Top Banner
GİRİŞ Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil olabilecek ayetler sarih değildir. İslam'ın ikinci temel kaynağı hadislerde ise, ref' (göğe yükselme) yoktur. Bir bakıma, nüzulü ref'in sonucu olarak kabul edersek ref’ de Hz. Peygamberin hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki nüzul Ku’ran’da açık değilse, ref’ olayı da hadislerde açık değildir. Çalışmamız iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde ref’ ve nüzul kavramlarını, Kur’an’da ve rivayetlerdeki yerine bakmaya çalıştık. İkinci bölümde ise Nüzûl meslesine yaklaşım tarzlarını ele aldık. Rivayetlerdeki şekliyle nuzûlü kabul edenler, kabul etmeyenler ve yorum yaparak kabul edenler olarak üç kısımda karşılaştırma yaptık. Sonuç bölümünde ise yaklaşım tarzlarının değerlendirmesini yaptık. Meseleyi kabul edenler, Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken kıyamete yakın zuhur edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden olağandışı bir hadise olarak görürler, kabul etmeyenler ise rivayetlerin inanç akidesi oluşturabilecek mahiyette olmadığı bakımından itiraz ediyorlar. Bir diğer grup ise rivayetlerin muğlak oluşu sebebiyle yorum katarak izah yolunu seçmişlerdir.
40

Selahaddin kaya seminer

May 15, 2023

Download

Documents

Gul Isin
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Selahaddin kaya seminer

GİRİŞ

Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki

kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil

olabilecek ayetler sarih değildir. İslam'ın ikinci temel

kaynağı hadislerde ise, ref' (göğe yükselme) yoktur. Bir bakıma,

nüzulü ref'in sonucu olarak kabul edersek ref’ de Hz. Peygamberin

hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki nüzul Ku’ran’da

açık değilse, ref’ olayı da hadislerde açık değildir.

Çalışmamız iki bölümden oluşuyor.

Birinci bölümde ref’ ve nüzul kavramlarını, Kur’an’da ve

rivayetlerdeki yerine bakmaya çalıştık.

İkinci bölümde ise Nüzûl meslesine yaklaşım tarzlarını ele

aldık. Rivayetlerdeki şekliyle nuzûlü kabul edenler, kabul

etmeyenler ve yorum yaparak kabul edenler olarak üç kısımda

karşılaştırma yaptık. Sonuç bölümünde ise yaklaşım tarzlarının

değerlendirmesini yaptık.

Meseleyi kabul edenler, Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken

kıyamete yakın zuhur edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden

olağandışı bir hadise olarak görürler, kabul etmeyenler ise

rivayetlerin inanç akidesi oluşturabilecek mahiyette olmadığı

bakımından itiraz ediyorlar. Bir diğer grup ise rivayetlerin

muğlak oluşu sebebiyle yorum katarak izah yolunu seçmişlerdir.

Page 2: Selahaddin kaya seminer

2

BİRİNCİ BÖLÜM

AYET VE HADİSLERDE REF’ VE NÜZÛL

1.1. Sözlükte Ref’

Öncelikle Ref’ kelimesinin sözlükteki anlamıyla meseleye

başlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Sözlükte Ref’ fiilinin aslî (birincil) anlamı bir nesneyi

yukarı kaldırmak ve yükseltmek demektir. Arapçada bu deyim

“rafeahû-rafean” şeklinde kullanılır. Bunun zıddı, bir nesneyi bir

yere koymak, indirmek anlamına gelen “ve-da-a-hû” fiilidir. Ref‛

fiili, bir kimsenin makam ve derecesini yükseltmek anlamına da

gelir. Ayrıca birini hâkim huzuruna çıkarma manasında da

kullanılır. Ayrıca tarladaki ekinin hasattan sonra harman

yerine taşınıp kaldırılması da ref‛ fiiliyle ifade edilir.1

1.2. Kur’an’a Göre Hz. İsa’nın Ref’i

Hz. İsâ’nın ahirzmanda bir kıyamet alameti olarak

yeryüzüne ineceğine dair inanç, Kur’an-ı Kerim’de onun

kaldırılması yani ref’ edilmesini belirten ayetlerin çeşitli

şekillerde yorumlanmasına dayanır. Kur’an’da Hz. İsâ’nın ref’i

ile ilgili başlıca âyetler şunlardır:

Hani Allah buyurmuştu ki: Ey İsâ! Ben seni ölmüş (gibi) yapacağım, seni bana(katıma) yükselteceğim, seni inkarcılardan aklayıp paklayacağım(kurtaracağım) ve sana uyanları kıyamet gününe dek inkarcıların üstündetutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Bende ihtilafa düştüğünüz şeylerhakkında aranızda hükmümü vereceğim.2

Halbuki onu (İsâ’yı) öldürmediler ve onu salbetmediler (asmadılar);fakat(öldürdükleri) onlar için (İsâ’ya) benzetildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler,

1

2 Âl-i İmrân, 3/55. ( ذ� ال إ�� ��� ق ا إهلل� � ى ي س�� ي� � ي� ع ��� ن� ك� إ�� ي��� �� وف ت� ك� م ع�� � � � ورإف لي� � إ�� ���رك طه� ن. وم � ن. م ي�0 � ذ� ��� ف���روإ إل ل ك ��� اع 8 ن. وج ي�0 � ذ� ��� � إل وك ع�� ب8 �� إتوق� ن. ف� ي�0 � ذ� � ف�روإ إل لي ك وم� إ�� � � ي امة� ي� ق�� م� إل H � ث لي� م إ�� عك �8 م مرج ك ج Nا � م ق ك ن� Qي T ما ب ي� � م ف ت� ي� ة� ك ي� � ون. ف ف� ل� ن� خ� � ت )

Page 3: Selahaddin kaya seminer

3

ondan yana tam bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka okonuda herhangi bir ilimleri de yoktur. Onu (İsâ’yı) kesin olarak öldürmediler.Bilakis Allah onu kendisine (kendi katına)yükseltti. Allah, aziz (emrinde yegânegalip) ve hakîm (hikmeti sonsuz)olandır.”3

Bu âyetlerde zikredilen ( � لي� ك� إ�� ع����������� � � ( ورإف ile ( ل 8 ة ب ع����������� � ف ر� ة� إهلل� ����������� ي� ل إ�� )ifadelerindeki “rafea” fiiliyle maddî (bedeni) mi yoksa manevî

(ruhî) bir yükseltmenin mi kastedildiğine dair âlimler

arasında görüş ayrılığı vardır.

Kur’an-ı Kerim’de zikredilen ( ل 8 ة ب ع������ � ف ر� ة� إهلل� ������ ي� ل إ�� )4 ifadesi, İslam

alimlerinin bir kısmına göre, Allah’ın Hz. İsa’yı, semaya

değil, kendine katına yükselttiği anlamına gelir. Benzer bir

ifade ( �ك ع�� � � � ورإف لي� إ�� ) başka bir âyette5 de vardır. Hz.İsa’nın Allah'a

yükselmesi için göğe çıkması gerekmez. Allah, göklerin de

yerin de ilâhıdır. Allah’ı gökte imiş gibi düşünüp Allah’a

yükseltilen İsa’nın göğe yükseltildiğini söylemek, âyetin

ifadesine uymamaktadır. Âyet, Allah’ın Hz. İsa’nın rûhunu

yüceltmesi, şânını yükseltmesi, katında O’na değer vermesi

anlamında ele alınmalıdır. Ayrıca Yüce Allah, zalimlerin,

saldırganların elinden kurtarmak suretiyle Hz. İsa’nın mânevî

bakımdan derecesini yükseltmiş, şânını yüceltmiştir. Nitekim

âyetin “Kıyâmet gününe kadar sana uyanları, inkâr edenlere üstün kılacağım”6

kısmı bunu belirtmektedir. Gerçekten Hz. İsa’ya  uyan ve ona

yakın olanlar yahûdilere hâkim olagelmiştir. Bu da onun Allah

katındaki şânının yüceliğini gösterir.7

3 Nisâ, 4/157-158. ( م ه� � ول ا وف� �� ي ا إ�� لي� ن� � ح ف ي� مس� سى إل ي� � ن. ع 8 م إي � ول مرث � رس ا إهلل� لوه وم ن� � ا ف وه وم لت8 ن. ص ك� ه ول �� ي8 H هم ش ن.� ل ن. وإ�� ي�0 � ذ� � وإ إل لف��� ن� � إخة� ي� � ى� ف ف�� ك�� ل H ه ش ي� � � ا م هم م ة� ل �8 ن. ب � لم م � لا� ع اع إ�� ي8 ت0}� � إ ن.� � ا إل ظ| لوه وم ن� � ا ف ي� ي� ق�� Q ل ي 8 عة ب � ف ر� ة� إهلل� ي� ل ان. إ�� وك إ إهلل� ي�0ز� � ر� ما ع ي� ك� ج )

4 Nisâ, 4/158.5 Âl-i İmrân, 3/55.6 Âl-i İmran, 3/55. ( ل � اع 8 ن. وج ي�0 � ذ� � � إل عوك ب8 �� وق� إت ن. ف� ي�0 � ذ� � ف�روإ إل لي ك وم� إ�� � � ي امة� ي� ق�� إل )7

Page 4: Selahaddin kaya seminer

4

Müfessirlerin, Âl-i İmrân suresinin 55. âyetini,

genellikle Hz.İsa’nın göğe çıktığı şeklinde tefsir etmelerinin

başlıca iki sebebi vardır: Birincisi, hıristiyanlar ve

yahûdiler hakkındaki âyetlerin izahı için İslâm’a yeni girmiş

olan yahûdi ve hıristiyan âlimlerine başvurmaları ve onların

söylediklerini tam gerçek kabul edip aktarmalarıdır. İkincisi

ise, Hz. İsâ’nın göğe çıktığı ve âhir zamanda yere inip

deccal’ı öldüreceği, haçı kıracağı ve İslâm şeriatıyla amel

edeceği hakkında nakledilen rivâyetlerdir.8

Bu konuda ref’ ve nüzulünden daha çok Hz.Îsâ ile ilgili

âyetlerde anlatılmak istenen en önemli husus onun ulûhiyet

vasfı taşımadığının vurgulanmasıdır. Kur’an’da Hz. Îsâ’nın

yaratılışı Hz. Adem’in yaratılışına benzetilmektedir: “Allah

yanında Îsâ’nın durumu, aynen Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan

yaratıp "ol" dedi, o da derhal oluverdi.”9 buyrularak dikkatler doğrudan

yaratılış meselesine çekilmiştir.

1.3. Nüzûl Kavramı

İslam’dan önceki dinlerde özellikle Yahudilik ve

Hıristiyanlıkta da “Mesih” beklentisi ve onun tekrar dünyaya bir

‘kurtarıcı’ olarak “ric’ati” nin gerçekleşeceği inancı hep var

olagelmiştir. Hıristiyanlara göre, İsa'nın ,"Mesih" olarak

geleceği Tevrat'ta açıkça yazılıydı; fakat Yahudiler, bu

metinlerde değiştirmeler yaparak onu tasdikten kaçınmışlardır.

O, Romalılar tarafından Yahudilerin şikayeti üzerine çarmıha

gerilmiş ve orada insanların "günahları için" ölmüştür.

