Top Banner
PLATON'UN İDEAL DEVLETİNDE ÖĞRETENLER SINIFI OLARAK FİLOZOFLARIN EĞİTİMİ THE EDUCATION OF THE PHILOSOPHERS AS AN RULER CLASS IN THE PLATO'S IDEAL STATE Metin AYDIN- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Felsefe Tarihi ABD, [email protected] Kübra CEVHERLİ- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Din Eğitimi ABD, [email protected] Özet İnsanlığın entelektüel tarihi boyunca filozoflar varlık, bilgi, değer, ahlak, siyaset, eğitim gibi birçok problemi ele almışlardır. Bu problemlerin en önemlilerinden biri, insanların mutlu olmalarını sağlayacak ideal bir devletin hangi özelliklere sahip olması gerektiğidir. Bu konuda en özgün düşünürlerden biri olan Platon, insan ruhunun bölümleriyle ideal devletin birimleri arasında bir benzerlik kurarak; insan ruhu gibi ideal devletin de üç parçalı bir yapıya sahip olması gerektiğini iddia eder. Besleyenl er, koruyanlar ve öğretenler sınıfından oluşan üç parçalı devlet kendi arasında hiyerarşik bir düzene sahiptir. Bu hiyerarşide en alt sınıfı “üreticiler” oluştururken, en üst sınıfı “yöneticiler” oluşturur. "Koruyucular" sınıfı ise bu iki sınıf arasında yer alır. Öğretenler sınıfı en üstte yer aldığı için ideal devleti oluşturan ilkelerin belirlenmesinden sorumludurlar. Bu sebeple Platon için yöneticiler sınıfının eğitimi, ideal devletin gerçekleşmesinde çok büyük bir öneme sahiptir. Biz de bu çalışmamızda Platon'un ideal devletinin temelini oluşturan yöneticiler sınıfının eğitimiyle ilgili nasıl bir yaklaşım ortaya koyduğunu ele alacağız. Anahtar Kelimeler: Platon, eğitim, yöneticiler sınıfı, filozoflar, ideal devlet Abstract Through out the history of human intellectual, philosophers have discussed many problems such as existence, knowledge, values, ethics, politics, education. one of the most important problems is about characteristics of the ideal state insuring the happiness of people. By making an analogy between the parts of human soul and the parts of the ideal state, Platon who is one of the most original philosophers claims that the ideal state must consist of three parts like human soul. The ideal state consisting of philosophers, guardians and nourisher should have hierarchical structure. In this hierarchical structure the nourishers are the lowestclass, thephilosophersarethe top class of the ideal state. The guardians locate between this two
13

Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

Mar 15, 2023

Download

Documents

Samet Güner
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

PLATON'UN İDEAL DEVLETİNDE ÖĞRETENLER SINIFI

OLARAK FİLOZOFLARIN EĞİTİMİ

THE EDUCATION OF THE PHILOSOPHERS AS AN RULER

CLASS IN THE PLATO'S IDEAL STATE

Metin AYDIN- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü,

Felsefe Tarihi ABD, [email protected]

Kübra CEVHERLİ- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü,

Din Eğitimi ABD, [email protected]

Özet

İnsanlığın entelektüel tarihi boyunca filozoflar varlık, bilgi, değer, ahlak, siyaset, eğitim gibi birçok

problemi ele almışlardır. Bu problemlerin en önemlilerinden biri, insanların mutlu olmalarını sağlayacak

ideal bir devletin hangi özelliklere sahip olması gerektiğidir. Bu konuda en özgün düşünürlerden biri olan

Platon, insan ruhunun bölümleriyle ideal devletin birimleri arasında bir benzerlik kurarak; insan ruhu gibi

ideal devletin de üç parçalı bir yapıya sahip olması gerektiğini iddia eder. Besleyenler, koruyanlar ve

öğretenler sınıfından oluşan üç parçalı devlet kendi arasında hiyerarşik bir düzene sahiptir. Bu hiyerarşide

en alt sınıfı “üreticiler” oluştururken, en üst sınıfı “yöneticiler” oluşturur. "Koruyucular" sınıfı ise bu iki

sınıf arasında yer alır. Öğretenler sınıfı en üstte yer aldığı için ideal devleti oluşturan ilkelerin

belirlenmesinden sorumludurlar. Bu sebeple Platon için yöneticiler sınıfının eğitimi, ideal devletin

gerçekleşmesinde çok büyük bir öneme sahiptir. Biz de bu çalışmamızda Platon'un ideal devletinin

temelini oluşturan yöneticiler sınıfının eğitimiyle ilgili nasıl bir yaklaşım ortaya koyduğunu ele alacağız.

Anahtar Kelimeler: Platon, eğitim, yöneticiler sınıfı, filozoflar, ideal devlet

Abstract

Through out the history of human intellectual, philosophers have discussed many problems such as

existence, knowledge, values, ethics, politics, education. one of the most important problems is about

characteristics of the ideal state insuring the happiness of people. By making an analogy between the parts

of human soul and the parts of the ideal state, Platon who is one of the most original philosophers claims

that the ideal state must consist of three parts like human soul. The ideal state consisting of philosophers,

guardians and nourisher should have hierarchical structure. In this hierarchical structure the nourishers are

the lowestclass, thephilosophersarethe top class of the ideal state. The guardians locate between this two

Page 2: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

class. Because of being the top class of the ideal state the philosophers are in charge of determining the

principles of the ideal state. Thus, for Plato the education of the philosophers is very important

forrealization of the ideal state. In this essay we will discuss that Plato's approach to education of the

philosophers consisting the base of the ideal state.

KeyWords: Plato, education, ruler class, philosophers, ideal state

Giriş

Thomas More 1516 yılında yazdığı eserine Ütopya adını verdiğinde, düşünce tarihine yeni bir

kavram hediye etmiştir. "İyi yer (goodplace)" anlamına gelen bu kavram, More tarafından katı dil

kuralları esnetilerek geliştirilmiştir (Öztürk, 2004: 91). İnsanların mutlu olacakları iyi ve mükemmel

toplum modelinin sunulduğu bu eser, düşünce tarihinde tek değildir. Campanella'nınGüneş Ülkesi,

Francis Bacon'un Yeni Atlantis'i, Fârâbî'nin el-Medînetü'f-fâzıla'sı, Aldous Huxley'inYeni Cesur Dünya'sı

ve GeorgeOrwell'ın1984'ü de iyi ve mükemmel toplum idealini konu alan eserlerdir. Düşünce tarihinde

ütopya geleneğini başlatan ve bu alanda yazılan tüm bu eserlere ilham kaynağı olan eser ise Platon'un

Devlet adlı eseridir (Arslan, 2006: 396).

Bildirimiz amacına uygun olacak şekilde iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Platon'un ideal

devletinin genel özelliklerinden bahsedilecek, ikinci bölümde ise bu ideal devlet içerisinde filozofların

geçirdiği eğitim süreçleri ele alınacaktır. Bu bildiri Platon'un olgunluk dönemi eseri olan Devlet'teki

görüşleriyle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle Platon tarafından Devlet'ten sonra yazılan Yasalar'da

öngörülen ideal devletle ilgili fikir değişiklikleri bildirimizin konusu dışındadır. Ayrıca bildiri içerisinde

bu iki eser arasında karşılaştırmaya da gidilmemiştir.

I. Platon İdeal Toplumu ya da Devleti

Antik Yunan'ın ilk büyük felsefi sistemini inşa eden Platon'un üzerinde kafa yorduğu en önemli

problemlerden biri ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğidir. Biz de bu bölümde Platon'un bu konuda

ortaya koyduğu görüşleri genel hatlarıyla ortaya koyarak bu bağlamda şu üç soruyu cevaplamaya

çalışacağız: (1) Platon'un ideal devletinin temeli ve amacı nedir? (2) İdeal devletin toplumsal yapısı

nasıldır ve hangi toplumsal sınıflardan oluşur? (3) İdeal Devlette yer alan toplumsal sınıfların genel

özellikleri nelerdir?

