Page 1
1
Sosyoloji ve Kur’an’ın Ortak İlgi Alanı:
Toplumsal Değişim ve Çöküş Yasaları1
(Murat KAYACAN)2
The Common Interest of Sociology and Quran: The Theories of Social Change and
Corruption
Citation/©: Kayacan, Murat, (2012). The Common Interest of Sociology and Quran:
The Theories of Social Change and Corruption, Milel ve Nihal, 9 (3), 75-99.
Abstract: If the aim of sociology is to evaluate the factors influencing the society, we
can say that it is impossible for it to disregard the Quran in the case of studying
Muslim societies. Like sociology, the Quran underlines the social change. In this
paper, in addition to the sociology of Islam, we will study the sociology of the Quran.
Then, we’ will concentrate on those verses which we think they are related to the
issues of “social change and corruption” in sociology.
Key Words: Sociology, the Quran, social change, corruption.
Atıf/©: Kayacan, Murat, (2012). Sosyoloji ve Kur’an’ın Ortak İlgi Alanı: Toplumsal
Değişim ve Çöküş Yasaları, Milel ve Nihal, 9 (3), 75-99.
Öz: Sosyolojinin hedefi toplumu etkileyen faktörleri ele almaksa, onun Müslüman
toplumu incelemeyi gündemine aldığında Kur'an’a kayıtsız kalması düşünülemez.
Sosyoloji de Kur'an da toplumsal değişim ve çöküş üzerinde durmaktadır. Bu
araştırmada, İslam sosyolojisi vb. Kavramlaştırmalara ek olarak Kur'an sosyolojisi vb.
Terkiplere yüklenen anlamları ortaya koyacağız. Ardından da sosyolojideki “toplumsal
değişim ve çöküş”e tekabül ettiğini düşündüğümüz ayetler üzerinde duracağız.
Anahtar Kelimeler: Sosyoloji, Kur’an, toplumsal değişim, çöküş.
Giriş
Sosyoloji ile Kur’an iki farklı zemine sahiptir. İlki ilmî bir disiplin olarak
ağırlıklı bir şekilde toplumu etkileyen unsurları; ikincisi ise Allah
tarafından insanlara doğru yolu gösterici (Bakara, 2/2) ve bu dünyada da
ahrette de insanların mutluluğunu sağlayan emirleri, yasakları ve öğütleri
içermektedir. İkisi arasındaki bu farka rağmen, aralarında ortak konuların
olduğu da inkâr edilemez. Bu araştırmada; zaman bakımından bir insanın 1 Murat Kayacan, "Sosyoloji ve Kur’an’ın Ortak İlgi Alanı: Toplumsal Değişim ve Çöküş
Yasaları", Milel ve Nihal Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 3, 2012, s. 75-79. 2 Yard. Doç. Dr. Muş Alparslan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Öğretim Üyesi,
[[email protected] ]
Page 2
2
ömrü boyunca gözleyebileceği daha kısa süreli ve mekân bakımından da
daha sınırlı bir coğrafi alanda ortaya çıkan değişmeleri ifade eden
“toplumsal değişme” (Pazarbaşı, 1996: 225) ele alınacaktır. Bu bağlamda
şu soruların yanıtları ortaya konulacaktır: Sosyolojide toplumsal değişim
ve çöküş nasıl değerlendirilmektedir? İslam/Kur'an ile sosyolojiyi
mezcetmede sorun görmeyenler gerekçelerini nasıl ortaya koymaktadırlar?
Gerek sosyoloji gerekse din açısından toplumsal değişime ve çöküşe dair
ne tür yaklaşımlar söz konusudur? Kur’an toplumsal değişim ve çöküş
konusunu nasıl ve hangi kavramlarla ele almaktadır?
A. Sosyolojik Açıdan Toplumsal Değişim ve Çöküşe Yönelik
Yaklaşımlar
Sosyoloji öncesi toplumsal düşünce tarihinde, “Toplum doğası nedir ve ne
olmalıdır?” sorusu sorulurken, bilimsel sosyolojide “Toplum nasıl
işlemektedir ve bu işleyişi düzenleyen yasalar nelerdir?” sorusu sorulmaya
başlanmıştır (Canatan, 2005: 12). Sosyoloji; toplumun sosyal realitesinin
ve toplumsal olaylar ile değişmelerin bilimsel ve sosyolojik açıdan
incelenmesini gerçekleştirmekte, toplumu bir yapı ve olgu olarak ele
almakta, onun yapısı ile birlikte, orada “hakim olanı destekleyen güçleri”
araştırmaktadır (Günay, 1996: 6). Sosyolojinin modern bir bilime
dönüşmesinde toplumsal ıslahat ve devrim fikirlerinin de etkisi olduğu
kuşkusuzdur ve sosyoloji henüz çocukluk çağındayken toplumsal ıslahat
fikri onu motive eden ve geliştiren önemli bir esin (ilham) kaynağı
olmuştur (Canatan, 2005: 15-16).
Felsefi bir problem olarak ele alındığında, değişim düşüncesini keşfeden ve
“Her şey akıp gider. Aynı nehre iki defa giremezsiniz.” (Popper, 1947, I: 9,
11) diyen Heraklitos’a (M.Ö. 475) kadar götürülen değişme olgusu,
özellikle bir bilimsel disiplin olarak sosyolojinin doğuşunda ve gelişiminde
özel bir önem ve etkiye sahiptir (Çelik, 2003: 117). Kültürel değişme de
denebilecek toplumsal değişimin (Aydın, 2001: 30) dinamikleri her zaman
sosyolojide hususi bir ilginin konusu olmuş (Aktay, 2003) ve “toplumsal
değişim kavramı” modern sosyologlarca ortaya konulmuştur (Günay,
2007: 38). Neredeyse bütün sosyoloji ekolleri, genelde toplumsal değişme,
özelde ise toplumsal çöküşle az veya çok ilgilenmişlerdir (Okumuş, 2003:
Page 3
3
145). Evrimci, diyalektik, döngüsel, çift kutuplu salınma veya dalgalanma
teorileri yahut biyolojik analojiler üzerine temellendirilmiş teoriler ortaya
atılmış olsa da, genel kabul görmüş bir toplumsal değişim teorisi yoktur
(Günay, 2007: 41).
Çöküş konusuyla daha çok, büyük boy değişim modellerinden organizmacı
modeller veya çevrimsel teoriler ya da yükseliş ve düşüş kuramları meşgul
olmuştur. Var olan toplumları, ideal bir devletin çürüyen kopyaları olarak
yorumlayan Platon’un (ö. MÖ 347) teorisinde, çöküşe geçen toplumlar bir
çeşit organizma olup (Popper, 1947, I: 48) onların çöküşlerinin nedeni,
dinden uzaklaşma ve ahlaki çürümedir (Okumuş, 2003: 146). Bugünkü
anlamda en değerli sosyolojik eser olan Mukaddime’nin yazarı İbn
Haldun’a (ö. 1406) (Taplamacıoğlu, 1969: 82) göre, devletin ihtiyarlama
çağı geldiğinde, sınırları küçülmeye başlar. Devletin merkezi ise, Tanrı o
devletin büsbütün yıkılışını takdir ettiği zamana kadar korunur (İbn
Haldun, 1989, I: 412). Onun görüşleriyle ortak noktaları olan Michel de
Montaigne’in (ö. 1592) sosyal ve siyasal yaklaşımlarında da “organizmacı”
bir yaklaşım görülmektedir. Ona göre, “Bedenlerimizin hastalıkları ve
nitelikleri, devletlerde ve hükümetlerde de görülmektedir. Krallıklar ve
cumhuriyetler bizim gibi doğmakta, gelişmekte, parlamakta ve yaşlanıp
ölmektedir (Montaigne’den naklen Okumuş, 2003: 148).
18. yüzyıldan itibaren düşünürler, tarihin sabit yasalara göre işlediği ve
bunun da pekâlâ keşfedilebileceği fikrini ortaya attılar. Sözgelimi,
Giambattista Vico (ö. 1774) bilimin görevinin gerçek olaylardan hareketle
kanunları bulmak olduğunu ileri sürdü (Taplamacıoğlu, 1963: 220). O ve
Jacques Turgot (ö. 1781) gibi düşünürler tarihsel verileri kullanarak
insanlık tarihinin gelişimi hakkında çerçeveler çizmeye başladılar. Daha
sonrakiler tarafından devralınan bu fikirler ve çalışmalarda, insanlık
tarihinin gelişiminde sabit yasalar ve aşamalar tespit edilmekle kalınmadı;
bu gelişim sürecinde ileriye dönük bir yön olduğu düşüncesi de zihinlere
yerleştirildi. Tarih felsefesindeki bu gelişme, doğrudan sosyolojiyi de
etkilemiştir. Bundan sonra sosyal olaylarda fizik biliminin metotları
uygulanarak tarihin belirli yasalara göre işlediği ve bu işleyişin aynı
zamanda ileriye dönük bir gelişme olduğu fikri de sıkça işlenmiştir
(Canatan, 2005: 14). Sözgelimi, Auguste Comte (ö. 1857) sosyolojiye
Page 4
4
sosyal fizik adını vermeyi düşünmüştür. Ona göre sosyologlar gözlem,
deney ve karşılaştırma ile insan hayatı ve toplumla ilgili temel kanunları
bulabileceklerdir (Furseth ve Repstad, 2006: 200). Toplumların bir kanunu
vardır. Toplum tabiat düzeni içindedir ve bu nedenle sosyolojinin fizik gibi
bir bilim olması gerekir (Taplamacıoğlu, 1969: 94).
Osmanlı’nın en buhranlı günlerinde yaşamış olan ve İbn Haldun’un -
yukarıda kısmen söz ettiğimiz- çöküşle ilgili birçok görüşünü paylaşan
Cevdet Paşa (ö. 1895), organik bir yaklaşımla toplumların doğduğunu,
büyüdüğünü, geliştiğini, durakladığını ve öldüğünü söylemektedir
(Okumuş, 2003: 150). Toynbee’nin düşüncesinde, tarihte bazı istisnalar
dışında yok edilmiş medeniyetler bulunmayıp, tersine genelde
medeniyetler kendi kendilerine yani kendi iradelerinden kaynaklanan iç
nedenlerle yok olmuşlardır (J. Evola’dan naklen Okumuş, 2003: 152).
Başka bir ifadeyle medeniyetler, cinayete kurban giderek değil, intihar
ederek ortadan kalkarlar. (P. A. Sorokin’den naklen Okumuş, 2003: 152).
Toplumsal değişmenin lineer bir çizgi boyunca ilerlediğini savunan,
enerjilerini tarihsel evrim ya da ilerlemenin sürekli doğrusal yönelim ve
eğilimlerini bulma çabasında yoğunlaştıran ve Nicolaus Kopernikus (ö.
1543) öncesi anlayışa sahip olan 19. yüzyıl sosyolojisinden farklı olarak,
yirminci yüzyıl sosyolojisi toplumsal süreçlerin akışındaki tekrarlanan
ritimleri, salınmaları, çevrimleri ve süreklilikleri inceleme konusu
edinmiştir (Okumuş, 2003: 159).
Sanayileşme ve kentleşme gibi büyük toplumsal dönüşümlere eşlik eden
sosyo-kültürel değişmeler, değişim kavramına hem bir tarihsel arka plan,
hem de belli değer yargılarının yüklenmesine imkân sağlamıştır. Nitekim
klasik sosyoloji literatürü; değişme olgusuna, “gelişme” ve “ilerleme” gibi
özellikle Batı merkezli bir tarihi sürecin anlam haritasına uygun bir
yaklaşımın örneklerini içermektedir (Çelik, 2003: 117).
Serbest kültür değişmesinin dışında bir de mecburi veya empoze kültür
değişmesi vardır ki bu da iktidara sahip, nüfuzlu bir kesimin yabancı bir
kültürü veya bunun belli bazı unsurlarını çoğunluğun isteği dışında kendi
toplumuna zorla kabul ettirmeye çalıştığında gerçekleşir (Mümtaz
Page 5
5
Turhan’dan naklen Çelik, 2003: 125). Kur’an’da anlatılan Firavunun
İsrailoğullarını köleleştirici muamelesi (Şuara, 26/22) ya da yakın tarihten
örnek verecek olursak Kemalizm’in Türkiye toplumunu seçim hakkı
olmaksızın dönüştürmesi mecburi kültür değişmesine iyi birer örnektir.
B. İslam’ın/Kur'an’ın Sosyoloji ile Mezci Mümkün mü?
İslam sosyolojisi ilk bakışta basit gibi görünmekteyse de bu ifade değişik
yerlerde değişik anlamlar taşımaktadır ve onun İslami sosyoloji ya da
İslamcı sosyoloji vb. varyantları da vardır (Toker, 2009: 91). İslam ile
sosyolojiyi mezceden yaklaşıma göre, nasıl Batı’nın geleneksel sosyolojiye
kalkınma ve ilerlemenin aracı olarak baktıysa, İslami sosyoloji de “bilginin
İslamileştirilmesi” (Faruki, 1995) bağlamında halkı İslamlaştırmanın bir
aracı olabilir. Postmodernizmde gerçeğin yoruma tabi olacağı yaklaşımının
yerini, İslami sosyolojide yorumun tabi olacağı bir gerçeklik alacaktır
(Sarıbay, 1994: 123, 129). Sosyolojinin açıkça önem verdiği konulardan
birisi onun, sosyolojik kanunlara veya bu kanunların yerini tutan genel
hükümlere ulaşmak istemesidir. Bu ise ancak analizci, gözlemci ve
karşılaştırmacı bir araştırmanın neticesinde hasıl olur. Bu, İslam sosyolojisi
için yeni bir hedef değildir. Sözgelimi, İbn Haldun sosyolojik
araştırmalarında birçok genel kurala ve hükme ulaşmıştır. Onun sosyal
hayatın gelişim aşamaları ve devletin oluşumundaki merhalelerle ilgili
bulduğu kanunlar onun bulgularına örnektir (Haşşab, 2010: 68). Batılı
sosyolojinin “pozitif” ruhunu reddeden İslami sosyoloji, değer-bağımlı bir
girişim olduğu için bu değerlerin ana kaynağı olarak da Kur’an’ı
görmektedir. Çünkü ümmet halinde yaşamayı Kur’an’a olan inanç
mümkün kıldığı gibi, ümmet olarak kolektif hayat da anlamını yine
Kur’an’dan almaktadır (Sarıbay, 1994: 128; Bayyiğit, 2003: 20).
Modernizmde gerçeğin yoruma tabi olacağı yaklaşımının yerini, İslami
sosyolojide yorumun tabi olacağı bir gerçeklik alacaktır (Sarıbay, 1994:
123, 129). Sosyolojinin açıkça önem verdiği konulardan birisi onun,
sosyolojik kanunlara veya bu kanunların yerini tutan genel hükümlere
ulaşmak istemesidir. Bu ise ancak analizci, gözlemci ve karşılaştırmacı bir
araştırmanın neticesinde hasıl olur. Bu, İslam sosyolojisi için yeni bir hedef
değildir. Sözgelimi, İbn Haldun sosyolojik araştırmalarında birçok genel
Page 6
6
kurala ve hükme ulaşmıştır. Onun sosyal hayatın gelişim aşamaları ve
devletin oluşumundaki merhalelerle ilgili bulduğu kanunlar onun
bulgularına örnektir (Haşşab, 2010: 68). Batılı sosyolojinin “pozitif”
ruhunu reddeden İslami sosyoloji, değer-bağımlı bir girişim olduğu için bu
değerlerin ana kaynağı olarak da Kur’an’ı görmektedir. Çünkü ümmet
halinde yaşamayı Kur’an’a olan inanç mümkün kıldığı gibi, ümmet olarak
kolektif hayat da anlamını yine Kur’an’dan almaktadır (Sarıbay, 1994:
128; Bayyiğit, 2003: 20).
Allah bazı ayetlerde kanunlarını açıkça göstermiştir. Bazen de sebebi bir
ayette ama o sebebin sonucunu da diğer bir ayette göstermiştir. O geçmiş
toplumların haberlerini belirtirken genellikle sünnetini zımnen
göstermiştir. Onların birbirlerine benzeyen hallerinden ve akıbetlerinden
Allah’ın toplumlar hakkındaki ilahi kanunlarını yani sünnetlerini çıkarmak
mümkündür. Ve keza şerî emir ve yasaklarda gözetilen hikmetleri
düşünerek birtakım sebep sonuç ilişkileri de bulunabilir. Bütün bunlardan
yola çıkarak,“ sosyolojinin kanunları” denebilecek ve benzeri bütün
olaylara teşmil edilebilecek kurallar belirlenebilir. Fakat yapılabileceği
söylenen bu şeylerin çok kolay olduğunu söylemek imkân dâhilinde
değildir (Cebeci, 1987: 10).
İslam din sosyolojisi terkibini (sociology of religion based on Islam)
kullanan Ali Şeriati’ye (ö. 1977) göre yapılması gereken; Kur'an’ın belirli
ayetlerini, Hz. Peygamber tarafından kullanılan felsefe ve belli yöntemleri
ya da onun hayatının siyasi, toplumsal, psikolojik ve ahlaki yapısını çağdaş
ilim aracılığıyla çözümlemek değildir. O, Kur’an’ın kozmolojik ayetlerinin
fizik yardımıyla, onun tarihi ve sosyolojik ayetlerinin anlamının ise
sosyoloji ışığında anlaşılabileceği kanaatindedir. Şeriati, Kur’an’dan tarih,
sosyoloji ve beşeri bilimlerle ilgili bir dizi yeni konu tespit eder. Ona göre,
Kur,’an’ın/İslam’ın bizzat kendisi söz konusu fikirlerin kaynağıdır.
