Top Banner
258

MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü.....

Mar 10, 2018

Download

Documents

ĐăngDũng
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in
Page 2: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

MUHAMMED SIDDIK

HEKİM (K.S.)

FIRKA-İ NÂCİYE’NİN

HÜKÜMLERİ – 2

FİTNE

Page 3: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

FIRKA-İ NÂCİYE’NİN HÜKÜMLERİ-2 FİTNE

isimli eserin Tüm Yasal hakları Fırka-i Naciye İlim, Kültür ve Araştırma Derneği’ne aittir.

İzinsiz ve ticari amaçla hiçbir şekilde Basılamaz, çoğaltılamaz.

Page 4: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

MUKADDİME

احلمدهللا رب العاملني وبه نستعني والصالة والسالم على خري خلقه حممد وعلى آله وصحبه

امجعنيAziz Kardeşlerimiz; Allahü Zülcelâl celle celâlihu şöyle buyuruyor:

ا المؤمنون إخوة فأصلحوا بـني أخويكم واتـقوا الله لعلكم تـرمحون إمن (Hucurat / 10)

Mü’minlerin kardeş olduğunu ilân ediyor. “Mü’min kimdir?” derseniz: الاله اال اهللا حممد رسول اهللا

diyen kimse mü’mindir. Diliyle ikrar, kalbiyle tasdik etmek şartiyle... Bu minval üzere olanlar kardeşlerimizdir. Kardeşliğini kabullendikten sonra ne buyuruyor bu sefer; kardeşler arasında salah getiriniz ve fesada asla âlet olmayınız. Onun için bu fitne ve fesadlıklara Allahü Zül-celâl asla cevaz vermemiştir. Ve sonunda ise; “Allah korkusu üzerinizde olsun ki Allah’ın rahmetine nâil olasınız.”

Benim şahsen; 12 senesi Antalya’nın Kumluca ilçesinde olmak üzere, kardeşlerimizle birlikte ikindi namazından sonraları yapmakta olduğumuz sohbetlerimiz devam etmektedir. İkindiden sonrası başka bir vakte benzemiyor. Çünkü, gündüz dürülmekte ve ömrümüzden bir gün daha kapanmaktadır. Onun için ikindiden sonra hayatımızda daha ihtiyatlı olup güzel şeylerle meşgul olmak en güzel tarafıdır. Bizde ikindi namazından sonra akşam namazı yak-laşıncaya kadar süren sohbetlerimizi devam ettire gelmişizdir. Bu meclisimizin teşkili “İhva-nu’n fillah’dır. Allahü Zülcelâl mü’minlerin kardeşliğini ilân edince, o zaman bilhassa araların-da muhabbette olunca “Hubbu’n fillah” kardeşlerimiz bir mecliste toplanınca birlikte elbirliğiy-le kardeşvâri sohbetlerimiz devam etmektedir. Allahü Zülcelâl bu türlü ihvanu’n fillah= mu-habbetü’n fillah meclislerine o kadar da değer vermiştir ki; Habibi (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) öyle buyuruyor:

اذامررمت علىرياض اجلنةفارتعواYâni; “Cennet bahçelerinden geçerseniz ihtiyacınızı alınız.” buyurunca: “Ya Rasulullah

(Sallallahu Aleyhi Vesellem) yeryüzünde cennet bahçeleri olur mu?” diyorlar da cevâben: “Evet,

العلم قالو: ومارياض اجلنة؟ قال:حلق الذكروحلق “ne yapar bu kimseler?” “Esâsen ilim meclisleri ve zikir meclisleridir bunlar.” Zâten Allahü Zülcelâli zikrini yapmaktan daha üstün ne olabilir? İlim meclisleri ki; hele bu günümüzde dine fesad sokma yönünden fazlaca hücûmlar başlamıştır. Birçok yönlerden dini tâmir değil de harabetmeye çalışmaktadırlar. Ekseriyet bu şekle ve hale dönmüştür. Allahü Zülcelâl bizleri muhafaza buyursun.

Page 5: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; O kadar da fitneler çıkar ki; millet bu fitnelerin mahiyetini iyice fehmedip anlamadığı için, sabah mü’min kalkan akşa-ma kâfir döner veya sabah kâfirdir akşama mü’mindir. Neden acaba fitne devresinde sabah mü’min iken akşama kâfire dönüşüyor? İşte bunun sebebi; fitneyi mübah görür olmalarıdır. Fitne içine düşüp insanları öldürmeyi veya mallarını gasbetmeyi mübah sayıp bir sakınca da görmezler. Bu ise böyle yapanları küfre eletir. Onun için “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resu-lullah” diyen bir kimse kardeşine bu şekilde tecavüz edemez. Mü’minin; canı, malı ve ırzı haramdır. Hatta mü’min hakkında su’izan (kötü zan) etmek dahi haramdır.

Tabi, eski dönemlerde sohbetler yapardık ancak; yazmak, teybe almak veya kamera vs. gibi şeyler yoktu. Antalya’da ilk 30 senemiz böyle geçti. Son 10 yılda ise, baktık ki bu fit-neler artarak devam etmekte ve karşılarına çıkıpta cevab verilmesi zarureti ortaya çıkmakta olduğunu görünce sohbetlerimiz çeşitli şekillerde tesbit edilip sonunda da kitablar haline geti-rildi. Tasavvuf’u anlatan bir eserden sonra “Fırka-i Nâciye’nin Hükümleri” adlı eserimizde, Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın ehl-i sünnet ve’l cemaat itikadı, kaza ve kader vb. gibi konuları anlatmışızdır. Tez olarak, insanın kendisine yararlı olacak ayni za-manda da Allahü Zülcelâl ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ın rızasını temin edecek tarza göre anlatmaya ve öğretmeye gayret ettik. Bu yaşadığımız günlerdeki vakı’alara göre bir fesad çıkmış ise mutlaka ve mutlaka bunun karşısında durulmasına çalışmışızdır Allahın izni ve inâyetiyle.

Aslında biz, ortalara çıkmayı hiçte arzulamayız ve böyle bir isteğimizde yoktur. Ancak, Allahü Zülcelâl’in bir hikmetidir ki şu hadisi şerifi görünce fikrimiz değişmiştir. Cenab-ı Rasu-lulah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; “Bu gibi fitneler gününde fitnelerle karşı kar-şıya kalınca eğer bir kimsenin, bunları durduracak veyahutta hakikâti anlatabilecek ilmi var ise ketmedip gizlemesin. Eğer ketmedecek olursa o zaman; Allah’ın, Rasulullah’ın, melekle-rin ve insanların lâ’neti o kimsenin üzerine olsun.” İşte böyle buyurunca bu lâ’nete doğrusu dayanamadım. Elimizde ise yeterli âlet, edevât çok olup, bu günkü kadar kitabların yaygınlığı ve çokluğu hiçbir zaman görülmemiştir. Kur’an-ı Azimü’ş şan’ın tefsirleri, Muhteviyâtı ve te-ferruatı çeşit çeşit olup çokça elimizde mevcûddur. Hadisler ise sayılmayacak kadardır. Hü-lasa envai ilimlerle ilgili eserler mevcûd durumda kendimizde bulunmaktadır. Bu ise Allahü Zülcelâl’in bir lütfûdur. Böyle olup dururken i’tiraz edecek bir halimiz kalmayınca, bir kardeş olarak anlatmaya, söylemeye ve öğretmeye azmetmişizdir ve neticesi “Fırka-ı Nâciye’nin Hükümleri” isimli seri eserimizi halka sunmuşuz ve devam etmektedir.

Haşa kendimizi medh-ü-senâya ihtiyaç da yoktur. Neden? Çünkü; esâsen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) emrettikten sonra biz bunu yapmaya çalışırız ve çalışdık. Ve daha daha da çalışacağız inşallahü teâlâ... Mübârek büyük zâtlar, kendilerini yormadan ne güzel buyurmuşlar:

اثارناتدل على احوالنا“Eserlerimiz ahvalimiz hakkında mâlumât vermektedir ve delilimizdir.” Niyetimiz, fikrimiz, ga-yemiz ve emelimiz nedir? Bunlar eserlerimizde mevcûddur. Dünyalık mı, ahiretlik mi bunları eserlerimiz ortaya koyar. Onun için bunları anlatmaya ihtiyaç yoktur. Evveli başta eserlerimi-ze başvurunuz.

Page 6: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Fırka-i Nâciye” dediğimiz; Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Geçmiş ümmetler yetmiş bir ve yetmiş iki fırka oldular, benim ümmetimde yetmiş üç fırka olacaktır. Bunlardan bir fırkası cennetlik olan Fırka-i Nâciye (kurtulanlar kısmı) diğer 72 fırka ise ce-hennemliktir.” Buyurup yere dosdoğru bir çizgi çizmiştir ve Kur’an-ı Kerim’deki En’am süre-sinden:

اكم به وأن هذا صراطي مستقيما فاتبعوه وال تـتبعوا السبل فـتـفرق بكم عن سبيله ذلكم وص لعلكم تـتـقون (En’âm / 153)

âyet-i celilesinde buyurulduğu üzere “Benim hak yolum dosdoğrudur.” buyurup bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizmiş ve “İşte bu şekilde, benim hak yolumun dışında sa-ğında ve solunda çıkış yapacak yolların başlarında birer şeytan vardır.” buyurmuştur. Hak yolun dışındaki bu yolların bir kısmı dalalete (sapıklığa) bir kısmı da küfre eletmektedir.

Allahü Zülcelâle şükürler olsun ki bunları teşvik için söylememekteyim. Zâten kitablar-dan bir kuruş dahi almamaktayım. Masraflarını çıkarması yeterli olup bizim câmiamız, milleti soymayı ve dini âlet etmeyi asla hoş görmeyiz. Dinimiz münezzeh ve temizdir. Dünyalık te-mini yönünden herhangi bir emelimiz yoktur. Şükürler olsun.

Hamdolsun hafızlığımızda vardır. Bir kasette iki cüz olmak üzere Kur’an kasetlerimizde mevcûddur. Ne var ki değil para ile satmak, hali durumu iyi olmayan kardeşlerimize kendi cebimizden kaset alıp da çekip vermişiz de... Öteden beri bu minvâl üzereyiz. Camia’mızın milletin malında gözü olmamıştır. Senelerce ramazanda hatimle namaz kıldırdık. Bilhassa Korkuteli ilçesinde o zamanın müftüsü ki Allah rahmet eylesin, Mısır El Ezher’de 11 sene çalışmış hem hafız hem de âlim bir zattı, bizi öne imam edip kendisi de fatihlik yapmıştır. Antalya’da da hatimle ramazanlarımız devam etmekle beraber, bir Kadir Gecesinde; Yatsı namazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üze-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in izni ve inâyetiyle bir gecede hatimle kıl-dırdık. Uzaktan hafsalaya sığmayabilir ancak, baştan sona bu kasetlerimiz elimizde olup ar-zu edildiği takdirde, 7 kaset ki 7 saatlik sürede baştan başa Kur’an-ı Kerim’in hatmini birlikte yapmayı ve takip etmeyi temin edecektir. Bu ise duyulmuş vakıa’lardan değildir. Bunu sene-lerce yaptım şükürler olsun. Bahsettiğimiz Kadir Gecesi hatmi ramazanın uzun yaz geceleri-ne denk geldiği zamanlar da olabilmiştir. Zira halkı sahura yetiştirebilme sorumluluğumuz vardı. Kısa gecelerde ise herkes kendi evinde kendisi bitirsin dedik. Hali hazır 15 kasetlik mukabele hatmimiz yaygındır. Kadir Gecesindeki 7 kasetlik hatmimiz ise yaygın olmamakla beraber mevcûddur. İnsan bir Kadir Gecesinde evinde veya bir toplulukta birlikte oturup da, Kur’an-ı Kerim’in harikalıklarını baştan başa düzgünce dinleyecek yada takibedecek olursa ne âlâ iştir bu... Hattaki biz geçen sene Kadir Gecesinde Teravih namazı kıldık, toplandık ve saat 21.00 de başlayıp 7 kaseti dinledik ve sahurumuzu da yaptık.

Hülasa kardeşlerimiz; Allahü Zülcelâl’e şükürler olsun Kur’an ilimdir ve asla âlet edavât edinmedik. Allahü Zülcelâl ihtiyacımızı temin imkanı vermiştir. Hiç kimseye ihtiyacımız olma-yıp ancak ve ancak Allahü Zülcelâl’in ve Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) lütfû ke-remlerine muhtacız. Bunları söylememizdeki gâye, teşvik ve alım satım vs. için değildir. Dini meselelerde hiç bir zaman para ve pula değer vermedik. Kumluca’da 12 sene imamlığa de-

Page 7: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

vam ettik. Sekiz dokuz senesi ise resmi kadrolu imam olmamıza rağmen maaşımızı ihtiyacı olan bir kardeşimize “bulunmaz isek namazı kıldırırsın” diyerek kuruşu kuruşuna o kimseye vermişizdir. Maaş işini ona havale ettik ve 1 kuruş dahi almadık. Allahü Zülcelâle şükürler olsun ki tabiatımız öteden beri müstağnidir. Dini meseleleri yem olarak kullanmayı hiç te hoş görmedik ve yapmadık. Hele bilhassa Kelamullah’ı asla... Antalya’da uzun yıllardır yaşayan-lar biliyorlar. Sizlere ise “eserlerimiz halimizi anlatır” diyoruz.

Allahü Zülcelâl cümlemize ale’l hak ne ise muvaffak ve müyesser eylesin. Âmine ya Mûin.

Muhammed Sıddık HEKİM

Page 8: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in
Page 9: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İÇİNDEKİLER 1. BÖLÜM

a) Ahirzamanda fitne i’tikada yöneliktir. b) İmanın abideleri c) Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbet etmek ve tabi’ olmak d) Namazın tadili ile kılınması e) Nefsin azgınlığı f) Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) salavatın kıymet ve değeri g) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaleti umumidir h) Tevhid’in kıymet ve değeri i) Yahudi ve Nasara’nın şirki

2. BÖLÜM a) Her gelen gün geçenden şerlidir b) Şeyh Said isyanı c) Örfi ve âdetle ilgili bi’datlar d) Başörtüsü sorunu e) Fitne çıkarmanın bedeli f) Büyük ve küçük günahlar g) Küçük günahlara keffâre... h) Said fitneden kaçandır ı) İmam-Hatib sorunu

3. BÖLÜM a) Kadın mesleği; İmam-Hatip ve Kız Enstitüsü b) Hafızlık ve kadınlar c) Hanımların dinlerini öğrenme imkanları çoktur d) Kadınlarda örtünme e) Zelzelenin gerçek sebepleri nelerdir? f) Zelzeleye sebep, kadere karşı olmaktır h) Sapık Kaderiyye ve Merciyye Fırkaları ı) Ümmetin Mecusileri – Hayr ve Şerrin halkı i) Mû’tezile Fırkası

4. BÖLÜM a) İstanbul’un Fethi Hadisi b) Mû’tezile Fırkası ve mu’cizeyi inkarı c) Keramet ve “Veli, Nebinin mirasçısıdır” d) Hariciler – Vehhabiler ve günah-ı Kebair e) Evliyayı inkar ve sahte şeyhler f) “La havle ve lâ kuvvete”nin önemi

Page 10: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

5. BÖLÜM

a) İlim nedir? Alim kimdir? b) İlmin farziyeti c) Âlimin kıymet ve değeri d) İlimsiz fitneyle savaşılmaz e) İlmü’l batın f) Âlimler ve devlet kapısı g) İlmiyle âmelin önemi h) İlmin gereği

6. BÖLÜM a) Kur’an-ı hafife alma, tahrif ve ayetlerini inkar b) “Fatiha’yı ikiye böldüm” Hadis-i kudsisi c) Fatihasız namaz ve Kur’an’a hürmetsizlik d) Allah ve Rasulü’ne itaat şarttır e) Hadislere değer vermeyip reddine kalkanlar f) Türkiye, Dar’ül Harb ülkesi değildir

7. BÖLÜM a) Kur’an hafızları ve Kur’an Kursları b) Kur’an, dilenci âleti değildir c) Dünya sevgisi felakettir d) Zelzele ve neticesi e) Zelzelede mü’min ve kâfir f) Merhametli olmak g) Ehl-i kıble tekfir olunamaz h) Nasılsanız, öyle idâre edilirsiniz ı) Halk ve melikleri i) Zülûm haramdır

8. BÖLÜM a) Cennet’e girecek fırkalar b) “Herc-ü – Merc” hadisi c) Rasulullah’ın risâletini tasdik şartı d) “Ahirzamanda fitne” hadisi e) Gerçek âlim f) Mü’minin katli g) Yurd dışında yaşayıp, yurdumuza saldıranlar h) Mısır’daki talebelerin ı) Suudi’lerin dine ve bize bakışları i) Hariciyye – Mutezile inancı

Page 11: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

j) Türkiye, ehl-i sünnet ve’l cemaattır

9. BÖLÜM a) Yahudi ve Hristiyanların küfrü b) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletini tanımak şart c) Risaletinin umumî ve cinlere de oluşu d) Rasulullah’ın sünnetinin önemi e) Bir profesörün Kur’an’ı tahrife kalkışması f) Bir profesörün Fatiha’sız namazı

10. BÖLÜM a) Hidayet Allah’dandır b) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıymet ve değeri c) Melek – şeytan – cin – insan sayısı d) Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlanmak ve sevmek e) Ahirzamanda cehalet ve maişet sarhoşluğu f) Sahabe devresindeki ihtilaflar g) Ahirzamanda fitne ve Kitab ile sünnet h) Hadisleri reddeden fırkalar ı) Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olmak

11. BÖLÜM a) Celâleddin-i Suyutî’nin hutbesi b) Hadisin önemi ve tabi’ olmak şarttır c) Kur’an’ı kendi rey’ine göre tefsir d) Ahirzamanda ilmi olan izhâr etsin e) Rafizi’lerin tarihçesi f) Seyyidlik – Şeriflik

12. BÖLÜM a) Ahirzamanda fitneler b) Ahirzaman fitnesi kalbe işler c) Ahirzamanda gizli fitneler d) Ahirzamanda ölen ve öldüren sebebini bilmez e) Ahirzamanda Kur’an okuyucuları f) Ahirzamanda katl, gasb ve fuhş fitnesi g) Ahirzamanda kalbi şeytanlaşanlar h) Ahirzamanda Hizbullah – Hizbu’şşeytan

13. BÖLÜM a) Her gelen gün daha şerli gelir b) Vehhabilik

Page 12: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

c) Vehhabi’lerin Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâreti reddi d) Vehhabi’lerin salavatı reddi e) Âdem (as) Allah ile kul arasında aracıdır f) Salavatın kıymet ve değeri g) Vehhabi’lerin zülûmları h) Harici – Vehhabi i’tikad birliği ı) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı

14. BÖLÜM a) Vehhabi Mezhebi b) Âlemler (Halk-emr) c) Kab ve Ruh d) Kabirde Ruh e) Harici – Vehhabi i’tikad birliği f) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) âlemlere rahmettir h) Vehhabilerin Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saygısızlığı ı) Vehhabilerin istiğaseyi reddi j) Mülk Allah’ındır

15. BÖLÜM a) Hariciler – Vehhabiler b) Türkiye’de Vehhabilik te’siri c) Sünnet düşmanlığı d) bi’dat çıkaranlar e) Üç nesne sünnetimdir f) Kıble ehli tekfir-tel’in edilmez g) Ashabım yıldızlar gibidir h) Ahir zamanda ilmi olanlar izah etsin ı) Mü’minin kıymet ve değeri i) Şehadet getiren katl olmaz j) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini tanımak şarttır

16. BÖLÜM a) Vehhabi mezhebinin sapıklığı b) Rasulullah’ı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevme mecburiyeti c) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâret ve önemi

17. BÖLÜM a) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâret’in isbatı b) Hidayet Allah’dandır c) Mu’min o kimse ki d) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ashabın ziyareti ve kabir hali

Page 13: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

e) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini meleklerin ziyaret etmesi f) Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) istigase etmek haktır g) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı

18. BÖLÜM a) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahir zaman fitnelerini bildirmesi b) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat Haktır c) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Şefaat-ı uzma”sı d) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Makam-ı Mahmud”u e) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini tanımak şarttır f) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Leva’ül Hamd sancağı g) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahirette şefaatı h) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Ademoğlunun seyyididir ı) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Rasüllerin başkumandanıdır i) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Habibullahdır j) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat yetkisi k) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gayretkeşliği l) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahirette çeşitli şefaatları m) Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) pâk ve temiz sülbü n) Fırka-i Nâciye’ye sarılmak

Page 14: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

1. BÖLÜM

Ahirzamanda fitne i’tikada yöneliktir. İmanın abideleri

Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbet etmek ve tabi’ olmak Namazın tadili ile kılınması

Nefsin azgınlığı Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) salavatın kıymet ve değeri

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaleti umumidir Tevhid’in kıymet ve değeri Yahudi ve Nasara’nın şirki

Page 15: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

بسم اهللا الرمحن الرحيممد وعلى آله وصحبه احلمدهللا رب العاملني وبه نستعني والصالة والسالم على خري خلقه حم

امجعنياحلمدهللا الذى هدانا هلذا وماكنا لنهتدىلوال ان هدانااهللا وماتوفيق والتصان االبااهللا عليه توكلت

واليه انيب Aziz Kardeşlerimiz; Bugün en muhim olan ve hakkında malûmat verilmesi gereken esas mesele i’tikada

taalluk eden meseledir. Bugün için imanın esaslarını, muhteviyatını hatırlatmak ve anlatma-nın çok zaruri olduğu hepimizce ma’lumdur. Zirâ, pek çok muhtelif i’tikadlar muhtelif dalalet-ler, küfre dâvetler ve benzeri haller âleni olarak ortalıkta dolaşmaktadır. Allahü Zülcelâl bizleri bu gibi imana i’tikada ve inanca zarar verecek şerlerden korusun… Âmin…

Fitneler ma’lum ve hepimiz biliyoruz artık. Fitne devri bir acayibliktir. Aleyhisselâtü ves-selâm fitneler hakkında ma’lümat vermiştir. “Yahudiler 71 fırkaya, Hristiyanlar 72 fırkaya ay-rılmışlardır. Benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir tanesi FIRKA-İ NÂCİ-YE olup kurtuluş bulanlar bunlardır.” Geri kalan 72 fırkanın ise mutlaka bir kaymaları vardır. Tabi ki hepsi de aynı seviyede olmayıp dalalete (sapıklığa) eletenleri olduğu gibi drekt olarak küfre eletenleri de olur. Bazıları âdeta Deccal durumundadırlar. Çünkü başlangıcında Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ın buyurduğu: Kıyametin yaklaştığı, âlâmetlerin ortaya çıktığı devrede bahusus Muhammedü’l Mehdi’nin (as) geleceği devrede 30-40 öncül Decca-cilenin geleceğini bildirmiştir. “Daccalün” diye tâbir etmiştir ki, Deccaller demektir. Deccalin gayesi odur ki; halkı küfre dâvet eder. En azından dalalete sapıklığa… Dalalet dediğimiz yoldan çıkan ve yerini yitiren kimse dalalete düşmüştür. Gaye yoldan çıkarıp Hakkın zıddı olan batıla ve dalalete sokmak… Ya Hakk ya da dalalet. Onun için bu günümüzde i’tikad ve imanı bir daha tazelemek ve bu hususda biraz daha ma’lûmat vermek Allahü Zülcelâl’in izni ve inâyetiyle faydadan hali değildir…

Alaaddin İbn-i Husameddine’t Takiyyü’l Hindî ki; bu zât Kenzü’l ûmmal Celâleddin Süyûtî’nin muhteviyatı olan Camiû’l Kebir ve Camiû’s Sâğir ve zevatları tamamen toplayıp bir araya getiren bir şahsiyettir. Hadisleri âdet itibariyle 46000 küsûrdur. Tekrarlanan hadisleri de almamıştır. Yani bir hadis her yönden yeterli bir şekilde güzelce geldiyse lafız noksanlığı veya fazlalığı yoksa ve aynı hadisi başkaları da rivâyet ettiyse mükerrer olur diye eserine tekrar almamıştır. Buna rağmen mükerrer olmaksızın hadis sayısı 46 622 dir. Allah rahmet eylesin biz bu kardeşimizi çok sevdik ve seviyoruz. Zirâ, ismi de Aladdin, baba ismi de Hü-sameddin’dir. Bize çok çok tesirat bırakmıştır. Allahü Zülcelâl mertebesini artırsın. Yine Şeyh Abdulvahhabi Şaranî Hazretleri bu zatın devresinde bulunmuş ve Hicaza gittiğinde bu şahsı görmüştür Mekke’de. Bu zat Mekke’de vaktini bitirmiş sadece Cuma günü evinden Cuma namazına çıkar ve bunun dışında da hiç dışarıya çıkmazdı. Ondan faydalanmak isteyen et-rafındakiler ancak evine gelirler de faydalanabilirlerdi. İşte böyle bir şahsiyetti. Esâsen kendi-

Page 16: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

si Hindlidir. Vaktiyle Hindistan’da iken ve oradaki nahoş haller karşısında hicret etmiş başka bir yere gitmiş. Sonradan Hindistan’a mu’tedil ve adil bir padişah gelmiş bu zatı tekrar Hindis-tan’a memleketine dâvet etmiştir. O ise “Tekrar dönerim ancak şeriat-ı icrâ ederseniz bu şart-la gelirim” diyor. Gâyesi Şeriat-ı Ğarrayı işletmek içindir. Padişah kendisine söz verince gel-miş ve geldikten sonra şeriat sisteminin ahkamlarını tatbikatını ve muamelatını hazırlayıp vermiş: “İşte Şeriat-ı Ğarra budur alın uygulayın” demiştir. Fakat ne çâre ki o zamanlarda bile yani Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’den 1000 sene sonra, H. 10’uncu asırda bile, bizden 500 sene evvel… Çok uğraşmışlar ama Şeriat-ı Ğarrayı bir türlü yürütememişler. O zaman devlet ricâli padişaha baş vurarak diyorlar ki; “Efendim, evet Şeriat-ı Ğarra çok güzel-dir, harikadır ve Allahü Zülcelâlden gelen emirleri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) işletmiştir. Ve o zamanın halkı sahabeyi kiramdır. Onların hepside çok düzgün şahsiyetlerdir. Ki; Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nin yüzü suyu hürmetiyle ve etkisiyle gayet düz-gün, muttaki ve adaletten ayrılmayan adil şahsiyetler idiler. Evet o zaman şeriat işlenmiştir. Şimdi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) da yok o sahabeyi kiramda yok… Onun için de biz bu işi haklayamıyoruz ve mümkün değil” diye itiraf etmişler. Acziyetlerini ortaya koymuş-lar. “İstenilen şekilde işleyip te haklayamıyoruz, hakkından gelemiyoruz” diye i’tiraf edip bildi-riyorlar. Tabii öyle olunca padişah tek başına bir işte yapamıyor. Mecburen eski hale dönün-ce de bahsettiğimiz mübarek Aladdin İbn-i Husameddin Takiyuddin el Hindî oradan kalktığı gibi doğru Mekke’ye gelmiş ve hiç dışarıya çıkmadan ve dünyadan bezmiş bir halde sadece Cuma namazına giderdi ki oda hiç kimselere görünmeden bir safın ucuna oturur Cumasını kılar ve hemen yine evine dönerdi… Şeyh Abdulvahhabî Şaranî Hazretleri “hayatımda onun gibi bir şahsiyet görmedim o kadar müttaki ve gerçekten harika idi” diyor.

Bu zat eserinin başlangıcında Akidetü’l İman diye tâbir eder. İmanın akideleri diye baş-lar. Ne buyurmuş:

Hadis-i Şerif:

االميان ان تؤمن بااهللا وملئكته وكتبه ورسله وتؤمن بااجلنة والنار وامليزان وتؤمن باالبعث بعداملوت ن باالقدر خريه وشره من اهللا تعاىلوتؤم

(رواه البيهقى عن عمر ابن اخلطاب (ر.ع))Hadis Meâli: Hadisi Beyhaki Ömer İbn-i Hattab (ra) dan rivâyet etmiştir. Rasulullah

(Sallallahu Aleyhi Vesellem) ın bildirdiğine göre iman yönünden i’tikad edeceğimiz nelerdir? Evvelâ Allah’a, meleklerine, kitablarına ve resullerine inanmak ki hepimizde biliyoruz. Ve cennete, cehenneme de iman ederiz. Mizanada iman ederiz ki; yarın mahşerde terazi vardır, hayrat ve şerlerimizi ortaya çıkaracaktır. Öldükten sonra tekrar dirileceğimize hakken inanı-yoruz. Kaderin hayrın ve şerrin Allah’dan olduğuna şeksiz şüphesiz inanırız. Bu iman akide-sinin başlangıcıdır. Hadis sağlıklı sıhhatlidir.

Hadis-i Şerif:

االميان معرفة باالقلب وقول بااللسان وعمل بااالركانHadis meâli: Aleyhisselatü vesselamın buyurduğuna göre; iman dediğimiz zaman kal-

bimizdeki biliştir, mârifettir. Mârifet kalbdedir. Cevarihlerin, diğer azaların ise imanın emret-

Page 17: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

miş olduğu hususlarla âmil olması gerekir. İmanın emretmiş olduğu hususuları işleme sokar ve âmel olarak işler. Yâni Allahü Zülcelâlin İslam erkanlarına kalben imanın mârifeti, lisânen ikrarı ve diğer cevarihler ise âmelleri işlemekten sorumludurlar. Kalben tasdik lisânen ikrar ve diğer cevârihler ise âmelen o işi yaparak isbat etmeleri esastır. O zaman iman âmeli kal-ben, lisanen ve cevarihen tasdik edilmiş olur. İmana taalluk eden; kalb, lisân ve diğer azala-rımız yâni; cevârihlerimiz organlarımızdır. İşte İman-ı Kâmil diye buna denir. Eğer cevârih-lerde noksanlık varsa o imân kemâl yönünden noksandır. Allah korusun dilde ikrâr edemez ise o kimse imanı tamamen kaybeder. Çünkü kalbinin söylediğini dilinin söylemesi de şarttır. Kalbinin tasdikini dili de ikrâr ediyor amma cevârih işlemlerinde noksanlık olabiliyorsa iman-ı kâmil değilde noksan imandır. Kemâliyeti noksan demektir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: ذاق طعم االميان من رضىبااهللا رباوبااالسالم دينا ومبحمد رسوال

(رواه امام امحد ومسلم والرتمذى عن العباس (ر.ع))Hadis meâli: İmam-ı Ahmed, Müslim ve Tirmizi’nin Abbas (ra) dan rivayet ettiği bu ha-

disde Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; evvela imanın tadını alabilmek için imanın başlangıcında Rab olarak Allahü Zülcelâli bilmeli ve inanmalı, ikinci olarak din olarak İslamı kabul etmeli, üçüncü olarak da Muhammed Aleyhisselâtü vesselâmı Rasulullah olarak kabul edip tanıyıb inanmalıdır. Bu üç husus imanın öncül olan akideleridir. Allahü Zülcelâlin vahdâniyyeti, İslam dini ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ın risâle-tine inanıp kabul etmesi ki, imanın tadı ve halveti bunlarla olur. Başka şekilde değildir. Hadis çok sıhhatli ve sağlıklıdır.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم : ليس االميان باالتمىن والتحلى ولكن هوماوقرفىالقلب وصدقه العمل

(رواه ابن جنار وابويعلى عن انس ابن مالك (ر.ع))Hadis meâli: İbn-i Neccar’ın; Firdevs ve Evsatta, Ebu Yala’nın ise Enes (ra) dan riva-

yet ettiği hadisde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: İman odur ki; tama-men ciddi olması lazımdır. Yalamalık yapıp iyidir hoştur demek de geçersizdir. Esâsen kalb-de olan imanın marifetinin isbatı da gerekir. Bu olmadıkça iman kâmil olamaz. İman; kalbdeki tasdikin lisanla ikrarı ve cevârihle isbatını ve tesbitini gösterip amellerini de işletmek gerekir. Bazıları “kalbim şöyle iyidir, böyle iyidir sen kalbime bak filan falan” derler… Halbuki kalbin tasdikini ve inançlarını fiiliyat olarak ortaya koymak da lazımdır ve şarttır.

Hepimiz duyuyoruz, bazıları; “Kalbe bak sen, benim kalbim temizdir,” diyorlar. Ben ar-tık bilemiyorum kalblerinin temizliğini… Yoktan var eden Allahü Zülcelâle kuluk yapamıyorsa, kâinatın en eşrefi olan bir şahsiyete Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem), bu ni’met-i azimeye sevgi bağlılığı olmazsa ve en muazzam din olan İslâma da sahib çıkmıyorsa kalbi nasıl temiz oluyormuş deterjanla mı yıkamıştır ben bilemiyorum. Bu hususta hepside bir gaf-

Page 18: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

let içindedirler. Sözleri ise gafletten ibârettir. Bunlar her an, her yer ve her halde Allahü Zül-celâlin murâkebesi, gözetimi altında olduklarını bilmiyorlar ve düşünemiyorlar.

Bir misâl olarak anlatayım: Padişahlık devresinde sanıyorum Zenbilli Ali Efendi’yi Bağ-dad’a kadı olarak göndermişler. Bağdad’da iki kişinin muhakemesi yapılıyor. Her iki kişi de yemin ediyorlar. Birisi ben buna şu kadar para verdim, iâde etmedi diyor. Öbürü de iâde et-tim, ödedim diyor. Kadı yemin veriyor her ikisi de yemin ediyorlar. O zaman mübârek şu ferâseti kullanmış Allah rahmet eylesin: Her ikisinide ayrı ayrı çağırmış ve kendilerine gizlice, “seni haklı çıkarabilmem için hiç olmazsa bana bir tavuk veya horoz kesersinde hiç olmazsa o kadarlık bir faydan olsun. Fakat tenbihim şu ki kesdiğin yerde hiç kimse olmayacak ve görmeyecek. Hatta Allah’ın dahi görmeyeceği bir yer olması lâzım ki, Allah da bunu bana sormasın. İşte bu şekilde yapabilirsen o zaman bende senin lehine karar veririm” der. Öteki-sine de yine gizlice ayni sistemi kullanır ve söyler. Neticesi; “istenilen günde yani filan vakitte mahkemeniz olacak o zaman getirirsin” diyor. Adam horozu kesmiş alır eve getirir. Zenbilli: “Nasıl kestin horozu” deyince “Ah, Kadı efendi öyle karanlık bir yerde kestim ki bir görseydi-niz kendim bile göremedim” der. Öteki de gelmiş eve gizlice ama getirdiği horozu canlı, ke-silmemiş. Sorar, “Oğlum sen ne yaptın” diye. O kimse de “Aman efendim, Kadı efendi ben Allahü Zülcelâlin olmadığı ve görmediği bir yer bulamadım. O kadar da araştırıp karanlıklara girdim. Allah Celle Celâlihu’yu üzerime rakib gördüm, gözetir buldum. Kesecek bir yer bula-madım, ister lehimde ister aleyhimde karar ver ben bu işi yapamadım” der.

İşte böylesine düşünce ve inancımız olsa her an muhtaç olduğumuz iman akidesi bo-zulmaz. Dinimizde dünyamızda ve ahiretimizde daima onun sultası altında Allahü Zülcelâlin uluhiyyet ve rububiyyeti hükmü altında olduğumuza mutlaka ve mutlaka inanarak yaşarsak nasıl olurda lakaydlık yapıp hukuklara riâyet etmeyiz? Bu hiç mümkün mü? Bir me’mur bir âmirine bile bu kadar lakayd davranamaz. Çünkü ya azl eder yada sicilini bozar. Onun için Allahü Zülcelâl bizleri affetsin. Rabbımız bizim gibi aciz ve cehâlete bürünmüş bir topluma dua ederiz ki; Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hukukuna riâyet eden saygı gösterenlerden eylesin. Âmin.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عله وسلم: اربع من كن فيه فهومؤمن ومن جاء بثلث وكتم واحدة ن بعد املوت واميان باالقدر خريه فهوكافر. شهادة ان الاله االاهللا واىن رسول اهللا وانه مبعوث م

وشره من اهللا تعاىلHadis meâli: Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Dört nes-

nedir ki kimin kendisinde var ise hakikâten mü’mindir. Velâkin bu dört nesneden bir tanesi dahi noksan ise küfrüne karar verilir. Allah muhafaza etsin. Âmin. Üçünü yapsa da bir tane-sini yapmazsa kafir olur. “Vahidün fe hüve kafirun…”

Birincisi: Şehadete La ilahe illallah; Allahü Zülcelâlin uluhiyyetini, vahdaniyyetini, rubu-biyyetini ve ilah olduğuna inanmak, kabullenmek ve karar etmektir.

İkincisi: Muhammeden Abduhu ve resuluhu; Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletine tamamen inanmak mecburidir.

Page 19: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Üçüncüsü: Öldükten sonra kıyamet günü tekrar ba’s olunup diriltileceğini kabullenmesi ve inanması şarttır.

Dördüncüsü: Allahü Zülcelâlin takdir etmiş olduğu kaza ve kaderi, hayrî olsun şerrî ol-sun, başına ne gelirse mutlaka Allahü Zülcelâle ait olduğuna inanması da şarttır. Çünkü Al-lahü Zülcelâlin takdiridir, kaderidir, hükmüdür. Bunun dışında hiçbir işlem de olamaz.

Uluhiyyet ancak ve ancak Allahü Zülcelâle aittir. Vahdehula şerike lehu: O tekdir, şeriki ortağı da yoktur haşa. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allah tarafından gönderilen elçisidir diyerek yakinen Muhammed Rasulullaha inanmak da şarttır. Öldükten sonra kıyamet günü tekrar ba’s olunacağına inanmak şarttır. Çünkü bazı fırkalar vardır ki bunlar kıyamet günü ba’sı inkâr ederler. Allahü Zülcelâlin var ettiği hükümlerini hayr olsun şer olsun işleye-nin yine kendisi olduğuna inanmak kadere inanmaktır ve şarttır. Yâni hayır bir kimseden şer de başkasından olamaz. Bu dört nesneye iman böylesine mutlaka şarttır.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: افضل االميان ان تعلم ان اهللا معك حيث ماكنت (رواه الطرباىن)

Hadis meâli: Tabarani’nin Ubbadete İbni’s Samid’den rivâyet ettiği hadisi şerifte Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Efdalü’l iman yani imanın efdali o ki; her ne-rede olursan ol Allahü Zülcelâl seninle beraberdir. Seni görmediği bir yer yoktur. Senden uzak değildir. Her nerede olursan ol seninle beraberdir. Eğer bu inanç ve âkide sahibi olur-san, Allahü Zülcelâlin görüp durduğu böylesi bir kulu nahoş bir hale düşer mi? İnsan büyü-ğüne bile bir saygı duymaz mı ki Allahü Zülcelâlin hükmü altında ve o nazırı (gözeteni) iken ve bunu bilen inanan kimse gerçekten çok itinalı olur. Allahü Zülcelâlin gazabına ve maktına (hiddet) uğramamak için çaba sarfeder. Allahü Zülcelâl cümlemizi bu minvâl üzere muvaffak ve müyesser eylesin. Âmin…

Hadis-i Şerif:

فال اميان له التسليم ألمراهللا والرضاء بقضاءاهللا مخس من االميان من مل يكن فيه شيئ من هن والتفويض الىاهللا والتوكل علىاهللا والصرب عند صدمة االوىل

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) beş nesne ki imandandır. Bunlardan herhangi birisi yoksa imanına noksanlık vermiş olur. Hattaki imanı yoktur. Bunlar ise:

Birincisi: Allahü Zülcelâlin emirlerine teslim olmak. İkincisi: Allahü Zülcelâlin kaderine rıza göstermek. Üçüncüsü: Tefvizi umuru (işlerin dağıtımı) Allahü Zülcelâle havale etmek. Dördüncüsü: Tevekkülü (vekil edinme) başkasına değil de Allahü Zülcelâle bağlamak. Beşincisi: Başına bir hal geldi ise; gelir gelmez ilk sadmede sabrını bilmek. Çünkü bü-

yük yerden gelmiştir. Allahü Zülcelâl cümlemize şuur versin. Âmin… Hülasa, kardeşlerimiz; bir kimse nasıl ki bir âmir ya da kumandanın hükmü altında

emirlere uyar ve itiraz etmeden bir zarar gelmemesi için çalışırsa en azından düşünmek lâzım ki, Allahü Zülcelâlin kulu isek onun nizamı içerisinde emir ve hükümlerini yerine getir-

Page 20: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mek şarttır. Dünya ve ahirette her an muhtacı olduğumuz Allahü Zülcelâl cümlemizi muvaf-fak ve müyesser eylesin. Âmin…

Hadis-i Şerif:

اليؤمن احدكم حىت اكون احب اىل من ولده ووالده والناس امجعني (رواه البخارى امام امحد ومسلك ابن ماجه عن انس(ر.ع))

Hadis meâli: Buhari, Müslim, İmam-ı Ahmed, Nesaî ve İbn-i Ma’cenin Enes (ra) den ri-vayet ettikleri hadis-i şerifde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Bana karşı olan muhabbetinizin ölçüsü şudur ki; bana olan muhabbetiniz; ana, baba ve ço-cuklarınıza olan muhabbetinizi aşmadıkça kâmil mü’min değilsiniz. Böylesi muhabbete sahib olmayan bir kimse kâmil (tam) bir iman sahibi olmaz buyuruyor. Yoksa hiç iman etmemiş değil… Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan sevgisi ve saygısı ebeveynine ve ço-cuklarına olan muhabbetini aşmadıkça ve ondan daha fazla olmadıkça kâmil bir mü’min olamaz. Peki, Allahü Zülcelâle ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbetin mükafaatı nedir? Bu hususta:

Hadis-i Şerif:

ما من نفس متوت وهى تشهد ان ال اله االاهللا واىن رسول اهللا يرجع ذالك اىل قلب موقن االغفراهللا له

رواه امام امحد والنسئ وابن ماجه عن معاذ (ر.ع))(Hadis meâli: İmam-ı Ahmed, Nesâi, İbn-i Ma’ce ve İbn-i Hibbanın Mu’azdan (ra) rivayet

ettikleri hadiste Aleyhisselâtü vesselâm buyuruyor ki; Herhangi bir kimse öleceğine denk zamanda “şehadete La ilâhe illallah Muhammeden Resulullah” derse, yâni Allahü Zülcelâlin uluhiyyetine ve vahdaniyyetine ve ayni zamanda benim de Onun resülü olduğuma risâletime dair kalbinde hiç bir şüphe olmaksızın ciddiyetle şehadet ederse Allahü Zülcelâl onu kesinlik-le mağfiret kılar.

Hadis-i Şerif:

يامعاذ ابن جبل مامن احد يشهد ان ال اله اال اهللا واىن رسول اهللا صادقا من قلبه االحرمه اهللا على النار

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Mu’az İbn-i Cebel’e: Ey Mu’az bir kimse Allahü Zülcelâlin vahdaniyetine ve benimde Allahın resülü olduğuma ciddiyetle, sa-dıkâne ve mutmain bir kalb ile şehadet ederse Allahü Zülcelâl onu cehenneme haram kılar. O zaman Mu’az: “Ya Rasulullah halka bildireyim mi?” diyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Hayır, bildirirsen sonra ihmâlci olurlar buyuruyor.

Page 21: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İşte Allahü Zülcelâle ve Rasulullaha olan muhabbetin sonunu Allahü Zülcelâl buna ge-tirmektedir. Öyle ya, boşuna değil… Cenabı Rasulullahın verdiği malümat ve tenbihatına göre; Allahü Zülcelâl ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gösterilen muhabbet ve bağlılığa bu gibi eşsiz mükafatlar vardır.

Hadis-i Şerif:

خيرج من النار من قال الاله االاهللا وكان ىف قلبه من اخلري مايزن شعرية مث خيرج من النار من قال كان ىف قلبه ال اله اال اهللا وكان ىف قلبه من اخلري مايزن فخرج من النار من قال ال اله اال اهللا و

من اخلري ذرة (رواه امحد ومسلم وخبارى عن انس (ر.ع))

Hadis meâli: Buhari, Müslim, İmam-ı Ahmed ve Nesaî’nin Enes’den (ra) yaptıkları rivâyetlere göre Aleyhisselâtü vesselâm: Allahü Zülcelâl ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbeti olana mükafâtı vardır. Nasıl ki muhabbet şartı konuldu ise muhabbetin akibinde de büyük bir hayrat, berakat ve teshilat olduğuna dair malümat verilmiştir. Gelelim imanında veya kelimelerinde bir küfür varsa. Kâmil bir mü’min değilde bazı küfür kelimeleri var ise ve vaki’ olduysa bu küfründen dolayı re’sen (doğrudan) cennete giremez bir kerre. Önce ce-henneme girer. Çünkü cehennem, küfür pürüzlerini mutlaka yakar ve temizler. Onun için ce-henneme önce girer. Fakat buna rağmen Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; değil mi ki, “Lâ İlahe illallah Muhammeden rasulullah” kelimesi vardır. Kalbinde buna inanarak ve mutmain olarak söylemiş ise bu kimsenin hayrdan bir arpa danesi kadar hayrı olsa dahi Allahü Zülcelâl Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) va’detmiştir ki; bu kimse cehennemden çıkar ve sonunda cennete girer. İkinci derecede de bir buğday danesi sikleti (ağırlığı) kadar bile olsa yine çıkar. En sonunda ise bir zerre kadar olsa bile yine cehennem-den çıkar ve cennete girer. Bu Allahü Zülcelâlin Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan va’didir. Muazzam bir lütfûdür. Düşünün bir kerre Allahü Zülcelâle ve Rasulullaha (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) saygı duymanın önemini. Hal böyle iken tersine gitmek yakışıyor mu? Hiç esirgemeden, gece-gündüz ve hayatı müddetince mütemadiyen “ümmetim, ümme-tim” diye buyuran Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saygı duyulmaz mı? Zerre kadar imanı olanı bile cehennemden çıkaracak olan Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üm-met oluşumuzdan dolayı ne mutlu bize… Ancak, onun hukukuna riâyet etmemek ve saygı duymamak ne kadar da yanlış!.. Halbuysa her muhabbetin üstünde muhabbeti, Allahü Zül-celâl ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) duymak onların üzerimizdeki haklarıdır. Ve onlara muhabbet duymak, bu gibi ikram ve ihsanlara sebeb ve vesile oluyor…

Dikkat ederseniz Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üzerimizdeki hakkı ne ka-dar da çoktur ve sayılmayacak derecededir. Allahü Zülcelâlin ise;

نسان لظلوم كفار وإن تـعدوا نعمة الله ال حتصوها إ … ن اإل (İbrahim / 34)

“...Allah’ın nimetini sayacak olsanız, sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankör-dür.”

Page 22: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Eğer Allahın nimetlerini saymaya yeltenirseniz asla haklayamaz ve başa çıkamazsınız. Ne çâre ki Allahü Zülcelâl buyuruyor ki: İnsan bu kadar ni’metler karşısında zalim ve keffar-dır. Keffar; görmemezlikten gelmek yani, batıl hakkı örtmüş ve hakkı altına alıp batıl üstüne çıkmış demektir. İnsanoğlu kendi kendine zülmeder, bu kadar ni’met içinde ve karşısında iken hemde görmemezlikten gelir. Hülasa, biz bir beşer olarak daima muhtacız ve bize veri-len ni’mete de şükür edip saygı duymak zorundayız. Aksi takdirde nimeti inkâr edene nankör ve namerd derler ve öyle olur zâten… O halde Allahü Zülcelâle ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı nasıl olmamız lâzımdır bir kıyas ediniz. Diyeceksiniz ki; “Biz çok sevi-yoruz ya!..” Gerçekten Allahü Zülcelâli sevdiğiniz takdirde inanın ki ayni nisbette karşılığını verir ve o nisbette O da sizi sever. Haşa zülûm yoktur. Sen değil mi ki Allahü Zülcelâli ciddi-yetle seviyorsun… Tâbi, insan sevdiğine karşı hakikaten onun tezine girer ve uygular. Ve aynı zamanda da emrini yerine getirir. Çünkü tersine gidemez. Hem sevip hemde tersine gidilmez ve bu mümkün değildir. Çünkü sevdiğine dair kanıt, hukukuna riâyet edeceksin. “Ben Allahü Zülcelâli seviyorum amma o beni sever mi sevmez mi onu bilemem” deme. Ke-sinlikle senin sevdiğinden fazlasıyla Allahü Zülcelâl seni sever. Çünkü lütûfkâr ve ke-remkârdır.

Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı da öyledir. Bakınız hadislerde, mütemâdiyyen Allah (cc) ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbetli olması tav-siyede bulunulmuştur. Sen ne kadar seviyorsan o nisbette sevilirsin. Çünkü sen severken onlarda sevmez olurlarsa bu bir nevî zülum olur haşa ve onlara yakışmaz. Anla ki, en az sevgin kadar sevilirsin… Allahü Zülcelâle olan muhabbette de böyle, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbette de böyledir. Hatta açık basiretli bir mürşidi dahi sevmiş olsan o da yine hukuk itibariyle en az ayni seviyede sever. Elinden gelen kadarıyla aynı sev-gisi mevcûddur. Hatta ki mü’minin mü’mine olan ciddiyetli sevgilerinden dolayı ruhları 24 saatlik mesafeden bile birbirlerini okşar ve birbirlerine hassasiyetleri olabiliyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor; 24 saatlik mesafeden ruhlar birbirleriyle irtibat kura-biliyorlar. Yeter ki ciddiyetle sevsinler ve Allah için sevsinler. Ondandır ki Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Bir kimseyi seviyorsanız kendisine duyurun ve ben seni seve-rim diye bildirin” buyuruyor. Çün Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Ya Mu’az ben seni seviyorum… Seviyorum ve biliyorum ki belki günde binlerce defa Lâ ilâhe illallah diyorsun, halbuki şu kelimeleri getirirsen önceki yaptığından binlerce defa daha fevkâlâdedir. Nedir bu kelimeler:

الاله االاهللا عدد كلماته الاله االاهللا عدد خلقه الاله االاهللا زينةعرشه الاله االاهللا مألمسواته الاله االاهللا مثل ذالك معه واحلمدهللا مثل ذالك معه الحيصيه ملك والغريه اشهدان الاله االاهللا

واشهدان حممدارسول اهللاHadisin aslı bu şekildedir ve şehadet sonradan eklenmiştir. Bu hadis Rasulullahın (Sal-

lallahu Aleyhi Vesellem) Mu’az İbn-i Cebele tavsiyesidir ve bizim içinde geçerlidir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Seni seviyorum” diye bildirmiştir. Zâten muhabbet dediğimizin kökü HABBE’dir ki tohum demektir. Tohumu toprağa ektiğinde kendi özelliklerini meydana çıkaracaktır. Evet, bir vücûd da bir habbedir sevgi, amma hangi yoldan kimi ve neyi ne kadar

Page 23: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

seviyorsanız cevarihlerede o kadar tesirat bırakır. Kalbden olan muhabbet diğer organları da o yöne götürür. Meselâ spor sevenleri, sporcuları göz önüne alırsan spor kalbine işlemiştir. İşi gücü spordur. Ve yahutta particilik ve benzeri dünya meseleleri… Sizlerde fehmeder ve anlarsınız ki bu kimselerin her organları; göz, kulak, dilleri ve hareketleri dahi hep fikirlerinde olan iledir. İşlemleri de o yöndedir. Onun için kalbde Hak olan muhabbet, Allahü Zülcelâl ve Rasülüne olan muhabbettir. İnanın ki eğer kalbinde muhabbet varsa vallahi cevarihleri başka bir yöne gidemez ve onlara da tesirat bırakır. Aşkla şevkle olan muhabbetler irtibata da vesi-ledirler.

Biliyorsunuz ki muhabbet deyince, iki zıd bir arada, bir yerde ictima’ olamaz. İki zıd bir-likte bulunamazlar. Gece ile gündüz gibi… Dünya muhabbeti ile muhabbetullah gibi…

İmam-ı Rabbaninin buyurduğu hadisde; Hadis-i Şerif:

حب الد نيارأس كل خطيئةHadis meâli: Dünyayı sevmek hataların başıdır. Öyle ya dünya sevgisinin doldurduğu

kalbde Allah (cc) ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbeti yer bulamaz ki… Dünya muhabbetini kalbine yerleştirdi ise iki zıd bir arada toplanamaz… “Zıddan lâ ictemian” iki zıd cem olunamaz. Dünya denaetten (alçaklık) dir. Rabbımızın hiç hoşlanmadığı şeydir. Ama burasıda bir imtihan diyarıdır. Ahireti seversen ahiret âmeli işlersin, dünyayı seversen dünya âmelleri işlersin. İkisinin sonucunuda görürsün… Bir kimseyi sevme sebebi, dünya ile ilgiliyse bir çeşit, manevî bir muhabbet duyarsan buda bir çeşittir. Kardeşler arasındaki ihvan muhabbeti, Allahü Zülcelâl ve Rasulullahın muhabbetini celbedici ve çekicidir. İhvan muhab-betini çok hadisi kudsîlerle anlatmışızdır.

…. “El kalbi ilel kalbi sebilâ” Kalbden kalbe bir yol vardır. Mutlaka kanmaz ve yanılmaz. Ciddiyetle seven ayni sev-

giyle karşılık bulur. Bu sevgi ayni zamanda muhabbet; Allah, lillah için ve Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) için olursa mükafatını mutlaka görür ve buluruz. Allahü Zülcelâl cüm-lemizi alel hak ne ise muvaffak ve müyesser eylesin. Âmin…

Kardeşlerimiz; muhabbet çok mühimdir. Bir tohum ki, kalbe yerleşip yetişince bütün

vücûda te’sir eder ve işlemlerini de yaptırır. Zirâ, muhabbetin isbatı kişinin işlemleri, hareket-leri ve halleridir. Şimdi size şöyle bir misâl vereyim; Allahü Zülcelâli sevdiğimize dâir; “Nama-zı kim emretmiş?” “Allahü Zülcelâl” “Peki, Allahü Zülcelâlin bu namaza ihtiyacı mı var? “Ha-yır, kendi yarar ve ihtiyacımız için…” Allahü Zülcelâl kulunu sevdiğinden dolayı bir yol koy-muş bir mâ’lumat vermiş ki bunu yaparsanız daha daha da hak etmiş olursunuz. Çünkü kul olarak hiç olmazsa böyle bir işinin olması lâzımdır. Nasıl ki bir efendi emreder kulda yapar. Seyyid – Köle hadisesini göz önüne getirin. Bizler Allahü Zülcelâlin kulları olarak nasıl dav-ranmamız gerekir, insan başka bir insanın tüm emirlerini uygularken… Bir köle efendisine “bana şunu giydir” diyemez sadece sitretini kapatır ve çıplak bırakmaz. Birde “bana şunu yedireceksin” diyemez ama kendisini aç da bırakmaz. Birde efendisine darılıp da kaçarsa hayatı müddetince işlediği ibâdetler geçersiz olur… Kölelik hukuku budur… Efendisinin köle-

Page 24: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

si üzerindeki hukuku… Efendisinin işi olmasa da köle başka bir yerde çalışsa kazancını efendisinin eline tutuşturur…

İşte bunlardan ibret alınız ki, bizler Allahü Zülcelâlin kulları olarak bu dünyaya gelmişiz. Sayılmayacak ni’metlerinin içindeyiz. Kendi yararımıza olmasına rağmen, gelecekte sonsuz bir hayata inanmamıza rağmen Allahü Zülcelâl kullarına karşı bir anadan 70 kat daha şefuk ve atuf iken, onlara sahib olup yararlarını dilerken bizler acaba onu nasıl sevmekteyiz?.. Ve sevdiğimizin isbatı, esâsen emirleri dışına çıkmamaktır. Baştan savma emri yapmakta ol-maz…

Bir namaz meselesinde bile inanız ki Allahü Zülcelâlin emrettiği; kelâmını okuduğumuz rükû’ ve sücûdunu Ona yaptığımız namazımızı nasıl kılmaktayız. Bir düşünün… Kulluk vâzi-femizi Rabbımıza karşı isbat, ta’zim ve tevkir (ululama) olmak üzere kelâmını okurken rükû’ ve sücûd yaparken hiç haz duyabiliyor muyuz? Yoksa baştan savma mı yapıyoruz? Baştan savma yapıyorsak bu hiç yakışır mı? Mükafatını va’dediyor müşerref oluyoruz, kelâmını oku-yoruz, rükû’ ve secdeyle Rabbımıza ta’zim ediyoruz mi’rac ediyoruz ki namaz bir vuslat (ka-vuşma) âleti olup yaklaştırıcı bir ibâdettir. Hatta öyle bir ibadet ki, Allahü Zülcelâl buyuruyor ki;

… هى عن ال فحشاء والمنكر وأقم الصالة إن الصالة تـنـ … (Ankebut / 45)

“... Muhakkak ki; namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar...” Namazı düzgün kıl ki, namaz seni münkirat ve fuhşiyattan alıkoysun. Namazın saye-

sinde kötülüklerden korunursun ve namaz onları işletmez. Ama bir taraftan namaz kılıyor diğer taraftanda her hezeyanlıkla da meşgul oluyorsa, Allahü Zülcelâlin hiç hoşlanmadığı nahoş şeyleri yapıyorsa bu nasıl namaz kılmaktır. Bir saat namaz kıl ardından da saatlerce menhiyatı (yasaklananları) işle… Tersine işler ki haşa… Bilemiyoruz ki neden böyle oluyor. Nereye gidersek gidelim her yerlerde namazın baştan savma kılınma durumu mevcuddur. Halbu ise namaz silâdır. Vuslât âletidir. Allahü Zülcelâl ile kulunu yaklaştırıcıdır. Zirâ mi’ractır, münacaattır ve muazzamdır. Fakat, ne dersen de boşuna, artık kalblerimiz başka muhabbet-lere bağlı oluşundan dolayı namazdan hiçbir zevk duymuyoruz. Hiçbir haz almıyoruz ve hiç-bir saygı da duymuyoruz. Tadı tuzu yok ve baştan savma durumda kılmaktayız. Allahü Zül-celâl bizleri korusun. Âmin…

Birgün Aleyhisselâtü vesselâm mescidde otururken bir kimse gelmiş iki rekat namaz kılmış ve sonra gelip selâm vermiş. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) selamı-nın cevabını verdikten sonra “Sen ne yaptın?” diye sorar. O kimsede “Namaz kıldım ya Ra-sulullah” der. “Hayır, namaz kılmadın git iki rekat namaz kıl” buyurur. O zat gidip tekrar iki rekat namaz kılar. Tekrar gönderir, tekrar kılar. Üç kerre kıldığı halde “bu namazlar olmadı” buyurunca; “Ya Rasulullah ben o kadar bilip o kadar kılabiliyorum nasıl olacaksa bana ta’lim et” der. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Beni seyret” buyurup iki rekat na-mazı tadil-i erkanıyla birlikte örnek olarak kılar selâm verir ve “işte namazı böyle kılacaksınız” buyurur.

Page 25: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

صلوا كمارأيتمونىاصلى“Ben nasıl gördüğünüz minvâl üzere namaz kılıyorsam sizde ayni şekilde namazınızı kılın.

Eğer bu kimsenin kıldığı gibi senelerce dahi kılsanız geçersizdir” buyurur. Hattaki Abdullah İbn-i Me’sud: “Vallahi 80 sene” diye yeminle bildirir. “Yani 80 sene tadil-i erkana uymadan namaz kılsa namazı geçersizdir” buyurdu diye bildirmiştir.

Aziz kardeşlerim; Namaz, Allahü Zülcelâle karşı kulluk görevimiz olunca haliyle Allahü

Zülcelâle olan saygımız ne derecede ise emretmiş olduğu kendisine ait namazı artık Allah ile kulu arasında olan husustur. Artık ya felahına (kurtuluşuna) yada hüsranına (mahvına) se-beb olur. Onun için Allahü Zülcelâl hadisi kutside namaz hakkında şöyle buyuruyor:

قسمت الصالة بيىن وبني عبدى نصفني نصفهاىل ونصفها لعبدىولعبدىماسئلBu hadis hakkında tasavvuf kitabımızda genişçe ma’lümât verilmiştir. Namazın yarısı benim yarısı kulumun buyuruyor. Hakkaniyetle, düzgünce, Allahü Zülcelâlin emrine uygun olarak, saygılı ve i’tinalı bir şekilde yaparsa Rabbımız kendisine istek kapısını açmıştır. Artık dilediği ne ise ona verir... Oruç ise nefis terbiyesidir. 11 ay arzuladığınızı yiyip içtiniz, hiç olmazsa 1 ay bakalım Allahü Zülcelâle karşı saygınız ve terbiyeniz var mıdır? Nefisle karşı karşıya geti-riyor. Tabi nefis Allahü Zülcelâle karşı âdeta bir düşman gibidir. Nefis esâsen şeytanın bile cü’ret edemediği şeyi çekinmeden yapabilir.

أنا ربكم األعلى(Nazi’at / 24)

“Ena rabbikum âlâ” diyen nefistir. “Ben sizin yüce rabbınızım” diyen Firavunun nefsidir. Hal-buki şeytan ise:

العالمني إين أخاف الله رب (Haşr / 16)

“İnni eha fullahe rabbi’l âlemin” “Ben alemin rabbi olan Allahtan korkarım” demektedir. Bun-lar âyetlerle sabittir. Nitekim Bedir hadisesinde “Ben Allahtan korkarım” diyor. O sebeble Al-lahü Zülcelâl kulunu bir denetlemeye tâbi tutuyor ki pasını pürüzünü gidermek istiyor. 11 ayın pisini pasını tertemiz etmeyi diliyor.

Zekât ise, kazanmış olduğu malda hukuk itibâriyle bilerek bilmeyerek işlemiş olduğu noksanlık vs. nin hepside malın kiridir, pasıdır. Onun için zekât tezkiyedir. Malın temizlenme-sidir. Zekât temizleyicidir. Onun için de camilere vs. zekât verilemez. Zekât fakirin hakkıdır. Camiye verecekse zekatı verilmiş ve temizlenmiş olan malından tasadduk edip verir.

Hac ise; kendisinin ömründe o ana kadar işlemiş olduğu noksanlık olan şeylere karşı bir hüccettir. Tabi ki haccı makbul ise yâni kabul olunmuş bir hac ise... O zaman berâtını alır gelir. Ama haccı merdud (reddedilen) ise haram mal ile yapmış ise berâtı yoktur.

Namaza gelince; Allah ile kulu arasındadır. “Yarısı benim diğer yarısı kulumun, nama-zını düzgünce yaparsa artık kulum ne isterse veririm” buyuruyor. İşte bu nedenle namazın ta’dil-i erkânla yapılması kılınması o kadar zarurî ki, esâsen ta’dil-i erkânla kılmak vacibdir. Isparta da “Ta’dil-i erkana uyulmadan namaz kılınsa ne gerekir?” diye sordular. Bende onlara

Page 26: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“sizce ne gerekir?” dediğimde bana; “Sehv-i secde yaparız” dediler. Secdetu’s sehv, yanılma secdesi dediğimiz zaman bu ancak unutularak sehven yapılan durumda Farzın tehiri ve va-cibin terkinde yapılabilir. Oysa bu zât bilerek böyle yapmış ve gerekeni terketmiştir. Bilerek tadil-i erkânı terkederse ve bir noksanlık yaparsa vakti çıkmadan, vaktini geçirmeden derhal namazı iâde eder. Yâni yeniden kılar. Sehven vacibi tehir ve terkederse, farzı tehir ederse sehv-i secde yapar. Bu şekilde sehvetü’s secde eder. Fakat farzın terkinde ise kesinlikle vak-ti çıkmadan o namazı iâde eder. Bir kişi ki unutarak değilde bilerek, fıtratında öyle ise ve öyle alışmış ise; “Allahüekber, Allahü ekber” deyip baştan savma ta’dil-i erkâna uymadan yatar kalkar ise, o namazı doğrudan doğruya vaktini geçirmeden derhal iâde eder. Vakti geçmiş ise iâde edemez kazaya kalır. Artık Allahü Zülcelâl ile kulu arasında, ne yapar ne eder ben bilemem...

Namaz başka bir şeye benzemez ve hülasası budur. İnsan sevdiği bir kimseyi Allahü Zülcelâlin muhabbetini iddiâ ediyorsa o zaman bu hususta bir imtihan vardır. Ve Allahü Zül-celâli sevib sevmediğini ortaya koyar. Namazının yarısının Allahü Zülcelâle yarısınında ken-disine ait olduğunu iyice bilirse namaza gereken değeri kıymeti verir ve bu şekilde uygular.

Gelelim Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı sevgisi, saygısı ve aşk-ü şevki varsa neden onu anmasın, salavat getirmesin ve ona ait sünnet-i seniyyeleri olan nesneleri neden doğru dürüst işlemesin... Meselâ teravih namazına bir bakın günümüzde... Baştan savma gibi, sanki yarışma yapar gibi... Hangisi daha çabuk kıldırıp bitirecek gibi hal-ler ki, haşa eğlence haline getiriyorlar... Sevgisi saygısı olan böyle yapar mı, Allah aşkına bir düşünün... Sizler bu hali bu şekilde uygun görüyor musunuz? Allahü Zülcelâle karşı namaza kalkmışsınız; “Allahü ekber” dediğiniz zaman artık Allahü Zülcelâl en büyüktür gayrısı, yâni mâsiva (Allahdan gayrisi) sagir (küçüktür) olur. Çünkü Allah en büyüktür dedin ve ekberiyyet her şeyin üstündedir. Kendisinden başkasını, herşeyi küçük eder yok eder ve hiç haline geti-rir... Tabi ki, özden dediyseniz... Bu minvâl üzere okuduğun fatiha anlattığımız gibidir. Ve ayni zamanda namaz sahibi kimin huzurunda olduğunu bir bilse muhakkak ihtimam gösterip bu şekilde i’tidalle yapar. Fakat baştan savma yaparsa Allahü Zülcelâl gerçekten namazını paçavra gibi başına atar ve çarpar.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelince; neden salavat şirkmiş ve şefaatıda yokmuş? Beşermiş, gelmiş geçmiş de hadisleri geçersizmiş? Neden? Neden? Neden aca-ba?.. Millet dünya işlerinden geri kalmasın diye mi salavatı terke teşvik ediyorlar. Eğer bu kimselerin Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı sevgisi, saygısı ve aşk-ü şevki olsa idi herşeylerini O’na fedâ ederlerdi. Hatta hayatları müddetince salavatı ağızlarından bırak-madan mütemadiyyen işletmek süretiyle devam ederlerdi. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendilerine karşılık verdiği gibi bununla berâber Allahü Zülcelâlde salavatı teşvik edip iştirak eder. Bunu Fırka-i Nâciye isimli eserimizde etraflıca anlatmışızdır. Fakat burada da biraz anlatalım. Düşünün ki; Allahü Zülcelâl Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) karşı ümmetini nasıl tergib ve teşvik edib nasıl bir sistem koymuştur. Rasulullaha (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) salavat getiren ümmetine Allahü Zülcelâl 1 salavatına karşılık olarak 10 salavat getirir. 10 salavat getirirse 100, 100 salavat getirirse 1000, yani 10 katı salavat getirirken Allahü Zülcelâl daha nasıl tergib ve teşvik edecek bundan daha iyisi var mıdır aca-ba? Hiçbir beşer için böyle bir şey olmuş mu acaba? Bundan dolayı salavatın çok büyük bir

Page 27: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

kıymet ve değeri vardır. Esâsen Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı ne kadar çok muhabbetin ve aşkın, şevkin var ise o kadar çok salavat getirirsin... Hatta Hz. Ömer buyu-ruyor ki:

األعمال موقوفة واالدعية مردودة ان مل يكن فيها صالة على رسول اهللا مل يقبل اهللا شيئاYâni, âmeller durgundur, dualar geçersizdir. Ne zaman ki beraberinde salavat bulunur-

sa dualar ve âmeller geçerli olur. Çünkü, salavatla; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için hayrat-ü-berakat ve daha yüce rütbeler istiyoruz, “Allahümme salli” demek; Allahü Zül-celâlin salatı ma’lüm, rahmetidir ref’etidir, şefkâtidir, ikramıdır, ihsanıdır ve’l hasılı... Salavatla bunları Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için taleb ettikçe, Aleyhisselâtü vesselâma salavat getirdikçe, Cenabı Rasulullah da (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahü Zülcelâl de kar-şılığını verir ve tasvib ederler. Salavat Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olduğu için reddetmiyor. Başka şeyler gafletle olsa geçersizdir, ancak salavat öyle değildir. Salavatı söylerken fikren meşgul olmadan sadece diliyle söylüyor olsa dahi, esâsen değil mi ki Rasu-lullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ait bir salavattır, Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yüzü suyu hürmetine Rabbımız reddetmiyor ve kabul buyuruyor. Dualarımızın başlangıcı salavatla başlayıp sonunu da salavatla bağlamış olursak salavat geçerli bir nesne olduğu için dualarımızı da geçerli kılmış olur. Salavatlar sayesinde onlarla birlikte dualarımızda elbirliğiy-le geçerler... Geçerli oluşu başında ve sonunda salavat, aralarında da senin duan olunca ve salavatlar kabul edildiğinden onların sayesinde senin duanı da kabul eder Rabbımız... Dön-mez asla...

İbadet yönünden de böyledir ki; Allahü Zülcelâlin gâyesi kullarını tergiben teşviken ba husus ümmet-i Muhammed’in, mensubu oldukları zatın kıymet ve değerini bilmelerini iste-mektedir. Çünkü Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatına herkes ve kâinât muh-taçdır. Şefaatsiz herhangi bir işlemde yürümez. Vallahü’l azim belki de hiç duymamışsınızdır ki; mahşer gününde Hz. Salih (as) nakasına (devesine) binmiş olarak gelecek. Hz. Ali (ra) Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hediyesi olan düldüle, Hz. Fatime (ra) Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) de birer nakaya binmiş olarak mahşer yerine gelecekler. Hz. Bilâl (ra) kıyamette o mahşer günü bir ezân okuyacak ve diyecek ki:

رسول اهللا اشهد ان الاله االاهللا واشهدان حممدا “Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammede’r resulullah...” İşte o zaman Âdem-den (as) kıyamete kadar gelmiş geçmiş olan herkes bu şahadeti orada tâzeleyecek. Rasulul-lahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabul edip etmeyecekleri hususunda mahşer günü böyle bir ayırım faslı olacaktır. Bunun, tüm resüller ve nebiler dahilindedir. Yâni Rasulullahın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) risâleti dışında hiç kimse kalamaz. Musa’da (as) olsa İbrahim’de (as) olsa Âdem’de (as) olsa tümü umumiyetle Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâleti dışında kalamazlar ve risâletini kabul ederler. Hadisleri araştırınız bakınız ki, geniş tafsilatlar bulacaksınız...

Hülasa sonunda Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gücünü ortaya koya-caktır ve risâletini resuller dahi tasdik edeceklerdir. Çünkü:

وما ارسلناك االكافة للناس بشريا ونذيرا

Page 28: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Senin risâletin umumidir. Hem insanlara hem de cinlere geçerlidir. Bir bölüme, bir beldeye ve bir kavme değildir. Rasüllerin resülüdür. Rabbımızın bize bu ni’meti azimeyi nasib buyurdu-ğuna hamdolsun ve sonuna kadar Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aşk ü muhabbe-tiyle kabuliyetine mazhar olanlardan kılsın. Âmin...

Allahü Zülcelâl dinimizde, dünyamızda ve ahiretimizde Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aşkına ve muhabbetine devamı nasib ve müyesser eylesin. Hüsn-ü hatime versin. Âmin...

Duamız;

اللهم ارنااحلق حقاوارزقنا اال تباعه وارناالباطل باطال وارزقنااالجتنابه dır. Aziz kardeşlerim; Fırka-i Nâciye adlı kitabımızda da anlatıldığı gibi; Elestü bi Rabbikum rububiyyet yö-

nündendir. Bu tecelliyat-ı sıfatiyyedir. Fakat Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ruhu arşın altında bir kandil içinde olarak, hani Mevlüdde de söylüyor ya “Mir’at edindim zatını zatıma” işte bu ezel devresinde olan iştir. Allahü Zülcelâl, zâtî nurunu şuhudî olarak; yâni, “Lâ ilâhe illallah” zâti nurunu, iman nurunu, esâsen ayna olan Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kandil içindeki ruhuna yansıtma olmuştur. Diğer rasullerde Rasulullah’ın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) aynasından almışlardır. Çünkü hiç bir ferdin kabuliyet ve imkanı yoktur, tahammül edemez ki kendi ruhuna Allahü Zülcelâlin nuru yansıtma olsun. Çünkü, öyle yara-tıp öyle güc vermiştir. Ezelde nasıl “Elestü bi Rabbiküm” olduysa Rububiyyet yönünden; Efendimizdir, Rezzakımızdır ve’l hasıl bu tecelliyat-ı sıfatiyedir. Fakat tevhid yönünden olan ise tecelliyat-ı zâtiyyedir. İmanın nuru orada vaki’ oluyor. Allahü Zülcelâl Habibinin kalbine yansıtma yapıyor. Diğer nebiler de Rasulullah’dan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) alıyorlar. Ra-sulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aynasından aldıklarından dolayı hepside medyun ve müteşekkir olarak “Eşhedu enne Muhammeder resulullah”... diyorlar.

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletini Âdem’den (as) kıyamete kadar ge-lecek olan varlık tasdik edecek veya etmeyecek... Yâni ezelde olan bu ahdini yerine getirib getirmediğini gösterib tekmil verecekler. Kendi nebilerinden alan milletler olduğu gibi, hiç almayanlarda olacaktır. Ki, bunlar müşriklerdir. İşte mahşer günü bu şekilde de ayrıcalık çı-kacaktır. Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle ne mutlu Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ümmeti oluşumuza... Bu ni’meti azimenin karşılığını ömrümüz boyunca secdeden kalk-masak yine de ödeyemeyiz. Rabbımız bize şuur versin. Âmin...

Burada bir hususu belirtmek lâzım ki, kıyamet âlametlerinden olan mü’mini kâfiri ayı-racak olan Dabbetü’l Arz bir kavle göre Salih’in (as) nakası (devesi) dır. Bu nakayı kafirler öldürmüşler idi ve onun için kendisine mükafaat olarak bu görev verilmiştir.

Kardeşlerimiz; zihninizi fazla yormadan başka bir yöne dönelim. Ahir zamanda görü-

yorsunuz; fitnelerin çokluğu, halkın huzursuzluğu, afatların ve beliyyelerin artışlı oluşu... Böy-le vakı’aların sebebleri nelerdir? Bazı kimseler çıkıp bu felâketler şu sebeble, bu sebeble başımıza gelmiştir diyorlar. Fakat bunların hepside tahmindir. Zelzele, hüsûf, küsûf ve ben-

Page 29: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

zeri şeylerin hepsinin sebebleri vardır ve hadislerde mevcuddur. Yoksa bazılarının söylediği gibi de değildir. Meselâ “baş örtüsü yüzünden, bu sebeble olmuştur” gibi söylemeler esâsen zerre bile olamaz. Bunlar Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerinde bildirdikleri yanında zerre bile olamazlar. Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle sizlere biraz ma’lûmat ver-meye çalışacağım. Ahir zaman hal ve durumu ne gibi sebeblerle neler olacak neler cereyan edecek...

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان اهللا عهد اىل ان اليأتيىن احدمن امىت بالاله االاهللا قال حرصا على الخيلد باشيئا االوجبت له اجلنة قالوا يارسول اهللا وماالذى خيلد بالاله االاهللا

الدنيا ومجعاهلا ومن عاهلا يقولون قول االنبياء ويعملون عمل اجلبابرة (رواه احلكيم الرتمزى ىف نوادر االصول)

Hadis meâli: Hakimin ve Tirmizi’nin Nevadirü’l üsûl’da Zeyd İbn-i Erkab’dan (ra) rivâyet ettik-leri hadisde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; Allahü Zülcelâlin bana bir ahdi vardır. Kim ki ümmetimden olup da “Lâ ilâhe illallah” ile ahirete gelen kimsenin cennetine gireceğini va’detmiştir. Ancak bu şehadeti halisen, muhlisen birşey karıştırmadan olacak. Ashab-ı Kirâm: “Ya Rasulullah ne gibi karıştırmadan?” diye sordular. Şöyle buyurdu: “Yâni, dünya hırsı sebebiyle hukukunu yerine getirmez. Zekat vermez. Hırs sahibi olunca bir çok ni’metleri men eder ve yapmaz. Allahü Zülcelâlin emirlerini yerine getirmez. Böylelerinin kılık kıyafet, elbise ve söyleyişlerine bakarsınız da enbiya sanırsınız. Fakat âmelleri maalesef cebâbire âmelleridir.” Demek ki bu kimseler; “Lâ ilahe illallah Muhammede’r resulullah” de-melerine rağmen gereken değer ve önemi vermemişlerdir. Çünkü Allahü Zülcelâlin emirlerini ve Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hükümlerini yerine getirerek isbat etmemişler-dir. Sadakatı olanlarda ise ufak tefek noksanlıkları affına uğrar. Ama, hırs sebebiyle halkın hukuklarını gözetmeden mülevvesât haline getirdiyse bunlar affolunmazlar.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اليزال قول الاله االاهللا يرفع سخط اهللا عن العباد حىت اذا نزلوا باملنـزل الذى اليبالون مانقص من دينهم اذاسلمت هلم دنياهم فقالوا عند ذالك قال

اهللا كذبتم س ابن مالك (ر.ع))(رواه احلكيم الرتمزى عن ان

Hadis meâli: Hakim-i Tirmizi’nin Enes İbn-i Malik (ra) den rivâyet ettikleri hadisde Ce-nabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Lâ ilahe illallah kelimesi devam etmektedir. Kıymeti, değerliliği ve geçerliliği yerli yerindedir. Ancak ne zamana kadar?.. “Ha-lisâne lillahi Lâ ilâhe illallah”in akvaliyle ahvaliyle kıymet ve değerini bilerek, kelimeti’t tev-hid’in yeryüzünde hakkını ödeyerek, yerinde, yolunda ve karıştırmadan devam ederlerse Allahü Zülcelâl o kullar üzerinden sahhatini (zorluk-güçlük) kaldırır. Ne zaman ki; i’tikadlarını, fikirlerini, muamelâtlarını ve ibâdatlarını değiştirmeye kalkışırlarsa... Nasıl oluyor bu? Dinle-rinde bir noksanlık, haksızlık, nahoşluk gayri meşruluk vs. yani, Allahın rızasına uygun olma-

Page 30: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

yan şeylere dönüşme yaparlarsa ve buna ihtimam etmeyip te dünya işleri ma’mur olsun da, iyi gitsinde dinlerinde ne gibi noksanlık olursa olsun, dinleri zarar görürse görsün deyip al-dırmadıkları ve önem vermedikleri takdirde; İşte o zaman “Lâ ilâhe illallah” diyen kimselere: “Hayır, hayır yalan söyledin” diye Allahü Zülcelâl bunları tekzib eder, yalanlar. Allahü Zülcelâl sahatini kaldırmaz bir kerre...

Ancak “Lâ ilâhe illallah” hakkına uygun olarak, hükümlerini düzgünce yerine getirmek şartıyla, Allahü Zülcelâlin kulları olarak emirlerini yerine getirir, nehiylerinden ictinab eder, çekinir ve bu minvâl üzere olan tevhid mutlaka ve mutlaka Allahü Zülcelâlin sahatini yâni gazabını kaldırır. Ne zaman ki bu halin dışına çıkar kaale almazlar; faizmiş, ribâymış vs. din-leriyle alakalı şeyleri mühimsemeyip önem vermezler. Yeterki dünyaları mamur olsun, men-faat temin etsinler, isterler yani, dinlerini dünyaları ile değiştirirler...

”دينكم ديناركم ““Dininiz dinarınızdır” buyuruyor ya işte ayni şekle geldikleri takdirde hiç durmadan:

الاله االاهللا ’الاله االاهللا ‘ الاله االاهللا“Lâ ilahe illallah, Lâ ilahe illallah, Lâ ilahe illallah...” deyip dursalarda Allahü Zülcelâl karşılı-ğında “Kezzebtüm: yalan söylediniz” buyuruyor. Onun için bu kelime artık gazabını yok et-mez ve geçerli de değildir. Rabbımızın, tevhid için buyurduğu va’dide kalmıyor artık.

Hadis-i Şerif:

الاله االاهللا تدفع عن قائلها تسعة وتسعون بابا من البالء ادناه اهلمHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Lâ ilâhe il-

lallah” kelimesi sahibinin başına gelecek olan afat ve beliyyelerin def’ine çalışır. Hatta 99 beliyeyi birer birer def’eder ki en ednâsı en küçüğü kederdir. Kederli olan kişinin kederini dahi def’eder ki bu en ednâsıdır. Artık bunun üstünde olan daha beterinden 99 beliyye nesnesini def’etmeye kadirdir. Yeter ki tevhidi gerçekten Lâ ilâhe illallah olsun. Allahü Zülcelâlin emir ve nehiylerinin kıymet ve değerleri yerli yerinde olsun. Eğer böyle değilse olmuyor. Zira bu-rada buyuruyor ki;

الاله االاهللا“Lâ ilâhe illallah” öyle bir kelimedir ki; Allah nezdinde çok çok kıymet ve değeri vardır. Bahası biçilmez ve değeri ölçülemez. Esâsen onun karşısına çıkacak yerini tutacak herhangi bir ke-lime yoktur. Yeterki hakkını bilib işlemek ve haddini bilebilmek... Bu kelimeyi Allahü Zülcelâlin emir ve nehiylerini kâle almadan, ona aldırıp uygulamadan, Allahü Zülcelâlin rafd ettiği (bı-raktığı) dünyayı dinine tercih edecek olurlarsa bu kelime onlara nasıl bir yarar getirebilir?.. İçi bomboş bir kelime... Sadece harfleri telaffuz ediyorsa... Allahü Zülcelâl bu hususda bizlere şuur versin ve mu’in olsun. Âmin...

Page 31: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Kardeşlerimiz; acayib görmeyinizde şöyle bir inceden düşününüz; “Lâ ilâhe illallah” de-diğimiz zaman ilah celle celâlihu subhanehu teâlâ Hazretleri var, mâsiva (Allahü Zülcelâlden gayrisi) yok. Uluhuyyet ancak kendisine lâyık ve uygundur. Peki sen kimsin? Senin sıfatın nedir? Abdsın, kulsun... Peki bir köle efendisinin hiç bir emrini yerine getirmeden sadece “efendim, efendim” diyorsa bu sözleri geçerli olur mu?

Bizde sadece dilimizle ismen “Lâ ilâhe illallah” dedikte, emirlerine ve nehyettiklerine uymayıp, kâle almayıp ve önemsemeyip tam tersine gidersek bu halimiz Uluhiyyetin aza-metine dokunmaz mı? Eğlenir gibi hâşâ, hâşâ... Düşünün, düşünün bir kerre... Tabi ki böyle-si bir kuluna artık sahib çıkmayacağı bir gerçektir. Gerçekte de böyledir bu...

Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, bir me’mur amirinin hiçbir emrini yerine getirmez de boyu-na “amirim emret, amirim emret” dese de hiç yapmasa bu amirini eğlenceye alıp eğlenmek değil midir? Sözünün karşılığı olmadan birşeyler yapmadan...

Ah kardeşlerim ah!.. Hepimiz düşünelim, kudretini ve azametini düşünelim bir daha... Allahü Zülcelâl ki; varlığımız onun var etmesiyledir. Şu mukevvinattaki tüm ni’metlerin hepsini de bizler için var etmiştir. Umumiyetle tümümüz vermiş olduğu canlılıkla ve mülkünde de yaşıyoruz. Ni’metlerini yiyiyor, içiyor ve faydalanıyoruz. Ve tüm bunlara rağmen bir de sıkıl-madan muhalefet yapıyor, umursamıyor ve O’nu kâle almıyoruz... Dönüp bir de diyoruz ki “Lâ ilâhe illallah”.. Evet bu söz güzeldir, harikâdır ama bizim halimizde bu iken, bu sözümüzü gerçek kabul eder mi? Zaten kendisi de haşa bizim gibi kul olsaydı, çoktan bizleri kapısından tard eder, kovardı!.. Bilmelisin ki Allahü Zülcelâl azametini ve kudretini senin söyleyeceğin bir söz ve yapacağın bir iş asla değiştiremez. O gerçekten tek olan ilah celle celâlihu Subhane-hu teâlâdır...

Onun içinde misâl olarak; bir köle efendisine, bir me’mur âmirine nasıl davranıp hakkı vardır diye saygı duyuyorsa ve emirlerine uyuyorsa ve kendisine işine gücüne bir nahoşluk olmasın diye çaba sarf ediyor ve ihtimam gösteriyorsa, Allahü Zülcelâlde bizi yoktan var et-miş, ni’metlerini vermiş, vermekte iken ve bizden haşa bir beklentisi de yok iken, Ona karşı olan hal ve tavrımızı bir daha içtenlikle düşünelim. Halbuki kendisi müstagni olup her emri ve nehyi de bizim yararımızadır. Kulunun söyleyeceği hiçbir söze ve yapacağı hiç bir işe de ihti-yacı yoktur. Düşünün bir kerre... Allahü Zülcelâl münezzehtir. Böyle, âmellerimizle böbürle-nerek sanki rabbımızın çıkarı var sanmak gibi çok şaşkınca olan düşüncelerden hazer edib çekinelim. Esâsen sadece şefkat ve merhametinden dolayı kullarının cehennemlik olmasına rızası yoktur. Vallahi en şefuk ve atuf olan bir anadan 70 kat daha şefuk ve atufdur kullarına karşı. Velevki kâfir olsa dahi. Değilmi ki kuludur bir kerre... O sebeble rabbımızı bu şekilde tanıyalım ve inanalım. Kulları hakikâten sadakatla “Lâ ilâhe illallah” diyorlarsa, Uluhiyyetine karşı hükümlerini ve emirlerini yerine getiriyorlarsa, saygı duyuyorlarsa, emir ve nehiylerine uygun hareket ediyorlarsa ve evet halleri böyle ise Vallahi Allahü Zülcelâlin gazabını söndü-rür. Pek çok beliyye ve afatlardan da kurtarır. Hem dünyada hem ahirette böyledir bu... Ama, söyler söylerde hâşâ eğlenir gibi yapmazsa sözünün hiç bir değer ve kıymeti yoktur. Allahü Zülcelâl bizlere şuur versin de bilelim ki; başı boş bırakılmış da değiliz. Üzerimizde Allahü Zülcelâlin hakları vardır. Rastgele bir kimse sana bir kaç kere iyilik yapsa emrinden çıkmaz iken; doğmadan önce başlayıp kıyametten sonrada devam edecek olan sonsuz ni’metleriyle daimî ilahımız Allahü Zülcelâl Celle Celâlihu Subhanehu teâlâdır ve bizler Onun kullarıyız.

Page 32: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Onun sultasından ve hükmünden istesek de çıkamayız zâten. Nere gidersek gidelim Onun mülkünde ve O’nun nimetleriyle yaşıyoruz... Hiç bir kimse içinde bunun başka bir yönü ve yolu da yoktur. Bu incelikleri iyice düşünelim de kelime-i tevhidin önemini ve değerini bildiren bu hadisin gerçekten ne kadar haklı ve yerinde olduğunu anlayalım. Bakınız bu hadis-i şerif-te; “Artık yalan söylemeyin” buyuruyor. Bu kelime-i tevhidi sadakatla söyleyenden hiç esir-gemiyor... Sadakatla olmayınca da tabi ki bir geçerliliği olmuyor.

Hadis-i Şerif:

دين ىف جهنم بقدرنقصان اميا�م قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: ان اهللا يعذب املوح مث يردهم اىل اجلنة خلودا دائما بئيما�م

(رواه ابونعيم االصفهاىن عن انس (ر.ع))Hadis meâli: Ebu Naimü’l Esfahanî’nin Enes (ra) den rivâyet ettiği hadiste Aliyhisselâtü

vesselâm buyuruyor ki; Allahü Zülcelâl muvahhidin (Allahın birliğine inanan) olan kullarına dahi azab eder. Bunların imanları vardır ama noksandır. Böylesi kullarını cehennemine eletir ve noksanlıkları nisbetince cehennemde azab eder. Pürüzlerini yakar temizler ve sonradan imanlarıyla cennete gelir, ebeden daimen kalırlar.

Hadis-i Şerif:

والذى نفس حممد بيده اليسمع ىب احد من هذه االمة يهوديا والنصرانيا مث ميوت ومل يؤمن باالذى ارسلت به االكان من اصحاب النار

Hadis meâli: Cenab-ı Rasullullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kasemle, ruhum yed’i kudretinde (kudret elinde) olan Allah hakkı için; mevcûd olan insanlık benim risâletimi duy-duktan sonra Yahudi olsun, Nasranî olsun veya herhangi başka bir milletten olsun gelişimi ve risâletimi eğer tasdik edib inanmazlarsa, iman etmezler ise cehennem ehlidirler. Başka bir çıkış yollarıda asla yoktur.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra başka kimselerin söylediği veya söyleyeceği “Ben şuyum, buyum” gibi sözleri geçersizdir. Çünkü Rasulullahın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) risâleti diğer risâletleri ve hükümlerini durdurmuştur. Evet, kendi devre-lerinde, vakitlerinde gönderilmiş oldukları belde, kavim ve zümreye resül idiler. Ancak, Rasu-lullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrifi ile bunların risâletleri esâsen durmuştur. Rasulul-lah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) resüllerin resülüdür. Âdem (as) den bu yana gelmiş olan resüllerin tümü de Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) zamanında gelmiş olsalardı ona tabi’ olup niyâbet makamında olurlardı. Ama, onların kendi devrelerinde Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) şahsen, vücuden bulunmayınca kendi devrelerine münhâsır risâletler verilmiştir. Çünkü resül, elçi demektir. Yetkili ve salâhiyetlidir. Allahü Zülcelâl ile kulları ara-sında görevli olan elçiler ki kendilerine vahyedilip kitablar veriliyor. Nebiler ise onlar tabi’ ol-dukları resüllerden alırlar ve o hükümler altında halkı irşad ederler. Resüller vahiy veya kitab sahibleri olup kendilerine verilen, tahsis edilen yasaları vardır. Resüller müstâkil olup 313 tânedirler. 124000 nebi gelip geçmiştir. Halkı irşâd edebilmek için nebi âdedi daha çoktur.

Page 33: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Çünkü nebiler belde belde, kavim kavim halkı dolaşıp irşad ederler. Uğraşıp koştururlar halk arasında. Nebiler fazlaca yayında yapamazlar bağlı oldukları resülün tezini yürütürler.

Fakat Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâleti umumîdir. Tüm resülle-rin yasalarını hükümlerini ve risâletlerini kapsamı altına almıştır. İsa (as), Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) zamanında gelse resul İsa (as) olarak geçmez ve Rasulullaha (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olur... Şu andaki Yahudilerin ve İsevilerin “Biz müstâkiliz” sözleri Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrifiyle nesholunmuştur. Geçersiz kılınmıştır.

Dinleri ve kitab hükümleri de geçersizdir. Hepsi de Kur’an-ı Azimü’ş şanda cem’ edil-miştir. Zâten kitablarını tahrif edib (bozub) binlerce kitab ortaya çıkarmışlardır. Hatta İznikte 4 adede indirmişlerse de onlar dahi uydurmadır. Güvenilecek halde değildir. Ortada orjinal olan Tevrat ve İncil kalmamıştır. Halbuki Allahü Zülcelâlin Kur’an-ı azimü’ş şan hakkında va’di vardır:

إنا حنن نـزلنا الذكر وإنا له حلافظون (Hicr / 9)

“Kur’an-ı azimü’ş şanı katımızdan biz indirdik ve elbette onu biz muhafaza edeceğiz.” Bu-yurmuştur. Onun içindir ki; Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar, ref’ oluncaya kadar asla değişmez ve aslen devam eder. Hiçbir kelimesi değişmez. Diğer kitablar için Rabbımızın böyle bir va’di yoktu. Onun içinde çok değişik haller girmiş ve tekallübat olmuştur. Onun için güvenilemez. Tevratın da, İncilin de, Zeburun da ve suhufların da tümünün de anneleri Kur’an-ı azimü’ş şandır. Onlar Kur’andan alma bölümlerdir. Hatta Kur’anın mufassalat fazlalığı vardır.

O sebeble Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra Yahudi, Nasranî veya başkaları olsun ona bağlanmak mecburiyetindedirler. Bazı kimselerin bilir bilmez “Lâ ilâhe illallah” diyenler hemen cennetliktir diye halkı kandırma işleri vardır. Bin defâ “Lâ ilâhe illallah” dese de Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini kabul etmese cennete girmesi imkansızdır. Mahşer âleminde bile Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletini kabul veya tekzibi (yalanlama) mutlaka ortaya çıkacaktır. Risâleti umumîdir. Âdemden (as) kıyamete kadar tüm kainata şâmildir. Teşrif ettikten sonra herkesin uyması zorunludur. Hük-mü’llah böyledir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif etmeden öncelerde ise herkes kendi devresinde haktır ve doğrudur. Bunlar daha önce gelip geçtiler ve Rasulullaha (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) rastlamadılar ise de mahşer âleminde tasdik veya tekzib edeceklerdir. Dikkat ediniz ki günümüzdeki Yahudilik devam ediyormuş da ne diyorlar haşa:

وقالت اليـهود عزيـر ابن الله (Tevbe / 30)

Yahudiler; “Üzeyir İbnullah”; “Üzeyir Allahın oğludur” dediler. Bu nasıl ilahmış ki karısı var-mış, oğlu varmış filan, falan... Hâşâ hem Allahü Zülcelâle iftira edib hem de cennet mi bekli-yorlar!.. Böylesine “Lâ ilâhe illallah” olur mu? Nasara da benzeri:

وقالت النصارى المسيح ابن الله (Tevbe / 30)

“Mesih Allahın oğludur” diyorlar... Hatta, bir zaman bir İncilin Arabça bir şerhini gördüm de başlangıcı “Bismü’l ebb.” “Babanın ismiyle başlarım” diye başlıyor. Hz. İsa (as) yı anlatırken de “Allah başka nebiler gönderirken onlara kitab vs. vermiş isede İsa (as) yı oğlu olarak tem-

Page 34: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

silci göndermiştir.” demekte... Allah baba olarak oğlunu göndermişmiş hâşâ... Eğer buna iman deniliyorsa din deniliyorsa onların olsun... Allahü Zülcelâl bizleri muhafaza etsin. İşte günümüzde de bazı “Müslümanım” diyen şaşkınlar vardır ki “Lâ ilâhe illah” desin de ister Musa’yı (as), ister İsa’yı (as) resul tanısın cennete eletiyorlar... Sanki cennet babalarının ma-lıda istediğini sokuyorlar.

İşte İmam-ı Ahmed ve Müslim’in hadisinde Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) yeminle buyuruyor ki: “Benim risaletimi tasdik etmedikçe “ashabü’n nar” dırlar ve asla çıkacak da değillerdir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من شبه اهللا بشيئ اوظن ان اهللا يشبه شيئ فهومن املشركني

(رواه ابونعيم عن الفحاك عن ابن عباس(ر.ع)) Hadis meâli: Herhangi bir kimse; düşünerek tahmin ederek Allahü Zülcelâl bir nesneye

benziyor diye meşebbihat ederse, teşbihe kalkışırsa, veya öyle zannederse bir şeye ben-zetmeyi düşünürse dahi müşriklerdendir. Müşrikin olduğuna dair hüküm veriliyor. Hadisi Ebu Naim (Ani’d Dakkak an İbn-i Abbas) rivâyet etmiştir.

İşte ibret almak lâzımdır ki; hâşâ Allahü Zülcelâl bir şeye benzetilirse veya zannından geçirme tasavvur edilse o zaman Allahü Zülcelâl mahlukatına benzetilmiş olur hâşâ... Bir kerre fikre hayale gelen herhangi bir misâl bir benzer olsa o zaman, bir kerre mahluk olmuş olur hâşâ... İnsanoğlunun tasavvur edeceği şeyler tamamen mahlûktur. İnsanoğlunun tefek-kür edeceği duyacağı düşüneceği fikrinden geçireceği şeyler mahlûktur ve Allahü Zülcelâl bu gibi şeylerden münezzehtir. Hiçbir benzeri, misâli, şekli şemâli heyalinden bile geçirmek ke-sinlikle şirktir. Nerde kaldı “Üzeyir Allahın oğludur” , “İsa Allahın oğludur” demek...

قـوهلم بأفـواههم يضاهئون وقالت اليـهود عزيـر ابن الله وقالت النصارى المسيح ابن الله ذلك قـول الذين كفروا من قـبل قاتـلهم الله أىن يـؤفكون

(Tevbe / 30)

Allahü Zülcelâl: “Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hristiyanlarda Mesih (İsa) Allahın oğludur, dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini) Daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin!. Nasılda (haktan batıla) dön-dürülüyorlar.” buyuruyor.

Allah bunları katletsin, evvelki milletlerin yaptıkları gibi uydur uydur söyle. İşte müşriklik budur. Günümüzde ise bazı ahmaklar kalkıp İsa dese de olur diyebiliyorlar, anlamıyoruz... Cennet babalarının hanı mı ki arzuladıklarını eletmeye niyetleri vardır. Allah şuur versin öyle bir devreye geldik ki ele alınacak hal kalmadı. Dini fesada uğratmak için halkı küfre ve dala-lete sevke davet etmekten başka işleri güçleri yok bunların... Aşırı derecede her gün bir baş-ka şeyler çıkarıyorlar bu azgınlar...

Bu hususu teyid için bildirelim ki; Enes İbn-i Malik, Haccac devresinde bulunduğu için kendisine başvururlar ve Haccac için bir şeyler isterler de; Onlara: “Susun, susun bunu çı-

Page 35: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

karmayın yoksa bilin ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu” diye şu hadi-si rivayet ediyor.

مامن سنة االوالذى بعدهمامن زمان االوالذى بعده شرا منه شرا منها مامن يوم االوالذى بعده شرا منه

Korkarım ki gelen sene geçen seneden daha şerli olacak, gelen gün geçen günden şerli ola-cak korkarım ve dua ederim ki bir değişiklik olursa daha beteri gelir... Bundan hiç şüphe et-meyiniz. Kıyamete kadar bu böyle devam eder, Âdem (as) den beri de bu böyle... Hele bil-hassa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinden bu yana ise artık son yarım gü-nün devresine girmişiz. Artık din fesada uğrayacak, şeriatın hükümleri tâmâmen fesada uğ-rayacak ve geçersiz olacak. Ve neticesi daha, daha, daha betere... Hatta ki şerden gayri ço-ğalan bir şey yoktur. Hayır kısmı gün be gün mütemâdiyyen azalmaktadır ve azalacaktır...

Page 36: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

2. BÖLÜM

Her gelen gün geçenden şerlidir Şeyh Said isyanı

Örfi ve âdetle ilgili bi’datlar Başörtüsü sorunu

Fitne çıkarmanın bedeli Büyük ve küçük günahlar Küçük günahlara keffâre...

Said fitneden kaçandır İmam-Hatib sorunu

Page 37: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz; Ne buyuruyor Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem):

والذى بعده شرا منهمامن يوم االGelen herhangi bir gün geçen günden daha şerli olacaktır. Şu halde şer çoğalmakta hayır ise azalmaktadır... Berekat ve hayrat ve benzeri azalmakta, şer ise çoğalmaktadır. Dolayısıyla artık, işte böyle bir devrede yaşamaktayız. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fitne hu-susunda çok hadisler buyurmuştur. Bahusus Huzeyfetü’l Yemani çok sormuştur. Fitne husu-sunda en çok soru soran ve fitne hususunda en çok malûmât verende odur. Hatta Hz. Ömer (ra) bile Ona sorardı. Hz. Ömer’e (ra) dedi ki: “Sen fitnenin kapısısın, sen bulundukça fitne olmaz.” Hz. Ömer (ra) de ona sordu ki: “Ya Hüzeyfe bu kapı kırılacak mı? Açılacak mı?”

Hz. Huzeyfe (ra): “Hayır, kırılacak.” deyince Hz. Ömer (ra): “Heyhat, heyhat!..” diyor. Çünkü kırılınca başka çâresi de yoktur ardı ardına fitneler devam eder gider. Bu belli birşey-dir... Çünkü Hz. Ömerin (ra) fitnenin kapısı oluşu; O bulundukça fitneye meydan vermemesi-dir. Ve nitekim Hz. Ömerden (ra) sonra olan vakı’alar hepimizce ma’lümdür. Tarihleri okursa-nız, Tarihü’l Hûlefa, Tarihü’l Cezerî, Tarihü’l Kâmil, İbn-i Haldun, Mesudî, İbn-i Esir’in Kitabû’l Bidâye ve’n Nihâye ve benzerleri...

Eser çok ama konumuz ve gayemiz fitnedir. Kur’an-ı azimü’ş şandaki:

نة ال تصينب الذين ظلموا منكم خاص ة واعلموا أن الله شديد العقاب واتـقوا فتـ (Enfal / 25)

“Birde öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zülmedenlere erişmekle kalmaz (umu-ma sirayet ve hepsini perişan eder.) biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” Âyeti celilesi geldi-ğinde Zübeyir (ra) buyuruyor ki: “Ah, ah!.. Acaba kimlere gelecek fitne bu şekilde... Çünkü hele bilhassa “Hassaten sizden olmasın” diye uyarıyor Allahü Zülcelâl. Bilin ki fitnenin arka-sından Allahın ikabı şediddir. Fitneden hazer ediniz. Zâlim olanların fitnesine de karışıp gir-meyiniz. Mülevves nasibiniz olmasın. Bilin ki Allahın ikabı şediddir, şiddetlidir. Hz. Zübeyir (ra) buyuruyor ki; “Düşünüyorduk ki kimler acaba bunlar? Ve ne zaman olacak bu fitneler diye... Ola ola baktık ki kendimiz fitnenin içine girmişiz... Ve nitekim İmam-ı Ali (ra) ile karşı karşıya gelince bu ayetin işaretini anlıyor. Emevî tarafı, Hz. Osman (ra) öldürenlerin kimler olduğunu İmam-ı Ali’den (ra) istiyorlar. Emevîlerin gayeleri budur. Sanki İmam-ı Ali (ra) ta-rafmış gibi... Zübeyir (ra) de Emeviler tarafında idi. Hz. Zübeyir (ra) kılıcını çekip İmam-ı Ali-nin (ra) karşısına çıkınca İmam-ı Ali tebessüm etti. Zübeyir (ra): “Neden tebessüm edersin, beğenmedin mi ya Ali” deyince: “Hayır, o yönden değilde, hani hatırlar mısın filân vâkitte kol kola girmişdik de Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) huzuruna geliyorduk. Bu şekilde geldiğimizi gören Aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştu: “Korkarım ki, günün birisinde birbirinize karşı kılıç sallarsınız.” Bize uyarı olarak söylediklerini hatırlar mısın? Bize o zaman tuhaf gelmişti ve acayibimize gitmişti de nasıl olur biz birbirimize kılıç sallarız demiştik... İşte o gün bu gün, bak kılıcını alıp gelmişsin. Birbirimizi öldürmeye çalışacağız. Ne dersin sen bu işe.” deyince Zübeyir (ra) durdu, hatırladı ve derhal bıraktı ve fitnenin dışına çıktı. Ve’l hasılı halkın arasından çıktıktan sonra bir boşluğa vardı, tâbi çok yorulmuştu başının altına bir taş aldı mübârek, yattı uyudu. Takib etmişler mübâreği uykuda iken öldürüp şehid ettiler ve kel-lesini de İmam-ı Ali (ra) ye getirdiler makbule geçsin diye... O zaman İmam-ı Ali (ra) şöyle buyurdu: Siz bunu getirdiniz diye size bir mükafaat vereyim... Size müjdem var deyince sahi

Page 38: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sandılar. Buyurdu ki; Fitne devresindeki fitnenin tamamı (esâsen Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra) devrelerinde olan hadiseler Sıffin harbi ve Cemel Vakı’ası gibi fitneler) hakkında Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurdu ki:

القاتل واملقتول ىف اجلنة“Katilde, maktülde cennettedir” buyurmuştur. Çünkü ictihadi bir meseledir. İctihadî bir fitnedir bunlar... Hz. Osman (ra) şehid ediliyor... Emeviler “Madem ki halife oldun ya Ali, Hz. Osma-nın (ra) katillerini bul ve bize teslim et” diyorlar. Bu ictihadi bir meseledir. Birde Hz. Osman (ra) gibi bir zat nebi mirasçısıdır. O mertebede ve bir nebi değerindedir. Bir nebi öldürüldü-ğünde onun diyeti ise 70000 kişinin kanıdır karşılığında. Onun içinde Abdullah İbn-i Seleme: “Sakın Osmanı öldürmeyin, zira 70000 kişinin kanının akmasına sebeb olursunuz, bu nebi mirasçısıdır yapmayın.” diyor. Ama dinlemeyip: “Sen sus Yahudi bozması...” diyorlar. Ha-kikâtende öyle oldu. Hz. Muaviye tarafı 45000 Hz. Ali (kv) tarafıda 25000 kişi verdiler ve top-lam 70000 kişi gitti. İşte İmam-ı Ali (kv), Hz. Zübeyir’in kellesini getirenlere Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisini söylüyor:

القاتل واملقتول ىف اجلنة اال قاتل زبري ىف النار“O günde, o fitnede katilde maktülde cennettedir, ancak Zübeyir’in katili cehennemliktir.” Çünkü Zübeyir (ra) fitnenin dışına çıkmışdı... Ve zülmen öldürüldü...

Bu hadisi şerif Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) halifeleri devresi fitneleriyle alakalı olup bizim yorumumuza kapalıdır. Hadislerle bildirilmiştir. İmam-ı Ali (ra) devresinden sonraki fitneler için sorulduğunda; “Fitne gâyesiyle ayaklanan ve fitne devresinde ölende, öldürende cehennemliktir.” Buyurunca “Ya Rasulullah öldüreni anladık amma ölen neden cehennemliktir?” dediklerinde cevaben “Onunda niyetinde ve azminde bir kimseyi öldürmek vardı... Öbürü daha çevik davrandı da onu öldürdü. Esâsen niyeti ne ise niyetinin nisbetine göre alacağını alır. O dahi kılıcını kuşanmış karşısına geleni öldürmek niyet ve azminde ama öldürememişde öldürülmüş... Onun için ölen ve öldüren narda... Yeterki, fitneyi ayaklandır-masınlar fitneye teşebbüs etmesinler ve fitneden uzak dursunlar diyerekten her ikisininde katilinde maktülünde cehennemlik olduğunu bildirmiştir...