Gömüldükten üç gün sonra kıyam etmiş; Havarilerine görünmüş;

onlarla yemek yemiş ve sonunda Allah'ın yanına çıkarak O'nun

8

9 Âl-i İmrân, 3/59.( �.ن ل إ�� Hي سى م ي� � ذ ع ي� � � ع ل� إهلل� Hمي ذم ك ة إ� لق� � ن. ج � م� ي �زإب8 م �H ال ث � ن. لة ق ون. ك ك ن� � ف )

Page 5: Selahaddin kaya seminer

5

sağına yerleşmiştir. Hz. İsâ, kıyametten önce gelecek, dünyayı

sulh ve adaletle doldurup kendine inanmayanlardan öç alacak ve

saltanatı ebedi, olarak sürecektir. Kur'an-ı Kerim, Yahudi ve

Hıristiyanların bu konudaki görüşlerine hiç iltifat etmemiş ve

bu konuda açık bir işarete yer vermemiştir. Kur’an’da Mesih

kelimesi gerek tek başına gerekse Meryem oğlu İsa şeklinde

birkaç yerde geçmektedir. Fakat bu asla ‘bir kurtarıcı’yı

kastetmez.10

Yukarıdan aşağıya inmek anlamına gelen nüzûl kelimesi bazı

hadis rivayetlerinde Allah’a nisbet edildiğinden II/VIII.

yüzyıldan itibaren ulema tarafından tartışılmaya başlanmıştır.

Buhari ve Müslim başta olmak üzere çeşitli kaynakların

rivayetlerine göre Hz. Peygamber her gecenin son diliminde

Allah’ın dünya semasına indiğini ve “Bana dua eden, benden

talepte bulunan, bağışlanma isteyen yok mudur ki onun duasını

kabul edeyim ve günahlarını bağışlayayım” diye nida ettiğini

haber vermiştir.11

Görünür âlemde yukarıdan aşağıya iniş anlamına gelen nüzûl,

yaratılmışlara özgü bir fiildir ve cisim, mekân işgal etme,

yer değiştirme gibi halleri hatıra getirir. Bu sebeple zahiri

anlamıyla Allah’a nispet edilmesinde problemler bulunmaktadır.

Müşebbihe12 ve Mücessime13 nüzûlü zahiri anlamda ele almıştır.10 E. Ruhi Fığlalı, Günümüz İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları,İzmir 2008, s. 227-228.

11 Buhari, Teheccüd, 14; Müslim, Salatül misafirin, 168-172.12 Allah’ı yaratıklara veya yaratıkları Allah’a benzeten yada bu sonuçlarıdoğurduğu ileri sürülen inançları benimseyenleri ifade eden bir terimdir.İnanç konularının tamamına dair özgün fikirleri bulunmayan ve müstakil birekol hüviyeti taşımayan Müşebbihe, Allah’ın zâtı ve sıfatları hakkındaileri sürülen görüşler etrafında değişik fırkalara mensup âlimlerdenoluşan bir mezhep görünümündedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Y. ŞevkiYavuz, “Müşebbihe”, DİA, XXXII, s. 156-158.

13 Allah’ı cisim olarak düşünenleri veya O’na cismanî özellikler nisbetedenleri ifade eden bir terimdir. Müstakil bir fırkayı belirtmekten ziyade

Page 6: Selahaddin kaya seminer

6

Selefiyye14 zahiri anlamı kastetmemekle birlikte tevile

gitmemiş, Müslümanların çoğunluğunu teşkil eden kelâm âlimleri

ise nüzûl’ü Allah’ın rahmeti veya görevli meleklerin inmesi,

şeklinde yorumlamışlardır.15 Nitekim Allah’ın rahmet ve

bereketi gereği görevlerini ifa için meleklerin Allah katından

yeryüzüne inişleri bir gayeye matuftur. Başka bir ifadeyle söz

konusu rivayette Allah Teâlâ’ya izafeten zikredilen nüzûl,

O’nun rahmeti, bereketi ve kullarına ihsanı, şeklinde

anlaşılmalıdır. Melekleri de bu nimetleri insanlara ulaştıran

görevli varlıklardır. Son peygamber olarak Hz. Muhammed

geldiğine, kıyamete kadar da başka peygamber gelmeyeceğine

göre Hz. İsâ’nın inişinin anlaşılmasında problem olduğu

aşikârdır.

1.4. Kur’an’da Nüzûl-i İsa Meselesi

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsâ’nın nüzûlünü ifade eden herhangi

bir ayet mevcut değildir. İslam alimlerinin bir kısmı, Hz.

İsâ’nın ref’inden bahseden ayetleri değerlendirirken onun

nüzûlünü de ilke olarak kabul etmişlerdir. Hz. İsâ’nın

nüzûlünü, bazı rivayetleri de dikkate alarak kıyametin

alametlerinden kabul eden âlimler, bunu “Hz. İsa’nın gökten inmesi”

olarak anlamışlar, meseleyi bunun üzerine bina etmişlerdir.

Hz. Peygamber in vefatından sonra fetihlerle İslam

coğrafyasının genişlemesi, Hıristiyan toplumlarla yüz yüze

çeşitli gruplar içinde tecsîme dayalı anlayışları kabul edenlere işareteden bu terim, bazı kelâm ve mezhepler tarihi kaynaklarında “müşebbihe”terimiyle eş anlamlı gibi kullanılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. İlyasÜzüm, “Mücessime”, DİA, XXXI, s. 449-450.

14 İtikadî konularda Kur’an ve Sünnet’in lafzına bağlı olan ve te’vili kabuletmeyen ekol bu ekol hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Sait Özervarlı,“Selefiyye”, DİA, XXXVI, s. 399-402.

15 Topaloğlu, Bekir-Çelebi, İlyas, Kelam Terimleri Sözlüğü, İsam Yayınları,İstanbul 2013, s. 250.

Page 7: Selahaddin kaya seminer

7

gelinmesi, Hadis derleme faaliyetleri ve tedvin edilen

rivayetlerin tasnif edilmesi sonucunda “Nüzûl-i İsâ” meselesi

ulemanın gündemine girerek tartışılmaya başlanmıştır.

Mu’tezile’ye mensup âlimler ile bazı Ehl-i Sünnet kelamcılar,

Hz. İsâ’nın inmesini kabul etmemişlerdir. Buna karşılık Ehl-i

Sünnet âlimlerin çoğunluğu, Hz. İsâ’nın nüzûlünü bir kıyamet

alameti olarak kabul etmişlerdir. Onlara göre Hz. İsâ gökten

inecek, deccali yenecek, yedi veya kırk sene Hz. Muhammed’in

şeriatına göre hak din üzere yaşayacak, sonunda da kıyamet

kopacaktır. Bu şekilde inananların delilleri Âl-i İmran

suresinin 55., Nisâ suresinin 157. ve Zuhruf suresinin 6.

ayetlerinin işaretleri ve Kütüb-ü Sitte’ de yer alan

hadislerdir. Bu arada Taberi, Maturîdi, Ebu Hayyan el-Endelûsi

ve İbn-i Kesir gibi müfessirler söz konusu ayetlerde açık bir

beyanın bulunmadığını, bu ayetleri başka şekilde yorumlamanın

da mümkün olduğunu belirtmişlerdir.16

Özellikle Maturidi, Zuhruf suresindeki “Kıyamet alametlerinden

biri olması” niteliğindeki hükmün Hz. İsa’ya değil, Hz. Muhammed’e

yönelik olduğunu belirtmiştir. Bazı âlimler de bu ayetlerin

tevile açık, hatta muhtaç olduğu vurgulamışlardır. Ayrıca

onlar, Hz. İsâ’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne

inmesinin, Kur’an’ın “Her canlı ölümlü tadacaktır”17 kanunuyla

bağdaşmadığını, onun inişine delil olarak ileri sürülen

hadislerin âhad olduğundan kesin bilgi ifade etmeyeceğini,

dünya hayatında belli kanunlar çerçevesinde devam eden hak-

16 Zeki Ünal, Hz.İsa’nın Dönüşü Meselesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara2011, s. 251.

17 Âl-i İmrân, 3/185; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57. ( ل� س ك ق� � ة� ي ق� � Nي� إ� � ذ� موب� إل )

Page 8: Selahaddin kaya seminer

8

batıl mücadelesinin tabii seyrinde sona ermesine mani

olacağından hikmetullaha uygun görmezler.18

Yahudilerin bütün düşmanlıklarına karşın Hz. İsa tebliğini

tamamlamış ve ref’inden önce onlara ve tüm inananlara şu ilahi

müjdeyi vermiştir:“Meryem oğlu İsa: "Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden

önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir

peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim" demişti. Ama o

elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: "Bu, apaçık bir sihirdir" demişlerdi.”19

Bazı âlimler, Hz. İsâ’nın nüzûlüne “Şüphesiz o, kıyametin

kopacağını gösteren bir bilgidir. O kıyametin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana

uyun, doğru yol budur.”20 ayetini delil olarak gösterirler. Ayetin

“Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.” kısmını alimlerin ekseriyeti

onun kıyamete yakın ineceği konusunda delil olduğunu kabul

ederler. O ayette Allah Teala: "Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize

mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet

yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah’ın

hikmetine aykırıdır. Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır. Artık siz, o saatin

geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun. Doğru yol budur."21

Sözgelimi Taberî bu ayette yer alan “innehû” ifadesindeki

“hû” zamirinin mercii hakkında müfessirlerin iki farklı görüşe

kail olduklarını belirtir ve şöyle der:

18 İlyas Çelebi, “İsa”, DİA., XXII, s. 472-473.

19 Saf 61/ 6. ( ذ� ال وإ�� � سى ق ي� � ن. ع 8 م إي � ا مرث � ى� ي ن�� T ل ت ي� N0ت سرإ ي� إ�� ��� ن� ول إ�� � رس م إهلل� ك ي� ل ا إ�� � ق � ذ� ص � ما م �� يQن. ل 8 � ب ذي� � ن. ي � ورإه�� م رإ إل ت�� ��Hش ب8 ول وم ي� ي �8زس �� ن0 Nا � ن. ي � مي� عذ� 8 مة ي مذ إس ح Nا إ لم� � م ق اءه 8 � ج اب� ن� � Qي ي8 ال �8 وإ ي ال � إ ق ذ� حر ه � يQن. س ي�8 � م )

20 Zuhruf 43/61. ( ة �� ب لم وإ�� ع� � ل اعة� لس� � � لا ل � مت�رن.� ق � ها ت �8 � ب عون. ب�8 �� إ وإت ذ� رإط ه م ص� ت� ق�� سب� � م )21 Zuhruf Sûresi, 43/59-61. ( � رض� Nى� إلا ة� ف�� ك� � N لاي � م م ك ي� � ا م علي�� ج8 اء ل H�س � و ن � ل ول ي� N0ت رإ س� ى� إ�� ن�� Tي � � لا ل Hي اه م علي�� 8 ة� وج � لي� ا ع عمي� � ي Nذ إ ي8 ا ع ل� و إ�� ن. ه إ��

ون. لف� خ� � تم ت� ق�� سب� � رإط م إ ص� ذ� � ه عون. ب�8 �� ها وإت �8 مت�رن.� ب � لا ت � � ق اعة� لس� � � لم ل ع� ة ل �� ب ( وإ��

Page 9: Selahaddin kaya seminer

9

Abdullah b Abbas, Mücahid, Süddî, Dehhak, ve İbni Zeyd e göre “o” zamiriyle Hz.İsa kastedilmektedir ve onun gökten inmesi kıyamet alametlerindendir. Aynızamir, Hasan-ı Basri ile Katade’ye göre ise Kur’an-ı Kerim’e racidir ve ayet,“Şüphesiz bu Kur’an kıyametle ilgili bir bilgi kaynağıdır. Kıyametin kopmasını,alametlerini en dehşetlerini öğretir, anlamına gelir.”22

Kurtûbi, söz konusu zamir ile kastedilenin Hz. Muhammed

olabileceğini ifade eder. Kevseri’ye göre ayetlerin siyak ve

sibakına bakılınca bu anlamların çıkması uygun değildir, çünkü

delil olabilecek bir karine yoktur.

