Page 1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Üst solunum yolu infeksiyonları arasında en sık grip ve soğuk algınlığına
rastlanmaktadır. Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, soğuk algınlığı ise rinovirus,
koronovirus, adenovirüs gibi çeşitli virüslerin yol açtığı infeksiyonlardır. Soğuk
algınlığında semptomlar yavaş yavaş gelişir ve hastalık genellikle burun, boğaz, sinüsler
ve üst göğüs bölgesini etkiler. Gripte ise ateş 38°C’ den daha yüksektir, öksürük, tüm
vücutta ağrıyan kaslar, bitkinlik, üşüme-titreme, bulantı ve kusma gibi daha ağır bir
tablo vardır. Grip ve soğuk algınlığı öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan
damlacıkların hava yolu ile, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ile ve hasta kişilerin
ağız-burun akıntıları ile bulaşmaktadır. Grip ve soğuk algınlığı havaların soğuduğu ve
nem miktarının düştüğü dönemlerde sık görülmektedir. Grip sonbahar mevsiminin
sonlarında başlayıp ilkbahar aylarında daha sık olarak görülmektedir. Grip ve soğuk
algınlığı immun sistemi kuvvetli kişilerde genellikle bir hafta içinde iyileşir. Ancak,
kronik akciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği, diabetes mellitus, kronik nefrit,
sigara kullanımı, yaşlılık, prematüre bebek, malnütrisyon, kemoterapi, tüberkuloz,
malignite, gebelik, anemi gibi durumlarda daha ağır bir şekilde seyretmektedir. Grip ve
soğuk algınlığı toplumda sık görüldüğünden dolayı, iş gücü kayıplarına ve dolayısıyla
büyük ekonomik kayba sebep olmaktadır.
Grip ve soğuk algınlığı için kullanılan çeşitli antiviral ve semptomatik tedaviye yönelik
kimyasal ilaçlar kullanılmaktadır. Bu kimyasal ilaçlarla tedavide oseltamir, zanamivir,
Page 2
2
amantadin ve rimantadin gibi çeşitli antiviral ilaçların yanında semptomların tedavisine
yönelik analjezik-antipiretik, antitussif, ekspektoran, mukolitik ve dekonjestan
Page 3
3
özelliklerinde ilaçlar kullanılmaktadır. Bu kimyasal ilaçların yanında geleneksel ve
bilimsel kullanıma dayalı bitkilerden de yararlanılmaktadır. Bitkisel ilaçların, kimyasal
ilaçlara göre genellikle toksik etkilerinin daha az olması ve profilaktik olarak
kullanılmaları önemli üstünlükleridir. Grip ve soğuk algınlığında tedavi amacı ile
kullanılan bitkisel ilaçlar, çok sayıda bulunmaktadır. Bu çalışma yapılırken, bu
bitkilerden etkinlikleri klinik ve deneysel çalışmalarla kanıtlanmış olanlar ve en sık
kullanılanlar seçilerek, eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve
bilimsel bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır. Bu çalışmada daha çok tercih edilen ve
piyasada rahatlıkla preparatlarına ulaşılabilen ökaliptus (Eucalyptus spp.), kirpi otu
(Echinacea spp.), geven otu (Astragalus spp.), zencefil (Zingiber officinale Roscoe) ve
Güney Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides) bitkileri araştırılması amaçlanmıştır.
Bu bitkilerin etki mekanizmalarını ortaya koyan deneysel çalışmalar, grip ve soğuk
algınlığı hastaları üzerinde plasebo kontrollü klinik çalışmalar ve in-vitro ortamda
yapılan antimikrobiyal çalışmaların incelenmesi hedeflenmiştir. Klinik ve deneysel
çalışmalarla etkinlikleri ispatlanmış ve klinik kullanıma girmiş olan bu bitkilerin
endikasyon, kontrendikasyon, yan etki ve ilaç etkileşimleri gibi özellikleri çeşitli
farmakognozi kitapları, farmakopeler ve monografların derlenmesi amaçlanmıştır.
Page 4
4
2. GENEL BİLGİLER
2.1. GRİP
2.1. Grip Nedir?
Grip, influenza A, influenza B ve influenza C virüslerinin neden olduğu bulaşıcı viral
bir infeksiyondur (Şekil 2.1). Grip sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. En fazla
görüldüğü aylar Ekim - Mart aylarıdır. Grip burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı ve kas
ağrıları gibi belirtilerle seyreden bir hastalıktır. Hastalar genellikle 1-2 hafta içinde iyileşirler ancak
bazı hastalarda hayatı tehdit edici komplikasyonlar gelişebilir. İşgücü kaybı açısından
bakıldığında grip en yüksek ekonomik kayba yol açan hastalıkların başında yer
almaktadır (http-1, 2010).
Gribin etkeni influenza virüsü olup, bu virüs Orthomyxoviridae ailesinden, zarflı,
negatif polariteli, tek sarmallı, 8 parçalı RNA virüsüdür. Nükleokapsid ve matriks
proteinlerine göre influenza A, B ve C olmak üzere üç antijenik tipe ayrılmaktadır.