Hülasa kardeşlerimiz; gâyemiz bu günümüzün halini ve derdini anlatmaktır. Yakın tari-himizde de nice yoktan yere fitneler çıktı ve nice canlar yandı. Şeyh Said isyanı diye bilinen vakı’ada şapka giymek mesele haline getirildi ve fitneye sebeb olundu. Zaten dış mihraklı olup bu fitneyi dürten İngilizler idi. Gayeleri ne idi? İngilizler bu kadar devletleri de yanlarına alıp birlikte haklayamadıkları Türkiyeyi içden yıkmaktı. Öyle ya, altı yedi düvel bir araya geldi fakat Allahü Zülcelâl, yardımıyla Türklere zaferiyet verdi... Ve bu savaşta, İstiklâl savaşında bizimde mensubu olduğumuz meşayihlerimizde ciddiyetle savaştılar. Düşman Bitlisi alıp Siir-te yaklaşınca hep birlikte cihada katılıp Kazım Karabekir Paşanın kumandasında Şeyh Ala-addin Efendimiz ve 10 kardeşi de beraberce katılmışlardır. Şeyh Alaaddin Alay komutanı, diğerleri de binbaşı, yüzbaşı vb. Bu şekilde elbirliğiyle cihad çağrılarına herkes hatta dağlar-daki eşkiyalar bile dağdan inip yanlarında İstiklâl Savaşına katıldılar ve düşmanı şimdiki hu-duda kadar sürdüler. Elbette Türkiye İstiklâl Savaşında nice canlarını fedâ etti.

Ancak bu kadar telefiyat yetmemiş gibi; Türkiye İstiklâlini kazanıp bu hale geldikten sonra dış mihraklar bu yenilgilerini bir türlü unutamıyorlar, hazmedemiyorlar ve içerden fitne

Page 39: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

çıkarmaya uğraşıyorlar, tahrik ediyorlar ve tahriş ediyorlar... Şeyh Said ortaya çıkarılıyor ve başlıyor şuraya buraya yazı yazmaya; “Bunlar tanassur etti, nasranileşti yani kafirleşti” de-meye... O devrede Şeyh Saadettine de yazıp onunda katılmasını isteyince “Ahmaklık yap-ma” diye cevab vermiştir. Çünkü Şeyhlerimiz bu savaşa canla başla katılmışlardır. Hatta Şeyh Şerafettin’e Kazım Karabekir Paşanın bizzat yazdığı muazzam bir takdirnâmesi el’an mevcuddur. Muhkem bir yerdeki düşmanı 1 kişi şehit vererek 300 kişiyle teslim almış ve düşmanı şimdiki hududa kadar eletmişlerdir.

İşte Türk İstiklâlini hazmedemeyen İngilizler, Şeyh Said vasıtasıyla şapka meselesini çıkarıp bir fırıldak çevirterek “Türkler tanassur ettiler” diyerek ayaklandırdılar... Fitneyi ateşle-diler. Halbuysa şapka giymenin tanassurla da hiç bir alakası yoktur. “Nasraniler, Hristiyanlar giymişmişlerde bizde giyersek” imiş...

İşin aslı faslı nedir bakınız; İmam-ı Rabbani Hazretleri mâ’lum Hindistanda olması se-bebiyle o ülkede de tabi çok milletler vardır. Ve herbirinin de çok çeşitli giyimleri ve âdetleri vardır. Muhammed Nu’man, İmam-ı Rabbaniye soruyor: “Efendim bu hususda ne buyuruyor-sunuz?” diye. Mübârek şöyle buyuruyor: “Aleyhisselâtü vesselâmın i’tikadî ve ibadatı müs-tesnâdır. Diğerleri örf ve âdettir.” Çünkü i’tikad ve ibadatta asla değişme olamaz. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) den kıyamete kadar ayni devam eder. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nasıl i’tikad ve ibadet etmiş ise hiçbir değişiklik yapmadan yap-tırmadan aynen inanılır ve uygulanır ve de korunur. “Amentü”yü hepimiz biliyoruz.

Yani i’tikada taalluk eden hususlar her zaman aynidir ve değişen bir şey asla yoktur. Değişikliğe kalkışan kesinlikle küfre girer.

Ancak böylesi giyim vs. gibi örf ve âdete dayalı hususlarda her beldenin kendine mah-sus örfü ve âdetleri ayrı ayrıdır. Ayni de değildir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın kıyafetini her beldede ayni şekilde giyemezler ki insanlar... Sıcak iklim var, soğuk iklim var, şudur, budur... Bu tamamen örf-ü-âdetten ibârettir.

Sahabeler anlatıyorlar: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde Gazveye gittiğimizde mutfaklara girerdik ihtiyacımız kadar yiyebilirdik. Düşmanların giysilerini de alır ihtiyâten yıkayıp giyerdik...” diyorlar. Öyle ya Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın kendi devresinde fabrikası mı vardı? Kendileri elbise esvab mı imâl ediyorlardı? Hatta kul-landıkları para birimi dahi ya Hristiyan parası Rumlarınki veya Fars devletinin İranlıların pa-rası idi. Bu sürdü gitti. Tâ ki, Abdülmelik devresinde Müslüman sikkesi bastırılıncaya kadar... O zamana kadar Rum parası kullanılınca ne olmuş oluyorlar yani? Bunların hepsi de i’tikada ve ibadata te’sir etmeyen örfe ve âdetlere taalluk eden hususlardırlar. Başka bir milletin giy-sisini, parasını vs. kullanmak insanlıktan da çıkarmaz, müslümanlıktan da çıkarmaz insanı... Bunlar sadece ve sadece örf ve âdet meselesidir. O zamanda giymişlerdir, bugünde giyilebi-lir. Yeter ki temiz, düzgün ve uygun olsun...

İşte bu Şeyh Said fitnesi o kadar çok zarar verdi ki, hele bilhassa ülemâ ve evliyâdan pek çok telefiyat oldu. Suçlu suçsuz nice canlara mal oldu bu fitne... Allahü Zülcelâl bu gibile-rin fitnelerinden bizleri korusun. Âmin...

Şu zamanımızda da bir baş örtüsü çıkardılar ve öyle acayib bir hale getirdiler ki fitne adamları olan kimileri söylüyorlar “başörtüsü imanın kalesidir!..” İmanın kalesi falan olacak bir şey değil baş örtüsü... Cariyeler tamamen başı, elleri ve dizden aşağı açık olup avret-i

Page 40: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

galizadır. Yani göbek-diz arası kapalı diğer yerleri açık olabiliyor. Âdeta erkeklerin hükmün-dedir cariye aksamı böyledir. Yine hizmetçi olan hizmet eden bir kadının çorab giymesi ve başını da örtmesi mecburi değildir. Bunlara cevaz verilmiştir. Bu hususu İmam-ı Malik bizzâtihi: Çalışan bir kadın bu şekilde gezebilir ve namazını da kılabilir demektedir. İsteyenler zahmet edip araştırsınlar İbn-i Rüşd’ün Mezabihi Erba’ası’na baksınlar...

Dört mezheble alakalıdır. Burada İmam Malik bizzâtihi hüküm ve karar vermiştir. Onun için imanın kalesi demek ne demek?.. Eğer baş örtüsü gerçekten imanın kalesi olsa idi i’tikadî olurdu. Ve o zamanda her Müslüman gibi cariye olsun köle olsun her kim olursa olsun i’tikada uymak zorunda kalırlardı. Böyle birisi bir çeşit, öbürüsü bir çeşit iman olamaz ve böy-le bir şeyde yok esâsen. Evet cariye ile hizmet eden ile hür kadın arasında farklar vardır an-cak asla imanî ve i’tikadî değildir. Yapmayan yapamayan imansız ve kafir olamaz. Bundan dolayı başörtüsü imanla alakalı bir mesele değildir. Sadece küçük günahtır. Günahı kebair bile değildir küçük günahtır. Günah-ı segair olduğunu bilip durdukları halde göreceli olduğu ve istismarı kolay olduğu için yangına körükle gidiyorlar. Maksadları ise herkesce ma’lum. Yoksa milletin i’tikadî talan ediliyor gıkları çıkmıyor...

Kendi davalarına hizmet etsin diye zaman zaman böylesi fitneler bulur çıkarır milleti galayana getirir ve mahvederler. Çoklarımızın hatırladığı “şapka giyen tanassur etti kafir ol-du” diye “şapka kafirlerin şapkası” diye bu millete kan ağlattılar. Peki ne oldu nice canlar yok oldu suçlu suçsuz. Şu anda ise; akla gelen her şey, ya doğudan ya batıdan geliyor. Her mil-letin her şeyini herkes kullanıyor... Yâni cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ken-di devresinde fes mi giymiş?.. Giyecekler vs. öteden beri değişe değişe gelmektedir. Giyim örfî bir âdettir. Her yerin zevki, şartları ve imkanlarına göre olur. Kutublarda ferâce, ekvatorda kürk sünnet olur mu? Giyimler örfidir âdetîdir diye âlimlerimiz yazmışlar mesnedler göster-mişler ama bu fitnecilerin maksadı başka...

Bir başkaları çıkıyor ve diyor ki: Bu başımıza gelen zelzele vs. sadece başörtüsünden, İmam Hatiplerin kapatılmasından şundan bundan... Peki İslamî delilleri var mı? Maalesef katiyyetle bu gibi şeylerle ilgili hiçbir delil yoktur. Sadece kendi düşünce ve tasavvurlarıdır. Bu hususlarda ne bir âyet ne bir hadis getiremiyorlar. Şöyle yapılmaz, buna bağlı olarak ha-sif, küsüf ve hele zelzele olmuştur diye ne bir âyet ne bir hadis asla...

Ancak biz sizlere bu hususta hakikât nedir belge ve bilgileriyle ortaya getireceğiz Alla-hü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle...

Kardeşlerimiz; Necm suresinin 32. Âyetinin meâlini açıp okuyunuz. “Ufak tefek kusurların dışında, bü-

yük günahlardan ve edebsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki rabbın affı bol olandır.” Yâni günah-ı kebâireden sakındıktan sonra günah-ı sagireye (küçük günahlara) yâni lememlere gelince Allahü Zülcelâlin mağfireti geniştir. Bunlardan dolayı Allahü Zülcelâlin azab vereceği yoktur esâsen. Küçük günahlar dediğimiz zaman iki namaz arasında yok eder. Yani abdest alır namaz kılar çıkar hayatın içine, küçük günahlar işler ne zaman ki tekrar abdest alır küçük günahları yok olur temizlenir gider... Günah-ı Kebair (büyük günah) ayrı bir meseledir. Gü-nah-ı Kebair hakkında malümat verilirken tehdid var, cehennem var, had var tahdid var... İşlenen günah-ı kebâirin arkasından yapılması gerekenleri bildiren bir sistem var kitabda:

Page 41: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

مث والفواحش إال اللمم إن ربك واسع المغفرة الذين جيتنبون كبائر اإل (Necm / 32)

“Ufak tefek kusurları dışında büyük günahlardan ve edebsizliklerden kaçınanlara gelince bil ki Rabbın affı bol olandır.”

مدا فجزاؤه جهنم خالدا فيها وغضب الله عليه ولعنه ومن يـقتل مؤمنا متـع (Nisa / 93)

“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”

ا يأكلون يف بطو�م نارا وسيصلون سعريا إن الذين يأكلون أموال اليتامى ظلما إمن (Nisa / 10)

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ateş tıkınmış olurlar, zaten on-lar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”

Yani günah-ı kebairi bildiren ayetlerin sonu ya cehenneme sokulmakla tehdid var veya burada bu dünyada üzerine tahdid edilmiş bir azab bir şiddet veya had cezası bildirilmiştir. Hapistir, recmdir vb. Her ne ise âyetin Arabçasında bu gibi tehdidler var ise bunlar günah-ı Kebairdir. Yoksa başörtüsü vs. gibi şeyler günah-ı segair kısmındandır. Yâni, âyetin belirttiği günahın arkasından tehdid, tahdid vs. yoksa bunlar lemem aksamındandır ve âyet-i celilede ise “ille’l lemem” diyerek müstesnâ bırakılmıştır. Lemem yönünden de buyuruyor ki:

مث والفواحش إال اللمم إن ربك واسع المغفرة الذين جيتنبون كبائر اإل (Necm / 32)

Rabbının bu yönden mağireti çok geniştir. Lemem aksamı hususunda Allahü Zülcelâl Habi-bine (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Rabbının bu yönden mağfireti çok geniştir, buyuruyor.

هون عنه نكفر عنكم سيئاتكم وندخلكم مدخال كرميا إن جتتنبوا كبائر ما تـنـ (Nisa / 31)

“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” Yâni; siz sadece büyük günahlardan ictinâb ettiğiniz zaman kü-çük günahları mağfiret edeceğine va’di vardır. Hülasa bunların hepsi keffâre kısmındandır. İki namaz arası abdestten abdeste keffâresidir. Pişmanlık duyulduğu anda yazılmazlar.

Zaten meleklerde bir şeyi de hemence yazıvermezler. Bu hususda 3 saatten 7 saate kadar mühlet tanıyan pişmanlık ve tevbe süresi tanıyan hadisler vardır. Mühlet tanıyor ki, bir namazdan diğer namaza, cumadan cumaya haftalık, ramazandan ramazana yıllık keffâreler-dir. Küçük günahlar geçici günahlardır keffâre ile yazılmaz yada silinirler. Aslında küçük gü-nah olan başörtüsü gibi bir meseleyi fitne aracı yapmalarını çok basitten görmeyelim ve çok dikkat edelim. Allahü Zülcelâl:

ا المؤمنون إخوة فأصلحوا بـني أخويكم واتـقوا الله لعلكم تـرمحون إمن (Hucurat / 10)

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’dan korkun ki, esirgenesiniz.”

Page 42: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Mü’min kardeşler arasında salah getirmek ve fesaddan sakınmak lazımdır. Zira bu âyetin karşısında Aleyhisselatü vesselâm buyuruyor ki:

ألن الفساد ذات بينه هى احلالقة“Eğer mü’minler arasında fesad çıkarırsanız Halika” buyuruyor. “Halika nedir ya Rasulullah” dediklerinde buyuruyor ki: “Ben size traş ustura derken saçınızı sakalınızı kürüyün demiyo-rum ben bunları söylemiyorum kelleler gider kelleler...” buyuruyor. Başlar kopar ki fitne çok beter ve çok tehlikelidir. Şu günümüzde böylesi fitneleri çıkarıp körükleyenler oturup seyret-sinler bakalım: Güya bir saçını göstermemek için yapılan arbedeye ve düşülen hallere... Hal-buki dinimizde kadının sesi de saçı hükmündedir oda aynı şekilde mahremdir. Ancak bağırış-ları ve haykırışlarına hayret... Hele hele başka erkeklerce ellenmesi, yerlerde sürüklenmesi bunların hepside aynı şeylerdir ve haramdır. Fakat bunlardan bir tanesi olan saçı sebebiyle kendisini halk arasında perişan ediyor ve çok daha betere gidiyor. Aklı başında olan bir kim-se böyle bir şeye teşebbüs etmez bir kerre... Çünkü Allahü Zülcelâl bu kadarda gılzatlı değil-dir haşa ve kellâ... Bu gibi şeylerde düşüncesizlik ve şuursuzluk var. Kendi düşdükleri halleri ve arbede yaptıkları yerde ne hale geldiklerini seyretsinler bakalım acaba baş örtüsü mü yoksa düşdükleri haller mi daha beter?.. Kadının seside bağırışıda aynen saçı hükmünde iken halkın arasında bağrışacak, elleyecekler ve sürüklenecekler bu ma’kul olur mu? Vicdan-ları hiç sızlamıyor mu? Bu hallere nasıl cevaz veriyorlar? Onun için böyle fitnelere teşebbüs etmemek, önder olmamak ve karışmamak gerekir. Allahü Zülcelâl bizleri fitnelerden korusun. Âmin..

Anlattığımız gibi fitne devresinde katilde maktulde ölende öldürende cehennemliktir. Çünkü oda öldürmeye azimli ve hırslı idi. Aleyhisselâtü vesselâm onun için buyuruyor:

الفتنة نائمة لعن اهللا من ايقضها“Fitne uyur uyandırana Allah lâ’net etsin” Eğer fitne basitten birşey olsa idi lâ’net kelimesini kullanır mıydı?.. Bizim dinimiz akıl-mantık dini değilde mesned dinidir. İnsan adedince akıl ve mantık çıkar ortaya ama mesned tekdir ve değişmez. Bakacağımız başvuracağımız mesned-lerimizdir. Kur’an, Sünnet-i Seniyye, İcma’i Ümmet ve kıyası Fukuha... Bir mesele ile karşıla-şınca dinimizin mesnedlerine müracaat ederiz ki, bu hususda ne gibi mâlümât vermiştir. Di-nimizde zelzele oluşu sebebleri var mıdır acaba? Araştırıp size bu hususda ma’lûmat vere-ceğiz İnşaallahü teâlâ.

Başta bir kerre bazılarının söyledikleri ve sandıkları gibi başörtüsü vs. gibi şeylerden dolayı zelzele olacağına dair dinimizde hiçbir delil yoktur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) ın verdiği ma’lûmatlar çerçevesinde nelerin zelzeleye sebeb olduğu hususlarını ise sizlere bazı hadisleri serdederek açıklayacağız. Hadisi Şeriflere inanır iseniz bizlere gerekli bilgileri vermişlerdir. Baş örtüsünün İmanın kalesi olup olmadığı veya sebeb-i zelle midir an-laşılmış olur.

Page 43: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: لكل ابن آدم حظه من الزىن فزىن العينني النظر وزىن زنامها البطش والرجالن تزنيان فزنامها اللسان املنطق واالذنان ذنامها االستماع واليدين تزنيان

ع).(رواه ابو داود عن اىب هريرة راملشى والفم يزىن زناه القبلة Hadis-i Şerif: ان اهللا تعاىل كتب على ابن آدم حظه من الزىن ادرك ذالك الحمالة فزىن العينني النظر فزىن

ذبهاللسان املنطق والنفس تتمين وتشتهى والفرج يصدق ذالك اويك (رواه البخارى ومسلم وابوداود)

Hadis meâlleri: İyice kulak verin ki ne buyurmuş Aleyhisselâtü ve’sselâm: Âdemoğlunun zinâdan mutlaka bir hazzı vardır:

لكل ابن آدم حظه من الزىنAma kendisini korur, bakmaz ve gerçekleşmez bu mümkün.

İkinci hadisde Allahü Zülcelâl Âdemoğlunun zinâdan nasibini yazmıştır.

ان اهللا تعاىل كتب على ابن آدم حظه من الزىن

كتب على ابن ادم نصيبه من الزىن مدرك ذالك الحمالة فاالعينني زنامهاMutlaka buna uğrar behemâhal... Bu hususda müteaddid sağlıklı sıhhatli hadisler vardır. Çünkü beşeriyye hâli... Sizlere bunun inceliğini anlatayım. Bir beşer olarak bir kimse evinden çıkıp camiye veya dükkanına gidecek yolda yürürken başı veya başka yerleri açık bir kadınla karşı karşıya gelir. Gayri ihtiyâri ve mecburiyeti olan ilk bakıştan dolayı bir hatası yokur. Çün-kü bu ruhtan gelen bir şeydir. Herşeyden evvel ruh sebkeder ve seçmek için en önce ruh görüntü alır. Ruh, nefis gibi değildir. Birinci bakıştan sonra bakışını sarfeder tekrar bakmaz ise kendi aleyhine hiç bir şey yazılmaz. Fakat nefsin burada müdahelesi başlar ve tekrar ba-kıp incelemeyi fikrine getirir de ikinci defa bakarsa bu ikinci bakış aleyhinedir. Çünkü o nefis-tendir. Nefis bunu temenni eder. Farzedelim ki ikinci defa döndü baktı bu bakışı göz zinâsı-dır. Sonra kadına yaklaştı sesini de duydu, cilveli bir konuşma ile konuştu da bunlarda kulak zinâsıdır ve dil zinâsıdır. Eli ile elledi, el sıkıştı tokalaştı bu da el zinasıdır. Birlikte yürüdüler ayak zinâsıdır, Hele bilhassa hadisin bir tanesinde öpüştüler dudak zinâsınında olduğunu buyuruyor. İşte esas zinânın öncüleri olan bunların tümü işlense de cürüm olan zinâ yani birleşim işlenmemiş olsa olanların hepisi de günahı segair aksamında küçük günahlar yâni lememler olurlar. Ne zamanki bunların ardından cürüm olan zinâ fiilinin işlemi ve birleşme olursa o zaman büyük günahtır günah-ı kebairdir. Yoksa lememdir. Allahü Zülcelâl Necm/32 süresinde “Kebaire’l İsm ve’l fevahiş” buyurduğu: Fevahiş cürümler ki; zinâ gibi, katl gibi, küfr, şirk, iftira, içki içmekle israrlı olmak, faiz yemek, yetim malı yemek vs. gibi fahiş ve ağır

Page 44: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

cürümler günah-ı kebairlerdendir... Bunlar büyük günahlar ve fahişattır. İşte böylesi fevahiş ve büyük günahların dışındakileri “illel lemem” ile ayırıp istisnâ kılmıştır.

مث والفواحش إال اللمم الذين جيتنبون كبائر اإل (Necm / 32)

“Ufak tefek kusurları dışında büyük günahlardan ve edebsizliklerden kaçınanlara gelince bil ki Rabbınız affı bol olandır.”

Bu gibi fahiş günahları işlemekten çekinen kimselerin küçük günahları “İlle’l lemem” dir. Yâni şeytanın lemmesidir bunlar. Fikrinde, gözünde, dilinde vs. böyle günahlar hissedilir, görülür, duyulur vs. ama fiiliyat yoktur ve gel-geç bir meseledir. O cürüm tahakkuk edememiş ki kebair olsun.

مث وال فواحش إال اللمم إن ربك واسع المغفرة الذين جيتنبون كبائر اإل (Necm / 32)

Lemem kısmına gelince ise Allahü Zülcelâl mağfiretinin geniş olduğunu bildiriyor. Anlattığımız gibi günahı kebairi bildiren ayetlerin arkasında tehdid ve azab vardır. Ya

dünyada bir haddi tahdidi veya ahirette azabı vardır. Cürmü işlemişse dünyada iken kısasla katli vardır, recmi vardır. Yâni kişinin işlemiş olduğu cürüme karşılık işlediği suçun sonunda kur’anda bir tehdid bir had’ vardır veya cehennemlik olduğunu ilân eder veya daha beteri bazen lâ’neti de kullanıyor.

ه عذابا عظيماومن يـقتل مؤمنا متـعمدا فجزاؤه جهنم خالدا فيها وغضب الله عليه ولعنه وأعد ل (Nisa / 93)

“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”

هون عنه نكفر عنكم سيئاتكم وندخلكم مدخال كرميا إن جتتنبوا كبائر ما تـنـ (Nisa / 31)

“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”

Hem lânet hem gazabı var... İşte bu gibi cürümlerden ictinab eder büyük günahlardan kaçınırsanız küçükleri mağfiret kılarım buyuruyor. Necm/32, Nisa/31 ve bu âyetlerden başka Hud/114 vardır. Hud suresindeki bu âyet vardır. Bu âyet bir hadiseden dolayı inzâl olmuştur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde bir kimse hurma satardı. Bir kadın gelip daha iyisi var mı? diye sorduğunda adam “daha iyisi içerde” deyip içeriye almıştır. Kadına tasallut edip gereken yaklaşımlar olmuştur. Fakat ne zamanki cürümü işleyeceğinde, birleşim olacağında kadın: “Sen cihadda olan kardeşine hiyânet etmiş olursun” deyince o kişi titremiş ve vaz geçmiştir. Ancak sahabe devridir. “Varsa bir cürüm, bu dünyada çekmelidir” tezi uygu-lanıyor. Hemen kadını serbest bırakır kadın evine o kimsede Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gitmek üzere yola çıkar. Karşısına Hz. Sıddık (ra) gelir, meseleyi açıp anlatınca Hz. Sıddık (ra): “Keşke hiç açmasaydın daha iyi idi Allah settardır” diyor. Ama o kimse mut-ma’in olmuyor ve bir cezası varsa bu dünyada çekmek istiyor... Sonradan karşısından Hz. Ömer (ra) gelir onada meseleyi açar ve hadiseyi anlatır. O da: “Keşke açmasaydın daha iyi idi. Allah settardır setretmiştir.” dersede yine tatmin olmaz. İstiyor ki Rasulullahın (Sallallahu

Page 45: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aleyhi Vesellem) bir hükmü olsun... Neticede Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) varıp meseleyi anlatır. O zaman Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Herhalde bu kadının kocası da gaibdir? diye sorar, o kimse: “Evet, ya Rasulullah kocası da gaibdir ve cihaddadır.” deyince Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) merhametinden gözleri yaşlarla dolmuş-tur... Bu hadise karşısında ne gibi bir hüküm ve karar verecek bilemiyor... Ne gibi bir muame-le yapılacak diye düşünürken ve üzüntülü iken Allahü Zülcelâl Hud/114 ayetini inzâl buyuru-yor:

لك ذكرى للذاكرين وأقم الصالة طريف النـهار وزلفا من الليل إن احلسنات يذهنب السيئات ذ (Hud / 114)

“Gündüzün iki ucunda, gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahla-rı) giderir... Bu öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” Yâni; böyle Allah korkusu olan kim-seler herhangi bir hataya düçâr olurlarsa hatanın arkasından abdest alıp iki rekat namaz kı-larsa Rabbımız bunları affedeceğine dair va’di vardır.

O zaman Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) da ki: “Keşke hâdiseyi hiç açmasay-dın iyiydi. Ama açtın hüküm budur... Pişmanlık duyduğun takdirde abdest alıp, iki rekat na-maz kıldığında bu günahı sagiredir gelir geçer buyuruyor. Soruyor: “Ya Rasulullah bu hüküm sadece banamı aittir yoksa umumumîdir? Cevaben: Yok sadece sana değildir ve umumîdir bu” buyuruyor.

Önceden anlattığımız gibi yolda gelirken başına gelen bu hallerle karşı karşıya kaldı-ğında bile abdest alıp namaza başlayacağında, pişman olduğun anda bu gibi günahı sagire-leri melekler üzerinden alırlar. Hele birde namazın düzgün ve geçerli bir namaz olursa, Alla-hü Zülcelâlin rızasına uygun olarak kılabildinse o zaman hiç bir küçük günah sana avded edemez. Bunlar keffare aksamındandır.

إن احلسنات يذهنب السيئات (Hud / 114)

“Hasenatlar seyyiatları giderir” buyurmuştur âyeti celilede. Hadisi şerifte ise:

تق اهللا حيث ماكنت واتبع السيئة احلسنة وخالق الناس خبلق حسناHadis meâli: Beraberinde daima Allah korkusu olsun. Evet beşersin bir hata işledinse

hemen arkasından bir hasene (iyilik) getirmeye gayret et. Çünkü, hasene seyyiatı yok eder. Bu gibi...

İşte anlattığımız gibi bu küçük günahlar şeytanın lemmeleridir. Şeytanın teşvikiyle işle-nen küçük günahlardır. Şeytanın teşvikiyle nefis bu küçük günahları irtikab etmeyi temenni eder. Ancak fiilen büyük günah işlenmemiş ve cürüm tahakkuk etmemişse öncül olan bu küçük günahların hepside pişmanlık duyulduğu takdirde bir şey yazılmaz. Ve keffâresi olarak bir hasene getirmek ki seyyieleri giderir. Çünkü bunlardan fazlaca bir hukuk ihlali söz konusu değildir. Allahü Zülcelâl bizlere şuur versin. Evet, beşeriz... insanız... Rabbımız buyuruyorya; Âdemoğlunun zinadan bir hazzı bir nasibi vardır; şu şekilde veya bu şekilde... Gözle yada başkası... Öyle ya insanın nefsi var ve imtihan oluyor. Ve bunların hepside zinanın öncül âletleridir. Zinaya yaklaştırıcılardır. Göz, dil, kulak vs. zinaları hepsi de küçük günahlardır. Ama diyeceksiniz ki bizler bu hallere pekçok kere düşüyoruz... Ve birike birikede çoğalıyor...

Page 46: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İşte o zaman Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şu hadisi şerifine kulağınızı iyice ve-rin:

رالصغرية مع االصراisrâr ile olunca, tekrar tekrar olunca buna küçük denilemez. Çünkü büyüyor... Evet sağire idi ama Musırr olunca israrlı olunca, ardı ardına işlenince büyüyor demektir. Evet büyüdüğünü farzedelim o zaman ne olacak? Tabi ki bu hadisin arkasını bilmiyorlar. Şöyle buyuruyor:

والكبرية مع االستغفارküçük olmasına rağmen tekrarlananlar küçük sayılmazlar. Büyük olurlar amma istiğfar karşı-sında büyüyenlerde yok oluyor. Eseri kalmıyor. İstiğfar esâsen büyüyenleri giderir. Bir şuur gelir, kendi kendine pişmanlık duyar istiğfar ederse ne kadar büyük olursa olsun yok olur. Hani birike birike damla damla göl olur ya... Göl olsa, deniz haline de gelse istiğfar büyük günahları giderir... Kul hakkı hariç... Ben söylemiyorum... Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) buyuruyor:

الصغرية مع االصرار والكبرية مع االستغفارKüçükler israrla büyür, fakat büyüklerde istiğfarın karşısında hükmü yok olur.

Nitekim Aleyhisselâtü vesselâm devresinde bir vakı’a olur... Müşrikler azab isterler. Halbuki Cenabı Rasulullah buyuruyor ki: Allah sizlere iki eman vermiştir; birisi ben aranızda bulundukça size azab etmez, bir afat vermez. Enfal suresi 32. ve 33. ayetlerinde anlatılmak-tadır.

بـهم وهم يستـغفر بـهم وأنت فيهم وما كان الله معذ ون وما كان الله ليـعذ(Enfal / 33)

“Ya Muhammed, sen aralarında bulundukça asla azab etmem.” Bu ayeti celilenin meâli: “Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azab edecek değildir. Ve onlar mağfiret diler-ken de Allah onlara azab edici değildir.”

Ne diyordu müşrikler: “Ya Muhammed sen ikide bir bizi azabla tehdid edib duruyorsun. Geçmiş kavimlerin azablarını anlatıyorsun. Hiç olmazsa gelsin ne gelecekse de görelim. Biz bunları dinleye dinleye bıktık usandık varsa birşeyler gelsin artık” dediler. Tabiki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) atuf ve şefuktur. Netice itibariyle kendi kavmidir bunlar. Akraba-yü taallukat vardır. Ondan dolayı da “bunu ben nasıl söylerim, nasıl isterim ki; âlemlere rah-met olarak gönderildim, merhametlilerin en merhametlisiyim” buyuruyor.

Ebu Haseni’l Şazelî diyor ki: Nebiler tamamen rahmetten var olmuşlardır. Rasulullah ise rahmetin ta kendisidir, kendisi rahmettir. Onun için ne diyecek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)... Evet müşrikler cür’et sahibi olup ne varsa gelsin diyorlar. Bunun üzerine Enfal /33 âyeti nazil oluyor. Sen aralarında bulundukça onlara azab etmem. Çünkü sen eman duru-mundasın... Sahabeyi kiram buna çok sevindiler. Ve sonradan sordular: “Ya Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) sen aramızda bulunmaz isen o zaman halimiz nice olur?” dediklerin-de âyetin devamında: “Allah bunlara istiğfar üzere devam ettikleri sürece azab etmez.” Yâni Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dünyadan ayrılıp geçtikten sonra emân olan nedir? İstiğfardır. Çünkü, “Allahü Zülcelâl bana iki emân vermiştir. Birisi benim aranızda bulunmam diğeri ise ben gittikten sonra istiğfâr sizin emânınızdır, eman durumunuzdur. Gelecek hatala-

Page 47: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

rınıza derhal istiğfar edersiniz...” Bu âyet olaraktır, hadis değildir... Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzat: “Rabbim bana iki emân vermiştir; aranızda bulunduğum müddetçe ben, bulunmadığım zamanlarda ise istiğfar” buyuruyor. İstiğfar günah-ı kebâirleri bile giderir-ken artık ne söyleyeyim bilemiyorum. Halbuysa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyu-ruyor:

ان السعيد من جنب الفنت وملن ابتلى فصربSaid odur ki fitneden uzak duran... üç defa tekrarlar şekâvet kısmından değilde said olan kimse odur ki, fitneden ictinâb eder çekinir ve kaçınır... Hadisin tamamı şöyledir: “Said olan fitneden ictinab eden kimsedir. Bunu üç kerre tekrardan sonra “başına bir beliyye gelirse sabrını bilendir” buyurmuştur.

Ahirüz zamanda fitneden çok sakınmak lâzımdır. Zira ahirü’z zaman hakkında Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ahirü’z zamanda iki kalb olur. Bir tanesi bembeyaz, diğeri simsiyah âdeta zift gibi... Nedir bunlar biliyor musunuz? Fitnenin dışında yaşayan kalb bembeyazdır. Simsiyah olanlar ise fitneye karışan kalblerdir. Her fitneye girdik-çe üzerine kara bir perde geçerde âdeta zift haline getirir. Ne mutlu o kimseye ki fitnenin dı-şında kalır. Kalbi beyaz olan kimse için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Eğer gökler yere düşmüş olsa bile kendisi emân durumundadır. Herhangi bir beliyye ye uğ-ramaz” Allaha şükürler olsun pek açıktır ve hali hazırda devam etmektedir hükmü... Nice çeşitli fitneler nice zamanlarda gelip geçmiştir ve fitnenin dışında olanların selâmet içinde ve emân durumunda olduğu görülmüştür. Allahü Zülcelâle şükürler olsun ve sadaka Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Kendi hayatımızda da isbatı vardır elhamdülillah... Fitneye ka-rışmadık, karışmayız, tavsiye etmeyiz ve mümkünse de men ederiz... Saidlik kısmı var iken neden şakilik kısmı tercih ediliyor acaba? Neden? Neden?..

İbn-i Necm; “Kitabü’l eşbab ve’n nazair” eserinde sahibidir. Kendi devresinde meşhur ve fevkâlede bir şahsiyettir. Mısır âlimleri arasında bir tânedir. Ve bir çok müşkilâtların çözümlerini bildirdiği kitabının haşiyeleri de çoktur. Kardeşi tarafından yazılan risâlelerde vardır. Okumak ve anlamak lâzım. İki şer karşıya gelirse ne olacak? Mesele bu. Başörtüsü ile karşı çıkıpta ha-nımların maruz kaldıkları arbedeler... İki şer karşı karşıya denilen işte bu...

İki şer karşı karşıya geldiğinde kerhen olarak ehvenini işlemeye cevaz verilmiştir. Se-verek ve isteyerek değil... Zira iki şer karşı karşıya geldiğinde ehven olan şerri kerhen işleye-bilirsin. Demek ki başörtüsü davası diye yola çıkıp Cuma günü câmi önlerinde ve okul kapıla-rında arbedeler çıkarmayı aklı başında olan bir kimse herhâlde tercih etmez. Mutlaka ve mut-laka daha beter şerre uğramış olurlar.

Hülasa kardeşlerimiz; bu dinimiz o kadar kısır değildir. Araştırıp okusunlar. Bugün ka-dın olarak ebe, hemşire, kadın hastalıkları ve doğum doktoru vs. gibi branşların geleceğini sadece baş örtüsü sebebiyle mahrum etmek, kadınlarımızı erkeklerin elinde bırakmak ve benzeri haller gerçekten akil işi değildir. Çok hımbılca ve çok ahmakça... Her derdin devası vardır. İllel ahmak... Ahmaklığın çâresi yoktur, “illa benim dediğim dedik” der durur... Bakınız bu günümüzde bir kız çocuğu okuyacaksa ben şahsen İmam Hatibde okumaktansa Kız Ens-titüsünde okumasını tercih ederim. Çünkü İmam Hatiblik onun mesleği değil bir kerre. İmam olacak değil kız çocuğu... Esâsen hali hazır mevcûd olan Mevlüdçülük vs. kadınlar arasında yarar değilde bilâkis zarardır. Geçiyorum bazı sokaklardan da tevhid okuyan kadınların ses-

Page 48: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

leri çıkıyor, Mevlüdler ilâhiler vs. okuyorlar. Halbuki kadının sesi de aynı şekilde haramdır. Baş örtüsü hükmü ve nisbeti nasılsa seside daha beterdir. Ve dahada cilvelidir. Hatta kadın-lara bir kadın imam olsa sesini fazlaca çıkaramaz. Ve erkek imamlar gibi bir saf ileriye de duramaz. Sadece ayaklarını çıkarabilir birinci saftan dışarıya. Bu günkü arbedeler, orda bur-da tevhid okuyoruz diye coşmalar vs. bunlar esâsen hiç de düzgün ve uygun değildir. Kadın kısmı için en güzel yer evidir. Böylesine rastgeleye her yere koşmakta coşmakta pek düz-gün değildir. Kadının sorumluluğu evindedir. Hattaki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devrinde ilk olarak mescide gelişleri dinleri öğrenmek için ve mecburi idi. Din birden bire ve ilk defa öğrenildiği için o zaman kadınlara da cevaz verilmişdi ve geliyorlardı. Sonraları ba-bası, kocası, kardeşi yeterince dinlerini öğrendikten sonra kadınların mescide gelmelerini yasak etti. Bir hanım çok israr etti “Ya Rasulullah senin arkanda namaz kılmayı çok arzuluyo-rum, candan arzuluyorum” dedi de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Güzel söylüyor-sun, fakat evinde kılman benim arkamda kılmandan daha hayırlıdır” buyurdu. Hanımın evin-de bile namazı en setret yerde en gizli yerde kıması uygun olandır. Vallahü’l azim Hz. Aişe (ra) buyuruyor ki: “Vallahi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu günümüzü görmüş olsa idi tamamen nehyederde camiye kadınların gelmesini istemez ve mutlaka yasak ederdi. Çünkü, beni İsrail oldukça bu yoldan, mabedlerine kadın-erkek koştularda nahoş hallere düşdüler ve helâk oluşları da bu sebebledir.” buyuruyor Aişe (ra) validemiz. Birde günümüz-deki vaizci, tevhidci, mevlüdçü vs. ci kadınlara bir bakın... Türlü türlü arbedeler...

Page 49: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

3. BÖLÜM

Kadın mesleği; İmam-Hatip ve Kız Enstitüsü Hafızlık ve kadınlar

Hanımların dinlerini öğrenme imkanları çoktur Kadınlarda örtünme

Zelzelenin gerçek sebepleri nelerdir? Zelzeleye sebep, kadere karşı olmaktır Sapık Kaderiyye ve Merciyye Fırkaları

Ümmetin Mecusileri – Hayr ve Şerrin halkı Mû’tezile Fırkası

Page 50: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz; İmam Hatib, kadınların meslekleriyle ilgili değildir. Allahü Zülcelâl kadınları sorumlu

kılmamıştır. Ne cemaata ne cumaya mecbur tutmuyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) böyle buyuruyor ve kendi devresinde dahi cemaatından mahrum etmiştir. Kadınlar için namazın en efdali evinde en gizli ve en emin yerinde olması da tercihlidir. Onun için böylesi koşmalar ve coşmalarda yoktur dinimizde. Kadın İmam Hatib olamayınca nasıl va’azcı ola-cakmış, seside saçı gibi sakıncalıdır. Bizim anlatmış olduğumuz kadının kendi mesleğine uygun tahsildir. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) herhangi bir kadını eli boş olarak gördüğünde “eline bir iş al” diye emrederdi. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Kadının başı boş değilde bir el işiyle meşgul olması tercihlidir. Kız Enstitüsü dediğimiz ise hiç olmaz-sa vardığı bir yerde ihtiyaçları olan biçilecek, dikilecek, giyilecek, yenecek ve yahutta zaruri olan el işleri meseleleridir... Kızlarımız böyle işlerle meşgul olurlarsa ayrıca nafakalarını da sağlayabilirler. Yine ebedir, doktordur, hemşiredir vs. kısımlarından da tercihlidir. Neden? Çünkü, eğer kadından ebe çıkmazsa, kadınlarımız erkeklerin ellerine düşer... Buna dikkat etmek lazımdır ki, böyle mesleklerin kadın olması esâsen zarurîdir. Baş örtüsünü açtırıyorlar diyerekten bu mesleklerden imtina edib bu meslekleri erkeklere bırakmak olamaz. Baş örtü-nü örteceksin, okula vardığında çıkaracaksın... Bunun günahı sana değil ki. Ancak, ebelik, hemşirelik, doktorluk, ve kız enstitüsü gibi fayda ve nafaka sağlayacak olan hanım meslekleri esâsen tercihlidir. Çünkü bu meslekleri kaybetmeleri daha beter şerdir. Çünkü şerler karşı karşıya geldiğinde ehveni olan şerri işleyebilirsiniz. Siz arzulamıyorsunuz başınızı açmayı. İki şer koyuyorlar önünüze... Hiç bir kız çocuğu bu okullara girmezse ne olur? Öyle ya, çoluk çocuk ve babanın ihtiyaçları vardır ve yardıma muhtaçdır. Bu nedenle Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hanımların el işlerini işlemelerini tercih etmiştir. Diyebilirler ki “Biz kızlarımızı İmam Hatib okullarına dinlerini öğrensin, dini yönden mâlümatları olsun diye gönderiyoruz” Vallahü’l azim hayatımızda dinle ilgili kitabların bu kadar bol olduğu bir devre hiç görmedik. Kur’an tefsiri, hadis tefsiri, akaid, fıkıh ve ilmihaller mi dersiniz o kadarda çok ki... Vallahi İmam Hatib imtihanı vermiş çıkmış olanlar inanın ki bir kerre Ömer Nasuhi Bil-men’in eseri olan ilmihali iyice bir okumaya ve anlamaya cidden ihtiyaçları vardır günümüz-de... Çünkü okulda cimnastik, müzik, şu, bu gibi imamla alakalı olmayan şeyler var iken esas mesele iyice anlatılamıyor... Zâten okul mecburidir. Belli bir programı var kimse bunun dışına çıkamıyor. Herkes her ne ise onu okumak zorunda ve okuyor. Zâten 8 sene mecburen her çocuk okuyor. Haliyle daha geniş malumatlı, bilgili, fesehat ve belagat sahibi olunca ilmihal-lerle de dinini öğrenebilirler. Her evde bulunması şart olan ilmihaller bir şey bırakmamışlar ki. Esâsen günümüz imamlarının da bu ilmihalleri okumaları şarttır. Fakat hiç te baş vurmuyor-lar. Çünkü bir çoklarında namazda tadil-i erkan diye bir şey mevcûd değil. Ve benzeri husus-larda bom boş durumdalar.

Kardeşlerim; hülasa, kadınlar ne camiye ne cemaata ne de cumaya mecbur tutulma-

mışlardır. Onun için şurda burda koşup coşmalarının da dinen bir gerekçesi de yoktur. İlim-den de fazlaca sorumlu değillerdir. Neden? Çünkü Aleyhisselâtü vesselâm; “Herhangi bir hanım 5 vakit namazını kılar, 1 ay orucunu tutar, efendisinin rızasını sağlayabilirse cennetin hangi kapısından dilerse girer.” Buyurmuştur. Bunun dışında başkaca “allâme olsun şu olsun

Page 51: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

bu olsun” diye de buyurmamıştır. 5 vakit namaz, 1 ay oruç ve efendisinin rızası... Tabi ev işleriyle uğraşır, lak lak değilde çoluk çocuğu ile evi ile uğraşır... Hele bilhassa kız enstitüsü gibi ev ve el işleri olursa terzilik, nakış, yemek pişirme, çocuk bakımı vs. ile evinin ihtiyaçları-nı karşılar geçinmede efendisine de yardımcı olur. Bu tercihlidir. Diyeceksiniz ki “efendim, hafız olsun...” Hafızlık hanım mesleği değil ki... Evet Allahü Zülcelâl kadirdir hem hafız olur hemde evinden çıkmaz. Şimdiki gibi ev ev dolaşıp okuyuculuk yapmaz para pul için... Kendi zaruri işlerini görür. Yoksa piyasaya çıkıp da para pul ile sesi sokakları çınlatacak şekilde okuyacakmış... Mevlüdçüymüş, mukâbeleciymiş vs. bunlar bizim dinimizde tamamen yasak ve günahtır.

Yani arbede edilen baş örtüsünden kadının sesi daha beter haramdır. Eğer gerçekten dindarlıktan bahsediyorlarsa ve itinâlı olmak istiyorlarsa hanımları sokaklarda, salonlarda, mitiglerde vs. coşturmasınlar da Allahdan korksunlar...

Esâsen bir beldede bir hafızın bulunması farz-ı kifâyedir. Eğer bir hafız bulunmazsa hepsi sorumludur. Farz-ı kifâye dediğimiz bir beldede bir hafız bulunursa farz keyfiyeti o bel-denin üzerinden kalkar ve sorumlu olmazlar. Bir beldede de bir hafız bile yeterlidir. Bir âlimin bulunması da farz-I kifâyedir. İlim yönünden fetva verecek, dini ihtiyaçlarını ve meselelerini halledecek olması sebebiyle farz-ı kifâyedir.

Bir doktorun bulunması da farz-ı kifâyedir. Yoksa herkesin hafız olması dinen şart de-ğildir. Kaldı ki, hafızların da sakınacağı hususlar vardır. Hafız dediğimiz şereflidir, değerlidir ve kıymetlidir. Böylesi mülevvesata pisliklere de girmez. Hem hafızlık hemde nahoş haller bir arada olur mu, bu hiç yakışır mı? Hele bilhassa ahirü’z zaman hakkında olan hadisleri dinle-seniz, okusanız ve müteâlâ etseniz, bitmez tükenmez... Biz ahirü’z zamanda Kur’an okuyu-cularının halleriyle ilgili hadisleri eserlerimizde bildirmişsizdir.

İmam-ı Gazali buyuruyor ki; “Bu kurralar, Kur’an okuyucular, hem ücûb sahibidir kendi-ni beğenir, kibirlidir hemde haseddir arkadaşlarını da çekememezlik vardır.” Bunu bizlerde bir düşünürsek günümüzde de görürüz ve söylenen söz çok haklıdır. Ve tam yerindedir. Hem hasud, hem kibirli, hemde gururludurlar. Esâsen sadece dünya aşk-ü-şevkiyle okumaktalar. Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; “İçlerinde bir kimse vardır ki çok daha güzel okuyacak ama sesi şarkıya uygun olunca ona heves edecek ve onu tercih ede-cek...”

Fırka-i Nâciye kitabımızda da anlatılan Hz. Ömer (ra) ve Hz. Abbas (ra) dan mervi olan hadisde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hutbesinde buyuruyor ki; “Dininiz çok yaygın olacaktır. Ticâretiniz denizler arkasına dahi gidecektir. Fakat bir kavim zuhur edecektir ki, ilim okuyacaklar, Kur’an okuyacaklar da kendi kendilerine: “Bizden hayırlısı var mıdır?” diyecek-ler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hutbede soruyor eshabına “Ne dersiniz?” Ashab-ı Kiram da: “Allah ve Resülü bilir ya Rasulullah” diyorlar. Neticesi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devamla: “Bunlar benim ümmetimin dışında değillerdir. Ümmetimdendirler. Kur’an okumuş, ilim okumuş ve şu dava sahibi olmuşlar ki; Bizden hayırlısı var mıdır diyerek-ten, böbürlenip gururlanaraktan ücûb sahibi olmuşlardır.

وهم وقودالنارCehennemi ilk tutuşturacak olan kişiler bunlardır.” Ku’d dediğimiz, ateşin başlangıcındaki bir çıra gibi... Onun için bunlar cehennemin ilk çırası olarak girecekler. O zaman sahabe hayret

Page 52: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

etmişler ki; Neden bu hâle düşdüler acaba? diye... Tabi ki kibir sebebiyle. Hadis-i Kudsi’de Allahü Zülcelâl:

الكربياء ردائى والعظمة ازارى فمن نازعىن واحد منهما قذفتهم ىف النار والئباىل“Kibir benim sıfatımdır. Kibriya bana âittir. Benimle kibriyada yarışacak olan kişiyi cehenne-me atarım. Hiç de merhamet etmem” buyuruyor. Onun için bu böyledir. Düşünürsek bu halle-ri şimdi de görüyoruz. Elbette anlatmış olduğumuz şeyler bazılarının hiç te hoşuna gitmeye-cek ve hesablarına gelmeyecektir.

Mübârek şeyhimiz Mevlana Alaaddin (ks) Hazretlerinin hanımlara tavsiyesi ve dersi şu idi ki; “Namazlarınıza dikkat ediniz, bir ay orucunuzu tutunuz, efendinizin hükümleri dışına çıkmayınız ve setrete riâyet ediniz.” Ama baş örtüsü ama ses olsun ama başkalarına bak-mak yönünden olsun setrete riâyeti isterdi. Hali hazırdaki gibi evinde durmayıp sokaklarda koşuşturmasını hiç te tasvib etmezdi. Hanımların sorumlulukları azdır ve evindedir.

Eskiden medreselerde 20-30 sene dirsek çürütülürdü, şimdi ise buna gerek te yoktur. Çünkü, her türlü eser pek çok ve Lâtin harfleriyle hazırlanmıştır. Herkes okuyabiliyor. Tefsir, hadis, fıkıh ve benzerleri... Herkes temin edip okuyup, anlayabilir. Yeter ki fitneden uzak ve hüsn-i niyyetle okusun... Zâten Lâtince mecburidir. Herkes okuyabiliyor. Yemek hazırlanmış da sadece yemek kalıyor. İlmihaller her türlü muamelât-ı İslâmiyyeyi belirtmişlerdir. Daha ötesini arayana çok daha becerikli ve kabiliyetli olana Tarıkat-ı Muhammediye gibi eserlerde mevcud-dur. İmam-ı Birgivî’nin eseridir. İ’tikad, edeb, yarar ve zararlar, cevarihlerin afatları, dilin ve kalbin afatları yönünden anlatmıştır. Kadı İyaz’ın Şifayı Şerifi de böyledir. Birinci cildi Allahü Zülcelâl’in tevhidini uzun uzadıya anlatmış, ikinci cildinde ise Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbet ve saygı anlatılmıştır. Eğer bunu okumuş olsalardı Rasulullaha (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) karşı şu anda olan yozluk ve saygısızlık olur muydu? Çok salavat getirirsen adamın canı sıkılıyor hatta “şirk olur” diyebiliyor.. Hadislerini saf dışı edip kabul etmi-yorlarsa Allahü Zülcelâlin böyle bir resülü olur mu hâşâ!.. Sanki Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) piyasadan çıkarmış gibi hâşâ... Allahü Zülcelâl islah etsin. İşte bu eserleri okusunlar da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kimdir? Ona karşı sevgi, saygı ve hürmetimiz nasıl olmalı? Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hukuku nelerdir? Ve sorumluluğumuz neler-dir? Öğrenip anlasınlar ve hadlerini bilsinler. Halbuki anlatmışızdır; bir mü’minin Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbeti, ana, baba ve evladlarına olan muhabbetinden üstün olmadıkça kâmil iman sahibi değildir. Buna rağmen hadisleri inkâr ediyorlar. “Yok, efen-dim, hadisler Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 200 sene sonra yazılmış, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yokken hadis mi olurmuş?” diyorlar. Bu nasıl iştir Allahaşkına!.. Bu bir acayibliktir. Kur’anı bırakmış da tahrif edilmiş Tevratı ve İncili tavsiye ediyorlar. Dini Mu-hammed ki, dinlerin reisi iken...

سالم ين عند الله اإل إن الد (Ali İmrân / 19)

“Allah nezdinde hak din İslamdır.”

سالم دينا فـلن يـقبل منه وهو يف اآلخرة من اخلاسرين ر اإل ومن يـبتغ غيـ(Ali İmrân / 85)

Page 53: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Kim ki İslâmdan başka bir din ararsa o istediği din asla kendisinden kabul olunmaz ve ahi-rette de o, ebedi zarar çekenlerdendir.”

غون وله أسلم من يف السماوات واألرض طوعا وكرها وإليه يـرجعون ر دين الله يـبـ أفـغيـ (Ali İmrân / 83)

“Göklerde ve yerlerdekiler, ister istemez Ona teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitab), Allah’ın dinin-den başkasını mı arıyorlar? Halbuki O’na döndürüleceklerdir.”

Esâsen: İslam dininden başka bir dini asla kabul etmez. Rabbımız ilân etmiştir bunu. Onun için

ne devreye gelmişiz bilemiyorum. Hergün yeni ve çok acayib şeyler ortaya çıkarıyorlar, du-yuyoruz. Şerrin o kadar yaygın bir hali vardır ki yâni şeytanlar neredeyse boşa çıkmışlar ve işsiz kalmışlar. Esâsen imam-ı Rabbâni Hazretleri bizzât buyuruyor ki; “Fukaralardan birisi” diyor ama kendisi ama başkası bilmiyoruz bu mübârekler “Allah’ın fukaraları” diye tâ’bir eder-ler. Fukaralardan bir kimse iblisi gâyet sâkin ve dinlenik bir halde görmüşte sormuş: “Ey iblis sen böyle bir hâle pek uygun değilsin, sâkin ve telaşsızsın sanki işi havale etmiş gibisin... İnsanları saptırmana ihtiyaç kalmamış gibisin. Halbuki senin fıtratın hiç te böyle değildir. Na-sıl oldu ki böyle dinlenik bir halde sakin sakin lakayd durabiliyorsun” der. Şeytan da: “Eksik olmasınlar bu günümüzdeki âlimler bizim işlerimizi görüyorlar. Bize fazla bir vazife bırakmı-yorlar” diyor. Vallahü’l azim onun devresinden 400 sene geçmiş ve gelmişiz bu günümüze... Bir düşünün bir bakın bu günümüzdeki hallere... Günden güne daha beter, daha beter... Se-neden seneye, aydan aya... derken şimdilik günden güne yeni bir değişik acayibliklerle karşı-laşıp duruyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki; Allahü Zülcelâl bizleri şerlerinden muhafaza etsin başka bir diyeceğimiz yoktur. Onun için din adamıyım diyenlerin dini hevesleri varsa kitablar pek çok elhamdulillah okusunlar. Ve henüz daha bilmediklerini soracak kadar ehli de mevcûddur...

الجيوز العمل ىف كل الكتابHülasa; hanımlar isterlerse dini meseleleri rahatlıkla öğrenebilirler. Hanımların meslek-

lerine gelince, kendi mesleğiyle ilgili olanı ve nafakasını sağlayabilecek olduğunu tercih et-mesi lâzımdır. Hele bilhassa tıb ve sağlık yanında öğretmenlikde öyledir. Sâbi sübyana hiz-met etmeleri ne kadar iyi ve uygundur. Bugün çocuk okutmak kolay mıdır? Eskiden ilkokulu okuyan çocuk ilerledi mi kitab, elbise vs. sini kardeşine aktarma ederdi. Bir şey bir kerre satın alınırdı da kardeşlere aktarma olurdu. Şimdi ise her sene büyük külfetleri vardır. Her sene muazzam harcamalar mevcuddur. Tabi ki bu yönden babasına da külfeti olur. Ailenin malî yönü yetersiz ise kız çocuğu zar zorda olsa okusa kendini kurtarsa ailesine katkısı olabildiği gibi kendisine de daha uygun birisi sahib çıkabilir. Geçim zorluğu ortada ve bir erkek başa çıkamıyor. Bunlar şu anda halkın arasında olan gerçeklerdir. Onun için hanımlara meslek kısmı günümüzde tercihlidir. Baş örtüsü için vazgeçip daha beter sıkıntı ve şerlere düşme-melidir. Başını örtüp gayri meşru’ mevlüdçülük vs. yapması da uygun değildir. Kendine uy-gun meslek okuluna baş örtüsü ile gider, orada açar ve okul çıkışı sokakta yine başını örter. Fitne çıkarmanın ve arbede yapmanında gerekçesi yoktur. Zaten kendi istek ve arzusuyla olmayan, kerhen yapılan bu baş açmadan dolayı bir günah da yazılmaz. Çünkü kendi rızası ile Allahu Zülcelalin bu emrine uymuyor değilki, kerhen açıyor. Yok kendisi sefahati için baş

Page 54: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

örtüsünü atıyorsa o zaman başkadır. Ama kerhen ve zaruri olarak açıyorsa pişmanlık duy-duğu için yazılmaz. Öğretmen olmuştur, senelerini vermiştir, çocuk çoluk sahibidir nafaka yönünden babası veya kocası yetersizdir ve hanımında katkısı gerekiyor geçinemiyorlarsa o zaman gider okuluna kerhen başını açar dersini verir çıkınca, müstakil kalınca, sokakta gelip giderken başını örter. Esâsen olacağı budur dinen... Kendisi açmaya hevesli değilde kerhen açıyor ve şerrin beterinden ehvenini tercih ediyor. İbn-i Necm’in kitabını açıp okusunlar. Her türlü mesnediyle bulacaklar. Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hanımlarına (ra) buyuruyor ki; Zeyneb’in (ra) eli sizden daha uzundur. Sanıyorlar ki eli uzun diye ölçmeye çalışıyorlar. Sonradan anlaşılıyor ki Zeyneb (ra) validemiz el işleri yapardı satardı da onu infak ederdi, yoksullara fakir fukaraya verirdi. Fehmettiler ki elinin uzunluğu bundan dolayı idi.

Kardeşlerimiz, çok kritik bir devredeyiz... Artık, günden güne şer çoğalmaktadır. Kitab

hususunda dikkatli olunuz. Karşınıza çıkan her kitabı hemen okumayınız. Araştırıp soruştu-runuz. Hayrınıza ve yararınıza olanları okuyunuz. Fakat, i’tikâdı bozucu kitablar gönümüzde pek çok. Belki hayatta bu kadar çok i’tikadı bozucu kitab bir arada görülmemiştir. Dinin aley-hine büyük hücum vardır. İnsanları dalalate, sapıklığa ve küfre hemence eleten kitablar ve hadiseler pek çoktur. Hatta tahrif edilmiş Tevrat ve İncil de dağıtıyorlar sokaklarda gençleri-mize. Onun için her rastgeldiğin kitabı eline alıp da hemen okumakta caiz değildir... Tetkik edip ehlinden erbabından sormak lâzım. Hele bilhassa akaid aksamını... Çünkü Fırka-i Nâci-ye 1 tanedir. 72 fırka ise ya dalalete ya da küfre eletiyor. Başka yolu asla yoktur. Fırka-i Nâciye Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tek yoludur. Ötekiler; Hariciyye, Merciyye, Kaderiyye, Mu’tezile, Cebriyye, Haruriyye, Sebeiyye, Rafiziyye, Zeydiyye, Caferiyye vs. pek çok muhtelif fırkalar vardır ki 72 fırkadır bunlar. Hepsi de ya sapık ya da küfür yoludur. İnşa-allahü teâlâ bazı ma’lumatlar vereceğim ki başımıza gelen beliyye ve afatların bu fırkalar yüzünden geldiğini fehmedip anlamış olacaksınız.

اللهم وحبمدك اللهم ارنااحلق حقا وارزنا االتباعه وارنا الباطل باطال وارزقنا االجتنابه سبحانك اشهد ان الاله االانت وحدك الشريك لك استغفرك واتوب اليك

Page 55: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerim; Bu zelzele recfe ve benzeri şeylere taalluk eden hususlar tamamen günahı kebair (bü-

yük günahlar) ile ilgilidir. Yoksa küçük günahlar sebebiyle böyle bir şey olması asla mümkün olmaz. Zaten küçük günahlar her an için keffâre ile affolunur. İstiğfar dahi gerekmeden piş-manlık duyulsa dahi yeterlidir ve yazılmazlar. Abdest alıp namaz kılsa aralarında olan küçük günahlara keffâredir yazılmaz. Esâsen günah-ı kebair için istiğfar gereklidir. İstiğfar büyük günahlarla alakalıdır.

İbn-i’s Salah’a soruyorlar: “Efendim, günah-ı segair istiğfar tevbe gerektiriyor mu?” Ce-vabı: “Hayır, ihtiyaç yok, pişmanlık duyduğu takdirde bir namaz kılsa veya bir hasane işlese işlemiş olduğu çirkinlikleri seyyieleri giderir.” Zirâ:

إن احلسنات يذهنب السيئات (Hud / 114)

“Şüphesiz hasene seyyieleri yok eder.” Allahü Zülcelâlin ümmet-i Muhammed’e karşı büyük bir keremi ve ihsanı vardır. Bu, böyledir bir kerre... Onun için geçmiş ümmetlere yapılan alt üst etme vs. gibi çok sert muameleyi Cenab-ı Allahü Zülcelâl Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yüzü suyu hürmetine revâ görmemiştir. Ve küçük günahları dahi pişmanlık duyun-ca esâsen affolunmuştur. Böyle bir şeyi Allahü Zülcelâl kabullenmiştir. Çünkü, Cenab-ı Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) in yalvarışlarına dayanamamış reddetmemiş kabul etmiş-tir.

Fakat aramızda olan bu acayip haller neden oluyor acaba?

ويذيق بـعضكم بأس بـعض (En’am / 65)

“Kiminize kiminizin hıncını tattırır.” Birbirinize musallat olursunuz ve fırka fırka da olursunuz. Bu ise şu günümüzde hepi-

mizce ma’lum olup anlaşılmaktadır. Bundan dolayı meydana gelen zelzele vs. günah-ı sagi-reden dolayı değilde mutlaka günah-ı kebair işlemekten dolayıdır. Tefsirleri okursanız veya öteden beri duyduğunuz; Lut (as) kavminin hadisesi, Nuh (as) tufanı meselesi veyahutta Ad kavminin bir rüzgarla yok oluşu gibi hususlar ümmet-i Muhammede yoktur. Allahü Zülcelâlin, Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetine oldukça rahmeti vardır. Keremi ve ihsanı vardır. Bu gibi hallere düşürmeyeceğine dair Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) emân vermiştir. Fakat nedir ki aramızda ki ihtilaflar ve birbirimize musallat olmalar mevcud olacak-tır. Bu ümmetin kaderinde bu vardır ve değişmemiştir. Aleyhisselâtü ve’sselâm bu âyeti okurken:

عث عليكم عذابا من فـوقكم أو من حتت أرجلكم قل هو القادر على أن يـبـ (En’am / 65)

“De ki: Allah’ın size üstünüzden (gökten) ve ayaklarınızın altından (yerden) bir azab gönder-meğe yada birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter. Bak, anlasın-lar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz.”

Allah Kahirdir, dilediğini yapar. İcabında azabını üzerinize yağdırır veyahutta ayakları-nız altından çıkarır tufanın çıkışı gibi... Bunlar uyarıdır ve bunları yapmaya kadirdir. Yapmıyor yada yapamaz diye birşey de yoktur. “İşte bakın Kadirim ve yapıyorum” diyor. Ama Allahü

Page 56: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Zülcelâlin ümmet-i Muhammede şefkati ve merhameti çoktur da böyle şeylerle karşı karşıya kalmamaları için emân vermiştir. Bu bir kerre en büyük lütûftur.

Fakat ne çâre ki bazı sebebler olacak ki bu uyarılara sebeb olsun. İşte mesele bu se-bebler nelerdir? İnanınız ki başında Hariciyye, Merciyye, Kaderiyye gibi fırkaların i’tikâdlarını ülkemizde yaymaları ve halkında bunları benimsemeleri bu uyarılara sebeb oluyor. Hatta bu gibi musibet ve beliyyelerde kaderlerde mevcuddur. Zelzelede ölenlerde yine ecelleriyle ölür-ler. Bu onlara zülüm değildir. Allahü Zülcelâlin muameleleri gayet nizamlı ve intizamlıdır ve rastgeleye değildir. Bir kerre Onun emri ve hükmü dışında bir zerre dahi hareket edemez. Durdurduktan sonra ise hiç kimse hareket ettiremez. İşlettiysede hareketini hiç kimse durdu-ramaz. Velev ki bir zerre dahi olsa...

Duydum ki; zelzeleye uğrayan kardeşlerimiz sormuşlar “Biz namazı kılamıyor, orucu tutamıyoruz ne yapalım?” Onlara: “Siz bu haldeyken namazı kılmayabilirsiniz, orucu tutma-yabilirsiniz” demişler. Ne kadar yanlıştır. Çünkü, namazn hangi şartlarda kılınamayacağı şe-riatımızda açık seçik bellidir ve ortadadır. Kişi namaz kılabilecek şartları içindeyse namazdan sorumludur mutlaka. Suyu bulamıyorsa teyemmüm eder. Hareket edemiyorsa olduğu yerde, otururken de kılabilir. Bir duvara bir yastığa da dayanabilir. Kılmaya mecburdur. Verilen bu cevazı ve kılmayabilirsiniz fetvasını doğrusu hiç hoş görmedim. Fıkhımıza da aykırıdır. Âdeta sendikacıların çıkıpta grev yaptıkları gibi... Ona benzetmişler. Öyle ya böyle bir musibetle zelzeleyle karşı karşıya gelince artık Allahü Zülcelâl bunları bu hale getirince namaz ve oruç gibi şeyleri yapmamak için grev yapmışlar da basitten geçmişler gibi... Halbuki ebedi olan hayat devam etmektedir. Eğer böyle bir şey olduysa ki, olmayan bir şeyde söylenmez ki... O zaman Allahü Zülcelâlin rahmetini daha daha da anlatmak lazımdır. Öyle ya Allahü Zülcelâlin onlara bir garazı mı var hâşâ... Adillerin en adili olan Allahü Zülcelâl zülmü hiçte sevmez hâşâ... Çünkü Hadisi Kudsî’de:

إىن حرمت الظلم على نفسى وجعلته بينكم حراما فالتظاملون“Zülmü ben kendi nefsime haram kıldım. Sizin kendi aranızda da haram kıldım. Sakının ki zülûm yapmayınız.” buyuran Allahü Zülcelâlden başlarına böyle bir hal geldiyse zülüm mü sanıyorlarki karşısında grev ilan edeceklerde “namaz kılmayın, oruç tutmayın veya böyle yapabilirsiniz” demek ne demek? Allahü Zülcelâle karşımı geliyorsunuz? Gittikçe daha bete-re gidiyor. Allahü Zülcelâl bizlere şuur versin. Âmin...

Hülasa; husûf (inhisaf: jeolojide çökme, çöküntü, çöküp batma) ve küsûf (inkisaf: örtme) ve zelzele meselesine gelince bunların olabileceğini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ilân etmiştir. Bununla ilgili 30 küsur hadis vardır. Ancak i’tiraf edeyim ki küçük günahlardan herhangi birini bunlarda saymıyor. Ancak büyük günahlardan bir şey bırakmamış ve saymıştır. Yâni, hüsûf, küsûf ve zelzele ve benzerlerinin mutlaka sebebleri vardır. Yoksa Allahü Zülcelâl sebebsiz yere hâşâ kendiliğinden zülmetmez. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saydı-ğı hususlar; şarkıcılık, kadınların şarkıcılığı ve çalgıcılık ortada, zinâ mübâh durumda âdeta serbest, faizcilik belli, içki tamamen serbest ayıp bile değil, hakimler arasında olan ba’yu’l hü-küm yâni hükmünü âdeta satarcasına ve diğer yerlerde de rüşvetçilik, şehadatü’z zur yalancı şahidlik vs. yaygın durumda olması... İslâm dininin mensubu olmalarına rağmen bu gibi men-hıyattan (yasaklardan) hiç çekinmezlerde sanki mübahmış gibi yaymaya çalışırlar... Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hatta şunları dahi saymıştır ki; hanımına karşı çok çok yumuşak

Page 57: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

fakat anasına cefâkârdır. Dostlarına karşı çok saygılı olup onların keyflerini arar fakat kendi babasına saygısızdır arayıp sormaz...

Hülasa, Allahü Zülcelâle ait olan hukuka hiç riâyet etmezler. Bir kerre haramın üzerine sineklerin bala pekmeze atıldığı gibi atılma halleri çok yaygın haldedir. Bakınız, bahusus Al-lahü Zülcelâlin en fazla gazabını celbeden şey ise, kadınların kadınlarla iktifa edip, yetinip, erkeklerde erkeklerle yetinecekler, iktifa edecekler. Lezbiyencilik, homoseksüelcilik, livatacı-lık, lutîlik biliyorsunuz ki ne kadar da yaygındır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir şey bırakmamış ki... Kadın kadınla, erkek erkekle yetinecek, şehevî ihtiyaçlarını giderecek-ler... Allahü Zülcelâlin gazabını en çok çeken bu haller Lût (as) kavmini yerle bir etmişdi ve azabları beter olmuşdu.

Hülasa anlatacağımız çok ama birazcık olsun bir düşünün ki, yaşantımız nasıldır? Al-lahü Zülcelâle karşı durumumuz nasıldır? Halkın birbirine karşı olan muamelelerini ve halle-rini bir düşünün... Göreceksiniz ki, Allahü Zülcelâlin emir ve hükümlerinin tam tersi ve zıddı işlenmekte ve işlemektedir hâşâ...

Tüm bu anlatılanların en şiddetlisi ise kadere karşı oluşları kaderullaha karşı gelişleri-dir. Kaderi tekzib ederler, yalanlarlar, ve kader diye bir şey yok deyip inkâr ederler. İşte zel-zele gibi beliyye ve musibete en çok sebeb olan şey bu kader meselesidir. Bakınız neler di-yorlar: “Böyle kader mi olur be”, “ işini Allaha bırakmış” vs. hülasa, işte bunlar azab çeker. Çünkü, kader meselesi Allahü Zülcelâle aittir.

Sapık fırkalardan ikisi vardır ki ülkemizdede oldukça yayılıyorlar. En müfridleri Kaderiy-ye ve Mürciyye fırkalarıdır. Bunlar zuhur ettiği takdirde artık zelzele vs. beliyyelerin müsebbi-bi olurlar. Beliyyeler musibetler gelir.

Hadis-i Şerif:

مل يؤمن باالقدرى خريه وشره فاليلتمس قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: يا حممد من امن ىب و ربا غريى

Hadis meâli: Cebrail’in (as) Rabbımdan getirdiği hüküm şudur ki; Ya Muhammed, üm-metiyin kaderin bana ait olmadığı şeklinde bir inanç ve i’tikadları olduğu takdirde beni Rab olarak görmemişler demektir, kendilerine bir Rab arasınlar.

Hadis-i Şerif:

جرى القلم شقى وسعيد وفرغ من اربع من اخللق واخللق والرزق واالجلHadis meâli: Kudret kalemi tamamen yazmıştır. Saiddir, Şakidir. Ahlakı düzgündür, de-

ğildir. Rızkı, eceli. Madca’ı, eseri yazılmış bitmiştir. Kalem kurumuştur. Değişecek bir halde yoktur.

Hadis-i Şerif:

سيفتح على امىت باب من القدر ىف آخرالزمان اليسده شيئ يكفيكم منه ان تلقوهم بذه االيةHadis meâli: “Ahiru’z zamanda fitne öyle yaygın hale gelecek ki önlem almak güç ola-

cak.” Bize bir tavsiyede bulunmuştur. “Bu gibi hallerle karşı karşıya kalırsanız fazla girişme-yiniz. Şu âyet sizlere yeterlidir.

Page 58: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Nedir âyet-i celile:

رأها إن ذلك على ما أصاب من مصيبة يف األرض وال يف أنـفسكم إال يف كتاب من قـبل أن نـبـ الله يسري

(Hadid / 22)

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu ya-ratmadan önce, bir kitabda yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allaha göre kolaydır.”

Herhangi bir musibete düçâr olursanız ister yer yüzünde ister kendi nefsinizde olsun mutlaka ve mutlaka bunlar ezelde yazılmıştır. Yepyeni bir şey değil... Kudret kudretullahtır dilediğini yapar. Esâsen mülküdür ve kâinat tamamen tasarrufundadır. Başkaca karıştırmaya esâsen hiç de gerekçe yoktur. Esâsen bu gibi şeyler tamamen Allahü Zülcelâlin kaderine bağlıdır. Hayr-ü-şer, yarar ve zarar tümüde Allahü Zülcelâle aittir.

Hadis-i Şerif:

اليئومن املرء حىت يؤمن باالقدر خريه وشره من اهللاHadis meâli: Bir kimse asla iman sahibi olamaz, hattaki, kaderin Allahü Zülcelâlin takdi-

ratı olduğunu, hayr olsun, şer olsun ondan olduğunu bilmedikçe... İslam dininden uzak de-mektir bir kerre...

Hadis-i Şerif:

ان امىت التزال متمسكة بدينها مامل يكذب باالقدر فاذاكذبوا باالقدر فعند ذالك هالكهم (رواه الطرباىن عن اىب موسى االشعرى)

Hadis meâli: Tabarani’nin Musa el Eşari (ra) den rivâyet ettiği hadisde Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: “Benim ümmetim dinine çok düşkün ve sahib bir ümmettir. Gayet mütemessikin yâni, dinine sahibtir. Ancak, ne zaman kader kısmına gelip de tekzib ederlerse, ... o zaman helâklerini beklesinler.” Demek ki zelzele vs. afatları bu yüzden de meydana geliyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) böyle buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قدر امنا هلك من كان قبلكم بسؤاهلم انبيائهم واختالفهم عليهم ولن يؤمن احد حىت يؤمن باال (رواه الطرباىن عن عمر ابن العاص)خريه وشره

Hadis meâli: Tabarani’nin Amr İbn-i As (ra) dan rivâyet ettiği hadisde Aleyhisselâtü ves-selâm buyuruyor ki: Esâsen geçmiş ümmetlerin helâk oluş sebebleri şudur ki: Nebilerine sorar-larda sonra onun söylediğinin tersine gidip ihtilaf ederlerdi. Halbuysa, ... Bilinsin ki hiç kimse iman sahibi olamaz ancak, kadere, hayr-ü-şerin Allahtan olduğuna inanmadıkça diğer inançları boşu-nadır.

Hadis-i Şerif:

االميان حىت يؤمن ان اخوف مااخاف على امىت تصديق باالنجوم وتكذيب باالقدر والجيدحالوة باالقدر خريه وشره من اهللا تعاىل

Page 59: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Ümmetimi zelleye (sürçüp kaymaya) düşürecek olan ve ençok korktuğum şudur ki; yıldızlara karşı söylenenleri tamamen tasdik ederlerde kadere gelince tekzib edip yalanlarlar. Kaderi tekzib edip yıldızlara inandıktan sonra... O zaman imanı değilde imanın tadını dahi tadamazlar. Zira, Kaderin hayr-ü-şerrin Allahtan olduğuna inanmadıkça imanın kendisi değilde tadını dahi bulamazlar.

Hadis-i Şerif:

ضاءاهللا ومل يؤمن بقدراهللا فاليلتمس اهلا قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من مل يرضى بق غرياهللا

Hadis meâli: Allahü Zülcelâl “kim ki benim kaza ve hükmümü kabul etmiyorsa kaderime de inanmıyorsa o zaman kendisine benden gayri başka bir ilah arasın buyuruyor.” Allah ko-rusun.

Onun için kendisini kadere bağlamaz yahutta hayrı Allahdan kabul ederde şerri ondan kabul etmez şeytandan kabul ederse hadisin hükmüne girer... Kader hükümleri çok acayib ve çok da helâka götüren dünya ve ahiretini mahveden bir hususdur. Allahü Zülcelâlin rah-meti, böylesi kimseye artık uğramaz. Çünkü; Allahü Zülcelâlin kaderine bağlanmıyor ki... Al-lahü Zülcelâlin habibi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nasıl bu kimse için baş vurabilsin çünkü o hükümlerini tanımıyor ki...

Kader dediğimiz Allahü Zülcelâlin takdir edip karara bağladığı bir meseledir. En büyük tehlike kader konusudur. Ne yazıkki; bu hususu anlatan birine de tesadüf etmedik.

Hülasa, işte bu felaketlere ve gazab-ı ilahiyeye ileten sebeblerin mucibelerin en başın-da bunu gördüm ve anlatmaya da gayret edeceğim. Çünkü çok tehlikelidir. Allahü Zülcelâl cümlemize kolaylık versin. Okuyup dinleyenlere de inançlı bilinçli olarak okuyup dinleyip ka-bullenerek tasvib ederek anlamayı bu minval üzere ale’l hayra ve Allahü Zülcelâl’in rızasına uygun olarak muvaffak ve müyesser eylesin... Âmine ya Muîn (cc)...

Hadis-i Şerif:

االميان باالقدر نظام التوحيدHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Tevhidin ni-

zamı; kaderi kabul etmek ve inanmaktır. Hadis-i Şerif:

االميان باالقدر يذهب اهلم واحلزنHadis meâli: Kadere inanan kişide keder ve hüzünü giderir, bırakmaz. Çünkü, “Allahın

takdiridir. Allahdan geliyor” diyerekten i’tiraz etmez ve reddetmeye çalışmazsın. Hoş gör-mezsen ne yapacaksın? Allahü Zülcelâl tarafından olmaktadır. Allahü Zülcelâl adildir. Haşa zalim değildir. Adildir ve kuluna karşı şefkatli ve merhametlidir. Kulunun kendi yararı ve men-faatı mutlaka vardır ki öyle olmuştur. Yoksa seni üzmeye, eziyet etmeye haşa bir beşer değil ki bundan haz duysun. Öyle bir şey düşünmeyin. Rabbimiz bir ana şefkatinden 70 kat daha şefkatlidir. En şefuk ve atuf olan bir anadan... Onun için bunu hatırınıza getirinde “bir ana oğluna nahoş bir eziyet ve azab etmeye razı olur” diye düşünebiliyor musunuz? Bu anadan 70 kat daha kullarına şefkatli merhametli ve atuf olan Rabbımızı düşünün. Onun için bu hu-

Page 60: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

susta çok i’tinâlı olalım ki olanlar mutlaka bizim hayrımıza ve yararımızadır. Ama mutlaka Allahü Zülcelâlin kaza ve kader hükümleri vardır ve yürümektedir. Fırka-i Nâciye kitabımızda bahsetmişiz. Gayemiz bizi beliyye ve musibetlere düçâr eden sebeblere değinmek ve hiç değilse biraz, bir nebzecik eserlerini gösterip anlatmaktır. Bu ise, bu günümüzde lâzımdır.

Hadis-i Kudsî:

قال اهللا تعاىل من مل يرضى بقضائى ومل يصرب على بالئى فاليلتمس ربا سوائىHadis meâli: “Kim ki benim kaderimi kabul etmezse verdiğim beliyyelere sabretmezse

o zaman kendine başka bir Rab arasın. Demek ki beni Rab olarak kabul etmiyor ve hoş görmüyor o halde kendisine benden gayri bir Rab arasın.” Allah korusun ilahi Ya Rabbi...

Hadis-i Şerif:

به من كذب باالقدر فقد كفر مباجئتHadis meâli: Kim ki kaderi tekzib ederse bilsin ki benim getirdiğim hak olan İslam dinini

demek ki inkar etmiş oluyor. Hadis-i Şerif:

القدر سراهللا من مل يؤمن باالقدر خريه وشره فانا بريئى منهHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’sselâm buyuruyor ki: “Allahü Zülcelâlin kaderi Allahın bir

sırrıdır. Kimin kadere imanı yoksa, itiraz ederse veya tasvib etmezse, hayrı ve şerride kader içinde bilmezse ben o kimseden beriyim” buyuruyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) o kimseyi ümmeti olarak kabul etmiyor. Ve ondan uzağım buyuruyor. Başına ne gelirse gel-sin yarar veya zarar mutlaka kabullenmek gerekir. “Eğer gelene karşı olursa ondan beriyim” buyuruyor ve ümmetliğe de kabul etmiyor demektir.

Hadis-i Şerif:

اهللامن مل يرضى بقضاءاهللا ومل يؤمن بقدراهللا فاليلتمس اهلا غري Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Kimki Allahü Zülcelâlin kaza ve

kaderine iman etmiyorsa, kabullenmiyorsa Allahdan gayri bir ilah arasın kendisine!.. Hadis-i Şerif:

الاله االاهللا واىن قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: اليؤمن عبد حىت يؤمن باربع يشهد انرسول اهللا بعثىن بااحلق ويؤمن بااملوت ويؤمن باالبعث بعد املوت ويؤمن باالقدر خريه وشره من

(رواه احلاكم و الرتمزى وامام امحد عن على ر.ع) اهللاHadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Şu dört nesneyi ka-

bullenmedikçe hiçbir kimse iman sahibi olamaz. Birincisi: يشهد ان الاله االاهللا : Allahü Zülcelâlin vahdaniyyetini ikrâr

İkincisi: واىن رسول اهللا بعثىن بااحلق : Beni de hak resûl olarak gönderdiğine iman

Üçüncüsü: Öldükten sonra tekrar ba’s olunacağına, tekrar dirilteceğine iman

Page 61: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Dördüncüsü: وتومن باالقدر خريه وشره : Kadere hayr olsun şer olsun Allahdandır diye

inanması ki bu dört nesne şarttır. O zaman mü’mindir Müslimdir. Hadis-i Şerif:

وجل ان قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان جموس هذه االمة املكذبون بأقداراهللا عز مرضوافالتعودوهم وان ماتوا فالتشهدوهم وان لقيتوهم فال تسلموا عليهم

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Ümmetimin Mecusîleri vardır. Bun-lar kimlerdir? Bunlar Allahın kaderini tekzib edenlerdir. Bu kimselerle karşı karşıya kaldığı-nızda, ayni ortamda bulunduğunuzda; hasta olurlarsa evlerine varmayınız, ziyâret etmeyiniz. Eğer ölürlerse de cenâzelerine iştirak etmeyiniz. Karşılaştığınızda da selâm vermeyiniz.

Hadis-i Şerif:

لكل امة جموسى وجموس امىت الذين يقولون القدرHadis meâli: Her ümmetin mecusîleri vardır. Benim ümmetimin mecusîleri de kaderi tanıma-yanlardır.

Hadis-i Şerif:

لكل امة جموسى وجموس هذه االمىت الذين يقولون القدر فان مرضوا فال تعودوهم وان ماتوا فالتشهدوهم وهم شيعة الدجال وحق علىاهللا ان حيشرهم معهم

Hadis meâli: Her ümmetin mecusîleri vardır benim ümmetimin mecusîleri de kader yok-tur diyenlerdir. Bunlar hasta olurlarsa ziyaretlerine varmayınız ve ölürlerse de cenazelerine iştirak etmeyiniz.

Hadis-i Şerif:

ان ماتوا لكل امة جموسى وجموس هذه االمىت الذين يقولون القدر فان مرضوا فال تعودوهم و فالتشهدوهم وهم شيعة الدجال وحق علىاهللا ان حيشرهم معهم

Hadis meâli: Bir üstteki hadise ilâve olarak; bu kimseler esâsen şi’atü’d deccal, Dec-cal’in şübesidir. Allahü Zülcelâlin üzerine haktır ki onları Deccal ile birlikte haşr edecektir. “Hakken” olarak buyurmuştur.

Bu hususda pek çok hadis mevcudur. Fakat birkaç tanesi de inandıktan ve anladıktan sonra yeterlidir.

Hadis-i Şerif:

صنفان من امىت ليس هلم من االسالم نصيب املرجية والقدريةHadis meâli: Ümmetim içinde iki sınıf vardır ki, ümmetimden olmakla beraber maalesef

islam dininde hiç nasibleri yoktur. Birisi Fırka-i Merciyye diğerisi Fırka-ı Kaderiyye... Bu iki sınıfın İslamda bir nasiblerinin olmadığını buyuruyor.

Page 62: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

صنفان من امىت التنالوهم شفاعىت يوم القيامة املرجية والقدريةHadis meâli: “Ümmetimde iki sınıf vardır ki kıyamet günü benim şefaatimden asla na-

sibleri yoktur. Kimlerdir bunlar? Merciyye ve Kaderiyye.” Hadis-i Şerif:

صنفان من امىت اليلدان على حوضى واليدخالن اجلنة القدرية واملرجيةHadis meâli: “Ümmetinden iki sınıf vardır ki asla havz-ı kevserime varamazlar. Ve cen-

nete dahi giremezler. Bunlar Kaderiyye ve Merciyyedirler.” İlerde bu iki fırka hakkında bilgi vereceğiz ve anlatacağız inşaallahü teâla...

Hadis-i Şerif:

رارامىت فىآخر الزمانعزمت على امىت ان اليتكلموا ىف القدر واليتكلموا ىف القدر االاشHadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ümmetimde azmet-

tim. Âdeta ahd aldım demek istiyor. Asla kader kısmından fazlaca konuşmayınız. Bu hususa girişmeyiniz ve kaderi tekzib etmeyiniz. Zira, kader hakkında ileri geri konuşacak olan kimse-ler mutlaka ahirü’z zamanın en şerli olan kimseleridir. Bu ahirü’z zamanda olacak ve ümme-timin en şerlileri de kader hakkında olur olmaz konuşanlar olacaklardır.

Hadis-i Şerif:

الجتالسوا اهل القدر والتفاحتوهمHadis meâli: Kadere karşı gelen ehl-i kader ile ayni meclisde asla cûlûs etmeyiniz, otur-

mayınız. Karşı karşıya geldiğinizde de selâm vermeye sakın siz başlamış olmayınız. Onlara selâmda vermeyiniz. Hadis çok sağlıklıdır.

Hadis-i Şerif:

اتقوا القدر فانه شعبة من النصرانيةHadis meâli: “Aman ha, kaderden çok hazer ediniz, fazlaca girişmeyiniz. Zirâ, Nasrani-

liğin bir şubesidir.” Allah muhafaza etsin. Âmin... Başka bir hadisde ise: Kaderiyye ümmetimin mecusîleridirler buyuruyor. Mecusiler ise

ateşperest olan kimselerdir ve ilerde daha da açıklama yapılacaktır. Hadis-i Şerif:

اخاف على امىت من بعدى خصلتني تكذيب باالقدر وتصديق باالنجومHadis meâli: Benden sonra ümmetim hakkında en çok korktuğum iki haslet vardır ki,

bir tanesi “tekzübün bi’l kader” olup kaderi yalanlarlar. Ve “tasdikun bi’n nücûm” olup yıldızla-ra bakarak hüküm çıkarmayı da tasdik ederler.

Hadis-i Şerif:

آخرالكالم ىف القدر بشرار امىت ىف آخرالزمان

Page 63: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Ahirü’z zamanda ümmetimin en fazla şerli olanları kadere çok karışanlar-dır. Bu ise, ahirü’z zaman emmâre ve âlâmetlerindendir. Kader konusunda bilir bilmez çokça konuşurlar ki bunlar da ümmetimin en şerli olanlarıdırlar.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: سيفتح على امىت باب من القدر ىف آخرالزمان اليسده اب من مصيبة ىف االرض والفىانفسكم شيئ يكفيكم منه ان تلقوهم بـهذه االية ما اص

االفىكتاب من قبل ان نربأهاان ذالك علىاهللا يسرياHadis meâli: Ahirü’z zamanda ümmetimin içinde bir kader kapısı açılacaktır. Halk bu

hususda çok tehlikede olurlar. Ahirü’z zamanda böyle bir şeyle karşı karşıya geldiğinizde tek çâresi, Kaderiyye ile karşılaştığınızda onlarla mücadele ederken veya kendi kendinizin mut-mâîn olabilmeniz için şu yada bu demektense o zaman doğrudan doğruya yukarıdaki ayet-i celileyi okursanız bu yeterlidir.

“Herhangi bir musibetle karşı karşıya gelirseniz, yerde olsun gökte olsun, hangi yönden ve hangi çeşitten olursa olsun mutlaka ve mutlaka bunların hepside levh-i ezelide yazılıdır.” Hâşâ değişecek bir şey yoktur.

Onun için: قدراهللا املقادر Allahü Zülcelâl kadir olandır, takdir etmiştir. Yani Kader, başı-

nıza gelecek olan hayr ve şerr, hastalık, sağlık, yokluk, varlık hülasa başınıza ne gelirse gel-sin 50.000 sene evvel henüz daha yer ve gökler yaratılmazdan 50.000 sene evvel bu nizam kurulmuştur.

وكتبها قبل ان خيلق السموات واالرض خبمسني الف سنة ه امحد والرتمزى)(روا

Hadis’in ravisi İmam-ı Ahmed ve Tirmizi olup hasenun sahihun buyurulmuştur. Hadis-i Şerif:

صنفان من امىت لعنهم اهللا على لسان سبعني نبيا القدرية واملرجية الذين يقولون االميان اقرار ليس فيه العمل

Hadis meâli: İki hadis olarak Aleyhisselâtü ve’sselâm buyuruyor ki: İki sınıftır bunlar ki, Merciyye ve Kaderiyye... Allahü Zülcelâl tarafından ve ayni zamanda 70 peygamber dahi bunlara lânet etmişlerdir.

Merciyyenin söyledikleri nedir acaba? Gayeleri şu ki; “İman dediğimiz zaman ikrardır. Âmelle hiçbir alakası yoktur.” diyorlar.

Yâni, âmeli inkâr ederler. İman dedikleri sadece “El imanu ikrar”, yâni, “Lâ ilâhe illallah”ı dille söyledikten sonra, ikrâr ettikten sonra âmele hiç itibâr etmeyip gerekde duymuyorlar. Huzey-fe (ra) rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

لعنت املرجية على لسان سبعني نبيا الذين يقولون االميان قول بالعمل

Page 64: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Yine ayni Merciyye fırkası 70 nebi diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü bunlar; iman, sadece bir kavl, bir sözdür ki “Lâ ilâhe illallah” dediğin zaman tamamdır. Âmel gerek-çesi yoktur deyip âmeli inkâr ediyorlar.

Hadis-i Şerif:

مابعث اهللا نبيا االوفىامته القدرية واملرجية يوشوشون عليهمHadis meâli: Hiçbir ümmet geçmedi ki behamehâl illa bunların içerisinde ya Kaderiyye

veya Merciyye fırkaları olmasın. Mutlaka vardır, ümmetlerin içerisinde. Bunların vâzifeleri nedir? Esâsen bir şeytan işi, gevgeve, çeşit çeşit nahoş i’tikadlar meydana getirip, halkı dalâlete ve ve küfre sürüklemektir. Esâsen bu şekilde olunca da lânetlenmişlerdir. Bunlar 70 nebi diliyle lânetlenmişlerdir. Hem Merciyye hem de Kaderiyye...

Hülasa hadisler pek çoktur. Merciyye dediğimiz fırkanın iman dediği sadece kavldir, bir sözden ibârettir. Sözlü olarak söylediler mi iş biter. Âmele hiç ihtiyaç hissetmezler ve de ge-rekli görmezler. Nitekim şu anda da piyasada çokları “Lâ ilâhe illallah” diyenler cennete girer-ler” diyorlar. Araştırınız ve bakınız. Hatta, “Lâ ilahe illallah” desin de ister Musayı (as), ister İsayı (as) peygamber olarak tanısın cennetliktir” diyebilmekteler ve bunlarda güyâ Müslü-man... İşte bunlar Merciyye fırkası mensuplarıdırlar. Âmele önem vermiyorlar, âmeli gerekli ve lüzumlu görmüyorlar. Âmeli tamamen inkâr ediyorlar. Kelimetü’t tevhidi âmelsiz olarak kavlen yeterli görüyorlar. Hatta bazı kerrede “Lâ ilahe illallah” dedikten sonra putperestlik yapsa da imandan çıkmaz diyorlar.

Çünkü, diliyle iman ettikten sonra amellere hiç değer vermiyorlar. Bunun içinde bunlar hem mel’un, hem de cehennemliktirler. Hem de ebeden hiç çıkmayanlar kısmındandırlar. Bu hadisleri okurken günümüzde piyasada söylenen şeylerin tehlikesinin farkına varmış oluyo-ruz. Merciyyenin çevirdiği fırıldağın aslı esası; sadece “Lâ ilâhe illallah” de yeter... Ondan sonra ne yaparsan yap... Evet Hadis-i Şerifte:

من قال ال اله االاهللا دخل اجلنة“Lâ ilâhe illallah diyen kimse cennete girer” buyuruyor. Ancak Merciyye burada da bir fırıldak çeviriyor. Evet kabullendik ama bu sözün birde âmelleri vardır. İnandığımız Allahü Zülcelâlin melekleri, kitabları, resülleri vs. vardır. Hükümleri ve işlenmesiyle ilgili muamelat hükümleri de vardır. Yâni, bu sözün doğruluğunun tasdiki de âmellerdir. Bir ubidiyyet vardır. Abd dediğimiz zaman, Rabbının emirlerine uyması ve nehiylerinden yasaklarından da kaçınması lâzımdır. Bunlarda başta gelen şartlardandır. İslamın 5 şartı imanın 6 kaidesi vardır. Evet hadisde sa-dece “Lâ ilâhe illallah” buyurdu ise doğrudan doğruya bu sözün arkasında hiç bir şey işlenme-den hiç bir âmeli işlemeden demek de değil ki... “Lâ ilâhe illallah” demek ilk olarak İslam züm-resine girmek içindir. Bu sözü söyleyen kılıçtan kurtulmuştur. Fakat, bu sözün arkasında i’tikad ve âmel yönünden işlemek şartıyladır. Hülasa bu günkü günümüzde Merciyye i’tikadlı bazı kimseler diyorlar ki: “Bir kimse kâfir olduğunda ne kadar âmel-i hasen, iyi âmeller işlerse işlesin nasıl ki sayılmıyor ve geçersiz ise, imana girdikten sonra da hiçbir kötü âmel veya hiç âmel işlememek de imanı bozmaz” diyorlar. Merciyyenin sapık i’tikadları bunlar...

Page 65: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

ان اهللا عزوجل مل يبعث نبيا قبلى االكان ىف امته من بعده مرجية وقدرية يوشوشون عليه امر امته عدى االان اهللا عزوجل لعن املرجية والقدرية على لسان سبعني نبيا اآلوان هذه االمة من ب

مرحومة ال عذابا عليها ىف االخرةوامنا عذابا ىف الدنيا االصنفني من امىت اليدخلون اجلنة املرجية والقدرية

ع).(رواه ابن عساكر عن معاذ ابن جبل رHadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Benden evvel gel-

miş geçmiş nebilerin ümmetleri içinde mutlaka Kaderiyye ve Merciyye vardır, neden vardır acaba? Çeşit çeşit fırıldak çeviriyorlar ve ümmetlerin normal i’tikadlarını bozmak için âdeta şeytanın hiziblerinden bir hizib olarak bu iki fırka her ümmet içinde her zaman olmuştur. Onun için: Allahü Zülcelâl 70 nebisinin diliyle lânet ettirmiştir. Ancak benim ümmetim Allahü Zülcelâlin rahmetine nail olmuştur. Ümmetim bunun dışındadır. Ümmet-i merhumedir. Üm-metim için çok merhamet vardır. Ümmetimin kıyamette azabı yoktur. Öyle buyuruyor... An-cak, azabları dünyadadır. Burada, bu dünyada başlarına gelenlerle temizlenmiş olarak gide-ceklerdir. “İllaki sınfeyn” Ancak iki sınıf hariçtir. Normal olarak ümmetimin işlemiş oldukları hataları karşılaştıkları beliyye vs. İle giderilmiş ve temizlenmiş olur. Namazdan namaza gün-lük, cumadan cumaya haftalık, ramazandan ramazana yıllık keffâredir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti böyledir. Esâsen Allaha şükürler olsun... Hepside cennete girerler... Ancak ve ancak Merciyye ve Kaderiyye hariç...

Bunlar müstesna olup cennet yüzü dahi göremezler.

صنفان من امىت لعنهم اهللا على لسان سبعني نبيا القدرية واملرجية والذين يقولون االميان قول ليس فيه عمل

Tekrar yine aynen: Çünkü bunlarda âmel diye bir şey yoktur. Sadece ikrardan ibarettir. Ve kavlen ikrarı yeterli görüp âmele itibar etmezler. Âmeli şartta saymazlar. Rabbim bizleri islah etsin, hidâyet ve şuur versin. Âmin...

Öteden beri cereyan eden bu hali bu hadisler ışığında fehmetmiş anlamış oluyoruz ki bu günümüzde dahi böyle söyleyenlerin halleri Merciyyeye uygundur. Hali hazır bizim duyduğu-muz namazı dahi bozmaya çalışıyorlar. “Kur’an bilmiyorsan, Fatihayı bilmiyorsan, o zaman Türkçe olarak Lâtince harflerle meâlini oku, bunu da bilmiyorsan, yapamıyorsan esas duruş yap, hazırol halinde bir dakika durursanız namazı kılmış olursunuz” diyorlarmış... Ben görüp duymadım fakat bize duyuranlar bu şekilde aktardılar. Hali hazır Müslüman olan Türkiyemizde bu gibi haller cereyan etmektedir. Kur’an-ı Kerimi âdetâ kendi oyuncakları haline getirmişlerdir. Çeşit çeşit te’villeri kendi çıkarlarına göre yapmaktadırlar. Halbuysa;

من فسر القرأن برأيه فليتبوأ مقعده من نار.“Kur’an-ı Kerimi kendi re’yine göre tefsire kalkışan cehennemde yerini hazırlamış olur.” bu-yurmaktadır Aleyhisselâtü ve’s selâm. Hâşâ Allah kelamı bu gibi şeylere nasıl sığıyor acaba?

Page 66: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İmam-ı Malik ve İmam-ı Şafiye göre namazda Fatihanın okunması mutlaka farzdır ve şarttır.

الصالة االبفاحتة الكتاب“Fatiha okunmadıkça namaz olmaz.” Diğerleri, İmam-ı Azama ve İmam-ı Ahmede göre ise namazda Kur’anın okunması farzdır. Ama, Fatihanın tahsisi ve tayini vacibtir, yâni tercihlidir. Vacib hükmünde olsa da ötekiler farz diye buyurmuşlar. Farzın terki zâten mümkün değildir. Peki vacibi bilerek terk ederse ne gerekir? Vakti çıkmadan o namazı tekrar iade eder. Bilerek vacibi terkederse böyledir. Vacibi sehven bilmeden terkederse sonunda sehv-i secde (yanıl-ma secdesi) yapar.

Farz desin vacib desin bilerek Fatihayı okumazsa şer’an o namazı vakti içinde yeniden kılıp Fatihayı mutlaka okuması şarttır.

İşte şimdiki halimiz bu iken meydanı boş bulan bu sapık i’tikadlar güya namaz kılacağım diyor ama İslâmi değil... Kendi inanç ve i’tikadlarına göre keyfince kılacağı namaz ise İslâmi açıdan geçer-sizdir, canının istediğini yapsın... Ama aziz milletimizi zehirlemesinler. Bu günümüzde bu gibi insanlar âdeta cehennem kapısındaki zebâniler gibi halkı cehenneme dâvet etmektedirler. Onun için bu min-vâl üzere olanların i’tikadları açıkça Merciyye ve Kaderiyye fırkalarının inanç ve i’tikadlarının aynisidir esâsen... Halkı teşviş (karıştırma) etmekteler. Şeytanın hizmetkârları olarak halkın ehl-i sünnet ve’l cemaat olan Fırka-i Nâciyye i’tikadlarını bozmak için bütün şer güçlerle el ele omuz omuza çalışıyor-lar gece-gündüz...

Hadis-i Şerif:

عن ابن عباس (ر.ع) عن رسول اهللا قال رسول اهللا صلى عليه وسلم: صنفان من امىت ليس (رواه الرتمزى قال هذا حديث صحيح)هلما نصيب من االسالم املرجية والقدرية

Hadis meâli: İslam dininde iki fırkanın asla nasibleri yoktur. Bunlar Merciyye ve Kade-riyyedir. Hadisi Tirmizi Abdullah İbn-i Abbas (ra) rivâyet edilmiştir. Hadis sahihtir.

İşte öteden beri anlatmaya çalıştığımız ve anlamanızı istediğimiz mevzu’ budur ki; ne buyuruyor:

Hadis-i Şerif:

صلى اهللا عليه وسلم يكون ىف امىت عن عبداهللا ابن عمر (ر.ع) قال: مسعت عن رسول اهللا (رواه ابو داود والرتمزى)خسف ونسخ وذالك ىف التكذيب باالقدر

Hadis meâli: Bir zaman gelecek ki ümmetimde hem hasf hem de mesh olacaktır. Hasf yere batmadır, yerin yutmasıdır. Mesh ise şekil değiştirme demektir. Ümmet-i Muhammed de vücûdan değişme olmuyor isede kalblerinde değişme olabiliyor. Kalbleri diye buyuruyor Aleyhisselâtü ve’s selâm. Vücûden insan ama kalbleri insan kalbi değildir.

Peki, nedir esâsen bu zelzelelerin ve insan kalblerinin değişmesinin sebebleri acaba? Ka-deri tekzib edişleridir. Kaderi yalanlamalarındandır. Bizim öteden beri söylediğimizde budur. Ente püften meselelere küçük günahlardan olan baş örtüsü gibi şeylere hasf ve meshi atfetmeleri esâsen abartılmıştır. Ayni zamanda gâyeleri ise fitneyi alevlendirmektir. İnsanın kendi kafasından

Page 67: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

tasavvurla mesnedsiz olarak uydurmasıyla hüküm verilemez. Zirâ, mutlaka ve mutlaka bir mes-nede dayanmalıdır ve bir dini mesnede ihtiyaç vardır. İşte buyuruyor ki: Kaderi tekzib ettiklerin-den dolayı müstehak oluyorlarda bunlar başlarına geliyor. Hadisi Ebu Davud ve Tirmizi rivâyet ettiler Hadis sahihtir.

Hadis-i Şerif:

القدرية جموس هذه االمة (ال جتالسوهم)Hadis meâli: Kaderiyye bu ümmetin mecusîleridir. Hastalıklarında ziyâret etmeyiniz,

Onlarla konuşurken asla kader konusunu açmalarına izin ve boşluk vermeyiniz. Onlardan uzak durunuz ve biliniz ki çok tehlikelidirler. Bunlarla oturup konuşmayın. Hatta diğer sınıflar-da bu şekildedirler.

Aişe (ra) şöyle buyuruyor:

لقدرستة لعنتهم ولعنهم اهللا وكل نبىن الزاهد ىف كتاب اهللا وااملكذب بااBunlar altı sınıftırlar ki Allah tarafından ve tüm nebiler tarafından lânetlenmişlerdir. Bunların böyle olmalarına sebeb nedir? Kur’an-ı azimü’ş şanı kendi rey’lerie göre te’vil edip değişik değişik ilaveler, noksanlıklar veya uydurmalar yaparlar. Allahın kaderini de yalanlarlar. Kur’anı kendi çıkarlarına göre te’vil ederlerken hiçbir mesned aramadan, Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem), sahabe-i kiram (ra) ve seleflerin söyleyişlerinden gayri olarak kendi akıl ve mantıklarına göre tasavvur ederek te’vile kalkışırlarsa bunlar esâsen lâneti hak etmiş kimselerdir. Hele bilhassa müşebbihât... Müşebbihât âyetleri zaten çok sakıncalı olan âyet-lerdir, yanlış te’vili küfre iletir. Allahü Zülcelâl bizleri bu gibi hallerden korusun. Adam çıkıp ben aklımla Kur’andan birşeyler çıkarır yaparım diyor...

اجلدال باالقرأن كفرO kadar sakıncalıdır ki Kur’anda cedelleşmek ve münazara etmek sakıncalıdır, yasaktır ve küfürdür.

Bu günümüzde de cari’dir. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) peşinen bu-yurmuştur: En fazla korktuğum, Kur’an-ı Azimü’ş şanı âdeta âlet edâvat gibi icabında bir münâfık, bir kafir veya her ikisi de cedelleşme ve münazara âleti yapacaklardır. Kafir olmala-rına rağmen onlarda Kur’anla ilgili münazaralar yaparlar. Maksadları açık, belli ve Kur’anı azimü’ş şanı tahriftir, bozmaktır... Ahirü’z zamanda bu haller olacaktır ve korktuğum şey bu-dur.

Gelelim Mecusilere: Neden Mecusî deniyor onlara? Çünkü, Mecusîler şeytana en yakın olan kimselerdir. Zirâ onlar ateşe taparlar ki; dumansız ve parlak olan kısmına taparlar ve hayır umarlar ve beklerler. Dumanlı kısmını ise şer olarak tanırlar. İşte mecusî benzetmesi bundan dolayıdır. İşte Merciyye denilen fırka da, doğrudan doğruya “Lâ ilâhe illallah” kelimesiyle imanı elde ettik deyip âmelleri sükût ediyorlar ve işlemiyorlar. Farzları itaatları tamamen saf dışı ya-pıp hiç ihtiyaç duymuyorlar. Sadece kelime-i tevhidi demekle yetiniyorlar. Hayrı tâmamen tev-hidde görüyorlar. Ve iman buna bağlı deyip kavlen bu kelimeyi yeterli kabul ediyorlar. Âmelleri gereksiz görüp sükût ettiriyorlar. Bende Müslümanım diyorlar ama hiç âmel işlemiyorlar.

Page 68: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Kaderiyyeye gelince: Onlarda hayır kısmını Allahü Zülcelâlden kabul ederler. Fakat in-sanın yapmış olduğu fiilen işlediği mâsiyet, kötülük vs. şerlerin Allahdan olmayıp şeytandan oduğunu iddia ederler ve inanırlar. O zaman ne oluyor...

Gerçekten; bizim Denizli - Karahayt Kaplıcalarında bulunduğumuz bir devrede yaşlı bir kimse bu meseleyi açtı ve anlattı. Ve dedi ki: “Oğlum ilahiyatta okuyor bana şu şekilde malûmat verdi ki; kaderin hayır kısmı Allahdan, şer kısmı ise şeytandandır diye söylüyor” ve bu meseleyi bize de sordu. Bu kimsenin kendisi dahi yumuşak bir ifade ile “Benimde böyle-sini tasvib eder bir halim vardır siz ne dersiniz buna” diye sordu...

