Page 1
PLATON'UN İDEAL DEVLETİNDE ÖĞRETENLER SINIFI
OLARAK FİLOZOFLARIN EĞİTİMİ
THE EDUCATION OF THE PHILOSOPHERS AS AN RULER
CLASS IN THE PLATO'S IDEAL STATE
Metin AYDIN- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü,
Felsefe Tarihi ABD, [email protected]
Kübra CEVHERLİ- Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü,
Din Eğitimi ABD, [email protected]
Özet
İnsanlığın entelektüel tarihi boyunca filozoflar varlık, bilgi, değer, ahlak, siyaset, eğitim gibi birçok
problemi ele almışlardır. Bu problemlerin en önemlilerinden biri, insanların mutlu olmalarını sağlayacak
ideal bir devletin hangi özelliklere sahip olması gerektiğidir. Bu konuda en özgün düşünürlerden biri olan
Platon, insan ruhunun bölümleriyle ideal devletin birimleri arasında bir benzerlik kurarak; insan ruhu gibi
ideal devletin de üç parçalı bir yapıya sahip olması gerektiğini iddia eder. Besleyenler, koruyanlar ve
öğretenler sınıfından oluşan üç parçalı devlet kendi arasında hiyerarşik bir düzene sahiptir. Bu hiyerarşide
en alt sınıfı “üreticiler” oluştururken, en üst sınıfı “yöneticiler” oluşturur. "Koruyucular" sınıfı ise bu iki
sınıf arasında yer alır. Öğretenler sınıfı en üstte yer aldığı için ideal devleti oluşturan ilkelerin
belirlenmesinden sorumludurlar. Bu sebeple Platon için yöneticiler sınıfının eğitimi, ideal devletin
gerçekleşmesinde çok büyük bir öneme sahiptir. Biz de bu çalışmamızda Platon'un ideal devletinin
temelini oluşturan yöneticiler sınıfının eğitimiyle ilgili nasıl bir yaklaşım ortaya koyduğunu ele alacağız.
Anahtar Kelimeler: Platon, eğitim, yöneticiler sınıfı, filozoflar, ideal devlet
Abstract
Through out the history of human intellectual, philosophers have discussed many problems such as
existence, knowledge, values, ethics, politics, education. one of the most important problems is about
characteristics of the ideal state insuring the happiness of people. By making an analogy between the parts
of human soul and the parts of the ideal state, Platon who is one of the most original philosophers claims
that the ideal state must consist of three parts like human soul. The ideal state consisting of philosophers,
guardians and nourisher should have hierarchical structure. In this hierarchical structure the nourishers are
the lowestclass, thephilosophersarethe top class of the ideal state. The guardians locate between this two
Page 2
class. Because of being the top class of the ideal state the philosophers are in charge of determining the
principles of the ideal state. Thus, for Plato the education of the philosophers is very important
forrealization of the ideal state. In this essay we will discuss that Plato's approach to education of the
philosophers consisting the base of the ideal state.
KeyWords: Plato, education, ruler class, philosophers, ideal state
Giriş
Thomas More 1516 yılında yazdığı eserine Ütopya adını verdiğinde, düşünce tarihine yeni bir
kavram hediye etmiştir. "İyi yer (goodplace)" anlamına gelen bu kavram, More tarafından katı dil
kuralları esnetilerek geliştirilmiştir (Öztürk, 2004: 91). İnsanların mutlu olacakları iyi ve mükemmel
toplum modelinin sunulduğu bu eser, düşünce tarihinde tek değildir. Campanella'nınGüneş Ülkesi,
Francis Bacon'un Yeni Atlantis'i, Fârâbî'nin el-Medînetü'f-fâzıla'sı, Aldous Huxley'inYeni Cesur Dünya'sı
ve GeorgeOrwell'ın1984'ü de iyi ve mükemmel toplum idealini konu alan eserlerdir. Düşünce tarihinde
ütopya geleneğini başlatan ve bu alanda yazılan tüm bu eserlere ilham kaynağı olan eser ise Platon'un
Devlet adlı eseridir (Arslan, 2006: 396).
Bildirimiz amacına uygun olacak şekilde iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Platon'un ideal
devletinin genel özelliklerinden bahsedilecek, ikinci bölümde ise bu ideal devlet içerisinde filozofların
geçirdiği eğitim süreçleri ele alınacaktır. Bu bildiri Platon'un olgunluk dönemi eseri olan Devlet'teki
görüşleriyle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle Platon tarafından Devlet'ten sonra yazılan Yasalar'da
öngörülen ideal devletle ilgili fikir değişiklikleri bildirimizin konusu dışındadır. Ayrıca bildiri içerisinde
bu iki eser arasında karşılaştırmaya da gidilmemiştir.
I. Platon İdeal Toplumu ya da Devleti
Antik Yunan'ın ilk büyük felsefi sistemini inşa eden Platon'un üzerinde kafa yorduğu en önemli
problemlerden biri ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğidir. Biz de bu bölümde Platon'un bu konuda
ortaya koyduğu görüşleri genel hatlarıyla ortaya koyarak bu bağlamda şu üç soruyu cevaplamaya
çalışacağız: (1) Platon'un ideal devletinin temeli ve amacı nedir? (2) İdeal devletin toplumsal yapısı
nasıldır ve hangi toplumsal sınıflardan oluşur? (3) İdeal Devlette yer alan toplumsal sınıfların genel
özellikleri nelerdir?
Platon, devletin temelinde insanların birbirlerine olan bağımlılığın yattığını iddia etmektedir
(Platon, 1999:369d). Ona göre insan, tabiatı gereği tüm ihtiyaçlarını karşılamada yetersizdir. Bu
yetersizliğin temelinde hem insanların doğuştan gelen her işe yatkın olmama eksikliği, hem de insanın
yaşamını devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin fazlalığı yatmaktadır. Buna göre insanların
temel ihtiyaçlarını sırasıyla beslenme, barınma ve giyinme olarak belirleyen Platon, insanların bu
ihtiyaçlarının karşılanmasının ancak doğru bir işbölümüyle mümkün olduğunu ifade etmektedir (Platon,
1999: 369e). Platon "doğru iş bölümü"nden, herkesin tabiatına uygun olan işi yapmasını anlamaktadır
(Arslan, 2006: 403). Buna göre, doğuştan kunduracılığa yatkın olan insan Platon'un ideal devletinde
sadece kunduracılık yapacak, çiftçiliğe yatkın olan insan ise sadece çiftçilik yapacaktır. Bu tarz bir
işbölümünü doğru işbölümü olarak tanımlayan Platon, bu durumun toplum açısından ortaya çıkardığı en
önemli sonucun, işlerin zamanında ve en güzel şekilde yapılması olduğunu söylemektedir (Platon, 1999:
369e;373d;397e). Platon ayrıca insanların ihtiyaçlarının toplumu oluşturacak bireylerin sayısını da
Page 3
belirlediğini ifade etmektedir. Buna göre insanların temel ihtiyacını oluşturan yeme, barınma ve
giyinmeye ek olarak diğer ihtiyaçlar da devreye girdiğinde Platon için ideal toplum dört kişiden fazla
olmak durumundadır (Platon, 1999: 369e). Platon’un ideal toplumun minimum sayısını bu şekilde
belirlemesinin altında yatan en temel neden, ideal toplumda yer alan bir kişinin birden fazla iş yapmasının
devletin genel ilkelerine aykırı bir durum oluşturmasıdır.
Platon, ideal devletinin amacını, tüm yurttaşların mutluluğunun temini olarak belirlemektedir.
Onun üzerinde ısrarla durduğu nokta, mutluluğun toplumun geneline dağılmasıdır. Bu nedenle onun ideal
devletinde toplumun bir kesimi mutsuzken, diğer kesiminin mutlu olması gibi bir duruma göz yumulamaz
(Platon, 1999: 420c).
