GİRİŞ Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil olabilecek ayetler sarih değildir. İslam'ın ikinci temel kaynağı hadislerde ise, ref' (göğe yükselme) yoktur. Bir bakıma, nüzulü ref'in sonucu olarak kabul edersek ref’ de Hz. Peygamberin hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki nüzul Ku’ran’da açık değilse, ref’ olayı da hadislerde açık değildir. Çalışmamız iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde ref’ ve nüzul kavramlarını, Kur’an’da ve rivayetlerdeki yerine bakmaya çalıştık. İkinci bölümde ise Nüzûl meslesine yaklaşım tarzlarını ele aldık. Rivayetlerdeki şekliyle nuzûlü kabul edenler, kabul etmeyenler ve yorum yaparak kabul edenler olarak üç kısımda karşılaştırma yaptık. Sonuç bölümünde ise yaklaşım tarzlarının değerlendirmesini yaptık. Meseleyi kabul edenler, Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken kıyamete yakın zuhur edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden olağandışı bir hadise olarak görürler, kabul etmeyenler ise rivayetlerin inanç akidesi oluşturabilecek mahiyette olmadığı bakımından itiraz ediyorlar. Bir diğer grup ise rivayetlerin muğlak oluşu sebebiyle yorum katarak izah yolunu seçmişlerdir.
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
GİRİŞ
Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki
kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil
olabilecek ayetler sarih değildir. İslam'ın ikinci temel
kaynağı hadislerde ise, ref' (göğe yükselme) yoktur. Bir bakıma,
nüzulü ref'in sonucu olarak kabul edersek ref’ de Hz. Peygamberin
hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki nüzul Ku’ran’da
açık değilse, ref’ olayı da hadislerde açık değildir.
Çalışmamız iki bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde ref’ ve nüzul kavramlarını, Kur’an’da ve
rivayetlerdeki yerine bakmaya çalıştık.
İkinci bölümde ise Nüzûl meslesine yaklaşım tarzlarını ele
aldık. Rivayetlerdeki şekliyle nuzûlü kabul edenler, kabul
etmeyenler ve yorum yaparak kabul edenler olarak üç kısımda
karşılaştırma yaptık. Sonuç bölümünde ise yaklaşım tarzlarının
değerlendirmesini yaptık.
Meseleyi kabul edenler, Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken
kıyamete yakın zuhur edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden
olağandışı bir hadise olarak görürler, kabul etmeyenler ise
rivayetlerin inanç akidesi oluşturabilecek mahiyette olmadığı
bakımından itiraz ediyorlar. Bir diğer grup ise rivayetlerin
muğlak oluşu sebebiyle yorum katarak izah yolunu seçmişlerdir.
Sözlükte Ref’ fiilinin aslî (birincil) anlamı bir nesneyi
yukarı kaldırmak ve yükseltmek demektir. Arapçada bu deyim
“rafeahû-rafean” şeklinde kullanılır. Bunun zıddı, bir nesneyi bir
yere koymak, indirmek anlamına gelen “ve-da-a-hû” fiilidir. Ref‛
fiili, bir kimsenin makam ve derecesini yükseltmek anlamına da
gelir. Ayrıca birini hâkim huzuruna çıkarma manasında da
kullanılır. Ayrıca tarladaki ekinin hasattan sonra harman
yerine taşınıp kaldırılması da ref‛ fiiliyle ifade edilir.1
1.2. Kur’an’a Göre Hz. İsa’nın Ref’i
Hz. İsâ’nın ahirzmanda bir kıyamet alameti olarak
yeryüzüne ineceğine dair inanç, Kur’an-ı Kerim’de onun
kaldırılması yani ref’ edilmesini belirten ayetlerin çeşitli
şekillerde yorumlanmasına dayanır. Kur’an’da Hz. İsâ’nın ref’i
ile ilgili başlıca âyetler şunlardır:
Hani Allah buyurmuştu ki: Ey İsâ! Ben seni ölmüş (gibi) yapacağım, seni bana(katıma) yükselteceğim, seni inkarcılardan aklayıp paklayacağım(kurtaracağım) ve sana uyanları kıyamet gününe dek inkarcıların üstündetutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Bende ihtilafa düştüğünüz şeylerhakkında aranızda hükmümü vereceğim.2
Halbuki onu (İsâ’yı) öldürmediler ve onu salbetmediler (asmadılar);fakat(öldürdükleri) onlar için (İsâ’ya) benzetildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler,
1
2 Âl-i İmrân, 3/55. ( ذ� ال إ�� ��� ق ا إهلل� � ى ي س�� ي� � ي� ع ��� ن� ك� إ�� ي��� �� وف ت� ك� م ع�� � � � ورإف لي� � إ�� ���رك طه� ن. وم � ن. م ي�0 � ذ� ��� ف���روإ إل ل ك ��� اع 8 ن. وج ي�0 � ذ� ��� � إل وك ع�� ب8 �� إتوق� ن. ف� ي�0 � ذ� � ف�روإ إل لي ك وم� إ�� � � ي امة� ي� ق�� م� إل H � ث لي� م إ�� عك �8 م مرج ك ج Nا � م ق ك ن� Qي T ما ب ي� � م ف ت� ي� ة� ك ي� � ون. ف ف� ل� ن� خ� � ت )
3
ondan yana tam bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka okonuda herhangi bir ilimleri de yoktur. Onu (İsâ’yı) kesin olarak öldürmediler.Bilakis Allah onu kendisine (kendi katına)yükseltti. Allah, aziz (emrinde yegânegalip) ve hakîm (hikmeti sonsuz)olandır.”3
Bu âyetlerde zikredilen ( � لي� ك� إ�� ع����������� � � ( ورإف ile ( ل 8 ة ب ع����������� � ف ر� ة� إهلل� ����������� ي� ل إ�� )ifadelerindeki “rafea” fiiliyle maddî (bedeni) mi yoksa manevî
(ruhî) bir yükseltmenin mi kastedildiğine dair âlimler
arasında görüş ayrılığı vardır.
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen ( ل 8 ة ب ع������ � ف ر� ة� إهلل� ������ ي� ل إ�� )4 ifadesi, İslam
alimlerinin bir kısmına göre, Allah’ın Hz. İsa’yı, semaya
değil, kendine katına yükselttiği anlamına gelir. Benzer bir
ifade ( �ك ع�� � � � ورإف لي� إ�� ) başka bir âyette5 de vardır. Hz.İsa’nın Allah'a
yükselmesi için göğe çıkması gerekmez. Allah, göklerin de
yerin de ilâhıdır. Allah’ı gökte imiş gibi düşünüp Allah’a
genellikle Hz.İsa’nın göğe çıktığı şeklinde tefsir etmelerinin
başlıca iki sebebi vardır: Birincisi, hıristiyanlar ve
yahûdiler hakkındaki âyetlerin izahı için İslâm’a yeni girmiş
olan yahûdi ve hıristiyan âlimlerine başvurmaları ve onların
söylediklerini tam gerçek kabul edip aktarmalarıdır. İkincisi
ise, Hz. İsâ’nın göğe çıktığı ve âhir zamanda yere inip
deccal’ı öldüreceği, haçı kıracağı ve İslâm şeriatıyla amel
edeceği hakkında nakledilen rivâyetlerdir.8
Bu konuda ref’ ve nüzulünden daha çok Hz.Îsâ ile ilgili
âyetlerde anlatılmak istenen en önemli husus onun ulûhiyet
vasfı taşımadığının vurgulanmasıdır. Kur’an’da Hz. Îsâ’nın
yaratılışı Hz. Adem’in yaratılışına benzetilmektedir: “Allah
yanında Îsâ’nın durumu, aynen Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan
yaratıp "ol" dedi, o da derhal oluverdi.”9 buyrularak dikkatler doğrudan
yaratılış meselesine çekilmiştir.