Kardeşlerim, hakikaten yalama durumuna gelmişiz. Hayr Allahdandır deyip şer de şey-tana uygun görülüyor. Öylesine sinsi bir hadise ki; insanı imanından öyle basitçe ve çabukça çıkaranı başka zor bulunur. Âdeta hamurdan kıl çeker gibi çaktırmadan imandan çıkarıp kâfir ediyor. O kadar basitten... Halbuysa bir düşünün ki Allahü Zülcelâl:

اهللا خلقكم وما تعملون “Allahü Zülcelâl sizleri yarattığı gibi âmellerinizi de yarattı kudretiyle...” Eğer şeytanda böyle bir güç varsa o zaman ne oluyor? Hayrı Allah yaratıyor, Şerri de şeytan yaratıyor. İki ilah olmuş oluyor, düşünün... Düşünün... Eğer şeytanın şerri verecek gücü varsa ve şerrin halıkı ise o zaman hallak demek o ise Hak demek hâşâ... Halbuki yukardaki âyet açıkça bildiriyor ki: “Sizi de âmellerinizi de yaratan Allahü Zülcelâldir.” Çok sakıncalı ve tehlikelidir. Hayrı Allahü Zül-celâle, şerri de şeytana uygun görüp güyâ şerri Allahü Zülcelâle yakıştırmıyormuş gibi basit bir akıl ve mantık oyunuyla küfre eletiyor. Halbuysa hayrıda şeride yaratan, işleten ve güc veren Allahü Zülcelâldir. Onun kudreti dışında bir zerre hareket edebilir mi? Mümkün müdür bu?

İmam-ı Gazali, İhyayı Ülûmda Kavaidu’l akaid diye buyruyor ki: kudret yönünden Allahü Zülcelâlin hareket ettirmediğini kainât bir araya gelse hareket ettiremezler. Allah durdurduysa hareket ettiremezler. Hareket ettirdiyse de durduramazlar. Güc ve kudret Allahü Zülcelâlindir. Tasarufu dışında ve karşısında âdeta zıd olarak birisi hayrı birisi de şerri işletecek... Demek ki şeytanda faal, fiiliyatta yaratabiliyor demektir... Düşünün bir kerre. Bu açıkça şirk esâsen... Böy-lece Allahü Zülcelâlin karşısına başka bir ilah daha çıkarmış aynı zamanda hem hallaktır, hem de el’an faaldir, hem yaratıcıdır hem de fiiliyatı da işletiyor demektedirler. Artık bu nereye vara-cak?..

İşte bundan dolayıdır ki, bu iki sınıf ümmetin mecusileridirler. Ayni zamanda İslâm di-ninden hiçde nasibleri yoktur. Cehennemin esfeli safiline olan kimselerdirler. Allah şerlerin-den korusun. Âmin...

Allahü Zülcelâl bunları hiç de hoş görmüyor, çünkü karşısına şeytanı getiriyorlar. Birisi bu yandan, öbürüsü şu yandan diyorlar hâşâ... Sanki Allahü Zülcelâlin hükümlerini adam gibi bilmeye ve emirlerine itaat etmeye de asla ihtiyaç duymuyorlar. Hayvanlardan da aşağı yaşa-yıp gidiyorlar cehenneme doğru... Sadece “Lâ ilâhe illallah” desek yeter ve bizde Müslümanız deyip hiç bir âmele gerek görmüyorlar. İşte işin bu gibi incelikleri vardır.

Ümmet-i Muhammed 73 fırkaya boşuna mı parçalanıyor. Kim parçalıyor, nasıl parçalanıyor? İşte bu çok tehlikeli i’tikad bozuklukları kafaları ve kalbleri alt üst edip karıştırarak parçalıyor...

Page 69: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Onun içinde 72 fırkanın en tehlikelisi Mürciyye ve Kaderiyye fırkaları olup ümmetin mecusîle-ridir. Onlara azab mutlakadır ve cehennemin esfelidir. İşte Karahayt kaplıcasındaki bu kimseyi uyardık ve dedik ki “eğer bu minval üzere ölürsen ale’l küfresin, küfür üzerine ölürsün...”

Tekrar tekrar söylüyorum ki; Ahirü’z zamanda mesh de olabilir... Evet vücûden herhangi bir hayvan vs. şekline girmezler fakat kalbleri değişir.

Hafızu’d Dimyatî esâsen Hafızu’l Hadistir. Ve çokta kıymetli ve değerlidir. Kendisi şu vaka’yı anlatıyor: Cami’den dönerken karşıma bir mahluk geldi ki; çok acayib ve o kadar tuhaf ki şekline bakılmaz ve tiksindirici halde. Fakat berâberinde de bir genç vardı. Ona sertçe “bu nedir?” dedim, Oda “bu benim babamdır” deyince “oğlum sen nasıl terbiyesiz bir evladsın bir baba nasıl bu hale gelir?” “Efendim inkâr edemeyiz, babamızdır. Kendisi bize sabah akşam Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer’i (ra) lânetlemeye mecbur ederdi. Bizler tiksinir ve yapmak istemezdik ama illa bu lâneti biz-den duymak ister ve tehdid ederdi. Hiç huzur vermezdi. Sonra bu hal başına geldi: Size geldik ne yapmamız lâzımdır?”

İşte bu misilli olan ve bu sistemi kullanan böyle bir fırka daha vardır. Hülasa kardeşlerim hiç değilse evvelki milletlerin başına gelenlere bakmak lazımdır.

Meselâ Ashab-ı Sebt’e zamanın nebisi cumartesi balık avlamayı yasak etmişti. Hergün ser-best sadece cumartesi günü yasak koymuştu. Allahü Zülcelâl tarafından zamanın nebisine de bildirilmişti. Fakat bunlarda hilebâzdırlar. Balıkların olduğu kanalın yanıbaşına derince bir çukur kazıyorlar bir açıklık verip yasak olmasına rağmen gizli gizli balıkları kanaldan çukurla-rına geçiriyorlar ve avlıyorlardı. Onun içinde Ashab-ı Sebt bir sabah maymunlar ve hınzırlar olarak kalktılar. Bu kesindir ve Kur’anda A’raf / 161 – 167 âyetlerinde anlatılır.

Onun için, bu şekilde ümmet-i Muhammede vücûden başka bir hayvan şekline dönmek (mesh) olmaz da kalbleri değişebiliyor. Mesela hınzır vs. kalbine dönüşebiliyor. Ve onun gibi davranıp onun gibi yaşıyor... Kalbin vücud üzerinde hakimiyeti fazlacadır. Settar olan Allahü Zülcelâl ümmet-i Muhammedi ve bizleri bu gibi hallerden korusun, cümlemize ale’l iman ile husn-ü hatime nasibetsin. Âmin...

Kardeşlerim; biliyorsunuz ki bu 73 fırkadan bir tanesi Fırka-i Nâciyedir. Kurtuluşa eren-lerin fırkası... Diğerleri sapıktır ve nahoş halleri vardır. Kaderiyye ve Merciyyeyi anlattık. Mu’tezile fırkasına gelince: Bunlar şu anda piyasa da çokça olup, Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gaybi bilmediğini, mugayyıbat-ı hamseden dahi bir mâlûmatının olmayaca-ğını ve hatta mu’cizeleri dahi pek tasvib etmemektedirler. Hele bilhassa evliya kısmının kerâmetlerini filan hiçte tasvib edip kabul etmezler. Bu gibi cür’etkârlıkları vardır. Mugayyıbat-ı Hamseyi (ecel-rızk-madca’-eser-said veya şaki oluş) kimse bilemez derler.

Esâsen Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinden önce kahinler, ar-raflar (biliciler) vardı ve birşeyler söyler ve yaparlardı. Tabi o zaman şeytanlar göklere de çıkarlar da, Meleklerden duyduklarını kahinlere ve arraflara aktarma ederlerdi. Böylece bile-bilmeleri bu yönden de olurdu. Fakat Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrifinden sonra artık herhangi bir şeytan çıkamadı.

ها م (Cin / 9) قاعد للسمع فمن يستمع اآلن جيد له شهابا رصداوأنا كنا نـقعد منـنـيا مبصابيح وحفظا ذلك تـقدير العزيز العليم (Fussilet / 12) وزيـنا السماء الد

Page 70: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Halbuki (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulub) oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev hüzmesi buluyor.” Yani şimdi ise yaklaştığımız takdirde yakıcı olarak çımkılar geliyor. Hani bazen yıldızlar kayıyor ya... Yıldızların bazıları doğrudan doğruya süstür. Saffat sûresi 6. Âyeti celilesinde: “Biz yakın göğü, bir süsle yıldızlarla süsledik.” buyuruluyor. Esâsen hem güzellik hemde ziynet olmakla berâber şeytanlara da bir recmdir. Meleklerin kamçıları esâsen

العلىالحول والقوة االبااهللا

“Lâ havle velâ kuvvete illa billahi’l azim”dir. Şeytanlar göklere yaklaştıklarında o zaman yakıcı bir nesne üzerlerine geliyor. Çıktıklarında mutlaka helâke uğrarlar. Ya yanarlar veya sakatlanırlar. Onun için fazla yaklaşamazlar. Bu cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hayr-ü bera-katıdır. Artık kâhinlerin fazla bir malûmat sahibi olanları kalmamıştır. Onun için kahinlerin umutla-rını kesmek için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Bir kahine gidipte bir me-seleyi soracak olursa ve aldığı cevaba inanırsa:

واما كنا نقعد منها مقاعد للسمع فمن من اتى عرافا فصدقه مل تقبل صالته اربعني يوما يستمع االن جيدله شهابا رصدا

Bir arrafa biliciye sorarda söylediğine inanırsa 40 gün namazları geçersizdir. Bu hususta Ce-nabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem), devresinde bir emân durumundadır. Yıl-dıznâme sürmeler vs. nin ortadan kalkması için ve insanlar böyle asılsız şeylere bağlanma-sın diyerekten bu buyurulmuştur.

علم ما يف األرحام وما تدري نـفس ماذا تكسب غدا إن الله عنده علم الساعة ويـنـزل الغيث ويـ وما تدري نـفس بأي أرض متوت إن الله عليم خبري

(Lokman / 34)

“Kıyamet günü hakkındaki bilgi, ancak Allahın katındadır. Yağmuru o yağdırır, rahimlerde olanı o bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bile-mez. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir, herşeyden haberdârdır.”

Mugayyibatı hamse; yağmurun bilinmesi, ana rahminde ne olduğu, insanın toprağının nerede olacağı, kıyametin ne zaman kopacağı gibi... Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için mugayyab-ı hamseyi bilemez diyorlarmış hâşâ...

Fitne ile alakalı 900 küsûr sahifedir. Hatta İbn-i Kesir’in bile 2 cildi fitne ile alakalıdır. Bir ta-neside nefhatun fissura kadar olan fitneler ile âlâmetler anlatılır.

Cenabı Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sonra Hz. Ömer’in (ra) şehid edil-mesi ile fitneler yayılmıştır. Hz. Ömer (ra) bulundukça fitnenin kapısı idi. Fakat kendisi geçtik-ten sonra fitneler başlamıştır. Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra) Emeviye ve diğer devrelerde devam etmiştir.

Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fitneyle alakalı en çok malûmat veren Hu-zeyfetü’l Yemanı (ra) dir. Hatta öyle söylüyor: “Ben bu yönden çok cür’etkârdım. Çok sor-dum. Birlikte sorduğumuz kardeşlerimiz benden yaşlı idiler ve bazılarını gaib ettim. Fakat şimdi ise ne sorarsanız sorun bir kerre fitne ile âlâkalı olarak Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) en fazla soran benim. Onun için vallahi 7 kişilik bir fitne oluyorsa yeryüzünde ka-

Page 71: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

bileleri yerleri, nerelerde ne gibi ise vallahi ma’lûmat vermiştir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir şey bırakmamıştır. Dikkat ederseniz ve fütûhat-ı İslamiyyeyi okursanız Tarihü’l Hülefa, Cezerinin Kitabü’l Kâmili, tarihi İbn-i Haldun ve benzerleri gibi eserleri okursanız. Hatta Tabari, İbn-i Kesir’in dahi “Bidayetü’l ve’n Nihaye”si gibi... Okuyun ki; Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) Moğollar olsun başkaları olsun hepsini birer birer anlatmış. Hiç ya-pamazsanız İstanbul’un fethi hepimizce bilinmektedir. Bu fetihle ilgili hadisleri hutbelerden de dinlemişsinizdir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kostantaniyye ile ilgili mâ’lumatları birer birer vermektedir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıymet ve değerini bilemi-yorlar. Allah muhafaza etsin. Âmin...

Page 72: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

4. BÖLÜM

İstanbul’un Fethi Hadisi Mû’tezile Fırkası ve mu’cizeyi inkarı

Keramet ve “Veli, Nebinin mirasçısıdır” Hariciler – Vehhabiler ve günah-ı Kebair

Evliyayı inkar ve sahte şeyhler “La havle ve lâ kuvvete”nin önemi

Page 73: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Cenab-ı Rasulullah:

لتفتحن القسطنطنية ولنعم االمري امريها ولنعم اجليش ذالك اجليش“Konstantiniyye fetholunacaktır. Ne ni’metli bir emiri vardır. Askerleri de böyledir.” Bağdatta Moğolların hadiseside böyledir. Cengiz’in oğlu Hülagü geldiğinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) peşinen buyurmuştur ki arada 600 küsur sene var: Sormuşlar “Nedir bu ya Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)? Bunlar iki nehrin arasında olan “Şattü’l Arab” bir belde de olup, öyle bir hâle gelecektir ki 1/3 ü kaçar kurtulur, 1/3 ü ölürler ve 1/3 de kalırlar. Kalabalık bir beldedir. (1 milyon kişi) üçte biri telef olmuş, üçte biri kaçmış ve üçte biri de kalmıştır. Hatta Şeyh Necmeddin-i Bekiri (ks) o zaman orada yaşamaktadır. Hülagü böyle büyük bir zâtları topluyormuş. Bu zâtıda kimler götürmeye geldiyse götürememişler. Onun kıymetli ve değerli bir şahsiyet olduğunu Hülagü duymuş onun içinde huzuruna istiyor. Fakat mübârek gitmiyor. Velhasılı cebren götürmeye gelmişler. Halbu ise bu olaylar olurken Bağ-dad ahalisi: “Efendim, ne olursun bir dua buyur da bu beliyyeden halas olalım. İnşaallah du-anız geçerlidir, halimiz çok feci’ derler. O ise: “Susun, susun Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle hadisi vardır ve bu hususta ma’lûmat vermiştir. Umarım ki ilk şehidi ben olurum” diyor ve hakikâten öyle de oldu. Gelmişler saçlı saçlı kimseler. Kendisini götür-mek için, tabi haklayamamışlar ve neticesi hançerlemişler. Hançerlerken, hançerleyen kim-senin saçını tutmuş da mübârek, saçını bırakmamış şehid olduğu ve ruhu kabzolunduğu halde elini açmamış, açılmamış... Saçını kesmişlerde elinde bir tutam hain katilin saçıyla defnetmişler. Peki, bunu söyleyen kim... Biz bunların hepsini tarihlerde okuduk. Araştırsın-lar... Buna benzer nice nice vardır. Karametiler olsun, diğerleri olsun Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu hususları umumiyetle anlatmış olduğu halde nasıl olupda yarın yağmur yağmasını bilemeyecekmiş?.. Allah aşkına düşünün bir kerre... İşte mübâreğin, bu günü-müzde de “Kadere inanmazlarda yıldızlara inanırlar ki vay hallerine!..” buyurduğu işte bu devremizdir. Kadere değilde yıldızlara bağlanırlar. Bu gün teknik olarak yağmur bulutlarının rüzgarlara göre hızını tesbit edip efendim yarın şu cepheden yağmur var... Canla başla buna inanıyoruz ve ertesi günde geliyor... Bir astrologun hesabını yapıp günlerce yıllarca önceden falan yerde güneş ya da ay tutulması olacak vs. dediğine inanıyoruz da Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) yarın yağacak yağmuru mu bilemez diyorlar acaba?.. Bir kimse Ameri-kadan bir telefonla görüşmüşde birisine “ben geliyorum” diyor ve vaktindede gelince gördü-nüzmü bu bir kerâmet mi diyecekler? Tekniğe inanıyoruz da kerâmet kısmından bir habere neden inanmayalım. Amerikalıların Irak hadisesini bizzâtihi Amerikan Televizyonları canlı yayınlarla aktarma ederek oturduğumuz yerde neler oluyorsa seyredebiliyoruz. Neden Hz.

Ömerin (ra) hutbede iken Nihavend şehrinde olan Fütühatta يا سارية اجلبل اجلبل “Ya Sariye

ile’l Cebel, ile’l cebel” “Ey Sariye dağa, dağa” dediğine neden inanmıyoruz acaba? Mümkün değil midir? Teknik olabiliyor da Allahü Zülcelâlin fazl-ü-kerem tekniğine neden inanmaya-lım? Rabbımız bizleri salah etsin. Âmin... Enbiyaların mü’cizelerine ve evliyânın kerâmetleri-ne inanmak gerekir. Hele bilhassa mu’cizelere inanmamak küfre götürür. Çünkü nebinin mu-cizesini inkâr kendisini inkârdır.

Page 74: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Bu şekilde iken inanmayacaksa ale’l küfre gider. Esâsen bu, dinimizin kitabının emridir. Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerine değer vermemek kendisine de hâşâ değer vermemek demek olur. Sözüne değer vermiyorsa o zaman nübüvvettende çı-karmış oluyor hâşâ... Bir risâlet bir nübüvvet sahibi kişinin behemahal mu’cizeleri vardır. Mu’cizelerine inanmayan Müslüman mı olur?

Kardeşlerim; Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıyamete kadar olan fitne

ve âlametler hakkında mâ’lûmatlar vermiş ve saymıştır. Muhammedü’l Mehdinin (as) vasıfla-rını da bildirmiştir. Fırka-i Nâciye kitabımızda uzun uzun anlatılmıştır. Mehdilik şu anda he-veslenen meraklıların ve soytarıların işide değildir. Çünkü Allahü Zülcelâl katında Mehdinin (as) çok büyük bir kıymet ve değeri vardır. Onlara sakın inanmayın... Bu fitnecilerden bir kısmı da Mi’racı inkara kalkışıp “ceseden değilde ruhen olmuştur” derler. Bu hususta malûmat vermişiz. Eğer ruhen olsa seninde benimde herkesin de ruhu yükselebiliyor. Yatar-ken dahi insanın ruhu ta arşa, makamına kadar gidebilir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) buyuruyor ki: abdestle yatarsanız secde emredilirse secde hakkı vardır. Buna rağmen nasıl olurda mi’rac hakkında düzgün bağlılıkları yoktur. Yeterli malûmatta veremiyorlar. Âde-ta ellerinden gelse inkâr edecekler. Fakat böyle soytarı şeytanlar bunları nasıl kabul ediyor ve bir de çıkıp “bende Müslümanım” diyebiliyor... Nasıl da cü’ret edebiliyor ki; Hazrete çık-mışta, takdis etmişte vs. Allah aşkına bu ümmet-i Muhammedin böylemi olması lâzımdı? Bu hallere mi düşmeliydi? Mensubu olduğumuz Aleyhisselâtü ve’sselâm ne buyurdu ise esâsen ona bağlı olmamız lâzım. Yoksa herkesin kendi aklıyla olur olmaz demeye hiçte hakkı yoktur. Din adına hiçte böyle olamaz zaten. Rabbımız bizleri salah etsin hidâyet versin ve şuur ver-sin. Âmin...

Kardeşlerim; mu’cizeleri kabul etmeyen bir fırkadır ki; oda mu’tezile fırkasıdır. Nasıl ki

Merciyye, kavli tevhidle, tevhidi dille söylemekle yetinip “iman olmuştur ve âmel sakıttır amel işlemenin gerekçesi yoktur” diyorlarsa Mu’tezile mucizeleri inkâr ediyor. Kaderiyye ise hayr Allahtan şer ise şeytandan deyip şeytanada bir rububiyyet veriyor. Basit gibi görünüyor ama direkt küfre eletiyor. Hatta bazı kimseleri de akıl ve mantık oyunlarıyla kandırabiliyorlar. Çün-kü şer şeytanla alakalı işler olduğu ve onada yakıştığı için şer şeytandanmış gibi i’tikadına sokma meyli vardır. Allah muhafaza etsin. Âmin... Evet şer şeytana yakışır ve uygun bu doğ-ru... Fakat bu şer kul tarafından tercih edildikten ve seçenek yapıldıktan sonra şerri yarata-cak olan kimdir? Allahü Zülcelâl mi? Şeytan mı? Eğer şeytan denilirse o zaman şeytanı, Hal-lak ve Halîk tanımış olurlar. Ve küfre de düşerler böylece...

Mu’tezilenin halihazır inançları şudur: Günahı kebâir işleyen bir kimse ne mü’mindir ne de kâfir, ikisinin arasında kalır. Halbuki ikisinin arasında ise hiç kimseye bir yer yoktur. İmam-ı Gazalinin buyurduğu gibi: Bunların ki olmayasıya... Ya cennet fırkası ya da sair fırkası. Başkada bir yol yoktur. Bunlar, kabir halini de hiç tanımıyor, kıyâmet günü bile cennete vü-cüden değilde ruhen girilecekmiş, yeme ile değilde somurma ile faydalanılacakmış... Mu’cizelere kerâmetlere de hiç değer vermeyip âdeta inkar ediyorlar. Halbuki mucizeler Âdem (as) den Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kadar gelen resuller mutlaka ve mutlaka Allah tarafından gönderilen elçilerdir. Gâye nedir? Tevhid kelimesini halka teslim

Page 75: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

edecek ve öğretecek. Allahü Zülcelâlin vahdaniyyetini ve birliğini bildirecek ki, resülü olmuş. Âdem Safiyullah (as) Nuh Neciyullah (as), İbrahim Halilullah (as) Musa Kelumullah (as) İsa Ruhullah (as) vb. Herhangi bir resul gönderildiyse Allahın (cc) vahdaniyyetini ikrâr ve gön-derdiği resüünü elçisini de kabulenmeyi ilân etmiştir. Bunlar mecburidir. Peki bir resülünü göndermiş Allahü Zülcelâl; hiçbir yetkisi ve salahiyeti olmadan hemen başı boş böyle benim gibi senin gibi ayni seviyeli mi olur. Becerikliliği ve fazla harikalıkları yoksa nasıl inandıracak o zaman insanları... Onun için, resül dediğimiz elçisi olduğuna göre halkı davet etmeyi mec-buri tutuyor. Bu davetin ve nebiye bağlılığın dışında kalan ise ale’l küfre gider. Mutlaka o ne-biyye bağlanması şarttır. Bu insanlarda bu elçilere bağlanabilmek için tatmin olabilmek için elbette emmâreler isterler. Onlarda haklıdır. İşte onların istemiş olduklarını elçiler gösterdiler mi onun adı mu’cize olur. Peki neden ismine mu’cize deniyor. Çünkü onlar sorup isterken olağan üstü şeyler istiyorlar ki olmaz biliyorlar ve mümkün görmüyorlar. “Ölen birisi hayata dönsün. Şu olsun veya bu olsun” gibi... Nitekim Aleyhisselâtü ve’s selâmdan müşrikler ayın ikiye ayrılmasını istemişlerdir.

اقـتـربت الساعة وانشق القمر (Kamer / 1)

“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı” Bunu yapmamış olsa idi demek ki beceriksiz derler ve i’tibarda etmezlerdi.

Hülasa, buna benzer sordukları ve istedikleri herhangi bir şey tabiki Allahü Zülcelâl’in takdiri ile kendilerine bağlı olan kişiyi kesinlikle ve mutlaka ikna etmek için onu â’ciz hâle geti-rir. Muc’izeyi göstermek karşıdaki için kabil olamazda ondan dolayı elçinin gösterdiği karşı-sında a’ciz kalır. Resüller bu mucizeyi göstermeye mecburdurlar. Çünkü halkın bağlanması-da mecburidir. Yoksa, ale’lküfre giderler. Halkın ikna edilme hakları vardır, o halde resullerde bir şeyler göstereceklerdir.

Hz. Musa (as) devresinde Firavun’un en çok böbürlendiği sihirbazları sihir işlerinde çok ileri durumda idiler. Firavun onlara o kadar güveniyor ve onlarla o kadar böbürleniyordu ki Hz. Musa’yı (as) zor duruma düşürmek için onlarla karşı karşıya getirmiştir. Sihirbazların kendilerine mahsus fenleri vardır. Birşeyler öğrenmişler, sanatlarını göstermişler ve başara-caklarına kesinlikle inanıyorlar. Fakat Allahü Zülcelâl yardım edince, Musa (as) asasını orta-ya atınca neleri varsa yutup yok ediyor. Basit bir asa görünümünde ama tüm sihirleri tama-men silip süpürüyor. Bakınız senelerce bu işe devam eden sihirbazların beşeri fenlerini Hz. Musanın (as) asası mu’cizevî bir halle yok edince sihirbazlar oturup bir iyice düşündüler. Öy-lesine düşündüler ki; bir saat tefekkür ettiler mu’cize karşısında aciz kalıp öyle bir iman sahibi oldular ki Hz. Musanın (as) en kıdemli kimseleri arasında yer aldılar. İman yönünden en güç-lü kişileri oldular. Firavun ne isterse onu söylesin; “öldüreceğim, asacağım” desin... hiçte din-lemediler. İşte mu’cize karşısındakileri bu şekilde aciz hale getirir. Mu’cize budur. Kerâmet gibi değildir. Çünkü bir evliyayı beğenmedinse başka birine gidebilirsin ve ona bağlanma mecburiyetin yoktur. İlla o evliyaya bağlanmadın diye kâfir olmazsın. Evliya ve kerâmet işi ayrı bir mesele. Fakat resüller ve nebiler halkı dâvet ederken halkın kendilerine bağlanmaları ve inanmaları mecburidir. Onun içinde onların gösterecekleri mu’cizeler karşısında söylene-cek söz kalmaz ve a’ciz bırakır kişiyi...

Page 76: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hz. İsa (as) devresi biliyorsunuz tebâbet (tıb) yönünden çok ileri idi. Eflatun, sokrat vs. devresi idi. Hz. İsanın (as) getirdiği harika mu’cizeler karşısında diyecek birşeyleri kalmamış-tır. Âmâların gözleri açılıyor, kötürüm olanlar yürüyor vs... Gösterdikleri, karşısındakilere i’tiraz edecek bir şey bırakmıyor ve a’ciz bırakıyor. Ancak; Hidayet Allahü Zülcelâle aittir ki-min iman nasibi varsa iman eder sihirbazlar gibi... Kiminde iman nasibi yoksa inad eder kâfir olur Firavun gibi... Hülasa mu’cize bu minvâl üzeredir. “Bir fırka cennette bir fırkada cehen-nemdedir.”

فريق ىف اجلنة وفريق ىف السعريKeramet hususuna gelince; her evliya hangi nebinin tezine tabi’ ise onu uygular. Ma-

dem ki:

ماء ورثة االنبياءالعلEl ulema veresetü’l enbiya: “Ülema enbiya mirasçılarıdır.” Veresetü’l enbiya” deniyorda “Ve-resetü’r resül” denmez. Sebebi, her peygamber mutlaka nebidir ama her nebi resül değildir. Her resül ayni zamanda nebidir de... Her resülün bir yasası yâni şeriâtı vardır. Nebilerin ise kendilerine mahsus yasaları şeriâtları yoktur. Onlar Allahü Zülcelâlin resül olarak gönderdiği elçilerinin niyâbetinde (naiblik, vekâlet) irşad edicilerdir. Nebiler mürşidlerdir. Resüllerinden aldıkları yasayı uygularlar. 313 resül gelmişken onların naibi olarak 124.000 nebi gelmiştir. Nebiler halkı hakka davet etmek için halk içine dağılırlar ve daha yaygındırlar.

İşte, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetini irşad eden mürşidler, evliyalar da böyledir. Bunların çeşitli tabakaları vardır. Gavsiyyet, kutbiyyet, Evtad, Nücebâ, Nükebâ vs... Bu hususta Fırka-i Nâciye kitabımızda malumât verilmiştir.

Tabi ki العلماء ورثة االنبياء denilince bunu her önüne gelen kendi hesabına gayet

güzel kullanıyor. Bu iddiada bulunanların tezlerinin, ahlaklarının terbiyelerinin ve Allahü Zül-celâle karşı olan saygı ve bağlılıklarının hiç olmazsa bir nebzecik nebilerinkine benzemeleri gerekmez mi? Onun içindir ki, Muhiddin-i Arabi ve benzeri zâtlar “124.000 nebi adedince evliya her zaman bulunur ve her evliyada benzeri olan nebinin tezini kullanır” diyorlar. Bunlar normal olarak halkı irşad eden evliyalardır. Birde kemaliyeti tam ve Allahü Zülcelâlin ahd-ü-misakı olan kâmil zatlar vardır ki onlar cebrî olarak bir görevle gönderilirler. İşte bunlar nebi-leri değilde resülleri taklid ederler ve onlardan alışverişleri olur. Eğer bazı evliyaları ateş yakmıyorsa onlar Halilî meşreblidirler. Ölüleri diriltiyorsa onlar İsevî meşreblidirler. Âdeta onların mu’cizelerini kerâmet olarak gösterirler. Ahlakları, huyları, edebiyatları hatta merha-metleri bile aynidir. Hz. Ebubekiri Sıddık (ra) için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) İb-rahimî diye buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

رمحنلوكنت متخذا خليال غرياهللا الختذت ابابكر خليال ولكن صاحبكم خليال الHadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ben bir Halil (dosd)

edinmiş olsaydım Ebu Bekiri ittihaz ederdim. Fakat kardeşiniz Ebu Bekir Halilu’r rahman’ın tezinden gidiyor. Çünkü, istişarelerinde onun tezi gibi yumuşak bir tez uyguluyor.

Page 77: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Âyet-i celilede ise;

فمن تبعين فإنه مين ومن عصاين فإنك غفور رحيم (İbrahim / 36)

“Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kimde bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok ba-ğışlayan, pek esirgeyensin.” Çünkü İbrahim Halilü’r rahman (as): “Bana tabi’ olanlar tabi’ olmuşlardır. Fakat bana isyan edenlere karşı sen Gafuru’r Rahimsin” diyor Allahü Zülcelâle... İbrahim (as) ın kararı bu şekilde olup, kendine isyan edenler için “Şedüdü’l ikâb et” demiyor... Merhamet gösteriyor, şiddet dilemiyor. Hz. Nuhda (as) ise böyle değildir. Onun için İbrahim Halilullahın (as) bu kelimesini çok severdi Aleyhisselâtü ve’s selâm... İşte onun için “Halilu’r rahmanın merhametli huy sahibi oluşundan dolayı eğer bir Halil (dosd) ittihaz etseydim Ebu Bekiri seçerdim fakat Ebu Bekir sahibiniz esâsen Halilu’r rahmanın dosdudur” buyuruyor.

Hz. Ömer (ra) Musevîdir ve biraz celâllidir. Hz. Osman (ra) Harunîdir. Hz. İmam-ı Ali (kv) ye gelince: Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendisine “Senin İsa’ya benzer bir halin vardır” buyurunca “Neden ya Rasulullah?” diyor Rasulullahda (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “İsa karşısında, kendi devresi insanları iki fırka oldular. Bir fırka İsa’yı çok sevdiklerinden dolayı “İsa Allahın oğludur” dediler. Diğer fırka ise “İsa babasız” diyerek Mer-yem’e zina isnad edip iftira ettiler. Ve her ikisi de felâkete girmişlerdir. Ya Ali senin için de iki fırka bu hale düşecekler. Seni çok sevdiğini söyleyen kimseler senin için “yer tanrısı” diye-cekler. Diğer fırka ise küfrüne hükmedip “kafir” diyecekler buyuruyor. Onun için İmam-ı Ali (ra) İsevîdir. Nitekim öyle de olmuştur. Sebeiyye fırkası Hz. Ali’yi (ra) çok sevdiklerini söyle-yerek “Ali yer tanrısıdır” diyorlar.

Yine Caferîlerinde İmamı Ali (ra) için çok aşırı sevgileri vardır. Nitekim namaz kılarken dahi tahiyyatın sonunda iki tarafa selam vermeyip ellerini iki kerre kaldırıp tekrar dizlerine koyuyorlar. Zira bu i’tikadlarının işareti olup: “Nübüvvet, nebilik Muhammedin değildir” diye ellerini kaldırarak reddediyorlar ve “Alinindir” diyerekten tasdiken indiriyorlar. İkinci tekrarda ise; “Cebrail emin değildir.” diye reddedip “haindir” diye tasdiken indiriyorlar. Çünkü “Nübüv-veti Aliye getireceği yerde Muhammede getirdi emin değil, haindir” diye işâret ediyorlar. Sis-temleri budur. Onun için İmamı Aliyi (ra) çok aşırı seven fırkalar böyledir. Hiç sevmeyen diğer fırka ise Hariciyyelerdir ki; tamamen tersine “kafirdir” diyorlar. Bizzat Hz. Ali (ra) ile çok harb-ler ettiler. Buna sebeb Hakemeyn (iki hakem) hadisesidir. Muaviye ile olan meselenin çözü-mü için iki taraftan hakem tayin edilmesi ve onların vereceği hükme uyulacağının bildirilmesi üzerine bir zümre ortaya çıkıp:

ومن مل حيكم مبا أنـزل الله فأولئك هم الكافرون (Mâide / 44)

“Kim ki Allahın inzal ettiği ile (Kur’anla) hükmetmezse onlar kâfirlerdir” âyetini esas alıp “or-tada Kur’an var iken başka hüküm çıkardı diyerekten Hz. Ali (ra) için küfretti ve kafirdir” dedi-ler. Hatta bazı camilerin kapılarında bu ayeti yazarlar ki bunlar esâsen Hariciyye Fırkası mensuplarıdırlar. Hariciler aynı zamanda büyük günah işleyen kimseleri İslamdan saf dışı ederler. İmandan çıkarırlar ve imansızdır derler. Günahı kebâir (büyük hata) işleyenlerin ta-mamen küfrüne hükmederler. Nitekim Aleyhisselâtü ve’s selâm da İmam-ı Aliye (ra): “Basit

Page 78: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

bir hükümden dolayı senin tekfirine karar verecekler” buyuruyor. İşte bu Hariciyye mezhebi için:

اخلارجية كالب النار“Hariciler cehennemin kelbleridir” buyuruyor. Hariciyye Fırkası hakkında apaçık hadisler mevcuddur.

Hal-i hazırda Vehhabî Fırkası da günah-ı kebâiri olanın derhal küfrüne karar vermekte-dir. Esâsen bunların aslı ise Zahiriyye Fırkasıdır. Hadislerin zahirine bakıp hemen karar verir-ler. Zahiriyye; Davud-i Zahirî’nin mezhebidir. Ondan Muhammed İbn-i Hazb’e ondan Ahmed Ziyauddin İbn-i Teymiyye’ye ondan da Abdul Vehhab’a intikal eder. Şu andaki Suudîlerin Vehhabîliğide budur. Vehhabilerde bir hadisin zahirine bakıp hemen hüküm verirler. Mesela: “Müşrikle Müslümanın arasını ayıran namazdır” buyurulan hadisin zahirine bakarak namaz kılmayanın aleyhine derhal hükmederler. Suudilerin Şeyhü’l İslamı durumunda olan kimse ki vefât etmiştir. Kendisine iki genç derdlerini ve hallerini anlatmak için gelmişler bende radyo-dan dinledim. “Biz evleneli şu kadar yıl oldu o günden bu güne namaz kılmıyoruz. Ancak şu anda tevbe edip namaza başladık fakat geçen vakitteki namazlarımızı nasıl ödeyeceğiz?” diye soruyorlar. Cevaben bizzâtihi kendi dinlediğim ki, o zamanlarda 10 dakikalık müşkilat meseleler ve çözümleri diye Ali Tantavî’nin bir programı vardı ve dinlerdik. Bu kişi de “Reisü’l ülemâ” olduğu için kendisine bu suali sormuşlar. Cevabı; “Eğer namaz kılmadığınız devrede ölseydiniz küfür üzere kâfir olarak ölürdünüz” dedi. Bu şekilde söyledi. Bu kişiler, namazı inkâr etmiyorlar ama kılmıyorlar. Kılamamışlar ihmal etmişler. Farz olduğuna inanmış, kılmı-yorsa kafir değilde fasık olur. Allahü Zülcelâlin herhangi bir emrini veya yasağını bilerek inkar ederse cürümdür ve küfürdür. Ama inandığı halde yapmıyorsa cürüm değil fısk işlemiş ve fasık olmuştur. Benim dinlediğim hadisede ise namazı kaza ile ödemeye hiç gerek dahi duymadan doğrudan doğruya küfrüne hükmetti. İşte bunlarda Hariciyye mezhebine gayet yakındırlar. Zira; Hariciler de günah-ı kebairden dolayı küfrüne hemen hüküm veriyorlar. İmam-ı Ali (ra) içinde:

ومن مل حيكم مبا أنـزل الله فأولئك هم الكافرون (Maide / 44)

hükmü ortada iken sen kendine bir hakemeyn hükmü çıkardın diyerekten küfrüne hükmetti-ler. Çokça da telefiyat olmuştur.

Kardeşlerim; Ehl-i Sünnet ve’l cemaat olan Fırka-i Nâciye’ye çok ihtiyacımız vardır. Allahü Zülcelâle

şükürler olsun ki “Fırka-i Nâciye” kitabımız imkanlarımız nisbetinde Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Fırka-i Nâciye esaslarına göre hazırlanmıştır. Gayretkeşliğimi-zin gaye ve sebebi ümmet-i Muhammed mensubu kardeşlerimizin Fırka-i Nâciyenin muhalifi olan fırkaların tongasına düşmemeleridir. Dikkat ediniz ve inanınız ki; şeytanlar halk arasında ilimden bahsedip cirit atacaklar. Kur’an ve hadisde okuyarak bu yönle halkı kandırıp iknâya çalışacaklar. Bir meseleyi ortaya çıkarıp onunla i’tikadları bozup değiştirecekler ve âdeta küfre eletecekler. Onun için günümüzde çok tehlikeli bir durum içindeyiz. Allahü Zülcelâl bizleri korusun bunların şerrinden. Âmin...

Page 79: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Tekrar konumuza dönersek; “Evliyalar nebilerin mirasçılarıdır” buyurulması evliyaların o nebilere benzer halleri vardır demektir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti de geçmiş ümmetlere benzemez, ümmeti içinde çok dirayetli kimseler vardır. Bir veli bir ne-biyi temsil ve taklid ediyorsa 124.000 nebiye karşılık şu anda 124.000 veli vardır. Fazlası da olabilir. Noksanlık olmaz. Her zaman her nebinin bir timsali vardır. Diyeceksiniz ki; ahir za-manda velilerde azalma-çoğalma olmaz mı? Elbette olacak ve ahir zamanda veli adedi git-tikçe azalacaktır. Ancak, mevcûd veliler geçmiş devrelerdekilerden çok daha güçlü olmaları mümkündür. Neden? Bakınız, bu meseleyi nasıl anlayabileceksiniz: Mutlaka nebilerin miras-çıları olarak 124.000 veli olması lazımdır. Resüllerin taklidçileri ise müstesnâ şahsiyetlerdir. Her nebinin bir velisi olmayıp da 124.000 nebiye milyonlarca veli olursa mirasın aktarılma-sında her veli payına az bir şey düşer. O zamanda güçlü olamaz. Ama her nebiye bir veli olunca çok güçlüdür. Çünkü tek varisdir. Miras taksimatı arttıkça güçleri azalır. Miras taksi-matı hiç olmazda bir kişiye kalırsa en güçlü halde olur o veli... Onun için ahirzaman velilerinin kerameti ve güçleri azdır sanmayın. Sayıları azaldıkça güçleri artmaktadır. Evliya sayısı azaldıkça o nisbette miras artmaktadır. Miras dediğimiz şey, varıpta o nebinin malına mirasçı olmak değilde; ahlakı, mertebeleri, mu’cize kısmından kendilerine kerâmet olarak aktarım, huy, terbiye, edeb, kabiliyet, istidad ve benzeri yönlerinden miras alır. Kendi devresinde o veli o nebiyi temsil eder. Hele bilhassa istisnâ olarak Ğavsiyyet makamına kadar gelen bazı veliler bazı zâtlar vardır ki onlar; Muhammedü’l Velâye, Hatemü’l Evliyadırlar. Nevadirü’l üsûl sahibi, meşhur ve mübârek Muhammed Ali Hakimü’t Tirmizi kendisinin “Hatemü’l Evliya” ol-duğunu buyurmuştur. Kendisi 400 süal (soru) açmış ve bunların cevabını verenler Hatemü’l Evliyadırlar demiştir. Nitekim Şeyh Muhiddin Arabî de Futuhat-ı Mekkiye’sinde bu sûallerin bir kısmına cevab vermiştir. Ben bizzâtihi okudum. Gerçekten verdiği cevapların doğruluğunu anlamak için ise, Hakimü’t Tirmizi olmak gerek... Şeyh Muhiddin’inde ismi Muhammed Alidir ve O dahi “bende Hatemü’l Evliyayım” buyuruyor, umarız. Ama biz bilemiyoruz.

Fakat şeyhimiz Mevlana Alaaddin’in (ks) Şeyhi olan Pirimiz Muhammed Ali Hüsamed-din (ks) Hazretlerinin Hatemü’l Evliya olduğu gösterdiği keramet ve harikalıklarla açık ve ke-sindir. Kendisi; “Hatemü’l Evliya olanların en bariz özelliklerinin Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kademî üzerine ve onun tezini kullanmalarıdır” diye tabir eder. “Muham-medü’l Meşrebdirler” diye buyurur. Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaleti, resulü’s sakeleyn olup insanlara ve cinlere de şâmil olmasına karşılık olarak Ali Hüsamettin (ks) hazretlerinin de cinlere karşı olan hakimiyeti bir acayibdir.

هوالذى سخر اجلن علنا مث االمثل فاالمثل لوخليت بليت

Yâni, kendisine musahhar kılınmıştır. Gösterdiği harikalıklar ve hastalara bu yönden faydalar sağlaması hiçbir kimsede bu şekilde cereyan etmemiştir. Hatemü’l Enbiya olan Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kademî üzere olunca tabiki bir çok özel teknik ve fenleri mev-cuddur. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mu’cizelerinin çokluğu gibi bu zâtlarda da kerâmetler çok olur. Diğer resuller ki 313 adet olup her birisinin bir çeşit takibçisi ve taklidçisi

Page 80: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

velileri vardır. Şimdiki profesörler gibi, kimi tıb, kimi mühendislik vs. her veli taklidçisi olduğu resül veya nebinin tezini uyguluyor. Ve kerametleri de onların mu’cizelerinden bir eserdir. Ama bir resülün değilde bir nebinin mirasçısı ve velisi ise o zaman müstakil değilde bir resul velisinin hükmü altındadır. Tıpkı nebilerin resüllerin yasalarına tabi’ oldukları gibi...

Kardeşlerim; onun içindir ki evliyayı inkâr ederlerse enbiyayı da inkar etmiş olurlar.

Çünkü evliya enbiyanın mirasçısı ve gölgesidir. Aynı tezi kullanırlar. Farkları, onlar nebi bun-lar ise velidirler. Resüllerin mirasçısı olan veliler baş tutar mahiyette olan şahsiyetler olup gavsiyyet kutbiyyet vs. gibi makam sahibidirler. Bu zâtlar istiklâl sahibleridirler. Bunların inkârlarıyla mânevî nizam bozulur. Mânevi devlet ricâli daima mevcûddur. Öyle hımbıl hımbıl oturup da sanmasınlar ki kâinatı bu devletler idâre ediyor. Aslında mânevi devlet ricâli olma-sa inanın ki alt üst olur kâinat... Bunların yüzü suyu hürmeti, hayrat ve berakatlarıyladır bi nizâmın yürümesi... Çünkü çok merhametli olup hayr duaları ile gelecek olan afat ve beliyye-leri önlüyor yada paylaşıyorlar... Herkes kendi rütbesi nisbetince ağırlık alıyor üzerine... Öyle buyuruyor...

Beliyyelerin en şiddetlisi nebiler üzerinedir. Sonra kademe kademe beliyyeye düçâr olurlar. Paylaşma vardır. Zira, bunlar olmasa nizâm çöker.

Âyeti Celilede:

ولكن الله ذو فضل على العالمني ولوال دفع الله الناس بـعضهم ببـعض لفسدت األرض (Bakara / 251)

“Eğer Allah’ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü alt-üst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütûf ve kerem sahibidir.” Eğer bu zatların yüzü suyu hürmeti olmasa yeryüzü altüst olur ve fesada uğrar. Başka bir âyet-i celi-lede:

اسم ولوال دفع الله الناس بـعضهم ببـعض هلدمت صوامع وبيع وصلوات ومساجد يذكر فيها لله من يـنصره إن الله لقوي عزيز الله كثريا وليـنصرن ا

(Hac / 40)

“Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer kısmı ile def’ edip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galibtir.”

وهو يـتـوىل الصاحلني (A’raf / 196)

“Ve o bütün salih kullarını görüp gözetir.” Açıp baksınlar. Bir salih kişinin 30-40 hatta 100 komşusuna gelecek olan beliyyenin

def’ine ve ref’ine sebeb olacağı hadisi şerifle sabittir. Onun için evliyayı inkâr enbiyayı inkârdır. Dini yozlaştırmak içindir. Mirasçı taklikçi ve gölgelerini inkâr asıllarını inkârdır. Çün-kü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dan sonra enbiya gelmeyince onların görevlerini evliyalar takliden mirasçı olarak görmektedirler. Bunu nasıl inkâr ederler acaba? Rasulullah

Page 81: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

(Sallallahu Aleyhi Vesellem): العلماء ورثة االنبياء “Ülemâ enbiyanı n varisidir” buyurmuştur.

Peki de nasıl bir mirasçılık bu her önüne gelen mirasçı mıdır? Elbette birileri; kürsüye de çıkmışken kendisinin de enbiya mirasçısı bir alim olduğunu söyleyecek ve kendine bir pay ayıracak “Alimler nebilerin mirasçılarıdır” hadisinden... Fakat şunu bilmek lazımdır ki; bir kişi mirasçı oldu mu miras bırakanın mirasının tamamından hakkı vardır. Sadece bir bölümünden ve dilenci gibi değil... Yâni, enbiya mirasçısı olan bir âlim sadece zahiri ilmiyle yeterli değil ayni zamanda batınî ilminden de haberi olması lazımdır. Çünkü enbiya öyledir. İlmü’z zahir, şeriatı ve ilmü’l batın, hakati olup her ikisine de sahib olması şarttır. Yoksa Mübârek Seyyidi Şerif Abdülaziz Debbag Hazretlerinin buyurduğu gibi: “Eğer mirasçı değilse o zaman dilenci durumundadır.” Bir kimse vefât etmişde malı mirasçılarına dağıtacaksa mirasçı olanın tüm maldan payı vardır. Ama, doğrudan doğruya mirasçı değilde birşeyler dilenen birisi ise o di-lencinin de eline miras malın bir ucundan bir şeyler tutuştururlar. Tıpkı bunun gibi gerçek mirasçısı olan veli o nebinin; mâneviyatından da, edebiyatından da (edeblerinden), mu’cizelerinden de bir payı ve hakkı vardır. Öyle ya mirasçı böyle olur. Yoksa kaptı kaçtı gibi değildir. Bunu çok iyi anlamak lazımdır. Allah şuûr versin, şuûrsuzluk hiç ama hiç iyi olmuyor hele birde ahmaklığa büründüyse... “Her derdin devası vardır ille’l ahmak...” Her derdin bir ilacı var ancak ahmaklığın ilacı yoktur. Allahü Zülcelâl bizlere muîn olsun ale’l hak ne ise müyesser eylesin. Âmin.

İşte kerâmeti ve evliyayı inkâr edenler dolayısıyla mu’cizeyi ve enbiyâyı inkâr etmiş olurlar. Bu ise günümüzde çok yaygındır. Gittikçe yozlaşıyoruz. Ve bu gibi esas konulardan uzak bırakılıyoruz.

Evet, bazı dalavereciler tarikat adı altında çıkıp tarikat tezlerini kullanarak bazı çirkinlik-ler yapıyorlar diye halkta bir tiksinme vardır. Ama, bu beyinsizler böyle yapıyor diye evliyanın kerâmetleri ve enbiyanın mu’cizeleri inkâr edilemez. Bu kimselerin yaptıklarının velilikle hiçbir alakası olmayıp saçmalıklardan ibârettir. Çıkardıkları bu arbedeler, bu fitnecilikler ve benzer-leri haşa ne bir veliye ne de bir gerçek nebi mirasçısına yakışır. Gerçek tarikatta ve velâyet-te asla mümkün değildir. Veli denilen zâtta; bir kerre mükemmel bir ahlak ve edeb olması şarttır. Kimselere yük ve külfet olmaması ve halkı sömürmemesi gerektiği gibi tersine kendisi alıcı değil de verici ve cömert olması lâzımdır. Bu yolda kandırmaca ve münafıklık yoktur hâşâ. Ne demek veli? Veli, Allahın dostudur ve yakınıdır. Allah (cc) ve Rasulüne (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yakın olan bir kimse bu gibi arbede, kandırmaca, halkı soyma, fitne çıkar-ma ve dinini dünya için kullanma işlerine girişir mi? Asla... asla... Allahü Zülcelâlin emir ve nehiylerine sımsıkı sarılmayı halka öğretip uygulayacak olan kimsenin faizcilik, fuhuşat, hak hukuk tanımamazlık, cimrilik, yalancılık, halkı dolandırıcılık, emânete hıyenat vs. gibi afatla-rın en büyükleri ile ne alakası olabilir. Bu gibi kimseler evliyalıktan çok uzak olan eşkiyalardır. Velilik o kimsenin bir liyakat kesbetmesi ile Allahü Zülcelâl tarafından kendisine verilen de-ğerli ve kutsal bir rütbedir. Veliyullah olan bu adı kendisine yakıştırmakla değilde Allahü Zül-celâlin münasib görmesiyle olur. Kur’an-ı Kerimde:

هم حيزنون أال إن أولياء الله ال خوف عليهم وال (Yunus / 62)

“Dikkat ediniz ki; şüphesiz Allah’ın velilerine korku ve hüzün yoktur.”

Page 82: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Öyle kimseler Allahın velisidir demek istiyoruz. Öyle uydurmaca ve rast geleye veli olunmaz ve bu bir iftiradır. Allahü Zülcelâl bizlere ale’l hak ne ise nâsib ve müyesser eylesin. Âmin.

İşte Mu’tezile Fırkası da mu’cize ve kerâmetleri inkâr edenlerdir. Onların inanç ve aki-deleri böyledir. Allahü Zülcelâl gözlerimizin nuru olan Fırka-i Nâciyeden bizleri ayırmasın. Başka fırkaların ellerine düşürmesin. Kendi enaniyyetlerimize değil de Allahü Zülcelâlin inâyetine sığınıyoruz. Zirâ:

الحول عن املعصية االبعصمة اهللا والقوة على الطاعة االبعنايةاهللا

Biz nahoş hallere düşmemek için Allahü Zülcelâlin ismetine (korumasına) sığınıp bağlanıyo-ruz. İbâdetlerimizi ve iyilikleri ise Onun inâyetiyle yapabileceğimize inanıyoruz. Çünkü Cena-bı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tefsirini yaparken; “bir kimsenin masiyetlere düş-memesi mutlaka Allahü Zülcelâlin ismeti ve korumasına, itaatları işlemeye güç yetirebilmesi ise Onun inâyet ve yardımına bağlıdır mutlaka.” buyurmuştur.

Page 83: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

5. BÖLÜM

İlim nedir? Alim kimdir? İlmin farziyeti

Âlimin kıymet ve değeri İlimsiz fitneyle savaşılmaz

İlmü’l batın Âlimler ve devlet kapısı

İlmiyle âmelin önemi İlmin gereği

Page 84: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

احلمدهللا رب العاملني وبه نستعني والصالة والسالم على خري خلقه حممد وعلى آله وصحبه امجعني

Aziz kardeşlerim; İlimle ilgili bir bahis açacağız İnşaallahu teâlâ. Çünkü cehalet bir yarar değil zarar getirir

olsa olsa... İlim ise dünyevî uhrevî ve dinî hususlarda mutlaka fayda ve yararın anahtarıdır. Allahü Zülcelâl ve Aleyhiselâtü ve’s selâm ilmi medh-ü-senâ etmişlerdir. Cehâletten daha beter bir kötülük kaynağıda yoktur. Pek çok zarar ve nahoşluklara sebeb olur. Oysa ilim, Al-lahü Zülcelâlin sıfatı olduğundan dolayı kutsaldır. Nasıl ki, Kur’an-ı azimü’ş şanda sıfatı oldu-ğu gibi ilimde sıfatıdır. Ve sıfat-ı zâtiyyesidir. Mütekellimun, Âlimun, Basirun vb. İlim dediği-miz zaman ilmin, mahmud olanı (övüleni) ve mezmum olanı (yerileni) vardır. Faydalısı ve zararlısı vardır. Dinden çıkaran ilim olduğu gibi dine eleten ilimde vardır. Envâ-i çeşit ilimler vardır. İlim sonsuzdur. İlim bilerek tatbik edilmez ise zarar getirir. İster dinî ister teknik olsun bu böyledir. İlim çok kudsal ve değerlidir de, akıl değil midir diye din adamları arasında mü-nazaralar yapılmıştır. Allahü Zülcelâl aklı en kıymetli ve değerli nesne olarak yaratmıştır. Ak-lın cevheri çok fevkâlâdedir. Allahü Zülcelâl akla hitaben: “Senin var olduğun kimseyi bulu-nuş nisbetine göre aklı kadar muhakeme ederim” buyuruyor. Aklı olmayan imtihandan saf dışı sayılıyor ve onların muhakemesine gerek kalmıyor. Akıl insan için o kadar kıymet ve değere hâizdir ki, ancak onunla anlar, muamele yapar ve seçebilir. Güzel bir cevherdir ki kıymet ve değerine baha biçilmez. Akıl herkesde eşit değildir. İmam-ı Gazalinin buyurduğu gibi kimilerine kile ile kimilerine üç, beş her ne ise verilmiştir. Fırka-i Nâciyede anlatmıştık. Allahü Zülcelâl aklı yarattığında yüzde doksan dokuzunu (% 99) Cenab-ı Rasulullaha (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) vermiştir. Şahabeddin i Suhreverdî “Kitabü’l Avarif ve’l Maarif” adlı eserinde anlatılmıştır. Kalan yüzde biri de yirmibire bölüp yirmisini nebilere birini de halka dağıtmıştır.

Hülasa, akıl eşit değildir. Standard da değildir. Herkeste değişiktir. Onun içindir ki ilim mi faziletli akıl mı faziletli diye münazara etmişlerdir. Galib olan taraf ilim efdal diyenler ol-muştur. Gerçi akılı savunanlar akıl olmazsa ilim nasıl öğrenilecek demişlerse de aklı varda ilimi yoksa o akılda beyhude denilmiştir.

Neticesi, ilim sahibleri soruyorlar ki; “Siz hiç duydunuz mu Allah akıllıdır diye bir şeyi? Oysa Allah Âlimdir diyorsunuz.” Şu halde akıl insanlara verilen bir nesnedir. Beşerî bir sıfat-tır. İlim ise Allahül Zülcelâlin sıfatlarından bir sıfattır. Evet akıl, Allahü Zülcelâlin insanlara verdiği çok kıymetli bir cevher olup onunla dünyevî ve uhrevî işlerini görebiliyorlar.

Fakat Allahü Zülcelâle ise akıllıdır değilde Âlimdir diyebiliyoruz.

وكان الله بكل شيء عليما (Feth / 26)

“Andolsun ki Allah her bir şeyi bilir.” İlim Allahü Zülcelâlin zâti sıfatı olunca onunla hiçbir şey mukayese edilip tartışılamaz. Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurduğuna göre yarın mahşerde

şefaat yönünden nebilerden sonra âlimler geliyor.

Page 85: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

رثة االنبياءالعلماء و “Ülemâ enbiyanın vârisidir” buyuruyor da “akıllılar enbiyanın vârisidir” buyurmuyor. Tabi ki sahib olduğu ilmi yerinde ve yolunda kullanırsa ne mutlu o kimseye. Fakat ilim cevherinin kıymetini bilmezde mülevvesata (pisliklere) karıştırırsa vay haline... Allahü Zülcelâl bundan bizleri muhafaza etsin. Âmin...

Hadis-i Şerif:

طلب العلم فريضة على كل مسلمHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: İlmi taleb

etmek her müslümanın üzerine farzdır. Böyle buyurmakta çok haklıdır Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) öyle ya i’tikad var, ibâdet var ve muamelât var. Onun için her müslümanın ihtiyacını görecek kadar ilim öğrenmesi kesin farzdır. Onun içinde bir beldede en az bir tane âlimin (fakihin) bulunması o beldede yaşayanların üzerlerine farz-ı kifâyedir. Hadisler pek çoktur. Şöyle buyuruyor:

وواضع العلم عند غري اهله كمقلد اخلنازير اجلواهر واللؤلؤ والذهبBuradaki hükme dikkat edin ki çok ağırdır. İlmi ehli olmayanın eline verdiğiniz takdirde âdeta cevahir ve altını bir hınzırın boynuna takmış gibi olursunuz. Allah muhafaza etsin. Evet, ilmin öğrenilmesi farzdır ve güzeldir fakat, ehli olmayanın eline verildiğinde ise bu misâli vermiştir Aleyhisselâtü ve’s selâm. Gayri ehli olan elinde ilim, hınzır boynunda cevahir gibidir. İlim, bir silah gibidir ki; savaşa gidecek olan kimseye silah verilmesi de ve silah edinmesi ne kadar önemli, kıymetli ve faydalı ise soygunculuk yapan eşkiyaya silah verilmesi o kadar kötü ve zararlıdır. Eşkiyaya silah temin edince sende onun anarşi, arbede ve fitnelerine destekçi olu-yorsun demektir. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu misâli vermiştir. Bu hususu İmam-ı Rabbani Hazretleri mektubatında anlatır.

Hadis-i Şerif:

حىت احلطان ىف البحرطلب العلم فريضة على كل مسلم وان طالب العلم يستغفرله كل شيئ Hadis meâli: İlim, her müslüman üzerine farzdır. Öğrenilmesi ve harfiyyen uygulanması

çok çok önemlidir. İlme çalışıp kendine mal ederken bil ki, tüm nesneler senin için mağfiret dilerler. Yani istiğfar edip bağışlanmalarını dilerler. Âlim olan kimseye ve ilim öğrenene her-şey hatta denizlerdeki mahluklar bile mağfiret dilerler.

Hadis-i Şerif:

طلب العلم فريضة على كل مسلم واهللا حيب اغاثة اللهفانHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allahü Zül-

celâl ilmi farz kılmakla beraber âlimlerin kullarına yardımcı olunmasını da çok sever. Dara düşen kimselere fetva yönünden ya da başka yönlerden olsun doğru olanı öğretmeyi emre-der ve de çok sever.

Hadis-i Şerif:

Page 86: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ىف سبيل اهللا تعاىل طلب العلم افضل عنداهللا من الصالة والصيام واحلج واجلهادHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allahü Zül-

celâl indinde öğrendiğin ilmin o kadar kıymet ve değeri vardır ki; namazdan, oruçtan, hacdan ve cihaddan daha faziletli ve efdaldir.

Hadis-i Şerif:

العلم ساعة خري من قيام ليلة طلبHadis meâli: İlim öğrenmeye çalışanların bir saatleri, bir saat ilimle meşgul olmaları bü-

tün geceyi baştan başa ihyâ etmelerinden daha hayırlıdır. Hadis-i Şerif:

طلب العلم يوما خري من صيام ثلثة اشهرHadis meâli: Bir gün ilimle meşgul olan ilim talibleri 3 ay oruç tutmuş gibidirler. Hadis-i Şerif:

العلم افضل من العبادة وملك الدين الورعHadis meâli: İlim esâsen ibâdetten efdaldir. Dinin meliki ise Verâ’dır. Verâ’ demek, ha-

rama düşmek şöyle dursun şüphelilerden bile imtinâdır. Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: العلم حياة االسالم وعماد الدين ومن علم علما امت اهللا له اجره

Hadis meâli: İlmi öğrenen kimseye ecrini Allahü Zülcelâl kemâliyetle verir. Yâni, ilimsiz ibâdet zâten bir şeye yaramaz. İlimden ise hem kendisi hem de birçok kimseler faydalana-caktır.

Hadis-i Şerif:

ومن تعلم فعمل علمه علمه اهللا مامل يعلمHadis meâli: Bir kimse ilmi öğrenir ve ilmiyle de âmil olduğu takdirde Allahü Zülcelâl

bilmediği ilimleri kalbine ilkâ eder. Yâni, ilim sahibi kılar. Bilemediği ilim hususunda ise kal-binde harikalıklar doğdurur. Nasıl ki âyet-i celilede:

وعلمناه من لدنا علما (Kehf / 65)

Hızır (as) için: “Ona tarafımızdan ilim öğrettik” buyurduğu gibidir bu...

Page 87: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

يرمحكم اهللا فانا يؤجرفيه اربعة السائل باالعلم واملستمع العلم خزائن ومفتاحها السؤال فاسئلوا ع).(رواه امام على روالسامع واملـحب

Hadis meâli: Bu hadisi ben şahsen her zaman için sistem esası seçmişimdir. Şöyle bu-yuruyor Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): İlim aslında bir cevher olup Allahın hazinelerindendir. Hazineye ise bir anahtar ister. İlim hazinesinin anahtarı ise süaldir. Sordu-ğunuz takdirde bundan dört kişi faydalanırlar ki; soran, cevab veren, dinleyen ve muhabbeti olup bu konuyu araştıracak olanlar. Bundan dolayı Allahü Zülcelâl dördüne de mükafat verir.

Hadis-i Şerif:

العلم علمان فعلم ىف القلب وذالك علم النافع وعلم على اللسان فذالك حجةاهللا على ابن آدم

Hadis meâli: İlim iki çeşittir. Birisi kalb ile âlâkalı olan bir ilim ki bu Allahü Zülcelâlin bir lütfûdur. Menfaat veren en güzel ilim de budur. Diğeri ise dil ile alakalı sadece dilde olan ilimdir ki, bu Allahü Zülcelâlin bir hüccetidir. Gereğini yerine getirir, ilmiyle âmil olur, halkı faydalandırır ve onların faydasına işletirse o zaman dil ilmi kendi lehine çalışır ve ilimden yararlanmış olur. Yok eğer ilmi öğrenmesine rağmen ilmini gayri meşru’ yakışmayan hallerde kullanırsa aleyhine bir hüccet olur ki elinden asla kurtulamaz.

Hadis-i Şerif:

العلم مرياثى ومرياث االنبياء قبلىHadis meâli: İlim benim mirasımdır. Ve benden önceki nebilerden kalma bir mirastır

esâsen... Hadis-i Şerif:

العامل سلطان اهللا ىف االرض فمن وقع فيه فقدهلكHadis meâli: Âlim âdeta Allahü Zülcelâlin sultanıdır. Padişahı gibi bir kıymet ve değeri

vardır. Allah onları sultan tayin etmiştir. İlmiyle âmil ve her hususta düzgün olan bir âlimin aleyhine nahoş kelimeler kullandığınız takdirde helâkınıza sebeb olur.

Hadis-i Şerif:

العلماء مصابيح االرض وخلفاء االنبياء وورثىت وورثة االنبياءHadis meâli: Âlimler yeryüzünde yıldızlar gibidir. Nebilerin halifeleridirler. Ve aynı za-

manda da hem benim, hem de nebilerin varisleridirler. Hülâsa, âlimler hakkında ne kadar söylesek azdır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-

lem) çok değer vermiştir. Bu hususta hadisleri de çoktur. Hatta abidlere sırattan geçtikten sonra “Siz cennete girin denirde âlimlere siz bekleyin çünkü sizin şefaat etme yetkiniz vardır dilediğiniz ve sevdiğiniz kimselere şefaat edip yardımcı olup onları da alabilirsiniz” buyurulur. Dürüst âlimlerin böyle bir ayrıcalığı da vardır. Allahü Zülcelâl bizlere böyle âlimler nasib eyle-sin. Âmin...

Page 88: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

اذااراداهللا بعبد خريا فقهه ىف الدين وزهده ىف الدنيا وبصره عيوبهHadis meâli: Allahü Zülcelâl bir kimseyi sevdiği takdirde onu dinde fâkih kılar. Dinde

zahid kılar. Ayni zamanda o kimse hiç kimsenin ayıbını görmez ve kendi ayıbıyla meşgul olur. Bu ise en güzel tarafıdır. Hadisi Enes İbn-i Malik (ra) ve Muhammed İbn-i Ka’b el Ku-reyzî rivayet etmişlerdir.

Hadis-i Şerif:

من طلب العلم تكفل اهللا له برزقهHadis meâli: Kimki ilme talib olursa Allahü Zülcelâl onun rızkına kefildir. Yeter ki Allahü

Zülcelâl rızasına uygun olarak ilim arkasında koşsun. O kimsenin rızkına Allah kefildir buyu-ruyor. Hadisi Tabarani Ziyadate İbn-i Haris es Sadaî den rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

اعطاكموه انتزع ولكن يقبظ العلماء ويبقى اجلهال ان اهللا تعاىل ال يزع العلم منكم بعدما فيسئلون فيفتون فيضلون ويضلون

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allahü Zül-celâl sizlere vermiş olduğu ilmi geriye almaz ancak, âlimleri azalttıkça ve hakikâten ilim erbâbı olmayınca, hakkınca ülemâ bulunmayınca iş cahillere kalır. Cehaletleri çoktur fakat

hakikat ilimlerinden habersiz ve hiç bilgileri olmaz. يتعلمون صرف الكالم “İlim yerine kelime

tasrifi öğrenirler” ki; nasıl daha etkili konuşupta halkı te’sir altına alacaklarını düşünür durur-lar. İşte gerçek âlimler olmayınca aslında câhil olan bu kelâm tasrifçilerinin sorulan herhangi bir meseleye karşılık verecekleri fetvalarda yanlış ve sapıkça oluyor. Böylece hem fetvâ ve-ren hemde fetvâ verilen dalalette oluyor. Hepsinin yolları sapmış durumdadır. Halbuki ûlemâ hususunda Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Melekler dahi gidiş geliş yollarına kanatlarını sererler. Denizdeki balıklar dahi kendilerine mağfiret dilerler. Âlim-ler aslında çok kıymetlidirler. İlim sıfatı o kadar yücedir. Yeter ki âlim bozguncu olmasın. Mil-lete hak olanı ve doğru olanı Allah rızası için öğretip dinini dünyasınıa âlet etmesin. Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) emir, hakkaniyet ve hukuklarına gayet riâyet etmeleri şarttır.

Hadis-i Şerif:

ماعبداهللا تعاىل بشيئ افضل من فقه ىف الدين ونصيحة املسلمنيHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allahü Zül-

celâle kulluk yapacak olanlar için en muazzam ve Allahın rızasını celbedecek olan şey, o kimselerin fâkih olması ve dini yönden de nasihat vermesidir. Müslümanlara dinle alakalı fıkhı hususları öğretmesidir. Allah nezdinde en muteber olanı budur. Esâsen Allah nezdinde en kıymetli kişi; kullarına hizmet eden hak yolda onları eviren-çeviren kişilerdir. Ve bu kimse-ler gerçekten çok kıymetli ve değerlidirler. Teşbih olmasın ama, bir ana ki, evladına iyi bir terbiye verip onun yararına hizmet eden kimseden memnun olmaz mı? Elbette kölesi olur. Allahü Zülcelâlin tüm kullarına olan şefkat ve merhameti ise en şefûk anadan 70 kat daha

Page 89: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

fazladır. Ancak, âlim böyle değil de bozguncu ve vurguncu ise tam tersine döner söylenenler. Cennet var iken halkı cehenneme sürüklemeye ve eletmeye sebeb nedir acaba? İşte böylesi âlim olup halkı helâka sürükleyen kimse ise iblisin bir eşidir. Allah muhafaza etsin. Âmin.

Hadis-i Şerif:

ان الفتنة جتيئ فتنسف العبادة نسفا وينجو العامل منها بعلمهHadis meâli: Fitneler öylesine çoğalır ve hücum eder ki bu devrede ilmi olmayan kim-

seler ibâdetlerini tamamen hebâ eder durumdadırlar. Çünkü, yaptıkları uygun olmadığından dolayı emekleri boşa gider. Fitne devresidir ve anormallik vardır. Ancak âlim olanlar Allahın izniyle ilimleri sâyesinde kendilerini ve dinlerini koruyabiliyorlar.

Hadis-i Şerif:

الىاهللا تعاىل وحبب عباده اليه خيار امىت من دعىHadis meâli: Ümmetimin en hayırlısı onlardır ki; Allahın kullarını daima O’nun rızasına

davet eder ve aynı zamanda O’nu kullarına sevdirmeye de çalışırlar. Allahü Zülcelâlin azab-larını değilde öncelikle merhametini ve muhabbetini celbedecek meseleleri ortaya koyup, O’nu kullarının sevmesine sebebler ararlar. Allahı kullarına sevdirmeleri en hayırlı işlerinden-dir.

Hadis-i Şerif:

حببواربكم اىل عباده حيبكم اهللاHadis meâli: Rabbınızı kullarına sevdirin ki Allahda sizi sevmiş olsun. İnsan, Allahü

Zülcelâlin daima çok sert oluşunu değilde çok merhametli ve şefûk oluşu yönünü anlatmalı-dırlar ki; Allahü Zülcelâle karşı kulları saygı duyup sevsinler. Allahü Zülcelâl işte bunu istiyor.

Hadis-i Şerif:

حكم من حكم اهللا يقذفه ىف قلوب من يشاء من عبادهالعلم الباطن سرمن اسراراهللا عزوجل و Hadis meâli: ilmü’l batın Allahın sırlarından bir sırdır. Dilediğinin kalbine verir ve hik-

meti de öğretir. Yâni, kalblerine ilkâ’ eder ve bu Allahü Zülcelâlin bir lütfûdur. Hülasa; işte böylece ilimde Allahü Zülcelâlin sırlarından bir sır olup kullarının kalblerine

ilka’ ettiğinden kalb bâsiretleri açılıyor. Göz basarı kalb basireti gibi değildir. Şahabeddini Suhreverdî’nin “El avarifi ve’l Maarif”’indeki hadiste:

Hadis-i Şerif:

ابن آدم لنظروا اىل ملكوت السمواتلوالان الشياطني حييمون على قلب Hadis meâli: Eğer şeytanların kalbleri üzerine getirdikleri perdeler olmasaydı âdemoğlu

kalb basireti ile semaları ve meleküt âlemini seyredebilirlerdi. Kalb basireti böyledir. Baştaki göz basarında ise hepimiz ayni seviyede ve eşitiz. Kafirde mü’minde aynidir. Göz basarı dünya mâişetini temin içindir. Kalb basireti açık ve keşif erbâbı olanlar evliyalardır. Kalb basi-reti açılınca; sema’ları gök âlemini, Beytü’l ma’muru, Beytü’l izze’yi, Beytü’l Darah’ı dahi gör-müş olacaklardır. Hatta Levhü’l Mahfuz’u dahi göklerde seyredip pek çok hususları Onda görmüş ve öğrenmiş olurlar. Öteden beri evliya denilen zâtlar gerçekten evliya ise görmüş oldukları hakikâtleri söylüyorlar. Biz nasıl telsizle telefonla duyabiliyor, televizyonla seyrede-

Page 90: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

biliyor isek onlarda batın ilmi tekniği ile daha net ve daha hassas olarak duyup görebiliyorlar ve bilebiliyorlar. Bu hususta âyet-i celilede:

فإنـها ال تـعمى األبصار ولكن تـعمى القلوب اليت يف الصدور (Hac / 46)

“Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; Lâkin göğüsler içindeki kalbler kör olur.” Baş basarın körlüğüne körlük denilemez, esas körlük, esâsen kalb basireti körlüğüdür. Kalb basireti kör olan akl-ı mâaddan habersiz olur ve kapalıdır. Sadece akl-ı mâaş ile meşgul olur. İstikbâlini o yönden sağlar ve o yönde sanır.

Hadis-i Şerif:

من تفقه ىف دين اهللا كفاه اهللا مهه ورزقه من حيث ال حيتسبHadis meâli: Kim ki, dinde tefekkuh ederse fâkih olursa ve dininin sağlıklı sıhhatli ol-

ması için fıkıh öğrenirse Allahü Zülcelâl onun dünya mâişetini ve ihtiyaçlarını fazlaca yorma-dan bilinmedik yerlerden ve yönlerden temin eder.

İlmin afatları hususunda ise: Hadis-i Şerif:

العلماء امناؤالرسل مامل خيالط السلطان ويدخلون الدنيا فاذاخالطواالسلطان ودخلوا الدنيا فقد خانوا الرسل فاحذروهم

Hadis meâli: Âlimler çok kıymetli ve nebilerin mirasçılarıdır. Ve ayni zamanda onların emniyetçileridir. Mademki mirasçılarıdır o zaman nebilerin getirdikleri yasaları korumaya çalı-şırlar. Onlar güvenilir itimad edilir emniyetçileridirler. Ne zamana kadar emniyet edilirler? Ne zaman ki âlim olmasına rağmen sultan kapısına yâni devlet kademesine girerler ve dünyaya fazlaca tamah ve hırsları olursa işte o zaman tamamen nebilere ve resüllere hiyânet etmiş olurlar. Resullerin ve nebilerin mirasçıları ve emniyetçileri iken onların tezlerini terkederlerse onlardan hazer ediniz kaçınınız ve uzak durunuz. Zirâ, biliyorsunuz ki dünyaya fazla meylet-mek iyi değildir. Hele hele tüm kalbiyle dünyaya tamahkâr olursa bir kalbde iki sevgi olamaz. Hem Allah sevgisi hemde dünya sevgisi ayni kalbde olabilir mi? Dünya muhabbeti olan kalb-de Muhabbetullah asla olamaz. İstedikleri kadar boşuna “vardır” diye iddia etsinler bu imkânsızdır. Çünkü iki zıt bir arada cem olunamaz. Ya ışık ya karanlık. İkisinden biri olabilir. İki zıt bir arada cem olunamaz. İmam-ı Rabbani’ninde belirttiği gibi kalbde dünya muhabbeti varsa Allahın muhabbeti yoktur.

Hülasa âlim olanın dünyaya tamahı varsa ve devlet kısmından da görev alırsa o kim-seden hazer ediniz. O kimseden bir hayırda gelmez.

Hadis-i Şerif:

اخاف على امىت من بعدى ثلثة ذلة العامل وجدال منافق باالقرأن والتكذيب باالقدرHadis meâli: Benden sonra ümmetim içinde en çok korktuğum şu üç kimsedir ki; birisi

âlim olmasına rağmen Hak yolda zelleye düşer. Hak yoldan sapar, kayıp çıkar. İkincisi ise; münafık olmalarına rağmen Kur’anla cedel ve münazara yaparlar. Üçüncüsü ise kaderi tek-

Page 91: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

zib edip yalanlayıp inkar edenlerdir. İşte bu üç kimse haklarında en çok korktuğum kimseler-dir.

Hadis-i Şerif:

اخوف مااخاف على امىت كل منافق عليم اللسانHadis meâli: Ümmetimden en çok korktuğum ve halkı dalalete sevkedecek olan kişi şu

kimsedir ki; dili çok kandırıcı ve inandırıcıdır. Halk onu güyâ ilim sahibi sanır fakat ilmi sade-ce dilindedir. Kendisi de, ilmiyle asla âmil değildir. İlmini içten ve işleyerek değilde sadece diliyle halkı yoldan çıkarma ve saptırma yönünde kullanır. Bu bir beliyyedir ki en fazla korktu-ğum budur.

Ardı ardına gelen 3-4 hadiste “en fazla korktuğum” buyurduğu kimse; bilici olan müna-fık kimsedir. Halk onun konuşmasına bakıp âlim sanır da yanılırlar. Aslında onlar münafıklar-dır. Ümmeti Muhammede en çok zarar verecek olanlarda bu misillü kimselerdir.

Hadis-i Şerif:

قال عليه الصالة والسالم: اكثر منافق امىت قرائهاHadis meâli: Ümmetimin münafıklarının çoğu kurralardandır. Kur’an okuyucularından-

dır. Hadis üç yoldan gelmekte ve çok sıhhatlidir. Allah bizleri muhafaza etsin. Âmin... Hadis-i Şerif:

غري الدجال اخوف على امىت من الدجال األئمةHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: En korktu-

ğum fitneyi âzime Deccâldir. Fakat Deccalden de fazla korktuğum o kimselerdir ki; ülemâ olarak gelecekler ve halkı dalalete sevkedeceklerdir. Bunlar Deccâlden beter olan kimseler-dir. Çünkü herkes Deccâl ile karşı karşıya gelmez fakat bunlar âlimdir diye insanlar onları arar bulur, dinler ve onlara inanırlar. En fazla şerli olan bu kimselerdir ki ümmetimi dalalete sevkederler.

Hadis-i Şerif:

من تعلم علما فما يبتغى به وجه اهللا اليتعلمه االليصيب به عرضا من الدنيا مل جيد عرف اجلنة يوم القيامه

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: İlim esâsen Al-lah ve lillah için olması gerekirken, okuyucu olanlar Allah için değilde dünya işlerini kendine mal etmek gayesiyle öğrenirler ki bunlar cennetin kokusunu dahi duyamazlar. Cennete gir-mek şöyle dursun kokusunu bile duyamazlar. Bu hadisi Ebu Davud da ihrac etmiştir.

Hadis-i Şerif:

يكون ىف آخرالزمان دجالون كذابون يأتونكم من االحاديث مبامل تسمعوا انتم والابائكم واياكم واياهم اليضلونكم واليفتنونكم

Hadis meâli: Dikkat ve hazer ediniz ki ahir zamanda öyle âlimler gelecek ve öyle hadis-ler ortaya çıkaracaklar ki değil sizler ecdadlarınız dahi duymuş olmayacaklar. Öylesine uy-durma hadisler. Böylesi kimselerle karşılaşırsanız ne onların söyleyişlerini hoş görünüz nede

Page 92: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sözlerine kulak veriniz. Asla fitnelerine girmeyiniz. Baktınız ki duyulmadık acayib vakı’alar bildiriyorlar onları dinlemeyiniz ve sizi din adına çağırdıkları fitnelerede katılıp girmeyiniz. Sizi fitnelere sokmasınlar.

Kardeşlerimiz; hepimizde şöyle bir düşünsek, anlatılanlar hali hazır günümüzün içinde

olduğu haldir. Yâni, antikalık şeyleri, duyulmadık hatta hatırımızdan bile geçmeyecek şeyleri ortaya getiriyorlar. Artık ibâdetlerimiz oyuncak haline getirilmiştir. Nice nice fırıldak çeviriyor-lar ki, biz değil ecdadlarımız dahi böyle şeyleri duymamışlar. Allah korusun. Âmin...

Biliyoruz ki kıyamet âlâmetleri çıkıp da kıyamet yaklaştığı zaman 30 – 40 kadar Deca-cile – Daccalün ortaya çıkacaktır. Deccal ise halkı küfre dâvet eden birisidir. Bunlar ise öncü-leridirler.

Hadis-i Şerif:

ان اهون اخللق علىاهللا تعاىل العامل يزير االمراءHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Allahü Zülcelâlin mahlukatı içinde

en adisi, en kıymetsizi ve en değer verilmeyeni kimlerdir bilir misiniz? Onlar o kimselerdir ki; ülemâ oldukları halde ümerayı (amirleri, emirleri) ziyârete gidenlerdir. Böylece âdeta dalalete girmiş olurlar. Zira âlimler şereflidirler. Âlim dediğimiz, Allahü Zülcelâlin sıfatını taşıyan bir kimsedir. İmam-ı Gazali Fatihü’l Ülûm adlı kitabında:

خري االمراء من زار العلماء وشر العلماء من زاراالمراء“ümeranın en hayırlısı ülemâyı ziyâret edendir. Âlimlerin en şerlisi ise âmirlerine ziyarete gidenlerdir.” Tıpkı bizim devremiz gibi. İşte bu gün tam bu haldeyiz...

Hadis-i Şerif:

يأتى على الناس زمان يتحلقون ىف املساجد وليس مهتهم االالدنيا ليس هللا فيهم حاجة فالجتالسوهم

Hadis meâli: Bir zaman gelir ki insanlar mescidlerde halka halka ve çokluk olurlar. Esâsen bunların gayeleri himmetleri ve önem verdikleri husus sadece dünyadır. Allahü Zül-celâlin bu misilli kimselere hiç ihtiyacı yoktur. Bu kimselerle beraber cülûs etmeyin ve meclis-lerinde de oturmayınız.

Hadis-i Şerif:

كسيكون ىف آخرالزمان قوم جيلسون ىف املساجد (خلقه حلقة) امامهم الدنيا فال جتالسوهم فانه ليس اهللا فيهم حاجة

Hadis meâli: Ahir zamanda mescidlerde cülûs ederler, ama nasıl? Halka halka olurlar çokça. Ön planda olan ve herşeyin üstünde ihtimam ettikleri dünyadır. Bunlarla asla cülûs etmeyin. Meclis kurup oturmayın. Zira Allahü Zülcelâlin bu gibi kimselere hiç ihtiyacı yoktur.

Page 93: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

سيكون ىف آخر امىت اقوام يزورون يزخرفون مساجدهم وخيربون قلوبم يتقى احدهم على ثوبه مااليتقى على دينه

Hadis meâli: Ahir zamanda ümmetim içinden bir kavim ortaya çıkar ki, değişik değişik halleri olur. Esâsen mescidleri gâyet süslü ve ma’murdur. Fakat, kalbleri virânedir, harabedir ve ölüdür. Bunlar öyle kişilerdirler ki; giydikleri elbiselerine öylesine i’tibar ve ihtimâm ederler ki, hiç bir leke ve toz kondurmazlar ve korurlarken dinlerine hiç ihtimam etmezler. Dinleri is-tenildiği kadar kirlensin hiçde umursamazlar. Dinlerine zarar nereden gelirse gelsin önem verib sahip çıkmazlar. Bunlardan haberi var ki bakınız Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Elbiselerine verdikleri önemi dinlerine vermezler” buyuruyor. Yeter ki dünyaları ma’mur ve dış görünüşleri güzel olsun. Ahiretlerinin viranlığını ve içlerinin çirkinliğini asla umursamazlar.

Kardeşlerimiz; ilim bahsi çok geniştir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu hu-

susta pek çok hadisleri vardır yararlı ve zararlı olan ilimler ve âlimler hakkında... Hadis-i Şerif:

ليه طمعا واليشرتى به مثنا يستغفرله علماء هذه االمة رجالن رجل اتاه اهللا علما فبزله مل يأخذ ع حيطان البحر ودواب الرب ىف جوالسماء يقدم علىاهللا تعاىل سيدا شريفا حىت يوافق املرسلنيورجال اتاه اهللا علما خبل به عباداهللا وآخذ عليه طمعا مثنا ذالك يلجم بلجام من النار يوم

نا حىت يفرغ من احلسابالقيامة منادى هذاالذى علما وخبل به طمعا واشرتى به مثHadis meâli: Ümmetimin ülemâları iki kısımdır. Birisi, Allahü Zülcelâl o kimseye ilim

vermiştir. O kimsede bezletmiş yâni, esirgememiş ve yaymıştır. İhtiyaç duyup soranlara ce-vab verirler. Halkta bunlardan faydalanırlar. Esâsen böylesi kimseler dünyaya tamah etmeyip verdikleri ilimlerine karşılık asla birşey de istemezler ve kabul de etmezler. Sadece Allah rı-zası için ilim verirler. İşte karşılıksız olarak sadece Allah için halka ilmini bezleden (saçan) bu kişilere denizdeki balıklar, karadaki tüm dabbeler (canlılar) yerde ve gökte uçanlar ve çeşit çeşit hayvanlar dahi mağfiret dilerler.

Mahşer günü geldiğinde ise Allahın huzuruna efendi, seyyid olarak yaklaşırlar. Bu şe-kilde seyyiden, şerifen hattaki, rüsullerin refakatlerine dahi eklenirler. İlmini esirgemeyip de halka bezleden bu misilli kimseleri Allahü Zülcelâl nebiler zümresine alır.

Bir başka kısım kimselerde vardırlar ki; Allahü Zülcelâl onlara da ilim vermiştir. Fakat onlar bu ilmi karşılığını almadan asla vermezler. Allahü Zülcelâlin kullarına asla bezl etmez-ler. Dünya karşılığı olmadan ilimlerini boşa harcamaz ve öğretmezler. Tamahkâr olup ilimle-rini dünya meta’ı ile değişir bir hale getirmişlerdir. Bunların ahiretteki akibetleri mahşer günü ağızlarına ateşten bir gem vurulur. Ve bir melek nidâ ederki; “Bu kimseyi biliyor musunuz ki; Allah kendisine bir ilim verdi idi de bu kımsırlık (cimrilik) yaptı ancak dünya meta’ı karşılığın-da verdi. Cömerdlik yapmadı. Halka hizmet etmedi. Hep para pul ve karşılık aradı dünyasını dünya etti ve ahiretini hep unuttu.” Bu kimse hesab bitinceye kadar ağzında ateşten bir gem

Page 94: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ile kalırlar ve melekde durmadan öylece nidâ eder durur. Neticede Allahın verdiği ilmi Onun yolunda harcamaması ona hiçbir yarar da getirmez. Gel geç dünyasında yer içer ve tepinir bir müdded. Allah bizleri korusun. Âmin.

Hadis-i Şerif:

علم اهللا تعاىل آدم الف حزبة من الصناعة وقال له كل ولدك وذريتك ان مل تصربوا فاطلبوا الدنيا هلذه والتطلبوها باالدين

فان الدين ىل وحدى خالصا ويل ملن طلب الدنيا باالدين ويل له Hedis meâli: Allahü Zülcelâl Âdemi (as) dünyaya getirdiğinde kendisine 1000 sanat öğ-

retmiştir. Gelen zürriyeti tevekkül ehli olmazda sabırsızlık gösterirlerse bu sanatlardan birisi-ne başvursunlar, bu sanatlar yoluyla ihtiyaçlarını temin etsinler diye. Sizler ise sakının, sakı-nın ki dünya ihtiyacınızı din yoluyla asla temin etmeyiniz. Çünkü Allahü Zülcelâl, “Din, hass benim içindir.” Buyuruyor. “Bana aittir ve başka şeylere asla karıştırmayınız.” Onun için Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) de: “Dünyasını dini yoluyla taleb edenlere veyl olsun, yazıklar olsun” buyuruyor.

Page 95: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

6. BÖLÜM

Kur’an-ı hafife alma, tahrif ve ayetlerini inkar “Fatiha’yı ikiye böldüm” Hadis-i kudsisi

Fatihasız namaz ve Kur’an’a hürmetsizlik Allah ve Rasulü’ne itaat şarttır

Hadislere değer vermeyip reddine kalkanlar Türkiye, Dar’ül Harb ülkesi değildir

Page 96: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Biliyorsunuz ki ben bir araştırmacı değilim. Televizyonlarda kimler neler konuşuyor

neler ediyorlar bir ilgim de yoktur. Yâni, vaktimi bu gibi şeylerle heder etmiyorum. Çünkü, televizyonların durumlarını biliyorsunuz. Herkesler her konuda biliciler olarak konuşuyorlar. Dini konularda da herkesce ma’lûm kişiler çıkıp ahkam kesiyorlar. Bir tanesi çıkıyor Âdemin (as) halife oluşunu inkar ediyor. Halbuki Kur’an-ı Kerimde Allahü Zülcelâl Âdemi (as) mey-dana getireceğini meleklere ilân etmiştir ki;

إين جاعل يف األرض خليفة (Bakara / 30)

“Hatırla ki Rabbın meleklere: Ben yer yüzünde bir halife yaratacağım, dedi” Ben yeryüzünde halife kılacağım buyuruyor. Halife demek ne demek? Temsilcisi ve elçisi ama Ona halifem buyuruyor. Bu husus Kur’anda apaçık ve sarihtir. Allahü Zülcelâl böyle buyurup dururken günlerce duyuldu ki televizyonlardan ve kürsülerden “Allah ile kulu arasında kimse yoktur. Allah ile kulu arasında hiçbir aracı yoktur...” deyip durdular. Bunu söylerken hiçte düşünmü-yorlarmı ki; Allahü Zülcelâl kitabı Azimü’ş şanında açıkça halife kılacağım buyuruyor, görmü-yorlar mı? Halife ne demek? Halife kişinin kendisi tarafından tayin edilen kimse değil midir? Ayni zamanda da “dinimiz, akıl ve mantık dinidir” deyip durdular. Senelerce sürdü bu. Dini-miz esâsen akıl ve mantık dini değil de nakil ve mesned dinidir. Bir mesnede dayalıdır. Dik-kat ederseniz, Allahü Zülcelâl kendi irâdesi, takdiri ve hükmüyle bir halife kılacağım yeryü-zünde buyuruyor. Resülleri ise Allah ile kulları arasındaki elçileridirler. Allah ile kulları arasın-da kimse yoktur dedikleri anda resülleri de inkar etmiş oluyorlar. Risâlet bir elçiliktir. Allahü Zülcelâl ile direkt olarak konuşacak bir şahsiyet yokturki rastgeleye... Hâşâ... Onun için mut-laka ve mutlaka bizi tâ’lim edecek, tâyin edecek, Allahı bilib müslüman olmamızı ve teminin mecbur olduğumuz imanımızı sağlayacak bunları bize öğretecek yetkili olan bir şahsiyet lâzımdır. İşte bunlar ise resüllerdir. Yoksa herkes kendi başına Allahü Zülcelâlle mi görüşe-cek? Bu ise asla mümkün değildir. Allahü Zülcelâl resüllerini gönderecek bizde onlardan ihti-yaçlarımızı soracağız ve alacağız. Bilemiyorum nasıl iştir bu. İnsan düşünüyorda bu sözleri sabi bir çocuk bile din adına söylemez. Akıl ve mantıkları nasıl şeydir bilemiyorum. Akıl ve mantık herkeste değişik değişik olan bir şeydir. Ne kadar insan varsa o kadar akıl ve mantık çıkar ortaya. Onlara göre ise o kadarda din olmalı. Allahü Zülcelâl ile kulları arasında aracı olan resülleri olmazsa bu dünya nizamı nasıl devreder. Bu halkın bileni bilmeyeni mü’mini, kafiri ne olur? Nasıl halledilir meseleler. Allahü Zülcelâl hepimizle mi muhatab olacak yâni. Böyle bir şey olur mu? Bu mümkün mü? Allahü Zülcelâl vahdaniyetini ilan edip tasdik etmeye ve Âdemden (as) beri söylemeye davet ettiği kelime ki “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” kelimesini getiren elçilerini de tanımak ve kabullenmek mecburiyeti vardır. Onlara da iman etmek şart-tır. Çünkü Allahın elçisi olarak gönderilmişse Âdem safiyullah, Nuh Neciyullah, İbrahim Hali-lullah, Musa Kelimullah, İsa Ruhullah vb. hangisi olursa olsun kendi devrelerinde tanınmaları şarttır. Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif edince hatemu’n nebi olarak ta ona da iman etmek her insana şart olmuştur.

Allahü Zülcelâlin Kelamullahında âyet-i celilesinde Âdemi (as) ilk başta elçi ve halife olarak gönderiyorum buyurmasına karşılık bu bedbaht adam kalkıp “yanlış tefsir” diyormuş. Halbuki halife kelimesi tefsir değil ki kendi anlamı üzerinde olan açık seçik ve drekt âyetin bir

Page 97: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

kelimesidir. Halife kelimesi açıklamaya tefsire hacet bırakmıyor ki. Manası açık açık ortada. Peki herhangi bir kimse Kur’andan bir âyeti dahi inkâr ederse küfrüne hüküm veriliyor. Hatta mürted (dinden çıkan) durumundadır. Çünkü müslüman iken küfre girerse mürted olur ve dinimizin emri gereği olarak da şartları dahilinde ve tevbe etmez ise öldürülür. Âdetâ bir kö-pek leşi gibi de gömülür, cenâzesi falanda kılınmaz. Halbuki Yahudi veya Nasrani gibi din sahibleri gelip buralarda ölse hiç olmazsa kendi dini üzerine işlemler yapılıp bir kabre defne-derler. Müslüman kabrinde olmasa da bir kabre konurlar. Ancak başka dinden olup müslü-manla evli ve hamile olan bir kadın ölürse müslüman mezarlığına gömülür. Ancak, kadının yüzü kıbleye değilde arkası kıbleye döndürülür. Çünkü, taşıdığı çocuğun yönü annesinin ar-kasına doğrudur. Hiç olmaz ise müslümandan gelen çocuk kıbleye döndürülür. Fıkıhlarımız-da bunlar vardır.

Onun için müslüman kimse mürtedlik yaparsa tevbe etmezse öldürülür. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın şahsiyetine inandım dediği takdirde getirdiklerine de inanma-sı mecburiyeti vardır. Eğer Onun Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğuna inanıyorsa o zaman Onun getirdiği dinin şeriatına da hem Kur’an hemde sünnet olarak inanması şarttır. Şeriat, Kur’anla ve sünnetle tekmildir. Kur’an, mücmel (kısa, az sözle anlatılmış) dir. Hadis ise mufassalat (tafsilatlı, uzun uzadıya anlatılan) dır.

Hülasa “yanlış tefsir” diye geçip gidemez. Bu âyeti bilerek cühûden inkâr ederse o za-man küfür üzere gider. Zira bir âyeti cehd eden ale’l küfürdür. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bunu böylece ilân etmiştir. Tamamen küfrüne hükmedilir.

Ayni adam bir başka sureye dil uzatıp يب هلب تـبت يدا أ “Tebbet Süresindeki Ebi Leheb’in

yerine başka bir dua koysanız olur” diyor. Ebi Leheb kelimesi yerine daha güzel bir dua koy-sanız olabilir diyor. Bakınız; ben kendim dinlemedim ama emin kişiler dinlemişler. Kur’an-ı Kerim Allah kelamıdır, canının istediğini değiştiremez. Tabi ki Kur’an-ı Kerim, Âdem (as) den beri olanları anlatır gelir. Musa (as) dediği zaman karşısında olan Firavunu da anlatır. İbra-him (as) derse Nemrudu, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşısında Ebi Lehebi anlatmıştır. Ebi Leheb diye buyuran kim? Allahü Zülcelâl değil mi? Elbette bu Kur’an-ı azi-mü’ş şandır içerisinde melek geçer, şeytan geçer, cennet geçer, cehennem geçer, Musa (as) geçer, Firavun da geçer. Ama her kelimesi Allah kelamıdır. Değilmi ki kelam Allahındır ne geçerse geçsin her kelimeye Allahın kelamı olarak değer verilir. İçeriği ne olursa olsun ba-kılmaz zirâ buyuran Allahü Zülcelâldir. Ancak, Kur’an daki kelimelerin kıymet ve değeri çifttir.

Bakınız اهللا احد “Allahü ahad” ayetine bakarsak hem Allah kelamıdır hemde içeriği “Ebi Le-

heb” içeriği hükmünde değildir ve elbette bir kerre daha faziletlidir. Ancak Firavun kelimesi gibi tek taraflı tek vücûh olan kelimelerin tek vechesi vardır ki Allah kelamı oluşlarıdır. İçerik-leri çok değişik olan Kur’an kelimeleri Allah kelamı oluşları yönüyle aynı fazilettedirler. Allah

kelamı ise sıfat-ı zâtiyedir. متكلم عليم Allahu mütekellemun, Âlimûn sıfatlarındandır. Fakat

Zakirun ve mezkurun kelimeleri vardır. Zikredilenlerin hepsi Allah kelamıdır ve sıfat-ı zâtiyye-

Page 98: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

dir. Fakat bazı zikredilenler ise hem sıfatı hem de zâtıdır. ذاكر مذكور “Allahu Ahad” Allahü

Zülcelâl zâtını böyle ilan ediyor. Böyle biliniyor. İhlas suresi gibi;

الله الصمد )1(قل هو الله أحد İşte böyle olanların iki yönden çifte saygıları vardır. Bir Allah kelamı oluşu birde içeriği yö-nünden faziletlidirler. Ama, Firavun tek yönlü sadece Allah kelamı olduğu için faziletlidir ve içeriği için bir fazilet ve saygı yoktur. Onun için Firavunda gelecek, Musa (sa)da gelecektir. Hiçbir âyet kelimesi dışarıya çıkarılamaz ve Kur’ana yeni bir kelime de sokulamaz. Kur’an dışından bir kelimeyi Kur’ana sokmaya cehd ettimi küfr-ü cühüdiye girer. Kâfir olmuş olur. Allah bizleri muhafaza etsin. Âmin...

Yine i’timad edilir bir kimse dinlemiştir ki; bu adama; namaz kılmak isteyen birisi soru-yor “Kur’an bilmiyorum ben meâl okusam olur mu?” diyor. Cevabı ise: “Fatihayı bilmiyorsan Türkçe meal oku, onu da bilemiyorsan hazır olda beklersin” diyor. Gelecek, tekbir alıp biraz hazırolda esas duruşda bekleyecek yeterlidir diyormuş...

Halbu ise Hadisi Kudside:

قسمت الصالة بيىن وبني عبدى نصفني فنصفهاىل ونصفها لعبدى ولعبدى ماسئل فاذاقال

احلمدهللا رب العاملني قال اهللا محدىن عبدى واذاقال الرمحن الرحيم قال اهللا ثىن على عبدى

ذاقال عبدى اياك نعبد واياك نستعني واذاقال مالك يوم الدين قال اهللا عز وجل جمدىن عبدى وا

. قال هذا بيىن وبني عبدىHadisi Kudsi meâli: Fatihayı kulumla kendi aramda ikiye böldüm; yarısı benim, yarısı

kulumundur. elhamdulillahir rabbil alemin hamdediyoruz errahmanirrahim senâ ediyoruz maliki yevmiddin temcid ediyoruz iyyakena’budu ve iyyakenestain sana has ibadet yaparız ve senden inâyet dileriz. Allahü Zülcelâlin inâyetine dayanarak ondan bir yardım diliyoruz. Buraya kadar namazı kılan kişi kalıbıyla (bedeniyle) ve kalbiye sağlıklı bir şekilde huzur için-deyse söylediklerinin hepisi de geçerlidir. Yok eğer kalıbı namazda görünüyor ama kalbi başka yerlerde geziyorsa, hele bilhassa namaza yakışmayan bir hale düşmüşse ve başka şeyler fikrediyorsa o zaman tabi ki Allahü Zülcelâl kişinin kalbine bakıyor bedenine değil. Bedene beşer olanlar bakar ve namaz kılıyor derler. Ancak, Allahü Zülcelâl kulun kalbine bakıyor. Çünkü kul kalbine bağlıdır.

Hadis-i Şerif:

االوان ىف اجلسد مضغة اذاصلحت صلح جلسدكله واذافسدت فسد اجلسدكله االوهى

القلب

Page 99: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Kalb bir mudgadır. Kalb salaha dönüşürse vücûd tamamen salaha dönü-şür. Fesada dönüşürse vücûd fesada uğrar. Esâsen beden kalbe bağlıdır. Allahü Zülcelâlin muamelatı kalbe yöneliktir. Kalbsiz bir âmel geçersizdir.

Onun için kul; “Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” dediğinde Al-lahü Zülcelâl ya “sadakte = doğru söyledin” ya da “kezebte = yalan söyledin” buyurur. “Ke-zebte” buyurduğunda kul kendi başına kalmış olur. “Sadakte” dediğinde ise ona hak ve yetki veriyor. Ne diyecek kul:

طالذين انعمت عليهم غري املغضوب عليهم والالضالنياهدنا الصراط املستقيم صرا“Bizi doğru yola hidayet eyle, öyle bir yol ki nimetlerinle bezediğin lütûfta bulunduklarıyın yo-lunu temenni ve taleb ederiz. “Allahü Zülcelâl “sadakte” buyurduğunda melekler de “sadakte” derler. Allahü Zülcelâl va’dedilenleri esirgemez verir.” Yahudi ve Nasaranın yolunu değil de tevhid ehlinin yolundan. Allahü Zülcelâlin lütfûna ve inâyetine yetişmiş olanların yolundan der. İşte Fatihanın yarısı benim yarısı da kulumun buyurması budur.

Bakınız bu adama ki namazı nelerden mahrum etmeye kalkışıyor? Meâl okuyacakmış. Meâl kimin kelâmıdır? Halabanın kelâmıdır. Şunun bunun kelâmıdır. Fatiha ise Allah kelâmı-dır. Fatiha ümmü’l Kitabdır. Kenzü’l Ummaldaki hadislerde; Fatihayı terâzinin bir kefesine, diğer kefeyede Fatihasız Kur’anı koy ve bunu 7 kerre tekrar koy yine de Fatihanın ayarına gelemez ve dengi olamaz. Fatiha böyle bir süredir. Ümmü’l kitab olub ne varsa anadandır. Ondan ümmü’l kitab olmuştur. Ve bundan dolayı da namaz asla Kur’ansız olamaz. Kur’ansız olarak halabanın kelamı meâl okuyarak namaz olur mu? Asla olmaz. Velevki Buhari okusa yine de olmaz. Yâni Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisini okusa dahi yine de olmaz. Kur’an okuması şarttır ve bahusus Fatihayı okuması. Kur’anın mutlaka okunması 4 mezhebin ittifakıyla farzdır. İmamı Şafi ve İmamı Malikiye göre Fatihasız namaz olamaz ve Fatihanın okunması Farzdır. İmamı Azam ve İmamı Ahmede göre ise Fatihanın okunması vacib hükmündedir. “Allahü ekber” deyip namaza girdin, Fatihayı unutarak zamma sureye geçtin ise sonunda sehv-i secde yapar. Ama vacibi bilerek terkettiği zamanda ise vaktini ge-çirmeden kıldığı namazı tekrar iâde eder.

Onun için kardeşlerim; söylenenlere bende şaşıyorum ve bir acayibliktir. İnanın ki şey-tanlar bile buna cür’et edemezler. Çünkü şeytan, Bedir Harbinde melekleri görünce:

إين أخاف الله رب العالمني (Haşr / 16)

“Ben Rabbü’l âleminden korkarım.” diyor. Bugün ise bu söylenenlere emin olun ki şeytanlar dahi cür’et edemezler. Ama nefis cür’et edebiliyor. Çünkü nefis:

أنا ربكم األعلى (Nazi’at / 24)

Firavun’un nefsi bunu diyebilmiştir. “Ben sizin âlâ olan Rabbınızım” deyip rububiyyet dava-sında bulunmuştur. Ne diyelim ki bir garib ve acayib haller dönüyor. Kur’anı da ellerine alıp hâşâ bir oyuncak âlet gibi etmişler. “Yok efendim şu ayetler şöyleymiş böyle olmalıymış” gibi şaşkınca değişik değişik şeyler söylüyorlar. Artık bu kadar feci’ haller ortadayken başörtüsü şöyle böyle demek Kur’ana yapılanlar karşısında zerre bile olmaz. Fakat, yazıklar olsun ki,

Page 100: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

önümüzde duran hal-ü-durum budur. Ele alınacak bir yönü de yoktur. Namazımızı perişan edib Kur’anı azimü’ş şanı da inkâra kalkışıyorlar. Allahü Zülcelâlin kelamı olan kitabımıza çeşitli yollarla bir şeyler katmaya eklemeye veya çıkarmaya çalışıyorlar. En azından buna girişiyorlar. İşte bundan korkulur esâsen. Zâten vakti geldiğinde günün birisinde Kur’anı azi-mü’ş şan ref’olunacaktır (kaldırılacaktır). Bir gün arşın altında Allahın kelâmı şöyle söyleye-cek: “Bana hiç ihtimam etmiyorlar, kıymet ve değer verip okumuyorlar ve hükümlerimi tanı-mıyorlar, ben artık gariban hallere düştüm” der. Allahü Zülcelâl de Onu ref’ eder. Kur’an ref’ olunur ne mushaflarda ne de kişilerin hafızalarında kalmaz. Ama bu kıyametin âlâmetlerin-den olan Dabbetü’l Arz’dan sora olacaktır. Mü’min ile kâfir ayrıldıktan sonradır.

Hülasa kardeşlerimiz, ne diyelim ki öyle bir devreye gelmişiz ki; görüyorsunuz sanki bazıları şeytannın müridleri gibi olmuşlar. Şeytanın dediklerini aynen yapıyorlar. Kimisini ke-siyorlar, biçiyorlar ve öldürüyorlar. Bilmem ki Âdemden (as) beri böylesi bir devre hiç geçmiş midir? Tarihleri, tefsirleri hep okuyoruz da bulamıyoruz. Allahü Zülcelâl bizleri saptırıp şa-şırtmalarından ve şerlerinden korusun. Bizlere muîn olsun başka diyeceğimiz yok.

Bursa’da bazı kimseler bize de sordular ki: “Bazı adamlar Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatına ihtiyaç yoktur, Şefaata gerek yoktur, Şefaat yoktur. Herkes kendi hesabıyla gidecek vs. “ diyorlar.

Buna ne dersiniz? dediler. Halbu ise, Vallahi kainât Âdem (as) den sonuna kadar Ra-sulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhtaç olacaktır. Onun şefaat ve aracılığıyladır. Yok-sa hiç bir varlığın direkt olarak Allahü Zülcelâle bir talep gücü yoktur.

İsra Suresi 79 âyetinde; “Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmuda) göndereceğini umabilirsin” Makamı Mahmud ki; her ferdin teşekkür edeceği bir makamda ve durumdadır. Öyle bir makam ki kâinat tamamen kendisine teşekkür edecektir. Çünkü kıya-met kopmuş mahşer olmuş ama hesab bir türlü görülmüyor ve herkes ızdırap içinde bekleşi-yorlar. “Bu fasıl başlasında herkes nereye gidecekse gitsin” diyorlar. Sıkıntılı bir izdiham için-dedirler. Rabbımız bizleri o gün için teshilatlı kılsın ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) hoşnutluğuna sahib olanlardan eylesin. Âmin...

Esâsen Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı böyle düşünenler, ya kıyamete inanmayıp mahşerin olmadığına inanıyorlar ve “bu dünyada ne yaparsak o yanımıza kâr ka-lır” diyorlar veya mahşeri hatırlarına hiç getirmeyen ahmaklardır. Bazıları ise geçmişteki çe-şitli sapık fırkaların tezlerini çeşitli maksatlarla canlandırmaya çalışıyorlar. Meselâ Mu’tezile Fırkası kabir azabını tanımaz. Cennete dahi vücûden değil de ruhen girilecek derler. Yine, tenasüh ehli olanlar var ki; “Ruh bir cesedden çıkar başka bir cesede girer” derler. “Ruh çık-tımı iyi ruh ise meleklere, kötü ve şerli ruh ise şeytanlara gider” diye söylerler. İşte bu gibi değişik değişik olan inançların ortak adı “Fırka-ı Dalal” dir. Karşılarında ise tek olarak “Fırka-ı Nâciye” vardır ki; ehl-i sünnet ve’l cemaat yoludur. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem), sahabelerin ve seleflerin yoludur.