İnfluenza virüslerinin yapısında hemaglütinin (HA) ve nöraminidaz (NA) olarak
adlandırılan zarf glikoproteinleri vardır. HA, virüsün hücreye bağlanmasında rol alır.
NA ise müsin tabakayı parçalayarak hem hücreye bağlanmayı kolaylaştırır hem de
konak zarındaki sialik asidi parçalayarak virüsün hücre dışına salınımını kolaylaştırır.
Hayvan ve insan influenza A virüsleri HA ve NA glikoproteinlerine göre alt tiplere
ayrılır. Sadece insan influenza B ve C virüslerinin HA ve NA alt tipleri yoktur.
İnfluenza A’ da daha çok olmak üzere influenza virüslerinde antijenik değişimlere sık
rastlanmaktadır. Bu antijenik değişimler nükleik asitte küçük nokta mutasyonlar halinde
Page 5
5
Şekil 2.1. Influenza Virüsü
(antijenik drift) veya nükleik asitte bir hayvan ve bir insan influenza virüsünün aynı
hücreyi enfekte etme durumunda yeniden karılma şeklinde (antijenik şift)
olabilmektedir. Bunun sonucunda da, antijenik drift epidemilere, antijenik şift ise
pandemilere yol açmaktadır. İnfluenza A epidemi ve pandemilere, influenza B
epidemilere, influenza C ise küçük çaplı salgınlara ve hafif seyreden infeksiyonlara
neden olmaktadır (http-1, 2010).
Grip Nasıl Bulaşır?
Gribin başlıca bulaşma yolları, öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan damlacıkların
hava yolu ile bulaşması, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-
burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar ile bulaşmaktadır. Hasta kişilerden etrafa saçılan
virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme yeteneğinde olması bulaşıcılığı daha da
arttırmaktadır. Hasta bir kişinin bir ortama girip çıkması bile o ortamda bulunan kişileri
hastalığın bulaşması açısından risk altına sokmaktadır (http-1, 2010).
Grip Belirtileri
Grip, 40°C’ a kadar olan ateş, üşüme, titremeler, ilk iki gün şiddetli baş ağrısı, öksürük, boğaz ağrısı, şiddetli kas
ağrıları, gözlerde batma hissi, fotofobi, şiddetli burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, boğaz kuruluğu,
şiddetli kuru öksürük, bir hafta sürebilen iştahsızlık, bazen haftalarca süren halsizliğe neden olmaktadır. Genellikle bu
semptomlar çok hızlı ortaya çıkmakta ve ortalama yedi gün sürmektedir. Çocuklarda bu semptomlara ek olarak mide
bulantısı ve kusma görülebilmektedir (http-1, 2010).
Grip Epidemiyolojisi
Zamana ait özellikler: Bazı bölgelerde grip, her mevsim görülmekle beraber,
genellikle mevsimsel değişim söz konusudur. Havaların soğuduğu ve nem miktarının
düştüğü dönemlerde hastalık görülme sıklığı artmaktadır. Hastalık toplumda genellikle
sonbahar mevsiminin sonlarında başlayıp ilkbahar aylarına kadar sık olarak
Page 6
6
görülmektedir. Hastalığın zamana göre değişim göstermesinde çevresel faktörler önemli
rol oynamaktadır. Kalabalık ve havalandırmanın iyi olmadığı kapalı alanların
kullanımının daha çok havaların soğuduğu dönemlerde olması, hastalığın mevsimsel
olma özelliğine etki yapan önemli çevresel etkenlerdendir (Erbil Y, 2006).
Yer özellikleri: Grip, tüm dünyada yaygın olarak görülmektedir (Erbil Y, 2006).
Kişi özellikleri: Her yaşta görülebilen influenza infeksiyonları, bebek ve çocuklar ile
yaşlılarda daha öldürücü seyretmektedir. Ayrıca kişilerin kronik hastalıklarının olması
(kronik akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıklar, koroner kalp hastalıkları, diabetes
mellitus, kronik nefrit, parkinson, multipl skleroz, maligniteler, anemi) sigara kullanımı
ve gebelik influenza enfeksiyonu için hastaneye yatış ve ölüm olaylarında risk faktörleri
arasındadır (Erbil Y, 2006).
Konakçı seçimi: İnfluenza virüsleri insanlardan başka domuz, kuş, at ve deniz
memelilerinde hastalık yapmaktadır. Son yıllarda kuş gribi ve domuz gribinin yeni bir
pandemiye yol açmasından korkulmaktadır (Erbil Y, 2006).
2.2. Soğuk Algınlığı
Soğuk Algınlığı Nedir?
Soğuk algınlığı; çeşitli virüslerin yol açtığı ve üst solunum yollarında bazı yakınmalarla
seyreden hafif seyirli bir hastalıktır. Özellikle mevsimlerin değiştiği aylarda ani ısı
değişiklikleri nedeniyle soğuk algınlığı görülme sıklığı da artar. Soğuk algınlığına etken
olan bir çok faktör bulunmaktadır (Tablo 2.1.) (Erbil Y, 2006).
Soğuk Algınlığı Nasıl Bulaşır?