Sosyoloji ve tarihin felsefi teorisi ve tasarımı o düşünceleri onun nazarında
netleştirir. Tarih ve sosyolojiyle onların sağlamasını yaptığında da o
fikirlerin tamamen doğru fikirler olduğunu görür (Shariati, 1979: 42, 43).
Şeriati’nin düşünceleri etrafında şekillenen ve çeşitli şekillerde
değerlendirilen farklı bir İslam sosyolojisi türü daha bulunmaktadır. Bu
türün en karakteristik yönü kuramsal içeriklerin dışında taşıdığı aktivist
Page 7
7
eylemci boyuta sahip oluşudur. Bu yüzden o İslamcı sosyoloji şeklinde de
ifade edilmektedir (Toker, 2009: 92).
Kur’an sosyolojisi gibi bir kavramsallaştırmaya gelince, bu terkibi
kullananlara göre, İslami sosyolojinin temel kaynaklarının ilki Kur’an
olmalıdır. Bu anlamda Kur’an sosyolojisi yapılmadan, İslami sosyoloji
çabaları birçok eksiklikleri, yanlış yorumlamaları da beraberinde
getirecektir (Bayyiğit, 2003: 23). Kur’an sosyolojisi bir yandan olumlu bir
yaklaşımın ve derinleşmenin zihni bilinçaltını ortaya çıkarırken, diğer
yandan Kur’an ve sosyoloji gibi iki farklı kelimenin tarihi ve sosyal
bağlamları göz önüne alındığında, problemli bir tartışmaya tekabül
etmektedir (Tekin, 2003: 76). Kur'an sosyolojisi incelemelerinde öncelikle
yapılması gereken, Kur’anî terminolojinin kendi anlam örgüsü içinde
belirlenmesidir. Bunun için sosyolojimizin İslami ilimlerden (Kur’an
ilimleri başta olmak üzere hadis, tefsir, fıkıh vb.) yararlanması
gerekmektedir (Bayyiğit, 2003: 23). Karaçi Üniversitesinde, Beşaret Ali
tarafından başlatılan Kur’anî sosyoloji dersleri Müslüman ülkelerde
Pakistan da dâhil- kural olmaktan çok bir istisnadır (Ba-Yunus ve Ahmed,
1986: 70).
Allah Kur’an’da sünnetlerini ve hikmetini belirterek Müslümanlara daha
önce bilmedikleri sosyolojinin varlığını ve Kendisinin mahlûkatı üzerinde
sünnetleri olduğunu haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de sosyolojiyle
ilişkili pek çok ayet mevcuttur. Çünkü Kur’an gerek birey gerekse
toplumdan söz etmektedir. Yine o; savaş ve barış, korku ve emniyet, azap
ve refah, tuğyan ve iman açısından toplumu anlatmaktadır. Fertlerden,
ailelerden, cemaatlerden, birliklerden, milletlerden ve ümmetlerden söz
etmektedir (Cebeci, 1987: 6, 7).
Yeni bir metodoloji ve perspektifle yapılacak olan Kur’an sosyolojisi
çalışmaları, bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir. Sosyoloji, bir
toplumu anlama aracı olduğuna göre, o toplumu sağlıklı anlamanın bir
yönü de toplumsal referanslarını, toplumsal hayatın temel dinamiklerini
anlamaktan/bilmekten geçmektedir. O halde Kur’an’ı
anlamaya/açıklamaya ve buradan hareketle İslam toplumlarının ve
sorunlarının anlaşılması/çözümlenmesi ve bilgi üretimi için Kur’an’ı esas
Page 8
8
alan bir sosyolojinin geliştirilmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir
(Bayyiğit, 2003: 24). Yeni bir sosyoloji kurmak bir bidat olarak kabul
edilmemeli fakat Müslümanlar için gecikmiş bir vazife sayılmalıdır.
Kur’an sosyolojisinde daima göz önünde bulundurulması gereken hakikat,
her hadisenin arkasında Allah’ın iradesinin bulunduğu telakkisidir. Çünkü
inananlar her hadiseyi Allah’a bağlamak zorundadır (Cebeci, 1987: 10,
12). Ne var ki, “her hadiseyi O’na bağlamak” eyleminin insan iradesini
önemsizleştiren ya da yok sayan boyutlarda olamayacağının bilinmesi
gerekmektedir.
Kur’an sosyolojisi ya da İslam sosyolojisi terkiplerinden daha genel bir
içeriğe sahip olduğunu söyleyebileceğimiz din sosyolojisinin üzerinde
durması gerekli en önemli noktalardan birisi, yalnızca pratiklerin analizi
değil, dinin temel ilkeleriyle pratikler arasındaki ilgiyi göstermek,
gerektiğinde pratiklerin eleştirisini yapabilmektir (Aydın, 2001: 287–288).
İslam (Kur’an) sosyolojisinin, modern sosyolojiden farklı metodik bir
temeli olacaktır. Yani, modern sosyoloji nasıl teorilerden hareket ediyorsa,
Kur’'an sosyolojisi de nassları esas alacaktır. Bu açıdan, Kur’an esaslarına
dayanan sosyolojiye belki “ilmu’s-süneni’l-ilahiyye” (Allah’ın sünnetleri/
yasaları ilmi) demek mümkün olabilir (Cebeci, 1987: 7; Bayyiğit, 2003:
21).
Kur’an sosyolojisi; Kur’an’ın tanrı, evren, insan, dünya ve ahiret
anlayışlarından yola çıkarak ve konuyu ilgilendiren bütün ayetleri dikkate
alarak toplumları statik ve dinamik bakımlardan ele alıp onların yapısal
vasıflarını ve değişme şartlarını ve ayrıca doğal olaylarla toplumsal
hadiseler arasındaki ilişkiyi araştıran ve bu konularda Allah’ın
sünnetlerini/yasalarını tespite çalışan bir ilimdir (Cebeci, 1987: 8).
Kur’'ani sosyolojinin yöntemi temelde modern sosyolojiden farklı
olacaktır. Öncelikle modern sosyoloji bazı hadise ve fikirler üzerine
kurduğu teorilerden (Sulhi Dönmezer’den naklen, Cebeci, 1987: 8), Kur’an
sosyolojisi ise, Müslüman’ın inanması gereken nasslardan hareket
etmektedir. Çünkü o, tabiri caizse bir “iman sosyolojisi”dir. İkisi
arasındaki farklardan birisi de, sosyal hadiselerle doğal olaylar arasındaki
ilişki açısındandır. Kur’an doğal olaylarla sosyal olaylar arasında sebep
Page 9
9
sonuç ilişkisi olduğunu kabul etmektedir. Sözgelimi doğal afetlerin geliş
nedenlerinden birisi de o toplumun onu gerektiren bir suç işlemesidir
(Cebeci, 1987: 8, 9).
Kur’an’a göre, bütün toplumsal olaylar değişmez kanunlara göre meydana
gelmektedir. İşte Kur’an sosyolojisi, Allah’ın toplumsal olaylardaki
sünnetlerini/kanunlarını bulabilirse; geçmişi, bugünü ve geleceği kuşatan
kanunları da keşfetmiş olacaktır (Cebeci, 1987: 8-9; Bayyiğit, 2003: 22).
C. Din ve Toplumsal Değişim ile Çöküşe Yönelik Yaklaşımlar
Din ile değişme ve özellikle de toplumsal ve kültürel değişme arasında
oldukça sıkı fonksiyonel ilişkiler bulunmaktadır (Günay, 2007: 40). Dinler
toplumsal çözülme sürecinde var olan tahrip edici gelişmelere karşı fıtratın
değişmezliğini ön plana çıkarmaktadırlar. Bununla birlikte ifrat ve tefrit
noktalarında oluşan sapmaları, ilahi vahyin belirlemiş olduğu ilkelere göre
de değiştirmeyi amaçlamaktadırlar (Çelik, 2003: 127). Oryantalistlere göre,
İslam toplumlarını anlamanın yolu, İslam’ı anlamaktan geçmektedir. O,
İslam toplumlarında meydana gelen sosyal, kültürel ve siyasal gelişmeleri
anlamanın bir anahtarıdır (Canatan, 2005: 174).
Bir ahlak sistemi kurmak için sosyolojiden yararlanan Emile Durkheim’e
(ö. 1917) göre (Taplamacıoğlu, 1969: 97), dinin temel fonksiyonu,
toplumda sosyal bütünleşmeyi meydana getirmektir. Ona göre bütün dinler
ancak serbest ve yasak olan davranışlar üzerinde yoğunlaşmaktadır
(Ahmed Haşap’tan naklen Haşşab, 2010: 31). Din; yer aldığı konuma göre
kimi zaman değişim talebinde bulunan, kimi zaman da değişime karşı
direnç kaynağı oluşturabilen farklı yönelimleri içerebilir (Çelik, 2003:
122). Sosyal değişme ile din arasındaki ilişkilerin daha çok, dinin sosyal
hayatla etkileşiminde, tarihi ve toplumsal görüntülerinde gözlenebileceği
bilinen bir durumdur (Çelik, 2003: 118).
İngiliz ilahiyatçı John Milbank’ın aksine, Katolik sosyolog Kieran
Flanagan, sosyoloji ile ilahiyat arasında daha yakın bir ilişki imkânı
öngörmektedir. Bunun sebebi düşünme, kimlik ve anlayış konularının
çağdaş sosyolojide ele alınıyor olmasıdır. İngiliz din sosyologu David
Martin eğer sosyologlar ritüel ve kurumların dini anlamını empati yoluyla
Page 10
10
kavrayamazlarsa, araştırmalarının etkili olamayacağını söyleyerek,
Flagan’ın yaklaşımına katılmaktadır (Furseth ve Repstad, 2006: 204).
Müslüman toplumlarda, sosyal değişmeye ilişkin yapılabilecek analiz ve
açıklamaların gerek referans gerekse sorunun kaynağı olarak, ilahi vahyin
somut bir ifadesi olan Kur’an’da odaklandığı söylenebilir. Kur’an, toplumu
kendine özgü bir var oluşu, sorgulama ve değişim yapma dinamikleri olan
bir varlık gibi değerlendirmektedir. Bu nedenle toplumlar da, sorumluluk
sahibi bireyler gibi büyük ölçüde kendi iradeleri doğrultusunda bir hayat
yaşarlar (Çelik, 2003: 122–123, 134).
Yalnız toplumlar dine sahip çıkmaz, dinler de kendilerini yaşatacak toplum
tipini ortaya koymaya çalışırlar. Kur’an her topluma sistemler (şeriat)
gönderildiğini belirtmektedir: “Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol
belirledik.” (Maide, 5/48). Dinin yeniden inşa ettiği toplumların örnekleri
de az değildir. Dini cemaatler sırf dinin kurduğu toplumlardır (Aydın,
2001: 23, 27).
Kur’an’a göre, nimetleri elde etmenin yolu; doğru bir akideye, güzel
ameller işlemeye ve yüksek ahlak sahibi olmaktır. Nimetlerin elden gidiş
ise; inkâr, yolsuzluk ve kötü ahlakın sonucudur (Zuheylî, h. 1418, X: 38):
“Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe
değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murat etti mi, artık onun geri
çevrilmesine de imkân yoktur. Onlar için Allah'tan başka bir veli de
bulunmaz.” (Rad, 13/11). Yani değişimin en önemli faktörü toplumdur.
Kötüye doğru gidişte sorumluluk topluma aittir. Toplumların değişmesi
kendi iç dinamiklerine, beşeri sorumluluklarına bağlıdır. Eğer Allah’ın
yarattığı bir değişim meydana gelmişse, bu kesinlikle daha önce toplumun
içinde bir değişim oluşturduğuna işaret etmektedir (Said, 1994: 60).
Değişim konusundaki söz konusu yasaların en belirgin olanları nihai
bütünleşme ve ara basamaklardaki denge ve çatışmalardır. Yani belli bir
diyalektik determinizm de vardır. Tanrı ile şeytan, (insanlar arasında) hak
ile batıl bir savaş içindedirler. Kur'an’da “Âdem’in iki oğlu”na (Maide,
5/27-31) dair anlatılan olay bunun tipik örneğidir. Buna göre en açık
yansıma alanı olan toplumlarda çatışma, sırf yöneten-yönetilen, zengin
fakir çelişkisine indirgenemez. Çünkü önemli olan, kavgaya katılan
Page 11
11
tarafların fiziksel varlığı değildir. Belirleyici olan düşünce, yani dindir.
Burada, geniş anlamda din, “toplumsal bir düzenlemedir.” Allah, bu
düzenlemenin toplum geneline göre yapılmasını istemektedir. Şeytani
cephe ise onu, bir azınlığa dayandırmaya uğraşmaktadır. İkisinin
konusunun da din olması dikkat çekicidir. Hz. Musa’nınki de Firavununki
de. Zengin yönetici tabakanın genelde peygamberler cephesine karşı
çıkmaları (sosyal, siyasal, ekonomik ve hukuki çıkarlarının kaybedilmesi
endişesinden kaynaklanan) tabiatları gereği, söz konusu tarihi diyalektiğin
ikinci kutbuna (taraflı çözümlemeye) yatkın olmalarındandır (Aydın, 2001:
263–264).
İslam’da şüphesiz salt ahlaki olanın bir değişmezliği söz konusudur.
Bunların şekillendirdiği toplumsal dünya ise her haliyle değişken bir
dünyadır. Herhangi bir toplumun İslam’ı yaşamak için ortaya koyduğu
norm ve kurumlar öncelikle onun şartlarını yansıtmaktadır. Bunların bir
başka toplum için (İslam adına) bağlayıcılığı yoktur. Değişmenin İslam
toplumlarında sorun olması, tarihi boyutun mutlaklaştırıldığı
durumlardadır (Aydın, 2001: 264). Daha açık bir ifade ile “dinî telakkinin”
“indirilen din”in önüne geçmesi ve üzerinde hakem yapılmasıdır.
İslami sosyal değişimin “dâhili” ve “harici” olmak üzere iki ana yönü
vardır. Dâhili yöneliş, Müslüman ümmet içinde, İslami kurumların
geliştirilmesi ve korunmasına yönelik çabalar aracılığıyla İslami sosyal
değişim yönünde bir girişimdir. Genel olarak davet diye bilinen harici
yöneliş ise, Müslüman olmayan topluluk ve bireylere yöneliktir. Değişik
kesimlerden Müslümanlar bu etkinliklere katılmışlarsa da, sosyologlar
çoğunlukla bu tür eylemlerden uzak kalma tavrı içinde olmuşlardır. Bu
bağlamda Müslüman sosyologların -genel olarak- bu çabalara
katılmadıkları, İslam dünyasındaki bu tür hareketlerin sosyolojik bir
çözümlemesini dahi henüz üretmedikleri söylense de (Ba-Yunus ve
Ahmed, 1986: 96–97), sosyoloji adına olmadığı halde -yapılan
genellemenin dışındaki örnekler olarak- Ebu Hanife (ö. 767), İbni
Teymiyye (ö. 1328), Hasan el-Benna (ö. 1949), Ebu’l A’lâ Mevdudi (ö.
1979) ve Seyyid Kutub (ö. 1966) gibi sayısız âlimin toplumsal değişimin
unsurlarını dikkate alan “sorunları tespit ve çözüm yolları” konusundaki
gayretleri burada belirtilmeyi hak etmektedir.
Page 12
12
D. Kur’an’da Toplumsal Değişim ve Çöküş ile İlgili Kavramlar
İslam ve değişim ilişkisi üzerine olumsuz çerçevede çok şey söylenmiştir.
Bir genel iddiaya göre İslam, toplumsal hayatın tüm alanları için bir
kereliğine ilkeler koymuş ve değişmezliğini vurgulamış, daha sonraki
uygulama da, bu mutlak oluşumu sürdürmeyi tercih etmiştir. İslam dini,
peygamber geleneğinin saflığını da sonuna kadar korumuş ve güya bu
nedenle diğer kültürel ortamlara açılamamıştır. Geleneksel bir kültür ve
otoriter normatif bir sistem içinde İslam toplumu bir farklılaşma ve
değişme sürecine girememiş ve ümmet toplumunu evrensel (normların
egemen olduğu, bir modern topluluğa) dönüştürememiştir (Ahmet
Yücekök’ten naklen Aydın, 2001: 261).
Yukarıdaki “İslam’ı toplumun aleyhine işleyen bir sistem” gibi takdimlerin
aksine; İslam, toplumsal değişimi ve toplumsal devrimi gerçekleştirmeye
bağlı olarak reformist ve statükoyu değiştiren adeta bir devrim hareketi
olmuş ve Arap yarımadasından daha geniş bir alana yaydığı mesajı ile
gerçekleştirdiği etki, toplumu harekete geçiren ve (Arap) İslam devletini
meydana getiren dinamiklere sahip olmuş ve İslam’a art arda giren
toplumlar ona boyun eğmişlerdir (Haşşab, 2010: 44-45): “Allah’ın yardımı
ve fetih geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini
gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama
dile.”(Nasr, 110/1-2). Kur’an’da kıssalar aracılığıyla aktarılan örnekler,
tarihsel ve toplumsal değişimin yönü ve niteliği hakkında bazı kanaatlerin
oluşmasına imkân vermektedir. Bu bağlamda kullanılan çeşitli kavramlar
da, toplumsal gerçekliğin, farklı sosyal ve kültürel düzeylerin farklı
değişme dinamiklerini ve değişimin boyutlarını ima etmektedir. Yani
Kur’an, farklılıkları kuşatıcı bir dil kullanmakla birlikte, değişim olgusunu
toplumlar ve kültürler arasındaki farklılıkları dikkate alan bir mantık içinde
ele almaktadır (Çelik, 2003: 142).