Kardeşlerimiz; halihazır piyasada olan duyduğunuz, duymadığınız veya duyacağınız

daha pek çok nahoş haller vardır. Ahir zamanda ülemâyım diyenlerin ne hallere düşecekle-rini hep anlatmışımdır. Feci halleri vardır. Esâsen bunlar, Muhammedü’l Mehdi (as) nin gel-

Page 101: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mesinin yaklaştığı devrelerde ortaya çıkacak olan ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) “Deccalûn” buyurduğu kimselerdir. 30-40 kişi kadardırlar. Bize insanlar geliyorlar duyup ve gördüklerini soruyorlar ki, o konuda tasdik veya red cevabını arıyorlar. Bizim dinimiz, Ki-tabullah ve Sünnetullah olan hadislerin tekmilidir. Kur’anı Kerim ve hadisler birbirini tamam-larlar. Tek taraflı mümkün değildir. Onun için kelamullah ve sünnet esastır. “Kur’anı azimü’ş şan ve sünnetim” buyurmuştur. Kur’an-ı Kerimde okuyorsunuz:

اطيعواهللا واطيعواالرسول“Allah’a ve Resül’e itaat ediniz.”

ياايهاالذين آمنوا اطيعوااهللا والرسول“Ey inananlar Allah’a ve Resül’e itaat ediniz.” Mutlaka ve mutlaka Allah ve resülüne itaat ediniz vardır. Yine şehadet kelimesi:

اشهد ان الاله االاهللا واشهد ان حممدا رسول اهللا“Allah’dan başka ilah olmadığına Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) in Allah’ın Resülü olduğuna şehadet ederim.”

Bu kelimeyi getirmeyen müslüman mıdır? Asla. Asla... Tek olarak “Lâ ilâhe illallah” ke-limesi yetersizdir. Mutlaka “Muhammede’r resulullah” diyerek Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini de eklemiştir Allahü Zülcelâl.

ر سبيل المؤمنني نـوله ما تـ له اهلدى ويـتبع غيـ وىل ونصله ومن يشاقق الرسول من بـعد ما تـبـني جهنم وساءت مصريا

(Nisa / 115)

“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim peygambere karşı çıkar ve mü’minlerin yolundan başka bir yola giderse, Onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; O ne kötü bir yerdir.”

Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı asla terslik yapılamaz; Yine:

قل إن كنتم حتبون الله فاتبعوين حيببكم الله (Ali İmrân / 31)

“(Resulum!) de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahla-rınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir)“ ”Onlara söyle: Allah’ı seviyo-rum dedikleri takdirde bana tabi’ olun ki Allah da sizi sevsin...”

Kur’an’da da mutlaka çift olarak gelir. Allahü Zülcelâl’i tanıyorsa o zaman onun gön-derdiği Rasulünü de tanıması gerekir. Öyle ya devlet birisini bir yere elçi olarak göndermiş, gerekli bilgi ve belgeleri de yazıp çizip eline vermişse ona sahib çıkmasalar ve ona itimad etmeseler olur mu böyle iş? O zaman, o devleti tanımamış olmazlar mı? İşte günümüzde de böyle, Allahü Zülcelâl’i tanıdıklarını söyleyip O’nun elçisi olan Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerini bertaraf ve safdışı etmeye çalışıyorlar. Sanki hiç hadis yokmuş, bu iş bitmiş gibi konuşuyorlar. Televizyonlarda bunları sizlerde seyredip duyuyorsunuzdur.

Page 102: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Kardeşlerimiz; bizim gayretkeşliğimiz, bu sapuk-supuk kişilerin müslüman kardeşleri-mize zarar vermelerini engellemek için çaba sarfetmeye itti. Elbette değer verip inanılacak şeyler değiller ancak bazıları hiç umulmayacak derecede ifrat edebiliyor. Adam, çıkıp da Kur’an’dan gayrı Tevrat’ı İncil’i de tavsiye edebiliyor ve mütelâ edin diyor müslümanlara. Bu zâtı yakinen tanır idim. Edebli birisi idi. Ancak, nasıl etmişlerde bu hale düşürmüşler bilemi-yorum. Allahü Zülcelâl şerlerinden korusun. Âmin.

Bu kişiler hadislere dahi değer vermiyorlar. Kur’andan da sadece bir meâl meselesini kullanıyorlar. Bunu duyunca bu hususu anlatmak ihtiyacını duydum. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahü Zülcelâlin resülü elçisi ve aracısıdır. Kendiliğinden bir şey getirmiyor. Allah tarafından getirdiğine inanmak ve kabullenmek mecburiyetindeyiz. Yok efendim hadis-ler 200 sene sonra başlamış da çeşit çeşit şeyler. Hâşâ... Hadisi şerifler Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) fem-i şerifinden (şerefli ağzından) çıkar da hadis olurlar. Yoksa rastge-le şurdan burdan hadis olmaz. Bazı hadisler kudsî hadislerdir. Allah (cc) tarafından Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hüküm ve vakı’a bildiriliyor. O da bize aracı olarak bildiriyor. Böyle olursa Hadisi Kudsîdir. Hüküm Allahü Zülcelâlindir, Ona aittir ve Rasulullah da (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) bize aktarma ediyor. Hadis nasıl bir manaya bağlı olursa olsun, emir yada nehiy, lafız Allahü Zülcelâle, aktarma Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aittir. Diğer hadisi nebevîlerde ise; Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Cebrail (as) ‘in getir-dikleriyle birlikte ilham, Kur’anda gördüğü harika mana ve hükümlerle oluşmuştur. Yoksa hâşâ Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendisinden uyduramaz. Kur’anda olan hüküm-lere mutlaka tafsilat vermesi ve tatbikatını göstermesi lâzımdır. Bir kimse hükmü okudu diye, o hükmün tatbikatını kendiliğinden bilemez, işlemin şeklini ve tafsilatını birilerinin öğretip gös-termesi gerekir. Allahü Zülcelâlih hükümlerinin tafsilatı Cebrail (as) vasıtasıyla Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mutlaka anlatılıp gösterilmiştir.

Bu anlatış vahiy veya ilham yoluyla olmuştur. Kur’an mûcmeldir. Kısa ve nettir. Kur’anın teferruat ve tafsilatını Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerle anlatıyor genişletiyor ve tatbikatını da bizzat yaparak öğretiyor. Kur’an-ı Kerim baştan Ve’l Fecr’e ka-dar 6000 âyettir. Bundan sonrası fazlalığıdır. Fakat hadisler yüzbinlerce belki milyona varır. Elimizdeki sadece Kenzü’l Ummal 46.000 küsür hadistir. Diğerleri Sünenler, Muhkemler, Mesnedler vs...

Hülasa yüzbinlerce hadislerin hepisi de Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) hükümlerini, tergip, terhib, nehiy, emir vs. hususları tafsilatlı bir şekilde kapsamaktadır. Ama diyeceksiniz ki bu bedbaht olan adamlar “hadis beşer işidir” diyerek kısıntılı geçiştirip “önemli değildir” havası vermek istiyorlar. Bakınız Kur’an-ı Kerim’de ne buyuruyor Allahü Zülcelâl:

وما آتاكم الرسول فخذوه (Haşr / 7)

“Peygamber size ne verdiyse onu alın” “Resul sizlere ne getirdiyse onu alınız.” Kur’an ina-nanlara böyle buyuruyor. Haa, demek ki aslında Kur’ana da inanmıyor. Zirâ, Kur’ana inancı ve saygısı olsa idi bu hakikatleri böylesine rahatlıkla reddedemez inkarcı olamazdılar. Esâsen Kur’an-ı Kerim Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olmayı ve getirdiğini

Page 103: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

almayı emrediyor. Eğer Allah kelamı olarak bilip inanıyorsa bu böyledir. Resülün getirdiğini alıp kabullenmek temel inançtır.

وما نـهاكم عنه فانـتـهوا (Haşr / 7)

“Size ne yasaklandıysa ondan sakının” “Herhangi bir hükmü nehyederse bundan da ictinab ediniz, çekinip geri durunuz ve sakınınız.” Bu kelam, Allah kelamıdır. Kur’an dır bu... Rasulul-lahda (Sallallahu Aleyhi Vesellem) beşerdir diye dil uzatıyorlar. Evet beşerdir ancak, Allahü Zülcelâl Habibini tasdik edip buyuruyor ki:

إن هو إال وحي يوحى وما يـنطق عن اهلوى (Necm / 3 – 4)

“O arzusuna göre de konuşmaz o (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.” O hevâ-ü-nefsinden konuşmuyor. Söylediği vahiydir, buyuruyor. Kur’ana azıcıkta inancı var ise inkâr edip saf dışına çıkamaz. Allahü Zülcelâl ferman edip Rasülünün (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sözü için “vahiydir” buyururken ehl-i dalal ise hala beşer sözüdür diyebiliyorlar haşa. Hadisler Kur’an-ı Kerimin dışına çıkamaz. Çünkü, hadisler mücmel olan Kur’anın tafsilatlısıdır. Hadis-ler mufassalattır. Bunların yaptıkları ise kaçamak ve düzmece akıl ve mantık oyunları ve saçma sapan iddiaları ile sadece ve sadece halkı dalalete, sapıklığa veya küfre davetten başka bir şey değildir. Böyle adamların küfürden başka yönleri de yoktur. Allah muhafaza etsin. Âmin.

Diğer taraftan bir kısım kişilerde ortaya çıkıp Mehdilik davası ediyor. Yok efendim Haz-rete çıkmışmış, takdis etmişmiş vs. Esâsen günümüzde çok büyük bir acayiblikler var. Görü-yorsunuz şeytanın arkasına düşmüşler ve onun söylediklerini harfiyyen yapıyorlar. İnsanları kesip biçip öldürüyorlar. Hizbü’ş şeytan katilleri... İşte böylesi günlere gelmişiz.

Hadisi Kudsî:

التسبوا الدهر وانا الدهرHadisi Kudsî meâli: Allahü Zülcelâl “zamana sebbetmeyiniz (sövmeyiniz) Zirâ, zamanı

deveran eden benim” buyuruyor. Biz zamana ne diyelim bu olanlar zamanın hatası değilde insanların halleridir. Allahü Zülcelâl bizlere muîn olsun ele alınacak bir halimiz yoktur bu gü-nümüzde. Ondan dolayı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “beni görüpde iman edene tûba (ne mutlu) buyuruyor. Bu sözlerini bir kerre söyledikten sonra üç kerre “Ancak, beni görmeden iman edipte tâbi’ olanlara tûba, tûba, tûba!..” buyurmuştur. Bir başka devrede ise 7 kerre tekrarlıyor. Ahir zaman gerçekten çok tehlikelidir. Hakikaten öyle bir devredeyiz ki Fırka-ı Dalle çok yaygın bir haldedir. Bunların toplamı 72 fırkadır. Gerekse idi hepsini sıralar-dım ancak en beterleri olan Kaderiyye ve Merciyyeyi anlattık.

Bir gün Aleyhisselâtü ve’s selâm yere düz bir çizgi çiziyor sonra sağına ve soluna çizgi-ler çiziyor. Ortadaki çizgi için:

...وأن هذا صراطي مستقيما فاتبعوه وال تـتبعوا السبل فـتـفرق بكم عن سبيله (En’âm / 153)

“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”

Page 104: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Bu benim hak yolumdur, dosdoğrudur” buyuruyor. “Fırka-i Nâciye olan bu yolumdan sapmayınız ve ona tâbi olunuz, bunun sağ ve solundaki yollara sapacak olursanız o yolların herbirinin başında şeytanları vardır.” buyuruyor Mübârek. Yolundan çıkanın kurtuluşu asla olamaz artık. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisini kabüllendikten sonra “beşer işidir vs.” diyenlerin inancının bir değeri ve kıymeti var mıdır? Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) getirdiği söylediğine ve yaptıklarına i’tibar etmiyorlarsa demek ki asıl gâyeleri Ra-sulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saf dışı etmektir. Başka bir yolu gözükmüyor söyledik-lerine bakılınca. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Ben risâletle geldim bana ve getir-diğime sahib olun” buyuruyor ve bu ise Kur’anla sabit ve Kur’an emridir.

وما آتاكم الرسول فخذوه وما نـهاكم عنه فانـتـهوا (Haşr / 7)

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.” Nehyettiklerinden de ictinab ediniz. Başka te’villere kalkışmak yok, beşer sözüymüş yok,

şu devreymiş bu devreymiş yok. Bunlar yanlış ve sapık yollardır. Kardeşlerimiz; biliyorsunuz ki “Fırka-i Nâciye” adlı eserimizde bunları epeyce anlatmı-

şız. Fakat, en tehlikeli olanları Kaderiyye ve Merciyye fırkalarıdır. Şunu da söyleyeyim ki nasıl Hariciyye günah-ı Kebâiri işleyenin hüküm veriyorlarsa bu günümüzde de bazı soytarı ve softalarda Türkiyemize karşı sanki “imansızmış” gibi söylemektedirler. Bazıları softalık yapmakta ama kendilerine faizi helâl etmek için şu yolu kullanıyorlar: Güya Türkiye devleti mürted (dinden çıkmış) durumda sanki darü’l harb ülkesiymiş Türkiye. Darü’l Harb’i anlamak için; vaktiyle olanlardan misâl vermez isek anlaşılmaz. Biliyorsunuz Bulgaristanda yaşayan Türklere neler yaptılar ve dinleri ile alakalı hiçbir hükmü uygulatmadılar. Ordan oraya sürüp mallarına el koydular. Minâreye çıkıp ezân okuyanı öldürdüler. Câmilerde cemaatı kurşuna dizdiler. Canları malları ve ırzları ve dinleri taarruza uğradı. İşte Darü’l harb olan ülke böyle-sidir. Nasıl ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde olan Müseylemetü’l Kezzab çıktıda “Lâ ilâhe illallah” dan sonra Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ismi yerine “Müseyleme Rasulullah” deyip irtidad etti. Darü’l harb oldu. Esvedü’l anzil gibi kimselerde itidad edip mürted oldular. Dinden çıktılar ve İslamla mücâdeleye girdiler. Hepisi de “Lâ ilâhe illallah” diyorlardı da resülü değiştiriyorlardı. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ismi yerine kendi isimlerini koyuyorlardı. İrtidad ehli olmalarına rağmen “Lâ ilâhe illallah” demeye devam ediyorlar. Ama resül olarak kendilerini ilân edip Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) risâletini kabullenmediklerinden dolayı kâfirden de beter olan mürted durumuna düşüp dinden çıkıyorlar. Tevhidi de terketseler başka bir ilah bulmuş olacaklar ki o zaman müşrik olurlar.

Onun için böyle düşünüpte Türkiye bir darü’l harb ülkesidir dedikleri takdirde ne yapar-larsa kendilerince câiz oluyor. Hatta “Bankalara fazlasıyla para yatırıpta fazlasıyla faiz alalım, alalım da iflas etsinler ki bizde bu baş belâsı devletten kurtulalım.” diyebiliyorlar. Bazıları da Türkiye devletini Müseylemetü’l Kezzab yerine koyup ona karşı harb ilan etmek istiyorlar. Evet o zaman o mürtedlere karşı harb ilân edildi. Hatta, Esvedü’l Anzil öldürüldüğünde Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hastalık devresinde idi. Onu öldürüp te dönenler Rasulul-laha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yetişemediler. Arkasından da Hz. Sıddık (ra) Müseyleme-

Page 105: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

tü’l Kezzab’a darü’l harb ilân etti ve onu halletti. İşte darü’l harb bu misilli hallerde olur. Din-den döndürme olursa darü’l harb olur.

Esâsen Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tanımadıklarından dolayı bunları bu şekilde söyleyebiliyorlar. Peki, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve Hz. Sıddık (ra) darü’l harb ilan ettikten sonra savaşa gidenlere ne tavsiye ve emir veriyorlar. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurup emrediyor ki: “İrtidad eden, dinden çıkan bir beldeye ya sabah namazı ya da yatsı namazı devresinde gizlice görünmeden girin ve dinleyin ezan doğ-ruca okunuyor mu? Eğer ezân okunuyor ise demek ki o beldede İslam namazı kılınıyor ve:

اشهد ان الاله االاهللا واشهد ان حممدا رسول اهللا“Eşhedû enlâ ilahe illallah ve eşhedû enne Muhammede’r resulullah” diyorlarsa oradan sa-vaş yapmadan ayrılın ve orası darü’l harb değildir” buyuruyor. Ama Bulgaristanda bir kimseyi minârede vurdular. Ezânı okutmuyor, namazı kıldırmıyorlarsa kesinlikle darü’l harb ülkesidir. Şu anda Türkiye’ye nasıl “darü’l harb ülkesi” derler hayret ediyorum. Be insafsız vicdansız adamlar müslüman olan kendi kardeşlerinize bu denli buğz edip bu hallere düşürmeye ne hakkınız var? Demek ki imkân bulsalar neler yapacaklar bu millete. Hâni bir zamanlar İslâm olmayan bir beldeye sığınıp Almanların hükmü altında şeytanın halifesi olan bir adam hilafet ilân etti ve Türkiye’yi tarûmâr edeceğini iddia etti ya. Türkiyede mevcûd olan hiçbir şeye de-ğer ve kıymet vermiyordu. Böylesine şaşkın ve ahmak olanların teşvikiyle arbedeye kalkış-mayıp mantıklı olmak her müslüman için gerekmektedir. Zâten böyle adamlar oldukça azgın olup söze başladılar mı: Tekfir ve tel’in gırla gidiyor, sayıp döküyorlar. Ne âyet ne hadis ne akıl mantık ve ne de vicdan tanıyorlar. Halbu ise; söyleyip anlatmışım duymuşsunuzdur, bir kimse müslüman olan bir kardeşine karşı küfür ve lânet kelimelerini kullandı mı ağzından çıkar çıkmaz söylediği kimseye gider. Türkiyede falan kimseye mi lânet etti ve kâfirdir dedi hemen o kimseye bu kelimeler gider eğer o kimse bu sözlere layık ise yapışır o kimsede ka-lır. O kimse gerçekten kâfir ise onda kalır ve mel’undur. Sözü hakikaten o kişiye uygun ise onda kalır. Ancak söylenen kimse o kelimelere lâyık değil şehadet ehli bir müslüman ise o kelimeler geri dönerler ve söyleyene yapışır kalırlar ve söylenen kişi kendi kendine lâ’net etmiş ve küfrüne karar vermiş olur. İslam kuralları olan ilâhi bir nizamdır. Böylesine ulu orta kelimeler kullanmak çok ama çok tehlikelidir. Ne çâreki dinden haberleri yok. “Eşhedû enlâ ilahe illallah ve eşhedû enne Muhammede’r resulullah” diyen kimsenin küfrüne tekfirine asla kalkışıp o kimseye kâfirdir diye iftira etmeyiniz. Allahü Zülcelâle şükürler olsun ülkemiz o duruma düşmemiştir. Bu tahrik ve tahrişler ise fayda değil aksine zarar getiriyor. Karşısında olanda müslüman kardeşidir.

Bakınız etrafınıza nasıl yaşarsa yaşasınlar ancak; “Eşhedû enlâ ilahe illallah ve eşhedû enne Muhammede’r resulullah” demeyecek şahsiyet hemen hemen yok gibidir. Fasıktır, fa-cirdir ama müslümandır. Eğer şehadet getirmiyorsa zâten ale’l küfre olup kâfirdir. Belâsını Allah verir ve oda ona yeter. Allahla başbaşadır. Her kâfir olanda hemen öldürülecek diye bir şeyde yoktur.

“Cihad, cihad!..” deyip durdukları ise; Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ilk başta dini meydana getirirken haliyle halk bu yeni dini hemen fehmedip anlayıp da koşup girelim de demiyorlardı. Tabi ki eski inançlar var direniyorlardı. Bu nasıl şeydir diye düşünü-yorlar ve bir türlü hafsalalarına sığdıramıyorlardı. İsa (as) ile Rasulullah (Sallallahu Aleyhi

Page 106: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Vesellem) arasında bir nebi gelmemiştir. İslam dininin tahakkuk ve temerküz (merkezleşme) etmesi bir temele oturması elbette şart idi. Elbette Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) görevi gereği dinini oturtması ve yayması mecburi ve Allahü Zülcelâlin emri di. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 23 senelik risâlet devresi kendi keyfine göre gevşeklik içinde de olamazdı. Haliyle davetini yapacaktı. Dâveti kabul eden edecek ve etmeyene emir gereği cebir kullanıp zorlanacaktı. Çünkü halk doğruyu bilemiyor ve cehalet içinde yaşıyordu. Ne

var ki: الدين بدى غريبا وسيعودكمابدأ “İslam dini garib gelmiştir ve sonunda da garib haline

düşecektir.” Elbette o zamanki insanların bilmedikleri duymadıkları şeyler söyleniyordu. Ya-rar mıdır, zarar mıdır anlayamıyorlar ve bu yüzden İslam dinini garib görüyorlardı. Halbuki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) vaktide uzunca değildi. Onun için kendisine cihad emri verilmiştir. Çünkü İslam dininin temelini atacak ve üzerine İslam dinini inşa edecektir. İşte cihad budur.

Onun için; küfür diyarına sığınıp kendi devletini ve milletini karşısına alıp uydurma fet-valar verip hükümler çıkarıp halkı tahrik ve tahrişleri gereksiz ve dinende mesnedsizdir. Zâten onların gâye ve emelleri, ellerine geçirseler de keşke bir güzelce yiyip içseler... Aşırı dünya hırsları bunu emrediyor.

Page 107: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

7. BÖLÜM

Kur’an hafızları ve Kur’an Kursları Kur’an, dilenci âleti değildir

Dünya sevgisi felakettir Zelzele ve neticesi

Zelzelede mü’min ve kâfir Merhametli olmak

Ehl-i kıble tekfir olunamaz Nasılsanız, öyle idâre edilirsiniz

Halk ve melikleri Zülûm haramdır

Page 108: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz: Günümüz inanın ki çok kritik ve hiç istikrar yoktur. Bir gün birşeyler duyup buna karşı

ne demeli diye düşünürken ertesi gün daha beter birşeyler ortaya çıkıyor. İnsan bu günde neden bahsedip ne söyleyeceğini bilemiyor ve şaşırıyor. Böyle bir devredeyiz. İnkîlâb devresi ve durmadan, yevmiye değişik değişik şeyler oluyor. Hiç duyulmadık hayalden bile geçme-yen şeylerle karşı karşıya kalıyoruz. Nitekim Alehisselâtü ve’s selâm da bu günümüz hakkın-da ahir zamanda “sadece şerrin çoğalacağını hayrın ise mütemâdiyen azalmakta olacağını” haber verip buyurmuştur. İşte böylesi bir devrede yaşıyoruz. Artık hangisinden bahsedip, hangisinden mevzu’ açacağız bilemiyorum. İnan ki öylesine her taraf çökmüş durumda ki... Tarikat hususundan mı bahsedelim? Yok efendim falanın sarığına, cübbesine, şununa bu-nuna mest-ü-hayran oluşlarından mı bahsedelim? İlim kisvesine bürünüp halkı sapıklığa ça-ğıranlarımı anlatalım? Kur’an okuyucularının hallerinden mi söz edelim? Zengin bir halde, fakir olan bir halde, bilmem ki ne diyelim... Allahü Zülcelâl dileriz ki, bizleri salah etsin, muîn olsun, tevfikiyle refik etsin ve hüsn-ü hatimine nasib ve müyesser etsin. Âmin...

اللهم اصلح امة سيدنا حممد اللهم فرج عن امة سيدنا حممد اللهم ارحم امة سيدنا حممد رمحة عامة

“Allah’ım ümmet-i Muhammedi islah et, kurtuluş ve zafer ver, umumuna rahmet eyle.” Âmin... Burada Allahü Zülcelâlin en sevdiği şey:

اللهم ارحم امة حممد رمحة عامة“Allah’ım ümmet-i Muhammed’in hepisine rahmet et” Âmin...

Kardeşlerimiz; Ben 1923 yılından beri yaşamaktayım. Buna benzer fitneler memleketim

Siirt ve civarında da yaşandı. Esâsen Şeyh Said hadisesini ortaya çıkaranlarda halkı tama-men tiksindirdiler. O kadar büyük bir felâkete sebeb oldular ki, o kadar olsun. Bu kimselerin fitnesi karşısında da sertlik başladı. Tabiki mutlaka olacak, çünkü fitne çıktı mı böyle olur. Neticesi öyle oldu ki, Kur’anın bile okutulması yasaklandı. Tedrisat vs. durduruldu. Buna se-beb olan aslında devletten önce fitneyi çıkaranlar oldu. Onların zararlarını millet çekti. Çünkü devlet böyle yapmasa bu fitne zâten önlenemeyecekti. Ben o devrede gece gündüz deme-den çok değerli ve âmâ olan hafız bir zâttan 1929 yılında hafızlığı tamamladım. Ve elime asla bir cüz ya da Kur’an-ı Kerim almadım. Hafıza olarak hıfzettim. O zaman Kur’an okunup hafız olunması hususunda halk arasında birbirine destekçi olmak vardı. Devlet tarafından bir baskın olursa Kur’an okutulan evin komşu eve açılan bir sır kapısı olurdu ve talebeler oradan derhal kaçırılırlardı. Herkesin gelip gidenden malûmatları olurdu. Herkes gözcü gibi idi hafız-lar için. Bütün bu zorluk ve zorlamalara rağmen pek çok hafız yetişmiştir o devrede. Pek çok hafız yetişti amma hiçbir ferdimiz Kur’an-ı Kerimi bugünkü gibi asla dilenci âleti yapmadık. Nasıl ki birisi oğlunu lisede vs. okutup külfetini bizzat kendisi çekiyor ve kimseden birşey di-lenmiyorsa o zaman bizleride sadece ailemiz Kur’an okutur ve yükümüzü çekerlerdi. Biliyo-ruz ki bugün okulların külfeti çoktur. Geçmiş devrelerde bir çocuk ilk okula girdimi bir masraf yapılır o kimsenin kaç çocuğu varsa birbirlerine kitaptır, elbisedir ne varsa aktarma yaparlar-dı. Ama şimdi ise gerçekten çocuk okutmak zora vardı ve büyük külfettir. Buna rağmen siz

Page 109: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

hiç duydunuz mu ki; “Benim oğlum falan okulda okuyor buna yardımcı olun” diyen birini. Böy-le biri var mı? Bu mümkünde değildir. Peki, neden Kur’an dilenci âleti yapılıp da köşe bucak Kur’an talabeleri bahane edilip dilencilik yapıyorlar. Bu çocukların babaları aileleri birer elif ba alamıyor mu? Bizler müslüman olarak buna nasıl katlanıp Allahü Zülcelâlin kelamına karşı böyle davrananları tasvib edebiliyoruz? İyice bir düşünün. Allahü Zülcelâlin kelâmı dilenci âleti midir? Öylemi yakışıyor?. Halbu ise Kur’an okumanın ve okutmanın fazla bir masrafı da yoktur. Sadece bir elifba ve bir de mushaf başka bir şeyde yok. Biz memleketimizde 400 ha-fız vardık ve hiç bir zaman bir Kur’an öğretenin halka çıkıpta “bir şeyler verin” diye bir sözleri asla duyulmamıştır. Kur’an kursuna para verecekse, çocukların babası ve ailesi verir. Kim ki okuyorsa onun külfeti babasına aittir. Evet cüz başına bir şeyler Allah Lillah için verilirdi. Bu ise; “hoca efendi kendisini bu işe bağlamış devamlı çocuklara Kur’an okutuyor, işine gücüne gidemiyor” diye verilirdi. Tabi ki benim çocuğum Kur’an okuyor ve bir cüz bitirmişse hiç ol-mazsa elimden gelen kadar hocasına ikram etmez miyim? Ederim elbette. Esâsen gönül rızası ile verilir. Hoca devamlı çocuklarla meşgul diye veriliyor. Yoksa şundan bundan isteme dilenme ve toplama şeklinde Kur’an dilenci âleti edilmemiştir asla...

Başımıza gelenlerin sebeplerinden biriside Kur’anı dilenci âleti haline getirmemizdir. Tarikat olsun, Kur’an kursları olsun, ilim öğretmeler olsun dünyaya âlet edildiler. Allahü Zül-celâl hiç bir zaman böylesine razı olmaz. Rasulullahda (Sallallahu Aleyhi Vesellem) asla hoşnud kalmaz ve razı olmaz bu hallerden. Allahü Zülcelâl kendi kelamının dilenci âleti edil-mesine razı olmaz. Tarikat dediğinizde de böyle hallere düşürdüler ki milleti tiksinme duru-muna getirdiler. Haşa oyuncak haline getirdiler. Hal bu ise, tarikat Allahü Zülcelâlden Rasu-lullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Ondan Hz. Ebu Bekiri Sıddık (ra) yoluyla veya İmam-ı Ali (kv) yoluyla gelen tarikat-ı âliyyelerdir. Siz hiç duydunuzmu ki “Hz. Sıddık (ra) veya İmam-ı Ali (kv) bir kimseye en ufak bile olsa bir külfet verip kendi çıkarlarına koşturmuşlar” diye. Her zaman verici olmuşlarda asla alıcı olmamışlardır. Gerçekten tarikat hevesleri var ise tarikatın hakikatini bilmeleri ve fiilen işletmeleri şarttır. Böyle tarikatı da dilenci âleti yapıp da milleti soymalarına; Allahü Zülcelâlde, Rasulullahda (Sallallahu Aleyhi Vesellem), Hz. Ebu Bekir’i Sıddıkta (ra) İmam-ı Ali’de (kv) asla razı olmazlar ve bağışlamazlar esâsen. Kesinlikle bunla-rın soytarılıklarını hoş görmezler. Öteden beri nerdeyse 1400 küsur senedir maalesef bu hal cereyan etmekte ve gittikçe de dilenci âleti olarak görüp; şirketler, arbedeler, debdebeler ve çeşit çeşit yarışma içindedirler. Allah muhafaza etsin ki dini dünya için nasıl kullanabiliyorlar? Allahdan korkmadan halkı din adına soyuyorlar ve sömürüyorlar. Halbu ise Allahü Zülcelâlin hiç sevmediği şey dünyadır. Dünya denaetten (alçaklık) gelen bir şeydir. Gerçekten tarikat ehli iseler İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubatında sık sık ortaya koyduğu hadisde Aley-hisselâtü ve’s selâm:

حب الدنيا رأس كل خطيئة“Hataların başı dünyayı sevmektir.” Peki bu nasıl tarikatçılıktır ki dünyayı çok çok seveceksin ve dünyayı sevmekte hataların başı olacak!.. Allah yolunda yürüyen bir kimseye yakışır mı bu? Veya Kur’an okuyucularının Allah kelamını dilenci âleti yapmaları yakışır mı? Bunu dü-şünün bir kerre. İşte acayibimize giden hallerden bazıları. Artık herşey yerinden çıkarılmış ve yönünden saptırılmıştır. Herkes kendi menfaat ve çıkarı yönünün arkasında koşmaktadır. Bakınız bir Kur’an kursu ve tarikat meselesi piyasada hali hazır ne hallere düşürülmüş, valla-

Page 110: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

hi insan üzülüyor. Kur’an okutmak güzeldir, Tarikatta güzeldir. Takdir ve takdis edilecek me-selelerdir. Fakat öyle hale getirdiler ki âdeta, resmen dilencilik ve başka bir şey yok. Derdleri davaları; halkı nasıl soyacaklar kendi fikirlerini nasıl kabullendiripde teşvik edecekler şeklin-de. Artık karşı karşıya yarışma durumundalar ki, hangisi daha fazla arbedeci diye. Köşkler, saraylar, şirketler yarışmasındalar. Güya hepsine de sorsan sadece kendileri hayır yolunda olan kişiler olup hayrınızı onlara vermenizi mutlaka isterler. Hayr ve hayratın faziletini anlatır dururlar. Halbuki hayrat Allahü Zülcelâlin rızasını ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) takdirini celbedecek meseleler iken dünyalarını ahiretlerine tercih ettiklerinden dolayı bu hallere düşdüler. Dünyayı tercih edenlerin akibetleri er veya geç mutlaka ve mutlaka budur. Artık Allahü Zülcelâl Gayyurdur (gayretli, peşini bırakmayan) kelamının bu hale getirilmesine asla razı olmaz. Esâsen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dahi sünneti seniyyesine, ilmine, hadislerine, mu’tad edindiği tasavvuf yoluna yapılan bu yolsuzluklara asla razı gel-mez ve hoşnûd olmaz. Allah korusun. Hz. Sıddık (ra) nasıl razi gelsin bu yapılanlara ki, bu yolda kaç defa tüm malını fedâ etmiş ve hepsini vermiştir, İslâm uğruna. Hangisini anlatalım bilemiyorum doğrusu. Bunlar nasıl müslümanlar ki, kendilerine veren kimseleri peşin peşin cennetlere eletirken vermeyenleri de hemence cehenneme sokuyorlar. İnsanların başlarına bir musibet gelse deprem vs. gibi hemen “bizim yolumuzda olmadığınızdan geldi başınıza bunlar” diyorlar. Biliyorsunuz piyasada şu anda bunlar dönüp durmaktadır. Bu şekillerde söy-lenmektedir. Unuttukları bir şey var ki; Allahü Zülcelâl bu dünyada azab etmekte aceleci de-ğildir. Bu dünya ise azab yeri değildir. Halbuki; Rabbü’l İzze Celle Celâlihu ve teâlâ, kaza ve kaderi daha hiçbir nesne yok iken var etmiştir. İlahî kaza ve kader plân proje ve bütçesini ezelde halletmiştir. Allahü Zülcelâl, kaza, kader, irade ve meişetini ilk olarak yazmıştır bir kerre. Bunun hiçbir zerresi ne değişir ne de bir şey olur. Meğere, Rabbımız dilerse o bilir. Kaza ve kader dediğimiz Levh-i Ezelîde mevcûddur. Levh-i Ezelîden Levh-i Mahfuza intikâl eden bir meseledir. Fırka-ı Nâciye isimli eserimizde anlatmışızdır. Bundan dolayı oraya mü-racaat ediniz ve fazlaca malümât alınız. Elbette Allahü Zülcelâl hâşâ beşer gibi günlük gün-lük düşünecekte plân proje ve bütçe yapacak değildir. Allahü Zülcelâl vaktiyle ezel devresin-de neler yazıldı ise ne ileri ne geri bu tamâmen Allahü Zülcelâlin takdirâtıdır. Kendisinin bizzâtihi bilgisi dahilindedir. İlmi ve mâlûmâtı içindedir. Hiçbir zerre onun irâdesi dışında ha-reket edemez, durdurdu ise de kimse hareket ettiremez, hareket ettirdi ise kimse durdura-maz, bu böyle bilinsin bir kerre. Rabbü’l Erbab olan Rabbü’l Âlemin Celle Celâlihu subhane-hu teâlâ dilediğini yürütür. Esâsen herhangi bir nesne kendisini engelleyebiliyorsa durdurabi-liyorsa o zaman rububiyyetinde noksanlık olur hâşâ. Bunu böyle düşünmek lâzımdır. Bu olanların hepiside Allahü Zülcelâlin kader ve mukadderatıdır ve bunun dışında da hiç bir şey yaşanamaz ve yapılamaz.

Nitekim duyuyorsunuz bazı kimseler, kaderin şer kısmını şeytana bağlarlar ki i’tikadda en tehlikelisi de budur. Şeytanın bu gibi vakı’aları işletecek veya durduracak bir gücü ve hali asla yoktur. Şer olsa dahi işletemez ve durduramaz. Kaza ve kader mutlak manada Allahü Zülcelâlin taht-ı tasarrufundadır. Tabi ki yaratmış olduğu mahlukatları mutlaka iki bölümdür:

فريق ىف اجلنة وفريق ىف السعري“Bir fırka cennette bir fırka ise cehennemdedir (sairdedir).” Bunda ise değişecek bir şeyde yoktur. Onun için hocayım diye ortaya çıkan birisi nasıl oluyorda insanlara: “Şöyle yaptınız,

Page 111: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

böyle oldunuz da şunlara uğradınız” deyip arbede yapabiliyor! Hâşâ. İlmi kısır insanlar bilmi-yor ki müslümanlar için burası azab değilde imtihan yeridir. Mühlet yeridir. Bu kimseler ger-çekten ilim sahibi olsalar idi bir âyet ve hadise dayanarak konuşurlardı da kendi akıl, mantık ve tasavvurlarından uydurmazlardı. Bakınız zelzele için Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ne buyuruyor:

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا تعالىعليه وسلم : ان اهللا تعاىل يقول انا ارجف االرض بعبادى ىف خري فيواىف فمن قبضته فيها من املؤمنني كانت له رمحة وكانت أجاهلم الىت كتبت عليهم ومن قبضته

كانت أجاهلم الىت كتبت عليهممن الكفار كانت عذاباهلم و Hadis meâli: Allahü Zülcelâl zelzele hususunda malûmat vermiş ki zelzele kendi tasar-

rufundadır ve kendisinin bilgisi tahtında olduğunu ilan etmiştir. Peki, zelzele anında oradaki insanların durumları nedir? Yukarıdaki hadisi şerife göre zelzeleye ma’ruz kalan kimselerin mü’min olanları bu zelzeleden bir takım zararlara uğrayacak veya ölmüş olacaklarsa olanlar kendileri için tamamen bir rahmettir. Zira Allahü Zülcelâl buyuruyor ki: “O mü’min kimselerin hayrı var ki hayrını ifâ etmiş oluyorum” Ne demek bu? O kimsenin giderilecek hataları, pürüz-leri vardır veya varacağı yüksek dereceler vardır. Olanlar mü’min için azab değilde temizle-me veya yüceltme yönündendir. Bir mü’minin başına gelenler; “İlletin ve zilletin” hastalıktır, zillettir, sıkıntıdır vs. olsun hepsi de bir temizleme ve yücelmeye karşılıktır. Allahü Zülcelâl başlarına gelenlerle mü’minleri temizlemiş oluyor. Onlar için hem rahmettir hemde hayrları ifâ edilmiş olmaktadır. Hayrları nedir? Allahü Zülcelâl kendilerine bir ikrâm edecekse bu yolla ifâ edilmiş olmaktadır. Ama hataları giderilip temizlenecek, ama manevî dereceleri yükselecek-tir. Zelzelede mü’minin hali budur.

Kafir kısmına gelince; zelzele kafir üzerine hem azabdır hemde ecelleridir. Esâsen ezel âleminde belirlenmiş olan ecellerinde de bir kısıntılık yapılmışda değildir. Hiç kimse mahrum olmuş da değildir. Allahü Zülcelâlin işlemiş olduğu haktır. Hâşâ zülûmde değildir. Çünkü Ha-disi Kudsîde öyle buyuruyor:

اىن حرمت الظلم على نفسى وجعلت بينكم حراما فال تظاملون“Zülmü kendime kendi nefsime haram kıldım. Kendi aranızda da asla zülûm yapmayınız.” Sanıyorlar ki öyle afatlar geldiğinde Allahü Zülcelâl azab ediyor hâşâ. Sanki elinden kaçacak-larda ele geçirmişken bir güzel azab edip yapacağını yapıyormuş gibi sanmaları ancak câhil-liklerindendir. Mü’minlere bu ünyada azab yoktur mühlet vardır ve azab öbür âlemdedir. Bu-rası imtihan diyârıdır. Bu dünyada bu gibi afatlar mü’minleri öbür âleme geçmeden burada temizlemek içindir. Hataları yok ise daha yüce mevki ve mertebelere yükselmesi içindir. Ha-taları var ise onlara keffâre olup hayrını ifâdır. Kaza ve kader dahilinde mü’minin başına ge-lenler; ecellerinin takdiri, hayrlarının ifâsı, hatalarını temizlenmesi ve derecelerini yücelmesi için olanlardandır.

Bir afat geldi ise orada mü’minde kafirde olabilir. Kafirlere bir azabdır. Kafirler için mü-kafaat bu dünyadadır. Ahiretleri için ise küfürden ötesi yok ki. Onun için buradaki gördükleri görecekleridir. Kâfir için ahirette hasene olamaz. Zelzelede azab görür ahirettede azaba gi-

Page 112: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

derler ve cehennemi boylarlar. Onlar için rahmet değilde azabdır. Ama ecelleriyledir. Ecelle-rinde bir değişiklik olmamıştır. Ecelleriyle ölmüşlerdir.

Hülasa kardeşlerimiz; bu zelzele meselesi fi’l hakika şudur; Allahü Zülcelâl zelzele vs. gibi bir şeyi murad ederse Ruhu’l Akdes’e emreder aracı olarak Oda İsrafil’e (as) başvurup vakı’anın yapılmasını Allahü Zülcelâl’in kararını bildirir. İsrafilde (as) Levh-i Mahfuz’a bakar ve orada yazılmış olduğunu görür. İsrafil (as) ise; zelzele vs. helâk ve âfâtlar emr ve vasıta-sıyla gerçekleşen Cebrail’e (as) emreder. Antakyada falan olanlar hep Cebrail’in (as) sayha-sıdır.

…يا حسرة على العباد إن كانت إال صيحة واحدة فإذا هم خامدون (Yasin / 29 – 30)

“Onları helâk eden korkunç sesten başka bir şey değildi. Birden bire sönüverdiler. Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeye görsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.”

Lût (as) devresinde Lût kavmi yerle berâber kaldırılıp alt-üst edilmiştir. Yâni bir kabı ters kapatır gibi. Bu işlemler Cebrail (as) ile âlâkalıdır. Mikail (as); hayrat, berakat yağmur vb. şeylerle âlâkalıdır. Çünkü kendisi sahidir (cömert, eli açık). Çok ağlar ve çok lâtif bir kimsedir.

Şidded kısmı ise Cebrail (as) ile âlâkalıdır. Ezrail (as) ruhların kabzı ile âlâkalıdır. İsrafil (as) sur’un me’murudur onun hakimiyeti üzerindedir. Kendi aralarındaki mertebelerden dolayı Allahü Zülcelâlden Ruh’ul Akdes (as) aracılığıyla emir İsrafil’e (as) gelir, O ise Levhü’l Mah-fuza nazar eder ve işlenmesi gerekenlerin meydana geldiğini görür ve işin sahibi kimse ona emreder. Cebrail (as) dir, Mikail (as) dir veya Ezrail (as) dir. Hangisi ile ilgili ise ona emri bildi-rir.

Bu işler başı boş rastgeleye değildir esâsen nizâmlıdır, intizamlıdır. Hiçbir zerre Allahü Zülcelâlin ilmi dışında değildir. Hiçbir işte hâşâ habersiz yapılamaz... Onun için zelzele me-selesinde mü’minlerin hayr ve faydası vardır. Allahü Zülcelâl onların hayrat ve berakatlarını artırsın. Böyle hallerde mü’minlere hayr-ü-bereket ve rahmet vardır. Mü’minde eceliyle ölür, kâfirde eceliyle ölür, ancak onlar için azabdır.

Bu incelikleri bilip düşündüğümüz zaman şu gılzat sahibi câhil kişilerin hoca adı altın-da, müslümanların çocukları zelzelede kaderleri gereği ölünce çıkıpta “İyi ki öldüler, eğer büyüseler idi ale’l küfre gidip kâfir olurlardı” diyebiliyor. Velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l azim!... Be adam sen kim oluyorsun bu müslüman çocuklarına peşinen peşinen “ale’l küfre” giderlerdi diyebiliyorsun. Küfre götürüyorsun. Be insafsız adam, burası bir islam diyarı ve bunlarda müslüman kardeşlerimiz ve çocukları. Hemen alıpda kafirliğe nasıl eletebiliyorsun. Bu kadarda gılzat olmaz ki. Esâsen “Siz merhametli olun ki Allah da size merhamet etsin.”

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Hadisi Şerifinde; يرحممن مل يرحم مل : “Kim ki mer-

hameti kullanmıyorsa Allah tarafından kendisine merhamet edilmez.” Bu böyledir ve asla gılzatlı, sertlik ve kabalığı sevmez Allahü Zülcelâl. Kullarına karşı yumuşak, şefkâtli ve merhâmetli bir şekilde idâre edenlere karşı, kendiside onlara bundan daha fevkâledesi ile karşılık verir... Rahmet deryası olan Aleyhisselâtü ve’s selâm böyle gılzat kullandı mı? Daima “Ümmetim, Ümmetim” derdi ve böylece gitti.

Page 113: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Bu gılzat ehli olanların bir görüntüsü daha var ve kendileri de açıkça söylüyorlar cami-leri ve cemaatları çok olsunda daha çok kaset vs. satsınlar para toplayıp halkı soysunlar.

Halbuysa Aleyhisselâtü ve’s selâm: من مل يرحم مل يرحم : “Bir kimse merhametli değilse Al-

lahdan da kendisi için merhamet beklemesin” buyuruyor.

Başka bir hadisin de ise; ارمحوا من ىف االرض يرمحكم من ىف السماء :”Yeryüzündeki

Allahın mahlukatına merhâmetli olun ki gökteki olan meleklerde size karşı merhametli olsun-lar” buyuruyor. Onun için Ebu Hasane’l Şâzeli buyuruyor ki: Allahü Zülcelâl nebilerini kulları-nın üzerine çoban olarak göndereceği zaman göndermeden önce yeryüzünde mutlaka ço-banlık yaptırır. Tüm resüllerinin bu şiârları vardır. Çobanlık imtihan ve sansüründen geçmiş-lerdir. Hatta Hz. Musa (as) davar güderdi de bir gün, bir keçi sürüden ayrılıp kaçmaya baş-lamış. Musa (as) ardına düşmüş koşmuş yorulmuş da; “Seni bir tutarsam şöyle yapacağım, böyle edeceğim” diye söylerken ne zaman ki keçi kabzasına düşdü ise bu sefer ona “Müba-rek, kendini de bu hâle getirdin, beni de bu hâle getirdin” diyerek keçinin terlerini silip hoş davranır. Gerçektende öyle söylediği gibi davara nahoş bir şeyler yapsa idi demek ki “nebi-liğe elverişli değil” demek olurdu. Allahü Zülcelâl kullarına merhametsiz olan kişiyi gönderir mi? Onun için Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘a dahi sordular ki: “Ya Rasu-lullah çobanlığı bütün nebiler yaptığına göre sende yaptın mı?” “Evet, bende yaptım, Devele-re çobanlık yaptım da az bir şeyler vermekle yetinirlerdi” buyuruyor. Hatta Ebu Hasani’l Şâzeli buyuruyor ki: Resüller ve Nebiler tamamen rahmetten var olmuşlardır. Rahmetin ken-disi ise Cenab-ı Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) var olmuştur. Çünkü:

وما أرسلناك إال رمحة للعالمني (Enbiya / 107)

“Seni sadece âleme rahmet olarak gönderdik” Onun içinde bir makamda, olanların; devlet başkanı, reis, hoca, Şeyh vs. mutlaka merhametli olması tercihlidir.

Hadis-i Şerif:

والذى نفسى بيده لتدخلن اجلنة كلكم االمن أىب قيل يارسول اهللا ومن يأىب ان يدخل اجلنة قال من اطاعىن دخل اجلنة ومن عصاىن فقد أىب

Hadis meâli: Cenabi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yeminle buyuruyor ki, nef-sim yed’i kudretinde (kudret elinde) olan Allah hakkı için hepiniz cennete gireceksiniz “İlla Ebâ” Ancak direnenler hariç. Yâni reddedenler müstesnâdırlar. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) soruyorlar: “Nedir bu ebâ ya Rasulullah?” “Kimler ki cennete girmeyecek olanlar, reddedecek olanlar?” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Bana itaat ederse cennete girecek, fakat itaat etmezde isyan ederse, reddedip direnirse cennete giremez, cennetin dı-şındadır.” Tabarani’nin rivâyetinde “ateşe girer” buyuruyor. İbn-i Hibban ise ebâ da kalıyor.

Seyyid-i Şerif diyor ki; Bir çok kimselerin hataları vardır fakat affı mümkündür. İblise Al-lahü Zülcelâlin secde emri olunca doğrudan doğruya tutmamak değilde redd=ebâ kelimesi olunca o zaman hiç bir hayır görememiş ve azaba müstehak olmuştur. “İblis hariç hepsi sec-de ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.” (Bakara / 34)

Page 114: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

وان عملوا الكبائر . وصلوا خلف كل قال صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: التكفروا اهل ملتكم امام وصلوا على كل ميت وجاهدوا مع كل امري

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; Milletinizden yâni ayni kıbleye sahib olduklarınızdan müslüman kimselerin asla tekfirine kalkışmayınız. Velev ki günah-ı kebâir işlemiş olsa dahi. Fısk-ü-fücûrundan dolayı herhangi bir imamın arkasındada namaz kılmamazlık yapmayınız. Herhangi bir cenaze ile karşılaşırsanız cenaze namazını da kılacaksınız. Efendim, ben bu kimseyi hiç görmedim, tanımam, şöyle olmadı, böyle olmadı demeyiniz, cenâzesini kılınız. Değilmi ki İslâm diyârındadır ve kendisindende bilinen bir küfrü sadır olmamıştır. Onun için ayni dinden olan kimseyi tekfir çok tehlikelidir. Şimdi piyasadaki şu dangalak olan kişilere bakınız ki, hemen konuştukları ya kefere, ya lâ’net veya mel’un demektir. Başka da bir şey bilmiyorlar işleri güçleri bu. Halbuysa bu şeytan işidir. Yâni; bir mü’min, millete böyle tekfir kelimesini asla kullanmaz.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem); عان املؤمن ليس بااللعان والبا لت “Mü’min kim-

seye lanet ve ta’n etmez” buyuruyor. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Eğer mü’min sıfatı kendi üzerinde mevcûd ise kimseye asla lâ’net etmez. Böylesi küfür kelimeleriy-le töhmet ve iftiraya girişmez esâsen” buyuruyor. Onun için Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tenbih ediyor ki: sakın kendi milletinizden birisini tekfire kalkışmayınız. Bir imam önünüze geçince de “ben bunun arkasında namaz kılmam bu kişinin fıskı fücûru var-dır” demeyiniz. Herhangi bir cenaze ile karşı karşıya gelince de cenaze namazını kılınız. Ehl-i sünnet ve’l cemaatın hükmü ve kararı budur. Çünkü rastgeleye kimsenin küfrüne karar veri-lemez esâsen. Suudilerin yaptığı gibi namaz kılmayanın doğrudan doğruya küfrüne, mürted-liğine karar vermek diye bir şey de yoktur. Türkiye ehl-i sünnet ve’l cemaatın âkidesine tamâmen uygundur. Onun için Türkiyede namaz kılmayanın küfrüne ve katline cevaz da yok-tur. Namaz kılmıyorsa fasık olur o kadar. Namazı reddedip inkâr etmediği müddetçe kılmadı-ğı zaman Allahü Zülcelâlin emrine uymadığından dolayı fasık olur ama kâfir olmaz. Yâni “ebâ” kısmından olmadıkça, iblisin “ebâ” dediği gibi “namaz yoktur” deyip asla hükmünü ta-nımazsa ve farziyettini kabul etmezse o zaman küfrüne karar verilir. Yoksa işlemediğinden dolayı küfrüne karar verilmez. Ve ölmüş olsa üzerine mutlaka cenâze namazı kılınır. İmam olanlarda; haliyle tabi ki beşerdirler ve bazı fısk-ü-fücûr halleri var ise “bunun arkasında na-maz kılmayız” diyemezsiniz. Çünkü, ehl-i sünnet ve’l cemaatın kararı böyledir. Burada iş, zahiriye mezhebi gibi her görülen hadisin zahirine bakıpta karar vermek de değildir. Zahiriy-ye, Teymiyeciler ve benzerleri böyledir.

Hadis-i Şerif:

التكفروا احدا من اهل القبلة بذنب وان عمل الكبائر وصلومع كل امام وجاهدوا مع كل امريHadis meâli: Asla kıble ehli olan herhangi bir kimsenin küfrüne, tekfirine kalkışmayınız.

Kıble ehline asla. Kıbleyi tanımayan Yahudi Nasrani vs. başka. Ehli Kıble olupta:

الاله االاهللا حممد رسول اهللا

Page 115: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

diyen bir kimse velevki en büyük hataları işlemiş dahi olsalar herhangi bir imamınız, emiriniz reis-i cumhurunuz cihada kalkacak olursa “Ben bununla cihada girmem, bunun fısk-ü-fücûru var, şöyledir, böyledir” demeyiniz ve cihada giriniz. Ben şahsen vaktiyle bazı kimselerden bizzâtihi “bu devlete askerlik yapılmaz veya bu devletin arkasında cihada çıkılmaz” diye çok çok dinledim. 1970 lerden beri bu haller mevcuddur esâsen. Herhangi bir emirin beraberinde cihada gideceksiniz ve gitmem diye de şer’an bir şey yoktur. Sadece kıble ehli olması yeterli şarttır. Kıble ehli imama uyulur, kıble ehlinin cenazesi kılınır ve kıble ehli emirin arkasında cihada katılınır. Bu devlete, bu millete ve bu memlekete askerlik de yapılır. Hiçbir muhalefet-te yapılamaz esâsen. Ancak ve ancak irtidad eder, İslam dinini reddeder ve mürted olursa bunlar asla yapılmaz. Museylemetü’l Kezzabın yaptığı gibi “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” yerine “Muhammede’r resulullah” demiyor da “Museylemetü’l Rasulullah” diyor ve mürted oluyor. İşte böyle birşeyler söylediklerini görürseniz o zaman küfrüne kararınız doğru olur ve söylediklerinizi yapabilirsiniz.

Aziz kardeşlerimiz; çok nadirattan olan Ebu Bekiri Tartuşî’nin Nesayihi’l Mülûk adlı ese-

ri antika bir kitabdır. Melikler, devletin başları, baştutarları ve maiyetlerine nasihatlarla dolu-dur ve çok kıymetlidir. Fars, Rum ve İslam devletlerinden ibret verici hadiseler anlatılır. Tabi ki hiçbir şey tek taraflı olmaz. Devletin başındakilerden şikayet etmek yeterli değil ki. Bir dev-let kendiliğinden durup dururken zalim olmaz ki maiyetinde olanların amelleri ef’al durumları da buna sebeb olur.

كما تكون يوىل عليكم“Nasılsanız idarecilerinizde öyle olur.” Birbirine irtibatlıdır. Mübârek öyle buyuruyor. Bu hadisi halk arasında duyardım da bulamamıştım ve sonunda elde ettim ki; siz nasıl iseniz başınız-dakiler de ayni sizin ahlakınızda olan emirlerinizdir. Yani muadilinizdirler. Halkın durumu ne ise başlarına da benzerleri gelir. Allahü Zülcelâl kimseye zulmetmez. Hata her ikisinde de vardır. Hiç bahane aramayınız. Siz nasılsanız idarecileriniz de öyledir. İkinci bir hadisinde

arkasına çok düştüm ve buldum. Diyor ki: اعمالكم عماركم “Âmelleriniz amirlerinizdir.” Âmel-

leriniz başınızdaki kişileri getirir. Âmellerinizin durumu ne ise ayni tezi ve hükmü uygulayan amirleriniz olur. Evet herkes kendisini hatasız görüyor. Ne var ki Allahü Zülcelâl, zülûm de-ğilde adaleti tecelli ettiriyor. Zülmü kendi arasında hoş gören bir toplumun idârecileri adil olur mu? Olsa olsa onlar gibi zâlim olur. Ebu Bekiri Tartuşî Hazretleri diyor ki “Bu hadisleri araştırırken acaba Kur’anda benzeri âyet-ler var mıdır diye şu âyet-i celileyi buluncaya kadar aradım:

وكذلك نـويل بـعض الظالمني بـعضا مبا كانوا يكسبون (En’âm / 129)

“İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zâlimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız.”

“Zâlim kimselerin başlarına Allah zâlim kimseleri getirir ki kendi kisblerindendir.” Kendi-leri zülum yapıyorlarsa başlarına da bir zâlim gelir. Kendileri âdil kimselerse başlarına da âdil kimseler gelir. Şimdi hali hazır kendi durumumuzu halk olarak bir düşünelim bakalım. Bakınız

Page 116: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

devletin maiyetindeki kişiler kendi devletinin daima aleyhinde bulunuyor. Daima devletin ek-siklerini görüp kendi hallerine bakmıyorlar. “Devleti eksik ve layık olmayanlar yönetiyor” deyip kendi devletini yıkmaya çalışıyorlar. Arbedeci ve fitnecilerin tezlerini kullanıyorlar. Ve kendile-rini sütten çıkmış ak kaşık gibi sanıyorlar.

Daha mühim olanı şöyle buyuruyor Ebu Bekiri Tartuşî:

وكان يقال ما انكرت من زمانك فامنا افسده عليك عملك“Sizin yaşadığınız devrenizde nahoşluklar görürseniz hiçte bu böyle mi olur şu şöyle mi ol-malı demeyiniz kimseye bahâne bulmayınız ki; sizi ifsada eleten amellerinizdir.” Bahane aramaya sebeb yoktur ve sebeb sizin amellerinizdir. Abdu’l Melik İbn-i Mervan etrafındakilere nasihat ediyor halkı uyarıp “şöyle olun böyle olun” diyor. Onlar da karşılık olarak diyorlar ki: “Hz. Ebu Bekiri ve Hz. Ömer’i unuttun mu? Onların durumlarını şöyle bir hatırla da hiç ol-mazsa muamelâtın bu yönden olsun. Onların şefûk, atûf ve âdil olan işlemlerini sende de görmek istiyoruz” dediler. O zaman onlara: “Çok güzel konuşuyorsunuz fakat Ebu Bekir’in Ömer’in devrelerindeki cemaatın durumu ile sizin durumunuz nasıl, onların devresindeki hal-kın hallerine uymaya hiç hevesiniz var mı ve onların ahlakını maletmeye niyetiniz var mı acaba? Esâsen size bu şekilde muamele eden aslında kendi ef’âl, âmel ve hallerinizdir” di-yor. Gerçekten halk adil de başlarındaki zâlim veya halk zâlimde başlarındaki âdil olması diye birşey yoktur. Çünkü âyet-i Celile açıkça:

بعضا مبا كانوا يكسبونوكذالك نوىل بعض الظاملنيÂmelleri nisbetine göre başlarına birisi gelir. Halkta zülüm varsa başlarına da bir zalim gelir mutlaka...

Ben-i İsrail kavmi nebilerinden şöyle istediler ki: “Rabbımız Allah göktedir, biz kulları ise burada yerdeyiz. Biz kendi halimizin ne olduğunu, yararda mı, zararda mı olduğumuzu nasıl öğrenebileceğiz bir emmâresi ve bir işâreti var mıdır bizim anlayacağımız şekilde acaba?” diye sordular. Onlar Allah’ı gökte ve uzakta sanıyorlar. O zaman ki nebisine Alla-hü Zülcelâl bir mâlumât veriyor:

واوحىاهللا تعاىل اىل بعض انبيائهم اذااستعملت عليكم خياركم فقد رضيت عنكم واذااستعملت عليكم شراركم فقد سخطت عليكم

Nebisine buyuruyorki; Onlara söyle ki; başlarına en hayırlı olanları geldi ise bilsinler ki ben onlardan razıyım. Yok eğer en şerlileri başlarına gelmiş ise o zaman müstehak oldukları hak ettikleri gazabımın eseridir.

Onun için hepimiz bilelim ki hiçte şunda bunda ve birbirimizde hata aramaya bâhane ve sebeb yoktur. Toplumun çoğunluğunun âmelleri sonucudur. Allahü Zülcelâlin kaza ve mu-kadderatıdır. Başlarına gelen ve gidenleri kendileri gelip gidiyorlar mı sanıyorlar? Bunların hepside Allahü Zülcelâlin tasarrufu altındadır. İyi kimseler iseler başlarına da iyi kimseler gelir. İyi kimseler değiller ise zülûmleri nisbetinde göre zâlimler gelir ve hak ettiklerine uğra-mış olurlar. Bunlar ise adaletin esasıdır. Başkasına bahane bulmadan oturup da bir düşüne-lim hepimiz: İ’tikadlarımızın ve fiiliyatlarımızın durumu nedir? Ekseriyeti teşkil eden hal nasıl-dır? Esâsen Allahü Zülcelâlin bu hususdaki muamelâtı mutlaka adaletin tahakkuk etmesidir.

Page 117: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hz. İmam-ı Aliye (kv) kendi devresinde ûkelâ bir kimse diyor ki: “Ya imam, ya Ali, ne-den Ebu Bekir ve Ömer devreleri o kadar güzel ve adaletli idi? Halbuysa o zaman mal melâl daha az durumda idi ve yokluk vardı. Şimdi ise Osman ve senin devrende daha genişlik ve bolluk olmasına rağmen neden o şekilde itaatlık yoktur, nahoşluk çoktur. Neden bu hallere getirildi ki her taraf fitneye başladılar? Neden acaba? Sebebi nedir?” deyince Mübârek İmam-ı Ali (kv); “esâsen senin anlattığın Ebu Bekir ve Ömer devrelerinde onların mâiyetide (beraberinde) olan kişiler ben ve Osman gibi şahsiyetlerdik. Fakat, şimdi ise mâiyetimizde senin gibi şahsiyetler olunca hal böyle dönüştü” buyuruyor. Öyle ya kendisi gibi Hz. Osman (ra) gibi şahsiyetler mâiyette olması lâzım, ama yok ki. Onun için, fesad ve acâiblikler toplu-mun ekseriyetinin amelleri sebebiyledir.

Malik İbn-i Dinar şöyle buyuruyor:

يقول اهللا تعاىل اىن انااهللا ملك امللوك قلوب امللوك بيدى فمن اطاعىن جعلتهم عليه رمحة ومن تهم عليه نقمة فالتشغلوا انفسكم بسب امللوك ولكن توبواالىاهللا تعاىل اعطفهم عصاىن جعل

عليكمAllahü Zülcelâl uluhiyyetini ve tüm mülüklerini kendisinin tasarrufu altında olduğunu ilân eder. Demekki meliklerin ellerinde bir şey yoktur. Eğer siz Allahü Zülcelâle itaatkâr olur yolunda ve dininde olursanız meliklerin kalbleri de mâiyetine şefkat ve merhamete meyleder ve adalet üzerine yürürler. Yok eğer doğrudan doğruya Allahü Zülcelâle isyankâr olursanız meliklerini-zin kalbleri de size karşı şiddetli, zülûmlü sert ve sizi üzen halde olur. Allahü Zülcelâl: “Sakı-nın ki, nefsinize uyup onlar için beddua etmeyiniz. Esâsen tasarruf benimdir. Siz doğrudan doğruya bana karşı tevbe ve istiğfar edin ki kalblerini size karşı atûf ve şefûk ve merhametli hâle getireyim.” Allahü Zülcelâl güzelce ta’lim edip öğretiyor. Bu gibi halleri sadece beşeriyet işi sanmayın. Biliniz ki Allahü Zülcelâl Melikü’l Mülktür dilediğini yapar. Beşer meliklerin elin-de aslında birşey yoktur. Neticede bir beşerdir.

Başka bir haberde şöyle buyuruyor:

لوبكم بسب امللوك واشغلوا قلوبكم بذكرى فاىن اعطيكم اياكمالتشغلوا ق“Mülüklere sabbedip sövmenin, küfretmenin nahoş kelimeler kullanmanın hiçbir gerekçesi yoktur. Eğer zâlimlikleri ve nahoş halleri varsa kalblerinizi bununla meşgul etmeyiniz. Kalble-rinizi benim zikrimle meşgul edip onları bana havale edin ki ben onları haklarım. Ama salah-ları ama ne gerekiyorsa o yolla.” Unutmayınız ki melikte olsalar Allahü Zülcelâlin tasarrufu altındadırlar. Ona havale edin o ne yapacağını bilir. Hâşâ zülümde etmez olsa olsa adaleti tecelli ettirir.

Hatta bazen şöyle buyuruyor: Mazlumlar zâlimlere beddua eder. Allahü Zülcelâlde şöy-le buyurur. Sen mazlumum diyerekten zâlime beddua ediyorsun ama seninde zülmûn hiç yok mudur? Senin bedduanı kabul edersem seninde zülmettiğin mazlumların beddualarını da kabul ederim. Onun için beddua yerine afüvkâr olun daha iyidir. Çünkü sende temiz değil-sin. Zülûm yapmayan kimse yok ki; insana olsun, hayvana olsun, çok meseleler var.

Page 118: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İnanınız ki Allahü Zülcelâl şeytana sebbetmeyi (sövmeyi) dahi hoş görmüyor ve şeyta-na sebbetmeyip ona muhalefet yapınız ki onu o zaman kahredersiniz. Şeytana sebbeder veya lânet ederseniz, lanetlenmiş birisine yapmış olursunuz ki, o buna zâten alışıktır esâsen. “Ona lânet, lânet...) bir yarar getirmez ama ona muhalefet onu kahreder sizi ise onun şerrin-den kurtarır. Onun için kalbi Allahü Zülcelâl zikriyle meşgul edip böylelerini ona havale etmek en iyisidir. Her zerre onun takdirine bağlıdır. Durursa da hareket ettirirsede onun takdiridir. Rabbımızı iyice tanımak lâzım. İnsanların kendi başlarına bir tasarrufları yoktur. Kendilerinde tasarruf imkanı vardır sanmak yanlışlıktır ve şaşkınlıktır.

Fudayl İbn-i Iyaz şöyle buyuruyor: “Vallahi elime büyükçe bir beytü’l mal verseler bu-

nun hepsini fakir fukaraya bahusus evliya ve sülehayı toplarda hepsinin gönüllerini eder ye-dirir içirir ihtiyaçlarını görürdüm de kendilerinden; Meliklerin kalblerinin salaha ve adalete dönüşmesini, dünya ve ahiretlerinin ma’mur olmaları için dua etmelerini isterdim. Çünkü me-likler iyi oldukları takdirde mâiyetleride düzgün olurlar. Zira birbirine bağlıdır; melikler ve idare ettikleri... Melikler; adaletli, atuf, şefuk ve merhametli olurlarsa, mâiyeti de böyledir muhak-

kak.” İşte bu: اركماعمالكم عم “Âmirlerinizin hal ve durumları âmellerinizin neticesidir.” Âme-

limiz ne ise idâre edenlerimizde buna karşılık olarak ayni haldedir. Yoksa zülûm olur ki bunu Allahü Zülcelâle atfetmek veya uygun görmek sakattır.

Allahü Zülcelâl buyuruyor ki:

اىن حرمت الظلم على نفسى وجعلت بينكم حراما فال تظاملون“Ben nefsime zülmû haram kıldım aranızda da asla zülûm yapmayınız.” Çünkü zülûm zülûmattır hiçbir hayır getirmez.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: من عان ظاملا على ظلمه صلت اهللا عليهHadis meâli: Kim ki bir zâlime yardımcı olursa, Allah o zâlimi o kimsenin üzerine musal-

lat kılar. Allahü Zülcelâl cümlemizi zâlimlerden ve zülûmlerinden korusun. Âmin... Bakınız şu piyasada olan zülûmlere hayatımız boyunca görmedik. Hani müşrikler kendi

devrelerinde kabirler açarlarda kendi çocuklarını diri diri gömerlerdi ya... Bu devremizde de bunları görüp izliyoruz. Allahü Zülcelâl bizleri bunların şerlerinden korusun ve;

الحول والقوة االبااهللا العلى العظيمsırrıyla muhafaza etsin. Zirâ; ال حول عن املعصية االبعصمة اهللا “bir masiyete düşmemek için

Allahü Zülcelâlin koruması ve ismeti şarttır.” Bu taat işlemek içinde Onun inâyet ve yardımı şarttır. Cümlemizi ale’l hakka müyesser ve muvaffak eylesin. Âmin.

اللهم وفقنا ملافيه اخلري والرضاء امني يا معني اليك سبحانك اللهم وحبمدك اشهد ان ال اله االانت وحدك الشريك لك استغفرك واتوب

Page 119: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

8. BÖLÜM

Cennet’e girecek fırkalar “Herc-ü – Merc” hadisi

Rasulullah’ın risâletini tasdik şartı “Ahirzamanda fitne” hadisi

Gerçek âlim Mü’minin katli

Yurd dışında yaşayıp, yurdumuza saldıranlar Mısır’daki talebelerin

Suudi’lerin dine ve bize bakışları Hariciyye – Mutezile inancı

Türkiye, ehl-i sünnet ve’l cemaattır

Page 120: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz; Allahü Zülcelâle şükürler olsun ki; bizleri Ümmet-i Muhammed olarak geçen 70 ümme-

tin sonucusu kılmıştır. Bizden önce 69 ümmet geçmiş biz ise 70 inci ve son ümmetiz. Allaha şükürler olsun ki yarın cennete girecek olan 120 saflık ümmetlerin 80 safı sadece Ümmet-i Muhammed olacaktır. 70 ümmetten cennete girebilecek olanların tümü 120 saflıktır. 69 üm-met 40 saflık iken biz 1 ümmet iken 80 saf bize aittir. Âdem (as)’den bu yana 69 ümmet an-cak 40 saf iken sadece biz 80 saf oluruz.

Bu meyânda da Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Sizden evvel Yahudiler 71 fırkaya ayrılmışlar 1 fırkası cennetlik 70 fırkası cehennemliktir. İsevî olan Nasara kısmı ise 72 fırkaya ayrılmışlar 1 fırkası cennetlik 71 fırkası cehennimliktir. Benim ümmetime gelince 73 fırkaya ayrılacaktır. 1 fırkası cennetlik olup o fırka “Fırka-i Nâciye”dir. Diğer 72 fırkası dalalde olup cehennemliktir.” Şunu belirtelim ki, Yahudi ve Hristiyanların ce-henneme girecek olanları bir daha çıkamazlar ve ebedî orada kalırlar. Onların devresinde gelen nebilere bağlanıp peygamberlerine inanıp kitablarının (bozulmamış) hükümlerini yerine getiren 1 fırkalarınında cennet hakları vardır. Çünkü o zaman, o nebilere ve resüllere aittir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetinden ise 80 saflık cennet ehli vardır. Bunlar ise Fırka-i Nâciye olup cennete girecek olanlardır. 72 fırkası ise ehl-i cehennemdir. Cehen-neme girerler ancak temelli cehennemde kalacak olanlardan değillerdir. Çünkü, Fırka-i Nâci-ye dışında kalan 72 fırka mensubları i’tikad bozuklukları nisbetine göre dalalete düşüp yol-dan sapabildikleri gibi temelli küfrede girebilirler. İ’tikadî küfür sebebiyle mutlaka cehenneme girerler. Sadece hataları sebebiyle cehenneme girmezler. Ne kadar hata ve günah işlerse işlesin küfrün dışında Allahü Zülcelâl afüvkârdır ve Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı ile kurtarır. Ancak küfür pürüzü olanlar cennete asla re’sen (direkt – doğ-rudan) giremezler. Bir kerre cehennem bu küfür pürüzlerini yakar ve temizlerde ondan sonra cennete girebilirler. Bundan dolayı milletin dilinde durmadan dolaşıp duran tekfir ve tel’in ke-limeleri çok; ama çok yanlıştır. Allahü Zülcelâl cümlemize şuûr versin ve islah etsin. Âmin. Birbirimize karşı tekfir ve tel’in kelimeleri kullanıp sadece kendimizi ale’l hak sanması cidden gaflettir. Halbu ise hakikat olan Allahü Zülcelâl ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurduklarıdır.

Âyet-i Celilesinde:

ا المؤمنون إخوة فأصلحوا بـني أخويكم واتـقوا الله لعلكم تـرمحون إمن (Hucurat / 10)

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşleriniz arasını düzeltin ve Allahdan korkun ki esirgenesiniz.” Allahü Zülcelâl mü’minlerin kardeş olduklarını aralarında fesad değilde islahı emredip ilân ediyor. Enfal Süresinde de vardır. Allahdan korkun ki Allahın rahmetine nail ola-sınız. Bir kerre hased, fesad vs. kesinlikle çok tehlikelidir. Rabbımıza şükürler olsun ki bizden önceki 69 ümmetin cennete girecek olanlarının iki katı cennete girecek bir ümmetiz. Bu ni-met-i azimeyi iyi bilmek, anlamak ve ona göre yaşamak lâzımdır. Ne var ki, önümüzdeki sa-dece bir kitabda fitne ile alakalı 1000 den fazla hadis mevcuddur. Bende sizlere Allahü Zül-celâlin izni ve inâyetiyle sizin anlayacağınız şekilde bu nefis hadislerden bazılarını serded-meye çalışacağım inşaallahü teâlâ...

Page 121: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

هلرج قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: ان بني يدى الساعة اهلرج قالوا يارسول اهللا وماا قال القتل

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm “âhir zamanda ümmetim o hale gelirler ki herc-ü-merc olur. Soruyorlar: Ya Rasulullah herc nedir? Katl-ü-kıtaldir.

ماهوقتل الكفار ولكن قتل االمة بعضها بعضاfakat, sanmayın ki katl-ü-kıtal küffarla olur. Ümmetim kendi kendilerine birbirlerine musallat olurlar. Birbirlerini öldürürler. Maalesef katl-ü-kıtal ve herc-ü-merc ümmetimin arasında ta-

mamen yaygınlaşır. Hatta ki حىت ان الرجل يلقاه اخاه فيقتله özkardeşler iken karşı kar-

şıya geldiklerinde birisi diğer kendi kardeşini öldürebilir. Neden acaba? Esâsen o gün için milletin aklı tamamen başlarından hemen hemen alınmış gibidir. Yani fitne peşine düşdükleri ve fitnenin ise her tarafa hatta damarlarındaki kana dahi işlemiş olduğu için akılları fazlaca bir yarar getirmiyor. Ondan dolayı kardeşi bile karşısına gelse derhal öldürüyor.”

وليسوعلى شيئ Esâsen bunlar kendi kendilerini birşeyler sanıyorlar. Oysa asla yarar ve

hayrları yoktur ve zarardan başka ellerine de hiçbirşey geçmez. Ne Allaha (cc) ne Rasululla-ha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nede ümmetine hiçbir yarar getiren halleri de yoktur. Boş konuşup fitne peşinde koşarlar. Ama kendilerine sorarsanız çok zarûri ve lâzımdırlar. Cihad diye birşeyler tutturup mesnedsiz ve vicdansızca fitne çıkarır ve fitne ile yaşar giderler. Şu günümüzde hepimiz görüyoruz duyuyoruz ve izliyoruz ki Almanyadaki karases ve benzerle-rinin hal ve durumları ortadadır. Hepiside İslam dışı davaların sahibleri olmalarına rağmen sadece kendilerini ale’l hak tanıyıp kendi milletine, dinine, devletine ve öz vatanına karşı, kafir diyarına sığınıp güyâ cihad ilan ediyorlar. Onun içinde Aleyhisselâtü ve’s selâm hadisi-

nin sonunda وليسوعلى شيئ esâsen hiçbir yarar yönleri yoktur buyuruyor. Aslında bunlar

hebâistirler. Hadisi İmam-ı Ahmed ve Müslim, Eba Musa el Eşâriden (ra) rivâyet etmişlerdir. Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا عليه وسلم: يتقارب الزمان ويقبض العلم ويلقى الشح ويظهر اجلهل وتظهر الفنت ويكثر اهلرج قيل ومااهلرج يارسول اهللا قال القتل كان يتكلم مع اهللا كفافاHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: Zaman

birbirine iyice yaklaşmış gibi çabuk çabuk geçer, cömerdlik değilde cimrilik yaygınlaşır. İlim kısırlaşıp kaybolurken cehâlet alır başını gider. Tabi ki ilmin yokluğunda onun yerini cehâlet doldururda insanlar ne yapıp ne ettiklerini, hangi mesnede dayanıpda bu işleri ettiklerini an-lamayacak şuûrsuz bir hale gelirler. Bundan dolayı da fitneler zâhir olup ortaya ardı ardına çıkar ve yayıldıkça yayılır yangın gibi. Soruyorlar ki “Herc nedir Ya Rasulullah?” “Kıtaldır” buyuruyor. Birbirlerini elef telef ederler. Hadisi; Buhari, Muslim, İmam-ı Ahmed ve Ebu Davud Ebu Hüreyre (ra) den rivâyet etmişlerdir.

Page 122: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Kardeşlerim; başlangıçta söylemiş olduğumuz “1 ümmet 80 saf 69 ümmet ise 40 saftır”ı biraz açıklayalım. Bakınız, Âdem (as) başlangıçtır. Ne zamanki iki evlad arasında ayrıcalık başladı. Âdem (as) devresi 1000 sene, ondan Nuh’a (as) kadar 1000 sene geçmiştir. Bu arada Adem (as) ve İdris (as) e gelen suhufla (sahifeler) ve benzerleriyle yetindiler. Bazı kimseler hatta Suudiler bile fetvalarında ilk resul Nuh (as) dir diye söyleyip Âdemi (as) resul saymazlar. İbn-i Kesir’inde belirttiği gibi Âdem (as) hem nebi hemde resuldur. Cenabı Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Âdem hem nebi hem resuldu ve Allahdan vahiyler alı-yordu” buyuruyor. Dünyanın başlangıcından Nuh’a (as) kadar 2000 sene geçmiştir. Nuh (as) ise bir kavme mahsusen ilk olarak resul ve elçi olarak gönderilmiştir. Hz. Nuh (as) 2000 sene halkı irşad etti. Çektiği çilelerin haddi hududu yoktur. Hergün ve mütemadiyyen döverlerdi. O ise bıkmadan Allahü Zülcelâlin emrini yerine getirmeye çalışıyordu. Bizden evvelki ümmetleri nebileri irşad eder ikaz edip uyarır duyarlarsa ve uyarlarsa ne âlâ yoksa sonları helâk olmak idi. Önceki resul ve nebiler için çıkıpta cihad etmek yoktu. Uyarırlardı halk uydularsa uydular, uymadılarsa sonları helâk olmaktı. Nuh kavmide uymadılar sonları tufan olup gitti. Aleyhis-selâtü ve’s selâm öyle buyuruyor. Nuh ailesi esâsen bir baba, bir ana, 3 evlad, 3 gelinden ibaret 8 kişi idiler. Kendi âile efradı dışından 72 kişi daha olup gemide 80 kişilerdi. 1000 sene çalıştı da sadece 72 kişiyi kendisine mal edebildi mübârek. Onun için 69 ümmete 40 safı az görüpte acayibinize gitmesin. Zâten Nuh (as) dan sonra halk tufanla helâk olup gitmiştir. Sonra tekrar devran edip İbrahim (as) gelince kâbeyi yeni baştan inşa’ etmiştir. Çünkü tufan her tarafı yıkmıştı. İbrahimden (as) sonra Semûd kavmi olsun, Âd kavmi olsun hepsinin sis-temi aynı idi. Bizimki gibi değildi. Musa (as) İsa (as) da dahi böyledir. Uydularsa uydular yok-sa helâk oldular. Fakat diyeceksiniz ki Yahudi ve Hristiyanlar öteden beri gelişmekteler ve el’an şu kadarda fazlalıkları vardır? Evet, Hz. Musa (as) hakikaten Allahın kelimidir. Ancak Yahudilik Allahü Zülcelâlin vahdaniyyetini inkâr edib ona evlad ittihaz ettiler ve ne zaman ki “Üzeyir ibnu’llah” dedikleri andan itibâren hiçte cennet yüzü görmezler. Şu anda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde yaşadıkları içinde eskisi gibi helâkda olmazlar.

اليـهود عزيـر ابن الله وقالت النصارى المسيح ابن الله وقالت (Tevbe / 30)

“Yahudiler, Uzeyr Allahın oğludur dediler. Hristiyanlarda, Mesih (İsa) Allahın oğludur” dedi-ler. Yahudilerin Allahü Zülcelâle çocuk isnadında bulunuşları; Kur’an-ı Kerimde Bakara /116, Nisa /50, Maide /18, Tevbe /30, Meryem /88-92 âyetlerinde de bildirilmiştir. Hristiyanlarında dünyada şu anda yaygın bir durumları vardır. Onlarda yukarıdaki bazı âyetlerde bildirildiği gibi ne zaman ki “İsa Allahın oğludur” dediler O andan itibaren cennet yüzü görmezler. Yay-gın oluşları fayda vermez. Haşa ve kellâ böylesi bir Allah tanıdıktan sonra, karısı varmış oğlu varmış diye inandıktan sonra cennet yüzü göremezler.

Şu zamanımızda da bazı şaşkınlar vardır ki hala “Lâ ilâhe illallah” diyenler cennetliktir, diye israr ediyorlar. Resul olarak ister Musa (as) ister İsa (as) isterse Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) desin onlara göre farketmiyormuş. Çok yanlıştır ve küfrede girerler. Musa (as) devresinde yaşayanlar “Uzeyr Allahın oğludur” demeden “Lâ ilahe illallah Musa kelimul-lah” deyip Musa (as) ya gelen hükümlere uysalardı cennetlik olurlardı. İsa (as) gelince ise tüm insanlık ona uyup “İsa Allahın oğludur” demeden “Lâ ilahe illallah İsa ruhullah” deyip onun getirdiği hükümlere tâbi olsalardı elbette cennetliktiler. Bu şartlarda

Page 123: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

الاله االاهللا عيسى روح اهللا الاله االاهللا موسى كليم اهللاdemeleri hak olurdu.

Fakat Cenabı Rasulullah gelince teşrif edince onlar ve hükümleri nesholunmuş ortadan kaldırılmış Rasulullahın devresi ve getirdiği dinin hükümleri geçerli olmuştur. Rasulullah dev-resinde yaşayan tüm insanların;

الاله االاهللا حممد رسول اهللاdemeleri ve ona tabi olmaları şarttır. Onun devresinde yaşarken Musa Kelimullah veya İsa Ruhullah demelerinin Allah katında bir geçerliliği yoktur. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) teşrifiyle nesholonmuş ve geçersizdirler. Biliyorsunuz Tevrat ve İncil çok önceden tahrif edilmiş, bozulmuş, aslından eser kalmamış, katkılar yapılmış, çıkarmalar olmuştur. Halden hale sokmuşlar; hele bilhassa İncili... Allahü Zülcelâle şükürler olsun ki Ümmet-i Mu-hammed bindörtyüz küsur senedir yürümektedir. Milyarlarca kimse de;

الاله االاهللا حممد رسول اهللاdemektedirler. Onun için 80 saflık olmaya hakkımız vardır esâsen. Zirâ, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâleti umumîdir. Yani rasullerin rasulüdür. Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) devresinde diğer nebiler gelmiş olsalardı dahi ona tabi’ olurlardı. Nebâiyyet makamında olurlardı. Ama kendi devrelerinde ise onların kendi istiklâlleri olmuş-tur.

Allahü Zülcelâl Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için:

...وما أرسلناك إال كافة للناس بشريا ونذيرا (Sebe’ / 28)

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler”

...إنا أرسلناك باحلق بشريا ونذيرا (Fatır / 24)

“Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur”

“Biz seni insanların tümüne mücdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Yani risâleti umumidir ve insanların kâffesidir. Bir kavme ve bir beldeye değil de kâinatadır. Onun için İsa (as) teşrif edeceğinde

الاله االاهللا حممد رسول اهللاdiyecektir. “İsa Ruhullah” demez de, diyemezde. Rasullerin rasülü olan Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) ümmeti geniştir. Yeter ki bu ni’meti azimenin kıymetini bilelim de böyle şaşkın şaşkın birbirimizi elef telef eder hallere düşmeyelim. Allahü Zülcelâl bizlere şuûr ver-sin. İslah etsin Âmin...

Page 124: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا عليه وسلم: ستكون بعدى اثرة وامور تنكرو�ا قالو يارسول اهللا فماتأمرنا قال تؤدون احلق الذى عليكم وتسألون اهللا الذى لكم

Hadis meâli: Buhari, Müslim ve İmam-ı Ahmedin Abdullah İbn-i Mes’uddan (ra) rivayet ettikleri hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm: Benden sonra başlarınıza öyle kimseler gelirler ki; alışılmamış emirler ve hükümler ortaya korlar. “Ya Rasulullah bu gibi durumla karşı karşıya kalırsak ne yapmamızı emredersiniz?” diye sorduklarında Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Onların sizin üzerinizde olan hukuklarını ödemeye çalışınız. Sizin onlardan bir alacağınız hukukunuz varsa Allaha havale ediniz. Karşılarına geçip dikilmeyiniz. Karşıla-rına çıkmayınız. Çünkü Rasulullah fitneden hiç hoşlanmamıştır. Onun içinde âmir ümeranın hukukunu veriniz kendi alacaklarınızı Allaha havâle ediniz buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: انه سيصيب امىت ىف اخرالزمان بالء شديد الينجومنه بق رجل االرجل عرف دين اهللا فجاهد عليه بلسانه وبقلبه فذالك الذى سبقت له احلسىن السوا

عرف دين اهللا فصدق به (رواه ابو نعيم عن عمر ابن اخلطاب)

Hadis meâli: Ebu Na’im’in Ömer İbn-i’l Hattab (ra) dan rivâyet ettiği hadisde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ümmetim âhir zamanda büyük bir şiddet ve beliy-yeye düçar olurlar. Dinle alakalı büyük bir tehlike vardır. Bunun dışında kalabilecek iki kişi vardır. Birisi bir âlim ki, ilmi sâyesinde meselenin hakikatini anlar ve kapılmaz. Mücahedesini diliyle ve kalbiyle yapar ve asla fitneye katılmaz. İkinci kimseler ise böylesi âlimleri dinleyip onların hak olan tezlerini anlayıp kabullenip de bu fitnenin dışında kalabilenlerdir. Hak âlim ve onu dinleyip söylediğini yapanlar aslında i’tikad bozukluğu olan bu fitnelerin dışında ilim sâyesinde kalabilirler.

Aziz kardeşlerim; Bu hadisin bildirdiği âlim ve onu dinleyip tabi’ olanlar bu fitneden kurtulabiliyorlar. Ama

âliminde gerçek âlim olması lâzımdır. Zirâ, Aleyhisselâtü ve’s selâmın buyurduğu şudur ki: İlim Allahın sıfatıdır ve ilmin üstünde daha değerli bir şey yoktur. Hatta ki, bazı kimseler akıl ilimden üstün, bazıları da ilim akıldan üstün demişlerdir. Evet ama, Allahü Zülcelâle “akıllıdır” diyebiliyor musunuz? Hayır, çünkü akıl beşer içindir. Ama ilim Allahü Zülcelâlin sıfatıdır. Akıl ise beşeriyetin sıfatıdır. Aslında benim felsefe gibi şeylerden mâlümâtım yoktur. Gerekte yok-tur. Bizim hâli hazır ilim dediğimiz İmam-ı Şâfi Hazretlerinin buyurduğu gibi:

العلم ما قال اهللا وقال رسول اهللا وماعداه قول الرجال“İlim Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sözleridir, mâdası, bunun dışındaki sözler kavlü’r ricâldir. İnsanların şu, bu isimli kişilerin sözlerinden ibarettir. Zira kur-tuluş Kelamullah ve Sünneti Rasulullaha dayanarak, isnad ederek gerekenleri hakkıyla yeri-ne getirmekle mümkün olur. Bunlara muhalefet edenler ise çok geçmeden mâliyetin ortaya

Page 125: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

çıktığını görürler ve herc-ü-merc olur. Herc-ü-merc dediğimiz ise katl-ü-kıtal alır başını gider. Onun için günümüzde herkes kendi akıl, mantık ve kendi çıkarlarına göre ortaya çıkıp uy-durma birşeyleri ilim diye yutturarak halkı kandırmaya çalışıyorlar. Halbuysa bunlar düpedüz şeytan işleridir. İlim, Allahın sıfatıdır. İlmiyle âmil, ilminin gereğini harfiyyen yaşayıp tatbik eden, istikameti her yerde her zaman ve her halde düzgün ve haktan ayrılmayan kimse ger-çek âlimdir. Böyle ilmi olan ve böylesine yaşayan bir şahsiyet hiç bir zaman fitneyi seçer mi, tasvib eder mi, tahrik eder mi, tahriş edib fitneci olur mu Allahaşkına? Çünkü Allahü Zül-celâlin fitne için buyurduğu:

الفتنة اكرب من القتل الفتنة اشد من القتل“Fitne katlden daha büyük ve daha eşeddir, şiddetlidir” diye ilân eder. Katl dediğimiz; çıkarı-na uymadı mı, arzuladığını vermedi mi hemence tekfirine hüküm uydurur ölümü haketti der ve öldürür.

Basitçe ve câhilce hüküm uydurur ve onu uygular veya uygulatır. Gerçekten ilmi olsay-dı bu gibi şeylere asla cür’et edemezdi.

Zira kardeşlerimiz; bir mü’mini amden suçsuz ve haksız yere katletmek ne demektir düşünün bir kerre. Bakınız Allahü Zülcelâl ne buyuruyor:

م خالدا فيها وغضب الله عليه ولعنه وأعد له عذابا عظيماومن يـقتل مؤمنا متـعمدا فجزاؤه جهن (Nisa / 93)

“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.” Bir mü’minin haksız olarak öldürülmesi amden olarak, esâsen müstehakda olmuş değil, hak etmediği halde çıkar-larına ters düşdü diye bir mü’mini öldürenlerin cezası haliden olarak cehennemdir. Eğer ebe-den buyurulsa idi asla cehennemden çıkamazlardı, aslında kendileri de müslüman olmaları-na rağmen...

Ayni zamanda Allahü Zülcelâlin gazabını da celbedip lâ’netine de müstehak olmuşlar-dır. Cehennem azablarını da şiddetli diye tâbir eder. Peki gerçek ilim sahibi olan kimse böy-lesi fitnelerle karşı karşıya kaldığında bu gibi işler yapabilir mi, yaptırabilir mi acaba? Âyet-i kerimeye inanıyorsa ne yapabilir ne de yaptırabilir. Âyet-i inkâr ediyor ise zaten küfre gitmiştir ve canı cehenneme...

Söylediğimiz gibi ilim; Kur’an ve hadistir. Onun için hadislere devam edelim: Hadis-i Şerif:

لزوال الدنيا علىاهللا اهون من قتل مؤمن بغري حقHadis meâli: Dünya zâil olsa yani alt-üst olsa ve tamamen yok olsa dahi Allah katındaki

değeri bir mü’minin amden, (isteyerek, bilerek, kasden) öldürülmesinden daha ehvendir. Bir mü’minin amden öldürülmesi bir yana dünyanın yok olması bir yana ki, mü’minin öldürülmesi çok daha mühim ve önemli bir meseledir Allah katında.

Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kâbede tavaf ederken kâbeye buyurur ki: “Allahü Zülcelâl sana bir haram vermiştir. Sana saygısızlık yapmaya, yıkmaya ve nahoş hallerde bulunmaya asla yol yoktur. Allahü Zülcelâlin gazabını celbeder. Allahın evisin, hür-metin vardır. Beytullah diye tâbir etmiştir. Allahü Zülcelâl Beytullahına kıymet ve değer ver-

Page 126: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

miştir ve hürmeti vardır. Senin bir hürmetin vardır. Fakat bir mü’minin ise hürmeti, haramlığı 3 tür. Seninki 1, mü’minin ise 3 tür. Nedir bu 3 olan hürmet? Allahü Zülcelâl mü’minin canını, malını ve ırzını namusunu haram kılmıştır. Bunlara tecavüz kâbeyi yıkmaktan çok daha be-terdir. Bir mü’mini öldürmek dünyanın bedelinden de büyüktür” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kâbenin karşısında böyle buyurmuştur. Onun içinde mü’minin malı, canı ve namu-su mukaddestir ve kâbeyi yıkmaktan çok daha beter bir cürümdür ve suçtur.

Kardeşlerimiz, belki herkes kendini âlim sanabilir fakat ilim böyle rastgeleye değildir. Böylesine yanlış yollarda ve yönlerde kullanılan ilim, asla Allahın sıfatı olamaz. Zirâ, biliyor-sunuz ki şeytanın da ilmi vardır. Ancak tersine kullanmıştır. Şeytan hiçte câhil falan değildir esasen. Bedir Gazvesinde birşeyler görünce:

إين أخاف الله رب العالمني (Haşr / 16)

“Ben Rabbu’l âlemin olan Allahdan korkarım” diyor. Şeytan bunu söylerken Firavun ise:

فـقال أنا ربكم األعلى(Naziat / 24)

“Ben âlâ olan Rabbınızım” dedi. Firavunun nefsi bunu söyleyebiliyor. Onun için bir çok meseleler vardır ki bunları yapmaya şeytan bile cüret edemezken insan nefsi çekinmeden işliyor.

Hülâsa, hepimizde çok iyi biliyoruz ki vatanımız çok kritik bir devreden geçmektedir. Çeşit çeşit dava sahibleri ortada cirit atıyorlar. Hepsinin de fitne hevesleri vardır. Çıkarları için bu vatan alt üst olsa bile olanlar hoşlarına gider. Basit bir şeyden fitne ve arbede çıkarır-lar. Kendi vatanında erkekçe söyleyemediği şeyleri başka küfür beldelerine gider de ağzına geleni söyler kendi vatanını tevbih eder (tekdir, azarlama). Eğer azıcık gayret sahibi olsalar idi kendi öz vatanlarını başka ülkelerde hor ve hakir görmezler ve göstermezlerdi. Kendi va-tanı ve milleti aleyhinde olmayı hiç bir mü’minin gayretkeşliği kabul eder mi?

Zirâ Hikemmü’l Atâ öyle buyuruyor:

اذاكرمت االصيل ملكته واذا كرمت النامرد تنمردAsil olan bir kimseye ikram edersen sana kul köle olur. Çünkü ikramın hakkını hududunu ve değerini bilir. Amma, namerd olan bir kimseye iyilik yaparsan daha da nemrudlaşır. Neden? Çünkü, “Korkusundan bana iyilik yaptı” der. Onun için asalet sahibine ikrâm etki sana köle olsun çünkü o iyiliği ve saygıyı bilen bir şahsiyettir. Ama asılsız olan namerde iyilik edersen benden korktu der de başına Nemrud kesilir.

Hatta İmam-i Ali (kv): “Gayr-i Müslim keferelere asla yumuşak davranmayın. Zira onlar namerd kısmındandırlar ve korkusundan böyle davrandı derler. Onlarda asalet yok ki iyiliği takdir etsinler” buyurur. Onun için bu kendini bilmezler bilad-ı küfre geçip yurdumuz aleyhine verip veriştiriyorlar. Oysa Cenabı Rasulullah bilad-ı kufre (küfür beldelerine) Kur’an-ı Kerimin götürülmesine dahi cevâz (izin) vermemiştir. Bu hadisle sabittir ancak hadisdende bihaberler. “Korkarım ki Kur’an-ı Kerim bir kefere eline düşer” buyuruyor Aleyhisselâtü ve’s selâm.

İçinde bulunupda kendi vatanlarına küfrettikleri o devletler bu ülkeye de bu küfredenle-re de her zaman düşmandırlar. Küfür ile iman asla barışıp da bir arada olamazlar. İki zıt cem

Page 127: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

olunmaz. Bir kimsede iman varsa küfür yoktur, küfür varsa iman yoktur. Galibiyet hangisinde olursa öbürünü yok eder esâsen. Onun için bu vatanda doğmuş büyümüş, yemiş içmiş ve cibilliyeti bu topraklarda durup dururken ezan sesi yerine çan sesleri duyduğu, aslında düş-manımız olan ülkelere sığınıp binlerce “Allahü Ekber” denilen öz vatanımıza, İslam diyarı yurdumuza ağzına gelen tevbihleri edip hor görüp hor göstermeye çalışmalar gaflet ve ceha-letten başka ne olabilir?..

Bir yaz devresi idi. Gününü tayin edemiyorum Mısırlıların yayınlarında El Ezher’in Rek-törünün konuşmasını dinledim. Meğer Ezher Üniversitesine Türkiyeden yüzlerce talebe gön-derilmiş. Bunlar teknik, tıb vs. değilde ilim diye vâizci vs. olacaklarmış. Bazıları askerlik yap-mamışlar ama yapılmış gibi göstermişler. Rektör konuştu, konuştu da son devresinde Türki-yenin lideri olan kimse için söylemedik bırakmadı. O kadar da töhmet ettiki ne kefereliği kal-dı, ne deccalliği ne de Yahudilerin başı olduğu kaldı. Peki, ne hakları var bunların? Mısır kendiliğinden bunları söyler mi, söyletir mi? İşi kaydı Türkiyeyi kötülemek hor görüp tevbih etmek mi “Velâ sebeb ve gayri hakk” sebebsiz ve haksız olarak... Mısırla aldığımız yok, ver-diğimiz yok. Kaldı ki onlara her zaman yararımız ve yardımımız olmuştur. Daha biz onlardan bir yararda görmedik. İngilizlerin ve Fransızların çillelerinden çok kerreler de kurtarmışız nice kanlarımız akmıştır oralarda. İşte böylesine haksız ve insafsız olarak öylesine tevbih ediyor ki; onların yetiştiripde başımıza derd olarak salacakları Türk çocuklarını varın siz düşünün. Onun için vatanını insan başka diyarlara çıkıpta böylesine ayak altına alır, ya da aldırır mı? Bu insanlığa sığar mı?

Nitekim Suudiye son gidişimizde eskiden beri mütemadiyyen nahoş kelimeler kullan-dıkları yetmezmiş gibi bu seferde “tanassur ettiniz, Hristiyanlaştınız” dediler. Gerçekten Alla-hü Zülcelâl biliyor ya insan bu gibi sözlerden hiçte hoşlaşmıyor ve çok üzülüyorum. Ne de-mek “tanassur ettiniz” demek? Yâni, “küfre girdiniz, siz hepinizde kâfir oldunuz” diyor. Gayre-tim razı olmadı da kendilerine dedim ki: “Siz Saddamla karşı karşıya gelince kuzu haline ge-lirsiniz çâre bulamayıp da hemen Amerikayı çağırır onun sultasında yaşarsınız. Siz kendi işinize ve halinize bakın. Çünkü Türkiye İslam diyarından daha fazlasında da hakimiyet yap-mış asil bir devlettir. Zillete düşmemiş istiklâlini vatanını ve dinini korumuştur tek başına” diye kendilerine söyledim. Yok Türkiye tanassur etmişde ale’l küfre gitmişde... Suudi, kendisini İslamın lideri sanıyor. Halbuki, vallahi hem inanç ve i’tikadları hemde halleri çok bozuktur. Muâmelâtlarına gelince insanlığa yakışır bir halleri yoktur bırakın islam dinini. Bakınız adam şurdan burdan oraya gitmiş 20-30 senedir orada çalışıyor. Çalışıyor ama sadece kölelik yap-tırıyorlar. Kölelikten başkada eline hiçbirşey geçmiyor. Yâni, 40 senedir orada çalışıyor da bir ev alacak olsa kefaleti altında bulunduğu Suudi cinsiyetli kişinin üzerine tapu alabiliyor. Geri-si o Suudinin insafına kalıyor ki, insafları da ortada. Bir iş yeri açacak olsa yine işlemler o Suudinin üzerine yürüyor ve ne kazanırsa hiç bir emeği vs. yokken ona her ay pay veriyor. Hatta bir lokantada garsonluk yapabilmek için bir ikametgâha 15000 riyal verilmiştir. Bir ika-metgâh için bu parayı alıyorlar rüşvet olarak. Kefâlet adını koyup zavallı müslümanları bu şekilde sömürüyorlar. Adamcağız 30-40 senedir çalışıyor hala hiçbir esâmesi yoktur. Dünya-nın hiçbir ülkesinde siz bu şekilde hiç duydunuz mu? Yahudi, Nasrani, gayri müslim, müslü-man yada başka dinden hiç böylesi bir ülke duydunuz mu? Böylesi bir sistem hangi dinde hangi millette ve hangi ülkede vardır? Sonra İslamın lideri imiş! Bilakis bu son gidişimizde

Page 128: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

gördük ki faiz almış vermiş. Faiz işlemektedir. Halbuysa bunların idaresi Cumhurda değil, kırallıktır. Kral yönetmektedir “faiz yasak” dese derhal durur. Kimse karşı gelip konuşamaz bile. Türkiye gibi serbestlik yok ki. Herkes kendi davasını müdafaa edip faizciler çıkıpta faizi savunsun. Demek ki kralın kendisi faize müsaade ediyor. Ama sorsan şeriatın dünyadaki membağı kendilerindeymiş, öyle derler.

Bahusus Aleyhisselâtü ve’s selâm ve evliyalara karşı açıkça cephe almışlar. Cennetü’l Bakiye giriyorsunuz Mübârek zatları ziyâret etmek için hemen “şirk, şirk” diye bir şey öğren-mişler, durdurmazlar ve rahat da bırakmazlar. Halbuysa, şirk denilen şey vaktiyle müşriklerin tapanakları vardı da bu tapanaklara karşı derlerdi ki: “Bizim bunlara ibadet etmemizin sebebi bunlar bizi Allaha yaklaştırsınlar diyedir” Biz, hâşâ böylesi müşriklerden değiliz, herhangi bir tapanağada ibâdet etmiyoruz ve böyle bir yola da başvurmuyoruz ki... Dinimizi bu şaşkınlar-dan öğrenecek de değiliz ki... Allahü Zülcelâlin Habibi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olmasay-dı bu kâinat olmazdı. Kâinattaki tüm varlık esâsen Onun nuruna muhtaçtır. Onun nurundan var olmuştur. Onun için bu kadar mesâfelerden gelmişiz, Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir saygı duymayalım mı, bir selâm vermeyelim mi? Aleyhisselâtü ve’s selâm ise selâm verenin karşılığını vereceğini va’detmiştir. Bir şehid için bile “Siz sanmayın ki ölmüş-lerdir. Hayattır, yerler içerler ama siz şuur etmiyorsunuz” buyururken Allahü Zülcelâl, Onun Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu kadar bir mertebeyi bile çok mu görüyorlarda, “öl-müş gitmiş” diyorlar. İşte bu inanç Mu’tezilenin i’tikadıdır.

Hariciye kısmı ise, “namaz kılmıyorsa mürteddir, bir kimsenin şirki ile imanı arasındaki ölçü namazdır” derler. Elbette vaktiyle Mekkede Müşrikler, Medinede de Mü’minler vardı. Mekkedeki Müşrikler hiç namaz kılmaz, Medinedeki ehl-i iman ise namaz kılarlardı. Bir kim-seyi namaz kılarken görürseniz, demek ki müşrik değilde imana girmiş kimse derdiniz. Ama bugün böylesine bir müşriklik yok ki, namaz kılmıyorsa müşriktir diyesin. Ayni memlekette herkesin tanıdığı müslüman insanlardan gelen, bir küfrünü de bildirip ilân etmemiş müslüman şahsiyetlerdir. Namazı sürekli kılmıyor diye nasıl müşriksin diyebiliyorlar? Şirk kelimesi nasıl kullanılır ehl-i tevhid birine şirk şirk diye tutturanlar; Maide suresinin 44. üncü âyetini esas alıp;

أنـزل الله فأولئك هم الكافرون ومن مل حيكم مبا (Mâide / 44)

“Kim Allahın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir” diyorlar. Mu’tezile bu âyeti öne sürmektedir. Halbuki bu âyetin sonu kafirun diye biterken aynı

ayetin başka yerlerdeki sonları zalimun ve fasikun diye bitenleri de vardır.

ومن مل حيكم مبا أنـزل الله فأولئك هم الظالمون (Mâide/45)

“Kim Allahın indirdiği ile hükmetmetse işte onlar zalimlerdir.”

الله فأولئك هم الفاسقون ومن مل حيكم مبا أنـزل (Mâide/47)

“Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır." Ama onlar hemence kafirun olana yapışıp diğerlerini yok sayıyorlar. Evet, hükmü inkar

ederse kafir olur. Karşısındaki bir mazluma zülmederse zâlimun olur. Namaza inanıyor ama

Page 129: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

yerine getirip işlemiyorsa fasıkun olur. Namaz kılmıyorsa hemen müşrik ve kafir olmaz ki. Zaten bunu ileri süren Hariciye Fırkasıdır. Vehhabilerde oradan almışlardır. Ehl-i sünnet ve’l cemaat olan Fırka-i Nâciyye bu i’tikadın dışındadır ve namaz kılmayan müşrik ve kâfir değil, fasıktır.

Namaz kılmayan mürted kabul edilince islam mezarlığına defnedilmez, bıraktığı miras malı devlete kalır, kendi miras hakları elinden alınır ve bir köpek leşi gibi bir çukura atılır. Mürtedlik ağır bir suçtur ve ağır cezası vardır. Rastgeleye hükmedilemez.

Suudiler birçok devrelerde el kesmişlerdir. Ancak ben bir Suudinin elinin kesildiğini ne duydum ne de gördüm. Çünkü eskiden onların radyolarını çokça dinler ve vakı’aları bilirdim. Ne zaman ki derbeder ve garib birisi bir yerlerden oralara gitmişde bir yerlere uğramışsa işte şeriat o zavallıya uygulanıyor ve elini kolunu kesiyorlar. Böyle olabiliyor ama asla bir Suudînin eli kolu kesildi diye duyulmamıştır. Gerçek olan budur.

Hülasa kardeşlerim; hakikaten Allahü Zülcelâlin hududuna tecavüz etmiş ve emrini ye-rine getirmedi ise fâsık olabilir. Bir kimseye hakkını vermedi ise zâlim olabilir. Ama hemence doğrudan doğruya kafir yada mürted oldu demeye asla cevâz yoktur. Mürtedinde müşrikinde kim olduğu dinimizde açıkça bellidir. Bunda düşünüp de karar verecek bir şey yok ki. Her ikiside açık ve bellidir. Namazın farz olduğuna inanan ehl-i tevhid birisini namazını kılmıyor diye mürtedliğine hükmedip köpek leşi gibi sürümek bu hale düşürmek bir müslüman için feci’ bir haldir. Hiçte hafsalaya sığmaz. Bununla ilgili pek çok hadisde vardır.

Hadis-i Şerif:

الاميان ملن الامانة له والدين ملن العهدلهHadis meâli: “Eminliği olmayanın imanı, ahdi olmayanın dini yoktur.” Bu hadis böyle

buyuruldu ancak, emin olmayan ve emânete hiyanet eden, imanı yoktur demek hiç imanı yok değilde, bunları kâmil bir iman sahibi yapmaz demektir. Beşerdir pürüzleri vardır ama müs-lümandır ve çareleri de vardır. Aynı hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm “ahdine sahib olmaya-nın dini yoktur” buyuruyor. Yoktur demek tamamen yoktur değil de eğer kâmil imanı olsa idi, dinine” imanına; ciddiyeti, samimiyeti ve sadakatı olsa idi ahdine hilaf etmez ve emânete de hiyânet etmezdi demektir. Ama müslüman olarak etmiş ise imanında ve dininde gidermesi gereken pürüzleri vardır demektir. Yoksa imansız ve dinsiz demek değildir.