1.3. Nüzûl Kavramı
İslam’dan önceki dinlerde özellikle Yahudilik ve
Hıristiyanlıkta da “Mesih” beklentisi ve onun tekrar dünyaya bir
‘kurtarıcı’ olarak “ric’ati” nin gerçekleşeceği inancı hep var
olagelmiştir. Hıristiyanlara göre, İsa'nın ,"Mesih" olarak
geleceği Tevrat'ta açıkça yazılıydı; fakat Yahudiler, bu
metinlerde değiştirmeler yaparak onu tasdikten kaçınmışlardır.
O, Romalılar tarafından Yahudilerin şikayeti üzerine çarmıha
gerilmiş ve orada insanların "günahları için" ölmüştür.
Gömüldükten üç gün sonra kıyam etmiş; Havarilerine görünmüş;
onlarla yemek yemiş ve sonunda Allah'ın yanına çıkarak O'nun
8
9 Âl-i İmrân, 3/59.( �.ن ل إ�� Hي سى م ي� � ذ ع ي� � � ع ل� إهلل� Hمي ذم ك ة إ� لق� � ن. ج � م� ي �زإب8 م �H ال ث � ن. لة ق ون. ك ك ن� � ف )
5
sağına yerleşmiştir. Hz. İsâ, kıyametten önce gelecek, dünyayı
sulh ve adaletle doldurup kendine inanmayanlardan öç alacak ve
saltanatı ebedi, olarak sürecektir. Kur'an-ı Kerim, Yahudi ve
Hıristiyanların bu konudaki görüşlerine hiç iltifat etmemiş ve
bu konuda açık bir işarete yer vermemiştir. Kur’an’da Mesih
kelimesi gerek tek başına gerekse Meryem oğlu İsa şeklinde
birkaç yerde geçmektedir. Fakat bu asla ‘bir kurtarıcı’yı
kastetmez.10
Yukarıdan aşağıya inmek anlamına gelen nüzûl kelimesi bazı
hadis rivayetlerinde Allah’a nisbet edildiğinden II/VIII.
yüzyıldan itibaren ulema tarafından tartışılmaya başlanmıştır.
Buhari ve Müslim başta olmak üzere çeşitli kaynakların
rivayetlerine göre Hz. Peygamber her gecenin son diliminde
Allah’ın dünya semasına indiğini ve “Bana dua eden, benden
talepte bulunan, bağışlanma isteyen yok mudur ki onun duasını
kabul edeyim ve günahlarını bağışlayayım” diye nida ettiğini
haber vermiştir.11
Görünür âlemde yukarıdan aşağıya iniş anlamına gelen nüzûl,
yaratılmışlara özgü bir fiildir ve cisim, mekân işgal etme,
yer değiştirme gibi halleri hatıra getirir. Bu sebeple zahiri
anlamıyla Allah’a nispet edilmesinde problemler bulunmaktadır.
Müşebbihe12 ve Mücessime13 nüzûlü zahiri anlamda ele almıştır.10 E. Ruhi Fığlalı, Günümüz İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları,İzmir 2008, s. 227-228.
11 Buhari, Teheccüd, 14; Müslim, Salatül misafirin, 168-172.12 Allah’ı yaratıklara veya yaratıkları Allah’a benzeten yada bu sonuçlarıdoğurduğu ileri sürülen inançları benimseyenleri ifade eden bir terimdir.İnanç konularının tamamına dair özgün fikirleri bulunmayan ve müstakil birekol hüviyeti taşımayan Müşebbihe, Allah’ın zâtı ve sıfatları hakkındaileri sürülen görüşler etrafında değişik fırkalara mensup âlimlerdenoluşan bir mezhep görünümündedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Y. ŞevkiYavuz, “Müşebbihe”, DİA, XXXII, s. 156-158.
13 Allah’ı cisim olarak düşünenleri veya O’na cismanî özellikler nisbetedenleri ifade eden bir terimdir. Müstakil bir fırkayı belirtmekten ziyade
6
Selefiyye14 zahiri anlamı kastetmemekle birlikte tevile
gitmemiş, Müslümanların çoğunluğunu teşkil eden kelâm âlimleri
ise nüzûl’ü Allah’ın rahmeti veya görevli meleklerin inmesi,
şeklinde yorumlamışlardır.15 Nitekim Allah’ın rahmet ve
bereketi gereği görevlerini ifa için meleklerin Allah katından
yeryüzüne inişleri bir gayeye matuftur. Başka bir ifadeyle söz
konusu rivayette Allah Teâlâ’ya izafeten zikredilen nüzûl,
O’nun rahmeti, bereketi ve kullarına ihsanı, şeklinde
anlaşılmalıdır. Melekleri de bu nimetleri insanlara ulaştıran
görevli varlıklardır. Son peygamber olarak Hz. Muhammed
geldiğine, kıyamete kadar da başka peygamber gelmeyeceğine
göre Hz. İsâ’nın inişinin anlaşılmasında problem olduğu
aşikârdır.
1.4. Kur’an’da Nüzûl-i İsa Meselesi
Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsâ’nın nüzûlünü ifade eden herhangi
bir ayet mevcut değildir. İslam alimlerinin bir kısmı, Hz.
İsâ’nın ref’inden bahseden ayetleri değerlendirirken onun
nüzûlünü de ilke olarak kabul etmişlerdir. Hz. İsâ’nın
nüzûlünü, bazı rivayetleri de dikkate alarak kıyametin
alametlerinden kabul eden âlimler, bunu “Hz. İsa’nın gökten inmesi”
olarak anlamışlar, meseleyi bunun üzerine bina etmişlerdir.
Hz. Peygamber in vefatından sonra fetihlerle İslam
coğrafyasının genişlemesi, Hıristiyan toplumlarla yüz yüze
çeşitli gruplar içinde tecsîme dayalı anlayışları kabul edenlere işareteden bu terim, bazı kelâm ve mezhepler tarihi kaynaklarında “müşebbihe”terimiyle eş anlamlı gibi kullanılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. İlyasÜzüm, “Mücessime”, DİA, XXXI, s. 449-450.