İdeal devletinin temelini, insanların gereksinimlerine ve bu gereksinimleri karşılama
noktasındaki yetersizliğine dayandıran Platon, ideal devletin sınıflarını toplumun ihtiyaçlarından
hareketle belirlemektedir. Platon'a göre bu ihtiyaçlar; devletin iç ve dış düşmanlara karşı korunma ihtiyacı
(Platon, 1999: 373d), devleti oluşturan bireylerin yeme, barınma, giyinme gibi gereksinimlerinin (Platon,
1999: 369d) karşılanma ihtiyacı ve devletteki bireyler ve sınıflar arası işleyişin ve iş bölümünün
yönetilmesi ihtiyacıdır (Platon, 1999: 412c). Bu noktada Platon ideal devletin tek bir insan gibi mütalaa
edilmesi gerektiğini söylemektedir. Ona göre devlet tüm birimleriyle tek bir insan gibi kurgulanırsa ancak
ideal bir bütün oluşturacaktır. Bu durumda nasıl ki parmağı yaralanan bir insanın diğer tüm organları da
aynı acıyı hissediyorsa, Platon'a göre ideal devleti oluşturan toplum da aynı şekilde sınıfsal bir yapıya
kavuştuğunda, toplumun bir sınıfında ortaya çıkan problem diğer sınıfları ilgilendirecektir. Böylece
toplumda ortaya çıkan sevinçler ve üzüntüler toplumu oluşturan tüm bireyler tarafından aynı oranda
hissedilecektir (Platon, 1999: 462d). Platon'un devleti tek bir insan gibi algılaması, onu devlet ile insan
ruhu arasında bir analoji yapmaya sevk etmiştir.
Platon insan ruhunu üç ayrı bölüme ya da yetiye ayırmaktadır (Platon, 1999: 504a). Buna göre
(1) insanın bilgi edinmesini sağlayan yani akleden yeti; (2) yeme, içme, cinsel ilişki gibi türün devamını
sağlayan yani isteyen arzulayan yeti; (3) bazen akleden yeti tarafına geçen, bazen de isteyen, arzulayan
yetinin tarafına geçen, insandaki öfke ve taşkınlıkların kaynağı olan yeti (Arslan, 2006: 416). Platon'un
ortaya koyduğu ruhun bu üç yetisi aynı zamanda devletin üç temel gereksinimine ve bu üç temel
gereksinime dayanan üç toplumsal sınıfa işaret etmektedir. Buna göre ruhun isteyen, arzulayan yetisi
ideal toplumun temel gereksinimlerinin karşılanma ihtiyacına işaret etmektedir ve bunun karşılığı da ideal
toplumda "üretenler sınıfı"dır. İnsandaki öfke ve taşkınlıkların kaynağı olan yeti ise toplumun içteki ve
dıştaki düşmanlara karşı ideal toplumun korunma ihtiyacına işaret etmektedir ve ideal toplumda bunun
karşılığı "koruyucular sınıfı"dır. Ruhun akleden yetisi ise ideal toplumda düzenin ve işbölümünün sağlıklı
bir şekilde yürütülmesi ve yönetilmesi ihtiyacına işaret etmektedir. Bu da ideal toplumda "yönetenler
sınıfı"na karşılık gelmektedir (Blössner, 2007: 352). Platon'un insan ruhunun yetileri temelinde sınıfsal
yapısını ortaya koyduğu ideal devletinde dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Buna göre her ne kadar
Platon, ruhun üç yetisinden hareketle toplumu üç sınıfa ayırsa da pratikte ideal devlet "yönetenler" ve
"yönetilenler" olmak üzere iki temel sınıf üzerine inşa edilmiştir. Çünkü Platon'un ideal devletinde
yönetenler sınıfı kendi içerisinde koruyucular ve yöneticiler olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır. Bir
başka ifadeyle ideal devletin yöneticileri koruyucular arasından seçilmektedir. Platon'un kurgulamış
olduğu ideal devletindeki sınıfsal yapının bugünkü bildiğimiz tarzda kast sistemiyle eşitlenmesi yanlış bir
yaklaşım olacaktır. Çünkü, Platon'un ideal devletinde toplumu oluşturan sınıflar arasında dikey
hareketlilik mümkündür. Bir başka ifadeyle insanların ideal devlet içerisindeki konumlarını hangi
toplumsal sınıfta doğdukları değil, hangi yaratılış özelliklerine sahip olarak doğdukları belirlemektedir.
Söz gelimi, yönetici sınıfının çocukları arasında bu sınıfın gerektirdiği yetenekleri taşımayanlar alt
Page 4
sınıflara gönderilirken, alt sınıflar için de tam tersi geçerlidir. Bu açıdan Platon'un ideal devletinde önemli
olan soy değil, liyakattir (Arslan, 2006: 410).
İdeal devletin sınıfsal yapısını bu şekilde ortaya koyduktan sonra Platon her sınıfın görevlerini ve
özelliklerini tespit etmektedir. Platon'un ideal devletinde üretenler sınıfı, ideal toplumda sadece üretenleri
kapsamaz, aksine koruyucular ve yöneticiler dışındaki tüm fertler bu sınıfı oluştururlar. Dolayısıyla bu
sınıfa sadece işçi ve emekçi sınıfı girmez, toplumun bütün üretici güçleri, toplumun varlığını sürdürmek
için ihtiyaç duyduğu maddi ürünlerin üretimi ve dağıtımı için çalışan herkes girer. Bir başka ifadeyle bu
sınıf para kazananlar ve vergi verenler sınıfıdır. Platon bu sınıfın görevini ideal devletin ihtiyaç duyduğu
temel maddi gereksinimlerin temini olarak belirlemiştir (Arslan, 2006: 409). Platon, üretenler sınıfında
yer alan yurttaşların, ideal devletin nüfusunun en geniş kısmını oluşturduğunu söylemektedir (Platon,
1999: 503b).
İçlerinden ideal toplumun yöneticilerini çıkaran koruyucular sınıfı ise Platon'un ideal
toplumunda hiçbir ekonomik faaliyette bulunmayan, tek görevleri toplumu iç ve dış düşmanlara karşı
korumak olan sınıftır. Bu sınıf, toplumu yönetecek olan yöneticilere kaynaklık yaptığı için Platon bu
sınıfa çok önem vermektedir. Ona göre bu sınıfta meydana gelecek en ufak bir bozulma ideal toplum
içerisinde önüne geçilemez problemlerin doğmasına neden olacaktır. Bir başka ifadeyle eskici olmadığı
halde eskici geçinen birisi toplumun başına çok büyük bir problem çıkarmaz ama kanunların ve toplumun
koruyucuları olanlar, koruyucu olmadan koruyucu geçinirlerse Platon'a göre devlet çökmüş demektir
(Platon, 1999: 421a). Bu nedenle Platon, Devlet adlı eserinde bu sınıfı uzun uzadıya ele almaktadır. Buna
göre Platon bu sınıfın ilk görevinin toplumun varlığını korumak olduğunu söylemektedir (Platon, 1999:
373d). Platon, bu sınıfın özel mülk edinmesine izin vermez. Çünkü ona göre eğer bu sınıfa özel mülk
edinme hakkı verilirse; bunlar yurttaşların yardımcıları olacakları yerde onların düşmanları ve zorba
efendileri olacaklardır. Bu nedenle bunların oturdukları evler, yemek yedikleri yerler ve yiyecekleri ortak
olmalıdır (Platon, 1999: 413c). Platon, koruyucular sınıfı için aile kurumunu da yasaklar. Buna göre
koruyucu sınıfının kendine ait bir ailesi olamayacaktır. Bu nedenle kadınlar ve çocuklar ortak olacaktır.
