GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ YIL 3 EYLÜL 2014 22 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİYOLOJİ BÖLÜMÜNDEN BEKLENTİLERİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TEKNiKERLİĞİ KÖPEKBALIĞI KANSER OLUR MU? LİR KUŞU (Menura)
GÜNCEL
BİYOLOJİ
DERGİSİ
YIL 3 EYLÜL 2014
22
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİYOLOJİ BÖLÜMÜNDEN
BEKLENTİLERİ
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TEKNiKERLİĞİ
KÖPEKBALIĞI KANSER
OLUR MU?
LİR KUŞU (Menura)
Editörden
Değerli Kapsul Plus’un pek değerli okuyucuları;
Takvimlerden kopan bir sayfada daha sizlerle buluştuk sonunda. İyi geçen dopdolu bir aydan sonra keyifle bu sayınında sayfalarını çevirmeye hazır olduğunuzu umuyoruz.Biz
her sayımızda olduğu gibi sizleri heyecanlı bir yolculuğa sokmak için çalıştık ve baktığınız her şeyi görebilmek için daha yakından bakmanızı tavsiye ediyoruz.
Peki bu sayıda nelerle mi karşılaşacaksınız ? Hemen sorularınızı yanıtlıyoruz ; Denizaltı yaşamına göz atacak olursak sayısız canlı olduğunu görürüz, bunların en göze çar-panıda gerek korkunç olmasıyla gerekse büyüklükleri ile köpekbalıklarıdır. Denizde her ne
kadar derin maviliği ile gönlümüzü ferahlatsa da orada da kanserle mücadele var. Köpekba-lıkları da kanser olur mu sorusunun cevabı bu sayımızda. Özellikle ramazan aylarında bolca tüketilen ve en yararlı tatlı olarak bilinen Hurma’nın insanla bir benzerliği olur mu? Bu ilginç benzerlikleri okuduğunuzda çok şaşıracaksınız. Bölümünüde temsil ettiğimiz ve okumaktan kıvanç duyduğumuz Biyoloji Bölümünün ince ayrıntılarınında olduğu, öğrenciler bakalım bu bölümden ne bekliyorlarmış ne umuyorlarmış ve gelecekte ne olması isteniyormuş? Soruları-
na yanıt olacak bir metinde sayfalar arasında. Adına şarkılar yazılan heybetli ve bir o kadar değişik şekle sahip Lir Kuşu’nun özelliklerini
sizler için araştırıp sayfalarımıza ekledik. Araştırmış olduğumuz bilim adamlarından bu sayı-mızda Thomas Hunt Morgan incelememiz altındaydı bence büyük bir tebriği haketmiş. Dün-yada yaşamak için hepimizin bir şekilde bir yerde çalışmamız lazım her nerde olursa olsun önceliğimiz tabiki İş Sağlığı Güvenliği olmalı, güvenlik ne demek nasıl önlemler alınmalı ?
Açıklamalı olarak yazımızda bulabilirsiniz. Geleceğin mesleklerinden olduğunu kesinlikle dü-şündüğümüz, hayal gücünün yanında bir tutamda yetenek arz eden Görsel İletişim Tasarım bölümü hayal gücü yüksek gençlerimize bir kapı daha açmakta bu yazıda merak edenlere
gelsin. Tabi ki olmazsa olmaz en güncel haberleri es geçemeyiz ve geçmedikçe haberi olma-yanlar için gelsin.
Araştırıp sayfalara kondurması bizden, okuyup öğrenmesi sizden keyifli okumalar …
Kapsul Plus Ailesi
DANIŞMAN
DOÇ.DR.FULYA DİLEK GÖKALP MURANLI
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
METE ARSLAN KONAK
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ
TAYFUN GÖZLER
EMİNE CEYDA SÖZÜER
EDİTÖRLER
ASLIHAN DİKMEN
ÖZGE BİÇEROĞLU
İLETİŞİM ADRESLERİ
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013
https://twitter.com/kapsulplus
http://issuu.com/kapsulplus2013
http://kapsulplus.blogspot.com/
KÖPEKBALIĞI
KANSER OLUR MU? 6
>9
LİR KUŞU (Menura)
16
>17
GÖRSEL İLETİŞİM TASARIM 38>39
için
de
kil
er
HURMA ( Phoenix dactylifera)
10
>13
ÜNİVERSİTE
ÖĞRENCİLERİNİN BİYOLOJİ BÖLÜMÜNDEN BEKLENTİLERİ
18
>29
THOMAS HUNT MORGAN
1
4>1
5
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
TEKNİKERLİĞİ
30
>37
HABERLER 40>43
KÖPEKBALIĞI KANSER OLUR MU ?
B ilim dünyası bu sorunun cevabını yaklaşık 150 yıldır biliyor aslında; Köpekbalığı kanser olur.
Ama bu bilgiye rağmen insanlar arasında, özellikle de kanser hastaları arasında oldukça yay-
gın olarak, aksi bir duruma, yani köpekbalıklarının kanser olmadıklarına ilişkin bir inanç, bir
tabu söz konusudur. Köpekbalıkları’nın kıkırdaklı balıklardan olması da bu inancın büyümesine ve yer-
leşmesine vesile olmuştur. Bu fikir o kadar güçlü yerleşmiş ki bilim dünyasında bile uzun süreler kö-
pekbalığı kıkırdağının kanser tedavisine ya da başka bir değişle kanser hücrelerinin çoğalmalarını en-
gellediğine dair araştırmalar da yapılmıştır. Ancak hiçbir araştırma sonucunda etkili bir tedavi yöntemi
olduğu kanıtlanamamıştır.
K öpekbalığı kıkırdağının kanser tedavisinde, etkili bir yan tedavi metodu olduğuna dair oluşan
tabu, o kadar güçlüdür ki; bu durum -2013 Mart tarihli bir araştırmaya göre- yılda 100 milyon
civarında köpekbalığı avcılığı ile sonuçlanır (Tabii ki köpekbalıklarının tamamı yanlızca kıkır-
dak elde etmek amacı ile öldürülmüyor, bir çok faktörün bu duruma etkisi vardır, örneğin yüzgeç çor-
basına olan talep). Bu durumun büyük bir ekonomi oluşturduğu ve bunun yanında da köpekbalığı po-
pulasyonlarına büyük zararlar verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tüm bunların yanısıra kanser hastala-
rına boş umutlar verilmesi de -değimi yerindeyse- cabası oluyor.
K öpekbalıkları’nın neden kanser oldukları konusunda ise henüz net bir sonuç bulunmamakta-
dır. Yayınlanan makalede de bilinmiyen sebeplerden ötürü şeklinde belirtilmiştir. Bu sebeple-
rin bambaşka araştırma konuları olmasına rağmen kısaca değinmek gerekirse, son 20 yılda
yapılan araştırmalara göre dile getirilen en muhtemel neden, endüstri bölgelerinin ve insan aktivitele-
rinin oluşturduğu kirliliğin bu tür hastalıkları tetiklemesi üzerinedir. Kanser’den etkilenen türleri olduğu
raporlanmış balinalar söz konusu olduğunda, bir örnek verecek olursak, alüminyum endüstri bölgele-
rinde balinaların ölümlerine neden olan en büyük 2. etken olarak kanser raporlanmıştır.Köpekbalıkları
kanser olmaz, köpekbalıkları kansere iyi gelir gibi bir kaç mitin nasıl oluştuğuna bakalım şimdi de.. Bu
mitin başlangıcı 1970′ li yıllara dayanmaktadır. İlk araştırmalar, Henry Brem ve Judah Folkman, Robert
Langer, Carl Luer, William Lane gibi isimler ile köpekbalıklarının öncelikle kanser gibi hastalıklara ya-
kalanmadıkları, kanser hücrelerinin gelişiminin bu tür canlılarda engellendikleri gibi yayınlar ile başla-
yıp daha sonra tedavi yöntemi olarak kullanılabileceğine varan yayınlar ortaya çıkmıştır. Hatta bu kişi-
lerden William Lane işi daha da ileri götürüp, LaneLabs isimli firmayı kurmuş ve bugün günümüzde
halen, kanser tedavisinde etkili olduğu miti öne sürülerek Köpekbalığı Hapları satmakta-
dır. Buradan ilgili ürüne ulaşabilirsiniz. Bunun haricinde FDA tarafından düzenlenen 1998, 2005 ve
2007 yıllarında klinik deneylerde kanser hastalarında herhangi bir iyileşme olduğu kanıtlanamamıştır.
Hatta kanser hastalarını iyileştirmediği ve tedavi etmediği kanıtlanmış ve Uluslararası Ticaret Örgütü
tarafından Lane 1 Milyon $ cezaya çarptırılmış ve kanser ile ilgili olan tüm ibareleri tüm ürünlerinden
kaldırılmıştır. Bugün halen günümüzde köpekbalıkları’nın kanser olmadığına ilişkin ibarelere sıklıkla
rastlayabilirsiniz, inanmayın. Köpekbalıkları da kanser olur!