Bu ve benzeri hadislerin zahirine bakıpta doğrudan doğruya her ahdine uymayan din-siz her emânete hiyânet eden imansız olur olsaydı İslam dairesinde hiç kimse kalmazdı.

İşte ehl-i sünnet ve’l cemaatın en güzel tarafı bu yöndedir elhamdülillahi teâlâ. Beşerdir fıskü-fücürü vardır ama müslümandır kâfir diyemezler.

Türkiyemizde daima ehl-i sünnet ve’l cemaat i’tikadı var ola gelmiştir. Ehl-i sünnet ve’l cemaat ya Maturidî ye yada Eşarî ye dayalıdır: Ülkemiz Zahiriye Mezhebinde de değildir. Zahiriye, (zahirine bakıp hemence hüküm çıkaran bir mezhep olup) devamından Teymiyyeci-lik ondan da Vehhabilik i’tikadları oluşmuştur. Türkiyemizin bu mezheblerle ilgisi olmamıştır ve olmayacakta İnşallah. Biz Türkiye olarak Fırka-i Nâciye yolunda ehl-i sünnet ve’l cemaat i’tikadındayız. Ne tefrit ne ifrat ortadaki i’tidal yolu olan Fırka-i Nâciye üzereyiz. Haşa adam namazını kılmıyor diye ehl-i tevhid iken mürted bilmeyiz. İmam-ı Rabbaninin buyurduğu gibi iman kalbden ancak küfürle çıkar. Hata, noksanlık ve ibadet etmemiş diye, inkar etmediği

Page 130: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sürece ihmâlkarlık yapmış diye imandan çıkmaz. Ancak bu iyi olmayan halleri kalbi üzerinde bir leke bir perdelenme yapar da imanının nuru fazlaca yaygın olamaz. Ampülün içinde elektrik var ve yanıyor, ancak ampülün dışı leke içinde ışığı az veriyor gibi. Böyle olup böyle gözükünce sanılıyor ki imanında noksanlık vardır! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Âdeta iman öyle ki, ay’ın üzerine bir bulut gelirde bir bakarsın ki sanki ay yok olmuş ama bulut geçip gidince ay apaçık gözükür. İmanda böyledir. Yaramaz işler yapmak, yarar olanları yapmamak bulut gibi perdeler ama gereken tedbirler alınınca tekrar parlar. Bu sebeple insanın hata ve günahlarından dolayı kalbi üzerine perdeler gelebiliyor ama imanın nuru kalbin içinde durmaktadır. Perdeden dolayı az nur var veya hiç nur yoktur sanılmakta-dır. Oysa küfredip inkâr etmedikçe iman kalbdedir ve vardır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Bir mü’mine bakıyorsunuz ki ayak parmaklarından başına kadar bir parça nurdur. Bazende bakarsın âdetâ kapkara durumdadır. Aslında imanı hep yerindedir ve gitmiş gelmiş de değildir. Buna sebeb âmelleridir. Anlattığımız gibi kalb perdeleri imanı giz-lemektedir. Görüntüsü olmayıncada sanki imanda bir noksanlık varmış gibi sanılmaktadır. Esasen i’tikadda mezhebimiz olan Maturudî bu şekilde kabul ediyor. “İmanda bir azalma ve-ya çoğalma olamaz, ya vardır, ya da yoktur” diyor. İman dediğimiz 100 mumluk bir ampül düşünelim. Ama ampül üzerine lekeler oluşur ve perdelerse içinde 100 mumluk nur vardır ama dışarda ışık görüntüsü 50 muma da düşer daha aşağısına da düşer. Perdelerin kesafet durumuna bağlıdır. Halbu ise içerdeki nuru yine 100 mumluktur. Ancak, kalb üzerine oluşan perdelerden dolayı böyle az nurlu gözüküyor. Hatalardan dolayı kalbdeki nurun dış görüntü-sü haliyle azalıyor.

İşte Türkiyemizin i’tikadda mezhebimiz İmam-ı Maturudî’nin, âmelde mezhebimiz İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin iman hususundaki hükmü ve kararı böyledir. Yani İman stan-darttır asla değişmez. Ya vardır ya da yoktur.

Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; “Eğer kalbinizin üzerindeki bu perdeyi yok etseniz; gök âlemini de Melekût âlemini de rahatlıkla seyredebilirsiniz.” Çünkü bu bâsirettir. Baş görüşü basardır. Kalb görüşü bâsirettir. Baş basarı ile dünya maişetimizi (geçinme) görürüz. Kalb bâsireti ile kalbimizdeki bu nur sayesinde ise Allahın izni ile melekût âlemini dahi rahatlıkla seyredebiliriz. Zirâ, âyet-i celilede:

فإنـها ال تـعمى األبصار ولكن تـعمى القلوب اليت يف الصدور (Hac / 46)

“Baş gözünün görmemezliğine körlük denilemez, kalb bâsireti kör olursa o zaman o, körlü-ğün beteridir.”

Kardeşlerimiz, bu devremizde dinimizi fesada uğratan çok yanlış te’viller pek çoktur.

Âdetâ milleti sapıklığa ve küfre sevketmek için çok şeyler açıkça söyleniyor ve yapılıyor. Bu günümüzde de Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın sünneti seniyyesini hadis-lerini bir çırpıda inkâr edebiliyorlar. Hadislere bağlanmıyor onları kabul etmiyor da güya “sa-dece Kur’an-ı Kerim yeter” diyor. Haşa ve kella bu Kur’an-ı azimü’ş şan böylesi rastgele in-sanların elinde bir âlet midir bu şekilde istedikleri gibi yorumlar çıkarsınlar. Allah kelamıdır haddi ve hududu yoktur. Zâten böylesi yaptıkları gibi kendi keyfine ve arzuladıkları minvâl üzere te’vile kalkışmak açıkça küfürdür. Ama küfrü kim dinliyor ki...

Page 131: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Kardeşlerim; malûm bir kimse var ki Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnet ve hadisini açıkça kabul etmiyor. Ama “müslümanım” da diyor. Peki bu kimsenin hali bu Jiken acaba kendisini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetliğe kabul edecek mi? Bunu düşünün bir kerre. Elbette bu şekilde olup da bu hallere düşenler tabidir ki bed-bahtlardır. Allah bizleri muhafaza etsin. Âmin. Allahü Zülcelâl bahusus Gayyurdur, gayretkeş-tir. Ve Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kur’an-ı azimü’ş şanda vermiş olduğu yetki ve salahiyetleri her yönüyle anlatacağız inşaallahü teâlâ.

Kainatın var oluşundan beri bir tek ferd Allahın Habibidir. Milyarlarca kimse kendisine ümmet olmuştur. Anlattığımız sapık kimse gibi birisi, ha ümmeti olmuş hada olmamış ne çı-kar canı cehenneme gitsin. Artık kendi düşünsün sonunu. Çünkü Aleyhisselâtü ve’s selâmın böylesi bir kimseye ihtiyacı da yoktur.

Page 132: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

9. BÖLÜM

Yahudi ve Hristiyanların küfrü Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletini tanımak şart

Risaletinin umumî ve cinlere de oluşu Rasulullah’ın sünnetinin önemi

Bir profesörün Kur’an’ı tahrife kalkışması Bir profesörün Fatiha’sız namazı

Page 133: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerim; Bu şekilde düşünmeleri ve söylemeleri yeni bir şey de değildir. Böyle söyleyenler ken-

dilerinden öncekilerin sözlerini aktarmaktadırlar. Biliyorsunuz ki 73 fırkadan 72 si sapık sade-ce 1 tanesi Fırka-i Nâciyedir. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem):

ان هذا صراطى مستقيما فالتبعوه والتتبعوا السبل فتفرق بكم عن سبيله ذالكم وصاكم به لعلكم تتقون

Bir gün yere ortaya düzgün bir çizgi çizmiş “İşte bu dosdoğru yol benim yolumdur” buyurup sonra bu düz çizginin sağ ve soluna başka çizgiler çekmiş ve “Benim yolumdan çıkış yapıldı-ğı takdirde ister sağından ister solundan her gittikleri yolun başında da bir şeytan vardır” bu-yuruyor. Artık, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yolunun, düstûrunun ve nizamının dışına çıktığı takdirde işin içinde mutlaka şeytan vardır.

Kardeşlerim; Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisine ve sünnet-i seniyyesine kendisine bağlı saymayan ve bağlanmayan bir kimse Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ümmetinden olarak Onu Allahü Zülcelâlin nebisi ve rasulü olarak tanımadıktan sonra acaba ona karşı ne yüzle çıkacaktır? Bir şey söyleyecek dili olur mu? Rasulullahın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) nizamnâmesine kendisini bağlamıyor, kendisini hiçte tasdik etmiyor, sünneti seniyyesini ve buyurmuş olduğu hadislerini tamamen saf dışı ediyorsa bu kimseye ne diyeceğiz biz? Yâni, bu kimseye bir künye verecek durumda değiliz. Verecek bir künyede bulamıyoruz. Birşey söyleyemiyoruz. Ümmet-i Muhammedin mensubu desek, öyle ise o za-man Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) getirdiği sünneti seniyyesine ve buyurduğu hadislerine bağlanması şarttır. Biliyorsunuz ki Yahudi ve Nasaraların hepsi de bir nebinin ümmetleridir. Nebilerini çok sevenleri olmuş da hatta “Allahın oğludur” demişler. Halbuki müslümanda olduğunu iddia eden bu kimse ise kendi resülünü sevmek şöyle dursun rafd ediyor (reddedip bırakıyor) tamâmen saf dışı edip kendisini rasülüne bağlamıyor. Peki, Âdemden (as) bu ana kadar geçen sürede gelen her insanın bir dini ve bir peygamberi vardır umumiyetle. Bir i’tikadı vardır, bir bağlılığı vardır mutlaka. Evet bazen aşırı gitmişlerde ifrat edip “Allahın oğludur” demişler. Fakat böylesine rafdedip, kıymet ve değeri yokmuş gibi haşa yapmamışlar. Bu kimse ve benzerlerine bakıyoruz da hiç çekinmeden açıkça Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saf dışı edip kıymet ve değer vermiyor. Getirdiği yasa ve İslam Dininin muhteviyatına kendisini hiçde bağlamıyor ve dışında kalıyor. Diyeceksiniz ki bu pro-fesör, Kur’ana da sahib çıkıyormuş. Peki, Kur’ana sahib çıkıyormuş da haşa Allahü Zülcelâl Kur’an-ı azimü’şşanı Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) değilde bu şaşkın kimsenin ken-disine mi vermiş? Kur’anı yine Cenab-ı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yoluyla al-mamış mıdır? Bu şekildeki inancı ile “Kur’ana bağlıyım” demesi aslında ona hiç bir yararda getirmez. Bir kerre Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerini tanımadıktan sonra onun yoluyla gelen Kur’anı tanımanın ne anlamı olur? Kur’anda Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aracılığı ile olmuştur. Onun aracılığı ile gelen Kur’ana sahib çıkmış da Onun kendisinden gelen sünneti seniyyesine ve sözleri olan hadislerine sahib çıkmıyorsa ne denir bu kimseye? Esâsen ayni söz ve ayni kelâmda Rasulullahın fem’-i Şerifinden (ağzın-dan) çıkıp meydana gelen bir Kur’anı azimü’ş şandır. Allahın kelamıdır. Yoksa bu kimsenin kendisine doğrudan doğruya başka bir kur’an mı gelmiş de ona mı sahib olmuş? Sanki ba-

Page 134: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

basından miras kalmış da “Ben otururum, okurum ve aklımla birşeyler çıkarırım vs.” deyip âdetâ kitabımızı bir oyuncak haline getirmiş. Allahü Zülcelâl bu sapıkların şerlerinden cüm-lemizi muhafaza buyursun. Âmin.

Bu hususda Kur’anı azimü’ş şanı kendi akıl ve mantıkına göre te’vile kalkışanların vara-cağı yer mutlaka cehennemdir. Kelamullahı haşa oyuncak haline getirmişler de kimisi Fati-hayı bestelemiş çalıp çığırıyor. Kimileri çıkıp “ben Kur’andan aklımla birşeyler çıkarıyorum, yorumlar yapıyorum mesajlar alıyorum” deyip; sanki, Cenab-ı Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzat yaptığı Kur’anın muhteviyatını ve inceliğini hadislerle anlatıp halkı tenvir etmesi gibi; bu misilli dangalaklarda ortaya çıkıp, ayni tezi bir nebi gibi kullanarak Kur’andan tahliller yapacak ve halka yeni bir din gibi anlatacaklarmış! İşte böyle yapmak istemektedirler. Bunun ise ne demek olduğunu biliyorum ve çok şaşırıyorum bunlara. Evet, Rafizîler nübüv-vet davası güdüyorlar. Ama herhangi bir şahıs adına değilde, nübüvvetin İmam-ı Aliye (ra) olmasını dava ediyorlar.

Aslında bu şaşkın kimseler esâsen Kur’an-ı Kerime hakikâten bağlı bile değiller. Kur’ana bağlı oldukları iddiaları dahi müsbet değildir. Çünkü, Kur’anı azimü’ş şanın bir çok âyetlerin-de Allahü Zülcelâl, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlı olmayı, sünnetine uymayı ve itaat edib isyankâr olmamayı emreder. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) emrini ve itaatini kabullenmek şartı vardır bir kerre. “Allahü Zülcelâli seviyorum” diyorsa Onu sevmesi Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevmesine bağlıdır. Kesinlikle Rasulullahı (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) sevmeyen Allahü Zülcelâli de sevmez. Bu olacak iş ve vakı’a değildir. Çünkü, Allahü Zülcelâlin göndermiş olduğu elçisine saygı duymayan, sevmeyen, getirdiği hükümleri tanımayan ve uygulamalarını kabul etmeyen kimseye nasıl olur da Allahü Zül-celâl sahib çıkıp kulum der? Bu hal içinde bulunurlarken Allah bizi sever mi sanıyor bu ah-maklar? Hâşâ ve kellâ. Teşbih olmasın ama, bir devletin bir elçisi bir ülkeye gönderildiğinde o elçiye gösterilen ihtimâm, verilen kıymet ve değer elçinin gönderildiği devletin vakarıdır. Allahü Zülcelâlin elçisi olan Aleyhisselâtü ve’s selâm hem de resüllerin resülü iken. Diğer nebiler Onun devresinde gelseler idi Onun naibi olurlardı ve müstakil risâlet ve nübüvvet da-vasına kalkışmazlardı. Hz. İsa (as) teşrif edeceğinde yine niyâbet makamında gelecek ve resül olarak Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlı olup onun düstürunu yürütecektir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir taneciktir. Rabbımız onu bir tâne yaratmış ve “Habibim” buyurmuş, iman dahi onun nurundan var olmuştur. Kâinat ona muhtaç ve med-yundur. Kainattakilerin tümünün ona saygı duyma mecburiyetleri vardır. Onun varlığıyla var oluyor herşey ve herkes. İnanın ki ilk olarak onun nurundan var olmuş ne varsa. Bu husus Fırka-i Nâciye adlı kitabımızda iyice anlatılmıştır.

Fakat şimdilik bize düşen görev şudur ki; anlattığımız şekildeki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnet-i seniyyesine, hadislerine ve nizamnâmesine bağlanmayan bu kim-seler bir künye aramaktadır. Bunlara mesnede dayalı bir künye bulmalıyız. Öyle ya İsevî de-sek değiller, Musevî desek değiller. Şu değil, bu değil de peki ne olmalı künyeleri? Asla Mu-hammedî de değiller. Hadislerini ve sünnetlerini beğenmiyen, Ona bağlanmayan, sözünü ve emrini dinlemeyen, getirdiği yasasını tanımayan bu kimsenin demek ki Rasulullaha (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) bağlılığı yok ki nasıl Muhammedî diyelim? Bu kimse açıkca saf dışı olur İslamdan. İşte olacağı budur.

Page 135: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Çünkü, mâdem ki Allahü Zülcelâl subhanehü teâlânın Kur’anından bahsediyor ve kabul ettiğini söylüyor eğer sözünde ciddiyet ve samimiyet olmuş olsa idi, O Kur’ana iyi kulak verir-di eğer kurşun dökülü değilse.

Vaktiyle Yahudiler Aleyhisselâtü ve’sselâma gelip: “Ya Muhammed biz Allahı senden çok daha fazla severiz ancak seni resul olarak tanımıyoruz” derlerdi. Allahü Zülcelâl ise Kur’anında cevab veriyor: “Onlara deki Habibim, eğer gerçekten Allahı seviyorsanız bana tabi’ olun”

قل إن كنتم حتبون الله فاتبعوين (Ali İmran / 31)

Hakikaten Allahü Zülcelâli seviyor ve bunu isbat etmek istiyorsanız bir kerre evvelâ resü-lüne tabi’ olunuz. Tabi’ olunuz ki, sevdiğinizin isbatı budur. Onun için buyuruyor: “Habibim onlara söyleki gerçekten Allahü Zülcelâli seviyor iseniz bana tabi’ olun ki Allahda sizleri sev-sin.” İşte esas mesele budur. Bizim Kur’anımızın hükmü budur. Bu yolunu şaşırmışlar ne diyecekler?

Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tebâiyyet muhabbet saygı ve getirdiği emirleri-ne ve uyguladığı sünneti seniyyesine uymak şarttır, şart... Bunun dışına çıkanlar isteseler de istemeseler de islamdan saf dışı olanlardır. Allahü Zülcelâl böylelerine asla sahib çıkmaz. Dünyada ahirette hayrda görmezler esâsen. Bedbaht insanlardır. Yahudilere gelen cevabdan bir hisse kapsalar bâri...

Rasulullah, Allahü Zülcelâlin elçisidir ki; Ona saygı duymamak, sünnet ve hadislerine uymamak, risâletini inkara yeltenmek Allahı inkardır ve Ona inanmamaktır. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) haşa kendisinden birşey söylemiyor ve kendisinden birşey söy-lemediğinin isbatı şudur ki; Allahü Zülcelâl Habibini bu gibi töhmetten iftiradan kurtarmak için Kur’anı azimü’ş şanında:

إن هو إال وحي يوحى وما يـنطق عن اهلوى (Necm / 3-4)

“O arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.” Arzu ve hevesine göre konuşmaz buyurup habibinin hevâsından konuşmadığını tasdik ediyor. Söyle-diği sözler ve hadisler kendi nefsinden hevâsından değildir. Tamamen vahy kısmındandır. Allahü Zülcelâl Habibini (Sallallahu Aleyhi Vesellem) burada be’rat ettiriyor. Bu gibi töhmet ve iftiralardan kurtarıyar. Asla kendi hevâyi nefsiyyesinden konuşmuyor. Mutlaka Allahü Zülcelâl tarafından mâlûmât veriliyor. Ama Cibril (as) vasıtasıyla ama doğrudan doğruya vahy yoluyla geliyor da konuşuyor. Kendisinden hükümler çıkarıyor da değil. Kur’anı Kerim kendisine nâzil olmuş ise de, Kur’an mücmeldir. (Kısa ve az sözle anlatılmış, öz) Mufassal (uzun açık-lanmış) değildir. Tafsilatlı değildir.

Hatta bazı kimseler “Biz, Kur’anda buluruz” demişler. Kur’anda hangisini bulacaksınız? Mesela; öğlen namazının teferruatını, rekatlarını, yapılması gerekenleri, oruç, hac, zekât vs. hakkındaki teferruatın hangisini bulabiliyorsunuz? Kur’anda bulunda gösterin bakalım. Bula-biliyor musunuz ki “Bize sadece Kur’an yeterlidir” deyip de sünnetine ve hadisine bağlanmı-yorsunuz? Bu nasıl mümkündür? Üstelik Allahü Zülcelâl bizzâtihi Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yetkili ve salahiyetli olduğunu bildirirken. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

Page 136: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

her emri mutlaka yapılır nehyide asla yapılmaz. Neden mi? Bakınız Allahü Zülcelâl ne buyu-ruyor?

مااتاكم الرسول فخذوه وما�كم عنه فانتهوا“Rasulüm sizlere ne getiriyorsa ne emrediyorsa hemen sahib olunuz yerine getiriniz emrine itâât edib işleyiniz. Bir şeyi de yasaklayınca ictinab ediniz ve asla yapmayınız.” Yâni söyle-diklerine harfiyyen uyunuz. Dikkât ediniz Allahü Zülcelâl Habibi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mertebesini, kıymetini, değerini ve hukukunu açıkça ilân edib hakkında bize açık seçik malûmât veriyor. Bunda şüphe edecek şudur, budur diyecek bir şeyde asla yoktur. Habibine karşı saygılı ve edebli olmayı getirdiği emir ve nehiylere sahib olmayı emrediyor ve ilân ediyor. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hiç bir şeyi kendi nefsinden heva-sından getirmiyor. Allahü Zülcelâl tarafından gelmektedir. Diyebilirsiniz ki peki, birileri çıkıp da dinlemezse Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) safdışı görürse hadislerini vs. yok sayarsa ne olur? Ne mi olur, bakınız âyet-i celilede:

ومن يـعص الله ورسوله ويـتـعد حدوده يدخله نارا خالدا فيها (Nisa / 14)

“Kimde Allaha ve peygamberine isyan eder, şeriat ve hükümlerini çiğneyip geçerse, Onu da içinde ebedi olarak kalmak üzere ateşe koyar, Onun için rüsvay edici, aşağı düşürücü bir azab vardır.”

Allahü Zülcelâl kendisine ve Rasulüne karşı isyankâr olan hududunu aşan kimsenin va-racağı yeri ilân etmiştir. Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hudud-larını çiğneyen ve aşan bir kimse ki ister inkâr edip isyan etsin ama aşırı gidip azgınlık yap-sın, herhangi halde olursa olsun cehennemde ebedî olarak sonsuz kalırlar. Halidine (sonsuz daim, ebedi) cehenneme girip de hiç çıkmayacak kimseler olurlar. İşte Kur’an hükümleri.

Kardeşlerim, bu kimseler gerçekten Kur’ana değer vermiş ve kendisini ona bağlamış olsaydı zâten Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadis ve sünneti seniyyesi dışında kalmazlardı. Çünkü, Allahü Zülcelâl elçisi olarak gönderdiği, emir ve hüküm ve salahiyetler verdiği resülünü dinlemeyen kimseye yâr olur mu? Bu mümkün mü, hâşâ ve kellâ... Habibi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yetkili resülü olarak gelmiştir ve tabi’ olmakta keyfî değilde mec-buri ve şarttır. Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tanımayanın sonu mutlaka esfeli safi-lindir. Başka hiçbir yolu yoktur bunun.

ر سبيل المؤمنني نـوله ما تـ له اهلدى ويـتبع غيـ وىل ونصله ومن يشاقق الرسول من بـعد ما تـبـني جهنم وساءت مصريا

(Nisa / 115)

“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve mü’minlerin yo-lundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.”

Muşakkaka yâni, muhalefet yapacakları takdirde doğru cehennem... İster Allahü Zül-celâle ister resülüne isterse ikisine isyan etsin aynı şeydir ve doğrudan cehennemi boylar. Allahü Zülcelâlin gönderdiği Habibim buyurduğu resülüne saygı duymayıp da Allahü Zül-celâle saygı duyuyormuş bu geçerli olur mu?

Page 137: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Allahü Zülcelâl Gayyurdur Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olan nahoşluk hallerini asla kabul etmez.

ان اهللا غيور حيب الغيور“Şüphesiz ki Allah gayyurdur ve gayyurları sever.” Böylesine elçisini gönderecek te beşerri-yetin içinden seçilmiş tek Habibi olarak nahoş şeyler söylenmesine haşa rıza mı gösterecek sanıyorlar? Evet, diğer elçileri de harika şahsiyetlerdir ayrı güzellik ve özellikleri vardır. An-cak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) beşerriyet içinde bir tâne olup emsâli yoktur. Çünkü, risâleti umumîdir. Yâni Âdemden (sa) kıyamete kadar gelip geçecek olan tüm insan-lık aynı vakitte gelmiş olsalar Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hükmü altına girerler. Diğer resul ve nebilerde Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ naibler olurlardı. Biz söylemiyoruz Kur’an ilân ediyor. Ama nerede insaf ehli olupda araştıracak?

Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) emirlerine muhalefet etmeme hususunda âyet-i celilede:

نة أو يصيبـهم عذاب أليم فـليحذر الذين خيالفون عن أمره أن تصيبـهم فتـ (Nur / 63)

“Bunun için, peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ inmekten yahud kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar.”

Hazer etsinler, sakın ha sakın emirlerine muhalefet etmesinler diye Allahü Zülcelâl uya-rıyor ki eğer emirlerime muhalefet ederlerse hem fitney-i âzimeye düçâr olup düşerler hem de şiddetli ve elim bir azabı çekmeyi hakederler. Zira, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) insanların tümüne resul olarak gönderilmiştir. A’raf süresi 158. inci âyetinde de risâleti-nin umumî olup, nasın kâffesine gönderildiğini ilân eder. “De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepi-nize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur. O diriltir, o öldürür. Öyle ise Allah’a ümmî Peygamber olan Rasulüne -ki O, Allah’a ve O’nun sözlerine inanır.- iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.”

Başka bir âyet-i celilede ise:

وما أرسلناك إال كافة للناس بشريا ونذيرا (Sebe’/28)

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve yarıcı olarak gönderdik...” Senin risâletinin nasın tamamına hatta ki Rasulullah resulü’s sakaleyn olup insanlara

ve cinlere de resüldür. Çünkü yarın mahşerde de genellikle Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tezi yürür. Ve herkes Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhtaçtır. Cinlerde yaratılmış ve onlarında müslüman olanları vardır. Ahkaf ve Cin sürelerinde anlatılıyor.

Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Cinlere Er-Rahman süresini oku-dumda kendilerinde bir acayiblik, coşkular ve ağlaşmalar ve feveran etmeler oldu. Sizlere de okudum da sizlerde öylesine bir heyecan göremedim.” Buyuruyor. Demek ki cinler çok daha fazla heyecanlanıp bilhassa “öyle iken rabbınızın nimetlerinden hangisini yalanlarsınız” gel-dikçe acayip hallere düşüp ağlaşmışlardır.

Bu hususlarda da hadis pek çoktur ama hadise kendilerini bağlamıyorlar ki, evvela İslâm dairesine girebilmeleri için Allah ve Rasülüne birlikte inanmaları şarttır. Hadisi şerifte

Page 138: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

de öyle buyuruyor. “Bir kimsenin Allah ve Rasulullaha olan muhabbeti öyle bir muhabbet ki karşısına ateşi koyupta ya bu ateşe girersin yada Allah ve Resülünü sevmiyorum dersinde kurtulursun deseler ateşe atlamayı tercih etsin” buyuruyor Aleyhisselâtü ve’s selâm. İnsan gerçekten hakiki iman ve ciddiyet sahibi olunca düşünmez bile. Nitekim Müseylemetü’l Kez-zab bir müslümanı yakalayıp soruyor: Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah ”sözümü duyuyor musun?” “Evet duyuyorum” “Lâ ilâhe illallah Museylemetü’r rasulullah sözümü du-yuyor musun?” “Hayır, asla duymuyorum” diyor. İyice işkence yaptıktan sonra ateş yakmış-lar ve içine atmışlar. Buna rağmen Hak, Haktır ki yanmamış Allahın izni ile. Ale’l hak olan hak yanmaz elbette. Allah ve Rasulune karşı bu şekilde ciddiyet, samimiyet ve fedakârlıkla muhabbet sahibi olanı Allahü Zülcelâl ateşinde yakmamıştır. O zaman etrafındakiler “bunu buralarda durdurma yoksa çok kimseler senin davandan vazgeçerler” deyince hemen onu Yemame’den çıkarmıştır. Zaman geldi Hz. Ömer (ra) devresinde bu kişiyi göstermişler ve anlatmışlar. O zaman Hz. Ömer (ra): “Allahü Zülcelâle şükürler olsun ki Halilü’r Rahman’ın ateşe atılıp yanmadığı gibi ümmet-i Muhammedden de onun tezini uygulayıp inancı uğruna fedakârlık yapana kurban olayım” diyerek onu sevmiştir.

Kardeşlerim, bu hususta isbat delilleri pek çoktur. Kur’an mı dersiniz? Hadis mi dersi-niz, sayısız deliller var. Bağlılığı varsa bir tanesi bile yeter. Ancak i’tikad ve inancı bozuk ve başka ise çuvalla olsa bile fayda vermez. Allahü Zülcelâl saptırdı ise ona kim hidayet ede-cek?

Hadis-i Şerif:

سول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: و من خالف مجاعة املسلمني شربا فقد خلع رقبة قال ر االسالم

Hadis meâli: Kim ki müslüman camiasına bir karış muhalefet yaparsa islam hukunun dışına çıkmıştır. Boynundan çıkarıp atmıştır. Artık o hukuka sahib değildir.

Hadis-i Şerif:

جييئ قوم مييتون السنة ويغلون ىف الدين فعلى اولئك لعنةاهللا ولعنة الالعنني وامللئكة والناس

امحعنيHadis meâli: Bir kavim gelecek ki benim sünnetimi yok etmeye çalışacaklar. Niyetleri

tamamen yok edib öldürmektir. Dine pek çok dalalet ve küfürde karıştıracaklardır. Hem sün-netlerimi öldürmek hem dinde bir muhalefet yaratıp bilinmedik şeyleri ortaya atacaklardır. Müslümanları sapıklığa ve küfre sevketmeye çalışacaklardır. Bu misilli kimseler Allahın, me-leklerine ve insanların tamamının la’netlerine mûcib ve müstehak olsunlar.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: املتمسك بسنىت عند فساد امىت فله اجر شهيدHadis meâli: Ümmetimin fesada uğradığı bir devrede sünnetime sımsıkı sarılıp da

onun muhafazasına ve işlenmesine çalışan bir kimseye şehid sevabı vardır. Allahü Zülcelâlin kendisine bir şehid ecri vereceğini va’dediyor.

Page 139: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İşte Aleyhisselâtü ve’s selâmın sünnetine karşı olan sevgi ve saygının ve sünnetiyle âmil olan kimsenin ödülü budur. Bazıları çıkıp sünnetleri öldürmek isterken karşılarında Ra-sulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnetlerini ihya ve muhafazaya çalışan kimselere şehid ecri verileceğini ilan ediyor şükürler olsun. Allahü Zülcelâl bizlere hayatamızın sonuna kadar ehl-i sünnet ve’l cemaat olarak Fırka-i Nâciye’de kılsın. Âmin.

Aziz kardeşlerim; Bu haldeki kişilerle cidâli hadisle yapmak geçersizdir. Çünkü kendisini hadis bağlama-

maktadır. Gûyâ, Kur’ana karşı bağlılıkları varmış, Eğer bu sözleri doğruysa saygısını isbat etmesi lâzımdır. Kur’an için ise, bu kişi bakınız neler söylüyor:

Bir tanesi Allahü Zülcelâlin halife kılacağına dair:

اىن جاعل ىف االرض خليفةsorduklarında ise cevabı: “Yanlış tefsir böyle birşey olmaz” diyor. Halife kelimesi bizâtihi Al-lahın kelamıdır tefsir değil ki. Allahü Zülcelâl melâikelerine buyuruyor ki; “Yeryüzünde bir halife kılacağım.” Peki, bu böyle iken yanlış tefsirdir deyince ne oldu o zaman? Kur’an-ı azi-mü’ş şana karşı olup onu doğrudan inkârdır.

Hadis-i şerifde Kur’anın bir âyetini inkâr edenler için:

من جحد اية من القرأن فاقتلوه (فقد كفر)Gerçi buna da hadisdir deyip bağlanmayabilirler. Kur’andan bir âyeti bile doğrudan doğruya inkara kalkışan küfre gider ve katline cevaz veriyor. Çünkü cühûd inkârdır.

Başka bir mevzu’da bize sorulan duyduğumuz bir şey: تبت يدا اىب هلب ile ilgili Ebi

Leheb’in yerine daha güzel birşeyler konursa olurmuş. Peki eğer Ebi Leheb’i Kur’ana yakış-tırmıyorsanız Kur’anda bu hususda çok benzeri vardır. Daha beteri Firavun vardır. Var, var... Kur’an Allah kelamıdır ve Âdemden (as) kıyamete kadar bize malûmat vermiştir. İbret alsın-larda yarar-zarar ona göre bir ayar yapsınlar diye hepsinden bahsetmiştir. Kıyamet, mahşer alemi, cennet ehli, cehennem ehli anlatılmıştır. Kâfirlerin ebede’l ebedi cehennemde kalacak-

ları “ebada” buyurulmuştur. İmanları sebebiyle cennete girenlerinde خالدين فيها ابدا son-

suz kalacakları anlatılmıştır. Âdemin (as) durumunu ve hadisesini, zürriyetini, evladlarının birbirlerini öldürmesini, Nuh’un (as) tufanı, İbrahim (as) devresinde Hud kavmini, Semûd kavmi, Lût kavmi, Şuayib kavmi, ve Firavun’un hallerini anlatmıştır.

O zamanlar nebileri uyarırlardı, dinlerlerse dinlerler, dinlemezlerse Allahü Zülcelâl helâk ederdi. Öyle cereyan etmiştir ve vakı’a budur. Onun için Kur’anda Musadan (as) bah-sediliyorsa mutlaka Firavun da anlatılmıştır. “Ebi Leheb” kelimesini Kelamullahında kullanan Allahu Zülcelâldir. Bu şaşkınlar Ebi Lehebi beğenmiyorlarsa yarında Firavunu beğenmez ve istediğini yaparsa Kur’anı da yok eder. Demek masiyet işleyen Ebi Leheb’i, Firavunu vs. Kur’andan çıkaracaksın sonra da dönüp “Kur’anda yok ki” diyeceksin. Bunları Kur’anın dışı-na at ve sonra “Kur’anda bulun getirin” de. Kendisini müctehid zanneden bu zavallı adam birde kalkıp “Kur’ana bağlıyım Kelamullahı kabulleniyorum” diyebiliyor! Allahü Zülcelâl bizlere

Page 140: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

şuûr versin. Çünkü şuûr olmadı mı ne söylediğini ne yaptığını bilmez. Ne demektir ki “Ebi Leheb kelimesini kaldırıp daha güzel bir kelime gelsin” demek? Kur’andan bir âyet inkâr et-

miştir ve اجلدال باالقرأن كفر “Kur’anda cedelleşmek küfürdür.” Allahü Zülcelâlin kendisine

ait olan Kur’an-ı azimü’ş şanın bir kıymet ve değeri vardır. Allahü Zülcelâl baştan sona her hadiseyi, kıyametten sonrasını dahi anlatır. Cennete cehennemde, kafir de mü’minde, yalan-cıda sadıkta, hepsi de gelir. Musada (as) geçer Firavunda geçer. Ancak hepside Allah kelâmı olduğu için hepsinede harf başına 10 sevâb verir. Cömerd olan Allahü Zülcelâl kulla-rına böyle harf başına 10 sevâb veriyor ki okusunlar yararları olsun diye. Kelamının okunma-sı için bir tergibtir bu 10 sevâb.

Bu kişiler bazı kelimeleri Kur’ana yakıştırmıyorlarsa bu cühûddur ve küfre girerler.

Kur’anı azimü’ş şanda Zakirûn-Mezkûrun vardır. قل هواهللا احد dediğin zaman hem Allah

kelamı oluşundan sıfatıdır. Hemde içinde Allahın zatı zikredildiğinden dolayı iki faziletlidir bu âyet. Ebi Leheb’i okursan sadece Allah kelamı oluşundan bir fazileti vardır. İkisindede Zaki-run zikreden Allahü Zülcelâldir. Ama zikredilenler farklıdır. Birisinde Allahü Zülcelâlin zatın-dan, diğerinde ise bir müşrikten bahsedilmekte dolayısıyla mezkûrun değişiktir. Her ikisinide okuyunca harfleri başına 10 sevab alırsın. Rabbımızın va’di budur. Yeter ki Allah, Lillah için oku. Hatta kıbleye karşı oturur abdestli olarak saygılıca okuyacak olursan İmam-ı Ali (kv) nin buyurduğuna göre 25 sevâb alırsın. Eğer manasını fehmedib, tefekkürle inceliğini, hükümle-rini harikalıklarını inceden inceye düşünerek dilinle ve kalbinle olursa o zaman 40 sevâb alır-sın... Namazda okunan Kur’an’a ise harf başına 100 sevâb alırsın. Bu hususda bin incelik vardır ki, bir kimse manasından bi haber bilemiyor, ayni zamanda acemîdir okurken kekele-yerek okuyabiliyor, mâhirde değil ve müşkilât içinde heceleyerek okuyorsa ama Allah Lillah için okuyorsa mâhir olandan daha fazla sevab verir ona. Çünkü zahmeti daha çok çabası ve ciddiyeti vardır. Bazı kimseler vardır ki “İyice okuyamayanlar Kur’an okumasın yanlış olursa olmaz” derler. Bu zümreler isterler ki Kur’an okunmasında kendi kitablarını okusun halk. “Manasını bilmeden Kur’an okunmaz” diye kararlar verip düzgün okumayanlara hiç cevâz vermezler. Maksadları kendi zümrelerinin kitabları satılsın okunsun ve halk sömürülsün.

Halbuki Aleyhisselâtü ve’s selâm Allahü Zülcelâlin büyük bir lütfûnu haber verip buyu-ruyor ki: Kur’anı azimü’ş şanı düzgünce okuyan okur. Ancak Kur’anı okumaya aşk-ü-şevki olup yanlışlarla da olsa okumaya çalışıyor, eğitim alamamış ve dili alışmamış yanlışlarla da olsa okuyor. İşte o zaman görevli bir melek Kelamullahdan yanlış okunan kelimeleri düzeltip inzâl olduğu gibi huzura çıkarıyor. Kimse, çıkıpta; “yanlış okursan hiç okuma zarar gelir” di-yemez. Çünkü, “okumak istiyorum ama yanlışlarım var” diye Allahın kelamından uzaklaştır-maya kimsenin hakkı yoktur. Kur’anı düzgünce okuyorsa mesele yok. Ama yanlışları olursa Allahü Zülcelâl lütfen ve merhameten melekler halketmiş onların işi yanlış okunan Kur’an kelimelerini noksanlıklarını giderip fazlalıklarını çıkarıp huzura düzgünce çıkarır. Bu böyledir ama bahsedip durduğumuz ma’lum şahıs gibileri çıkarda bizi hadisler bağlamaz derse ve hadislere inanmazsa sözümüz inananlaradır.

Page 141: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Bu kimseler gibi rastgele çıkıpda kelamullahı tahrif etmek kimsenin haddi ve hukuku

değildir. Bir âyet dahi olsa cühûd eden kafirdir. من جحد اية من القرأن فقد كفر Hatta tevbe

istiğfar etse dahi katli had olarak gereklidir bir âyeti bile inkâr ederse... Kardeşlerim, Kur’an Allah kelamıdır ve azizdir. Böyle canlarının istedikleri gibi yanlış

te’vil ve benzeri şeylere asla gelmez. Hâşâ bir âlet gibi oynamalarına Allahü Zülcelâl razı gelmez.

من فسر القرأن برأيه فليتبوأ مقعده من نار “Kur’anı Kerimi kendi rey’ine göre tefsire kalkışan cehennemde yerini hazırlamış olur.” Allah kelamını bu şudur, şu budur gibi hadis vs. ye başvurmadan kendi akıl, mantık, tasavvur ve rey’ine göre te’vile kalkışmak asla olamaz ve Kur’an böylesi bir kişinin inhisarına giremez. Kur’anı azimü’ş şan öyledir ki; denizler tamamen mürekkeb olsa ağaçlarda kalem olsa Me-leklerde yazıcı olsa künhünü (aslını, hakikatını) esâsen yazamazlar. Çünkü Kelamullahdır.

En son duyduğumuz bir şey daha... “Namazda Fatihayı bilmiyorda Arabça okuyamı-yorsa meâl okusun” diyor. Haşa ve kellâ. Fatiha öyle bir fatiha ve o kadarda kıymetli ki, Aley-hisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; “Fatihayı bir kefeye koysan, Fatihasız Kur’anı da Elif-Lam-Mim’den Nas’a kadar olan kısmı 7 kerre karşı kefeye koysan dahi Fatihanın dengi olamaz.” Fatiha ümmü’l Kur’andır. Fatiha bir acayibtir. O kadarda oyuncak haline getirilemez. Fatiha-da Allahü Zülcelâl ile kulu arasında bir harikalık vardır. Hadis-i Şerifte:

قسمت الصالة بيىن وبني عبدى نصفني فنصفهاىل ونصفها لعبدى ولعبدى ماسئل فاذاقال قال اهللا محدىن عبدى فاذاقال الرمحن الرحيم قال اهللا اثىن على عبدى احلمدهللا رب العاملني

فاذاقال مالك يوم الدين قال اهللا جمدىن عبدى فاذاقال اياك نعبد واياك نستعني قااهللا صدقت عبدى اوكذبت عبدى

Allahü Zülcelâl Fatihayı kuluyla aralarında ikiye ayırdı. Kul “Elhamdulillahirabbi’l âlemin” de-yince Allahü Zülcelâl: “Kulum bana hamdeddi” kul: “Errahmanirrahim” deyince; Allahü Zül-celâl: “Kulum beni senâ etti” kul: “Maliki yevmiddin” deyince; Allahü Zülcelâl “Kulum beni temcid etti” kul “iyyake na’budu ve iyyâ keneste’in” deyince ise; eğer kul sadakatla söylemiş ise Allahü Zülcelâl: “Sadakta ya abdi, doğru söyledin ey kulum” buyurur. Kul doğru söylemi-yor ise “kezebte, yalan söyledin” buyurur. Eğer “Sadakta ya abdi” buyurduysa arkasından

gelecek istek için Allahü Zülcelâlin va’di vardır. Kul ne ister? اهدنا الصراط املستقيم Kul,

kendisininde sırat-ı müstakim ehlinden olmasını diliyorki; Allahü Zülcelâlin ni’metiyle şeref-

lenmiş olan kişilerin yolu olsun, صراط الذين انعمت عليهم diyor ve غري املغضوب عليهم

-diyerek gazabına uğramış ve dalalete düşmüş kimselerin yolundan olmasın dili والالضالني

yor. olmayayım diyor.

Page 142: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

İşte Fatiha böyle bir Fatiha olup dururken okunsun mu okunmasın mı ne demek? Böyle bir Fatihayı besteleme meselesi nedir ve acaba bu kimselerin vicdanları nasıl kabullenmiştir? İ’tikad ve inançlarının Allahü Zülcelâle bağlı olduklarını söyleyenler haram olan bir çalgı ile söyleyip çalabiliyorlar. Çalgılar içinde sadece tef’e ve delbek’e cevaz verilmiştir. Oda ilan etmede kullanılmıştır. Diğerleri tamamen muharramattır. Ben 60 küsur sene evvel Erzurum ile Muş arasında bir beldeye ki adını söylemiyeyim bir düğünde bizâtihi Fatihayı bu şekilde okuduklarına şahid oldum. Hem çalgı çalıyorlar hem de “En’amte aleyhim” kısmını söylerken “Hadicetu’l kûbrâ, Fatimetü’z Zehrâ” diye söylüyorlar. Ne zaman ki “Gayri’l Mağdubi aleyhim veladdalin”e gelince “Ebu Bekir ve Ömer’e” dönüştürüyorlardı. İşte böylesini de dinledim. Nasıl oluyorda bunlar olabiliyor?

Onun için kardeşlerim; Aziz olan Kelamullahın bazı kişilerin ellerinde ve dillerinde çeşit çeşit âlet edavat durumunda olması hiç yakışıyor mu? Herkes güya aklına göre birşeyler yapıyor. Meydanda boş ya. Halbu ise dinimizde akıl ve mantık diye bir şey yoktur. O ancak Hz. İsa (as) devresinde Sokrat ve benzerleri “bizim risâlete ihtiyacımız yok biz akıl ve mantı-kımızla buluruz” demişlerdir. Nitekim bizde de günlerce dinledik ki “Bizim dinimiz akıl ve mantık dinidir” diyerekten kürsülerden hemde din adamı geçinenler ilân etti durdu. Halbuki bizim dinimiz mesned dinidir. Düşünün bir kerre Allahü Zülcelâl bizleri ayni sistem mi yarat-mışdır? Hiçbir tanemiz diğerine benziyor mu? İcabında ikiz doğuyorlar asla tıpatıp benzer olamazlar.

Çünkü Allahü Zülcelâlin yaratışı fabrikasyon değil ki, bir fabrikadan çıkmış gibi tıpatıp akıl ve mantıklarımız eşit olur mu? Ne kadar insan varsa o kadar akıl ve mantık var. Peki o kadar çok sayıda da din mi olsun yani!.. Âdemoğlunun çok büyük kıymet ve değeri vardır. Onun için bir parmak izi dahi hiç biri diğerine benzemiş değildir bu ana kadar. Bu Allahü Zül-celâlin bir hikmeti ve azametidir. Onun için her bir kişinin aklıyla mantıkıyla Kur’anı te’vile kalkışmak kesinlikle yasaktır. Aslında onları küfre eletir başka da bir şey olmaz.

Nitekim İmam-ı Ali (kv) Abdullah ibn-i Abbas’ı (ra) Haricilerle münazaraya gönderirken: “Amucaoğlu Kur’an ile mücâdeleye girme. Çünkü Kur’an sonu olmayan bir şey. Muayyen bir şeye bağlanacak durumda olmaz. Kur’an bu, Allahın kelamı, ilmi sonsuzdur. Onlar derler ki bizimki doğru, sende dersin ki bizim ki doğru, her ikinizde zarara girersiniz. Ama sünnet yo-luyla olacak olursa o zaman onları mağlub edersin.” Buyurmuşsa da Hariciler sünnetle mü-nazarayı kabul etmemişler “illa Kur’anla olacak” demişlerdir. Güya Haricilerde Kur’ana bağ-lanıyorlar. Bakın bakalım Hariciler kimdir ve nasıl Kur’ana bağlanıyorlar güya... Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Harici zümresi ateşin köpekleridir. “Kilabu’n nar” buyuruyor.

Hülasa kardeşlerim; Kur’anı azimü’ş şanın o kadar kıymet, değer ve azameti var iken, “namazda nasıl olursa olsun, okuyabilirsin” diyebiliyor. İster meâl oku, ister esas duruşda dur! Bize böyle elettiler. Halbuysa:

ه إال المطهرون تـنزيل من رب العالمني ال ميس(Vakıa/79-80)

(Ona ancak temizler dokunabilir. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.) Bu ancak mutahhar, tertemiz kimselerin tutabileceği bir kitabdır. Cünûb yada benzer halde elle tutmayı kesinlikle yasaklıyor. Mutahhar kimdir? Namaz kılacak halde olandır. Mutahhar olmazsa namaz kıla-

Page 143: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mıyor çünkü, Kur’an okuyamıyor. Cünûb olan kimse Kur’an okuması mümkün olmayınca namazda kılamıyor. Halbuki cünübkende meâl okuyabilir. Bu apaçıktır. Rabbi’l âlemin tara-fından gelen bir kelamıdır Kur’an-ı Kerim. Kutsaldır ve bu şekilde basit bir kitab gibi kullanı-lamaz haşa ve kellâ. Kur’ana karşı olan saygısızlık sahibine karşı saygısızlıktır. Onun için kim bu cür’eti gösterip de buna kalkışacaksa artık gelecekte mâliyetinin ne olacağını kendi düşünsün.

Gelelim namaz hususunda anlattığımız gibi Allahü Zülcelâlin Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurduğu hadis-i Kudsîsinde; “Namazda Fatihayı kulum ile benim aramda iki bölüm kıldım, biri benim biri de kulumundur”, buyuruyor. Allahü Zülcelâl Fatihanın okun-masından çok hoşlanır. Çünkü ümmü’l Kur’andır. Ehli olanın Fatihadan çıkarabileceği çok çok mana ve muhteviyat vardır. Namazda Kur’anın okunması ittifakla farzdır.

Namaz Kur’ansız asla olamaz ve böyle bir fetvâ asla verilemez. Kur’ansız namaz olsa olsa oyuncak olur. Müslümanları kandırıpta bu hale düşürmeye hiçbir kimsenin hakkı da yok-tur. Meâli kim yapmış meâl halabanın işidir. Hâşâ Allahü Zülcelâlin kelamının yerini tutabilir mi? Allah aşkına düşünün bir kerre tutar mı? Düşünün de insafa gelin. Kimin bu meâl? Kim yapmış bunu? Velevki Buhari bile olsa Cenab-ı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisleri olmasına rağmen kelamullahın yerinde onun eşiti olamaz. Namazda Kur’an yerine hadis bile okusa olmaz iken sen nasıl olurda rastgele birisinin meâli ile namaz olur dersin? Kimbilir kimin meâlini söylüyor onu da bilemiyoruz? Esasen halabanın birisinin. Cüretkârlık yapıp söylemiştir yazmıştır ve kendi aklına, mantıkına, davasına ve mensubu olduğu fırkası-nın inancına göre uydurmuştur muhakkak. Onun için böylesi bir namaz İslam namazı olmaz.

Hatta, bir zaman güvenilir bir şahsiyet diyor ki: Bir kimse gelmişde “efendim Fatihayı bilmiyorum” demiş. O da o halde “meâl oku” deyince o kimse “Meâlde bilmiyorum” demiş. “O zaman meâlde bilmiyor isen hazır ol durumuna gelde şöyle bir dakika durup beklersen na-mazın olur” diyor. Vallahi eğer namaz kendisine kılınıyor ise bu sapık adam, tabi ki kendisi kabul edebilir. Kendisi için saygı duruşu yetebilir. Fakat, Allahü Zülcelâl için yapılacak olan bir namazda ise harfiyyen yapılması gerekenden çıkamaz ve bir açıklık da verilemez. Nasıl gerekli ise öyle kılınır. Namazda mutlaka Kur’anın olması lazımdır. Kur’anda Fatihanın okunması farzdır diyen iki mezheb vardır. Diğer ikisi ise vacibtir derler.

Kardeşlerimiz, biz bu acayiblikleri ne duyduk ne de gördük. Nasıl ki, Ebrehe Kâbenin varlığını çekemedi de Yemendeki kendi yerinde bir benzerini inşa’ etti. Fakat halk ayni sevi-yede bilmeyip yine de Kâbeye hücûm edince Mekke’deki Kâbeyi yıkmaya azmetti. Bu kimse-lerde İslam dinini bu minvâl üzere yıkmaya saldırıyorlar. Bunların hıncı; Allahü Zülcelâle mi, Rasulullaha mı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Sünneti seniyyesine mi, Hadis-i şeriflerine mi, İslam dinine mi bilemiyorum. Hınçları nereden neyesine geliyor da neleri alt üst etmek istiyor-lar? İnanınki böylesi bir fitne ve fesada daha böylesi kimse cür’et etmemiştir.

Allahü Zülcelâl bizleri şerlerinden muhafaza etsin, şuûr versin, mûîn olsun, tevfikatıyla refik eylesin, cümlemizi hüsn-ü-hatimeler ihsan eylesin. Âmin.

Etraflıca düşününce görüyoruz ki esâsen dinde tahrifat için gönderilmiş başkada işi ol-mayan birisidir. Ancak, şunu söyleyebiliriz ki, Ebrehede, Kâbeye gelen gidenin çokluğunu çekemedi, müşerref ve kudsal bir yer oluşunu hafsalasına sığdıramadı da yıkmaya karar verdi geldi ve esfeli safiline gitti. Bunların sonu böyle olur.

Page 144: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hali hazırda durum budur. Dinimizi yıkmak tamamen yok etmek için akla hayale gel-meyen, bu ana kadar duyulmamış, geçmişde de o kadar fesad, felâket ve feceatlar olmuş ama böylesi hiç görülmemiş yollara başvuruyorlar. Esâsen neden ve kime karşı yaptıklarını bir türlü fehmedemiyoruz. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnetlerini tamamen yok sayıp hadislerine hiç bir yer bırakmamış bir kimsenin kendisi hangi fırkadan ve kimin ümmeti gerçekten belli değil.

Bu kimse Allahın kuluyum dese, o zamanda Allahü Zülcelâlin kelâmını oyuncak haline getiriyor ve saygı duymuyor. Fatiha yerine meâl oku diyor. Kendisinin mi kimin ise meâli, Allah kelâmı yerine oku diyor. Kul sözü ile Allah kelamını eşit duruma getirebiliyor. Öyle gö-rüp öyle hükmediyor ve elbette şirk koşuyor. Allaha namaz kılacakmış da meâl okuyacakmış haşa ve kellâ. Bu kadar da dinimizi hafife almak yakışır mı düşünün bir kerre Allah aşkına...

اللهم ارنا احلق حقا وارزقنا االتباعه وارنا الباطل باطال وارزقنا االجتنابهسبحانك اللهم وحبمدك اشهد ان ال اله االانت وحدك الشريك لك استغفرك واتوب اليك

حم الرامحني ياارحم الرامحني ارمحنا.آمني ياارحم الرامحني ياار

Page 145: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

10. BÖLÜM

Hidayet Allah’dandır Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıymet ve değeri

Melek – şeytan – cin – insan sayısı Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlanmak ve sevmek

Ahirzamanda cehalet ve maişet sarhoşluğu Sahabe devresindeki ihtilaflar

Ahirzamanda fitne ve Kitab ile sünnet Hadisleri reddeden fırkalar

Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olmak

Page 146: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz; Aslında Fırka-i Dalle olan yoldan çıkmış fırkalar hakkında Kur’an ve hadis yoluyla ma-

lumât verip açıklamak azmindeyim Allahın izni ve inâyetiyle. Çünkü, günümüz çok kritiktir. Efkâr (fikirler) bozukluğu i’tikad bozukluğu beter hale gelmişir. Hiç olmazsa imkanlarımız nis-betince anlatalım da inanan inanır, inanmayanlar da kendileri bilir. Hidâyet Rabbımız Allahü Zülcelâle aittir. İnanmayanlarda bizi ilgilendirmez artık.

.Hidâyeti verecek olan Allahdır.” Kimseye diyeceğimiz bir şey kalmıyor“ اهلادى هواهللا

Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: اهلادى هواهللانا الدليل و “Ben delilim hidâyeti vere-

cek olan Allah” Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) i’tiraf ediyorki, hidâyet ve imân ancak ve ancak Allahü Zülcelâlle alâkalıdır. Kimsenin bunda bir tasarruf hakkı yoktur. Çünkü tasarruf imkânı olsaydı Aleyhisselâtü ve’s selâma çok candan emeği geçmiş olan amucası Ebu Talib için hidâyet ve imanı çok arzuluyor idi. Fakat, kader kaderullah, başka şey. Onun için bir çok hadislerinde “Tevhid kelimesini amucama arz ettim eğer söylese idi kurtuluşu olurdu ama bir türlü söyletemedim.” Hattaki sormuşlarda: “Ya Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) senin şefaatin ebeveyninede olmuş mudur?” Zaten babası ve anası fet-ret ehlidir. Ve kendi vaktinde gelmemişlerdir. Sorumlu da değillerdir. Bunda şek ve şüphe yoktur. Eğer amucası Ebu Talib gibi kendi devresinde gelmiş olsalarda ilân edildiği halde risâletine inanmamış olsalardı o zaman evet, ale’l küfre giderlerdi. Fakat babası zaten doğ-madan vefât etmiştir. Annesi ise 6 yaşında iken vefât etmiştir.

İşte sormuşlarda cevâben: "Elhamdülillah anama, babama, birde süt kardeşim vardır. Ha-limetü’s Sadiye’de iken bir süt kardeşim vardı. Ona da yardımcı oldum da Oda Allahın izni ile bağışlandı. Oda ehli iman oldu” buyuruyor. Amucası için sorduklarında da Aleyhis-selâtü ve’s selâm buyurur ki: “Evet Onada şefaatim yetişti” “Nasıl yetişti? Ya Rasulullah imana geldi mi?” “Hayır, ancak cehennemin en hafif azabına düçâr olacak. En ehven azab nedir cehennemde? Ayaklarında bir takunya giydireceklerde başında olan dimağı kaynayacak. İşte cehennemde en ehven olan azab budur. Eğer benim şefaatım olmasay-dı cehennemin gamaratına (ıssız-virâne) düşerdi. Daha esfeline düşerdi” buyurmuştur amucası hakkında.

Her türlü ihtilaf çıkarmak isteyen bozguncu ve sapık fırkalar pek çoktur. Cenabı Rasu-

lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) انا الدليل واهلادى هواهللا “Ben delilim Hadi Allahdır” buyu-

rurken âyeti celile de:

ميان ولكن جعلناه نا إليك روحا من أمرنا ما كنت تدري ما الكتاب وال اإل نورا وكذلك أوحيـ ي به من نشاء من عبادنا وإنك لتـهدي إىل صراط مستقيم نـهد

(Şûrâ / 52)

“İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitab nedir, imân nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisi ile doğru yola eriştiğimiz bir nur kıldık. Şüp-hesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.”

Page 147: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mâlûmat veriyor ki: Kitabda bilmezdi, imanda bilmezdi ancak elçisi olunca her türlü ihtiyaç duyacağı hususda mutlaka malümat ve talimat vermiştir. Allah tarafından bir elçi olmasa zâten nuruda imanıda ve kitabıda bilemezlerdi. İşte Kur’an nuru, iman nuru, hidayet nuru hepside eğer Allahü Zülcelâl bir hidayet verecekse iman nuru kalbdeki aydınlıktır ve bir hidâyettir. Sırat-ı Müstâkim olan doğru yolda bu aydınlık-tır. İşte bundan dolayı dilediğimiz kullarımıza hidâyet sebebi vesile olur buyuruyor. Ve “ancak sen ya Habibim sen halka doğru yola hak yola delil olup gösterirsin ve anlatırsın” buyuruyor.

Esâsen va’az-ü-nasihat eden gerçek âlimlerin hepisi de cenabı Rasulullahın (Sallallahu

Aleyhi Vesellem) mirasçılarıdır. العلماء ورثة االنبياء “Ülema enbiyanın mirasçılarıdır” Mutlaka

böyledir. Elbette halkın hepisi mâlümat sahibi değildir. Fi’l hakika birbirimize her halükârda ihtiyacımız vardır.

Onun için Aleyhisselâtü ve’s selâm; müşriklerin devresinde kutsal kâbenin üzerinde bir sürü tapınaklar var iken acayib bir vahşet olmasına rağmen Aleyhisselâtü ve’s selâm teşrifiy-le hak ve hakikatı ortaya getirmiştir. Kendisine Allahü Zülcelâl sahib olmuştur. Ve elçisi kıl-mıştır, Habibi kılmıştır. Bu minval üzerine artık bu bir nimeti azimedir. Allahü Zülcelâle şükür-ler olsun.

Kardeşlerimiz, iyice bir düşünün Allahü Zülcelâl vallahi Âdemden (as) Aleyhisselâtü ve’s selâmın teşrifine kadar onun ayarında bir resul ve nebi göndermemiştir. Beşerriyet için-de bir tâne olup üstünlüğü vardır. Onun için öbür âlemde de aynı hünerini gösterecektir. Al-lahü Zülcelâl kendisine düstûrlar vermiştir. Şu günümüzde de böyle bir şahsiyeti bizlere na-sib ettiği için Allahü Zülcelâle binlerce şükürler olsun. Ne yapmamız lâzım bu ni’meti azime karşısında? Elbette, şükrünü bilmemiz ve hukukuna riâyet etmemiz lâzımdır. Geleceğe ina-nan herkes için bu böyledir. Öldükten sonra tekrar dirileceğine, mahşere, cennet ve cehen-nemin hak olduğuna inancı varsa o zaman tek yapışacak olduğu Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Mutlaka Habibullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yolunda yürümesi şarttır. Şart.

Allahü Zülcelâl;

لئن شكرمت ألزيدنكم ولئن كفرمت إن عذايب لشديد (İbrahim / 7)

“... Eğer şükrederseniz, elbette size (ni’metimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”

“Eğer ni’metlerime karşı şükreder şükrünü öderseniz çoğaltırım amma nankörlük ya-parsanız o zaman azabım şiddetli olacaktır” diye ilan ediyor. Onun için vallahi bu ni’metin üzerinde hiçbir ni’met yoktur. Çünkü bu ni’met sadece burada değil de gelecekte cennete varıncaya hatta oradada devam edecek bir ni’mettir. Cennete varsa dahi şefaatı o yönde de vardır. Onun şefaatı sayesinde daha yüksek kâdemeye daha elverişli cennetlere ki cennet-ler muhtelif olup eşit değildir. Onun için cennette bile makam yükselmesi Cenabı Rasululla-hın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı sayesindedir ve gereklidir. Cehennemden çıkıp cen-nete girmeye yine Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı gerekli. Sıratı geçerken-de Onun şefaatı gerekli ve: “Allahümme sellim, Allahümme sellim “ diyen yine Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Bu sayededir ki çabukça geçilebilir. Mizânı ve daha birçok mesele ve hadise-

Page 148: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

leri yine Onun şefaati hallediyor. Nehr-i Kevser’e varabilmemiz yine Onun sayesinde olabili-yor. Esâsen onun tasvibiyle varabiliriz ve ondan nasibimiz bu şefaatle olabilir. Ayni zamanda mahşer âleminde Onun Livaü’l Hamd sancağı altında beraberce olabilmemiz dahi onun rıza-sını celbetmek şartiyledir. Hülasa şefaatleri sayılmayacak kadar olup pek çoktur. Biz ise bu hususlarda bir parça malümat vermek azmindeyiz. Dalle olan sapık fırkaları Allahın izni ve inâyetiyle anlatım ki; ümmeti Muhammed hazer etsin şerlerinden.

Kardeşlerimiz; hep anlatmışız ki; Aleyhisselâtü ve's selâmın yolu bir tanedir. Evet

“Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır” buyurmuştur. Yahudiler 71, Nasara 72 fırka iken onlardan da fazla 73 fırka olmuştur. Onun için 73 fırkadan sadece bir fırkası “Fırka-i Nâciye” olup 72 si sapık fırkalardır. Fırka-i Nâciye ise Ehl-i Sünnet ve’l cemaattan olan kişiler için kurtuluştur. Diğer fırkalar ya sapık yada ehl-i küfür olan fırkalardır ve i’tikadları nisbetlerine göredir. Ce-henneme varacak olanları olduğu gibi sapıklık durumuna göre daha beriye daha beriye… Yahutta cehenneme bir saatlik, bir günlük vs. girer çıkar. Cehenneme giren kimse mutlaka i’tikadda bir küfrü sebebi ile girer. Yani hata ve günahlarından dolayı girmez. Çünkü, Allahü Zülcelâl cehennemi küfrü yakmak için yaratmıştır. Cehennem gazabındandır. Cennet ise rızasındandır ve rızasına bağlıdır. Allahü Zülcelâlin rızasını sağlayabilen bir kimse cennet ehli olur. Allah cümlemize nasib etsin. Âmin… Cennet Allahın bir rahmetidir. Hatta âmel yo-luyla cenneti satın almaya hiç kimsenin de böyle gücü asla yoktur. Eba Hüreyre (ra) nin ri-vâyet ettiği hadisi şerifde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Hiçbir ferdiniz âmel yönüy-le cennete giremezsiniz. Ya Eba Hüreyre, dünya ve muhteviyatı ile cennetten bir karış yer dahi satın alamazsınız ve karşısında bir kıymet ve değeri olamaz” Yani bir karış bile olsa bu böyledir. Ancak ve ancak Allahın Rahmeti ile cennete girilebilecektir. Eba Hüreyre (ra): “Ya Rasulullah sende mi âmelinle girmeyeceksin?” diye sorunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi

Vesellem): والانااالان يتغمدنىاهللا برمحته “Ben isem dahi âmelimle değilde Allahü Zülcelâlin

güçlü olan rahmetine güvenerek rahmetiyle girebilirim” buyuruyor. Cenneti âmel yoluyla satın alabilecek bir gücümüz yoktur bir kerre. Biz beşeriz. Orada olan nimetler ve bu gün bu dün-yada olan ni’metlerinde şükrünü ödeyemiyoruz. Bir Me’mur iken çalışmadan bir iş yapmadan ma’aşı alabiliyor musun? Hiç oturduğun yerde sana bir şey veriyorlar mı? Hayır. Onun için hele bilhassa şükretmeyip de ters gidecek olursan o zaman peki kim sana sahib çıkar acaba söyle bakalım. Rahim olan Allahü Zülcelâl ref’etini, şefkâtini ve rahmetini esirgememiş her yönüyle vermiş:

إن الله بالناس لرءوف رحيم (Hac / 65)

“Allahü Zülcelâl insanlara hem rauftur hem rahimdir.” Bu eğer böyle olmamış olsa halimiz felâketti. Düşünün şu hayatımızdaki nimetleri sayılabilir mi?

نسان لظلوم كفار وإن تـعدوا نعمة الله ال حتصوها إن اإل (İbrahim/34)

“Allah’ın ni’metini sayacak olsanız, sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.”

Page 149: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Bu ni’metleri sayacak olursanız asla haklayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nan-kördür. Evet, nefsine de zülmediyor esâsen nankör geliyorda bu sebeble ni’metlerin hakkını ödeyemiyor. Kendisini Allahü Zülcelâlin emirlerine bağlayamıyor. İnsan şu yaşantısına ba-kıpta yeyip içip ve gezdiğine bakmıyor. Halbuki değil yeryüzü gök âlemi ve melekler dahi bizim hizmetimizdedir. Her bir ferdimizi şeytanlardan koruyabilmek için 360 melek görevlen-dirilmiştir. Muhtelif muhtelif görevleri vardır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuru-yor ki: Yaz devresinde bir çanakta pekmez olsa sineklerin ona hücum ettiği gibi şeytanlarda Âdemoğlunun üzerine öylesine saldırırlar.” Çünkü, düşmanlarıdır. İblis kendisini bu hale dü-şüreni Âdem (as) bildiği için Âdemoğluna çok zıddır. Yapabildiği sürece elinden geleni yapa-caktır.

O sebeble:

نس واجلن يوحي بـعضهم إىل بـعض زخرف القو ل غرورا وكذلك جعلنا لكل ن عدوا شياطني اإل شاء ربك ما فـعلوه فذرهم وما يـفتـرون ولو

(En’am / 112)

“Böylece biz, her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.”

İnsanlarda bazı şeytanlaşma durumu vardır. Fakat Allaha şükürler olsun ki Melekler daha çoktur da şeytan ve avanelerinden korurlar. Anlatmışızdır, ama burada da kısaca anla-talım. Melekler, şeytanlar, insanlar ve cinler vardır. Melekler masiyetten ma’sumdurlar ve asla şer işleyemezler. Şeytanlar kesinlikle keferedir ve onlarda asla hayr getirmezler. Melek-ler nurdan, şeytanlar ise ateştendirler. Ateş tabi mutlaka zarar getirir. Bundan dolayı şeytan-lardan bir hayr beklenmez. Melekler ise nurdan oldukları için onlardan da şer beklenilmez. İnsanlar ve cinlerin durumları ise âmellerine göre değişik olur. Ale’l küfre de gider, ale’l imana da gidebilirler. Her ikiside ins ve cin, sorumludurlar. Cennetede, cehennemede girecekler.

Kardeşlerimiz Melekler – şeytanlar – cinler ve insanlar hepsi bu dört nesne bir araya gelseler: Melekler 9/10 unu temsil ederler. Kalan 1/10 un 9/10 unu şeytanlar, kalan 1/10 un 9/10 unu cinler, kalan 1/10 unu ise insanlar teşkil ederler. Kolay anlaşılsın diye bu dört nes-nenin toplamına 1000 dersek kısaca:

900/1000 ü melekler, 90/1000 ını şeytanlar, 9/1000 unu cinler ve kalan 1/1000 ni de in-sanlar teşkil ederler. Melekler o kadar çok insanlarda o kadar azdır kainatta. İnsanlar hep-sinden az ama hepsinden de efdaldir ve faziletlisidir. Biliyorsunuz ki Allahü Zülcelâlin mahlu-katı içinde Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) seviyesinde hiç bir kimse olmamıştır. İnsa-noğlu kıymetli ve değerlidir. Zira Allahü Zülcelâl:

لى كثري ممن ع ولقد كرمنا بين آدم ومحلناهم يف البـر والبحر ورزقـناهم من الطيبات وفضلناهم خلقنا تـفضيال

(Isra / 70)

“Biz hakikâten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) kara-da ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık.”

Page 150: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Böylece Allahü Zülcelâl insanoğlunun mükerrem ve mahlukatın en üstünü olduğunu ilân eder.

نسان يف أحسن تـقومي مث رددناه أسفل سافلني لقد خلقنا اإل (Tin / 4-5)

“Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına in-dirdik.” Hakikaten Allahü Zülcelâl insanoğlunu ahsen-i takvim, en güzel kıvamda yaratmıştır. Fakat, kıymet ve değerini takdir edemediğimiz ve bu da nankörlük olduğu, ni’metinin şükrünü ödemediğimiz ve muhalefet yaptığımızdan dolayı esfeli safiline indiriyor.

Hülasa kardeşlerimiz; piyasaya bakarsanız herkes kendi davasının hak üzere ale’lhak

olduğunu söylüyor. Ama işin hakikatı nedir? İşte bu hususlarda bir miktar mâlumat vermek sorumluluğumuz vardır esâsen. Sağ olursak inşaallah anlatmaya çalışacağız. Rabbımız ah-seni ne ise ona muvaffak ve müyesser eylesin. Âmin…

Biliyorsunuz ki, öteden beri “Lâ ilâhe illallah” diyen birisi cennetliktir diyorlar. Hadisleri dinleyin ve okuyun da kim cennetlik kim cehennemlik imiş ona göre kararınızı verin.

Hadis-i Şerif:

اليسمع ىب احد من هذه االمة يهوديا والنصرانيا مث ميوت ومل يؤمن باالذى ارسلت به االكان من اصحاب النار

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’sselâm buyuruyor ki: “Muhammedin nefsi yed’-i kudretin-de olan Allah hakkı için, beni Allahın Habibi ve Rasulü olarak duyduktan sonra ve bildikten sonra ister Yahudi ister Nasrani kim olursa olsun getirdiğime iman etmez ise cehennem ehli-dir. Ashabu’n nardır.”

Rasullulah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahın elçisi olarak gönderildikten sonra Ya-hudi de olsa Nasara da olsa diye ilân etmesinin sebebi; onlar “bizim kendi nebilerimiz var, Musamız var, İsamız var onlarla yetiniriz” demesinler diye ilan etmiştir. Hadisde buyuruyor ki; Ümmetimden hiç bir kimse teşrifimden sonra gelenler dışarda kalmaksızın risaletimi duyan herkes Yahudide olsa Nasrani de olsalar ummumiyyetle sorumlulukları vardır. Geçmiş dinler nesholunmuştur bir yarar getirmez ve hükümsüzdürler. Buna rağmen risâletimi duyupta be-nim getirdiğim ile kanaat etmeyip i’tikadını bu yönde bağlamaz ve inanmaz ise o zaman as-habu’n nardır. Cehennem ehlidir. Başka yol ve yönleri de yoktur. Hadisi; Müslim ve İmam-ı Ahmed Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayet etmişlerdir.

İşte bundan anlaşılıyor ki sadece kendi ümmeti değil de diğer Musaya (as) ve İsaya (as) olan bağlılıkları da kaldırmıştır. Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra kendisine bağlanmışlardır. Ümmeti Muhammedin mensublarıdırlar. Her milleti dahiline almıştır. Geçmiş tüm nebilere bağlılıkları ibtal edip, Allahü Zülcelâl Habibine (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) bağlamıştır. Tabi, vaktiyle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelmeden o nebilere tabi’ olmaları hak idi ama Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif edince onların hükümleri geçersiz kılınmıştır. Hadis sağlıklı sıhhatlidir.

Page 151: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

والذى نفسى بيده اليؤمن احدكم حىت اكون احب الناس اليه من والده وولدهHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kasemle, nefsim yed’-i

kudretinde olan Allah hakkı için hiçbir kimse kâmil mü’min olamaz buyurup şart koşmuştur. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olan muhabbeti ve bağlılığı hiç bir teraziye girmemeli başka kimselere olan bağlılıklarıyla kıyaslanmamak, eşit olmamak ve ana baba evlad da dahil insanların tamamından çok sevip bağlı olmak şartıyla Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tercihlidir. Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tercih etmedikçe kâmil bir mü’min olamaz. Düşünün bir kerre Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gösterilmesi gereken saygının kıymet, değer ve önemini. Acaba saygımızın sadece dille olması yeterli midir? O’na muhalefet yapıp getirdiklerine değer verilmez ve âdeta bir düşman gibi görülür-se, sevgi, saygı ve bağlılık gösterilmeden rafd (safdışı) etmeye çalışılırsa böylesi sevgi, say-gı ve muhabbetin aslı astarı ve alakası var mıdır muhabbetle? Onun için bir kimse seviyorum dediği zaman Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuyor ki;

من احب شيئا اكثر من ذكره“Birşeyi seven ekseri onu zikreder.” Bir kimseyi seven onu çokça anar. Fikrinde dilinde ve kalbinde o vardır. Bunun tam tersine olup; Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ın muhabbetini bırakın O’nu saf dışı etmeye kalkışıp, getirdiği hükümlere sahib çıkmayıp ve hadislerine hiç bir değer vermeyenin muhabbetine inanılır mı? Haşa ve kellâ, böyle muhab-bet mi olur?

Muhabbeti iyi anlamak isterseniz; sporcuları, siyasetçileri ve okeycileri düşünün. Nasıl gece gündüz akılları fikirleri oralarda, hep onlardan bahsedip onların peşinde canları bahası-na koşuyorlar. Muhabbet ehliyim diyenler yanlış da olsa onların sevdiklerinin her zaman her yerde ve her halde nasıl yanında ve emrinde olduklarını görsünlerde bir ibret alsınlar. Allahü Zülcelâl bizleri islah etsin, şuûr versin. Âmin.

الشريك لك استغفرك واتوب اليكسبحانك اللهم وحبمدك اشهد ان الاله االانت وحدك Aziz kardeşlerimiz; Sizlere bir hadisi daha anlatmak azmimiz vardır. Bu hadisden faydalandırmasını Rab-

bımızdan diliyor ve inâyetine sığınıyoruz. Hadis-i Şerif:

بكم تأمروف بااملعروف قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: انتم اليوم على بينة من ر وتنهون عن املنكر وجتاهدون فىاهللا مث يظهر فيكم السكرتان سكرة اجلهل وسكرة حب العيش وستحونون عن ذالك فال تأمرون بااملعروف والتنهون عن املنكر والجتاهدون فىاهللا القائمون

قال ال بل منكميومئذ باالكتاب والسنة هلم اجرمخسون صديقا قالو يا رسول اهللا منا اومنهم

Page 152: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm ashabına irşad ediyor. Hoş kelimeler kullanarak kendilerinin ale’l hayr (hayr üzere) olduklarını Emri bi’l ma’rufu (iyiyi emretme) yaptıklarını, nehy-i ani’l münker (kötüden yasaklama) yaptıklarını ve bunların mevcûd olduğunu, cihadla-rınında Lillahi teâlâ Allah için, Allah rızası için ve iman ve islamın yayılması için candan oldu-ğunu belirttikten sonra kendilerine şöyle buyuruyor: Sizden sonra gelecek olan kimseler iki sarhoşlukla karşı karşıya kalacaklar ki; birisi cehâlet sarhoşluğu, diğerisi de mâişet (geçin-me) sarhoşluğudur. Dünya sevgisi ve yaşam yönünden adeta bir sarhoş (sükran) durumları olacaktır. Dünya sevgisi ve cahilliği sebebi ile dünya geçimini her şeyin üstüne çıkaran bir kimse yetiremediğinde ve denkleştiremediğinde ne olur? Başka bir kimsenin karşısına çıkıp-da, “sakın rüşvet yeme, şunu yapma, bunu etme” diyebilir mi? Kendisi yapıp durmaktadır esâsen. Veya kendileri de men edip yasakladıkları işin içinde bizzâtihi olanlar nasıl iyiyi em-redip kötü olanı yasak edecek ki. Cehalet ve mâişet sarhoşlukları o hale geliyor ki, bu kim-selerin yollarını tamamen tersine çeviriyor. Böyle oluncada ne emri bi’l ma’ruf ne de nehyi ani’l münker işlenebilir. Cihad ise zâten yapılamaz. Neden? Zirâ, artık inanç ve i’tikadları de-ğişmiştir. Ciddiyet ve ihlasları değişmiş olup islaminki ile alakası yoktur. Öyle olunca ne iyiyi emredip kötüden sakındırabilirsiniz ne de cihadı ihlasa bağlayabilirsiniz. İşte o zamanda bi-raz önce anlatılmış olan sahabelerin hal ve durumlarının tersine dönülmüş olur. Böyle bir hal ile karşılaşıldığında cehaletin her tarafı kaplayıp bürüdüğünde ve insanların kendilerini ta-mamen dünya mâişetine bağladıklarında; Allahü Zülcelâlin kitabına ve hükümlerine, Rasulul-lahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnet ve hadislerine ve hükümlerine sahip çıkıp elinden geldiği kadar emredileni yapmaya yasaklanandan da uzak durmaya gayret edersiniz. Böyle-sine Kur’an ve sünneti kendisine medâr eden ve muhalefet etmeyen kimse ki, her taraf fesa-da uğramış, emribi’l ma’ruf ve nehyiani’l münker kalmamış ve herkes tamamen cehalet ve dünya mâişeti derdine düşüp bunlara bağlanmışlar iken hak yolda (Fırka-i Naciye) olan için; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Onların hallerine düşmeyip kendini koruyabilen kimseye 50 sıddık ücreti ve sevabı verir” Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) soruyorlar: “Bizim devremizdeki kişilerin 50 si mi? Yoksa onların devresindeki 50 sıddık ecri mi?” “Hayır sizin devrenizdeki olan 50 sıddık ecri ve sevabı verilir.” Buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

سألت رىب فيما خيتلف فيه اصحاىب من بعدى فأوحى اىل يا حممد ان اصحابك عندى بـمنـزلة النجوم ىف السماء بعضها اوضيا من بعض فمن اخذ بشيئ مماهم عليه من اختالفهم فهو عندى

على هدىHadis meâli: Rabbıma ümmetim arasında olacak olan ihtilafları sordum ki Rasulullah

(Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu ihtilafları zâten bilmekte idi. Ma’lum olduğu inkar edilemez. Zirâ, kıyamete kadar olacak fitneleri birer birer ortaya koyup işaretler vermiştir. Ashabı ara-sında ilerde olacak vakıa’ları tamâmen sormuş ki halleri nice olacak? Karşılığında cevaben: Ya Muhammed, bu yönden hiç endişe etme senin sahabelerin benim katımda gökteki yıldız-lar gibidirler. Evet bazısının şavkı çok ya da az olabilir ama netice olarak yıldızdır. Hepsi yıl-dız olunca bir nahoşluk olmaz ki. Demek ki hepside birer nur sahibidirler. Fazlalıkları olabilir ama hepside nur sahibi. Aralarında vuku’ bulacak olan hadiselerde hangi tarafı tutarlarsa

Page 153: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

tutsunlar “ala hudu” yani, hidayet yolunda hidayet üzere olduklarını kabul ederim. Hadisin ravisi Hz. Ömer (ra) dir. Yeter ki ashab-ı kirâm rivayet etmiş olsun. Onların rivâyeti, tezi, ni-zamı ve söyleyişleri olduktan sonra Rabbımız tamamen hoş görüp hidâyet üzere olduklarını bildirmiştir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sarahaten bildirmiştir.

Hadis-i Şerif:

لقد شرفك اهللا وعزمك واملؤمن اعزم حرمة منك الكعبةHadis meâli: İşte kardeşlerim bu hadisi şerifin hükmüne göre şu anda piyasada bu mil-

leti suçlu suçsuz demeden kendilerine uymamış, yada istediklerini vermemiş vs. diye hemen tekfir edib öldürmeye teşebbüs ederler. Asla buna hakları yok iken. Bir mü’minin kıymet ve değerinin büyüklüğünü her zaman anlatıyoruz. Allahü Zülcelâl katında bir mü’minin öldürül-mesi dünyanın altüst olmasından daha ağır bir suç ve cürümdür. Bir mü’min haksız yere asla öldürülemez. Dünya yok olsa bile bundan daha hafif ve basittir. Hadisi şerifte de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kâbeyi tavaf ederken karşısında durup; Ey Kâbe evet, Allahü Zülcelâl şan ve şeref ve azamet vermiştir. Hem azimsin, hemde müşerrefsin. Buna rağmen bir mü’minin hürmeti esâsen senden daha fazladır. Kâbeye yapılandan da azim saygı ve hürmet mü’mine yapılması şarttır. Çünkü, Kâbenin bir haramiyeti bir hürmeti vardır ki, saygı duyulacak, yıkılmayacak, Allahın evi bilinip hürmeti edilecek... Tâbi ki Kâbeye teaddilik (aşırı-lık, azgınlık) yapmak sahibine yapmak demektir. Ona yapılmış olur.

Kardeşlerim hali hazırda emri bi’l ma’ruf, nehyi ani’l münker yapılamadığı için fitneler çok ve yaygın olup herc-ü-merc, katl-ü-kıtal devresinde, 72 fırkada sanki meydandalar ve iyice sapmışlardır. Sadece Fırka-i Nâciye ki; böylesi fitneler devresinde o yola sahib olana, 50 sıddık sevabını Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) müjdelemiştir. Az ya da çok sapan ya da tamamen küfre eleten 72 fırka içinde ehl-i Fırka-i Nâciye’nin kıymet ve de-ğerini bir düşünün. Allahü Zülcelâl hidâyet verip koruyacağında da korur. Kâbenin bir hürmeti olmasına rağmen Ebrehe ve Fil sahibleri helâk olup gitmişlerdi. Ne idi gayeleri? Sadece kâbeyi yıkmaktı ve bunun için gelmişlerdi. Ve bu hale düçâr olmuşlardı. Birde günümüzü düşünün ki, yevmiye kaç insanımız herc-ü-merc içinde katlediliyor canice. Diğer taraftan Al-lahü Zülcelâle ait olup bize bildirilen ve aziz olan dinimizi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) yoluyla gelen bu ilahi nizamı tahrif edip (bozup) yıkmaya çalışanlara ne dersiniz! Ni-ce nice fitneler ve Allahın kullarını elef telef etmeler haksız yere. İnsanoğlu Kâbeden de kıy-metli iken bu cânilerin yaptıkları Ebrehe’nin yaptığı ile kıyas kabul eder mi? Ebrehe’den kat be kat beter esâsen. Çünkü Ebrehe ve etrafındakiler sadece Kâbeyi yıkmak istedilerde o hale düştüler. Kâbe ve insan mukâyesesinde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir hadisinde 3 diğerinde 4 hürmeti vardır insanoğlunun buyuruyor. Nedir buyurduğu; Mü’minin canı, malı, ırzı ve hatta hakkında su’izân beslemek (kötü düşünmek) haramdır. Ona karşı hüsn-ü zan sahibi olmak ve su’i zân beslememekde şarttır. Bir mü’mine su’i zân da haramdır. Allahü Zülcelâl bunu da kabul etmiyor. İşte bu şekilde Kâbeyi yıkmayı isteyene bu yapılırken Kâbeden 4 kat daha haram olan bir mü’mini öldürmek ne demektir iyice bir dü-şününde ne günlere gelmişiz anlayın. Artık Rabbımızn inâyetine sığınıyoruz. Bizleri muhafa-za etsin başkada diyeceğimiz yok.

Hadis-i Şerif:

Page 154: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: تركت فيكم شيئني لن تضلوا بعدمها كتاب اهللا وسنىت قال رسول اهللا ولن يتفرقا حىت يلد على حوضى

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Sizlere emânet olarak iki nesne bı-rakıyorum. Bunlara sahib olursanız asla Fırka-i Nâciye’den sapmazsınız. Sapıklık olmaz ve yolunuz dosdoğru yolum üzere olur. Nedir bunlar? Kitabullah ve sünnetim. Kur’an-ı Kerimi ve hadislerimi sünnetlerimi bırakıyorum. Kitab ve sünnetim size emânettir. Sahib olun dalale (sapıklığa) düşmezsiniz. Hatta sadece dünyaya değil öbür âlemde dahi havz-ı kevserimi bu-luncaya kadar bunlar sizinle berâber olacaktır. Evvelâ, Kur’an-ı Azimü’ş şan, Rabbımızın kararı ve hükmüdür. Birde Aleyhisselâtü ve’sselâmın sünnet-i seniyyesi. İşte bu iki berâber oldu mu asla tefrika ve ayrıcalık yoktur. Zirâ, bunlar Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) hukuklarıdır. İkisinin hukukları bir arada; Havz-ı kevserime ulaşıncaya kadar bu iki hak memzüc (mecz olmuş-ayrılamaz) durumdadır. Bu ikisi ile havz-ı kevserime varabilirsiniz. Bu iki hukuka bu âlemde ciddiyetle ve samimiyetle sahib olanların akibleri bu-dur.

Kardeşlerimiz, Celaleddin Suyutî devresinde bir meclisde bir kimse “Hadis yoluyla hüc-

cet (delil) olamaz” diye ilân ediyor. “Hüccet mutlaka Kur’an yoluyla olur” diyor. Meclisinde böyle söylenince İmam-ı Suyutî “Artık, cevab vermek sorumluluğumuz oldu” buyuruyor. Bu yönden kendisine gereken hükümler çıkardıktan sonra ilân eder: “Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünneti seniyyesi ve sağlıklı sıhhatli hadislerinin inkarı kesinlikle küfürdür. Hemde istediği kefere zümresine dahil olabilir farketmez” buyuruyor.

İmam-ı Şafi Hazretleri de, yine ayni şekilde bir gün va’azında bir hadis okuyup birip “Sahihdir” kelimesini kullanınca bir kimse ayaklanıp kabarmış: “Ya Eba Abdullah sen buna sahih mi diyorsun?” demiş ve acayibine gitmiş. İmam-ı Şafi Hazretleri diyor ki: “ O zaman farkettim ki bu kişi rafizilerden zındıklardan birisidir” ve “Kendisine sen benim kiliseden çıktı-ğımı mı gördün; kuşağımda zünnar mı gördün, Veyahutta kefere, küfür kelimeleri mi kullan-dım da bu hadis-i şerif acayibine gitti? Sahih olmayıp da nasıl olacak? Rasulullahın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) hadisini söylüyorum, sünnetini söylüyorum ve sahihdir diyorum. Sende bunun karşısında mı oluyorsun?” der. Sonra malumât veriyor ki: Esâsen bu misilli kimselerin hadislere karşı ve allerjilerinin oluşları şudur ki; Rafizilerin fırkaları çok ve i’tikadları da deği-şik değişiktir. Zâten bunlar zındıklardır. Bir fırkaları şunu iddia ederler: “Nübüvvet esâsen Ali’nin olmasına rağmen Muhammed kendisine sahiplenmiştir. Ali’ye zülum yapmıştır. Cebrâil de Muhammede getirmiştir o sebeble haindir.” derler. Haşa ve kellâ. İşte bu fırkala-rın hadislere karşılığı ve zıddıyetleri bu i’tikadlarından dolayıdır. Hadisleri benimsememeleri-nin gerçek sebebi budur.

İkinci olarak başka fırka varki; “İmam-ı Ali (ra), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dünyadan göçtükten sonra kendisine bir hak taleb etmemiş ve arkasına düşmemiştir. Hal-buysa hak Ali’nindir.” deyip bizzâtihi işin arkasına düşmediğinden ve lakayd davrandığından dolayı imam-ı Ali’ye (ra) kahirleniyorlar ve O’ndan hoşlanmıyorlar.

Bazıları ise sahabe-i kiramdan gelen hiçbir söz ve haberi kabul etmiyorlar. Hadisleri bundan dolayı rafd (saf dışı) etmişlerdir. Çünkü “Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

Page 155: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sonra hilâfet hakkı Ali’nin (ra) iken O’na zülmettilerde kendilerine aldılar” diye onlar yoluyla gelen hadislere kesinlikle sahib çıkmıyorlar. Yâni Zıddıyetlikleri vardır.

Bakınız, halbuysa Allahü Zülcelâl Habibini (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hiç ayırmamış

ve الاله االاهللا حممد رسول اهللا birlikte zikretmiş ve zikredilmesini emretmiştir. Kelimeyi şe-

hadette, ezanda, arşın üzerinde de cennet kapısında da her nerde olursa olsun bu الاله

birliktedir. Birlikte olması mutlaka ve mecburidir. Tek taraflı da değildir االاهللا حممد رسول اهللا

şehadet. Allah ve resülü. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Rabbımızın gönderdiği Kur’an yanında O’nun sünneti seniyesi de mutlaka birlikte işlenmedikçe iman sahibi oluna-maz. Birisini inkâr etti mi, cehennemliktir ve kâfirdir esâsen. Zira âyeti celilede:

يا أيـها الذين آمنوا استجيبوا لله وللرسول إذا دعاكم لما حيييكم (Enfal / 24)

“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resülüne uyun.” İcâbet ediniz ki bu zaruridir. Keyfi değildir. Dâvet ettiklerinde her ikisinin dâvetini de kabul edib emre itaat şarttır. İster Kur’an yoluyla, ister sünnet yoluyla. Her ikisine de behamahal şarttır icâbet. Zirâ emir veriyor Allahü Zülcelâl:

آتاكم الرسول فخذوه وما نـهاكم عنه فانـتـهوا وما (Haşr / 7)

“Peygamber size neyi veriyorsa alınız, neden nehyediyorsa ondan uzak durunuz.” Bu ise Aleyhisselâtü ve’s selâmın kıymet ve değerinin ölçüsüdür. Esâsen Allahü Zülcelâl Kitabulla-hında emrediyor ki; Habibi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ne getirdiyse ne emirler verdiyse sahib olunmasını nehyettiklerinden de kaçınılmasını emrediyor. Kendi şahsiyetine, zat-ı celle ve âlâ celle celâlihu kendisine nasıl itaat gerekiyorsa itaat-i resülünde ayni şekilde olmasının şart olduğunu ilân ediyor. Ve yine buyuruyor ki:

لو عليهم آياته ويـزك يهم ويـعلمهم لقد من الله على المؤمنني إذ بـعث فيهم رسوال من أنـفسهم يـتـ انوا من قـبل لفي ضالل مبني الكتاب واحلكمة وإن ك

(Ali İmran / 164)

“Andolsun ki içlerinden, kendilerinin Allah’ın âyetlerini okuyan (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Al-lah bir gün mü’minlere büyük bir lütûfta bulunmuştur.”

Esâsen âyet-i celilede geçen kitab tabi ki kur’andır. Hikmete gelince ise o Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnet-i seniyyesidir. Bu ülemanın ittifakıyladır. Ehl-i tefsir ve ehl-i üsûl bu hikmet kelimesini Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnetleri ve hadisleri olarak bildirmişlerdir. Allahü Zülcelâl ilân ediyor ki; kendi Kur’anı Kerimine nasıl bağlılık gösterilmesi şart ise, Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelen O’nun verdiği hikmete de bağlılık şarttır ve birlikte yürütülüp işletilmesi de şarttır. Kelamullah bir hüküm olarak gelmiştir, ancak mücmeldir (kısa ve öz). Mufassal (açıklayıcı) değildir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kur’anın

Page 156: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

emir ve hükümlerini açıklamasına tafsilat vermesine mutlaka ihtiyaç vardır. Onun içinde hadisler mecburi zaruri ve şarttır. Çünkü sünnet-i seniyye olan hadisler mufassalattır. Kur’an ve sünnet iki birlikte tamamlayıcı ve tekmildir. Eğer İslam dairesinde olacaksa ikisini de kabullenmesi şarttır ve Allahü Zülcelâlin emridir. Ümmet-i Muhammede dahil olanlar için bunlar şart olup başka bir yolu da yoktur bunun. Zirâ, sadece Kur’ana bağlanacak olsa aradığını bulamaz ki. Bu mümkün değil-dir bir kerre. Yok eğer “ben kendi aklımla mantıkımla Kur’andan birşeyler bulurum hadise vs. ye gerek de yok” derse o zaman zındıklığa gider. Kur’an rastgeleye te’vil edilemez. Şartı şurtu var-dır. Ancak ve ancak Kur’an sahibinin getirmiş olduğu hükümler ve ma’lumâtlar geçerlidir. Öyle birileri oturup da kendi akıl mantık ve davasına göre rastgele te’vile kalkışdı mı, küfrün beteridir. Feci’ durumdadır.

Bu hususlarda Celaleddini Suyutî geniş ma’lumâtlar vermiştir. Biz kısaca değindik, çünkü günümüzde, hadislere karşı olmak, nahoşluk göstermek, kabülenmemek, müslümanların kafala-rını karıştırmak istemek ve esâsen düpe düz hadisleri inkara kalkışmak oldukça yaygın olup zın-dıkların ve rafizilerin işleridir. Ümmet-i Muhammed mensubu olan kimse asla bu işe bu şekilde cür’et edemez bir kerre.

Aziz kardeşlerimiz; hem bu dünyada hem de ahirette saadeti arıyorsak Rabbimiz, Habibul-lahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şerif kılmış, âlâ kılmış, elçi kılmış ve habibi kılmıştır. Onun için Allahü Zülcelâle yapılan saygı ve bağlılık mutlaka O’nun elçisi olan Habibine de yapılması mutla-ka mecburidir. Allahü Zülcelâlin rızasını böylelikle elde edebiliriz. Yoksa Habibi ve elçisine (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) hasımlık ve terslik yapmaya cüret edenler asla iflah olmazlar. Azıcık akıl sahibi olanlar düşünsünler ki mutlaka böyledir...

Onun için Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadisleri mutlaka Kur’anın teferruatı, tafsilatı, açıklayıcısı ve tamamlayıcısı olup zâten Kur’anın dışında da değildir. Kur’anı nasıl tanı-yorsak hadisler ve sünnet dahi öyledir. Hepsine de muhtacız başka bir yolumuz da yoktur ina-nanların. İnanmayana sözümüz zâten yoktur.

Allahü Zülcelâl cümlemizi hüsn-ü-hatime nasib etsin. Rasulullahın sevgi ve şefaatına mu-vaffak ve müyesser eylesin. Allahü Zülcelâlin rızası ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hoşnutluğuna cümlemizi nâsib ve nâil eylesin. Âmin.

Page 157: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

11. BÖLÜM

Celâleddin-i Suyutî’nin hutbesi Hadisin önemi ve tabi’ olmak şarttır

Kur’an’ı kendi rey’ine göre tefsir Ahirzamanda ilmi olan izhâr etsin

Rafizi’lerin tarihçesi Seyyidlik – Şeriflik

Page 158: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

اعوذبااهللا من الشيطان الرجيم

بسم اهللا الرمحن الرحيماحلمدهللا رب العاملني والصالة والسالم على عبده ورسوله نبينا حممد صادق األمني وعلى اله

واصحابه والتابعني هلم باحسان اىل يوم الدين. اما بعدبيه حممد صلىاهللا تعاىل عليه فان سنة رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: وحى اوحىاهللا اىل ن

وسلم وهى مع كتاب اهللا العزيز اساس الدين االسالمى ومصدره ومهامعا متالزمان تالزم شهادة ان الاله االاهللا وشهادة ان حممدا رسول اهللا ومن مل يؤمن سنىت مل يؤمن باالقرأن

Aziz kardeşlerimiz bu hutbe Celaleddini Suyûtî Hazretlerinin olup Allahü Zülcelâle

hamd-ü-senâ ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) selât-ü-selâm getirdikten sonra Kur’an-ı azimü’ş şan ile Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sünnetinin de vah-yi olduğunu, kendisine vahiy yoluyla geldiğini ilan eder. İkisi de vahiy yoluyla ancak, vahyin gelişinde değişiklik var. Kur’an-ı azimü’ş şan vahy yoluyla gelmiştir, ancak mücmel olunca hadislere dayanarak açıklanması ve muamelâtta faydalanabilinmesi için sünnet-i seniyyeye mutlaka lazımdır. Kur’an ve sünnet beraber olmadıkça esâsen tekmil olmaz. Nasıl ki şeha-dette “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammede’r resulullah” denilmedikçe kâmil olmadığı gibi... Risaletine iman hususunda Rasulullah ilan etmiştir ki; teşrifinden sonra her kim risâletine, sünnetine ve hadislerine değer vermez, “Eşhedu enne Muhammade’r re-sulullah” demezse ashabü’n nardır. Yani cehennemliktir. “Biz Yahudi ya da Nasraniyiz bizim tezimiz başka vs.” demelerinin hepsi geçersizdir ve mensuhtur. Hal bu iken, hem ümmet-i Muhammed olmayı bulmuşken, inkâra kalkışanlara ne demeli. Allah akıl versin, şuûr versin bizlere. Teşrifinden sonra Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlanmayı Allahü Zül-celâl Kur’anın her yerinde ilân ediyor:

مر منكم أطيعوا الله وأطيعوا الرسول وأويل األ (Nisa / 59)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin.” İtaat Allaha ve resülüne olmakla beraber Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şuraya buraya tayinle gönderdiği kişilere dahi itaat mecbur görülmüştür.Görülüyor ki: Sünneti seniy-yesine inanmıyorsa Kur’ana da inanmamış oluyor. Ancak, Kur’an ile sünnet arasındaki fark nedir? Kur’an Kelamullahdır. Kelam doğrudan doğruya Allahü Zülcelalindir. Sünneti seniyye ise Allahü Zülcelâlden direkt vahiy yoluyla veya Cibril (as) vasıtasıyla gelen hükümler ta-limâtlar olup uygulanmasıdır. Kur’an mücmel olup tafsilatlı gerektiriyor. İşte bu tafsilat ise sünneti seniyye ve hadislerdir. Bu tafsilat olmadan kamâlat olamaz noksanlık kalır ve tatbikat

Page 159: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

hükümleri bilinemez. Rafiziler sorarlar; “Neden Kur’andan söylemiyorsun biz Kur’andan gay-risini tanımıyoruz, Kur’anda var ise tamam vs.” derler. Gayrisini saf dışı ettiklerini sanırlar. Şimdi şöyle iyice bir düşünün bakalım, Kur’an-ı azimü’ş şan ile sünnetin âlâkası nedir? “Sen öğle namazının teferruatını Kur’anda okuyabiliyor musun? Namazın muhteviyât ve muame-lâtı anlatılmış mıdır? Haccın, zekatın, orucun teferruatı var mıdır? Hayır, hayır. İşte mesele de budur. Onun için sünnet tafsilattır.

Her ikisi birbirini tamamlarlar. Bu ise mecburî olup sünnet olmadı mı teferruat kısımları hiçte bilinemez.

İmam-ı Şâfi Hazretleri devresinde olan vakı’ada bir vakitte hadis okuyan bir kimseye denk gelmiş ve hadisleri serdettikten sonra diyor ki; “Bu hadislerin hepsine değer vermemiz için ancak ve ancak Kur’anla karşı karşıya getirdiğimizde lafzı lafzına hükmü hükmüne uygun olursa kabul edin, değilse reddedin.” deyip bazı delillerde gösteriyor ki bu hadis; “Kur’ana arzediniz benziyor ise sağlıklıdır değil ise reddedin” olup. İmam-ı Şafi ve İmam-ı Ahmed böy-le bir hadisin aslı yoktur diye bildirmişlerdir. Yâni, hadisi Kur’ana arzedeceksiniz de benzeri âyet var ise kabul yoksa red. Böyle bir hadis ise mevcûd olmayıp kendi uydurmalarıdır. Bu-nun karşısında İmam-ı Şafi Hazretleri şöyle buyuruyor:

فاردت ان اوضح للناس اصل ذالك وابني بطالنه وانه من اعظم املهالك“İstedim ki bu söylenenleri ibtaline çalışayım. Çünkü, bunların hiçbir dayanakları yoktur. Zirâ, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sağlıklı bir hadisini reddeden; küfre eletir. Hadisle-rimi kur’ana arzedin bakınız, ölçünüz diye bir hadisin aslı yoktur. Esâsen bu gibi hadislerin butlanını (çürüklük, batıllık, beyhudelik) anlatıp ibtaline çalışdım ki ümmet-i Muhammed tehli-keye düşmesin. Zira bu en azim tehlikedir.” Buyuruyor. Birisi çıkıp Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) en sağlıklı hadisini uydurma bir hadisle durduracak ve aslı olmayan bir sö-züde hadis diye ortaya getirecek.

İmam-ı Şafi devamla:

نىب صلىاهللا تعاىل قال الشافعى رمحه اهللا تعاىل:فاعلموا رمحكم اهللا ان من انكر كون احلديث ال عليه وسلم قوال كان اوفعال بشرطه املعروف ىف االصول حجة كفر

Bir hadis ki, kavlen ve fiilen hadis şartlarına uygun mesnedler sağlam ve sağlıklı şartla-rı tamamen tekmil bilinen muhaddislerin nezdinde hüccet olarak görülmüş iken reddedilmesi

küfürdür kesinlikle. واخرج عن دائرة االسالم O zaman reddeden İslam dairesinden çıkmış

olur. -Böylesine sağlıklı ve sıhhatli bir hadisin ibtaline çalışıp red kelamı ko مع اليهود والنصارى

nuşursa Yahudi ve Nasranilerle birlikte olur Mahşer gününde... من شاءاهللا من فرق اومع

.Ve yahutta onlarla bulunmadı ise mutlaka diğer kefere fırkaları arasında olacaktır الكفرة

Page 160: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Ravisi İmam-ı Şâfidir. Sufyan-i Sevrî ise: الاعلم شيئا من االعمال افضل من طلب احلديث

Tüm ibâdetler arasında hadislerle meşguliyetten daha üstün bir ibâdet“ ملن حسنة فيه نيته

görmedim. Halisâne bir niyet sahibi olmak şartiyle en azim ibadet olarak hadisle meşgul ol-mayı gördüm”

Abdullah İbn-i Mübârek ise:

عن عبداهللا ابن مبارك قال: مااعلم شيئا افضل من طلب احلديث ملن اراد به اهللا عزوجل“İbâdetler arasında hadis talebinde bulunan ve hadisle meşgul olan kimseden daha üstünü-nü görmedim ancak ve ancak Rabbımızın seçmiş olduğu kullarından ola.

İmam-ı Zührî ise:

قال الزهرى قال كان من مضى من علمائنا يقولون االعتصام بسنىت جناة هذه االمةEsâsen hadise dayanarak ve bu şekilde sünneti seniyyesine âmil olan kimseler için alimleri-miz devrelerinde şöyle derlerdi: Ümmet-i Muhammedin necatı (kurtuluşu) esâsen buna bağ-lıdır. Sünnet-i seniyyesine kavlen ve fiilen sahib oluşlarıdır.

İmam-ı Beyhakî ise şöyle buyuruyor:

من االحاديث واالثار الدالة على وجوب االعتصام بسنىت وفرض اتباعها“Sünneti seniyye ve hadislerin eserlerinde tebaiyyet (bağlılık) göstermek suretiyle i’t isam (tutunma) mümkündür ve buna bağlıdır. Ayni zamanda hadislerin ve sünnetleri öğrendikten sonra bağlılık göstermek farzdır. Dışında kalınamaz.

Hadis-i Şerif:

اخرج الشيخان عن انس ابن مالك وعن ابن عمر رضىاهللا عنهما قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من رغب عن سنىت فليس مىن

Hadis Meâli: Buhari ve Müslim'in Enes ibni Malik’ten (ra) ve Abdullah İbn-i Ömer (ra) dan rivâyet ettikleri hadisde Aleyhisselâtü ve’sselâm buyuruyor ki, kim ki, benim sünnetime ihtiyaç duymazda lakayd davranacak olursa benden değildir. Yani ümmetimden değildir. Sünnetime ilgi duymayıp kendini ona bağlı kabul etmeyen ümmetinden değildir. Allah muha-faza etsin. Âmin..

Hadis-i Şerif:

عن عبداهللا ابن عباس رضىاهللا عنهما قال: قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم اللهم ارحم خلفائى قلنا يارسول اهللا ومن خلفائك قال الذين يأتون من بعدى يرغبون احاديثى

ويعلمو�االناسHadis meâli: Abdullah İbn-i Abbas (ra) dan rivâyet edilen hadisde Aleyhisselâtü ve’s

selâm buyuruyor ki: “Allahım benden sonra gelecek olan hulefama (halifelerime) rahmet kıl”

Page 161: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

diye rahmet dilemiştir. Sormuşlar “Ya Rasulullah halifelerin kimlerdir acaba?” Şöyle buyuru-yor: “Benden sonra gelirler benim hadislerime sahib olurlar, hem hadislerimi meydana çıka-rırlar revaçta tutarlar, okuyup ilân ederler, hemde halkın ta’limine öğrenmesine çalışırlar. İşte halifelerim bunlardır.”

Hadis-i Şerif:

رضىاهللا عنه قال قلت لرسول اهللا صلىاهللا واخرج الطرباىن ىف االوسط بسند صحيح عن علىتعاىل عليه وسلم: ان نزل بنا امر ليس فيه بيان امر وال�ى فماتأمرنا فقال تشاوروا فقهائكم

والعابدين والجتعلونه برأى خاصةHadis meâli: Tabaranî’nin Evsat’ında sened-i sahihle Ali (ra)den rivâyetle Aleyhisselâtü

ve’s selâm’a buyuruyor ki: “Ya Rasulullah bir hadise ile başbaşa kaldığımızda, sizden duy-madığımız bir emir veya nehiyle karşılaştığımızda ne yapmamız lazımdır?” Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Fakihlerinize, abid ve muttaki olan kimselere başvu-runuz. O zaman halledebilirsiniz. Fakat, sakının ki rastgeleye bir kimsenin hükmüne hemen kapılmayın. Bir kişinin re’yine kapılmayın” buyuruyor. Hadis sağlıklıdır.

Abdullah İbn-i Abbas (ra) dan yine ayni sistem sormuş da Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Senden bir hüküm ve emir bulamadığımız bir durumla karşı karşıya kalır-sak ne yapmamız lâzımdır?” Cevaben: “Şura (istişâre)” buyurmuştur. Abidin ve fukahayı bir araya getirin böylece kendi kendinize bir karar verebilirsiniz. Allahü Zülcelâl bir kolaylık verir. Halisâne olduktan sonra esâsen ahsenini (en güzelini) bulmuş olursunuz. Esâsen bir kişinin rey’ine asla kapılmayınız.” buyurmuştur.

