Top Banner
Milliyetçi Siyasî Hat talik Gazete Pazar- tesi Günleri çıkar. FİATI: 250 KURLS 17 Haziran 1974 EY TÜRK KENDİNE DON... r U t . **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK
11

r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

Mar 19, 2019

Download

Documents

vothu
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

Milliyetçi Siyasî Hat talik Gazete Pazar­tesi Günleri çıkar. FİATI: 250 KURLS 17 Haziran 1974

EY TÜRK KENDİNE DON...

r U t . S» **•*

FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK

Page 2: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 2

Sahibi : İbrahim METÎN * Ya zı İşleri Müdürü: Tevfik FiK-ret KILIÇKAYA * Neşriyat Müdürü: Sadi SOMÛNCUOĞ -LU * İdari İşler : Osman ÇA­KIR * Haberleşme Adresi: P.K.

284 Bakanlıklar -ANKARA * İdare Yeri: Bedesten İçi, Be­desten Han Kat 4 Nu. 7, KONYA * Para havale ad­resi: DEVLET Posta Çeki Nu.: 10021849 * Fiatı : 250 Kuruş *

ABONE: Yıllık 120 TL. Altı Aylık 60 TL. * D;ş Ülkeler için : İki misli * Hânlar : Pa­zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı Yeni Işık Matbaası Tel: 125810 ANKARA * Dağıtım: Gameda

RUHU ŞAD OLSUN mıııımı

DUTKÜT EY T Ü R K K E N D İ N E DON

II:' mi

abdürrahim karakoç

Milletimiz büyük çilekeşlerinden birini daha ebedî âleme yolcu etti. Merhum Türkeş hanımefendi, Sayın Alparslan Türkeş'in eşi olmaktan doğan tabii dikkat ve özenin çok üstünde müstesna vasıflarınnı ve örnek şah­siyetinin eseri ayrı ve haklı bir saygının muhatabı olmuştur. Sayın Alparslan Türk­eş'in şiddetli muarızları dahi bir gerçek ha­nımefendinin dokuyup ördüğü aile muhiti­ne karşı saygı ölçülerinin dışında bir na­zarla bakmamışlardır.

Türk milliyetçilerinin liderinin eşi ol­mak ciddi ve ağır bir görevdir. Rahmetli Muzaffer Türkeş hanımefendi bu görevi her devirde ve her türlü şartlar içerisinde son derece başarılı şekilde yerine getirmiş, Türk milliyetçileri için tam bir övünç vesilesi, va­kar ve metanet örneği teşkil etmiştir.

Sayın Alparslan Türkeş'in genç bir teğ­men olarak kendini millî ülküye adadığı günlerden itibaren çeşitli badireler, tehlike­ler, başarılar ve başarısızlıklar, kısaca millî hareketin yürüyüş istikameti içerisinde, merhum Muzaffer Türkeş hanımın yeri hep aynı salim ve sağlam hüviyetiyle devam edip gelmiştir. Gün olmuş Türkiye'nin kudretli albayının eşi olarak iktidar imkânlarının önünde serili durduğu görülmüş; gün gelmiş fikir ve hüviyeti meşkûk namluların tehdi­di altında vatan topraklarını terke zorlan­mış; gün gelmiş milliyetçiliğin ezelî hasım­larının bir ayaklanma teşebbüsünü vesile it­tihaz ederek; milliyetçilerin mukadder lide­ri olduğu anlaşılmış bulunan sayın Türkeş'i ortadan kaldırmak için hazırladıkları ibret verici tuzaklarla karşılaşmış... Bir yiğitlik destanı kadar akıcı, çok yönlü ve gelecek

ACI KAYBIMIZ

İsparta Katırcıoğlu eşrafından merhum emekli subay Ahmet Tevfik Efendi ve Hatice hanımın kerimeleri, Milliyetçi Hareket Parti­si Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş'in muhterem eşi, Umay Günay, Seven Bige Sa­raç, Selcen Homriş, Ayzıt ve Tuğrul Türkeş'in anneleri, Turgut Günay, Yaşar Saraç, Hamit Homriş'in kayınvalideleri faziletli insan

MUZAFFER TÜRKEŞ

hanımefendi, geçirmiş olduğu ameliyattan kurtarılamıyarak 11 Haziran 1974 salı günü saat 15'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuş, aziz naşı 13 Haziran 1974 Perşembe günü Hacı-bayram Camiinde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Karşıyaka mezarlığında ebedî istirahatgâhına tevdi edil­miştir.

Başta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş olmak üzere, aile efradına ve bütün ülkücülere baş sağlığı diler, merhumeye Ulu Tanrı'dan mağfiret ni­yaz ederiz.

DEVLET

nesiller için paha biçilmez dersler taşıyan bir ömür içerisinde onun yeri, ölçüleri, miza­cı, davranışları son derece istikrarlı kalmış­tır. Sayın Alparslan Türkeş'in bütün engel­lere ve sayısız müşküllere rağmen Türk mil­liyetçiliği bayrağını kendi ifadeleriyle «Onu arayan herkesin her zaman görüp, altına koşacağı şekilde» dimdik ayakta tutuşunun büyük sırları arasında rahmetlinin hazırla­dığı manevi sükûnet ve güven ikliminin var­lığını daima hatırlamak gerekir. Her güçlük ve tehlikenin karşısında ve bunlara fütur­suzca göğüs geren sayın Alparslan Türkeş'in hemen yanıbaşında bu asil ve mütevazi Türk hanımının güçlü kişiliği her zaman sezilmiş-tir.

«Her nefis ölümü tadacaktır» buyrulu-yor. Ölümün, bu katı ve büyük gerçeğin kar­şısında insanoğlunun çaresizliği, güçsüzlü­ğü, en veciz şekilde ortada duruyor. Son yıl­larda Haziran güneşinin yaktığı toprağa tes­lim ettiğimiz bu kaçıncı aziz varlık; Taşer' ler, Peyami Safa'lar, Zaptiye Ahmet, İmam-oğlu... ölümü tadan nefsin duyduğu acı­nın büyükçe bir payı bu âlemde kalanlara ait olsa gerek. Zira her yolculuk ânında yol­cu edilenle birlikte yüreklerden birer büyük parça koparılıp gönderiliyor.

Sayın Türkeş ailesinin ve camiamızın bu büyük ve elim kaybı karşısında her za­man olduğu gibi sayın Alparslan Türkeş'in metaneti güç ve teselli kaynağı olacaktır. Zira O, merhum eşi ile birlikte «Bir ömrü cephede imişeesine» geçirmenin örneğini ya­şamışlardır.

Merhum Muzaffer Türkeş hanımefendi' ye Tanrı'dan rahmet ve mağfiret dileriz. Ru­hu şâd olsun.

•71H3rail;l«HI;l

YEMİN

- 2 -

Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il, Yüreğimi yetmiş yerden yara bil Mehmed Akif, Osman Batur,

Şeyh Şamil Susarsam hakkını helâl etmesin

Usta savaşçılar, genç mücahitler İmkânıma, hizmetime şahitler Başbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler Susarsam hakkını helâl etmesin.

İçimde İslâmın ince mânâsı Önümde Türklüğün soylu, dâvası Oflu Kör Şakir'in Elif anası Susarsam hakkını helâl etmesin.

Sevdim milletime gönlümü verdim Zalimin zulmüne göğsümü gerdim Kırıkhan'h Kâzım, Niksar'lı Nedim Susarsam hakkını helâl etmesin.

Kemalimiz, Turancınız, Hacı'mız Beraberdir sevincimiz acımız Mut'ta davar güden Zeynep bacımız Susarsam hakkını helâl etmesin.

Mühim değil güceneni, küseni Allah sevmez haksızlığa susanı Yozgat'ın Yerköy'lü Yetim Hasan'ı Susarsam hakkını helâl etmesin.

Komünist, siyonist pusudan çıktı Dinime saldırdı, töremi yıktı Göneıvli Gülüzar, Bünyan'lı Sıtkı Susarsam hakkını helâl etmesin.

I Yurdum bir kâğıttır ışık beyazı I Üstünde insanlar mukaddes yazı | Genci, ihtiyarı, gelini, kızı I Susarsam hakkını helâl etmesin.

i Mazlumlar hakkını almayıp dile I Günü gün edersem hainler ile I Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile I Susarsam hakkını helâl etmesin.

İ ALLAH rızasıdır arzum, emelim Bu necip milleti ondan severim

| Hazreti MUHAMMED gerçek rehberin ! Susarsam hakkını helâl etmesin.

=

Merhume Muzaffer Türkeş (ortada), sayın Alparslan Türkeş ve bir aile dostu ile birlikte

Page 3: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 3

Bir Hafta Böyle Geçti

Muslihiddin Efendi halâ gerçekleri gizliyor ve gençleri suçlamakta niçin direniyor ?

Artık hangi gençliğin bakanı ol­duğunu iyice bildiğimiz CHP'li Mus­lihiddin efendi, yine bir CHP'li olan Reşit Ülker'in İstanbul'daki olaylaı la ilgili olarak verdiği soru önergesi­ni cevaplandırırken, âdeti olduğu ü-zere «Komamlo»ları suçlu ilân etti. Türkiye'de bugüne kadar kimsenin görmediği, rastlamadığı «Faşistlerde savaşarak onları yok edeceğini daha evvel söylemiş olan «Modern Donki-şot» Muslihiddin efendi, soru öner­gesi üzerine yaptığı konuşmada şun­ları söyledi: «...affın ikinci kez Mec liste ele alındığı dönemde İstanbul' da öğrenci olayları şiddetini artırmış, öğlenciler kitle halinde birbirlerine saldırmışlardır. Saldıranların genel likle milliyetçi ve komandolar oldu­ğu İstanbul valiliğinden alınan çe­şitli raporlardan anlaşılmıştır. Ya­pılan aramalarda ateşli, kesici ve delici silâhların yine bu grup öğ­rencilerde bulunması komandoların bu olaylara ne denli hazırlandıkları­nı ve bu olaylarda nasıl bir rol aldı­ğını çok ilginç bir şekilde ortaya koymaktadır. Memleketimizde reji­min özgürlükçü bir düzen içinde ye­rini bulması yönünde yoğun çalış­maların yapıldığı bir zamanda ve çağdaş dünyanın uygar toplumların­da düşüncelerin baskı altına alın­masını, hele bu yüzden insanların hapiste tutulmasını hoş karşılama­yan bir ortamda, komandoların bas kıya korku ve şiddete başvurarak öğ­renci arkadaşlarını kendi ideolojik kalıplarına sokmak istemeleri bu olayların ve çalışmaların temel ne­denleri olarak görülmektedir. Kuş­kusuz bu tür eylemleri oluşturanlar, hangi gruba mensup olurlarsa ol­sunlar yasaların öngördüğü sınırlar içinde devlet güvenlik kuvvetlerini karşılarında bulacaklardır. Nitekim son İstanbul olaylarında zabıta kuv­vetleri hiçbir ayrım yapmadan 130 genci yakalamış ve adalete sevket-miştir.» Bu satırları okuduktan son­ra şöyle bir soru akla geliyor: Bir bakan yalan söyler mi? Bize kalıra söylemez. Daha doğrusu söylememe­si icab eder.

İstanbul olayları basında geniş yer almıştır. Bu sebeple kamuoyu olayların gerçek yüzünü biliyor. 6 Mayıs'ın, 3 anarşistin idamının yıl­dönümü olması dolayısıyla, komü-nistlerce «Eylem» günü olarak seçil­diğini bizzat kendileri daha sonra açıklamışlardı. (Bak. DEVLET - Sa­yı: 239 - Sayfa: 10) Ayrıca gere-.: resmî beyanlar, gerekse basındaki ha­berler gösteriyordu ki olaylar aşırı solun «İntikam» için tertiplediği ha­reketlerin bir yönüdür. Olaylar so­nunda yaralanan 50'den fazla gen­cin hemen hepsi ülkücü masum öğ­rencilerdir ve uykuda iken aniden saldırıya uğramışlardır. Hattâ bu öğrencilerden bazıları öyle ağır ya­ralanmıştır ki, birkaç ameliyat ge­çirmek zorunda kalanlar vardır. O-laylar sonunda yakalananlar aşırı solculardır. Aynı günlerde aşırı sol­cuların hakim bulunduğu Niğde ve Sakarya yurtlarından dışarıya ateş açılmış, 13 yaşında bir çocuk yara­lanmıştır. Daha sonraki günlerde yurtlarda yapılan aramalarda aşırı solcuların elinde bulunan ve karar­gâh haline getirilen Site, Kadırga vo Atatürk yurtlarında kanun kaçakla­rı yakalanmış, silâh ve patlayıcı maddeler ele geçirilmiştir. Bu anlat­

tıklarımızı sağır sultan bile işitmiş -tir. Ama Muslihiddin efendi duyma­mış demek ki! İstanbul valiliğince verilen rapora gelince; öyle bir ra­por verilip verilmediğini bilmiyoruz ama, olaylar sırasında İstanbul vali­sinin bir beyanı vardı: «Biz tarar tutmuyoruz, iki grup öğrenci kavga etmiş, biz olaylar sırasında yurda yabancıları ve komandoları sokma­dık» diyordu. Eh anlayın işte, böyıo bir zihniyetin sahibi nasıl rapor ve­recek? Muslihiddin efendi beyanının bir yerinde «Bu tür eylemleri oluştu­ranlar hangi gruba mensup oluıias • sa olsunlar devlet güvenlik kuvvet­lerini karşılarında bulacaklardır» diyerek açık kapı bırakmayı da ih­mal etmemiş. Bu bile «DonkisoU Muslihiddin efendi'nin, olayları çıka­ranların ve suçlu görülerek yakala­nanların aşırı solcular olduğunu bil­diğini gösteriyor. Ayrıca Muslihiddin efendi Atatürk Öğrenci Yurdu mü­dürünün değiştirildiğini de sözlerine eklemiş. DEVLET okuyucuları hatır­layacaktır. Biz bir sayımızda, bu yur­dun müdürü olan şahsın daha önce aşırı sol karargâhı olan Kadırga Yurdunun müdürlüğünü yaptığını, olayların başlamasından birkaç gün önce Atatürk Yurduna tayin edil­mesinin maksatlı olduğunu yazmış­tık. Bu şahsın değiştirilmesi de olaylarda aşırı solun tertibi olduğu iddialarımızı kuvvetlendirmektedir. Muslihiddin efendi artık saçmalama­ya başladı. Geçen ay «Bir ay daha

bekleyin göreceksiniz» demişti. Her­halde bazı plânlar yapmakla meş­

gul. Ama insan aleyhinde olduğu kit­leleri kötülemek için biraz «Kitabına uygun» hareket etmeli, bazı çevrele­ri inandırabilmek için daha ölçülü olmalı. Maalesef «Donkişot» Musli­hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde...

ARPALIKLARIN TAKSİMİ Son günlerde CHP içinde kazan

kaynamaya başladı. Her ne kadar kamuoyundan gizlenmeye çalışıl­makta ise de basına kadar intikal eden gürültülü Parti Meclisi toplan­tılarından anlaşılıyor ki CHP yeni bölünmelere gebedir. Aşırı solcu ga­zeteler, parti içindeki bölünmeyi «İdeolojik» sebeplere bağlıyor. CHP içindeki Marksist genç milletvekille­rinin, bilhassa Turan Güneş ve ge­nel sekreter Orhan Eyüboğlu'nu tenkid ettikleri ve «Bürokrat»lıkla suçladıkları, bazı milletvekillerinin, hükümet icraatlarını beğenmeyerek «Daha dün tenkid ettiğimiz şeyleri bugün biz yapıyoruz» diyerek çanta­larını atarak toplantıyı terkettikleıi haberleri yayılıyor. Bu, işin bir yüzü ve CHP'de Ecevit'i bile «Sağda» gö­ren aşırı solcu grubun varlığını is­patlıyor. İşin diğer yönü ise «Arpa­lıkların taksimi» meselesi. Hüküme­tin kuruluşundan sonra iktisadî dev­let teşekkülleri ile devletin iştiraki bulunan müesseselerde yönetim or­ganlarında geniş değişiklikler yapıl­dığı ve bu yerlere partililer ile par­ti yöneticilerinin getirildiği söylenti­leri alıp yürümüş vaziyette. «Ulufe dağıtır gibi», bir şahsın 3-4 yerde birden görevlendirildiği iddiaları var. Böylece CHP içinde bu ««Ulûfe»dcn payına fazla birşey düşmeyenler, «Gayrimemnunlar» grubu meydana getirmiş. Meseleye ne tarafından ba kılırsa bakılsın. Ortada bir gerçek var. CHP içinde dışarıya sızdırılma -maya çalışılan huzursuzluk artık

KİM ÖLDÜRDÜ ?