14 İtikadî konularda Kur’an ve Sünnet’in lafzına bağlı olan ve te’vili kabuletmeyen ekol bu ekol hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Sait Özervarlı,“Selefiyye”, DİA, XXXVI, s. 399-402.
batıl mücadelesinin tabii seyrinde sona ermesine mani
olacağından hikmetullaha uygun görmezler.18
Yahudilerin bütün düşmanlıklarına karşın Hz. İsa tebliğini
tamamlamış ve ref’inden önce onlara ve tüm inananlara şu ilahi
müjdeyi vermiştir:“Meryem oğlu İsa: "Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden
önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir
peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim" demişti. Ama o
elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: "Bu, apaçık bir sihirdir" demişlerdi.”19
Bazı âlimler, Hz. İsâ’nın nüzûlüne “Şüphesiz o, kıyametin
kopacağını gösteren bir bilgidir. O kıyametin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana
uyun, doğru yol budur.”20 ayetini delil olarak gösterirler. Ayetin
“Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.” kısmını alimlerin ekseriyeti
onun kıyamete yakın ineceği konusunda delil olduğunu kabul
ederler. O ayette Allah Teala: "Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize
mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet
yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah’ın
hikmetine aykırıdır. Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır. Artık siz, o saatin
geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun. Doğru yol budur."21
Sözgelimi Taberî bu ayette yer alan “innehû” ifadesindeki
“hû” zamirinin mercii hakkında müfessirlerin iki farklı görüşe
kail olduklarını belirtir ve şöyle der:
18 İlyas Çelebi, “İsa”, DİA., XXII, s. 472-473.
19 Saf 61/ 6. ( ذ� ال وإ�� � سى ق ي� � ن. ع 8 م إي � ا مرث � ى� ي ن�� T ل ت ي� N0ت سرإ ي� إ�� ��� ن� ول إ�� � رس م إهلل� ك ي� ل ا إ�� � ق � ذ� ص � ما م �� يQن. ل 8 � ب ذي� � ن. ي � ورإه�� م رإ إل ت�� ��Hش ب8 ول وم ي� ي �8زس �� ن0 Nا � ن. ي � مي� عذ� 8 مة ي مذ إس ح Nا إ لم� � م ق اءه 8 � ج اب� ن� � Qي ي8 ال �8 وإ ي ال � إ ق ذ� حر ه � يQن. س ي�8 � م )
20 Zuhruf 43/61. ( ة �� ب لم وإ�� ع� � ل اعة� لس� � � لا ل � مت�رن.� ق � ها ت �8 � ب عون. ب�8 �� إ وإت ذ� رإط ه م ص� ت� ق�� سب� � م )21 Zuhruf Sûresi, 43/59-61. ( � رض� Nى� إلا ة� ف�� ك� � N لاي � م م ك ي� � ا م علي�� ج8 اء ل H�س � و ن � ل ول ي� N0ت رإ س� ى� إ�� ن�� Tي � � لا ل Hي اه م علي�� 8 ة� وج � لي� ا ع عمي� � ي Nذ إ ي8 ا ع ل� و إ�� ن. ه إ��
ون. لف� خ� � تم ت� ق�� سب� � رإط م إ ص� ذ� � ه عون. ب�8 �� ها وإت �8 مت�رن.� ب � لا ت � � ق اعة� لس� � � لم ل ع� ة ل �� ب ( وإ��
9
Abdullah b Abbas, Mücahid, Süddî, Dehhak, ve İbni Zeyd e göre “o” zamiriyle Hz.İsa kastedilmektedir ve onun gökten inmesi kıyamet alametlerindendir. Aynızamir, Hasan-ı Basri ile Katade’ye göre ise Kur’an-ı Kerim’e racidir ve ayet,“Şüphesiz bu Kur’an kıyametle ilgili bir bilgi kaynağıdır. Kıyametin kopmasını,alametlerini en dehşetlerini öğretir, anlamına gelir.”22
Kurtûbi, söz konusu zamir ile kastedilenin Hz. Muhammed
olabileceğini ifade eder. Kevseri’ye göre ayetlerin siyak ve
sibakına bakılınca bu anlamların çıkması uygun değildir, çünkü
delil olabilecek bir karine yoktur.
Birçok müfessir "Gün geldi, melekler ona: 'Meryem! Allah, Kendisi
tarafından bir kelime vereceğini sana müjdeliyor. Adı İsa, lakabı Mesih, sıfatı Meryem
oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır.
Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih
insanlardan olacaktır.' dediler."23 ayetindeki “yetişkinliğinde de insanlara
hitap edip onlarla konuşacak” ifadesinin Hz. İsâ’nın nüzûlünün
gerçekleşeceğine işaret ettiğini belirtir.24
Müfessirler, “Ehl-i Kitap'tan hiç kimse yoktur ki ölmeden ona inanacak
olmasın”25 ayetini de Hz. İsâ’nın nüzûlünün delil olarak
gösterirler. Buradaki “ölmeden ona inanacak olmasın” ibaresi, ehl-i
kitaba işaret olarak görülmüş, Yahudiler tarafından çarmıha
gerilmek istendiği için Hz. İsâ’nın vazifesinin yarım kalması
gibi sebeplerden dolayı onun inişi kıyamet alemeti olarak
kabul edilmiştir.
Görüyoruz ki ekser geçmiş ulema bunu ‘nüzul’ anlamında
anlamışlar ve görüşlerini bu meyanda açıklayarak Nüzûl-i İsa’nın22
29 Nisâ Sûresi, 4/159. ( ن. ن. وإ�� � � ل� م ه Nاب�8 إ ي� ك� لا� إل ن.� إ�� ي� � م Nو ت� ة� ل �8 ل ب ن8 � ة� ف � ب0� و وم م ي�� � و امة� ي� ق�� ون. إل ك � م ي ه� لي� ذإ ع ي� ه� H ش )30 Buhârî, Enbiyâ, 49.
12
İslam âlimlerinin çoğunluğu, Hz. İsa’nın yeryüzüne
ineceğini ve gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağını
kabul etmeyi, nerdeyse önemli inanç esaslarından biri olarak
görmüşlerdir. Diğer taraftan bazı âlimler de onun ref’ini manevi
yükselme anlamında ele aldıklarından dolayı nüzulünü de kabul
etmemişlerdir.
13
İKİNCİ BÖLÜM
NÜZÛL-İ İSA MESELESİNE YAKLAŞIM TARZLARI
Tarih boyunca şahsiyeti üzerinde en fazla tartışma yapılan
kişilerin başında Hz. İsâ gelir. İnsanlar, Hz. İsâ’nın doğuşu
kadar, ölümü üzerinde de tartışmışlardır. Hatta bu tartışmalar
sadece doğumu ve ölümü çerçevesinde kalmamış, kıyametin
kopmasından önce dünyaya gelip-gelmeyeceği ya da yeryüzüne
inip-inmeyeceğine kadar uzanmıştır.31
Nüzûl-i İsâ meselesi üzerindeki tartışmalara göz
attığımızda Hz. İsâ’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne
inip-inmeyeceğine dair üç farklı yaklaşım tarzından söz
edebiliriz.
2.1. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Etmeyenlerin Yaklaşımları
Nüzûl-i İsâ’yı kabul etmeyenlerin bu yaklaşımlarının iki
temel sebebi vardır: Birincisi; ayetlerde yer alan ref’i manevi
yükselme anlamında ele alırlar, her kul için düşünülebilecek
olan öldükten sonra ruhun Allah katına yükselmesinin Hz.
İsâ’nın ruhu için de geçerli olduğunu, onun bedenen göğe
yükselmesinin kastedilmediğini, dolayısıyla, nüzulünün de
gerçekleşmeyeceğini iddia ederler. İkincisi; sahabe döneminde
ref’ ve nüzul hakkında herhangi bir tartışmanın yapılmamış
olması, nüzul ile ilgili rivayetlerin farklılıklar arz etmesi,
ravilerinin ehl-i kitaptan İslam’a geçen şahıslar oluşu ve
delil olarak başvurulan hadislerin ise âhad oluşudur.
