yolundan, halefin yolla-rından gidilmiş olacağını ifade eder. Risalede ilk bahis mükellefe ilk lazım olan şey hak-kındadır ve bu şeyin Allah’ın ayetleri üzerine tefekkür etmek olduğu ifade edilmektedir. Şurası manidardır; biz taklidin zemmi ve nazarın vücubiyeti konusunda-ki tavrın kelamcılara has olduğunu zannederdik. Oysa Müellif’in burada kullandığı ifadeler bu zannımızı boşa çıkarmaktadır. Müellif şu ifadeyi kullanır: Gerek hadis-çiler, gerek fakihler ve kelamcılar olmak üzere müte-kaddim ve müteahhir müslümanların alimleri olan ehl-i sünnet vel cemaatin prensibine göre mükellef olan kim-seye ilk farz olan şey, gerek kevni gerek tenzili ayetler üzerine tefekkürdür. Risalede geçen meselelerden biri isim-müsemma meselesidir. Dânî isim müsemmanın aynı, tesmiyenin gayrıdır, der. İsim müsemmanın aynı mıdır, gayrı mıdır tartışması Cehmiyye’nin isimler mü-

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 762

Page 63: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

semmanın gayrıdır, dolayısıyla Allah’ın sıfatları-isimleri mahluktur, şeklindeki görüşü üzerine ortaya çıkmıştır… Dânî’nin altını çizdiği bir başka prensip istiva sıfatıyla alakalıdır. Danî der ki, Allah arşa istiva etmiştir, semaların üstündedir. Bütün mahluka-tına müstevli/hakimdir. Zatıyla onlardan ayrı, ama ilmiyle onlardan ayrı değildir. Allah’ın arşa istivası keyfiyetsiz, tahdidsiz, mücaveretsiz ve mümassetsiz uluvvudur/üstünlüğü/yüceliğidir… Müellif Dânî burada istivanın zahir anlamında ol-duğu gibi oturmak, yerleşmek olmadığını, bila-kis hükmü altına almak anlamında istila demek olduğunu ifade etmiş oluyor. Ancak Allah’ın keyfiyetsiz biçimde arşın üstünde, arşın da se-maların üstünde bulunduğunun altını çiziyor. [Allah’ın mahlukattan bâin/ayrı olduğu halde ilmi ile her yerde olduğu hususu seleften başka imamların ağzından da duyulmuştur. Abdullah b. Mübarek bunlardandır.] [Allah’ın mahlukattan bâin olması meselesi Cehm b. Safvan’ın, Allah her yerdedir, demesi üzerine ortaya çıkan yaygın bir tartışmaya da-yanır. Birçok selef imamları Allah’ın zatıyla her yerde olmadığı, naslarda ifade edildiği üzere arşın fevkinde olduğu, ancak ilim-hıfz ve ihata gibi sıfatları itibarıyla her yerde olduğunun altı-nı çizmişlerdir.] İmam Dânî bu kitapta senediy-le birlikte İmam Malik’ten şu sözleri nakleder: Allah semadadır, ilmi her mekandadır. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel de bunu ondan sahih bir senetle naklediyor. İmam Dânî der ki, ehl-i sünnetin sıfatlar hakkındaki görüşü o ki, bu sıfatlar naslarda