Platon, devletin temelinde insanların birbirlerine olan bağımlılığın yattığını iddia etmektedir

(Platon, 1999:369d). Ona göre insan, tabiatı gereği tüm ihtiyaçlarını karşılamada yetersizdir. Bu

yetersizliğin temelinde hem insanların doğuştan gelen her işe yatkın olmama eksikliği, hem de insanın

yaşamını devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin fazlalığı yatmaktadır. Buna göre insanların

temel ihtiyaçlarını sırasıyla beslenme, barınma ve giyinme olarak belirleyen Platon, insanların bu

ihtiyaçlarının karşılanmasının ancak doğru bir işbölümüyle mümkün olduğunu ifade etmektedir (Platon,

1999: 369e). Platon "doğru iş bölümü"nden, herkesin tabiatına uygun olan işi yapmasını anlamaktadır

(Arslan, 2006: 403). Buna göre, doğuştan kunduracılığa yatkın olan insan Platon'un ideal devletinde

sadece kunduracılık yapacak, çiftçiliğe yatkın olan insan ise sadece çiftçilik yapacaktır. Bu tarz bir

işbölümünü doğru işbölümü olarak tanımlayan Platon, bu durumun toplum açısından ortaya çıkardığı en

önemli sonucun, işlerin zamanında ve en güzel şekilde yapılması olduğunu söylemektedir (Platon, 1999:

369e;373d;397e). Platon ayrıca insanların ihtiyaçlarının toplumu oluşturacak bireylerin sayısını da

Page 3: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

belirlediğini ifade etmektedir. Buna göre insanların temel ihtiyacını oluşturan yeme, barınma ve

giyinmeye ek olarak diğer ihtiyaçlar da devreye girdiğinde Platon için ideal toplum dört kişiden fazla

olmak durumundadır (Platon, 1999: 369e). Platon’un ideal toplumun minimum sayısını bu şekilde

belirlemesinin altında yatan en temel neden, ideal toplumda yer alan bir kişinin birden fazla iş yapmasının

devletin genel ilkelerine aykırı bir durum oluşturmasıdır.

Platon, ideal devletinin amacını, tüm yurttaşların mutluluğunun temini olarak belirlemektedir.

Onun üzerinde ısrarla durduğu nokta, mutluluğun toplumun geneline dağılmasıdır. Bu nedenle onun ideal

devletinde toplumun bir kesimi mutsuzken, diğer kesiminin mutlu olması gibi bir duruma göz yumulamaz

(Platon, 1999: 420c).

İdeal devletinin temelini, insanların gereksinimlerine ve bu gereksinimleri karşılama

noktasındaki yetersizliğine dayandıran Platon, ideal devletin sınıflarını toplumun ihtiyaçlarından

hareketle belirlemektedir. Platon'a göre bu ihtiyaçlar; devletin iç ve dış düşmanlara karşı korunma ihtiyacı

(Platon, 1999: 373d), devleti oluşturan bireylerin yeme, barınma, giyinme gibi gereksinimlerinin (Platon,

1999: 369d) karşılanma ihtiyacı ve devletteki bireyler ve sınıflar arası işleyişin ve iş bölümünün

yönetilmesi ihtiyacıdır (Platon, 1999: 412c). Bu noktada Platon ideal devletin tek bir insan gibi mütalaa

edilmesi gerektiğini söylemektedir. Ona göre devlet tüm birimleriyle tek bir insan gibi kurgulanırsa ancak

ideal bir bütün oluşturacaktır. Bu durumda nasıl ki parmağı yaralanan bir insanın diğer tüm organları da

aynı acıyı hissediyorsa, Platon'a göre ideal devleti oluşturan toplum da aynı şekilde sınıfsal bir yapıya

kavuştuğunda, toplumun bir sınıfında ortaya çıkan problem diğer sınıfları ilgilendirecektir. Böylece

toplumda ortaya çıkan sevinçler ve üzüntüler toplumu oluşturan tüm bireyler tarafından aynı oranda

hissedilecektir (Platon, 1999: 462d). Platon'un devleti tek bir insan gibi algılaması, onu devlet ile insan

ruhu arasında bir analoji yapmaya sevk etmiştir.

Platon insan ruhunu üç ayrı bölüme ya da yetiye ayırmaktadır (Platon, 1999: 504a). Buna göre

(1) insanın bilgi edinmesini sağlayan yani akleden yeti; (2) yeme, içme, cinsel ilişki gibi türün devamını

sağlayan yani isteyen arzulayan yeti; (3) bazen akleden yeti tarafına geçen, bazen de isteyen, arzulayan

yetinin tarafına geçen, insandaki öfke ve taşkınlıkların kaynağı olan yeti (Arslan, 2006: 416). Platon'un

ortaya koyduğu ruhun bu üç yetisi aynı zamanda devletin üç temel gereksinimine ve bu üç temel

gereksinime dayanan üç toplumsal sınıfa işaret etmektedir. Buna göre ruhun isteyen, arzulayan yetisi

ideal toplumun temel gereksinimlerinin karşılanma ihtiyacına işaret etmektedir ve bunun karşılığı da ideal

toplumda "üretenler sınıfı"dır. İnsandaki öfke ve taşkınlıkların kaynağı olan yeti ise toplumun içteki ve

dıştaki düşmanlara karşı ideal toplumun korunma ihtiyacına işaret etmektedir ve ideal toplumda bunun

karşılığı "koruyucular sınıfı"dır. Ruhun akleden yetisi ise ideal toplumda düzenin ve işbölümünün sağlıklı

bir şekilde yürütülmesi ve yönetilmesi ihtiyacına işaret etmektedir. Bu da ideal toplumda "yönetenler

sınıfı"na karşılık gelmektedir (Blössner, 2007: 352). Platon'un insan ruhunun yetileri temelinde sınıfsal

yapısını ortaya koyduğu ideal devletinde dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Buna göre her ne kadar

Platon, ruhun üç yetisinden hareketle toplumu üç sınıfa ayırsa da pratikte ideal devlet "yönetenler" ve

"yönetilenler" olmak üzere iki temel sınıf üzerine inşa edilmiştir. Çünkü Platon'un ideal devletinde

yönetenler sınıfı kendi içerisinde koruyucular ve yöneticiler olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır. Bir

başka ifadeyle ideal devletin yöneticileri koruyucular arasından seçilmektedir. Platon'un kurgulamış

olduğu ideal devletindeki sınıfsal yapının bugünkü bildiğimiz tarzda kast sistemiyle eşitlenmesi yanlış bir

yaklaşım olacaktır. Çünkü, Platon'un ideal devletinde toplumu oluşturan sınıflar arasında dikey

hareketlilik mümkündür. Bir başka ifadeyle insanların ideal devlet içerisindeki konumlarını hangi

toplumsal sınıfta doğdukları değil, hangi yaratılış özelliklerine sahip olarak doğdukları belirlemektedir.

Söz gelimi, yönetici sınıfının çocukları arasında bu sınıfın gerektirdiği yetenekleri taşımayanlar alt

Page 4: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

sınıflara gönderilirken, alt sınıflar için de tam tersi geçerlidir. Bu açıdan Platon'un ideal devletinde önemli

olan soy değil, liyakattir (Arslan, 2006: 410).

İdeal devletin sınıfsal yapısını bu şekilde ortaya koyduktan sonra Platon her sınıfın görevlerini ve

özelliklerini tespit etmektedir. Platon'un ideal devletinde üretenler sınıfı, ideal toplumda sadece üretenleri

kapsamaz, aksine koruyucular ve yöneticiler dışındaki tüm fertler bu sınıfı oluştururlar. Dolayısıyla bu

sınıfa sadece işçi ve emekçi sınıfı girmez, toplumun bütün üretici güçleri, toplumun varlığını sürdürmek

için ihtiyaç duyduğu maddi ürünlerin üretimi ve dağıtımı için çalışan herkes girer. Bir başka ifadeyle bu

sınıf para kazananlar ve vergi verenler sınıfıdır. Platon bu sınıfın görevini ideal devletin ihtiyaç duyduğu

temel maddi gereksinimlerin temini olarak belirlemiştir (Arslan, 2006: 409). Platon, üretenler sınıfında

yer alan yurttaşların, ideal devletin nüfusunun en geniş kısmını oluşturduğunu söylemektedir (Platon,

1999: 503b).

