ŞİDDET VE DÜŞÜNÜRLERİ: SOREL, ENGELS VE ARENDT SILA GÜRBÜZ 201384008 DOÇ. DR. H. BAHADIR TÜRK PSI 502 SİYASAL KURAM II
ŞİDDET VE
DÜŞÜNÜRLERİ:
SOREL, ENGELS
VE ARENDT SILA GÜRBÜZ
201384008
DOÇ. DR. H. BAHADIR TÜRK
PSI 502 SİYASAL KURAM II
1
ŞİDDET VE DÜŞÜNÜRLERİ: SOREL, ENGELS VE ARENDT
Şiddet kavramı gerek güncel gerekse siyaset felsefesi açısından oldukça tartışılan bir
kavramdır. Şiddet kavramı tanım olarak sertlik, kaba kuvvet, katı davranış olarak
tanımlanmaktadır. Ancak, doğal hukuka göre şiddet, adil olmayan amaçlar için kötüye
kullanılmadığı sürece herhangi bir sorun yaratmayan bir hammaddedir.1 Şiddet kavramı aynı
zamanda, Marksist-Sendikalist hareketler tarafından da tanımlanmış olup; yeni sisteme ancak
şiddetin kullanılmasıyla geçileceğini de vurgulamaktadır.
Şiddeti kullanma tekeli Weberci bir bakış açısıyla devlete aittir. Hardt ve Negri’ye
göre birçok siyasetçi, aktivist ve akademisyen meşru şiddetin temeli olarak yasallık
meselesini değil ahlaki ölçüleri ön planda tutmaktadır. Yani şiddetin ahlaki bir temeli varsa
meşru, yoksa gayri meşrudur.2
Tüm bunların dışında, şiddet kavramı siyaset tartışmalarının temelini
oluşturmaktadır. Birçok düşünür, bu konu hakkında pek çok şey yazmıştır. Bu çalışmada
Arendt, Engels ve Sorel’in zor ve şiddet kavramları üzerine yazdıkları kitapları incelenecek
olup, ardından genel bir sonuca bağlanacaktır.
1) GEORGES SOREL - ŞİDDET ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Sorel, orta sınıf bir aileden gelmektedir. İnşaat mühendisliği eğitimi aldıktan sonra,
22 yıl boyunca devlet memuru bir mühendis olarak çalışmıştır. 45 yaşına kadar siyasetle fazla
ilgilenmeyen Sorel, 1892 yılında istifa etmiştir. Düşünür, özellikle Nietzsche ve Bergson’un
felsefelerinden etkilenmiştir. Demokrasi karşıtı Sorel’e göre, Marksist antagonizma içinde
kalabilmenin ve onu yeniden üretebilmenin tek yolu şiddettir ve modern dünya için gerekli
olan ahlaki değerlerde bu şiddet üzerine kurulmalıdır.
Sorel’e göre; sınıf çatışması en çok suiistimal edilen terimdir ve bu terim tam
anlamıyla tanımlanmadan sosyalizmi mantıklı bir şekilde açıklamak mümkün değildir.3
Ayrıca, gücü elde etmenin yöntemi değişmiş ve silahların yerini oy pusulaları almıştır. Bu
bakımdan incelendiğinde, her toplumda memnuniyetsiz insan vardır ve bu insanlar sosyalist
düşüncenin temelini oluşturmaktadır. Kısaca, proleter terimi mazlumun eş anlamlısı
1 Benjamin, Walter. Şiddetin Eleştirisi Üzerine. Haz.A.Çelebi, İstanbul, Metis(2010). p. 20
2 M.Hardt-A.Negri. Çokluk, çev. B.Yıldırım, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, p.430
3 Sorel, Georges. Şiddet Üzerine Düşünceler. Çev. A. Hazaryan, Ankara, Epos Yayınları(2013). p. 67
2
olmaktadır.4 Kapitalist düzen kendini öyle güzel gösterir ki, insanlar en ağır yüklerin altına
girmekten bile kaçınmaz ve meselenin aslını çözemezler. Bu düşünce Marx’ın yabancılaşma
terimiyle de açıklanabilir. Buna göre birey, herhangi bir eylem gerçekleştirirken,
gerçekleştirdiği eylemin kendisi ve sonucu arasındaki bağı yitirmesi ve yabancı kalması,
bireyi hem toplumdan hem de özgün kapasitesinden uzaklaştırmaktadır.5
Emekçilerin ayaklanma sırasında yaptıkları onca şeye rağmen, devlet görevlilerin
elinde yetki olmasına rağmen karşı güç kullanmamasının tek sebebi devrimci yöntemin ne
kadar etkili olduğunu kanıtlamaktadır.6 Buna göre proleter şiddet Marksizm’de temel etken
olmuştur ve bu şiddet devam ettirilirse, işçilerin bekçisi gibi davranan parlamenter sosyalizmi
yok edecektir.7 Sorel’e göre; sosyalistler aydınlanmış orta sınıfı daha iyi hukuk sistemine
taşıma fikrinden çok, proletaryanın ileride oynayacağı devrimci rolü üstlenmelidir. Çünkü
sosyalistlerin asıl işlevi budur.