31 Murat Sülün, “Nüzûl-i Îsâ Tartışmalarına Kur’anî Bir Katkı”, TarihtenGünümüze Tartışmalı İnanç Meseleleri, ed. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyat FakültesiVakfı Yayınları, İstanbul 2014, s. 103.
14
Özellikle XIX. Yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarında
modernizmin etkisiyle İslam toplumlarında husus yeni
yaklaşımlar sergilenerek geleneksel çizgiden uzaklaşılmış ve
nasslar tekrar te’vil ve yorumlarla farklı bir uslup içinde
gündeme getrirlmiştir. Özellikle bu çizgide olan Muhammed
Abduh, Reşit Rıza, Muhammed Mustafa Meraği gibi son dönem
alimler ref’ i ve dolaysıyla nüzulü kabul etmemişler bu meselenin
ihtilaflı ve subut-i kat’i olmadığından dolayı inanç ve akide
değeri olmadığını söylemişlerdir.
Şimdi Nüzûl-i İsâ’yı kabul etmeyen âlimlerin görüşlerinden
örnekler verelim: Yine bir başka alim Reşit Rıza
(1354/1935),’da ayette geçen “teveffi” kelimesini zahiri üzerine
normal ölüm anlamına geldiğini kabul etmiştir. Bu konuda
rivayet edilenler âhâd haberlerdir. Böyle gaybî, i‘tikâdî bir
husus kat‘î olmayan delile dayandırılamaz. Böyle konularda
yakînî bilgi gerekir. Bu hususta mütevâtir hadis
yoktur.32tezini öne sürerek rivayetlerin ahadlığı üzerinden
meseleye yaklaşıyor.
Son devir ulemasında İzzet Derveze (1888-1984) de Reşid
Rıza’nın görüşlerinin isabetli olduğunu kaydeder. Ona göre
herhâlükârda ayetlerin esas amacı, hadiseyi ortaya koymak
değil, Hz.Îsâ ’nın faziletine, Allah katındaki makamına ve
şerefine işaret etmektir. Ayette de, ölümü ve
yükseltilmesinden önce ona hitap edici bir üslup
kullanılmıştır. Bir şey eklemeden veya tahminde bulunmadan
burada durmak daha isabetlidir.33 görüşüyle ayetler üzerinde
çok fazla yorum yapmamak gerektiğini vurgulamaktadır.
32 Reşid Rıza, Muhammed, Tefsîru’l-Menâr, Mısır, 1960, III/316. 33 İzzet Derveze, et-Tefsiru l-Hadîs, Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri, çev. MustafaAltınkaya, İstanbul, 1998, V/425.
15
Yine bu meseleye ‘manevî bir yükselme’ yönüyle yorumlayan
Tabatabaî (1930-1981), (4/159) âyetini ,Yahudîlerin ve
Hıristiyanların İsa’’yı katl ve haç’a germe iddialarını açık
bir dille yalanladığını kaydeder. Teveffî ölüm anında insanın
ruhunun bedeninden alınmasıdır. Ref’, maddî değil manevî bir yükselmeyi
ifade eder. Yoksa Allah hakkında bir mekan düşünülemez.Ref’ onun
kafirlerin küfür ve çirkinliklerinden manevi anlamda
temizlemek anlamına gelir.34diyerek ref’in maddi yükselme
anlamında anlaşılmaması gerektiğini, dolayısıyla nüzul
inancının da mümteni bir durum olduğunu ifade etmiştir.
Esas bu konuda hararetli tartışmalara sebep olan Mahmûd
Şeltut’tur. (v.1963) Ona göre, Kur’an’da “teveffî”nin ölüm
anlamına kullanımı meşhurdur ve açıktır. Başka bir anlamı
doğuracak açık bir işaret bulunması halinde farklı anlamda
kullanılmıştır.35 Şeltut’a göre, (5/117)’deki “teveffeytenî”
kelimesi başka hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde
apaçık bir şekilde “ölümü “ ifade etmektedir. Bundan başka bu
âyet onun semada olduğu ve âhir zamanda ineceği görüşünü
savunanların iddia ettiği gibi inişinden sonraki ölümü değil,
doğrudan doğruya kendi kavmi ile olan münasebetine işaret
etmektedir. Îsâ’nın ineceğini bildiren rivayetler ise gerek
sözleri gerekse de anlamları bakımından birbirine aykırı olup
aralarında bir birliği gerçekleştirmek mümkün değildir.
Hz.Îsâ’nın nüzûlü ile ilgili Ebû Hureyre hadisi ise haber-i
vâhidir. Âlimlerin söz birliği ile i‘tikâdî, gaybî konular
için temel teşkil etmez. Hz.Peygamberin Mi‘rac hadisesinde
ikinci semâda Hz.Îsâ ve yeğeni Yahya’yı görmesi hadis
38 Fazlurrahman, İslâm, çev. Mehmet Dağ-Mehmet Aydın, Ankara, 2000, 333.
17
etkisiyle bu şekilde anlaşıldığını belirten Süleyman Ateş
şöyle der:
Bu âyetleri, âhâd haberlerine dayanarak te’vîl etmek yerinebu hadîsleri te’vîl etmek daha doğrudur. Eğer bu hadîslerrivâyet edildikleri şekilde gerçekten Hz. Peygambertarafından söylenmiş ise, bunlardan şu mânâ anlaşılabilir:Bir peygamber, yaşayan ümmeti içinde anıldıkça mânen yaşar.Hz. Îsâ da dini yaşayıp ümmetince anıldığı süreceyaşamaktadır. Belki bir gün onun ümmeti, Hz. Muhammed’indinin temel prensiplerini uygulamak suretiyle Hz.Muhammed’in dininin ruhuna dönecektir. Gerçeği Allahbilir.39
Nuzülün dinde bir inanç akidesi haline getirilemeyeceğini
savunan Hanifi Özcan’a göre Müslümanlar Hz. Peygamberin son
peygamber olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Hz.
Îsâ’nın kıyamein kopuşundan önce geri gelmesini kabul etmek,
‘hatm-i nübüvevet’ anlayışı ile çelişir.40
Müfessirlerden bir kesimi, Hz. Peygamber(s.a.v.)in,
Mi‘râc’da Hz. Îsâ ve Hz. Yahya’yı, ikinci gökte görmüş
olmasını, Îsâ'nın ruhu ve cesediyle göğe çıktığına delîl
gösterirler. Eğer Hz. Peygamber’in, Mi‘râc’da gökte görmesi,
Hz. Îsâ’nın, cesediyle göğe çıktığına delîl ise, Hz. Yahya’nın
ve diğer peygamberlerin de cisim-leriyle göğe çıktığına
delîldir. Çünkü Hz.Peygamber, öteki peygamberleri de
çeşitligöklerde görmüş idi. Oysa hiç kimse, başka bir
peygamberin ruhu ve cesediyle birlikte göğe çıktığını ileri
sürmemiştir.41 Görüşünü Ateş tefsirinde beyan ediyor. Buradan
anlıyoruz ki Hz.İsa bu görüşte olanlara göre öncelikle ref’ in
anlaşılması konusunda sıkıntılıdır. O yüzden daha ilk başta
39 Süleyman Ateş, Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm, 3/317.40 Hanifi Özcan, Çoğulculuk Problemi, İstanbul, 1998, s.87. 41 Ateş S, Tefsiru-l Kur’an. X/211-212.