İçlerinden ideal toplumun yöneticilerini çıkaran koruyucular sınıfı ise Platon'un ideal

toplumunda hiçbir ekonomik faaliyette bulunmayan, tek görevleri toplumu iç ve dış düşmanlara karşı

korumak olan sınıftır. Bu sınıf, toplumu yönetecek olan yöneticilere kaynaklık yaptığı için Platon bu

sınıfa çok önem vermektedir. Ona göre bu sınıfta meydana gelecek en ufak bir bozulma ideal toplum

içerisinde önüne geçilemez problemlerin doğmasına neden olacaktır. Bir başka ifadeyle eskici olmadığı

halde eskici geçinen birisi toplumun başına çok büyük bir problem çıkarmaz ama kanunların ve toplumun

koruyucuları olanlar, koruyucu olmadan koruyucu geçinirlerse Platon'a göre devlet çökmüş demektir

(Platon, 1999: 421a). Bu nedenle Platon, Devlet adlı eserinde bu sınıfı uzun uzadıya ele almaktadır. Buna

göre Platon bu sınıfın ilk görevinin toplumun varlığını korumak olduğunu söylemektedir (Platon, 1999:

373d). Platon, bu sınıfın özel mülk edinmesine izin vermez. Çünkü ona göre eğer bu sınıfa özel mülk

edinme hakkı verilirse; bunlar yurttaşların yardımcıları olacakları yerde onların düşmanları ve zorba

efendileri olacaklardır. Bu nedenle bunların oturdukları evler, yemek yedikleri yerler ve yiyecekleri ortak

olmalıdır (Platon, 1999: 413c). Platon, koruyucular sınıfı için aile kurumunu da yasaklar. Buna göre

koruyucu sınıfının kendine ait bir ailesi olamayacaktır. Bu nedenle kadınlar ve çocuklar ortak olacaktır.

Ancak Platon bu ortaklığın yönetici tarafından düzenlenerek ahlaksızlığa varmasının engelleneceği

kaydını da düşmektedir (Platon, 1999: 451c). Platon, bu sınıf içinde yer alma hakkını sadece erkeklere

tanımaz. Bu açıdan koruyucular sınıfı içerisinde kadınlara da yer vardır. Kadınlar da Platon'un ideal

devletinde erkeklerin yer aldığı her yerde yer alabilirler. Bu görüşünün temelinde Platon'un kadınlara

bakışı yatmaktadır. Ona göre kadının erkekten tek farkı çocuk doğurmasıdır. Bunun dışında fiziksel güç

olarak eksiklikleri dışında Platon açısından kadın ve erkek arasında herhangi bir fark yoktur. Bu nedenle

Platon, koruyucu sınıf için erkeklerden ne bekliyorsa aynısını kadınlardan da beklemektedir. Bir başka

ifadeyle Platon'un ideal devletinde kadının kadın olduğu için, erkeğin erkek olduğu için daha iyi yapacağı

hiçbir şey yoktur (Platon, 1999: 455e).

Platon'un ideal devletinin en üstünde yer alan yönetici sınıf, koruyucular arasında seçilmektedir.

Platon, yöneticilerin koruyucuların en iyileri arasından seçildiğini, dolayısıyla toplumu yöneten kişilerin o

toplumun en üstün kişileri olduğunu ifade etmektedir(Platon, 1999: 412c). Bu tarz bir seçimin ideal

devletin olmazsa olmaz şartı olduğunu söyleyen Platon, devletin başına filozoflar gelmediği sürece

toplumun başının dertten kurtulmayacağını ve ideal toplumun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini iddia

etmektedir (Platon, 1999: 501e). Çünkü Platon için filozofun devletin başına geçmesi, iktidar gücüyle akıl

gücünün birleşmesi anlamına gelecektir (Platon, 1999: 473d). Platon’un ideal devletinde en az sayıda

yurttaş yöneticiler sınıfında yer alır. Bunun nedeni Platon'a göre bu sınıfta yer almayı sağlayacak

filozofça yaratılış ve erdemlere sahip bireylerin kolay kolay bulunamamasıdır (Platon, 1999: 503b).

Page 5: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

Platon ideal devletin dört erdeme sahip olduğunu söylemektedir. Bunlar; bilgelik, cesaret,

ölçülülük ve adalettir(Platon, 1999: 427e). İdeal devlette bu dört erdem toplumun tüm sınıflarına

dağılmamıştır (Lorenz, 2006: 149). Buna göre Platon'un bilgelik dediği ve devlette alınan kararların

bilgece alınmasına vurgu yapan bilgelik erdemi ideal devlette yönetenler sınıfına has bir erdemdir

(Platon, 1999: 427e).Platon'a göre korkulacak ve korkulmayacak şeyler üstüne kanunlara uygun olarak,

beslenen inancın sarsılmazlığını ifade eden cesaret ise, koruyucular sınıfına özgü bir erdemdir (Platon,

1999: 430a). İlk iki erdemi toplumun belirli bir sınıfına hasreden Platon, ideal devletin sahip olduğu

üçüncü erdem olan ölçülülüğün ise toplumun üç sınıfında da bulunması gerektiğini söylemektedir. Buna

göre devletin iyi yanının kötü yanını kontrol altına alması anlamına gelen ölçülülük toplum içerisinde

hazların, acıların, tutkuların aşırıya kaçmadan yaşanmasını ifade etmektedir (Platon, 1999: 431b). Adalet

ise, Platon'un ideal devletinde bulunması gereken en önemli değerdir. Çünkü, diğer üç değer bilgelik,

cesaret ve ölçülülük değerlerini ortaya çıkarır. Bir diğer ifadeyle adalete sahip olmayan bir devletin diğer

üç değere sahip olması Platon için bir anlam ifade etmez. Dolayısıyla Platon'a göre devletin üstünlüğü

adaletle ortaya çıkmaktadır. Adaleti, toplumu oluşturan üç sınıfın kendilerine verilen görevi en iyi şekilde

yapmaları ve birbirlerinin işlerine karışmamaları şeklinde anlayan Platon, bu erdemin devleti ayakta tutan

ilke olduğunu, bu ilkenin yıkılmasının devletin yıkılması anlamına geleceğini iddia etmektedir (Platon,

1999: 434b-c).

II. İdeal Devlette Filozof Eğitimi

Bu bölümde ideal devletin yönetimini devralan filozofların nasıl bir eğitime tabi tutuldukları

incelenecektir. Bu bağlamda, “Platon’un ideal devletinde eğitim ne anlama gelmektedir ve bu eğitimin

temel ilkeleri nelerdir?” sorusuna cevap aranacaktır.

Platon, eğitimle ilgili görüşlerini Devlet adlı eserinin VII. kitabında detaylı bir şekilde ele

almaktadır. Biz de burada onun eğitimle ilgili görüşlerini dört ana başlık altında ele alacağız.