Yaygın kanaatin aksine soğuk algınlığı genellikle damlacık infeksiyonu tarzında bulaşmaz. En önemli bulaş direkt
temas yoluyladır. Soğuk algınlığı olan insan burnuna dokunur ya da eline öksürür. Bu yolla derisinde binlerce virüs
partikülü birikir. Bunlar kapı koluna, alışveriş sepetine vs dokunduklarında arkalarında bol miktarda virüs bırakırlar.
Sonra oraya dokunan insan virüsleri alır. Bundan sonra soğuk algınlığı oluşması için gereken tek şey bir düzine kadar
virüs partikülüdür. İnsan elini burnuna ya da gözüne götürürse virüslerin çoğalmaları için ideal ortam olan ılık, nemli
bir çevreye virüsleri bırakırlar. Sonra virüsler boğaz adenoidlerine taşınır, burada hücreyi istila ederek çoğalırlar.
Hücre parçalandığında yeni hücreleri infekte ederler. Bu olay çok hızlıdır. Yeni virüsün hücreye girmesiyle yeni virüs
partiküllerinin ortama salınması sadece 12 saatte olur. Semptomlar da 10 saat içinde hızla gelişir. Soğuk algınlığı olan
biriyle el sıkıştıktan sonra yarım günden daha az bir zaman içinde yeni hasta ortaya çıkar (Irwin RS &
Madison JM, 2001).
Soğuk Algınlığı Belirtileri
Page 7
7
Semptomlar genellikle vücudun virüse karşı reaksiyonu ile ortaya çıkar. Damarlardan dışarıya sıvı sızdırmasına
neden olan ve müköz bezlerin salgılarını artıran kimyasallar salgılanır. Sonuç olarak burun pasajları şişer ve
sekresyonlarla tıkanır. Soğuk algınlığı semptomları 36- 72 saatte pik yapar. Soğuk algınlığında, kuru, kaşınan ve
ağrılı boğaz, burun akıntısı, hapşırma, seste boğuklaşma, burunda tıkanma ve dolgunluk, öksürük, hafif baş ağrısı,
hafif ateş, genel olarak kendini iyi hissetmeme gibi semptomlar görülür. Semptomlar üç günden sonra düzelmeye
başlar ve genellikle yedi gün içinde de yok olurlar. Ama iki haftaya kadar uzadığı da olabilir. İnsanların yaklaşık
dörtte birinde semptom ortaya çıkmaz. Muhtemelen bu kişilerde virüse karşı immün sistem cevabı farklıdır (Irwin
RS & Madison JM, 2001).
Soğuk Algınlığı Epidemiyolojisi
Tüm dünyada, yetişkinler yılda ortalama 2-4 kez, küçük çocuklarda yılda 6-7 kez
görülmektedir. Ayrıca çocukların %10–15’ i yılda en az 12 defa soğuk algınlığı
geçirmektedir (Irwin RS & Madison JM, 2001).
Soğuk Algınlığı Etyolojisi
Soğuk algınlığına etken (Tablo 2.1) olan birçok faktör bulunmaktadır (Erbil Y, 2006).
Tablo 2.1 Soğuk algınlığı etkenleri
Virus Grubu Antijenik tip sayısı Görülme sıklığı (%)
Rinovirusler 100 tip ve 1 subtip 30-40
Koronovirüsler 3 veya daha fazla tip 10-15
Parainfluenza virüs 4 5
RSV 2 5
İnfluenza virüs 3 25-30
Adenovirüs 47 5-10
Diğer virüsler (rubeola, rubella, varicella , enterovirüsler vs.)
2.3. Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar
Soğuk algınlığını ile grip birbirlerinden farklıdır (Tablo 2.2). Soğuk algınlığında
semptomlar yavaş yavaş gelir ve genellikle sadece burun, boğaz, sinüsler ve üst göğüs
bölgesini etkiler. Öksürük ve sistemik semptomları yoksa influenza tanısından
uzaklaşmak gerekir. Genel olarak grip daha ağır seyreder. Ateş 38°C’ dan daha
Page 8
8
yüksektir. Tüm vücutta ağrıyan kaslar, bitkinlik, üşüme-titreme, bulantı ve kusma gibi
daha ağır bir tablo vardır (Curley FJ ve ark., 1988).
Tablo 2.2. Grip ve Soğuk algınlığı semptomlarının farkları
Belirti ve Semptomlar İnfluenza Soğuk Algınlığı
Başlangıç Ani Dereceli
AteşKarakteristik, yüksek 3-4 gün
devam ederNadir
Öksürük Kuru Kuru
Başağrısı Belirgin Nadir
Miyalji Sık, ciddi Hafif
Halsizlik 2-3 hafta sürebilir Çok hafif
İleri derecede bitkinlik Erken ve belirgin Görülmez
Göğüste sıkıntı Sık Hafif-orta
Tıkalı burun Bazen Sık
Hapşırma Bazen Olağan
Boğaz ağrısı Bazen Sık
2.4. Grip ve Soğuk algınlığında ilaçla tedavi
2.4.1. Antiviral Tedavi
İnfluenzaya karşı yakın zamana kadar kullanılan ilaçlar amantadin ve rimantadin idi.