6>7
K ısa bir zaman önce, Avustralya’nın güneyinde Nep-
tune Adaları açıklarında Büyük Beyaz (Canavar) Kö-
pekbalığı – Carcharodon carcharias – ve Bakır Kö-
pekbalığı – Carcharhinus brachyurus – türlerinde kanser
izlerine rastlanmıştır. Kasım ayında, dünyaca ünlü bir dergi
olan, Journal of Fish Diseases (Balık Hastalıkları Dergisi)’de
yayınlanan makalede Canavar Köpekbalığın’da görülen tü-
mör yaklaşık 30 cm genişliğinde ve 30 cm uzunluğunda
olarak tarif edilmiş ve ağızdan dışarıya bir çıkıntı şeklinde
olduğu belirtilmiştir. Makale yazarlarından birisi olan Rachel
Robbins bu durumun ne kadar da özel olduğunu belirtirken
daha önce beyaz köpekbalığı’nın bu şekilde hiç görüntülen-
mediğine dikkat çekiyor. Başka bir değişle bu araştırma ile
birlikte hem köpekbalıklarında görülen kanser kanıtlanır-
ken, bunun yanısıra da ilk defa bu kadar yakından incelendi
ve görüntülendi diyebiliriz. Böylelikle şimdiye kadar, 2 türü
yayınlanan bu makale ile olmak üzere toplamda en az 23
köpekbalığı türünde kansere rastlanıldığı da belgelenmiş
oldu.
S onuç olarak bu kanıtlar ile birlikte var olan Köpek-
balıklarının kanser olmadığı gerçeği, kanıtlarıyla bir-
likte çürütülmüştür. Köpekbalıkları da kanser olur.
Ancak kanser olmasalardı bile, her nasıl ki “Cem Yılmaz”‘ı
yemek bizi stand-up dahisi haline getirmeyecekse, köpek-
balıklarını da yemek kanser olmamızı yine de engellemezdi.
Ancak bu ve benzeri inaçların mazotunu koyduğu balıkçı
gemilerinin avladığı türler neticesinde, bugün hemen he-
men bütün kıkırdaklıların her 6 türünden 1 tanesi nesli tü-
kenme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
M.DOĞAN ÖZDEMİR
Kaynak
http://akuaturk.com/2014/02/kopekbaligi-kanser-olur-mu-tabu/
8>9
HURMA
(Phoenix dactylifera)
Hurma (Phoenix dactylifera), palmiyegiller (Arecaceae) familyasından
dekoratif yapraklı bir
palmiye türüdür.
Hurma (Phoenix dactylifera), palmiyegiller
(Arecaceae) familyasından dekoratif yapraklı bir
palmiye türüdür. Palmiyeler gibi tropikal,ılıman ve
çöl ikliminin görüldüğü yerlerde yetişir. Kazık ve
saçak kök yapısına sahiptir. Ağacın pürüzlü gövde-
si gri ağırlıklı kahverengi gibidir. Kardeşlenme eği-
limi vardır. Gövdesinden ve altından yavrular vere-
bilir.
Özellikle hurmanın döllenmesinin ve yavru-
lamasının aynen insan gibi olması nedeniyle çok
ilgi çekicidir. Döllenme olayı kış mevsiminde mey-
dana gelir. Erkek hurma ağacından alınan polen-
ler(tal) bir yerde kurutulur. Sonra dişi hurma ağacı-
nın tepesinde bir yarık açılmaya başlar. Bu yarık
bölgeye belli oranda tal denilen kurutulmuş polen-
ler konulur ve üzeri zarar görmeyecek bir şekilde sarılır. Böylece döllenme işlemi tamamlanır. Yeni filiz
oluştuktan sonra kesilir ve dişi ağacın yakınına dikilir. Belli büyüklüğe ulaştıktan sonra da annenin ya-
nından alınarak başka bir yere nakledilir. Hurma ağacının en verimli yılları 15 ile 40 yaşları arasında-
dır. 60 yaşından sonra da artık ya meyve vermez ya da çok az meyve verir hale gelir. İnsana bu kadar
benzemesi çok ilginç ve şaşırtıcıdır.
Sıcağı, güneşi sever, soğuktan hoşlanmaz.Türkiye'de Akdeniz ikliminin olduğu yerlerde yetişir.
Kuvvetli ve dengeli bir gübrelemeye gereksinim duyar. Azot, fosfor, potasyum, demir gibi besin mad-
delerine ek olarak bol miktarda
magnezyum, çinko, mangenez ve az
miktarda da bakır ve bor gereksinimi
vardır. Yurtdışından kontrolsüz, has-
talıklı hurma ithalatı kırmızı palmiye
böceği gibi çok tehlikeli hurma ağacı
zararlılarının yayılmasına yol açmış-
tır. Farkedilmesi oldukça zor olan ve
sürekli gözetim gerektiren bu böcek
hurma ağaçları için genellikle ölüm-
cüldür. Kontrolsüz ve hastalıklı hur-
ma ağaçlarının ithal edilmesi sonucu
sadece hurmalar (Phoneixdactyliferia)
değil, Türkiye'deki çoğu palmiye türü
bu böcek tarafından tehdit edilmekte
ve bu böcek sonucu ölmektedir.
10
>11
Hurma ve insan arasındaki şaşırtıcı benzerlikler :
İnsan da hurma da dik ve geniş bir gövdeye sahiptirler.
İkisinde de erkeklik ve dişilik vardır.
İkisi de ancak döllenme ile çoğalır ve meyve verir.
Erkeklik poleni kokusuyla insanın meni kokusu aynıdır.
Dişi hurma ağaçları aynı bir kadın gibi doğum yaparak yavru verir. İki doğum çeşidi
vardır. Biri normal, diğeri sezaryen. Hurma ağacı adeta sezaryenle doğum yapar.
Gövdesinden çıkan yavruları özel aletlerle alınır ve annenin göreceği bir yere dikilir.
Yeni doğan bir bebek nasıl annesine ihtiyaç duyarsa hurma ağacının yavrusu da öyle
anne ağacı etrafında ister. Yeni yavruyu annenin görebileceği bir yere dikmek gere-
kir. Yoksa yavru ölür, anne de küser ve meyve vermez.
İkisinin de kafaları kesildiğinde ölürler.
İkisinin de kalbi kuvvetli bir darbeye maruz kalırsa ölürler.
İnsanın cismindeki kıllar ve saçlar gibi hurma ağacında da lifler vardır.
İnsanın şiddetle suya ihtiyacı olduğu gibi onunda çok bol suya ihtiyacı vardır.
Ömrü ortalama insan ömrü kadardır.
Yavrulaması insanın ortalama yavru adedine denktir.
KAYNAKLAR
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hurma
http://www.hurma.com/Hurma/Hurma-Insan-Benzerligi.aspx
http://www.hacibeyhurmaci.com.tr/HurmaAgaci.aspx
http://www.zaman.com.tr/cuma_bu-agacin-mayasinda-insan-var_2074256.html
12
>13
THOMAS HUNT MORGAN
’’ Thomas H. Morgan (d. 25 Eylül 1866, Lexington, Kentucky - ö. 4 Aralık 1945, Pasadena, Kaliforniya, ABD), ABD'li zooloji ve genetik bilgi-ni. Sirke sinekleriyle (Drosophila cinsi) yaptığı deneyler sonucunda kro-mozomlara dayanan çağdaş kalıtım kuramını geliştirmiş, bu çalışmala-
rıyla 1933 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü almıştır.’’
Küçük yaşta gelişen doğa bilim sevgisiyle,
1882′de girdiği Kentucky StateCollege’da
(bugün Kentucky Üniversitesi) zooloji öğreni-
mini seçti ve 1886′da üstün başarı belgesiyle
diplomasını aldı. Ardından, lisansüstü öğrenim
için Johns Hopkins Üniversitesi’ne geçip, ge-
nel biyoloji, anatomi, fizyoloji, morfoloji ve
embriyoloji okuyarak 1890′da biyoloji dokto-
rasını aldı. 1891-1904 arası Philadelphia ya-
kınlarındaki BrynMawrCollege’da öğretim
üyesi olarak çalışırken, bir yandan da İtalya’
daki Napoli Zooloji Araştırmaları İstasyo-
nu’nda deniz canlıları üzerinde araştırmaları-
nı sürdürdü.
Bu konuyla yaşamının sonuna değin
yakından ilgilenecek, 1890′ ların sonundan
1928′de değin hemen her yaz Massachusetts
Eyaleti’ndeki Woods Hole Deniz Biyolojisi La-
boratuvarı’nda çalışmalar yapacaktı. 1904′de,
sonradan araştırmalarında büyük desteğini
göreceği öğrencisi LillianVaughanSampson ile
evlenen Morgan, aynı yıl kendisine önerilen
deneysel zooloji profesörlüğünü kabul ederek
Columbia Üniversitesi’ne geçti. Kalıtım konu-
sunda en önemli çalışmalarını yaptığı bu üni-
versitede 1928′de değin çalıştı. O tarihte, Ca-
lifornia Institute of Technology’de (Caltech)
yeni bir biyoloji bölümü kurma önerisi alınca
California’ya yerleşti ve yaşamının sonuna de-
ğin araştırmalarını Caltech’te sürdürdü.