Ancak Platon bu ortaklığın yönetici tarafından düzenlenerek ahlaksızlığa varmasının engelleneceği
kaydını da düşmektedir (Platon, 1999: 451c). Platon, bu sınıf içinde yer alma hakkını sadece erkeklere
tanımaz. Bu açıdan koruyucular sınıfı içerisinde kadınlara da yer vardır. Kadınlar da Platon'un ideal
devletinde erkeklerin yer aldığı her yerde yer alabilirler. Bu görüşünün temelinde Platon'un kadınlara
bakışı yatmaktadır. Ona göre kadının erkekten tek farkı çocuk doğurmasıdır. Bunun dışında fiziksel güç
olarak eksiklikleri dışında Platon açısından kadın ve erkek arasında herhangi bir fark yoktur. Bu nedenle
Platon, koruyucu sınıf için erkeklerden ne bekliyorsa aynısını kadınlardan da beklemektedir. Bir başka
ifadeyle Platon'un ideal devletinde kadının kadın olduğu için, erkeğin erkek olduğu için daha iyi yapacağı
hiçbir şey yoktur (Platon, 1999: 455e).
Platon'un ideal devletinin en üstünde yer alan yönetici sınıf, koruyucular arasında seçilmektedir.
Platon, yöneticilerin koruyucuların en iyileri arasından seçildiğini, dolayısıyla toplumu yöneten kişilerin o
toplumun en üstün kişileri olduğunu ifade etmektedir(Platon, 1999: 412c). Bu tarz bir seçimin ideal
devletin olmazsa olmaz şartı olduğunu söyleyen Platon, devletin başına filozoflar gelmediği sürece
toplumun başının dertten kurtulmayacağını ve ideal toplumun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini iddia
etmektedir (Platon, 1999: 501e). Çünkü Platon için filozofun devletin başına geçmesi, iktidar gücüyle akıl
gücünün birleşmesi anlamına gelecektir (Platon, 1999: 473d). Platon’un ideal devletinde en az sayıda
yurttaş yöneticiler sınıfında yer alır. Bunun nedeni Platon'a göre bu sınıfta yer almayı sağlayacak
filozofça yaratılış ve erdemlere sahip bireylerin kolay kolay bulunamamasıdır (Platon, 1999: 503b).
Page 5
Platon ideal devletin dört erdeme sahip olduğunu söylemektedir. Bunlar; bilgelik, cesaret,
ölçülülük ve adalettir(Platon, 1999: 427e). İdeal devlette bu dört erdem toplumun tüm sınıflarına
dağılmamıştır (Lorenz, 2006: 149). Buna göre Platon'un bilgelik dediği ve devlette alınan kararların
bilgece alınmasına vurgu yapan bilgelik erdemi ideal devlette yönetenler sınıfına has bir erdemdir
(Platon, 1999: 427e).Platon'a göre korkulacak ve korkulmayacak şeyler üstüne kanunlara uygun olarak,
beslenen inancın sarsılmazlığını ifade eden cesaret ise, koruyucular sınıfına özgü bir erdemdir (Platon,
1999: 430a). İlk iki erdemi toplumun belirli bir sınıfına hasreden Platon, ideal devletin sahip olduğu
üçüncü erdem olan ölçülülüğün ise toplumun üç sınıfında da bulunması gerektiğini söylemektedir. Buna
göre devletin iyi yanının kötü yanını kontrol altına alması anlamına gelen ölçülülük toplum içerisinde
hazların, acıların, tutkuların aşırıya kaçmadan yaşanmasını ifade etmektedir (Platon, 1999: 431b). Adalet
ise, Platon'un ideal devletinde bulunması gereken en önemli değerdir. Çünkü, diğer üç değer bilgelik,
cesaret ve ölçülülük değerlerini ortaya çıkarır. Bir diğer ifadeyle adalete sahip olmayan bir devletin diğer
üç değere sahip olması Platon için bir anlam ifade etmez. Dolayısıyla Platon'a göre devletin üstünlüğü
adaletle ortaya çıkmaktadır. Adaleti, toplumu oluşturan üç sınıfın kendilerine verilen görevi en iyi şekilde
yapmaları ve birbirlerinin işlerine karışmamaları şeklinde anlayan Platon, bu erdemin devleti ayakta tutan
ilke olduğunu, bu ilkenin yıkılmasının devletin yıkılması anlamına geleceğini iddia etmektedir (Platon,
1999: 434b-c).
II. İdeal Devlette Filozof Eğitimi
Bu bölümde ideal devletin yönetimini devralan filozofların nasıl bir eğitime tabi tutuldukları
incelenecektir. Bu bağlamda, “Platon’un ideal devletinde eğitim ne anlama gelmektedir ve bu eğitimin
temel ilkeleri nelerdir?” sorusuna cevap aranacaktır.
Platon, eğitimle ilgili görüşlerini Devlet adlı eserinin VII. kitabında detaylı bir şekilde ele
almaktadır. Biz de burada onun eğitimle ilgili görüşlerini dört ana başlık altında ele alacağız.
1. Eğitim, "Doxa (Sanı)"dan "Episteme (İdeanın/Gerçeğin Bilgisi)"ye Giden Bir Süreçtir
Platon'a göre eğitim, ruhun doğuştan getirmiş olduğu öğrenme gücünü iyiden yana çevirme ve
bunun için en kolay, en doğru yolu bulma sanatıdır (Platon, 1999: 518d).Onun bu tanımı en açık şekilde,
felsefe tarihinde meşhur olmuş olan "Mağara Benzetmesi"nde görülmektedir. Eğitimli insan ile eğitimsiz
insan arasındaki ayrımı göstermeyi amaçlayan bu anaoloji Devlet'in VII. kitabında şu şekilde ortaya
konulmaktadır:
"İnsan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün. Bunu şöyle bir
benzetmeyle anlatayım: Yeraltında bir mağaramsı yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa
açılan bir giriş. İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş,
bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldayabiliyorlar ne de burunlarının ucundan başka bir yer
görebiliyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde
yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş arasında dimdik bir yol var. Bu yol
boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi arasına koydukları ve
üstünde marifetlerini gösterdikleri bölge var ya, onun gibi bir duvar... Bu durumdaki insanlar
kendilerini ve yanlarındakileri nasıl görürler? Ancak arkalarındaki ateşin aydınlığıyla
mağarada karşılarına vuran gölgeleri görebilirler, değil mi?... Bu zindanın içinde bir de yankı
düşün. Geçenlerden biri her konuştukça, mahpuslar bu sesi karşılarındaki gölgenin sesi
sanmazlar mı?... Bu adamların gözünde gerçek, yapma nesnelerin gölgelerinden başka bir şey
olamaz ister istemez, değil mi?.... Şimdi düşün: Bu adamların zincirlerini çözer, bilgisizliklerine
Page 6
son verirsen, her şeyi olduğu gibi görürlerse ne yaparlar? Mahpuslardan birini kurtaralım,
ayağa kaldıralım, başını çevirelim, gözlerini ışığa kaldırsın. Bütün bu hareketler ona acı
verecek. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. Ona demin gördüğün şeyler
sadece boş gölgelerdi, şimdiyse gerçeğe daha yakınsın.... Mağaradan kurtulan adam, mağarada
kalanlara imrenir mi? O, ünleri o kazançları sağlayanları kıskanır mı?" (Platon, 1999: 514a vd)
Benzetmede de ortaya konulduğu gibi Platon için eğitim, mağarada bulunan ve gerçek varlıklar
olan ideaların gölgelerini gerçek zanneden insanın, mağaradan kurtarılıp, gölgelerin asıl sahibi olan
ideaların bilgisine ulaşma sürecine işaret etmektedir. Onun bu yaklaşımı, epistemolojisinde yer alan
ideaların bilgisi anlamına gelen "episteme" ile ideaların gölgesinin bilgisi anlamına gelen "doxa"
arasındaki ayrımına dayanmaktadır. Bu bağlamda episteme, doğru bilgiyi ifade ederken, doxa ise bilgi
yerine sanıyı ifade etmektedir. Bu ayrıma göre Platon'un sanı dediği şey, duyulur dünyadan duyu
organlarımızla elde ettiğimiz muğlak verilerdir ve bunlar bu haliyle doğru bilgi olarak kabul edilemezler.