Son yıllarda hem influenza A ve hem de influenza B virusuna etkili, oseltamir,
zanamivir vs. gibi viral nöraminidaz inhibitörü ilaçlar kullanıma girmiştir. Tedavi için
kullanılabilen influenza ilaçları, influenza olduğunda ciddi komplikasyon riski olan
kişilerde kullanılmalıdır. Bu kişiler yaşı 65’ i geçenler, 65’ den düşük yaşta olup da
astım ve diğer kronik obstrüktif akciğer hastalıkları dahil kronik solunum yolu
hastalıkları olanlar, tedavi altındaki hipertansiyon hariç önemli kardiyovasküler
hastalığı olanlar, diabetliler ve immunosüpresif hastalığı olanlar ya da immünosüpresif
ilaçla tedavi olanlar kullanmalıdır (Kayaalp O, 2005).
Nöraminidaz inhibitörleri
Page 9
9
Nöraminidaz inhibitörleri grubun da konak hücre zarında ki sialik asid analogu olan iki
ilaç, oseltamivir ve zanamivir bulunur. İnfluenza virusunda bulunan nöraminidaz
enziminin güçlü ve selektif inhibitörleridir. Virüsün hem A ve hem de B tipi ne karşı
etkilidirler. Konak hücre içinde çoğalan ve olgun hale gelen virion, konak hücre
membranındaki glikoproteinlerin sialik asid grubuna bağlanır, bu bağlanma viral
membrandaki nöraminidaz tarafından kırılmadığı takdirde virüs hücreden çıkıp etrafa
dağılamaz. Nöraminidaz inhibitörü ilaçlar, moleküllerinin sialik aside benzemesi
nedeniyle nöraminidaza kendileri bağlanırlar. Sonuçta virüs konak hücre membrandaki
sialik asit grubuna bağlanamadığından hücreden çıkıp diğer hücreleri infekte edemez.
Nöraminidaz influenza virusunun hava yolunda mukus tarafından inaktive edilmesini de
önler ve olasılıkla hava yolu mukozasına virüsün yerleşmesini kolaylaştırır. Enzimin
ilaçlarla inhibisyonu bu durumuda önler. Tedaviye semptomların başlamasından
itibaren 48 saat içinde başlanılmalıdır. İlaçların yararları kısıtlıdır ve hastalığın süresini
1-2 gün kısaltırlar. Öte yandan influenzaya tutulduğunda ciddi komplikasyon riski
altındaki hastalarda hastaneye yatırma gereğini veya mortaliteyi ne derece azalttıkları
halen incelenmektedir. Sonuçta virüs konağının solunum yolları mukozasına kolayca
yerleşemez (Kayaalp O, 2005).
Zanamivir
Ağızdan verildiğinde yeterli antiviral etki gözlenmez. Bu sebeple intranazal kullanılır.
Zanamivir, sialik asid yapısındadır. Nöraminidaz enzimini bloke ederek virüsün hücre
dışına çıkışını engeller (Antony J Trevor ve ark., 2005). Tedaviye, semptomların
başlamasından en geç 48 saat içinde başlanılmalıdır ve 5 gün devam edilmelidir.
Zanamivir’ in hastalık süresini ortalama 2.5 gün kadar kısalttığı bulunmuştur (Süzer Ö,
2005). Zanamivir gastrointestinal bozukluklar ve nadir olarak bronkospazm ve ciltte
döküntü yapabilir (Kayaalp O, 2005).
Oseltamivir
Oseltamivir, sialik asid analogu olan bir aktif maddenin etil esteri olan bir ön-ilaçtır.
Karaciğerde enzimatik dönüşümle hızlı şekilde aktif maddeye dönüşür. Aktif maddenin
eliminasyon yarılanma ömrü ilacın günde iki kez verilmesine olanak verecek kadar
uzundur (Antony J Trevor ve ark., 2005). Oseltamivir ile tedaviye semptomların
başlamasından en geç iki gün içerisinde başlanmalıdır çünkü influenza virüsü 24-72 saat
içerisinde çoğalmaya başladığı için. influenza A ve B infeksiyonlarının profilaksisi ve
Page 10
10
tedavisinde oseltamivir yararlı bulunmuştur (Süzer Ö, 2005). Oseltamivirin en sık
görülen yan tesirleri bulantı ve kusmadır (Kayaalp O, 2005).
Amantadin
Amantadin sadece influenza A virusunun çeşitli suşlarına (Asya nezlesi virusu gibi)
karşı profilaktik etkili olan sentetik bir ilaçtır. Bu virüse yakından benzeyen influenza B
virusuna karşı etkili değildir Antiviral etkisini, virüsün konak hücre membranına
sokulmasını ve içeri girdikten sonra soyunmasını inhibe etmek suretiyle yapar (Uçar A,
2001). Amantadin, esas olarak profilakside faydalıdır. Profilaktik olarak uygulanan
hastaların yaklaşık %70-90’ ında influenza A virüsü enfeksiyonu önlediği gözlenmiştir
ancak infekte hastalarda semptomlar görüldükten sonra ancak semptomları hafifletici
etkisi vardır (Dökmeci İ, 2000).