Eserleri (Başlıca)
Regeneration, 1901, (“Doku Yenilenmesi”); Evolutionand Adaptation, 1903, (“Evrim ve Uyum”); HeredityandSex, 1913, (“Kalıtım ve Eşey”); TheMechanism of MendelianHeredity (A.H.Sturtevant, C.B.Bridges ve H.J.Muller ile birlikte), 1915, (“Mendeki Kalıtımın Mekaniz-ması”); ThePhysicalBasis of Heredity, 1919,
(“Kalıtımın Fiziksel Temeli”); Evolutionand Genetics, 1925, (“Evrim ve Genetik”); TheTheory of the Gene, 1926, (“Genler Kuramı”); TheScienti-ficBasis of Evolution, 1932,(“Evrimin Bilimsel
Temeli”); Embryologyand Genetics, 1934,(“Embriyoloji ve Genetik”).
Kaynaklar http://www.filozof.net/Turkce/tarihi-sahsiyetler-kisilikler/17901-thomas-hunt-morgan-kimdir-
hayati-eserleri-hakkinda-bilgi.html?start=2
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/biliminsanlari/caglarboyu/index.htm
http://saat.bbs.tr/Kimdir/T/10-Thomas%20H.%20Morgan.html
14>
15
LİR KUŞU
(Menura)
Kuşun adı ,
erkeğinin kuyruğunu gösterdiğinde lire benzemesinden gelir. Dışdaki iki tane
kalın beyaz ve kahverengi tüyler bir çerçeve biçimini oluşturur.
Lir kuşu, Menura cinsini oluşturan güzel renk desenlerine sahip iki kuş türünün ortak adıdır.
Lir kuşu, büyük kahverengi sülüne benzer. Kanatları kırmızımsı ve kahverengi, gagası, bacakla-
rı ve ayakları siyahtır. Yetişkin erkek çok süslü bir kuyruğa sahiptir. Lir kuşu kuyruğunu gösterdiğinde
lir şeklini alır. Dişilerin ve genç erkeklerin de kuyrukları vardır fakat özel tüylerden yoksundur. Muhte-
şem lir kuşunun kuyrukları 80-100 cm uzunluğunda olup, dişilerinki erkeklerden daha kısadır.
Muhteşem lir kuşunun şarkısı bir dereceye kadar meşhurdur. Şarkılarının yaklaşık % 80 'i usta,
becerikli mimikleri içerir. Ve eşsiz bir potpori şeklinde birleştirir.Zincir testere, araba motoru, köpek
havlaması ve yerel kuşların seslerini taklit eder. İnsan etrafının bir kuş sürüsü ile çevrildiğini hisseder.
Hâlbuki bu sesleri yapan sadece bir tek lir kuşudur.
Kuşun adı, erkeğinin kuyruğunu gösterdiğinde lire benzemesinden gelir. Dışdaki iki tane kalın
beyaz ve kahverengi tüyler bir çerçeve biçimini oluşturur. Bu tüyler iki yaşından sonra olgunlaşır. İçer-
deki daha ince tüyler ise telli çalgılar gibidir.
Lir kuşu örümcekler, solucanlar, böcekler bazende tohumlar ile beslenir. Yiyeceklerini ayakları
ile yaprakları karıştırarak bulur. Yiyecek bulma peşine yalnız çıkar fakat dişiler ve genç erkekler bera-
ber beslenirken görülebilir.
Lir kuşu, güney doğu Avustralya ana kıtası ve güney Tasmanya'da nemli ormanlarda bulunur.
Toprak meskenli bir kuştur. Fakat geceleyin ağaçlarda tüner. Kuşlar daimi ikametgahlı olup, bölgele-
rinden pek uzaklara gitmezler. Nadiren uzaklar giderler ve 10 km ev merkezli bir alan içinde bulunur-
lar.
Lir kuşu her sene Nisan ve Ekim ayında ürer. Tek yumurta üzerine oturur. Erkekler çeşitli dişi ile
çiftleşir. Dişi yuvayı kendisi yalnız yapar. Kuluçka dönemi yaklaşık altı hafta sürer. Yumurtadan çıkan
yavru ile annesi ilgilenir. Yavru yuvayı ancak 6-10 hafta sonra terk edebilecek duruma gelir.
KAYNAKLAR
http://www.birdlife.org/datazone/speciesfactsheet.php?id=5161
http://tr.wikipedia.org/wiki/Lir_ku%C5%9Fu
http://www.birdlife.org/datazone/speciesfactsheet.php?id=5161
16
>17
Bir biyolog canlılar dünyasında her şeyin nedenini, nasılını açıklayabilir. Çünkü küçücük bir
bitkinin tenha bir yerde yaşamasının bile birçok nedeni olabileceğini tahmin eder. Bir kuşun yuva ya-
parken seçtiği yerde ve kullandığı malzemede bir neden arar, araştırır. Sıradan bir insan bir böceğin
üzerine basıp geçebilir, fakat bir biyolog asla. Çünkü O, böceğin niçin orada olduğunu ve nereye gi-
debileceğini, tabiattaki görevini, tabiatta hiçbir şeyin fazla/eksik; lüzumsuz ve anlamsız olmadığını,
hiçbir işlevin ve olayın tesadüfle açıklanamayacağını bilen ve nedenlerini merak eden insandır
[1,2]. Biyolog tabiattaki sistemi kendi hayatına örnek alan kimsedir. Zannedilmesin ki biyolog sadece
çiçekle, böcekle uğraşan bir insandır. Biyolog olmak; iyi bir insan olmanın ve hayatı doğru algı-
lamanın ta kendisidir. Her şeyden önce bir biyolog kendini bilir. Fizyolojisini, anatomisini, genetiği-
ni, çevresinde meydana gelen olayları ve nedenlerini inceler. Bilir ki yeryüzünde var olan en mükem-
mel yaratık kendisidir. Bir biyolog canlılık belirtisi gösteren veya göstermiş olan ya da olacak her şeyi
merak eder, sorgular, öğrenir ve öğretir. İşte bu merak modern bir insanın
merakıdır. “merak ilmin hocasıdır”. Bu nedenle Biyoloji bölümünde çoğu öğrenci merak ettiği konular-
da akademik kariyer yaparak meslek hayatına devam etmek istemektedir. Bu arada pek çoğu maddi
sıkıntı çeker, ama manen oldukça mutludur. Öte yandan günümüzde bazı meslek mensupları çok pa-
ra kazanmasına ve kolay iş bulmasına rağmen belirli bir süre sonra mesleğinden bıkmaktadır. Diğer
meslek mensupları boş zamanlarında bahçe işlerine yönelmekte, evinde ya da bahçesindeki hayvan-
larla iştigal etmeyi tercih etmektedir. Biyolojiye toplumumuzun her kesiminden
ilgi vardır ve olacaktır. Materyali oldukça zengindir, Türkiye ise biyoçeşitlilikte bir açık hava müzesidir,
rekabete gerek yoktur. Araştırma alanı doğadır, bu nedenle biyolog olmak bir tutkudur. Ama bu gün
Türk biyologların tek bir derdi vardır: Mezuniyet sonrası istihdam.
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİYOLOJİ BÖLÜMÜNDEN
BEKLENTİLERİ
Çevremizdeki varlıkları canlı-
lar ve cansızlar olarak ikiye ayırırız.
Biyolojinin çalışma konusu canlılarla
ilgili olan her şeydir. Bilimler de temel
ve uygulamalı olarak ikiye ayrılır. Te-
mel bilimler içerisinde yer alan biyo-
loji bölümlerinden dört yıllık başarılı
bir lisans eğitimi alanlar “Biyolog”
unvanı ile mezun olurlarken 2005–
2006 Eğitim Öğretim yılından itiba-
ren Lisans mezunlarının diplomaların-
dan unvan kaldırılmıştır.
Biyolog diplomalı mezunlar da
meslekleri ile uyumlu kadrolara alın-
mada zorlanır oldular. TUS gibi bazı
merkezi yerleştirme ve seviye tespit
sınavlarına giriş neredeyse imkânsız
hale geldi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın
öğretmenlik için başvuru koşullarını
sağlamak zorlaştı ve Biyoloji öğretmen-
lerine ayrılan kontenjanlar yıldan yıla
azaltıldı. Kamu kurumlarında (Adli Tıp,
Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı gibi)
biyologların kadro, görev ve sorumlu-
lukları daraltıldı. Bir önceki dönemde
ise bazı kamu
kurumlarında biyolog eksikliği gerekçe-
si ile biyolojiye yakın disiplinlerden
(Ziraat, Orman, Veterinerlik ve Eczacılık
Fakültelerinden ya da Coğrafya, Antro-
poloji vs. bölümlerinden) önemli dere-
cede eleman alınarak kadrolar doldu-
ruldu ve kısa süre sonra her yönüyle
biyolog olanlara bile iş imkânı özellikle
öğretmenlik hakkı neredeyse kalmadı.