1. Eğitim, "Doxa (Sanı)"dan "Episteme (İdeanın/Gerçeğin Bilgisi)"ye Giden Bir Süreçtir

Platon'a göre eğitim, ruhun doğuştan getirmiş olduğu öğrenme gücünü iyiden yana çevirme ve

bunun için en kolay, en doğru yolu bulma sanatıdır (Platon, 1999: 518d).Onun bu tanımı en açık şekilde,

felsefe tarihinde meşhur olmuş olan "Mağara Benzetmesi"nde görülmektedir. Eğitimli insan ile eğitimsiz

insan arasındaki ayrımı göstermeyi amaçlayan bu anaoloji Devlet'in VII. kitabında şu şekilde ortaya

konulmaktadır:

"İnsan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün. Bunu şöyle bir

benzetmeyle anlatayım: Yeraltında bir mağaramsı yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa

açılan bir giriş. İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş,

bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldayabiliyorlar ne de burunlarının ucundan başka bir yer

görebiliyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde

yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş arasında dimdik bir yol var. Bu yol

boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi arasına koydukları ve

üstünde marifetlerini gösterdikleri bölge var ya, onun gibi bir duvar... Bu durumdaki insanlar

kendilerini ve yanlarındakileri nasıl görürler? Ancak arkalarındaki ateşin aydınlığıyla

mağarada karşılarına vuran gölgeleri görebilirler, değil mi?... Bu zindanın içinde bir de yankı

düşün. Geçenlerden biri her konuştukça, mahpuslar bu sesi karşılarındaki gölgenin sesi

sanmazlar mı?... Bu adamların gözünde gerçek, yapma nesnelerin gölgelerinden başka bir şey

olamaz ister istemez, değil mi?.... Şimdi düşün: Bu adamların zincirlerini çözer, bilgisizliklerine

Page 6: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

son verirsen, her şeyi olduğu gibi görürlerse ne yaparlar? Mahpuslardan birini kurtaralım,

ayağa kaldıralım, başını çevirelim, gözlerini ışığa kaldırsın. Bütün bu hareketler ona acı

verecek. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. Ona demin gördüğün şeyler

sadece boş gölgelerdi, şimdiyse gerçeğe daha yakınsın.... Mağaradan kurtulan adam, mağarada

kalanlara imrenir mi? O, ünleri o kazançları sağlayanları kıskanır mı?" (Platon, 1999: 514a vd)

Benzetmede de ortaya konulduğu gibi Platon için eğitim, mağarada bulunan ve gerçek varlıklar

olan ideaların gölgelerini gerçek zanneden insanın, mağaradan kurtarılıp, gölgelerin asıl sahibi olan

ideaların bilgisine ulaşma sürecine işaret etmektedir. Onun bu yaklaşımı, epistemolojisinde yer alan

ideaların bilgisi anlamına gelen "episteme" ile ideaların gölgesinin bilgisi anlamına gelen "doxa"

arasındaki ayrımına dayanmaktadır. Bu bağlamda episteme, doğru bilgiyi ifade ederken, doxa ise bilgi

yerine sanıyı ifade etmektedir. Bu ayrıma göre Platon'un sanı dediği şey, duyulur dünyadan duyu

organlarımızla elde ettiğimiz muğlak verilerdir ve bunlar bu haliyle doğru bilgi olarak kabul edilemezler.

Çünkü bu bilgi, asıl gerçeklikler olan ideaların birer yansıması olan gölge varlıkların algılarıdır. Fakat

doğru bilgi yani episteme ise asıl gerçeklik olan ideaların bilgisidir (Arslan, 2006: 228). Mağara

benzetmesi, Platon sisteminde eğitimin gücüne işaret etmektedir. Bu benzetmeyle Platon, mevcut

toplumdaki insanların epistemolojik durumlarını göz önüne sermektedir. Bu benzetme arka planında iki

memnuniyetsizliği barındırmaktadır. Birincisi, o ana kadarki yaşantının sadece gölgeleri izlemek ve

yankıları dinlemek olduğunu fark etmekten kaynaklanan memnuniyetsizlik; ikincisi ise mevcut

epistemolojik seviyenin farkına varılmasından kaynaklanan memnuniyetsizlik (Lear J. , 2006: 34). Platon,

ortaya koyduğu eğitim anlayışıyla bu memnuniyetsizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır. Bu

haliyle mağara benzetmesi, hem yetersiz bir epistemolojik durumdan daha üst bir epistemolojik duruma

geçişi, hem de doxadan epistemeye bir dönüşüm sürecini öngörmektedir (Scolnicov, 1998: 99).Bu

benzetmeyle Platon’un, eğitime muhatap olacak kişinin yol haritasını çizdiği söylenebilir.

İşte Platon için eğitim, doxaya sahip olan insanın epistemeye ulaştırılmasını amaçlayan süreci

ifade etmektedir. Doxadan epistemeye uzanan, çeşitli aşamalardan oluşan ve epistemolojik bir dönüşümü

ifade eden bu süreç, Platon'a göre ontolojik bir hazırbulunuşluğu gerektirir ki, bu da Platon'un eğitimle

ilgili bir diğer ilkesine bizi götürmektedir.

2. Eğitim Ontolojik Hazırbulunuşluğu Gerektirir

Platon'un eğitim süreci “temel eğitim” ve “ileri düzey eğitim” aşamalarından oluşmaktadır.

Platon için bu sürecin ilk aşamasını, ideal devlet içerisinde eğitime kimin tabi tutulacağının belirlenmesi

oluşturmaktadır (Arslan, 2006: 411). Platon'un eğitiminin ilk aşaması bireyin 30 yaşına kadar, ikinci

aşaması ise 30 yaşından 50 yaşına kadar olan süreyi kapsamaktadır (Platon, 1999: 539d). Platon ilk aşama

eğitim için dikkat edilmesi gereken bazı pedagojik ilkelerden bahsetmektedir. Bunlardan ilki, birinci

aşama eğitimin daha çocukken başlaması gerektiğidir. Buna göre eğitimin ilk aşaması çocukken

başlatılmalı ama asla çocuk zorlanmamalıdır. Çünkü ona göre bedene zorla yaptırılan şey çocuğa zarar

verecektir, zarar vermese bile, zorla öğretildiği için çocuğun aklında hiçbir şey kalmayacaktır. Bu nedenle

eğitim çocuk için eğlenceli hale getirilmelidir. Platon'a göre bu uygulama hem çocukların kolay

öğrenmelerini sağlayacaktır, hem de hangi işe daha yatkın oldukları ortaya çıkacaktır (Platon, 1999:

537a). Temel eğitim ve ileri düzey eğitim aşamalarının kendilerine has amaçları vardır ve bu amaçlar da

eğitimin uygulanacağı sınıfları belirlemektedir. Temel eğitim için yapılacak olan ilk şey, ideal devletteki

tüm yurttaşların mı yoksa belirli bir zümrenin mi eğitileceği sorusuna cevap vermektedir. Buna göre

Platon, ideal devlette eğitime tabi tutulacak sınıfın yöneticiler ve koruyucular sınıfı olduğunu ifade

etmektedir. Ona göre yönetilenlerin eğitime tabi tutulmalarına gerek yoktur (Takala, 1998: 791). Platon

bu görüşüyle günümüzde geçerli olan eğitimde fırsat eşitliği ilkesine ideal devletinde yer vermemektedir.

Page 7: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

Eğitilecek sınıfla ilgili olarak Platon'un yaklaşımının böyle bir yapıya sahip olmasının nedeni, onun

eğitim sürecinin epistemolojik ve ontolojik olmak üzere iki yöne sahip olmasıdır. Dolayısıyla Platon için

eğitime tabi tutulacak birey, doğuştan bazı niteliklere sahip olarak doğmak zorundadır. Aksi takdirde

ideal devlet içerisinde kendisine koruyucular ve yöneticiler sınıfında herhangi bir yer bulamayacak ve

yönetilenler grubunda yer alacaktır. Platon, eğitimde sınıflar arasında bir ayrıma gitmekle beraber, eğitim

verilecek sınıf içerisinde herhangi bir ayrıma gitmez. Buna göre yöneticiler ve koruyucular arasında

bulunan kadın, çocuk ve erkek tüm bireyler ideal devletin eğitiminden geçmek durumundadır (Platon,

1999: 543a).