Kur’an’da değişim olgusunun, insan iradesini yok sayan öznel ve nesnel
eğilimlere karşı toplumsal ve bireysel gerçekliği dengede tutan bir dil
içinde değerlendirildiği anlaşılmaktadır (Çelik, 2003: 142). Kur’an ayetleri
çerçevesinde ve sünnetin anlam sahası içinde yaklaşıldığında, sünnetullah
kavramının, sosyolojik ve tarihsel bir muhtevasının olduğu, dolayısıyla
Page 13
13
toplumların yok oluş nedenlerinin sünnetullah kavramı içinde yer aldığı
görülmektedir (Ali Ünal’dan naklen Okumuş, 2003: 161). Sünnetullah ile
ilgili ayetler, bağlamları içinde incelendiğinde anlaşılacaktır ki, gerçekten
de sünnetullah, birkaç ayet hariç (Nisa, 4/6; Yunus, 10/19, 64) tüm
ayetlerde olumsuz anlamda yani toplumların yok olmalarıyla ya da cezaya
çarptırılmalarıyla ilgili olarak kullanılmaktadır (Okumuş, 2003: 161):
“Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir.
Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir
görün.” (Âl-i İmran, 3/137). Yani Kur’an’da ağırlıklı olarak işlenen ve
dikkat çekilen değişim, insanın vahiy tarafından negatif kabul edilen yöne
doğru gitmesi şeklindeki bir değişimdir.
Sünnetullah ile birlikte gündeme gelen konulardan biri de determinizmdir.
“Acaba, Allah’ın toplumların yükseliş ve çöküşleriyle ilgili olarak ortaya
koyduğu sünnetlerde mutlak bir sosyal ya da tarihsel determinizm
(belirlenimcilik-nedensellik) var mıdır? Varsa sınırları nereye varmaktadır?
Allah’ın değişmez-evrensel sünnetleri olduğuna göre insanın iradesinden
söz etmek mümkün müdür? Başka bir ifadeyle tarihin işleyişinde insan ve
toplumun iradesinin yeri nedir?” vb. sorular bu bağlamda ortaya çıkmakta
ve konumuz açısından yanıt beklemektedir (Okumuş, 2003: 164). Yasa
karşısında insan iradesinin yerinin ne olduğu sorusuna, Şeriati’nin cevabı
şöyledir: Evet Kur'an, toplumun değişmez yasalara bağlı olduğunu ifade
etmektedir ancak o, insanın sorumluluğunu da inkâr etmez (1979: 51).
Kur’an bütünlüğü göz ardı edilerek ecel konulu ayetlere (Okumuş, 2003:
167) yaklaşıldığında, örneğin N. Danilevsky ya da OswaldSpengler (ö.
1936) gibi fatalist-determinist bir sonuca gitmemek mümkün değildir.
Fakat Kur’an’da, kendi anlam bütünlüğü içinde yaklaşılarak konuyla ilgili
tüm ayetler göz önüne alındığında ve kesin önermelerle ifade edilen
sünnetler, şartlı önermeli ayetlere hamledildiğinde bu noktadaki problem
ortadan kalkabilir. Öyleyse Kur’an’a göre, her olayın gerisinde Allah
olmakla ve bütün olay ve olgular Allah’ın dilemesi ve iradesi dâhilinde
gerçeklik elde etmekle birlikte, konumuzla ilgili olarak sosyal olaylarda
sosyal değişme ve çöküşlerde sorumlu olan büsbütün insanlar ve
toplumlardır (Arnold Toynbee’den naklen Okumuş, 2003: 168). Kıssalarda
bireysel ve toplumsal iradenin her türlü sosyal baskı ve belirlenimciliğe
Page 14
14
karşı nasıl işler hale getirilebileceğine ilişkin örneklerin verilmesi söz
konusudur (Çelik, 2003: 136).
Her ne kadar “Tarihsel yasalar söz konusu değildir.” diyenler olmuşsa da
(Popper, 1947, II: 251), Kur’an’a göre Allah’ın, toplumların yükseliş,
düşüş ve çöküşlerini idare eden birtakım yasa ve hükümler koymuş olup
bunları icra etmektedir (Fazlur Rahman, ts.: 42; Okumuş, 2003: 164). Ne
var ki, bu yasalar insanların tavır ve hareketlerine göre tecelli etmekte, yani
toplumlar pozitif veya negatif yönde gelişme göstermektedir.
Kur’an, kendine özgü tarih anlayışıyla, ne tarihsel determinizmi, ne
organizmacı tarih anlayışını ve ne de evrimci tarih anlayışını kabul
etmektedir (Okumuş, 2003: 164). Yani, Kur’an’ın sünnetullah ile ilgili
anlayışında determinist bir yasa olarak sadece kötünün iyi, batılın hak ve
zararlının yararlı karşısında kalıcı olmadığı ilkesinin yer aldığını söylemek
mümkündür (İsra, 17/81; Rad, 13/17; Özsoy, 1994: 155; Okumuş, 2003:
165).
Kur’an’da tarihsel bilgi ve olayların aktarılışına ilişkin amaçlar
açıklanırken, toplumların değişim süreçlerine etki eden ve onları
yönlendiren bazı “değişmez sünnetlerin” kalıcı ve belirleyici nitelikleri
üzerinde durulmaktadır (Hicr, 15/13; İsra, 17/76-77; Ahzab, 33/38; Fatır,
35/43; Fetih, 48/23). “Süreklilik” ifade eden bu dinamiklerin “Allah’ın
tarihsel sürece yerleştirdiği sünnetler” anlamına gelen sünnetullah
kavramıyla ifade edildiği görülmektedir. Kavrama ait “süreklilik ve
değişmezlik” nosyonları, toplumsal olaylarda insanlar için bir güven
unsuru olan “ilahi adaletin” de sürekli işlerliğini yansıtmakta, insanın
tarihsel akışta yalnız olmadığını hatırlatan bir istikrar ve güven unsuru
anlamına gelmektedir (Çelik, 2003: 135-136).
Geçmiş toplumların karşılaştıkları akıbetler ve cezalar; “hakikate
yaklaşmaları ve zulmü bırakmaları için, kendilerine peygamberler
tarafından delil olarak gösterilen mucizelere rağmen, zulümde ısrar
etmeleri nedeniyle gerçekleşen sünnetler” dendir. Geçmişe ait tarihsel
bilgi, değişimi belirleyen faktörleri anlama imkânı vermektedir (Çelik,
2003: 136).
Page 15
15
Değişmenin yönü, bütünleşmenin aksine çatışma ve çözülmeye yönelik
eylem ve yönelimleri içerdiği zaman, sosyal yapıda dengelerin sarsılması,
fonksiyon bozuklukları, bireysel içe kapanma, katılımsızlık gibi çöküşü
hızlandıran, toplumsal dinamikleri yok eden bir anomi durumuna götürür.
Toplumsal denetim mekanizmaları ekonomik, kültürel ve siyasal
adaletsizliklerin etkisiyle işlemez hale gelerek, bütün toplumu kuşatan bir
bunalım ve farklı “azap” örüntüleri yaygınlaşır. İnsanların sosyal yapı ve
ilişkilerinde adaleti yerleştirmeleri ve zulmün yaygınlaşmasını
engellemeleri halinde bunun hem toplumsal hem de tabiat bakımından
olumlu sonuçlara yol açacağı (Çelik, 2003: 138) Kur’an’da şöyle ifade
edilmektedir: ‚(O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından)
korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat
yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.” (Araf, 7/96). Yani
dini tasdik etmeye ek olarak şirkten uzak durmanın (Kurtubi, 1964, VII:
253) sonuçlarından birisi de nimete erişmektir.
Kur’an-ı Kerim toplumsal hadiselerde yürürlükte olan ilahi kanunların
olduğunu ve hadiseler arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin Allah tarafından
takdir edildiğini belirtmektedir. Toplumda insanların durumları, insanların
karşılaşacakları hak-batıl mücadeleleri, savaş, zaferler, iktidar vs. değişmez
kanunlara göre gerçekleşir. İşte bu kanunlar “Allah’ın sünnetleri”dir.
Allah’ın iradesini hikmetine göre kullanır (Muhammed Abduh’tan naklen
Cebeci, 1987: 9).
Genel olarak Kur’an’da toplumsal değişim ile çöküşe yönelik yaklaşımlar
üzerinde durduktan sonra, Kur'anî iki kavram olan imtihan ve tebdil ile
sosyolojideki “denge, farklılaşma, çözülme ve çöküş” kavramlarına tekabül
ettiğini düşündüğümüz ayetlere değinelim.
a. İmtihan ve tebdil
İmtihan, insanoğlunun yaşadığı her dönemde gündemde olan bir meseledir:
“Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette
Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya
koyacaktır.” (Ankebut, 29/3). İlahi imtihandan bahseden ayetleri dikkatlice
incelersek onun bireysel, hatta daha çok toplumsal olduğunu görmek
mümkündür. İlahi imtihandan söz eden ayetler, bunu daha çok içtimai
Page 16
16
olarak gerçekleştiğini, yani insanların toplumsal olaylar içinde toplu olarak
imtihan edildiklerini göstermektedir. Hatta toplumların da bireyler gibi
belli bir kader, ecel ve kesp sahibi olduklarını görmekteyiz (Cebeci, 1987:
15, 17).
İnsanın yaratılışına atfedilen gaye ve anlam (Kıyamet, 75/36), toplumsal
hayatın işleyişiyle de ilişkilidir. Yani insanlar için söz konusu olan imtihan
toplumlar için de geçerli olup, toplumların çeşitli düzeylerde karşılaştıkları,
toplum psikolojisini sarsan ve insanları etkileyen krizler, toplumsal olaylar
ve hatta savaşlar bile birer imtihan unsurudur. Kendi içlerinde ve
başkalarıyla ilişkilerinde adaleti uygulayıp, haksızlık ve zulümde
bulunmayan topluluklar ise, ahlaki temelli bir değişime yöneldikleri için
ilahi irade tarafından korunma ve bazı üstün niteliklere sahip olma
ayrıcalığını yaşayacaktır (Çelik, 2003: 138). Şu ayet bunun göstergesidir:
“Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım,
onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.” (Kasas,
28/5).
Kur’an sosyolojisi kavramlaştırmasını normal gören yaklaşıma göre,
toplum ya toplu olarak mükâfata erer ya da toplu olarak cezalandırılır.
Kur’ani sosyolojinin en mühim sahalarından biri olan “sosyal değişme”nin
toplumsal imtihan ve bunun karşılıkları çerçevesinde araştırılması gerekir.
Bütün bunlar (imtihan) çok yönlü sosyal değişmelerdir. Bir toplum bir
tavır (ve tutum) içine girmekte, Allah da bunun sonucu olarak o toplumun
şartlarını, ya bir mükâfat veya bir ceza olarak iyiye veya kötüye tahvil
etmektedir (Cebeci, 1987: 18, 21).
Kur’an’da toplumların çöküşüyle ilgili olarak, “bir toplumun yerine başka
bir toplumu getirme” durumu, tebdil kavramıyla ifade edilmektedir: “Eğer
topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka
bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın her
şeye gücü yeter.” (Tevbe, 9/39). Tebdil kavramı dünya yaşamında belirli
nedenlerle ve ilahi kanunlar çerçevesinde bir toplumun yok edilerek veya
dağıtılıp toplum olma özelliği elinden alınarak yahut da siyasi
egemenliğine son verilerek, yerine hakkı ayakta tutan başka bir toplumun
getirilmesi anlamındadır (Okumuş, 2003: 169). Bir toplumun yerini
Page 17
17
diğerinin alması şu ayette ifade edilmektedir: “Eğer siz yüz çevirecek
olursanız, sizden başka bir kavmi getirip değiştirir. Sonra onlar, sizin
benzeriniz de olmazlar.” (Muhammed, 47/38). Yani, Allah’a itaatten uzak
durmanın cezası, o toplumdan daha hayırlısının onların yerine
geçirilmesidir (Taberi, 2000, XXII: 193).
Allah’ın sünnetinin değişmeyeceği belirtilirken tebdilin yanında tahvil
kavramı da kullanılmaktadır: “(Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir
suikast düzenidir. Hâlbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O
halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah'ın
sünnetinde asla bir değişme (tebdil) bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde
asla bir başkalaşma (tahvil) da bulamazsın.” (Fatır, 35/43). Değişimle
ilişkili iki kelimenin birlikte kullanılmasının ayrı bir anlamı olsa gerektir.
Semantik yapıları incelendiğinde görüleceği gibi, tebdil bizzat değişimi,
somut olarak bir şeyin yerine başka bir şeyi getirmeyi yani yatay-mekânsal
değişmeyi; tahvil ise dikey zamansal değişimi ifade etmektedir.
Dolayısıyla sünnetullahta tebdil olmaması, Allah’ın kanununun
değişmemesi örneğin ilahi sünnet gereği, helak edilecek ya da ceza görecek
topluma helak kanunun nesh edilip yerine başka bir kanunun gelmemesi
anlamına gelirken; tahvil olmaması da zaman yönünden Allah’ın
sünnetinin değişmemesi, her zaman geçerli olması, örneğin azap veya
helakin başka bir zamana ertelenmemesi gibi anlamlara gelmektedir
(Yazır, 1979, IV: 4000; Çantay, 1984, II: 778; Okumuş, 2003: 170).
b. Denge ve farklılaşma
Kişiler arası ilişkilerde sağduyu ve sağlıklı düşünceyi işlemez hale getiren
kibir, gruplar düzeyinde her tür aidiyet bağının bir üstünlük, büyüklenme,
muhafazakârlık ve ötekileştirme aracı haline getirilmesine yol açmaktadır.
Farklılıklar, insanların birbirlerini tanımalarına ve sosyal ilişkilerin
gelişmesine yönelik bir amaçla var edildiği için, üstünlük herhangi bir
aidiyet bağında değil, yalnızca takvanın belirlediği bir ayrımda mümkün
olabilir: “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve
birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık.
Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca
değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber
Page 18
18
alandır.” (Hucurat, 49/13). Öte yandan insanları düşünme, sorgulama ve
seçme yeteneklerinden yoksun bırakan her türlü gelenekçi eğilim de sapma
yönünde bir yönelim olarak eleştirilmektedir. Başka bir deyişle vasat kabul
edilen durumun uçlarında gerek aşırı maddeci, gerekse aşırı ruhani
eğilimler, denge halini bozan olumsuz nosyonlardır (Çelik, 2003: 137 138).
Soy bakımından övünmenin ve üstünlük yarışına girmenin bir anlamı
yoktur (Zemahşeri, h. 1407, IV: 374).
Toplumların tabiatını ve genel çerçevesini tasvir eden yukarıdaki ayete ek
olarak şu ayet de kayda değerdir: “İnsanlar aslında tek ümmet idi.
Başlangıçta hepsi tevhid inancına sahip iken sonra aralarında ihtilaf çıktı.
Şayet Allah'tan nihaî hükmü kıyamete bırakma şeklinde önceden yapılmış
bir vaat olmasaydı, ihtilaf ettikleri konudaki hüküm çoktan verilmiş, azap
tepelerine inmiş olurdu” (Yunus, 10/ 19). Her iki ayette de iki ayrı sürece
işaret edildiği görülmektedir: Etnik ve ideolojik farklılık. Buna göre ilk
insanlar etnik-dini (ideolojik) açıdan tek bir toplumdu. Hz. Adem
çevresinde meydana gelmiş sosyal bir gruptu. Bundan sonra iki farklı
gelişme oldu: Bir taraftan toplum, Allah’ın onun bünyesine yerleştirdiği bir
farklılaşma kanununa uygun olarak kabile ve topluluklara ayrıldı. Bu,
Allah’ın istediği bir şeydi. Amaç da insanın kültür yönünden
geliştirilmesiydi. Bununla insan toplulukları tekdüze olmaktan çıkacak
“kültürleşerek” (tanışarak) yepyeni iradi “bütünleşmelere”, başlangıçtaki
gibi tek toplum olmaya gideceklerdi. Kültürel gelişmenin en önemli
dinamiğinin, az çok farklılık gösteren kültürler arasındaki etkileşme olduğu
sosyolojik bir gerçektir. Nitekim bir ayette, “Eğer Allah dileseydi, elbette
sizi tek bir ümmet yapardı.” (Maide, 5/48) denilmektedir. Onun için burada
tabii bir birlik değil, iradi bir birlik istenmiş, bunda insanların fikri ve fiili
katkıları değerlendirilmek istenmiştir (Aydın, 2001: 37).
İslam’ın tarih ve toplum düşüncesinin temeli kabul edilen şu ayete göre de
insanlar başlangıçta tek gruptu: “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah,
müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi.” (Bakara, 2/ 213).
Yani insanlar, genel olarak toplumsal ve kültürel (bir başka deyişle etnik
ve ideolojik) bir birlik içindeydiler. Hem fiziki yapıda hem inançta
muvahhit (birleyici) idiler. Zamanla hayatın çeşitlenmesi, kültürün
değişmesi, düşünüş ve davranışlarda dolayısıyla da inanışlarda
Page 19
19
farklılıkların ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu farklılığın en açık şekli
tevhidi gölgeleyen çokluktu (şirkti). Bu durum, temiz bir fıtrata sahip olan
çocuğun büyüyünce, çevre şartlarının da etkisiyle ihtiraslı, zalim karakterli
bir insana dönüşmesi gibi bir şeydi (Yazır, 1979, II: 745; Aydın, 2001: 43).