Birçok müfessir "Gün geldi, melekler ona: 'Meryem! Allah, Kendisi

tarafından bir kelime vereceğini sana müjdeliyor. Adı İsa, lakabı Mesih, sıfatı Meryem

oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır.

Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih

insanlardan olacaktır.' dediler."23 ayetindeki “yetişkinliğinde de insanlara

hitap edip onlarla konuşacak” ifadesinin Hz. İsâ’nın nüzûlünün

gerçekleşeceğine işaret ettiğini belirtir.24

Müfessirler, “Ehl-i Kitap'tan hiç kimse yoktur ki ölmeden ona inanacak

olmasın”25 ayetini de Hz. İsâ’nın nüzûlünün delil olarak

gösterirler. Buradaki “ölmeden ona inanacak olmasın” ibaresi, ehl-i

kitaba işaret olarak görülmüş, Yahudiler tarafından çarmıha

gerilmek istendiği için Hz. İsâ’nın vazifesinin yarım kalması

gibi sebeplerden dolayı onun inişi kıyamet alemeti olarak

kabul edilmiştir.

Görüyoruz ki ekser geçmiş ulema bunu ‘nüzul’ anlamında

anlamışlar ve görüşlerini bu meyanda açıklayarak Nüzûl-i İsa’nın22

23 Âl-i İmrân Sûresi, 3/46. ( ذ� � إ�� ت� ال � ة� ق ك � Nي� ملا� ا إل � م ي � ن.� مرث إ�� �� إهلل� رك ��Hش Tب Q ب مة� ل� ك �8 ه ب ي� � � مة م ح إس ي� مس� سى إل ي� � ن. ع 8 م إي � ها مرث ي� �8 ى� وخ ا ف�� ي� ت�� إل ذ�ره�� �� خ ن. وإلا� � يQن. وم ب��8 مف�ر� إل

م � ل� ك � اس وب ى� إل ي�� مهذ� ف�� هلا إل ن. وك � ن. وم ي� خ� � ال إل ص� )24 25 Nisâ Sûresi, 4/159. ( ن. ن. وإ�� � � ل� م ه Nاب�8 إ ي� ك� لا� إل ن.� إ�� ي� � م Nو ت� ة� ل �8 ل ب ن8 � ة� ف � ب0� و وم م ي�� � و امة� ي� ق�� ون. إل ك � م ي ه� لي� ذإ ع ي� ه� H ش )

Page 10: Selahaddin kaya seminer

10

kıyamet işareti olarak gerçekleşeceği konusunda açık fikir

beyan etmişlerdir.

1.5. Rivayetlerde Nüzûl-i İsa Meselesi

Hicretten sonra Necran Hıristiyanları Hz. Peygamber'i

ziyaret etmek üzere Medine’ye gelmişler, bu ziyaret esnasında

onlar Hz. İsâ başta olmak üzere Hıristiyanlığın temel

inançları hakkında Hz. Peygamber’e sorular yöneltmişlerdir.

Bunun üzerine Âl-i İmrân sûresinin ilk seksen âyetinin nâzil

olmuştur.

Birçok rivayette Hz. İsa’nın nüzulü açıkça

belirtilmiştir. Kıyametin on alameti arasında yer alan Hz.

İsa’nın nüzûlü, ineceği yer, inişinden sonraki faaliyetleri ve

deccal ile çarpışması, Mehdi’nin arkasında namaz kılması,

dünyadaki hayat süresi ve vefatı detaylı bir şekilde yer

almaktadır.26

Daha çok hadis kaynaklarında zikredilen Hz. İsa’nın

nüzulü, onun ref’i ile ilgili ayetler ile birlikte

değerlendirilmiş, özellikle ayetlerde nüzûl müphem olduğu için

bu konuda farklı yorumlar yapılmıştır. İslam âleminde bu konu

zaman zaman istismar edilmiş, zor dönemlerde bir kurtarıcı

beklentisi nüzulü gündemde tutmuştur. Tarihin belli

dönemlerinde kendisinin, maalesef, mehdi ve Mesih olduğunu

iddia edenler de çıkmıştır.

Aslında bu hususta Hz. Peygamber ölçüyü vermiştir. O şöyle

buyurur: ''Benden sonra size çok hadis arz edilir. Size benden hadis rivayet edildiği

zaman onu Allah'ın kitabına kıyaslayın, uyanları kabul edin, uymayanları reddedin.

Başka bir hadiste: ''Benim hadisimi, Allah'ın kitabına kıyaslayın, eğer uyuyorsa o

26 İbn-i Mace, Fiten, 33.

Page 11: Selahaddin kaya seminer

11

bendendir, ben onu demişimdir.''27 Bu hadiste de belirtildiği üzere

ilerde hadis uydurmalarına karşın daha baştan Hz. Peygamber

uyarıda bulunarak Kur’an’a işaret etmiş ve ümmeti bu konuda

uyanık olmaya çağırmıştır.

Temel hadis kitaplarında yer alan bir rivayette Hz.

İsa’nın nüzulü dikkat çekici bir şekilde ifade edilmektedir:

Bu rivayete göre Hz. Peygamber “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin

ederim ki, adaletli bir hükümdar olarak Meryem oğlu İsa’nın aranıza inmesi yakındır.

Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, mal dağıtacak, mal o kadar çok

olacak ki, kimse kabul etmeyecektir.”28 buyurmuştur. Buharî’de geçen bir

rivayette (Hz. İsâ’nın geleceği zaman) bir secdenin dünya ve

içindekilerden daha hayırlı olacağı ifade edilirken Ebû

Hureyre, “İsterseniz ‘Kitab ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak

iman edecektir.’29 ayetini okuyun” der.30  Şu halde bu rivayet, Hz.

İsa’nın kıyamet kopmadan önce geleceğine işaret etmektedir.

Hz. İsa’nın nüzûlü ile ilgili hadisleri nakleden râvîlerin

çokluğu ve güvenilirlikleri de İslam âlimlerinin dikkat

çektikleri bir diğer husustur. Bu ravilerden bazıları

şunlardır: Ebu'l Eşas es-San’ani, Ebu Rafi, Ebul Aliye,

Ebu’d-Derda, Ebu Hureyre, Ebu Malik el-Hudri, Cabir İbn

Abdillah, Huzeyfe İbni Edis, Sefine, Katade, Osman İbnül

As, Nafi İbni Keysani, Velid b. Müslim, Ammar b. Yasir,

Abdullah b. Abbas.

27 Tirmizi, Sıfatu Ehli’l-Cenne, 1; Yıldırım Suat, Peygamberimizin Kur’anTefsiri, İst., 1983, s.138-147.http://www.sorularlaislamiyet.com/article/9848/hadisleri-kur-an-a-arz-etmek-ne-demektir-.

28 Buharî, Buyû, 102; Mezâlim, 31; Tirmizî, Fiten, 54; Müsned, II, 240, 272,290, 394, 538.

29 Nisâ Sûresi, 4/159. ( ن. ن. وإ�� � � ل� م ه Nاب�8 إ ي� ك� لا� إل ن.� إ�� ي� � م Nو ت� ة� ل �8 ل ب ن8 � ة� ف � ب0� و وم م ي�� � و امة� ي� ق�� ون. إل ك � م ي ه� لي� ذإ ع ي� ه� H ش )30 Buhârî, Enbiyâ, 49.

Page 12: Selahaddin kaya seminer

12

İslam âlimlerinin çoğunluğu, Hz. İsa’nın yeryüzüne

ineceğini ve gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağını

kabul etmeyi, nerdeyse önemli inanç esaslarından biri olarak

görmüşlerdir. Diğer taraftan bazı âlimler de onun ref’ini manevi

yükselme anlamında ele aldıklarından dolayı nüzulünü de kabul

etmemişlerdir.

Page 13: Selahaddin kaya seminer

13

İKİNCİ BÖLÜM

NÜZÛL-İ İSA MESELESİNE YAKLAŞIM TARZLARI

Tarih boyunca şahsiyeti üzerinde en fazla tartışma yapılan

kişilerin başında Hz. İsâ gelir. İnsanlar, Hz. İsâ’nın doğuşu

kadar, ölümü üzerinde de tartışmışlardır. Hatta bu tartışmalar

sadece doğumu ve ölümü çerçevesinde kalmamış, kıyametin

kopmasından önce dünyaya gelip-gelmeyeceği ya da yeryüzüne

inip-inmeyeceğine kadar uzanmıştır.31

Nüzûl-i İsâ meselesi üzerindeki tartışmalara göz

attığımızda Hz. İsâ’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne

inip-inmeyeceğine dair üç farklı yaklaşım tarzından söz

edebiliriz.

2.1. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Etmeyenlerin Yaklaşımları

Nüzûl-i İsâ’yı kabul etmeyenlerin bu yaklaşımlarının iki

temel sebebi vardır: Birincisi; ayetlerde yer alan ref’i manevi

yükselme anlamında ele alırlar, her kul için düşünülebilecek

olan öldükten sonra ruhun Allah katına yükselmesinin Hz.

İsâ’nın ruhu için de geçerli olduğunu, onun bedenen göğe

yükselmesinin kastedilmediğini, dolayısıyla, nüzulünün de

gerçekleşmeyeceğini iddia ederler. İkincisi; sahabe döneminde

ref’ ve nüzul hakkında herhangi bir tartışmanın yapılmamış

olması, nüzul ile ilgili rivayetlerin farklılıklar arz etmesi,

ravilerinin ehl-i kitaptan İslam’a geçen şahıslar oluşu ve

delil olarak başvurulan hadislerin ise âhad oluşudur.

31 Murat Sülün, “Nüzûl-i Îsâ Tartışmalarına Kur’anî Bir Katkı”, TarihtenGünümüze Tartışmalı İnanç Meseleleri, ed. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyat FakültesiVakfı Yayınları, İstanbul 2014, s. 103.

Page 14: Selahaddin kaya seminer

14

Özellikle XIX. Yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarında

modernizmin etkisiyle İslam toplumlarında husus yeni

yaklaşımlar sergilenerek geleneksel çizgiden uzaklaşılmış ve

nasslar tekrar te’vil ve yorumlarla farklı bir uslup içinde

gündeme getrirlmiştir. Özellikle bu çizgide olan Muhammed

Abduh, Reşit Rıza, Muhammed Mustafa Meraği gibi son dönem

alimler ref’ i ve dolaysıyla nüzulü kabul etmemişler bu meselenin

ihtilaflı ve subut-i kat’i olmadığından dolayı inanç ve akide

değeri olmadığını söylemişlerdir.

Şimdi Nüzûl-i İsâ’yı kabul etmeyen âlimlerin görüşlerinden

örnekler verelim: Yine bir başka alim Reşit Rıza

(1354/1935),’da ayette geçen “teveffi” kelimesini zahiri üzerine

normal ölüm anlamına geldiğini kabul etmiştir. Bu konuda

rivayet edilenler âhâd haberlerdir. Böyle gaybî, i‘tikâdî bir

husus kat‘î olmayan delile dayandırılamaz. Böyle konularda

yakînî bilgi gerekir. Bu hususta mütevâtir hadis

yoktur.32tezini öne sürerek rivayetlerin ahadlığı üzerinden

meseleye yaklaşıyor.

Son devir ulemasında İzzet Derveze (1888-1984) de Reşid

Rıza’nın görüşlerinin isabetli olduğunu kaydeder. Ona göre

herhâlükârda ayetlerin esas amacı, hadiseyi ortaya koymak

değil, Hz.Îsâ ’nın faziletine, Allah katındaki makamına ve

şerefine işaret etmektir. Ayette de, ölümü ve

yükseltilmesinden önce ona hitap edici bir üslup

kullanılmıştır. Bir şey eklemeden veya tahminde bulunmadan

burada durmak daha isabetlidir.33 görüşüyle ayetler üzerinde

çok fazla yorum yapmamak gerektiğini vurgulamaktadır.