1 Haziran 1974 Cumartes i günü , part ici l ikten doktrinci-liğe doğru hızla bir «Aşama» yapan televizyonun «Hafta sonu» programını seyrediyorduk. Bir aralık, yakın larda ölen özel t iya t rocu Ulvi Uraz'ı andı lar . Ulvi Uraz, aşırı bir solcu idi. 1951 yılında tu tuk lanmış , h ü k ü m giymişti. Sayın konuşmacılar , gayet tabii, o «Yasak bölge»ye hiç girmediler. Ama anla t t ık­la r ından yeni bir şey öğrendim : Ulvi Uraz, meğerse ölme­miş, ö ldürülmüş! Kim mi öldürmüş? İşte orası biraz karı­şık! Anladığıma, daha doğrusu konuşanla r ın söylediğine gö­re, Ulvi Uraz'ı toplum öldürmüş! Nankör, pis, anlayışsız top­lum! Ulvi Uraz b ü t ü n «Yaşam»mı top luma adamış , oysa bi­linçsiz top lum karşılığını vermemiş. Uraz da kah r ından olu­vermiş. Biliyorum: Aklınız t a m ermedi! İsterseniz, daha bir Türkçe yazayım: Ulvi Uraz, özel bir t iyat ro açmış. Ama işini yürütememiş , yeterince bilet s a t amamış müşter i gelmemiş. Ulvi Uraz 'da t iya t rosunu kapa tmak zorunda kalmış. İşte b u n d a n ö türü kesin h ü k ü m verilmiştir. Kaat i l top lumdur! Hani «Teşbihte h a t a olmaz» derler ya, şöyle d ü ş ü n ü n : Ada­mın biri bir bakkal dükkânı açıyor. Yanlış yer seçtiğinden mi, kötü mal sa t t ığ ından mı, yoksa kısmeti tükendiğinden mi? Her nedense, işleri iyi gitmiyor, pa ra kazanamıyor ve dükkânı kapat ıyor! Sonra da zamanı gelince, bakkal efendi dünyasını değiştiriyor. Sayın sosyalistlerimizin man t ığ ına sahipseniz, derhal mahal lel inin yakas ına yapışabilir, «Onu siz öldürdünüz» diye bağırabilirsiniz. Kaat i l dediğin zaten böyle olmalıdır. Ne biçim top lumda yaşıyoruz? Yüksek bir sanatçı , lütuf buyurup özel bir t iya t ro açacaklar ve toplum, biletleri kapışmayacak, t iyat royu tek kişilik yer kalmayın-caya kadar doldurmayacak h a ! İş te o vakit , sayın sosyalist­lerimiz, topluma haddini bildirir, kaat i l damgasını basar lar ! İyi mi?

patlama noktasına gelmiştir ve önü­müzdeki günlerde CHP'nin bölün • meye kadar giden çalkantılara sah­ne olacağı muhakkaktır.

CHP'YE DANIŞMADAN OLMAZ! Hükümetin kurulduğu günlerde,

CHP'li bakanlar kolları sıvayıp dev­let kademelerinde esaslı bir tasfiye­ye girişmişler ve fikirlerini benimse­yen CHP'li olarak tanımayan birçok memuru görevlerinden almışlardı Bu halen de devam ediyor. MSP ii bakanlardan bugüne kadar bu konu­da ses çıkmadı. Kabinenin en çok konuşan kişileri olarak tanınan ba­kanlardan biri olan İçişleri Bakanı Asiltürk, o zamanlar verdiği bir be­yanatta, «Valiler arasında tayinlerin yapılacağı söylentileri asılsızdır» di­yordu. Ancak, bugünlerde valiler ve kaymakamlar arasında yeni tayinle­rin yapılacağı, milliyetçi ve vatanse­ver olarak tanınan Burdur vaÜ3İ Ömer Naci Bozkurt'un da içinde bu­lunduğu bazı valilerin merkeze alı­nacağı, 40 valinin yer değiştireceği haberleri kuvvet kazanmaya başla­dı. Ankara Valisinin de görevinden alınarak yerine eski CHP milletve­killerinden İbrahim öztürk'ün geti­rileceği, bu konuda Ecevit'in Asil-türk'ü «İkna» ettiği söyleniyor, öte yandan emniyet câmiasındaki tayin kararnamelerini imzalamıyan ve «İnceleyeceğim» diyerek alıkoyan A-siltürk'ün bu hareketi üzerine Emni­yet Genel Müdürü Orhan Erbuğ merkeze alınmasını istemiş, bu iste • ği yerine getirilerek bu makama Ali Çankaya tayin edilmiştir, öğrenildi­ğine göre İçişleri Bakanı, tayin ka­rarnamelerini hemen imzalamıya-rak CHP'lilerin de onayını almayı düşünmüş, bu da Orhan Erbuğ'un bakanla arasının açılmasına yol aç­mıştır. MSP'li bakanlar kendi yöne­timlerindeki müesseselerdeki* tayin­lerde bile CHP'lilerin direktifleriyle hareket ediyorlar intibaını vermek­tedirler. Aşırı solcuların kanunsuz­luklarına Burdur'da dur diyen ve ic­raatları takdirle takibedilen Ömer Naci Bozkurt'un merkeze alınması bile MSP'li bakanın CHP'nin istekle­rini yerine getirmekte olduğuna delil teşkil etmektedir. YENİ KONTENJAN SENATÖRLERİ VE CUMHURBAŞKANININ TUTUMU

Cumhurbaşkanı Korutürk, geçti­ğimiz hafta, yeni Kontenjan Sena­törlerini açıkladı, Yeni seçilen 5 Kontenjan Senatörü şunlar: Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, eski Devlet Bakanı ve Başba­kanlık müsteşarı Zeyyat Baykara, Prof. Sadi Irmak, gazeteci Ecvet Gü­resin ve TRT eski parlâmento mü­dürü Hüsamettin Çelebi. Cumhur­başkanının, 5 yeni senatörü seçeceği günler yaklaştığında, aşırı solcu ga­zeteler çeşitli isimleri empoze etme­ye çalışıyorlardı. Aziz Nesin'den tu­tun da Yaşar Kemal'e kadar ne ka­dar malûm zihniyetli kişi varsa hep­sinin reklâmı yapılmıştı. Ancak Cum­hurbaşkanı Fahri Korutürk'ün 5 ki­şiyi seçerken tesbit ettiği isimler, manidar karşılanmıştır. Zira bu beş yeni senatör de en azından aşırı so­la karşı olarak tanınmaktadırlar. Hele Hüsamettin Çelebl'nin seçilmesi aşırı solcular için tam bir yıkım ol­du. Bilindiği gibi, Hüsamettin Çele­bi, TRT'ye yeni genel müdür olan İpekçigillerden İsmail Cem'in hışmı-nau ğrayarak görevinden alınmış ve müşavirliğe tayin edilmişti, yani kı­zağa çekilmişti. Milliyetçi bir insan olarak tanınan Çelebi'nin bu mua­meleye maruz kalmasından hemen sonra Cumhurbaşkanı Korutürk ta­rafından Kontenjan Senatörlüğüne getirilmesi, CHP'ye ve aşırı sola kar­şı alınan bir tavır olarak nitelendi­rilmektedir. Cumhurbaşkanı Koru­türk'ün bu hareketi sola karşı olan çevrelerde takdirle karşılanmıştır.

Page 4: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

Ergene ko n Mektupları

(HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR.)

İlâhî ve ebedî kader hükmünü icra etmiş, Muhterem Muzaffer Hanımefendi H a k k ı n rahmetine kavuşmuştur.

Bir müslüman için ölüm, mu­kadder akıbettir ve her müslüman bütün bir ömür boyunca bu mu­kadder akıbetin hazırlığı içinde­dir. Ölüm her zaman beklenendir, fakat buna rağmen bazıları için «Zamansız» sıfatı kullanılır, ö lü ­mün zamansızlığı; esasen onun belli bir zamanı olduğundan ve bu zamanın da beşer taraf ından tâyin edilebilir olmasından ileri gelmez. Onun zamansızlığı, doğru­dan doğruya ölenin dünyada icra etmek durumunda bulunduğu şey­leri yapmak imkânından mahrum edilmesinden, henüz ölenin fonk­siyonunu tamamlamamış bulun­masından ileri gelir. Bir müslüma-n m ölenin arkasından üzüntüsü de ancak, bu sebeble olur.

Muzaffer Hanımefendi 'nin ve­fatı için «Zamansız» sıfatını kul­lanmak yersiz değildir. O, bir Ha­nım olmakla beraber; Türklüğün kurtarılması ve geleceği bakımın­dan önemli bir fonksiyon sahibi idi. Çünkü, «Büyük Türkiye Dâva­s ı n ı kucaklayan ve bu dâvayı yüz-binlerce gence mâleden bir Büyük Lider'in «Evdeş»! idi. Bugün, yüz-binlerce insanı bir sözü ve tavrıy­la heyecana ve harekete sevkeden Lider, 40 seneye yaklaşan çetin ve mücâdeleli bir hayat ın olgunlaş­tırdığı insandır. Bu insan'ın, bu 40 seneye yakın mücâdeleli ve güç şartlar alt ında cereyan eden ha ­yatında, en büyük desteği, yar­dımcısı Muzaffer Hanımefendi idi.

Muzaffer Hanımefendi 'nin Türkeş Beğin hayât ında icra et t i­ği önemli roller nelerdir? Bunla­rın büyük ekseriyeti, elbette bi­zim bilgimiz dışındadır. Ancak, 1944 hâdisesinde ve 13 Kasım ola­yında, Türkeş Beğ'e yapılanlara ve ha t t â kendisine reva görülenle­re metanetle, sabırla tahammül etmesi, bir insanın dünyaya kah ­retmesi için yeter sayılacak bu iki büyük olaya rağmen Türkeş'e; Türk Milletine hizmete ve millet hayat ında ifâ etmek zorunda ol­duğu rolü icraya devam edecek şevk ve gücü vermesi onun, ken­disine Büyük Yaratıcı tarafından çizilen ilâhî kadere nasıl rızâ gös­terdiği ve bu kaderinin icâbını na ­sıl yerine getirdiğini gösterir.

Muzaffer Hanımefendi göste­rişten uzak haliyle de, sorumlulu­ğunu müdrik olduğunu göstermiş­tir. Tevazu onun büyüklüğünün ifadesi ve en büyük zihniyeti idi.

Buhranlı ve üzüntülü zamanlar­da, karşısındakini yumuşatacak

Muzaffer HANIMEFENDİ

Cezmi KIRIMLIOĞLU

ve rahat la tacak imâna ve itikada sahipti. Hastahaneye, ameliyattan önce, ziyaretine gittiğimizde, kalp ameliyatı olacağını duyunca ür­peren ve ha t t â biraz da korkan eşime; «Pek önemli değil. İlâhî takdir ne ise, o olur. Bunda çeki-nilecek bir şey yok» demişti. Bu sözleri onu, imânının verdiği me­tanetini gösterdiği gibi, eşimin de rahat lamasına ve ameliyatın mut­laka başarıyla neticeleneceğine inanmasına yetmişti.

Bu gibi hallerde neler düşü­nülür ve neler söylenir? Pek bil­mem. Fakat, böyle büyük üzüntü­lerden sonra insan nefsinin tesel­li de aradığı muhakkaktır . Her fe­lâkette bile bir hayır arayan İs­lâm-Türk terbiyesinin icabı ola­rak teselli bulmakta da güçlük çekmiyoruz.

İki yıl önce hareketimiz bir büyük adamını, Liderimiz bir bü­yük yardımcısını kaybetmişti : Dündar Taşer. Dündar Taşer'i kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda kaybetmiştik. Türki­ye buhranlı günler yaşıyor ve Mil­liyetçi Hareket 'in yükü ağırlaşı-yordu. Lider o zaman, bu destek­ten mahrum kaldı. Fakat Allah'a şükür, bu devre hem memleketimiz ve hem de Hareketimiz bakımın­dan en iyi şekilde değerlendirildi. Şimdi, yine buhranlı bir dönemde­yiz. Milliyetçi Hareket 'e ve onun liderine büyük sorumluluklar düş­mektedir ve gayretimizin eskisin­den daha fazla olması gerekmek­tedir. Bu dönemde de liderimiz en büyük desteğini yitirmiştir. Üzün­tümüzün büyüklüğü buradadır.

Ancak, bu iki önemli kayıp beni ister istemez bir mukayese yap­maya götürdü. Mekke'de, en buh­ranlı devrede Peygamberimiz ön­ce en yakın «Siyasî» desteğini am­casını, sonra da kendisine ilk ina­nan ve daima ona yardımcı olan eşini, Hz. Hatice Valide'mizi kay­betmişti. Bu ardarda gelen üzün­tülerden sonra Medine'ye hicret edilmiş, devlet kurulmuş ve tem­sil edilen dâva muzaffer kılınmış­tı.

Aralarında ancak, temsil ettik­leri dâva bakımından ve mücade­le şartları açısından benzerlik bu­lunan bu iki lideri ve hâdiseleri karşılaştırmak; acaba «Zafer»in yakın olduğunu mu göstermekte­dir?

Hiç şüphe yok ki, sabredenler için bu böyledir.

Allah'tan merhumeye rahmet ve başta liderimiz olmak üzere ke­derli ailesine ve topyekûn ülkü-daşlarıma sabır ihsan etmesini ni­yaz ederim.

Başımız sağolsun!

Ülkücü şehit Yusuf Imamoğlu anıldı

Meydanı devlet düşmanlarına bırakmıyacağız!

İstanbul Edebiyat Fakülte­sinde 8 Haziran 1970 günü, dev­let ve millet düşmanı komünist­ler tarafından haince şehid edi­len Yusuf İmamoğlu'nun vefa­tının 4. yıldönümü dolayısıyla yurdun çeşitli yerlerinde ülkü­cü teşekküller tarafından anma toplantıları yapılmış ve şehit İmamoğlu'nun ruhuna mevlitler okutturulmuştur. Bu münase­betle Bursa Ülkü Ocakları tara­fından 8 Haziran günü Ulu Ca-mi'de Yusuf Imamoğlu ve Bü­tün Türk şehitleri için mevlit o-kunmuş daha sonra Imamoğlu' nun Emir Sultan'daki kabri zi­yaret edilerek ülkücü gençler ta­rafından Kur'an-ı Kerim okun­muştur.

Yusuf İmamoğlu'nun şehit oluşunun 4. yıldönümü dolayı­sıyla basma bir beyanat veren Bursa Ülkü Ocakları 2. Başkanı Metin Kaplan, anarşinin 12 Mart öncesinde olduğu gibi tek­rar hortlatıldığını belirtmiş ve özetle şöyle konuşmuştur : «Bu olaylar 12 Mart 1971 öncesi anar­şi ortamının yeniden yaratılmaya çalışıldığının açık delilleridir. 12

Mart öncesinde komünistler dev­letimizi yıkmak için içten ve dış­tan büyük destek görüyorlardı. En büyük destekleri zamanın aciz, gafil ve yüreksiz iktidarıyla, yıkıcı ve komünizm teşvikçisi muhalefetti. Bunlara rağmen ta­rihine sevdalı, töresine bağlı ül­kücü, milliyetçi gençlik meydanı onlara bırakmadı. Kürşad'ın, Alparslan'ın, Fatih'in yiğitlerini aratmayan bir imanla mücadele­ye girdi. Öldüler, rütbelerin en büyüğü şehitliği kazandılar, ya­ralandılar, yokluktan doğan acı­ların her türlüsüne katlandılar ve ülkülerine baş koymanın ula­şılmış hazzını yaşamakta teselli buldular. 14 Ekim'den sonra da Türkiye üzerinde oynanan traje­di bazı rol değişiklikleriyle de­vam ediyor. Ülkücü gençler uy­kularında moskof uşaklarınca bı­çaklanıyor, dövülüyor, okuldan atılıyor, Bozkurt rozeti taktığı için dövülerek öldürülyor. Buna rağmen korkak ve satılmış ko­münistler ile onların ortakları bilmelidirler ki ülkücüler yılmadı yılmayacak, gerilemedi, gerile­meyecek.»