Demek başlangıçta insan, bazı sosyoloji teorilerinde olduğu gibi vahşet (ya
da tamamıyla ilkellik) içinde değildi. Hayatı ayrıntılarıyla ifadeye yarayan
kültürel şemaları gelişmiş olmasa bile gerçeği düşünecek, hatırlatıldığında
kavrayabilecek bir yetenekteydi. Allah Âdem’i yaratırken diğer
varlıklardan farklı olarak ona kavramları (isimleri) öğretmiş ve düşünme
yeteneği vermiştir: “Ve Âdem' isimlerin hepsini öğretti, sonra onları
meleklere gösterip, ‘Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle
haber verin.’ dedi.” (Bakara, 2/ 31). Onun için vahşet insanlığın daha sonra
tarihi basamaklarda sergilediği olumsuz görüntüleridir (Aydın, 2001: 43).
c. Toplumsal çözülme ve çöküş
Tarihsel olay ve olgulara işaret ederken Kur’an; sapma yönündeki
değişmeler, başka bir ifadeyle sosyal çözülme ve çöküşün üzerinde daha
fazla durmaktadır. Bu; Kur’an’ın, gelecekteki toplumlara öncekilerin
tecrübelerini bir “ibret ve ders alma aracı” olarak yansıtma amacıyla ilgili
bir anlatım tekniğidir. Toplumsal çözülmenin sebepleri arasında ise
“adaletsizlik, zulüm ve baskı, ayrılığa düşmek, iyiliği emretmeme ve
kötülükten sakındırmama ile ahlaki yozlaşma” gibi (Araf, 7/4-5; Âl-i
İmran, 3/105 vd.) çöküşe yol açan durumlar ön plana çıkmaktadır (Çelik,
2003: 137).
Vahyin belirlediği aşkın değerlerden ve varoluş gerçekliğinden sapma,
özellikle sosyo-ekonomik statüleri itibarıyla üst seçkin toplumsal
kesimlerin psikolojik ve toplumsal dengeleri alt-üst eden aşırılıkları
bağlamında vurgulanmaktadır. Özelikle “maddi olana karşı aşırı
bağımlılık”, servetin belli ellerde toplanmasıyla ortaya çıkan sosyal
eşitsizlik, kısaca toplumsal yapıdaki siyasi ve iktisadi açıdan oluşan
dengesizlikler, çözülmeye yol açan ahlaki yozlaşmanın zeminini
hazırlamaktadır. Burada kötü alışkanlıklara yol açan gösteriş ve tüketim
eğilimi ile toplumsal sorumluluktan kaçış, bireysel içe kapanış gibi olgular
toplumsal dengeleri ve sosyal bütünleşmeyi sarsan yönelimler olarak
Page 20
20
eleştiri konusu yapılmaktadır: “Sizden önceki devirlerden bakiyye sahipleri
(kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı, ne iyi
olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O
zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu
oldular.” (Hud, 11/ 116). Kişiler yalnızca kendi özel hayatlarıyla sınırlı bir
ahlaki gelişmenin aksine, toplumsal hayata ve yapıya ilişkin erdemli bir
yaşam sürme yükümlülüğüne de sahiptirler. Kısacası, Kur’an tarafından
sosyo-kültürel hayata aktif bir katılım ve müdahil bir eylemlilik hali
önerilmektedir (Çelik, 2003: 137).
İçinde helak, azap, tedmir, hüsran, husuf, gark, subur, hizy, intikam ve
musibet kelimeleri geçen ayetlere baktığımız zaman, toplumların çöküşleri,
yok oluşları ve başlarına gelen belalar ile onların fiilleri ve sosyal
davranışları arasındaki irtibatı bulmak mümkündür. Ayrıca hasibe, rih,
sarsar, saika, sayha, bağtaten, beyaten ve duhan kelimelerinin bulunduğu
ayetlerde de Allah’ın helaktaki sünnetlerini bulmak mümkündür (Cebeci,
1987: 20).
Çöküş denildiğinde belki de o, her insanın zihninde farklı çağrışımlar
yapar. Örneğin kimilerine göre gerilemek anlamına gelirken, kimilerine
göre dini, ahlaki değerlerden uzaklaşmak anlamına gelebilir. Bazıları için
ekonomik çöküntü, bazıları için ise, siyasi çöküntü akla gelebilir. Nihayet
bazılarının yanında toplumun batması, yok olması ve hayat sahnesinden
silinmesi anlamına gelebilir. Ancak her şeyden önce çöküşün toplumlar
için bir olumsuzluğu ifade ettiği kesin bir gerçektir (Okumuş, 2003: 143).
Toplumlar için belli bir sürenin (ecel) tespit edilmesi (Araf, 7/34); Bir
anlamda organizmacı döngüsel bir tarih anlayışını çağrıştırsa da, bütünsel
olarak düşünüldüğünde toplumların kendi irade ve kararlarıyla gerçekleşen
bir sonucu ima ettiği söylenebilir (Çelik, 2003: 136 ). ب-ل-ق fiil kökünden
türemiş olup ters yüz etmek, yolundan uzaklaştırmak ve ayrılmak
anlamlarına gelen inkılap da (Râğıbel-İsfahani, h. 1412: 681), büyük sosyal
patlama ve çöküşlerle ilişkilendirilebilecek, Kur’an’da değişimi ve
toplumsal çöküşü ifade eden sosyolojik kavramlardandır ve inkılap
kelimesinin bu açıdan kullanıldığı ayetlere en iyi örnek de şu ayettir
(Okumuş, 2003: 170-171): “Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı
Page 21
21
çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar
müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete)
döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara, 26/227).
Sonuç
Sosyoloji vahyin var olduğunu söyleyemeyeceği gibi var olmadığını da
söyleyemez. Sosyolojinin sahip olduğu pozitif bilgi imkânları açısından
yapabileceği şey; vahiy olduğuna inanılan metinlerin toplumsal etkilerini
ve işlevlerini, bu metinlerin insan toplumlarında nasıl anlaşıldığına bakmak
olabilir. Bu iş için fenomenolojik bir duruşu benimseyebilir. Sosyal
aktörün kafasının içindekini ne onaylamak ne de reddetmek zorunluluğu
hissetmeden, sadece tasvir edebilir (Aydın, 2001: 66-67). Temel İslami
referanslara dayanan, kendine özgü bir bilimsel metot ortaya konmadan
İslam sosyolojisi, Kur’an sosyolojisi vb.- yapılacak eklektik bir kabulün
pozitivist sosyolojiyi İslam’a taşıma anlamına geleceği ve aydınları kolaycı
yola iteceği için, özgün yaklaşımların ortaya konulamayacağı endişesini de
(Adil Şahin’den naklen Bayyiğit, 2003: 24) saklı tutmak gerekir. İslam ile
sosyolojiyi mezceden yaklaşıma göre, ilimlerin kuruluşunda bu işi yapan
insanların inanç ve telakkilerinin önemi açıktır. Bu husus sosyoloji için de
geçerlidir. İslam’ın bize sunduğu tanrı, kâinat, insan, dünya ve toplum
telakkilerini esas prensipler olarak almamız ve sosyolojiyi bu İslami
telakkiler üzerine yeniden kurmamız gerekmektedir. O zaman ortaya
değişik bir sosyoloji çıkacaktır. (Cebeci, 1987: 6). Yine de İslam/Kur’an
sosyolojisi ya da İslami/İslamcı sosyoloji vb. eşleştirmelere karşı temkinli
olmak gerekir. İkisini müstakil kabul edip, ortak yönlerine vurguda
bulunmanın gereksiz bir hassasiyet olmadığı kanaatindeyiz.
Yukarıdaki temkinlilik bağlamında bu yazıda hem sosyolojinin hem de
Kur’an’ın toplumsal değişim ve çöküş kavramlarına bakışını ortaya
koymaya çalıştık. Görüldüğü gibi, sosyoloji toplumdaki değişimi ele
almayı merkeze alırken, İslam değişimin öznesi/belirleyicisi olmayı
hedeflemektedir. Onun gösterdiği yönde bir değişim gerçekleşmemesi
durumunda toplumun karşılaşacağı şey; haktan uzaklaşma, çözülme ve
çöküştür.
Page 22
22
Kaynakça:
Aktay, Yasin. (2003). İlahiyat Sosyolojisi: Bir Sosyal Değişim Dinamiği Olarak İlahiyat
Sorunu. İlahiyat Bilimlerinde Yöntem Sorunu Sempozyumu (24-25 Nisan 2003).
http://www.bilkad.org/content/view/58/29/ 20.01.2013.
Aydın, Mustafa. (2001). İslam’ın Tarih Sosyolojisi, 2. bs. İstanbul: Pınar. Bayyiğit, Mehmet.
(2003). Sosyolojinin Dini Serüveni ve İslam (Kur'an) Sosyolojisi. Edit. Mehmet Bayyiğit.
Kur'an Sosyolojisi Üzerine Denemeler. Konya: Yediveren.
Ba-Yunus, İlyas ve Ahmed, Ferid. (1986). İslam Sosyolojisi: Bir Girşi Denemesi. (Çev:
Rıdvan Kaya). İstanbul: Bir.
Canatan, Kadir. (2005). İslam Sosyolojisi. İstanbul: Beyan.
Cebeci, Lütfullah. (1987). Kur'an Sosyolojisi. İslami Araştırmalar. s. 3. Ankara. (5-38).
Çantay, Hasan Basri. (1984). Kur'an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerim, 3 c. 13. bs. (İslam Mecmuası
bsk.), İstanbul: Milsan.
Çelik, Celaleddin. (2003). Kur'an’da Toplumsal Değişim Olgusuna Sosyolojik Bir Yaklaşım.
Edit. Mehmet Bayyiğit. Kur'an Sosyolojisi Üzerine Denemeler. Konya: Yediveren.
Faruki, İsmail R. (1995). Bilginin İslamileştirilmesi. (Çev: Fehmi Koru). 3. bs. İstanbul:
Risale.
Fazlur Rahman. (ts.) MajorThemes of theQuran. The USA.
Furseth, Inger ve Repstad, Pal. (2006). An IntroductiontotheSociology of Religion. England:
Ashgate.
Haşşab, Samiye Mustafa. (2010). İslam Sosyolojisi. (Çev: Ali Coşkun-Nebile Özmen).
İstanbul: Çamlıca.
Gezgin, Ali Galip. (2008). Kur’ân’da “Mutraf” Kavramı Üzerine. Süleyman Demirel Üniv.
İlahiyat Fakültesi Dergisi. s. 20. Isparta. (47-88)
Günay, Ünvar. (2007), Değişimin Sosyolojik Boyutu Bağlamında Toplumsal Değişme ve
İslamiyet İlişkileri. Çağımızda Sosyal Değişim ve İslam içinde (Semp. 2002). Ankara: TDV.
_____. (1996). Din Sosyolojisi Dersleri. Kayseri: Erciyes Üniv. Hizmetli, Sabri. (1997). İslam
ve Değişim. Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi. c. 37. s. 1. Ankara. (87 99).
İbnu Haldun, Muhammed b. Abdurrahman. (1989). Mukaddime. (çev: Z. Kadiri Ugan). 3 c.
İstanbul: MEB.
Kasapoğlu, Abdurrahman. (2006). Kur'an’da Tağyir Olgusu –Bireysel ve Toplumsal
Değişme-. EKEV Akademi Dergisi. S. 27. Erzurum. (51- 64).
Kurtubî, EbûAbdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (ö. 671 h). (1964). el-Câmi’
liAhkâmi'l-Kur'an, 10 c. (20 cüz), 2. bs. Kahire: Daru’l- Kütübi’l-Mısriyye.
Page 23
23
Kutub, Seyyid. (1991). Fî Zilâli’l-Kur'an.(çev. Mehmet Yolcu ve diğerleri). 10 c. İstanbul:
Dünya.
Okumuş, Ejder. (1995). Kur'an’da Toplumsal Çöküş. İstanbul: İnsan.
Özsoy, Ömer. (1994). Sünnetullah. Ankara: Fecr.
Pazarbaşı, Erdoğan. (1996). Kur’an ve Medeniyet. İstanbul: Pınar. Popper, Karl. (1947). The
Open SocietyanditsEnemies. 2 vol. 2nd ed. London: Butler&Tanner.
Râğıb el-İsfahani, (h. 502), el-Müfredât fî Ğâribi’l-Kur'an, Daru’ş-Şâmiye, Beyrut, h. 1412.
Said, Cevdet. (1994). Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları. (çev: İlhan Kutluer). 3. bs.
İstanbul: İnsan.
Sarıbay, Ali Yaşar. (1994). İslami Sosyoloji: Postmodern Bir Sosyoloji mi? İslami
Araştırmalar Dergisi. c. 7. s. 2. Ankara. (122-129).
Shariati, Ali. (1970). On the Sociology of Islam. (transl: Hamid Algar). Berkeley: Mizan
Press.
Şahin, Adil. (2001). İslam ve Sosyal Değişme. c. 37. S. 1. Diyanetİlmi Dergi. Ankara: DİB.
(5-31).
Taberi, Muhammed bin Cerir (ö. h. 310). (2000). Câmiu'l-Beyan an Te’vîliÂyi’l Kur'an. 24 c.
Beyrut: Müessesetü’r-Risale.
Taplamacıoğlu, Mehmet. (1963). Din Sosyolojisi. 2. bs. Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi.
________. (1969). Genel Sosyoloji Üzerine Bir Deneme. 2. bs. Ankara: Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi.
Tekin, Mustafa. (2003). Kur'an’de Sosyal Gruplara Giriş. Edit. Mehmet Bayyiğit. Kur'an
Sosyolojisi Üzerine Denemeler. Konya: Yediveren.
Toker, İhsan. (2009). İslam Sosyolojisi Kavramı ve Ali Şeriati Üzerine Kritik bir Yaklaşım.
Bilimname c. 16. S. 1. Kayseri.(91-105).
Yazır, Elmalılı Hamdi. (1979). Hak Dini Kur’an Dili. 10 c. İstanbul: Eser.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö. h. 538). (h. 1407). el-Keşşâf an HakâikiĞavamidi’t- Tenzîl
ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vil. 4 c. 3. bs. Beyrut: Daru’l-Kitabi’l-Arabi.
Zuheylî, Vehbeibn Mustafa. (h. 1418). et-Tefsiru’l-Münir fi’l-Akidetive’şŞeriative’l- Menhec,
30 c. 2. bs. Dımeşk: Daru’l-Fikri’l-Muasır.
Page 24
24
Kur’ân’da Toplumsal Değişme Olgusu
-Disiplinlerarası Bir Giriş Denemesi-3
(Mustafa Şentürk)4
Öz
Sosyal bilimciler, toplumsal değişme olgusunu ilerlemeci/doğrusal ve
çevrimsel/döngüsel yaklaşımlar ışığında; nüfus, ekonomi, coğrafya, kültür, teknoloji
gibi nedenlerle açıklamaya çalışmaktadırlar. Kur’ân bu anlamda incelendiği zaman,
görülecektir ki, toplumsal değişmenin temel unsuru toplumun kendisidir. Ayrıca
Kur’ân toplumsal değişmenin dînî ve ahlâkî sebeplerini de vurgulamakta; çeşitli
kavramlarla bireysel, toplumsal ve evrensel değişmeyi ve değişmezleri işlemektedir.
Çalışmamız toplumsal değişme bağlamındaki ecel ve sünnetullah ile tağyîr, müdâvele
ve def’ gibi Kur’ân kavramlarına dair bir panorama sunmak ve böylelikle toplumsal
değişme kavramının analizinde disiplinlerarası bir giriş denemesi amacını
taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Toplumsal Değişme, Sünnetullah, Tagyir, Müdavele.
The Notion of Social Change in the Qur'an -A Multi-Disciplinary Approach-
Social scientists try to explain the notion of social change under the light of
progressive/linear and periodic/cyclic approaches by taking some certain reasons into
consideration including population, economy, geography, culture and technology. If
the Qur'an is examined within this context, it will be clear that the main component of
social change is the society itself. Moreover, the Qur'an expresses the religious and
ethical reasons for the social change, and deals with the individual, social and
universal changeable and unchangeable by means of various concepts. Our study aims
to demonstrate a panorama concerning some Quranic concepts such as ajal,
sunnatullah and taghyir, mudawala and daf’ in the context of social change, and thus
to provide a multi-disciplinary reading about the analysis of social change.
Key Words: Quran, Social Change, Sunnatullah, Taghyir, Mudawala.
3 Mustafa Şentürk, "Kur’ân’da Toplumsal Değişme Olgusu Disiplinlerarası Bir Giriş
Denemesi", Marife, Yaz 2014, ss. 25-42. 4 Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana bilim dalı Öğretim Üyesi
[email protected]
Page 25
25
Giriş
Hayatın ve toplumun sürekli değiştiği, bu olgunun yani değişimin,
“değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” söylemi ile ya da
Herakleitos’un (MÖ. 540-480?) “aynı nehirde iki defa yıkanılmaz”
deyimiyle, mutlak kabul edildiği gözlenmektedir.5 Öte yandan değişimin
sosyolojinin en temel kavram ve konularından biri olduğu bilinmektedir.
Hatta bağımsız bir disiplin olarak Sosyoloji’yi doğuran ana nedenin, 18-19.
yy.da yaşanan hızlı toplumsal değişim olduğu söylenmektedir. Sanayi
devrimi ile üretim başta olmak üzere, aile, eğitim, şehirleşme, tabakalaşma
açısından toplumsal yapı hızla değişmiş; geleneksel toplumdan modern
topluma geçilmiştir. İlk sosyolojik çalışmaları da neden ve sonuçlarıyla
birlikte bu toplumsal değişimi ve boyutlarını anlamaya çalışan analizler
oluşturmuştur.6
Sosyolojik bir kavram olarak toplumsal değişim; toplumsal değer, norm,
davranış, ilişki, yapı ve kurumların zaman içerisinde geçirdiği dönüşüm
olarak tanımlanmaktadır.7 Başka bir ifadeyle toplumsal değişim,
kaçınılmaz ve evrensel bir fenomen olarak toplumun ekonomik, kültürel,
yapısal, ekolojik ve(ya) demografik açılardan değişmesidir. Değişme; bir
taraftan hiçbir yönü işaret etmeyen nötr bir kavram iken, diğer taraftan
merkeze alınan değerlere göre gelişme ve ilerleme gibi olumlu, gerileme ve
bozulma gibi olumsuz yönleri içine alabilecek anlam genişliğine sahiptir.