32 Reşid Rıza, Muhammed, Tefsîru’l-Menâr, Mısır, 1960, III/316. 33 İzzet Derveze, et-Tefsiru l-Hadîs, Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri, çev. MustafaAltınkaya, İstanbul, 1998, V/425.

Page 15: Selahaddin kaya seminer

15

Yine bu meseleye ‘manevî bir yükselme’ yönüyle yorumlayan

Tabatabaî (1930-1981), (4/159) âyetini ,Yahudîlerin ve

Hıristiyanların İsa’’yı katl ve haç’a germe iddialarını açık

bir dille yalanladığını kaydeder. Teveffî ölüm anında insanın

ruhunun bedeninden alınmasıdır. Ref’, maddî değil manevî bir yükselmeyi

ifade eder. Yoksa Allah hakkında bir mekan düşünülemez.Ref’ onun

kafirlerin küfür ve çirkinliklerinden manevi anlamda

temizlemek anlamına gelir.34diyerek ref’in maddi yükselme

anlamında anlaşılmaması gerektiğini, dolayısıyla nüzul

inancının da mümteni bir durum olduğunu ifade etmiştir.

Esas bu konuda hararetli tartışmalara sebep olan Mahmûd

Şeltut’tur. (v.1963) Ona göre, Kur’an’da “teveffî”nin ölüm

anlamına kullanımı meşhurdur ve açıktır. Başka bir anlamı

doğuracak açık bir işaret bulunması halinde farklı anlamda

kullanılmıştır.35 Şeltut’a göre, (5/117)’deki “teveffeytenî”

kelimesi başka hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde

apaçık bir şekilde “ölümü “ ifade etmektedir. Bundan başka bu

âyet onun semada olduğu ve âhir zamanda ineceği görüşünü

savunanların iddia ettiği gibi inişinden sonraki ölümü değil,

doğrudan doğruya kendi kavmi ile olan münasebetine işaret

etmektedir. Îsâ’nın ineceğini bildiren rivayetler ise gerek

sözleri gerekse de anlamları bakımından birbirine aykırı olup

aralarında bir birliği gerçekleştirmek mümkün değildir.

Hz.Îsâ’nın nüzûlü ile ilgili Ebû Hureyre hadisi ise haber-i

vâhidir. Âlimlerin söz birliği ile i‘tikâdî, gaybî konular

için temel teşkil etmez. Hz.Peygamberin Mi‘rac hadisesinde

ikinci semâda Hz.Îsâ ve yeğeni Yahya’yı görmesi hadis

34 Tabatabâi, S. Muhammed Hüseyin, el-Mizân, y.y. 1973, III/206-207. 35 Secde, 32/11; Nisâ, 4/97; Enfâl, 8/50; En’âm, 6/61; Hacc, 22/5; Nisâ,4/15; Yûsuf, 12/101.

Page 16: Selahaddin kaya seminer

16

şârihlerinin pek çoğu tarafından cismânî değil ruhî bir

anlamda ele alınması nedeniyle konuyla ilgili bir delil olarak

görülemez. Şeltut’a göre ref’ cesedin yükseltilmesi değil, derece

bakımından yükseltilmedir. Âyetin devamında “inkâr edenlerden seni

tertemiz ayıracağım”36 ifadesi bunun manevî bir şeref ve yüceltme işi

olduğunu gösterir.37 Şeltut ref’ in anlamının maddi değil,

derece bakımından yükseltilmesidir görüşündedir.

Bir diğer muasır alimlerden Fazlur Rahman’a (1919-1988)

göre sûfîlik ve ona yakın kaynaklardan doğan belli inançlar,

zamanla Sünnî inanç sisteminin bir parçası haline geldi.

Mesihin ikinci kez geleceğine ve mehdiye inanma bunun

örneklerindendir. Bu nazariyelerin ahlakî açıdan zararlı

olduğu açıktır. Mesihliğin ilk benimsenmesi ya Şiîlik ya da

sûfilik tarafından olmuştur. İlk benimseyen kim olursa olsun,

onu Sünniliğe sûfiler veya daha çok sûfi hareketin öncüleri

mesihin geleceği ümidini telkin etmek suretiy-le siyasi

bakımdan hayal kırıklığına uğramış ve ahlâkî mahrumiyete terk

edilmiş halk kitlelerini teselli ve memnun etmek isteyen II.

ve III. yüzyılın vâizleri ve teb-liğcileri getirmiştir.38

Fazlur Rahman da ayrı bir yönden olaya yaklaşıyor. Kaynakların

sufilik ve mesihiyyetin benimsenmesinin sonraki asırlarda Şia

etkisi üzerinde dikkat çekiyor.

Hz. İsâ’nın kesin olarak vefat ettiğini, ref’in de nüzulün

de sonraki dönemlerde İslam a giren Hıristiyan unsurların

36 Âl-i İmrân, 3/56. 37 Mahmûd Şeltut, “Îsâ 'nın Ref‘ i”, çev. E. Ruhi Fığlalı, A.Ü.İ.F.D. cilt: XXIII,Ankara, 1978, 320-323.

38 Fazlurrahman, İslâm, çev. Mehmet Dağ-Mehmet Aydın, Ankara, 2000, 333.

Page 17: Selahaddin kaya seminer

17

etkisiyle bu şekilde anlaşıldığını belirten Süleyman Ateş

şöyle der:

Bu âyetleri, âhâd haberlerine dayanarak te’vîl etmek yerinebu hadîsleri te’vîl etmek daha doğrudur. Eğer bu hadîslerrivâyet edildikleri şekilde gerçekten Hz. Peygambertarafından söylenmiş ise, bunlardan şu mânâ anlaşılabilir:Bir peygamber, yaşayan ümmeti içinde anıldıkça mânen yaşar.Hz. Îsâ da dini yaşayıp ümmetince anıldığı süreceyaşamaktadır. Belki bir gün onun ümmeti, Hz. Muhammed’indinin temel prensiplerini uygulamak suretiyle Hz.Muhammed’in dininin ruhuna dönecektir. Gerçeği Allahbilir.39

Nuzülün dinde bir inanç akidesi haline getirilemeyeceğini

savunan Hanifi Özcan’a göre Müslümanlar Hz. Peygamberin son

peygamber olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Hz.

Îsâ’nın kıyamein kopuşundan önce geri gelmesini kabul etmek,

‘hatm-i nübüvevet’ anlayışı ile çelişir.40

Müfessirlerden bir kesimi, Hz. Peygamber(s.a.v.)in,

Mi‘râc’da Hz. Îsâ ve Hz. Yahya’yı, ikinci gökte görmüş

olmasını, Îsâ'nın ruhu ve cesediyle göğe çıktığına delîl

gösterirler. Eğer Hz. Peygamber’in, Mi‘râc’da gökte görmesi,

Hz. Îsâ’nın, cesediyle göğe çıktığına delîl ise, Hz. Yahya’nın

ve diğer peygamberlerin de cisim-leriyle göğe çıktığına

delîldir. Çünkü Hz.Peygamber, öteki peygamberleri de

çeşitligöklerde görmüş idi. Oysa hiç kimse, başka bir

peygamberin ruhu ve cesediyle birlikte göğe çıktığını ileri

sürmemiştir.41 Görüşünü Ateş tefsirinde beyan ediyor. Buradan

anlıyoruz ki Hz.İsa bu görüşte olanlara göre öncelikle ref’ in

anlaşılması konusunda sıkıntılıdır. O yüzden daha ilk başta

39 Süleyman Ateş, Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm, 3/317.40 Hanifi Özcan, Çoğulculuk Problemi, İstanbul, 1998, s.87. 41 Ateş S, Tefsiru-l Kur’an. X/211-212.

Page 18: Selahaddin kaya seminer

18

ref’ sıkıntılı olunca nüzul de doğal olarak gerçekleşmesi

mümkün olmayan bir olaydır.

Bu konuya farklı yaklaşan İshak Yazıcı Âl-i İmrân 55.

âyette geçen “müteveffîke” ifadesini Zümer102 ve En’âm103

sûrelerinde yüklenen anlam (uyutmak) çerçevesinde

değerlendirmek daha uygundur. Çünkü Âl-i İmrân sûresindeki söz

konusu âyette cümlelerin ifadelerine bakılacak olursa,

Hz.Îsâ’nın fiilen ölmediği yerküresinden semâya yükseltildiği

ve inkârcıların (onu öldürmek isteyen nankör Yahudilerin)

elinden Allah’ın yardımı ile kurtulduğu biçiminde bir sonuç

ortaya çıkmaktadır. Yazıcı’ya göre şayet ilk cümledeki

“müteveffîke” ifadesi “ben seni öldüreceğim” tarzında algılanacak

olursa; bu cümlelerin diğer cümlelerle hiçbir uyumlu ve

mantıksal bağlantılarının kalmayacaktır. Zira Yahudiler, Hz.

Îsâ’yı öldürmek istiyordu. Allah da onu kurtaracağını yani,

onun ölümüne engel olacağını âyette açıkça ifade ettiğine

göre, meâl yazarlarımızın bu âyetin birinci ve üçüncü

cümlelerine yönelik olarak “seni öldüreceğim” ve “seni inkârcılardan

kurtaracağım” tarzında yaptıkları çevirilerde mantıklı bir

tutarlılık görülmemektedir.42 Allah Hz.Îsâ’yı Yahudilerin

elinden kurtarmış sonrada bilinmeyen bir zaman ve mekânda onu

öldürmüştür. Şayet onun kurtarıldığı ifade edilip öldürüldüğü

söylenmese bir takım yanlış inançlara açık kapı bırakılmış

olurdu. Her insanın ölümlü olması nedeniyle Hz. Îsâ’nın ölümünden

bahse-dilmeyebilirdi. Ancak insanların yanlış düşüncelere

kapılmalarını önlemek için onun ölümü ayrıca vurgulanmıştır.

Yazıcı meseleye ‘uyutma’ olarak yaklaşmış ve konunun bu

şekilde anlaşılması gerektiği üzerinde duruyor.

42 Yazıcı, İshak, “Edip Yüksel ve Muhammed Esed’in Meâllerine Eleştirel bir İnceleme”,Kur’an Meâlleri Sempozyumu İçinde, Ankara, 2007, I / 327.

Page 19: Selahaddin kaya seminer

19

Hüseyin Atay hoca da meseleye farklı bir boyut getirmiş ve

daha çok Hıristiyan mitolojisi üzerinde durmuştur. Ona göre

“Hz.Îsâ ölmüştür hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir.

Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kur’an’a ilave

yapılamaz. Hz. Îsâ’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve geri

döneceği ile ilgili Hıristiyan mitolojisi İslâmlaştırılarak

Müslümanların arasına sokulmuştur. Hz.Îsâ öldürülmemiş, Allah

onu öldürmüştür. Bu “sen attığın zaman, sen atmadın, fakat Allah attı.”43

âyetindeki gibi bir üslup içerisinde anlatılmıştır. Buna göre

“onlar öldürmediler, ama Allah öldürdü” anlamı verilebilir.44

Konuya şu şekilde açıklık getiriyor.Hz.Ömer’in, Hz.

Peygamberin ölmediğine dair ileri sürdüğü delil Hz.Musa’nın

Tur dağına gitmesiyle örneklenmiştir. Hz. Îsâ’dan

bahsetmemiştir. Hz. Ömer’in Hz. Musa’yı zikredişi âyet-i

kerimeden kendi istidlallerine ve anlayışına dayanıyor. Şayet

Îsâ’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve sonra geleceği Kuran-ı

Kerim’de iddia edildiği gibi açık olsaydı Ömer Musa’yı değil

de Îsâ’yı misal verirdi ve Îsâ ile istidlal daha uygun olurdu.