50. YIL KONFERANSI

Milletlerarası konferansta yabancı bir ilim adamı .. MHP iktidara alternatif olabilir" dedi

Hacettepe Üniversitesi ile Ame­rika'nın Viskonsin Üniversitesi 10 Haziran'da Milletlerarası bir konfe­rans düzenledi: «Gelecek elli yılda Türkiye'nin gelişme eğilimleri.»

Konferansın açış konuşmasını yapan Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ, kendisine göre bazı şar t ­ları sıralayarak bu şartları dikkate almadan Türkiye'nin gelişme eğilim­lerinin anlaşılamayacağını iddia et­ti. Daha konferansın başında ûir Millî Eğitim Bakanının, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş ilim adam­larına akıl vermeğe kalkışması ve onlara kendi ideolojisine uygun şar t ­lara uymayı tavsiye etmesi çok ga­rip karşılandı. Varacakları ilmî so­nuçları kendi ilmî araşt ırma metot­larına göre tayin eden âlimler, bu «Koşullu bilim yöntemi»ne sadece gülümseyip geçtiler.

Birinci gün Hacettepe Üniversi­tesinden Profesör Osman Okyar ile Viskonsin Üniversitesinden Kemal Karpat «Geçmiş Elli Yıla Bakış» isimli tebliğlerini okudular. Prof. Os­man Okyar, Atatürk devri idaresine başlıca üç prensibin hâkim olduğunu söyledi. Bunlar: karma ekonomi, sa­nayileşme ve iktisadî milliyetçilikti. Okyar'ın konuşmasını yorumlayan Prof. Halil İnalcık (Şikago Üniver­sitesi), bu tasnife iştirak edemiyeceği-ni Atatürk devrine hakim fikrinin milliyetçilik olduğunu, sanayileşme­ye de karma ekonomiye de milliyetçi­liğin yön verdiğini belirtti. Türkiye' nin geçmiş elli yılda sosyal ve kül­türel plânda büyük hamleler yaptığı-eleştiren İnalcık, Türkiye'nin bugün için en büyük derdinin kültür buh­ranı olduğunu söyledi.

Ankara Üniversitesinden Ergun Özbudun ile İliyonis Üniversitesinden

Prof. Frank Tachau, «Siyasi Partiler ve Fonksiyonları» mevzuunda birer tebliğ okudular. Türkiye'deki siyasi hayat ın son seçimlere kadar merkez - kenar çatışmalarıyla belirlendiğini, son seçimlerde ise bu ölçünün değiş­meğe başlıyarak sınıf çatışmalarının ağırlık kazandığını ileri süren Doçent Ozbudun'a göre gelecek yıllarda sosyal demokrat nitelikte bir parti ile liberal muhafazakâr nitelikte bir parti Türk siyasi hayat ına hakim o-lacak, muhtemelen dinî nitelikte bir parti de zayıf olarak bunlar arasın­da yer alacaktır. Hülâsa özbudun, is­tikbali Halk Partisinde buluyordu. Özbudun'un tebliğini yorumlayan Kudüs Üniversitesi profesörlerinden sosyal siyasetçi Jacob Landau, çok ilgi çekici ihtimallerden bahsetti . Landau'ya göre Özbudun'un bahset­tiği gelecek, 10-15 ihtimalden sadece biri olabilirdi. İstikbalde Türk siyasi hayatı için birçok alternatifler söz konusu olabilirdi. Meselâ Olay dergi­sini çıkaran sosyalistler bir part i ku­rabilir ve bunlar Halk Partisi aley­hine bir gelişme gösterebilirlerdi, ö t e yanda Devlet ve Bozkurt dergisi okuyan bir gurup vardı. Bunlar Mil­liyetçi Hareket Partisini tutuyorlar­dı ve bu parti 1965'ten beri devamlı gelişme gösteriyordu. 1965 seçimlerin­de % 2.70, 1969'da % 3, 1973 seçim­lerinde ise % 3.46 nisbetinde oy alan Türkeş'in partisi nisbetlerden de an ­laşılacağı gibi sürekli şekilde oyları­nı artırıyordu. Şu halde Milliyetçi Hareket Partisi de istikbalde bir al­ternatif olabilirdi. Bir Yahudi profe­sörün bazı Türk ilim adamlarına gö­re Türk siyasi hayatını çok daha de­taylı bir şekilde görebilmesi acı bir gerçekti. Bizim âlimlerimiz maalesef günlük siyaset çarkları içinde eriyor­du.

Page 5: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 5

CHP'li bir kısım anarşist milletvekillinin çıkardıkları kavgalar yüzünden gensoru önergesi

görüşülemedi

CHP'li Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ'ın, aşırı solcu TÖB-DER ve CHP'li öğretmen­lerle işbirliği yaparak, Millî Eği-tim'i aşırı sol ideolojinin emrine verme faaliyetleri üzerine, mu­halefet partilerine mensup « 10 milletvekilinin ortaklaşa verdik­leri gensoru önergesi hakkındaki görüşmeler 13 Haziran 1974 gü­nü başlamış, ancak gensoru öner gesinin oylanmasına geçilmeden çıkan kavgalar yüzünden görüş­meler tatil edilmiştir.

Bilindiği gibi, muhalefete mensup AP, DP, CGP ve MHP'li 10 milletvekili geçtiğimiz gün­lerde ortaklaşa hazırladıkları gensoru önergesinde, CHP'li ba­kanın millî eğitimi gayesinden saptırmaya çalıştığı, Türkiye'yi parçalamak, devletimizi yıkarak komünist bir peyk haline getir­mek isteyen yıkıcıları koruduğu ve önemli mevkilere getirdiği be­lirtilmiş, bu sebeple Üstündağ hakkında gensoru açılması is­tenmişti.

Cumhuriyet Halk Partili anarşist milletvekillerinin ve bil­hassa Tunceli CHP milletvekili Nihat Saltık'ın mütecaviz şekil­de, terbiyesizce sataşmalar yap­ması üzerine DP sıralarından Ata Bodur, CHP'lilerin bu hare­ketini protesto etmiş ve hatibin rahatsız edilmemesini istemiştir MHP Genel Sekreteri Erkovan konuşmasını bitirince asıl kavga başlamıştır. CHP'lilerin toplu halde muhalefet sıralarına saldır dıkları görülmüştür. Bu arada CHP'lilere ait sıraların kapakla­rı ve koltukların yanları sökül­müş ve sopa şeklinde kullanıl­mıştır. Hattâ bazı CHP'lilerin a-yakkabılarını dahi çıkararak si­lâh olarak kullandıkları göze çarpmıştır. Kendilerinden baş­kasının fikrine hürmet göster­meyen ve CHP'li Üstündağ'ın bütün ideolojik ve maksatlı ic­raatının ortaya serilmesi üzerine öfkeye kapılan iktidar mensupla­rının bu saldırıları ibretle seyre-dilmiştir. Kavgada ilk olarak Erzurum milletvekili Rasim Ci-nisli yaralanmış ve başkan otu­rumu yarım saat tatil etmek zo­runda kalmıştır.

ERKOVAN'IN CHP'LİLERİ KIZDIRAN SÖZLERİ

Gensoruda imzası bulunanlar adına MHP Genel Sekreteri M. Ke­mal Erkovan kürsüye gelerek CHP' lileri ziyadesiyle öfkelendiren, özeti aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:

«Millî Eğitimin genel politikası millilik esasına dayanır. Fakat Sa­yın Mustafa Üstündağ bu göreve geldikten sonra «Millî»lik vasfı bir kenara itilmiştir. Hattâ bugün Millî Eğitim açıkça anarşistlerin barınağı haline gelmiştir. Bakan Üstündağ,

kanunen takibat altında bulunan, haklarında yargı organlarının henüz karara varmadığı şaibeli kimseleri önemli mevkilere getirmektedir. Bu türlü davranışlar, Millî Eğitim Baka­nının zihniyetinin ne olduğunu açık­ça ortaya koymaktadır. Bir lise mü­dürü bakandan takdirname aldık­tan 20 gün sonra «Milliyetçi» olduğu anlaşıldığından bir köy ortaokuluna sürgün edilmiştir. Buna karşılık hakkında Sıkıyönetim Mahkemesin­ce, «Öğrencilerine Maoist ve Leni-nist propaganda yaptığı» gerekçesiy­le dava açılan bir anarşist lise mü­dürlüğüne getirilmiştir.»

Erkovan'ın bu sözleri üzerine, CHP sıralarından bir grup milletve­kili ayağa kalkarak «İsim ver, bun­lar kimlerdir» diye bağırmaya başla­

mışlardır. Buna karşılık Erkovan «Gensoru önergesinin lehinde oy kullanın, bu ve benzeri pek çok ismi elimdeki dosyalardan açıklayacağım. Tabii korkmuyorsanız» demiştir. Ka­ba kuvvet gösterilerini artıran CHP' liler muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin her türlü ikazları­na rağmen Meclis salonunu arena­ya çevirmişlerdir.

Oturumun ikinci defa başla­dığı sırada CHP'li Kemal Tabak (Adıyaman milletvekili ve ülkü­cü öğretmen Cemil Doğan'm şe­hit edilmesi olayına adı karış­mıştır) ile Mustafa Güneş Ekrem Dikmen'in üzerine yürü­müşlerdir. Bu k a v g a d a İbrahim Tekin ile Cevat önder yaralanmış, Saadettin Bilgiç de yumruklanmıştır. CHP'lilerin bu saldırıları üzerine muhalefet par tileri sözcüleri yaptıkları konuş­malarla CHP'li milletvekillerinin terbiyesizce ve şirretçe yaptıkla­rı sataşma ve tecavüzlerini pro­testo etmişlerdir.

C H P'lilerin bu saldırıları sırasında MSP'ye mensup bazı milletvekillerinin de muhalefet milletvekilleri ile birlikte CHP' lilerin saldırılarını önlemeye ça­lıştıkları görülmüştür. Gündüz Sevilgen, Hüsamettin Akmumcu ve İhsan Karaçam muhalefetle birlikte hareket etmişlerdir.

Kavgaların durdurulmaması üzerine önerge 18 Haziran 1974 günü oylanmak üzere görüşme­lere ara verilmiştir.

MHP'Lİ EYÜBOĞLU: «BURASI İHTİLÂL MECLİSİ DEĞİLDİR»

Başkanın oturumu tatil etmesin­den sonra açılan 2. oturumda MHP Yozgat milletvekili Ali Fuat Eyüboğ-lu CHP'li anarşist milletvekillerinin saldırganlığını kınayan bir konuşma yapmıştır.

Eyüboğlu özetle şöyle konuşmuş­tur.

«Şu arkamızda bulunan «Haki­miyet bilakaydü şart milletindir»

Devamı 11. inci Sayfada

M E K T U P L A R galip erdem

Muzaffer ablamız da gitti

Hayatın mutlak gerçeğini bir kere da­ha yaşamanın üzüntüsü içindeyiz. Muzaf­fer Türkeş ablamızı yüce Tanrı'nın rahme­tine teslim ettik. Nasıl anlatayım, ne yaza yım ki... Haziran ayını hiç sevmiyorum: Yusuf İmamoğlu'nu 8 Haziran'da, Dündar Taşer ağabeyimizi 13 Haziran'da, Peyami Safa üstadımızı 15 Haziran'da ve nihayet Muzaffer Türkeş ablamızı 11 Haziran'da kaybetmiş, en doğrusunu bağışlayıcı Allah bilir ya, cennete yolcu etmişiz. Aziz bir ölü­nün ardından riyakârlık edemem; Muzaf­fer ablamızın kaybından duyduğum acıda, hiç yok diyemiyeceğim ama, Alparslan Türkeş'e hayat arkadaşı olmasının çok az payı vardır. Hiç tanınmamış birinin hanımı olsaydı, yüreğime yine de kurşun misali bir ağırlık çökecekti. Çünkü O, Türk ana­sının bütün değerlerine sahipti. Bizi biz yapan büyüklerin adsız bir temsilcisi idi. İçimizi ısıtan sıcak yüzü, hiç değişmeyen müşfik bir tebessümle süslenmiştir. Az ko­nuşurdu ama, dinlemeye doyamadığımız tatlı bir söyleyişi vardı. Sinirlendiğini, ba­ğırıp çağırdığını hiç bilmem. Yalnız, ülkü­cü yavrularına, adını duymadıkları, yüzü­

nü görmedikleri de dahil, kötülük edilince hem çok üzülür, hem öfkelenirdi!

Ameliyat masasına yattı ve uyanmadı. Hastalığı ağırdı, kurtulma ihtimali azdı. Kan verilmesi gerekiyordu. Ülkücü yavru­ları âdeta yarışa girmiş, şereflerin en unu­tulmazından pay almak istiyorlardı. «İmti­hanı olanlar kan vermesin, zayıf düşer, ça­lışamazlar!» demiş! Yetmez mi daha ne söylenir ki?

Birkaç yıl önce, merhum kaynanasının hastalığı ağırlaşmıştı! ihtiyaçlarını göre-iniyordu. Muzaffer Türkeş'in ona nasıl bir şefkatle hizmet ettiğini anlatmak için keli­melerin gücü yetmez. Şikâyet ettiğini, yük-sündüğünü, kimse duymadı. Öz analarına böylesine bakabilecek acaba kaç kızımız vardır? Kaynanasının duaları, başka hiç­bir sebep olmasa bile, inanıyorum ki, cen­netin kapılarını merhum ablamıza mutla­ka açacaktır.

Bir büyük mücadele adamının, hayatı­nı büyük Türkiye dâvasına adamış bir ön­cünün eşi idi. Akla gelebilecek her türlü çileyi kahramanca paylaştı. Türkeş abla­mızı tanımak mutluluğuna erenler, kulla­nacağım kelimeyi yadırgamayacaklardır. İç dünyasının emsalsiz zenginliği yanında tam bir yiğitti. Gurur denilen fitne ile hiç tanışmadı; alçak gönüllülüğün temsilcisi idi. Ömrünce değişmedi: Üsteğmen Alpars­lan Türkeş'in eşi iken ne ise, «Kudretli al­bay» ve başbakanlık müsteşarı, sonra Yeni Delhi sürgünü, MHP Genel Başkanı, niha­yet milliyetçi ülkücülerin Başbuğu Tür­keş'in eşi olarak hep aynı kaldı. Gerçek bir ülkücü idi, Türklük davasına inanmıştı, tam bir müslümandı.

Merhum ablamızın ölümü ile, tehlike­lerin en büyüğüne bile gülen çelik gibi bir iradenin sahibi Alparslan Türkeş âdeta yı­kıldı.

Ayzıt, Umay, Selcen, Çğarı hemşireleri­min, Tuğrul, llamit. Yaşar, Turgut kardeş­lerimin, dostlarımızın, onbinlerce ülkücü­nün acılarını paylaşıyorum.

Allah rahmet eylesin, olsun...

durağı cennet

Page 6: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

ıımıııııııııııııııııııı Ö ZLE Y İ Ş llillllllllllllllllülilii

Sınıf mı Millet mi?