Çünkü bu bilgi, asıl gerçeklikler olan ideaların birer yansıması olan gölge varlıkların algılarıdır. Fakat
doğru bilgi yani episteme ise asıl gerçeklik olan ideaların bilgisidir (Arslan, 2006: 228). Mağara
benzetmesi, Platon sisteminde eğitimin gücüne işaret etmektedir. Bu benzetmeyle Platon, mevcut
toplumdaki insanların epistemolojik durumlarını göz önüne sermektedir. Bu benzetme arka planında iki
memnuniyetsizliği barındırmaktadır. Birincisi, o ana kadarki yaşantının sadece gölgeleri izlemek ve
yankıları dinlemek olduğunu fark etmekten kaynaklanan memnuniyetsizlik; ikincisi ise mevcut
epistemolojik seviyenin farkına varılmasından kaynaklanan memnuniyetsizlik (Lear J. , 2006: 34). Platon,
ortaya koyduğu eğitim anlayışıyla bu memnuniyetsizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır. Bu
haliyle mağara benzetmesi, hem yetersiz bir epistemolojik durumdan daha üst bir epistemolojik duruma
geçişi, hem de doxadan epistemeye bir dönüşüm sürecini öngörmektedir (Scolnicov, 1998: 99).Bu
benzetmeyle Platon’un, eğitime muhatap olacak kişinin yol haritasını çizdiği söylenebilir.
İşte Platon için eğitim, doxaya sahip olan insanın epistemeye ulaştırılmasını amaçlayan süreci
ifade etmektedir. Doxadan epistemeye uzanan, çeşitli aşamalardan oluşan ve epistemolojik bir dönüşümü
ifade eden bu süreç, Platon'a göre ontolojik bir hazırbulunuşluğu gerektirir ki, bu da Platon'un eğitimle
ilgili bir diğer ilkesine bizi götürmektedir.
2. Eğitim Ontolojik Hazırbulunuşluğu Gerektirir
Platon'un eğitim süreci “temel eğitim” ve “ileri düzey eğitim” aşamalarından oluşmaktadır.
Platon için bu sürecin ilk aşamasını, ideal devlet içerisinde eğitime kimin tabi tutulacağının belirlenmesi
oluşturmaktadır (Arslan, 2006: 411). Platon'un eğitiminin ilk aşaması bireyin 30 yaşına kadar, ikinci
aşaması ise 30 yaşından 50 yaşına kadar olan süreyi kapsamaktadır (Platon, 1999: 539d). Platon ilk aşama
eğitim için dikkat edilmesi gereken bazı pedagojik ilkelerden bahsetmektedir. Bunlardan ilki, birinci
aşama eğitimin daha çocukken başlaması gerektiğidir. Buna göre eğitimin ilk aşaması çocukken
başlatılmalı ama asla çocuk zorlanmamalıdır. Çünkü ona göre bedene zorla yaptırılan şey çocuğa zarar
verecektir, zarar vermese bile, zorla öğretildiği için çocuğun aklında hiçbir şey kalmayacaktır. Bu nedenle
eğitim çocuk için eğlenceli hale getirilmelidir. Platon'a göre bu uygulama hem çocukların kolay
öğrenmelerini sağlayacaktır, hem de hangi işe daha yatkın oldukları ortaya çıkacaktır (Platon, 1999:
537a). Temel eğitim ve ileri düzey eğitim aşamalarının kendilerine has amaçları vardır ve bu amaçlar da
eğitimin uygulanacağı sınıfları belirlemektedir. Temel eğitim için yapılacak olan ilk şey, ideal devletteki
tüm yurttaşların mı yoksa belirli bir zümrenin mi eğitileceği sorusuna cevap vermektedir. Buna göre
Platon, ideal devlette eğitime tabi tutulacak sınıfın yöneticiler ve koruyucular sınıfı olduğunu ifade
etmektedir. Ona göre yönetilenlerin eğitime tabi tutulmalarına gerek yoktur (Takala, 1998: 791). Platon
bu görüşüyle günümüzde geçerli olan eğitimde fırsat eşitliği ilkesine ideal devletinde yer vermemektedir.
Page 7
Eğitilecek sınıfla ilgili olarak Platon'un yaklaşımının böyle bir yapıya sahip olmasının nedeni, onun
eğitim sürecinin epistemolojik ve ontolojik olmak üzere iki yöne sahip olmasıdır. Dolayısıyla Platon için
eğitime tabi tutulacak birey, doğuştan bazı niteliklere sahip olarak doğmak zorundadır. Aksi takdirde
ideal devlet içerisinde kendisine koruyucular ve yöneticiler sınıfında herhangi bir yer bulamayacak ve
yönetilenler grubunda yer alacaktır. Platon, eğitimde sınıflar arasında bir ayrıma gitmekle beraber, eğitim
verilecek sınıf içerisinde herhangi bir ayrıma gitmez. Buna göre yöneticiler ve koruyucular arasında
bulunan kadın, çocuk ve erkek tüm bireyler ideal devletin eğitiminden geçmek durumundadır (Platon,
1999: 543a).
Platon'un eğitime tabi tutulacak birey için aradığı nitelikler şunlardır: Bilime düşkün olma,
varlığı bütünüyle sevme (Platon, 1999: 485a), sağlam bir belleğe sahip olma, öğrenme kolaylığı, ruh
üstünlüğü ve inceliği (Platon, 1999: 486e).Doğuştan bu nitelikleri bünyesinde barındıran birey filozof
olmanın ilk şartını yerine getirmiş sayılmaktadır. Fakat gerçeğin bilgisine yani epistemeye sahip olmayı
doğuştan getirilen verili yeteneklerle ilişkilendiren Platon, sadece bu yeteneklerin gerçeğin bilgisine
ulaşmaya yetmeyeceğini ifade etmektedir. Ona göre, filozof olmak için fiziksel hazırbulunuşluk gerekli
olmakla birlikte yeterşart değildir. Platon, doğuştan gerçeğin bilgisi için gerekli hazırbulunuşluğa sahip
vatandaşların ancak yeterli ve doğru eğitime tabi tutulduklarında, gerçeğin bilgisine ulaşabileceklerini ve
filozof olarak devleti yönetebileceklerini savunmaktadır. Ona göre doğuştan filozof olmanın
gerekliliklerine sahip olan kişiler, uygun eğitimi almadıklarında filozof olamayacaklardır. Uygun eğitimi
alamayan filozof, bozulacak, kötü bir ruha sahip olacaktır. Adeta toprağa yeni atılan yabancı bir tohum
nasıl soysuzlaşıp o toprağın özelliklerine uyarsa, filozof da bozuk toplumu şekillendirecek yerde, kendisi
de bozuk düzene ayak uyduracaktır (Bayram, 2013: 113).
Platon, ideal toplum içerisinde eğitilecek sınıfları belirledikten sonra, bu eğitimin niteliğini
belirlemektedir ki bu da bizi eğitim süreciyle ilgili bir başka ilkeye götürmektedir.