Bu bakımdan, proleter şiddeti anlamaya çalıştığımız zaman genel grev nosyonu
ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar sadece genel grev kavramıyla bunu sınırlandırmak doğru bir
yaklaşım olmasa da sosyalizmin aydınlatılmasında oldukça yararlı bir kavramdır. Buna göre
politik genel grev, sayısız çeşitlilik göstermektedir. Hükümete yanlış yolda olduğunu
gösterebileceği gibi kanlı isyanlara da sebep olabilir.8 Proletarya örgütlenmesi devrimci
sendikalizmin içinde yer almaktadır. Ancak; sendikalist genel grev ekonomik ilerlemenin
olduğu bir dönemi nitelerken, politik genel grev gerileme dönemine işaret etmektedir.9
Sendikalist genel grevin fethetmek gibi bir niyeti yoktur ve kapitalistleri üretim alanından
çıkarmayı hedeflemektedir. Sorel, siyasal genel grev ile proleter genel grevi birbirinin
karşısına koymaktadır.10
Sorel’e göre devlet ortadan kaldırılmalıdır; ancak bu durum uzak bir
gelecekte gerçekleşeceği için uygulanacak en iyi politika, hükümetin geçici olarak
güçlendirilmesidir.11
Ancak sonuçta proleter grevin tek bir hedefi vardır, o da devlet
4 Ibid. p.68
5 Erdağı, Bora. Siyaset Felsefesi Tarihi. A.Tunçel-K.Gülenç(ed.) Karl Heinrich Marx. İstanbul, Doğu-Batı
Yayınları(2013). p.436 6Sorel. Op.cit. p.80 7 Ibid. p.96 8 Ibid. p.158 9 Ibid. p.165
10 Walter. Op.cit. p.32
11 Ibid. p.125
3
şiddetinin yani bizatihi devletin yok edilmesidir. Bu anarşist bir yapı olsa da, Sorel devrimci
hareket için her türlü hukuk yapısını reddetmektedir.12
Şiddet içeren grevlerle yaratılacak genel grev konsepti geri dönüşü olmayan bir
devirme düşüncesine sahip olduğunu kabul eder ve bu şiddet güç kazandıkça bu durum daha
da kötüleşir. Ancak, ciddi ve yüce bir çalışmayla sosyalistler kendilerini sığ toplumun üzerine
çıkarabilir. Devrimci fikir, Marx’ın cümleleri içinde boğuşarak değil, düşünceyi devrimci
olaylara uyarlayarak sonuca ulaşmak gerekir.13
Bunun koşulu da genel grevdir. Ayrıca,
Sorel’e göre genel grev fikri eleştirilmek isteniyorsa, devrimci eğilimlere saldırmak
gerekmektedir.14
Çünkü devrimcilere sosyalizm için harekete geçmenin yanıltıcı olduğunu
göstermek yetersizdir. Onlar zaten seçimlerini yapmış durumdadırlar. Marx, proletaryanın
sosyal çözümler yaratan entelektüellerin öğütlerini izlemeye gerek olmadığını ve sadece
kapitalizmin yerini almasını öngörüyordu.15
Grev pratiği de bizi bu konsepte götürmektedir.