Ribavirin (tribavirin)
Ribavirin, purin (guanozin) nukleozid analogudur: in vitro olarak hem RNA virüslerine
ve hem de DNA virüslerine etkili geniş spektrumlu bir antiviral ilaçtır. Ancak klinikte,
özellikle bebekler ve çocuklarda tehlikeli pnömoni ve bronşiolit yapan respiratuar
sinsisyel virüs infeksiyonlarında ve Lassa ateşi tedavisinde oral, i.v. ve aerosol şeklinde
uygulanır (Bökesoy TA ve ark., 2000). Antiviral etkisi iki mekanizmaya dayanır; viral
mRNA’ nın konakçı hücrenin ribozomuna bağlanımını inhibe ederek, hücrede viral
protein sentezini durdurarak ve viral DNA ve RNA sentezinde kullanılan guanosin
monofosfat’ ın sentezini inhibe ederek etki gösterirler. (Uçar A, 2001).
Ribavirin önemli bir sakıncası, sık olarak hemoliz yapması ve anemiye neden olmasıdır.
Kemik iliğini baskılayabilir, fetusu öldürebilir veya malformasyonlar yapabilir, bu
nedenle gebelerde kullanılmamalıdır (Bökesoy TA ve ark., 2000).
2.4.2. Semptomatik tedavi
2.4.2.1. Analjezik-Antipiretik Tedavi
Parasetamol (Asetaminofen)
Parasetamol’ ün etkisi aspirinin analjezik etkisine, yaklaşık olarak eşittir. Antipiretik
etkisi de onunkine yakın güçtedir; fakat aspirinden farklı olarak, antiinflamatuvar
etkinliği oldukça düşüktür ve bu tür etkinlik gerektiren endikasyonlarda kullanılmaz.
Parasetamol benzeri diğer analjezik ilaçlardan farklı olarak, hipotalamus ve omurilik
Page 11
11
gibi peroksidlerden fakir ortamda, prostaglandin sentezini inhibe edebilir;
parasetamolün antipiretik ve analjezik etkilerinin, sırasıyla, hipotalamus ve omurilik
arka boynuzunda prostaglandin sentez ve salıverilmesini inhibe etmesi ile ilişkili olduğu
ileri sürülmüştür. Ağız yolundan alındığında parasetamol çabuk absorbe edilir ve etkisi
erken başlar; plazma düzeyi 1/2-1 saat içinde maksimumuna erişir. Parasetamol ‘ün
büyük kısmı karaciğerde glukronik asidle ve sülfatla konjüge edilir ve böbreklerden bu
şekilde itrah edilir. Parasetamol suda fazla çözünen ve stabil kalan bir madde olduğu
için, onu sıvı farmasötik şekiller içinde vermek mümkündür. Bundan dolayı,
parasetamol özellikle bebek ve çocuklar için hazırlanan eliksir, şurup, süspansiyon vb.
şekillerdeki sıvı analjezik müstahzarların yapımında kullanılır. Parasetamol erişkinlere
ve adolesanlara ağızdan 500-1000 mg dozunda verilir. Gerekirse bu doz 4-6 saatte bir
tekrarlanır. Günlük maksimal dozu genellikle 4 g olarak kabul edilir, bazı kaynaklarda 3
g ve hatta 2.6 g olarak belirtilmiştir. Parasetamol yemek sırasında veya yemekten sonra
alınırsa, biyoyararlanımı belirgin şekilde azalır, onun için aç karna alınması tercih edilir.
Parasetamol oral dozuna eşit dozlarda rektal yoldan da verilebilir. Parasetamol aşırı
dozda alındığında, öldürücü akut karaciğer nekrozu yaptığı bilinen az sayıdaki
ilaçlardan biridir. Hepatotoksisite nedeni, parasetamolden karaciğerde oluşan bir
oksidasyon ürünü olan N-asetil-p-benzokinonimin’ dir. Parasetamol seyrek olarak ciltte
ürtiker ve diğer alerjik döküntülere neden olabilir; nadiren larenks ödemi, bronkospazm,
methemoglobinemi ve hemolitik anemi yapabilir (Kayaalp O, 2005).
2.4.2.2. Antitussif Tedavi
Öksürük refleksini santral ve/veya periferik etkileri ile kısmen inhibe eden ilaçlardır.
Öksürük, hava yollarını ve alveolleri koruyan ve savunan bir refleks olduğu için,
hastalarda çoğu kez bunun tamamı ile yok edilmesi değil, fakat sıklık ve şiddetinin
azaltılması, böylece hastayı rahatsız etmeyen duruma getirilmesi hedeflenir. Bütün
antitussif ilaçlar ağızdan kullanılırlar.
Antitussifler, öksürük refleksini dört mekanizma ile deprese ederler;
Öksürük merkezinin inhibisyonu:
Spazmolitik etki sonucu akciğerlerdeki öksürük reseptörlerinin duyarlılığının
azaltılması:
Periferik yani akciğer ve diğer yerlerdeki afferent sinir uçlarının inhibisyonu;
Page 12
12
Öksürük refleks yayına ait afferent sinir yolağında sinaptik aşırımın
zayıflatılmasıdır (Kayaalp O, 2005).
Opioidler
Opioidlerden antitussif ilaç olarak, bağımlılık yapma ve solunum merkezini deprese
etme yeteneği düşük olan ( örn: kodein, dionin, dekstrometorfan hidrobromür ) bazı
ilaçlar kullanılır.