Toplumsal değişmeyi çevre, kültür, nüfus, şehirleşme, teknoloji gibi
olguların etkilediği kabul edilmektedir. Çevre, her ne kadar sanayileşme
döneminde etkisi azalmış görünüyorsa da toplumların örgütlenmesi, üretim
biçimlerinin şekillenmesi ve ekonomik yapının oluşmasında etkilidir. Max
Weber’in (1864-1920) Protestan ahlâkı ve kapitalizm arasında kurduğu
ilişkide olduğu gibi, kültürün yaşam biçimini, davranış kalıplarını
etkilediğini kabul etmek gerekecektir. Çeşitli nedenlerle oluşan nüfus
hareketleri, sözgelimi nüfusun hızlı artışı ya da düşüşü de toplumsal
5 Hilav, Diyalektik Düşüncenin Tarihi, s. 17; Vergin, “Değişim ve Süreklilik”, s. 5.
6 Sugur, Sosyolojiye Giriş, s. 10; Çelik, Kur’ân’da Toplumsal Değişim, s. 11; Okumuş,
Toplumsal Değişme ve Din, s. 22. 7 Sugur, age., s. 55; Bottomore, Toplumbilim: Sorunlarına ve Yazınına İlişkin Bir Klavuz, s.
313.
Page 26
26
değişmede bir başka etkendir. Şehirleşmenin de mahallî ve cemâatçi
yapılarda çözülmeye neden olduğu ve dînin kamusal alanda görünürlüğünü
azaltarak dîni yaşama biçimini bireyselleştirdiği gözlenilmektedir. Öte
yandan ateşten tekerleğe, pusuladan matbaaya, buharlı makineye, elektiriğe
ve internete kadar gelişen teknolojiler, toplumsal değişimi hızlandıran
etkenlerdir.8
Bilindiği gibi toplumbilimciler sosyal değişmeyi çeşitli teori ve
yaklaşımlarla açıklamaya çalışmışlardır. Bunları çevrimsel/döngüsel ve
ilerlemeci/doğrusal yaklaşımlar olarak iki ana başlıkta toplamak
mümkündür.9
Toplumu doğan, büyüyen ve ölen bir organizma gibi değerlendiren ve bu
nedenle “organizmacı” adı verilen çevrimsel yaklaşıma göre değişme
döngüseldir. Diğer bir tabirle değişmenin yönü ileri ve geri olmak üzere
daireseldir. Başka bir ifadeyle değişmenin yönü bazen olumlu bazen de
olumsuzdur. Fikir öncülüğünü İbn Haldun’un (808/1405) yaptığı bu
yaklaşıma göre, bütün toplumlar kuruluş, yükseliş ve çöküş aşamalarından
geçer.10
Bu nedenle “yükseliş ve çöküş kuramı” olarak da bilinir.11
İlerlemeci tarih anlayışına dayanan doğrusal yaklaşıma göre, değişme
gelişmedir yani değişmenin yönü ileriye doğrudur ve çizgiseldir. Bunlar
özetle evrimci, diyalektik ve modernleşmeci yaklaşımlardır.
Bu yaklaşımlardan biri olan ve Batı’yı merkeze alarak etnosantrik bir bakış
açısı ortaya koyan evrimci yaklaşım, gelişmiş-gelişmemiş/evrimini
tamamlamış tamamlamamış ayrımından hareketle; bütün toplumların
basitten karmaşık yapılara, diğer bir deyişle feodaliteden sanayileşmeye
doğru ideal bir toplumsal düzene, yani batılı standartlar ve değerlere doğru
evrildiğini ileri sürer. Örneğin, yaklaşımın önemli temsilcilerinden olan ve
pozitivist bir bilim anlayışına sahip Auguste Comte’a (1798-1857) göre,
8 Sugur, age., ss. 55-57; Arslantaş, “Sosyal Değişme Kentleşme ve Kentlileşmenin Din
Üzerindeki Etkileri”, ss. 189-191. 9 Bottomore, age., ss. 323-328.
10 İbn Haldun, Mukaddime, I, 431-436, 444-447.
11 Çelik, age., ss. 27-30; Okumuş, age., ss. 36-40; Küçükcan, Din Sosyolojisi, s. 86.
Page 27
27
bütün toplumlar eşyayı ve evreni anlam(landır)mak için teolojik, metafizik
ve pozitif dönemlerden geçeceklerdir.12
Çatışmacı diyalektik kurama göre, toplumsal değişme olgusu bir üretim
tarzından diğerine geçiştir. Değişimin belirleyici etkeni çatışmadır. Karl
Marks’a (1818-1883) göre çatışma, aynı zamanda, toplumun temel
karakteristiğidir. Çatışmanın kaynağı toplumun iç çelişkileri ve zıtlıkları,
nedeni ise üretim araçlarına yani altyapıya sahip olma mücadelesidir. Alt
yapıyı elinde bulunduran üst yapıyı; yani aileyi, kültürü, dîni ve hukuku
yönlendirir. Bu kurama göre değişmenin yönü, ilkel komünal toplumdan
sınıfsız sosyalist topluma doğrudur.13
Yapısalcı-işlevselci bir karakteri olan modernleşme kuramına göre
değişme, coğrafya ile sınırlı geleneksel toplumdan rasyonalite üzerine
kurulu, farklılaşma ve uzmanlaşmaya dayalı modern topluma doğrudur.
Ekonomik, siyâsî ve kültürel boyutlarıyla modernliğin ölçütü Batı
normlarıdır ve bu sebeple modernleşme yaklaşımı da Batı-merkezci bir
anlayışa sahiptir.14
Bu noktada “çoğul modernlikler” ile “alternatif
modernlikler” ve bu arada “Batı dışı modernliklerin” gündeme getirilmesi15
doğaldır.
Toplumsal değişmeyi ve nedenlerini anlamaya dönük bu açıklamaların
“mekanik”16
yaklaşımlar olduğu, değişimin en önemli öznesi olan insanın
ve toplumun iradesi ve “halîfe” özelliğini göz ardı ederek, onu öznelikten
nesneliğe ittiği ve edilgenleştirdiği söylenebilir. Halbuki kabul edilmelidir
ki, bütün bu etkenlerin insan eliyle biçimlendirilmesi olası iken, insanın
biçimlendirilmesinin tamamen bu etkenlere indirgenmesi kabul edilemez.17
Aşağıda da görüleceği üzere, Kur’ân’ın bu yaklaşımlardan temel farkı,
insanla ilgili her şeyde olduğu gibi, toplumsal değişme konusunda da
insanı özne olarak değerlendirmesi ve sorumlu tutmasıdır.
12
Çelik, age., ss. 30-31; Okumuş, age., ss. 40-42; Küçükcan, age., s. 86. 13
Sugur, age., s. 60. 14
Çelik, age., ss. 37-39; Okumuş, age., ss. 42-44; Küçükcan, age., s. 86. 15
Göle, Modern Mahrem, ss. 26-28, 170-182; Göle, Melez Desenler, ss. 159-174; Yücedağ,
“Nilüfer Göle'de Batı-Dışı Modernliği Anlamak”, ss. 69-76. 16
Kösemihal, Sosyoloji Tarihi, s. 36. 17
Şener, “Sosyal Değişmenin Dinî Hayata Etkisi”, s. 98.
Page 28
28
Çalışmamızda toplumsal değişme olgusunu Kur’ân’ın ilgili âyet ve
kavramlarından hareketle değerlendirmeye çalışacağız. Kur’ân’da
sosyolojinin alanına girebilecek çok sayıda kavram ve konu bulunduğu
düşüncesinden18
hareketle, toplumsal değişme olgusu ile ilgili Kur’ân ve
tefsîr literatüründeki malumâta sosyolojinin dikkatini çekebileceğimizi ve
böylelikle alanın literatürüne mütevâzî bir katkı sağlayabileceğimizi
düşünüyoruz.
1. Değiştiren Bir Kitap Olarak Kur’ân
Din, kuruluşunu tamamladığı aşamada korumacı yapısı nedeniyle
toplumun devamlılığını sağlayan, kendisi ve temel doktrinleri değişmeyen
en temel (dogmatik) kurumlardan biri olarak, her ne kadar muhafazakâr
karakteri öne çıksa da (dînin) kendisinin değilse bile, dînî olanın zamana
ve şartlara göre değişebilirliği19
kabul edilmektedir. Kısaca ifade etmek
gerekirse, “din sabit ise de şerîat/uygulamalar dinamiktir”.20
İslâm’ın
tarihinde kendisine dinamizm kazandıran icmâın, ictihâdın, kıyâsın,
tecdîdin ve mezheplerin varlığı da bunun göstergesidir.21
Din, toplumun en önemli kurumlarından biri olarak, toplumu ve toplumsal
değişmeyi etkiler. Ancak din ile toplum ve toplumsal değişim arasında tek
boyutlu bir ilişkiden değil diyalektik bir ilişkiden, bir diğer ifadeyle
etkileşimden söz edilebilir.22
Buna göre dînin bir taraftan direnç göstererek
toplumsal değişimde koruyucu ve yavaşlatıcı, diğer taraftan meşrûlaştırıcı
yönüyle takviye edici, bazen de değişimi talep ederek temel belirleyici
etkisinden söz edilebilir. Berger buna, dünya inşâ etmede dînin “kurucu”
18
Cebeci, “Sosyolojik Tefsirin İmkan ve Sorunları”, ss. 367-370. 19
Mecelle’nin meşhur kaidesi “ezmânın tagayyuru ile ahkâmın tagayyuru inkâr olunamaz”
için bk. Berki, Açıklamalı Mecelle, s. 22. Örnekler için bk. Şahin, “İslam ve Sosyal Değişme”,
ss. 12-28. 20
Bk. Güler, Sabit Din Dinamik Şeriat, ss. 1-176. 21
Benzer değerlendirmeler için bk. İkbal, İslâm’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, s.
209; Aydın, İlk Dönem İslam Toplumunun Şekillenişi, ss. 184-186; Beşer, “Sosyal Değişme
ve İctihat”, ss. 301-318; Kırca, Kur’an’ı Anlama, s. 67. 22
Benzer değerlendirmeler için bk. Sinanoğlu, “Toplumsal Değişim ve Din”, s. 26; Arslantaş,
agm., s. 190.
Page 29
29
ve “koruyucu” etkisi adını verir.23
Öte yandan toplumsal değişimin de dîni
dolaylı ya da doğrudan, olumlu veya olumsuz etkilediği gözlenmektedir.24
Tevhîd inancına dayalı İslâm’ın tanrı anlayışı deist, statik ve edilgen -diğer
bir tabirle (insan tarafından) yaratılan tanrı- değil, dinamik ve etken, yani
yaratan tanrı anlayışına dayanmaktadır. Çünkü İslâm’ın temel kaynağı
Kur’ân’a göre, Allah hiç ölmeyecek canlı (Hayy) olarak, her an yaratma
eyleminde bulunan bir tanrıdır.25
Yaratıcı, kâinâtta her an yeni bir iş ve
oluştadır. Her dem kâinâta müdâhildir ve tasarrufta bulunmaktadır.26
Rasûlüne de sürekli eylem hâlinde olmasını tavsiye etmiştir.27
İslâm
dîninin kendisi de dünyaya yönelmiş ve toplumsal hayatı yeni bir hukuk
anlayışıyla Allah’ın iradesi yönünde değiştirmek üzere yola çıkmıştır.28
Ancak hemen belirtilmelidir ki, İslâm, toplumda ve toplumsal değişme
sürecinde sıradan bir sosyal kurum ve “üst yapı” unsuru değil, temel
belirleyici unsurdur.29
Bu çerçevede vahyin, tarihe “yaradanca” bir müdahale olduğunu söylemek
yanlış olmasa gerektir. Bilindiği gibi bu müdahalenin en sonuncusu,
“Kur’ân” olarak tecellî etmiştir.30
Kur’ân sadece geçmişte tarihi inşâ etmiş
değildir, İslâm dinamizminin kaynağı olarak, inşâ edici özelliğini bugün de
toplum için sürdürmektedir.31
Diğer kitaplar gibi, Kur’ân da Hayy olan
Allah tarafından, hayat ve akıl sahibi canlıları uyarmak için
gönderilmiştir.32
Muhataplarına evreni ve tarihi doğru okumalarını salık
veren33
Kur’ân, bir taraftan kendisinden önceki iyiyi tasdîk etmiş ve
23
Berger, Dinin Sosyal Gerçekliği, ss. 29-59, 61-88. Ayrıca bk. Dursun, Din Bürokrasisi, s.
26. 24
Çelik, age., ss. 46-53; Okumuş, age., ss. 87-176, 198; Küçükcan age., ss. 88-98. Ayrıca bk.
Harman, “Sosyal Değişme ve Dinler”, ss. 106-112. 25
Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Furkan 25/58. 26
Rahmân 55/29. 27
İnşirâh 94/7. 28
Mensching, Dinî Sosyoloji, s. 98, 113. 29
Mardin, “İslamcılık”, ss. 12-13 30
Benzer bir değerlendirme için bk. Özdeş, “Sosyal Değişim Olgusundan Hareketle Kur’an’ın
Tarihsel Olduğu Tezi Üzerine Bir Değerlendirme”, s. 191. 31
Gökkır, “Dialectic Relationship Between The Qur’an and Society in Islamic Hermeneutical
Traditions”, s. 2. 32
Yâ-sîn 36/70. 33
Alâk 96/1; A’râf 7/176; Yûsuf 12/3, 111; Hûd 11/120; Ankebût 29/20; Âl-i İmrân 3/137;
En’âm 6/11; Rûm 30/9, 42; Zâriyât 51/38-60.
Page 30
30
korumuş34
; diğer taraftan körü körüne taklîdi ve gelenekçiliği yermiştir.35
Böylece insanı ve toplumu, dolayısıyla tarihi değiştiren bir kitap olmuştur.
Ayrıca dünyayı değiştiren liderler olarak peygamberler ile dînî önderlerin,
özellikle de İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a) öne çıktığı
bilinmektedir.36
O nedenle tarihteki en önemli toplumsal değişimlere,
“örnek kişilikler”37
olarak peygamberlerin yol açtığı kabul edilmelidir.
Kur’ân indiği dönemden beri, mutedil ve hayırlı duruşuyla çağına tanıklık
ederek, insanlığı iyiliğe çağırıp kötülükten uzaklaştırma görevini ümmetin
omuzlarına yüklemiştir.38
Böylelikle ümmete yönetimler karşısında bir
“özerklik” vermiştir.39
Bu da “hayat kitabı” olan Kur’ân’ın, hayat kadar
dinamik yapısını ve İslâm ümmeti aracılığıyla toplumsal hareketlerin ve o
arada toplumsal değişimin temel dinamiği olduğunu gösterir.
2. Kur’ân’da Değişmeyen Toplumsal Yasalar: Ecel ve Sünnetullah
Toplumsal yasa tabirini, Auguste Comte (1798-1857) gibi, fizik yasaları
ölçüsünde ve özellikle katı nedenselliğe bağlı kesinlik arz eden olgular
anlamında değil sosyal bilimin izin verdiği ve sosyolojinin kabul ettiği
sınırlar içinde kullandığımızı belirtmek isteriz.
Konumuz bağlamında ve kullandığımız anlamda Kur’ân’da ilgili toplumsal
yasaların neler olabileceğine baktığımızda; biri aynı zamanda doğal bir
kanun olan, ama bizim çalışmamızda “toplumsal yapının sonu” anlamında
ele alacağımız ecel, diğeri ise toplumsal işleyişi ve bu işleyişin yönünü
ifade etmek üzere kullanılan sünnetullah kavramlarıdır.
Bu bağlamda ecel ve sünnetullah kavramlarının evrenin işleyişine dâir
süreçleri ifade etmek üzere kullanıldığının farkında olarak ancak burada
34
Âl-i İmrân 3/3; Mâide 5/48. 35
Bakara 2/270; Mâide 5/104. Kur’ân’ın değiştirmeyi hedeflediği câhiliye dönemi
yanlışlıklarından bazıları için bk. Dumlu, “Kur’an ve Değişim”, ss. 171-172. 36
Hart, En Etkin 100: Hazreti Muhammed’den Gorbaçov’a Özgün Bir Değerlendirme, ss. 1-
7. 37
Hz. İbrâhîm’in (a.s) örnekliği için Mümtehıne 60/4-6’ya, Hz. Peygamber’in (s.a) örnekliği
için de Zümer 33/21’e bakınız. 38
Bakara 2/143; Âl-i İmrân 3/110. 39
Mardin, Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişme-Bediuzzaman Said Nursi Olayı, s.
257.
Page 31
31
konumuzla ilgisi nedeniyle, sadece sosyal alanla irtibatı açısından ele
alınacağını belirtmeliyiz.
2.1. Ecel
Sözlükte “belirlenmiş bir zaman dilimi ve onun sonu”40
anlamına gelen
ecel kelimesi, bu anlam doğrultusunda Kur’ân’da “kadınların iddet
süresi”41
, “borcun vadesi”42
, “tevbe ve helâk öncesi verilen müddet”43
gibi
anlamlar, yanı sıra “bireysel44
, toplumsal45
ve kozmik âkıbet”46
için
kullanılmıştır.