Çünkü genel grevle beraber, devrim saf ve basit bir isyan halinde ortaya çıkar.16
Sonuç olarak
Sorel’e göre, sosyalistlerden geriye kalacak olan grevlerin yaratacağı destanlardır. Walter
Benjamin genel proleter grevin geliştirilmesinin gerekliliğini savunmaktadır. Çünkü genel
proleter grev modern devlet şiddetini meşrulaştıran hukuki yapıyı ortadan kaldıracaktır. 17
Sorel sosyal mit kavramına oldukça önem vermektedir. Çünkü deneyimlerin belli bir
gelecek zaman için tasarlanması ve belli bir sınıfın beklentilerine uygun mitlere dönüşmesi,
insanın umutları için tam bir gerçeklik yaratır. Mitler bugünkü eylemlerin vasıtalarıdır ve
önemli olan kendi içindeki tutarlılığıdır ve mitin tümüdür.18
Bu bakımdan tüm sosyalizm
tarafından modern topluma karşı yürütülen savaş, farklı hislerin aynı anda harekete geçmesini
sağlayan bir bütündür. Çünkü proletarya içinde bir bilinçlilik oluşturmaktadır.
12
Walter. Op.cit. p.33 13 Ibid. p.220 14 Ibid. p.154 15 Ibid. p.142 16 Ibid. p.143 17
Erdağı, Bora. Siyaset Felsefesi Tarihi. A.Tunçel-K.Gülenç(ed.) Walter Benjamin. İstanbul, Doğu-Batı Yayınları(2013). p.544 18 Ibid. p.131
4
2) FRIEDRICH ENGELS – TARİHTE ZORUN ROLÜ
Friedrich Engels, 28 Kasım 1820'de Almanya'nın Barmen kentinde doğdu. 1837'de
babasının baskısıyla ona ait dokuma fabrikasında çalışmaya başladığı için okulu bırakmak
zorunda kaldı. Manchester'deki fabrikada çalıştığı bu dönemde kapitalist üretim tarzının
İngiliz işçi sınıfı üstündeki etkileri konusunda bir araştırma yaptı .
1844 Eylül'ünde Paris'te Marx'la tanıştı ve onunla ortak kuramsal çalışmalara
yöneldi. 1847 Haziran'ında Londra'da, sonradan Komünistler Birliği'ne dönüşen Doğrular
Birliği'nin kongresine katıldı. 1848 devrimi sırasında, Marx'la birlikte Köln'e geçti ve
ayaklanmalara katıldı.
1864'te Uluslararası Emekçiler Derneği (Enternasyonal)'nin kuruluş çalışmasında yer
aldı ve yürütme organına seçildi. Çalışma dünyasına ilişkin gündelik deneyimleri, kapitalist
üretim tarzının gelişme biçimlerini derinlemesine çözümleyebilmesine olanak sağladı.
Marx'ın ölümünden sonra Kapital'in ikinci ve üçüncü ciltlerinin bazı bölümlerini
tamamlayarak yayınladı. Anti-Dühring, Doğanın Diyalektiği (1873-1886), üretim ilişkilerinin
akrabalık biçimleri üstünde belirleyici rol oynadığını gösterdiği Ailenin, Özel Mülkiyetin ve
Devletin Kökeni (1884) adlı eserlerini yayınladı. 5 Ağustos 1895'de Londra'da öldü.
Engels’e göre, Herr Dühring politik koşulların ekonomik durumun belirleyici nedeni
olduğunu ve tersi durumun sadece ikinci dereceden bir ilişkiyi temsil ettiğinden
bahsetmektedir. Ancak ilk günah olan Robinson Crusoe’nun Cuma’yı köleleştirmesi aslında
zor üzerine kurulmuş bir mülkiyeti betimlemektedir.19
Ayrıca Dühring’in seçtiği örnek zorun
araç olduğunu ve amacın ekonomik çıkar olduğunu kanıtlamaktadır. Çünkü köle kullanmak
için sahip olunması gereken şeyler vardır ve bunlar ilk olarak kölesinin emeği için alet ve
malzeme, ikinci olarak salt geçim araçlarıdır.20
Bu bakımdan belli bir miktar mülk sahibi
olmak şarttır. Bu mülkün nasıl ortaya çıktığı ise çalınmış olabileceği yani zora dayalı
olduğunu gösterir niteliktedir.21
Tüm özel mülkiyet başlangıçta mülk sahibinin kendi emeğine dayalı olsa da geçirilen
evrim sayesinde bu durum kapitalist üretim tarzına dönüşmüştür. Sonuç olarak da bugünkü
üretim anarşisine ulaşılmış olur.22
Burjuva devrim ise Dühring’in dediğinin tersine, mevcut
19 Engels, Friedrich. Tarihte Zorun Rolü. Çev. S.Erdoğdu, Ankara, Sol Yayınlar(2013). p. 24 20
Ibid. p. 26 21
Ibid. p.27 22 Ibid. p.29
5
siyasal yapıyı bir kenara atıp. iktisadi durumun varlığını sürdürebileceği yeni siyasal koşullar
yaratmıştır.23
Sonuç olarak, politika toplumsal durumu belirlemek için yeterli değildir. Aksine
ekonomik yapı hem politik hem de toplumsal sınıfı belirlemekte tam olarak yetkindir.