geldiği gibi okunur-imrar edilir. Tekyif, tahdide gidilmez. Kim naslarda geçeni aşar, onlardan birini tekyif eder, uzuvlarımız ve araçlarımızdan biriyle temsil ederse sapmış olur, haddi aşmış olur. Dinde bidat çıkarmış olur. Müslümanların icmaını çiğnemiş, din imamlarına muhalefet et-miş olur. (s. 59.) Nuaym b. Hammad ve İshak b. Râhuveyh derler ki, kim Allah’ı mahlukatından bir şeye benzetirse o kafirdir. Ahmed b. Hanbel der ki, kim lafzi bil kura-ni mahlukun, derse o cehmidir. Kim de lafzi bil kurani gayru mahlukin derse o da kaderidir. Bi-datçıdır dediği de nakledilmiştir. [Ki doğru olan da bu ikincisidir. Kaderiler gayrı mahluk demeyi asıl bidat sayarlar.] İmam Dânî der ki, Ahmed b. Hanbel’in bu sözü hadisçi, fıkıhçı ve kelamcı bütün ehli sünnetin görüşüdür. [Bu tartışma-ya son derece açık bir tespittir. Hadisçilerden İmam Buhari ve İmam Müslim’in, keza fukaha-dan İmam Şafii’nin ileri gelen talebelerinden Ebu Ali el-Kerabîsî lafzî bil Kurani mahlukun, diyenlerdendir.] Nitekim şeyhimiz Ebubekir Muhammed b. Tayyip (Bakıllanî) der ki, Ebul Hasan el-Eşarî der ki, kim lafzi bil Kurani mahlukun derse o sapık ve bidatçıdır. O ümmetin selefinin deme-diği bir şeyi demiş olur. Bakıllani der ki, lafzi bil Kuran gayru mahlukin diyen kimseyi de aynı bu şekilde tadlil ve tebdi ederiz. Oğlu Salih ve Abdullah’ın rivayetine göre Ahmed b. Hanbel’in görüşü de bu istikamettedir. Ahmed b. Hanbel bunun gerekçesi olarak diyor ki, böyle diyen kimse Cibril’in Efendimiz’e mahluku getirdiğine, Efendimiz’in de mahluku söylediğine inanmış

العدد السابع حمرم-رجب 631435 العلم

Page 64: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

olur. [Bu bildiğimiz kelam-ı lafzi meselesidir.] [Müellif Dânî’nin İmam Bakıllânî’den yaptı-ğı nakil son derece şaibelidir. Zira Bakıllânî’nin görüşü bunun tam aksi yönündedir. Bakıllânî el-İnsaf isimli kitabında kıraatla-makrû’ arasın-daki farka ve kıraatın mahluk, makrû’un gayrı mahluk olduğuna dair uzun uzun açıklamada bulunur. Allah’ın kadim olan kelamının harf ve sesten münezzeh olduğunun altını kalın çizgi-lerle çizer. Bu meseleleri de uzun uzun tartışır ve bunları hak görüşü ortaya koymak adına tartışmanın da bidat olmadığına inanır. Zaten hiçbir kelamcı bunları ehl-i hak çizgisinde tar-tışmanın bidat olduğunu düşünerek bindiği dalı kesmez.] İmam Dânî bazı kelamcıların imanın sadece kalben tasdik olduğu yönündeki görüşünü tas-vip ediyor, kitabında müdafaasını yapıyor. İmam Dânî’nin bu kitabı diğer akaid-kelam kitaplarına göre çok farklı. Zaten sadece akaid kitabı de-ğil, itikat ve usulü’d-diyanât kitabı. Gerek inanç esasları gerekse dinin usul denen konularını ihtiva ediyor. Düzey olarak da her mükellefin sahip olması gereken bilgi düzeyi hedefleniyor. İtikad konuları dışında usul konuları sadedinde Kuran, haber-i vahid, tevil-tefsir gibi konular ile sünnet-bidat ve sultanlara ve alimlere düşen vazifeler diye en son kısımda ehl-i bidat ve ehl-i ehvâ ile mücadele tavsiyesi ve hükümleri var. Risale açık, sade bir dille kaleme alınmış. Mese-leler bol bol ayet ve hadislerle takviye edilmiş, selef imamlarından senetli biçimde gelen na-killerle tezyin edilmiş. Risalede, cin konusuna, şeriat gelmeden önce eşyanın durumu ve hük-

mü konusuna, amel niyet ilişkisine bile girecek kadar halkın kafasındaki soruları önceleyen bir muhteva göze çarpıyor.Yaklaşık 200 sayfalık hacme sahip olan risale, Daru İbn-i’l-Cevzî tarafından Dr. Muhammed b. Said el-Kahtanî’nin tahkikiyle ilk olarak 1998 yı-lında basılmış.