Konumuzla ilgisi açısından bakıldığında, Kur’ân’ın ilgili âyetlerinde her
toplumun bir eceli olduğu ve bu ecelin öne alınmasının veya
ertelenmesinin mümkün olmadığı belirtilmektedir.47
İbn Haldun’un
kendisinin de atıfta bulunmasından48
hareketle, toplumların canlı
organizmalar gibi yok olacağı kuramını dayandırdığını düşündüğümüz
âyetlerden, toplumların bireyler gibi zorunlu olarak yok olacağı anlamının
yanı sıra ve belki daha çok cezalandırılıp helâk edilecekleri, erdemli bir
toplumun ise ecelinin ahlâk ilkeleriyle sınırlandırıldığı ve iyi olan şeylerin
sürdürülmesi hâlinde, dünyanın sonuna kadar yaşamasının imkân dâhilinde
olduğu şeklinde anlaşılmıştır.49
Ecel ile ilgili âyetlere yakından bakıldığında, süre anlamındaki ecelin
“hayat müddeti”; kıyâmet olarak da anlaşılan ecel-i müsemmânın ise
“hayat müddetinin sonu” anlamına geldiği görülmektedir.50
Âyetlerden
40
Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât, I, 13. 41
Bakara 2/231, 232, 234; Talâk 65/2, 4. 42
Bakara 2/282. 43
İbrâhîm14/10; Nahl 16/61; Ankebût 29/53; Fâtır 35/45; Nûh 71/4. 44
Âl-i İmrân 3/145; En’âm 6/2, 60; Münâfikûn 63/10-11. 45
A’râf 7/34; Yûnûs 10/49; Hıcr 15/5; Mü’minûn 23/43. 46
Gezegenlerin eceli için Ra’d 13/2, Lokman 31/29, Fâtır 35/13 Zümer 39/5’ye; gökler ile yer
arasındakilerin eceli için Rûm 30/8, Ahkâf 46/3’e; âhiret gününün eceli için Hûd 11/104’e
bakınız. 47
A’râf 7/34; Yûnûs 10/49; Hıcr 15/5; Mü’minûn 23/43. 48
İbn Haldun, age., I, 435. 49
Yûnus 10/96-98. Ayrıca bk. Elmalılı, Hak Dini, III, 2155-2156; Mevdûdî, Tefhîmü’l-
Kur’ân, II, 30. 50
Bu noktada müsemmâ kelimesinin “adı konulmuş/belirlenmiş” anlamı dikkate alınmalıdır.
İlgili âyetler için bk. Ra’d 13/2; Ankebût 29/53, Lokmân 31/29; Fâtır 35/13; Zümer 39/5.
Benzer değerlendirmeler için bk. Elmalılı, age., III/1874; Karadeniz, Ecel Üzerine, ss. 47-48.
Page 32
32
ecelde takdîm ve te’hîrin, yani ecelin öne alınması ve ertelenmesinin ecel-i
müsemmâya kadar mümkün; ancak müsemmâ ecelin takdîm te’hîrinin ise
imkansız olduğu anlaşılmaktadır.51
Toplumlar için ecelin “müsemmâ” özelliği, onun önceden belirlenmiş bir
yazı ile iradeyi ortadan kaldırarak, insan ve toplumu edilgenleştiren, dahası
nesneleştiren bir anlamı olmadığının göstergesi sayılmalıdır.52
Zira sosyal
alanda, diğer bir ifadeyle insana ait alanda, varoluştan ilerleme ve gerileme
şeklinde tezâhür edebilen iki yönlü değişime ve yokoluşa kadar, bütün
eylemlerden insan sorumlu olsa gerektir.
2.2. Sünnetullah
Sünnet kelimesi, Arapça s-n-n/ سن kökünden türemiştir ve konumuzla ilgili
olan “âdet”, “huy”, “yol”, “kanun” gibi anlamlara gelmektedir.53
Kelimenin Kur’ân’daki kullanımına bakıldığında, sünnetullahın “Allah'ın
kâinatı yönetme yöntemi, yasası”54
, özellikle de toplumların yükseliş,
çöküş ve helâk edilmeleri ile ilgili hüküm ve uygulamaları anlamına
geldiğini söylemek mümkündür. Bir başka ifadeyle sünnetullah, “Allah'ın
varlıklarla ilgili olarak öteden beri varolan ve varolmaya devam edecek
değişmeyen bir davranış biçimidir”.55
İlgili âyetler56
yakından incelendiğinde görülecektir ki sünnetullah, hemen
bütün âyetlerde geçmiş toplumlara uygulanan cezâlar ve onların ortadan
kaldırılmaları anlamında kullanılmıştır.
“Allah’ın tarihsel sürece yerleştirdiği sünnetler”57
olarak sünnetullahın
“değişmeyen yasa” anlamına geldiği söylenebilir. Sünnetullah kavramı ile
ilgili dikkati çeken bir başka özellik, onun evrensel ve değişmez niteliğidir.
Âyetlerden aynı şartların oluştuğu bütün zaman ve mekanlarda ayırım
51
Hûd 11/3; Nahl 16/61; Fâtır 35/11, 13, 45; Nûh 71/4; Münâfikûn 63/10-11. Benzer
değerlendirmeler için bk. Karadeniz, age., ss. 46-66. 52
Benzer bir değerlendirme için bk. Okumuş, age., s. 187. 53
Râgıb el-Isfahânî, age., II, 322-323. 54
Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, II, 113. 55
Özsoy, Sünnetullah: Bir Kur’ân İfadesinin Kavramsallaşması, ss. 51-53; Gwynne, “İhmal
Edilen Sünnet: Sünnetullah (Tanrı’nın Sünneti)”, s. 200. 56
Âl-i İmrân 3/137; Nisâ 4/26; Enfâl 8/38; Hıcr 15/13; Kehf 18/55; Ahzâb 33/38, 62; Fâtır
35/43; Mü’min 40/85; Fetih 48/33. 57
Özsoy, age., s. 135.
Page 33
33
yapmaksızın sünnetullahın uygulandığı/uygulanacağı ve bunda bir
değişim/ تبديل ya da dönüşüm/ تحويل olmayacağı58
anlaşılmaktadır. Allah’ın
iyiliği arzulaması ve iyilerin yanında olması da59
, bu durumu
değiştirmemektedir. Başka bir ifadeyle sünnetullah gereği Allah’ın tarihe
müdahalesi tarafsızdır.60
Ancak hemen belirtmeliyiz ki sünnetullahın
değişmez ve evrensel niteliği katı bir nedenselliği ve determinasyonu
gerektirmez. İnsanlar sünnetullah yasasını değiştiremez veya ortadan
kaldıramazlar, ancak bu yasanın işleyişi ile ilgili gerekli şartların
oluşumunda, iradeleri ölçüsünde inisiyatif işleyişi ile ilgili gerekli şartların
oluşumunda, iradeleri ölçüsünde inisiyatif kullanabilirler. Zira evrenin
fizik yasaları Allah’ın iradesinden bağımsız olmadığı gibi, sünnetullah da
icbâren Allah’ın iradesi ile insan bilinci ve irâdesini devre dışı bırakan bir
toplumsal yasa değildir. Dolayısıyla evren ve tarih için deist ve determinist
karakterli yasalardan söz edilemez.61
Başka bir ifadeyle evren
yaratıcısından, tarih de başrol oyuncusu insandan bağımsız değildir. O
nedenle sosyolojik bir olgu olarak M. Âkif’in deyimiyle “tarihin
tekerrüründen”62
söz edilebilirse de, ontolojik gerçekliğinden söz edilemez.
Bir ucu kadîm kader tartışmasına dayanan bu konuda şu söylenebilir:
Tarih, senaryosunu Allah ile insanın, teknik tabirle irâde-i külliye ile
cüz’iyenin beraber yazdıkları bir oyundur(!).
Kur’ân’ın ortaya koyduğu tarih anlayışı mekanik, hatta determinist, evrimci
veya organizmacı değildir.63
Bu, sünnetullah kavramıyla kâinâta konulan
düzenin (veya yasanın) Allah’tan bağımsız işlediği, mutlaka öyle olacağı,
tekâmül edeceği ve bütün toplumların organizmalar gibi yok olacağı
demek değildir. Çünkü kâinâtı var eden, onun düzenini koyan, onu ortadan
kaldırma kudretine de sahiptir.64
2.2.1. Sünnetullah’ta Değişim/Tebdîl ve Dönüşüm/Tahvîl Yoktur
58
Ahzâb 33/62; Fetih 48/23; Fâtır 35/43. 59
Allah mü’minler (Enfâ 8/19), muhsinler (Nahl 16/128, Ankebût 29/69), sabredenler
(Bakara 2/153, Enfâl 8/46) ve müttakîler (Bakara 2/194; Tevbe 9/36, 123; Nahl 16/128) ile
beraberdir. Krş. Sıddıki, Kur’an’da Tarih Kavramı, s. 13. 60
Özsoy, age., s. 182; Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları, s. 186. 61
Benzer değerlendirme için bk. Aydın, “Toplumsal Değişme ve İslâm”, s. 16. 62
Ersoy, Safahat, II, 978. 63
Benzer değerlendirmeler için bk. Okumuş, age., s. 184. 64
Sıddıki, age., s. 195, 221.
Page 34
34
Türkçe’de kullandığımız “bedel” anlamını da göz önüne alarak, tebdîlin
“bir şeyin kendisini değiştirmek”, “bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek”
gibi “mutlak değişim” için kullanıldığını söylemek mümkündür.65
Kelimenin Kur’ân’da da bu anlamda yani “bir şeyi ortadan kaldırıp yerine
başka bir şey (bedel) koymak” anlamında kullanıldığını görüyoruz. Kur’ân,
“bir eşi bırakıp başka bir eş edinmeyi”66
, “kötülüğü iyiliğe”67
, “güzeli
çirkine”68
, “imanı küfre”69
, “nimeti nankörlüğe”70
değişmeyi; “âyetlerin
Kur’ân’daki yerini”71
, “vahyi”72
, “Kur’ân’ı”73
, “dîni”74
değiştirmeyi hep b-
d-l/ بدل kökünden türeyen kelimelerle ifade etmiştir. Tebdîl kavramının
nesh bağlamında konu edinilen, âyetlerin Kur’ân’daki yerini değiştirmek
anlamı dışında, yukarıda verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere,
Kur’ân’da olumsuz değişmelere karşılık geldiği ve bu değişimlerin
Kur’ân’ın ortaya koyduğu değerler sistemine aykırı olduğu görülmektedir.
Tebdîl kavramı, Kur’ân’da toplumsal değişme bağlamında, “bir toplumun
yerine başka bir toplum getirmek anlamında” da kullanılmıştır. Bir
toplumun sahip olduğu nitelikleri kaybederek yok olması, ortadan
kaldırılması veya siyâsî hâkimi yetinin sona erdirilmesi, hep arz ettiğimiz
ecel ve sünnetullah kavramlarıyla ifadelendirilebilecek toplumsal yasalar
çerçevesinde gerçekleşmektedir.
Kur’ân’da, sünnetullah’ta hiçbir sûrette değişiklik/tebdîl olmayacağı
vurgulanmaktadır.75
Buna göre kâinâtın idaresi ve toplumsal alana ait
uygulamalarla ilgili yasa(lar)da herhangi bir değişiklik olmayacağını
söyleyebiliriz. Öte yanda sünnetullahın herhangi bir dönüşüme
uğramayacağı tahvîl kelimesiyle anlatılmaktadır.76
Konumuzla ilgili olarak
lügatte, “bir halden diğer bir hâle geçmek”, “üzerinden bir yıl geçmek”,
65
Okumuş, buna “yatay uzamsal değişim” adını verir. Bk. Okumuş, age., s. 190. 66
Nisâ 4/20; Ahzâb 33/52; Tahrîm 66/5. 67
Furkân 25/70; Neml 27/11. 68
Nisâ 4/2. 69
Bakara 2/108. 70
Bakara 2/211; İbrâhîm 14/28; 71
Nahl 16/11. 72
Bakara 2/59; A’râf 7/162; Muhammed 48/15. 73
Yûnus 10/15. 74
Mü’min 40/26. 75
Ahzâb 33/62; Fâtır 35/43; Fetih 48/23. 76
İsrâ 17/77; Fâtır 35/43.
Page 35
35
“bir şeyi başka bir şeyden ayırmak” demek olan tahvîl, ek olarak
“değiştirmek”, “nakletmek”, “yerinden kaldırmak”, “bir işi imkansız
kılmak”, “toprağı bir yıl ekip bir yıl ekmemek” gibi anlamlara gelir.
Tahvîlin ‘bir hâlden başka bir hâle geçiş’ anlamından hareketle, dilimizde
dönüşüm kavramı ile karşılanabileceğini söyleyebiliriz.77
Sünnetullah söz
konusu olduğunda, tebdîlden farklı olarak, tahvîl olmaması demek
sünnetullahın bir evrim ve dönüşüm geçirmemesi demektir.
Fâtır sûresi 35/43. âyette sünnetullah’ın değişim/tebdîl ve dönüşüme/
tahvîle uğramayacağı birlikte anlatılmaktadır. Tebdîl, bizâtihî değişimi, bir
şeyi değiştirip yerine başka bir şey koymayı; tahvîl ise bir şeyin zaman
içerisinde geçirdiği dönüşümü ifade etmektedir. Buna göre sünnetullahta
tebdîl olmaması, Allah’ın yasasının değişmemesi, örneğin sakınmaları
gereken şeyler kendilerine açıklandığı halde saptırılmayı78
ve o nedenle
azâb edilmeyi hak etmiş79
bir topluma bundan başka bir sonucun terettüb
etmemesi, azâb ve helâk yasasının kaldırılıp yerine başka bir yasanın
gelmemesi; sünnetullahta tahvîl olmaması ise Allah’ın bu sünnetini
uygulamayı ertelememesi ve sünnetullahın zamanla dönüşüme
uğramaması, her zaman geçerli olması demektir.80
Kur’ân’da Allah’ın yarattığı evrenin düzeninde (sünnetullah)81
bir değişme
olmayacağı vurgulandığı gibi, Allah’ın yaratması82
ile vahyinde de83
herhangi bir değişiklik olmayacağı belirtilmiştir.
3. Kur’ân’da Toplumsal Değişim Olgusu
Kur’ân’da değişim ve sosyal değişimde konu edinilebilecek çok sayıda
kavram bulunmaktadır. Bunlar, öncelikle toplumsal değişime karşılık
gelebileceğini düşündüğümüz tağyîr ile tağyîrin boyutları olarak istibdâl,
müdâvele, def’, inkılâb, tahrîf, tasrîf, istihlâf, îrâs, izhâb, ityân ve temkîn
gibi kavramlardır. Biz çalışmamız sınırları içerisinde tağyîr (toplumsal
77
Okumuş, buna “dikey zamansal değişim” adını verir. Bk. Okumuş, age., s. 190. 78
A’râf 7/30; Tevbe 9/115. 79
Kasas 28/63; Fussilet 41/25; Ahkâf 46/18. 80
Elmalılı, age., VI, 4000; Okumuş, age., s. 190. 81
Ahzâb 33/62; Fetih 48/23; Fâtır 35/43. 82
Rûm 30/30. 83
En’âm 6/34, 115; Yûnûs 10/64; Kehf 18/27.
Page 36
36
değişme) ile müdâvele ve def’ (toplumsal diyalektik) kavramlarına yer
vereceğiz.
3.1. Tağyîr
G-y-r/ غير kökünden türemiş olan tağyîr “değiştirmek”, “başkalaştırmak”
demektir. Tağyîr kelimesi ile ifade edilen değişimin iki şekilde olduğu
söylenilebilir. Biri, bir şeyi tümüyle ortadan kaldırıp diğeri (gayri) ile
değiştirmek ki buna tebdîl denilebilir; diğeri ise bir şeyi ortadan
kaldırmayıp bir halden başka bir hale dönüştürmektir ki bu da tahvîl
kelimesi ile ifade edilebilir.
Toplumsal değişme bağlamında toplumun tağyîri, bazen bir toplumun
ortadan kaldırılması ve yerine başka bir toplumun getirilmesidir.84
Sosyoloji bu tarz bir toplumsal değişme biçimi öngörme se de bu, Kur’ân’a
göre ya Allah tarafından helâk edilerek ya da insanlar tarafından def’
edilmek sûretiyle olur. Buna toplumun tebdîl ile tağyîri diyebiliriz. Bazen
de tağyîr bir toplumun ortadan kaldırılması şeklinde değil de, maddî-
manevî sahip olduğu niteliklerin olumlu veya olumsuz yönde değişimi ile
olur. Buna da toplumun tahvîl ile tağyîri adını verebiliriz.
Tağyîr kelimesinin bu kalıpla Kur’ân’da üç âyette yer aldığını
görmekteyiz. Bunlardan birinde85
tağyîr “eksilme” ve “bozulma”; diğer
ikisinde ise öznesinin önce birey ve toplum olmak üzere insan, sonra Allah
olduğu “toplumsal değişim” anlamında kullanılmaktadır. Toplumsal
değişim anlamındaki tağyîr, Ra’d ve Enfâl sûrelerinin aşağıda belirtilen
âyetlerinde konu edilmektedir:
“Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle kendisini koruyan takipçiler
(melekler) vardır. Bir toplum kendilerinde bulunan özellik(ler)i
değiştirinceye kadar, Allah o toplumda bulunan(lar)ı değiştirmez. Allah bir
topluma kötülük diledi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir.
Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.” (Ra’d 13/11)
84
Bu noktada tağyîrin anlam alanında bulunan manalardan birinin, ‘maktûlün yerine verilen
diyet’ anlamı göz önünde bulundurulmalıdır. 85
Bakara 2/119.