Ayrıca Dühring Cuma’nın elde kılıç teorisiyle köleleştirildiğini söylemektedir.
Ancak Engels bu kılıcın nereden geldiğini sorgulamaktadır ve eğer birden öylece ortaya
çıktıysa, başka bir zamanda kutu dolusu silahın ortaya çıkacağını ve sosyal yapının yani zor
teorisinin tam tersine dönebileceğini iddia etmektedir.24
Yani, zor üretimi silah üretimine bir
başka deyişle, zorun emrinde bulunan ekonomik araçlara dayanmaktadır. Ayrıca silahın
temeli olan ateş ve barut bir zor hareketi değil, sanayi bir ilerlemenin sonucudur. Buna ek
olarak zorun zorluğunu sürdürmesi için gerekli olan şey ekonomik araçlardır.25
Kısacası,
politik zor dolaysız olmaktan ziyade ekonomik güce ve güç araçlarına alabildiğince bağlıdır.
Yani savaş iktisadi gelişmelerin hızlandırıcısıdır.26
Buna ek olarak Dühring insanın insana dolayısıyla doğaya karşı olan egemenliğini
toprak köleliği ile açıklamaktadır. Ancak Engels’e göre doğa egemenliği ve toprak köleliği
aynı şeyler değildir.27
Engels’e göre toprağı işleyen artı değer olarak adlandırılan aile üretim
fazlası üretmektedir. Böylece emek gücü bir değer kazanmaktadır.28
Böylece, tutsaklar bir
değer kazanmış ve kölelik bulunmuştu. Kölelik ise dünyanın açılıp büyümesini
sağlamaktadır.29
Kısaca, Engels eski zaman köleliği olmazsa modern sosyalizmin
olmayacağını iddia etmektedir.30
Engels tarihte zorun oynadığı rolün toplumsal bir göreve dayandığını iddia
etmektedir. Ayrıca zor toplumdan bağımsızlaştıktan sonra onun hizmetçisi olmaktan çıkıp
efendisi haline gelmiştir.31
Ayrıca Engels Dühring’i zor algısı yönünden de eleştirmektedir.
Çünkü Dühring’e göre zor kötüdür ve ilk günahtır. Ancak Engels’e göre bu zor aynı zamanda
devrimci bir rol de üstlenmiştir.32
23
Ibid. p.30 24
Ibid. p.32 25
Ibid. p.38 26 Arendt, Hannah. Şiddet Üzerine. Çev. B. Peker, İstanbul, İletişim Yayıncılık (2012). p. 15 27 Ibid. p.43 28 Ibid. p.49 29 Ibid. 30
Ibid. 31
Ibid. p.51 32 Ibid. p.53
6
3) HANNAH ARENDT – ŞİDDET ÜZERİNE
Hannah Arendt 14 Ekim 1906 yılında Hannover’de, bir Yahudi mühendisin tek
çocuğu olarak doğdu. Marburg ve Freiburg’da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra
Heidelberg’de Martin Heidegger ve Karl Jaspers’ten felsefe öğrendi ve yirmi iki yaşında yine
burada doktorasını verdi.
Hitler’in iktidara gelmesi üzerine 1933’te Almanya’dan ayrılarak Fransa’ya geçti ve
Yahudi göçmen hareketi içerisinde aktif olarak yer aldı. 1940’a dek çeşitli Yahudi
örgütlerinde sosyal görevli olarak çalıştı.1953 yılında Princeton’da Christian Gauss
konferanslarına çağırıldı. Böylece California, Chicago, Columbia, Northwestern, Cornell ve
başka üniversitelerde verdiği dersleri içeren seçkin bir akademik kariyer başladı. New
York’taki New School for Social Research’de felsefe profesörü oldu. Hannah Arendt, 04
Aralık 1975 yılında öldü.