EL-HEVÂMİL VE’Ş-ŞEVÂMİL SÜÂLÂTÜ EBİ HAYYAN ET-TEVHİDÎ Lİ EBÎALÎ MİSKEVEYH

EBU ALÎ MİSKEVEYH

DARU’L KÜTÜBİ’L ILMİYYE/ 2001

el-Hevâmil ve’ş-Şevâmil, Ebu Hayyan et-Tevhidî’nin, Ebu Ali Miskeveyh’e yönelttiği yüz-lerce soruya Miskeveyh’in vermiş olduğu cevap-ların derlendiği kitap. Kitap tam bir bilim-felsefe ansiklopedisi niteliğinde. Dil felsefesinden ahlak felsefesine, doğa felsefesinden siyaset felsefesi-ne kadar varlık ve bilgi alanlarının bütün kıyıla-rına uzanan, yer yer günlük hayatın pratiklerine de sarkan geniş bir muhtevaya sahip. Ebu Hayyan gibi dil ve düşünce hassasiyeti yüksek yetkin bir hikmet adamının sorduğu so-

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 764

Page 65: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ruları, Miskeveyh gibi vüs’atlı bir filozofun ver-diği cevapları dinmek bilmeyen bir heyecanla okuyacağınız bir kitap. Miskeveyh’in şahsında geniş bilgi ağından derlenen bilgilerin, saf bir fikir süzgecinden geçirilerek, dakik bir dille ifa-deye dökülüşüne şahit oluyorsunuz kitabı mü-talaa ederken. Kitabın adı da ilginç, el-Hevâmil ve’ş-Şevâmil. Hevâmil, yumuşak he ile hâmilenin çoğuludur. Hamile, başında güdeni olmadan serbestçe ge-zip otlayan dişi deve demektir. Şâmile, şümül-den geldiğini düşünürsek kapsamlı ve yaygın anlamına gelir. Biraz kuvve-i vahimeyi çalıştırırsak, vech-i tesmiyeye dair şöyle bir tevcih yapmamız fazla cüretkarlık olmaz. Herhalde Ebu Hayyan, kita-bın içindeki hikmetamiz cümlelerin hem ser-best hem kapsamlı olduğunu anlatmak istiyor. Muhteveya yansıyan cevapların belli bir ilim ya da fenle sınırlı olmadığı gibi belli bir ekol ya da mezhebin kabullerine bağlı da olmadığını, ser-best bir muhakemenin ürünü olduğunu ima edi-yor. Yeni edindiğim “Resmi Şâmile” deki elekt-ronik nüshadan baktığım için, kitabın dibace kısmını bulamadım. Haliyle Müellif’e ait doğru-dan yahut dolaylı bir tevcihe ulaşmam mümkün olmadı, çaresiz alternatif yolları denedim. Kitaptaki sorulara birkaç misal: Dille me-deniyet arasında nasıl bir ilişki vardır? Ahmak-lar olmasa medeniyet harap olur sözü doğru mu? Beden yaşlandıkça arzular neden gençle-şir? Hayvanların ve kuşların melodiye karşı ilgisi neden kaynaklanır? Cebri ve ihtiyari fiillerimizin kaynağı nedir? Zenciler diğer insanlara göre

neden daha eğlencelidirler? Deniz suları neden tuzludur? Yazın yağmur yağar da kar neden yağmaz? Neden insanlarda yetimlik babayla, hayvanlarda anneyle ilgilidir? İnsanda acı hissi haz hissinden neden daha güçlüdür? Uğurluluk ve uğursuzluk inancı insanlarda neden bu kadar etkilidir? Ateistler neden iyilik yapar? Neden ka-dının erkeğine karşı kıskançlığı, erkeğin kadınına karşı kıskançlığından daha güçlüdür?

Kitaptan bir soru örneği Ebu Hayyan’ın, merak edenlere duyurmak istediği sorulardan biri bizzat “soru sormak” yahut “öğrenmek” fiiliyle alakalı bir paradoksa ilişkin. Şöyle soruyor Ebu Hayyan; bir şeyi öğ-renmek istemek çelişkili bir durum değil midir? Eğer öğrenmek istediğimiz şeyi biliyorsak za-ten öğrenmemizin bir manası yok. Eğer bilmi-yorsak bilmediğimiz bir şeyi nasıl öğreneceğiz? Bu hiç tanımadığı kaçak kölesini arayan adamın haline benziyor. İnsan tanımadığı bir şeyi nasıl arayabilir? [Arasa bile nasıl bulabilir? Bulsa bile bulduğunun aradığı şey olduğundan nasıl emin olabilir?] Miskeveyh şu cevabı verir: İnsan olarak genellikle ne bildiğimiz şeyleri her yönüyle biliriz, ne de öğrenmek istediğimiz şeyler hakkında büsbütün cahilizdir. Bir yönüyle bildiğimiz, diğer yönüyle bilmediğimiz çok şey vardır. Bu şeyleri öğrenme gayretimiz bilgi sa-hibi olduğumuz yönüyle ilgili değil, bilgi sahibi olmadığımız yönüyle ilgilidir. Dolayısıyla soru sormak, öğrenmeye çalışmak anlamlı ve ge-reklidir. Bunu biraz felsefi bir dille anlatabiliriz;