18
>19
Biyolojinin uygulama alanları içerisinde laboratu-
var, atelye daha az yer tutar. Genellikle çalışmalar tarla,
dağ, orman, deniz vs. gibi alanlarda gerçekleşir. Bu
alanlarda çalışmaya bayanlar genel olarak isteksizdir.
Bayan öğrencilerin artması, erkek öğrencilerin sayısının
azalması laboratuvar çalışmalarını öne çıkarmış; bu ne-
denle mikrobiyoloji ve hastane laboratuvarlarında çalış-
ma çok tercih edilir olmuştur. Flora, vejetasyon, biyocoğ-
rafya, ekoloji, fauna, deney hayvanları ve av-yaban hayatı gibi biyolojinin temel bilim dallarına ba-
yanların ilgisinin azlığı, buna karşılık anatomi, palinoloji, embriyoloji, moleküler biyoloji ve mikrobi-
yoloji, biyoteknoloji gibi bilim dallarına tercihi artırmıştır. Kuvvetli alt yapı isteyen ama ülkemizde za-
yıf kalan bu bilim dallarının tercih edilmesi biyologların önemli bir mesleki sorunu ve belki de bir
mecburiyettir.
Öğrencilerin mikrobiyolojiye temayülü anlamlıdır. Laboratuvar ve istihdam! Ancak bu durum
hastanelerdeki mikrobiyoloji laboratuvarlarına yöneliktir. Örneğin, endüstriyel mikrobiyoloji ya da
toprak mikrobiyolojisine yönelik değildir.
Genelde bayan öğrencilerin not sıralamasında erkek öğrencilerden daha başarılı olmasına ve
bu nedenle kadrolara daha kolay yerleştirilmelerine rağmen mesleki uygulamalarda (özellikle dağ,
göl, tarla ve bahçe vs. çalışmalarında) genellikle isteksiz olmaları, bazı çalışmaları yaparken erkekler-
den yardım almak mecburiyetinde kalmaları başarıyı ve yeni iş imkânlarının ortaya çıkarılışını olum-
suz yönde etkilemektedir.
Özellikle 1980’li yıllardan sonra kırsal kesimden şehre göç hızla arttı. Öğrencilerin kırsal ke-
sim yerine doğaya, tarım ve hayvancılığa uzak kesimlerden gelmesi sebebiyle ailesinden ve sosyal
çevreden mesleki kazanımları azalmıştır.
Uygulama yaptıran kişilerin genelde asistanlar olması, öğretim üyelerinin yeterince laboratu-
varlara girmemesi, laboratuvarda öğreticilerin yetersizliği, öğretim elemanlarının uzmanlık alanı dı-
şındaki derslere görevlendirilmesi, ders notlarının ekseriyetle yazdırılarak ezberletmeye yöneltilmesi
ya da “Data Show” ile izlettirilip anlatımın az olması öğrencinin derse aktif katılımını baskılamakta-
dır.
Başarı ölçütleri zayıflatıldı. 1980’li yıllarda ders geçme puanı en az 50/100 iken bu gün çan
eğrisi sistemiyle 35/100’e kadar düşürüldü. 1. sınıftan 3. sınıfa; 2. sınıftan 4. sınıfa barajlar kaldırıldı.
Normal dönemde mezun olanla bütünlemede ya da yıl kaybı ile mezun olan öğrenci arasındaki fark-
lılıklar fiilen kayboldu. Aflar artırıldı, kapsamı genişletildi, bu durum kalitesi düşük mezunların sayısı-
nı artırdı. Adeta öğretim üyesine “öğrenciyi başarılı yazıncaya kadar sınav yaparsın” mesajı verildi.
Yasal sorunları asgariye çekmek için yönetimler öğrencinin mezuniyetini teşvik eder hale geldiler.
2012–2013 eğitim öğretim yılında okuldan atılma kalktı. Ancak nitelikli mezun sayısı ile istih-
dam imkânı aynı paralelde arttırılamadı.
Mezunların istihdam sorunu bölüme tercihi düşüren ana faktördür. Geçmiş yıllara göre çeşitli
nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve istihdamı etkileyen faktörler öğrenciden, öğreticilerden, yasal
mevzuattan veya kurumsal uygulamadan kaynaklanmış olabilir.
Genel bir değerlendirme şöyledir:
• Öğrencilerin çoğunlukla bölümü bir ön araştırma yapmadan bilinçsizce tercih ettikleri, zamanla bi-
linçlendikleri ve bölümü sevdikleri anlaşılmaktadır.
• Orta öğretimde genelde ezbere dayalı bir eğitim verilmesi, mesleğin yapısal karakteri olan arazi
çalışmaları veya biyolojik olayların zaman ve mekan değişiminde ve her canlıda aynı sonucu verme-
mesi, araştırma konularının birbirinden uzak ve çok oluşu, biyoloji derslerinin sevdirilerek öğretilmesi-
nin yetersizliği öğrencilerde ezberciliği artırmış, konuları algılamayı ve sorgulamayı azaltmıştır.
• Orta öğretim öğrencilerinde gün geçtikçe sayısal alanı seçme azalmakta; bu durum lisans öğrencisi
adaylarında nitelikte zayıflama olarak ortaya çıkmaktadır.
• İş imkânlarının gün geçtikçe daralması ve mezun sayısının istihdam kapasitesinden çok fazla olması
nitelikli öğrencilerin başka alanlara yönelmesine neden olmaktadır. Bayan öğrencilerin genelde otur-
duğu şehirde okumaları ve istihdam istekleri; düşük ücrete ve göreve kanaat etmesi, erkeklerin ücreti
yetersiz görüp başka mesleklerde iş arayışlarını kaçınılmaz hale getirmektedir. Benzer durum birinci
ve ikinci öğretim öğrencileri arasında da görülmektedir.
20
>21
• İstihdam liyakatle paralel olduğundan giderek öğrenci kapasite-
sinin düşmesi işsizlik oranını arttırmış, mezunlar adaylara negatif
mesajlar vermiştir. Eski mezunlarımızın istihdam sorunu olmaması-
na rağmen “bu gün olsa bölümü tercih etmezdim” mesajı anlamlı
ve düşündürücüdür. Bu mesaj bölümde akademik kadronun art-
masına rağmen eğitim-öğretim kalitesinin zayıfladığı şeklinde yo-
rumlanabilir.
• Her meslek grubunun bakanlık nezdinde bir karşılığı bulunması-
na (Ziraat Fakültesi için Tarım Bakanlığı; Orman Fakültesi için Or-
man Bakanlığı; Tıp Fakültesi için Sağlık Bakanlığı gibi) rağmen bi-
yologların bir bakanlığı yoktur. Bu nedenle uzun süreli gelişim
planları hazırlamak, yanlış politikalara ve uygulamalara engel ol-
mak gibi girişimler kişisel teşebbüslerden öteye gitmemektedir.
Bazı meslek grupları altyapısı yetersiz görülen bir üniversitede bö-
lümlerinin açılmasına ve kalitesiz eleman yetiştirilmesine engel
olabilmekte, günün şartlarına göre müfredatlarını koordineli ola-
rak götürebilmektedirler.
Uluslararası biyolojik çeşitlilik sözleşmesi gereği “Biyolojik
Çeşitlilik Günü” Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından düzenlen-
mektedir4.Ama hiçbir zaman bir biyoloji bölümü ya da biyologla-
rın bir sivil toplum kuruluşu tarafından düzenlenememektedir.
Tüm bu çelişkilerin kaynağında biyologların bakanlık düzeyinde
temsil edilmemiş ve zayıf kalmış olmaları yatmaktadır. Tüm olum-
suzluklara rağmen biyolojiyi severek tercih eden özverili insanların
varlığı ve ülkemizin nitelikli biyologa ihtiyacı açıkça ortadadır.
Özellikle bayan kesimin bitkilere meraklı oluşu ve çiçeklere düş-
künlüğü doğaları gereğidir.
• Biyoloji öğrencilerinin çoğu haklarının farkında değillerdir. Bu
konuda danışmanlara çok görev düşmektedir. Ayrıca biyologların
mesleki dayanışması (dernek, vakıf, oda gibi sivil toplum kuruluş-
ları oluşturma) zayıftır ve bazı girişimler de beklenen faydayı sağ-
layamamıştır. Zira bu örgütler gönüllülük esasıyla çalıştığından
meslek mensuplarını, kamu kurum kuruluşlarını, firmaları ve dev-
leti bağlayıcılığı yoktur. Biyologların sadece devletten değil sanayi-
ci, yatırımcı vs. gruplardan aldığı destek de diğer meslek grupları-
na göre oldukça azdır. Bu nedenle biyologlar bir aktivite düzenler-
lerken masrafın tamamını devlet imkânlarıyla yapmak zorunda
kalmaktadırlar.