18
ref’ sıkıntılı olunca nüzul de doğal olarak gerçekleşmesi
mümkün olmayan bir olaydır.
Bu konuya farklı yaklaşan İshak Yazıcı Âl-i İmrân 55.
âyette geçen “müteveffîke” ifadesini Zümer102 ve En’âm103
sûrelerinde yüklenen anlam (uyutmak) çerçevesinde
değerlendirmek daha uygundur. Çünkü Âl-i İmrân sûresindeki söz
konusu âyette cümlelerin ifadelerine bakılacak olursa,
ve inkârcıların (onu öldürmek isteyen nankör Yahudilerin)
elinden Allah’ın yardımı ile kurtulduğu biçiminde bir sonuç
ortaya çıkmaktadır. Yazıcı’ya göre şayet ilk cümledeki
“müteveffîke” ifadesi “ben seni öldüreceğim” tarzında algılanacak
olursa; bu cümlelerin diğer cümlelerle hiçbir uyumlu ve
mantıksal bağlantılarının kalmayacaktır. Zira Yahudiler, Hz.
Îsâ’yı öldürmek istiyordu. Allah da onu kurtaracağını yani,
onun ölümüne engel olacağını âyette açıkça ifade ettiğine
göre, meâl yazarlarımızın bu âyetin birinci ve üçüncü
cümlelerine yönelik olarak “seni öldüreceğim” ve “seni inkârcılardan
kurtaracağım” tarzında yaptıkları çevirilerde mantıklı bir
tutarlılık görülmemektedir.42 Allah Hz.Îsâ’yı Yahudilerin
elinden kurtarmış sonrada bilinmeyen bir zaman ve mekânda onu
öldürmüştür. Şayet onun kurtarıldığı ifade edilip öldürüldüğü
söylenmese bir takım yanlış inançlara açık kapı bırakılmış
olurdu. Her insanın ölümlü olması nedeniyle Hz. Îsâ’nın ölümünden
bahse-dilmeyebilirdi. Ancak insanların yanlış düşüncelere
kapılmalarını önlemek için onun ölümü ayrıca vurgulanmıştır.
Yazıcı meseleye ‘uyutma’ olarak yaklaşmış ve konunun bu
şekilde anlaşılması gerektiği üzerinde duruyor.
42 Yazıcı, İshak, “Edip Yüksel ve Muhammed Esed’in Meâllerine Eleştirel bir İnceleme”,Kur’an Meâlleri Sempozyumu İçinde, Ankara, 2007, I / 327.
19
Hüseyin Atay hoca da meseleye farklı bir boyut getirmiş ve
daha çok Hıristiyan mitolojisi üzerinde durmuştur. Ona göre
“Hz.Îsâ ölmüştür hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir.
Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kur’an’a ilave
yapılamaz. Hz. Îsâ’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve geri
döneceği ile ilgili Hıristiyan mitolojisi İslâmlaştırılarak
Müslümanların arasına sokulmuştur. Hz.Îsâ öldürülmemiş, Allah
onu öldürmüştür. Bu “sen attığın zaman, sen atmadın, fakat Allah attı.”43
âyetindeki gibi bir üslup içerisinde anlatılmıştır. Buna göre
“onlar öldürmediler, ama Allah öldürdü” anlamı verilebilir.44
Konuya şu şekilde açıklık getiriyor.Hz.Ömer’in, Hz.
Peygamberin ölmediğine dair ileri sürdüğü delil Hz.Musa’nın
Tur dağına gitmesiyle örneklenmiştir. Hz. Îsâ’dan
bahsetmemiştir. Hz. Ömer’in Hz. Musa’yı zikredişi âyet-i
kerimeden kendi istidlallerine ve anlayışına dayanıyor. Şayet
Îsâ’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve sonra geleceği Kuran-ı
Kerim’de iddia edildiği gibi açık olsaydı Ömer Musa’yı değil
de Îsâ’yı misal verirdi ve Îsâ ile istidlal daha uygun olurdu.
Böyle olmamasının sebebi Îsâ’nın ölmediği, göğe çıktığı ve
kıyamet öncesi geleceği ilk Müslümanlarca bilinmemektedir.45
Atay hoca Hz.Ömer den örnek vererek ilk Müslümanlar
devrinde böyle bir inancın yokluğunu açıklamaktadır. Bu yönden
bakılırsa Atay’ın anladığı gibi anlamak doğru olmaz. Zira bir
olayda herkes kendi galip delilini kullanarak konuşur. Hz.
Ömer in Hz. İsa’yı örnek vermemesi onun öyle inanmadığının
delili olamaz.
43 Enfâl, 8/17. 44 Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre Araştırmalar I-III, Ankara, 1997, 53-54. 45 Atay, Hüseyin, Ehl-i Sünnet ve Şia, Ankara, 1983, 117
20
Hz. Îsâ’nın ineceğine inanmak, i‘tikâdî bir meseledir.
İtikâd, şekk üzerine kurulmaz, yakîn üzerine kurulur. Hz.
Îsâ’nın ‘göğe çıktığına’ ve ‘âhir zamanda ineceğine’ dair
yakîn (kesin bilgi) ifade edecek bir haber yoktur. Bu konudaki
rivayetlerin hepsi ‘âhâd’ haberlerden ibarettir. Kaldı ki
Îsâ'nın ineceği hakkında anlatılanlar, Ehl-i Beyt’ten, Mehdî
adında âdil bir imamın geleceğine dair anlatılan rivayetlere
çok benzerlik gösterir ki, Mehdî hakkındaki rivayetlerde de
bir kesinlik yoktur. Bu rivayetler mütevâtir olmadığı gibi
meşhur bile değildir. Hadîsçiler katında sahîhin altında bir
derece olan hasen hadîs kabul edilmiştir. Kesinlik ifade
etmeyen bu hadislere akîde inşa edilemez.46 İnanç esasları, en
kat‘î ve açık nasslarla ortaya konulmuştur. Bu bakımdan
ümmetin üzerinde ittifak ettiği hususlarda, hep aynı kat‘iyet
ve sarahatte nasslara dayanılmıştır. Ayrıca Mehdî ve Mesih
rivayetlerinden bazılarının ilk siyasî hizipleşmelerle ilgili
çağrışımlarda bulunması da gözden uzak tutulmamalıdır.47 Deccâl
ile ilgili hadislerin Mehdî hadisleriyle yakın ilgisi vardır.
Bu iki konu birbirine hem mahiyet hem de içerik bakımından
benzemektedir.” 48
Nüzul i İsa’yı ve ref’i tevil ederek yorumlayan ve ne çıktığını
dolaysıyla nede ineceğini kabul etmeyen bu alimler en çok
Hıristiyan tesiri üzerinde durmuşlardır. İslam’a sonradan
katılan yabancı unsurlardan ve kitap ehlinden ve daha önceden
Hıristiyan olup sonradan Müslüman olanların hadis
46 Ateş, a.g.e. X/218. 47 İlhan, Avni, Mehdilik, İzmir, 1976, 140-141. 48 Wach, Joachim, “Dinler Tarihi ve Din felsefesinde Kurtarıcı ve Kurtuluş”, çev. Ali Coş-kun, (Mesih’i Beklerken Mesihçi ve Millenarist Hareketler İçinde)İstanbul, 2003, 147.