Kodein
Kimyaca metilmorfin’ (morfin 3-metil eter) dir. Morfin’ in fenolik OH grubunun
metillenmesiyle oluşur. Morfin’ in bu şekilde metillenmesi onun analjezik etkisini ve
bağımlılık yapıcı (öforizan) etkinliğini önemli ölçüde azaltır, fakat antitussif etkinliğini
fazla zayıflatmaz. Antitussif etkisi, analjezi için gereken dozlardan daha düşük dozlarda
ortaya çıkar. Konstipasyon, sedasyon ve uyuşukluk hali kodein alanlarda görece sık
görülen yan tesirlerdir (Biricik S, 1999). Kodein antitussif olarak ağızdan bir kerede
10-20 mg (baz eşdeğeri) dozunda verilir, 4-6 saatte bir tekrarlanır (Kayaalp O, 2005).
Dionin
Dionin, morfinin yarı-sentetik bir türevidir. Kimyası etilmorfin hidroklorürdür.
Antitussif etki gücü kodein’inkine aşağı yukarı eşittir. Kodein gibi karaciğerde morfine
dönüşür. Analjezik etkisi de vardır. Antitussif olarak kodeininkine eşit dozda kullanılır
(Kayaalp O, 2005).
Dekstrometorfan hidrobromür
Sentetik bir morfinan türevidir; yapıca morfine benzer. Narkotik analjezik bir ilaç olan
levorfanol’un D-şekli olan dekstrorfan’ ın metoksi türevidir. Sentetik antitussif ilaçlar
içinde klinik bakımdan etkililiği kanıtlanmış iki ilaçtan biridir (Biricik S, 1999).
Öksürük-baskılayıcı tipteki reseptörleri etkileyerek öksürük merkezini inhibe eder.
Antitussif etki gücü kodeininkine eşittir veya daha fazladır ve bu etkisi biraz daha uzun
sürer. Eşit antitussif etki yapan dozlarda bu iki ilaç santral sinir sisteminde benzer
derecede depresyon yapar; fakat dekstrometorfanın, kodeinden farklı olarak analjezik ve
konstipasyon yapıcı etkisi yoktur (Uçar A, 2001).
Folkodin
Page 13
13
Yarı-sentetik bir opiyattır. Kimyaca morfoliniletilmorfin’ dir. Folkodin’ in 10 mg’ ının
antitussif etkisi, 15 mg kodeininkine aşağı yukarı eşittir, fakat daha uzun devam eder.
Günde 3-4 kez, 5-10 mg dozunda ağızdan verilir. Boğmaca öksürüğüne karşı da etkili
olduğu bildirilmiştir. Yan tesir insidensi kodein’inkinden belirgin derecede azdır
(Kayaalp O, 2005).
Diğer Antitussif Tedavi
Bu gruptaki ilaçlar sentetik ilaçlardır ve genellikle periferik etkileriyle (spazmolitik
ve/veya lokal anestezik etki) öksürük refleksini inhibe ederler. Difenhidramin
hidroklorür, levopropoksifen, levodropropizin ve klofedianol hidroklorürun spazmolitik
etki yanında öksürük merkezi üzerinde inhibitör etkileri de vardır (Süzer Ö, 2005).
Levodropropizin
Havayolu mukozasındaki afferent C sinir lifi uçlarından P maddesi ve diğer nörokinin
niteliğindeki nöromodülatörlerin salıverilmesini inhibe ederek öksürük yapan uyarılara
karşı bu uçların duyarlığını azaltır. Öksürük merkezini etkilemez. Klinik etkililiği
bakımından yeterince denenmiş, kodein ve türevlerine eşit ve dekstrometorfana göre
daha etkili bulunmuştur. Günde 3 kez 60 mg dozunda kullanılır. Bulantı ve disepsi
yapabilir. Opioid ilaçlara göre daha seyrek somnolans yapar (Kayaalp O, 2005).
Difenhidramin hidroklorür
Difenhidramin hidroklorür, antihistaminik (histamin H1-reseptör blokörü) bir ilaçtır.
Ayrıca öksürük merkezini inhihe etmek suretiyle antitusif etki yapar; bu bakımdan
antihistaminik ilaçlar içinde en etkili antitussif ilaçtır. (Uçar A, 2001). Difenhidramin,
santralde öksürük merkezinin afferentlere olan duyarlılığını azaltmak suretiyle etkisini
gösterir (Biricik S, 1999).
Klofedianol hidroklorür
Opioid tipte bir ilaç olmamakla beraber yapıca metadona benzer. Öksürük refleksini
kısmen santral ve kısmen de periferik spazmolitik ve lokal anestezik etkileri ile baskılar.
Günde 3-5 kez, 20-30 mg alınır (Uçar A, 2001).
Levopropoksifen
Page 14
14
Analjezik etkili bir ilaç olan dekstropropoksifen’ in levo izomeridir; yapıca metadona
benzer. Spazmolitik etkisi vardır. Ayrıca öksürük merkezini inhibe eder (Kayaalp O,
2005).