Böyle olmamasının sebebi Îsâ’nın ölmediği, göğe çıktığı ve

kıyamet öncesi geleceği ilk Müslümanlarca bilinmemektedir.45

Atay hoca Hz.Ömer den örnek vererek ilk Müslümanlar

devrinde böyle bir inancın yokluğunu açıklamaktadır. Bu yönden

bakılırsa Atay’ın anladığı gibi anlamak doğru olmaz. Zira bir

olayda herkes kendi galip delilini kullanarak konuşur. Hz.

Ömer in Hz. İsa’yı örnek vermemesi onun öyle inanmadığının

delili olamaz.

43 Enfâl, 8/17. 44 Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre Araştırmalar I-III, Ankara, 1997, 53-54. 45 Atay, Hüseyin, Ehl-i Sünnet ve Şia, Ankara, 1983, 117

Page 20: Selahaddin kaya seminer

20

Hz. Îsâ’nın ineceğine inanmak, i‘tikâdî bir meseledir.

İtikâd, şekk üzerine kurulmaz, yakîn üzerine kurulur. Hz.

Îsâ’nın ‘göğe çıktığına’ ve ‘âhir zamanda ineceğine’ dair

yakîn (kesin bilgi) ifade edecek bir haber yoktur. Bu konudaki

rivayetlerin hepsi ‘âhâd’ haberlerden ibarettir. Kaldı ki

Îsâ'nın ineceği hakkında anlatılanlar, Ehl-i Beyt’ten, Mehdî

adında âdil bir imamın geleceğine dair anlatılan rivayetlere

çok benzerlik gösterir ki, Mehdî hakkındaki rivayetlerde de

bir kesinlik yoktur. Bu rivayetler mütevâtir olmadığı gibi

meşhur bile değildir. Hadîsçiler katında sahîhin altında bir

derece olan hasen hadîs kabul edilmiştir. Kesinlik ifade

etmeyen bu hadislere akîde inşa edilemez.46 İnanç esasları, en

kat‘î ve açık nasslarla ortaya konulmuştur. Bu bakımdan

ümmetin üzerinde ittifak ettiği hususlarda, hep aynı kat‘iyet

ve sarahatte nasslara dayanılmıştır. Ayrıca Mehdî ve Mesih

rivayetlerinden bazılarının ilk siyasî hizipleşmelerle ilgili

çağrışımlarda bulunması da gözden uzak tutulmamalıdır.47 Deccâl

ile ilgili hadislerin Mehdî hadisleriyle yakın ilgisi vardır.

Bu iki konu birbirine hem mahiyet hem de içerik bakımından

benzemektedir.” 48

Nüzul i İsa’yı ve ref’i tevil ederek yorumlayan ve ne çıktığını

dolaysıyla nede ineceğini kabul etmeyen bu alimler en çok

Hıristiyan tesiri üzerinde durmuşlardır. İslam’a sonradan

katılan yabancı unsurlardan ve kitap ehlinden ve daha önceden

Hıristiyan olup sonradan Müslüman olanların hadis

46 Ateş, a.g.e. X/218. 47 İlhan, Avni, Mehdilik, İzmir, 1976, 140-141. 48 Wach, Joachim, “Dinler Tarihi ve Din felsefesinde Kurtarıcı ve Kurtuluş”, çev. Ali Coş-kun, (Mesih’i Beklerken Mesihçi ve Millenarist Hareketler İçinde)İstanbul, 2003, 147.

Page 21: Selahaddin kaya seminer

21

rivayetlerinde önceki dinlerinin ve kültürlerinin etkisinin

olduğu konusunda baskın görüşe sahiptirler.

Bir başka karşı görüş ise Hüseyin Aydın’ a aittir. Aydın

yine bu meselenin Hıristiyan kültürünün etkisiyle ve zayıf

delillerle olduğunu bunun ise itikadi bir değerinin olmadığını

savunmaktadır. Aydın şöyle demektedir: ” Kur’an nübüvvet

geleneğinin Hz.Muhammed ile sona erdiğini kesin bir dille

şöyle ifade eder: “Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil,

Allah’ın elçisi ve habercilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”49 Diğer

yandan “Senden önce hiç bir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölürsen onlar ebedi mi

kalacaklar?”50 âyeti Allah’ın insanlar için koyduğu ölüm yasasının

değişmeden ve istisnasız bir şekilde işlediğini açıkça ifade

eder. Âyette (3.55) “seni ben öldüreceğim ve ben seni yükselteceğim”

ifadeleriyle Allah Hz.Îsâ’nın ölümünü kendisine izafe

etmiştir. Gerçi bu görüşe sebep ne olursa olsun insan için

ölümü yaratanın Allah olduğu ifade edilerek itiraz edilebilir.

Ancak bir diğer âyette “Îsâ Mesih’i öldürdük! Demelerinden ötürü (belâlara

uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; sadece onlara öyle (olmuş gibi)

göründü.”51 ve bir diğer âyette de “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy

verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız

bilenlerden sorunuz. Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset

olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.”

buyurulmaktadır.52 Bu âyetleri birlikte düşündüğümüzde

yukarıdaki görüşümüz doğrulanmış olmaktadır. Hz.Îsâ’nın canını

almaksızın yükseltilip, sonra dünyaya indirileceği görüşü “her

49 Ahzâb, 33/40.( ا � ان. م ذ ك م� ح ا م ي�8 Nذ إ ج Nن. إ � � م م ك � ال 8 ج � ن. ر� ك� ول ول س � ر� م إهلل� � اث � يQن. وج �� ي� �Tي ان. إل ي�� وك � إهلل� ل� ك �8 ء ب ى� Hما ش ي� ل� ع )50 Enbiyâ, 21/34.

51 Nisa,4/157.( م ه� � ول ا وف� �� ي ا إ�� لي� ن� � ح ف ي� مس� سى إل ي� � ن. ع 8 م إي � ول مرث � رس ا إهلل� لوه وم ن� � ا ف وه وم لت8 ن. ص ك� ه ول �� ي8 H هم ش ل )52 Enbiyâ, 21/7-8.

Page 22: Selahaddin kaya seminer

22

can taşıyanın ölümlü”53 olduğu şeklindeki Sünnetullah’a ters

düşmektedir.”54

Doğrusu bu ve bunun gibi yorumlar biraz zorlama yoluyla

yapılmışa benziyor. Zira Hz. İsa’nın ayetlerde belirtilen

malum mucizleri, kendisinin ölenleri diriltme mucizesi bu

açıdan bakılınca zaten tabii/sünnetullah kanunlarına uymuyor

diye bunları da kabul etmemek olmaz. Dolayısıyla bu görüş

bize göre modernist etkiyle yapılmış bir yorumdur. Ayrıca

İslam’da gayba iman başlı başına bir yer tutmaktadır. Allah

tüm peygamberlerini mucizeleriyle, ikramlarıyla her devirde

desteklemiştir. Bunu kimse inkar edemez. Esasen Hz. İsa’nın

yaradılışı ‘tabii/sünnetullah’ dediğimiz olayla başlı başına

problemlidir. Bu yüzden doğumu ‘sünentullah/tabii’ kanunlar

içinde değil ki, ölümü de pekala bu şekilde olabilir. İtikadi

bir mesele olarak yer tutmasa da, tamamen yok sayılmaz. Hadis

kültüründe vardır ve yer etmiştir. “Yükselme” nasslarda bir

vakıa olarak varsa(ki var), bunun doğal sonucu Nüzul de

hadislerde vardır ve bunu tevil yoluyla da olsa

etkisizleştirmeye çalışmak yerine bu hadisleri “doğru” anlamak

veya doğru yorumlamak suretiyle yeni bir bakış açısı

getirilebilir. Mesela yıllar yılı sahih bir hadis olan “dünya

öküz ve balığın üstündedir” hadisi yüzeysel bakıldığından hep

eleştirilmiş, hatta mevzu olarak nitelendirilmiştir. Yakın

dönemde bu hadis tevil edilerek açıklanınca hiç de öyle yabana

atılacak bir durum olmadığı anlaşılmıştır. Hatta daha da

53 Âl-i İmrân, 3/185. 54 Aydın Hüseyin,Kur’an Bütünlüğü Açısından Hz. İsa’nın akıbeti meselesi. KelamAraştırmaları Dergisi,6:2 (2008), s.17-46.http://m.friendfeed-media.com/5d86d0621adafedfaea1506498d063f41f45d350.

Page 23: Selahaddin kaya seminer

23

ileride bu hadisin çok güzel şeylere işaret ettiği de

görülmüştür.

Aynı şekilde nüzul hadisleri de anlaşılmaya muhtaçtır

düşüncesindeyiz.

2.2. Nassları Te’vil Ederek Nüzûl-i İsâ’yı Kabul EdenlerinYaklaşımları

Nüzul i İsa’yı ve dolaysıyla ref’i tevil ederek yorumlayan ve ne

çıktığını dolaysıyla nede ineceğini kabul etmeyen bu alimler

en çok Hıristiyan tesiri üzerinde durmuşlardır. İslam’a

sonradan katılan yabancı unsurlardan ve kitap ehlinden ve daha

önceden Hıristiyan olup sonradan Müslüman olanları hadis

rivayetlerinde önceki dinlerinin ve kültürlerinin etkisinin

olduğu konusunda baskın görüşe sahiptirler.

Nüzul-i İsa ile ilgili bazı hadisleri zahiri anlama

yüklemenin ve bu hadislerin tamamını reddetmenin güçlüğü

ortadadır. Bu hadisleri tevil ederek yorumlayanlar da vardır.

Âyetlere göre Hz. Îsâ’nın vefatı kesin olduğuna göre bu

âyetleri, âhâd haberlere dayanarak te’vîl etmek yerine bu

hadîsleri te’vîl etmek daha sağlıklı görülebilir. Eğer bu

hadîsler rivayet edildikleri şekilde gerçekten Hz. Peygamber

tarafından söylenmiş ise, bunlardan şu mânâ anlaşılabilir:

Îsâ’nın ruhu, yani ümmeti mahvolmadı, daha yaşayacaktır. Fakat

Kıyametten önce bu rûh, yani İsâ’nın ümmeti, İslâm’a

dönecektir. ‘Bu hadîslerden, Hıristiyanların bir gün Müslüman

olacakları sezilebilir. Tabii bu, hadîslerin yüzde yüz

Hz.Peygamber tarafından söylenmiş olduğu varsayımına göre

böyledir’.55

55 Süleyman Ateş, Tefsir’ul-Kur’an, X/s.211. ? İlyas Çelebi,‘DİA’s.142.

Page 24: Selahaddin kaya seminer

24

Nuzûl-i Îsa meslesi konusunda bir diğer görüş ise İlyas

Çelebinin görüşüdür. ” Nuzûl-i Îsa meslesi hem itikad konusu

değil , hem de makul değil.Şimdi bir İslam gerçeği var hem de

Müslüman gerçeği.Müslümanlar hadislerden ve irşat

kitaplarından beslenerek bir anlayış oluşturdular.Toplumda bu

konuda bir eğilim var.Şimdi bu hadisleri alarak ve bir şekilde

Hz. İsa’nın geleceğini düşünmek Sünnetullaha da uygun

düşmüyor.Fakat bu hadisler etrafında orta dönemde bir icma’

oluşmuş gözüküyor.Bu anlayışı Kur’an a aykırı,dinin ruhuna

aykırı diye reddetmek ilmen doğru olsa bile ,İslam toplumu

dikkate alındığında siyaseten doğru değildir. Buhari ve Müslim

de geçen bu rivayetleri reddetmek bir sıkıntı doğurmaz mı?