Platon'un eğitime tabi tutulacak birey için aradığı nitelikler şunlardır: Bilime düşkün olma,

varlığı bütünüyle sevme (Platon, 1999: 485a), sağlam bir belleğe sahip olma, öğrenme kolaylığı, ruh

üstünlüğü ve inceliği (Platon, 1999: 486e).Doğuştan bu nitelikleri bünyesinde barındıran birey filozof

olmanın ilk şartını yerine getirmiş sayılmaktadır. Fakat gerçeğin bilgisine yani epistemeye sahip olmayı

doğuştan getirilen verili yeteneklerle ilişkilendiren Platon, sadece bu yeteneklerin gerçeğin bilgisine

ulaşmaya yetmeyeceğini ifade etmektedir. Ona göre, filozof olmak için fiziksel hazırbulunuşluk gerekli

olmakla birlikte yeterşart değildir. Platon, doğuştan gerçeğin bilgisi için gerekli hazırbulunuşluğa sahip

vatandaşların ancak yeterli ve doğru eğitime tabi tutulduklarında, gerçeğin bilgisine ulaşabileceklerini ve

filozof olarak devleti yönetebileceklerini savunmaktadır. Ona göre doğuştan filozof olmanın

gerekliliklerine sahip olan kişiler, uygun eğitimi almadıklarında filozof olamayacaklardır. Uygun eğitimi

alamayan filozof, bozulacak, kötü bir ruha sahip olacaktır. Adeta toprağa yeni atılan yabancı bir tohum

nasıl soysuzlaşıp o toprağın özelliklerine uyarsa, filozof da bozuk toplumu şekillendirecek yerde, kendisi

de bozuk düzene ayak uyduracaktır (Bayram, 2013: 113).

Platon, ideal toplum içerisinde eğitilecek sınıfları belirledikten sonra, bu eğitimin niteliğini

belirlemektedir ki bu da bizi eğitim süreciyle ilgili bir başka ilkeye götürmektedir.

3. Eğitimin İçeriği Amaca Uygun Olmalıdır

Platon'un ideal devlet için öngördüğü bu eğitim sisteminde ilk aşamada koruyucular ve filozoflar

aynı eğitime tabi tutulacaklar, ardından tekrar bir seçime tabi tutularak, koruyucular arasından filozof

olmaya en yatkın olanlar seçilerek devleti yönetmekle görevlendirileceklerdir (Arslan, 2006: 411). Bu

bağlamda Platon'un ideal devletinde eğitimin verileceği sınıf, eğitimin niteliğini ve amaçlarını da

belirlemektedir. Buna göre eğitimin ilk olarak uygulanacağı sınıf olan koruyucular sınıfına verilecek olan

eğitim, devletin bu sınıftan beklentilerini karşılamasını sağlayacak amaca matuf olarak düzenlenecektir

(Öztürk, 2004: 100). Buna göre Platon, ideal devlette öngördüğü eğitimin ilk aşamasını koruyucuların

sahip olması gerektiğini düşündüğü nitelikler temelinde geliştirmektedir. Platon, ilk aşamada filozofları

da içerisinde barındıran koruyucu sınıfı bekçi köpekleriyle özdeşleştirmektedir. Ona göre, iyi bir bekçi

köpeği, tanıdığı, bildiği, sevdiği insanlara şefkatli ve korumacıyken; yabancılara ve düşmanlara karşı

haşin ve vahşidir. Dolayısıyla bekçi köpeğiyle özdeşleşen koruyucu sınıf, kendi halkına karşı şefkatli ve

korumacı, düşmana karşı saldırgan ve haşin olmak durumundadır (Platon, 1999: 376c). Platon doğuştan

getirdikleri nitelikleriyle koruyucu olarak seçilen vatandaşların, var olan niteliklerinin doğru eğitimle

istenilen yönde geliştirilmesini amaçlamaktadır. Bu noktada Platon, koruyucu sınıf için iki nitelik

belirlemektedir: İlki, koruma görevini yerine getirebilecek azgın olma, çevik olma ve güçlü olma gibi

fiziki yeterliliklerdir. Bu niteliklerini güçlendirmek için o, beden eğitimini yani jimnastik eğitimini

öngörmektedir. Platon koruyucu sınıfından beklediği ikinci nitelik olan kendi halkını sevme, dostunu

düşmanından ayırt edebilme, estetik duyguya sahip olma gibi ruhsal yeterliliklerin ise müzik eğitimiyle

güçlendirilebileceğini düşünmektedir (Platon, 1999: 376c-e). Her iki eğitimin de koruyucu sınıfı için

elzem olduğunun altını çizen Platon, müzik eğitiminin beden eğitiminden daha önce gelmesi gerektiğini

Page 8: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

söylemektedir (Platon, 1999: 376d). Bunun temel nedeni, Platon'un sisteminde ruhun bedenden önce

gelmesi ve bedeni yönlendiren unsurun ruh olmasıdır (Arslan, 2006: 411). Platon ideal toplum içerisinde

bu ilkeye uyulmadığında bedenen güçlü ancak daha az bilgili, entelektüel kapasitesi daha düşük

kuşakların ortaya çıkacağını, bu durumda ise toplumsal sınıfların birbirlerine karışacağını, toplumun

düzeninin ortadan kalkacağını, yurttaşların birbirlerine düşman olacaklarını iddia etmektedir (Platon,

1999: 546b-e).

Platon, eğitim sürecinin amacına ulaşması için eğitim içeriklerinin yanında, eğitim ortamlarının

da düzenlenmesini şart koşmaktadır. Bu düşüncesi de bir başka ilke olarak karşımıza çıkmaktadır.

4. Eğitim Ortamları Eğitimin Amacına Uygun Olarak Düzenlenmelidir

Platon'un eğitim ortamlarının düzenlenmesiyle ilgili görüşlerinin temelinde ruha dair görüşleri

yatmaktadır. Buna göre Platon her ruhta bir öğrenme gücü olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle o,

eğitimi ruha yeni bir şeyler koyma, yükleme olarak görmemektedir. Bir başka ifadeyle onun için eğitim

bir inşa değil, yönlendirme faaliyetidir (Lear J. , 2006: 39).Onun bu düşüncesi epistemolojisiyle doğrudan

ilişkilidir. Çünkü ona göre bilgi, zaten ruhta var olan şeylerin hatırlanması sürecidir (Cevizci, 2010: 98).

Dolayısıyla Platon için yeni doğmuş bir bebek, eğitim sürecinde kendisine edindirilecek olan kazanımları

zaten bilkuvve haiz olarak dünyaya gelmektedir. Bu bilkuvve kazanımlar eğer ruhta yoksa eğitim

başarısız olmaya mahkumdur (Lear G. R., 2006: 115). Bu açıdan bebeğin ruhu, forma kavuşmamış bir

haldedir ve Platon için eğitim bilkuvve olan bu kazanımların bilfiil hale geçirilmesidir. Platon'un da

eğitim sürecinde dikkat çektiği nokta tam da burasıdır. Ona göre şekillendirilmemiş olan bir bebeğin

ruhu, içerisinde bulunduğu ortam tarafından şekillendirilebilir (Lear J. , 2006: 26). Bu nedenle eğer eğitim

ortamları amaçlar doğrultusunda düzenlenmezse, ruhlar istenmeyen şekilde gelişmeler gösterebilir. Bu

nedenle bebeğin ya da çocuğun içerisinde bulunduğu sosyal ortam ve bu ortamdan aldığı kültürel

mesajlar, sıklıkla fark edilmeyen şekillerde ruha işler ve onu içerdikleri bu mesajlar doğrultusunda

şekillendirir (Lear J. , 2006: 26). Dolayısıyla Platon, eğitim sürecinde eğitim ortamlarının ideal devletin

amaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerektiğinin altını çizmekte ve bu alanda belirli kısıtlamalara

gidilmesi gerektiğini belirtmektedir.

İlk olarak, Platon'un fiziksel çevrede yaptığı kısıtlamaları ele alalım. Platon, koruyucu sınıfa

uygulanan eğitimde istenen hedefe ulaşmak için yani koruyucu sınıfın kendi halkına karşı şefkatli ve

korumacı, düşmana karşı saldırgan ve haşin olması (Platon, 1999: 376c) için eğitim ortamlarının fiziksel

olarak da düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Buna göre, koruyucular arasında kadın ve çocuk

ortaklığı olacak şekilde bir düzenleme yapılacaktır. Dolayısıyla koruyucuların yaşadıkları, yemek

yedikleri yerler hep ortak olacaktır. Böylece herkes birbirini eş, anne, baba, evlat bilecek ve toplumda

sevgi bağı güçlenecektir (Arslan, 2006: 412-413). Bunun sonucunda da koruyucu sınıf için arzulanan

kendi halkına karşı korumacı ve şefkatli olma tutumu bu sınıfa kazandırılacaktır. Bunun yanında

yiyeceklere de dikkat edilmek durumundadır. Platon, koruyucu sınıfın düşmana karşı saldırgan ve haşin

olmasını sağlayacak beden kuvvetinin kazanılması için, bu sınıfın yiyeceklerinin de düzenlenmesi

gerektiğini, bu nedenle de onların fiziksel gücüne zarar verecek baharatlı, yağlı ve tatlı yiyeceklerden

uzak durmalarının sağlanması gerektiğini düşünmektedir (Arslan, 2006: 413).