3. Eğitimin İçeriği Amaca Uygun Olmalıdır
Platon'un ideal devlet için öngördüğü bu eğitim sisteminde ilk aşamada koruyucular ve filozoflar
aynı eğitime tabi tutulacaklar, ardından tekrar bir seçime tabi tutularak, koruyucular arasından filozof
olmaya en yatkın olanlar seçilerek devleti yönetmekle görevlendirileceklerdir (Arslan, 2006: 411). Bu
bağlamda Platon'un ideal devletinde eğitimin verileceği sınıf, eğitimin niteliğini ve amaçlarını da
belirlemektedir. Buna göre eğitimin ilk olarak uygulanacağı sınıf olan koruyucular sınıfına verilecek olan
eğitim, devletin bu sınıftan beklentilerini karşılamasını sağlayacak amaca matuf olarak düzenlenecektir
(Öztürk, 2004: 100). Buna göre Platon, ideal devlette öngördüğü eğitimin ilk aşamasını koruyucuların
sahip olması gerektiğini düşündüğü nitelikler temelinde geliştirmektedir. Platon, ilk aşamada filozofları
da içerisinde barındıran koruyucu sınıfı bekçi köpekleriyle özdeşleştirmektedir. Ona göre, iyi bir bekçi
köpeği, tanıdığı, bildiği, sevdiği insanlara şefkatli ve korumacıyken; yabancılara ve düşmanlara karşı
haşin ve vahşidir. Dolayısıyla bekçi köpeğiyle özdeşleşen koruyucu sınıf, kendi halkına karşı şefkatli ve
korumacı, düşmana karşı saldırgan ve haşin olmak durumundadır (Platon, 1999: 376c). Platon doğuştan
getirdikleri nitelikleriyle koruyucu olarak seçilen vatandaşların, var olan niteliklerinin doğru eğitimle
istenilen yönde geliştirilmesini amaçlamaktadır. Bu noktada Platon, koruyucu sınıf için iki nitelik
belirlemektedir: İlki, koruma görevini yerine getirebilecek azgın olma, çevik olma ve güçlü olma gibi
fiziki yeterliliklerdir. Bu niteliklerini güçlendirmek için o, beden eğitimini yani jimnastik eğitimini
öngörmektedir. Platon koruyucu sınıfından beklediği ikinci nitelik olan kendi halkını sevme, dostunu
düşmanından ayırt edebilme, estetik duyguya sahip olma gibi ruhsal yeterliliklerin ise müzik eğitimiyle
güçlendirilebileceğini düşünmektedir (Platon, 1999: 376c-e). Her iki eğitimin de koruyucu sınıfı için
elzem olduğunun altını çizen Platon, müzik eğitiminin beden eğitiminden daha önce gelmesi gerektiğini
Page 8
söylemektedir (Platon, 1999: 376d). Bunun temel nedeni, Platon'un sisteminde ruhun bedenden önce
gelmesi ve bedeni yönlendiren unsurun ruh olmasıdır (Arslan, 2006: 411). Platon ideal toplum içerisinde
bu ilkeye uyulmadığında bedenen güçlü ancak daha az bilgili, entelektüel kapasitesi daha düşük
kuşakların ortaya çıkacağını, bu durumda ise toplumsal sınıfların birbirlerine karışacağını, toplumun
düzeninin ortadan kalkacağını, yurttaşların birbirlerine düşman olacaklarını iddia etmektedir (Platon,
1999: 546b-e).
Platon, eğitim sürecinin amacına ulaşması için eğitim içeriklerinin yanında, eğitim ortamlarının
da düzenlenmesini şart koşmaktadır. Bu düşüncesi de bir başka ilke olarak karşımıza çıkmaktadır.
4. Eğitim Ortamları Eğitimin Amacına Uygun Olarak Düzenlenmelidir
Platon'un eğitim ortamlarının düzenlenmesiyle ilgili görüşlerinin temelinde ruha dair görüşleri
yatmaktadır. Buna göre Platon her ruhta bir öğrenme gücü olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle o,
eğitimi ruha yeni bir şeyler koyma, yükleme olarak görmemektedir. Bir başka ifadeyle onun için eğitim
bir inşa değil, yönlendirme faaliyetidir (Lear J. , 2006: 39).Onun bu düşüncesi epistemolojisiyle doğrudan
ilişkilidir. Çünkü ona göre bilgi, zaten ruhta var olan şeylerin hatırlanması sürecidir (Cevizci, 2010: 98).
Dolayısıyla Platon için yeni doğmuş bir bebek, eğitim sürecinde kendisine edindirilecek olan kazanımları
zaten bilkuvve haiz olarak dünyaya gelmektedir. Bu bilkuvve kazanımlar eğer ruhta yoksa eğitim
başarısız olmaya mahkumdur (Lear G. R., 2006: 115). Bu açıdan bebeğin ruhu, forma kavuşmamış bir
haldedir ve Platon için eğitim bilkuvve olan bu kazanımların bilfiil hale geçirilmesidir. Platon'un da
eğitim sürecinde dikkat çektiği nokta tam da burasıdır. Ona göre şekillendirilmemiş olan bir bebeğin
ruhu, içerisinde bulunduğu ortam tarafından şekillendirilebilir (Lear J. , 2006: 26). Bu nedenle eğer eğitim
ortamları amaçlar doğrultusunda düzenlenmezse, ruhlar istenmeyen şekilde gelişmeler gösterebilir. Bu
nedenle bebeğin ya da çocuğun içerisinde bulunduğu sosyal ortam ve bu ortamdan aldığı kültürel
mesajlar, sıklıkla fark edilmeyen şekillerde ruha işler ve onu içerdikleri bu mesajlar doğrultusunda
şekillendirir (Lear J. , 2006: 26). Dolayısıyla Platon, eğitim sürecinde eğitim ortamlarının ideal devletin
amaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerektiğinin altını çizmekte ve bu alanda belirli kısıtlamalara
gidilmesi gerektiğini belirtmektedir.
İlk olarak, Platon'un fiziksel çevrede yaptığı kısıtlamaları ele alalım. Platon, koruyucu sınıfa
uygulanan eğitimde istenen hedefe ulaşmak için yani koruyucu sınıfın kendi halkına karşı şefkatli ve
korumacı, düşmana karşı saldırgan ve haşin olması (Platon, 1999: 376c) için eğitim ortamlarının fiziksel
olarak da düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Buna göre, koruyucular arasında kadın ve çocuk
ortaklığı olacak şekilde bir düzenleme yapılacaktır. Dolayısıyla koruyucuların yaşadıkları, yemek
yedikleri yerler hep ortak olacaktır. Böylece herkes birbirini eş, anne, baba, evlat bilecek ve toplumda
sevgi bağı güçlenecektir (Arslan, 2006: 412-413). Bunun sonucunda da koruyucu sınıf için arzulanan
kendi halkına karşı korumacı ve şefkatli olma tutumu bu sınıfa kazandırılacaktır. Bunun yanında
yiyeceklere de dikkat edilmek durumundadır. Platon, koruyucu sınıfın düşmana karşı saldırgan ve haşin
olmasını sağlayacak beden kuvvetinin kazanılması için, bu sınıfın yiyeceklerinin de düzenlenmesi
gerektiğini, bu nedenle de onların fiziksel gücüne zarar verecek baharatlı, yağlı ve tatlı yiyeceklerden
uzak durmalarının sağlanması gerektiğini düşünmektedir (Arslan, 2006: 413).
Platon koruyucu sınıfın eğitiminde fiziksel çevrenin düzenlenmesinden sonra eğitim
müfredatında bazı düzenlemelere gitmektedir.