العدد السابع حمرم-رجب 651435 العلم

Page 66: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

biz insanlar öğrenmek istediğimiz şey [matlûb] hakkında şu 4 temel soruyu sorarak bilgi edini-riz. Bu sorulardan her birine matlab denir. Birinci matlab, inniyettir. Bir şeyin doğrudan varlığına ilişkin bir sorudur ve Arapça’da soru edatı olan “hel” lafzıyla ifadeye dökülür. [Bunun için “heliyyet” sorusu da denir.] Yani ilgilendiği-miz şey her ne şey ise onun var olup olmadığına yönelik bir sorudur. Mesela “ilgili şey var mıdır?” sorusu bu matlabla ilgilidir. İkinci matlab, maiyet/mahiyettir. Birinci soruyla şeyin varlığını tespit ettikten sonra bu defa mahiyetini/neliğini sorgularız. Arapça’da bu bir soru edatı olan “mâ” lafzıyla gerçekleşti-rildiğinden maiyet/mahiyet diye anılır. “İlgili şey nedir?” Bu soruyla, ilgili şeyin mahiyetine/özü-ne dair bilgi istemiş oluruz. Miskeveyh, bunu bir başka yerde klasik felsefi tabirle şeyin “suret-i neviyyesi”ne dönük soru olarak tanımlar. Üçüncü matlab, temyiz/tafsildir. Mahiyetini tespit ettiğimiz şeyin bu defa ayırdedici vasfını, fonksiyonunu tespit etmek, onu emsalinden se-çip ayırmak isteriz. İkinci soru “nevi/tür” ile ilgili iken bu soru “fasıl/ayrıntı” ile ilgilidir. Nevi ma-hiyetin tamamına, ayrıntı ise mahiyetin münfe-rit/mümeyyiz unsuruna tekabül eder. [İkinci sorudan sonra bu soru ne kadar gerekli tartı-şılabilir. Zira mahiyet faslı muhtevidir. Mesela insanın mahiyeti sorulduğunda verilen cevap, onun emsalinden temyizini sağlayan faslı (dü-şünücülüğü) de içermektedir. Şu halde sadece

mahiyeti bilmemiz, temyiz için kafi olmalıdır.] Dördüncü matlab, illiyettir. Arapça’da bir soru edatı olan “lime” lafzıyla ifade edildiğin-den “limmiyyet sorusu/matlabı” olarak da anı-lır. Şeyin varlığını, mahiyetini, hüviyetini tespit edip o şeyin kendisine dönük tespit, tarif ve temyiz aşamalarını tamamladıktan sonra se-bep ve amaç aşamasına geçer, o şeyin niçin var olduğunu sorarız. Arkasındaki gaye ve hikme-ti araştırırız. Bu soruyu Aristo soruların sorusu olarak kabul eder. Diğer sorular hep bu sorunun detayları mesabesindedir. Şeyin varlığı, mahiye-ti, temyizi hep o şeyin amacıyla anlam kazanır. [Temyiz mahiyete, mahiyet varlığa, varlık da bir amaca dayanır.] Bu 4 soruyla şeye dair en temel bilgile-ri aldıktan sonra artık o şeyi öğrenmiş oluruz. Bundan sonrası merak işidir, o şeyin detayla-rıyla ilgili sorular kısmını oluşturur. Bunlar ge-nel olarak keyfiyet, kemmiyet, vaziyet ve izafet gibi tali arazlar makulesindendir. Nihayetinde ilgili şeyin teferruat addedilebilecek cihetlerini serimlerler. Şimdi soruna dönecek olursak, bizim bir şey hakkında bu dört yönden herhangi biri itibarıyla bilgi sahibi olmamız, o şeyin diğer yönleri hak-kında da bilgi sahibi olduğumuzu göstermez. Varlığından emin olduğumuz birşeyin mahiye-tini yahut amacını bilmiyor olabiliriz. Bunun için az çok bilgi sahibi olduğumuz bir şeyin, bilme-diğimiz yönlerini öğrenmek ve bu yönde sorular