21
rivayetlerinde önceki dinlerinin ve kültürlerinin etkisinin
olduğu konusunda baskın görüşe sahiptirler.
Bir başka karşı görüş ise Hüseyin Aydın’ a aittir. Aydın
yine bu meselenin Hıristiyan kültürünün etkisiyle ve zayıf
delillerle olduğunu bunun ise itikadi bir değerinin olmadığını
savunmaktadır. Aydın şöyle demektedir: ” Kur’an nübüvvet
geleneğinin Hz.Muhammed ile sona erdiğini kesin bir dille
şöyle ifade eder: “Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil,
Allah’ın elçisi ve habercilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”49 Diğer
yandan “Senden önce hiç bir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölürsen onlar ebedi mi
kalacaklar?”50 âyeti Allah’ın insanlar için koyduğu ölüm yasasının
değişmeden ve istisnasız bir şekilde işlediğini açıkça ifade
eder. Âyette (3.55) “seni ben öldüreceğim ve ben seni yükselteceğim”
ifadeleriyle Allah Hz.Îsâ’nın ölümünü kendisine izafe
etmiştir. Gerçi bu görüşe sebep ne olursa olsun insan için
ölümü yaratanın Allah olduğu ifade edilerek itiraz edilebilir.
Ancak bir diğer âyette “Îsâ Mesih’i öldürdük! Demelerinden ötürü (belâlara
uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; sadece onlara öyle (olmuş gibi)
göründü.”51 ve bir diğer âyette de “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy
verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız
bilenlerden sorunuz. Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset
olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.”
buyurulmaktadır.52 Bu âyetleri birlikte düşündüğümüzde
yukarıdaki görüşümüz doğrulanmış olmaktadır. Hz.Îsâ’nın canını
almaksızın yükseltilip, sonra dünyaya indirileceği görüşü “her
49 Ahzâb, 33/40.( ا � ان. م ذ ك م� ح ا م ي�8 Nذ إ ج Nن. إ � � م م ك � ال 8 ج � ن. ر� ك� ول ول س � ر� م إهلل� � اث � يQن. وج �� ي� �Tي ان. إل ي�� وك � إهلل� ل� ك �8 ء ب ى� Hما ش ي� ل� ع )50 Enbiyâ, 21/34.
51 Nisa,4/157.( م ه� � ول ا وف� �� ي ا إ�� لي� ن� � ح ف ي� مس� سى إل ي� � ن. ع 8 م إي � ول مرث � رس ا إهلل� لوه وم ن� � ا ف وه وم لت8 ن. ص ك� ه ول �� ي8 H هم ش ل )52 Enbiyâ, 21/7-8.
22
can taşıyanın ölümlü”53 olduğu şeklindeki Sünnetullah’a ters
düşmektedir.”54
Doğrusu bu ve bunun gibi yorumlar biraz zorlama yoluyla
yapılmışa benziyor. Zira Hz. İsa’nın ayetlerde belirtilen
malum mucizleri, kendisinin ölenleri diriltme mucizesi bu
açıdan bakılınca zaten tabii/sünnetullah kanunlarına uymuyor
diye bunları da kabul etmemek olmaz. Dolayısıyla bu görüş
bize göre modernist etkiyle yapılmış bir yorumdur. Ayrıca
İslam’da gayba iman başlı başına bir yer tutmaktadır. Allah
tüm peygamberlerini mucizeleriyle, ikramlarıyla her devirde
desteklemiştir. Bunu kimse inkar edemez. Esasen Hz. İsa’nın
yaradılışı ‘tabii/sünnetullah’ dediğimiz olayla başlı başına
problemlidir. Bu yüzden doğumu ‘sünentullah/tabii’ kanunlar
içinde değil ki, ölümü de pekala bu şekilde olabilir. İtikadi
bir mesele olarak yer tutmasa da, tamamen yok sayılmaz. Hadis
kültüründe vardır ve yer etmiştir. “Yükselme” nasslarda bir
vakıa olarak varsa(ki var), bunun doğal sonucu Nüzul de
hadislerde vardır ve bunu tevil yoluyla da olsa
etkisizleştirmeye çalışmak yerine bu hadisleri “doğru” anlamak
veya doğru yorumlamak suretiyle yeni bir bakış açısı
getirilebilir. Mesela yıllar yılı sahih bir hadis olan “dünya
öküz ve balığın üstündedir” hadisi yüzeysel bakıldığından hep
eleştirilmiş, hatta mevzu olarak nitelendirilmiştir. Yakın
dönemde bu hadis tevil edilerek açıklanınca hiç de öyle yabana
atılacak bir durum olmadığı anlaşılmıştır. Hatta daha da
53 Âl-i İmrân, 3/185. 54 Aydın Hüseyin,Kur’an Bütünlüğü Açısından Hz. İsa’nın akıbeti meselesi. KelamAraştırmaları Dergisi,6:2 (2008), s.17-46.http://m.friendfeed-media.com/5d86d0621adafedfaea1506498d063f41f45d350.
23
ileride bu hadisin çok güzel şeylere işaret ettiği de
görülmüştür.
Aynı şekilde nüzul hadisleri de anlaşılmaya muhtaçtır
düşüncesindeyiz.
2.2. Nassları Te’vil Ederek Nüzûl-i İsâ’yı Kabul EdenlerinYaklaşımları
Nüzul i İsa’yı ve dolaysıyla ref’i tevil ederek yorumlayan ve ne
çıktığını dolaysıyla nede ineceğini kabul etmeyen bu alimler
en çok Hıristiyan tesiri üzerinde durmuşlardır. İslam’a
sonradan katılan yabancı unsurlardan ve kitap ehlinden ve daha
önceden Hıristiyan olup sonradan Müslüman olanları hadis
rivayetlerinde önceki dinlerinin ve kültürlerinin etkisinin
olduğu konusunda baskın görüşe sahiptirler.
Nüzul-i İsa ile ilgili bazı hadisleri zahiri anlama
yüklemenin ve bu hadislerin tamamını reddetmenin güçlüğü
ortadadır. Bu hadisleri tevil ederek yorumlayanlar da vardır.