Platon koruyucu sınıfın eğitiminde fiziksel çevrenin düzenlenmesinden sonra eğitim

müfredatında bazı düzenlemelere gitmektedir.

Platon, beden eğitiminin yöntemi konusunda o zamana kadar Antik Yunan'da uygulanan beden

eğitimi müfredatından memnundur (Öztürk, 2004: 100). Bu nedenle ideal toplumda verilecek olan

Page 9: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

eğitimde daha çok müzik eğitimi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Platon şiirden sahne sanatlarına, resimden

heykele kadar bütün sanatları müzik eğitimi içerisinde mütalaa etmektedir. Bu açıdan Platon devletinde

müzik eğitimi aslında sanat eğitimi anlamına gelmektedir. Fakat Antik Yunan'da kendi zamanında cari

olan müzik eğitimi, Platon'un ideal devletinin amaçları açısından bazı sakıncaları içermektedir. Bu

nedenle Platon, ideal devletinde verilmesi gereken müzik eğitiminin içeriğinde bazı değişikliklere

gitmektedir. Bu değişiklikler, bugün eğitimde sansür olarak nitelendirebileceğimiz türden değişikliklerdir.

Platon'un eğitimdeki sansürle amacı, eğitime tabi tutulan sınıfın yanlış yönlendirilmesinin önüne geçmek

ve koruyucu sınıfın ihtiyaç duyduğu ruhsal özellikleri kazanmasını sağlamaktır.

Platon, sansüre şiir, masal, hikaye, efsane gibi sözlü sanatlarla başlamaktadır. Sözlü sanatlara

verdiği bu öncelik, kendi döneminde cari olan gelenekle ilgilidir. O, yazılı gelenekten çok sözlü geleneğin

eğitimde geçerli olduğu bir ortamda yaşamıştır. Platon, sözlü geleneğin sahip olduğu söz, ölçü ve ritim

yapısının mesajı daha etkili ve kalıcı bir şekilde aktardığını ve sözlü sanatların barındırdıkları mesajların

farkında olmadan insan ruhunu şekillendirdiğini fark etmiştir (Brown, 1972: 673). Platon özellikle

çocuklara hitap eden sözlü sanatlarda azami özenin gösterilmesi gerektiğini, zira onların ruhlarının daha

kolay şekillendirdiğini düşünmektedir (Asmis, 2006: 347). Platon, yetişkin birinin hayatının perde

arkasında çocuklukta duyduğu sözlü sanatların etkisinin olduğunu ifade etmektedir. Bu konuyla ilgili

şöyle söylemektedir:"... Çocuk gizliyi açığı ayırt edemez. Çocukken duyduklarımız da akıldan çıkmaz,

aklımızda öyle kalır. İşte bunun için, çocukların ilk duydukları sözlerin, iyilik yolunu gösterecek güzel

masallar olmasına çok önem vermeliyiz."(Platon, 1999, s. 378e)Devlet'te örneğini verdiği

Kephalos(Platon, 1999, s. 330b vd),hayatının ilk dönemlerinde duyduğu Hades ve ölüm üzerine anlatılan

hikayeleri başta umursamadığını; fakat yaşlandıkça, başta duyduğu bu hikayelerin gerçek olma

ihtimalinin onu endişelendirdiğini anlatmaktadır. Platon burada, sözlü sanatların insan ruhunu kişinin

farkında olmadan etkilediği ve şekillendirdiği hususuna dikkat çekmektedir. Buna göre küçük bir çocuk

Achilles'in kahramanlık hikayesini, henüz bu hikayelerin arka planında yatan düşünceleri anlayamayacağı

bir yaşta duyduğunda, oyunlarında kendisini Achilles ile özdeşleştirecektir. Bu durum oyunlarında tekrar

ettikçe ruhu farkında olmadan Achillesşecektir. Bu aşamadan sonra çocuk Platon'a göre dünyaya

Achilles'in bakış açısından bakacaktır. Daha sonra büyüyüp de çocukluğunda duyduğu hikayelerin perde

arkasında yatan gerçek fikirleri öğrendiğinde her şey için çok geç olacaktır. O, bu aşamadan sonra

Achilles'in sadece bir hikaye kahramanı olduğunu bilecek ancak o hikayelerde anlatılan fikirler onun

ruhuna işlenmiş olacaktır. Bu süreç tıpkı rüyaya benzemektedir (Lear J. , 2006: 30). Rüyalarımızın da ruh

dünyamızı şekillendiren derin anlamları vardır. Rüyalarımızın ruhumuzu etkileyen gücü, uyanık

olduğumuzu düşünmemizden değil, uyanık olmakla uyur olmak arasındaki farkı ayırt edebilme yetimizin

geçici olarak ortadan kalkmasından ileri gelmektedir (Platon, 1999: 476c).

Bu nedenle Platon, ideal devlette sözlü edebiyata sınırlamalar getirmektedir. Fakat burada dikkat

edilmesi gereken bir husus da şudur ki, Platon söz sanatlarını yasaklamamaktadır. O, söz sanatlarının ruhu

şekillendirmedeki gücünden mahrum olmaktansa, bu gücü amaçlar doğrultusunda kullanma taraftarıdır

(Partee, 1970: 211). Çünkü söz sanatları, ideal devlette, koruyucular sınıfının toplum için merhametli ve

doğru davranışlar kazanmasını sağlamaktadır. Bu eğitim sadece genç koruyucuların iyi lezzetleri

geliştirmesini değil, ayrıca iyiyi ve güzeli de sevmelerini sağlamayı amaçlamaktadır (Lear G. R., 2006:

104). Bu bakımdan, ideal devletteki söz sanatlarının içeriklerini ve şairleri ideal devletin amaçları

doğrultusunda kullanmayı amaçlamaktadır. Platon açık bir şekilde şairlerin yazacakları şiirlerin

içeriklerine müdahale edilmesi taraftarıdır(Platon, 1999: 378d). Bu konuda Platon'un tavrı son derece açık

ve nettir: "... Tanrılar sözde de, şarkıda da, sahnede de nasıllarsa öyle anlatılmalı."(Platon, 1999: 379a).

Platon, koruyucuların Tanrılara saygılı olmaları isteniyorsa, eğitimde Tanrıları kötü, yalancı, zalim, hain

gösteren anlatılara şiirlerin, masalların ya da hikayelerin herhangi birinde yer verilmemesi gerektiğini

Page 10: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

ifade etmektedir(Platon, 1999: 379b). Yine eğer Platon'a göre koruyucular ölümden korkmayan, yiğit

kişiler olarak yetiştirileceklerse, bu durumda ölümden en az korkmalarını sağlayacak sözlerin söylenmesi

gerektiğini belirtmektedir. Aksi takdirde, Platon'a göre zihni Hades'in kötü sahneleriyle, çekilen azaplar

ve ıstıraplarla şekillenmiş bir koruyucunun ölümden korkmaması imkansızdır (Platon, 1999: 386a).