İstihdam; bölümlerin kurumsal gelişmişlik düzeyinin arttırılmasına, öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine, arz-talep dengesi gözeten uzun süreli kurumsal planlarının yapılmasına ve biyologların önündeki yasal engellerin kaldırılmasına bağlıdır. Orman,
Ziraat, Veterinerlik, Eczacılık, Su Ürünleri fakülteleri; Çevre ve Gıda mühendisliği bölümleri bu alanlardan bazılarıdır. Mesleki geleceğimizin teminatı olan
öğrencilerimizin sorunlarını her öğretim üyesi ve meslektaşımız kendi sorunu bilmeli ve sorunların çözümüne yönelik insiyatif almalıdır.
Biyologlar, aşağıdaki resmi ve özel kuruluşlarda iş imkânlarına sahiptirler.
• Devlet ve özel hastane laboratuvarları, özel tıbbi tahlil ve test laboratuvarları,
• Aralık 2008’ten geçerli olan düzenlemelerle tezsiz yüksek lisans eğitimi (formasyon
yerine geçer) alarak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel ve devlet okullarında
biyoloji öğretmenliği,
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
• Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
• Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
• Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Güvenliği Genel Müdürlüğü,
• Çevre danışmanlığı sağlayan kurum ve kuruluşlar,
• Belediyeler,
• İlaç firmaları.
• Gıda üreten firmalar,
• Tıbbi / teknik, makine, araç-gereç satan firmalar,
Bundan sonra her bilim için kurulacak sistemlerimiz, ders içeriklerimiz ve ders
programlarımız, hatta araştırma konularımız istihdama yönelik olmalıdır. Bunun için
önerilerimiz ve tespit edilen problemler aşağıda sıralanmıştır:
Bu mesleği seçenlerde ne gibi nitelikler olmalıdır?
Doğayı sevmeli, canlılarla iştigalden hoşlanmalı; görme ve işitme sorunu olmamalı; sayısal ve analitik
düşünme gücüne sahip olmalı; bilimsel meraka ve araştırmacı bir kişiliğe sahip olmalı; Matematik ve
Fen Bilimlerine ilgili ve bu konularda başarılı olmalı; sorumlu, sabırlı, titiz olmalı; ekip çalışmasına
açık olmalı; gözlem verilerini bütünleştirebilmeli; tedbirli, dikkatli olma ve dikkatini bir noktada uzun
süre
yoğunlaştırabilmelidir.
Eğitim-öğretimde toplumun beklentileri dikkate alınmalıdır:
Girişimcilik, ÇED ve Ekosistem değerlendirme raporu hazırlama, toplumsal problemlere çözüm ara-
yan proje yazma ve sunma; Milli Eğitim, Gümrük, Tarım, Orman ve Su İşleri, Çevre ve Şehircilik ba-
kanlıkları başta olmak üzere istihdam kapasitesi yüksek kamu ve özel kurumların biyologlardan bek-
lentileri dikkate alınmalıdır. Buna göre uygulama alanları belirlenmeli ve müfredatları oluşturulmalı-
dır.
Öğretim üyeliğine yükseltilmede veya doktora yeterlikte öğrencilere bir ders anlatma
ve puanlama şartı getirilmelidir.
Bilme ile öğretme aktivitelerinin farklılığı uygulamada irdelenmelidir.
Araştırmalar sadece bilim ve unvan kazanmaya yönelik yapılmamalıdır.
Çalışmalar uygulamacı bilim insanları ve istihdam oluşturan kurumlarla birlikte tasarlanmalı ve ürüne
yönelik olmalıdır. Uygulanmayacak ya da ne zaman uygulanacağı belli olmayan bir temel bilim an-
lamsız bir meşgaledir, emeğe ve masrafa yazıktır. Faydasız bilim üretilmemelidir.
Staj zorunlu olmalı; bitirme ödevi(tezi), laboratuvar ve arazi uygulamalarına ağırlık
verilmelidir.
Öğrencilerin boş vaktinde bilimsel aktivitelere katılabileceği mekanlar
oluşturulmalıdır.
Örneğin bir bölüm kütüphanesi kurulabilir, öğretim üyelerinin, öğrencilerin yaptığı faaliyetleri/
yayınları sergileyen vitrinler, panolar oluşturulup öğrencilerin ulaşabileceği yerlere konulabilir. Bilim-
de son
gelişmeleri, bölüm faaliyetlerini ve ilginç konuları anlatan pano, broşür, web sayfası gibi tasarımlar
yapılabilir. Laborantlar ve uzmanlar laboratuvarda istihdam edilerek öğrencilerin laboratuvarlarına
katılabilirler, öğrencilere ders harici anlamadıkları uygulamaları tekrarlatma veya bilimsel deneyler
yapmalarını teşvik edebilirler. Gündüz çalışanlara yüksek tahsil yapma fırsatı vermek amacıyla
açılan II. öğretimler bazı durumlarda 1. öğretimden daha fazla öğrenci alarak, ama eğitimini
gündüz yapan, ders sürelerini kısaltan ve uygulaması yetersiz bir hale getirilmiştir.
24
>25
İdeal sınıf mevcudunun üzerinde öğrenci
kontenjanı verilmemelidir.
Kalabalık sınıflarda öğretim üyesi eğitim-öğretimden
ziyade sınıfın asayişine ağırlık vermek zorunda kal-
makta; sadece devam mecburiyetinden dolayı derse
gelen ve derse ilgisi az olan öğrencilerin negatif ta-
vırlarını derse çok ilgi duyan öğrencilere yansıtma-
mak için uğraşıp didinmektedir. En basit ifadeyle
derse gelenlerin kontrol edilmesi önemli bir zaman
kaybıdır; kontrol edilmezse başka problemlerle karşı-
laşılmaktadır. Kalabalık sınıflarda laboratuvar çalış-
maları teorik derslerden daha zor yürütülmektedir.
Kontenjan belirlemede arz talep dengesi
dikkate alınmalıdır.
Neredeyse her üniversiteye Biyoloji Bölümü kuruldu;
I. ve II. öğretime açıldı. Artan ihtiyacı karşılamak için
öğretim üyesi olmanın standartları düşürüldü. Ge-
nelde ÖSYM kurumların verdiği kontenjanı arttır-
makta, bu işlemde de öğretim üyesine düşen öğrenci
sayısını ölçü almaktadır. Öğrenci sayısı öğretim üyesi-
ni, öğretim üyesi öğrenci sayısını karşılıklı arttırırken
zamanla her iki kesimde de yozlaşma kaçınılmaz ol-
du. Kontenjan belirlemede öğretim üyesi sayısı yeterli
ve tek şart olmamalıydı. Altyapı daha önemli olmalıy-
dı.
Öğretim üyelerinin maaş ve ücretleri gü-
nün koşullarına göre oldukça yetersiz kal-
maktadır.
En idealist meslektaşlar bile emeğinin karşılığını
alamadığından sızlanmaktadır. Bu durum mesleğe
yeni kazandırılacak eleman seçiminden meslek say-
gınlığına, eğim ve araştırmaların kalitesine kadar her
şeyi etkilemektedir.
Laboratuvarlar öğrenci için daha aktif ha-
le getirilmelidir.
Malzeme, cihaz ve personel yönünden güçlendiril-
melidir. Uygulama ders saatlerinin yetersiz geldiği
anlaşılmaktadır.
Derslikler kantin-kafeterya gibi yerlere çok yakın olmamalıdır.
Mümkünse ayrı katta olmalıdır. Böyle bir durumda derslikler yeme içme mekanı haline
getirilebilmektedir. Binaların mimarisinde bu amaçlar dikkate alınmalıdır.
Son sınıf öğrencileri mesleki olarak tercih edebilecekleri iş olanaklarıyla buluşturulmalı, bu ko-
nu üzerine öğrenci ve öğretim üyeleri işbirliği yapmalıdır.
Öğrenci kulüplerinin faaliyetleri öğrencilerin derslerde aldıkları eğitimleri uygulayabilecekleri
yönde düzenlenmelidir.
Öğrencilerin biyoloji alanında düzenlenen kongre, sempozyum vs. gibi bilimsel toplantılara ka-
tılmaları konusunda bilgilendirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Son zamanlarda kuruma yabancı öğrenci talebi arttı. Bu öğrenciler Doğu Asya (Türkmenistan,
Moğolistan vs.) ve Ortadoğu ağırlıklıdır. Erasmus proğramı ile
gelen Avrupa menşeili öğrenciler de bulunmaktadır. Yabancılarla yerli öğrencilere uygulama farklı
olabilir. Detayları ortaya konulmalıdır.
ÖSYM’nin lisans proğramlarına kontenjan belirlemesi iyi koordine edilmelidir.
Adayların tercihi ölçü alınırsa büyük şehirler önde gelecek, taşra boşalacaktır. Çünkü adayların terci-
hinde kurumsal altyapı ve eğitim kalitesinden ziyade şehir, ulaşım, sosyal tesisler vs. ölçü alınmakta-
dır. Kurumların çevresindeki halkın nüfusu, sosyo-ekonomik ve gelişmişlik durumu tercihte önemli
etkendir.
Bazı bölümler lisans eğitimini İngilizce yaparak diğerlerinden avantajlı duruma geçtiler. Bu
uygulama mesleki eğitimi zayıflattı ve dil öğrenimini kuvvetlendirdi. Eğitime hazırlık sınıfları
koymak da istihdam sorununu sadece birkaç yıl öteleyebilir.