Page 37
37
ل يغي ر م إنه ٱلله ن أمر ٱلله ن خلفهۦ يحفظونهۥ م ن بين يديه وم ت م ب ا بقوم حتهى يغي روا ما لهۥ معق
بقوم سوءا فل م وإذا أراد ٱلله ه ن وال بأنفس ن دونهۦ م مرده لهۥ وما لهم م
“O zaman münafıklar ve kalplerinde şüphe bulunanlar, ‘dinleri bunları
aldatmış’ diyorlardı; hâlbuki kim Allah’a tevekkül ederse, Allah azîzdir,
hakîmdir. Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurup da ‘tadın
bakalım (yakıcı) cehennem azabını!’ diyerek canlarını alırken bir
görmeliydin! ‘İşte bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır, yoksa
Allah kullarına asla zulmetmez’. (Bunların durumu), Firavun hanedanının
ve onlardan öncekilerin durumu ile aynıdır; onlar Allah’ın âyetlerini inkâr
etmişlerdi de, Allah günahları sebebiyle onları yakalayıvermişti; çünkü
Allah güçlüdür, azabı da çetindir. Bunun sebebi şudur: Bir toplum
kendilerinde bulunan (meziyet)leri değiştirmedikçe, Allah da onlara
verdiği nimeti değiştirmez. Allah işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/49-53)
ينهم ومن يتوكهل على م مرض غره هؤلء د ين في قلوبه إذ يقول المنافقون والهذ فإنه للاه يز للاه عز
يم .حك يق ولو ترى إذ يتوفهى اله بون وجوههم وأدبارهم وذوقوا عذاب الحر ين كفروا الملئكة يضر ذ .
يكم وأنه ذلك بما قدهمت أيد ليس بظلم للعبيد للاه . م كفروا بآيات ن قبله ين م كدأب آل فرعون والهذ للاه
فأخذهم م إنه للاه بذنوبه قاب للاه يد الع ي شد قو . ذلك بأنه لم يك مغي را نعمة أنعمها على قوم حتهى للاه
م وأنه ه يغي روا ما بأنفس يع عليم للاه سم
Görüldüğü gibi, her iki âyette de mutlak bir ifade kullanılmıştır ve bütün
zaman ve mekânlarda geçerli olmak üzere, toplumun değişmesinde
sorumluluk önce o toplumun kendisine verilmiştir. Diğer bir deyişle
toplumsal değişimin ilk öznesi (tek öznesi değil86
) olan/olması gereken
insana düşen şey, öncelikle toplumsal değişim “yasasının” farkında
olmaktır.87
Âyetlerde ‘tağyîr kavramı ile zikredilen değişimin tarafları
arasında, yani ilk öznesi enfüsü kavm ile ikinci özne Allah arasında hattâ
bağlacı ile bir sebep sonuç ilişkisi kurulmuştur’ denilse yanlış olmasa
gerektir. Buna göre değişim önce bireyde başlayacak, sonra toplumsal
boyuta taşınacak, daha sonra ise Allah sünnetini uygulayacaktır. İlk âyetin
son kısmındaki “Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun geri
çevrilmesi söz konusu değildir” ibaresini de, şartların olgunlaşmasıyla
sünnetullahın tecellîsi şeklinde anlamak gerekecektir. Zira Allah’ın
86
Kutub, İslâmî Açıdan Tarihe Bakışımız, ss. 990-100. 87
Yolcu, Kur’an’ın Zihniyeti Değiştirmesi, ss. 53-54.
Page 38
38
toplumların değişimiyle ilgili müdahalesi (her zaman ve) doğrudan değil,
(çoğu zaman) evrene vaz’ ettiği yasaları aracılığıyladır.88
Bu durumda
bireylerin değişimi ile toplumun değişimi arasında karşılıklı bir ilişki ve
etkileşim bulunmaktadır. Bireylerin değişimi toplumu, toplumun değişimi
de bireyleri etkileyecektir.89
Öte yandan enfüs kelimesi ile bu değişimin
önce düşüncede başlaması, sonra eyleme dönüşmesine dikkat
çekilmektedir.90
Birinci âyette değişimin yönüne temas edilmemiş, ikinci âyette ise olumlu
niteliklerin kaybedilmemesi hâlinde o topluma verilen imkânların devam
edeceği belirtilmiştir. Ancak -ikincisinde zımnî olmak üzere- iki âyette de
olumlu ve olumsuz olabilecek şekilde iki yönlü bir değişimin konu
edildiğini söyleyebiliriz. Buna göre bir toplum iyi ahlâk ve özelliklerini
değiştirmedikçe, doğruyu yanlışa, güzeli çirkine, îmânı küfre tercih
etmedikçe; Allah o toplumun iyi hallerini, sahip olduğu maddî-manevî
nimetleri değiştirmez. Yok eğer bir toplum kötülük, haksızlık, adaletsizlik,
bozgunculuk yaparsa, toplumsal yapı olumsuz yönde değişir ve o toplum
sahip olduğu nimetlerden mahrûm kalır.91
Nitekim Allah insanlara
zulmetmez, amellerinin karşılığını verir.92
Karada ve denizdeki
bozulma/fesâd da93
, bu yüzden insanların başına gelen musîbetler de94
insanların kendi yaptıkları sebebiyle meydana gelir. Allah hiç kimseye
taşıyabileceğinden fazlasını yüklemez.95
Her insana emeğinin karşılığını
verecektir.96
Hidâyet97
ve dalâlet de98
zulüm, fısk ve inkâr ile doğrudan
88
Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, ss. 108-109. Parantez içi vurgular tarafımızca
yapılmıştır (M.Ş.). 89
Benzer bir değerlendirme için bk. Eliaçık, İslâm ve Sosyal Değişim, ss. 241-242. 90
Düzgün, “Değişim Kavramı ve Toplumsal Değişimin Şartları”, s. 314, 319. 91
Nimete şükür hâlinde nimetin devamı için örnek olarak İbrâhîm 14/7’ye, şükrün edâ
edilmemesi durumunda nimetin kaybedilmesine örnek olarak Nahl 16/116’ya bakınız. 92
Bakara 2/281; Âl-i İmrân 3/182; Enfâl 8/51; vb. 93
Rûm 30/41. 94
Şûrâ 42/30. 95
Bakara 2/286. 96
Necm 53/39-41. 97
Kur’ân’a göre, Allah kendisine yönelenlere hidâyet eder (Ra’d 13/27); ancak zulmedenleri
(Bakara 2/258; Âl-i İmrân 3/86; Mâide 5/51; vb.), fâsıkları (mâide 5/108; Tevbe 9/24, 80;
vb.), yalanlayanları (Zümer 39/3; Mü’min 40/28) ve inkâr edenleri (Bakara 2/264; Mâide
5/67; Tevbe 9/37; vb.) hidâyete erdirmez. 98
Kur’ân’a göre, Allah sadece kendiliğinden dalâleti hak edenler (A’râ 7/30) ile zâlimleri
(İbrâhîm 14/27), fâsıkları (Bakara 2/26) ve kâfirleri (Mü’min 40/74) saptırır.
Page 39
39
ilişkilidir. O nedenle Allah âhirette önceki toplumları da hâl-i hazırdaki
toplumları da99
kesbettiklerinden sorumlu tutacaktır.100
Bu âyetlerde maddî-manevî bütün boyutlarıyla değişimin kastedildiği ve
âyetlerin sosyal, ekonomik, siyasî, teknolojik, ahlâkî açılardan meydana
gelebilecek, olumlu-olumsuz değişime işaret ettiği söylenebilir.101
“Toplumsal ıslâhın temeli” olarak tağyîr kavramıyla anlatılan ve itâatten
isyâna, îmândan inkâra, şükürden nankörlüğe yönelerek, ilâhî değerlerden
uzaklaşmak şeklindeki değişimin Kur’ân’ın onaylamadığı; Allah’ın
koyduğu ilkelere uymak ve bunu sürdürmek ile belirtilen durumların tersi
yönündeki değişimin ise Kur’ân’ın istediği yöndeki değişim olduğu
söylenebilir.102
Ayrıca iyi yöndeki toplumsal değişimden mutlak olarak iyi,
kötü yöndeki toplumsal değişimden de kötü sonuçların doğacağını
beklememek gerekir. Zira Kur’ân’a göre hayır ve şerrin hikmetine dâir
gerçek bilgi sadece Allah’ın elindedir.103
Ra’d 13/11. âyetin geçmiş dönemlerde yapılmış olan yorumlarına
bakıldığında bize göre İslâm Dünyası’nın o günkü konjonktürel durumuna
bağlı olarak, genellikle iyi niteliklerden ve bu iyi niteliklerin devamı
hâlinde toplumun da devamından söz edilmektedir.104
Oysa çağdaş döneme
gelindiğinde, İslâm Dünyası’nın Batı karşısında mevzi kaybetmiş mevcut
olumsuz durumu karşısında, olumlu bir değişim için ancak içerden ve
özden gelecek değişim çabalarının bir anlam ifade edeceği tarzında
yorumların yapıldığı gözlenmektedir.105
Biraz daha açmak gerekirse, bu
âyet İslâm medeniyetinin “küresel güç” olduğu dönemlerde, sahip olunan
üstün konumun ve bu konumu sağlayan özelliklerin devamı için
yorumlanırken; medeniyetimizin küresel bir aktör olma özelliğini yitirdiği
19. yy.dan itibaren, âyetin geri kalmışlık durumundan kurtulmak için
ümmeti harekete geçirmek üzere atıfta bulunulan referanslardan biri hâline
getirildiği gözlenmektedir.
99
Bakara 2/134, 141. 100
Bakara 2/281; Âl-i İmrân 3/25, 161; İbrâhîm 14/51; Mü’min 40/17; Şûrâ 42/22. 101
Şefik, İslam Düşüncesinde Değişim, s. 186. 102
Kasapoğlu, “Kur’an’da Tağyîr Olgusu -Bireysel ve Toplumsal Değişme-”, s. 63. 103
Bakara 2/216. Ayrıca bk. Koloğlu, İslâm’da Değişim, s. 18. 104
Örnek olarak bk. Ebussuûd; İrşâdü Akli’s-Selîm, V, 9. 105
Örnek olarak bk. Merâgî, Tefsîru’l-Merâgî, XIII, 78-79; Halil, İslâm’ın Tarih Yorumu, s.
286.
Page 40
40
3.2. Kur’ân’da Tağyîrin/Toplumsal Değişimin Boyutları
Yukarıda aktardığımız Ra’d 13/11 ve Enfâl 8/52-53. âyetlerde tağyîr
kavramı ile anlatılan toplumsal değişimin, çeşitli boyutlarda gerçekleştiği
görülmektedir. Bunları bir toplumun yerine başka bir toplumun getirilmesi
ve toplumsal diyalektik (müdâvele ve def’) şeklinde iki ana başlıkta
toplamak mümkün görünmektedir. Burada dikkati çeken husus, Kur’ân
dilinde bütün bu toplumsal değişim boyutlarında öznenin Allah olduğudur.
Ancak bunun “mutlak özne” anlamında ve arz ettiğimiz ecel, sünnetullah
ve tağyîr kavramları ışığında; olguların insana bakan kısmında insan
iradesinin şartları hazırlamasıyla, mutlak iradenin gerekli sonucu takdîr
etmesi şeklinde anlaşılması bizce daha uygundur.
3.2.1. Bir Toplumun Yerine Başka Bir Toplumun Gelmesi
Bir toplumun değiştirilip yerine başka bir toplumun getirilmesi, Kur’ân’da
sırasıyla değiştirmek/istibdâl106
, devirmek/inkılâb107
, gidermek/izhâb108
,
yerine getirmek/ityân109
/tevkîl110
/inşâ’111
, egemen kılmak/istihlâf112
ve vâris
kılmak/îrâs113
gibi fiillerle kompoze edilebilir. Bu kavramlar ışığında
âyetlerde toplumsal değişimlerin, Allah yolunda savaşmaktan ve
harcamaktan geri durmak, zulüm yapmak, Allah’ın dîninden dönmek ve
inkâr etmek gibi sebeplerle yaşandığı/yaşanacağı belirtilmektedir.
Bu kavramların yer aldığı âyetlere göre, hiç kimseye muhtaç olmayan
kâinâtın sahibi Allah nesilleri mutlak değiştirmek yetkisini hâizdir ve
zulme uğrayanları, îmân edip sâlih amel işleyenleri yeryüzüne vâris ve
hâkim kılacaktır.
3.2.2. Toplumsal Diyalektik
Zorunlu ve hep belirli bir yönde olmasa da, Kur’ân’da toplumsal diyalektik
sürecinden söz edilebilir. Buna göre söz konusu diyalektiğin yükseliş ve
106
Tevbe 9/39; Muhammed 47/38. 107
Şuarâ 26/227. 108
Nisâ 4/133; En’âm 6/133; İbrâhîm 14/19; Fâtır 35/16. 109
Mâide 5/54. 110
En’âm 6/89. 111
En’âm 6/6; Enbiyâ 21/11; Mü’minûn 23/31, 42. 112
En’âm 6/133; A’râf 7/129; Hûd 11/57; Nûr 24/55. 113
A’râf 7/128, 137; Kasas 28/5; Ahzâb 33/27.
Page 41
41
çöküş, zafer ve yenilgi diyalektiği olduğu ve Kur’ân’da bu olgunun
müdâvele ve def’ kavramlarıyla işlendiği söylenebilir.
a. Müdâvele
D-v-l/ دول kelime kökü “toprağı aktarmak”, “yerin altını üstüne (veya
üstünü altına) getirmek”, “elden ele dolaşan şey” ve (insanlar arasında el
değiştirdiği için) “devlet” gibi anlamlara gelmektedir.114
Kelimenin
Kur’ân’da, aktardığımız sözlük anlamında kullanıldığını görmekteyiz. Haşr
Sûresi 59/7. âyette savaş yapılmadan ele geçirilen ganîmetlerin (fe’y
gelirlerinin) Allah'a ve Rasûl’üne, Hz. Peygamber'in (s.a) akrabasına,
yetimlere, miskinlere, yolculara ait olduğu; bu taksimin ganîmet
gelirlerinin yalnızca zenginler arasında dolaşan bir şey/“devlet” olmaması
için böyle yapıldığı belirtilmiştir. Böylece gelirin zenginlerin ellerinde
toplanması engellenecek, gelir geniş halk kitlelerine yayılacak ve sosyo-
ekonomik adalet sağlanacaktır. Anlaşılan o ki, âyet, devlet başkanına,
servetin tabana yayılması ve dar gelirlilerin refaha kavuşturulması için
meşrû tedbirleri alma yetkisini vermektedir.115
Âl-i İmrân Sûresi 140-141. âyetlerde Uhud Savaşı’nda (3/625) kayıplar
veren Müslümanlara, daha önce Bedir’de (2/624) müşriklerin kayıp verdiği
hatırlatılmakta; Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarması,
şâhidler/şehîdler edinmesi, müminleri arındırıp kâfirleri imhâ etmesi için,
(zafer) günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürmesi müdâvele
kavramıyla anlatılmaktadır.
Âyetlerden -zorunlu olmasa da- toplumlara zafer ve yenilginin diyalektik
bir şekilde tattırıldığı anlaşılmaktadır. Müslümanların bunun farkında
olması, “değişimin kendisini”116
değilse bile müdâvele “yasasının”
bilincinde olup bunu “devlet” bilmeleri tavsiye edilmektedir.
b. Def’
114
Râgıb el-Isfahânî, age., I, 232; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XI, 252. 115
Ateş, age., IX, 350. 116
Bayraklı, Kur’an’da Değişim Gelişim ve Kalite Kavramları, s. 189.
Page 42
42
Def’, kelimesi lügatte -Kur’ân’da da kullanılan- “vermek”117
,
“savunmak”118
anlamlarına gelmektedir.119
Dilimizde “savunmak” ve
“savmak” anlamında bu kökten türeyen “müdâfaa etmek” , “def etmek”
deyimlerini kullanmaktayız.
Hac Sûresi’nin 22/38-40. âyetlerinde, Allah’ın inananları savunup hâinleri
sevmediği; Allah’ın kendilerine savaş açılan, zulmedilen ve haksız yere
yurtlarından sürülenlere yardım edeceği belirtildikten sonra; “…Eğer Allah
insanları birbirleri ile savmasaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve
Allah'ın adının çok anıldığı mescidler yıkılıp giderdi الناس بعضهم ولول دفع للاهمت صوامــع وبيع وصلوات ومساجد يذكر buyurulmaktadır. Yine ”... ..ببعض لهد
Bakara Sûresi 2/245-252. âyetlerde, kendilerine savaş açılan ve
yurtlarından sürülen İsrâîloğulları’nın Tâlût liderliğinde Câlût’u yenilgiye
uğratmasından sonra; “…Eğer Allah insanları birbirleri ile savmasaydı,
yeryüzü(nün) fesâda uğrardı (düzeni bozulurdu)…/ الناس بعضهم ولول دفع للاه
.denilmektedir ”ببعض لفسدت الرض
Görüldüğü gibi, her iki âyette zafer-yenilgi, yükseliş-çöküş, hâkimiyet
mahkûmiyet açılarından toplumlar arası bir diyalektik konu edilmektedir.
Ancak burada da bunun icbârî ve determine edici bir diyalektik
olmadığının altını çizmek gerekir. Ayrıca bunu “doğal seçilim nedeniyle
yapılan varlık savaşı” olarak nitelendirmek doğru olmasa gerektir.120
İki
durumda da diyalektiğe zulüm, haksız yere savaş ve sürgün gibi siyâsî ve
idârî problemlerin neden olduğu görülmektedir. Yine Allah’ın toplumları
birbirleri sebebiyle def etmesi olmasaydı; yiyecekler, insanlar ve ibadet
yerlerinin zarar göreceği belirtilmektedir.121
Bu da sonuçta yeryüzünün
“dînî ve dünyevî fesâdı”122
demek olacaktır.
Def’i sadece bir iktidar değişikliği değil, bir medeniyetin ve değerler
sisteminin değişmesi123
olarak anlamak daha doğru görünmektedir.