Platon sözlü sanatlardan sonra tragedya, komedi gibi sahne sanatlarına da bir takım sınırlamalar

getirmektedir. Sahne sanatları Platon'un eğitim sisteminde entelektüel gelişim açısından oldukça

önemlidir. Platon'a göre sahne sanatları, her ne kadar insanı epistemeye ulaştırmıyorsa da, onu epistemeye

ulaştıracak olan zihne somut örnekler sunmaktadır. Sahne sanatlarının sunduğu bu modeller, iyinin ve

kötünün cisimleşmiş hali olarak insan zihninde canlanmaktadır. Fakat bunu yaparken, ruhumuzun daha az

bilişsel özellik taşıyan yönüne hitap etmektedir (Scolnicov, 1998: 113). Platon için sahne sanatlarının

taşıdığı en önemli tehlike taklide dayalı bir sanat olmasıdır. Bu sanatların taklide olan vurgusu, Platon'un

ideal devletinin temel ilkesi olan ve adalet erdemini yansıtan herkesin tek bir işi yani kendi işini yapması

gerektiğini ifade eden ilkesini tehlikeye düşürmektedir. Bu konuda şöyle demektedir: " Koruyucular

başka hiçbir işin taklidini bile yapmayacaklardır. Yaparlarsa bu taklit, kendi işlerinin gerektirdiği ve

çocukluklarından beri özenilecek yiğitlik, bilgelik, dini bütünlük gibi erdemlerin taklidi olmalıdır.

Bunların dışında hiçbir kötü işi ne yapsınlar ne de taklit etsinler. Çünkü taklit ettikleri şeye alışırlar. Bu

alışkanlık da bedeni, konuşmayı, görüşleri değiştiren ikinci bir tabiat olur."(Platon, 1999: 395a). İnsanda

ikinci bir tabiat oluşumuna yol açan sahne sanatları Platon'un ideal devletinde, Tanrılarla boy ölçüşen

kahramanları, göz yaşı döken kadınları, hasta, aşık ya da doğum yapan kadınları kısacası koruyucu sınıfın

sahip olması gereken erdemlere muhalefet eden davranışları öven kahramanları barındıran sahne

sanatlarına yer yoktur. Bunları canlandıran ve şiirlerine konu edinen şair ve sanatçılar yasaklı

olduklarından ideal devlette kendilerine yer bulamayacaklardır (Platon, 1999: 398b).

Platon, sahne sanatlarından sonra müzik eğitiminde de kısıtlamalara gitmektedir. Platon müzik

eğitimini eğitimlerin en iyisi olarak nitelendirmektedir. Çünkü müzik sayesinde çocuklar ilk

eğitimlerinden itibaren güzeli sevmeye, güzele benzemeye, onunla bir olmaya, kaynaşmaya çalışmaktadır

(Platon, 1999: 402b). Ona göre müzik eğitimini bu kadar etkili yapan şey, ritim ve makamlar kadar başka

hiçbir şeyin insanın ruhuna işleyememesidir. Ona göre müzik eğitimi amacına uygun şekilde yapıldığı

takdirde, insanı yüceltir ve özünü güzelleştirir. Müzik insana iyi ile kötü arasındaki ayrımı yapmayı

sağlayarak ruh gelişimine yardım eder (Asmis, 2006: 347). Ancak Platon amacına uygun yapıldığı

takdirde eğitim için en etkili araç konumuna yükselen müziğin, kontrol edilmediği takdirde aynı oranda

yıkıcı sonuçlara neden olacağını ifade etmektedir. Buna göre eğer müzik eğitiminde genel ilkelere azami

dikkat gösterilmezse, bu müziğe maruz kalan koruyucular kötü yiyeceklerle beslenenler gibi

yetişeceklerdir. Her gün farkında olmadan zehirli yiyecekleri azar azar yiyen biri gibi, kötülük içlerine

yerleşecektir(Platon, 1999: 402b).

İnsan ruhunu şekillendirme konusunda müziğin bu etkisinin farkında olan Platon, müzik

alanındaki kısıtlamalara makam ve ritimlerden başlamaktadır. Buna göre uygun müzik, savaşta ya da zor

durumda kalan, yaralanan, yenilen, ölümle karşı karşıya kalan ve her türlü mutsuzluk içerisinde kaderine

kafa tutabilen koruyucunun yiğitlik erdemine uygun olmalıdır. Koruyucuları sarhoş, gevşek, tembel

yapacak müzik, makam ve ritimlere ideal toplum içerisinde yer yoktur(Platon, 1999: 388e). Bu nedenle

Platon biri koruyucunun düşmana göstereceği sertliğe uygun "sert", diğeri ise kendi halkına duyacağı

merhamete uygun "yumuşak" iki makamın ideal devlete yeteceğini belirtmektedir. Bunun Platon

açısından ideal devlete bir yararı da birçok makam için gerekli olan çok çeşitli müzik aletlerine duyulan

ihtiyacın ortadan kalkmasıdır(Platon, 1999: 400a).

Page 11: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

Platon söz sanatları, sahne sanatları ve müzikle ilgili düzenlemelerden sonra eğitimin ikinci

aşamasına geçmekte ve müfradatın diğer ayağını oluşturan matemetik eğitimini incelemeye

başlamaktadır. Bununla birlikte eğitimde ikinci aşamaya geçiş, bu aşamada eğitime muhatap olacak

kesimin değişmesi anlamına gelmektedir. Buna göre Platon, koruyucu sınıfı içerisinden en iyileri eğitimin

ikinci aşamasına geçirmektedir(Platon, 1999: 412c). Bu aşamada artık eğitimin yeni bir hedefi ortaya

konulmaktadır. Birinci aşamada eğitimin amacı, koruyucuların görevlerini en iyi şekilde yerine

getirmelerini sağlayacak formasyonun kazandırılmasıyken, bu aşamada eğitimin amacı, epistemeye

ulaşarak devleti yönetecek seviyeye yani filozofluk seviyesine ulaşmaktır. Eğitim sürecinde bu tarz bir

seçimin ideal devletin olmazsa olmaz şartı olduğunu söyleyen Platon, devletin başına filozoflar gelmediği

sürece toplumun başının dertten kurtulmayacağını ve ideal toplumun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini

iddia etmektedir(Platon, 1999: 501e). Çünkü Platon için filozofun devletin başına geçmesi iktidar gücüyle

akıl gücünün birleşmesi anlamına gelmektedir(Platon, 1999: 473d). Platon’un filozofa yüklediği birinci

görevin temelinde filozofun bilgeliğine yapılan vurgu vardır. Çünkü Platon'un ideal devletinde filozof

aklı temsil etmektedir. Bir diğer ifadeyle bu devlet içerisinde filozof aklın ete kemiğe bürünmüş halidir.

Bu nedenle devletin başındaki filozofa itaat etmek Platon'a göre akla itaat etmek anlamına gelmektedir

(Scolnicov, 1998: 108). Platon, en az sayıda yurttaşın yöneticiler sınıfında yer aldığını belirtmektedir.

Bunun nedeni Platon'a göre bu sınıfta yer almayı sağlayacak filozofça yaratılış ve erdemlere sahip

yurttaşların kolay kolay bulunamamasıdır (Platon, 1999: 503b).Platon, ideal devlet içerisinde filozofa iki

görev vermiştir: (1) Kanunları ve kurumları koruyarak, toplumsal adaleti yani tüm sınıfların kendi işlerini

en iyi şekilde yapmalarını sağlamak (Platon, 1999: 484c)(2) İdeal devletin vatandaşlarının, devletin

ilkeleri doğrultusunda eğitilmesini sağlamak (Platon, 1999: 521c;543a). Platon'un tüm bu açıklamalarının

ulaştığı son nokta, ideal devletteki her vatandaşın gerçeğin bilgisine yani epistemeye ulaşıp, filozof

olamayacağıdır. Bu bakımdan Platon, ideal devletindeki filozoflara kutsiyet atfederek, toplumun gözünde

onları "seçilmişler" olarak resmetmektedir (Takala, 1998: 791).

Tekrar Platon'un eğitim sisteminin ikinci aşamasının temelini oluşturan matematik eğitimine

dönecek olursak, o, matematik müfredatının ilk ilminin 1,2,3'ün bilgisi yani sayılar bilgisi olan aritmetik

olduğunu belirtmektedir(Platon, 1999: 522a). Aritmetikle Platon filozofların, sayıların özüne vakıf

olacaklarını bunları savaş alanlarında uygulayacaklarını ve bunun yanında bu ilmin idealara yani

gerçekliğin bilgisi olan epistemeye ulaşma noktasında filozoflara yardımcı olacağını ifade

etmektedir(Platon, 1999: 525c).Platon'un eğitim sisteminde aritmetikten sonra geometri gelmektedir.