ilim Aralık-Mayıs 2014 Sayı 766

Page 67: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

sormak gerekli ve faydalıdır. Binaenaleyh kaba-ca bilmekle öğrenmek arasında çelişki yoktur. [Bunun için öğrenenler hep bilenler; bilenler de hep öğrenenlerdir.] [Ama hiçbir surette bilgimiz olmayan bir şeyi soramaz, ona dair merak hissi edinemez, onu ne hayal ve hatıra, ne dile, ne tutumlarımıza yansıtamayız. Dolayısıyla bir şeye dair öğrenme isteği taşımamız, onun hakkında şu ya da bu öl-çüde bilgi sahibi olduğumuzu gösterir. Bunun için kabaca “biliyorsak öğrenir, öğreniyorsak biliriz” diyebiliriz.] [Genel olarak “hiçlik” ten bahsediyor olma-mız, tekil hiçlerden bahsedebileceğimizi gös-termez. Hiçlik, mevcut değilse bile melhuz bir kategoridir. Olumlamalarımızı nasıl kategorik olarak varlık diye ifade ediyorsak, olumsuzla-malarımızı da kategorik olarak hiçlik diye ifade ederiz.] [Verilen cevap Ebu Hayyan’ın sorusuna kifa-yet ediyor. Ancak soruya başta da atıf yaptığım şöyle sofistik bir boyut kazandırırsak sanırım verilen cevap yeterli olmayabilir. Bir boyutunu bilip diğer boyutunu bilmediğimiz bir şeyin, bil-mediğimiz boyutuna dair sorduğumuz soruya aldığımız cevabın doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? İlgili şeyin bildiğimiz boyutuna dair sahip olduğumuz bilgiyle aldığımız cevabı kar-şılaştırdığımızda cevabın doğruluğundan emin olabilir miyiz? Sahip olduğumuz önceki bilgiler, öğreneceğimiz yeni bilgilerin sağlamlığını ka-

nıtlamaya yeter mi? Yoksa mesele güven me-selesi mi? el-Cevap, mesele ne yalın karşılaştırma me-selesi, ne yalın güven meselesi.. Mesele beyne beyne, biraz ondan biraz bundan nevinden or-tada bir mesele. Aldığımız cevapları, öğrendi-ğimiz yeni bilgileri hem eski bilgilerimizle kar-şılaştıracağız, tutarlılık testinden geçireceğiz; hem güvenilir insanları bulup, güvenilir cevapla-rın peşine düşeceğiz. Yani talip ne bütün bütün aklından ve mevcut tecrübelerinden vazgeçe-cek, ne güvenilir rehber arayışından. Ne gözlem ve nazardan vazgeçecek, ne haber-i sadıktan. Aklın ve emin rehberin himayesinde istikmal-i nefse sa’y u gayret edecek.]

العدد السابع حمرم-رجب 671435 العلم

Page 68: İslami İlimler Eğitim Akademisi 7 ددعلا 1435 بجرilim Şeze’l-Arf üzerinden şematik sarf Beş soruda sarf ilmi Sarfa giriş ينثدلمحاو ءامدقلا ينب يبرعلا

ALİ ARVAS: MÜSLÜMANIN SİYASET VE İKTİSAT İLİŞKİSİSiyaset ve iktisat teorisi üzerine derinleşen Dr. Ali Arvas, 23 Aralık akşamı Dârul İlim konferans salonundaydı. Siyaset Müslümanın işi değildir, diyenlere karşı çıkarak konuş-masına başlayan genç akademisyen, dünyadaki bütün siyasetin Ortadoğu’da döndüğün-den, dolayısıyla Müslümanların zorunlu olarak siyaset yapmaları gerektiğinden bahsetti. Siyaset ve iktisat Hazreti Adem’den beri insanlığın merkezinde yer almaktaydı. Siyasî tenkidin siyaset yapmaktan çok daha önemli olduğu ve her Müslümanın kendini gelişti-rerek tenkidi öğrenmesi gerektiği üzerinde sıkça durdu Ali Arvas.