Hadis-i Şerif:

عن عبد اهللا ابن عمر رضىاهللا عنهما قال: قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اكثرما اختوف على امىت من بعدى رجل يتئول القرأن يضعه على غري موضع

Hadis meâli: Abdullah İbn-i Ömer (ra) dan rivâyet edilen hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm şöyle buyuruyor: Benden sonra ümmetimi en fazla dalalate sevkedecek olan ve en fazla korktu-ğum şudur ki; bir kişi çıkarda, Kur’an-ı azimü’ş şanı kendi rey’ine göre te’vile kalkışır, tefsir verir ve halka anlatır ancak, kendisi gerçekte ise muhaliftir. Zirâ, manasının ve hükümlerinin dışında-dır. Te’vilide tefsiri de uygun değildir. Ümmetimi helâka sürükleyen ve ençok korktuğum budur. Çünkü Kur’an; kendi re’yine ve davasına ve çıkarlarına uygun olacak tarzda te’vile kalkışan bir kişinin elinde hâşâ oyuncak haline gelir. Allah muhafaza etsin. Zirâ, tefsir yönü, çok ağırdır. Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem), ashab-ı kirâm (ra) ve seçkin tefsir erbabının eserlerine baş vurmadan kafadan olacak iş değildir. Kur’an-ı azimü’ş şan tabiki Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve ashab devresinde gelmiştir. Onun için de ve elbette vakı’aların hepsini, âyetlerin sebeb-i nüzülünü, vürûdûnu, nasıl, neden kimin hakkında, leylî mi, neharî mi, Mekkî mi, Medenî mi, seferî mi, vs. gibi durumları kendi vakitlerinde geldiği için biliyorlardı. Kendi devrelerinde ve yaşamları içinde inmiştir. Ayni zamanda kendi lügatlarıyla gelmiştir. Sahabenin fesahat ve bela-gatta daha emsâlleri gelmiş de değildir. Onun için kelamullahı onların lügatına uygun olarak gön-dermişti ki okusunlar bilsinler diye. Başkalarına göre muğlaktır. Ama onlara göre gayet vecizdir.

Page 162: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Zira fesahat belagat ve şiirde çok mahir durumları vardır. Her âyetin iniş sebebini biliyorlar çünkü kendi devrelerindedir.

Bazı sahabeler derler ki: “Ya Rasulullah Kur’anı biz okurken bir çeşit geliyor sen okurken bir çeşit haller oluyoruz” dediklerinde “Siz okurken Kur’anın zahirinden okursunuz ben ise batı-nından okurum, çünkü Kur’anın zahiri de vardır, batını da vardır. Tulûatı da vardır haddi ve matla’ı da vardır. Allahın harikâ bir kelâmıdır”. Kelam, Kelamullah. Mu’cize, esâsen Allahü Zülcelâlden Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem)... Başka bir beşere Kelamullah, doğrudan doğruya hiç gelmemiştir. Kelamullah ancak Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) lâyıktır. O’na nazil olduğu için muhteviyatını ve mâhiyetini ancak o bilir. Behamâhal Kur’anın tefsirini Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ashab-ı kirâmına (ra), onlardan da tebaine ulaş-mıştır. Bizde onlara dayanarak söyleyebiliriz. Yoksa 1400 sene önce gelmiş olan Kur’an-ı Ke-rim’i bu kadar müfessirler gelip geçmişken ashab devri, tabiinler devri, müctehidler devri vs. bu güne kadar meydana getirdikleri ulûmu’l Kur’an ortada iken birilerinin tek başına hangi davanın hizmetçisi olduğu meçhul aklıyla tefsir ve te’viline mi kaldık!.. İtkan ve benzerleri o kadar çok ki. Nâsuh, mensuh sebeb-i nüzûl, tecvid, İ’câz vs. ûlumü’l Kur’an bitmez tükenmez binlerce eser. Zahiri batını olan bir Kur’anı azimü’ş şanı basit bir kitabmış gibi aklına göre bir şeyler yapa-cakmış!.. Bir şeyler çıkaracakmış! Çıkaracakları nedir? İşte, Fatihayı bestelemişler âlet edâvat edip çalıp söylüyorlar!. Hz. Âdemin (as) halifeliğine yanlış tefsirdir derler vs. işte yaptıkları. Al-lah böylelerinin şerlerinden ümmet-i Muhammedi korusun. Âmin. Bu feci’ bir durum esâsen. Kur’anı oyunbazlık âleti yapmışlar hâşâ. Hadisi hiç kabul etmezken Kur’anı da keyfince te’vile kalkışıyor. Halbuki;

من فسر القرأن برأيه فليتبوأ مقعده من نارKur’anı kendi re’yine göre tefsire kalkışınca cehennemde yerini hazır etmiştir.

Kardeşlerimiz; Kur’anı azimü’ş şanın ilmi sonsuzdur. Allahü Zülcelâlin bir sıfatıdır. Habi-bine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) göndermiştir. Künhünü ancak ve ancak O bilebilir. Sahabeler O’ndan, Tabiinler sahabelerden duyarak öncekilerden sonrakilere aktarma olmuştur. Böylece birbirine dayanarak olur, yoksa kendi başına kendi aklıyla rastgele bir kitab gibi te’vile kalkışır-sa bu kişinin küfrüne fetvâ verilir bir kerre... Allahü Zülcelâl bunlara izân versin cümlemizi ale’l hakka muvaffak ve müyesser eylesin. Âmin.

Hadis-i Şerif:

عن معاذ ابن جبل قال: قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اذظهرة البدع ىف امىت وشتم ظهر العامل علمه فان مل يفعل فعليه لعنةاهللا وامللئكة والناس امجعني قال اظهار اصحاىب فلي

-السنةHadis meâli: Mu’az ibn-i Cebel (ra) den rivayet edilen hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm

buyuruyor ki: “Benim ümmetim içinde bi’datlar çıkacak ve fazlalaşacak. Hattaki, ashabıma da sebbedecekler (sövecekler). O zaman ilmi olan bir kimse mutlaka ilmini izhar etsin açıklasın or-taya koysun behamâhal ketmetmesin gizlemesin. Eğer ilmini izhar edib onlara karşılık vermezse, Allahın meleklerinin ve insanlarının tamamının lânetleri üzerine olsun.” Mübârek üzüntüsünden lânet kullanmıştır. Bundan dolayı bugün için ilmin ketmine kesinlikle cevâz yoktur. Hatta sormuş-

Page 163: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

lar ki: “Ya Rasulullah ilmin izharı nasıl olacak, hangi ilimle neyesine karşılık verecek veya müca-dele edecek?” Aleyhisselâtü ve’s selâm: “Sünnetimi izhâr etmek” Hadislerini, sünnet-i seniyyesini ortaya getirmek bir kerre. Demekki apaçık bir şekilde bu günümüzü ve bu halimizi bildiriyor. Bu günleri görerek bu şekilde uyarmıştır.

Hadis-i Şerif:

ل اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من حفظ على امىت اربعني عن اىب هريرة رصىاهللا عنه عن رسو حديثا فيما ينفعهم ىف امردينهم بعث يوم القيامة من العلماء

Hadis meâli: Eba Hureyreden (ra) mervi’ hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Kim ki; ümmetimin yararı ve faydalanması için ve muhafazası için 40 hadisi ezberlerse bilsin ki yarın mahşerde ülemâ zümresinden olacaktır. Sanki bu günkü i’tikad bozukluğunu görürcesine anlatmıştır. Onun için ümmet-i Muhammed’in dinini sağlayacak, koruyacak, mü-nazara yapabilecek şekilde 40 hadis ezberleyene bu müjdeyi vermiştir Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem).

Aziz Kardeşlerimiz; Hepinizde biliyorsunuz ki bazı kimselerin hadislere karşı allerjileri vardır pek kabul et-

miyorlar. Bu şekilde hadislere zıd oluşları benim çok acayibime giderdi ve sebebini bilmez-dim. Allahü Zülcelâl denkleştirince Allaha şükürler olsun Celaleddini Suyutî’nin hadis bakı-mından 700 eseri vardır. Bahusus nakletmiş olduğu da İmam-ı Beyhakî’dendir. Delail-i Nü-büvvenin ve Sünen-i Kübra nın birer medhali vardır. Medhal dediğimiz İmam-ı Beyhakî seç-meleridir bunlar. Bu eserlerde bu gibi zındıka ve Rafiziler hakkında hadisleri peşinen buyur-muş Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)...

Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu dünyayı terk edib gittikten sonra İmam-ı Ali (kv) devresinde Hz. Muaviye ile aralarında bir mesele çıktı. Sonra İmam-ı Ali (kv) nin karşısında Hariciler ve benzerleri vakı’alar. Artık herc-ü-merc başlamıştır. Zirâ Abdullah İbn-i Mesud öyle buyuruyor: Vallahi Nuh (as) dan bu yana mütemadiyen ordu bozanlık yapan zındıkadır. Bu öteden beri mevcûddur. Her nebide de olmuştur. Celâleddini Suyutî; Zındıka ve Rafizileri 12 fırkaya kadar çıkarmış ki gaye, niyet, akide ve fikirleri değişik değişiktir.

Bir fırkası nübüvvet Alinin (ra) davasında olup Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem)’ın nübüvveti gasbettiğini savunurlar. Hatta ezanlarında dahi;

“Eşhedü enne Aliyyün resûlüllah yada Aliyyun veliyullah” derler. Gerçi bazı beldelerde Aliyyun veliyullah’ı normal ezana ekliyorlar. Çünkü Rasullullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yerine koysalar ümmet-i Muhammed karşısında güçleri yoktur. Bunu bildiklerinden dolayı doğrudan “Aliyyun Resülullah” demezlerde “Muhammeder-Resullullah” deyip hemen arka-sından “Aliyyun Nebiyullah”ı eklerler. Normal bir müslüman şehadeti bilir ve bunların söyle-diklerini asla kabul etmez.

Diğer inançları ise: Madem ki Ali (kv) nübüvveti alıp kendisine mâl etmediğine göre şu halde vasisidir. Ve hilafet kendisinden sonra Ali’nin (ra) olması lazımdır. Cibrile (as) de hain diyebiliyorlar. İşte bu ve benzeri fikirler zındıka fikirleridir.

Page 164: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Başkacada, Rasülullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dünyadan intikal edip Ebu Bekir Sıddık (ra)’a mübaya’ edilince Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) vâsisi olan İmam-ı Ali (ra) hakkını aramadı diye ona kahredip ondan tiksindiler, hakkına sahib çıkmadı diye zıd-diyet ortaya koydular.

Hz. Ali’ye (ra) oğlu Hasan (ra) soruyor: “Baba, dedemden sonra vazife kime geçer onun yerine kim olacaktır.”, deyince; “Oğlum, Ebu Bekir Sıddık (ra)” “Baba, Ebu Bekir-i Sıd-dık’tan sonra kim olur?” “Ömer bin Hattab” diye buyurunca Hz. Hasan (ra) bizatihi itiraf ediyor ki: “Baktım ki, babam kendisine mâl etmiyor o zaman ben kendisine doğrudan doğruya Ömer’den (ra) sonra sana mı geçer, sen misin?” dedim. Mübarek İmam cevaben: “Oğlum, ben mü’min kardeşlerimin aralarında mü’min bir kişiyim bunlardan bir farkım yoktur.” Buyuru-yor. Hatta bazı rivayetlerde Hz. Osman’ı (ra) da ilân etmiştir.

Hülasa kardeşlerimiz; Hâşâ İmam-ı Ali’nin (k.v) nübüvvete asla bir dahli yoktur. Nübüv-vet doğrudan doğruya Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aittir. Çünkü O’nun ayarında hiçbir kimse yoktur. Gelelim kademe yönünden Ebu Bekiri Sıddık (ra) ilk olarak iman eden bir kişidir. İlk oluşundan dolayı İmam-ı Ali (ra) de diğer ümmet-i Muhammed’de kim iman etti ise Hz. Sıddık’ın (ra) bir hasenesidir. Çünkü Rasülullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ebu Bekir-i Sıddık’ın imanı terazinin bir kefesine konulsa ondan sonraki kıyamete kadar gelecek ve iman edecek olan ümmet-i Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) imanları da diğer kefeye konulsa “Ebu Bekir’in (ra) imanı racih gelir .” Hz. Ali (k.v) dahi Ebu Bekir’in (ra) bir hasenesi sayılıyor. Hatta “Hz. Ömer (ra) nasıldır?” diye sormuşlar da “Ömer, Ebu Bekir’in bir hasenesidir” buyuruyor. Çünkü, Cenab-ı Rasülullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki:

من سن سنة حسنة فله اجرها واجر من عمل با اىل يوم القيامة“Sünnet-i hasene işleyen bir kimse kendisinden kıyamete kadar kimlerki kendisini taklid

ederde ayni şeyi yapacak olurlarsa kendisine de aynı şeyi yazar.” Onun için Sıddık (ra) ilk olarak iman eden bir kimse olduğundan dolayı kim ki iman ederse aynı Ebur Bekir’in (ra) terazisine ve sahifesine konur. Aynı tartış ve ağırlığı verir. Tüm iman edenler bir kefede, öbür kefede de bunlar olmakla beraber bir de Ebu Bekir Sıddık’ın (ra) imanı olunca ağır gelir ve racihtir. Hz. Ebu Bekir (ra) ile iman yönünden ölçüşecek birisi olamaz.

Hz. Ömer (ra) da adalet yönünden faziletlidir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Benim yeryüzünde iki vezirim vardır ki, Ebu Bekir ve Ömer’dir.” buyurmuştur.

Birisi sağında birisi solundadırlar. Gerçi Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sağı solu yoktur. Zira, “Namazda ben görüyorumki saflarınızın arasına şeytanlar kara oğlaklar gibi girmekteler. Onun için saflarınızı bir kitle haline getirin.” Buyuruyor. Hülasa Hz. Sıddık (ra) ku-lak, Hz. Ömer (ra) ise göz mesabesindedir. Hz. Sıddık (ra) iman mesabesindedir. Çünkü gör-meye değilde duymaya bağlıdır. İman görmediğimiz bir şeye inanmaktır. Gördükten sonra za-ten iman eder. Hz. Ömer ise göz mesabesinde olup İslam meselesidir. Hz. Sıddık (ra), Hz. Ömer (ra) gelip gittiler. Hz. Ali (ra) gelince ve hadiselerden sonra O’na kahrettiler. Kendi hakkı-na sahib çıkmadı ve herhangi bir şeye başvurmadı dediler. Sahabenin düzgünce yürümelerine bakıp safraları kabardı. Bir türlü hazmedemeyip Sahabe-yi Kirâm’ı tekfire, sebbetmeye v.s başladılar. Hâşâ...

Page 165: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Tabiki o devirlerde doğrudan yapamadıklarını yavaş yavaş yapmaya ve Sahabe yoluy-la intikal eden hadislere şu yanlıştır bu yanlıştır demeye başladılar. Sahabeyi güya düşman-ları bilip hadisleri hafife almaya başladılar. Halbuki Aleyhissalatü Vesselam: “yer yüzündeki iki vezirim Hz. Sıddık ve Hz. Ömer olmakla beraber gök âleminde de iki vezirim Cebrail ve Mikâil olup hizmetlerime koşarlar” buyurmuştur. Hal böyle iken gide gide sahabeye sebbet-meye başladılar ve İmam-ı Ali’ye (k.v) ayrıcalık çıkardılar.

Kardeşlerimiz, İmam-ı Ali (ra), Hz. Fatıma’dan (ra) dolayı damadıdır. Çok kıymetlidir deni-lecek olursa evet, gerçekten de çok kıymetlidir. Fakat, Hz. Osman (ra) da Rasülullah’ın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) iki kızı vardır. Eğer bu ölçü dersek... Evet İmam-ı Ali (kv) Fatımaya (ra) sa-hib olmuştur. Hz. Osman (ra) ise Rukiye (ra) ve Ümmü Gülsüme (ra) sahib olmuştur. Hz. Ali (kv) damadıdır ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) babası durumunda denilirse Hz. Sıd-dıkın (ra) ve Hz. Ömerin (ra) değeri daha fazla olabilir. Gelelim Hz. Fatımaya (ra). Esâsen Rasu-lullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) evladları kalmayışı, arkasından nebi gelmeyeceği için Kasım (ra) olsun, İbrahim (ra) olsun vefât ettiler. Hatta buyuruyor ki: “Eğer İbrahim sağ kalsa idi nebi olması lazımdı ama arkamdan gelecek nebi yoktur” diye kesin hüküm verilmiştir. Kalsaydı zaten kendi evladları kalırdı. Zaten müşrikler ve münafıklar diyorlardıki, “Kendisinin arkasında kimsesi yoktur. Nasıl olsa kendisi de gelir geçer, öldükten sonra ise arkasından gelecek kimsesi kalmaz ve sonu kesintiye inkitaya uğrar” diyorlardı.

Onun için oğlan evladı kalınca nebi olması lâzımdı. Oğlan evladı olmayınca da zürriyeti kesilecekti. Rukiye (ra), Ümmü Gülsüm (ra) ve Zeynebin (ra) hiç evladları da olmadı. Burada Allahü Zülcelâl kimseye yapılmayan bir sistemi işleterek Hz. Fatımayı (ra) seçti ve zürriyeti O’ndan gelmektedir. Nasıl ki bir kişinin kendi erkek evladından nesebi hasebi devam ediyor-sa burada da sadece Hz. Fatımaya (ra) has olarak O’nun yoluyla Cenabı Rasulullahın (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) zürriyeti nesebi devam ede gelmektedir. Burada hüner Hz. Fatıma-dadır (ra). Hz. Ali (ra) nin değildir. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kızı olduğundan dolayı kendilerine seyyidlik, şeriflik verilmekte ve Hz. Fatıma (ra) yoluyladır. Yoksa İmam-ı Ali (kv) Fatıma (ra) nın vefâtından sonra da başka hanımlarla evlenmiş evladları olmuştur. Ne var ki Muhammed İbn-i Hanefi Seyyid değildir ve çokda evladları vardır. Hz. Fatıma (ra) Ra-sulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 6 ay sonra vefât etti. Hz. Ali (ra) nin sonradan aldığı hanımlardan nice evladları vardır fakat hiçbirisi yoluyla seyyidlik devam etmiyor. Burada hü-ner Hz. Ali (kv) dolayı değildir. Esâsen bu hüner Fatıma (ra) dandır.

Kardeşlerim, bugün hemence Ali (kv) diyen herkes Seyyid değildir haşa. Rasulullahın (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) sülbünden olan kimse bu nesebini inkâr ederse kendisi için felâkettir. Fakat nesebi böyle değil iken kendisinden Seyyid diye bahsederse bu halde de Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) zürriyetine yanlışlık yapılmıştır. İftirâdır. Dünya ve ahirette asla hayır görmez. Dünyada birşeyler bulursa olabilir. Zirâ Firavunda yaşamıştır ama ahirette asla... Rasul-lahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hasebi nesebi gayet pak ve temizdir. Başkaca karma şeylerin girmesini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) asla hoş görmez. Çok iyice tahakkuk etmek lazımdır. Bugün Seyyidlik Hz. Hüseyinden (ra) Şeriflik ise Hz. Hasandan (ra) gelmektedir. Kime bağlı ise onun namıyla anılırlar. Her ikisi de güzeldir. Ancak, şunu iyice bilmek lazımdır ki, ana seyyid de, baba seyyid değilse bunlardan gelecek evladların seyyidlikle alakaları yoktur. Kesinlik-le kesiktir. Çünkü bu özellik sadece ve sadece Hz. Fatımaya (ra) verilmiştir. Şahsına mühnasır-

Page 166: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

dır. Ana yoluyla dededen seyyidlik alabilecek sadece Hz. Fatıma’dan gelen iki evladıdır. Başka hiç bir kimseye verilmemiştir. Mutlaka babanın seyyid olması lazımdır. Eğer baba seyyid ise on-dan gelen tüm evladlarıda seyyiddir. Baba seyyid değilde ana seyyidse inkitaya uğrayıp seyyidlik kesilir. Seyyid olamazlar. Karışıklık olmadan sülbünü düzgünce Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) iletebilmek ve onun şerefini devam ettirebilmek bir meseledir. Çünkü çok karmalar vardır. Kimisi hemence Hz. Alinin (kv) evladı gibi. Ali (kv) nin evladı değilde, Hz. Fatımatü’z zehra (ra) nın evladı... Fatıma (ra) bu dünyada Huri mesabesinde idi. Hurinin sistemi ne ise onda mev-cuddu. Doğum yapıp evlad meydana getirdiğinde hemen hiç vaktini geçirmeden gusl edip ab-dest alıp namazını kılabiliyordu. Başkaları gibi şu kadar gün beklemiyordu. Zirâ, gerekmiyordu. Hiç ana hali (hayz) görmemiştir. Zehrâ dediğimiz bu esâsen. Çok harikadır. Allahü Zülcelâlin bir lütfûdur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sekarat haline gelince çok ağladı da Rasulullah (ra) “Kızım ağlama, esâsen 6 ay sonra yanıma geleceksin benimle olacakın” buyurdu da beşaşet gösterdi.

Kardeşlerimiz bu hususda anlatılacak çok. Bereket versin İmam-ı Alinin (kv) yeryüzün-de bir kabri şerifini bulamıyorlar. Gerçi Necef-i Eşref’de olduğunu söylerler ama değildir. İmam-ı Ali’nin (ra) kendisi vasiyet etmiştir ki, “Beni imkan varsa Medine’ye gönderin” diye. Onun için Medine’ye yollamak üzere bir deve üzerinde bir heyetle yola çıkmışlar, haliyle yol-da yorgunluk olup konaklayıp uyumuşlar. Kalktıklarında ne deve ne de cenaze var. Onun için “bazıları Ali (kv) sehabde (bulutta) dir. Veya gök gürlerse O’nun na’rasıdır” vs. derler. Derler, derler... Kayboluşu sebebiyle çeşitli uydurmasyonlar ortaya çıkarmışlardır. Fakat fi’l hakika esâsen Tayy kabilesinde böyle üzerinde cenâze olan bir deve bulunmuş da tek çâresi defnetmişler. Nerden geldiğini bilmiyorlar. Eğer hayatta bilinen bir kabri olmuş olsa idi belki de tapmaya başlarlardı. Ve de “nübüvvet buradadır”da diyebilirlerdi. Esâsen kendisi de onla-rın şerlerinden kurtuldu, arasalarda bulamıyorlar...

Kardeşlerimiz, bizim aradığımız husus şu ki, Hz. Hasanın (ra) oğlu Zeyd; etrafında

çokça olan kimseleri sapık i’tikadlarından dolayı onları Rafd (رف ض) (rafz: kovmak) etti.

Rafiziler denildi. Onların yanlış tasavvur ve i’tikad sapıklıklarını kabul etmedi. Onları reddetti ve rafzetti. Onlarda artık, Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelen hadis, sünnet ve benzerlerinin tamamen karşısında oldular. Hadis, sünnet ve ashaba karşı zıddıyet içinde davalarını devam ettirdiler.

Hatta Aleyhisselâtü ve’s selâm bir gün: “Ya Ali sende bir İsa (as) misâli vardır ki, aynen se-nin başında da cereyan edecektir” “Ya Rasulullah nedir bu İsa misâli? İsa geldiğinde Yahudiler çekemediler ve bundan dolayıda etrafta yaymaya başladılar ki “Babasız olan bir kimsenin arka-sına düşülür mü?” Çok kimselerde bu yüzden İsa’ya etraf olmadılar. Birisi budur. Diğeri ise; İsa göğe kaldırılıp gaib olduktan sonra “Eh demek ki Allahın oğludur ki yanına almıştır” dediler. Bu iki fırkanın her iki de cehennemliktir. Sana da ayni iki fırka benzer şekilde deyip dalalete girecekler-dir. Bir tanesi, basit bir hükümden dolayı küfrüne hüküm verirler, Nitekim Hariciler Hakameyn meselesinde ortaya çıkardığından dolayı

ومن مل حيكم مبا أنـزل الله فأولئك هم الكافرون (Maide/44)

Page 167: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Allahın hükmü ile hükmetmeyen kafirdir” diyerekten Alinin (ra) küfrüne hüküm verdiler ve karşısında oldular. Çok da telefiyât oldu biliyorsunuz.

İkincisi ise; güya İmam-ı Aliyi (ra) çok sevdiklerinden dolayı sebeiyye fırkası “Ali yer tanrısıdır” dediler. Hatta bir kısmı da çıkıp “Cebrail haindir, nübüvveti Aliye getirmedi” dediler.

Yani “Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sonra hilâfet ancak ve ancak Aliye (ra) layıktır” dediler sevdiklerinden dolayı. Hz. Aliyi (ra) öne sürüp halkı çeşitli yönlerden küfre eletiyor ve çok zararlar veriyorlar. Bundan dolayı da her iki fırkada cehennemdedir. İmam-ı Aliyi (ra) sevdik diyenler O’nun bizâtihi işlediği inancını ve muamelatını da aynı şekilde sevi-yorlar mı?

Hayır, tam tersinedir. Hz. Ali (ra) haşa Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevmiyor-muydu? Hadislerine karşı mı oldu? Sünnetlerini işlemedi mi? Haşa ve kellâ. İnsan sevdiği kim-senin tersine gider mi? Muhabbeti bozulmasın diye harfiyyen tatbikine çalışır. Rabia’nın söyledi-ği gibi: “Allahü teâlâ’ya bir taraftan isyan edersiniz, diğer taraftan da sevdiğinizi iddia edersiniz. İnsan sevdiğine mutlaka muti’dir. İtaat eder. İsyankâr olamaz. Esâsen muhabbetin terazisi budur”

Onun için de ألن احلبيب ملـحبه مطيع zirâ, sevdikten sonra kendisine itaatkâr olur, isyankâr

olamaz. İşte şartlar budur. Gerçekten Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevenlerin sünne-tini, hadislerini ve benzeri hususları da sevmeleri sevgi davalarının gereğidir. Bunları candan kabullenip sevmektir bunun ölçüsü. Tersi ise, sapıklık ve zındıklıktır vesselâm...

Page 168: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

12. BÖLÜM

Ahirzamanda fitneler Ahirzaman fitnesi kalbe işler

Ahirzamanda gizli fitneler Ahirzamanda ölen ve öldüren sebebini bilmez

Ahirzamanda Kur’an okuyucuları Ahirzamanda katl, gasb ve fuhş fitnesi

Ahirzamanda kalbi şeytanlaşanlar Ahirzamanda Hizbullah – Hizbu’şşeytan

Page 169: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

رب العاملني وبه نستعني والصالة والسالم على خري خلقة حممداحلمدهللا وعلى اله وصحبه امجعني

Aziz kardeşlerimiz, bu günümüzde fitneler çok yaygın durumdadır. Allahü Zülcelâlin iz-

ni ve inâyetiyle biraz malümat vermeye gayret edeceğiz inşaallah. Teshilât Allahü Zül-celâldendir.

Hadis-i Şerif:

احلديث الشريف : ان بني يدى الساعة اهلرج القتل ماهو قتل الكفار ولكن قتل االمة بعضها بعضا حىت ان الرجل يلقاه اخوه فيقتله ينـزع عقول اهل ذالك الزمان وخيلف هلاهباء من الناس

حيسب اكثرهم ا�م على شيئ وليسوا على شيئHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Ahir zaman-

da kıyamet yaklaştığı zaman öyle bir devreye gelir ki Âdemoğlu; ne yaptığını bilmez de herc-ü-merc içinde debellenirler. “Ya Rasulullah herc-ü-merc nedir?”; “Katl-ü-kıtaldır” “Katl-ü-kıtal kimleredir?” “Sanmayın ki kâfirlere, birbirlerinedir. Aralarında nahoşluklar olurda, birbirlerini buldukları yerde öldürmeye çalışırlar. Hatta kardeşi bile olsa, o kadarda ahmaklaşırlar ki kar-deşini dahi öldürürler.”

Biliyorsunuz ki, şu günümüzde de birbirlerini tekfir etmeye, tel’in etmeye ve katline âde-ta müstehakmış gibi derhal karar verip uygular durumları vardır. Hepside sanıyorlarki ale’lhak üzere yapıyorlar. Halbu ise, Cenabi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bunu asla kabul etmez ve bir hakkiyette yoktur. Sadece zülûm ve ahmaklıktır. Yani, akılları alınmış durumdadır. Akılları kendilerne hizmet etmiyor. Öyle bir hale düşmüşler ki, karşılarına kim gelirse gelsin kardeşi bile olsa öldürüyorlar. Allahü Zülcelâl bu azgınların şerlerinden ümmet-i Muhammedi korusun. Âmin. Hadisi İmam-ı Ahmed ve Sahih-i Muslim rivâyet etmişler ve se-nedi gayet sıhhatlidir.

Hadis-i Şerif:

احلديث الشريف: قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان ناسا من امىت سيماهم التحليق السهم من الرمية مث اليعود اليه هم يقرؤن القرأن الجياوز حالقمهم خيرجون من الدين كما خيرج

شر اخللق واخلليقةHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: İlerde

benim ümmetimden bazı insanlar gelecekler ki onları tanıyabilmeniz için esâsen traşlı olurlar. Kelleleri traşlıdır. Kur’anı çok okurlar fakat lafızlarını okurlar, ahkâmlarıyla hiç âlâkaları yoktur ve hiç işlemezler. Dinlerinden çıkışları âdeta okun atıldığı gibidir. Ve asla geri avdet edip dönmez. Bu şekilde dinsiz hâle gelince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Yaratılmış olan tüm mahlukatın hılkiyetinden en şerlisi onlardır. İmam-ı Ahmed ve Muslim Ebazeri’l Gi-fari (ra) rivâyet ettiler. Senedi sahihtir.

Page 170: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ستكون بعدى اثرة وامور تنكرو�ا قالو يارسول اهللا تؤدون احلق الذى عليكم وتسئلون اهللا الذىلكم فماتأمرنا قال

Hadis meâli: Cenabı Aleyhisselâtü ve’s selâm ashabını uyarıyor: Bir zaman gelecek ki; nahoş haller olacak ve inkârla bile karşı karşıya kalabilirsiniz.” Bu hoşlanmadığımız kerih hallerle karşılaşdığımızda ne yapmamız lâzım, ya Rasulullah?” Kendisinden bir emir bekli-yorlar. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Sizin üzerinizde olan devletin haklarını ödemeye çalışırsınız. Karşı gelmezsiniz. Devletten alacağınız bir hakkınız varsa Allah’dan isteyiniz. Devlete karşı gelip ayaklanmayınız demek istiyor. Ravisi İmam-ı Ahmed, Müslim ve Buhari rivâyet ettiler. Hadis sağlıklıdır.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: انه سيصيب امىت ىف آخرالزمان بالء شديد الينجومنه عليه بلسانه وقلبه فذالك الذى سبقت له السوابق رجل عرف االرجل عرف دين اهللا فجاهد

دين اهللا فصدق بهHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Ahir zamanda ümmetimin şiddetli

bir beliyyeye (dinleriyle ilgili) düçâr olacaklarını haber vermiştir. Bu beliyye acaba yiyecek, içecek veya öldürmek vs. midir? Hayır, şiddetli beliyye dinleriyle âlâkalıdır. Bu beliyyenin dışında kalabilen o kişidir ki; ilim sahibidir dinini bilir, mücadelesini silahıyla değilde diliyle yapar ve hakkıyeti halka tarif eder. Kendi söylediğini kalbiyle de tasdik eder ve kendisi bizâti-hi tatbik de eder.

Bu şekilde kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ve eliylede işlediği takdirde kendisi ile birlikte din-leyenlerde sayesinde kurtulmuş olurlar. Allahın izni ile böyle kimseler ve onları dinleyenler bu beliyyenin dışında kalırlar. Eğer söylüyorda tatbik etmiyorsa sözleri hiç tesirat bırakmaz. Söy-lediğini işlerse dinleyenlere te’sir bırakır ve kurtulmalarına sebeb olur. Demek ki, günümüzde de mücahede yapılacak tek yol, din fesada düşdüğü devrelerde dil ile imkan nisbetinde mü-cahede etmektir. Demek ki büyük bir beliyye olacaktır. Bunu ilân etmiş oluyor Cenabı Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Bu şekilde diliyle mücahade edeni büyük bir övgü ile medh ü senâ etmişdir ki; “Öncülerin öncüsü olacaktır” buyuruyor. Öncülüğü, ama cennette, ama mahşerde, ama Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) livaü’l Hamd sancağı altında, ama Nehr-i kevserinde veya benzeri sevab kısmından ön planda gelecek kişilerdir.

Hadis-i Şerif:

فتنة طبع على قلبه يتبع نفاقعن رسول اهللا عليه السالم قال: من اصاب دينار اودرهم ىف Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizleri uyarıyor ki: “Fitne

gününde herhangi bir kimsenin canında yani bedenen katl-ü-kıtal etmese de, malından dinar olsun dirhem olsun kendine mal edenlerin kalblerine münafık mührü vurulur.” Buyuruyor. Demek ki münafık olur... Ebu Hureyre (ra) rivâyet etti.

Page 171: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان بني يدى الساعة اهلرج قيل ومااهلرج قال القتل وه فيقتله ينـزع عقول اهل ماهوقتل الكفار ولكن قتل االمة بعضها بعضا حىت ان الرجل يلقاه اخ

ذالك الزمان وخيلق با هباء من الناس حيسب اكثرهم ا�م على شيئ وليسواعلىشيئHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem); “Kıyamet yaklaşdığı dev-

rede herc olur” buyurunca “Ya Rasulullah herc nedir?” “Katl-ü-kıtaldır. Sanmayın ki katl-ü-kıtali küffara ederler, esâsen birbirlerine düşerler. Birbirlerine katlederler. Bu hale gelirler. Karşılarına kardeşleri çıksa dahi öldürecek derecede ahmakça hale düşüp ne ettiklerini bil-mezler. Akılları başları dışında sanki. Akıllarını kaybetmişler gibidir. Bir anormallik içinde olur-lar ve akıl ve idrakleri zayıf olup hebâ durumundadır. Hiç durumunda ne yapıp ne ettiklerini bilmezler. Yaptıklarını birşeyler sanırlar oysa sadece şuursuzluk ve ahmaklıktır.” İmam-ı Ah-med ve Tabârani Musa el Eşari (ra) den rivâyet ettiler.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: خيرج اناس من امىت ميرقون من الدين كما ميرق السهم من الرمى يقتتلون ىف جبل لبنان واخلليل

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Ümmetimden ahir zamanda bir kısmı okun yaydan fırlayıp çıktığı gibi dinlerinden çıkarlar. Dinlerine sahib olmazlar. Bunlar ümmetimden dirler. Fakat okun yaydan çıktığı gibi dinlerinden çıkarlar. Ve tâ’rif ediyor ki; Lübnan dağında ve Halilü’r Rahman şehri taraflarında katl-ü-kıtal yaparlar. Mukatelâ mevcûd olur. Lübnan dağında da Halilü’r Rahmanda da mukatele devam eder kesmezler. Ravileri Tabârani, Beyhakî ve İbn-i Esakir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان الفتنة لتعرض على القلوب فأى )ع.ر(عن حزيفة طة على قلبه نقطة سوداء فأى قلب انكرها نقطة على قلبه نقطة بيضاء فمن قلب اشربا نق

احب منكم ان يعلم اصابته الفتنة ام ال فلينظر فان رأى حراما ماكان يراه حالال اورأى حالال ماكان يراه حراما فقد اصابته

Hadis meâli: Hüzeyfe (ra) ma’lumât veriyor, Aleyhisselâtü ve’s selâm buyurdu ki: Fitne-ler o kadar yaygınlaşır ki pek çokları bu fitnelere giriş yaparlar. Kalbleri fitneler somuruyor durumdadır. Fitne kalbini somurunca mutlaka kalbinde siyah bir nokta peydah olur ve yayılır. Fitneye karışmayanın kalbinde beyaz tertemiz ve parlak bir nokta peydah olur ve fitnelerden uzak durur. Böyle fitne gününde kalbindeki nokta siyah mıdır, beyaz mıdır öğremek istersen; gayet açık ve nurlu ise beyaz değilse zift gibi ise siyahdır ve basireti kör hale getirmiştir. De-netleme için soruyor Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Dinimizin öteden beri haram kıldığı şeyleri helâl saymayı istiyor musun? Hoş görüyor musun? Evet diyorsan haramı mü-bah görüyorsan demek ki fitnenin içindesin. Değil ise dinimizin helâl kıldığı helâl, haram kıl-dığı haramdır diyorsan anla ki o zaman fitnenin dışındasın.” Fitnenin içinde olanlar zâten

Page 172: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

katl-ü-kıtalıda hoş görürler. Katl-ü-kıtal olmasada faizcilik, içkicilik vs. haram olmasına rağ-men bunları da mübah görüyorsa ahirü’z zaman fitnesinin içindedirler. Haramı helal, helalı haram sayan fitnenin içinde yaşıyor demektir. Katl-ü-kıtal ise Kâbenin yıkılmasından da feci’ bir şeydir ve asla mübah görülemez. Hakka tecavüzdür. Rüşvet vs. de fitnenin ta kendisidir. Kişi nerede olduğunu anlayabilir yeterki helal ve haramı bilsin. Kalbimizin nurlu olması zift gibi olmaması için Allahü Zülcelâl bizlere şuûr versin.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: بادروا بااالعمال فتنا كقطع الليل املظلم يصبح الرجل من الدنيا قليل مؤمنا وميسى كافرا وميسى مؤمنا ويصبح كافرا يبيع احدهم دينهم بعرض

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Âmel yönünden eli-nizden geldiği kadar tedbirli olunuz, çalışınız. Zirâ akibetinizde fitneler vardır. Fitne devresin-de fazlaca iyi âmel işlemeyebilirsiniz. Belli başka hallere de düçâr olabilirsiniz.”

Bu âmellere ilerde çok ihtiyacınız olacaktır. Fitneler gelmeden çok ihtiyatlı olunuz. Fitne nasıl bir fitnedir? Adeta kapkaranlık bir gece çökercesine o kadarda fazlalaşıyor ki her tarafı kaplar. Kişi sabahleyin mü’min iken akşamleyin kâfir olmuş veyahutta akşamleyin mü’min sabahleyin kâfir kalkar. O kadarda acâyib ki sanki, sabahı akşamına, akşamı sabahına ben-zemiyorlar. İnsan böylesine küfre girmeye imandan çıkmaya ve fitneye koşuyorlar. Sabit bir imanda durmaya güç yetiremiyorlar. İşte o zaman küfre girmek basitçe olunca dinlerine de hiç sahib olmazlar dinlerini dünya malından basit bir nesne ile değiştirirler Allah muhafaza etsin. Âmin. Dini o kadarda basit hale geliyor. Dinini az bir dünya malı ile değiştiriyor. Dünya-yı dinine tercih eder durumdadır. Hadisi Muslim, İmam-ı Ahmed ve Tirmizi, Ebu Hüreyre (ra) den rivâyet ettiler.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ال ترجعوا بعدى كفارا يضرب بعضكم رقاب بعضHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm ümmetini uyarıyor ki: “Sakın geriye gitmeyiniz.

Benden sonra sakın kafirliğe düşmeyiniz. Küfre dönüş yapmayınız. Neden acaba? Çünkü, birbirinizi öldürmeye boyunlarınızı vurmaya çalışırsınız.” Ne kadarda önemli ki küfre dönüş yapmayınız diye uyarıyor. Hadis çok sağlıklı olup İmam-ı Ahmed, Buhari, Nesaî, İbn-i Mâ’ce Cerir’den (ra) bir yolla Buhari İmam-ı Ahmed, Nesaî İbn-i Mâce; Ömer (ra) dan başka bir yolla Buhari ve Nesai; Eba Bekrete’den (ra), yine Buhari ve Tirmizi; İbn-i Abbas’dan (ra) ri-vâyet ettiler.

Dikkat ediniz ki; “Benden sonra küfre dönüp birbirinizi öldürmeye kalkışmayınız” bu-yuruyor. Çünkü, bir mü’mini haksız olarak öldürmek Kâbeyi yıkmaktan çok daha beterdir ki, bundan dolayı “küfre düşmeyiniz” buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

ى نفس بيده ليأتني على الناس زمان اليدرى قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: والذ القاتل ىف أى شيئ قتل واليدرى املقتول على أى شئ قتل

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Nefsim yed’-i kudretinde, kudret elinde olan Allah hakkı için öyle bir devre gelecek ki, millet tamamen sarhoş durumda sükran

Page 173: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

içinde olurlar. Cehalet içinde fitnelerle alt üst boğuşurlar. Bu devrede öldürene, “neye öldür-dün” diye sorsan bilmez. Öldürülenede sorsan ki “Neden öldürüldün?” O da bilmez. Öldü-rende ölen de hangi gaye ile olduğunu bilemezler. O kadarda başı boş bir anormallik ve ah-maklık içinde sanki dinlerinden çıkmışlar gibi bir durum içinde olurlar. Bir mü’minin katli böy-lesine mübah görülebiliyorsa, haramlar helâl sayılabiliyorsa elbette küfre girerler.

Kardeşlerim, biliyorsunuz ki katillik öyle bir büyük hata ve cürüm ki üzerinde başkası yok. Âyeti celilede:

ه عذابا عظيماومن يـقتل مؤمنا متـعمدا فجزاؤه جهنم خالدا فيها وغضب الله عليه ولعنه وأعد ل (Nisa / 93)

“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehemmendir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”

Bu gibi tehdid hiçbir yerde yoktur. Bunuda mübah görürse demek ki âle’l küfredir ve küfre girmiştir. Bir kimse katli yaparken bu günahdır derse inanırsa ve cürmü işlerse kâfir olmaz da fâsık olur. Ama katline cevâz verip o kişinin katlini câiz görür, müstehak olmuştur. Mübahtır diye haksız yere bir mü’mini katlederse kâfirdir.

Hadis-i Şerif:

هم يقتلون اهل االسالم ويدعون اهل االوثان ان من بعدى قوما يقرؤن القرأن الجياوز حالقم ميرقون من االسالم كماميرق السهم من الرمية لئن ادركتهم ألقتلنهم قتل عاد

Hadis meâli: Benden sonra ümmetimden öyle kimseler gelecekler ki Kur’anı çok okur-lar ancak Kur’an boğazlarından ötesine geçmez. Demek ki kalblerine inmez ve Kur’an ah-kamlarıyla bunların hiçbir âlâkaları da yoktur. Ne hükümlerini işlerler ne de Kur’an bir te’sir bırakır. Te’sirin olmadığını Aleyhisselâtü ve’s selâm şöyle anlatıyor: Müslüman olan kimsele-rin katline çalışırlar sanki onları öldürmeleri kendilerine mübahmış gibi. Fakat ehl-i evsân yâni başka dinden olanlarla hiç alakaları yoktur. Onların katline ve cihada girmezler. Sadece islam dininin mensubları düşmanlarıdır ve onları öldürürler. İslamları öldürüp vesen’i yâni putperestlere hiç dokunmazlar ve katletmezler. Okun yaydan çıktığı gibi dinlerinden çıkarlar. Eğer ben bunlarla karşı karşıya gelsem adi bir durumda bunları öldürürdüm.

Hadis-i Şerif:

ان ناسا من امىت سيماهم التحليق يقرؤن القرأن الجياوز حالقمهم خيرجون من الدين كما خيرج الرمية مث اليعودون اليه هم شر اخللق واخلليقة السهم من

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm ümmetinden öyle insanların geleceğini ve tanı-yabilmek için kellelerini traşlı olup başlarınında saç olmayacağını buyuruyor. Esâsen Kur’anı çokça okurlar, fakat boğazlarından ötesine geçmez. Çok çok okurlar ama ne te’sirat bırakır ne de hükümlerini işlerler. İslam dininden çıkışları ise yerinden fırlayan bir ok gibi olup geriye âvdet edip dönmez artık. Zira bu kimseler halkın ve mahlükatın en şerlileridirler. Hadisi Müs-lim, İmam-ı Ahmed ve başkaları Eba Zer (ra) dan rivâyet etmişlerdir. Sağlıklı ve sıhhatlidir.

Kardeşlerimiz bu hususda pek çok hadisler vardır. Fakat, inanana bir kaçı bile yeter. İnanmadıktan sonra ise ne kadar olsa fuzûlîdir. Hadisleri basitten almak ise asla hoş olmaz. Onun için kıymet ve değerini bildikten sonra üçüde beşide yeter.

Page 174: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Bir mü’minin katline cevâz verir, âdeta bir hayvan kadar bile kıymet ve değeri yokmuş gibi davranıp malına ve ırzına tecâvüz edenlerin elbette islamda karşılık olan ceza ve cevâz-ları vardır. Bir kerre bir mü’mini haksız yere amden öldüren karşılık olarak aynı şekilde katle-dilir. Bir kimseyi sebebsiz öldüren öldürülür. Canına malına ırzına tecavüz olunca bunların katline cevâz verilmiştir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ben olsaydım “adi bir şekil-de öldürürdüm” buyuruyor. Çünkü, saygı ve hürmet duyulacak bir hal ve durumları zâten yoktur.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: كيف انتم ىف قوم مرجت عهودهم واميا�م واماناتم نصنع يا رسول اهللا قال اصرب واوخالقوا الناس وصاروا هكذا وشبك بني اصابعه قالوا كيف

بأخالقهم وخالفوهم بأعماهلمHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor: Birinci fitne

birbirlerini katletmeleri, ikinci fitne hem canlarını katletmek hemde mallarını gasbetmek, üçüncü fitne ise katl, gasb ve fühüş. İşte bu üç fitne ardı ardına gelecek diye malümât ver-miştir. Gittikçe daha daha da artacaktır. İşte bu fitneleri çıkaranlara, teşebbüs edip içinde olanlara ve teşvik ve tahriş edenlere nasıl muamele edilebileceğini buyurmuştur. Bunlardan öte başka bir yol var mıdır? Bir mü’minin canı malı ve ırzı mübahmış gibi kabul edip uygula-nırsa. Keyflerine uymadı onların zümresine katılıp saçma sapan inançlarını paylaşmadı veya istediklerini vermedi diye müslümanlara bu cürümleri revâ görenlere nasıl bir isim verilecek, ne denilecek ve nasıl bir künye verilecek acaba?

Yukardaki hadis-i şerifde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Öyle bir devre gelecek ki, insanlar bir şeye ahdederse yerine getirmezler, imanları zayıftır, emânete hainlik ederler. İ’tikadları bozuk, ahdine sadık değil ve emânete hıyanet ederler, emânete sahib olmazlar” buyurduktan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ellerinin parmak-larını birbirine kitlemiş olarak “Bu hale gelirler” buyuruyor. Artık ele alınır durumları yoktur. “İmanı zayıf, ahdine vefâsız ve emânete haindirler” buyurunca soruyorlar: “Böylesi günle karşılaşınca o gün için biz nasıl geçiniriz ya Rasulullah, ne gibi bir muamele yapabiliriz?” Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) cevaben: Sabırlı olunuz, idâreci olunuz, o insanların ahlaklarıyla ahlaklanınız,ahlaklarına uyarcasına idâreci olunuz fakat asla amelleri-ne uymayınız muhalefet yapmayınız. Âmellerini işlemeyiniz. Ravisi Nesaî.

Kısaca ahlâklarına karışmayınız fakat, fiillerini işlemeyiniz. Kişi âmelleriyle başbaşadır. Onlar işliyorsa bizde işleyelim diye birşey yoktur.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: يأتى على الناس زمان وجوههم وجوه آدميني وقلوبم وان ائتمنتهم خانوك قلوب الشياطني سفاكني الدماء اليرعون عن قبيح وان بايعتهم رابوك

صبيهم عار وشابم شاطروشيخهم اليأمر بااملعروف وال ينهى عن املنكر السنة فيهم بدعة

Page 175: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

والبدعة فيهم سنة وذوى االمر منهم غاوين فعند ذالك يسلط اهللا عليهم شرارهم فيدعون خيارهم فاليستجيب هلم

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm şöyle buyuruyor: Bir zaman gelecek ki yüzlerine bakacaksınız karşınızdakilerin bazıları Âdemoğludur. Fakat kalblerine baksanız şeyatin. Zirâ, şeytanların çok arzuladıkları gibi onlarda kan akıtmaya, milleti kesmeye, öldürmeye ve katl-ü-kıtale çok heveslidirler. Aynı zamanda yaptıklarını hiç de kabahat saymazlar. Böyle bir fikir-leri olmadığı gibi, yaptıklarını tam yerinde, sanki mübahmış gibi görüp uygularlar. Şeytanlar-da bunu isterler zâten. Bunlarda âdemoğlu ama ne çare ki, iç âlemleri ve kalbleri şeytana dönüşmüş halde. Onun içinde yaptıkları cürümleri âdetâ tabii olarak görürler. Bunlara bir şey emânet edersen kesinlikle emin değillerdir ve hiyânet ederler. Verdikleri ahdi kesinlikle yeri-ne getirmezler. Ve halkı daima kandırırlar. Çocuk ve gençler olsalar dahi bunlardan asla hayr gelmez. Çünkü, öyle ana babadan geldiler ki çocuklarındanda gençlerinden de bir hayr bek-lenilmez ve onlardan ancak şer beklenir. Yaşlılarına gelince, ma’rufu (iyiliği) emretmezler ve münkeri (kötülüğü) nehyedip yasaklamazlar. Ayni zamanda sünnetler kendilerine bi’dattır. Kendi bi’datlarını ise kendilerince sünnetlerin yerine koymuşlardır. İşin tam tersine zıddını yaparlar esâsen.

Bu fırkalar ikidir. Birisi İmam-ı Aliyi (ra) çok sevdik diyenler. Diğer ise Aliyi (ra) hiç sev-meyenler. Bir kısmı İmam-ı Ali (ra)nin hakkını vermedikleri için, diğer kimselerin şer-ri-şürûruna, şer vermeye uğraşırlar. Güyâ İmam-ı Alinin (ra) hakkını almaya hevesleri vardır. Diğerleri ise ma’lum hakkını korumadı diye İmam-ı Aliye (ra) kızanlar ve buğz edenlerdir.

Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) belirttiği gibi bu iki fırkada cehennem-liktir. Birisi İmam-ı Aliye (ra) buğzlarından dolayı, diğeri ise aşırı sevgilerinden sapıttıkların-dan dolayı.

Baş tutanları şerden başka düşünmezler. Katl hevesleri vardır. İşte bu hallar karşısında Allahü Zülcelâl, en şerli kimseleri baş başa bırakır da birbirle-

rine musallat eder. Birbirlerini hallederler. Şerli olanların başlarına da daha şerlileri musallat eder. İçlerindeki hayırlı kimseler ne kadar dua etselerde duaları geçersizdir. Hadis İbn-i Ab-bas (ra) ‘dan rivâyet edildi.

Aziz kardeşlerim, bu hadis karşısında “insanın kalbi nasıl şeytan minvâli üzere olabili-yor?” diyebilirsiniz.

İnsanlarında, cinlerinde; şeytan kısımları vardır. Zâten her insanın beraberinde bir şey-tanı vardır. Onun için de şeytanın arzuladığını yerine getirip emir ve hükümlerine tamamen işlediği takdirde insan kalbi şeytanın seviyesine gelmiş olur esâsen. Çünkü, kalb ya Rahmanî ya da şeytanîdir. Galibiyet nisbetine göre hangisine galibse. Onun içindir ki; mü’min bir kim-senin katline cevâz verilip uygulamak hiç de basit bir şey değildir. Allah korkusu olan, Allah rızasını bilen ve Rasulullahın ümmeti olmayı dileyen bir kimse şeytanın arzuladığı şeyleri ister mi?

Kur’an-ı azimü’ş şanda:

كانوا إخوان الشياطني إن المبذرين (İsra / 27)

Page 176: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridirler;” İsrafçılar ki; mübezzir, aşırı derecede savurgan, yarar-yaramaz demeden gayri meşru

yollarda yapılan harcamalar ve israflara tebzir denilir. Böylesi mübezzir olan israfçılara Allahü Zülcelâl; şeytanların kardeşleri diye tâbir etmiştir. Savurganlar için böyle buyurunca bu câni ve vahşî durumda olup katlü kıtalle kan akıtmayı insanların canını malını ve ırzını helal sa-yanlar şeytandan da beterdirler. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem); “Bir mü’minin katlinden dünyanın alt üst olması daha hafiftir.” Buyururken. Mü’minin katli böylesi-ne şiddetli bir suç ve çok mühimdir.

Kur’anı Kerim’de Mücadele süresi 19 uncu âyetinde “Hiz bu’ş şeytan” ve 22 inci âye-tinde “Hızbü’llah” mevcüddur. Ancak, yollarıda farklıdır. Araştırınız ve dikkat ediniz ki insanlar

hangi yollardadırlar. İnsan; i’tikadı ve fiilleriyle şeytanlaşmış olur. اال ان حزب الشيطان هم

İyi bilin ki, Şeytan hizbinden olanlar hüsrandadırlar.” “Şeytan onları etkisi altına“ اخلاسرون

aldı da kendilerine Allahı anmayı unutturdu. İşe onlar şeytanın yandaşları (Hızbu’ş şeytan) dır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıpdadırlar.”

أال إن حزب الشيطان هم اخلاسرون (Mücadele /19)

Halbuki Allah hizbinde olanlar iflah olanlardır. “Allaha ve ahiret gününe inanan bir toplumun –babaları, oğulları, kardeşleri, yahut ak-

rabaları da lsa- Allah’a ve Resülüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmesin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desdeklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, on-larda Allah’dan hoşnut olmuşlardır. İşte, onlar Allah tarafında olanlar (Hızbu’llah) dır. İyi bilin ki kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.

اءهم أو أبـناءهم ال جتد قـوما يـؤمنون بالله واليـوم اآلخر يـوادون من حاد الله ورسوله ولو كانوا آب ميان وأيدهم بروح منه ويدخلهم جنات جتري أو إخوانـهم أو عشريتـ هم أولئك كتب يف قـلوبم اإل

زب الله من حتتها األنـهار خالدين فيها رضي الله عنـهم ورضوا عنه أولئك حزب الله أال إن ح مفلحون هم ال

(Mücadele /22)

Bunlar âyeti celiledir. Tasvib etmeyene inkâr edene ne denir? Allahü Zülcelâl apaçık hizbullah ve hizbuşşeytan’ın inanç, i’tikad ve fiillerini bildirmiştir. Herkes istediğini seçip alabi-lir. Hepimiz biliyoruz ki fitne çok şiddetlidir. Allahü Zülcelâl:

نة أكبـر من القتل والفتـ(Bakara / 217)

نة أشد من القتل والفتـ (Bakara / 191)

Page 177: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

bizleri uyarıyor ki; fitne çok şiddetli ve katl den daha beterdir. Hatta Cenabı Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem):

الفتنة نائمة فمن ايقظها لعنه اهللا“Fitne uyur, uyandırana lâ’net olsun. Bundan daha büyük bir tehdid ve uyarı yoktur. Allah’ın lâ’netine de müstehak oluyor.

Hadis-i Şerif:

ان السعيد من جنب الفنت , ان السعيد من جنب الفنت بتلى فصربان السعيد من جنب الفنت , ومن ا

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Bir beliyye ile karşı karşıya gelen bir kimse sabrını bilirse, o kimse saidlerdendir. Fitneden uzaklaşan saiddir. Beliyeye uğrayınca sabredene ve fitneden uzak durana saidliği tahsis etmiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: الترجعوا بعدى كفارا يضرب بعضكم رقاب بعضHadis meâli: Cenâbı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) uyarıyor ki; Benden sonra

küfre girmeyiniz. Birbirinizi kesip biçmeyiniz. Bu hallere düşmeyiniz. Fitne içine düşenler el-bette birbirini elef-telef ederler. İşte bundan dolayı küfre dönüş yapmayınız” buyuruyor. Hadis sahihtir. Buhari, Müslim, İmam-ı Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî’de mevcûd olup râvileride Ebu Bekir (ra), Ömer (ra) ve diğerleridir.

Rabbımız bizleri bu hallere düşmekten korusun. Âmin. Hadis-i Şerif:

احلديث الشريف: والذى نفس بيده ألتني على الناس زمان اليدرى القاتل ىف اى شيئ قتل واليدرى املقتول على اى شيئ قتل

Hadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki; öyle bir zaman ge-lecek ki, yeminle söylüyorum, ölen ve öldüren ne sebeble öldürüldüğünü ve ne sebeble öldürdüğünü bilmeyecekler. Katil ve maktul sebebini bilmiyorlar. Ebleh durumda olurlar, ah-maklık ve şuûrsuzluk içinde ne yaptıklarını dahi bilmezler.

نا ملافيه اخلري والرضاء ياارحم الرامحني ياارحم الرامحني ارمحنا يا رباللهم وفقسبحانك اللهم وحبمدك اشهد ان الاله االانت وحدك الشريك لك استغفرك واتوب اليك .

اللهم انانسئلك ان تصلى على سيدنا حممد وعلى سائر االنبياء واملرسلني وعلى اهلم وصحبهم حتفظنا فيما بقى آمنيامجعني وان تغفرلنا مامضى و

Page 178: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

13. BÖLÜM

Her gelen gün daha şerli gelir Vehhabilik

Vehhabi’lerin Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâreti reddi Vehhabi’lerin salavatı reddi

Âdem (as) Allah ile kul arasında aracıdır Salavatın kıymet ve değeri

Vehhabi’lerin zülûmları Harici – Vehhabi i’tikad birliği

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı

Page 179: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz Kardeşlerimiz; Her zaman söylüyoruz ki, Aleyhisselâtü ve’s selâm her gelen sene geçenden, her ge-

len ay geçenden ve her gelen gün geçenden şerli olacağını buyurmuştur. Enes İbn-i Malik’in Haccac devresinde buyurduğu gibi:

مامن يوم االوالذى بعده شرا منه حىت تكون ربكم“Her gelecek gün geçmiş günden daha şerli olacaktır. Hatta ki, Rabbınızı buluncaya kadar” demek ki, anlaşılan, bir hayr beklenilmez, hayr azalıp şer çoğalacaktır. Hele bilhassa i’tikâdî yönden. Millet bir çok yönden bir çok hususda tahvilât yapıyorlar ama bizi mahveden i’tikâdî olan değişikliklerdir. Çünkü, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Ümmetim 73 fırka ola-

cak sadece bir tanesi Fırka-i Nâciye” buyurunca soruyorlar da cevaben:اناواصحاىب عليها : “Benim ve ashabımın bulunduğumuz minvâl üzere olanlar” buyuruyor. Bunun dışına çıkanlar inhirafta (hurafe, yalan, uydurma) dırlar. Bu 72 fırkanın bir takım pürüzleri vardır. Kimisi dala-late, sapıklığa, kimisi de küfre eletiyor. Kaderiyye, Merciyye, Mu’tezile vs. 72 fırka eşit değil-lerdir. Kimisi sapık, kimisi de kâfirdir.

İbn-i Teymiyye ortaya çıktığından beri bunlarla pek çok münazara vs. yapılmıştır. O devrede aleyhinde ve lehinde yazılmış eserler çoktur. İbn-i Teymiyyenin fikrinin aslı Davud-u Zahirînin zahiriyye mezhebine meyyâldir. İnanç yönünden ise Mu’tezile ile ilgisi vardır. Dev-remizde olmadığı için Onun bu yönleriyle uğraşmıyorum. Fakat, içinde bulunduğumuz dev-rede etrafımızda bulunanlar Teymiyyeciliğin ve Vehhabiliğin aslı astarı ve hakikâtı nedir diye soruyorlar. Bizi dinleyen ve kabullenen kardeşlerimize, günümüzde inanç ve i’tikadımızı ko-ruyabilmemiz için çok tehlikeli olan bu hususda malümât vereceğiz. Baktığımızda bazılarının dillerinde küfür, şirk ve lâ’net dönmektedir. Bazıları insanları küfürle ve sapıklıkla bilir bilmez suçluyorlar. Âdem (as) den Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kadar geçen milletler ki, Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) görmediler ve bilmeyebilirler. Nebileri bilmektedir, fakat devresi değildir. Onun için bizler Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti ola-rak sorumluyuz. Bizim için kendisi şefaat yönünden gereken gayretkeşliğide yapacaktır ve bundan hiç bir şüphemizde yoktur. Ama, şu günümüze bakıyoruz da bir kısım insanlar âdetâ Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) düşmanı gibi hareket ediyorlar. Evet, der-siniz ki, nasıl oluyor da böyle birden bire düşmanı gibi diyebiliyorsunuz? Nasıl olur da hem müslümanım der hemde peygamberine düşman gibi olabilir? Böyle düşünebilirsiniz. Size şöyle bir malümat vereyim: Biz daha böylesi Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı hasım olan bir toplum görmedik. Evet alevilerde biraz vardır. Onunda sebebi, “Nübüvvet Ali’nin (ra) iken kendisine aldı veya Cebrail (as) emin değil haindir.” Ashabı Kirâm’a ise; hila-fet Ali’nin (ra) hakkı iken vermediler de zülmettiler” derler. Böylesi buğuzkârlıkları vardı ve bu haller mevcûddu. Fakat daha beteri olarak vehhabilik ortaya çıkmıştır. Bu Vehhabilik mezhe-bi çok, çok daha tehlikelidir. Nedir bu Vehhabilik mezhebi acaba? Bu hususda elimizde Mu-hammed İbn-i Abdull Vehhab’ın başlangıcından bu günümüze kadar yazılmış pek çok telifat ve risâleler vardır. Kendileri de yazmışlar ve cevabı da yazılmıştır. Peki, Vehhabiliğin büyük olan tehlikesi nedir? Fazla tafsilata girmeden, hali hazır bunların sisteminin temeli şudur: Abdu’l Vehhabın ortaya çıkışından itibâren İngiliz ajanlarının kendisine nasıl yardım edip

Page 180: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

planladıklarını yine İngiliz ajanları hatıralarında bizâtihi kendileri anlatıyorlar. Bize lâzım olan bu yönüde değil. Biz, i’tikadî yönden ele alacağız. Bu kimse kendisine şiâr edinmişdir ki; Kur’anda müşrikliğin ve kâfirliğin anlattığı ne kadar âyetler varsa hepsini ortaya çıkarıyor ve diyor ki; “Herhangi bir müslüman bunlara benzeyecek olursa müşriktir, kafirdir, mürteddir ve katli de câizdir.” “Ailesi, ayalı, malı mülkü ve neyi varsa mübahtır” diyorlar. Adamı da öldürüp mürted kabul ettikleri içinde köpek leşi gibi bir çukura atıyorlar. Yâni, kendi mezheb ve ta-limâtına uymayan herkesin i’tikadını bozuk kabul ediyor, onları küfre eletip mürteddir diye katlediyor. Bu sistem ise şu anda Suûdî de mevcuddur. Nizâmları bu şekildedir. Onların i’tikadı dışında kalan herkesin canı da, malı da ırzı da ve herşeyi de mübah kabul ediliyor, el konuluyor ve öldürülüyor.

İşte İngilizlerin destekçiliği ile bu hale gelmişlerdir. Aslında bu İbn-i Abdulvehhab’ın ba-bası olsun, kardeşi olsun çok dindar ve muttaki insanlardı. Fakat hocaları ve kendisi dar ka-falı ve sapık kimselerdi. Hatta babası, karşı çıkmış ve kardeşi de aleyhinde eser yazmıştır ki “Haşiyetü’l cema’t” isimli eserdir. Kendisini uyarmış ve doğruyu haber vermiştir. Ancak, hida-yet Allahü Zülcelâlindir. Vermedimi vermez. Çünkü öyle buyuruyor Rasulullah (Sallallahu

Aleyhi Vesellem): اناالدليل والـها دى اهللا “Ben sadece delilim, hidayet Allah’dandır”

Kardeşlerimiz; Halihazırda bu zümre Kur’anda buldukları şirk ve küfür âyetlerini ta-mamen ehl-i tevhide yöneltir ve hallederler. Kendi inanç ve i’tikadlarına uymayanlara hemen-ce müşrik yada kafir kelimesini yapıştırırlar. Peki kendi i’tikadları nedir acaba? Başta birincisi, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fazla salavat getirmeyeceksin. Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) kâbir ziyaretine de gitmeyeceksin. Çünkü, meşru’ değildir. Sakın ola Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Ya Rasulullah” demiyeceksin, böylesi bir istigase (meded dileme) etmeyeceksin. Birde şefaatı asla kabul etmeyeceksin. Ne Rasulullahın (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) ne de başkasının şefaat edeceğine kesinlikle inanmayacaksın. Şe-faati tasvib etmeyip, şefaat diye bir şey yoktur diyeceksin. Bakınız ve iyi anlayınız ki ne diyor-lar: Salavatı çokça getirmeyiniz. Öyla ya, eğer fazlaca anılırsa şirktir. Çünkü, Cenabı Rasu-lullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahü Zülcelâle yaklaştırmış olursunuz. Nitekim; âmâ bir müezzin; mübarek, coşmuşda minârede sâlât-ü-selâm getirmiştir. Kendisini alıp Abdul Veh-haba getirmişler de yasağını dinlemedi diye katledip şehid ettiler. Arkasından ise şöyle söy-lüyorlar: “Fahişe (zâniye) bir kadının evindeki çalgı âleti olan rubâbenin çalınmasından gelen günah, minârelerde peygambere salavat okuyanın günahından daha azdır.” Bu ise; Ahmed b. Zeyni’d Dahlan’ın “Ed Dürerü’s seniyye fi’r reddi ale’l Vehhabiye,” Ebu Hamid bin Mer-zük’un “Bera’atü’l Eş’ariyye” isimli eserin 229 sahifesindedir. Bakınız ne yapıyor? Mürteddir diye katledip murdar sayıp çukura atıyor ve herşeyine el koyuyor. Ne yapmış âmâ olan bu zat? Peygamberine salavat getirmiş. Ona ne yapıyor? Katledip mürted ve murdar kabul edi-yor köpek leşi gibi bir çukura atıyor. Mirasına el koyuyor. Mürted ne demektir? Bir Yahudi veya Nasaranın kesdiği yenir de mürtedin kesdiği yenmez. Şer’an bu böyledir. Ancak, nasıl olurda bir müslüman salavat getirdi diye mürted ilan edilir ve uygulanır? Böylesine habis ruh-ludurlar bunlar. Onun için, kendisine tabi’ olmayan kendi inancını tanımayan pek çok insanla-rı yok edip katlettiler. Çok canlar yakıp telefiyat vermişlerdir. Mal mülk ve namuslarına el koymuşlardır. Talan etmişler talan. Hali hazırda eğer “Ya Rasulullah” der de istigase edip

Page 181: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

yardımını beklerseniz bu haliniz küfürdür şirktir ve mürtedliktir. Ayni zamanda dinden çıktınız çünkü “Allah’dan aracısız istemelisiniz” derler.

Nitekim, şu memleketimizde de günlerce duyduk durduk ki “Allah ile kul arasına hiç kimse giremez, aracı olamaz” diye. “Aracı yoktur” dendi durdu. Evet, vaktiyle tasavvuf yö-nünden bazı mürşid bozuntusu şaşkınlar aşırı hallere kalkışıp sanki kendileri birşeyler yapı-yorlarmış gibi bazı saçmalıklar ortaya koydular, böyle yaptıkları doğrudur. Bu haller, böylesi konuşmalara sebeb oldu isede aslı bu değil ki. Evet, birileri böyle yapabilir ve saçmalayabilir. Ama, İslam dininde “Allah ile kul arasına hiç kimse giremez” dediğiniz takdirde tüm resülleri tamâmen inkar etmiş olursunuz. Çünkü, Allahü Zülcelâl hiç kimseye re’sen (direkt olarak, doğrudan) konuşmuyor ki. Her ferd kendisi bizzât nerde bulup nerde konuşacak bu mümkün müdür? Nitekim en başta:

يفة إين جاعل يف األرض خل (Bakara/30)

Allahü Zülcelâl: “Âdemi yeryüzüne halife kılıyorum, yapıyorum ve gönderiyorum” buyu-ruyor. Çünkü, her ferd doğrudan doğruya rastgele Allahü Zülcelâl ile konuşamaz ki. Bula-mazda, böyle bir şey olamazda. Bu olmayasıya bir şey. Onun için, insanın bir şey söyleye-ceğinde aklına mantığına uygun ve olur mu böyle bir şey diye düşünerek konuşması gerek-mez mi? Güya din adamlarıdırlar ki, günlerce kürsülerden “Allah ile kul arasında kimse aracı olamaz” deyip durdular. “Kimse Allah ile kul arasında olamaz” diyorlar ama, imanın şartların-dan olan “Âmentü”nün tümünü de hemence inkar ediyorlar.

آمنت بااهللا وملئكته وكتبه ورسلهÂmentüye bakınız ve okuyunuz hepisi de Allah ile kul arasındaki aracılardır. Aracı olan nebi-ler olduğu gibi, Melekler aracı olmasa nasıl gelecek, Melekler aracı olan kitabları getirmese-ler Nebiler ne bilecekler. Nebiler aracı olmasa biz ne yapabileceğiz? Evet Allahü Zülcelâl ilahımız ve Rabbımızdır. Ama, her ferd kalkıpda O’nunla doğrudan doğruya alış veriş yapa-cak bu hiç kimsenin haddi de değil hakkı da değildir. Ancak ve ancak nebiler gelirler ki resül-lerdir, elçilerdir, kendilerine, melek yoluyla vahyeder ve bu olur esâsen. Ama, rastgele herkes kendi başına bulamazda bilemezde. Biz nasıl ki; “Rasuller Allah’ın elçisidir” diye inanıyoruz, iman ediyoruz ve aracı olarak kabul ediyoruz. Allahü Zülcelâlin aracısı esâsen resüllerdir. Şimdi bunları inkara kalkışırsak ne olur? Nasıl, “müslümanız!...” diyebiliriz. Hâşâ. Düşünmü-yorlar ve durmadan akıl ve mantık diyorlar... “Dinimiz, akıl ve mantık dinidir.” diyerekten pek tavırlı tavırlı ahkam kesiyorlar. Fakat; dinimiz, akıl ve mantık dini değilde mesned dinidir mesned...

Sadece akıl ve mantıkıyla yürüyen kimse gitse gitse esfeli safiline gider başkada hiçbir yol bulamaz!..

Onun için dinimiz, mesned dinidir. Çünkü İmam-ı Şafi Hazretlerinin buyurduğu gibi:

العلم ماقال اهللا وقال الرسول وماعداه قول الرجال“İlim, Allah ve Rasülullah’ın kavlidir, gerisi insanların sözleridir.” İlimle öğrenecek olduğumuz, dinimiz; Allahü Zülcelâl’in ayetleri, Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hadislerine da-yanarak sünnet-i seniyyesidir. Gerisi ise şunun bunun sözleridir. Bu minvâl üzere olup bun-

Page 182: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

dan bir değişiklik ve inhirafta olamaz. Ama, aklımıza ve mantığımıza göre olacak olursa o zaman Hristiyan İsevîler gibi: “Uydur, uydur söyle, uydur uydur yap.” Haline gelir ki bu dinde İslam dini denmez. Bu yüzden İncil sayılamayacak kadar çok sayıda olup herkes kendi akıl ve mantığına göre yazmıştır. Birbirleriyle de alakaları yoktur.

1400 sene geçmesine rağmen Kur’an-ı Azimüşşan yine ayni Kur’an’dır. Aynı akide ve aynı dindir. Meğer inhirafına (yalan uydurma) çalışan kimseler her zaman çıkmış ve elanda var ise de onlar kendilerini teraziye koysunlar ve hallerine baksınlar!.. Onun için acayibimize giden şey şudur ki; Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan bu düşmanca zıddıyetleri acaba nereden geliyor, nereden doğuyor? Vallahi, İngiliz ajanlarının hatıralarında okunmak-taki bu mezhebi nasıl meydana getirip nasıl çalışmışlar... Hep acayibe giderdi ki bu müfsidle-rin Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olan gılzatlıkları (kabalık, haşinlik) neden-dir? diye... Ne zararı oldu Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bunlara?... Nelerine za-rar verdi?... Haydi ötekiler, “Ali’nin (ra) hakkını güya vermemişler, bu zülûmdür v.s” diyorlar... Peki bunlara ne oluyor? Neden böyle yapıyor bu Vehhabiler?... Cenab-ı Rasülullah’ın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) sayesinde yaşıyorlarken bu nankörlüklerine ne demeli?... Ama gel velakin; Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa hakkında Cenab-ı Rasülullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki;

التشد الرحال االلثلثة مساجدYani, “Bu üç mescide seyr-i sefer yapılması caizdir ve meşrudur.” buyuruyor. Mescid-i

Haram’da esasen Allah’ın Kabesi yani, evi vardır diyerekten bir namaz karşılığı 100.000 se-vabdır. Cenab-ı Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Mescid-i Nebevi’sine gelince; Me-dine’de cami çoktur ama, onun kudsal oluşuna sebep orada Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) oluşudur. Onun içinde Mescid-i Nebevi’de kılınan bir namaz karşılığı 1000 kat sevab vardır. Mescid-i Aksa’dan ise bazı nebiler gelip geçmişler ve bundan dolayı O’da şeref bulmuş ve orada kılınan bir namaza ise 500 kat sevab vardır. Diğer mescitlerde ise bir na-maz karşılığı 27 kat daha fazla sevap alır ve daha fazileti vardır.

İşte bu Muhammed İbn-i Abdulvahhab söylüyor ki; “Mescid-i Nebevî’ye gidecek olan kimse eğer cami ziyareti olarak giderde iki rekat tahiyyetül mescit kılıp çıkarsa meşru’ olan ziyareti yapmıştır, bu kadardır ve bu şekildedir. Mescid-i Nebevî’ye seyr-i sefer yapılmasına verilen cevaz bu kadardır. Ama, niyetinde Mescid-i Nebevî değilde Rasülullah’ı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyaret etmek olursa bunu kabul etmiyor. Böyle yapana seferîlik hakkı da tanımıyor.

Yani seferde iken farzları iki rekat kılmak, takdim-i tehir v.s. teshilatları da kabul etmi-yor. Ve böylesi seferi meşruda görmüyor. Yani, açıkça Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ziyaretine gidilmesi meşru değildir, diyor. Benim şahsen garibe ve acayibime gider ki; kâinatın aşkla şevkle muhtaç oldukları Aleyhissalatü ve’s selam sadece bu dünya da değil hele bilhassa ahiret âleminde muhtacı olduğumuz ortada iken bu gılzatlıkları nerden geli-yor!... İşte Allahü Zülcelâl hidâyet vermedi mi vermiyor, verdi mi veriyor. Nasıl müslümandır-lar ki; Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyaretini meşru saymıyor, ziyaretine giden bir kimse “Ya Rasulullah” dese istigase edecek ve saygısını sunup yardımını dileyecek olsa, veyahutta ziyaretinde gelecekte ve kıyamette şefaatını dileyecek olsa, bunların tümünü inanç dışı sayıyor. Ve ziyaretine varınca seni de mecbur tutuyor sapık inancına uymayı... Şefaat;

Page 183: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

birisinin suçundan geçilmesi veya dileğinin olması için aracılıktır. Vehhabiler, şefaati asla kabul etmiyorlar. Anlaşılan bunların mahşer gününde Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ihtiyaçları yoktur. Artık kimleri bulurlarsa bulurlar. Veya bu dünyada hükümlerini geçir-dikleri gibi ahirette de geçireceklerini, kabadayılık yapabileceklerini ve Rasülullah’a (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) ihtiyaç duymayacaklarını sanabilirler. Bu fikirde olabilirler. Burada yap-tıkları gibi orada da yapabileceklerini sanabilirler. Buna da diyeceğimiz yoktur. Çünkü, her derdin devası vardır, ancak ahmaklığın devâsı yoktur. Ahmaklık derdine ilaç yoktur.

Aziz kardeşlerimiz; düşünün, düşünün ve dikkat edin ki; Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olan bu gılzat, buğz, garaz, kin ve nefrete bakın... Kabrini ziyareti, istiğaseyi ve şefaatını kabul etmeyip inanç dışında tutuyor. Allahü Zülcelâl şerlerinden korusun. Âmin...

Bizzat kendisi söylüyor ki: “Herhangi bir kimse Muhammed’i kabrinde ziyâret ederse, ondan bir menfaat umarsa ve ahirette de şefaatını umarsa ve inanırsa bunlar şirktir ve küfür-dür.” diyor ve ilân ediyor ki: “Kanı akıtılır..:” diyor. Lâmı, cimi yoktur hemen öldürülür, malına mülküne ve ailesine el konulup tasarruf altına alınır, diyor. Artık ne yapar ne ederler onlar biliyorlar!.. Bu ve benzeri sapık iddialarından dolayı kendisi ve yandaşları pek çok eser ve risalelerle uyarılmışlardır. Ama ne çâre ki kader kaderullahdır. Demek ki; Allahü Zülcelâl öyle yaratmış, ezelden bu dalalet üzere bu âleme gelmiş ve böyle gelip geçmiştir... Babası yal-varmıştır. Kardeşi eser yazmış uyarmıştır. Fakat böylesine bir müfsid olmuştur. Olabiliyor bu âlemde; bir yanda mü’min diğer yanda sapık... İnsanoğlunun başına hepsi gelebiliyor... Alla-hü Zülcelâl cümlemizi hüsn-ü-hâtime ve imân-ı kâmil nâsib etsin. Amin...

Kardeşlerimiz; Benim şimdilerde hafsalama sağmıyor ki, neden acaba hutbelerde, kür-sülerde salavat-ı şerifeyi getirmeyi fazladan görüyorlar ve fazlaca getirmeyin demelerinin sebebini bir türlü bulamıyorum. Bir zıddıyet var, Cenab-ı Rasulullah’a karşı... Yani, Aleyhis-salatü ve’s selâm’ı fazlaca anarsak şirk mi oluyor kendilerine göre?... Öyle ya, “Allahü Zül-celâli çokça zikrediniz” buyurulunca;

يا أيـها الذين آمنوا اذكروا الله ذكرا كثريا (Ahzab / 41)

“Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.” “Ey iman edenler Allah’ı çokça zikredin.” Âyeti celilesi olunca “artık, salavatta zikrullah-

la yarışmasın yoksa şirk olur mu” demek istiyorlar bilemiyorum. Fikirlerindeki nedir acaba?.. Kafalarında böyle bir şey mi var? Zira, dikkat ediniz ki; cuma günü âmâ olmasına rağmen minârede ezanı okuyor da arkasından aşkından şevkinden bir salat-ü-selam getiriyor sâlâ veriyor. Nitekim, Cenâb-ı Rasulullah’da (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

اكثروا من الصالة على يوم اجلمعة“Cuma günü benim üzerime çokça salavat getiriniz” buyurduğu için aşkıyla yanarak salavat getirmiş... Getirmiş ama, hemen alıp götürmüşler kendi mahkemelerinde bu suçdan katline cevâz verip hemen orada şehid etmişlerdir. Peki, neye dayanmışlar? Ne bir mesned, ne akıl, ne mantık ne de din var... Kabul edilecek mesele değil ve düpedüz zülûm... İnanınız ki hiçbir dinde dahi benzeri yoktur. Peygamberine salat etti diye öldürmek... Çok salavat getirmiş diye katillik olur mu? Böylesi bir vakıa hiç bir devrede olmamıştır. Demek ki müşrik kabul etmiş-

Page 184: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ler... “Allah’a ait olan ezanın arkasından salavat getirince Rasülullah’ı (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) Allah’a ortaklaşma yaptın ve böylece müşrik olmuş oldun” diyorlar... “Evet,

يا أيـها الذين آمنوا اذكروا الله ذكرا كثريا (Ahzab / 41)

Allah’ı çokça zikredin diye emrediyor ancak, salavatı da çokça getirirseniz o zaman zi-kirle salavat eş duruma gelir ki; o hal ise ortaklaşma ve şirk olur.” diyorlar. Anlaşılan bu... Peki, Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu kadar hasım ve zıddıyet içinde iseniz, adını ve salavatını fazla anmayın diyorsanız (hâşâ) o zaman ezândaki: “Eşhedü enne Mu-hammede’r Resullulah”ı da yok edinde kurtulun.. Bunu da yapın ki kurtulduk sanın ey ah-maklar!..

Ümmet-i Muhammed’in mensubu olan bir mü’min nasıl olurda Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı bu kadar zıddıyet ve nefret sahibi olabilir. Bunu Müslümanım diyen düşünemez. Bu kadar gılzat nasıl olabilir? Belki ilk yazılışlarında;

صم بكم عمي فـهم ال يـرجعون (Bakara / 18)

“Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler” var ise ne diye-lim?.. Bu kadar da gılzatınız varsa, salavat sizi rahatsız ediyorsa ki; çokça salavat getirenden nefret ediyorsunuz ve ismini dahi duymak istemiyorsunuz anlaşılan... Demek ki mesele bu...

O zaman ne yapmamız lazım? Doğrudan doğruya dünyadan çıkmamız mı lazımdır. Hayır, dünyadan çıkmayacaksınız. Bakınız Rabbımız ve Rabbınız olan Allahü Zülcelâl ne buyurmuştur:

يا أيـها الذين آمنوا صلوا عليه وسلموا تسليما (Ahzab / 56)

“Ey mü’minler! Sizde O’na (peygamberinize) salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” Buna ne diyeceksiniz söyleyin? Eğer gerçekten iman ehli iseniz mutlaka buna uymanız gerekmektedir.

Zira Allahü Zülcelâl ilân ediyor ve teşviken Allahü Zülcelâl kendisi, melekleriyle birlikte Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) salât-ü-selâm getiriyorlar. Kendisi de getiriyor ve me-leklerine de salât-ü-selâm getirtiyor ki, bize örnek olup, teşvik ederek emrediyor. Artık ihmâl etmememizi buyuruyor. Tabiki Allahü Zülcelâl salât-ü-selâm getirdikten sonra biz durur mu-yuz. Resulünü sevip kıymet ve değer verdiğinden salât-ü-selâm getiriyor ve ardından da “Ey iman şerefiyle şereflenen mü’minler siz de çok çok salât-ü-selâm getirin” diye emreder. Hem emir, hem hüküm, hem tergib hem de teşviktir bu... İşte Allahü Zülcelâl’in emri ve tasvibiyle Habibi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için emretmiş olduğu salât-ü-selâmı yerine getirmek esâsen emri, hükmü ve rızasıdır. Bunu nasıl hafife alıyorsunuz ey ahmaklar? Dikkat ediniz ki;

التحيات هللا والصلوات والطيبات السالم عليك ايهاالنىب ورمحةاهللا وبركاته“Ettehıyatü lillahü vesselavatü vettayyibatü esselamü aleyke ya eyyühennebiyyü ve rahme-tullahü ve berakatühü...”

Page 185: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Buna ne dersiniz? Bu kıymete karşı bir kıymet ve değer var mıdır? Esasen bizim se-vinmemiz lazım eğer inanıyorsak!.. Daha, daha da peygamberimizdir, ümmetiyiz diye haz duymalıyız bundan. Biz doğrusu bunun için Allahü Zülcelâl’e nasıl teşekkür edeceğimizi bi-lemiyoruz... Cenab-ı Rasulullah’ı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevsenizde sevmesenizde O, Allahü Zülcelâl’in Habibi’dir. Allahü Zülcelâl’in Habibi olunca O’na gereken kıymet ve değeri vermiş ve verecektir şükürler olsun. Ne var ki; i’tikadınızda bir değişiklik varsa ve istikbâlde gelecek olan kabir ve mahşer ile ilgili imanı olmayan fırkalardan iseniz varın gidin bu dünya-da ne yaparsanız yapın. Çünkü, görüp göreceğiniz bu ve başkada kârınız yoktur. Olmuşu olacağı budur ve başka bir yolu da yoktur. Nitekim Mu’tezile fırkası da bu yöne meyillidir ve Vehhabiliğin benzeridir. Tenasuha inanıp ruhun bedenden bedene aktarma olacağını kabul eder. “Ölenin ruhu başka bir bedene geçer” derler!..

Onun için, geleceğini düşünmüyorsa, istikbalini aramıyorsa ve “bu dünyada ne yapar-sak kârımızdır” diyorlarsa işte ona diyeceğimiz yoktur. O zaman “dünyamız mâ’mur olsun da dinimiz vs. varsın harab olsun” diyebilirler. Demek ki, kâle almıyorlar.. Eğer işlerinin bu dün-yada bittiğine ahiret vs. gibi gelecek olmadığına inanıyorlarsa o zaman ne diyelim. “Dünya-mız ma’mur olsun ve ahiretimiz “ viran olsun derler demesine ama gerçekten tahammülleri olur mu bilmem?.. Böylesine basitten alan bir akaide ne denilir?..

Allahü Zülcelâl:

ا حنن مصلحون وإذا قيل هلم ال تـفسدوا يف األرض قالوا إمن (Bakara / 11)

“Onlara: Yeryüzünde fesad çıkarmayın, denildiği zaman “Biz ancak islah edicileriz” der-ler.” derler demesine ama Allahü Zülcelâl:

أال إنـهم هم المفسدون ولكن ال يشعرون (Bakara / 12)

“Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.” Salah değil de fe-sad getiriyorlar. Ama şuûrsuz olduklarından belki yaptıklarını salah sanıyorlar. Şuûrsuzluk, şuûrsuzluk her şeyi yaptırır. Allahü Zülcelâl izân versin. Rabbımız bizleri nefsimizle başbaşa bırakmasın. Âmin

Kardeşlerimiz, Futuhat-ı İslamiyye, Zeynid Dahlan onların devrelerinde yaşayan bir kimse ve aynı zamanda Mekke’nin de müftüsü durumundadır. Bunların devresinde yaşamış-tır. Vehhabilerin ettikleri elef telefe de şahid olmuştur. Bunlarda vicdan, insaf ve şefkat deni-len şey asla yoktur. Bunlar işte böyle kişilerdir. Taif’e girdiklerinde hiçbir şey bırakmamışlar öldürdüklerini öldürmüş, aldıklarını almışlardır. Harab hale getirmişlerdir. Zilhicce ayı oldu-ğundan Hac mevsimi diye cesaret edememişler, Mekke’ye girememişler ve Zilhicceden son-ra Mekke’yi de kendilerine mal etmişlerdir. Muhammed ibn-i Abdülvehhab diyoruz ama bu ismine de yazıktır. Çünkü, Rasülullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı bu kadar buğuzkâr ve hain olanın bu ismin sahibi olmaması lazımdır. Fiiliyatına göre ismi de mutlaka değişecek-tir.

Page 186: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Şöyle söylemiş bu kişi:

اوبغري من االنبياء واالولياء والصاحلني اوناداه من استغاث باالنىب صلىاهللا تعاىل عليه وسلم اوسئله شفاعة فانه مثل هؤالء املشركني

Hükmetmiş ki; “Bir kimse Rasulullah veya başka nebilere başvurup da herhangi bir ta-lebde bulunursa, bir şey beklerse veya bana şefaat edin derse müşriktir.” deyip âdeta gerçek müşriklerle aynı seviyeye getiriyor Müslümanları... Yâni, Kur’an’daki müşrik ve kâfir ayetleri-nin hükmü altına sokuyor. “Böyle yapıp böyle derlerse bunlar da o müşrik ve kâfirler gibidir-ler” diyor. Tabi ki müşrik ettimi arkasından mürted hükmünü veriyor ve canını, malını ve ırzını bırakmıyor talan ediyor.

O zaman ki âlimlerin söylediklerine iyice dikkat ediniz:

فكيف جيوز البن عبدالوهاب ومن تبعه ان جيعل املؤمنني املوحدين مثل اولئك املشركني الذين اخلاص باالكفار واملشركني اليدخل يعتقدون االلوهية االثنام جلميع االيات املتقدمة وكان مثل

فيه من املؤمنني “İbn-i Abdülvehhab, Allahü Zülcelâl’in Habibi ve Resulü olan Muhammed Aleyhissela-

tü ve’s selâma saygı duyan, Fırka-i ehli necât ve ehl-i sünnet olanların üzerlerine Kur’an’da ne kadar müşrik ve kâfir ayetleri varsa haml edip kendilerini âdeta müşrik ve kâfir kabul eder. Nasıl olur da Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti olan muvahhid bir mü’min hakkında müşrik, kâfir hükmüne cevâz verirsin? Nasıl oluyor da onların üzerlerine mürtedliği yakıştırıp yapıştırıyorsun?“ Allah şerlerinden muhafaza etsin. Ehl-i sünnet ve’l cemaat âlimle-ri, Vehhabilerin bu itikadı zulmünden mü’minleri tenzih ediyorlar. Vehhabileri uyarıyorlar. Ama ne çare ki haklayamıyorlar. Ehl-i sünnet ve’l cemaat burada bir hadis getirip mü’min olan bir kimsenin kâfir durumuna düşürülemeyeceğine delil getiriyorlar:

Hadis-i Şerif:

روى البخارى عن عبداهللا ابن عمر رضىاهللا عنهما عن النىب صلىاهللا تعاىل عليه وسلم ىف وصف اخلوارج ا�م انطلقوا اىل ايات نزلت ىف الكفار ومحلواها على املؤمنني

Hadis Meâli: Buhari’nin Abdullah ibn-i Ömer’den (ra) rivâyet ettiği hadiste Aleyhissalatü ve’s selâm; Haricilerin sıfatlarını belirtmiştir. Hariciler ne yapmışlar? Kur’andaki kâfirlerle ala-kalı âyetleri mü’minlere haml etmişlerdir. Biliyorsunuz İmam-ı Ali (kv); için Kur’an’da,

ومن مل حيكم مبا أنـزل الله فأولئك هم الكافرون (Maide / 44)

“Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmez ise işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir.” Hükmü dururken kendi kendine hüküm verip hakemeyni çıkardın diye küfrüne hükmet-

tiler. İşte Aleyhissalatü ve’s selâm’ın buyurduğu: Bu kimseler (Hariciler) Kur’an’da bulunan

kefere ve müşrik âyetlerini onlarla alakadar âyetleri tamamen mü’minlere hamledip yükler-ler...” buyuruyor.

Page 187: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Başka bir rivayete göre ise:

ااخاف على امىت رجل يتأول القرأن يضعه ىف غري موضعهاخوف مCenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): Ümmetimin başına gelebilecek hal-

lerden en korktuğum şudur ki; “Bedbaht olan bir kimse Kur’an’ı okur da bu âyetleri (gayr-i mevda’ı) gerçek yerinde kullanmayarak kendi çıkar ve menfaatına uygun halde tevil ve tefsir etmesidir. Ümmetime en çok zarar verecek olan ve en çok korktuğum bu kimselerdir. En çok korktuğum Kur’an-ı Kerim’i ve hadislerimi gerçek yerleri ve mânâları dışında kendi keyf ve arzularına göre yorumlayıp tevil ve tefsir edenlerdir.” Böylesi zındıklar, kur’an’daki müşrik ve kafir âyetlerini peygamberleri olan Muhammedi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevip saygı gös-retiyorlar diye haksız yere insafsızca onların üzerlerine yükleyip yapıştırmaya çalışıyorlar. Katl-ü-kitalleride çok çok olmuştur. Hele bilhassa Zeyni’d Dahlan buyuruyor; Esâsen Medine ülemâsını haklayamadılar. Gel velâkin Vehhabilerin onları haklayamadıkları yetmedi ki, i’tikaden Muhammed İbn-i Abdulvehhab, siyâseten Muhammed İbn-i Suûd birleşerek, İngiliz-lerin tefrika çıkarmak ve islamiyeti yıkmak için gösterdikleri her türlü destek ve tezgahla on-lardan da güç alarak Hicaz’ın her tarafını kendilerine mal etmişlerdir. Hicaz tamamen tasar-rufları altına girmiştir. Hatta Riyad kısmında Vehhabilerin ellerindeki paranın bolluğunu, meb-zul (çok bol) durumunda olduğunu anlatır. Bu kadar parayı nereden buldular diye benim aca-yibime giderdi hep. Demek ki İngilizlerin işi imiş. İngiliz ajanları hatıralarını anlatıyorlar “İslamı nasıl yok edelim, “Hatırat-ı Hampher.” Nehir Yayınları” ve diğerleri. Nasıl elde ettikleri iyice anlaşılıyor. Yoksa bir avuç kimse ile imkansızlık içinde böylesi yaygın hale gelmeleri imkan-sız idi.

Onun için böylesi âlimlere Aleyhisselâtü ve’s selâm: “O devrelerdeki âlimlerin dünyaları dinlerinden tercihlidir. Yeter ki dünyaları için nahoşluk olmasın da isterse dinlerinin yarısı olmasın” buyuruyor. İşte bu günümüz için en uygun hadis Âhir Zaman ülemasının dünyası herşeyin üstündedir. Dünyaları ma’mur olsun da isterse dinleri harab olsun. Kale alıp umur-samazlar bile. Allahü Zülcelâl bizleri muhafaza etsin ve muîn olsun. Âmin.

Bazı âlimler söylemişlerdir ki “Ey İbn-i Abdulvehhab, kendini topla. Çünkü, Savadü’l Azam olan İslam camiasını haklayamazsınız ve bu şekilde de tekfir etmeye hiç de hakkınız yoktur. Eğer tekfir etmek gerekiyorsa senin gibi kişilere lâyık ve lâzımdır. Çünkü sen, hak yoldan çıkmış olan bir kimsesin. Olsa olsa tekfir sana lâyık olur. Ayni zamanda da arkasın-dan şu âyeti celileyi yapıştırıyorlar kendisine:

ر سبيل المؤمنني نـوله ما تـوىل و ومن ي له اهلدى ويـتبع غيـ نصله شاقق الرسول من بـعد ما تـبـني جهنم وساءت مصريا

(Nisa / 115)

“Her kimde kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra peygambere aykırı harekette bu-lunur ve mü’minlerin yolundan başkasına uyar giderse onu döndüğü sapıklıkta bırakırız. Ahi-rette de kendisini cehenneme koyarız ki, o ne kötü bir dönüş yeridir.”

“Sevad-ı Azam (ulu topluluk) olan Ümmet-i Muhammedi ehl-i sünnet ve’l cemaatı hak-layıp tümünün tekfirini kabul ettirebileceğini mi sanıyorsun? Tekfir ancak sana ve senin gibi zındıklara yakışır.”

Page 188: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Çünkü yukardaki âyet-i celilede Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hükümleri arasında bir değişiklik getirmeye çalışan ve karşılaştırıp ayrıcalık arayan kimseler ki; mü’minlerin yollarına girmeyip ayrılıp karşı çıkarlar. Mü’minlerin yollarına tebaiyyet göster-meyip kendine mal etmiyorlar esâsen. Bunlara, Allahü Zülcelâl dalalet mührünü vurmuştur. Hatta tekfiri de mümkündür. Çünkü, bir kimse bir müslümana kâfir, müşrik, mel’un dediği takdirde bu kelimeyi hiç bir yer kabul etmez. Ağzından çıktıktan derhal kimin hakkında söyle-diği ise oraya gider, eğer o kimse hakikâten dediği gibi ise; kafirse, müşrikse, mel’unsa üze-rinde durur. Yok eğer değilse söyleyene geri döner, sahibine avdet eder de söyleyen olur kâfir, müşrik veya mel’un.

Onun için cevab veren mübârekler: “Tekfire siz uygun ve layıksınız” diye söylemeleri bundan dolayıdır. Zira âyeti celilede de “Hidâyet olunduktan sonra Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhalefet yapmak, mü’minlerin yolundan başka değişik bir yol aramak isti-yorsa o zaman varacağı yer belli ve cehennem ona lâyık olmuştur. Bu âyeti celile kendilerine akibetlerini bildirip ilân ediyor.

Kardeşlerimiz; Allahü Zülcelâl haşa kimseye zülmetmez, Zülmeden zalimler ve zulme-

dilen mazlumlarda neticelerini görürler. Haklı hakkını mutlaka alır. Müstehak olduğuna varır. Aleyhisselâtü ve’s selâm; sadece şefaatı ile alakalı 40 hadis sıralamıştır. Nasıl olur da oku-mazlar? Görmemezlikten gelirler? Hz. Ömer (ra) dahi hutbesinde dahi şefaatı anlatmıştır. Şefaat-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) o kadar yaygındır ki bir müslim bir mü’min olsunda şefaat hususundaki islam hükümlerini bilmesin hiç sanmıyorum. Az çok mâlümâtları vardır ve dinleyip duymuşlardır. Böylesine Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatını külleyip hiç hükmüne getireceklerini sanmak cidden ahmakça ve zor bir meseledir. Çünkü, açıkçadır ve 40 küsur hadisle sabittir. Hatta şefaat dahi çok çeşitli ve bir çok yönleri vardır. Sadece şefaat-ı kübra değil bir çok şefaatlar vardır.

Onun için şefaat, istigase saygı gösterip ta’zim etmek yönünden başta Âdem (as) ol-mak üzere ki; zelleye düşdüğünde kendisi Aleyhisselâtü ve’s selâma başvurmuştur. Hatta Allahü Zülcelâl kendisine sormuştur: “Ya Âdem nerden biliyorsun?” O ise: “Ya Rabbi; Lâ ilâhe illallah Muhammede’r Resulullah’ı meleklerin alınlarında, cennetin bazı yerlerinde hatta arşın sakında dahi yazılı gördüm. Ve bu kimse muhakkak Allah nezdinde en çok değer ve kıymeti olan bir kimsedir diye O’na iltica ettim” deyince “Haklısın, senin evladlarından bir kimsedir” buyurur. Âdem (as) ise “Şu halde benim böyle olan bir evladım yüzü suyu hürmeti-ne hatalı olan babasını affet” diye diledi. Bunun benzerleri pek çoktur. Bir kimse ki gözleri âmâ olmuştur. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) başvurduğunda “Eğer böyle âmâ olarak kalırsan Allahü Zülcelâl hadisi kudside buyuruyor ki:

اذا ابتليت عبدى حبببتيه عوضته منهما اجلنة يريد عينيه“Bir kulumun en sevdiği iki gözünün nurunu alırsam karşılığı ancak ve ancak cennettir eğer sabrederse” Buna rağmen bu kimse “Ya Rasulullah ben senden ayrı kalmak, sen varken bu hayatımda sana yetişememek, gelememek benim için cennetten bunu tercih ederim” deyince ciddiyetine bakıp dayanamıyor ve şu duayı buyuruyor ki, git abdest al, iki rekât namaz kıl ve arkasından da şu duayı yap:

Page 189: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

اللهم اىن اسئلك واتوجه اليك بنبيك نىب الرمحة يا حممد اىن توجهت بك اىل رىب ىف قضاء جاجة هذه لتقضىلى

O kimse buyurulanları yapıyor gözlerinin verilmesini diliyor ve “Ya Muhammed sana iltica ettim” diyor. Hakikâten gözleri açılmış olarak meclise gelip gidiyor. İşte hadise, istigase, iltica ve şefaat...

Page 190: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

14. BÖLÜM

Vehhabi Mezhebi Âlemler (Halk-emr)

Kab ve Ruh Kabirde Ruh

Harici – Vehhabi i’tikad birliği Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) âlemlere rahmettir

Vehhabilerin Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) saygısızlığı Vehhabilerin istiğaseyi reddi

Mülk Allah’ındır

Page 191: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Vehhabilik mezhebi ile ilgili malumât verdik. Biliyorsunuz ki Rasulullah (Sallallahu

Aleyhi Vesellem) 73 fırkadan birisi Fırka-i Nâciye buyurunca biz Fırka-i Nâciye dışına çıka-mıyoruz. Dışında bir hükümde veremiyoruz ve sadece ona uyarız. Vehhabilik mezhebi ki; bir kimse ölmüş ise O’na asla değer vermemektedir. Hayret ederiz ki, vefât edenlere saygı du-yup ziyâretine gitmek, istiğase etmeye bir peygamber dahi olsa öldükten sonra asla kıymet ve değer vermiyorlar. Sorarsan cevabları hazır olup “ölmüş” diyorlar. Ölmüş ama bu dünya-daki çalışmasının nisbetine göre kendisine öbür âlemde bir kıymet ve değeri vardır. Yoksa, hayvanlar gibi öldükten sonra her şey bitiyor mu? Hayatında iken çalışmış yarar, zarar yap-mıştır. Allahü Zülcelâl insanoğlunu sorumlu kılmıştır. Dünyada ve ahirette sorumlu olacağını, kabrinde sual ve cevaplar olacağını kabirinde ise:

روضة من رياض اجلنة اوحفرة من حفر النريان“Ya cennet bahçesi veya ateş çukuru olacağını” bildirmiştir. Hal böyle iken peygamberimize (Sallallahu Aleyhi Vesellem) lakaydlık içinde kendisine hiç bir işlem yapılmasına, saygı du-yulmasına ve iltica edilmesine ihtiyaç görmüyorlar. Eğer mezhebleri ehl-i sünnet ve’l cemaat olsa idi kesinlikle bunun sorumluluğunun altından kalkamazlardı. Zira geleni gideni görüyor ve biliyor. Fırka-ı Nâciye kitabımızda ruh ve kabir hakkında mâlümât vermişiz. Şimdilik gere-ken ve kısaca söyleyeceğimiz şu ki; Vehhabi mezhebi eğer tenasüh (reankarnasyon) ehli kısmından ise o zaman bu dünyada ne isterse yapar öldükten sonra ise başka bir bedene başka bir kimseye giderler. Ruh başka bir kimseye gidiyor ve sahib oluyor. Onun için kabir hayatı diye bir şey yoktur deyip kâbirde de bir şeyler beklemiyorlar. Ruh çıkar başkasına ge-çer böylece devam eder mahşer hayatı vs. tanımıyorlar. Hatta iyi bir ruh ise meleklere, kötü bir ruh ise hayvanların bedenlerine girebilir diyorlar ve inançlarının temelinde bu vardır. Te-nasüh ehli böyledir. Böyle olunca da “ölenlerin hiçbir kıymeti yoktur ölmüş gitmiş işleri de bitmiştir” derler. Eğer kabir ve mahşeri kabul ediyoruz diyorlar da böyle davranıyorlarsa mu’tezile fırkasından olmalıdırlar. Mu’tezile fırkası inancı ise; “Cennete girecek olan ruhtur beden değildir” derler. Onların inancına göre önemli olan ruh olunca ruh istediği yerde gezer. “Kabrin bir önemi de yoktur” derler. Kıyamet günü cennete sadece ruh girecek olunca kabir, beden vs. gibi şeylere bağlılığı yoktur deyip bunlara önem vermiyorlar. İşte böyle inanıncada Vehhabiler Mu’tezile fırkasından olurlar. Ehl-i Sünnet ve’l cemaatın dışında kalırlar. Zira Mu’tezile fırkası “cennete girecek olan sadece ruhtur ve gıdasını somurarak alır ve vücûd gibi yeme içme özelliği olmayıp mücerred ve çıplaktır” derler.

Kardeşlerimiz, biz bunları ortaya getiriyoruz ki, iyice bir inceleyin diye. Esâsen bu Veh-

habiler hangi mezhebe tam olarak bağlı bilemiyoruz. Pek çok sapık mezhebden bir şeyler almışlar. Ölenlere değer vermeyişleri iki sebebten olabilir. Ya tenasüh ehlidirler öldükten sonra kıymet ve değeri bitmiştir kalıb kalıyor kabrinde ve ruhun ise kimlere gittiği belli değil-dir. Ya da Mu’tezile ise zaten onlar kabir hayatına vs. önem vermedikleri gibi cennete girişin ceseden değilde sadece ruh ile olduğuna inanırlar. Ruh ise zaten bir yere bağlanıp zabdedi-lemez. Allahü Zülcelâlin yaratmış olduğu ruhun aslı “Âlemü’l Emr” dendir. “Alemü’l Halk” tan değildir. Alemü’l Emr ise Arş’ın daha ötesindeki bir âlemdir. Âlemü’l Halk, Arş’dan bu tarafa daha aşağısını kapsayan âlemdir. Kursî, cennetin tabanı Arş ise cennetin tavanıdır. Arş,

Page 192: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

cennet, kursî, 7. ci gök, 6. cı gök vs. yeryüzüne kadar. Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurduğu; Yer ve gök birlikte, Kursî’nin azameti karşısında çöle atılmış bir yüzük halkası gibi cesâmeti vardır.

وسع كرسيه السماوات واألرض (Bakara / 255)

“Onun Kursisi gökleri ve yeri içine alır” buyurduğu kursî, yeri ve gökleri tamamen kapsamış vus’at etmiştir. Kursî’nin azameti karşısında basit ve cürüm teşkil edebilirler. Kursî böylesine azimdir. Buna rağmen, yer, gökler ve Kursî birlikte olmak üzere Arş’ın azameti karşısında yine ayni çöle atılan bir halka cürmü hükmünde kalıyorlar ki Arş bu kadar muazzam bir vus’ata sahibdir. “Arşü’l azim” buyuruyor. Arş’ın berisinde halkedilen mahlûkat vardır. Arş’ın ötesi ise Âlemü’l Emr dir. Âlemü’l Halk’ın sonu arştır. Arşdan bu yana cehennemin esfeline kadar olan bölüm Âlemü’l Halk’tır.

Hülasa kardeşlerimiz; Arş’ın ötesi Âlemü’l Emr dir. Hattaki Âlemü’l Emr’den gelecek olan Ruhu’l Akdes (as) İsrafile gereken emirleri verir, İsrafil (as) ise mâiyetinde olan Cebraile (as), Mikaile (as), Ezraile (as) görevli oldukları hususlardaki emirleri tebliğ eder.

Âlemü’l Emr bilinemez. Âlemü’l Emr karşısında Arş ve muhteviyatı bir damlacık bile değildir. Onun için, Allahü Zülcelâl azamet, kudret ve hükümlerini bir nutfeden var olmuş bir beşerin tasavvur etmesi mümkün değildir. Onun için cehennemden cennete kadar tamamen halktır. Ruh ise Âlemü’l Emr den halk olmuştur ve lahutîdir. (Uluhiyyet âlemine ait), Nasutî (mahlukiyet âlemine mensub) değildir. Nasut olan beden, nefis ve kalbimiz gibidir. Fakat ruh Lahutîdir. Âlemü’l Emr’den olduğu içinde ölmeye mahkum değildir. Hiçbir zaman ölmez. Ya-ratılmış ve berzah âlemine yerleştirilmiş, “Elestü bi rabbiküm” devresinde ictima’ olmuşlardır. Ne mal olduklarını yarar ve zarar, itaatkâr veya inkârcı oluşları “elestü bi rabbikum” devre-sinde bir seçenek yapılmıştır. Ve tekrar Âlemü’l Berzah’daki petek gibi olan yerlerine yerleş-mişlerdir. Ne zamanki bir kimse ana rahminde tekmil oldu ise üç defa 40 gün ki 120 gün son-rası 122. gün oldu mu ruh kalıbına bedenine gelir girer. Onun için Âlemü’l Berzah’ın olduğu yerdeki nasıl ki İsrafil (as) nefhatün fi’s sur olunca petek gözleri gibi yerlere yerleşen ruhları üfürünce her ruh kabrinde cesedini bulur ve onu kaldırır.