Prof. Dr. Hikmet TANIT 1

Bir millet içinde işbölümünde yerini alarak çalışan muhtelif meslek | zümreleri vardır. Geçimi sağlamak üzere yapılan işlere göre içtimaî, ik- | tisadî sınıflar, tabakalar vücuda geldiği öteden beri belirtilmektedir. Uğra- | sılan işin, duygu, düşünce ve davranışı düzenlediği ileri sürülmektedir. | Bunu o kadar kesin olarak söyleyenler, devamlı yayın, konferans ve tel- | kinlerle, önce mevcut olmayan bir sınıf şuurunu vücuda getirme çabası- 1 nı göstermekten geri kalmazlar. İşçiyi kendi hedeflerine doğrultup yönelt- | mek için ona gerçek dışı, parçalayıcı ve çatışmaya, savaşmaya sevkedici E bir yön kazandırmak isterler. Bu anlayış, siyaset ve sömürü alanında | ihtilâlci, devrimci - Marksist - sosyalist zihniyetin figüranları olarak işçi | topluluğunu millet bütünlük ve kardeşliğinden koparıp, parçalamak doğ- | rultusundadır. Onun, kapitalistler ve patronlar tarafından sömürüldüğü- İ nü öne sürer ve işçiyi bir sınıf sayarak bir çatışmaya bir iş savaşa sürük- | Iemek ister. Bu Marksist-sosyalist sınıf anlayışı beynelmilelci (enternas- =. yonalist) olduğundan, millet birlik ve beraberliğini, millî çıkar ve millî | kültür ve millî ülküyü... dolayısıyla insanlara hürriyet ve milletlere istik- ğ lal ilkesini reddeder, milletçe bir sosyal adalet ve uzlaşmayı kabul et- E mez. Bir Türk işçisi, ayrı bir işbölümündeki, ayrı bir meslekteki, işçi ol- E mıyan kimsenin kardeşi, milletdaşı, yurtdaşı sayılmaz. Bir Yunanlı, bir | Bulgar, işçi -onun dışında bir toplumdan, bir millet ve milliyet, ayrı bir E din ve kültür içinde bulunmasına rağmen yoldaş, dost sayılır. Bir Marksist E -devrimciye göre din birliği ve diğer milleti vücuda getiren unsurlar red- 5 dedilir. Varsa yoksa, bencil madde ve özel çıkar, iktisadî sebep temel sa- \ yılarak, onun dışında kalan, içtimaî, manevî, ahlâkî, dinî, millî değerler I atılmak istenilebilir. İşçiyi bir çatışma silâhı olarak kullanmak isteyenler I -çoğu maceraperest, şahsiyetsiz, aşağılık kompleksi v.b. içinde, varlıklı, E kozmopolit, sorumsuz, çoğu Türklüğü ve İslâm dinini benimsemeyen, bur- | juva veya zengin aile çocukları- dır. Günlerini hazır yiyicilik ve zevkçllik- : le geçiren bunlar, güya işçiler adına iş görmeği isterler.

Aslında bu şahıslar, Ruslara imtiyazlı bir üstünlük tanırlar, onların \ altında Sovyet Sömürgeler İmparatorluğunun diğer halkları, milletleri [ ezilirler, ezilirler. Hem yalnız iktisadî yönden sömürülmekle kalmazlar, j ayrıca Rusça mecburî dil olur, artık Rus milleti tarihi ve kültürüyle, üst I kademelere yerleşerek ikinci şoven sömürü tabakacı olur, Yöneticiler ve ğ Rus ırkı ve kültürü, Rus çıkarı egemen olur. Milyonların kanı, canı ve j§ malı, hürriyeti ve insan hakları yönetici Rus kadrosunun zulmünde ve E keyfindedir. Kızıl rejimin Yolga mahkûmları bütün komünist ülkeyi bir I-baştan bir başa kaplamıştır. İçlerinde bu haksızlığa tahammül edeme- I yen Rus bile olsa ezilir, atılır, akıl hastahanelerinde işkencelere tâbi tu- | tulur. Bunun örnekleri az mıdır?

Türkiye'nin felâketi için çalışan Marksist, sınıf savaşçısı, sözde dev- = rimci, maceraperest kızıl gözler, işçiye, emekçiye bir kızıl şuur (güya işçi | sınıfı bilinci) diye yapma, uydurma bir zihniyeti telkine çalışırlar. Bu kış- | kırtıcı telkinle, saf, masum ve gafil insanları, birer militan, birer piyon, § birer vurucu güç olarak kullanmak, dolayısıyle sinsice sömürmek, ve kö- E leleştirmek isterler. Kendilerine, hedeflerine göre kullanılacak çok ele- E man gerektiği için, aslında köylü, memur, ordu, asker, öğretmen, üniver- E site mensupları, polis, esnaf ve tüccar, din görevlileri, tarım ve hayvancı- E lıkla uğraşanlar, meyveciler, sebzeciler, küçük imalâtçılar, sermaye sahi- | bi üreticiler, hukukçular, mühendisler, mimarlar v.b. yüzlerce meslek sa- E hibi insanlara düşman oldukları halde, onları kandırmağa ve kendi saf- E larına katmağa çalışırlar, onları fikir işçisi, emekçiler v.b. türlü adlarla E anarak kendi gayelerine hizmet ettirmeğe çaba gösterirler. Aslında düş- E man olduğu bir milletin, büyük çoğunluğudur. Onlarla hesaplaşmayı, ik- E tidarı ele geçirdikten sonraki zamana bırakırlar. Komünizmi uygulayan bir | devletin ilk yıllarında öldürülenlerin tablosunu merak ederek inceleyen- = ter, bizim tamamen bir gerçeğe, tam bir hakikate dayandığımızı görecek- | lerdir. '-_

Türk milliyetçiliğinde ise, yukardaki gerici ve zalim, insanlık ve çağ- E dışı bir zihniyet asla yoktur. Türk milliyetçiliğinde benimsenen, çok |

: partili, hür seçimli gerçek bir demokrasi ile, savunulan, sosyal adalet ve s i emek-hak anlayışına göre belirtilen bir millî, iktisadî, içtimaî dayanışma, E i imtiyazsız ve sınıfsız kaynaşmış ve bütünleşmiş bir millet (ulus) olma |j j zihniyeti vardır. İşbölümünde görevlenmiş bütün meslek sahiplerinin âdi- s i lâne bir uygulayış içinde çağdaş ileri refah, huzur ve mutluluğu temel = i ülküdür. Aynı millete mensup oluş bunu gerektirir. Bu, bütün yurttaşlar p ; için benimsenmesi gereken, uğrunda elbirliği ile mücadelesi gereken ül- E i küdür, hedeftir. Bunda bilgi ve deneme sahibi mühendis ve mimarlarca f \ plânlan, hesapları yapılmış motor, makine, dolayısıyle büyük endüstri ku- E I ru< ularınııı maharetleri yanında onları çalıştıran, işleyen ve üreten, imâl £ j eden işçi de aynı refah, ve mutluluğa erişme hakkına sahiptir. Bir millet | İ içinde bütün yurttaşlar insanlık bakımından aynı şeref ve haysiyete sa- E i hip ve lâyık tanındıktan başka, milletçe refah, huzur ve mutluluğa sahip § j olmakta da ortaktır, eşit imkân ve haklara sahiptir. Milleti vücuda geti- j ı ren unsurlar, sebepler bunu gerektirir. Millet bütünlüğünde, herhangi iş \ \ bölümünde olursa olsun, çalışanların gerçek hakkını ödemek, değerini E | vermek -emekli de olsa aynı haklara kavuşturmak-, onun ve ailesinin I İ mesken sahibi olmasını, geliştirmesini, refah ve huzurunu temin etmek j | : esas dava olmağı gerektirir. Bütün millet birbirine ihtiyacı olan, ahenkli \ | olarak elbirliği, işbirliği ile çalışan bir insan toplumu haline gelebilmeli- i 1 dir. Orada işbirliği, elbirliği ve hürriyet, hak ve sosyal adaletin gerçekleş- E \ mesi, tam bir millet oluşun gücüyle, şerefiyle kaimdir.

1974 Türkiyesi

Zühtiye

1974'ün Türkiye'sinde ilk altı aylık dönemin sona ermeğe başladığı bu günlerde ülkücülere düşen görevler düne nazaran daha da artmış bulunmaktadır. Günümüz Türkiye'sinde mem­leketimizin manzarası şu şekildedir: Anadolu'da yol olmadığı, su olmadığı, ebesi doktoru bulunmadığı, okuldan, öğretmenden yoksun insanların karanlıklara gömüldüğü ve kaderlerine terk-edildiği bir gerçektir .Aydınlığa susamış, insanca yaşamak özle­mi ile dolu, memleketimizin bu insanlarına hizmet etmek ve on­ların derdine, çilesine, ızdırabına ortak olmak her Türk aydını­na düşen millî bir görevdir.

Ülkücüler; aydınlar kesiminin en fedakâr, en cesur ve en gerçekçi kanadıdır. Hepimiz okullarımızdan mezun olup, Ana­dolu'ya koşacağız, öğretmen olarak, mühendis olarak, doktor olarak.. Onlarla birlikte tarlalarda, onlarla birlikte köy meydan­larında, onlarla olacağız.. Kıvırcık saçları ile, yamalı pantalon-ları ile sıra sıra olmuş, yoldan geçen otobüsten, raylar üzerinden süratle seyreden trenden «Gazete», «Gazete» diye aydınlık dile­nen o köy çocuklarına adayacağız kendimizi.. Işıl Işıl gözlere ay­dınlık vereceğiz.. Umut vereceğiz... İlk önce Türk yazmasını, sonra herşeyin Türk için, Türk'e göre, Türk tarafından olması­nın gereğini öğreteceğiz onlara... Köylü kardeşlerimize elleri­mizi uzatacağız, tutacağız o nasırlı elleri bir bir kaldıracağız... Kaldıracağız başları.. O yüz yıllardır ezilen, horlanan aşağıya bakmaya alışık başları.. Her baş kaldırışta, başlayacak yeniden tarihten kopup gelen akınlar... Elele vereceğiz.. Gönül' gönüle vereceğiz... Omuz omuza vereceğiz... Anadolu'yu millî ülküler­le tutuşturup, yakacağız kafalarda Türklük meşalesini... Engel­leri birlikte aşacak, zorlukları birlikte yeneceğiz... Geri kalmış­lık, geri bırakılmışlık zincirini hep birlikte kıracak, hep birlikte baş kaldıracağız sefalete, zulme, istismara, horlanmaya, geri kalmışlığa... Türkiye'nin kalkınması için, ekonomik bağımsızlı­ğını kazanması için birlikte çalışacağız.

Türk ülkücülerine düşen görevlerin en başında Türk mil­liyetçiliği ideolojisini aşılamak, Türk'ün örf ve âdetlerine teıs düşmemek, halkın meselelerine her zaman sahip çıkmak gel­mektedir. Yıllardır toplumumuzda süregelen hastalık aydın -halk çelişkisidir. Aydın yüzelli yıllık tarihimizde görüldüğü üze­re hep halka ters düşmüş, hep halktan uzak yaşamış, hep halkı küçük görmüştür. Aydın halkı emrinde, hizmetinde bir işçi, bir ırgat, bir hizmetçi olarak mütalâa etmiş ve horlamıştır. Aydın halkı böyle görmüştür de, acaba halk aydına ne gözle bakmıştır?. Tabii ki, halk da kendi içinden çıktığını bildiği halde aydını hep kendi dışında bir varlık olarak telâkki etmiş ve hep onu kendisinden ayrı bir varlık olarak değerlendirmiştir. Halk ken­di içinden yetişen ve kendisini gurur sarayları, kibir şatoları içersinde bulan ve kendisini de bu saray ve şatoların ayak işle­rini yapan basit, adi birer mahlûk olarak gören aydını hep la­netle, hep «Okumuş ama gâvur olmuş» olarak anmıştır, anmak­tadır ve bu çelişki devam ettiği müddetçe de böyle anacaktır. Aynı köyün çocukları iken deresinde birlikte yüzen, köy mey­danında birlikte oyun oynayan, bahçesinde üç taş için kavga eden, söğüt altında giysilerini birlikte diken insanlardan oku­muş, okuyamamış diye ikiye ayrılan bu insanlar neden değişir­ler, sonraları birbirlerine karşı?.. Neden aynı köyün çocuğu öğ­retmen olduktan, doktor olduktan sonra köye hasbelkader var­lığında kendisine uzanan o nasırlı elleri tiksinti ile karşılar ve neden o köyün güzel kızı Kezban'ı, Ayşe'yi «Ne kadar da biçim-siz davranışları var» diye süzer?.. Bu sebeplere verilecek elbet çok cevap vardır ve bunların başında da eğitimin gerçekten mil­lî olmaması ve yöneticilerin durumu gelir. Aydın ile halkın bir-

Ülkücü Aydınlar

RTULUŞ

biri ile çelişmesi memleketimizin ekonomik, sosyal, kültürel ve moral gelişmesine de ters yönde tesir etmiş ve bu curcuna içer­sinde Türkiye 1974'lere gelmiştir. Bizler işte bunun savaşını vermeliyiz.. Halkla aydının bütünleştiği o güzel günler için di-c-inmeli, o mutlu yarınlar için çalışmalıyız. Halkı ile aydınının el ele verdiği bir memleketin kalkınması çok daha kolay ve çok daha kısa zamanda olacağından, Türkiye için, Türk milleti için kendini adayanların bu önemli konuyu hedef tayin edecekleri muhakkaktır.

Ülkücü aydınlar yetişmektedir, Ülkücü aydınlar kadrosu ne kadar hızla gelişir ve ne kadar çok sayıda artarsa Türkiye'nin kurtuluş günleri de o kadar yakın olacak demektir. Ülkücü öğ­retmenler, ülkücü doktorlar, ülkücü teknik elemanlar, Anadolu' yu bir ağ gibi örmekte ve Anadolu'dan yükselen binlerce ülkücü meşaleye binlercesini katmaktadırlar. Bizler de mezun olacağız.. Bizler de koşacağız Anadolu'ya.. «Türkiye halkları»nın aydım gibi «İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya olmazsa ben görev kabui etmem. Ben illâ büyük şehirlerde görev yaparım» demiyeceğiz Bizler Türk milletinin gerçek aydınları olarak kendi isteğimiz ile Hakkâri'ye, Van'a, Tunceli'ye, Siirt'e koşacağız.. Atın, katırın ulaşamadığı yerlere yürüyerek, tırmanarak biz gideceğiz... Ay­dınlığı götüreceğiz.. Ülkümüzü götüreceğiz.. Karanlıkları birer birer yırtacağız.. Memleketimizin insanlarını sevecek ama, zen-gin-fakir ayırımı yapmadan sadece Türk insanı olduğu için kar­şılıksız seveceğiz.. Türklük ülküsünü gönüllerde tutuşturacak halkımız ile omuz omuza verip, yükselmenin kavgasını verece­ğiz... Komünizme de kapitalizme de, karşı vereceğiz bu kavgayı... Memleketimizi yıkmak, bölmek, parçalamak isteyenlere karşı sürdüreceğiz bu mücadelemizi... Ta ki o özlenen Milliyetçi Tür­kiye kurulsun.. Ta ki insanlarımız medenî bir düzene kavuşsun . Güçlü bir şairin mısralarında

«Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken

Okunmamış bir destan gibi Anadolumuz.

Arkadaş biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz» diye yol ayırımına gelindiği haykırılıyor.. Ve bizler, ve sizler ve hepimiz birlikte haykırıyoruz bu yol ayırımında.. Kendimizi Türklüğe, Anadolu insanına adadık. Türk insanının mutlu olması, aydınlığa kavuş^ ması için çalışacağız. Esir Türk illerinde bağımsızlık türküleri­nin söylendiği o güzel günler için çaba sarfedeceğiz... Türk Mil­letinin çağlar üzerinden sıçrayıp yeniden dünyaya medeniyet örneği vermesi için uğraşacağız. Aracının, tefecinin, vurguncu­nun at oynattığı bu istismar, bu arkası olanın yaşamağa hak kazandığı bu ters, çelişkili ortamı yıkmak, yerine gerçek Türk düzenini kurmak için seferber olacağız. Her türlü emperyalizme karşı yiğitçe direnecek, her türlü kanunsuz baskılara, zulme, teröre karşı gücümüze daha da güç katarak muhafaza edeceğiz.. Hukukun üstünlüğünü savunacak, Türk büyüklerine, ecdadımı­za bağlı kalacak, Türk'ün değerlerinin horlanmasına karşı sa­vaşımızı şartlar ne olursa olsun sürdüreceğiz.. Belki Milliyetçi Türkiye kurulduğunda Yusuf'lar, Cemil'ler Süleyman'lar, Ne­cati'lere daha niceleri eklenmiş olacak ve belki de bizler onlarla olacağız.. Ama inandığımız Türklük dâvasından, Türk ülküsün­den kimseye taviz vermeyecek ve bu yoldan dönmeyeceğiz. Bu Allah'ın, Türk Milletinin önünde sözümüz olsun.. İnanıyoruz, inandığımız için güçlüyüz. İnananların mutlaka hedefi alacak lan ve Türklük meşalesinin daha da yükseklere çıkaracakları açık bir gerçektir..

Türkiye, Komünist ve Batı Kültür Emperyalizminin En Büyük Hedefidir

- 3 -- Kemal ÖZALP

SOĞUK HARP

Soğuk harbin silâhları kültür, ekonomi, gerilla harpleri, klâsik silâh­larla bölge savaşlarıdır. Artık düşman milletlerin kafasını kesmemekte, bunun yerine kendi çıkarları doğrultusunda, kendi kültür ve ideolojisiy-le şartlandırarak öz milletine yabancılaştırıp ihanet ettirmektedir. Bu yeni harbin cepheleri üniversiteler, okullar, gazeteler, dergiler, radyo televizyon yayınlan, fabrikalar, miting meydanları, sinema, tiyatro ve sokaklardır.