Yaralar açmaz mı? Bunun yerine İslam Ansiklopedisinde bir orta

yol deneniyor.Deniliyor ki,bu rivayetlere rağmen bu meseleyi

kabul endeler de olmuş, onu inkar edenlerde olmuş.Bir de orta

yolu tutanlar , yani alimler.Bunlar haklı/haksız diye ayrıma

gitmemişler. Hadisleri inkar gerekmez. “Nüzul den maksadın ne

olduğunu tartışabiliriz”56 diyerek farklı bir düşünce kapısı

açmışlardır”57

Yine bu konuda devamla İlyas Çelebi şu ifadelere yer

veriyor: “Hz. îsâ'nın ölümü ve âhir zamanda dünyaya dönüşüne

ilişkin âyetler açık anlamlı olmadığı ve bu konuda pek çok

hadis bulunduğundan nüzûl-i îsâ olayını bütünüyle reddetmek doğru

değildir. Buna göre îsâ ruhlu-bedenli bir varlık olarak ilâhî

huzura yükseltilmemiş, tabii ölümle ruhu kabzedilmiştir. Ancak

konuyla ilgili hadisler de dikkate alınarak uygun şekilde

te'vil edilmelidir. Buna göre ileriki asırlarda Hz. îsâ'nın

? İlyas Çelebi ,’DİA’ İsa md, s.142.56 İlyas Çelebi,‘DİA’s.142.57 İlyas Çelebi ,’DİA’ İsa’ md, Ankara, TDV, 2000. 22. c. (16, s.585.).

Page 25: Selahaddin kaya seminer

25

mânevî şahsiyetinin ortaya çıkıp insanlığa getirdiği sevgi,

barış, şefkat gibi değerlerin onun mensupları tarafından

uygulanacağını söylemek mümkündür. Muhammed Abduh, M. Reşîd

Rızâ gibi son devir âlimleri bu görüştedir. Halîmî ve

Teftâzânî gibi bazı eski kelâmcılar da nüzûl-i îsâ'ya dair nassları

te'vil etmeyi câiz görmüşlerdir58 tevil ederek bu meseleyi

açıklamanın en güzel yol olduğunu ifade eder.

İlyas Çelebi hoca, bu konunun tamamen reddine karşıdır ve

bu konuda ümmetin icma’ından söz ediyor. Öyleyse infiale sebep

olmamak için hemen ret yoluna gitmek yerine usulünce

tartışılmalı, inceleme ve araştırma yapılarak konu üzerinde

fikir beyan edilmelidir görüşündedir. Bize göre bu iki arada

bir derede gibi bir haldir. Bu durum ise ilmi yaklaşıma uygun

değildir. İlmi yaklaşımda kararsızlık teori demektir. Bu

sadece bir teoriden varsayımdan ileriye gitmez.

Ethem Ruhi Fığlalı hoca da bu konuda ‘Mesih in kıyametten

önce nüzul meselesine, hemen bütün İslam alimlerince ‘mutlak’

olarak bakılmış ve bakılmakta ve böylece ‘Mesih’i intizar’,

Kıyamet ile ilgli haberlerin vazgeçilmez unsuru olarak

karşımızda durmaktadır.Ne var ki üzerinde bunca titizlikle

durulmasına,çağlar boyu yüzlerce ,belki de binlerce

denebilecek çoklukta ‘mesih ‘veya ‘mehdi’nin zuhuruna bağlı

olarak yüzlerce zümreleşme olayına şahit olunmasına rağmen

konu bir iman esası değildir.59g örüşünü ifade ederken bu konu

üzerinde ayetlerin müteşabih oluşu ve rivayetlerin açık ve net

oluşu sebebiyle üzerinde fazla münakaşa yapmanın

gereksizliğine vurgu yapmaktadır.

58 İlyas Çelebi, DİA, isa.md ,Ankara : TDV, 2000. 22. c. (16, 585 s.).59 E.R. Fığlalı, Günümüz İslam Mezhepleri, ‘Mesih ve Mehdi İnancı’,İzmirif ,yay,2008,s.242.

Page 26: Selahaddin kaya seminer

26

Bir diğer dikkat çekici görüş ise Zeki Sarıtoprak’a

aittir.O: “Hz.Îsâ’nın bedeni maddi evrenden kopmak anlamında

ölmüştür, ancak hayatın mertebeleri olduğu gibi ölümün de

mertebeleri bulunmaktadır. Şehitler “ölü” bilindikleri halde,

Kur’an onların ölmediklerini söylemektedir.60 İşte Hz.Îsâ’nın

Allah katına yükseltilmesi de buna benzer bir şekilde bir

başka varlık mertebesine geçmek, boyut değiştirmektir.61 Ancak

Kur’an’da şehitlerin “ölü” olarak nitelenmemesini isteyen âyet

,62 onların dünyevî bir hayat sürdüklerini ifade etmez. Bu

âyetle anlatılmak istenen şehitler dünyevî olanla

kıyaslanamayacak derecede üstün nimetlere ulaşmış olmaları

anlamıyla bu ifadeyi men eder ve âhiretin dünyaya üstünlüğünü

anlatmak ister.

Aslında bu görüş rivayetlere de uygunluk arzetmektedir.

Bize göre de en isabetli görüşün bu olduğunu söylememiz lazım.

Bu konuda bir başka yorum da Celal Yıldırım’a aittir. Ona

göre “Hz.Îsâ ruhu alınmadan Allah katındaki özel makama

yükseltilmiştir. Yeryüzüne inip son görevini yaptıktan sonra

eceliyle ölecektir. Nasıl ki Hz. Muhammed’in Miraç gecesi

biyolojik yapısı ruhî yapısına dönüşerek bir bakıma tamamen

ruhlaşıp öylece yüceldiyse Hz. Îsâ’nın durumu da böyle

olmuştur.”63 İnsanın biyolojik yapısı dünya dışında olmaya

müsait olmadığından dünya dışında olmak ölmek anlamına

geliyor. Maddi bünyenin ölmesi yok olmak anlamına gelmeyip

dünyevî hayat süresinin sona ermesi anlamına geliyor.

Hz.Îsâ’nın döneceğini savunanlar onun dönüşünü görevini tam

60 Bakara, 2/154. 61 Sarıtoprak, Zeki, Nüzûl-i Îsâ Meselesi, İzmir, 1997, 152. 62 Bakara, 2/154. 63 Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, İstanbul, t.y. II/925.

Page 27: Selahaddin kaya seminer

27

yapma veya görevini tamamlama ile de ilgisinin olduğunu dile

getiriyorlar. Oysa ki Hz. Îsâ’nın görevini eksik yaptığı ya da

tamamlayamadığına dair bir ifadeye Kur’an’da

rastlanmamaktadır.

Celal Yıldırım bu hususta Hz. İsa’nın durumunu Mirac’ta

Hz.Muhammed in durumuna benzeterek meseleye yaklaşıyor. Nasıl

ki Miracta Hz. Peygamber in ruhu cesediyle bütünleşerek

Allah’ın huzuruna yükseldiyse İsa’nın ref’ini de bu şekilde

anlamak mümkündür.

İshak Yazıcı da Hz.Îsâ’nın nüzûlüne dair haberlerdeki

hakiki manayı gündem dışına itmemek kaydıyla, söz konusu

ifadelerden Batınî (iş‘arî) bazı çıkarımlarda bulunmanın

mümkün olduğunu belirtir.64

Said Nursi konuya farklı bir yorum getirmiş, meseleyi iki

yönlü olarak ele almış ve Hz. İsa’nın nüzûl keyfiyetini iki

şekilde olabileceğini belirtmiştir. Hem cismen hayatta

olduğunu hem de âhir zamanda kıyamet alametleri nevinden

Hıristiyanlığın tasaffisi için yeryüzüne ineceğini

söylemektedir. Ancak Nursi de sonuçta nüzul olayını “Allah ın her

şeye gücüc yeter” nassına bağladığını görüyoruz.. Ref’ile ilgli

zaten problem yoktur. Ancak ref de de mahiyet açısından tevil ve

yorumlara gidilebilir.

Yine Said Nursi de eserlerinin değişik yerlerinde Hz.

İsa’nın ahir zamanda geleceğini, kendisine ait fonksiyonu eda

edeceğini, ancak bu gelişinin iki farklı şekilde olabileceğini

ele alır. Ona göre bu geliş, maddî olarak bizzat vücuduyla

gelmesi şeklinde olabileceği gibi, âyet ve hadislerde

64 Yazıcı, İshak, “Kur’an’a Göre Hz.Îsâ ’nın Ref ‘i ile İlgili Âyetlerin Yorumlarının Tahlili”,O.M.Ü.İ.F.D. sayı: 20-21, Samsun, 2005, 97.

Page 28: Selahaddin kaya seminer

28

anlatılan ifadelerin yorumu olarak ahir zamanda

Hıristiyanlığın tasaffisi şeklinde olabilecektir. 65

Nursi, meseleyi iki yönlü olarak ele almış ve Hz. İsa’nın

nüzûl keyfiyetini iki şekilde olabileceğini belirtmiştir. Nüzul

meselesini mehdilik ile aynı katogoride ele almıştır. Hem

cismen hayatta olduğunu hem de ahir zamanda ‘kıyamet alametleri

‘nevinden ‘Hıristiyanlığın tasaffisi’ için yeryüzüne

ineceğini söylemektedir. Hıristiyanlık tasaffi ederse yine

Hıristiyanlık olarak kalmaz mı?Hıristiyanlıktan ziyade

Hıristiyanların tasaffisi belki mümkün olabilir. Allah son din

olarak İslam’ı seçmiştir.

2.3. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Edenlerin Yaklaşımları

Nüzûl-i İsa’yı kabul edenler, daha çok bu olayın ‘kıyamet

alametleri’ olarak meydana geleceğini, dolayısıyla olağanüstü

olaylar cinsinden kabul etmeleri dikkat çekmektedir. Son devir

alimlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyeti şöyle

yorumlamaktadır: “Muhakkak ki o, saat (kıyamet) için bir

ilimdir de, saatin/kıyametin geleceğini, ölülerin dirilip

ayağa kalkacağını bildiren bir delil, bir alâmettir. Çünkü

İsa’nın gerek ortaya çıkışı gerek ölüleri diriltme mucizesi ve

gerekse ölülerin ayağa kalkmasını haber vermesi itibarıyla,

kıyametin meydana geleceğine bir delil olduğu gibi, hadiste

haber verildiğine göre, nüzûlü de Kıyametin

alametlerindendir.”66 Burada Elmalı’lının dikkat çektiği nokta,

Hz. İsa’nın şahsına münhasır hayattayken göstermiş olduğu

mucizeler üzerinden meseleye yaklaşmaktadır.

65 Said Nursi, Mektûbât, İstanbul, 2000, 69.66 Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, Azim Dağıtım, İstanbul ts. 7/57-58. 

Page 29: Selahaddin kaya seminer

29

Başka bir açıdan da Fahreddin Razi (ö.606/1209) bu konuya

yaklaşmıştır. Teveffi kelimesinin asıl anlamı üzerinden

yaklaşarak ref’in ‘ruh-meal-cesed’ olacağını söylemektedir. Hz.

İsa’nın ref’ inin sadece ruhu ile olacağını söyleyenlerin

ilerde olabileceğini öngörmüş ve şöyle demiştir: ‘Teveffi’

kelimesi bir şeyi tam ve noksansız olarak almak anlamına

gelir. Allah Teâla insanlardan bir kısmının hatırına Allah ın

yükselttiği şeyin Hz. İsa’nın bedeni değil, ruhu olduğu

fikrinin geleceğini bilince Hz. İsa’yı ruhu ve bedeniyle

birlikte bütün olarak ref’ine delalet etmesi için “teveffî”

kelimesini kullanmıştır. Zira bu kelimede tastamam almak

manası vardır. Allah’ın yükselttiği şeyi tam ve noksansız

olarak almak anlamına gelir. Bu itibarla ref’in anlamında

“tastamam almak” olduğuna göre yükselmenin maddi ve ruhi

olduğunu67 ifade eder. Razi, ‘Teveffi’ kelimesi üzerinden

konuya yaklaşarak bunun anlamının ‘tastamam olması’ sebebiyle

ref’ in maddi ve manevi olarak birlikte gerçekleştiğini68savunmaktadır.