26
>27
Son yıllarda öğrenci tercihini kendi lehine çekmek için
üniversiteler adeta yarışmaktadırlar. Yasal anlamda
sınırları netlik kazanmayan ve toplumun ihtiyaçlarına
cevap vermekten uzak, ancak popüler isimli bazı yeni
bölümler ve programların açılması biyolojiye tercihleri
azalttı. Bu programları açanlar şimdilik problemi çöz-
müş görünmekteler, mezun verdikten sonra icraatın
doğruluğu kendisini gösterecektir. Meslek Yüksek
okullarının ülke gerçekleriyle örtüşmeyen öğrenci
kontenjanları da temel bilimlere tercihi azaltmaktadır.
Bazı biyoloji bölümleri tercihten düşmemek için Mo-
leküler Biyoloji, Genetik ya da Biyoteknoloji, Biyolojik
Bilimler gibi isimlerle yapısal değişikliğe gitti. Fakülte
bazında değişikliğe gidenler oldu (Ziraat ve Doğa Bi-
limleri Fakültesi; Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakül-
tesi gibi). Problemi ötelediler. Aynı kadro, aynı prog-
ram ve alt yapı ile ad değiştirme sorunu çözer mi?
Çözüp çözemediği öğrencileri mezun olduktan sonra
istihdam ediliş oranları ile görülecektir. Bu kadar mo-
leküler biyologa ya da genetikçiye ihtiyaç var mı? Bu
disiplinlerin laboratuvarları yeterli mi? Bu laboratu-
varları kurmak çok pahalıdır. Zaten biyologların esas
sorunlarından biri altyapı yetersizliğidir. Biyoteknoloji
popüler bir isim olmakla beraber mazisi yüzyıllar ön-
cesine dayanan bir bilimdir. Öğrenciler Biyoteknolo-
ji’nin yeni bir saha olduğuna inandırıldı. Ziraat, Su
Ürünleri Fakülteleri ve hatta Orman Fakültesi içerisin-
de Silvikültür anabilim dalının da genel amacı canlı
üretmektir. Birkaç yıl sonra tekrar başa dönüleceği ve
uygulamadan zarar görüleceği tahmin edilmektedir.
28
>29
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİYOLOJİ BÖLÜMÜNDEN BEKLENTİLERİ
Hasan ÖZÇELİK, Özge ÜNSER,
Halime KAYMAZ, Ayşe Nursal YAY
Süleyman Demirel Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi,
Biyoloji Bölümü, 32200,
Isparta, Türkiye
(Bu makale kısaltılarak yayınlanmıştır.)
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
TEKNİKERLİĞİ
TANIM
İşyerlerini, işin yürütülmesi nedeniyle oluşan tehlikelerden uzaklaştırmak ve
sağlığa zarar verebilecek koşullardan arındırarak, daha iyi bir çalışma ortamı
sağlamak için bir plan dahilinde iş güvenliği ile görevli mühendise bağlı olarak
çalışan kişidir.
GÖREVLER
İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatına uygun olarak işyerinde gerekli çalışmaların
yapılmasını sağlar.
İşyerindeki tehlikelerin tanımlanmasını ve risk değerlendirmesinin yapılmasını,
tehlikelerin ortadan kaldırılmasını ve risklerin kontrol altına alınmasını
sağlamak için önerilerde bulunur bu hususlarla ilgili işverene rapor verir.
İşin ve işyerinin özelliklerine uygun olarak tehlikeleri kaynağında yok etmeye
yönelik tedbirlere öncelik vererek gerekirse ölçümlere dayalı değerlendirme
yapar, alınması gerekli güvenlik önlemleri konusunda, çalışanların veya
temsilcilerinin görüşünü de alarak işverene önerilerde bulunur ve
uygulamaların takibini yapar.
İşyerinde yapılacak periyodik kontrol, bakım ve ölçümleri planlar, hazırlanan
planların uygulanmasını sağlar.
Risk değerlendirme sonuçlarını da dikkate alarak, ani veya yakın tehlike
durumları ve kazaların potansiyelini tanımlayan ve bunlara ilişkin risklerin nasıl
önleneceğini gösteren acil durum planlarını hazırlar ve gerekli tatbikatların
yapılmasını sağlar.
Yangın ve patlamaların önlenmesi, yangın ve patlama durumunda önlemlerin
alınması, yangından korunma teçhizatı ve araçlarının kontrol edilmesi, yangın
ekiplerinin oluşturulması, yangın tatbikatı gibi yangından korunma ve yangınla
mücadele çalışmalarını yönetir ve ilgili kayıtların tutulmasını sağlar.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu toplantılarına katılır, kurula işyerinin sağlık ve
güvenlik durumu ile ilgili bilgi verir ve önerilerde bulunur.
İşyeri Sağlık Birimi ile işbirliği içinde çalışarak işyerinin sağlık ve güvenlik
durumunu, işyerinde olabilecek kaza ve meslek hastalıklarını işyeri hekimi ile
değerlendirir ve değerlendirme sonuçlarına göre önleyici faaliyet planlarını
yapar ve uygulanmasını sağlar.
30
>31
İşyerinde meydana gelen kaza veya meslek hastalıklarının tekrarlanmaması
için inceleme ve araştırma yaparak düzeltici faaliyet planlarını yapar ve
uygulanmasını sağlar.
İşyerinde yapılan inceleme ve araştırmalar için yöntemler geliştirir, bu
yöntemlerle ilgili çalışanları bilgilendirir, her incelemeden sonra inceleme
formlarını doldurur ve gereği için işverene bildirerek sonuçlarını takip eder,
formların değerlendirme ve izlenmesi amacıyla muhafazasını sağlar.
KULLANILAN ALET VE MALZEME-
LER
Düzenli kontrol listeleri,
Sonometre, lüks metre, oksijen
metre, ekslosimetre, ayro metre,
termometre (havadaki nem durumu-
nu, ısıyı, ışık durumunu, hava basıncını
vb. ölçüm cihazları)
Bilgisayar,
Basit büro malzemeleri, (kağıt,
kalem, renkli boya ve kalemler
delikli zımba,
tel zımba, renkli kartonlar vb.)
MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİK-
LER
İş Sağlığı ve Güvenliği teknikeri olmak
isteyenlerin;
Genel ve sayısal yeteneğe sahip,
Fen bilimleri alanına ilgili
Ayrıntıları algılayabilen,
Yoğun ve yaygın dikkati güçlü
stres altında çalışabilen,
Çabuk ve doğru karar verebilen,
Tertipli ve düzenli çalışabilen,
tedbirli olan,
Yönergeleri izleyebilen,
Sorumluluk sahibi,
kimseler olması gerekir.
ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARI
İş Sağlığı ve Güvenliği Teknikerleri, çalıştığı işletmeye göre
açık veya kapalı ortamlarda sıcak, soğuk, ani ısı değişimi
olan, nemli, tozlu, kokulu, gürültülü, hava akımı olan bö-
lümlerde görev yapabilirler. Çalışma alanı üretimin yapıl-
dığı her yerdir. Tam gün çalışma, gece çalışması, vardiyalı
çalışma, hafta sonu çalışması söz konusudur. Üretim alanı-
nın büyüklüğüne göre yürüme ve dikkat gerektiren bir
çalışma gerçekleştirirler. Dinleme, düşünme, konuşma
ayakta durma, yürüme mesleğin gerektirdiği etkinliklerdir.
MESLEKTE İLERLEME
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği/İş Sağlığı ve Güvenliği” ön lisans programını başarı ile bitirenler, ÖSYM ta-
rafından açılan Dikey Geçiş Sınavı’nda başarılı oldukları takdirde “Sosyal Hizmetler” lisans programları-
na dikey geçiş yapabilirler.
Bölüm mezunlarının 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde çıkarılan İş Güvenliği ile görevli elemanların
çalışmaları hakkında yönetmelik gereği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilen iş güvenliği
uzmanlığı sertifikasına sahip olmaları gerekir. Bu sertifikalar A sınıfı, B sınıfı ve C sınıfı olarak ayrıştırıl-
mıştır.
A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikasına sahip olmak için
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezinde İş Sağlığı ve Güvenliği alanın-
da en az 10 yıl çalışmış olmak veya Kamu kurum kuruluşlarında veya özel sektörde İş Sağlığı ve Gü-
venliği ile ilgili olarak en az 8 yıl görev yaptığını belgelemek ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-
ğınca açılacak sınavda başarılı olmak gerekmektedir.
34
>35
EĞİTİM SONUNDA ALINAN BELGE-DİPLOMA VE UNVAN
Eğitimi başarı ile tamamlayanlara “İş Sağlığı ve Güvenliği Teknikeri” unvanı ve
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” Ön Lisans diploması verilmektedir.
B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikasına sahip olabilmek için Kamu kurum ve kuruluşla-
rında veya özel sektörde iş güvenliği ile ilgili olarak en az üç yıl görev yaptığını belgelemek ve Çalış-
ma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca açılacak sertifika eğitim programına katılmak ve sınavda başarılı
olmak gerekmektedir.