Platon'a göre geometri, idealarla ilgilidir. Bu nedenle bu ilmin konusu değişime tabi olmayan, her zaman

varolan idealardır. Platon geometriye ayrı bir önem vermektedir. Bu konuda "geometri bilenle bilmeyen

arasında uçurum vardır"(Platon, 1999: 527a) demektedir. Atina'da kurduğu "Akademi"nin kapısında

"geometri bilmeyen buraya girmesin" yazdığı rivayet edilmektedir ki (Arslan, 2006: 181) bu durum onun

için geometrinin ne kadar önemli olduğunun bir işaretidir. Geometriden sonra, nesnelerin üçüncü

boyutunu inceleyen, Platon'un "üç boyutlulular geometrisi" dediği, bizim katılar geometrisi (Solid

Geometry) olarak isimlendirebileceğimiz ilim gelmektedir(Platon, 1999: 528e). Katılar geometrisinden

sonra iseastronomi gelmektedir. Bu ilim filozofa, aylar, mevsimler ve gökyüzü hakkında bilgi

vermektedir. Platon'a göre filozof bu ilmi bilmek zorundadır, çünkü çiftçilerin, komutanların bilmek

zorunda olduğu bir ilmi, onların yöneticisi olacak olan filozof zorunlu olarak bilmek

durumundadır(Platon, 1999: 527c).

Platon matematik ilminin tepesine diyalektik ilmini yerleştirir. Bu konuda o, "diyalektik

bilimlerin doruğu, tacıdır"(Platon, 1999: 535a) demektedir. Diyalektik onun eğitim sisteminde aynı

zamanda bir yöntem olarak da iş görmektedir. Platon'un diyalektiğe en üstün payeyi vermesi, bu ilmin

hangi konu olursa olsun her şeyin özünü sistemli bir şekilde kavramayı amaçlamasından

Page 12: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

kaynaklanmaktadır. Ona göre diğer ilimler ideaların bir yanını kavrarken, diyalektik tüm yönlerini kavrar.

Diğer ilimlerin bu tek taraflı yaklaşımlarını Platon, bir düşe benzeterek, bunların bir takım varsayımlara

dayandığını ve kanıtlanamadıkları için de idealara nüfuz edemediğini belirtmektedir. Dolayısıyla Platon,

bilinmeyen bir şeyin ilke olarak kabul edilmesi durumunda, bu ilkeden çıkarılacak olan sonuçların ve

yargıların bilinmeyenlerle dolu olacağını, bunların ne kadar düzene sokulsalar da tam bir bilime

varamayacaklarını iddia etmektedir. Bunun tersine diyalektik bir metot olarak, varsayımları birer birer

ortadan kaldırarak, gerçekliğin kendisine ulaşmaktadır. Bu yönüyle Platon'a göre sadece diyalektik

idealara nüfuz edebilmektedir(Platon, 1999: 533b-e). Bu nedenle Platon'un sisteminde filozof şeylerin

kendilerini görebilmekte ve ancak bu sayede mağaradan çıkıp, gölge varlık ile gerçek varlığın ayırdına

varabilmektedir (Furfey, 1942: 76). Fakat Platon burada bir noktanın altını çizmektedir. Ona göre

diyalektik onun formasyonunda bahsettiği diğer ilimler alınmadan uygulanırsa yıkıcı sonuçlar ortaya

çıkaracaktır. Bir başka ifadeyle, entelektüel zihin yapıları yanlış düzenlenmiş kişiler, yanlış fikirlerden

hareket ederek diyalektiği uygularlarsa yanlış bir ruh yapısına ve yanlış sonuçlara

ulaşacaklardır(Scolnicov, 1998: 106).

Sonuç

Platon insanın gerçek mutluluğa ulaşmasının ancak belirli niteliklere sahip ideal bir toplumda

mümkün olduğunu ifade etmektedir. Ona göre insanı mutlu edecek bu toplum tek bir insan gibi olmalı,

tüm unsurlarıyla bir bütün oluşturmalıdır. Devleti oluşturan farklı unsurların birliğini insan ruhuyla

özdeşleştiren Platon, ruhun üç bölümüyle devleti oluşturan üç sınıf arasında bir benzerlik kurmaktadır.

Buna göre üreticiler, koruyucular ve yöneticilerden oluşan toplumda yöneticiler sınıfı filozoflardan

oluşmalıdır. İdeal devleti yönetmek gibi temel bir görevi haiz olan filozoflar, bu görevlerine uygun

şekilde eğitilmelidirler. Platon, filozoflar için iki aşamalı bir eğitimi öngörmektedir. Bu eğitimin ilk

aşamasını beden eğitimi ve müzik eğitimi oluşturmaktadır ki Platon filozofların bu eğitimi koruyucularla

birlikte almaları gerektiğini ifade etmektedir. Daha sonra ise koruyucular sınıfının en iyileri arasından

seçilecek olan yönetici sınıf, ileri düzey eğitimde matematik eğitimi alacaklardır. Platon, ilk aşaması

beden eğitimi ve müzik eğitiminden, ikinci aşaması ise matematik eğitiminden oluşan bu süreç için dört

temel ilke belirlemiştir. Bu ilkelerden birincisi eğitimi, ideaların yani gerçeğin gölgesini ifade eden

doxadan, gerçeğin bizatihi kendi bilgisini ifade eden epistemeye ulaşmayı amaçlayan bir süreç olarak ele

almaktadır. İkinci ilke, ideal toplumda eğitilecek toplumsal sınıfların belirli bir ontolojik hazırbulunuşluğa

sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Toplumun belirli bir kesimini hedef alan bu eğitimin

içeriğinin ideal toplumun amaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerektiğini belirten ilke de üçüncü bir

ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazımızda ele aldığımız son ilke ise ideal toplumda verilecek eğitimin

içeriğiyle birlikte ortamların da amaçlar doğrultusunda düzenlenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Page 13: Platon'un İdeal Devletinde Öğretenler Sınıfı Olarak Filozoflar

Kaynakça

Arslan, A. (2006). İlk Çağ Felsefe Tarihi II. Cild. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Asmis, E. (2006). Plato on Poetic Creativity. R. Kraut içinde, The Cambridge Companion to

Plato. London: Cambridge University Press.

Bayram, S. (2013). Platon’un Devlet Diyaloğu Çerçevesinde İlk Eğitimci Filozof Problemi.

Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.

Blössner, N. (2007). The City-Soul Analogy. G. Ferrari içinde, The Cambridge Companion to

Plato's Republic (G. Ferrari, Çev.). London: Cambrdige University Press.

Brown, J. (1972, Temmuz). Plato's Republic as an Early Study of Media Bias and a Charter for

Prosaic Education. American Anthropologist, 3(74), 672-675.

Cevizci, A. (2010). Felsefe Tarihi. İstanbul: Say.

Furfey, P. H. (1942). The Lesson of Plato's Republic. The American Catholic Sociological Review,

2(3), 72-79.

Lear, G. R. (2006). Plato on Learning to Love Beauty. G. Santas içinde, The Blackweel Guides to

Plato's REpublic. London: Blackwell Publishing.

Lear, J. (2006). Allegory and Myth in Plato's Republic. G. Santas içinde, The Blackwell Guide to

Plato's Republic. London: Blackwell Publishing.

Lorenz, H. (2006). The Analysis of the Soul in Plato's Republic. G. Santas içinde, The Blackwell

Guides to Plato's Republic. London: Blackwell Publishing.

Öztürk, F. (2004). Ütopyalar ve Eğitim Sorunsalı. Eğitim Bilimleri ve Uygulama Dergisi, 89-114.

Partee, M. H. (1970). Plato's Banishment of Poetry. The Journal of Aesthetics and Art Criticism,

2(29), 209-222.

Platon. (1999). Devlet. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Scolnicov, S. (1998). Plato's Metaphysics of Education. London: Routledge Press.

Takala, T. (1998). Plato on Leadership. Journal of Bus,ness Ethics, 7(17), 785-798.