Yine günümüz araştırmacılarından Ebu Bekir Sifil de bu

konuda Nüzul-i İsa’nın olacağını, kaynaklarda geçen rivayetlerin

sağlam olduğunu tevatür derecesinde olmasa da bunların

reddinin mümkün olmadığını ifade ediyor. Israrla ve hararetle

bu meselenin vuku bulacağını bunda herhangi bir şüphenin

olmadığını savunmaktadır. Nüzul-i İsa inancının Hıristiyan

kültürünün etkisiyle İslam akaidine girmiş olduğunun iddia

edilmesi, aynı konuda yüzden fazla uydurma hadisin İslam’ın en

güvenilir kaynaklarına girmiş olduğunun söylenmesi demektir”69

67 Râzî, Mefatihu’l-ğayb, 27/191.68 Zeki Ünal,Hz.İsa’nın Dönüşü Meselesi,Tdv yayınları,Ankara,2011,s.118.69 Ebu Bekir Sifil, Bir itirazın Tahlili,Erkam yay,İstanbul,2010, s. 62.

Page 30: Selahaddin kaya seminer

30

diyerek buna itiraz edip bunun bir zihin tutulması olduğunu

dolaysıyla aynı neslin Kur’anı nakleden nesil olduğu

dolaysıyla bu sözlere bu mantıkla Kur’an dan da şüphe etmeyi

gerektirdiği gibi bir durum hasıl olur” diyerek itiraz

ediyor. Zira tıpkı hadisleri olduğu gibi Kur’an ı da bize

nakleden o nesillerdir. Bu ise muhaldir diyor. Bu noktada

“Muhakkak ki Zikri (Kur’an ı biz indiridik, onu koruyacak olan da biziz”70 ayetini

zikrederek bu söylemin hiçbir ilmi değeri olmadığını ifade

ediyor.

Öte yandan eleştirilerine bu konudaki itirazını

bidatçılıkla açıklayarak devam ediyor. “Nevzuhûr bir ‘bidati’

Kur’an’la aynileştirerek aksinin ise Kur’an la çelişmek

anlamlına geleceğini söylemeyi; sahabe tabakasından itibaren

Ümmet-i Muhammed in tüm alimlerini “Kur’an’la çelişkiye

düşmekle itham etmek, aslı esası olmayan bir hurafeyi İslâm

kaynaklarına sokmakla suçlamayı bırakınız! Ümmetin üzerinde

ittifak ettiği bir inanç esasını “vehim, senaryo ,önyargı, ön

kabul, saptırma ve çarpıtmadan “ ibaret sanıp reddetmek yerine

kendinize Kur’an ve Sünet algınız üzerinde bir kez daha

düşünme şansı tanıyınız!” diyerek; Nüzul-i İsa’yı reddeden ve

tevil ederek başka anlamlar çıkaranlara “algı” yanlışlığı ve

selef in alimlerini hafife almakla suçlamaktadır.Bunun yanında

çok fazla rivayeti hiçe saymak ilk nesil râvileri tahfif etmek

olduğundan bunun ilmi bir karine olamayacağı üzerinde

durmaktadır.

Devamla Ebu Bekir Sifl diyor ki: “ Biz Ehl-i İslam ehl-i

kitap çağdaşlarımızın aksine, akidemizi konjektürel

gelişmelere bağlı olarak tespit etmeyiz. Akide bizde beşer

70 Hicr, 15/9. ( ا �� ي ن. إ�� خ � ا ت ي� ل ز�� � ر ي ك � ا إل ذ�� �� ي ون.� لة وإ�� ظ| �� اف خ ل )

Page 31: Selahaddin kaya seminer

31

müdahalesiyle, insiyatifiyle konmaz ve değiştirilemez. Akide,

tamamen nasslar çerçevesinde oluşmuş akideyi, bu sistemi

savunmak için oluşturulmuş olan sistemin adıdır. Beşeri

insiyatif olsa olsa bu sistemi savunmak noktasında devreye

girer. Ona bir madde eklemeye , ondan bir madde çıkarmaya veya

bir maddeyi ta’dil edip,değiştirmeye ya da üzerinde oynamaya

ne hakkımız ne de haddimiz vardır ne de haddimiz!!” diyerek

metot yanlışlığı üzerinde duruyor.

Sonuç ta şöyle bir kanaate varıyor: “Nüzul-i İsa as.

Meselesi de böyledir; bunu biz ne ehl-i kitaptan aldık, ne de

onların etkisinde oluşturduk. Bu başından beri var olan bir

ilkedir, var olan bir inanç umdesidir. Dolayısıyla bize düşen

geçmişte olduğu gibi bu gün de her türlü konjonktüre rağmen,

olumlu- olumsuz her türlü şartın rağmına, bu itikadi ilkeyi,

umdeyi muhafaza etmek, müdafaa etmektir. Yüce Mevla, doğru

tarafta olanların yardımcısıdır”.71

Sifil daha çok kaynakları reddedenlerin metotlarının

yanlışlığı üzerinde durarak usül yanlışlığına dikkat çekerek

rivayetlerin sağlamlığı ve bunun bir inanç akidesi olduğu

üzerinde ısrarla duruyor. Nüzul-i İsa’yı reddetmenin tamamen

modernist bir yaklaşım tarzıyla geçmişi inkar psikolojisiyle

olduğunu ifade ediyor.

Bir başka yaklaşım tarzıyla bu mesleyi kabul eden günümüz

alimlerinden M Fethullah Gülen ise: “Meselenin dini

temellerine gelince, Hz Mesih in ahir zamanda tekrar dünyaya

döneceğini ve nüzul keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar

rivayet vardır. Bu rivayetlerden en az kırk kadarı ,hadis

kriterleri açısından sahih sayılır.yani erbabınca itimat

71 Ebu Bekir Sifil, age,s. 62.

Page 32: Selahaddin kaya seminer

32

edilen hadislerdir.Yirmi kadarı da hasen kabul edilir.Ondan

bir derece düşük de olsa sıhhatine güven duyulan

hadislerdir.Yirmi-otuz kadar da zayıf hadis vardır” diyerek

Nüzul-i İsa’nın olacağını ve bu rivayetlerden anlaşılan şekliyle

mümkün olduğunu ifade eder. Yine Gülen, amentü esasları gibi

olamadığını, şayet olmuş olsaydı ilk dönem ulema tarafından

eserlerinde işlenirdi. Maturidi ve Eş’ari gibi alimler bu

mevzuya eserlerinde fazla yer vermemişlerdir.72 görüşündedir.

Yalnız burada özellikle yeni dönem ulemanın itirazı işte

tam da bu noktadadır. İtikadi bir mevzuda âhad haberlerin

delil çıkarmada yetersiz olduğudur.

Buna itiraz mahiyetinde Muhittin Akgül de bu konuda şu

yorumda bulunmaktadır:”Bu kadar delile rağmen bir kısım

kimselerin bu konuya inanmaması ve sebep olarak da,

"Resûlullah (s.a.s.) son peygamberdir, ondan sonra peygamber

gelmeyecektir, bu inanç başka dinlerden geçmiştir ve böyle bir

Hz. İsa beklentisi insanları tembelliğe iter." şeklindeki

düşüncelerin haklı bir gerekçesi de yoktur. Zira Hz. İsa’nın

nüzûlüne inanma, Resûlullâh'ın (s.a.s.) peygamberliğinden sonra

yeni bir peygamber şeklinde gelmesi değil, aksine Hz.

Muhammed’in (s.a.s.) diniyle amel etmesi şeklindedir. Zaten

değişik hadislerde de Müslümanlara namaz kılarken imamlık bile

yapmayacağı, onun da İslâm ümmetinden bir fert olarak

Müslümanların o günkü emirine uyacağı bildirilmektedir.73 Böyle

bir inancın başka dinlerde de olduğu meselesine gelince bu da

doğru bir yaklaşım değildir. Zira İslâm’daki bir konunun başka

dinlerde olması, onun yanlışlığının değil, aksine doğruluğunun

72 http://www.herkul.org/kiriktesti/index.php?view=article&article_id=101.73 Müslim, İman, 71.

Page 33: Selahaddin kaya seminer

33

delilidir. Çünkü İslâm, kendinden önceki dinlerin bir anlamda

özü, bir anlamda da tahrif edilen yönlerinin musahhihidir.

Nice İslâmî prensip vardır ki, bunlar bütün dinlerde de

vardır. Mesela namaz, oruç gibi İslâm’ın temel şartları bütün

dinlerde vardır. Ama hiçbir zaman çıkıp da: "Bunlar başka

dinlerde de vardır, dolayısıyla bunlar doğru değildir."

demiyoruz. Böyle bir inancın insanları tembellik ve

ümitsizliğe atması bahanesine gelince bu da doğru değildir.

Tam aksine böyle bir düşünce, insanların ümitsizlik ve

tembellik hasletinden uzaklaşmalarına vesile olur. Özellikle

günümüzde ezilmiş, hor ve hakir görülmüş, ülkeleri işgale

uğramış, dolayısıyla ümit ve azim adına hiçbir şeyi kalmamış

toplumlar, hiç yıkılmayacak, azim ve ümidini kaybetmeyecek ve

sürekli yükselme ve kazanmanın mücadelesini vereceklerdir”.

Hamdi Yazır da Muhittin Akgül de nüzul meselesini ‘kıyamet

alametlerinden’ olağanüstü olaylar cümlesinden mütalaa ederek,

zaten Hz. İsa’nın daha önceki hayatına bakıldığında gerek

doğumu, gerek babasız dünyaya gelmesi, beşikteyken konuşması,

ölüleri Allah’ın izniyle diriltmesi, gibi harikulade mucize

nevinden icraatlarına bakıldığında, Allah Teala’nın Hz. İsa’ya

böyle ikram ve ihsanlarda bulunduğundan hareketle Nüzul-i İsa nın

mümkün olduğunu öngörmektedirler.

Muhammed Aydın ise,:Kevseri üzerine yaptığı bir tahlil

üzerine şu görüşlere yer verir: “Hz. İsa nın doğuşu,

vefatı,nüzul ü gibi olaylar alışılmışın dışında akıl üstü

düzeyde gerçekleşmiş olduğundan,bazıları tarafından

garipsenmiştir. Sonuçta bu kişiler, Hz. İsa ile ilgli nüzulü ,

ref i ve doğuşu ile ilgli ayetleri ve hadisleri yorum yoluna

gitmişlerdir. Halbuki Kur’an ı Kerim Hz. İsa’nın

Page 34: Selahaddin kaya seminer

34

mensuplarından olan Ashab-ı Kehf in üçyüz dokuz yıl kadar

mağarada yarı ölü vaziyette bir hayat yaşadıklarını daha sonra

da diriltilip ecellerini tamamladıktan sonra öldüklerini haber

vermektedir.74 Mensuplarının gördüğü böyle bir nimeti davanın

asıl sahibi niye görmesin? Yorumunda bulunarak bu meselenin

gerçekleşmesi mümkün hadisattan olduğu75 kanatindedir. Ayrıca

Kevseri’nin de bu görüşte olduğunu ifade etmektedir.