Âyetlere göre Hz. Îsâ’nın vefatı kesin olduğuna göre bu
âyetleri, âhâd haberlere dayanarak te’vîl etmek yerine bu
hadîsleri te’vîl etmek daha sağlıklı görülebilir. Eğer bu
hadîsler rivayet edildikleri şekilde gerçekten Hz. Peygamber
tarafından söylenmiş ise, bunlardan şu mânâ anlaşılabilir:
Îsâ’nın ruhu, yani ümmeti mahvolmadı, daha yaşayacaktır. Fakat
Kıyametten önce bu rûh, yani İsâ’nın ümmeti, İslâm’a
dönecektir. ‘Bu hadîslerden, Hıristiyanların bir gün Müslüman
olacakları sezilebilir. Tabii bu, hadîslerin yüzde yüz
Hz.Peygamber tarafından söylenmiş olduğu varsayımına göre
böyledir’.55
55 Süleyman Ateş, Tefsir’ul-Kur’an, X/s.211. ? İlyas Çelebi,‘DİA’s.142.
24
Nuzûl-i Îsa meslesi konusunda bir diğer görüş ise İlyas
Çelebinin görüşüdür. ” Nuzûl-i Îsa meslesi hem itikad konusu
değil , hem de makul değil.Şimdi bir İslam gerçeği var hem de
Müslüman gerçeği.Müslümanlar hadislerden ve irşat
kitaplarından beslenerek bir anlayış oluşturdular.Toplumda bu
konuda bir eğilim var.Şimdi bu hadisleri alarak ve bir şekilde
Hz. İsa’nın geleceğini düşünmek Sünnetullaha da uygun
düşmüyor.Fakat bu hadisler etrafında orta dönemde bir icma’
oluşmuş gözüküyor.Bu anlayışı Kur’an a aykırı,dinin ruhuna
aykırı diye reddetmek ilmen doğru olsa bile ,İslam toplumu
dikkate alındığında siyaseten doğru değildir. Buhari ve Müslim
de geçen bu rivayetleri reddetmek bir sıkıntı doğurmaz mı?
Yaralar açmaz mı? Bunun yerine İslam Ansiklopedisinde bir orta
yol deneniyor.Deniliyor ki,bu rivayetlere rağmen bu meseleyi
kabul endeler de olmuş, onu inkar edenlerde olmuş.Bir de orta
yolu tutanlar , yani alimler.Bunlar haklı/haksız diye ayrıma
gitmemişler. Hadisleri inkar gerekmez. “Nüzul den maksadın ne
olduğunu tartışabiliriz”56 diyerek farklı bir düşünce kapısı
açmışlardır”57
Yine bu konuda devamla İlyas Çelebi şu ifadelere yer
veriyor: “Hz. îsâ'nın ölümü ve âhir zamanda dünyaya dönüşüne
ilişkin âyetler açık anlamlı olmadığı ve bu konuda pek çok
hadis bulunduğundan nüzûl-i îsâ olayını bütünüyle reddetmek doğru
değildir. Buna göre îsâ ruhlu-bedenli bir varlık olarak ilâhî
huzura yükseltilmemiş, tabii ölümle ruhu kabzedilmiştir. Ancak
konuyla ilgili hadisler de dikkate alınarak uygun şekilde
te'vil edilmelidir. Buna göre ileriki asırlarda Hz. îsâ'nın
? İlyas Çelebi ,’DİA’ İsa md, s.142.56 İlyas Çelebi,‘DİA’s.142.57 İlyas Çelebi ,’DİA’ İsa’ md, Ankara, TDV, 2000. 22. c. (16, s.585.).
25
mânevî şahsiyetinin ortaya çıkıp insanlığa getirdiği sevgi,
barış, şefkat gibi değerlerin onun mensupları tarafından
uygulanacağını söylemek mümkündür. Muhammed Abduh, M. Reşîd
Rızâ gibi son devir âlimleri bu görüştedir. Halîmî ve
Teftâzânî gibi bazı eski kelâmcılar da nüzûl-i îsâ'ya dair nassları
te'vil etmeyi câiz görmüşlerdir58 tevil ederek bu meseleyi
açıklamanın en güzel yol olduğunu ifade eder.
İlyas Çelebi hoca, bu konunun tamamen reddine karşıdır ve
bu konuda ümmetin icma’ından söz ediyor. Öyleyse infiale sebep
olmamak için hemen ret yoluna gitmek yerine usulünce
tartışılmalı, inceleme ve araştırma yapılarak konu üzerinde
fikir beyan edilmelidir görüşündedir. Bize göre bu iki arada
bir derede gibi bir haldir. Bu durum ise ilmi yaklaşıma uygun
değildir. İlmi yaklaşımda kararsızlık teori demektir. Bu
sadece bir teoriden varsayımdan ileriye gitmez.
Ethem Ruhi Fığlalı hoca da bu konuda ‘Mesih in kıyametten
önce nüzul meselesine, hemen bütün İslam alimlerince ‘mutlak’
olarak bakılmış ve bakılmakta ve böylece ‘Mesih’i intizar’,
Kıyamet ile ilgli haberlerin vazgeçilmez unsuru olarak
karşımızda durmaktadır.Ne var ki üzerinde bunca titizlikle
durulmasına,çağlar boyu yüzlerce ,belki de binlerce
denebilecek çoklukta ‘mesih ‘veya ‘mehdi’nin zuhuruna bağlı
olarak yüzlerce zümreleşme olayına şahit olunmasına rağmen
konu bir iman esası değildir.59g örüşünü ifade ederken bu konu
üzerinde ayetlerin müteşabih oluşu ve rivayetlerin açık ve net
oluşu sebebiyle üzerinde fazla münakaşa yapmanın
gereksizliğine vurgu yapmaktadır.
58 İlyas Çelebi, DİA, isa.md ,Ankara : TDV, 2000. 22. c. (16, 585 s.).59 E.R. Fığlalı, Günümüz İslam Mezhepleri, ‘Mesih ve Mehdi İnancı’,İzmirif ,yay,2008,s.242.
26
Bir diğer dikkat çekici görüş ise Zeki Sarıtoprak’a
aittir.O: “Hz.Îsâ’nın bedeni maddi evrenden kopmak anlamında
ölmüştür, ancak hayatın mertebeleri olduğu gibi ölümün de
mertebeleri bulunmaktadır. Şehitler “ölü” bilindikleri halde,
Kur’an onların ölmediklerini söylemektedir.60 İşte Hz.Îsâ’nın
Allah katına yükseltilmesi de buna benzer bir şekilde bir
başka varlık mertebesine geçmek, boyut değiştirmektir.61 Ancak
Kur’an’da şehitlerin “ölü” olarak nitelenmemesini isteyen âyet
,62 onların dünyevî bir hayat sürdüklerini ifade etmez. Bu
âyetle anlatılmak istenen şehitler dünyevî olanla
kıyaslanamayacak derecede üstün nimetlere ulaşmış olmaları
anlamıyla bu ifadeyi men eder ve âhiretin dünyaya üstünlüğünü
anlatmak ister.
Aslında bu görüş rivayetlere de uygunluk arzetmektedir.
Bize göre de en isabetli görüşün bu olduğunu söylememiz lazım.
Bu konuda bir başka yorum da Celal Yıldırım’a aittir. Ona
göre “Hz.Îsâ ruhu alınmadan Allah katındaki özel makama
yükseltilmiştir. Yeryüzüne inip son görevini yaptıktan sonra
eceliyle ölecektir. Nasıl ki Hz. Muhammed’in Miraç gecesi
biyolojik yapısı ruhî yapısına dönüşerek bir bakıma tamamen
ruhlaşıp öylece yüceldiyse Hz. Îsâ’nın durumu da böyle
olmuştur.”63 İnsanın biyolojik yapısı dünya dışında olmaya
müsait olmadığından dünya dışında olmak ölmek anlamına
geliyor. Maddi bünyenin ölmesi yok olmak anlamına gelmeyip
dünyevî hayat süresinin sona ermesi anlamına geliyor.