Onun için, Âlemü’l Berzahta bekleyen ruhlar henüz bir şey işlemedikleri için hepisi eşit-

tir. Yalnız ezelde ne oldu ise, tenafür veya tearûf hangi seçeneği seçti ise االرواح جنود

-Ervah âdetâ bir asker gibidir.” Bir kimse bir kimseyi orada tearüf etti (tanıdı) ise bu“ : جمندة

raya geldiklerinde de birbirlerini tanırlar aralarında da ülfet olur. Ama o zamanda aralarında tenafür (hoşlaşmama) nefret etme oldu ise buraya gelişlerinde de birbirlerinden hoşlaşmaz-lar. Hülasa ruh işi böyledir. Gerçi herkesler söylüyor Âlemü’l Berzah vs. diye ama, ancak erbabı olanlar görebilirler. Orada ruhların meskenleri de vardır. Ne zaman ki vakti geldi ve bir kalıba ihtiyaç duydu ise o zaman bir melek tarafından getirilir ve ana rahminde kalıbına girer. Kemâliyet buluncaya kadar da sorumluluğu yoktur. Çünkü bu hayatta 3 kişi sorumlu değildir. Aklı olmayan deli, bülûğ çağına gelmemiş çocuk ve uyanmadıkça uyuyan kimsenin sorumlu-luğu yoktur. Bülûğa erince artık ruh, yarar veya zarar gereken işlemleri yapar. Ruh ile nefis

Page 193: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

karşı karşıya kalırlar ayni kabın içinde. Ruh lahutîdir, nefis nasûtîdir. Yapıları zıddır ve karşı karşıyadır.

Onun için kalbimizde iki kapı vardır ki; birisi açıkken diğeri mutlaka kapalıdır. Emme basma tulumba gibidir. Ayni anda ikisi birden açık veya kapalı olamaz. Daima birisi açık öbürüsü kapalıdır. Bu kapıların birisinde nefis - şehevat (her türlü aşırı istek, akl-ı maaş ve arzular) ve şeytan üçlüsü bulunur. Üçü bu kapıyı tutmuşlardır. Öbür kapıda ise Ruh-akıl-(akl-ı maad)- melek bulunur. Bu kapıyıda bu üçü tutmuştur. Bu kapıların durumları mutlaka terstir. Birlikte işlemezler.

İşte ruhun hadisesi bu minval üzeredir. Ruh evvelâ kalıbına girmiş, insan bu dünyada yaşamış ne işledi ise işlemiş, seçeneklerini yapmış ve ölmüştür. Kabrine konulduğunda eğer ale’l iman ise melekler 7. ci gün üzerlerine varırlar ve o zaman tescil ederler ki:

كتاب مرقوم وما أدراك ما عليون في عليني كال إن كتاب األبـرار ل يشهده المقربون إن األبـرار لفي نعيم

( Mutaffifin / 18-22)

“Hayır, andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn’dadır. İliyyûn nedir bilir misin? (O İliyyûn’daki kitab) içinde ameller kaydedilmiş bir kitabdır. O kitabı, Allah’a yakın olanlar görür. İyiler kesinkes cennettedir” Böylece kendisi kayd’ü küyûd edilir. Eğer ehl-i iman değil ise Yemen Hadra-mud’undaki Berhud kuyusundan aşağı doğru esfeli safiline gider. Azab nisbetine göre yer tabakalarından birisini belki de cehenneme kadar varanlarda olabilir.

Hülasa kardeşlerimiz; Fırka-i Nâciye kitabımızda bu hususda ma’lümât verilmiştir. Fa-kat buradaki gâyemiz Vehhabi ve benzerlerinin kâbir hayatı karşısında lakayd oluşları ve sanki, “Kabir azabı vs. yokmuş, ölmüş gitmiştir ve geride azaları kalmıştır” demelerine ce-vabdır. Şimdi ise ruhun elastikiyetini ve yapısını anlatayım. Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Bir kimse eğer abdestli olarak yatarsa Lahutî olan ruhu vatanı olan âlemü’l emri arzular ki, “vatan sevgisi imandandır” buyuruluyor ama hadisin derecesine henüz bakmadım. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dahi vatanı olan Mekke’ye dair böyle buyurmuştur. İşte Ruh da aslî vatanı olan Emr Âlemi’ni arzularda çok elastik yapısı olan ruh burun yoluyla süyer, uzar ve ta Arş’a kadar ışık gibi gider. Vatanı Arş’ın ötesi olunca Allahü Zülcelâl kendisine bir düstur (izin) verir de secde edebiliyor. Onun için abdestli yatar-sanız ruhunuz arşa vardığı zamanda secde emredilirse secdeyle müşerref olursunuz. Ab-desti yoksa secde edemiyor. Ruh kendi vatanına karşı o kadar da hevesli ki, elastik oluşu sebebiyle oraya kadar bedeninden ayrılmadan uzayabilip süyebiliyor. Dikkat edinizki kalıbını bırakıp âlâkasını kesmiyor. Eğer kalıbından ilgisini ve bağlılığını keserse gaz lambası içinde-ki fitilin gazdan çıktığında tamamen sönmeye mahkum olduğu gibi söner ve beden ölür. “Ruh irtibatı keserse o beden de ölmüş demektir. Ruh hayatta olduğu sürece bedeniyle bağlılığını kesmeden Arş’a kadar uzayabiliyor ise vefât ettikten sonrada kabri ile irtibatını asla kesmi-yor. Kabirden uzayarak çıkış ve dolaşım yapabiliyor. Ancak, hayatta iken kul borcu varsa kabrinde hapsediliyor. Hiç bir yere gidemiyor. Esir değilse makamına göre 1. ci gökten 7. ci göğe ve cennete kadar gidebiliyor. Ama, kabriyle hiç bir zaman irtibatını kesemez.

Bu şaşkın insanlar neyesine dayanarak bu şekilde “gelmiş geçmiş, ölmüş gitmiş” he-sabı içindeler bilmiyorum. Halbuysa ne demek Allah aşkına, daha gelecekte istikbâlimizde

Page 194: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sorumluluklarımız vardır. Hesabımız, kitabımız vardır. Nasıl oluyorda böyle şuursuzca kabir-lere hiç bir değer ve kıymet vermiyorlar. Çok kıymetli olan Aleyhisselâtü ve’s selâm, diğer nebiler (as), sahabeler, saadatlar, analarımız, babalarımız için ölmüş gitmişdir diyebiliyorlar. Bu nasıl inanç nasıl i’tikaddır? Ruhların bu dünyada da kabirleri ile irtibatları vardır. Ve arş’a kadarda makamları vardır. Asla kabirleriyle kesilme inkita’ olamaz. Ruhlar elastikidir ve uza-ma özelliğine sahibdir. Işık gibidir. Allahü Zülcelâl böyle yaratmıştır ruhları.

Yok eğer ehl-i iman değilde ehl-i küfr üzere gitmişseler onlar bir karış dahi yukarı çıka-mazlar ve haramdır. Gayr-i müslim olanların ruhları asla göklere ayak basamaz. Cenabı Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra şeytanların dahi ayakları göklerden kesilmiştir. Ne şeytan ne de gayri müslim olan ins ve cin asla göklere ayak basamazlar. On-lar anasır-ı erba’a içinde bulunurlar. Onun için bu kâfir ve zalimlerin irtibatları ancak yer altın-da ve cehenneme kadar yolları olup Arz’ın 7 tabakasından her bir tabaka aşağı indikçe azab şiddetlenir ve artar. Ta ki cehenneme varıncaya kadar. İşte gayri müslim olanların ruhlarının halleri budur. Kabrinden irtibatını kesmez ve azabın şiddetini de yine kabrinde çeker. Ehl-i iman olanların ruhları ise kabrinden irtibatını kesmemek şartıyla dolaşabilir ziyâret ve teanüm (ni’metlenme) edebilir ki onların hâlide böyledir. Kabri basitten alıp bir kemik çukuru sanma-sınlar. Başı boş olup ölenlerin hiç bir fayda ve zararları yoktur sanmasınlar. Tıpkı Dehriyyun-lar gibi. Bu anlatmış olduğumuz gibi olanlar kabir hayatını mühimsemeyen veya inkâr eden-ler gibi olanlar ya Mu’tezile ya da Tenasüh inancı olanlardır.

Bu sapık fırkaların hepside ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi dışında olup kendi arala-rında yakınlıkları mevcûddur.

Nitekim, Hafız İbnü’l Kayyume El Cezvi “Kitabü’r ruh” da şöyle buyuruyor: Esâsen ruh lahutî olduğu için mutlaka ve mutlaka öbür âleme heveslidir. İyi şeyleri arzular ve dünyadan hiçde hoşlanmaz. Çünkü dünya onun makamı ve yeri değildir. Öbür âleme heveslidir. Gel velâkin anasırdan müteşekkil olan nasutî nefis gelip de işe karışınca o dünyayı haliyle çok sever. Çünkü, dünya onun sevgilisi, makamı ve yeridir. Ruh kısmında akl-ı maud ve melekler vardır. Nefis kısmında ise şehevat ve şeytanlar vardır. Artık kim galib gelirse onun hükmü işlenir. Nefs galib gelirse zavallı ruh sahibsiz ve etkisiz kalıyor. Çünkü gücü yetmiyor. Eğer, ruh galib gelirse Allahü Zülcelâlin izni ve inâyeti ile her iki âlemde de kazanmış olacaktır.

Kardeşlerimiz; onun için kabirlerde halihazır ruhlar mevcûd olup, gelip gideni bile tayin edib ve ayni zamanda azab ya da ni’metler içinde olup dururken nedir bu sapıkların sözleri ve işleri? Vallahü’l azim Ebu Hüreyre (ra) buyuruyor ki; gelirlerde kabirlerine yatak sererler o kadarda kıymet ve değer verirler ki o kadar olsun. Evet bakınca görüntüsü basit bir mezar

amma: روضة من رياض اجلنة Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Bunları nasıl inkâr eder-

ler? Esâsen biz Vehhabi fırkasını koyacak bir kab bulamıyoruz aslında. Allahü Zülcelâl biz-

leri salah etsin. Âmin.

Aziz kardeşlerimiz “ruh bir bütündür. İkiye, üçe bölünemez.” الروح جزء التتجزأ Elastik-

tir. Fakat asla kesilip parçalanıp bölünemez. “Ruh icabında hata işler kâfirlerle irtibat kurar. Diğer taraftan taat işler mü’minlerle irtibat kurar” dense o zaman ruh iki parçaya ayrılmış de-

Page 195: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mek olur ki bu mümkün değildir. Ruh, tek bir vücuddur. Cüz’e ayrılamaz. İki cüz’ olamaz.

Evet, elastikiyeti çoktur. Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): ىف الرفيق األعلى

Refik-i âlâ da olmasına rağmen bir kimse kabrine varsa da:

السالم عليك يا رسول اهللاdiye selam verdiği anda cevabını verip selamı aynı anda iade edebiliyor. İşte ruh-u şerifi’nin bir yönü. Refik-i âlâda bir yönü de Kabr-i Şerif’inde Ravza-i Mutahhara’da olup esâsen geleni gideni biliyor selamlarını alıp iâde de edebiliyor. Nasıl oluyor derseniz, Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) misal vermişdi ki; Güneş gibidir. Yeter ki açıklık olsun her bir yere şavkı ışığı gelip duruyor. Nerde olursa olsun ışığı yaygın durumdadır. 4. cü gökten ışık-ları nasıl ki yeryüzünün her zerresine geliyorsa ruh da böyledir. Ruh için bu misali vermişler

ve: الروح جزء التتجزأ “bir cüz’dür iki cüz’” olamaz yani inkita’ya uğrayamaz. Karşısına ister

şer ister hayr gelsin ruh daima bir vücûddur. Ne yapacaksa onu yapar. Yoksa, bir kısmı hayr’a bir kısmı şerre sahip çıksa ikilik çıkar.

Anlayacağınız şu ki, Ruh kabından asla irtibatını kesmez, yükselebileceği makama ka-dar güneşin ışığı gibi gidebilir.

Aziz kardeşlerimiz; Aleyhisselâtü ve’s selâmın buyurduğuna göre; bir mü’min yatağın-da olmasına rağmen ruhu, vücûdu ile alakasını kesmemek suretiyle Arş’a kadar çıkabiliyor. Elastikiyetini de güneş ışığına benzetmişlerdir. Güneş ışığıda cüzler ayrılıp bölüm bölüm olamaz. Nerde açıklık varsa ışık verir. Ruhda bölünüp inkita’ya uğramaz. Onun için cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ruhuda hem Ravza-i Mutahar’ada hem de Refikü’l Âlâ’dadır. Gelen gideni tanıyıp selamlarını alır ve cevab verir. Kadir-i mutlak olan Allah her-şeye kadirdir. Allahü Zülcelâl Kelamullah’ında nebiler dahi değilde şehid olan kişiler hakkında buyuruyor ki:

م يـ رزقون وال حتسنب الذين قتلوا يف سبيل الله أمواتا بل أحياء عند رب (A’li-İmran / 169)

“Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Doğrusu onlar Rableri katında diridirler. Cennet meyvalarından rızıklanırlar.”

Bu âyeti celileye ne diyecekler? Nebi değilde onun çok altında olan şehid için böyle buyuruluyor. Rasullerin rasülü olan Sallahü teâlâ aleyhi vesellem için çok mu görüyorlar? Bir Gazvede şehid olan bir mü’min için: “Siz bunları, ölmüşde sanmayınız. Allah nezdinde yerler içerler” de buna rağmen kabirlerinden âlâkalarını hiç de kesmezler. Vehhabilerin bu yanlış inanç ve i’tikadları çok, çok ağır bir meseledir. Eğer onların hezeyanları gibi eğer, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ölmüş gitmiş de hiç bir tasarrufu kalmamış ise geleni gideni göremiyor, bilemiyorsa, bir şehid kadar bile olamamışsa çok yazık olur. Bu inançda olanlar O’nda hiç bir şey bulamamışlar ki, tard ediyorlar. Bu inançta oluş Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıymet ve değerini bilemeyenler öbür âlemde de elbette hiç de onu bula-mazlar. Zirâ, burası imtihan diyarıdır. Yararımızı, zararımızı hesabımızı kitabımızı bu dünya-da hazırlayıp, ayarlayıp da gideceğiz ve öylecede karşılanacağız. Orası hesab yeri orada

Page 196: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

başka bir şey yok. Hesab da ise buradaki yarar ve zararlarımızla karşı karşıyayız. Allahü Zülcelâl bizleri böylesine fasid i’tikadlardan korusun. Âmin.

Kardeşlerimiz; Allahü Zülcelâl kitabında şirkedenleri ve küfredenleri ilân etmiştir. Neden

müşrik ve kâfir olduklarını bildirmiştir. Fakat, Vehhabiler en basit bir nedenle, kabre ziyarete giderse, istiğase, ve istiane ederse veya şefaat dilerse hemen saf dışı ederler. Küfrüne hük-mederler. “Ölmüş gitmiş âdetâ murdar gibi hiç bir zararı yararı olmaz.” derler.

Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti 73 fırka olup 1 tanesi Fırka-i

Nâciye dir ki; اناواصحاىب عليها “Benim ve ashabımın yolu üzeredirler” buyurduğu fırkadır.

Diğerleri ya dalalete, sapıklığa ya da küfre varırlar. Her sapık yolun başında bir şeytan vardır. Allah muhafaza etsin. Âmin.

Daha önce tenasüh ehli ve Mu’tezile ile alakalı oluşlarını anlatmıştık. Şimdi ise Hariciye fırkası ile Vehhabilerin alakasını anlatacağız. Çünkü, Haricilerin müslümanları küfre eletmeye çok hevesleri vardır. Olur olmaz şeylerden ehl-i iman küfrüni hemen hüküm verirler. Nitekim, Aleyhisselâtü ve’s selâm hadisinde açıkça belirtmiş ve bizâtihi Haricilere atfetmiştir ki:

Hadis-i Şerif:

احلديث الشريف : روى البخارى عن عبداهللا ابن عمر رضىاهللا عنهما ىف وصف اخلوارج ا�م انطلقوا اىل ايات نزلت ىف الكفار فحملواهاعلى املؤمنني

Hadis meâli: Buhari, Abdullah İbn-i Ömer (ra) den rivâyetle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Kur’an-ı Kerimde olan müşrik ve kafirlerle ilgili âyetleri (Hava-ric=) Hariciler doğrudan doğruya mü’minlerin üzerine hamledip yüklerler. Demek ki Vehhabi-ler, Haricilere daha yakındırlar. Künyelerini de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizâti-hi vermişdir. Hadisin râvisi şöyle buyuruyor:

فهذاالوصف صادق على ابن عبد الوهاب واتباعهEğer gerçekten İbn-i Abdulvehhab ve avanesinin dediği gibi tevessül etmek gerçekten müş-riklik ve kâfirlik getirmiş olsa idi, Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendisi as-habına asla müsaâde etmezdi. Ta’lim edip tevessül ve istiğaseyi öğretmezdi. Öyle ya asha-bı tevessül ve istiğaseyi tatbik edip dururken Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

onları tekfir mi eder? Men etmeden: اللهم اىن اسئلك حبق السائلني عليك ve benzeri pek çok-

tur. Bu husus ise ayrı bir mesele olup ilerde ma’lumat vereceğiz. Aziz kardeşlerimiz; İşte Havaric’in mezhebi işte Vehhabiler. Künyelerini de Rasulullah

(Sallallahu Aleyhi Vesellem) vermiştir. Vehhabiler, Aleyhisselâtü ve’s selâmın kabrini ziyâreti, istiğaseyi iltica etmeyi ve şefaatı dahi tasvib etmeyip inkar ediyorlar. İnsaf artık insaf ki bir de Ümmet-i Muhammediz diyebiliyorlar. Allah bizlere şuûr versin. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu kadarda buğuzkâr olup getirdiklerini küllemeye çalışan bu zümre mensublarını bu dünyada ne yapabiliyorsa yaparlar ama geleceğe inanmıyorsa bunlara birşey diyemeyiz. Ama, müslümanda diyemeyiz!.. Gerçi Allahü Zülcelâl ne ettiyse ezel etmiş. Biz ne kadar

Page 197: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

üzülsekte yazıklar olsun desekte olanlar ezel olmuş da şimdi zühur ediyor. İnsanoğlu ahsen-i takvim üzere halkedilmiş iken neden dalalete gidiyor!.. Ama, kader kaderullah, hidayet hida-

yetullah: من يهداهللا فالمضل له ومن يضلل فالهادىله Allah bir dalalete sevketti ise zülum

mu etmiş hâşâ. Kendi ruhî fıtratlarında vardır. Elestü devresinde de seçenek yapıp mâliyetle-rini ortaya koymuşlardır. İster mü’min ister kâfir ister münafık olsun ruhların seçenekleridir. Fırka-i Nâciye adlı kitabımızda da bu hususda ma’lumat vardır.

Şimdilik gâyemiz ise; Vehhabilik Mezhebinin insanları dalalete sevkeden bir yol üzere oldukları hakkında ma’lumat vermektir. Bu zaruridir ve mü’min kardeşlerimizin bilmeleri lâzımdır. Bilinmesi lazımdır ki her alemde deveran eden her ne varsa yoksa Cenabı Rasulul-lahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hüneridir. O bizden hoşnut oldu mu her yerde geçerlidir. Ama, Vehhabiler gibi, hiçbir yetkisi olmayan, attal-battal olmuş, ziyaretine bile gerek görül-meyen, kendisine iltica edilmeyen ve şefaatı tanınmayan birisi kabul edilirse o zaman onlara sorulur ki siz gerçekten müslüman olduğunuzu mu sanıyorsunuz?

Ah kardeşlerim ah! Esâsen Allahü Zülcelâl Habibini (Sallallahu Aleyhi Vesellem) âleme rahmet olarak getirmiştir:

ال رمحة للعالمني وما أرسلناك إ (Enbiya / 107)

“Seni resûl olarak gönderen Allah sadece âleme rahmet olarak göndermiştir. Sertlik yoktur. Nikmet değil ni’mettir. Kimsenin üzerine külfeti yoktur rahmeti vardır. Hatta Ebu Hasani’l Şa-zeli şöyle buyuruyor: Nebilerin hepsi rahmetten yaratılmışlar, rahmet ise Rasulullahın (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) tâ kendisidir. Rahmetin kendisi Rasulullahdır (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) Allahü Zülcelâl öyle buyuruyor:

وماارسلناك االرمحةللعاملنيDiğer nebilerde Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) rahmetinden bölümler almışlardır. “Şüphesiz Allahü Zülcelâl insanlara karşı Rauf ve Rahimdir.”

إن الله بالناس لرءوف رحيم (Hac / 65)

“Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” Esâsen böyle olmayınca idâre edilemez. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-

lem) ise âlemlere rahmet olmuş “mü’minlere ise hem Rauf hemde Rahimdir.”

بالمؤمنني رءوف رحيم (Tevbe / 128)

Evet, Allahü Zülcelâlin kulları içinde kafirde zalimde mü’minde fasıkda olacaktır. Buna

rağmen idâre yönünden إن الله بالناس لرءوف رحيم (Hac / 65) dir. Yoksa başka sıfatları olsa

idi kulları üzerine, hemen onları yok ederdi. Hülasa kardeşlerimiz; Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir nimet-i âzi-

medir ve bu nimeti âzimenin kıymet ve değerini bilmek lâzımdır. Hele bilhassa ümmeti olarak yaratıp denkleştirdiği için Allahü Zülcelâle ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu ise Allahü Zül-

Page 198: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

celâlin takdiri ve nizamıdır. Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) müstasnâdır. Tüm nebiler bir kefeye girseler dengi olamazlar. Nasıl ki Hz. Ebu Bekir i Sıddık (ra) hakkında: “İman olarak tüm ümmetimin imanı bir kefeye konsa O’nun imanı racihtir, ağır gelir” buyuru-yor Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) böyle olmasın mı? Elbette tüm insanların Âdemden (as) kıyamete kadar olan insanların imanı bir kefeye konsa diğer kefedeki Rasulul-lahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) imanı racih gelir. Böylesi bir Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmet olmuşlar, Allah denkleştirmiş teşekkür edecekleri yerde inkâra kalkışıyor-lar.

لئن شكرمت ألزيدنكم ولئن كفرمت إن عذايب لشديد (İbrahim / 7)

“...Eğer şükrederseniz, elbette size (ni’metimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!..”

“Eğer bu ni’meti azimeye şükrederseniz artırırım mükafatlandırırım. Velâkin inkara kal-kışırsanız, nankörlük yaparsanız azabım şiddetli olur”, buyuruyor. Allahü Zülcelâl bizleri ni’metin kıymet ve değerini bilip şükrünü layıkı ile yerine getirenlerden eylesin. Âmin.

İ’tiraf edeyim ki; bir çok Arab ve Müslüman devletlerin devlet idârecileri, krallar ve me-likleri karşısında tavır ve davranışları ve acâyib kelimelerle mehdü senâlar etmektedirler. Bizâtihi Suudî kralları için “Ba’de Allah = Allahdan sonra” diyerek bu kişileri Allah’dan sonra-ya alıp Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dahi tanımıyorlarda bu kişileri Allahü Zülcelâlden sonra yetki ve salahiyetli görüyorlar ve “Sahibü’l Celâla el muazzam” gibi kelime-ler kullanabiliyorlar. Haşa “celâl sahibi ve “Azim olan” gibi sıfatları bir insan için bir kral için kullanıyorlar. Vallahı bu gibi acayib kelimeleri hiç bir zaman ve hiç bir millette ne duydum ne de okudum. Az çok biliyoruz ve okuyoruz. Demek ki bu Suudî halkına böyle bir kral takdir edilmesi zülûm değilde Allahın (cc) bir âdaletidir. Esâsen kıymet ve değer verilmesi gereken Aleyhisselâtü ve’s selâm olması gerekirken siz böyle mi edersiniz? O halde sizin gibi kulları-mın başına böylesini dikerim de onu dilinizin dönebildiği kadar kelimelerle medh-ü-senâ edersiniz. Fakat, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelince “kabr-i şerifinde ziyâret edeceğim” dediniz mi cevabları hazır ve basittir. “O ölmüş ve gitmiştir” Ben, öbür âlemde buna nasıl cevab verecekler bilemiyorum. Allahü Zülcelâl’in Habibi sevgili peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘i öylesine basitten almak gerçekten hayret edilecek bir şeydir. Halbuki bu âlemde de o âlemde de din, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üzerinde dönmektedir ve dönecektir de. Allahü Zülcelâl bizleri sevgili Resülümüzden ayrı kılmasın. Onun şefûk ve atûf olan rahmetine iltica ediyoruz ki, Habibinden (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizleri orada da ayırmasın. Cümlemizi şefaatına nâil eylesin...

Her zaman kalbimizde muhabbeti olarak veli ni’metimiz olarak bilmemizi nâsib eylesin. Âmin.

Evet diyeceksiniz ki, Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı muhabbe-timiz sevgimiz nasıl olmalıdır? Hadisinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Allah ve Rasulullahı sevmedikçe iman sahibi olmak şöyle dursun imanın tadını dahi göremez” buyu-ruyor. Onun için Allahü Zülcelâle muhabbeti olmakla beraber, beraberinde Rasulullaha (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) muhabbetinin olması da şarttır.

Page 199: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz, Tevbe süresinin 23. ve 24. âyetlerinin tefsirine bakınız ki, insanoğ-lunun seveceği şeyleri tek tek sıralamıştır. İyice inceleyiniz ki Allahü Zülcelâlin muhabbeti olmakla berâber Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbeti nasıl olması lâzımdır?

Tevbe /23: “Ey iman edenler, eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kar-deşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dosd edinirse, işte onlar zâlimlerin kendile-ridir.”

Tevbe /24: “De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akraba-nız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız mesken-ler size Allah’tan, Resülünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.”

Görüyorsunuz ki, Allahü Zülcelâl ve Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) başka-

sını çok sevenleri fasıklar olarak vasıflandırmıştır. من احب شيئا اكثر من ذكره “Bir kimse

fazlaca seviyorsa çokça anar” Bunlar ise; Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Ya Rasulullah” deme-

mizden bir zarar görüyorlarsa, “yok şirktir, yok küfürdür” sözlerinden bıktık usandık bunların. Ama kendi krallarına gelince vasıfladıkları kelimeleri islam inancı olan şuûrlu bir insan bir insan için asla kullanamaz.

Allahü Zülcelâl biliyor ki bunlardan hiç hoşlaşmıyorum. Huzurullahda söylüyorum ve Al-lahü Zülcelâl şahidim olsun ki, ben, Rasulullaha karşı bu şekilde böylesine hınçla basitten alışlarından asla hoşlaşmıyorum ve nefret ediyorum. Asla tasvib etmiyorum ve reddediyo-rum. Kral için “Ba’de Allah” kelimesi ne demektir? Allahü Zülcelâlden sonra Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) geldiğini Allahü Zülcelâl Kitabullahta defalarca ilân buyurmuştur. Esâsen şirk olan; rastgeleye birisini haksız yere Allah’dan sonra gelen diye ilân etmektir.

Aziz kardeşlerimiz; Bundan sonra ise Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ait hadislerle tevessül-istiğase-ziyâret ve şefaat yönünden bitmez tükenmez hadisler mevcûddur ve bir nebzecik anlatacağız. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetini çok sevmiş, sahib çıkmış ve en güzel yolları belirtip ma’lümât vermiştir. Hiçbir şeyi müğlak bırakmamıştır. İstiğase olsun, ziyaret olsun hele bilhassa şefaat yönünden nice ha-disleri vardır. Nasıl müslümandır bunlar ki Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatını istemiyor ve inkâr ediyorlar. Bunca hadisler ve sahabelerin hayatları ortada iken.

Cenabı Rasulullah dahi kendisinde bir şey görmüyor ve: اناالدليل واهلادى اهللا “Ben sadece

delilim hidâyet Allahındır” buyuruyor. Hidâyet ve iman Allahü Zülcelâle aittir. Haşa Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) peşinen ben hidâyete erdirir iman dairesine sokarım dese “İşte baksanız ya amucasına dahi medâr olamadı” derler.

Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendisini şirkten men ederken haşa Allahü Zülcelâlle ortak çalışacak ve kendisine tapılmasını emredecek de bizde ziyâretine gidip ona tapacakmışız inancı; olsa olsa böylesi şuûrsuz, ahmak ve zındıkların inancıdır. Bu şekilde inanan, ehl-i sünnet ve’l cemaat dairesi içinde Fırka-i Nâciye yolunda bir ferd bile yoktur. İnancı gereği olamazda. Her zaman söylüyoruz, her derdin devası vardır ancak ah-maklığın devası asla yoktur. Ancak, Allahü Zülcelâl onları ezelden ehl-i dalal yarattı ise ona

Page 200: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

da söyleyecek sözümüz yoktur artık. Allahü Zülcelâlin taht-ı tasarrufunda kullarının mahiyeti-

ni ezelden ve ervah âleminden bilmektedir. Hiçbir şey yok iken o var etmiştir. كان اهللا وال

-Hiçbir şey yok iken Allah vardı. Herşeyler var edildi“ : شيئ معه وهو أآلن على ماكان عليه

ğinde de yine O O’dur.” Haşa fazlaca yarattı diye noksanlaşacak yorulacak yetersiz kalacak diye birşey asla yok. Allahü Zülcelâl:

ا أمره إذا أراد شيئا أن يـقول له كن فـيكون إمن(Yasin /82)

“Birşeyi yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı “Ol” demekten ibârettir. Hemen oluverir” Kaf, Nun’a varmadan dilediği olur. Allahü Zülcelâlin bir hükmü bir kararı olduğu anda sadece “KUN” diye buyurur ve Kaf Nun’a varmadan oluverir.

وت كل شيء وإليه تـرجعون فسبحان الذي بيده ملك (Yasin /83)

“Herşeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Sizde O’na döneceksiniz” Kudreti azim olan celle celâlihu kâinatı var etmiş, zamanı gelecek ki yok edip;

ملن امللك اليوم

“Bu gün mülk kimindir? diye soracak ta hiç bir yerden ses çıkmayacak ve soluk yoktur. Mülk gerçek sahibine dönmüş olacaktır. Bu ise “Nefhatün fi’s sur” olduğunda olacaktır.

ه ونفخ يف الصور فصعق من يف السماوات ومن يف األرض إال من شاء الل (Zümer/68)

“Sur’a üfürülmüştür de Allahın dilediği müstesna olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa ölmüştür.” Burada Allahü Zülcelâlin dilediği bazı kimseler hariç denilenler cennet hurileridir. Yoksa yeryüzünde olan hiç bir kimse yoktur ki cevab verip de “mülk benim” desin haşa! Esâsen herkes yok olmuştur, durgundur.

Onun için ملن امللك Bu mülk kimindir? Bu kadar uğraştınız ettiniz benim mülküm filân

falan dediniz de ne oldu?

الملك اليـوم لله الواحد القهار (Mü’min / 16)

“Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah’ındır.” “Bugün mülk, Vahidü’l Kahhar olan Allahındır.” buyuracaktır o gün gelince...

Page 201: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

15. BÖLÜM

Hariciler – Vehhabiler Türkiye’de Vehhabilik te’siri

Sünnet düşmanlığı Bi’dat çıkaranlar

Üç nesne sünnetimdir Kıble ehli tekfir-tel’in edilmez

Ashabım yıldızlar gibidir Ahir zamanda ilmi olanlar izah etsin

Mü’minin kıymet ve değeri Şehadet getiren katl olmaz

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini tanımak şarttır

Page 202: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Haricilere “Harici” lakabını biz çıkarmadık. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)

bizâtihi İmam-ı Ali (ra) devresindeki vakı’a karşısında, Allahın hükmü varken başka bir hü-küm çıkardın diyerekten İmam-ı Alinin (ra) küfrüne hüküm verdiler. Ve kıtallar devam etmiştir. O günden bu güne hariciler diğer fırkalardan daha beterdir. Zirâ 73 fırkadan sadece birisi Fırka-ı Nâciye ki, Ehl-i sünnet ve’l cemâat tir. Allahü Zülcelâlin emri ve Rasulullahın (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) sünneti seniyyesini işleyen müstesnâ kimselerdir. Rasulullah ve ashabı-nın hükmettikleri hüküm ve işledikleri minvâl üzere yollarını uyar ve saf dışı çıkmazlar. Ama, bundan ötesi esâsen 72 fırkadan bazıları aşırı derecede zararlıdır.

Bir kısmı dalalete bir kısmı küfre ve şirke eletirler. Velhasılı bir karış bile olsa Fırka-i Nâciyeden çıkıpda ayrıldığı takdirde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) uyarı-yor. Bir karış ehl-i sünnet ve’l cemaat dışına çıktığı takdirde hılkında olan müslüman ve iman yasasını boynundan çıkarıp atmıştır. Hadisi şerifini ilerde anlatacağız.

Onun için Hariciyye Fırkası hepsinden beterdir. Dikkat ederseniz İmam-ı Ali (ra) den beri senelerce devam etmektedir mütemadiyyen. Gerçi İmam-ı Ali (kv) devresinde onlarla harbler yaptı ve epeyce elef telef etti. Ama sonunda İmam-ı Ali (ra) yi de şehid etti Hariciler. Hali hazır Vehhabilik mezhebi ise Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyurduğuna göre; Kur’anda bulunan müşrik ve kâfirlerle alakalı olan âyetleri müslümanlara hamlettikle-rinde onlar için de Hariciler diye ünvan ve künye vermiştir. Onun içinde Vehhabilik Fırkası diğer fırkalardan çok sapık ve câni durumdadır. Bu ana kadar zalimlikte daha üstün olan fırka görülmemiştir. Çok, çok tehlikelidir ve acâyiptir.

Nitekim ehl-i kitabda islam dinini çekemediklerinden dolayı hem Kur’an ahkamlarına hem de resülüne (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı olsun bu dini aşağı düşürmek ve yok etmeye imkanları nisbetinde çalışmışlar ve çalışıyorlarda. Ama Vehhabilerin yaptıklarını o zaman Hicaz müftüsü ve olayların şahidi olan zât “Taif’de yaptıkları katl-ü-kıtalı hiçbir câni fırka yeryüzünde işlememiştir” diyor. Bunları tek tek anlatıyor. Vehhabilerin günümüzde yay-gın durumları vardır. Memleketimizde de yaygındır. Herhangi bir müslüman kimse bunların davasına inanıp hükmüne uymaz ise derhal katline cevâz verip uyguluyorlar. Tıpkı Haricilerin yaptıkları gibi. Bunlarda Hizbü’ş şeytan ve benzerleri gibi; müslümanların canına, malına ve ırzına düşmandırlar. Bunlarda merhamet diye bir nesne de yoktur. Nitekim Almanyada bulu-nan ve kâfir diyarında onların mandası altında hilâfetini ilân eden kişi ağzını açtığı zaman “kefere” diye söyler. Elinden gelse Türkiyeyi tamamen yok edecek. Bu günümüzde müslü-man kisvesi altında gözüken ama aslında ehl-i sünnet ve’l cemaatın dışında olanlar çokçadır. İster tarikat adı altında ister halife adı altında isterse başka kisveler altında olsunlar sistemleri bu olduktan sonra, hangi hoca efendi olursa olsun, hangi tarikat sahibi şeyh olursa olsun, hangi cemaat olursa olsun ne farkeder. Ehl-i sünnetin dışına çıktı mı 72 sapık fırkadan birine veya birkaçına birden girmiş demektir. İnsanoğlu, çok kıymetli, değerli ve mükerremdir. Me-leklerden çok üstündür. Allahü Zülcelâl meleklerine: “Çok sevdiğim üstün meziyetli kullarım vardır” buyuruyor.

نسان يف أحسن تـقومي لقد خلقنا اإل (Tin / 4)

Page 203: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“Andolsun ki biz insanı ahsen-i takvim (en güzel kıvamda) olarak halkettik.” İnanın ki, insanın hılkıyeti gibi hiçbir hılkiyyet yaratılmamıştır. İnsan hılkıyeti en azimi ve en güzelidir. Hatta kavga ederseniz yüzüne asla vurmayınız. Yüzünü nahoş bir hale getirmeyiniz. Allah katında azimdir. Kâbesinden de çok üstün ve daha çok kıymeti vardır. Aleyhisselâtü ve’s selâm:

لزوال الدنيا علىاهللا اهون من قتل مؤمن بغري حق“Allahü Zülcelâlin yaratmış olduğu dünya ve içindeki muhteviyatının tamamen yok olması bir mü’minin haksız olarak öldürülmesinden çok daha basittir.” Bu dünyanın yok olması mü’minin haksız öldürülmesiden çok daha hafiftir Allah nezdinde. Mü’minin öldürülmesi Allah katında daha azimdir. Dünyanın yok olmasına bile önem vermez.

Haydi, başka ehl-i kitab veya başka din mensubları hased fesad edip islam dinini dü-şürmek isterler. Ya bunların yaptıklarına bir bakınız evvela Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) basitten almaktalar. Ziyaretini meşru’ görmeyip “Efendim kabrindedir, öl-müştür” deyip hiç bir değer vermiyorlar. Bu Vehhabilerin hakikâten Kâbeden çıkarları ol-mamış olsa ve İslam cemaatının karşısında güç bulabilseler Kâbe’ye de “puttur” deyip yık-maya kalkışabilirler. Bu da olabilir! Ama, güçleri yetmiyor bu işe kalkışmaya. Çünkü, Rabbı-mız Haccı emretmiş farzdır diye. Farz olduğu için Kâbeyi yıkmaya kalkışanların karşısına İslâm camiası topyekün çıkar. Bunu biliyorlarda ses çıkarmıyorlar. Esasen İngilizler ajanları vasıtasıyla İbn-i Abdulvehhab’dan Kâbeyi yıkmasını taleb edip israr etmişler ama cesaret edememiş.

Mü’minlere karşı en beter şiddet ve gılzatı bunlarda görüyoruz. Allah bizleri korusun. Fakat, çok yaygındırlar. Vehhabilik kitabları çokça gelmektedir. Hacca giden her müslümana bedava Vehhabilik kasetleri ve kitablarını dağıtıyorlar. Ülkemizde de yüzlerce Vehhabi eser-leri tercüme ettirilip İslam adı altında piyasaya sürülüyor. Vehhabiler çeşitli yollarla pek çok vatandaşımızı bu işin içine çekmişlerdir. Onun için bize düşen ve hakkiyet olan iş şudur ki; Allahü Zülcelâlin yarattığı kullarına karşı katl-ü-kıtal ve zülûm ile, haksız yere basit nedenler-le, salavat getirmiştir diye öldürmek, “Yok şöyle yapmış öldürün. Böyle demiş hemen öldü-rün” demek. Dünyanın kuruluşundan beri görülmüş değil ve gittikçe de beter oluyor. Onun

için Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) boşa buyurmamış: اخلوارج كالب النار “Hariciye fırkası mensubları cehennemin köpekleridir” Ben söylemiyorum, Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) böyle buyurup künyelerini kendisi veriyor. Hiçbir sapık fırka Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu kadar gazub ve hınçlı olup O’nu yok etmeye çalışmamıştır. Onun muazzam olan şanını ve kâinatın güneşi oluşunu hiçe saymışlardır. O olmasaydı Vallahu’l azim hiç bir şey olmazdı esâsen. İlk yaratılan Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nurudur. Ve neler var ise O’nun nurundan yaratılmıştır. Arş da cennet de O’nun nurudur. Cennete girdiğimizde Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nurundan olduğu için bize karşı daha beşaşeti ve hoş görülü olacaktır. Yani, cennet ümmet-i Muham-mede daha beşaşetlidir. Cennete Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve ümmeti girme-den başkasının girmesi haramdır. Âdem (as), Nuh (as), İbrahim (as) kim olursa olsun. Esâsen merkez O’dur ve diğerleri O’nun misafirleri sayılıyor. Bu kadar kıymeti, değeri, şanı

Page 204: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ve şöhreti olup dururken nasıl oluyorda ziyâretini dahi meşru’ görmüyorlar? Müslüman ve Onun ümmetine mensub olan kimse böylesi bir cür’ete asla girmez. Velevki sapık ola. Elbet-te karınlarını para pul ile doldurdular ise ve dünyalarını ahiretlerinden daha üstün gördülerse ona bir diyeceğimiz yoktur. Yoksa, zerre kadar aklı ve imanı olan hiç bir kimse kendi resülü-ne Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı böylesi bir gılzat ve zıddıyet içinde katiyet-le olamaz. Asla yararı olamaz ve muhakkak ki zararı olur. Âleme rahmet gönderilmiştir. Mü’minlere ise:

بالمؤمنني رءوف رحيم (Tevbe / 128)

“Mü’minlere karşı Raufu’r Rahim” dir. O’nu sevmeyecek bir müslüman ferd olamaz. Meğere, dünyayı daha çok sever ahirete ve geleceğe inancı yoktur. Dünyanın verdikleri ile yetiniyorsa ona ne diyelim biz? Aleyhisselâtü ve’s selâm onlara:

Hadis-i Şerif:

من خالف مجاعة املسلمني شربا فقد خلع ربقة االسالم من عنقهHadis meâli: Ehl-i sünnet ve’l cemaat olan Fırka-i Nâciye, benim ve ashabımın yolu

üzeredir. Kim bunun bir karış dışına çıkarsa İslam ve iman hukukunu boynundan tamamen çıkarıp atmıştır.

Hadis-i Şerif:

لى اولئك لعنة اهللا ولعنة قال عليه الصالة والسالم: جييئ قوم مييتون السنة ويغلون ىف الدين فع الالعنني وامللئكة والناس امجعني

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Bir kavim meydana gelecek ki, be-nim sünnet-i seniyyemi yok etmeye çalışacaklar ve kendi kendilerine başka te’villere kalkı-şacaklar. Dinde çok ihtilaflar çıkarıp değişik değişik fırıldaklar çevirecekler. Onun için Rasu-lullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yasası dışında katli caiz olmayan müslümanın katline hüküm vermek. Müslüman olan bir kimseye müşrik veya kafir diye uydurma sebeblerle hü-küm ve karar vermek. İşte bu minval üzere yürüyen sapıklara cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Allah’ın meleklerin ve tüm insanların la’netleri o kimselerin üzerlerine ol-sun” buyuruyor. Deylemî Ebu Hüreyre (ra) den rivâyet etti.

Hadis-i Şerif:

ىفعليه لعنةاهللا وامللئكةوالناس امجعنيمن غشىامتHadis meâli: Benim ümmetim iki, Ehl-i sünnet ve’l cemaat olup benim ve ashabımın

yolu olan Fırka-ı Nâciye yolunun dışına kandırarak çıkarılırlar; Allahın, meleklerin ve tüm insanların lâ’netine uğrasınlar. Sormuşlar ki; “Ya Rasulallah neyle ve nasıl kandırırlar aca-ba?” Cevaben buyuruyor ki:

قالو يارسول اهللا وماالغش قال ان يبتدع له بدعة يعملون باSünnetimin yerine bi’datlar getirirler ve halkıda buna yöneltirler, ve böylece sünnetlerim gün-den güne yok olur yerine de bi’datlar geçer. Kurtubî Evtad’ında Enes İbn-i Malik (ra) den ri-vâyet etti.

Page 205: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ان اهللا تعاىل اليقبل لصا حب بدعة صوما والصالة ة والصدقة والحجا والعمرة والجهادا والصرفا والعدال حىت خيرج من االسالم كما خيرج الشعر

من العجنيHadis meâli: Deylemî Enes İbn-i Malik (ra) den rivayet ettiği hadisde Aleyhisselâtü ve’s

selâm buyuruyor ki: Sünnetim dışına çıkıpta bi’datlar getiren kimsenin ne namazını, orucunu, sadakasını (zekat), haccını, ümresini, ne de cihadını farz veya nafile ne olursa olsun ibadet-lerinin hiç birisini Allahü Zülcelâl kabul etmez ve geçersizdir. Sünnetleri dışına çıkıp da yerine bid’at getirenler için bunu bildirirken “Hattaki kılın hamurdan kolayca çıktığı gibi iman ve İs-lam dairesinden çıkar” buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

اليقبل اهللا لصا حب بدعة صوما والصالة والصدقة والحجا والعمرة والجهادا والصرفا والعدال حىت خيرج من االسالم كما خيرج الشعرة من العجني

Hadis meâli: İbn-i Ma’ce’nin Huzeyfe (ra) den rivayet ettiği hadisde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allahü Zülcelâl; sünnetlerimi yok edipte yerine bid’at getiren kimsenin kesinlikle namaz, oruç, zekat, hac, cihad, farz, vacib, sünnet, nafile tüm ibâdetlerini kabul etmez. Hatta hamurdan bir kılı basitten çekip çıkardığın gibi İslam di-ninden çıkar ve dışında kalır.

Hadis-i Şerif:

اصحاب البدعة كالب النارHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Sünnetimi yok edib yerine bid’at

getirip koyan kimseler esâsen cehennemin kelbleridir. Hadis-i Şerif:

اهل البدعة شر اخللق واخلليقةHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: bid’at sahibi olanlar halkın arasın-

da şerlilerin en şerlileridirler. Bunların üstünde şerli olan yoktur. Demek ki; söylediklerimiz çok da değil bunlara. Hakikaten bunlardan beterini ne duy-

duk ne de okuduk ne de gördük. O kadarda canilik, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ezâ, cefâ edici, O’na getirilen salavattan tiksinen ve salavat getireni öldürmeye karar veripte öldüren görülmüş müdür? Bir müslüman, bir mü’min ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) ümmeti bu! Muhammedîdir. Bunlardan daha beterini bulamıyorum esâsen. Evet şu-dur budur olmuş, ama kendi nebisine böylesine ihânet ve gaddarlık yapan yeryüzünde du-yulmamıştır. Başka nebiye mensubdur da Cenab-ı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhalefet edebilir. Bu olabilir. Ama, hem mensubuyum diyeceksin hem de bu kadar insaf-sızca gılzat göstereceksin o mübarek Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bunu hiç duymadık biz.

Page 206: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

ىت الصالة خلف كل امام لك صالتك قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ثلث من السنوعليه امثه واجلهاد مع كل امري لك جهادك وعليه شره والصالة على كل ميت من اهل التوحيد

وان كان قاتل نفسهHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Üç nesne sünnetimdir ve yasam-

dır. Herhangi bir imamın arkasında namaz kılıp kılmamaya tereddüd göstermeyiniz, kılınız. Beşerdir hatası olabilir. Ama, “Ben bunun arkasında namaz kılmam” demeyiniz. Ehl-i sünnet ve’l cemaatın kararı budur. Fasık, fâcir de olsa fısk-ü-fücûru kendinedir senin namazın ta-mamdır. Allahü Zülcelâl onun fıskı yüzünden namazdan mahrum etmiyor. Namazın mükafa-tını veriyor. İmamın günahı varsa onu kendisi çeker.

Birde herhangi bir padişah, melik, reisi cumhur; bir cihada kalkarsa mutlaka cihada ka-tılıp “bu kimse yaramazdır ben bununla cihad etmem, şudur, budur” deme. Biz böyle şeyleri vaktiyle çok dinledik” “Bu devlete vergi verilmez” “Bu devlete askerlik yapılmaz” gibi sözleri çok duyduk. Başınızdaki idarece fasık bile olsa onunla cihada gitmeye mecbursunuz. Ne-den? Senin cihadıyın karşılığını Rabbımız verir. O kimsenin şerri varsa o kendine aittir.

Bir de tevhid ehli olan bir kimseyi bir zenbinden günahından dolayı cenazesini kılma-mazlık etmeyiniz. “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” diye şehadet getiren bir kimse-nin cenaze namazını kılınız. Velev ki kendi kendine intihar etmiş ise dahi... Çünkü bazı kim-seler “intihar edenin cenazesinin kılınması câiz değildir” diye tasavvur edebilirler. Ama Aley-hisselatü ve’s selâm bildirmiştir. Müslüman olup şehadet getiren bir kimsenin cenaze nama-zını kılacaksın, yeter ki şehâdet getirsin. Bunun dışındaki hatası günahı ona aittir. Hadisi Kurtubî ve Deylemî, Abdullah İbn-i Mes’ud dan (ra) rivâyet ettiler.

Hadis-i Şerif:

رحم اهللا من كف لسانه عن اهل القبلة االبأحسن Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Allah o

kimseye rahmet etsin ki; ehl-i kıble olana dilini asla uzatmaz kısar. Ne lâ’net, ne sebbetmek ne de herhangi bir kötü söz kullanır. Çünkü ehl-i kıble olan müslüman, mü’min bunlara lâyık da değildir.

Aziz Kardeşlerim; Ehl-i kıble olup “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” mensubu olanlar Muham-

medîdirler. Kıble ehli olanlar ne gibi hata işlerlerse işlesinler tekfirine kalkışmayınız kâfirlikle suçlamayanız. Dilinizi bu yönden sakınınız. En güzel kelimeleri kullanınız. Küfür ve lânet gibi kelimeleri bir müslüman için kullanmaya asla cevaz vermiyor. Tevhid ehli olup şehadeti tam getireni asla tekfir ve lâ’net olamaz.

Hadis-i Şerif:

املؤمن ليس بااللعان والباالتعانHadis meâli: “Mü’min, kimseye lâ’net ve ta’n etmez.” Mü’min sıfatıyla sıfatlanmış bir kim-

se kafir ve lâ’net gibi kelimeleri asla kullanmaz. Ve hiçbir kimseyi de ayıblamaz. Tekfirde et-

Page 207: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mez. Esâsen bir kimse için lâ’nettir kâfirdir diye bir kelime ağzından çıktığı anda o kimseye gider. Çünkü bu kelimeyi hiç bir yer kabul etmez. O zaman ne yapacak? O kelimeyi kimin hak-kında söyledi ise o kimseyi bulur. Eğer o kimse hakikaten lâ’nete küfre ve şirke lâyık ise üzeri-ne yapışır onda kalır. Yok değil ise söyleyene avdet edip döner ve onda durup karar kılar. Söy-leyen kimse kendi kendine o sıfatları giydirmiş olur. Onun için gerçekten mü’min olan kimse hiç bir kimseye ne lâ’net eder ne de ta’n eder.

Hatta Aleyhisselâtü ve’s selâm bir yere seyr-ü-sefer yaparken beraberinde bir hanım vardı ve kendisinin bineği olan naka (deve) nasılsa bir nahoşluk edince “Mel’un” demiştir. Yâni, binmiş olduğu nakaya doğrudan doğruya “Mel’un” diye söylemiştir. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu kelimeyi duyunca “Bu hanım, bu nakadan hemen insin ve nakayı azad ediniz. Çünkü lâ’netlenmiş olan bir nakanın etide yenilmez ve kendisi de kulla-nılmaz. Bu deve artık hiç bir şeye yaramaz kendi haliyle başbaşa bırakınız gitsin.” buyurmuş-tur. İşte lânet kelimesi bu kadar ağırdır.

Esâsen ümmet-i Muhammede, lânet, kâfir, müşrik gibi kelimeler hiç yakışmıyor, çünkü filhakika söylediği bu sözler kimin hakkında ise o kimseye gider doğruysa onda kalır, değilse sahibi olan söyleyene geri döner gelir. İki de bir söylediği kâfir, müşrik lânet ne ise her defa-sında kendisine geri döner. Kendi kendisini lânetlemiş olur. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mü’min kardeşlerinize en ahsen kelimeleri kullanınız buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: املتمسك بسنىت عند اختالف امىت كاالقابض على مجرHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm; kim ki sünnetime mütemessik olur sımsıkı sarı-

lır, dışına çıkmaz, hilafına işlemez, sahib çıkar ve kendine mal ederse ümmetimdendir. An-cak, ahir zamanda ise, bu kolay olmayacaktır. Öyle ki, bir kor ateşi avucunda tutmak bundan daha kolay olacaktır. Hadisi Hakimü’t Tirmizi, Abdullah İbn-i Mes’uddan (ra) rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

من متسك بسنىت دخل اجلنةHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâmın vasiyeti şudur ki, kendisinin ve ashabının yürüt-

tükleri sünneti seniyyesi minvâli üzere, bu yasayı takip edip sonuna kadar herhangi bir ihtilaf çıkmadan sünneti seniyyesini ihya ederse öldürmeden yaşatırsa “Bilsin ki benimle beraber cennete girer” Nevadirü’l üsûl de Hakimü’t Tirmizi Hz. Aişe (ra) dan rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

: سألت رىب فيما خيتلف فيه اصحاىب من بعدى فأوحى اىل يا قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلمحممد ان اصحابك عندى مبنـزلة النجوم ىف السماء بعضها اضياء من بعض فمن اخذ بشيئ ممـا

هم عليه من اختالفهم فهم عندى على هدىHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Rabbımdan bir şey sordum. Ne

sormuş? “Benim ashabımdan, benden sonra ihtilaflar doğarsa nasıl olacak?” diye Rabbım-dan sordum. Allahü Zülcelâl cevaben: “Ya Muhammed, bu yönden endişe edip üzülme, se-nin ashabın benim nezdimde gökteki olan yıldızlar gibidirler. Bazılarının şavkı ve nuru daha fazla bazılarının ise azdır. Hepisi de yıldızlar gibi müteberdir. Sahabelerinden birinin kavline

Page 208: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

uyarlarsa benim katımda geçerlidir ve ale’l hak diye görürüm. Sahabeler arasında ihtilaflı sözler duyulsa da, birisi birşey başka birisi başka bir şey söylemişse hepsi de ale’l hak, ale’l hüda’dır. Hak yolundadırlar ve değişiklik görmem” buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اذا ظهرة البدع ولعن آخرهذه االمة اوهلا فمن كان حممدعنده علم فلينشره فان كامت العلم يومئذ ككامت ما انزل اهللا على

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Bir zaman gelip bi’datlar zuhûr ederse, o güne gelen insanlar geçmişlerine lâ’net ederlerse hor görürlerse, onlar bilemediler edemediler diye lâ’net dahi ederlerse ve ümmetimin bu hallere düşdüklerini gördüğünüz tak-dirde; kendisinde ilim olanlar mutlaka ilmini neşretsin, ketmedip gizlemesin. Eğer ilmini ket-mederse bilsin ki Allahü Zülcelâlin göndermiş olduğu Kur’an-ı azimü’ş şanın hükümlerini giz-lemiş gibi ağır bir yük yüklenmiş olur. Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: بعثت بااحلنفية السمحاء ومن خالف السنىت فليس مىنHadis meâli: Benim yasam olan sünnetim en ahseni (en doğrusu en güzeli ve en iyisi)

dir. Zirâ, güvenilir hükümlerdir. Kim ki, benim sünnetime muhalefet yaparsa benden değildir. Böyle buyuruyor Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem).

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من فارق اجلماعة شربا فقد خلع ربقة االسالم من عنقه

Hadis meâli: Kim ki benim ve ashabımın bırakmış olduğumuz hükümlere ve sünnetime bir karışlık dahi olsa muhalefet edip dışına çıkarsa, bilsinler ki; İslam ve iman hükümlerini boyunlarından çıkarıp atmışlardır.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: يا كعبة ما اطيب رحيك ويا حجرمااعظم حقك واهللا للمسلم اعظم حقا منكما

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tavaf ederken Kâbeye şöyle bakmış ve “Ey Kâbe çok kıymetlisin ve çok hoş kokuların gelmektedir. İ‘tiraf ediyorum” buyurup Hacerü’l Esved’e yönelmiş “Ey Hacer Allah katında çok azim bir hakkın vardır. Sana kıymet ve değer vermiştir.” buyurup sonunda ise “Vallahi ister Kâbe ister Hacer olsun hukuk i’tibâriyle bir müslümanın hukuku, Allah nezdinde daha üstündür ve Allah mü’mine hak tanı-mıştır.” Allah katında bir müslümanın bu ikisinden de çok üstün olduğunu ilân ediyor.

Hadis-i Şerif:

للمؤمن اكرم علىاهللا من ملئكة املقربنيHadis meâli: “Bir mü’minin Allah nezdinde olan kıymet ve i’tibarı Melaike-i Mukarrebin-

lerden çok daha üstündür” diye tabir etmiştir Aleyhisselâtü ve’s selâm. İnsanoğlu bu kadar da üstün, kıymetli ve değerli olmasına rağmen nasıl basitten alıp

da hemence küfrüne, şirkine ve katline hüküm verip de bu hallere düşebiliyorlar. Bir hayvan

Page 209: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

kadar bile değer vermiyorlar. Bugün başka batılı milletlerde hayvan haklarına, inanın ki insan haklarından da çok daha fazla önem verip üzerinde duruyorlar. Ümmet-i Muhammede bu zulmü revâ gören haydutlarda güyâ hal-i hazır Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti olmalarına rağmen bırakın müslümanı insan hukukuna bile hayvan hukuku kadar riâyetleri yoktur. Olur olmaz hemen küfrüne katline hükmederler. Allahü Zülcelâl şerlerinden bizleri muhafaza etsin. Âmin.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ليس املؤمن بالتعان والباللعان وال فاحشى البزيئHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm mü’minin sıfatlarını sayıyor; Mü’min hiçbir kim-

seye ta’n etmez, lâ’net etmez ve üzecek olan fahiş kelimelerde kullanmaz. حفظ اللسان سالمة االنسان

İnsanın selametini dilinin muhafazasına bağlamıştır. Onun için ta’n etmek, lâ’net etmek gibi kelimeleri bir mü’min için kullanmayı esâsen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hiç de hoş görmemiş ve men etmiştir. Hadisi Buhari, İmam-ı Ahmed, İbn-i Hibban ve Hakim; Abdul-lah İbn-i Mes’ud (ra) dan rivâyet etmişlerdir.

Mü’minin kıymet ve değeri vardır. Böylesine lâ’nettir, keferedir gibi sözleri günümüzde de bir zümre mensubları başka bir zümre mensubları hakkında kolayca kullanıyorlar. İşleri güçleri bu maalesef!..

Hadis-i Kudsî:

قال اهللا تعاىل عزوجل: عبداملؤمن احب اىل من بعض امللئكةHadis meâli: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahü Zülcelâl: “Kullarımın ara-

sında bulunan mü’min kulum meleklerimden çok daha kıymetlidir benim nezdimde.” Hadisi Tabarani Ebu Hureyre (ra) den rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

املؤمن اكرم علىاهللا من بعض ملئكتهHadis meâli. İbn-i Mâ’ce’nin Ebu Hureyre den rivâyet ettiği hadisde ise Aleyhisselâtü

ve’s selâm: Allahü Zülcelâl mü’min kullarını Mukarrebün Meleklerinden de daha afdal ve sevgili görüyor.

Hadis-i Şerif:

ليس شيئ اكرم علىاهللا تعا ىل من املؤمنHadis meâli: Hiç bir nesne yok ki mü’minin Allahü Zülcelâl nezdindeki kıymet ve değe-

rini tartabilsin. Hiçbir nesne yok ki Allah nezdinde mü’minden ekrem olsun. Kıymet ve değeri fazla olsun. Demek ki en ekremi en değerlisi mü’mindir.

Page 210: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

الناس حىت يشهد ان الاله االاهللا وإىن قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: امرت ان اقاتل رسول اهللا فاذاقالواها عصم مىن دمائهم وامواهلم االحبقها وحسابم علىاهللا تعاىل

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Emrolundum ki, cihad etmeye, mukatele etmeye. İnsanların hak dinine girmeleri için şirkten ve küfürden çıkarılma-ları için cihadla emrolondum.

Resul olarak gönderilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) keyiflerine bıraksa belki de İslam dinine girip müslümanda olmazlar. Onun için Allahü Zülcelâl Rasulullahı (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) cihada mecbur tutmuştur. Kullarına merhameten, şirkten ve küfür-den kurtulup imana gelsinler diye cihadi ilân etmiştir. “Emrolundum” buyuruyor. Allahü Zül-celâlin emri nedir? “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” deyip Allahü Zülcelâlin vahda-niyetini ve benimde risâletimi kabul edinceye kadar insanlarla cihad etmeye emrolundum” buyuruyor. Bu şehadeti getirip kabul ettiklerinde kanlarını, mallarını ve ırzlarını garanti altına alıyorlar ve hiç kimse dokunamıyor. Artık kıble ehlidir. Kıble ehlini ise hiç kimse öldüremez haramdır. Ancak, katli gerektiren islam hükümlerini işlediğinde o hükmün uygulanması müs-tesnâdır. Yoksa “Ya bizim mezhebimize cebri olarak gireceksin, yada seni öldüreceğiz” de-mek veyahutta keyflerine uymamıştır, inandıklarına inanmamıştır diye katline hükmetmeleri-ne islam dininde asla cevâz yoktur. Aleyhisselâtü ve’s selâmın getirdiği Kelimetü’ş şehadet ile Allahü Zülcelâlin uluhhiyetini ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risâletini kabul-lendikten sonra asla öldürülmez. Tabi ki islamda öldürmeyi gerektiren hükümler vardır. Bir mü’mini haksız yere öldüren kısasen hemen aynı şekilde öldürülür. Ve bunlar müstesnâ hal-lerdir. Mü’mini haksız öldürmek ise asla... Hadis Buhari ve Müslimde olup tevatüren sabittir.

Hadis-i Şerif:

دم امرء مسلم يشهد ان الاله االاهللا واىن رسول اهللا االبإحدى ثلث الشيخ الزاىن والنفس الحيل باالنفس وتارك لدينه املفارق للجماعة

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Şehadet getiren “Lâ ilâhe illalah Muhammede’r resulullah” diyen bir müslüman 3 nesne müstesna olmak üzere katline asla cevaz yoktur. Şehadet getiren islam dairesine girmiştir. Katline cevaz verilen üç nesne ki:

Birincisi: Zinâ işlemeyi huy haline getirmiş yaşlı kimse ki müdemadiyyen zinâ işliyorsa katline cevaz vermiştir.

İkincisi: Bir kimseyi amden katlettiyse, haksız yere öldürdüyse, kısas olarak katledilir. Üçüncüsü: Dininden ayrılıp islam cami’ası dışına çıkan mürted olan kimsenin de katli

câizdir. İslam dininde olmasına rağmen islamı hor görüp başka bir dine geçti ise katli caizdir. İşte bu üç sebeble bir kimsenin katli caizdir. Hadisi Buhari, Müslim, İmam-ı Ahmed,

Abdullah İbn-i Mes’ud (ra) ‘dan rivayetleri tevatüren sabittir. Demek ki, islam hukukuna uygun olarak yaşlanmasına rağmen zinâ etmeye devam

eden, amden haksız olarak birini öldüreni kısasen ve islam cemaatının dışına çıkan mürtedin mukatelesine cevâz verilmiştir.

Page 211: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

والذى نفس حممد بيده اليسمع ىب احدمن هذه االمة يهودياوالنصرانيا مث ميوت ومل يؤمن باالذى ارسلت به االكان من اصحاب النار

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yeminle buyuruyor ki: Ben geldikten sonra, benim devremde bulunan bir kimse ister Yahudî, ister Nasranî olsun benim getirdiğim yasaya uymazlarsa akibetleri mutlaka cehennemdir. Neden? Çünkü, onların tabi’ oldukları Yahudî ve Nasranî yasalarının hükmü kalkmıştır ve bitmiştir. Ölünceye kadar Rasu-lullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tasdik edip ümmeti olmadılar ve eski dinlerine bağlı kaldı-larsa mutlaka ve mutlaka cehennemliktirler. Ve başka yolları da yoktur. Çünkü eski yasalar nesholunmuştur. Ve başka yolları da yoktur. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) en son yasayı getirmiştir ki tüm eski yasaları kapsamıştır. Bunun karşısında eski yasa mı bulunur? Çünkü Kur’an-ı Azimü’ş şan ümmü’l kitab dır. Önceki kitablar Kur’anın içinde birer bölüm olarak bulunmaktadır. Kur’an gelmeden önce her resüle birer parça halinde verilmiş ve devrelerinde onunla idâre etmişlerdir. Amenna, inandık hak olarak resüllerin resülü (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten, Kur’anı azimü’ş şan indirildikten sonra daha hâlâ onu tanımamak beğenmemek ve kabullenmemek cehennemi hak etmektir. Hadis tevâtüren sabit-tir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: ياأىب سعيد من رضى بااهللا ربا وبااالسالم دينا ومبحمد نبيا وجبت له اجلنة

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Ya Eba Said Allahü Zül-celâlin rububiyyetini ve vahdaniyyetini kabullenmesi, islam dinide dinlerin üstünde tasdik ve kabullenmesi, nübüvvet ve risâletimi tasdik ve kabüllenmesi, diğer nebilerin vakitlerinin dev-relerinin geçtiğini ve son peygamber olduğumu kabul edip bağlanması şartlarıyla o kimseye cennet vâcib olur” buyuruyor.

Page 212: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

16. BÖLÜM

Vehhabi mezhebinin sapıklığı Rasulullah’ı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevme mecburiyeti

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâret ve önemi

Page 213: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Vehhabi Mezhebini bir teraziye koyacağız, Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle ehl-i sün-

net ve’l cemaat’a göre ale’l hak mıdır değil midir? Bir ölçüye çekeceğiz. Cenabı Rasulullahı( Sallallahu Aleyhi Vesellem) seviyorlar mı? yoksa nefret mi ediyorlar? Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzâtihi hadisleriyle giriş yapıp, hadis-i şeriflerin onları tasdik mi? yoksa tekzib edip yalanlıyorlar mı? ortaya koyup tek tek anlatacağım. Zirâ, her zaman söylüyorum. Böylesine bu şekilde çk gılzat kullanıyorlar. Ziyâretini meşru’ görmedikleri gibi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fazla anılmasını ve fazlaca salavat getirilmesini de pek hoş görmüyorlar. Halbu ise Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki:

من احب شيئا اكثر من ذكره “Kişi bir şeyi çok seviyorsa onu çok çok anar” Yâni, muhabbetin isbatı budur. Eğer seviyoruz diyorlarsa bu şahsiyeti çokça anmaları gerekir. Çünkü, andıkça haz duyacaklar. Ama salava-ta karşı bu kadar gılzat kullanınca bunların içinde bulunduğu durumun isbatı için bir kaç ha-disi şerifi ortaya koyacağız ki; acaba Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mu-habbetleri mevcûd mudur? Değil midir? En doğru ve en kestirme yol ve yön budur. Çünkü bunu isbat ettikten sonra Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâret tevessül, istiğase ve şefaat yönlerinden de bir giriş yaparız inşaallah.

Hadis-i Şerif:

الده والناس امجعنيقال عليه السالم: اليؤمن احدكم حىت اكون احب اليه من ولده وو Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Hiç kimse

gerçek iman-ı Kâmil sahibi olamaz hatta ki; bana olan sevgi ve muhabbeti şu ölçüde olma-dıkça., nasıl bir ölçü acaba? Kişinin kendi oğluna kızına ana babasına yâni veledine ve vali-dine karşı olan muhabbeti, Evladın babaya, babanın evladına veya insanlar içinde en fazla sevdiğine olan sevgisinden daha fazla sevgisi benim üzerime olmadıkça, bana olan sevgisi, mahlukata olan sevgisini aşmadıkça, daha fazlalaşmadıkça kendisi iman-ı kâmil bir mü’min olamaz esâsen. İnsanlar içinde en çok kimi seviyorsa onunda üstüne çıkarmadıkça ve en çok beni sevmedikçe Kâmil bir mü’min olamaz. Bu bir mihenktir. Hadisi; Buhari, İmam-ı Ah-med, Müslim Nesaî ve İbn-i Mâ’ce; Enes (ra)den rivâyet ettiler.

İşte mihenktaşı budur. Bir kişi cidden çok seviyorsa çokça anar. Şimdi kısaca hali hazır sevdiği kişiyi gece gündüz andığı halleri hepinizde bilirsiniz. Bu hususu uzunca anlatmıyo-rum. Sporcular, particiler, ticarette kâr ve kazanç için koşanlar hiç dillerinden hayallerinden çıkarıyorlar mı? İyice bir düşünelim bakalım! İnsan sevdiğini daima hayalinden geçirir. Nasıl buyurmuşdu:

من احب شيئا اكثر من ذكره “Bir kimse çok seviyorsa artık hep onun ismini anar ve andıkça daha fazla haz duyar.” Tera-zi budur. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aşkla şevkle yapılan salat-ü-selâm müte-madiyyen kulaklarımıza gelse bir hazz duymamız gerekir iken, salavatın çokça getirilmesini dahi hoş görmeyip ezânın arkasından salat-ü-selâm getiren âmâ bir zatın katline cevâz verip şehid ediyorlar. Acaba bunun sebebi nedir? Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok sevdiklerinden mi? Sevdiklerinin isbatı bu mudur? İnsan sevdiği dedesinin babasının

Page 214: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ziyâretine varmayı nasıl hor ve hakir görebilir? Ziyaretlerine gidilmeyecek dense hoşuna gi-der mi? Kaldı ki, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu ümmetin reisidir esâsen. Ne bulduksa O’nun sayesinde bulduk ve bulacağız. Hem dünyamızda hem ahiretimizde. Buna rağmen nasıl oluyor da Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyaret edenle-re hasmâne bakıyorlar ve hiç de karşısında durdurmuyorlar bile. Hemen, hemen; “Yallah Hacı!” Ama ne çâre ki, Allahü Zülcelâl ellerine bırakmış. İnşallah günün birisinde burada bu-lamazsak öbür âlemde mutlaka ve mutlaka bir hesablaşırız. Çünkü, Habibullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu. Bin can O’na feda olsun. Onun ziyaretine, O’na yaklaşmaya şöyle gü-zelce bir selâm vermeye ve birşeyler söylemeye asla fırsat vermiyorlar. O kadar gaddarlar ki artık bilemiyoruz. Oysa Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hasretindeyiz. Ama maalesef fırsat bulamıyoruz. Taa buralardan Ona koşuyoruz da engelleniyoruz.

Hadis-i Şerif:

والذىنفس بيده اليؤمن احدكم حىت اكون احب الناس :قال رسول اهللا صلى اهللا عليه وسلم ه وولدهاليه والد

Hadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: Ruhum kudret elinde olan Allah hakkı için; hiçbir ferdiniz kâmil iman sahibi olamaz, ancak; Rasulul-laha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbeti hem evladından hem de ana babasından daha fazla olmadıkça. Bu şekide sevgisi olacak Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Hadisi Buhari, İmam-ı Ahmed ve Ebu Ya’la; Ebu Hureyre (ra) den rivâyet ettiler. Sağlıklı sıh-hatlidir.

Hadis-i Şerif:

م: ان تشهد ان الاله االاهللا وحده الشريكله وان حممدا قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلعبده ورسوله وان يكون اهللا ورسوله احب اليك مماسوامها وان حترق ىف النار احب اليك من ان تشرك بااهللا وان حتب ذىنسب الحتب االهللا فاذاكنت كذالك فقد دخل حب االميان ىف قلبك

كمادخل حب املاء للظمأن ىف اليوم القائدHadis meâli: Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sormuşlar ki; “İman nasıl

olacak?” O zaman; “Allahü Zülcelâlin eşi ve ortağı olmadığına ve Muhammedin kulu ve resü-lü olduğuna şehadet eder ve Allah resülüne olan Muhabbetinin her nesneye olan muhabbet-lerinden üstün olması şartıyla” Şehadet kelimesini buyurup arkasından Allah (cc) ve Rasulul-laha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbetle başka nesnelere olan sevgisi asla terazi-de tartılamaz ve terâziye giremez. Çünkü çok değerli bir kelimedir. Bilki; bir âteş yakmışlar, hazırlamışlarda “Ya bu dinden çıkacaksın, Cenabı Allah’I (cc) ve Cenabı Rasulullahı (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) sevmeyeceksin veyahutta seni bu ateşe atacağız” dedikleri takdirde ateşe girmek Allaha şirk etmekten çok daha tercihlidir. İşte o zaman hakikaten iman muhab-betinin kalbinde olduğunun isbatı budur esâsen. Nasıl ki susuzluktan ölmek üzere olana bir su verildiğinde içtiği gibi bu minvâl üzere, âdetâ o kimsenin suyu candan istediği gibi ateşe girmeyi öyle candan isterse. “Ateşe gireyim varsın yeterki İslam dininin dışına çıkmayayım iman idrak ve şuûrunda olması. Allah (cc) ve Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı

Page 215: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

nahoşluk kullanmayayım, her ikisinin de birlikte olarak muhabbetleri herşeyin üstünde olsun ve fedakârlığım dahi öyle osun ki ateşi tercih edeyim” dersen kâmil iman sahibisin. Allah (cc) ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhabbetini Allah’dan gayrisinin muhabbetlerinin üstüne çıkarmadıkça kâmil bir imân sahibi olamaz. Hadisi imam-ı Ahmed ve Ukaylî rivâyet ettiler sağlıklı ve sıhhatlidir.

Aziz kardeşlerimiz; Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) olan muhabbeti-miz ve O’na saygı duymamız hakkında az çok bir Ma’lumat vermiş oluyoruz. İnsanın sevdiği bir kimsenin ziyaretine gitmeye elbette bir aşk-ü-şevki olacaktır. Onun içinde Cenabı Rasulul-lahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâretiyle ilgili bazı hadisleri imkanımız nisbetince sizlere tebliğ edib duyurmaya çalışacağız.

Biliyorsunuz ki başlangıçta Aleyhisselâtü ve’s selâm, Allahü Zülcelâlin zatının nurun-dan var olmuştur. Kâinatın tümü de esâsen kendisine hem dünyada hem ahirette medyun, müteşekkir ve de muhtaçdır. Allahü Zülcelâlden sonra, her yerde her zaman ve her halde muhtaç olduğumuz Cenabı Rasulullah(Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Elbette O’na iltica edeceğiz ve bir fırsatını bulursak da ziyâret edeceğiz mutlaka ve mutlaka. Çünkü, Cenabı Rasulullahdan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) daha iyisini, keremlisini ve güzelini Allahü Zül-celâl yaratmamıştır. Mahlûkatın ibtida’sı ve başlangıcı esâsen Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Bundan dolayı ziyâretine karşı olup gayri meşru’ deyişleri ve kabr-i şerifinde mü’minlere bir hak tanımadıklarına karşılık olarak Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizzâtihi mübârek hadislerinden bu hususla âlakalı olanlarından bir kaçını serdedeceğiz ve duyurma-ya çalışacağız İnşşallahü teâlâ. Halihazır sizlere duyuracağımız kitabın ismi “Şifaü’l Sikam fi Ziyaretü’l Hayrü’l Enam” olup Takiyuddun Subkî Hazretleri ki Şeyhü’l İslam olan bir şahsiyet müellifidir. Gerçi bu zatın devresinde Teymiyecilerle âlâkalı ve bu gibi böyle yozluklar karşı-sında, Cenabı Habibu’llah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hakkını korumuş, uygun ve gerekli olan delilleri mesnedleriyle birlikte ortaya koymuştur. Kaldı ki, bu hususlarda Teymiyecilik ile Vehhabilik arasında biç bir fark olmadığı gibi Vehhabiler, Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) gılzat göstermekte beş beter olmuşlardır.

Şimdilik bu eserden faydalanarak hem ziyâret hem istiğase ve hemde şefaat yönünden bilgiler vereceğiz. Hali hazırda Vehhabiler bunu her üçünü de hiç hoş görmüyorlar. Yâni, Ce-nabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlılıkları gözükmüyor.

Onun için, onlar görmüyorlarsada, bizim ehl-i sünnet ve’l cemaat olarak Fırka-i Nâciye mensubu olarak ve ümmeti Muhammed olarak bilmemiz ve öğrenmemiz şarttır. Hele böyle fitne devresinde. Çünkü biz Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) muhtacız ve severiz. Habibullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mensubuyuz bilhassa. Bu bir ni’meti azi-medir ki, ümmet-i Muhammed oluşumuz. Bunun dışına asla çıkamayız. Bu bizim için bir ni’meti azimedir ki; bu ni’mete nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Ve ayni zamanda şük-rünü de haklayamamıyoruz. Başka milletler bu mensubiyetin dışına çıkış yapabilirlerse olabi-lir ve ma’kuldur. Çünkü, kendi bağlılıkları olmadığı için başka dinlerle âlâkalıdır ve bağlan-mayabilirler. Fakat hem müslümanım diyecekler hemde Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlanmayacaklar. Vallahü’l azim; Âdem (as) ve diğer nebilerdeki cümlesi-ne salat-ü-selâm olsun, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı hükmü altındadır.

Page 216: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Ziyaret imkanı bulsalardı muhakkak ki canı gönülden ziyâret edip şeref bulurlardı. Ama her ümmet bir nebinin mensubudur. Artık kendi nebisine bağlı bir hali vardır ve olabilirler.

Ama biz, başka bir yer bulamıyoruz ki, haliyle Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bağlıyız. Allahın bize lütfettiği bu ahir zaman nebisi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mensubu olmak ni’metine karşı nankörlük yaparak diğer ümmetlerden daha çok beter hale düşeriz. Çünkü ni’met ne kadar azim ise kıymet ve değerini bilmek sorumluluğu da o kadar azimdir. Eğer kıymet ve değeri bilinmez de nankörlük edilirse Allahın gazabına daha fazla uğrar. Nankörlük yapmıştır, takdir edememiştir. Bu ise Allahü Zülcelâlin bu değerli ni’metine karşı hiç te hoş olmuyor.

Onun için siz kardeşlerimize bununla alakalı kabri şerifini ziyâretinin nasıl olup olmadığı hususunda kısaca bir ma’lümat vermeye çalışacağız. Şunu biliniz ki okuyacağımız hadis-i şerifi mübârek zât, hiç üşenmeden râvilerini müteselsile (zincirleme) olarak Hz. Ömer (ra) ve Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) iletinceye kadar üzerine düşmüş ve isbat etmiştir. Ama ben şu anda sayfalarca süren râvilerinin silsilesini veremem. “Haddesane filan an...” diye kendi devresinden başlayıp hadisi ele alıyor, kim kimden almışsa ta ki Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) iletinceye kadar uğraşmıştır. Biz eserin ismini ve müellifini ver-dik. Ve her hadisin başında ise en son kimden alınmışsa onu bildireceğiz ve yetineceğiz. Biz inandık kabüllendik, dileyende araştırsın buyursun inşallah.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من زارقربى وجبت له شفاعىتHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Kim ki benim kabrimi ziyâret eder-

se ben o kimseye karşı şefaatçi olurum. Bu üzerime bir hak oldu. Değilmi ki, benim kabrimi ziyâret etmiştir. Benimde o’na şefaat va’dim vardır.” Buyuruyor. Bundan daha büyük mutluluk var mıdır? Başka bir yolumuzda yok ki.

“Kim ki kabrimi ziyâret etti ise şefaatim ona vacib oldu, üzerime hakkı oldu” buyuruyor. Rivâyeti Dara Kutnî ve Beyhakî ve diğerlerine de vardır. Bu zât bu hadisi 3-4 sahifede, bir hadisin peşinde koşup, kendi zamanındaki ülemadan başlayıp ta ki Aleyhisselâtü ve’s selâmı buluyor. İ’tiraza mahal bırakmamıştır. Kim kimden aktarma yaptığını tek tek saymıştır. Zâten, hadis ilminin sahih olan esası da budur.

Demek ki, “Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâreti gayri meşru’dur, ziyâreti hiçbir yarar getirmez” diye bir şey yok ve iftiradır. Esâsen Cenabı Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) ümmetini sevdiğinden dolayı ziyâretini teşvik etmiştir. Yeter ki gelsinler görsünler faydalansınlar istemiştir. Elbette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) geleni gideni görüyor. Çünkü, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) esâsen kabrinde haydir hayattır. Âma, âlem değişmiştir. Orası Âlemü’l Berzahtır. Yâni, evvelcesi dünyada bulunduğu minvâl üzere değildir. Fakat, o âlemin ehli bizi görürlerde biz onları göremeyiz. Ancak bazı zatlar görebilirler. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelen giden-leri görür ve söyleyişlerine cevab da verir. Nitekim herhangi bir kabre varsan da, “Esselâmü aleyke ya filan” dediğin zamanda veya bazende “Esselamü aleyke ya kardeşim filan..” desen oda ayni cevabla “Ve aleykumesselam filan kardeşim” der. İnan ki Cenabı Rasulullahda (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) nasıl hitab edersen O’da ayni öylecesine cevab vermektedir. Haşa; “ölmüştür, bitmiştir, toprak olmuştur ve hiç bir şey kalmamıştır” diye bir şey asla yoktur. Ehl-i

Page 217: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

sünnet ve’l cemaat i’tikadı budur. Ruh mevcuddur. Ruh bir defa yaratılmıştır ve hiç bir zaman ölmez. Ruh hususunda Fırka-i Nâciye isimli eserimizde etraflıca anlatmışızdır. Alemü’l Emr’dendir ve kabrinden irtibatı kesmez. Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ruhu ise Refikü’l Âlâ’ya Allahü Zülcelâl nezdinde nereye kadar çıkıyorsa hem orada hem de ayni anda kabriyle irtibatlı olmakta ve inkitaya (kesinti) uğramamaktadır. Esâsen ruh elastiktir ve her an kabrinde de mevcuddur. Ruhumuzun vatanı Arşdır. Oraya kadar çıkar. Arş’a çıktı-ğında mutlaka secde hakkı vardır ve orada secde eder. Onun için abdestli yatınız diye tavsi-ye etmiştir Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Bakınız insan hayattayken dahi yatıp uyuduğunda demek ki ruhu Arş’a kadar gidiyor ve abdestli yattı ise Arş’ta secde yapa-biliyor. Ama, vücudundan çıkıp ayrılmış ve âlâkasını kesmemiştir. Ruh, vücudundan çıktığı anda vücud ölüme mahkum olur ve hayatiyeti kalmaz. Ruh, vücuddan Arş’a kadar güneş ışığı gibi süyer. Onun içinde hayattayken vücüdu ile irtibatını hiç kesmez. Arş’a kadar gidebi-lir ve o kadar da elastikiyeti vardır. Vefât eden kimsenin ruhu da kabrinden irtibatını kesmez. Gelen gideni tanır ve söylediklerine cevab verir. Bir harikalıktır. Allahü Zülcelâl böyle yarat-mıştır ve bir lütfûdur.

İşte hadisin bildirdiğince kabrini ziyârete varana şefaatı vardır ve haktır. Allaha şükürler olsun. Vehhabilerin ki gibi tiksindirici bir halde haşa yoktur.

Bu mübarek zat teferruatı ile birlikte 10 sahife de anlatmıştır. Allahın kendisine verdiği kabiliyet ve istidadı kullanıp hem ziyâret edenin ziyâretini ve karşılık olarak ta Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) fedakârlığı, merhamet ve şefkatinin bir ana babadan çok daha fazla olduğunu ne güzel anlatmıştır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Allah en şefûk olan anadan 70 kat daha şefüktur” buyuruyor. Allahü Zülcelâl kullarına böylesine atûf, şefûk ve merhametlidir. Elbette Habibi de (Sallallahu Aleyhi Vesellem) öyledir ümmetine karşı. O sebeble ziyâretine geleni mükafatlandırıyor ve şefatını va’dediyor. Rabbımıza şükürler ol-sun.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من زارقربى حلت له شفاعىتHadis meâli: Bu hadisinde mesnedi 2 sahife devam etmiştir. Rasulullah (Sallallahu

Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Ümmetimden kabrimi ziyâret eden kimseye şefaatim helâl oldu. Artık ona mutlaka mürtehak oldu.” Hak tanımıştır. Ne mutlu bize. Rabbımıza şükürler Habibine teşekkürler ederiz. Gerçi biz ziyaretini lâyık olduğu minvâl üzere haklayamıyoruz ve gereken saygıyı göstermeyi de bilmiyoruz esâsen. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ise ne kadar şefuktur gerçekten. O’nun için Allahü Zülcelâl:

بالمؤمنني رءوف رحيم (Tevbe / 128)

“Mü’minlere rauf ve rahimdir” buyuruyor. Hakikatende öyledir Aleyhisselâtü ve’s selâm.

Page 218: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من جائىن زائرا اليعمله حاجة االزيارتى كان حقا على ان اكون له شفيعا يوم القيامة

Hadis meâli: Bu hadisde de mesned zinciri 3,5 sahife devam etmektedir. Ravileri; Tabârani Mu’cemi’l Kabir’de, Dara Kutnî ve diğer zatlar. Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki hiç bir katkısı olmadan sadece ve sadece benim ziyâretime gelirse benim üzerime o kimsenin hakkı olur ki mutlaka ve mutlaka kıyamet günü ben kendisine şefaatçi olacağım. Üzerime hak olmuştur” buyuruyor. Şefaatini va’dediyor şükürler olsun.

Hadis-i Şerif:

من حج فزار قربى بعد وفاتى فكأمنازارىن ىف حياتىHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Hac devresinde gelen bir kimse

beni de ziyaret edecek olursa bilsin ki, ben hayatta iken ne kadar faydalı ve yararlı olacaksa, benim vefatımdan sonra da kabrime ziyaretime geleni de kabullenir, aynen hayattaymış gibi kabüllenirim” buyuruyor. Allaha şükürler olsun, Ravisi Dara Kutnî Süneninde rivâyet etti. Bu hadisde 5 sahife sürmektedir. Takiyuddin Subkî Hazretleri, Şeyhü’l İslam diye ta’bir ederler ki, ülemâ nezdinde müstesnâ bir değeri ve önemi olup, fıkıh ve üsûl yönünden de fevkâlede-dir.

Hadis-i Şerif:

من كذب على متعمدا فليتبوأ مقعده من نارHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Bilerek be-

nim üzerime bir yalan söz uyduranlar cehennemde yerlerini hazırlamış olurlar.” Bu zâtlar bunu bilmeyen şahsiyetlerde değillerdir. Onun için her hadisin üstüne böylece düşmektedir. Sıhhatli ve sağlıklı olan hadisi almaktadır.

Hadis-i Şerif:

من حج البيت ومل يزرىن فقد جفاىنHadis meâli: Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Kim ki,

Beytullahu’l Haram’a hac için gelirde beni de ziyâret etmezse bana cefâ etmiş olur” Yâni, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetinin gelmesini ve onları görmeyi arzuluyor ve istiyor. Bakınız “Cefâni” Bana cefa etmiştir buyuruyor. Onun için, ziyâretine gidilmeyecek bir şahsiyet değildir haşa.

Eğer akli dengesi yerinde ise, Vallahi’l azim Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâretini Allah biliyor ki, herşeyden üstün olarak tanırım ben. Çünkü, inancım budur. Bir Mü’minin hürmeti kâbeden 4 kat daha üstün olursa Cenabı Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) siz düşünün.

İmam-ı Malik diyor ki; “Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) medfun oldu-ğu yerde O’nun vücuduna değen toprak Allah indinde Arş’dan daha üstündür.” Nasıl olurda oralara gider de ziyâret etmez Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) insan. Onun içinde “bana cefâ etmiş olur” buyuruyor.

Page 219: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

من زار قربي اوزار ىن كنت شفيعا اوشهيداHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki benim hayatım müddetince

veya vefâtımdan sonra kabrime gelip beni ziyâret ederse ben onun için hem şefaat ederim hem de şahidlik veririm” ister hayatında ister kabrinde. Bizi kurtarmış oluyor Aleyhisselâtü ve’s selâm. Ravisi Ebu Davud Taylisî, Mesnedinde.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا عليه السالم : من زارىن متعمدا كان ىف جوارىيوم القيا مةHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Amden olarak rastgele değilde

makamından kalkıp ziyaretime kasdederek gelen kimse kıyamet günü benim komşularımdan olacaktır” Nasıl teşekkür edelim bilemiyorum. Ravisi, Ebu Caferu’l Ukaylî ve başkaları.

Hadis-i Şerif:

اهللا عليه السالم : من زارىن بعد موتى فكأمنا زارىن ىف حياتى قال رسولHadis meâli: “Kim ki beni ziyâret ederse ben dünyadan göçtükten sonra” Çünkü hayat-

ta iken ancak ashabı kiram müşerref olmuşlardır. Ondan sonra hepimiz aynı seviyedeyiz. Ziyâretimiz ancak kabri şerifindedir. “Benim vefatımdan sonra beni ziyâret edecek olursa keennehu (sanki) hayatımdaki gibi kabul ederim” buyuruyor Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem).

Hadis-i Şerif:

يما من حج حجة االسالم وزار قربى وغزى عزوتا وصلىعلىفىبيت املقدس مل يسئله اهللا عزوجل ف افرتض عليه

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kim ki islam hüccetini farizâ olan haccı yapar da kabrimi de ziyâret ederse, cihadda yapmış, gazvede yapmış aynı zamanda Beytü’l Makdis’e vardığında benim üzerime salavat getirmiştir. Karşılığında ise, farizasında noksanlıklar var ise dahi Allah onları bağışlamıştır” buyuruyor. Ravisi, Hafız Ebu’l Fethel Ezdî.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا عليه السالم: من زراىن بعد موتى فكامنا زارىن واناحىHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; “Kim ki beni vefatımdan sonra kab-

rime gelip de ziyâret ederse, sanki hayatta iken ziyâretime gelmiş gibi âdeta bu şekilde ziya-retini hayy olarak (diri) kabul ederim” Başkalarının söylediği gibi ölmüş gitmiş de değil. Böyle bilmemiz lâzım. Ayeti celilede şehid için: “Siz bunları ölmüş sanmayınız Allah nezdinde yerler içerler ve hayattırlar” buyurulunca âleme rahmet olarak gönderilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buna sahib olmasın mı? Haşa. Hele bilhassa nebilerin vücûdları asla çürü-mez. Nitekim mi’raca teşrifinde de Musayı (as) kabrinde namaz kılar görmüş ve yine 6. ncı katta Musayı (as) bulmuştur.

Page 220: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

وىف رواية: من زارىن حمتسبا اىل املدينة كان ىف (من زارىن بااملدينة حمتسبا كنت له شفيعا وشهيدا جوارى يوم القيامة

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm; “Doğrudan doğruya Medine’ye teşrif etmiş ve gayesi de beni ziyâret etmek kasdı ile gelene mutlaka hem şefaat ederim hemde şahidlik veririm. Allah için kasdı, bilerek Rasululahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâret olan Medine-ye geliş gayesi beni ziyaret olan kıyamet günü benim komşum olacaktır” buyuruyor. Rabbım bizleri de onlardan eylesin. Âmin.

Böyle bir önderimiz olduğuna vallahi gece gündüz teşekkür etsek ve salavat getirsek hakkını ödeyemeyiz. Bu lütûf Allahü Zülcelâlindir. Bizim gibi derbederleri Rasulullaha (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) ümmet kılmıştır. Şükrümüz önce Alahü Zülcelâle sonra Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Bu ni’metin karşılığı bu dünyada olamaz bir kerre.

Hadis-i Şerif:

مامن احدمن امىت له سعة مث مل يزرىن فليس له عذرقال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; “Kimin ki vüs’ati, imkanı ve serveti

var da ziyâretime heves edipte gelmezse kıyamette herhangi bir özür bulacağını sanmıyo-rum” Demek ki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ni’meti azime olduğundan haberi yoktur. Kendine mal etmiyor ve ziyâretine de gitmiyor. Onun için Rasulullah (Sallallahu Aley-hi Vesellem) “Hiç bir özür bulacağını sanmıyorum” buyuruyor.

Kardeşlerimiz; bu hadisi çok görmeyiniz. Bu hadis, nankör olanlar içindir. Yoksa, Ce-

nabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok merhametlidir. Hatta rahmet kendisidir. İn-san merhametli ise kalbinde şefkat merhamet ve aşk varsa mensubu olduğu Aleyhisselâtü ve’s selâm ki; daima onun hükmü ve minneti altındayız, ne kadar da söylesek onun

ni’metinin şükrünü ödeyemeyiz. Bereket versin ki Allahü Zülcelâl: بااملؤمنني رؤف الرحيم

“Mü’minlere rauf ve rahimdir” buyruyor. Yoksa halimiz feci’ olurdu. Zirâ, bizler O’na karşı ce-fakâr durumdayız. Esâsen O’nun hukukunu bilmiyoruz. Zira Allahü Zülcelâl:

لئن شكرمت ألزيدنكم ولئن كفرمت إن عذايب لشديد (İbrahim / 7)

“Şükrederseniz artırırım, nankörlük ederseniz azabım şedid olur. Küfran’ı ni’met eder nankör-lük yaparsanız azabım şiddetlidir” buyuruyor. Allahü Zülcelâl bizleri Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mahbublarından eylesin. Âmin. Zirâ O’nun inâyetiyledir. Buyurduğu gibi:

اناالدليل واهلادى اهللا“Ben sadece delilim hidâyet Allahü Zülcelâlindir” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) lide-rimiz, delilimiz, önderimiz, Habibimiz ve resülümüzdür. Allahü Zülcelâl; zâten, halıkımız ve ilahımızdır. O’nun zaten ölçüsü olmaz haşa ve kellâ. Kâinatın halıkıdır yoktan var edendir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ise elbette beşerdir. Bundan dolayı muhabbet ölçü-sünde ateşi mihenk taşı yapmıştır. Bakalım ateşi tercih edebilirler mi? Şu anda; “Allah (cc) ve

Page 221: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) seviyorsan ateşe gir” deseler vallahi Allah biliyor ki gerçekten ateşe girmeyi tercih ederiz. Elhamdülillahi. Allah ve Rasülünün muhabbetini ateşte yanma bahasına tercih ederiz. Hiç de şek ve şüphemiz yoktur vallahi. Ama, karşı karşıya gelince bilemem. Ama şu anda ateşe girerim de onlara karşı bir nahoşluk edemem haşa ve kellâ.

Rabbımız yoktan var etmiş olan halıkımız. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hem atûf ve şefûk olarak gelmiş geçmiş ümmetine karşı. Böylesi bir ni’meti azime vermiş Allahü Zülcelâl. Şimdi bizde haşa kalkıp nankörlük mü yapalım? Başka hallere düşüp başka sapık şeyler mi düşünelim. Allah korusun ve bizlere şûûr versin.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من زارىن حىت ينتهى اىل قربى كنت له يوم القيامة (وقال اوشفيعا)شهيدا

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Bir kimse ziyâretime gelirse ki; Medine’ye gelmek yeterli değil kabrime gelinceye kadar” Kabrine gidilmesini istiyor Rasulul-lah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) görmek istiyor. “İşte o zaman ona kıyamet günü hem şefaat hem de şahidlik yaparım” buyuruyor. Ravisi; Hafız Caferü’l Ukaylî.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من مل يزر قربى فقد جفاىنHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Bir kimse Medine’ye gelmesine

rağmen kabrimi ziyâret etmez ise bana cefâ etmiş beni üzmüş olur. Bana karşı cefakâr ol-muş olur. Bir ana şefkati gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) da ümmetini görmek istiyor. Ama, gelmez ise cefakârdır diyor ve hoş görmüyor.

Allahü Zülcelâl bizlere, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hoşnut olduğu şeyleri işlemeyi, hoşnut olmadıklarından da kaçınmayı nasib ve müyesser etsin. O’nun yüzü suyu hürmetine bizleri affetsin ve korusun. Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dayanarak diliyo-ruz. Âmin. Esasen istiğase:

اللهم اىن اسئلك جباه حبيبكRabbimiz Habibinin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) câhı hürmeti ile bizleri affeyle.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: من اتى املدينة ظاهرا اىل وجبت له شفاعىت يوم القيامة ومن مات ىف احدى احلرمني بعث آمنا (وقدوردت احاديث اخرى ىف ذالك فيها) من مل ميكنه

عليه الصالة والسالم زيارتى فليزر قرب ابراهيم خليلHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Kimki Medineye teşrif edip gelmiş

ve bahusus ziyâretime de azmi ve arzusu olmak üzere... Candan gönülden ziyâretimi de istiyor ise bu kimseye kıyamet günü şefaatçı ve şahid olurum. Ayrıca, bir kimse Mekke ve Medine’ye geldiğinde orada eceli gelir de vefât ederse emin durumdadır. Rabbımız “Beldetü’l

Page 222: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Harameyn” buyurmuştur. Artık orada şehid ve garib durumunda sayılıyor ve Rabbımız o kimseyi affediyor emin kılıyor esâsen.

Bir başka yönü var ki; “kimin ki benim ziyâretime gelmeye imkanı ve gücü yoksa gele-miyorsa teshilat (kolaylık) olmak üzere Allahın Halili olan İbrahimin kabrini ziyâret etsin.” De-mek ki bununla yetinip vekâleten kabul ediyor ve ilân ediyor.

Kardeşlerimiz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetini çok seviyor ve görmek de istiyor. Ayni zamanda kendisi hayat durumundadır. Kabri şerifinde bizleri apaçık görüyor. İsbatı vardır. Esâsen bu hususda; İmam-ı Nevevî, Kemaleddin İbn-i Hümâm, Hacerü’l Hey-temî, Celaleddin Suyutî ve benzeri zatlar uzun uzun anlatmışlardır.

Allahü Zülcelâl bizleri nefsimizle ve şeytanla başbaşa bırakmasın. Üzerimizden inâye-tini esirgemesin. Yoksa şaşkınlıkla bir kerre yoldan çıktı mı inad üstüne inad gider.

Onun için Aleyhisselâtü ve’s selâm gelenin selamını da alıyor ve karşılığını da veriyor. Bizleri de görüyor. Öyle olmamış olsa “Hayatımda gelmiş gibi” buyurur mu?

Harameynde vefât eden deyince, mesele Mekke ve Medine meselesi değilde oraların önemidir. Fi’l hakika Medine’de ilk olarak Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kalkar ki; zâten yeryüzünde yerden ilk kalkacak O’dur. Ve diğerleri Hz. Sıddık (ra), Hz. Ömer (ra) ve İsa (as) kalkarlar. Medine hususunda zaten Hz. Osman (ra) buyurmuştur. Şöyle ki; Hz. Osman (ra) ‘ı ısıtma hastalığı bayağı bir zafiyete düşürmüş. Biraz iyi olup da gelince Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) eline bir yay ve ok vermiş “At bakalım kuvvetini bir de-ne” buyurmuş. Mescid-i Nebevî’nin olduğu yerden atmış oku ve şimdiki Hz. Osman’ın (ra) kabrinin olduğu yere düşürmüş. O zaman Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “Ya Osman senin okuyun düşdüğü yerde senin kabrin olacak” buyurunca Hz. Osman (ra); “Aman ya Rasulallah önceden buyursaydın ben bu kadar da uzağa atmazdım. Ben uzak düşüyorum” deyince “Ya Osman, kabrim ile senin kabrin arasındakiler tamamen magfurdur ve benimle kalkacaklar” buyurdu. Hz. Osman (ra) bu seferde “Ya Rasulullah, önce buyur-saydınız biraz daha uzaklara atardım” diyor. Onun için Cennetü’l Baki’de olanlardan azab görecek yoktur. Aleyhisselâtü ve’s selâm harekete geçtiğinde onlarda hep beraber el birliğiy-le beraberlerindedirler. Mekke’ye doğru birlikte yürürler. Mekke’ye vardıklarında Mualla’dan da kalkarlar. Esâsen Mekke ve Medine hepsi Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) oluşu ile hayrü berakât sahibidirler. Bu iki beldeye Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) yüzü suyu hürmetine Allahü Zülcelâl bağış vermiştir. Hüner yine Rasulullahındır (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem). Bu şeref O’nundur ve O’nun üzerinde döner. O’na saygılı olmamız şarttır. Allahü Zülcelâl verdi ise O’nun hukukuna da riâyet etmek lâzımdır.

Page 223: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

اللهم اناسئلك بك ان تصلى على سيدنا وموالنا حممد وعلى سائر االنبياءواملرسلني وعلى آهلم وصحبهم امجعني وان تغفرلنا مامضى وحتفظنا فيمابقى أمني

ديك / اللهم شفعه فينا جباهه لديك / اللهم شفعه فينا جباهه لديكاللهم شفعه فينا جباهه ل آمني يا ارحم الرامحني يا ارحم الرامحني يا ارحم الرامحني ارمحنا يا رب

العفو يا رب عفك يا رب

Page 224: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

17. BÖLÜM

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâret’in isbatı Hidayet Allah’dandır Mu’min o kimse ki

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ashabın ziyareti ve kabir hali Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini meleklerin ziyaret etmesi

Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) istigase etmek haktır Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı

Page 225: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyareti hususunda bir nebzecik daha

hoş olan bir hususun üzerinde duracağız İnşaallahu telâlâ. Vakı’a şudur: Muhammed İbn-i Harb el Hilâlî diyor ki:

Bir vakı’adır ki, ben Medine-i Münevvere’ye geldim. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) kabri şerifini ziyareti de candan arzuluyordum. Allah nâsib etti de ziyâret ettim. Bu meyânda da bir kenara çekilip duvara yaslandım. Harikâ haller gelip geçiyordu. Bu minvâl üzere dururken bir Arabî geldi ve Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabri ba-şında durup kendi kendine diyordu ki: Kainatın en hayırlısı, Resüllerin en azamisi, Allah sana bir kitab vermiştir. Bu kitab sadıktır. Hiç şüphemiz yoktur. Bu kitabda şöyle bir şeyde yazıyor:

قال دخلت املدينة فأتيت قرب النىب صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: فزرته فجلست حبزائه فجاء اعراىب فزاره مث قال يا خري الرسل ان اهللا انزل عليك كتابا صادقا قال فيه

……………………… موا أنـفسهم جاءوك فاستـغفروا الله واستـغفر هلم الرسول ولو أنـهم إذ ظل

لوجدوا الله تـوابا رحيما (Nisa / 64)

“Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelselerde günahlarına Allahdan mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için afv isteseydi, elbette Allahı tevbeleri ziyâde kabul edici çok esirgeyici bulacaklardı.”

Senin huzuruna gelen bir kimse hatalarından dolayı Allaha yalvararak hatalarının affı yö-nünden baş vururda affını dilediği anda; Ya Rasulallah sende bize şefaatçı olursan şüphemiz yok ki Allahü Zülcelâl bizleri affeder. Çünkü âyeti celilede: Beşerdir nefislerine zülmetmişlerdir hatalar işlemişlerdir. Eğer günahlara hatalara düçar olurlarsa senin huzuruna gelirlerde işledik-leri zenblerinden Allaha karşı tevbe istiğfar ederler bir de senden şefaat dilerlerse seninde şe-faatçi olman şartıyla Allah hem Tevvab hemde Rahimdir. Senin istiğfarını ve şefaatını reddet-mez inancımız budur” diyerek Arabî bunları söylemiştir. Şöyle diyor:

هىن القاءواالكم نفس الفداء لقرب انت ساكنه فيه يا خري من دفن بالقاء اعظمه فتاب من طيب العفاف وفيه اجلود والكرم مث استغفر وانصرف

“Zenbime istiğfar diliyorum ki Rabbımız seni reddetmez” dedikten sonra ağlamış. Hatalarını Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) arzettikten sonra ağlamış. Bayağıca yorgun hale gelip sonunda Arabî, medh-ü-senâ ve iltica olarak Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) meskeninin olduğu yerin çok hayırlı ve hoş olduğunu, buraya geleni eli boş çevir-meyeceğine inandığını, hayr-ü-kereminizden esirgemezsiniz diyor. Evvelâ Allahü Zülcelâle sonra Rasululaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ilticâ ediyor. Sonra gitmiştir. Arabî gittikten sonra El Hilâlî seyrederken uykuya dalıyor ve rüyâsında Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendisine “O arabîyi bulabilirsen kendisine müjdele ki Allahü Zülcelâl O’nu affet-miştir” buyuruyor. “Araştırdım ama bulamadım” diyor.

Page 226: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aziz kardeşlerimiz; Evet Kader Kaderullahtır. Kimisi şöyle kimisi böyledir. Kimisi herşe-yini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) için fedâ eder. Kimisi de ziyâretini hoş görmez gayri meşru’ bulur ve fazla salavat getirilmesi onları huzursuz eder. Hepimiz hutbelerde du-yuyoruz: Âyet-i celilede;

من يهده اهللا فالمضل له ومن يضلل فالهادىله“Allahü Zülcelâl bir kimseye hidâyet verdi ise kimse dalalete sevkedemez. Amma, dalalete düşürdü ise kimse de ona hidâyet edemez” buyurulmaktadır. Aleyhisselâtü ve’s selâmın

buyurduğu gibi: انالدليل واهلادىاهللا “Ben delilim, hidâyet veren Allahdır” Allahü Zülcelâlin ka-

deri icrâ’ olmaktadır. Her ferd için de böyledir. Ancak, bize düşen hakikati anlatmaktır. Hem dünyamıza hem de ahiretimize yarar getirecek hususları anlatmaya gayret edeceğiz inşeal-lahü teâlâ. Hele bilhassa her zaman muhtaç ve medyun olduğumuz, her şeyimiz O’nun ni’metiyle dönen dünyamızda ahiretimizde tamamen O’na bağlı olan Cenabı Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem). Hiçbir kimsenin Allahü Zülcelâlin Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) olan ni’met-i azimesinin hakkını ödeyip teşekkürü ifâ etmesi mümkün değildir. Bereket versin ki kendisi:

ني رءوف رحيم بالمؤمن (Tevbe / 128)

“Mü’minlere Rauf ve Rahimdir.” Zâten Rauf ve Rahim kafirlere karşı kullanılamaz. Evet, Allahü Zülcelâl, uluhiyyet yönünden kainatta olanların hepisi kullarıdır. Ondan do-

layı:

إن الله بالناس لرءوف رحيم (Hac / 65)

“Allahü Zülcelâl insanlara hem Rauftur hemde Rahimdir.” Ama, Rasulullah (Sallallahu Aley-hi Vesellem) bir beşerdir ve sadece mü’minlere rauf ve rahimdir. Amma kainatta ise umûmen rahmet olarak gelmiştir.

عالمني وما أرسلناك إال رمحة لل (Enbiya / 107)

“(Rasûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Rahmeti umumidir. Kafire dahi rahmettir ve bir rolü vardır esâsen. Çünkü Allahü Zülcelâle küfretmelerine karşılık onlara bir mühlet veriyor ve ni’metleri içerisinde yaşatıyor. İşte bunlar Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) herkese olan rahmetinden dolayıdır. Allahü Zülcelâl kendilerine bir mühlet tanı-yor. İster ateşe tapsın, isterse ne yaparsa yapsın. Beterin beterini de yapsa. “Allahü Zül-celâlin oğlu vardır ve benzeri şeyler söylese de... Yine de Allahü Zülcelâl kendilerine karşı hem Rauf hemde Rahimdir. Rabbü’l âlemindir. Sadece Rabbü’l Müslimin değildir. Hani bazı habis ruhlu kimseler varya milletin hepsini tekfir ediyorlar. Halife olmuş, kendi kendine! Türki-yede camilere varıp namaz kılan ama, kendisine katılıp da güyâ cihad etmeyenlerin hepside kâfirdir diye fetva uydurup söylüyor ya! Allah bu gibilerin şerlerinden bizleri korusun. Âmin.