Görmekteyiz ki Nüzuli İsa’yı kabul edenler rivayetleri yok

saymamakta ve bunların ravilerinin öyle hemen bir çırpıda yok

sayılabilecek, görmezden gelinecek kişiler olmadığını dile

getiriyorlar. Özellikle Merhum M. Hamdi Yazır’ ın da

belirttiği gibi “Kıyamet alametleri” nevinden gerçekleşmesi

mümkün olaylardan saymak daha uygun olduğu kanaatindeyiz.

2.4. Nüzûl-i İsa’yı Reddedenlerin İ’tikâdî Durumu

Kelamî açıdan Nuzül-i İsa konusu incelenebilmesi için kapalı

değil mutlak bilgi gerekmektedir. Nuzül-i İsa ile ilgili

hadislerin mütevatir hadis olmaması bu değerlendirmeyi

sağlıklı kılmamaktadır. Nüzûl-İ isa ile ilgili hadislerin

mütevatir olduğunu kabul edenler bile manevî tevatürü

kastettikleri için konu nasslar açısından kesinlik arz

etmemektedir. Hadisler değerlendirildiğinde hadislerin âhad

haber olduğu görüşünü ifade edebilriz. Âhad haber başka din ve

kültürlerin düşünce, inanç ögelerini taşıyabilir,

yansıtabilir. İslam inancına zarar vermek isteyenlerin

bilerek, isteyerek bu haberler kanalıyla inanç sistemini

74 Kehf 9/27 75 Muhammed Aydın, Sakarya üniv ilhFak,http://reddulmuhtar.com./index.php/169-hz-isa-n-in-vefati-ve-nuzulu-baglaminda-m-zahid-kevserinin-ilgli-kuran-ayetlerine-yaklasimi.htm#stash.Seaı8Eb.dpuf.

Page 35: Selahaddin kaya seminer

35

bozmak istemiş olabilecekleri ihtimal dâhilindedir. Bunun

yanında rivayet olunan hadislerin Kur'an-ı Kerim'e ters

düşmeyecek şekilde olması gerekmektedir ve Kur'an' ters

düşmeyen, Allah'ın ayetleriyle çelişmeyen rivayetlerin kabul

edilmesi gerekir.

Bunun yanında Kur'an'da Nüzûl-i İsa konusu hakkında sarih bir

ayet yoktur. Müfessirler ve muhaddisler çeşitli görüşler beyan

ederken ve Kur'an'ın zahiriyle hiç temas etmediği bir hususun

haber-i vahid ile inanç esası haline getirilmesi mümkün

görülmemektedir. Şayet rivayet olunan hadislerden biri ya da

birkaçı Kur'an'ın temel ilkeleriyle, iman esaslarıyla ters

düşüyorsa reddedilmelidir. Nüzûl-i İsa iman prensiplerinden

değildir, konu kesinlik arzetmemektedir. Âhad haberler kesin

bilgi veren delil haline gelebilmesi için çeşitli karinelerle

desteklenmesi gerekir. Bizim burada önemseyeceğimiz nokta, bu

tür haberlerin Müslümanın hayatında ne anlama geldiği ve onun

ne kadar bağlaması gerektiği konusudur.

Hz. İsa'nın göğe yükseltilmesi bir İman esası değildir.

Bunu inkar eden tekfir edilmez. Ne Kur'an-ı Kerimde, ne de

sahih sünnette, Hz. İsa'nın cismen göğe çıktığı, halen orada

diri olduğu ve ahirete yakın zamanda oradan yeryüzüne ineceği

hususlarında kalplerin tatmin olmasını sağlayacak bir inancı

oluşturacak sağlam ve açık delil bulunmamaktadır.

Bütün bu konuda zikredilen ayetlerin ifade ettiği mana,

Allah'ın, Hz. İsa'ya onu eceline yetireceği, kendisine

yükselteceği ve inkâr edenlerden de koruyacağı vaadinde

bulunmasıdır. Bu vaat; gerçekleşmiş, düşmanlarından onu

Page 36: Selahaddin kaya seminer

36

kurtarmıştır.76 öldürememişler, haça da gerememiş, Allah onu

eceline yetiştirmiş ve kendine yükseltmiştir.

Kim, Hz. İsa’nın cismi ile göğe yükseldiğini, bu ana

kadar orada diri olduğunu ve ahir zamanda yeryüzüne ineceğini

inkar ederse bunlar subut-i kat i olmadığından inkarcı

sayılmaz. İslam ve iman dairesinden de çıkmaz. Buna dinden

çıkmış ta denilmez. Bilakis bu kişi Mü'min, Müslümandır.

Öldüğünde iman ehlindendir. Diğer inananların cenaze namazı

kılındığı gibi onun da cenaze namazı kılınır. Müslüman

kabristanlığına gömülür. Allah katında imanında bir şüphe de

yoktur. Bu şekilde İslam alimleri Nüzul-i İsa’nın itikadî değerini

açıklamışlardır.

Hadis kaynaklarından da anladığımız kadarıyla rivayetlerin

‘âhad ve zayıf’ olmaları gibi sebeplerden dolayı tartışmalı

mevzular arasında sayılabilir.

Bu meseleye yok hükmünde bakılamaz ve hadis

kaynaklarımızda vardır. İtikat derecesinde kıymet ifade etmese

de diğer ahlâk, muamelât vb. konularda olduğu gibi, inananlara

da inanmayanlara da bağlayıcılık özeliği olmadığını

dolayIsıyla inkar etmek değil de “açıklamak, tevil etmek”

yoluyla kabul edilmelidir kanaati hakim görüştür.

76 Enfal 8/30

Page 37: Selahaddin kaya seminer

37

SONUÇ

Nüzul-i İsa meselesiyle alakalı yaklaşım tarzlarına bakarken

üç görüş tespit ettik. Bunlar, Nüzul-i İsa’yı beden ve ruhen

olacağını kabul etmeyenler, Nüzul-i İsa’yı beden ve ruhen olacağını

kabul edenler ve bir de bu rivayetleri tevil ederek kabul

edenler olarak görüyoruz.

Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki

kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil

olabilecek ayetler sarih/açık değildir. İslam'ın ikinci temel

kaynağı hadislerde ise, ref'(göğe yükselme) açık değildir. Bir

bakıma “Nüzul, Ref’in bir sonucudur diye kabul edilirse Ref’ de Hz.

Peygamberin hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki

nüzul Ku’ran’da açık değilse, Ref’ olayı da hadislerde açık

değildir.

Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken kıyamete yakın zuhur

edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden olağandışı bir hadise olarak

görenlerle, bunun olmayacağını ve rivayetlerin âhad oluşundan

dolayı böyle bir şeyin olmayacağını söyleyenlerle, bu

rivayetleri yorumlayarak yeni yaklaşım ve te’viller yaparak

meseleyi açıklayan alimlerin görüşlerini, yaklaşım tarzlarını

incelemeye çalıştık.

Nüzul-i İsa konusunda rivayetlerin açıklanması konusunda en

çok sığınılan ayet “Allah'ın her şeye gücünün yeter “ fikri ile

açıklamaya çalışılması dikkat çekicidir. Allah Teala

kevnî/tabii kanunları Peygamberlerine de ayrıcalık olamadan

uygulamış ve onlar da “beşer” olmanın sorumluluklarını yerine

getirerek yaşamışlardır. Daha da önemlisi “beşer peygamber” oluşu

bu konuda önemli bir husutur. Allah rahmet ve kereminden zaman

Page 38: Selahaddin kaya seminer

38

zaman peygamberlerine de ikram-ı ilahi nevinden ihsanlarda

bulunmuştur. Evet “Allah dilerse her şeye ol der oda oluverir”77 ancak

kaynaklar da gösteriyor ki, Kur’an’da Ref’ meselesi açık ve

sarih olduğu halde, nüzul meselesine yer verilmemiştir. Hadis

kaynakları da mütevatir olmayıp (manevi mütevatir diyenler de

vardır), âhad haberlerden oluştuğu için kuvvetle muhtemel

delil değeri taşımamktadır. Nüzul-i İsa’yı kabul etmeyenler

meseleye bu yönden yaklaşmışlardır Bir de insanlık ne zaman

zor dönem geçirmiş işte o zaman bir “kurtarıcı” beklentisi hasıl

olmuştur. Meseleye “Mesih” sıfatı ile yaklaşanlar da vardır.

Öte yandan dikkat çekici bir husus, zaten ta baştan Hz.

İsa’nın doğumu, beşikte konuşması, insanları tedavi edip

körleri iyileştirmesi, ölüleri (Allah’ın izniyle) diriltmesi

başlı başına“sünnetullah” dışında mucizeleridir. Hal böyle

olunca Nüzul-i İsa’da gibi inanç akidesi nevinden olmasa da

mümkinât dahilinde görülebilir düşüncesinde olanlar da

vardır. .

En doğrusunu yalnız Allah bilir.

77 Yasin 34 / 82

Page 39: Selahaddin kaya seminer

39

KAYNAKÇAAydın, Hüseyin, “Kur’an Bütünlüğü Açısından Hz. İsa’nın Akıbeti

Meselesi”, Kelam Araştırmaları Dergisi, 6:2 (2008), s.17-46.www.kelam.org.

Aydın, Muhammed, Sakarya üniv ilhFak,http://reddulmuhtar.com./index.php/169-hz-isa-n-in-vefati-ve-nuzulu-baglaminda-m-zahid-kevserinin-ilgli-kuran-ayetlerineyaklasimi.htm#stash.Seaı8Eb.dpuf.

Çelebi, İlyas, “Îsâ”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 472-473.

Fığlalı, E.Ruhi, Günümüz İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat VakfıYayınları, İzmir 2008.

Özcan, Hanifi, Matürîdî’de Bilgi Problemi, İstanbul 1998.

Özervarlı, M. Sait, “Selefiyye”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009, s. 399-402.

Sifil, Ebu Bekir, Bir itirazın Tahlili, Erkam Yayınları, İstanbul 2010.

Murat Sülün, “Nüzûl-i Îsâ Tartışmalarına Kur’anî Bir Katkı”, TarihtenGünümüze Tartışmalı İnanç Meseleleri, ed. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyatFakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 2014, s. 103-115.

Topaloğlu, Bekir-Çelebi, İlyas, Kelam Terimleri Sözlüğü, İsam Yayınları,İstanbul 2013.

Ünal, Zeki, Hz.İsa’nın Dönüşü Meselesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,Ankara 2011.

Üzüm, İlyas, “Mücessime”, DİA, XXXI, İstanbul 2006, s. 449-450.

Yavuz, Yusuf Şevki, “Müşebbihe”, DİA, XXXII, İstanbul 2006, s. 156-158.

Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Azim Dağıtım, İstanbul.

Page 40: Selahaddin kaya seminer

40

İÇİNDEKİLERGİRİŞ............................................................1

BİRİNCİ BÖLÜM....................................................2AYET VE HADİSLERDE REF’ VE NÜZÛL..................................2

1.1.................................................Sözlükte Ref’2

1.2................................Kur’an’a Göre Hz. İsa’nın Ref’i2

1.3.................................................Nüzûl Kavramı3

1.4. Kur’an’da Nüzûl-i İsa Meselesi.............................41.5. Rivayetlerde Nüzûl-i İsa Meselesi..........................7

İKİNCİ BÖLÜM.....................................................9NÜZÛL-İ İSA MESELESİNE YAKLAŞIM TARZLARI.........................9

2.1. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Etmeyenlerin Yaklaşımları.............92.2. Nassları Te’vil Ederek Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Edenlerin Yaklaşımları...................................................152.3. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Edenlerin Yaklaşımları...............19

2.4. Nüzûl-i İsa’yı Reddedenlerin İ’tikâdî Durumu..............22SONUÇ...........................................................25

KAYNAKÇA........................................................26İÇİNDEKİLER.....................................................27