2.4.2.3. Ekspektoran ve Mukolitik Tedavi
Ekspektoran (mukokinetik) ilaçlar, solunum yollarında birikmiş balgamı sulandırıp
yapışkanlığını azaltmak suretiyle balgamın öksürükle dışarı atılmasını kolaylaştıran
ilaçlardır. Mukolitik ilaçlar ise, mukus içindeki mukoproteinlerin yapısını kimyasal
olarak bozan, bu şekilde balsamın viskositesini ileri derecede düşüren ilaçlardır (Uçar
A, 2001). Ekspektoran ilaçların etkili olabilmeleri için hastanın onlarla birlikte mümkün
olduğu kadar bol su alması gerekir. Buna uyulmadığı takdirde ilaç etkisiz kalabilir. Su,
bronş salgısını artırarak etki yapan iyi bir ekspektorandır. Hastanın bulunduğu odanın
havasının kuru olması, ekspektoran ilaçların etkinliğini azaltabilir; bu nedenle bazı
durumlarda havaya su tanecikleri püskürten oda nemlendiricileriyle odanın havasının
nemlendirilmesine de başvurulabilir. Kombine öksürük müstahzarlarının içinde bulunan
antihistaminik ilaçların (klorfeniramin ve mepiramin gibi), bronş mukozasını
kurutmaları nedeniyle ekspektoranların etkisini engelleyebilecekleri de hatırda
tutulmalıdır (Kayaalp O, 2005).
İpeka (ipekakuanha)
İpeka, Cephaelis ipecacuanhae bitkisinin kurutulmuş kök ve rizomlarından elde edilen
bitkisel bir drogdur. İçindeki aktif maddeler emetin ve sefaelin alkaloidleridir. İpeka
preparatları içindeki bu alkaloidlerden dolayı, ufak dozlarda ekspektoran ve yüksek
dozda verildiklerinde ise kusturucu etki yaparlar. Ağızdan alınan ipekanın yapmış
olduğu ekspektoran etki, mide mukozasını stimüle etmesi sonucu, refleks olarak bronş
bezlerinin salgısını artırmasına bağlıdır. Türk Farmakopesindeki ipeka şurubu, 100 g’ da
yaklaşık 22 mg total alkaloid içerir ve erişkinlerde 4 ml dozunda günde 3-4 kez
kullanılır. Yaklaşık 7 kat daha fazla alkaloid içeren A.B.D. Farmakopesindeki ipeka
şurubunun bir kerelik ekspektoran erişkin dozu 0.5-1 ml’ dir. Kompoze ipeka şurubu bir
kerede 20 g dozunda verilir. 6-12 arasındaki çocuklarda yukarıdaki preparatlar yarı-
dozda kullanılırlar. 6 yaşından küçük çocuklarda, ipekanın kardiyotoksisitesinin bu yaş
grubunda belirginleşmesi nedeniyle, ipeka kullanılması tavsiye edilmez (Kayaalp O,
2005).
Terpin
Page 15
15
Terebentinin dihidrate kristalize türevidir. Ağızdan 4 saatte bir 0.2 g dozunda kullanılır;
bir kerelik dozu 6-12 yaş arasındaki çocuklarda 100 mg ve iki yaş üstünde kullanım
dozu 50 mg’ dır. Etki mekanizması ipekanınki gibidir (Kayaalp O, 2005).
Gliseril Gayakolat (gaifenezin)
Gayakol’un gliserolla yaptığı esterdir. Bronş salgısını, bezler üzerindeki direkt etkisi ile
stimüle eder. Ekspektoran olarak erişkinlerde günde 4 kez 200 mg dozunda verilmesi
tavsiye edilir (Biricik S, 1999).
Bromheksin klorür
Hindistan’da yetişen Adhatoda vasica bitkisinin alkaloidi olan vazisinin sentetik
yollarla üretilen bir türevidir. Kimyasal bakımdan organik brom bileşiğidir. Bromheksin
klorür, balgam yapışkanlığını azaltır, bronş salgısını artırır ve balgamın viskositesini
azaltır. Bromheksin ve onun metaboliti olan ambroksol halen kullanılmakta olan en
güçlü mukokinetik ilaçlardır. Bu iki ilaç mukusun yapısını da bozar, bu nedenle
mukolitik özellikleri de vardır (Biricik S, 1999; Kayaalp O, 2005).
Ambroksol
Bromheksinin bir metabolitidir; ondan daha etkili bir ekspektorandır. Ambroksol
mukusu sulandırır ve salgılanmasını normalleştirerek etki gösterir. Erişkinlere
ekspektoran olarak ağızdan günde 45-120 mg dozunda 2 veya 3 kerede bir verilir
(Süzer Ö, 2005; Uçar A, 2001).
Asetilsistein
L-Sistein’ in N-asetil türevidir. Mukolitik etkisi, kendi molekülünde bulunan serbest
sülfidril (-SH) grubu ile, balgamın mukoprotein moleküllerindeki disülfür (-S-S-)
köprülerini kırmasına ve onları depolimerize etmesine bağlıdır. Kronik bronşit
olgularında, özellikle, yerleşmiş mukus tıkaçları varsa kullanılır (Bökesoy TA ve ark.,
2000). Ağız yolundan günde 3 kez 200 mg dozunda verilir. Ağızdan verildiğinde
mukolitik etkinliği inhalasyonla verilmesine göre zayıftır (Kayaalp O, 2005).