Arendt’e göre 20. yüzyıl savaş ve devrimlerin ve dolayısıyla şiddetin yüzyılı
olmuştur.33
Şiddet politik bir eylem olmakla birlikte savaş ve devrimle de alakalıdır. Ayrıca
savaş olgusunun hala olmasının sebebi de siyasal anlamda yerine koyabilecek başka bir
hakemin ortaya çıkmamış olmasıdır.34
Buna ek olarak Arendt, yeni dünya düzeninin
ekonomik ve politik alanının düzenlenmesini teknolojik gelişmelerle olduğunu öne
sürmektedir.35
Arendt Sorel’in ‘şiddet sorunu hala hayli karanlıktadır’ kanısına katılmakta ve bunun
günümüzde dahi sürdüğünü belirtmektedir.36
Düşünüre göre, iktidarın özü kumanda etmek ve
itaat ikilisi üzerinden ilerlemektedir ve iktidar kavramının olmazsa olmazı işte bu zıtlıktır. Bu
noktada, hükmeden kişinin ya da mutlak iktidarın ‘canavar’ olduğunu öne süren Hobbes ve
Derrida; bu iktidar nosyonunu eleştirmektedir. Ayrıca en şiddetli hükümet biçimi olan
tiranlık, iktidar kavramının en uç biçimi olan Herkes’e karşı Bir algısının en önemli
göstergesidir.37
Düşünür tüm bunların yanı sıra siyasal bilimlerde kullanılan anahtar terimlerin
ayrımının yapılmamasının yanlış olduğunu düşünmektedir. Buna göre iktidar; eyleme
kabiliyetinden çok uyum içinde eyleme kabiliyetine denk gelmektedir ve bireysel değil bir
33 Arendt. Op.cit. p.9 34 Ibid. p.11 35
http://www.sendika.org/2009/02/hannah-arendt-siddetten-soz-etti-yonca-gunes-yucel/ 36
Arendt. Op.cit. p.45 37 Ibid. p.52
7
gruba aittir. Kuvvet ise iktidarın aksine bireysel bir olgudur ve kişinin karakterine içkindir.
Güç kavramı şiddetle aynı anlamda kullanılır çünkü şiddet baskı aracı olarak görülür. Otorite
ise baskı ve iknaya gerek olmaksızın tahakkümü kabul etmektir.38
Tüm bu tanımlardan yola
çıkılarak kavramların aynı fenomeni nitelediği gibi bir sonuç çıkarılamaz. Ancak hükümet ve
iktidar kavramı emir itaat terimleriyle yani şiddetle düşünmek doğru bir yaklaşımdır.39
Arendt her şeyin şiddetin arkasındaki iktidara dayalı olduğunu öne sürmektedir ve
iktidarın çözüldüğü yerde devrimin mümkün ancak gerekli olmadığını söylemektedir.40
İktidar, devletin özüne ilişkin olmasına rağmen şiddet değildir. Ayrıca kendi içinde bir
amaçtır.41
Bunun yanı sıra terör ve şiddet de aynı şey değildir. Teröre dayalı tahakkümle,
şiddet yoluyla kurulan tiranlık arasında en büyük fark totaliter rejimin halkın tüm kesimlerine
işleyebilmesidir. Özetle siyasal açıdan iktidar ve şiddet aynı şey değildir ancak bu yeterli bir
açıklama olmaz. Şiddet iktidarın tehlikeye girdiği anda ortaya çıkar. Çünkü şiddeti kullanma
tekeli devlete aittir ve anarşi devletin korkulu rüyasıdır.42
İnsan diğer hayvanlardan akıl yoluyla ayrılabilmektedir. Ancak onu diğer
hayvanlardan ayıran bu özellik, onun yine aklı kullanarak nasıl canavarlaşabileceğini de
göstermektedir. Fakat Arendt bazı durumlarda şiddetin adaleti sağlamak için tek yol
olduğundan da bahsetmektedir. Çünkü koşulların değişebileceği bir ortam olmasına rağmen
değişmiyorsa hiddet gelişir.43
Aynı zamanda Arendt, Sorel için şiddeti övmekle yaşamı
övmenin aynı şey olduğundan bahseder. Çünkü Sorel’in şiddeti bu kadar övmesinin sebebi
Fransa’daki Dreyfus olayıdır. Sorel için işçi sınıfına duyduğu inancı korumasının sebebi,
işçilerin üretici olmaları ve toplumdaki tek yaratıcı öge konumunda bulunmalarıydı.44
Arendt, potansiyel devrimcilerin entelektüellerden oluşacağını savunmaktadır.