B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası ile en az üç yıl görev yaptıklarını
belgeleyenler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca düzenlenen eğitime katılarak yapılacak sı-
navda başarılı olmak kaydı ile A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası alabilirler.
C Sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikasına sahip olabilmek için ise Çalışma ve Sosyal Gü-
venlik Bakanlığınca düzenlenen sertifika eğitim programlarına katılmak ve eğitim sonunda düzenle-
necek sınavda başarılı olmak gerekmektedir. C Sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası ile en az üç yıl
görev yaptıklarını belgeleyen ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca düzenlenen eğitime katıla-
rak yapılacak sınavda başarılı olanlar B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası alabilirler.
İş güvenliği uzmanlarının sertifikalarını aldıkları tarihten itibaren, 5 yıllık periyotlarla, Bakan-
lıkça düzenlenen bilgi yenileme eğitimine katılmaları zorunludur. Bu eğitime katılmayan iş güvenliği
uzmanlarının sertifikaları geçersiz sayılır.
ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA OLANAKLARI
Bu bölümden mezun olanların iş bulmaları ol-
dukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Gü-
venliği Merkezi Müdürlükleri ve diğer kamu
kuruluşları ile özel sektörde iş bulabilirler. Ül-
kemizde yeniden düzenlenen 4857 Sayılı İş Ka-
nunu Kamuda ve özel sektörde İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği ile ilgili çalışmaların yapılmasını zo-
runlu kılmış yeni yaptırımlar getirmiştir. Bunun
sonucunda da işletmelerde İşçi Sağlığı ve Gü-
venliği bölüm mezunlarına duyulan ihtiyaç yo-
ğunlaşarak artmaktadır.
KAYNAK
http://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/i/26.pdf
36
>37
Bölümün Amacı
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve bilgisayar bilimleri ile
iletişim alanının kesişmesi, çoklu ortamların gelişmesini hızlan-
dırmış, sonucunda çoklu ortamlar iletişim disiplini içinde, farklı
bir alan olarak ortaya çıkmışlardır. Birçok iletişim biçiminin bir
araya getirildiği bu alanın ürünleri; web sayfaları, etkileşimli CD
ve DVD’ler, üç boyutlu sanal dünyalar başta olmak üzere pek
çok şekilde günlük yaşamın içine girmiş durumdadır. Görsel Sa-
natlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü bu kapsamda, iletişi-
min yanı sıra sanat disiplinine de hakim, bilgisayar temelli ileti-
şim teknolojilerini en iyi biçimde kullanan, ses ve görüntü çerçe-
vesinde video, fotoğraf, ses, yazı, grafik, 2 ve 3 boyutlu tasarım
ve animasyon ile etkileşim tasarımına hakim ve bunları bir pota-
da eriterek ileti tasarlamaya çalışan öğrenciler yetiştirmeyi amaç-
lamaktadır. Bölüm, sanat disiplininden destek alan uygulamaya
yönelik çalışmalarla öğrenciyi tasarım ve üretim yönünden geliş-
tirmeyi amaçlarken bir yandan da öğrencinin iletiye, araçlara ve
ortama daha eleştirel bir gözle bakabilmesi için ortam ve ürünü-
nün sanatsal, kültürel ve toplumsal çevre içindeki konumunu da
irdelemesini sağlamaya çalışmaktadır.
Bölümün Tanımı
Görselliğin ve iletişimin her alanda artarak önem kazandığı ve dijital çağın dinamikleriyle etkileşim içinde yönlendiği günümüzde, Görsel İleti-
şim Tasarımı çok yönlü ve farklı disiplinlere hitap eden, yeni teknolojiler yoluyla sürekli dönüşen, inovasyona açık, kapsamlı bir alanı tanımlar.
Kaynaklar http://fcms.emu.edu.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=58&Itemid=57&lang=tr http://vcd.yeditepe.edu.tr/Home/GorselIletisimTasarimi http://tr.wikipedia.org/wiki/Grafik_tasar%C4%B1m
Bölümün Amacı
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve bilgisayar bilimleri ile
iletişim alanının kesişmesi, çoklu ortamların gelişmesini hızlan-
dırmış, sonucunda çoklu ortamlar iletişim disiplini içinde, farklı
bir alan olarak ortaya çıkmışlardır. Birçok iletişim biçiminin bir
araya getirildiği bu alanın ürünleri; web sayfaları, etkileşimli CD
ve DVD’ler, üç boyutlu sanal dünyalar başta olmak üzere pek
çok şekilde günlük yaşamın içine girmiş durumdadır. Görsel Sa-
natlar ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü bu kapsamda, iletişi-
min yanı sıra sanat disiplinine de hakim, bilgisayar temelli ileti-
şim teknolojilerini en iyi biçimde kullanan, ses ve görüntü çerçe-
vesinde video, fotoğraf, ses, yazı, grafik, 2 ve 3 boyutlu tasarım
ve animasyon ile etkileşim tasarımına hakim ve bunları bir pota-
da eriterek ileti tasarlamaya çalışan öğrenciler yetiştirmeyi amaç-
lamaktadır. Bölüm, sanat disiplininden destek alan uygulamaya
yönelik çalışmalarla öğrenciyi tasarım ve üretim yönünden geliş-
tirmeyi amaçlarken bir yandan da öğrencinin iletiye, araçlara ve
ortama daha eleştirel bir gözle bakabilmesi için ortam ve ürünü-
nün sanatsal, kültürel ve toplumsal çevre içindeki konumunu da
irdelemesini sağlamaya çalışmaktadır.
38
>39
Bölümün Tanımı
Görselliğin ve iletişimin her alanda artarak önem kazandığı ve dijital çağın dinamikleriyle etkileşim içinde yönlendiği günümüzde, Görsel İleti-
şim Tasarımı çok yönlü ve farklı disiplinlere hitap eden, yeni teknolojiler yoluyla sürekli dönüşen, inovasyona açık, kapsamlı bir alanı tanımlar.
Kaynaklar http://fcms.emu.edu.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=58&Itemid=57&lang=tr http://vcd.yeditepe.edu.tr/Home/GorselIletisimTasarimi http://tr.wikipedia.org/wiki/Grafik_tasar%C4%B1m
HABERLER
Yurt dışı çıkışlarda hız ve insan gücünden tasarruf sağlayacak,
e-gate uygulaması için ilk aşamada havalimanındaki geliş ve
gidiş katlarına ikişer biyometrik geçiş kabini konuldu. Pasaport
polisinin görev almayacağı kaydedilen uygulamada kabin sayı-
sının 3 ay sonra geliş ve gidişlerde altıya, 2015 sonuna kadar
ise yirmi dörde çıkarılması planlanıyor.
Şimdilik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik olarak uy-
gulanacak sistemde yolcunun tarattığı parmak izi sistemden
otomatik olarak kontrol edilecek, eşleştikten sonra geçiş izni
verilecek. Bir süre sonra yüz tanıma kontrolünün de entegre
edilmesi planlanan sistemden ilk olarak sık seyahat eden ve
tanımlı bir yolcu grubu faydalanacak.
EN FAZLA 21 SANİYEDE GEÇİŞ
Yerli bir firma tarafından kurulan sisteme ait test aşaması so-
nuçlarına göre, yolcunun en fazla 21 saniyede kabinden geçe-
bilmesi öngörülüyor. Sisteme alışkanlık arttıkça bu sürenin 15
saniyeye kadar düşebilmesi planlanıyor. Biyometrik geçiş ka-
binlerinin yanı sıra pasaport polislerinin çalıştığı mevcut kabin-
ler de görevlerine devam edecek.
Devamı için:http://www.ntvmsnbc.com/id/25533312
15 saniyede pasaport kontrolü
Katil eşek arıları dehşet saçıyor
10 YIL ÖNCE ÇİN’DEN DENİZ SEVKİYATI S IRASINDA
GELEN EŞEK ARILARI, BUGÜN YİNE FRANSA’NIN GÜNDE-
MİNDE. DAHA ÖNCE DE ÜLKENİN NEREDEYSE YARISINA YA-
YILAN EŞEK ARILARI , B İRÇOK CANLININ ÖLMESİNE YOL
AÇTI .
Asyalı eşek arısı da denen tehlikeli tür, diğer arıların soyunu kurutma tehli-
kesini de barındırıyor. Biyoçeşitliliğin tehlike altında olduğunu söyleyen uz-
manlar, çözümün bir an evvel bulunması gerektiğini dile getirdi.
‘ÇÖZÜM KOVANLARDA’
Böcek uzmanı E t ienne Roumai lhac, bi r kovanda bin lerce ar ı o lması
dolay ıs ıy la, çözümün kovanlar ın yok edi lmes iy le mümkün olduğu-
nu söy lüyor. “ Ev imde, pos ta ku tumda, arabada ve yakın şehir ler-
de çok faz la görüyorum. Yaz ın ge lmes iy le beraber üreme dönemi-
ne giren eşek ar ı lar ın ı ö ldürmenin tek yo lu k imyasal zehi r ler .”