Hz.Îsâ’nın döneceğini savunanlar onun dönüşünü görevini tam
haber olduğu görüşünü ifade edebilriz. Âhad haber başka din ve
kültürlerin düşünce, inanç ögelerini taşıyabilir,
yansıtabilir. İslam inancına zarar vermek isteyenlerin
bilerek, isteyerek bu haberler kanalıyla inanç sistemini
74 Kehf 9/27 75 Muhammed Aydın, Sakarya üniv ilhFak,http://reddulmuhtar.com./index.php/169-hz-isa-n-in-vefati-ve-nuzulu-baglaminda-m-zahid-kevserinin-ilgli-kuran-ayetlerine-yaklasimi.htm#stash.Seaı8Eb.dpuf.
35
bozmak istemiş olabilecekleri ihtimal dâhilindedir. Bunun
yanında rivayet olunan hadislerin Kur'an-ı Kerim'e ters
düşmeyecek şekilde olması gerekmektedir ve Kur'an' ters
düşmeyen, Allah'ın ayetleriyle çelişmeyen rivayetlerin kabul
edilmesi gerekir.
Bunun yanında Kur'an'da Nüzûl-i İsa konusu hakkında sarih bir
ayet yoktur. Müfessirler ve muhaddisler çeşitli görüşler beyan
ederken ve Kur'an'ın zahiriyle hiç temas etmediği bir hususun
haber-i vahid ile inanç esası haline getirilmesi mümkün
görülmemektedir. Şayet rivayet olunan hadislerden biri ya da
birkaçı Kur'an'ın temel ilkeleriyle, iman esaslarıyla ters
düşüyorsa reddedilmelidir. Nüzûl-i İsa iman prensiplerinden
değildir, konu kesinlik arzetmemektedir. Âhad haberler kesin
bilgi veren delil haline gelebilmesi için çeşitli karinelerle
desteklenmesi gerekir. Bizim burada önemseyeceğimiz nokta, bu
tür haberlerin Müslümanın hayatında ne anlama geldiği ve onun
ne kadar bağlaması gerektiği konusudur.
Hz. İsa'nın göğe yükseltilmesi bir İman esası değildir.
Bunu inkar eden tekfir edilmez. Ne Kur'an-ı Kerimde, ne de
sahih sünnette, Hz. İsa'nın cismen göğe çıktığı, halen orada
diri olduğu ve ahirete yakın zamanda oradan yeryüzüne ineceği
hususlarında kalplerin tatmin olmasını sağlayacak bir inancı
oluşturacak sağlam ve açık delil bulunmamaktadır.
Bütün bu konuda zikredilen ayetlerin ifade ettiği mana,
Allah'ın, Hz. İsa'ya onu eceline yetireceği, kendisine
yükselteceği ve inkâr edenlerden de koruyacağı vaadinde
bulunmasıdır. Bu vaat; gerçekleşmiş, düşmanlarından onu
36
kurtarmıştır.76 öldürememişler, haça da gerememiş, Allah onu
eceline yetiştirmiş ve kendine yükseltmiştir.
Kim, Hz. İsa’nın cismi ile göğe yükseldiğini, bu ana
kadar orada diri olduğunu ve ahir zamanda yeryüzüne ineceğini
inkar ederse bunlar subut-i kat i olmadığından inkarcı
sayılmaz. İslam ve iman dairesinden de çıkmaz. Buna dinden
çıkmış ta denilmez. Bilakis bu kişi Mü'min, Müslümandır.
Öldüğünde iman ehlindendir. Diğer inananların cenaze namazı
kılındığı gibi onun da cenaze namazı kılınır. Müslüman
kabristanlığına gömülür. Allah katında imanında bir şüphe de
yoktur. Bu şekilde İslam alimleri Nüzul-i İsa’nın itikadî değerini
açıklamışlardır.
Hadis kaynaklarından da anladığımız kadarıyla rivayetlerin
‘âhad ve zayıf’ olmaları gibi sebeplerden dolayı tartışmalı
mevzular arasında sayılabilir.
Bu meseleye yok hükmünde bakılamaz ve hadis
kaynaklarımızda vardır. İtikat derecesinde kıymet ifade etmese
de diğer ahlâk, muamelât vb. konularda olduğu gibi, inananlara
da inanmayanlara da bağlayıcılık özeliği olmadığını
dolayIsıyla inkar etmek değil de “açıklamak, tevil etmek”
yoluyla kabul edilmelidir kanaati hakim görüştür.
76 Enfal 8/30
37
SONUÇ
Nüzul-i İsa meselesiyle alakalı yaklaşım tarzlarına bakarken
üç görüş tespit ettik. Bunlar, Nüzul-i İsa’yı beden ve ruhen
olacağını kabul etmeyenler, Nüzul-i İsa’yı beden ve ruhen olacağını
kabul edenler ve bir de bu rivayetleri tevil ederek kabul
edenler olarak görüyoruz.
Kur'an-ı Kerim ve Hadisler İslam Kelâm’ında temel iki
kaynağı oluşturur. Kur'an-ı Kerim’de Nüzûl-i İsa’ya ait delil
olabilecek ayetler sarih/açık değildir. İslam'ın ikinci temel
kaynağı hadislerde ise, ref'(göğe yükselme) açık değildir. Bir
bakıma “Nüzul, Ref’in bir sonucudur diye kabul edilirse Ref’ de Hz.
Peygamberin hadislerinde olduğu kabul edilebilir. Nasıl ki
nüzul Ku’ran’da açık değilse, Ref’ olayı da hadislerde açık
değildir.
Nüzul-i İsa meselesine yaklaşırken kıyamete yakın zuhur
edecek “Kıyamet Alametleri” nevinden olağandışı bir hadise olarak
görenlerle, bunun olmayacağını ve rivayetlerin âhad oluşundan
dolayı böyle bir şeyin olmayacağını söyleyenlerle, bu
rivayetleri yorumlayarak yeni yaklaşım ve te’viller yaparak
Aydın, Muhammed, Sakarya üniv ilhFak,http://reddulmuhtar.com./index.php/169-hz-isa-n-in-vefati-ve-nuzulu-baglaminda-m-zahid-kevserinin-ilgli-kuran-ayetlerineyaklasimi.htm#stash.Seaı8Eb.dpuf.
Çelebi, İlyas, “Îsâ”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 472-473.
Fığlalı, E.Ruhi, Günümüz İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat VakfıYayınları, İzmir 2008.
Özcan, Hanifi, Matürîdî’de Bilgi Problemi, İstanbul 1998.
Özervarlı, M. Sait, “Selefiyye”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009, s. 399-402.
Sifil, Ebu Bekir, Bir itirazın Tahlili, Erkam Yayınları, İstanbul 2010.
Murat Sülün, “Nüzûl-i Îsâ Tartışmalarına Kur’anî Bir Katkı”, TarihtenGünümüze Tartışmalı İnanç Meseleleri, ed. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyatFakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 2014, s. 103-115.
1.4. Kur’an’da Nüzûl-i İsa Meselesi.............................41.5. Rivayetlerde Nüzûl-i İsa Meselesi..........................7
İKİNCİ BÖLÜM.....................................................9NÜZÛL-İ İSA MESELESİNE YAKLAŞIM TARZLARI.........................9
2.1. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Etmeyenlerin Yaklaşımları.............92.2. Nassları Te’vil Ederek Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Edenlerin Yaklaşımları...................................................152.3. Nüzûl-i İsâ’yı Kabul Edenlerin Yaklaşımları...............19