117
Nisâ 4/6. 118
Âl-i İmrân 3/167; Hac 22/38, 40; Mü’minûn 23/96; Fussilet 41/34; Tûr 52/8; Meâric 70/2. 119
Râgıb el-Isfahânî, age., I, 227. 120
Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Kerîm, II, 394. 121
Zemahşerî, Keşşâf, I, 296, III, 360. 122
Reşîd Rızâ, age., I, 100. 123
Sıddıki, age., s. 49.
Page 43
43
3. 3. Kur’ân’da Tağyîrin/Toplumsal Değişimin Nedenleri ve Sonuçları
Kur’ân’a göre çoğu menfî yönde olup “toplumsal çöküş” ile sonuçlanan
toplumsal değişmenin; itikâdî, ahlâkî, siyâsî, sosyo-ekonomik ve teleolojik
nedenlerinden söz edilebilir. Buna göre toplumsal değişmenin özellikle
toplumların ileri gelenlerinin (mele’, mütref, müstekbir) sahip oldukları
imkanları kötüye kullanmaları sebebiyle124
; irtidât125
, şirk126
, küfür127
,
nifâk128
gibi itikâdî sapma; günaha dalma129
, taşkınlık ve bozgunculuk
(bagy, tugyân, fesâd, fısk)130
ve zulüm131
gibi gibi ahlâkî siyâsî sapma;
kibir132
, katı gelenekçilik133
, isrâf134
, ticârî işlerde adaletsizlik135
gibi sosyo-
ekonomik sapma ile sınanma136
gibi teleolojik nedenlerden kaynaklandığını
söylemek mümkündür.137
Sosyal bilimcilerin toplumsal değişimin nedenlerine dâir yukarıda arz
ettiğimiz görüşleri karşılaştırıldığında, Kur’ân’ın bu konuda daha kapsamlı
açıklamalar getirdiği müşâhede edilmektedir. Örneğin sosyal bilimcilerin
toplumsal değişimin dînî ve ahlâkî sebeplerini göz ardı ettikleri
görülmektedir.
Konuya toplumsal değişmenin sonuçları açısından bakıldığında; Kur’ân’a
göre toplumsal değişmenin, daha çok menfî yönde olduğu için, çoğu
zaman “helâk”, diğer bir ifadeyle “toplumsal çöküş” ile sonuçlandığı
görülmektedir.138
Kur’ân’da toplumsal çöküşün gidermek/izhâb139
,
124
Şûrâ 42/27. 125
Bakara 2/217; Mâide 5/54. 126
Mü’minûn 23/23 vd.; Nûh 71/3, 23; vb. 127
En’âm 6/10-11; Hacc 22/42-44; vb. 128
Bakara 2/11-12; vb. 129
Âl-i İmrân 3/11; Mâide 5/18; vb. 130
Hûd 11/85, 116; İsrâ 17/16; Fecr 89/11-12. 131
Âl-i İmrân 3/117; En’âm 6/47; Yûnus 10/13; Hûd 11/117; Hacc 22/44-45; Kasas 28/59. 132
Nûh 71/1-7; Fussilet 41/15; vb. 133
Sâffât 37/69; A’râf 7/28; Yûnus 10/78; Mâide 5/104. 134
İsrâ 17/26-27; vb. 135
Rahmân 55/8-9; Mutaffifîn 83/1-3; vb. 136
Bakara 2/155, 214; Enbiyâ 21/35; Ankebût 29/2-3; Zümer 39/49; Muhammed 47/31; Mülk
67/2. 137
Ayrıntılı bilgi için bk. Okumuş, Kur’an’da Toplumsal Çöküş, ss. 107-162; Çelik, age., ss.
95-122. 138
Okumuş, age., ss. 79-81 139
Nisâ 4/133; En’âm 6/133; İbrâhîm 14/19; Fâtır 35/16.
Page 44
44
yakalamak/ahz140
, altını üstüne getirmek/ihvâ141
,
dağıtmak/temzîk/tedmîr142
, batırmak/husûf143
, kırıp geçirmek/kasm/tetbîr144
,
kesmek/kat’145
, yağdırmak/imtâr146
, rezil etmek/hızy147
ve son/âkıbet148
, gibi
fiiller ile ifade edildiği ve titreme/racfe149
, çığlık/sayha150
,
sarsıntı/tâgıye151
, rüzgar/rîh152
gibi olaylarla gerçekleştiğini söylemek
mümkündür153
.
Kur’ân’a göre olumsuz yöndeki toplumsal değişme ve buna ilişkin
aktardığımız kavramlar ışığında, yukarıda belirttiğimiz nedenlerle; bir
toplumsal çöküş/helâk yaşanması mukadderdir. Üstelik bu “fitneden”
sadece bu sonucu hazırlayan zâlimler değil, onlara engel olmayan
toplumun tamamı etkilenecektir154
. Yine Kur’ân’a göre âkıbet iyi'nin ve
iyilerindir.
Değerlendirme ve Sonuç
Toplumsal değişme ile ilgili temel sosyolojik yaklaşımların açıklamaları
kapsamlı ve bütüncül olmadığı gibi, sınırlı ve indirgemecidir. Kur’ân’ın
değişim ve toplumsal değişim bağlamında dikkati çeken yaklaşımlardan
birinin ve belki en önemlisinin; toplumsal değişimin sadece karizmatik
lider, nüfus, ekonomi, coğrafya, kültür, teknoloji gibi bize göre “dolaylı”
nedenlerle sınırlandırmadan ya da sadece bunlara indirgemeden; toplumsal
değişimin temel dinamiğinin toplumun kendisi olduğunu vurgulamasıdır.
Kur’ân’ın toplumsal değişme konusundaki anlayışının ilerlemeci/doğrusal
140
Âl-i İmrân 3/11; Enfâl 8/52; vb. 141
Necm 53/53. 142
Sebe’ 34/7, 19. İsrâ 17/16; Furkân 25/36; Şuarâ 26/172; vb. 143
Nahl 16/45; İsrâ 17/68; Kasas 28/81-82. 144
Enbiyâ 21/11. İsrâ 17/7; Furkân 25/39; Nûh 71/28; vb. 145
A’râf 7/72; Tevbe 9/168. 146
A’râf 7/84; Enfâl 8/32; Hûd 11/82; vb. 147
Bakara 2/85, 114; Mâide 5/33; vb. 148
Tevbe 9/128; Tâ-hâ 20/132; Kasas 28/83. 149
A’râf 7/78, 91, 155; Ankebût 29/37 150
Hûd 11/67, 94; Hıcr 15/73, 83; vb. 151
Hâkka 69/5. 152
Hâkka 69/6. 153
Bk. Çelik, age., ss. 120-122. Okumuş, age., ss. 79-81. 154
Enfâl 8/25.
Page 45
45
değil çevrimsel/döngüsel yaklaşıma daha yakın olduğu söylenilebilir.
Ancak Kur’ân’ın yaklaşımının toplumsal değişme ve tarih anlayışı
açısından; mekanik, determinist, cebrî, kaderci, evrimci ve(ya)
organizmacı olduğu söylenemez.
Kur’ân’a göre toplumsal değişme, “değişmeyen mutlak bir yasa” olarak
telakkî edilebilirse de, toplumsal değişimin yönünü belirleyecek yasalardan
söz etmek mümkün görünmemektedir. Başka bir ifadeyle, toplumsal
değişmenin ileri/olumlu veya geri/olumsuz yönde gerçekleşmesini
sağlayacak ve bunu önceden belirleyecek bir yasası mevcut değildir. O
taktirde toplumsal değişme insan ve toplum iradesiyle ve onun dalgalı
yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda ecel ve sünnetullah da
“değişmeyen yasalar” olmakla birlikte; ecelin, müsemmâ olanına kadarki
sürecin değişken olduğu, Allah’ın, kâinâtın ve tarihin işleyişi ile
uygulamaları olarak sünnetullahın da bireysel ve toplumsal iradeye rağmen
gerçekleşmediği, insan iradesinin de sünnetullah içerisinde mütâlaa
edilmesi gerektiği söylenilebilir.
Kur’ân, toplumsal değişimin siyâsî ve sosyo-ekonomik sebeplerinin yanı
sıra, sosyal bilimcilerden farklı olarak, dînî, ahlâkî ve teleolojik sebeplerine
vurgu yapmaktadır. Buna göre sünnetullah gereği menfî yöndeki toplumsal
değişimin sonucu çeşitli boyutlarıyla helâk yani toplumsal çöküştür. Buna
göre Kur’ân’ın toplumsal değişmenin nedenleri ve sonuçları konusundaki
yaklaşımı, doğal olarak normatiftir. Değer ölçüsü fıtrî ve evrensel ahlâk
ilkeleridir. Ayrıca hayır ve şerrin hikmetine dâir gerçek bilgi sadece
Allah’ın elinde olduğu için; iyi yöndeki toplumsal değişimden mutlaka iyi,
kötü yöndeki toplumsal değişimden de mutlaka kötü sonuçların doğacağı
söylenemez.
Kur’ân’a göre kâinâtın sahibi Allah nesilleri mutlak değiştirmek yetkisini
hâizdir ve zulme uğrayanları, îmân edip sâlih amel işleyenleri yeryüzüne
vâris ve hâkim kılacaktır. Zirâ âkıbet iyinin ve iyilerindir.
Son olarak bir giriş denemesi yaptığımız bu çalışmada disiplinler arasında
gezinerek toplumsal değişme konusu etrafında bir fikir jimnastiği yapmaya
çalıştığımızı, ileri sürdüğümüz düşünceleri alan uzmanlarının dikkatine
sunduğumuzu, bunların elbette tartışılabilir ve eleştiriye açık olduğunu, bu
Page 46
46
konuda uzmanlardan katkı beklediğimizi ve -kabul edilirse-
düşüncelerimizin de sosyoloji için mütevâzî bir katkı olabileceğini
belirtmek isteriz.
Kaynakça:
Arslantaş, Halis Adnan, “Sosyal Değişme Kentleşme ve Kentlileşmenin Din Üzerindeki
Etkileri”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13:2, 2008.
Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar nşr., İstanbul 1989.
Aydın, Mustafa, “Toplumsal Değişme ve İslâm”, Kur’ân ve Değişim, haz. Mustafa Aydın,
İstanbul 2010.
------, İlk Dönem İslam Toplumunun Şekillenişi, Pınar Yay., İstanbul 1991.
Bayraklı, Bayraktar, Kur’an’da Değişim Gelişim ve Kalite Kavramları, İFAV Yay., İstanbul
1999.
Berger, Peter L., Dinin Sosyal Gerçekliği, çev. Ali Coşkun, İnsan Yay., İstanbul 1993.
Berki, Ali Himmet (haz.), Açıklamalı Mecelle, Hikmet Yay., İstanbul 1979.
Beşer, Faruk, “Sosyal Değişme ve İctihat”, Çağımızda Sosyal Değişme ve İslâm 2002, TDV
Yay., Ankara 2002.
Bottomore, Tom. B., Toplumbilim: Sorunlarına ve Yazınına İlişkin Bir Klavuz, çev. Ünsal
Oskay, Doğan Yay., Ankara 1977.
Cebeci, Lütfullah, “Sosyolojik Tefsirin İmkan ve Sorunları”, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru
Tefsir ve Toplum 03-04 Aralık 2010, Ensar Yay., İstanbul 2011.
Çelik, Celaleddin, Kur’ân’da Toplumsal Değişim, İnsan Yay., İstanbul 1996.
Dumlu, Ömer, “Kur’an ve Değişim”, Çağımızda Sosyal Değişme ve İslâm, TDV Yay.,
Ankara 2002.
Dursun, Davut, Din Bürokrasisi, İşaret Yay., İstanbul 1992.
Düzgün, Şaban Ali, “Değişim Kavramı ve Toplumsal Değişimin Şartları”, Ankara Ü. İlah.
Fak. Der., C. 38.
Ebussuûd, Muhammed b. Muhammed, İrşâdü Akli’s-Selîm ila Mezâya’l-Kur’âni’l Kerîm,
Dâru İhyâi’t- Türâsi’l-Arabî, Beyrut ty.
Eliaçık, İhsan, İslâm ve Sosyal Değişim, Şafak Yay., İstanbul 1993.
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşr, yy., 1979.
Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, haz. Ömer Faruk Huyugüzel, vd., Feza Gazete., İstanbul ty.
Gökkır, Necmettin, “Dialectic Relationship Between The Qur’an and Society in Islamic
Hermeneutical Traditions”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl.
2008/1, S. 20.
Page 47
47
Göle, Nilüfer, Modern Mahrem, Metis Yay., İstanbul 2001.
------, Melez Desenler, Metis Yay., İstanbul 2008.
Halil, İmadüddin, İslâm’ın Tarih Yorumu, çev. Ahmet Ağırakça, Risale Yay., İstanbul 1988.
Harman, Ömer Faruk, “Sosyal Değişme ve Dinler”, Çağımızda Sosyal Değişme ve İslâm
2002, TDV Yay., Ankara 2002.
Hart, Michael H., En Etkin 100: Hazreti Muhammed’den Gorbaçov’a Özgün Bir
Değerlendirme, çev. Mehmet Harmancı, Ekonomik Yay., İstanbul 1994.
Hilav, Selahaddin, Diyalektik Düşüncenin Tarihi, Sosyal Yay., İstanbul 1993.
Isfahânî, Râgıb, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, Mektebetü Nezâr Mustafa el-Bâzî, yy., ty.
İbn Haldun, Abdurrahman, Mukaddime, çev. Zakir Kadiri Ugan, MEB Yay., İstanbul 1989.
İbn Manzûr, Ebu'l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut 1990.
İkbal, Muhammed, İslâm’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, çev. Sofi Huri, Kırkambar
Yay., İstanbul 2002.
Güler, İlhami, Sabit Din Dinamik Şeriat, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002.
Gwynne, Rosalind W., “İhmal Edilen Sünnet: Sünnetullah (Tanrı’nın Sünneti)”, çev. Mustafa
Şentürk, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 30, 2009.
Karadeniz, Osman, Ecel Üzerine, Anadolu Matbaa, İzmir 1992.
Kasapoğlu, Abdurrrahman, “Kur’an’da Tağyîr Olgusu -Bireysel ve Toplumsal Değişme-”,
EKEV Akademi Dergisi -Sosyal Bilimler-, 2006, C. X, S. 27.
Kırca, Celal, Kur’an’ı Anlama, Marifet Yay., İstanbul 2010.
Koloğlu, Orhan, İslâm’da Değişim, Gür Yay., İstanbul 1993.
Kösemihal, Nureddin Şazi, Sosyoloji Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1982.
Kutub, Muhammed, İslâmî Açıdan Tarihe Bakışımız, çev. Talip Özdeş, Risale Yay., İstanbul
1990.
Küçükcan, Talip, (ed.), Din Sosyolojisi, Anadolu Üniversitesi Yay., Eskişehir 2010.
Mardin, Şerif, Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişme-Bediuzzaman Said Nursi Olayı,
çev. Metin Çulhaoğlu, İletişim Yay., İstanbul 1997.
------, “İslamcılık”, Türkiye’de Din ve Siyaset, İletişim Yay., İstanbul 1991.
Mensching, Gustav, Dinî Sosyoloji, çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya 1994.
Page 48
48
Merâgî, Ahmed Mustafa, Tefsîru’l-Merâgî, Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Mısır
1365/1946.
Mevdûdî, Ebu’l-A’lâ, Tefhîmü’l-Kur’ân, çev. Muhammed Han Kayani vd., İnsan Yay.,
İstanbul ty.
Okumuş, Ejder, Kur’an’da Toplumsal Çöküş, İnsan Yay., İstanbul 2007.
------, Toplumsal Değişme ve Din, İnsan Yay., İstanbul 2003.
Özdeş, Talip, “Sosyal Değişim Olgusundan Hareketle Kur’an’ın Tarihsel Olduğu Tezi
Üzerine Bir Değerlendirme”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. VII/1,
Haziran-2003.
Özsoy, Ömer, Sünnetullah: Bir Kur’ân İfadesinin Kavramsallaşması, Fecr Yay., Ankara
1994.
Rahman, Fazlur, Ana Konularıyla Kur’an, çev. Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu Yay.,
Ankara 2000.
Rızâ, Muhammed Reşîd, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Kerîm/Tefsîru’l-Menâr, el-Hey’etü’l-Mısriyye,
yy., 1990.
Said, Cevdet, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları, çev. İlhan Kutluer, İnsan Yay.,
İstanbul 1984.
Sıddıki, Mazharuddin, Kur’an’da Tarih Kavramı, çev. Süleyman Kalkan, Pınar Yay., İstanbul
1982.
Sinanoğlu, Ahmet Faruk, “Toplumsal Değişim ve Din”, Hikmet Yurdu, S. 2, Temmuz-Aralık
2008.
Sugur, Nadir (ed.), Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Yay., Eskişehir 2010.
Şahin, Adil, “İslam ve Sosyal Değişme”, Diyanet İlmi Dergi, C. 37, S. 1, 2001.
Şefik, Münir, İslam Düşüncesinde Değişim, çev. Vahdettin İnce, Dünya Yay., İstanbul 1996.
Şener, Sami, “Sosyal Değişmenin Dinî Hayata Etkisi”, Sosyal Değişme ve Dînî Hayat,
İstanbul 1991.
Vergin, Nur, “Değişim ve Süreklilik”, Türkiye Günlüğü, S. 25, Kış 1993.
Yolcu, Mehmet, Kur’an’ın Zihniyeti Değiştirmesi, Eylül Yay., İstanbul 2003.
Yücedağ, İbrahim, “Nilüfer Göle'de Batı-Dışı Modernliği Anlamak”, e-Şarkiyat İlmi
Araştırmalar Dergisi - www.e-Sarkiyat.com- issn: 1308-9633 S. III, Nisan 2010.
Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâikı Gavâmidı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî
Vücûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1407/1986.