Fakat maalesef hüsranlık kendilerinedir. Çünkü şehadet getiren “Lâ ilâhe illallah Mu-hammede’r resulullah” diyen bir müslümanı tekfir ve tel’in etmek esâsen kendisine reddolu-

Page 227: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

nur. Türkiyedeki camilerde namaz kılanlar keferedir dediği taktirde o misilli kendisini bulur. Zirâ Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem):

من ليس بااللعان والباالتعاناملؤ “Mü’min hiç bir kimseye ne lânet kullanır ne de ta’n eder” buyuruyor. Mü’min kısmının dilin-den ve elinden her ferd emindir. Çünkü hiç bir kimseye ne diliyle ne de eliyle ezâ edip zarar vermez. Müslüman deyince:

املسلمون من يده ولسانهاملسلم من سلم Müslim; müslümanların elinden ve dilinden selamette olduğu kimsedir.

املؤمن من أمن املؤمنون من يده ولسانهMü’min; mü’minlerin elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.

املؤمن ليس بااللعان والبااللتعانMü’min olan için lâ’net ve tan’ etmek ve ayıplamak yoktur.

Her ferd onun elinden ve dilinden salim demektir. Mü’min o kimsedir ki, elinden ve di-linden herkes salimdir. Asla hiç bir kimseye sebbetmez (sövmez), tekfir etmez, lâ’net kullan-maz hâşâ. İşte bu şaşkınlar güya ülemâ imiş gibi çıkıp ortaya yok halife imiş yok şeyhmişde ama işi gücü gördüğü müslümana tekfir ve tel’in yapıştırmak. Ehl-i tevhid olmalarına ve “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” demelerine rağmen tekfir ve tel’in ne demektir be ca-hiller? Bu kelimeyi söyleyip gölgesi altına giren kimseyi tekfir ve tel’ine kimsenin hakkı yoktur. Her ne hatası olursa olsun değilmi ki tevhid ehli müslümandır. Allah bizleri bu gibi şer-rü-şürurdan korusun ve şuur versin. Âmin.

Ne diyelim gün günden beter geliyor, şerli geliyor ve böyle olunca bir hayr da beklemi-yoruz. Hal budur ki, şer günden güne artmakta hayr ise azalmaktadır.

Tekrar mevzu’umuza dönersek, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ziyâretini anlatan eser ve hadisler o kadar çok ki hepsini haklayamayız. Mübârekler nasıl çalışıp çabalamış ve eserlerini ortaya koymuşlar. Fedakârlıklar yapıp mâlümatlar vermişler-dir. Hatta bahusus mübârek Hz. Bilâlî Habeşî (ra) Şam’da olmasına rağmen Aleyhisselâtü ve’s selâm kendisine: “Sen neden gelmiyorsun, hiç özlemedin mi?” diyerekten. Şefkatine merhametine bakınız. Hannaniyetine bakınız. Ve Bilâl (ra) Şamdan Medine-i Münevvere’ye hele bilhassa Kabr-i Şerifi’ne varınca yanaklarını O’nun toprağına sürerek öyle candan ağlar ki. Evet öyle ağlar ki, etrafındakilerde feveran ederler. Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bilâlden (ra) ezan okumasını ricâ ederler. Zâten, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) vefâtından o ana kadar hiçbir zaman ezân okuyamamışdı. Aslında gücü de yetmiyor. Ama, Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sevgilileri olan bu kişileri de bir türlü kırama-dı. Ve böylece ezâna çıktı. Rasululllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde ezânı hep Bilâl (ra) okurdu. Seneler sonra tekrar Bilâl’in (ra) ezânını duyan tüm Medine halkı âdetâ sar-sıldılar. “Eşhedu enne Muhammed er resulullah” deyince kendine medârı kalmadı ve yere düşdü. Medine ehli tamamen ağlaştı âdetâ yepyeniden o günlere döndüler. İşte Hz. Bilâl (ra) yanaklarını kabrinin topraklarına süre süre ağlamışken ne diyorlar şimdiki şaşkın zındıklar! Haşa Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) geleni gideni tanımazmış, hiç bir faydası yok-

Page 228: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

muş gibi! Halbuki biliyorsunuz şehid olan bir kimse için bile “Siz öldüler sanıyorsunuz, Hay dirler ve Allah nezdinde yerler içerler. Ama siz şuûr etmiyorsunuz.” buyururken Cenabı Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ki resüllerin resûlü hatemü’l enbiyadır.

Aleyhisselâtü ve’s selâm bir gün bir yerden binekli olarak geçerken bineğini bir şey ür-kütmüş. Araştırmışlar ki neden oldu diye? Meğer, orası bir Yahudi mezarlığı imiş. Hayvanlar dahi azabı görünce müteessir olurlar esâsen. Görüyorlar çünkü.

Yine Aleyhisselâtü ve’s selâm bir mezarlık yanından geçerken iki kimse vardır ki azab içindeler. Azablarının sebeblerini ise basit şeylerdendir. Birisi idrar yaparken sıçrantılardan kendisini korumuyordu. İslam dini gelmeden evvel müşriklerin ve o muhitin âdetleri tamamen ayakta bevl ederlerdi. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif edince, bir mü’mine yakışan saygı ve setret ve birde etrafa sıçratmama yönünden oturarak ifrazat yap-mayı emredince müşrikler bakar bakarda gülerek: “Böyle şeyleri kadınlar yapar” diyerek mü’min erkeklerle alay ederlerdi. İşte bu kabirlerdekilerden birisi istinca’ (temizlenme) yö-nünden fazla i’tinalı değilmiş ve kabir azabına düçâr olmuş. Kabir azabının diğer sebebi ise; koğuculuk, nemmamcılık ve söz taşıyıcılıktır. Bu koğucularda kabir azabı görürler,

Bu durumları karşısında Aleyhisselâtü ve’s selâm, yeşil bir çubuk almış ikiye bölmüş ve her iki kabrin başlarına dikmiş. Sormuşlar ki, “Ya Rasulullah, bunların ne gibi bir faydası ola-cak?” “Bunlar yeşil kaldıkça kabirdekiler tesbihinden faydalanırlar” buyuruyor. Bakınız ki, bir ağacın çubuğunun zikrinden kabir ehli faydalanırken. Hatta, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) diktiği çubuğun dallarından getirilip mezarlarının başına dikilmesini vasiyet ederlerdi. “Bizi defnedince o çubuklardan getirip bizim başımıza dikin” derlerdi.

Hülasa bu kadar inceliği var iken ve mezarda dahi geleni gideni bilip selâm alıp verir-lerken bunlara ne demeli? Gönderilen bir hayrı taksimat yaparlar. Kefenden elbiseleri ile bir-birlerini ziyâret ederler.

O kadarda ahmaklık o kadar da gariblik olur mu? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) kendisi bu kâinatın eşrafıdır. Kainat ise O’na medyundur. Allahü Zülcelâl O’nu tek ola-rak Habibi seçmiştir. Allahü Zülcelâl Habibi olana hiç bir şeyi esirger mi? Şerefi ve meziyeti bu iken O’nun isteğini esirger mi? Allahü Zülcelâl bizlere ümmeti olmayı nasib ettiği için ifti-harla binlerce şükürler olsun. Cümlemize de şuûrlar versin.

Zirâ, nassı’l ülema (âlimlerin hükümleri) o ki, Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyâret mutlaka meşru’ ve sünnettir, hatta diğer kabirlerinde ziyareti meşru’ ve sünnettir. Nasıl ki, Aleyhisselâtü ve’s selâm kendisi de arada sırada Cennetü’l Baki’ye mezarlığına giderdi. Hatta Uhud şehidlerini bizzâtihi ziyâret ederdi. Bu örnekler yetmez mi? Ümmet-i Muhammedin kabrî ziyâret edilebiliyorsa, ümmetin sahibi ziyâret edilemez mi yâni? Kâinatı O’nun yüzü suyu hürmetine var etmiş Allahü Zülcelâl... Hepside onun eserlerinden-dir. Böyle iken kabrini ziyâreti gayr-i meşru’ sayanlara ne demeli bilmem? Esâsen gayri meş-ru’ değil de; Kadı İyaz; “Sahibü’ş Şifa-i Şerif”inde kendisi bizzâtihi “Sünneti seniyyedir ve özel sünnetlerden de bir tânesidir” demektedir. Ülemânın ittifakla kararları da budur. Ehl-i sünnet ve’l cemaat i’tikadı budur.

Ancak, bedbaht olanlar ancak bundan mahrum olurlar da kendilerinin bilecekleri şeydir. Öbür âlemde artık sahibleri kimler olacak biz bilemiyoruz. Evet, Aleyhisselâtü ve’s selâm mü’minlere karşı Rauf ve Rahimdir. Ama, kendisine bu sıfatları lâyık görmediler, saygı gös-

Page 229: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

termediler ve ayni zamanda da nefret eder durumdalar. Böyle olunca bunlara sahib çıkar mı çıkmaz mı bilemem!..

Aleyhisselâtü ve’s selâm bizzâtihi kabirleri ziyâret ederdi. Bahusus Uhud şehitlerine ziyârete giderdi. Onlar ise zararlıdır diyorlar mı bilemiyorum ama yarar getirdiğine inanmıyor-lar. Ancak ve ancak ehl-i sünnet dışında olan kimselerdir bunlar. Nasıl olur? Evet, Mu’tezile fırkası öldükten sonra kabir azabı diye bir şeyi tanımıyor ve inkar ediyor. Yok eğer, tenasüh ehli kısmından iseler zâten tenâsüh ehli inancında ruhları bir vücuddan çıkar, başka bir vü-cuda girerler. Değilse hayvanlara da girebiliyorlarmış. Mü’tezile “cennete dahi ruhen girilecek ceseden değildir” derler.

Ehl-i Sünnet ve’l cemaat inancında ise; kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut-ta cehennem çukurlarından bir çukurdur. Kabirden sabah akşam ya cennete bir menfez açı-lışı olur, oradan güzel kokular getirir ve bir esinti eser. O kimseler huzur içinde olurlar. Eğer böyle değilse o zamanda cehennem çukurlarından bir çukura açılış olur ki çok kötüdür.

Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın ziyâreti hususunda imkanımız nis-betince ma’lümât verdik. Bu hususda yazılmış kitablarda yaygındır. Allahü Zülcelâl hidâyet verdi ise bir âyet bir hadis yeterlidir. Neden inanmasın ki, Allahın kelâmı Rasulullahın sünneti seniyyesidir. Onun için bize düşen İmam-ı Şafi’nin buyurduğu gibi:

وماعداه قول الرجالالعلم ما قال اهللا وقال رسول اهللا “İlim, esâsen Allah kavli ve Rasulullahın kavlidir, maadası (bunun dışındaki sözler) diğer insanların sözleridir” Bunu iyi bilip anlamak lazım. Onun için Rasulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem) basitten alıp kabrine gelip gideni tanımaz sanmak, ziyaret edene yararı olmaz, sanki fuzuliden millet boşuna zahmet çekiyor gelip gidiyor hesabında olanlar bu kadar da cür’et sahibi olmasalardı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabrini ziyareti gayri meş-ru’ saymazlardı. Faydasız ve beyhude sanan bedbahtlar bilmiyorlarmı ki; ashab-ı kirâm, Ra-sulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sağlığında nasıl bir saygı duyulmuşlarsa dünyadan göç ettikten sonra da karşısında aynı saygı ve edeble bulunurlardı.

Hatta bir gün Hz. Ömer’in (ra) yanında Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) kabrinde bulunduğu sırada başka beldelerden gelenler olup biraz sertçe konuştuklarını duyunca onlara “Eğer siz bu memleketin insanları olsaydınız mutlaka asayı yerdiniz. Sizi döverdim, çünkü Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bulunduğu bir yerde mutlaka edebinizi takınmanız lazımdı, amma garib olduğunuz için affediyorum” buyuruyor. Sahabeyi kirâm kabri şerifinde bulundukları zaman sanki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) arala-rında imişçesine sağlığında olduğu gibi saygılı, edebli ve i’tinalı olurlardı. Mescide bir çivi bile çakacak olsalar Hz. Aişe (ra) veya başkaları tarafından i’tinalı olmaları için uyarılıyordu. Say-gılı ve edebli olmaları tenbih ediliyordu. Hülasa edebiyatlarını Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dan almışlar ve böylece devam ederlerdi.

Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kabri şerifinin mahiyet ve muhteviyatını an-lamak için kısaca bir şeyler anlatayım; Sahabe-i Kirâm ve Tabiinler dahi Cenabı Rasululla-hın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşısında en yüksek edeble bulunup i’tinalı konuşma ve haraketler içinde bulunmuşlardır. Âdetâ hayat oluşu gibi hiç bir fark gözetmeden tezlerini yürütmüşlerdir. O’na böylece saygı duyarlardı. Hz. Sıddık (ra) daima: “Sesinizi yükseltmeyi-

Page 230: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

niz” diye buyuruyordu. “Zira, öyle bir yerdesiniz ki, mübârek bir belde de kabri şerifinde ve huzurunda bulunuyorsunuz” diye edeble uyarırdı.

Huzurda olanlar nasıldır bilmek için bakınız:

كة حىت روى عن كعب االحبار رضىاهللا عنه قال: مامن فجريطلع االنزل سبعون الفامن امللئحييفوا باالقرب يضربون بأجنحتهم ويصلون على النىب صلىاهللا عليه وسلم حىت اذا امسوا عرجو

وهبط مثلهKab’i’l Ahbar (ra); “Aleyhisselâtü ve’s selâmın kabrinin durumunu şöyle anlamış olursunuz ki, her gün fecir devresinde mutlaka 70.000 Melaike göklerden gelir kabrin etrafında kanatlarıyla teberrük ederler. Ayni zamanda kanatlarıyla kabre temas ederler ve hazz duyarlar. Hemde kanatlarını yerlere çarparken salat-ü-selâm ederler. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar sürer gider. Bir bölük çıkıyor bir bölük iniyor.” diyor.

Hal böyle iken 70.000 melek sabah-akşam selat-ü-selâm getirirken, O’nun ümmetiyim diyen müslüman saygı duymayacak mıdır? Başı boş mu sanıyorlar. Bu kadar da yoz ve cahi-lin câhili ki echeli bunlar!

Allahü Zülcelâlin kendisini nasıl terbiye ettiğini:

ادبىن رىب فاحسن تأديىب“Edebimi Rabbim verdi de ne güzel edeb sahibi kıldı” buyurmuştur. Ahlakı derseniz:

بعثت ألمت مكارم االخالقBen, âhlakın tekemmülü için gönderildim.

وإنك لعلى خلق عظيم (Kalem / 4)

“Muhakkak ki sen azim bir ahlak üzeresin” buyuruluyor âyeti- celilede. Kabrini ziyârete gelen meleklere tekrarı nâsib olup bir daha gelmeye sıra bulamıyorlar. Her an, aşkla şevkle kanatlarını çarpıp haz duyup salat-ü-selâm getiren 70.000 meleğin coşup durduğu kabri şeri-fini nasılda basitten alabiliyorlar? Ama, uyarıyor ya, Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem):

اناالدليل واهلادى اهللا“Ben delilim, hidâyet Allahındır, Hidâyet Hidâyetullahdır” Allahü Zülcelâl elbette Habibini (Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok sever. Böyle iken, bir insan bile sevdiğine düşman olanı hoş görmez iken Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı böylesi katı olanlara ne der ne eyler O bilir artık.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dan istigase (yardım dileme) yönünden çocuk-lar bile bilir ki Âdem (as) zelleye düşünce tek başvurduğu Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Bunu hiç kimse inkâr edemiyor. Âdem (as): “İlahi bu kimsenin, Muhammed’in yüzü suyu hürmetine beni affet” diye söyleyince “Ya Âdem sen bunu nerde gördün, nerde buldun o henüz yaratıl-mamıştır, nasıl tanış-biliş oldunuz?” buyurunca Âdem (as): Ya Rabbi benim ruhum burun yoluyla vücûduma giriş yaptıktan sonra gözlerim görür hale gelince karşımda Arş’ın sak’ı

Page 231: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

üzerinde “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r resulullah” gördüm ve düşündüm ki kendi ismi ile beraber getirdiği bu kimse Allahü Zülcelâlin hoş gördüğü sevdiği ve ismini de ismi ile yanya-na beraber kıldığı kimsenin çok geçerli olacağına inanarak baş vurdum. Çünkü bu başka bir kimsede yoktur. Allahü Zülcelâl: Lâ ilâhe illallah” ile uluhiyyetini ilân etmekle beraber hemen arkasından “Muhammede’r resulullah” buyurarak O’nun risâletini de ilân etmiştir. Arşın sak’ında, cennette hatta bazı meleklerin alınlarında dahi yazılıdır.

Onun için Âdem (as): Ne olursun Ya Rabbi, bu zâtın şefaatıyla affeyle” deyince “O se-nin oğlundur, senin zürriyetinden gelecektir” “Öyle ise böyle bir oğlumun yüzü suyu hürmeti-ne benim gibi zelleye düşmüş derbeder babasının affını dilerim beni affet! diye dua etti ve affetti.

Birde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde bir tanesinin gözleri âmâ olmuş, kimsesi de yoktur. Câmi’den mahrum olmuş dayanamamış, Rasulullaha (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) başvurmuş: “Ya Rasulullah halim bu. Rabbımız bunu bana vermiştir ve artık Mescidine de gelemeyeceğim, göremeyeceğim ve sesini de duyamayacağım ne olursun bana dua et de gözlerimin nuru avdet etsin de gelip gideyim seni göreyim, senden mahrum kalmayayım” diyor. Bu hususda hadis de vardır:

Hadis-i Şerif:

اذاابتليت عبدى حبببتني عوضه منهمااجلنة يريد عينيهHadis meâli: “Bir kulumun iki gözünün nurunu alırsam o kimsede sabrederse karşılık

olarak cennetimdir” buyuruyor. Bu hadisi buyurduğunda pek çok sahabe âmâ olmayı arzular hale geldiler. Çünkü mizân önünde Rabbımız Celle Celâlihu “Ben bunların hesabını teraziye asla çekemem ve benim gayretim buna asla razı olmaz. Bunların gözlerinin nurlarını aldım karşılığı cennetimdir. Başka bir şey karşılamaz.” Buyurup sorumlu tutmuyor. Bu ise Allahü Zülcelâlin bir lütfû ve keremidir.

Onun için bu kimse Cenabı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Ne olursun ya Rasulullah gözlerim gelsinde sana gelebileyim” deyince dayanamamış yalvarışına da “Şu halde gitte bir abdest al şükrâne olarak namaz kıl ve şu duayı oku:

جىتاللهم اىن اسئلك واتوجه اليك بنبيك نىب الرمحة يا حممد اىن توجهت بك اىل ربىفىقضاءحا“Ve hacetin ne ise “gözümün nurunu avdet ettir” diye ekle” buyuruyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu duayı iki üç kerre tekrarlamıştır. O kimse söylenenleri yapınca üçüncü-sünde gözlerinin nurları avdet etmiştir. Gözleri evvelkisinden de daha iyi görür şekilde geldi geçti gitti. Bu hadise yaygın durumdadır. Bu hadis tevatüren sabittir. Bunu biliyorlar. Onun için “Rasulullaha istiğase olmaz” gibi sözler mesnedsiz ve geçersizdir. O’na istiğase etmeyip de kime edeceğiz? Ona başvurup şefaatini dilemeyen bir kimse Vallahi’l azim cehennemin yolundan başka bir yol da bulamaz. Âdemden (as) kendisine gelinceye kadar her ferd Onun şefaat-ı azimesine muhtaçdır. Bu ise O’na verilmiştir. Her bir nebi bir özür ileri sürüp sonun-da O’nun şefaatını dilemeye yöneliyor tüm insanlar mahşer âleminde. Tek iltica’ yeri Rasulul-lah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Livaü’l Hamd sancağı altında yetki ve salahiyet sadece resüllerin resülü olan Cenabı Rasulullahındır.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra risâleti umumidir: Âyet-i ce-lilede:

Page 232: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

...وما أرسلناك إال كافة للناس بشريا ونذيرا (Sebe’ / 28)

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici olarak gönderdik...” “(Resûlüm) Biz seni ancak ve ancak insanlar için bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gön-

derdik.” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra gelselerdi O’nun emri al-

tında olurlardı. Kendileri niyabet makamında olurlardı. Ama, O yokken her nebi kendi devre-sinde kendi kavmine olmuştur.

Nasıl ki Rabbımız, ilahımız tektir: الاله االاهللا وحده الشريكله Cenabı Rasulullah (Sal-

lallahu Aleyhi Vesellem) da bir tânedir. Her yerde ismi ismiye anılır. Arş’ta cennette vs. Tüm insanlar birleşseler bile Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) racihtir. Şefaatı ise; şefaat muhteliftir. Çok çeşitlidir. Millet sıkıntılı iken hesab başlasın diye Havz-ı Kevserde, Mizanda, Sırat üzerinde, ki; Cehenneme girmeye mahküm olmuştur sırattan geçerken ümmetine “Alla-hümme sellim, Allahümme sellim” diye şefaat edecektir. Cehenneme girecek olan şefaatla girmez. Cehenneme girmiş olan yine de O’nun şefaatıyla çıkabilir. Öbür âlemde kabadayılık yapacak kimmiş? Makam-ı Mahmud esâsen bir kişiye verilmiştir. O’da Cenabı Rasulullahdır (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Ve O’nunda liyâkatı vardır. Halik bir tekdir. Mahlukatı içinde de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir tekdir. Kimse onunla ölçüşemez. Çünkü o, Allahü Zülcelâlin nurundan yaratılmıştır. Cabir İbn-i Abdullahın (ra) buyurduğu hadis sağlıklı ve sıh-hatlidir ki, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Allahın (cc) nurundan yaratılmıştır. Arşta, cennet de O’nun nurundan yaratılmış hepsi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ese-rindendir ne var ise kâinatta. Fakat ömür ve vakit itibariyle herkes kendi devresinde resul ve nebi olmuşlardır. Âdem (as) ve evladları (Şit (as), İdris (as), İbrahim (as) vs. kendilerine veri-len görevleri yerine getirmişlerdir. Ama Rasulullah teşrif edince ve Kur’anı azimü’ş şan ken-disine indirilince her nebi ve herkesin kendisine tabi’ olmaları gerektiğini açık ve sarih hadis-lerle bildirmiştir. 69 ümmet önceden kendi nebileri idâresinde gelip geçmişlerdir. 70 nci ve son ümmet ise Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmetidir. Ancak cennete girecek 120 saflık toplumun 40 safını 69 ümmet, 80 safını ise sadece ümmet-i Muhammed teşkil edecektir. Kıyas böyledir.

İşte mesele budur. Allahü Zülcelâlin verdiği bu ni’metin kıymet ve değerini bilmek lâzımdır. Hele bilhassa O’nun beldesinde ve gölgesinde yaşayıp dururken basitten basitten görüp böyle yapmalarına söyleyecek söz bulamıyorum. Ni’met ne kadar büyükse nankörlü-ğün cezası da o kadar büyük olur. Er veya geç bulurlar. Çünkü âyeti celilede:

لئن شكرمت ألزيدنكم ولئن كفرمت إن عذايب لشديد (İbrahim / 7)

“Eğer şükrederseniz çoğaltırım yok küfran-ı ni’met ederseniz azabım şiddetlidir.” Ve en azından bu ni’meti elinizden alırım ve üzerinizden kalkar ki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ni’meti bir kimsenin üzerinden kalktıktan sonra öyle hayat mı olur? “Haşarat ol-saydım da bu hallere düşmeseydim” derler ya! Ve böylede olacaktır!..

Tabi ki hidâyet hidayetullahdır:

Page 233: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

أفمن شرح الله صدره لإلسالم فـهو على نور من ربه (Zümer / 22)

“Allahın islam nuru ile kalbine genişlik verdiği kimse, kalbi mühürlü nursuz gibi midir? Elbette O, Rabbinden bir hidâyet üzeredir. O halde, vay o Allah’ın zikrini terkeden kalbleri katılara!.. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.”

Kalbinde Rabbimizin buyurduğu nur olması lazımdır ki ona dünyaları verseler dahi Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir nahoşluk kullanmasın!..

Page 234: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

18. BÖLÜM

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahir zaman fitnelerini bildirmesi Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat Haktır

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Şefaat-ı uzma”sı Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Makam-ı Mahmud”u

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) risaletini tanımak şarttır Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Leva’ül Hamd sancağı

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahirette şefaatı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Ademoğlunun seyyididir

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Rasüllerin başkumandanıdır Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Habibullahdır

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat yetkisi Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gayretkeşliği

Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ahirette çeşitli şefaatları Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) pâk ve temiz sülbü

Fırka-i Nâciye’ye sarılmak

Page 235: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

لشيطان الرجيماعوذبااهللا من ا بسم اهللا الرمحن الرحيم

احلمدهللا رب العاملني وبه نستعني والصالة والسالم على خري خلقه حممد وعلى آله وصحبه امجعني

احلمدهللا الذى هدانا هلذى وماكنا لنهتدىلوال ان هدانااهللا وماتوفيقى والتصاىن االبااهللا عليه توكلت واليه انيب

Kardeşlerimiz; biliyorsunuz Aleyhisselâtü ve’s selâm ahirü’z zaman hakkında mütema-

diyyen:

اللهم اىن اعوذ بك من فتنة آخرالزمانbizâtihi böyle diyerek “ahirü’z zaman fitnelerinden Allaha sığınırım” diye bize ma’lümat ver-miştir. Nitekim ahir zamanda 73 fırkanın bir tânesi Fırka-i Nâciye olup diğerleri ya dalalate sevkeder veya küfre eletirler. Bunların ise ahirü’z zamanda gittikçe yaygın olacağı ise hadis-lerde apaçıktır. Onun için her zaman ve hali hazır en tehlikelisi olan Haricilik İmam-ı Ali (ra) devresinde başlamıştır. Hariciye mezhebi ki; basit bir şey için Kur’an ın zahirine göre hük-medip küfrüne ve şirkine karar verirler. Elbette bu 72 fırkanın muhtelif i’tikadları ve inançları vardır. Bunları Fırka-i Dalle dememiz tabi ki i’tikadları yönündedir. En zararlıları ise Hariciye fırkasıdır. Hariciye ve diğerleri yani 72 fırka nın mutlaka ve mutlaka dalalete sevkeden veya küfre eleten bir i’tikadları olup az veya çok hak yoldan kaymışlardır. Ve bunlar ahirü’z za-manda da fazlaca yayılmışlardır. Hariciler İmam-ı Ali (ra) devresindeki vakı’alardan başlamış-lar ve hemence tekfir ederler. Dillerinde ve fikirlerinde hep tekfir ve şirk kelimeleri vardır. Ni-tekim İmam-ı Ali (ra) yi basit bir hükümden dolayı ki; Kur’an hükmü var iken kendine göre hüküm çıkardın (Hakameyn hadisesi) diye kendisinin küfrüne karar vermişlerdir. Hatta Hz. Ömer (ra) hutbesinde de bu hadisi de okuyor ve öyle bir kavim gelecek ki Rasulullahın (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) şefaatını da tamamen inkâr edecekler ve tasdik etmeyecekler bu-yurmuştur. Bir çok hususlar sıralanmıştır ve şefaat da bunlardan bir tanesidir. Hutbesinde okuduğu hadisde mevcûddur. Bu hadis Fırka-i Nâciye kitabımızda vardır. Ben bu hadisi oku-duğum zaman acayibime gitmişti ve “Allah Allah Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti olup da Onun şefaatını inkar edecek acaba kim olur ki?” demiştim. Çünkü şefaatsız kimse bir yere varamaz. Kâinat ona muhtaçdır. Sadece hatalı olanlar değilde Âdem (as) den kıyamete kadar gelmiş gelecek herkesin şefaata ihtiyaçları vardır. Çünkü mahşer âlemi gü-neşin sıkıntısı altındadır. Çok fazla olan ızdırab, sıkıntı ve ter içerisinde âdeta boğulacak de-recede olup dururken. Ama cennetlik ama cehennemlik bu kadar kalabalık halk olmazsa işleme başlanmış olsun diye şefaat dilerler. Sıkıntıdan kurtulmuş olsunlar da ama yarar ama zarar ama cennet ama cehennem ne ise bu şekilde güneşin harareti altında mü’min kafir ve muhtelif durumlarda kişiler bu ızdırab içinde beklerken nebilerin dahi Rasulullahın (Sallallahu

Page 236: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aleyhi Vesellem) şefaatına o anda ihtiyaçları vardır. Hiç olmazsa hesab başlasında yarar veya zarar herkes varacağı yere varsın isterler.

Tabiki Hz. Ömer (ra) in hutbesinde geçen hadisi okuyunca benim acayibime gitti ki; herkes, şefaata muhtaç olmasına rağmen böyle müstağni durumuna gelecek olanlar kimler acaba? Nasıl bir fırkadır bunlar acaba? Kimler ki şefaatı tasdik etmeyecekler ve şefaata ihti-yaç duymayacaklar? diye. Meğere, Teymiyecilerle başlamış Vehhabi mezhebine gelince şefaatı inkarda en fazla cesur olanlar onlar oldu. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı gılzatlı, şefaatına karşı ve kendisine âdeta düşman gibi davrananlar Vehhabi mezhebi mensublarıdır. Allahü Zülcelâlin Habibi kıldığı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kâinat sevgi ve saygı duymaya mecburdurlar. Halık olan Allahü Zülcelâl birdir, tektir. Mahlu-kat arasında da inanın ki tek bir kişidir. Ekmel-i kâinattır. Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir kefeye kâinat diğerine olsa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) racih gelir. Kâinat Ona medyun-ü-muhtacdır. Mahşer aleminde vallahü’l azim Âdem’e (as), Nuh’a (as), İbrahim’e (as), Musa’ya (as), İsa’ya (as) hepsine başvuruyorlarda şefaat etsinler diye. Ancak asla her ferd kendisi “nefsi, nefsi!..” demektedirler. Halk o zaman ye’se düşüyor. An-cak ve ancak Cenab-ı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) baş vurulacaktır. Aslında şefaat yetkisi de ondadır. Buna rağmen şefaate ihtiyaç duymayacak ve tasvib etmeyecek olan bedbahtlar kimlerdir acaba? İnanın ki 72 fırka içinde Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) karşı bunlardan daha gılzatlı olanını hiç görmedim.

Kaderiyedir, Merciyedir çeşit çeşittir. Kimisinin Allahü Zülcelâl ile ayrı bir hesabları var-dır. vs. Fakat Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşı böyle âdeta düşmanı olacak seviyede ziyâretini meşru’ görmüyorlar, istigase şirktir diyorlar. Hehangi bir nebiye herhangi bir kimseye istigase desen derhal şirktir diye tabir ederler. Daha ötesinde ise şefaatı tama-men tasvib etmeyib şefaatın olmadığını söylüyorlar. Çünkü “Müznübinlere şefaat edilmez” diyorlar.

Hali hazırda ziyâret hususunda ma’lumat verdik. İstiğase hususunda bir iki meseleyi ortaya koyduk. Hz. Âdem (as) in zelleye düştüğünde Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) iltica’ ederek affa uğramıştır bunu kainat biliyor. Yine gözlerini kaybeden sahabe Rasu-lullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) cemaatından geri kalmamak için cenneti dahi va’detmesine rağmen “Ya Rasulullah senin cemaatına gelip gitmem benim için cennetten daha hoştur” deyib tercih etmiştir. Hülasa bunlar gayet açıktır.

Şimdi ise şefaat yönünden birazcık aklı olup da buna cür’et edecek kimse yoktur.

Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: اناالدليل واهلادى اهللا “Ben delilim, hidâyet Allaha aittir” Allahü Zülcelâlin sevgili Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) hiç ihtiyaç duymuyorlarsa ne yapabiliriz? Aracı olmadan olsa idi ne işi vardır Ademden (as) bu yana gelen resullere, nebilere. 313 resul gelmiş ki bunlar Allah ile kulları arasında aracı olan elçilerdir. İhtiyaç muamelatlar ve ahkamlar tamamen onlar yoluyla ve vasıtaları ile temin edilir. Bunların elbette kıymet ve değerleri vardır. İstisnâ olup elçi olarak gönderilmiş-lerdir. Allah katında ayrı bir kıymetleri ve değerleri vardır. Âdem (as) e halifem diye buyur-muştur. Kimisi Safiyullah, kemisi Neciyullah, kimisi Halilullah, kimisi Kelimullah, kimisi Ruhul-lah ta ki Habibullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelinceye kadar. Hepisi de saygıya değer

Page 237: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

şahsiyetlerdir ve kıymetleri vardır ve diğer kullar arasında bunların aracılık ve elçilik vasıfları vardır. Hem ahkamları hem muamelâtı hemde nasıl bu âlemde bizi ilim sahibi kılıb ibadet ve Allahü Zülcelâle kulluk vazifelerimizi öğretmişlerse gelecek ahiretimizde de umudumuz şefa-attir mutlaka. Buna rağmen müstağni görünüyorlar ihtiyaç duymuyorlar ve daha, daha da “gâh şirktir gâh küfürdür vs.” diyorlar. Nitekim Cenab-ı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) buyurur: “Kur’anı azimü’ş şanın kâfir ve müşrikler için gelen âyetlerini hemen mü’minlere hamlederler (yüklerler) ve tekfir ederler ve şirke eletirler. Halbuysa yanlışlık var-dır. Bunlar Hariciyyedirler” diye Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizâtihi ünvân ver-

miştir. Ve Hariciler kitabu’n nar اخلارجية كالب النار “Hariciler ateşin köpekleridir” buyur-

muştur. Nevadirü’l üsûl ve başka kitablarda hadis tüm açıklığıyla mevcûddur. Hülasa şefaat yönünden Allahü Zülcelâlin izni ve inâyeti ile sizlere bazı hadisler serde-

deceğiz İnşaallahü teâlâ. Kardeşlerimiz; kabirlerimizden avdet ettiğimizde tabi ki yer yüzü değişmiştir eskiden

bildiğimiz yeryüzü değildir. Ayni zamanda güneşin harareti o kadar çok ki milleti sıkıcı bir haldedir. Güneşin ışığı ise yoktur. Halkın kâfir olanları simsiyah renkli olan kimselerdir. Be-yaz renkli olanlar ise mü’minlerdir. Ter kimisinin topuğuna kadar gelmiştir, kimisinin ise kulak-larının yarısına kadar gelmiştir. Ancak herkesin teri sadece kendisine te’sir etmektedir. Bu minval üzere halkın sıkıntıları pek çoktur. Ne yapıp ne edeceklerini ve kime başvuracaklarını bilmez haldedirler. Bunun başka bir yönü de yoktur. Kimisi karınları küp gibi şişkin olduğun-dan ayakta duramayıp yüz üstü düşmekte ve yüz üstü sürünmekte kimisi ayakta ve yürüye-bilmekte vs. Hülasa bir acâyipliktir. Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle istisna olanlar; Rasulul-lah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve onun etrafındaki sevdiği kimselerdir. Onların muayyen ve istisnâ bir yerleri vardır. Fakat mahşer yerindeki halkın sıkıntısı çok fazla olup âkibetin neye varacağını da bilmiyorlar. Hayatlarında böyle bir sıkıntı görmemişler. Onun için o anda bir çâre ve hiç olmazsa başvuracak bir kimse arıyorlar. Acaba nedir bu hal? Ne zaman başlaya-cak? Ama cennet, ama cehennem, ama kurtuluş, ama hüsran yeter ki hesab başlasın. Çün-kü sıkıntıdan insan her şeyini yitirir durumdadır. Ki o anda halkın fikrine gelen Âdem (as)’e başvurmaktır. Çünkü “Ebu’l Beşer” “Beşeriyetin Babası” olunca şefuktur atuftur belki geçerli-dir diye O’na başvuruyorlar. Başvuruyorlarki “Allahü Zülcelâle karşı bize aracı ol da hiç ol-mazsa hesablara başlansın bu halden kurtulalım ve muamelât başlasında herkes kendi va-racağı edeceği yeri bilsin” derler. Âdem (as) bunları anlattıkları zaman karşılık olarak: “Hey-hat, heyhat ben Rabbıma karşı doğrudan doğruya isyan ettim, bir emir verdi, emri karşısında yanlışlık yaptım, “nefsim, nefsim!..” diyerek onlara bir cevap veremiyor ve kendisi de onlar gibi muhtaç halde gösteriyor. Olsa olsa Nuh (as) dan bir çâre olur, nede olsa bir kavme ilk olarak gönderilen resüldür diye Ona başvururlar. Hz. Nuha (as) varıp “Bizim halimizi görü-yorsun sen ikinci babamız sayılıyorsun Rabbımızdan dilede işimiz görülsün hesab ne ola-caksa olsun ve yürüsün” derler. Hz. Nuh (as) bu şekilde deyişlerine karşılık aklına geliyor ki tufan sebebiyle bu kadar kimseler Allahın kulları tamamen hepiside helâk olduğu gözü önüne gelince “nefsim, nefsim!..” Ben bir beddua ettim de Allahın bu kadar kullarının helâkına se-beb oldum, ben nasıl huzuruna çıkarım “nefsim, nefsim!..” der. Nuh (as) siz en iyisi İbrâhim

Page 238: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

(as) Allahın Halilidir ve nebilerin babası sayılıyor, Ona gidiniz” der. İbrahim’e (as) giderler ve başvururlar. İbrahim (as) de “Ben hayatta iken Rabbıma karşı 3 yönden yalanım oldu bu 3 yalanımdan dolayı Rabbıma hiç yüzüm yoktur Ona karşı mahcübûm, siz en iyisi Allahın Ke-limi olan Musaya (as) gidin. Ona Tevrat verilmiştir ve kavmi de diğerlerinden daha kalabalık-tır Ona başvurunuz” der. Hz. Musaya (as) da başvururlar. Hz. Musa da (as) onlara: “Ah ben haksız olarak bir kişiyi öldürdüm ben katilim, cani sayılıyorum ben nasıl huzura çıkabilirim mazlum birini öldürdüm” diyerekten o da “nefsim, nefsim!..” der ve Hz. İsaya (as) gönderir. İsa (as) Ruhullahtır Allahın kelimesidir ona gidin benim “nefsim, nefsim!..” der. Hz. İsa (as) “Heyhat, benim Rabbıma yüzüm yoktur. Halkın benim için kullandıkları bazı inançlar sebe-biyle ben değil de hakikatte ancak ve ancak Muhammed Aleyhisselâtü ve’s selâm bu işi hal-ledebilir. Siz O’na başvurun” der. Burada diyebiliriz ki doğrudan doğruya başlangıcında akıl-larına gelse de hemen Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem)e başvursalar. Çünkü Âdem (as) den beri herkes biliyor. Fakat ne hikmettir ki bilinemesin istenmiştir. Belki de “Adem de (as), Nuh da (as), vs. yapabilirdi” diyebilir ümmetleri. Bu tavır içinde olabilirlerdi. Onun için en ileri düzeyde olan resüllere başvuruyorlar ve sonunda Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) kıymet ve değeri ortaya çıkarıyor. Bu müşkili halledebilecek olanın Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) olduğunu herkes ittifakla bildi. Allahü Zülcelâlden gayri hiç kimsenin böyle bir “Şefaat-i Uzma” yetkisi yoktur. Bu beşer olarak sadece Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) aittir. Tüm resûller, nebiler ve kâinât terazinin bir kefesine Rasulullah (Sal-lallahu Aleyhi Vesellem) da bir kefesine konsa cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) racih gelir. Misâlde söyleyeyim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra) hakkında ma’lümat vermiştir. İlk iman ettiğinden dolayı buyuruyor ki: “Ümmet-i Muhammed içinde ilk olarak Ebu Bekir Sıddık iman etmekle beraber başlangıçtan kıyamete kadar iman edenler terazinin bir kefesine Ebu Bekirin imanı da bir kefesine konsa Ebu Bekiri le raciha. Ebu Bekir racih (üstün) gelir” buyuruyor. Çünkü başlangıç Ebu Bekir (ra) iman ettiği için:

من سن سنة حسنة فله اجره واجرمن عمل بااىل يوم القيامة“Kim ki bir hasene kapısı açarsa kıyamete kadar o âmeli işleyenlerden bir ücret bir hasene payı alır.”

Hasene bir kapıyı ilk olarak açtığından dolayı kendisinden sonra kıyamete kadar kim iman ettiyse ayni mükafatı kendisine de pay olarak ilave ediyor. Kendisinden sonra kıyamete kadar gelipde iman edenlerden ayni payı alıyor ve birde kendi imanı olunca onlardan racih geliyor hem onların imanından faydalanıyor ilave olarak kendi imanı da eklenince racih geli-yor.

Biliyorsunuz ki Âdem (as) Safiyullah Nuh (as) Neciyullah vs. Aleyhisselâtü ve’s selâm ise Rasulullah ve Habibullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Onun için Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) risâleti umumidir. Bir kavme bir cepheye değilde umûmadır.

Çünkü: Âyet-i celilede;

...وما أرسلناك إال كافة للناس بشريا ونذيرا (Sebe’ / 28)

Page 239: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

“(Resûlüm) biz seni insanlar için bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” Senin risaletin umumidir. Keffatendir. Hem uyarıcı hem de müjdeleyicidir. Adem (as)

Arşın üzerinde ismini görünce iltica edip başvurmuştur. Rabbımız (cc) sormuştur: “Nerden biliyorsun?” diye. “Ya Rabbi, benim böyle bir evladım olunca zelleye düşen babasının affı için onun sayesinde iltica ediyorum” deyince affetmiştir.

Onun için şefaat yönünden Allahü Zülcelâl başta “makamen Mahmuda” buyurmuş (is-ra/79) ayetler ve hadisler bu hususta çoktur.

İbn-i Kesir-in “Kitabu’n Nihaye ve’l bidaye” tefsirinde, Kadı İyaz’ın; “Şifaü’ş Şerif”, Hafı-zu’l Munziri’nin “tergib ve terhib” ve daha çokları, Ehli hadis bunu candan değerlendirmişler-dir. Çünkü hepimize lazımdır. Kimse dışında kalamaz ki, Büluğ çağına giren her müslümanın candan aradığı ve istediği şeydir şefaat. Huzur verecek olan tek şey şefaattır ve başkada hiç bir yolu yoktur. Şefaat çoktur. Şefaatı kübrâ ise umuma ait hesab içindir. Evet bazı bir kimse şefaat edebilir. Nebiler, sıddıklar, şehidler, evliyalar, âlimler de şefaat ederler esâsen. Me-selâ sırat üzerinden geçerken cennete gireceklerinde şehid olan kişiye “giriniz” diyor. Alim olana ise; “evet, sende gireceksin ama, yetiştirdiğin ve seni dinleyen kimselere şefaat edebi-lirsin yetkin vardır” deniliyor. Şefaat nev’ileri çoktur. Ama şefaatı kübrâ meselesi üzerinde duruyoruz. Nasıl ki en kabadayı olan nebiler buna cesaret edememişler. Sadece ve sadece Allahın (cc) Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tahsis edilmiş olan Makam-ı Mahmud hariç olmuştur. Bu makamda ne bir kimse şefaatı haklayabiliyor ne de cesaret edebiliyor. Zira bu makamın sahibi değildir. Bu Allahü Zülcelâlin Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) büyük bir lütfûdur. Onun ümmeti olduğumuza binlerce şükürler olsun. Gece gündüz salat-ü-selâm getirmemizin esâsen gerektiriyor. Çünkü, ni’metin inkârı nankörlüktür. Şükrünü mutlaka ödemek lâzımdır. Bir ni’met varsa şükrünü ödemeyi gerektirir. Şükrân sahibi olursa ni’mette artış olur. Ama, nankörlük yaparsa o zamanda ni’mete küfran olur, Öyle buyuruyor âyetinde:

لئن شكرمت ألزيدنكم ولئن كفرمت إن عذايب لشديد (İbrahim / 7)

“Şükrederseniz çoğaltırım. Yok eğer inkarcı ve nankör olursanız, ni’metlerime teşekkür et-mez iseniz o zaman azabım şediddir. Ni’metlerimi üzerinizden giderir ve şiddetli azab ede-rim” buyuruyor Allahü Zülcelâl, Allah korusun.

Bir iman sahibi ümmet-i Muhammed mensubu ve bu ni’mete sahib iken başka başka şekillere ve te’villere kalkışacak olursak halimiz nice olur Allahü Zülcelâl muhafaza etsin. Âmin.

Aziz Kardeşlerimiz; ne diyelim ki, Vallahü’l azim bu ni’metten daha üstün olan ni’met görmüyorum. Kendimiz mensubu olduğumuz Resülümüz ve Habibimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ni’meti azimedir. Allahü Zülcelâlin kulları çoktur milyarlarcadır. Fakat bunların içeri-sinde Muhammedî olan kimseler bir istisnâdırlar. Bu istisnâ oluşları esâsen öbür âlemde çok daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü sadece ve sadece, mensubu oldukları bu ümmetin riyâsetinde olan Aleyhisselâtü ve’s selâma şefaat yetkisi ve salahiyeti verilmiştir. Allah ile kul arasına girebilecek muşkilatları halledebilecek olan tek bir kişidir tek. Bu ni’meti azimeyi Allah bizlere vermiş, devresine denk getirmiş ve ümmeti Muhammedin mensubu olmuşuz. Esâsen bu bize olan bir lütuftur. Kendimiz seçmedik Allahü Zülcelâl lütfen böyle bir zâta nasib etmiştir. Rasu-

Page 240: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

lullaha Habibullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mensub ve ümmet oldukta inkara mı kalkı-şıyoruz haşa. Bu ni’meti azimenin şükrüde azim olması gerekirken bunun karşısında olup, kendisine Allahü Zülcelâl tarafından ikrâmen ve ihsânen verilmiş olan şefaat hakkını da inka-ra kalkışıyorlar. Allah muhafaza eylesin. Ve cümlemizi Alel Hakkı muvaffak ve müyesser ey-lesin. Âmin.

Kardeşlerimiz; şefaat yüzünden nakletmiş olduğumuz hadisler Şifaü’ş Şerif Kadı İyaz’ın ve “Tergib ve Terhib” Hafızü’l Munzurî’nin, “Nevhidü’l Ledunniye”, “Mişkatü’l Esabih” ve ben-zerleri harikalardandır. Araştıracak olursanız İbn-i Kesir’in tefsiri Kitabu’l Bidâye ve’l Niha-ye’nin son cildinde esâsen kıyamet yönünden çok geniş malümât vardır. Başlangıçta bahset-tiğimiz Adem (as) e ve diğer nebilere Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelinceye ka-dar halkın başvurması hadisi tevatüren sabittir. Buhari ve Müslimde dahilindedir.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) beşeriyette bir tanedir. Eşi benzeri olamaz. Şe-faati ve istigase edilmesi yönünden inkar edişleri veya benimsemeyişleri bu kadar kitablar-da; İbn-i Hacerü’l Heytemî; Takiyuddin’i Subkî, Celaleddin-i Suyutî ve diğer hadis erbâbları hepisi de apaçıklıkla meydana getirmişlerdir. Ve anlatmışlardır. Bunun kapalı kalan bir kısmı da yoktur. Ancak; Allahü Zülcelâl Zümer süresinde:

ومن يـهد الله فما له من مضل أليس الله بعزيز ذي انتقام (Zümer / 37)

“Allah kime de hidâyet ederse, artık onu saptıracak yoktur.” Allahü Zülcelâl bir hidayet verdi ise onu kimse dalalete sevkedemez. Lâkin bir dalalete

layıklığı varsa ve dalalet ehli ise ona da kimse hidâyet edemez. Onun için böylesi olanlara binlerce hadis serdedsekte te;’sirat bırakmaz. Onun için Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelecek hayatla ilgili mustakbel durumlar hakkında merhameten ma’lumât vermiş-tir. Tevatüren olarak hadisleri mevcuddur. O sebeble başka milletlerin mahiyetini muhteviya-tını anlamak lâzım. Bahusus ümmetime mensub olmalarına rağmen şefaatının karşısında olmak, şefaatını tanımamak ve benzeri daha beterin beteridir. Bunlar, bu kimseler başka ümmetlere de benzemezler. Çünkü kendilerine Allahü Zülcelâl ni’met-i azime vermiş iken, bununla iftihar edecekleri yerde ve diğer ümmetler böyle bir şeye sahip olmayıp da bizim sahib oluşumuzdan dolayı biz değilde onlar bizim Rasulullahımıza (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) başvuracaklar iken nasıl olurda ümmeti olarak onun kıymet ve değerini bilmiyorlar veya şefaatını tanımıyorlar!.. İnanın ki bundan daha beteri de yoktur. Ancak ne çâre ki hidâyet hidâyetullahtır. Hidâyet Allahü Zülcelâle ait bir meseledir.

Fi’l hakika Aleyhisselâtü ve’s selâm âleme rahmet oluşu sebebiyle bu rahmetini umûmî olarak ortaya koymuştur. Yarın mahşerde haller nasıl cereyân edecekse peşinen bunları ilân etmiştir. Başka milletlere dahi uyarıdır bunlar aslında. Çünkü öbür âlemde diğer resul ve ne-bilerin Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) karşısında geçerlilikleri yoktur. Görüyorsu-nuz ki hepisi de “nefsim, nefsim!..” demekte ve başka bir şey diyememektedirler. Onun için bu bir ni’met-i a’zimedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) merhameten ve şefkâten, çünkü âleme rahmettir. Mü’minlere ise raufu’r rahimdir. (Tevbe /128) Diğer isanlara ise rah-mettir:

Page 241: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

وما أرسلناك إال رمحة للعالمني (Enbiya / 107)

“Biz seni ancak ve ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Alemlere rahmet oarak gönderildiği ilan edilmiş olduğu gelecek müstakbel durum hak-

kında lütfen ve merhameten onlara dahi bir uyarıdır. Geleceğini öğrenmek isteyen herkes hangi milletten olursa olsun biz bilemedik edemedik duyup öğrenemedik demesinler diye Rasulullah merhameten ilân etmiştir. Tek yol Muhammedî olmak şartıyla. Esâsen herkesten evvel ve tek olarak Aleyhisselâtü ve’s selâm yetki ve salahiyyet sahibidir. Allahü Zülcelâl biz-lere şuur versin. Âmin. Artık ne diyelim ki hidâyet hidâyetullahdır. Her zaman bunu söylüyo-ruz ve şuurlu kılmasını diliyoruz. Şuursuz olunca ne yaptığını ne edeceğini bilemez. Onun içinde her zaman şuurlu olmayı taleb ediyoruz. Hakikaten pek mühimseyip önem vermiyorlar amma şuursuz kimselerin ne yapıp ne yapmadıkları ortadadır. Hem bu ümmetin mensubu iken bu ni’meti azimeye nankörlük şuursuzluk değil midir acaba? Evet, öteki ümmetler piş-man olacaklar ama fi’l hakika onlar Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) vaktinde gel-memişlerdir. Onlar da haklıdır. Herkes kendi devresinde Musa (as) dır, İsa (as) dır, hepsi de haktır doğrudur. Fakat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) son olarak geldiği için ona mensub olanlar içinde elbette o ümmetlerden de kimseler olacaktır. Onun için gelecek olan müstakbelde kimlere fayda verecek kimler zarar görecek ve kimlere yardımcı olacağını Aley-hisselâtü ve’s selâm merhameten ortaya koymuştur. Sadece ümmetine değil de umûma. Rasulullah devresinde 1400 küsür senedir başka hiç bir nebî yoktur ve bu süre içerisinde bu kadar gelenler gidiyorlar da illa daha, hâlâ Musa diyecek, İsa diyeceklerse bunların sözünün geçerliliği ve gerekçesi de yoktur. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ilân etmiş-tir. Nebiler gelip geçtikten ve onların devresi kapanıp son resul olan Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresi başlayıp kıyamete kadar sürecek olduktan sonra şu kimse bu kim-se davası boşunadır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) devresinde yaşayan her insan için geçerli olan Onun din-i İslamına girmeleridir. Aksi halde küfran-ı ni’mettir ve çok beter durumda olurlar.

İşte Aleyhisselâtü ve’s selâmın âleme rahmet oluşu bu minval üzeredir. Anlatmıştır ve uyarmıştır. Allahü Zülcelâl cümlemize şuûr versin başka diyeceğimiz yok.

Nitekim Merciye kısmında olanlarda “Lâ ilâhe illallah diyenler cennetliktir ister Musa desin, ister İsa desin” diyorlar. Vallahi, ne Musa (as) ne İsa (as) şimdilik geçerli değildir. Evet kendi vakitlerinde geçerli idiler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) teşrif ettikten sonra getirdiği risâletine ve kendine bağlanmadan, Kur’anı azimü’ş şanın ahkamlarına bağlanma-dan Musada (as) İsada (as) Tevratta, İncilde hepisi hükümsüzdür ve geçersizdir, nesholun-muştur. Şuûrlu olmak lazım şuûrlu. Allahü Zülcelâlin rahmetine tevfikatına ve inâyetine sığı-nırız.

Ma’lumat verdik ki; halk, Adem (as) den itibaren hepisine başvuruyorlar İsa (as) ya ge-lince onun göndereceği son peygamber olan Rasulullahdır (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Çünkü başka ümmet yok ve son ümmet onundur. Ahiru’z zamanın rasulü olan Habibullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) havale eder onları. Onun için her yerden umutları kesilen halk son olarak Muhammed’e (Sallallahu Aleyhi Vesellem) baş vurmaktan başka çıkar yol bula-

Page 242: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

mıyorlar ve son çâreleridir. Hz. İsa (as) dahi böyle söyler. Hep nebiler korkuyorlar ve “Rab-bımızın bugün öyle bir gazabı var ki daha böylesi görülmemiş ve olmamıştır. Onun için biz böyle bir şefaat-ı kübrâya cesaret ve cür’et edemeyiz.” diyorlar. Onun için bu sadece Aley-hisselâtü ve’s selâmın yetki ve salahiyetine verilmiş kendisine bu yönden tahsis yapılmıştır. Çünkü Habibi ve resullerin resûlü olduğu için hepisinin namına temsilcidir. Onun için kendisi-ne geldiklerinde: Ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bizim bu halimizi görüyorsun artık baş vurduğumuz yerlerden hiç bir çâre bulamadık hepiside size havâle ettiler. Ayni za-manda sen Allahü Zülcelâlin resülüsün, Habibisin fakat:

م م ن ذنبك وما تأخر ليـغفر لك الله ما تـقد (Fetih / 2)

“Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.” diyerek bu şekilde de söylüyor-lar zira, geçmiş ve gelecek hatalarının tamamını Allahü Zülcelâl mağfiret kılmış. Yâni senin hiçbir zenbin yoktur diye. Allahü Zülcelâl ilân etmiştir. Senin için zenb yoktur ve mağfiretine tamamen nâil olmuş bir kimsesin onun için tek çaremiz sensin başka da varacak bir yerimiz yoktur ve umutsuz haldeyiz” derler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ise; “bir başkası-na gidin” demiyor da hemen harekete geçiyor. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) gayyurdur. Hemen harekete geçip Arşın altında secdeye varır ve uzun uzadıya hamdü senâ eder ki hiç bir kimsenin diline de kalbine de verilmemiştir. Öyle harika kelimeler kullan-mış ki kalbinden diline geleni söylüyor evvelisini bilmiyor. Hiç kimseden duyulmayan bu hamdü senâlar karşısında Allahü Zülcelâl gazabını durduruyor ve değiştiriyor. Habibi (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) öyle kelimeler kullanıyor ki Rabbımız karşısında gazabını gidermeye sebeb oluyor. O zaman Cebraili (as) gönderiyor ki başını kaldırsın. “İste verilecektir, şefaatin geçerlidir. Sen yeter ki iste, şefaatin kimlere olacaksa mutlaka geçerlidir” buyuruyor Allahü Zülcelâl.

Hadis-i Şerif:

تعاىل عليه وسلم: انا اول الناس خروجا اذابعث واناخطيبهم اذاوفدوا قال رسول اهللا صلىاهللا وانامبشرهم اذاأيسوا لواءاحلمديومئذ بيدى وانااكرم ولد آدم على رىب والفخرى

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Yer altından ilk olarak kalkacak olan benim” buyuruyor. Kendisinin bir ayrıcalığı olup, O’ndan evvel kimse kabrinden kalka-mıyor. “Ve toplanıp da bir dertlerini söyleyeceklerinde hatibleri sadece ben olurum” buyuru-yor. O gün için hitabet ve hatiblik Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) verilmiştir. Ondan gayrisi hiç kimse buna cü’ret edemiyor. “Aynı zamanda çok çaresiz ye’se düşülmüş, başvu-rulacak bir başka yerin olmadığı devrede müjdeleyici olan da benim ve kendilerine müjde veririm zira. Livau’l hamd sancağı benim elimdedir. Lider olarak o sancağın arkasında ve altında bulunanlar rahata kavuşmuş olacaktır. Nebilerde dahil Âdemden (as) bu yana gelen-lerin Livaü’l hamd sancağı altında bulunabilmeleri o gün için en önemli meseledir. Ben Âdemden (as) kıyamete kadar olan zürriyeti içinde Allah nezdinde en ekremi benim, bunu öğünmek için iftihar için söylemiyorum” buyuruyor. Ni’metin ilânıdır bu şükrü şarttır. Hadisin ravisi; Tirmizi, Enes İbn-i Malik (ra) den rivâyet etmiştir.

Page 243: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

ن يقرأ باب قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: انا اكثر االنبياء تبعا يوم القيامة وانااول م اجلنة

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; kıyamet günü en büyük tebâiyyet banadır ve en çok ümmet bende olup benden fazla ümmeti olan kimse yoktur. Hatta ki fi’l hakika Ademden (as) bu yana tüm nebilerin ümmetleri birleşseler dahi Rasulullahın (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem) ümmeti kadar olamazlar. Çünkü öyle buyuruyor. Nebilere tâbi’ olanlar-dan çok daha fazlası Rasulullahın tabi’i olanlar ve ümmetidirler. Bir de cennetin kapısının açılması için ilk işareti verecek olan Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Zira, biliyorsunuz ki Rasulul-lah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor cennete girecek olan 120 safın 80 safı Rasululla-ha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olanlar olacaktır. Demek ki Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) tabi’ olanların çokluğu bundan da anlaşılıyor. Kıyamet günü tek bir kişi ta-bi’si olarak gelecek olan nebiler de vardır. Onun için Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) tabi’ leri tüm nebilerden fazla olmakla beraber cennetede ilk olarak kendisi ve ümmeti girmedikçe başkalarının girmesi haramdır. Allahü Zülcelâl öyle buyuruyor. Habibimin ümmeti girmedikçe cennetime kimsenin girmesi mümkün değildir. Bu bir lütûfdür.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: انااول شفيع فىاجلنة يصدق نىب من االنبياء ماصدقت وان من االنبياء نبيا ما يصدقه من امته االرجال واحدا

Hadis meâli: Müslimin, Enesden (ra) rivâyet ettiği hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm bu-yuruyor ki: İlk olarak şefaat benden başlar. Neden? Çünkü Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve ümmeti girmedikçe cennete girme sırası kimseye verilmeyince o zaman cennete girmekliğe şefaat edecek olan evvelâ Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Neden acaba bu şefaat bu şekilde verilmiş? Zirâ, nebilerin etrafındaki çokluk benim etrafımdakilerden çok çok daha azdır. Hattaki; Nebilerin arasında öyle nebiler vardır ki arkasında tasdik eden bir tek kişi bulunur. Onun için çokluk nerde ise Allahü Zülcelâl Ona bir hak ve tercih vermiştir esâsen. O sebeble ilk olarak şefaat yapacak olan Cenab-ı Rasulullahdır (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Zira nebilerin riyâset makamındadır. Onun ayarında olan yok ki. Allahü Zülcelâlin kullarına en çok hizmet edenin ayarında kimse olamaz.

خري الناس من ينفع الناس“Nasın en hayırlısı nasa bir menfaat verendir.” Aleyhisselâtü ve’s selâm etrafındaki ümmeti de Allahın kullarıdır. Ve Allahü Zülcelâlin kâfir olsa dahi kullarına bir merhameti vardır. Zira Aleyhisselatü ve’s selâmın buyurduğuna göre “Allahü Zülcelâlin merhameti en şefûk olan bir anadan 70 kat daha merhametlidir.” Çünkü;

لناس لرءوف رحيم إن الله با(Hac / 65)

“Şüphesiz ki, Allah insanlara raûf ve râhimdir.” umumiyetle böyledir bu... Allahü Zülcelâl, nasa raûfdur râhimdir. O sebeble kullarını cehenneme eletmeyi de hoş görmüyor ama ne

Page 244: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

yapacaksın, hayırlısı da, şerlisi de, ehl-i cennette, ehl-i cehennemde olacaktır. Bundan şüp-hemiz de yoktur. Bunu hepimizde biliyoruz.

İlk olarak şefaat hakkı kendisine tanınmıştır. Kendiside ümmetide güçlüdür. İlk olarak cennete ümmet-i Muhammed sonra İsa (as), sonra Musa (as) ve en sonunda da Âdeme (as) varıncaya kadar şefaat tezi ve cennete girme tarzı böyledir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلى اهللا تعاىل عليه وسلم: انااول من تنشق االرض عن فاكسى حلة من حلل اجلنة مث اقوم عن ميني العرش ليس احد من اخلالئق يقوم ذالك املقام غريى

Hadis meâli: Tirmizî’nin, Ebu Hureyre (ra) dan rivâyetine göre Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Yer yarılıpta ilk olarak kalkacak olan benim buyuruyor. Yer açıldığında hayata kalkacak olan ilk kişi Aleyhisselâtü ve’s selâmdır. Başka bir resûl nebi veya başka bir kimse yoktur ki daha evvel kalkacak olsun. Zira bu hususta; ilk başlangıç Medine olacak ve ilk ola-rak reisleri olan Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kalkacak. Sonra Mekke’ye sonra Yemen’e sonra Şam’a yayılacaktır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yeryüzün-de meydana çıktıktan sonra kendisine bir kisbet giydirilecek; Cennetten bir giyecek getirip Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) giydirirler, öyle buyuruyor giydirildikten sonra Arşın sağ kesiminde Aleyhisselâtü ve’s selâm ayakta durarım buyuruyor. Bilin ki Âdem’den (as) kıyamete gelinceye kadar hiçbir kimseye bu şeref ve makam verilmemiştir. Bu makam ben-den gayrisine verilmemiştir.

Allahü Zülcelâle binlerce şükürler olsun ki Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üm-meti olarak bizi halketmiştir.

Aziz kardeşlerimiz; Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat sahibi ol-duğunun isbatı yönünden imkanlarımız nisbetince ortaya koyacağız Allahın izni ve inayetiyle.

Hadis-i Şerif:

وم القيامة واول من ينشق عنه القرب واول قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: انا سيد ولد آدم ي شافع واول مشفع

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Âdem (as) den başlayarak zürriye-tinin sonuna kıyamete kadar “Ben Âdemoğullarının, evvelden ahire seyyidiyim efendisiyim” buyuruyor. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kainâtın efendisidir ve onun ayarında hiç bir ferd yoktur. Âdem (as) den gelen zürriyete insanlık âleminde ondan daha üstünü yoktur. “Âdemoğullarından gelenlerin hepisinin seyyidiyim” buyuruyor. Bilhassa kıyamet günü için seyyidlik kendisine verilmiştir. Önemli olanda budur. Zira bu dünya gelir geçer ahiret ise son-suzdur. .... Kabir ilk önce Rasulullaha açılacak ve ilk olarak kendisi ayaklanacaktır. ilk olarak şefaat edecek olan ve şefaati kabullenecek olan ilk kişi de yine kendisidir. İlk olarak Rasulul-lahla (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat başlayacak ve geçerli olan “müşebba’” şefaati ken-disine aittir. Hadisi Müslim ve Ebu Davud rivâyet ettiler.

Page 245: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

يدى لواء احلمد قال رسول اهللا صلىاهللا عليه وسلم: انا سيدولد آدم يوم القيامة وال فخراوب والفخرا مامن نىب يؤمئذ آدم فمن سواه االحتت لوائى وانااول شافع واول مشفع والفخرا

Hadis meâli: İmam-ı Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Ma’ce nin Eba Saidi’l Hudri (ra) dan ri-vâyet ettiği hadiste Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Ben Âde-moğlu arasında tek kişi olarak efendileriyim.” Kıyamet günü de seyyidlik sadece kendisine veriliyor “ancak bunda da fahretmiyorum, öğünmüyorum” buyuruyor. Kibirleniyor da değilim. Başkalarından üstünlük te taslamıyorum buyuruyor. Çünkü Aleyhisselâtü ve’s selâm tevazu-lu bir şahsiyettir.

Edebiyat yönünden: ادبىن رىب فاحسن تأديىب “Allahü Zülcelâl beni edeblendirmiştir de

ne güzel edeblendirmiştir.”. Edebimi Allah vermiştir. Edeb sahibidir. Onun içinde öğünmüyo-rum buyuruyor. Mahşerde olan livaü’l hamd sancağı ki hepimizin bildiği livaü’l hamd sancağı teşbih olmasın nasıl ki Genel kurmayın sancağı tek ise diğerlerinin bu sancak altında kendi-lerinin sancakları varsa bunun gibi cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Livaü’l hamd sancağı tekdir. Tabi diğer nebilerinde kendi sancakları vardır. Fakat Hepisi de nurları-nı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Livaü’l Hamd sancağından alıyorlar. Ve ayni zamanda Livaü’l hamd sancağı bir acâyibliktir hasseten Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) verilmiştir. Baş tutar odur. İcabında bu dünyada Nebilerin mirasçıları olan bazı âlimlerde kendi cemaatına göre bir sancağı belki bir bayrağı olur. Nasıl ki askeriyede en üst kademe-den alt kademedeki birliğe kadar bir sancağı bir bayrağı varsa bu şekildedir. Anlayabilmemiz için böyle anlatabiliyoruz.

Mahşer günü kainat orada olmakla beraber hepsini saymıyorda “ümmet sahibi nebiler dahi livaü’l hamd sancağımın altında haşrolunacaklar” buyuruyor. Yine, ilk şefaat edecek ve ilk şefaati geçerli olacak olanda benim. Müşebba’ şefaatının karşılığı verilmiş olan Allahü Zülcelâlin şefaatini kabullendiği ve müşebba’ durumuna ilk gelen benim ve öğünmüyorum” buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

ني وال فخرا وانا قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: أنا قائد املرسلني والفخرا واناخامت النبي اول شافع ومشفع وال فخرا

Hadis meâli: Ed dâramî’nin Cabir (ra) den rivâyet ettiği hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Resüllerin kaidiyim, baş kumandanıyım. Rasuller kumandam altındadır. Bununla iftiharda etmiyorum. Nebilerinde hatimiyim. Sonuyum. Böbürlenmek iftihar etmek yoktur. Yine tekrar şefaat ilk olarak benden başlar. Yine ilk olarak şefaatine karşılık verilecek olan müşebba’ da benim. Hem Şafiun hem de muşebba’un olduğunu bildiriyor.

Page 246: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

عاىل عليه وسلم: اذا كان يوم القيامة كنت امام النبيني وخطيبهم قال رسول اهللا صلىاهللا ت وصاحب شفاعتهم غري فخرى

Hadis meâli: Tirmizî’nin Ubey İbn-i Ka’b dan (ra) rivâyet ettiği hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Kıyamet günü mahşere kalkıldığında nebilerin tümünün imamı ve hatibiyim ve şefaat sahibi olan benim ve bununla da fahretmiyorum buyuruyor. Ruhumuz fedâ olsun ne kadar tevazu’ gösteriyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: انا حبيب اهللا وال فخرى واناحامل لواء احلمد يوم واول مشفع والفخرى القيامة والفخرى وانااول شافع

اول من حيرق حلقة اجلنة فيفتح اهللا ىل فيد خلونيها ومعى فقراء املؤمنني وال فخرىHadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm şöyle buyuruyor: “Ben habibullahım. Bununla if-

tihar etmiyorum, kibirlenmiyorum. Ve ayni zamanda Livaü’l hamd sancağı benim elimdedir bununla iftihar etmiyorum. İlk şefaat edecek ve şefaati geçerli olacak olan da benim ve bu-nunla da fahretmiyorum. Cennetin kapısının halakasını ilk olarak tutacak olan ve kapının ilk açılacak olduğu kişi benim. Ve beraberimde ise ümmetimin fukara olan kısımları tamamen benimle beraber olarak ilk olarak girecekler. Mü’minlerin fukaraları da benimle beraber ola-caktır. Bununla da iftihar etmiyorum.”

وانااكرم االولني واالخرين والفخرى “Bilin ki evvelden ahire Âdemden (as) kıyamete kadar gelip geçenlerin Allah nezdinde en ekremiyim, bununla da iftihar etmiyorum.” Hadisi Tirmizî Abdullah İbn-i Abbas (ra) dan ri-vâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اذاكان يوم القيامة شفعت فقلت يارىب ادخل اجلنة من اقول ادخل اجلنة من كان ىف قلبه أدىن شيئىف قلبه خردلة فيدخلون مث

Hadis meâli: Buharinin Enes (ra) den rivâyet ettiği hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm bu-yuruyor ki: “Kıyamet günü olduğunda tabi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ayaktadır ve “Şefaat etmeye başlarım” ne diyor: “Ya rabbi cennetine kalblerinde bir hardal tohumu ka-dar iman varsa cennetine al bunları cennetlik kıl” buyurdu. Allahü Zülcelâl kabul etti. .. İkinci derecede de “Ya Rabbi benim ümmetlerimden az bir şey miktar dahi iman varsa bunları da cennete koy” diye şefaatçi oldum ve Allah kabullendi” buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: يبعث الناس يوم القيامة فأكون اناوامىت على تل ويكسون رىب خلة خضراء مث يئذن ىل فأقول ماشاءاهللا األقول فذالك املقام املقام املـحمود

Page 247: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; kıyamet günü insanlar ba’s olunup mahşer meydanında olmakla beraber “Ena ve ümmeti” ben ve ümmetim, birlikte olarak bir tepenin üzerinde oluruz. Hakikaten misk tepeleri olacak, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ve ümmeti böyle bir yerde olacak. Bana yeşil bir kısbet giydirilir. Sonradan Allahü Zül-celâl bana izin verir. Artık ne söyleyecekse âdeta bir hatib gibi hamdüsenalar eder. Hatta öyle bir makamdır ki, kimselere verilmediği ve sadece Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) verilmiş yüksek ve nazır bir yerde nasıl ve ne gibi harikalar konuşuyorsa o gün için. Allahü Zülcelâl izin verip emretmişdir. Giydirilmiş ve istisnâ bir makam verilmiş ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki bu makam olsa olsa “Makamü’l Mahmud” diye bu-yurulan makamdır.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اتى باب اجلنة يوم القيامة فاستفتح فيقول اخلازن من انت فأقول حممد فيقول بك امرت ان الافتح ألحد قبلك

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Kıyamet günü cennet kapısına va-rırım ve açılması içinde işâret veririm. Fakat içerden cennet hazini sorar: Kimsin? “Ben Mu-hammedim” derim. Duyduğu zamanda: “Senin için emrolundum ve kapının açılması ancak senin için emrolonmuştur” der. Zirâ Cenabı Rasulullah’dan (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ev-vel herhangi bir kimse cennete giremez bu kesindir. Hadisi Muslim Enes’den (ra) rivâyet et-miştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: لكل نىب دعوة قددعاها ألمته واىن اخطبت دعوتى شفاعة ألمىت

Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Her nebinin kendisinin bir duası vardır. Mutlaka kendisine bir istihkak gibi hak olan dualarını kullanmışlardır. Nebiler, ümmet-leri için Allahü Zülcelâlin kendilerine verdiği açıklık nisbetince kredilerini peşinen kullanmış-lardır.

Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Ben ise duamı gizli tuttum kullanmadım kıyamet günü şefaat nev’inden kullanacağım Allahın izni ve inâyetiyle. İşte bu ki Rasulullah (Sallalla-hu Aleyhi Vesellem) ümmetine peşinen bir beddua ve nahoşluk bir şey talebinde bulunma-mıştır. Hatta dünyalık talebinde de bulunmayıp ancak ve ancak gelecekte mustakbelde şefa-atına duasını saklamıştır. Buhari ve Muslim; Enes İbni Malik (ra) den rivâyet ettiler.

Hadis-i Şerif:

مىت من بعدى وسفكى بعض دماء بعض قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: اريت ماتلقى افأحز نىن وسبق ذالك من اهللا عزوجل كماسبق ىف االمم قبلهم فسألته ان يوليىن فيهم شفاعة

يوم القيامة ففعلHadis meâli: İmam-ı Beyhakî Ümmü Habibete (ra) dan rivâyet ettiği hadisde Aleyhis-

selâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Ümmetimin gelecek durumlarını tetkik ederken kontrol eder-

Page 248: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

ken nasıl ki Allahü Zülcelâl kıyamet alametlerini kendisine bildirdiği gibi ümmetinin geleceğini mürakabe yaparken çok kimseler kanlar dökülüp, kanlara boyanacağını ve çok katl-ü-kıtaller olacağını görmüştür. Nitekim geçmiş ümmetlerin başlarına geldiği gibi kendi ümmetininde başına gelecekleri görmüştür. Bundan dolayı çok kederlenmiş ve çâre aramıştır. Fakat kader mübremdir ve hiç çaresi olmayan bir karardır. Böyle görünce Allahü Zülcelâle başvurmuştur. “Ya Rabbi kıyamet günü bu gibi kimselerle alakalı olan hükümlerde bana bir şefaat yetkisi verde bunların haklısı haksızı aralarındaki hukuku ve halleri halletmek için yarın mahşerde bana yetki ver diye dua etmiştir. Allahü Zülcelâlde kabul etmiştir. Hadis için İmam-ı Beyhaki Sahih olarak malümât vermiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: يرضع لألنبياء منابر من نور جيلسون عليها ويبقى منربى الاجلس عليه (اوالاقعدعليه) قائما بني يدى الرىب خافة ان يبعث ىب اىل اجلنة

امىت امىت فيقول اهللا عزوجل يا حممد ماتريد ان اصنع وتبقى امىت بعدى فأقول منربى يارىببأمتك فأقول يارىب عجل حسابم فيدعى بم فيجلسون فمنهم من يدخل اجلنة برمحته ومنهم من يدخل اجلنة بشفاعىت فمااذان اشفع حىت اعطى سكاكا برجال قدبعث بم اىل النار وحىت

ربك ىف امتك من نقمة ان مالك خازن النار ليقول يا حممد ماتركت لغضبHadis meâli: Tabarani, Kebirinde ve Evsatında, Beyhaki; Ba’s da İbn-i Abbas (ra) dan

rivâyet ettikleri hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kıyamet günü nebilere min-berler getirirler. Her nebi kendine verilen minberine oturur. Benim minberim olmasına rağ-men minberime dahi oturmam. Neden oturmuyorum? Neden acaba? Zira ben Rabbımın kar-şısında el pençe ayakta duruyorum. Ben böyle lakayd değilim. Zirâ neden? Olabilir ki en faz-la düşündüğüm şu ki; Rabbım beni cennete gönderirde ümmetim yalnız başına kalır diye. Onun için daima hazır ve uyanık durumda duruyorum. Böylece Kendi nefsini düşünmediği gibi sadece “ümmetim ümmetim!..” demektedir. Allahü Zülcelâl “Ya muhammed sen ümmeti-ne karşı nasıl yapılmasını istiyorsun? Nasıl bir muamele olunsun?” “Ya Rabbi, hesablarının acilen olmasını dilerim.” Bu istediğimi Allahü Zülcelâl kabul eder ve “ümmetim hemence ha-zır olurlar. Alahü Zülcelâl kendi rahmetiyle bir çoklarını cennete eletir. Bazıları da benim şe-faatımla cennete girerler.” Allahü Zülcelâl Rasulullahın şefaatına baktı da bir kısmını kendi rahmetiyle cennetine koydu. Bir miktarı da Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaa-tıyla.

Ümmetine karşı şefûk ve atûf olan Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kendi nef-sinden daha çok ümmetini düşündüğünü Allahü Zülcelâl görünce ümmetini acilen hesaba çekmiş bir bölümü Allahın (cc) rahmetiyle affa uğramış bir bölümüne ise Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı devam etmektedir. Şefaatı peyderpey devam etmekte iken kendisine malümat geliyor ki; cehennemde ümmetimden bazı kimseler vardır. Cehen-nem hazininden bazı melekler bu hususu bildiriyor. Şöyle söylüyorlar:

Cehennemde çalışan âmir melekler “hazinu’n nar” tabi ki yetkili salahiyetli olan melek diyor ki: “Ya Muhammed ümmetinden intikamı ve cehenneme girmeyi yaptıkları nahoşluklar-

Page 249: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

la hak edenler var iken onlardan intikam alıp azab etmeye birazcıkta olsa açıklık bırakmadın” diyor. Düşünün kardeşlerim, diğer nebiler minberlerinde otururken Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) da oturabilirdi. Eğer nefsini düşünse idi.

Hep “ümmetim, ümmetim!..” buyurdu. Bu kadarda ümmetine karşı fedakâr olan Rasu-lullahımıza (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ümmeti olarak nasıl bir tavır ve davranış içinde ol-mamız lazımdır. Şu bedbaht olan insanlar ki ne şefaat, ne istiğase tanırlar ve kabrime ziyâre-ti dahi gayri meşru ilân ederler. Düşünün bir kerre bu kadar nankörlük ve namerdlik olur mu? Rasulullah ki (Sallallahu Aleyhi Vesellem) herkesten farkı ve ümmetine düşkünlüğü ortada iken. Bize bu şerefi Allahü Zülcelâl vermişken müşerref olmuşken O’nu inkara kalkışmak yetki ve salahiyetini yok farzetmek nasıl oluyor? Bundan bu ni’meti azimeden haz duymamız lazım. Çünkü bunlar bizim içindir. Allahü Zülcelâl bizleri bu gibi bedbahtların şerlerinden ciddi olarak muhafaza etsin. Âmin.

Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) binlerce ruhumuz olsa yine de fedâ olsun. Al-lahü Zülcelâl Onun zümresinden ayırmasın. Rabbımız O’nun hoşnut olduğu ümmetlerinden eylesin. Âmin.

-Bu sıfatlarla bize karşı rauf ve rahim olan Rasulumüze bu sı وبااملومنني رؤف الرحيم

fatlarla karşılık verelim. Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle. Hadisin mesnedi Tabaraninin, Kebir ve evsatı, ile Beyhakî olup Abdullah İbn-i Abbas (ra) dandır.

Hadis-i Şerif:

وسلم: اشفع ألمىت حىت يناديىن رىب تبارك وتعاىل فيقول قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه قدرضيت يا حممد فأقول اى رىب رضيت

Hadis meâli: Bezzar ve Tabarani’nin İmam-ı Ali (ra) den rivâyet ettikleri hadiste Aley-hisselâtü ve’s selâm: Rabbısı kendisine şefaat yetkisinde düstür verdikten sonra öyle bir şe-faat öyle bir cehd-ü-cühûd yapılıyor ki: Hatta, Allahü Zülcelâl nidâ etmeye başlar. Ne diyor “Ya Muhammed şefaatın bu kadar çok olmasından bu minvâl üzere razı mısın?” diye Rabbü’l izze gayretkeşliğini müşahede edip böyle buyuruyor. Bunun karşısında. “Bundan razı oldum ya Rabbi” buyuruyor. Hadis hasendir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: شفاعىت ألهل الكبائر من امىتHadis meâli: Ebu Davud, Bezzar ve Tabarani; Enes (ra) den İbn-i Hibban sahihinde ve

Beyhakî ise Enes (ra) ve Cabir (ra) den rivâyet ettikleri hadiste Cenab-ı Rasulullah buyurur ki: “Benim şefaatim tahsisli olup ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” Ufak tefek günahı olanlara ihtiyaç bile duymuyor. Kebairi işleyenlere ümmetinden olmak şartiyle tahsis etmiştir. Hadis tevâtüren sabittir.

Page 250: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: خريت بني الشفاعة اويدخل نصف امىت اجلنة فأخرتت الشفاعة أل�ا اعم وأكفى اما ا�ا ليست للمؤمنني املتقني ولكنها للمذنبني اخلاطئني املتلوثني

Hadis meâli: İmam-ı Ahmed ve Tebarani Enes’den (ra) sağlam senedle ve İbn-i Ma’ce nin ise Eba Musa El Eşari (ra) den rivâyet ettiği hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Allahü Zülcelâl beni ümmetimin yarısının doğrudan doğruya cennete girmesi veya şefaat hususunda muhayyer kıldı. Ben ise şefaati tercih ettim. Zira daha umumidir ve kâfi derecede bir rolü vardır. Sadece ümmetimin yarısının hemen cennete girmesini yetersiz gördüm ve şefaati tercih etim. Bilin ki tercih ettiğim bu şefaatimden sadece Muttaki olan Mü’minlere bağ-lı değildir, sadece onlara tahsisli değildir. Daha çok müznibin, hati’in ve mülevvisinleredir. Hem hataları var zünûbleri vardır ve her mülevvesata bulaşmış kişileri kapsamaktadır. Büyük hataların en mülevves olanları ne ise şefaatım onlara bağlıdır. Bunun için şefaati tercih ettim buyuruyor. Bu hadis üç yoldan sağlıklı sıhhatli olarak rivâyet edilmiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: إىن ألرجوان اشفع يوم القيامة عددماعلى االرض من شجرة ومدرت

Hadis meâli: İmam-ı Ahmedden rivâyet edilen hadisde Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: Kıyamet günü şefaatım o kadar yaygın olacak ki yer yüzün-deki ağaçların ve medarların (üzerinde yaşanan yer) adedi kadar olacağını umarım buyuru-yor.

Hadis-i Şerif:

اذااراداهللا ان يقضى بني خلقه نادى منادى اين حممد قال رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم: وامته فأقوم تتبعىن امىت غرا حمجلني من اثر الطهور فنحن االخرون واالولون واول من حياسب

فتفرج لنااالمم عن طريقنا وتقول االمم كادت هذه االمة ان تكون انبياء كلهاHadis meâli: Ebu Davud et Teyalisî nin İbn-i Abbas (ra) dan rivâyet ettiği hadiste Aley-

hisselâtü ve’s selâm şöyle buyuruyor: Allahü Zülcelâl dilediği zamanda artık hesaba çekilip hüküm ve karar verilecektir. Mahlukât arasında kararlar alınıp hükümler yürütülecektir. Fakat bunlar olmadan önce başta ilk olarak kimseye başvurmadan, hesaplaşma olmadan; Mu-hammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve ümmetini ister, Allahü Zülcelâl. Ben, hemen ayak-lanırım ve ümmetimde etrafımda olmak üzere elbirliğiyle yürümeye başlarız. Abdest azaları-nın bir nurluluğu ve beyazlığı olup diğer ümmetler arasında abdest eserinden dolayı ümmet-i Muhammed farkedilir ve bu minvâl üzere tertemizdir. Muhaccilin demek teşbih olmasın atlar arasında bazılarının ayakları beyazdır veya alnında bir beyazlık bir nişan olur da onunla di-ğerlerinden seçilirler. İşte böylesine bizde diğer ümmetlerden abdest eseriyle seçilebilmekte-yiz. Böyle seçilecek derecede bir ümmet olduğumuzu Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor. Ayni zamanda yeryüzüne gelişimizde en son ümmet olmamıza rağmen ahirette hesab ve benzerinde en başta biz oluruz. Herşey bizim ile başlar. Muhasebe de bizimle başlar ve kur-

Page 251: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

tuluşa hemen namzet durumumuz vardır. Çünkü millet yolumuzu açıyorlar. Engel olmuyorlar. Çileli bir halimiz de olmayacak. Çünkü bu öyle bir ümmet ki mahşerde olan nebiler ve diğer ümmetler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ve ümmeti için şöyle söylüyorlar. “Bu üm-met öyle bir ümmet ki hepisi de nebilere uygundurlar...” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesel-lem) ve ümmetine yol açarlarken acâyib özellik ve güzelliklerini seyredip “Bu öyle bir ümmet ki hemen hemen her birisi ve hepisi birer nebi olacak kadar değerlidirler” diye söylüyorlar.

Hülasa kardeşlerimiz; şefaata taalluk eden hadisleri ibn-i Kesir meydana getirmiştir ve 70 küsûr sahifedir. Hepisini değilde bir kısmını öz olarak muhtasarca anlatmaya çalışacağız.

İbn-i Kesir şöyle başlıyor:

ذكراالحاديث الواردة ىف شفاعة رسول اهللا صلىاهللا تعاىل عليه وسلم يوم القيامة النوع االول منها شفاعته االوىل وهى العظمى

Aleyhisselâtü ve’s selâmın buyurduğu bu husustaki hadisleri kısaca olarak serdedeceğimizi bildiriyor. Birinci olarak şefaat hakkında olup Âdem (as) den kıyamete kadar gelecek olanla-rın şefaatına ihtiyaçları vardır. Şefaat-ı uzma olan bu şefaatına denk başkasının şefaatı asla olamaz. Diğer şefaat ehli olan nebiler, Sıddıkînler, şehidler, evliyalar vs. muhtelif şefaatlar vardır. Fakat şefaatın en birincisi olan “Şefaat-ı uzma” Âdem (as) den kıyamete kadar gele-cek olanlar bu şefaatın hükmü altında ve ona muhtaçdırlar. Diğer şefaatlara gelince. İkinci, üçüncü, dördüncü şefaatlar için şöyle buyuruluyor:

ىف اقوام تساوت حسناتم وسيئاتم فيشفع فيهم يدخلون اجلنةŞefaatın diğerlerinde ise; Bazı kimselerde hasenat ve seyyiat eşit gelmiştir ve çaresi yine Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı ile kurtulabilirler. Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatıyla bu eşitliği cennet lehine bozar da cehenneme girmez.

وىف اقوام قدامر بم اىل النارBaşka bir kavmin cehenneme girmelerine emredilmiştir. Buna rağmen bunlara da yetişip şefaat yoluyla bunları da kurtarır.

الشفاعة شفاعته صلىاهللا تعاىل عليه وسلم ىف رفع درجات من يدخل اجلنة فيها فوق ماكان يقتضيه ثواب اعماهلم

Başkaca şefaat nev’inden; cennete girmişler, fakat daha yüksek makamlara ve mevkilere âmelleri yoluyla çıkamıyorlar. O yüksek makamlara ancak ve ancak Aleyhisselâtü ve’s selâm yetişince şefaatıyla çıkabiliyorlar.

Bu yüce mertebelere esâsen işlemiş oldukları amellerin sevabı nisbetiyle çıkmış değiller. Amellerinin karşılığından çok daha yüksek fevkinde makamlara Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatıyla çıkabiliyorlar.

الشفاعة وهى ىف اقوام ليدخلون اجلنة بغري حسابBaşka şefaat nev’i; öyle kimseler vardır ki, onların hiç bir hesaba kitaba uğramadan cen-

nete girmelerine yine Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatı sebeb oluyor.

Page 252: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

عمه اىب طالب ان خيفف عذاباوهوشفاعته ىفBaşka bir şefaat nev’idir ki; amucası Ebu Talib ile alakalıdır. Soruyorlar “Ya Rasulullah

amucan imana girip cennetlik mi oldu? Cevabı: Hayır. İmanı olmayana kafire cennet haram-dır. Onun için amucası olsa dahi esâsen Aleyhisselâtü ve’s selâm i’tiraf ediyor ki cehennem-dedir. Fakat şefaatım olmasaydı cehennemin gamaratına (en derin yerine) düşerdi. Şefaat sebebiyle cehennemin en ehven azabı olarak ayaklarına bir takunya giydirecekler ancak dimağı kaynayacak. Kafirler arasında en ehven azab ise budur. الشفاعة شفاعة صلىاهللا تعاىل عليه وسلم جلميع املؤمنني قاطبة ىف ان يؤذن هلم ىف دخول اجلنة

Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) üm-meti ve imanı olan kimseler az veya çokluğuna bakmadan Allahü Zülcelâlin izni ve inâyetiyle oldukça cennete girmelerine şefaatçı olacağım buyuruyor.

Zira öyle buyuruyor: Mü’minlerin cem’ine olmak üzere cennete girmelerine şefaatım olacaktır.

نهاشفاعة صلىاهللا تعاىل عليه وسلم ىف اهل الكبائر من امته فمن دخل النار فيخر جون مBaşka bir şefaat nev’inde şöyle buyuruyor: “Ümmetimden kebair işleyenlere ümmetim

olmak şartıyla şefaat ederim” buyuruyor. Cehemneme girmelerine rağmen Aleyhisselâtü ve’s selâm bunları da çıkarıyor.

Zira şöyle buyuruyor; Cehennemden çıkarlar buyuruyor. Fakat anası babası için sora-cak olursanız, Muhtelif zatlar bu hususun üzerinde kesinlikle durmuşlar. Celaleddini Suyutî, Şehabeddinî Haffacî ve benzeri zevât. Nevadurü’l üsûl, Mecmuati’z Zevâid ve benzeri hadis-ler vardır. Cenab-ı Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaat yönünden sorarlarken kendi ebeveyninin durumunu da soruyorlar. “Ebeveynim Allaha şükürler olsun ale’l imandır. Anam ve Babam ehl-i imândır, buyurup birde süt annesi Halime ve süt kardeşinide eklemiş-tir. Onları da Rabbımdan tâleb ettimde bağışlamıştır buyuruyor. Babası, anası, süt annesi Halime ve birlikte Halime’den süt emdikleri süt kardeşini de saymıştır. Serahatla bu husus hadislerde mevcûddur. Ama bazı bedbahtlar başka şekilde de söylerler. Ama amucası fi’l hakika (gerçekten) ale’l küfredir. Çünkü “Eba” diyor. “Ne kadar da Lâ ilâhe illallah Muham-meden Rasulullah’ı teklif ettiysem de “ebâ” dedi, buyuruyor. Hakikat budur.

Hele bilhassa Şehabeddini El Haffacî mübârek çok araştırmalar yapmıştır. İknâ etmek için dayanağı şudur ki; Aleyhisselâtü ve’s selâmın eseri üzerinde olan kimse asla cehenne-me girmez veya onu cehennem yakmaz diyor. İsterse ifrazatı olsa dahi. Nitekim Ümmü Emân ifrazatını içtiği zamanda katiyyen hiç bir zaman karnı ağrımamıştır, şifâ olmuştur. Kaldı ki Cenab-ı Rasulullahın babası ve anası esâsen fetret devresindedirler daha henüz nübüvvet gelmişde değildir. Onlar fetret ehlidir tamâmen. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nutfesinin geldiği babası ve rahminde durub büyüdüğü anası nasıl olurda kainatın efendisi olan Aleyhisselâtü ve’s selâmın ebeveyni olacak da iman dışında kalacak ha. Hiçbir insaf sahibi mü’min ve müslüman bunu hoş görmez. Telaffuz dahi edemez. İsbatları hadislerde vardır. İnkara kalkışmasınlarda araştırsınlar. Aleyhisselâtü ve’s selâma sormuşlarda ebevey-ni için böyle buyurmuştur elhamdülillah. Amucası için ise şia, “ehl-i iman” derse de, öyle de-ğildir.

Page 253: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Nitekim Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra) bazen derdi ki; “Babam Ebu Kuhafe ehl-i iman olma-yıp da amucanın olmasını tercih ederdim.” Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) biliyor ki; kader Kaderullahdır.

Allahü Zülcelâl cümlemizi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şefaatından mah-rum etmesin ve inkarcılardan kılmasın. Âmin.

Kardeşlerim; Bir hususu da bildirelim ki; Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebirinde Tevbe süresi 28. Âyetini

tefsir ederken ve “müşrikler ancak bir pisliktir” kısmını açıklarken kâinatın efendisi olan Aley-hisselâtü ve’s selâmın sülbünden geldiği zatların asla müşrik olamayacağını bildirmiştir. Müş-rik necistir. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) o yakışır mı böyle bir ana böyle bir ba-ba. Sulben Hz. Âdem (as) den kendi anasına babasına gelinceye kadar mütemadiyyen asil ve tahir kimseler yoluyla gelmiştir. Yeryüzünde hiç bir zaman olmamıştır ki tevhid ehli olma-sın. Ancak İbrahim (as) devresinde iki kişi kalmış sağlam olarak kendisi ve zevcesi... ”İbra-himin (as) babası şöyledir, böyledir” dedikleri de yanlıştır. Amucası müşriktir, babası değil. İbrahim Halulullahın (as) geldiği bir babanın müşrik denmesi de yanlıştır. Nasıl ki Rasululla-hın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ebeveynine yaptıkları gibidir. Çok kimselerde kürsülerde anlatıyorlar. “Amucasını bile haklayamadı da ale’l küfre gitti” diye... Baksınlar ve okusunlar; İbn-i Kesir’in “Kitabü’l bidâye ve’l Nihaye” kitabı ki tarih kitabıdır. Âdem (as) den başlamış kendisinin bulunduğu H. 700 küsür senesine kadar getirmiştir. İbrahim (as) ateşe atılırken anası da babasıda mevcûd idi. Babası bakıyor ki; İbrahim (as) ateşin ortasında bir yeşillik ve huzur içerisinde ve etrafında ise alevler ki yakınına bile varılamaz. Kendisi ise ortada güllük gülistanlık. “Ya İbrahim, senin Rabbın ni’mel Rabb!” diyor. Anası ise “Oğlum seni özledim bulunduğun durumu arzuluyorum. Ne olursun rabbına taleb ette bende geleyim.” deyince Allahü Zülcelâl anasını da yanına almış. Hasret gidermişler ateşin ortasında...

Araştırsınlar biraz. Birinci cildinde İbn-i Kesirin tarihde. İbrahim (as) babası değil amu-cası, Rasulullahın babası değil amucası müşrik olan. Ebu Talib ale’l küfürdür. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Tevhidi telkin ettikçe Eba Cehil ve diğerleri yüzünden daima “Ebâ” deyip direniyordu. Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir çok hadisleri vardır ki: O kelime ki; amucama arzettim ama red cevabı verdi. “Ebâ” kelimesi reddir. Onun için Rasu-lullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ana ve babası en eşreftir.

Yer yüzünde evtadlar her an mevcuddur. Onların sayesine yaşayabiliyoruz. Yoksa azab-ı ilahi altüst edecek. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) buyuruyor ki: “Lâ ilâhe illallah diyecek her an için yeryüzünde Âdem (as) den beri mevcûddur.” Celaleddin Suyutî diyor ki: İbrahim (as) ve hanımıyla birlikte olan 7’ler her zaman mevcûddur. Asla eksilemez-ler. Evtadû’l arz daima mevcûddu. Ancak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dan sonra nebiler olmayınca onların yerine tebdilen “Ebdâllar” oldu. Onlara bedel gelen ebdallardır. Ebdallar 7 kişilerdir. “Onların sayesinde yağmurunuzu ve bu gibi hayrat ve berakatlarınızı elde edebilmektesiniz” buyurmuştur. “Onlar sayesinde rahata kavuşuyorsunuz. Gelecek olan beliyye ve afatları da onların ümmeti Muhammed için yaptıkları hoş ve koruyucu duaları sa-yesinde savabilirsiniz.” Onların hayır duaları yağmur ve bereketlere sebebdir. Afatları durdu-rabilir. Ancak gelmişiz ahirü’z zamana onlar ne yapsın ki fitne her yerden kaynıyor.

Page 254: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Aleyhisselâtü ve’s selâm bizatihi buyuruyor. Bazen Kâbenin etrafında halk toplanırda putlarına kestikleri kurbanları yedirirlerdi. Cenabı Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) önüne de getirmişler. O anda amucası oğlu Amr oradan geçmekte idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Amr’a “Ya amuca oğlu gel sende ye” buyurduğunda: “Ya amuca oğlu ben bu gibi murdar kimselerin kestiklerinden yemem” diyor. Ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Ve-sellem) da ondan sonra “bende hiç yemedim” buyuruyor. Her zaman yeryüzünde ehl-i tevhid vardır. Ancak kıyametin kopacağı anda olmaz ve artık yeryüzü alt üst olur.

Halid İbn-i Sanem, Kas’ İbn-i Saide ve Varaka gibi Ehl-i fetret olan pek çok kimseler vardır. Hz. Sıddıkın (ra) rüyasını tabir eden, O değil mi? Mesela Selmani Farisi (ra) yi gönde-ren kimse “Artık ahirü’z zamandır ve ahir zaman nebisi gelmesi gerekiyor. Sen artık başkası-nı değilde onu ara. Doğrudan doğruya ceziretü’l Araba git belki de şu anda da mevcûddur ve hayata gelmişde olabilir” diyor. Parasını ödeyip kervanla gitmesine rağmen varır varmaz “kö-lemizdir” diye Medine Yahudilerine satmışlardır. Onu gönderen zat, “hurmalık bir yerdedir” diye tâbir etmiş ve “Ben onun gününde olsaydım abdest suyunu dökerdim” diyor. Bunlar öyle şahsiyetlerdir ki bu ehl-i fetret. Ayette açıkca “Şüphesiz ki müşrikler necistir” buyururken Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) böyle bir anadan babadan gelir mi? Ne insafsız insanlar bunlar. Müşrik sülbünden Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) gelir mi? Hâşâ. Allahü Zül-celâl bize bu ni’meti azimeyi vermiş, bunu hiç secdeden kalkmasakta ödeyemeyiz. Biz seç-medik Rabbımız lûtfen ve merhameten denkleştirmiş ve nasib etmiştir. Buna rağmen anası babası şöyle imiş böyle imiş gibi saçma sapan şeyler. Her şey bitmiş de o kalmış sanki. Alla-hü Zülcelâl şuûr versin. Âmin. Bu hususda hadisler vardır. Ahmak adamlar araştırsınlar da konuşsunlar. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)ın ana ve babası ehl-i imandır ve “Rad-yallahu anhum”durlar.

Netice olarak; Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sülbünde taşımış olan babası ve onların babaları Âdem (as) e kadar asla müşrik ve kâfir olmayıp devrelerindeki nebilere tabi’dirler. En azından ehl-i fetrettir. Şirk ve küfür asla yoktur. Tevhid akideleri vardır. Hiç bir nebi bulamazsa; Kas İbn-i Saide “Bu mukavvinatı düşünen için ikilik mümkün müdür?” diyor Vahdaniyyet birliği tek elden geçiyor.

Onun için hele bilhassa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mütemadiyyen asalet ve tahirat sülbünden ve rahminden gelmiştir. Cebrail (as); “Ya Muhammed, şarkı ve garbı araştırdım da senin geldiğin sülbünün üstünde hiçbir neseb görmedim” diyor. Böyle malümat veriyor. Her devrenin en eşrefi kim ise o sülbden geliyor. Adem (as) devresinde Hâbil oldu, Kâbil oldu. En eşrefi kim ise o yoldan gelmiştir. Aktarma ederken de en eşrefi, en düzgünü ve Allahü Zülcelâlin kelime-i tevhidini vahdaniyetini söyleyen kişilerin sülbünden ve rahmin-den gelmiştir. Allah razı olsun Fahreddin Razi ne güzel açıklamıştır. En güzellerini takib ede ede gelmiştir. Nitekim Hz. İsmail (as) dedesidir işte. Çünkü; Allahü Zülcelâl Rasulullahın ne-sebini muhafaza etmiştir. En fazla sevdiği ikram ve ihsan ettiği Habibidir Aleyhisselâtü ve’s selâm. Rabbımız teâlâ böylesi sevgilisine yakıştırır mı müşrik bir nesebi hâşâ. Her zaman en nefis en temiz ve şah olan daldan gelmiştir. Bizim inancımız budur ve huzuruna da kara yüz-le çıkarmasın Allahü Zülcelâl. Âmin.

Bugün şurda burda bilgisizce ve ahmakça anasına babasına ağzına geleni söyleyen-lerde azıcık inanç varsa bunca şefaatın sahibi Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hu-

Page 255: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

zuruna nasıl çıkacaklar acaba? Hem Ümmet-i Muhammedim diyecekler hemde kara yüzlü olacaklar.

Bakınız ne buyuruyor Cenabı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem): “İki üç kişi otu-rup konuştularda bir kerre salavat getirmediler ise vallahi cennete girseler dahi kendilerine büyük bir keder ve üzüntü verir. Yapmadıklarından dolayı mahcüb olup ye’se düşerler” buyu-ruyor. Salavatın kıymet değerini görünce kayıplarını anlarlar keder ederler. Çok salavat ge-tirmeyin şirk olur diyenler, mesnedsizler, isnadsızlar bunları nereden söylüyorlar bilemiyoruz ki. Vela havle ve la kuvvete illa billahi... Demek ki cenneti istemiyorlar veya inanmıyorlar. Ne diyelim ki.

Ne çâre ki; 73 fırkanın bir tanesi Fırka-i Nâciyedir. “Ben ve ashabımın bulunduğu min-vâl üzere olan Fırka-i Nâciyedir” buyurmuştur. Diğerleri dalal üzere olan sapık fırkalardır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yere düzgün bir çizgi çiziyor, sağına ve soluna da çiziyor. Ortadaki düzgün olanı işâretle: “İnni hâzâ sıratî müstekimen fettebi’ uhu” “İşte dos-doğru olan yol budur tabi’ olun” buyurmuştur. Ayeti celileyle En’am Süresinde 153 ayet “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allahın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti” Sırat-ı Müstakim olan Fırka-i Nâciye’nin ehl-i sünnet ve’l cemaat yoludur. Herkes aklından, mantıkından ve kafasından yollar icad ederse o yolların başında ve sonunda şeytan vardır. Allahü Zülcelâlin ve Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) yolundan sapan nefsiyle ve şeytanla başbaşa-dır.

Ruhumuz fedâ olsun Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Bakınız binlerce hadisle-rini sanki bağlamışlar ve bir yere asmışlarda yok farzedip ahkam kesiyorlar. Hadislerin yakı-nına bile uğramıyorlar da kelam tasrifi yapıp bir dolu lügat parçalıyorlar...

Kur’an-ı azimü’ş şan özdür ve tafsilât vermez ki. Onu anlatan yaşayan ve yaşatan Ra-sulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dır. Kur’an-ı Kerim mücmeldir. Tafsilatı hadisdir. Tefer-ruatında da Allahü Zülcelâl ister kendisi ister Cebrail (as) vasıtasıyla ma’lumât veriyor. Diğer eserlerimizde bu hususlar uzunca anlatılmıştır. Kur’anda namaz farzdır. Ama teferruatı nasıl kılınacak neler okunacak hepsi sünnet yoluyladır. Tüm incelikler ve teferruat sünnet-i Rasu-lullahdadır (Sallallahu Aleyhi Vesellem). Onun içinde her zaman buyurduğu “Sizlere bıraktı-ğım Rabbımın Kelamı ve sünnetimdir”

O sebeble hadisleri saf dışı edib sünnetini tanımayan bu bedbahtlar nere gidecekler bilmem ki.

Hayret ederim ki: Âdemden (as) beri 313 resül 124.000 nebi ve nice halk gelip geçmiş-tir. Böylece 69. ümmet geçmiş ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 70. ümmet tir. Ba-zen bir nebi gelmiş arkasında ona inanan bir kişi olabilmiş. Yarın mahşer günü ise; cennet ehli 120 saflıktır ve bunun 80 safı sadece ümmeti Muhammed olup kalan 40 safta 69 ümmet-tir.

İşte böylesine bir nimet-i azime olan Rasulullahın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) kıymet ve değerini bilmeyip; sünnetini tanımayan, şefaatını tasdik etmeyen iltica ve istigaseyi red-deden hatta “Ya Rasulullah” desen şirktir diyen ve kabrini ziyareti meşru’ görmeyen bu bed-baht ve ahmaklara bakıp da binlerce şükürler ederiz ki biz böyle bir Habibine (Sallallahu Aleyhi Vesellem) sahib oluşumuzun inancı ve bilinci içindeyiz.

Page 256: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

Rabbımız; bizleri ıslah eylesin, şuur versin, mu’în olsun, tevfikatıyla refik eylesin ale’l hak ne ise nasib ve müyesser eylesin ve hüsn-ü hatime versin. Âmin.

Page 257: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in

واالسرار واالنوار احملمدية و مجال احلضرة القدسية اللهم انا نسئلك جبالل اهلوية

واالقمار االء والشموس العرفانية واملظاهر الصدقية واخلالفة القطبانية االمحدية

ومباظهر ىف األبد من نبني مبابطن ىف األزل واالكوان العملية والنجوم العلمية ميانية

ان جتمع لنا خصائص القرب ونفحات احلب ورسول وعامل وعامل ووىل ووارث وجامع

ومشاهدة الشهود وحضرات االحسان ولطائف العرفان ائق الفهم ودق ورقائق العلم

والتصريف ىف الوجود بالسرالذى خضع له كل شيئ وباالسم الذى اليضرمعه شيئ

واعز كل وقهر كل ظامل وقمع كل باغ حاسد وبالذكر الذى طرد كل شيطان مارد

اهللا اهللا تباركت ربنا يل مصادق واصطفى كل خل وجذب كل حمب صادق متواضع عامل

ياعظيم السلطان ياحنان يا منان واجلاحدون علوا كبريا وتعاليت عمايقول الظاملون

يادافع ياواسع العطاء ياباسط الرزق ياكثري اخلري يادائم النعم ياقدمي االحسان

يا ياخفى اللطف عند الشدائد ياحاضر الليس بغائب ياموجود ياغافر اخلطاء البالء

ياحليم اليعجل يامجيل السرت ياعظيم الذكر لطيف الصنع

يااهللا بك حتصنا وبعبدك ورسولك سيدنا وموالنا حممد صلىاهللا تعاىل عليه وسلم استجرنااللهم انا

مت نسئلك يارمحن يارحيم بأمسائك العظام ومالئكتك الكرام ورسلك عليهم افضل الصالة وا

السالم انت احملنا بلمحت اهل بدر وحملاتم وتنفحنا بنفحاتم حبقهم عليك يا رب سبحان ربك

رب العزة عما يصفون وسالم على املرسلني واحلمدهللا رب العاملني متت بعون اهللا امللك العالم

Page 258: MUHAMMED SIDDIK - · PDF filenamazında 2 cüz, vitir namazında 3 cüz ve teravih namazında her rekatta 5 hizib olmak üz e-re 20 rekatta 25 cüz olmak üzere Allahü Zülcelâl’in