Türkiye son Türk - Yunan Savaşı'ndan daha ciddi, daha büyük teh­likelerin içindedir. 1919 - 1923 savaşında düşman belli idi. Herkes tanı­yabilirdi. Bugün milletin öz çocuklarını milletine düşman etmektedir. Öz kardeşimizin ne zaman düşman ideolojisi ile beyni yıkanıp karşımı­za geçtiğinden çok defa habersizizdir. Soğuk savaş milletleri tanklarla, toplarla yapılandan çok daha çabuk ve kesin olarak mağlûp ve yok ediyor.

Tarih bize gösteriyor ki, askerî emperyalizmler, iktisadî emperya­lizmler birgün son bulmaktadır. Günümüzde soğuk harp kültürel em­peryalizmi doğurmuştur. Buna Neokolonyalizm = Yeni Sömürgecilik denmektedir. Kendi millî kültür değerleri yıkılmış, değer yargıları yok edilmiş ve yaratılan millî kültür boşluğu yabancı kültür ile doldurulmuş bir millet artık ebediyen esirdir. Artık o millet hangi milletin kültür dairesine girmişse o milletin bir parçası olmuştur. «Kişi taklit ettiği millettendir.» (Hadis). Kültür sömürgeciliği İçin dünya hakimiyeti mü­cadelesi yapan milletler büyük yatırımlara girişmişlerdir. Meselâ, Mos­kova'da Lumumba Üniversitesi adıyla bir üniversite vardır. Burada As­ya - Afrika milletlerinin gençleri komünizmle şartlandırılıp ülkelerine bir Rus ajanı olarak geri gönderilmektedirler. Bu üniversitede halen Otuz Bin kişi okumaktadır. Türkiye'deki Robert Kolej'ler, Amerikan Ko­lejleri, Saint Jozef... bu tür kuruluşlardır. Keza İsrail'de sırf yabancı öğrenciler için bir üniversite vardır. Kuzey Kore'de Dünyanın en büyük gerilla kampları vardır.

TÜRKİYE'NİN DURUMU : Tanzimattan beri yapılan şekilcilik ve taklitçilikle batının bütün

devlet idare sistemleri, kanunları, anayasaları, hükümet modelleri tak­lit edildi, hiçbir işe yaramadı. Millî bünye bunları kendisine uymadığı için reddetti. Merhum Dündar Taşer'in veciz ifadesiyle «İkiyüz yıldır kandaki mikrobun deride açtığı yarayı tamir etmeye çalışıyoruz». Ya­pılan Tanzimat, ıslahat, yenilik, inkılâp, ihtilâl, reformlar Türk mille­ti tanınmadan, Türkiye'nin şartları düşünülmeden Türkiye Batı toplum­ları ile eş ve özdeş kabul edilerek yapılmıştır. Yarım Osmanlı ve Cum­huriyet aydınının en temel yanlışı batının kendi toplum gelişme şart­larını ve tarzını evrensel bir sosyal kanun olacak kabul edecek kadar kendi milletine yabancılaşmış olmalarıdır. «Her milletin veya medeniyet ailesinin kendine has toplum tipleri ve gelişme sürecinin olduğu bilin­memektedir.» (Taha Akyol. DEVLET. Sayı: 179.) Türk Milletinin toplum yapısı ve gelişme süreci Batı Toplumuyla taban tabana zıttır. Bir defa Türk Toplumunda sınıf kavramı yoktur. Orta Asya'yı düşünürsek, ha kan ile halktan herhangi birisi arasındaki tek fark birincinin çadırının genişliğinin fazla olmasından ibarettir. Türk Toplumunda sınıf olma­yınca batıdaki gibi devlet de belli bir sınıfın sömürü ve baskı aracı ola­maz. Türk Tarihinde devlet bütün milletin babası koruyucusudur. Batı, sosyal devlet fikrine 20. yüzyılda ulaşmıştır. Halbuki Türk Devleti tari­hin her devrinde sosyal devlettir. Bunu 7. yüzyılda dikilen Orhun abide­lerinde, Selçuk ve Osmanlı İmparatorlukları'nda en bariz şekilde görü­rüz. 1300 yıl öteden günümüze ve yarınlara seslenen Bilge Kağan «Türk Milletini açken doyurduğunu, çıplakken giydirdiğini, köleyken efendi yaptığını,» söylemekte ve bütün Türk Milleti'ne seslenmektedir. Belli bir sınıfa değil. Bu bütün Türk Tarihinde böyledir; Selçuklu'da, Osmanlı'da devlet herşeydir ve herşey devlet içindir. Devlet milletin ba­basıdır. Bu tarihî alışkanlıkla bugün de her şeyi millet olarak devletten bekleriz. Batıcılar, (Marksistler dahil) Türk Toplum Yapısını Batı Top­lum Tiplerinden birisine, kâh Feodalizm'e, kâh Asya Tipi Üretim Tarzı'na yerleştirmeye çabalamakta, fakat bir türlü başarılı olamamaları batı toplum tiplerinin evrensel olmadığını göstermektedir. Batıcı Aydın - Bü­rokrat asalaklar giriştikleri batıcılık hareketlerinde şekilci bir taklitçi­likle Avrupa'nın çöp tenekelerini Türkiye'ye taşırken Türk Devleti'ni ayakta tutan temel müesseselerimizi yıktılar. Sadece okur-yazar olan diplomalılar önlerine uzatılan hazır reçetelere, konfeksiyon fikirlere dört elle sarıldılar. Uygulanan bütün hazır reçeteler teker teker iflas etti Çünkü bu reçeteler başkalarına aitti. Denenmemiş bir tek Marksist Sos­yalizm vardı. İşte bu ortamda Rusya ve Çin'in soğuk harp silâhı olan Sosyalizm, Türkiye okur-yazarının fikrî-manevi boşluğunu doldurmak için bütün propaganda toplarım Türkiye'ye çevirdi. 1960 ihtilâlinde Mil­liyetçi kanadın tasfiyesi ve sürgününden sonra 1961 Anayasası denilen yamalı bohça modeli uygulandı. Amerika'dan Senato, Yunanistan'dan Anayasa Mahkemesi, İngiltere'den TRT Özerkliği, Fransa'dan Üniversi­te Muhtariyeti ithal ettiler. Bu batıcı kafanın ne idüğü belirsiz modeli de iflas edince artık tek ümit uygulanmamış olan komünizmdi. Her yıl tercüme edilen binlerce kitap, dergi yağmuru basındaki hakimiyetleri ile Türkiye'ye aktı. Batıcı düşüncenin son aşaması olarak hazır bir or­tam içinde kendini batıcı okur-yazar takımına kabul ettirdi. Komünizm 1968'de aksiyona geçti. Çok cüretkârdılar, hedeflerini açıklamaktan ka­çınmadılar. Hedefleri «Amerikan Emperyalizmi'ne karşı yeni Vietnam'lar yaratmak» idi. Plânları üniversiteyi tam bir komünist üssü yaptıktan sonra bu üslere dayanarak Ankara ve İstanbul sokaklarına hakim ola­rak bir darbe ile Türkiye'yi ele geçirmekti. Bu oyunu ülkücü gençler, ül-

Devamı: lO.'da

Page 7: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

D E V L E T - S a y ı : 241 - 17 H a z i r a n 1974 - S a y f a : 8

ÜSTÜNDAĞ VE EMRİNDEKİLERİN ÇILGINLIĞI

NEREYE KADAR SÜRECEK?

Solcu olmayan öğretmen ve öğren­ciler saldırıya uğruyor, dövülüyor, sürgün ediliyor!

Millî Eğitim camiasında aş ın solcuların milliyetçi öğretmen ve öğ­rencilere karşı giriştikleri terör vo saldırılar devam etmektedir. Geçtiği­miz günlerde cereyan eden birçok olayda ülkücü öğretmen ve öğrenci­ler saldırıya uğramış, bir kısım ülkü­cü öğretmen ve öğrenci haksız ola­rak cezalandırılmıştır.

BİR ÖĞRETMEN NİĞDE'DEN KIRŞEHİR'E SÜRÜLDÜ Niğde lisesi başmuavini Yılmaz

Büyükakkaş evine giderken yolda Ni­ha t Acar isimli aşırı solcunun saldı­rısına uğramış, saldırgan, başmuavi­ni yumruklamak istemişse de başa­ramamış ve kaçmıştır, ö t e yandan Niğde Kız İlköğretmen Okulu'nun millî şuur ve ülkülere bağlılığıyla ta n ınan genç matematik öğretmeni Fa tma Aslan, okul müdürünün ikti­dara yaranmak için giriştiği bir ha -raket neticesinde Kırşehir Öğretmen Okulu'na sürgün edilmiştir. CHP ik­t idar ından önceki dönemlerde «Ben de milliyetçiyim» diye geçinen müdü­rün, okulun tatil olmasına yakın gün­lerde Fa tma Aslan'ın sürgün edilme­si olayında payı bulunması Niğde'de üzüntü yaratmıştır .

KOMÜNİZME KARŞI ÇIKAN ÖĞRENCİ OKULDAN ATILDI

Alanya Lisesi'nde 29 Mayıs günü, sınıf tahtas ına «Türk âleminin en bü yük düşmanı komünizmdir» yazısını yazan Halil Yiğit isimli öğrencinin okuldan atıldığı bildirilmektedir. İd­dialara göre belirtilen günde t ah t a ­ya bu yazıyı yazan öğrenci, Mustafa Aydınlıoğlu isimli solcu öğrenci tara -fından okul idaresine şikayet edilmiş­tir. İdareye çağrılan milliyetçi öğren ciyi önce Mustafa Akın isimli Türkçe öğretmeni «Sen propoganda yapıyor-ınuşsun» diye dövmüş, daha sonra da Fizik öğretmeni Hüseyin Çınar döv-

~\Ü2^

G ö r d e s ' i n k ö p r ü b a ş ı k ö y ü o r t a ­o k u l u ö ğ r e t m e n i G a l i p K ü r e k s i z , a ş ı r ı so lcu T Ö B - D E R ' l i ö ğ r e t ­m e n l e r ile C H P ' l i l e r i n s a ld ı r ı s ı s o n u n d a y ü z ü p a r ç a l a n m ı ş h a l ­d e g ö r ü l ü y o r . K ü r e k s i z İ z m i r T ı p F a k ü l t e s i H a s t a n e s i n d e n 21 g ü n ­

l ü k r a p o r a ld ı .

müştür. öğrenci daha sonra müdü­rün yanına çıkarılmış, müdür «Derol seni bu okuldan kovuyorum» diye­rek öğrenciyi azarlamıştır. Halil Yi -ya bu yazıyı yazan öğrenci Mustafa giz Çalış isimli öğretmen tarafından dersten çıkarılmış, bunun üzerini öğrenci okul doktorundan dayak ye­diğine dair rapor almak istemiştir. Doktorun «Dayağı yediğin gün baş­vurman gerekir» diyerek rapor ver­memek istemesine rağmen, sonradan 3 günlük rapor verdiği bildirilmekte­dir. Bu rapor okul idaresi taraf ından kabul edilmemiştir. Böylece Atatürk'­ün bir sözünü tahtaya yazdığı için Halil Yiğit hem dövülmüş, hem do okuldan atılmıştır.

MAMAK LİSESİ'NDE KOMÜNİZM ÖVÜLÜYOR

Geçtiğimiz sayılarda bildirdiği­miz gibi Mamak lisesinde aşırı solcu faaliyetlerin a r ta rak devam ettiği ve bazı öğretmenlerin aşırı sol propo gandalar yaptıkları öğrenilmektedir. Gelen haberlere göre 236. sayımızda klişeleriyle birlikte verdiğimiz haber­de adı geçen İhsan Çilingir isimli aşı­rı solcu öğrenciye, komünizmi övücü sözler yazdığı için Gönül Efendioğlu isimli edebiyat öğretmeni taraf ından 8 verilmiş ve sınıfta «Çocuklar böyle doğruyu yazınca ezmek istiyorlar» de­nilmiştir. Okulda Kalender Aygörmez isimli öğretmen, matematik kursa veriyormuş gibi bazı öğrencileri evi­ne götürerek propoganda yapmakta­dır. Nebahat Seyhan isimli öğretme­nin derslerde aşırı solcu artist Yıl­maz Güney'i övdüğü, Güven Dona-tan ' ın aşırı sol yayınları dağ ı t t ı ^ , Muhterem Güngör 'ün okulda propo­ganda yaptığı ifade edilmektedir. İs ­mail Karabeyoğlu isimli coğrafya öğ­retmeninin de solcu öğrencilere semi­nerler verdiği, derslerde siyaset yap­tığı ve CHP'yi ve Ecevit'i övdüğü, de­mokrasiyi kötüleyerek, sosyalizmin iyi rejim olduğunu söylediği, «Bizim fikirlerimize itiraz edenleri yola getir­meyi biliriz» dediği, DEVLET'de adı geçen İhsan Çilingir'e «Evlâdım sen romanlara kah raman olmaya lâyık­sın. Uğraşını sürdür» dediği bildiril­mektedir.

Öte yandan Mamak Lisesindeki aşırı solcu öğretmenlerin çalışmala­rını desteklemek üzere, «Halkçı Dev­rimci Gençlik Örgütü» isimli CHP'ye bağlı bir dernek okulda bildiri dağıt­maktadır. Bildirilerde komünizm pro-pogandası yapılmakta ve gençliğin harekete geçmesinin gerektiği söylen­mektedir.

GAZİPAŞA'DA BİR ÖĞRETMEN GÖREVDEN ALINDI

Bildirildiğine göre Gazipaşa Lise­si 'nde aşırı solcuların tertipleri so­nunda bir ülkücü öğretmen görevin­den alınmıştır. Verilen bilgiye göre Turgut Şen isimli, 12 Mart ' tan önce görevinden alınan aşırı solcu öğret­men, CHP'li bakan Mustafa Üstün-dağ taraf ından görevine iade edilmiş ve Gazipaşa Lisesine tayin edilmiş­tir. İlçeye geldiği günden beri aşra sol faaliyete başlayan Turgut Şen öğ­rencilerine aşırı sol kitaplar tavsiye etmekte ve bu kitapların terzi Saffet

rfcUU:

PERVASIZ HAZİRAN 191*

P i l t o H f t ı

fariMM c..'*•(,. 1

irVkşehirilkğretmen okulundaı Bazı Anarşist Öğrenciler Bir

Baştılar •»! Pazartrıt I alıtıt *

1 0 " . 1 - I.. ' ) ' to toraplg

Millî E ğ i t i m B a k a n ı U s t ü n d a ğ ' ı n A k ş e h i r ' i z i y a r e t i ve T Ö B - D E R ' l i -le r le t o p l a n t ı y a p m a s ı n d a n s o n r a d e v l e t y ık ı c ı l a r ı ş i m a r ı p « Ü l k ü c ü a v ı n a » ç ı k t ı l a r . B u «Av» s ı r a s ı n d a ü l k ü c ü ö ğ r e t m e n Ayd ın T ü r k o ğ -l u ' n u n evi de bas ı ld ı . M a h a l l î b a s ı n b u s a l d ı r ı o l a y ı n a g e n i ş y e r

ve rd i .

Gürkan 'da bulunduğunu bildirmekte­dir, öğrencilerden büyük kısmı bu ki­tapları almamış ve «Hocam bunlar komünist kitaplar, biz bunları a lma­yız» demişlerdir, öğre tmen bunun üzerine «Bu kafayla siz çok sürünür­sünüz» demiştir. Bu arada lisede Din dersi öğretmeni Rasim Arslan da öğ­rencileri arasında sevilmekte ve tak­dir edilmektedir. Arslan, içinde ko­münizm aleyhtarı şiirler bulunan «Silah Başına» isimli şiir kitabını ba­zı öğrencilere vermiş ve komünizmin kötülüklerini anlatmıştır, öğre tme­nin bu kitabı vermesi üzerine aşırı solcu bir öğrenci «Ben komünistim kim ne karışır» diyerek bağırmış ve durumdan Turgut Şen'i haberdar e t ­miştir.