Platon, beden eğitiminin yöntemi konusunda o zamana kadar Antik Yunan'da uygulanan beden
eğitimi müfredatından memnundur (Öztürk, 2004: 100). Bu nedenle ideal toplumda verilecek olan
Page 9
eğitimde daha çok müzik eğitimi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Platon şiirden sahne sanatlarına, resimden
heykele kadar bütün sanatları müzik eğitimi içerisinde mütalaa etmektedir. Bu açıdan Platon devletinde
müzik eğitimi aslında sanat eğitimi anlamına gelmektedir. Fakat Antik Yunan'da kendi zamanında cari
olan müzik eğitimi, Platon'un ideal devletinin amaçları açısından bazı sakıncaları içermektedir. Bu
nedenle Platon, ideal devletinde verilmesi gereken müzik eğitiminin içeriğinde bazı değişikliklere
gitmektedir. Bu değişiklikler, bugün eğitimde sansür olarak nitelendirebileceğimiz türden değişikliklerdir.
Platon'un eğitimdeki sansürle amacı, eğitime tabi tutulan sınıfın yanlış yönlendirilmesinin önüne geçmek
ve koruyucu sınıfın ihtiyaç duyduğu ruhsal özellikleri kazanmasını sağlamaktır.
Platon, sansüre şiir, masal, hikaye, efsane gibi sözlü sanatlarla başlamaktadır. Sözlü sanatlara
verdiği bu öncelik, kendi döneminde cari olan gelenekle ilgilidir. O, yazılı gelenekten çok sözlü geleneğin
eğitimde geçerli olduğu bir ortamda yaşamıştır. Platon, sözlü geleneğin sahip olduğu söz, ölçü ve ritim
yapısının mesajı daha etkili ve kalıcı bir şekilde aktardığını ve sözlü sanatların barındırdıkları mesajların
farkında olmadan insan ruhunu şekillendirdiğini fark etmiştir (Brown, 1972: 673). Platon özellikle
çocuklara hitap eden sözlü sanatlarda azami özenin gösterilmesi gerektiğini, zira onların ruhlarının daha
kolay şekillendirdiğini düşünmektedir (Asmis, 2006: 347). Platon, yetişkin birinin hayatının perde
arkasında çocuklukta duyduğu sözlü sanatların etkisinin olduğunu ifade etmektedir. Bu konuyla ilgili
şöyle söylemektedir:"... Çocuk gizliyi açığı ayırt edemez. Çocukken duyduklarımız da akıldan çıkmaz,
aklımızda öyle kalır. İşte bunun için, çocukların ilk duydukları sözlerin, iyilik yolunu gösterecek güzel
masallar olmasına çok önem vermeliyiz."(Platon, 1999, s. 378e)Devlet'te örneğini verdiği
Kephalos(Platon, 1999, s. 330b vd),hayatının ilk dönemlerinde duyduğu Hades ve ölüm üzerine anlatılan
hikayeleri başta umursamadığını; fakat yaşlandıkça, başta duyduğu bu hikayelerin gerçek olma
ihtimalinin onu endişelendirdiğini anlatmaktadır. Platon burada, sözlü sanatların insan ruhunu kişinin
farkında olmadan etkilediği ve şekillendirdiği hususuna dikkat çekmektedir. Buna göre küçük bir çocuk
Achilles'in kahramanlık hikayesini, henüz bu hikayelerin arka planında yatan düşünceleri anlayamayacağı
bir yaşta duyduğunda, oyunlarında kendisini Achilles ile özdeşleştirecektir. Bu durum oyunlarında tekrar
ettikçe ruhu farkında olmadan Achillesşecektir. Bu aşamadan sonra çocuk Platon'a göre dünyaya
Achilles'in bakış açısından bakacaktır. Daha sonra büyüyüp de çocukluğunda duyduğu hikayelerin perde
arkasında yatan gerçek fikirleri öğrendiğinde her şey için çok geç olacaktır. O, bu aşamadan sonra
Achilles'in sadece bir hikaye kahramanı olduğunu bilecek ancak o hikayelerde anlatılan fikirler onun
ruhuna işlenmiş olacaktır. Bu süreç tıpkı rüyaya benzemektedir (Lear J. , 2006: 30). Rüyalarımızın da ruh
dünyamızı şekillendiren derin anlamları vardır. Rüyalarımızın ruhumuzu etkileyen gücü, uyanık
olduğumuzu düşünmemizden değil, uyanık olmakla uyur olmak arasındaki farkı ayırt edebilme yetimizin
geçici olarak ortadan kalkmasından ileri gelmektedir (Platon, 1999: 476c).
Bu nedenle Platon, ideal devlette sözlü edebiyata sınırlamalar getirmektedir. Fakat burada dikkat
edilmesi gereken bir husus da şudur ki, Platon söz sanatlarını yasaklamamaktadır. O, söz sanatlarının ruhu
şekillendirmedeki gücünden mahrum olmaktansa, bu gücü amaçlar doğrultusunda kullanma taraftarıdır
(Partee, 1970: 211). Çünkü söz sanatları, ideal devlette, koruyucular sınıfının toplum için merhametli ve
doğru davranışlar kazanmasını sağlamaktadır. Bu eğitim sadece genç koruyucuların iyi lezzetleri
geliştirmesini değil, ayrıca iyiyi ve güzeli de sevmelerini sağlamayı amaçlamaktadır (Lear G. R., 2006:
104). Bu bakımdan, ideal devletteki söz sanatlarının içeriklerini ve şairleri ideal devletin amaçları
doğrultusunda kullanmayı amaçlamaktadır. Platon açık bir şekilde şairlerin yazacakları şiirlerin
içeriklerine müdahale edilmesi taraftarıdır(Platon, 1999: 378d). Bu konuda Platon'un tavrı son derece açık
ve nettir: "... Tanrılar sözde de, şarkıda da, sahnede de nasıllarsa öyle anlatılmalı."(Platon, 1999: 379a).
Platon, koruyucuların Tanrılara saygılı olmaları isteniyorsa, eğitimde Tanrıları kötü, yalancı, zalim, hain
gösteren anlatılara şiirlerin, masalların ya da hikayelerin herhangi birinde yer verilmemesi gerektiğini
Page 10
ifade etmektedir(Platon, 1999: 379b). Yine eğer Platon'a göre koruyucular ölümden korkmayan, yiğit
kişiler olarak yetiştirileceklerse, bu durumda ölümden en az korkmalarını sağlayacak sözlerin söylenmesi
gerektiğini belirtmektedir. Aksi takdirde, Platon'a göre zihni Hades'in kötü sahneleriyle, çekilen azaplar
ve ıstıraplarla şekillenmiş bir koruyucunun ölümden korkmaması imkansızdır (Platon, 1999: 386a).
Platon sözlü sanatlardan sonra tragedya, komedi gibi sahne sanatlarına da bir takım sınırlamalar
getirmektedir. Sahne sanatları Platon'un eğitim sisteminde entelektüel gelişim açısından oldukça
önemlidir. Platon'a göre sahne sanatları, her ne kadar insanı epistemeye ulaştırmıyorsa da, onu epistemeye
ulaştıracak olan zihne somut örnekler sunmaktadır. Sahne sanatlarının sunduğu bu modeller, iyinin ve
kötünün cisimleşmiş hali olarak insan zihninde canlanmaktadır. Fakat bunu yaparken, ruhumuzun daha az
bilişsel özellik taşıyan yönüne hitap etmektedir (Scolnicov, 1998: 113). Platon için sahne sanatlarının
taşıdığı en önemli tehlike taklide dayalı bir sanat olmasıdır. Bu sanatların taklide olan vurgusu, Platon'un
ideal devletinin temel ilkesi olan ve adalet erdemini yansıtan herkesin tek bir işi yani kendi işini yapması
gerektiğini ifade eden ilkesini tehlikeye düşürmektedir. Bu konuda şöyle demektedir: " Koruyucular
başka hiçbir işin taklidini bile yapmayacaklardır. Yaparlarsa bu taklit, kendi işlerinin gerektirdiği ve
çocukluklarından beri özenilecek yiğitlik, bilgelik, dini bütünlük gibi erdemlerin taklidi olmalıdır.