Devamı i ç in; h t tp ://www.ntvmsnbc.com/id/25532900
HABERLER
Katil eşek arıları dehşet saçıyor
10 YIL ÖNCE ÇİN’DEN DENİZ SEVKİYATI S IRASINDA
GELEN EŞEK ARILARI, BUGÜN YİNE FRANSA’NIN GÜNDE-
MİNDE. DAHA ÖNCE DE ÜLKENİN NEREDEYSE YARISINA YA-
YILAN EŞEK ARILARI , B İRÇOK CANLININ ÖLMESİNE YOL
AÇTI .
Asyalı eşek arısı da denen tehlikeli tür, diğer arıların soyunu kurutma tehli-
kesini de barındırıyor. Biyoçeşitliliğin tehlike altında olduğunu söyleyen uz-
manlar, çözümün bir an evvel bulunması gerektiğini dile getirdi.
‘ÇÖZÜM KOVANLARDA’
Böcek uzmanı E t ienne Roumai lhac, bi r kovanda bin lerce ar ı o lması
dolay ıs ıy la, çözümün kovanlar ın yok edi lmes iy le mümkün olduğu-
nu söy lüyor. “ Ev imde, pos ta ku tumda, arabada ve yakın şehir ler-
de çok faz la görüyorum. Yaz ın ge lmes iy le beraber üreme dönemi-
ne giren eşek ar ı lar ın ı ö ldürmenin tek yo lu k imyasal zehi r ler .”
Devamı i ç in; h t tp ://www.ntvmsnbc.com/id/25532900
Aramızda yaşıyor olabilirler
Avrupa kıtasında 40 farklı kazı alanından elde edilen Neandertal
kemikleri üzerinde yapılan yeni bir araştırmaya göre, evrim süre-
cinde nesli tükenen Neandertaller, binlerce yıl boyunca modern
insanlarla aynı dönemde yaşadı.
Bilim insanlarını heyecanlandıran yeni bulgular ışığında Neander-
taller ve ilk modern insanlar, 5000 yıl aynı dönemde yaşadı. Mo-
dern insan ile Neandetallerin genlerinin birbirlerine karıştığıyla
ilgili kesin bilgi yok. Ancak genetik ve kültürel alışverişte bulunmuş
olabilecekleri tahmin ediliyor.
Bu etkileşim sayesinde günümüzde pek çok kişide Neandertal ge-
nine rastlanabileceği düşünülüyor ve yeni bulgular çerçevesinde
Neandertal geninin modern insanda tahmin edildiğinden daha
fazla bulunabileceği iddia ediliyor.
lk defa Almanya’da yer alan Neander Vadisi'nde 1856 yılında
keşfedilen Neandertal kalıntıları bilim insanları tarafından uzun
süredir inceleniyor. Buna rağmen Neandertallerin hangi sebep-
ten nesillerinin tükendiği ise, hala bilinmiyor.
Devamı için: http://www.ntvmsnbc.com/id/25532834
40
>41
Cambridge Üniversitesi çikolata seven öğrenci arıyor
3 buçuk yıl sürecek araştırmanın sıcak iklimli ülkelerde
satılmak üzere erimeyen çikolata üretilmesini amaçladığı-
nı belirten üniversite yetkilileri, projenin 2015 yılının
Ocak ayınca başlayacağını söyledi. Üniversitenin Kimya
Mühendisliği ve Biyoteknoloji Departmanları tarafından
gerçekleştirilecek olan araştırmada görev alma hakkını
elde edecek doktora öğrencilerinin üniversite diplomala-
rını ilgili bir bölümden yüksek derece ile almış olmaları-
nın gerektiği de belirtildi.
Cambridge Üniversitesi yayınladığı iş ilanında projede rol
almak isteyen doktora adaylarının matematik alanında
da bilgili olmaları gerektiğinin altını çizdi. Burslu doktora
projesine sadece AB üyesi ülkelerden adayların kabul
edileceği belirtilirken son başvuru tarihi 29 Ağustos ola-
rak açıklandı.
Devamı için: http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/
saglik/27033476.asp
Rus doktorlar başardı
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, şu ana kadar 2615
kişide ebola virüsü tespit edildi. Bunlardan 1427'si hayatını kay-
betti. Hastalığın yayıldığı Batı Afrika'nın dört ülkesine bir de 13
kişinin hayatını kaybettiği Demokratik Kon-
go Cumhuriyeti eklendi.
Rusya Sağlık Bakanı Veronika Skvortsova konuyla ilgili Ria No-
vosti'ye yaptığı açıklamalarda, "Rusya Sağlık Bakanlığı İvanov
Enstitüsü çalışanları Gine'den döndüler. Bu hastalığı yayan virü-
sü ve özelliklerini biliyoruz. Şu anda elimizde klinik öncesi de-
neylerden geçmiş ve olumlu sonuçlar elde etmiş deneysel bir aşı
var" ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Sağlık Bakanlığı'nın Rospotrebnadzor ile birlikte
Rusya sınırları içerisinde ebola virüsüne yakalanan kişilerin olup
olmadığını araştırdığını belirten Skvortsova, "Batı ve Orta Afri-
ka'dan gelen tüm direkt ve transit uçuşları kontrol edeceğiz. Bu
da günde 36 uçuş demek oluyor. Ayrıca Afrika'dan okumaya
gelen öğrencilerle de ayrı bir çalışma yapılacak" dedi.
Devamı için: http://www.posta.com.tr/saglik/genelsaglik/
HaberDetay/Rus-doktorlar-basardi.htm?ArticleID=242520
Laboratuvarda ilk kez işlevsel
organ üretildi
"Nature Cell Biology" dergisinde yayımlanan araştırmada, laboratuvarda üretilen ve yeniden
programlanan hücreler ilk kez yaşayan bir hayvanda işlevini tamamen yerine getiren bir or-
gan oluşturmak için kullanıldı.
İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi Rejeneratif Tıp Merkezi Araştırma Konseyi'nde fareler üze-
rinde yapılan araştırmalarda söz konusu hücreler kullanılarak bağışıklık sisteminin çok önemli
bir parçası olan timus bezi oluşturuldu.
Laboratuvar ortamında üretilen hücrelerden elde edilen timus bezinin, işlevlerini yerine getire-
rek enfeksiyonlara karşı savaşmak için T hücresi ürettiği gözlendi.
Araştırmayı yöneten Prof. Dr. Clare Blackburn, "inanılmayacak kadar heyecan verici" olarak
nitelediği araştırmada "Laboratuvar ortamında hücreleri yeniden programlayarak vücuda nak-
ledildiğinde işlevlerini tam olarak yerine getiren bir organ oluşturan suni bir hücre türü elde
ettik. Şimdiye kadar laboratuvar ortamında elde edilen organlar, büyüklük ve işlevsellik açısın-
dan sınırlıydı. Araştırmamız, laboratuvar ortamında klinik olarak kullanılabilir, suni bir timus
elde edilmesi açısından çok önemli bir adım" dedi.
Laboratuvar ortamında elde edilen organların yeni ilaçların geliştirilmesine de büyük katkı
sağlayacağına dikkati çeken Blackburn, organın doğuştan timusu olmayan çocukların tedavi-
sinde kullanılabileceğine işaret etti.
Araştırmanın, gelecekte organ nakline alternatif oluaşturacak yapan organ üretiminde de çığır
açması bekleniyor.
Devamı için: http://www.posta.com.tr/saglik/HaberDetay/Laboratuvarda-ilk-kez-islevsel-bir-
organ-uretildi.htm?ArticleID=242217
Rus doktorlar başardı
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, şu ana kadar 2615
kişide ebola virüsü tespit edildi. Bunlardan 1427'si hayatını kay-
betti. Hastalığın yayıldığı Batı Afrika'nın dört ülkesine bir de 13
kişinin hayatını kaybettiği Demokratik Kon-
go Cumhuriyeti eklendi.
Rusya Sağlık Bakanı Veronika Skvortsova konuyla ilgili Ria No-
vosti'ye yaptığı açıklamalarda, "Rusya Sağlık Bakanlığı İvanov
Enstitüsü çalışanları Gine'den döndüler. Bu hastalığı yayan virü-
sü ve özelliklerini biliyoruz. Şu anda elimizde klinik öncesi de-
neylerden geçmiş ve olumlu sonuçlar elde etmiş deneysel bir aşı
var" ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Sağlık Bakanlığı'nın Rospotrebnadzor ile birlikte
Rusya sınırları içerisinde ebola virüsüne yakalanan kişilerin olup
olmadığını araştırdığını belirten Skvortsova, "Batı ve Orta Afri-
ka'dan gelen tüm direkt ve transit uçuşları kontrol edeceğiz. Bu
da günde 36 uçuş demek oluyor. Ayrıca Afrika'dan okumaya
gelen öğrencilerle de ayrı bir çalışma yapılacak" dedi.
Devamı için: http://www.posta.com.tr/saglik/genelsaglik/
HaberDetay/Rus-doktorlar-basardi.htm?ArticleID=242520
42
>43