Rasim Arslan'ın okulda öğrenci­lerde uyandırdığı millî şuurdan ürken TÖB - DER'li aşırı solcular bir tertibe girişmişler ve bir gece Turgut Şen'in evinin penceresini kurşunlamışlardır. Gece meydana gelen bu olaydan he­men sonra CHP ilçe sekreteri Mehmet Kocabaş, TÖB - DER Gazipaşa şubesi başkanı Halil Güven, Atatürk ilkoku­lu müdürü Şükrü Çelen ve diğer sol­cular j andarma karakoluna ihbarda bulunmuşlardır. 30 Nisan gecesi mey­dana gelen bu hadiseden sonra başta Rasim Arslan ve MHP ilçe başkanı Mevlüt Yıldız olmak üzere 15 - 20 ül­kücü genç yakalanmış ve güzaltına alınmıştır. Karakolda, «Bu işi bize MHP ilçe başkam yaptırdı» demeleri için öğrencilere dayak atıldığı iddia edilmektedir. Daha sonra MHP ilçe başkanı ile birlikte Hasan Can (10 gün rapor almış) ve İrfan Gündoğdu (7 günlük rapor almış) isimli öğrenci­ler mahkemeye çıkarılmışlardır. Tu­tuklanarak cezaevine gönderilen bu ülkücülerle kimse görüştürülmemiş, daha sonraki duruşmada tahliye edil­mişlerdir.

Daha sonraki günlerde MHP ilçe başkanının ve lise müdür vekili Se-lahat t in Deniz'in evleri aşırı solcular taraf ından dinamitlenmiştir. Ülkü­cülerin ihbar edildiği düzmece olay­da aşırı solcuları savundukları iddia edilen Kd. Başçavuş Cevat Erik, Baş­çavuş Ali Aslan ile savcı'nın bu olay­da seyirci kaldıkları iddia edilmekte­dir. İlçede cereyan eden bu saldırı­lardan sonra Antalya valisi Gazipa­şa'ya gelmiş ve Turgut Şen ile Rasim Arslan görevlerinden alınmışlardır.

GÖRDES'TE BİR ÖĞRETMEN AĞIR YARALANDI

9 Haziran 1974 günü Gördes ilçe­si Köprübaşı köyü ortaokulu fen bil­gisi öğretmeni Galip Küreksiz ile or­taokul müdürü Dilaver Girgin lokan­tada yemek yedikleri sırada, CHP ve TÖB - DER mensuplarının saldırısına uğramışlardır. Galip Küreksiz'in yü­

züne kırılmış bir bardakla vuran sal­dırganlar, öğretmeni yüzünden ağır şekilde yaralamışlardır. Ayrıca Dila­ver Girgin de sopa ve sandalyelerle ağır şekilde yaralanmıştır . Küreksiz İzmir Tıp Fakültesi hastanesinden 21 günlük rapor almıştır. Olay hakkında savcılık tahkikata başlamış, saldır­ganlar kaçmışlardır. 2 öğretmeni ağır yaralayan saldırganlar şunlardır : Mehmet Dalgın, Metin Çakıcı, Alir.ı Girgin ve Mahmut Uysal. Bunlardan ilk üçü aşırı solcu öğretmen, sonun­cusu da CHP'lidir.

AKŞEHİR'DE BİR ÖĞRETMENİN

EVİ BASILDI

Millî Eğitim Bakanı Mustafa Us­tündağ' ın 2 Haziran günü Akşehir'e gelmesinden hemen sonra aşırı sol­cular taraf ından ilçede ülkücü öğret­menlere saldırılar artmış bulunmak­tadır. Bakan Akşehir'e geldiği zaman Erkek Sanat Enstitüsü salonunda ko­nuşmuş, daha sonra konuşan TÖB-DER Genel Başkanı Ali Bozkurt i'e diğer konuşmacılar «Devrimcilik» ve «Faşistlerin nasıl ezilecekleri» üzerin­de durmuşlardır. Bakan TÖB-DER'-lileri cesaretlendirip Akşehir'den git­t ikten sonra 4 Haziran gecesi 23.30 sıralarında İlköğretmen Okulu'nda okuyan aşırı solcu öğrencilerden bir grup şehirde ülkücü avına çıkmışlar­dır. Anıt meydanında ve hastane ci­varında ülkücü gençlere saldıran aşı­rı solcular, daha sonra ülkücü öğret­men Aydın Türkoğlu'nun evini bas­mışlardır. «Aç kapıyı seni öldürece­ğiz» diyerek kapıyı kırmaya çalışan aşırı solcu İsmet Demir, Ali Yılmaz Hüseyin Çelikoğlu ve Necdet Güngör-dü isimli saldırganlar yakalanarak adalete teslim edilmişlerdir. DEV-LET'in geçen sayılarında yayınlanan «Akşehir İlköğretmen Okulu» ile ilgi­li haberi tekzip eden okul müdürü Naci Doğan Turan ' ın bu son olaydan sonra ne düşündüğü merak edilmek­tedir.

Öte yandan Akşehir Merkez Orta­okulu Türkçe öğretmeni iken TCK 163/4. maddesine göre 23 Temmuz 1972 tarihinde görevinden alınan Fahri Uslu isimli öğretmen, Millî Eğitim Bakanının, 12 Mart ' tan sonra görevlerinden al ınan bütün öğreV menlerin görevlerine iade edilmeleri hakkındaki tamimine aykırı olarak vazifesine başlatılmamıştır. Bu tamim gereğince vazifelerine dönen bütün aşırı solcu öğretmenlere mukabil bu öğretmenin niçin vazifeye başlatıl­madığı merak edilmektedir. Fahr i Uslu 11 Haziran 1974 tarihli bir di­lekçe ile Ortaöğretim Genel Müdür­lüğüne başvurarak göreve başlatıl­masını istemiştir.

D e v a m ı : 11. 'de

Page 8: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 9

Ülkücü Faaliyetlerden Özetlersek

• Büyük Ülkü Derneği Muğla şubesi, kurulduğundan beri de­vamlı olarak her hafta seminer çalışmaları yapmakta, bu toplan­tılara birçok ülkücü genç katı l­maktadır. Son olarak 28 Mayıs ak­şamı, Muğla-Zeybek sinemasında İstanbul Edebiyat Fakültesi öğre­tim üyelerinden Doç. Dr. Necmet­tin Hacıeminoğlu taraf ından «Türk-İslâm sentezine dayalı Türk milliyetçiliği, Türk ülküsü ve Türk kültürü» konulu konferans ilgiyle takip edilmiştir. Konferansa kat ı ­lanların sorularını da cevaplandı­ran Hacıeminoğlu'nun konferansı çevrede ilgiyle karşılanmıştır, ö t e yandan Doç. Dr. Hacıeminoğlu geçtiğimiz aylarda İzmir, Aydın, Söke, Maraş, Osmaniye, Göksün ve Elbistan'da konferanslar ver­miştir.

• Büyük Ülkü Derneği Akşe­hir Şubesi tarafından 26 Mayıs ak­şamı Belediye düğün salonunda İstanbul Üniversitesi doçentlerin­den Doç. Dr. Mustafa Kafah'ya «Türkiye'nin meseleleri» konulu bir konferans verdirilmiştir. Kon­feransı büyük bir kalabalığın ta-kibcttiği bildirilmektedir.

• Büyük Ülkü Derneği İslahi­ye Şubesi 24 Mayıs akşamı Saray sinemasında «Bozkurtlar gecesi» düzenlemiştir. Halk şairlerinden Abdülvahap Kocaman, Mahmut Taşkaya ve Aşık Peymanî ile Ko­zan ve Kadirli folklor ekiplerinin katıldığı geceye halkın büyük ilgi gösterdiği bildirilmektedir. Geceye MHP Genel İdare Kurulu üyesi Avukat Cengiz Gökçek de iştirak etmiş ve tezahüratla karşı lanan bir konuşma yapmıştır. Ayrıca il­çenin sevilen avukatlarından Ata-lay Erdoğan'ın bu geceden sonra ülkücü saflara katıldığı bildiril­mektedir.

• Daha önce İskenderun Ül­kücü İşçiler Derneği taraf ından sahneye konulan «Moskof Sehpa­sı» isimli piyesin, Kırıkhan ilçe­sinde MHP Gençlik kolları tarafın­dan halka sunulduğu ve büyük ilgi topladığa bildirilmektedir. 25 Mayıs akşamı yapılan bu geceden sonra tiyatro ekibinin Reyhanlı 'da Ülkü Ocakları Reyhanlı şubesi ya­rarına bir temsil verdiği haber alınmıştır.

• Büyük Ülkü Derneği Develi şubesi İs tanbul 'un 521. fetih yılı dolayısıyla Nurettin Gülden'in yazdığı «Kavgamız» isimli piyesi halka sunmuştur. Gecede ayrıca derneğin hazırladığı Bitlis ekibi­nin de gösterileri ilgiyle takib edilmiştir.

• İzmir Ülkü Ocakları kuru­larak çalışmalarına başlamıştır. Kurucu üyeler şunlardır : Başkan: Ahmet Doğan, Sekreter: Sami Kü-çüksolak, Muhasip ; Abdullah Akarsu, Üyeler: Nuri Aydın, Hay­rettin Sançiçek ve Hüseyin Araş.

• İzmir Ülkü Oyuncuları, Moskof Sehpası 'ndan sonra şimdi de «Emirce (Kanlı Türkistan» isimli oyunu sahneye koymuş bu­lunmaktadırlar. Ülkü Oyuncuları, gazetemize gönderdikleri mektupta yaz turnesine çıkacaklarını, 15 Temmuz tarihinden itibaren ülkü­cü kuruluşların yapacakları gece­lerde oynayabilmeleri için aşağı­

daki adresle temasa geçilmesini is­temektedirler. Adres: Ömer Faruk Eyüboğlu 1744. Sokak özgür Apt. Nu: 4/3 Karşıyaka-İzmir.

• Ülkü Ocakları Balıkesir şu­besi kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Kurucular şunlardır : Başkan Mithat Güzel, Başkan Yard.: Ahmet Duran Bulut, Muha­sip: Ercan Açaz, Sekreter: Tun­cay Erşan, Üyeler: Ruşen Özkan, Mehmet Dalgıç ve Öner Özcan.

• Milliyetçi Hareket Partisi Ankara il teşkilâtının bir yardım kampanyası açtığı bildirilmekte­dir. Alınan bilgiye göre kampanya özelllikle esnaf kesiminde büyük alâka ile karşılanmış olup, hergün birçok kişi taraf ından yardım ya­pılmaktadır. MHP Ankara ile teş­kilâtına yardım etmek isteyenle­rin aşağıdaki adrese başvurarak yardım yapabilecelkeri bildirilmiş­tir. Adres : Cemal Gürsel Cad. Si­te Apt. 98/4 Dikimevi - Ankara. Tel : 19 39 54.

• MHP Ankara Merkez ilçe teşkilâtı kurulmuş ve çalışmaya başlamıştır. Geçtiğimiz günlerde DP'den MHP'ye geçen 48 delege taraf ından Ömer Ali Altıntaş'ın başkanlığında kurulan Merkez ilçe teşkilâtının geniş bir çalışma içi­ne girdiği öğrenilmiştir.

• MHP Balâ ilçe teşkilâtı geçtiğimiz günlerde kurulmuştur. Balâ ilçesinde yapılan açılış töre­nine Ankara, Yenimahalle, Kes­kin, Çankaya ilçe teşkilâtları tem­silcileri de katılmış ve ilçeye 50 arabalık bir konvoyla girilmiştir. Açılış töreni sırasında bütün An­kara ilçe teşkilâtlarından gelen telgraflar okunmuş, Genel Başkan Alparslan Türkeş'in telgrafı bü­yük tezahürat görmüştür. Baş­kanlığa Hasan Coşkun'un getiril­diği Balâ ilçesinin açılışından son­da Kartaltepe mahallesi muhtar ı Yaşar Türker ile 1 belediye encü­men üyesi ve çok sayıda vatanda­şın MHP'ye kaydoldukları haber alınmıştır. Açılış dolayısıyla bir bildiri yayınlayan MHP Balâ ilçe teşkilâtı özetle şunları söylemiştir: «Türkiye yıkıcı ve bölücü ideolo­jilerin yatağı haline gelmiştir. Ko­münizm, kapitalizm ve diğer ya­bancı ideolojiler büyük milletimi­zi yıkmak için pusuya girmişler­dir. Millet olarak onlara fırsat ver­memeliyiz. Bunun için de Milliyet­çi Hareket Partisi 'nin saflarında birleşmeliyiz.»

M H P B a l â İ l çe t e ş k i l â t ı n ı n açı l ı ş t ö r e n i n d e n b i r g ö r ü n ü ş .

• Bildirildiğine göre Bolu Em­niyet Müdürü kanunsuz icraat yapmakta ve Türklüğe hakaret et­mektedir. Gelen haberlere göre 18 Mayıs günü, Bolu Judo ve Kara­tecileri, antrenörleri Sabahat t in Kalaycıoğlu'nun başkanlığında hal kın arzusu üzerine Anıtpark' ta bir gösteri yapmışlardır. Gösteri de­vam ederken gelen polisler Emni­yet müdürü Hamza Esin'in emriy­le karakola götürüleceklerini söy­lemişlerdir. Daha sonra judocular giyinmek için spor salonuna gi­derken, Hamza Esin, taksiyle gel­miş ve Sabahat t in Kalaycıoğlu'na hi taben «Burada ne yapıyorsun lan» diye bağırmıştır. Kalaycıoğlu, «Türk Shotokan...» diyerek cevap vermek isteyince «Başlatma Türk­lüğünden, başlarım senin Türklü­ğünden lan» diye bağırmış ve ha ­karette bulunmuştur. «Türk-mürk ne lan» diye bağıran Emniyet mü­dürü Hamza Esin'in bu hareketi ve Türklüğe yaptığı hakaretler ci­varda toplanan yüzlerce kişinin ve polis memurlarının gözleri önünde cereyan etmiştir. Karako­la götürülen sporcular daha sonra serbest bırakılmışlardır.

• Bildirildiğine göre Pamukpı-nar Öğretmen Okulu'nda aşırı sol­cu öğretmen ve öğrenciler birlik­te grup halinde çalışmaktadırlar. Muhsin Köktürk, İsmail Demirtaş, Günseli Karaca, Yunus Demirtaş, Ali Avcı, Tahsin Rodoplu, Ahmet Çel tun isimli öğretmenlerle, Alaat-tin Çılgın, İbrahim Ortağ, Hasan enel Tuncer Uzunoğlu, Remzi Öz­kan, İbrahim Armoğlu, Halis Yağ­mur, Mehmet Kızıl, Necdet Yıldı­rım, Necati Bayram, Emin Yüce, Ali Tuna, Ali Aslan, Hüseyin İn ­ce, İbrahim Yıldırım ve Muttalip Eroğlu isimli aşırı solcu öğretmen­ler «Yoldaş» diyerek birbirlerine hi tab etmekte, «Devrimciler ölür, devrimler yaşar» gibi sloganlar kullanmaktadırlar.

• Bildirildiğine göre Kır ıkhan Merkez Ortaokul 'nda Bozkurt düş­manlığı alıp yürümüştür. Kadriye Koldaş isimli aşırı solcu öğretme­nin derslerde öğrencilerin taktığı Bozkurt rozetlerini alarak kırdığı ve kendisine müdahale eden öğ­rencileri notla tehdit ettiği haber verilmektedir. Yine aynı okulda Raif Karaduman isimli öğretme­nin de derslerde devamlı olarak as ın sol propoganda yaptığı bil­dirilmektedir. Bu arada Gazi Or-taokulu'nda da müdür Fikret Yıl-m a ' n m milliyetçi öğrencileri teh­dit ettiği, müdür muavini Yakup Kafas'ın da öğrencilere notla bas­kı yaptığı söylenmektedir. Kırık­

han Lisesi'nde Rauf Karaduman isimli edebiyat öğretmeninin «Af çıkmalı mı, çıkmamalı mı?» ko­nusunu kompozisyon yazılısı ola­rak verdiği, «Deniz Geçmiş boşu­na idam edildi. Yılmaz Güney haksız yere hapsedildi» yazan öğ­rencilere yüksek not verdiği, h a t ­tâ böyle yazan Feride Göçmen'e «Aferin» dediği bildirilmektedir. Lisede fransızca öğretmeni Selim Hocaoğlu'nun «Din dersi boşa oku­tuluyor, öbür dünya ahiret yok­tur. Çünkü insanlar ölünce et ola­caktır» dediği, biyoloji öğretmeni Mehmet Topaloğlu'nun da insan­ların maymundan türediklerini iddia ettiği öğrenilmiştir. Edebi­yat öğretmeni M. İslâm Savaş, İsa Aykanat, Atiye Aykanat, İnci Tül isimli öğretmenler taraf ından aşırı solcu propoganda yapılan bir pi­yesin hazırlandığı ancak öğrenci-ğı haber alınmıştır.