Bunların dışında hiçbir kötü işi ne yapsınlar ne de taklit etsinler. Çünkü taklit ettikleri şeye alışırlar. Bu
alışkanlık da bedeni, konuşmayı, görüşleri değiştiren ikinci bir tabiat olur."(Platon, 1999: 395a). İnsanda
ikinci bir tabiat oluşumuna yol açan sahne sanatları Platon'un ideal devletinde, Tanrılarla boy ölçüşen
kahramanları, göz yaşı döken kadınları, hasta, aşık ya da doğum yapan kadınları kısacası koruyucu sınıfın
sahip olması gereken erdemlere muhalefet eden davranışları öven kahramanları barındıran sahne
sanatlarına yer yoktur. Bunları canlandıran ve şiirlerine konu edinen şair ve sanatçılar yasaklı
olduklarından ideal devlette kendilerine yer bulamayacaklardır (Platon, 1999: 398b).
Platon, sahne sanatlarından sonra müzik eğitiminde de kısıtlamalara gitmektedir. Platon müzik
eğitimini eğitimlerin en iyisi olarak nitelendirmektedir. Çünkü müzik sayesinde çocuklar ilk
eğitimlerinden itibaren güzeli sevmeye, güzele benzemeye, onunla bir olmaya, kaynaşmaya çalışmaktadır
(Platon, 1999: 402b). Ona göre müzik eğitimini bu kadar etkili yapan şey, ritim ve makamlar kadar başka
hiçbir şeyin insanın ruhuna işleyememesidir. Ona göre müzik eğitimi amacına uygun şekilde yapıldığı
takdirde, insanı yüceltir ve özünü güzelleştirir. Müzik insana iyi ile kötü arasındaki ayrımı yapmayı
sağlayarak ruh gelişimine yardım eder (Asmis, 2006: 347). Ancak Platon amacına uygun yapıldığı
takdirde eğitim için en etkili araç konumuna yükselen müziğin, kontrol edilmediği takdirde aynı oranda
yıkıcı sonuçlara neden olacağını ifade etmektedir. Buna göre eğer müzik eğitiminde genel ilkelere azami
dikkat gösterilmezse, bu müziğe maruz kalan koruyucular kötü yiyeceklerle beslenenler gibi
yetişeceklerdir. Her gün farkında olmadan zehirli yiyecekleri azar azar yiyen biri gibi, kötülük içlerine
yerleşecektir(Platon, 1999: 402b).
İnsan ruhunu şekillendirme konusunda müziğin bu etkisinin farkında olan Platon, müzik
alanındaki kısıtlamalara makam ve ritimlerden başlamaktadır. Buna göre uygun müzik, savaşta ya da zor
durumda kalan, yaralanan, yenilen, ölümle karşı karşıya kalan ve her türlü mutsuzluk içerisinde kaderine
kafa tutabilen koruyucunun yiğitlik erdemine uygun olmalıdır. Koruyucuları sarhoş, gevşek, tembel
yapacak müzik, makam ve ritimlere ideal toplum içerisinde yer yoktur(Platon, 1999: 388e). Bu nedenle
Platon biri koruyucunun düşmana göstereceği sertliğe uygun "sert", diğeri ise kendi halkına duyacağı
merhamete uygun "yumuşak" iki makamın ideal devlete yeteceğini belirtmektedir. Bunun Platon
açısından ideal devlete bir yararı da birçok makam için gerekli olan çok çeşitli müzik aletlerine duyulan
ihtiyacın ortadan kalkmasıdır(Platon, 1999: 400a).
Page 11
Platon söz sanatları, sahne sanatları ve müzikle ilgili düzenlemelerden sonra eğitimin ikinci
aşamasına geçmekte ve müfradatın diğer ayağını oluşturan matemetik eğitimini incelemeye
başlamaktadır. Bununla birlikte eğitimde ikinci aşamaya geçiş, bu aşamada eğitime muhatap olacak
kesimin değişmesi anlamına gelmektedir. Buna göre Platon, koruyucu sınıfı içerisinden en iyileri eğitimin
ikinci aşamasına geçirmektedir(Platon, 1999: 412c). Bu aşamada artık eğitimin yeni bir hedefi ortaya
konulmaktadır. Birinci aşamada eğitimin amacı, koruyucuların görevlerini en iyi şekilde yerine
getirmelerini sağlayacak formasyonun kazandırılmasıyken, bu aşamada eğitimin amacı, epistemeye
ulaşarak devleti yönetecek seviyeye yani filozofluk seviyesine ulaşmaktır. Eğitim sürecinde bu tarz bir
seçimin ideal devletin olmazsa olmaz şartı olduğunu söyleyen Platon, devletin başına filozoflar gelmediği
sürece toplumun başının dertten kurtulmayacağını ve ideal toplumun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini
iddia etmektedir(Platon, 1999: 501e). Çünkü Platon için filozofun devletin başına geçmesi iktidar gücüyle
akıl gücünün birleşmesi anlamına gelmektedir(Platon, 1999: 473d). Platon’un filozofa yüklediği birinci
görevin temelinde filozofun bilgeliğine yapılan vurgu vardır. Çünkü Platon'un ideal devletinde filozof
aklı temsil etmektedir. Bir diğer ifadeyle bu devlet içerisinde filozof aklın ete kemiğe bürünmüş halidir.
Bu nedenle devletin başındaki filozofa itaat etmek Platon'a göre akla itaat etmek anlamına gelmektedir
(Scolnicov, 1998: 108). Platon, en az sayıda yurttaşın yöneticiler sınıfında yer aldığını belirtmektedir.
Bunun nedeni Platon'a göre bu sınıfta yer almayı sağlayacak filozofça yaratılış ve erdemlere sahip
yurttaşların kolay kolay bulunamamasıdır (Platon, 1999: 503b).Platon, ideal devlet içerisinde filozofa iki
görev vermiştir: (1) Kanunları ve kurumları koruyarak, toplumsal adaleti yani tüm sınıfların kendi işlerini
en iyi şekilde yapmalarını sağlamak (Platon, 1999: 484c)(2) İdeal devletin vatandaşlarının, devletin
ilkeleri doğrultusunda eğitilmesini sağlamak (Platon, 1999: 521c;543a). Platon'un tüm bu açıklamalarının
ulaştığı son nokta, ideal devletteki her vatandaşın gerçeğin bilgisine yani epistemeye ulaşıp, filozof
olamayacağıdır. Bu bakımdan Platon, ideal devletindeki filozoflara kutsiyet atfederek, toplumun gözünde
onları "seçilmişler" olarak resmetmektedir (Takala, 1998: 791).
Tekrar Platon'un eğitim sisteminin ikinci aşamasının temelini oluşturan matematik eğitimine
dönecek olursak, o, matematik müfredatının ilk ilminin 1,2,3'ün bilgisi yani sayılar bilgisi olan aritmetik
olduğunu belirtmektedir(Platon, 1999: 522a). Aritmetikle Platon filozofların, sayıların özüne vakıf
olacaklarını bunları savaş alanlarında uygulayacaklarını ve bunun yanında bu ilmin idealara yani
gerçekliğin bilgisi olan epistemeye ulaşma noktasında filozoflara yardımcı olacağını ifade
etmektedir(Platon, 1999: 525c).Platon'un eğitim sisteminde aritmetikten sonra geometri gelmektedir.