Amaçları iktidara yenilik katmak ve yeniden ayağa kaldırmaktır. Zaten dünya çapında
ayaklanmaların sebebi de egemen bürokrasiye isyandır.45
Sonuç olarak, iktidardaki gerileme
şiddet için açık bir davetiyedir. Çünkü elindekileri kaybetmemek uğruna şiddete
38
Ibid. p.55 39 Ibid. p.57 40 Ibid.p.59 41 Ibid. p.62 42 M.Hardt-A.Negri. Op.cit. p.430 43
Arendt. Op.cit. p.75 44
Ibid. p.85 45 Ibid. p. 95
8
başvurmaktan çekinmeyecektir. Ancak bu durum aynı zamanda diğer kesim için isyan ve
devrim yapma olasılığını da ortaya çıkaracaktır.46
SONUÇ
Şiddet kavramını sadece bu üç düşünürle açıklamak tabi ki mümkün değildir.
Kavram konsept olarak oldukça geniş ve kapsamlıdır. Gerek toplumsal gerekse siyasal açıdan
derinlemesine inceleme yapılması gereken bir konudur. Kavramın geniş olmasından dolayı
pek çok farklı düşünce mevcuttur. Sorel şiddet kavramını isyan ve devrim açısından inceleyip,
ulaşılması gereken noktaya erişebilmek için gerekli olduğunu söylemektedir. Bu düşüncesini
de genel grev ve sosyal mit kavramıyla pekiştirmektedir. Her ne kadar Marksist ve sendikalist
hareketlerden yola çıksa da özellikle mit kavramıyla Mussolini’yi bile etkilemeyi başarmıştır.
Öte yandan Engels, Marksist geleneğin devamı olarak Şiddet kavramını zor-iktidar
üzerinden incelemiştir. Ona göre toplumu ve siyasayı belirleyen temel özellik ekonomidir.
Ayrıca ekonomi politik yapıyı da derinlemesine etkilemektedir. Sonuç olarak iktidar
mücadelesi ekonomik yapının ve kaynakların doğru kullanımı ile ilgilidir.
Son olarak Arendt daha güncel bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır. düşünür
kati olarak şiddeti lanetlemektedir. Ayrıca şiddet kavramı ile anlam karmaşası yaşanmasına
sebep olan diğer teorik kavramları da incelemektedir. Gerek savaş kavramı gerekse teknolojik
gelişmeler Arendt’in düşüncelerinin temelini oluşturmaktadır. Buna göre, politikanın varlık
nedeni özgürlük, deneyim alanı ise eylemdir ve insanlar eylemde bulunduğu sürece özgürdür.
46 M.Hardt-A.Negri. İmparatorluk, çev. A.Yılmaz, , İstanbul, Ayrıntı Yayınları p.126
9
KAYNAKÇA
Arendt, Hannah. Şiddet Üzerine. Çev. B. Peker, İstanbul, İletişim Yayıncılık
(2012).
Benjamin, Walter. Şiddetin Eleştirisi Üzerine. Haz.A.Çelebi, İstanbul,
Metis(2010).
Engels, Friedrich. Tarihte Zorun Rolü. Çev. S.Erdoğdu, Ankara, Sol
Yayınlar(2013).
Erdağı, Bora. Siyaset Felsefesi Tarihi. A.Tunçel-K.Gülenç(ed.) Karl Heinrich
Marx. İstanbul, Doğu-Batı Yayınları(2013).
Erdağı, Bora. Siyaset Felsefesi Tarihi. A.Tunçel-K.Gülenç(ed.) Walter
Benjamin. İstanbul, Doğu-Batı Yayınları(2013).
M.Hardt-A.Negri. Çokluk, çev. B.Yıldırım, , İstanbul, Ayrıntı Yayınları
M.Hardt-A.Negri. İmparatorluk, çev. A.Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları,
Sorel, Georges. Şiddet Üzerine Düşünceler. Çev. A. Hazaryan, Ankara, Epos
Yayınları(2013).
http://www.sendika.org/2009/02/hannah-arendt-siddetten-soz-etti-yonca-
gunes-yucel/