SUAT KÖÇER: SİNEMAMIZIN TRAJEDİSİFilm arası Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Tv programcısı Suat Köçer, 12 Mart 2014 akşamı Dârul İlim Akademisi konferans salonundaydı. Özellikle milli ve yerel sinemanın estetik ve toplumsal geleceğine dair umut veren bir Müslüman sinemacı olarak Suat Kö-çer, modern tüketim uygarlığının sinemasal tahribatının izdüşümlerinden bahsetti. Bize ait bir sanat dilinin yokluğunun nasıl bir boşluk doğurduğunu çarpıcı olaylar üzerinden anlattı. Gerek Film Arası dergisi, gerek sinema kursları ve gerek televizyon programla-rıyla kısa sürede ulaştığı geniş kitleye nasıl bir estetik donanım kazandırmaya çalıştığını açıkladı.

NEVZAT BAYHAN: TASAVVUFÎ AHLAKTurizm Geliştirme Vakfı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği gibi çeşitli sosyal ve kültürel derneklerde kurucu ve yönetici olarak görev yapmış olan Nevzat Bayhan, Tasavvuf ve ahlak temalı bir konuşma yaptı. İstanbul Kültür Dairesi Başkanlığını yürüttüğü dönemlerde Neşet Ertaş, Bayram Bilge Tokel gibi önemli sanatçı şahsiyetlerin mütevazi kişilikleri ilgili izlenimlerini de paylaşan Bayhan; bencillikten kurtulmak, güleryüzlü davranmak ve hak hukuka riayet gibi ahlaki meziyetleri tasavvufi bakış açısıyla mezcederek İlimevi talebelerine anlattı.

MEHMET AYSOY: HİKMET VE ŞİFAHikmet ve Şifa başlıklı konferansta Mehmet Hoca, iki kavram üzerinden Müslüman Türk-lerin modernleşme serüveniyle girizgah yaptı. Katip Çelebi ve II. Mahmut dönemine uza-nan ve ilk defa kozmoloji ve tıp alanıyla başlayan modernleşme süreci karşısında, Müs-lümanın alması gerektiği tavır hakkındaki mülahazalarını sundu. Akademisyen şahsiyeti yanında üst düzey bir bürokrat olan Mehmet Aysoy, ayrıca memleket adına faydalı birçok proje üretmiş ve yürürlüğe sokmuş biri olarak modernite karşısında sadece teorik değil, pratikte de durduğunu bize göstermiş oldu.

ÖMER BOLAT: İSLAM DÜNYASININ İKTİSADÎ MANZARASIMÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) Eski Başkanı Dr. Ömer Bolat, “İktisadî Teşekkül Bağlamında İslam Dünyasının Dünü ve Bugünü” başlıklı konferansıyla 30 Nisan Çarşamba günü İlimevi’ndeydi. Üç kısımdan oluşan konferansın ilk bölümünde değerli konuğumuz, Osmanlı’nın çöküşünden günümüze kadarki İslam dünyasının siyasî tarihini anlattı. İkinci kısımda İslam dünyasının ekonomik halini, üçüncü kısımda ise Türkiye’nin İslam dünyasındaki rolüne ve önemine değindi.

HASAN HÜSNÜ SULA: DİNDE SAMİMİYETBağcılar müftüsü Hasan Hüsnü Sula, 24 Nisan Perşembe günü İlimevi’ndeydi.Kutlu Do-ğum haftası münasebetiyle bizlere Rasulallah Aleyhisselamın güzel ahlakından bah-seden hocamız “din nasihattır” hadisini samimiyet gerçeği üzerinden açıkladı. İlimevi talebelerinin sorduğu sorularla fıkhî bir münazara havasında geçen konferansın istifade seviyesi hayli yüksekti. Davetimize icabet ettiği için Hasan Hüsnü Sula’ya teşekkürleri-mizi sunuyoruz.

DÂRU

’L İL

İM A

RALIK

-NİSA

N 20

14 K

ON

FERA

NSL

ARI