Platon'a göre geometri, idealarla ilgilidir. Bu nedenle bu ilmin konusu değişime tabi olmayan, her zaman
varolan idealardır. Platon geometriye ayrı bir önem vermektedir. Bu konuda "geometri bilenle bilmeyen
arasında uçurum vardır"(Platon, 1999: 527a) demektedir. Atina'da kurduğu "Akademi"nin kapısında
"geometri bilmeyen buraya girmesin" yazdığı rivayet edilmektedir ki (Arslan, 2006: 181) bu durum onun
için geometrinin ne kadar önemli olduğunun bir işaretidir. Geometriden sonra, nesnelerin üçüncü
boyutunu inceleyen, Platon'un "üç boyutlulular geometrisi" dediği, bizim katılar geometrisi (Solid
Geometry) olarak isimlendirebileceğimiz ilim gelmektedir(Platon, 1999: 528e). Katılar geometrisinden
sonra iseastronomi gelmektedir. Bu ilim filozofa, aylar, mevsimler ve gökyüzü hakkında bilgi
vermektedir. Platon'a göre filozof bu ilmi bilmek zorundadır, çünkü çiftçilerin, komutanların bilmek
zorunda olduğu bir ilmi, onların yöneticisi olacak olan filozof zorunlu olarak bilmek
durumundadır(Platon, 1999: 527c).
Platon matematik ilminin tepesine diyalektik ilmini yerleştirir. Bu konuda o, "diyalektik
bilimlerin doruğu, tacıdır"(Platon, 1999: 535a) demektedir. Diyalektik onun eğitim sisteminde aynı
zamanda bir yöntem olarak da iş görmektedir. Platon'un diyalektiğe en üstün payeyi vermesi, bu ilmin
hangi konu olursa olsun her şeyin özünü sistemli bir şekilde kavramayı amaçlamasından
Page 12
kaynaklanmaktadır. Ona göre diğer ilimler ideaların bir yanını kavrarken, diyalektik tüm yönlerini kavrar.
Diğer ilimlerin bu tek taraflı yaklaşımlarını Platon, bir düşe benzeterek, bunların bir takım varsayımlara
dayandığını ve kanıtlanamadıkları için de idealara nüfuz edemediğini belirtmektedir. Dolayısıyla Platon,
bilinmeyen bir şeyin ilke olarak kabul edilmesi durumunda, bu ilkeden çıkarılacak olan sonuçların ve
yargıların bilinmeyenlerle dolu olacağını, bunların ne kadar düzene sokulsalar da tam bir bilime
varamayacaklarını iddia etmektedir. Bunun tersine diyalektik bir metot olarak, varsayımları birer birer
ortadan kaldırarak, gerçekliğin kendisine ulaşmaktadır. Bu yönüyle Platon'a göre sadece diyalektik
idealara nüfuz edebilmektedir(Platon, 1999: 533b-e). Bu nedenle Platon'un sisteminde filozof şeylerin
kendilerini görebilmekte ve ancak bu sayede mağaradan çıkıp, gölge varlık ile gerçek varlığın ayırdına
varabilmektedir (Furfey, 1942: 76). Fakat Platon burada bir noktanın altını çizmektedir. Ona göre
diyalektik onun formasyonunda bahsettiği diğer ilimler alınmadan uygulanırsa yıkıcı sonuçlar ortaya
çıkaracaktır. Bir başka ifadeyle, entelektüel zihin yapıları yanlış düzenlenmiş kişiler, yanlış fikirlerden
hareket ederek diyalektiği uygularlarsa yanlış bir ruh yapısına ve yanlış sonuçlara
ulaşacaklardır(Scolnicov, 1998: 106).
Sonuç
Platon insanın gerçek mutluluğa ulaşmasının ancak belirli niteliklere sahip ideal bir toplumda
mümkün olduğunu ifade etmektedir. Ona göre insanı mutlu edecek bu toplum tek bir insan gibi olmalı,
tüm unsurlarıyla bir bütün oluşturmalıdır. Devleti oluşturan farklı unsurların birliğini insan ruhuyla
özdeşleştiren Platon, ruhun üç bölümüyle devleti oluşturan üç sınıf arasında bir benzerlik kurmaktadır.
Buna göre üreticiler, koruyucular ve yöneticilerden oluşan toplumda yöneticiler sınıfı filozoflardan
oluşmalıdır. İdeal devleti yönetmek gibi temel bir görevi haiz olan filozoflar, bu görevlerine uygun
şekilde eğitilmelidirler. Platon, filozoflar için iki aşamalı bir eğitimi öngörmektedir. Bu eğitimin ilk
aşamasını beden eğitimi ve müzik eğitimi oluşturmaktadır ki Platon filozofların bu eğitimi koruyucularla
birlikte almaları gerektiğini ifade etmektedir. Daha sonra ise koruyucular sınıfının en iyileri arasından
seçilecek olan yönetici sınıf, ileri düzey eğitimde matematik eğitimi alacaklardır. Platon, ilk aşaması
beden eğitimi ve müzik eğitiminden, ikinci aşaması ise matematik eğitiminden oluşan bu süreç için dört
temel ilke belirlemiştir. Bu ilkelerden birincisi eğitimi, ideaların yani gerçeğin gölgesini ifade eden
doxadan, gerçeğin bizatihi kendi bilgisini ifade eden epistemeye ulaşmayı amaçlayan bir süreç olarak ele
almaktadır. İkinci ilke, ideal toplumda eğitilecek toplumsal sınıfların belirli bir ontolojik hazırbulunuşluğa
sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Toplumun belirli bir kesimini hedef alan bu eğitimin
içeriğinin ideal toplumun amaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerektiğini belirten ilke de üçüncü bir
ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazımızda ele aldığımız son ilke ise ideal toplumda verilecek eğitimin
içeriğiyle birlikte ortamların da amaçlar doğrultusunda düzenlenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Page 13
Kaynakça
Arslan, A. (2006). İlk Çağ Felsefe Tarihi II. Cild. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Asmis, E. (2006). Plato on Poetic Creativity. R. Kraut içinde, The Cambridge Companion to
Plato. London: Cambridge University Press.
Bayram, S. (2013). Platon’un Devlet Diyaloğu Çerçevesinde İlk Eğitimci Filozof Problemi.
Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.
Blössner, N. (2007). The City-Soul Analogy. G. Ferrari içinde, The Cambridge Companion to
Plato's Republic (G. Ferrari, Çev.). London: Cambrdige University Press.
Brown, J. (1972, Temmuz). Plato's Republic as an Early Study of Media Bias and a Charter for
Prosaic Education. American Anthropologist, 3(74), 672-675.
Cevizci, A. (2010). Felsefe Tarihi. İstanbul: Say.
Furfey, P. H. (1942). The Lesson of Plato's Republic. The American Catholic Sociological Review,
2(3), 72-79.
Lear, G. R. (2006). Plato on Learning to Love Beauty. G. Santas içinde, The Blackweel Guides to
Plato's REpublic. London: Blackwell Publishing.
Lear, J. (2006). Allegory and Myth in Plato's Republic. G. Santas içinde, The Blackwell Guide to
Plato's Republic. London: Blackwell Publishing.
Lorenz, H. (2006). The Analysis of the Soul in Plato's Republic. G. Santas içinde, The Blackwell
Guides to Plato's Republic. London: Blackwell Publishing.
Öztürk, F. (2004). Ütopyalar ve Eğitim Sorunsalı. Eğitim Bilimleri ve Uygulama Dergisi, 89-114.
Partee, M. H. (1970). Plato's Banishment of Poetry. The Journal of Aesthetics and Art Criticism,
2(29), 209-222.
Platon. (1999). Devlet. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
Scolnicov, S. (1998). Plato's Metaphysics of Education. London: Routledge Press.
Takala, T. (1998). Plato on Leadership. Journal of Bus,ness Ethics, 7(17), 785-798.