• Kahramanmaraş ' a bağlı Pa-ler ve halk tarafından yuhalandı-zarcık ilçesinde aşırı solcu TÖB-DER tarafından sahneye konan komünist Aziz Nesin'in «Zübük» isimli piyesinde komünizm pro-pogandası yapıldığı bildirilmekte­dir. Piyas sırasında seyircilerden birkısmı tarafından «Yaşasın Ko­münizm, «Yaşasın Ecevit», «Katil Polisler,» «Kahrolsun faşistler» tarzında bağrılarak komünizm propogandası yapıldığı orduya ve emniyet kuvvetlerine hakare t edil­diği öğrenilmiştir. Bu olaylardan sonra polisin Şerif özdemir isimli lise son sınıf öğrencisini yakala­dığı, ancak CHP'nin seçimlerde tercih yoluyla seçilen bir milletve­kilinin oğlu taraf ından serbest bıraktırıldığı haber alınmıştır. Yukarda belirtilen komünizmi övücü ve orduya hakaret edici slo­ganlar bağrıldığı sırada TÖB-DER li aşırı solcu öğretmenlerin büyük kısmının buna aktıldığı, bir kısmı­nın da çılgınca alkışladıkları dik­kati çekmiştir.

• Geçtiğimiz günlerde KTÜ Ge­nel Sekreterliği görevinden al ına­rak Ankara Mamak Ortaokulu'na sürülen Korkmaz Açıkgöz'ün bu muameleye maruz kalması Trab­zon'da büyük üzüntü ve infiale sebep olmuştur. Bu sebeple Ülkü-Bir Trabzon şubesi, KTÜ öğrenci Derneği başkanı Raşit Er ve Trab­zon Ülkü Ocakları Başkan yardım­cısı Hasan Tüfekçi taraf ından Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve başbakana tel­graflar çekilerek CHP'li bakan Mustafa Üstündağ'ın bu keyfî ve kanunsuz tutumu kınanmıştır .

Balâ ilçe teşkilâtının açılışı dolayısıyla yapılan toplantıda ilçe başkanı Hasan Coşkun konuşurken. ^ ^

Page 9: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 10

Solcu olmayan öğretmen ve öğrenciler Baştarafı: 8. de

BOZKURT GECESİNE GİTTİĞİ İÇİN OKULDAN

ATILDI Konya Ticaret Lisesi 4. Sınıf

öğrencisi Ahmet Çuhadar, üze­rinde Bozkurtlar gecesinin dave­tiyesi bulunduğu için Disiplin kurulu kararıyla okuldan atıl­mıştır. Öğrenildiğine göre, 25 Mayıs'ta Konya'da yapılan gece­nin davetiyesini gören İngilizce öğretmeni Gülten Erden önce bi­leti almış, «Böyle boş şeylerle uğ­raşma» diyerek öğrenciyi döv­mek istemiştir. Kendisine küfre­den ve vurmak isteyen öğretme­nin elini tutan öğrenci sınıftan çıkarılmış ve daha sonra Disiplin Kurulu kararıyla okuldan uzak­laştırılmıştır, öğrenci M. Eğitim Müdürlüğüne verdiği dilekçe ile suçsuz olduğunu belirtmiş ve Gül­ten Erden isimli aşırı solcu öğ­retmen ile haksız ceza veren Di­

siplin Kurulu hakkında tahkikat açılmasını istemiştir, öğrencinin dilekçesinden anlaşıldığına göre okulda sigara içmek, solculuk propogandası yapmak gibi suç­lardan cezalandırılan öğrencile­rin cezaları örtbas edilmektedir. Bu arada Bozkurtlar Gecesini düzenleyen Konya Ülkü Ocakla­rı başkanı Mehmet Dinler bir be­yanat vererek, bu gecenin izin alınarak kanuni şekilde yapıldı­ğını, aşırı solcu öğretmenlerin kendileri gibi düşünmeyen öğ­rencilerin istikballeriyle oynadık­larını belirtmiştir.

KÜTAHYA'DA CHP-TÖB-DER İŞBİRLİĞİ

öğrenildiğine göre Kütahya Kız İlköğretmen Okulu'nda aşırı solcu faaliyetler artmakta ve sol­cu öğretmenler faaliyetlerine pervasızca devam etmektedirler.

Öğrencileri tahrik ederek okulda gruplar meydana getiren aşırı solcu öğretmenlerin, bazı öğren­cileri kullanarak milliyetçi tanı­nan öğretmenler aleyhinde şika­yet dilekçeleri verdirdikleri haber alınmıştır. İsmail Mutlu, Fikri, Şirin, Mehmet Bural, Bilgin Bal­yoz, Kıymet Yürekli, Hüseyin Kavga, Vahap Kuşçu ve Ferihan Beşli isimli öğretmenlerin ders­lerde milliyetçi öğrencileri notla tehdit ettikleri, Fikri Şirin'in «Çağdışı düşüncelere sahip olan­lar sınıfta kalabilirler? Bunu sürpriz olarak karşılamasınlar» dediği öğrenilmiştir. Milliyetçi neşriyat, Devlet, Bozkurt, Bizim Anadolu ve Ortadoğu gazeteleri­ni okuyan öğrenciler takip edil­mekte, bunun yanı sıra bütün aşırı solcu dergi ve gazeteler ser­bestçe okula sokulmaktadır. 6. sınıf öğrencilerinden Meral Gü-rer'in CHP Gençlik kolları baş­kanı ile okulda izinsiz görüşme yaptığı, okulda aşırı solcu öğren­cilerden Hatice Demirel, Gülsün Alagöz, Candan Küçükaslan, Gö­nül Manga, Ayşe Cinoğlu, Leyla Yaman, Ayşe Kurt, Alime Demir-örs, M. Ali Altıntaş, Sevim Akyü-rek, Şerife Ertekin, Bilge Kara­bulut, Ülkü Bilgin, Necla Özde-mir'in irtibatını sağladığı bilin­mektedir. Mehmet Bural isimli öğretmenin uydurukça kelime kullanmayan öğrencileri tehdit ettiği, Bekir Yıldız, Orhan Ke­mal gibi dinî, millî değerleri kü­çük düşürmeye çalışanların kitap larınm okulda serbestçe satıldığı, aşırı solcu öğrencilerin Bilgin Balyoz isimli aşır solcu öğret­menden cesaret aldıkları söylen­mektedir. Okul müdürünün bu faaliyetler karşısında korkak davrandığı, ancak Tebliğler der­gisinde tavsiye edilmiş Ergene-kon tablosunu söktürerek icraat yaptığı bildirilmektedir.

MERSİN'DE 470

ÖĞRENCİNİN MEKTUBU

Mersin İlköğretmen Okulu­nun 470 öğrencisi adına yetkili makamlara gönderilen bir dilek­çede sene başından beri okulda cereyan eden aşırı sol faaliyetler hakkında bilgi verilmekte ve ted­bir alınması istenmektedir. 26 Ocak günü yapılan öğrenci der­neği seçimini kaybeden aşırı sol­cuların bir ülkücü öğrenciyi döv­dükleri, idareye bildirilen olay hakkında işlem yapılmadığı, du­varlara «Yaşasın komünizm Ya­şasın Deniz Gezmiş» yazıları ya­zıldığı halde araştırma yapılma­dığı, seçimler sırasında aşırı sol­cu öğretmenlerin ülkücüler gru­bunun rozet ve bildirilerini top­ladıkları halde «Emek» grubunun çalışmalarına yardım ettikleri bildirilen dilekçede daha sonra kitap haftası dolayısıyla açılan sergide solcu ve seks kitapları­nın bulunmasına karşılık milli­yetçi eserlere yer verilmediği açıklanmakta ve Galip Oğuz

isimli öğretmenin, Doç. Dr. Nec­mettin Hacıeminoğlu'nun Milli­yetçi Eğitim Sistemi isimli eseri­ni «Böyle faşist kitapların bura­da işi yok» diyerek kaldırıp attı­ğı belirtilmektedir. Ali Uysal isimli öğretmenin bütün solcu kitapları sergiye soktuğu, milli­yetçi öğrencilerin sergiye getirdi­ği milliyetçi kitaplar artınca ser­ginin iptal edilmek zorunda kal­dığı söylenen mektupta daha sonra şu konular açıklanmakta­dır: Bir ülkücü öğrenci kantinde saldırıya uğramış, 1 hafta okul­dan uzaklaştırılmıştır. Saldırgan Celal Avcı, Ali Rıza Aran'a ceza verilmemiştir. Aşırı solcu Talip Apaydın'ın ahlâksızlığı telkin eden «Bir yol» piyesi oynatılmak istenmiş, ancak öğrencilerin tep­kisi sebebiyle bundan vazgeçil­miştir. Galip Oğuz milliyetçi öğ­rencileri notla tehdit ederek mil­liyetçi gazete ve dergileri okuma­larını önlemek istemektedir. Er-genekon tablosu okul deposuna atılmış, gerekçe olarak «Bölücü­lük oluyor» denilmiştir. Öğrenci­lere namaz kılacak yer verilme­miş «Laikliğe aykırıdır» denil­miştir. Aşırı solcu İhsanî'nin kon­ser biletlerini Ahmet Çetin isim­li öğretmen satmış, okuldan ka­çarak konsere giden solcu öğren­ciler hakkında işlem yapılma­mıştır. Kâmil özcan isimli öğret­men «Ordu faşisttir» demiştir. Son olarak 25 Mayıs günü Metin Öztürk isimli öğrenci yine Ali Rı­za Aran ve Celal Avcının saldırı­sına uğramış ve taş ve bıçakla ağır yaralanarak hastanede kur­tarılmıştır. Olayın suçluları po­lisçe aranmasına rağmen Halil Erkan isimli solcu öğretmen ta­rafından kaçırılmışlardır.

Türkiye, komünist ve batı kültür... Baştarafı: Orta sayfada

kücü hocalar, ülkücü subaylar herşeylerini ortaya koyarak bozdu. Yal­nız üniversitede 20 şehit, yüzlerce yaralı verildi. Kavga bugün de bü tün hızıyla sürmektedir.

DÜNYA'DAKİ SON GELİŞMELER

Dünya siyasetinde son yıllarda baş döndürücü gelişmeler oldu. Ame­rikan ve Rus imparatorluklarına karşı Avrupa Birleşik Devletleri, Ja­ponya ve Çin gibi üç büyük kuvvet merkezi meydana geldi. Bu beş kuv­vet merkezi meydana gelen yeni dengeyi kendi lehlerine çevirmek için dünya pazarlarını ele geçirmek üzere korkunç bir mücadeleye girişmiş­lerdir. Avrupa Amerika'ya ciddi darbeler indirmiş, dolar süratle değer kaybetmiş, Amerikan dış ticareti büyük açıklar vermiş, Avrupa'nın teş­vikiyle bütün Dünyada komünistlerin de yardımıyla Amerikan aleyhtarı kampanyalar düzenlenmiştir. Avrupa Dünyanın her tarafında giriştiği bu hareketlerde Türkiye'ye büyük önem verdi. Amerikan taraftarı ol­duğu söylenen Süleyman Demirel'e karşı AvTupa - Rusya Koalisyonu, CHP ve MSP koalisyonunu yaratmıştır. Komünistlerin ele geçirdiği CHP, Avrupa kapitalistlerinin de desteğini sağlamıştır.

Milletler mücadelesi amansız bir şekilde devam etmektedir. Dünya siyasetindeki beş kuvvet merkezinin birbirleriyle giriştikleri korkunç mücadele Türkiye gibi iktisaden geri kalmış bölgeler üzerinde cereyan etmektedir. Kuvvet merkezleri arasındaki mücadele siyasî ve iktisadî nüfuz bölgelerini geliştirme şeklinde belirmektedir. Dünya pazarlarına hakim olan üstünlüğünü devam ettirecektir. Amerika ve Rusya dünya hakimiyeti mücadelesinde boy göstermek istiyen Avrupa ve Japonya'ya karşı büyük bir misillemeye giriştiler. Çağın en stratejik hammaddesi petroldür. Dünya petrol kaynaklarına hakim olanlar mücadeleyi daima kazanmaktadır «Yüzyıllık son dünya tarihi petrolü ele geçirmek için ya­pılan mücadelelerden ibarettir.» diyor, merhum Raif Karadağ. Avrupa' nın giriştiği hareketler cevapsız kalamazdı. Amerika, Araplara uygulat­tığı petrol ambargosu ile Avrupa sanayiine korkunç bir darbe vurmuş­tur. Amerikan doları eski değerine şimdilik kavuşmuştur. Avrupa ve Ja­ponya bir müddet için dünya hakimiyeti mücadelesi sahnesinden çekil­mek zorunda kalacaktır.

Görüyoruz ki tarih sadece asırlardır milletlerin mücadelesini yaz­maktadır. Anadolu bir milletler mezarlığıdır. Bu topraklarda yaşayan milletler ya dünyaya hakim olmuş, ya da yok olmuşlardır. Bu millet, her türlü hammadde kaynaklarına sahip bakir bir ülkedir. Bu millet, büyük bir tarihi olan üstün bir millettir. Bu toprakların jeopolitiği dün­yanın merkezidir. Bir tek eksik vardır: Ülkücü kadrolar iktidara gelme­lidir. Ülkücülüğün günümüzdeki temel meselesi İKTİDAR OLMAKTIR. Yolun yarısı geride kalmıştır. Zafer ufuktan doğmak üzeredir. Yeter ki Büyük Liderimizin işaret ettiği yolda ve O'nun şu sözleri kulaklarımızda çınlayarak arkaya bakmadan yürüyelim:

«Davranmalıyız, elele verip omuz omuza şahlanmalıyız. Yokluktan bahsedenlere inanmamalıyız. İmkânsızlık ve yokluk insanların her za­man yenmeye muktedir oldukları düşmandır.

Yeni bir Türk mucizesi doğmalıdır.. Doğacaktır!.. Belki yarın, belki yarından da yakın.»

— SON —

NOT : Bu yazı serisi, A. Ü. Tıp Fakültesi ülkücülerinin yaptığı seminer çalışmalarından birinin özetlenmesiyle elde edilmiştir.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı törenleri dolayısıyla Samsun 19 Mayıs Lisesi bahçe­sine Havacılık kolu tarafından çizilen Ay-Yıldız, aradan bir aya yakın bir zaman geçtiği halde halâ kaldırılmamıştır. Türk Bayrağına saygısızlık ne­ticesi doğuran bu durum kar­şısında okul yöneticilerinin hiçbir hareketinin görülmedi­ği ifade edilmekte, hergün yüzlerce kişi yere çizilen bu Ay-yıldız'ın üzerine basmakta­dırlar. İlgililerin dikkatine su­nuyoruz.

Page 10: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 11

«Bütün bir ömrü bir cephedeymiş gibi yaşayacağız buyuk eşim» demişti rahmet l i Remzi Oğuz Arık.. . Türkeşler de hep omuz omuza

yürü t tü le r mücadelelerini. . Hiç cephe gerisi haya t la r ı olmadı.

MHP Gn. Başkanı sayın Alparslan Türkeş'in

eşi Muzaffer Hanımefendiyi kaybettik

Baştarafr. Arka sayfada

Zafer Gazetesi, Serdar Motor, Yaşar İlgaz, Refik Yurtseven, Nejdet ve Şevket Evliyagil, Kâzım Erdem, Me­tin Ören, Uslu ailesi, Türkân ve Zi­ya, Münir Köseoğlu.

MUZAFFER TÜRKEŞİN ÇİLELİ HAYATI

1923 yılında İsparta'da doğan emekli subay Ahmet Tevfik efendi­nin kızı Muzaffer Şükriye hanım 1940 yılında genç bir teğmen olan Alparslan Türkeş ile evlenmiştir.

Tek partili dönemin millî şefi İsmet İnönü'nün Türk milliyetçileri­ne karcı açmış olduğu Haçlı Seferin­de, Alparslan Türkeş de milliyetçi olduğu için, üniversitelerden Türklük düşmanlarının, komünistlerin atıl­masını istediği için tutuklanmış ve işkenceye maruz kalmıştı.

Muzaffer Şükriye Türkeş hanım­efendi evliliğinin üçüncü yıldönü­münde 1944 hadisesi neticesi eşinden ayrı kalmak mecburiyetinde kalmış­tı. Bu hadise Muzaffer hanımefendi­ye iki çocuğu, sayın Türkeş'in anne­sine, babasına ve kız kardeşine bak­mak ev geçimini temin etmek mec­buriyetini yüklemiştir. Hayatın ağır yükünü omuzlarına alan faziletli

Bölükbaşı ve Nurettin Özdemir

Bir kısım anarşist Baştarafr. 5. de '.

sözü bulundukça bir kısım gruba mensup milletvekilleri ne şekilde ha­reket ederlerse etsinler, sizlere sayın milletvekilleri demek zorunda oldu­ğumu söylemek istiyorum. Şu anda cereyan eden kaba kuvvet saldırıları Meclisin itibarını zedelemiş, besle­nen ümitleri zayıflatmıştır. Meclisin itibarını korumak zorundayız. Hal­kın arasına giriniz. Meclis hakkında neler söyleniyor. «Çocukların sokak­larda yapmadıklarını Mecliste millet vekilleri yapıyor» diyorlar. Bu Meclisi ihtilâl meclisi haline sokmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, gücü de yet­meyecektir. Fikir özgürlüğü diyorsu­nuz. Meclis içinde fikir özgürlüğü tanımıyor, anarşi çıkarıyor ve bunu sokaklara taşırmak istiyorsunuz. Bundan kârlı çıkacağınızı sanmıyo­rum. Hareketleriniz o kadar çığırın­dan çıkmıştır ki; bir Genel Başkanı dövüyor, öbür Genel başkanı konuş­turmamak için söylemekten utanç duyduğum ve mensuplarının seviye­sine uygun sesler çıkartıyorsunuz Burada demokrasinin tam olarak iş­lemesinden korkuyorsunuz. Bunun için panik halinde kaba kuvvete başvuruyorsunuz. Fikirlerin karşısın da gözüdönmüş maceracı kaba kuv­vet erbabı daima mağlûp olacaktır.»

ana, bütün güçlüklere rağmen bu ba­direyi atlatmasını bilmiştir.

Türk gençliğinin faziletli anası­nı zor durumda bırakan ikinci bir hareket ise 13 Kasım sabahı olmuş­tur. 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin «Kud­retli Albay»ı Türkeş'in MBK içeri­sinde geliştirmekte olduğu Türk mil­liyetçiliği hareketine mani olmak is­teyen komitenin diğer üyeleri onu 13 arkadaşı ile beraber tasfiyeye tâ­bi tutmuşlardır. İçlerinde bazılarının 14'lerin kurşuna dizilmesini söyle­dikleri günlerde «Radikaller» olarak vasıflandırılan Türkeş ve arkadaşları yurt dışına sürülmüşlerdir. 13 Ka­sım sabahı sayın Türkeş'in evinin kapısı kırılarak eline pasaportu ve­rilmiş ve apar topar uçağa bindiril­miştir. Faziletli ana Muzaffer Türkeş hiç bir kalbin dayanamıyacağı bu acılara da katlanmasını bilmiştir.

Muzaffer Şükriye hanımefendi­nin hayatta karşılaştığı zorluklar­dan sadece ikisini yukarıda belirt­meğe çalıştık. Hayat arkadaşının her an ölümle kucak kucağa geldiğini gören kadın için yapılacak şey evde­şini ikna ederek rahat bir hayat sür­mek istemesidir. Ama Türk gençliği­nin faziletli anası toplumdaki insan­lar gibi düşünmemiş «Millete hizmet edebilmek için hayatını feda etmeyi göze alacak kadar cesut olmak yet­mez. Alçakça iftiralara, şeref ve haysiyetleri yıkmak için tertiplenen suikastlere karşı da cesur ve daya­nıklı olmak gerekir.» sözüne uygun olarak tam bir Türk kadınına, Türk ülkücüsüne yakışır vakarla, cesaret-

Baba ve Oğul — En kıymetli var­lıklarını kaybedenler son görev­lerini yapıyor—

le, azimle Türk milliyetçiliği ülküsü yolunda çalışmış ve bu yolda eşine büyük destek olmuştur.

TRT'NİN SÜKÛTU

Yüzbinlerce insanı ilgilendiren, memleketimizdeki bir siyasi parti Genel Başkanının eşinin vefatı kar­şısında TRT'nin gösterdiği ilgisizlik çeşitli çevrelerde tepki ile karşılan­mıştır. 11 Haziran günü vefat habe­ri. Parti Merkezinden TRT'ye ulaştı­rılmasına rağmen, aynı günkü rad­yo haber bülteninde, bir daha tek­rarlanmamak üzere kısa bir haber halinde veriliyordu.

Televizyon ise aynı gün akşam haberlerinde vefattan hiç söz etme­di. Yüzlerce kişinin telefonla yaptı­ğı ikazlar üzerine kapanış haberle­rinde yer vermişti. Daha sonraki günler, bilhassa muhteşem cenaze töreninden radyo da, televizyon da hiç haber vermedi. Memleketteki bü­tün parti başkanlarının, bir kısım bakanların, üniversite öğretim üyele­rinin, fikir ve sanat adamlarının, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden ge­len kimselerin katıldığı bu büyük ve manalı merasime TRT'nin yayınlar arasında hiç yer verilmemesi, TRT' nin saplandığı zararlı ideolojinin

emrinde ne kadar pervasızlaştığını göstermektedir. Halbuki aynı gün­kü haberler bülteninde Türk vatan­daşlarını ilgilendirmeyen ve ancak birkaç bin kişinin bildiği konularda geniş yayın yapan TRT'nin bu gay-rımillî tutumu nefret uyandırmıştır.

Bilgiç - Bozbeyli meras imde görülüyor.

ACI BİR KAYIP DAHA

Türk milliyetçiliğinin ad­sız neferlerinden, MHP eGnel Merkezinin vefakâr ve cefa­kâr görevlilerinden, yıl lardan beri yaptığı hizmetlerle haklı bir takdir kazanan emektar , ŞAHİN ÖZBEN (Şahin ağa)

yi da kaybett ik. 60 yıla yakla­şan çileli bir ömürden sonra 15 Haziran 1974 günü Hakk' ın r ahmet ine kavuşan Şahin Öz-ben'e Ulu Tanr ı 'dan rahmet , yakınlar ına ve ülkücü camia­ya başsağlığı dileriz.

DEVLET

İki Hayat Arkadaşı

Page 11: r Ut. S» **•* FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_241_yeni_6227.pdf · hiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde... ARPALIKLARIN TAKSİMİ

MHP Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş'in

eşi değerli insan Muzaffer Türkeş'i kaybettik

11 Haziran 1974 salı günü Türk milliyetçiliği hareketinin lideri sayın Alparslan Türkeş'in hanımı; Türk gençliğinin faziletli anası Muzaffer Şükriye Türkeş, geçirdiği kalp ameli­yatı neticesi kurtulamıyarak Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

13 Haziran 1974 perşembe günü hastaneden alınarak Gaziosmanpa-şa'daki evine getirilen merhumenin naaşı bir süre evde kaldıktan sonra, Hacıbayram Camiine götürülmüş, kı­lınan öğle namazından sonra düzen­lenen bir törenle Karşıyaka Mezarlı­ğında toprağa verilmiştir. Cenaze törenine pek çok parti başkanı, par­lamenter, üniversite öğretim üye­leri, fikir ve sanat adamlarıyla, MHP parti teşkilâtı temsilcileri ve kalaba­lık bir gençlik kitlesi katılmıştır.

Uzun zamandan beri kalbinden rahatsız olan Muzaffer Şükriye ha­nımefendi, ameliyat olmak için Ha­cettepe Hastanesine yatırılmıştı. 11 Haziran salı günü açık kalp ameliya­tı yapılmış, kalp kapakçıkları de­ğiştirilmişti. Ancak yara dikildiğin­de kalp durmuş, Prof. Yüksel Bozer başkanlığındaki ameliyat heyeti, di­kişleri sökerek kalbi tekrar çalıştır­mıştır. Ameliyat yerinin ikinci diki­lişinde kalp yine durmuş ve bir ömür boyunca çok acılarla karşılaşmış ve bunlara büyük metanet örneği vere­rek dayanmış olan kalp ebedî istira­hatına başlamıştır.

Türk gençliğinin faziletli anası Muzaffer Şükriye Türkeş'in vefat ha­beri Gaziosmanpaşa Kader sokaktaki evine bir yıldırım hızıyla ulaştı. Acı haberi alan Alparslan Türkeş, büyük bir teessür içerisinde evin bir odası­na kapanmış, dolup taşan ziyaretçi­lerin hiçbiri ile görüşmemişir. Saba­ha kadar Kur'an okuyan Türkeş'i ilk gün görmek mümkün olmamışır. Ölüm haberi üzerine Ferruh Bozbey-li, Sadettin Bilgiç, Turhan Feyzioğ-lu, pekçok milletvekili ve senatörler, Sayın Necdet Sançar ve eşi Reşide Sançar, Zeki Sofuiğlu, ODTÜ Rektö­rü Prof. Dr. Tarık Somer ve aile dostları başsağlığı için gelmişler, Gaziosmanpaşa - Kader sokak, acı içerisinde bekleşen ve dolaşan insan­larla dolmuştur, öte yandan açılan bir deftere, telefonla Türkiye'nin her yerinden arayanlar ve ziyarete ge­lenlerin isimleri kaydedilmiştir. Hiç

kimse bir şey söylemiyor ve derin bir sessizlik ve çaresizlik içinde bekli­yordu. Ertesi gün, 13 Haziran 1974'de sabahın erken saatlerinden itibaren kalabalık bir grup, cenazenin eve gelmesini bekliyordu. Saat 10 sırala­rında hastaneden alınan, merhume­nin naaşı eve getirilmiş, öğleye ka­dar burada kalmıştır. Ülkücü genç­lerin cenazenin başında nöbet tut­tukları görülmüştür.

TÜRKEŞ CENAZEDEN SONRA MECLİSE GİTTİ

Daha sonra büyük bir konvoy halinde Hacıbayram Camiine gidil­miş ve topluca kılınan namaz so­nunda binlerce insanın elleri üzerin­de ve tekbir sesleriyle naaş cenaze arabasına konmuştur. 500'ün üzerin­de arabadan meydana gelen konvoy­la, Karşıyaka Mezarlığına götürül­müş ve dinî merasimle merhumenin naaşı toprağa verilmiştir. Garip bir tesadüf eseri, 13 Haziran günü vefat etmiş olan rahmetli Dündar Taşer'in mezarı da ziyaret edilmiştir. Mezar­lıktaki son vazife de yerine getiril­dikten sonra sayın Alparslan Türkeş, gensoru oylamasına katılmak üzere Meclise gitmiştir.

CENAZE MERASİMİNE KATILANLAR

Demokratik Partl'den: Ferruh Bozbeyli, Sadettin Bilgiç, Rasim Ci-nisli, Hasan Korkmazcan, Hüsnü Di-keçligil, Faruk Sükan, Nazım Baş, Ahmet Mustafaoğlu, Ekrem Dikmen, Cevat önder, Bahri Dağdaş, Necdet Evliyagil.

Adalet Partisi'nden: Süleyman Demirel, Tekin Arıburun, Cemil Ünal, Oğuz Atalay, Şerafettin Paker, Cihat Bilgehan, İsmet Sezgin, önol Sakar, Sabit Osman Avcı, Ömer Ça-kıroğlu, Feyzullah Değerli,

Cumhuriyetçi Güven Partisi'n­den: Turhan Feyzioğlu, Süreyya Koç, Hilmi Perek, Orhan öztrak, Hasan Tosyalı,

Millî Selâmet Partisi'nden: Nec­mettin Erbakan, Süleyman Arif Em­re, Ltfi Doğan, İhsan Karaçam, Hü­samettin Akmumcu, Emin Acar, Ab-durrahman Unsal, Hasan Aksay, Ali Oğuz.

DÜNDAR TAŞER ANILDI

Milliyetçi Ha reke t in unu tu lmaz ismi, büyük Türk milliyetçisi Dündar Taşer, vefatının 2. yıldönümü olan 13 Haziran 1974 günü Ankara'daki kabri başında yapılan toplantı ile anılmıştır.

2 yıl önce 13 Haziran 1972 günü, elim bir trafik kazası sonunda kaybett iğimiz Taşer'in aziz ruhu için 13 Haziran akşamı ayrıca Hacıbayram Camiinde ülkücü gençlik tara­fından mevlid okutturulmuştur. Yüzlerce kişinin ve halkın katıldığı mevli t te şeker yerine cemaata kitap dağıtıldığı dikkati çekmiştir .

Acı bir tesadüf olarak merhume Muzaffer Türkeş'in toprağa verilişinden sonra, Taşer'in kabri başında yapıla» a n m a toplantısından bir görünüş.

Hayat ın külfetlerini birlikte taşıdıkları 34 yılın bitiş noktas ında.

Tabii Senatörlerden: Muzaffer Yurdakuler, Kadri Kaplan, Ahmet Yıldız,

14'lerden : Mustafa Kaplan, Ah­met Er, Şefik Soyuyüce, Muzaffer özdağ, Orhan Kabibay.

Bağımsız senatör: Arif Hikmet Yurtsever, Nihat Erim, Kemal Satır.

Üniversite veCçeşTtli kuruluşlar mensupları ile tanınmış fikir adam­larından tesbit edilebilenler şunlar­dır:

Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Prof. Dr. Ercüment Kuran, Prof. Dr. Erol Cansel, Prof. Dr. Altan Köymen, Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu, Doç. Dr. Meh­met Eröz, Doç. Dr. Mustafa Kafalı, Doç. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Doç. Dr. Kemal Aytaç, Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Doç. Dr. Fikret Eren, Doç. Dr. Halil Cin, Dr. Kâmil Tu­ran, Dr. Turgut Günay, Lütfi Do­ğan (Diyanet İşleri Başkanı), Meh­met Baydur (Büyükelçi), Ahmet Çavdaroğlu (Başbakanlık Müşaviri) Zeki Sofuoğlu, Refet Körüklü, Cahit Baydar, Oktay Agâh Güner (Ankara Ticaret Odası Genel Sekreteri) Meh­met Emin Alpkan (Bizim Anadolu Gazetesi sahibi), Turan Taşer, Asu­man Taşer, Yaşar Saraç, Şahap Homriş, Veli Soysaldı, Sadi Pehli-vanoğlu (Odalar Birliği Genel Sek­reteri), İdris Yamantürk, Osman Bö-lükbaşı, Osman Rasim Eyüboğlu, Nurettin Özdemir, Mehmet Çınarlı, MHP'nin milletvekilleri ile bütün Genel İdare Kurulu üyeleri ve il ve ilçe teşkilâtı temsilcileri.

CENAZEYE GÖNDERİLEN ÇELENK­LERDEN BAZILARI

Cenazet Örenine çelenk gönde­ren şahıs ve kuruluşlardan bazıları ise şunlardır:

MHP Kadın Kolları, Millet Mec­lisi, Cumhuriyet Senatosu, AP Cum­huriyet Senatosu, Tabii Senatörler, MHP Kırıkkale, Başbakan, Azer­baycan Kültür Derneği, CGP Genel Merkezi, CGP TBMM üyeleri, Ziraat

Canından çok sevdiği ülkücü gençliğin elleri üs tünde son yol­

culuk.

Bankası, Akbank, Eczacılık Fakülte­si öğrencileri, Adalet Partisi Genel Merkezi, Tercüman Gazetesi, Milli­yet Gazetesi, Sabah gazetesi, Ortado­ğu gazetesi, Kerkük Türkleri, Anka­ra Ticaret Odası, Küçük Sanayi Ge­liştirme Merkezi, MHP Adana, Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Ülkü-Tek, Ül-kü-Bir, Osman Bölükbaşı, Ahmet Ay­dın, Ahmet Karaca, Halil Sepkin, Ateş Diktürk, Cahit Baydar, Hilmi Barlas, Fakih Özfakih, Gün Sazak, İdris Yamantürk, Sadettin Tokbey,

Devamı: 11. de