Karbosistein
Kimyaca S-karhoksimetilsisteindir. Etki mekanizması asetilsistein ile aynıdır.
Page 16
16
Ağız yolundan günde 3 kez 750 mg dozunda alınır. 5-12 yaş arasındaki çocuklarda
başlangıç dönemindeki bir kerelik doz 250 mg, 2-5 yaş arasindakiler de 62.5 mg’ dır
(Kayaalp O, 2005).
2.4.2.4. Dekonjestan Tedavi
Burun mukozasındaki damarları büzmek suretiyle, mukozada konjestiyona bağlı
şişkinliği gideren ilaçlardır. Böylece burun tıkanıklığını gidererek hava geçişini
sağlarlar; sinusların deliği kapanmışsa onu açıp drenaja ve sinusların havalanmasına da
olanak verirler. Orta kulak iltihabın da tıkanmış östaki borusunu açmak amacıyla
antibakteriyel tedaviye yardımcı olarak ve seröz otit tedavisin de tek ilaç olarak
kullanılırlar. Nazal dekonjestanlar burun ile ilgili olarak, soğuk algınlığı ve diğer
solunum yolu infeksiyonlarına eşlik eden akut rinitte, saman nezlesi (mevsimine bağlı
alerjik rinit, polinozis), perenial rinit (mevsimle ilişkisi olmayan alerjik rinit), sinuzit ve
diğer rinit şekillerinde kullanılırlar. Saman nezlesinde antihistaminik ve nazal
dekonjestan verilebilir. Ancak yukarıda belirtilen hastalıklarda nazal dekonjestan
verilmişse, antihistaminiğe gerek yoktur. Dekonjestan olarak kullanılan ilaçlar lokal
kullanılan dekonjestanlar ve sistemik (oral) kullanılan dekonjestanlar diye iki gruba
ayrılırlar (Tablo 2.3). Efedrin ve fenilefrin dekonjestan olarak hem lokal ve hem de
sistemik kullanılabilir (Kayaalp O, 2005).
Tablo 2.3. Dekonjestan tedavi
Dekonjestan tedavi
Lokal dekonjestanlar
İmidazolin türevleri
Alifatik aminler
Sistemik dekonjestanlar
Psödoefedrin hidroklorür
Fenilpropanolamin (rasemik norefedrin)
hidroklorür
Page 17
17
Lokal dekonjestanlar
Burun mukozasına veya konjonktivaya lokal olarak uygulanırlar. Bazıları lokal
anestezik solüsyonlarına da katılır. Lokal dekonjestanlar genellikle saf alfa-mimetik
etkinlik gösterirler ve çoğu, direkt etkili ilaçlardır. Lokal dekonjestanlar kimyasal
yapılarına göre ikiye ayrılırlar (Kayaalp O, 2005).
İmidazolin türevleri
Yapıca ve etkileri yönünden antihipertansif olarak kullanılan bir ilaç olan klonidin’ e
benzerler. Sadece alfa-reseptörleri ve özellikle bunların α-2 alt-tipini etkilerler.
Elektriksel olarak stimüle edilen adrenerjik sinir ucundan noradrenalin salıverilmesini
azaltırlar. Nafazolin, tetrahidrazolin, ksimetazolin, oksimetazolin ve indanozolin bu
grupta yer alır (Kayaalp O, 2005).
Alifatik aminler
İndirekt sempatomimetik etkinlik gösterirler. Bu grupta siklopentamin, tuanminoheptan,
metilheksamin ve propilheksedrin bulunur. Son üç ilaç baz şeklinde iken uçucu sıvıdır
ve inhalatör içinden inhalasyon yoluyla kullanılır (Kayaalp O, 2005).
Alifatik aminlerin lokal yan etkileri; burun mukozasında, ilaç uygulandıktan sonra
iğnelenme yanma ve kuruma yaparlar. Mukozada büzülme geçtikten sonra “rebound”
konjesyon oluşur. Devamlı kullanılmaları burun mukozasında kronik şişmeye ve
mevsimle ilişkisi olmayan alerjik rinittekine benzeyen iltihabi duruma neden olur. Bu
nedenle sürekli lokal dekonjestan uygulamaya 5 günden daha uzun devam
edilmemelidir ve daha uzun sürekli uygulama gerekirse oral dekonjestanlara
geçilmelidir. Alifatik aminlerin sistemik yan etkileri; Palpitasyon, taşikardi, solukluk,
sinirlilik, bulantı, baş dönmesi ve bazen ruhsal eksitasyon görülebilir. İmidazolin türevi
dekonjestanlar, klonidin benzeri etkileri nedeniyle bradikardi, uyuşukluk, uyuklama,
aritmi, hipotansiyon ve aşırı dozda komaya neden olabilirler. Nazal dekonjestan
solüsyonları burundaki bakterilerle çabuk kontamine olduklarından hastalık geçtikten
sonra ileride tekrar kullanılmak üzere solüsyon şişesi saklanmamalıdır. Hipertiroidizm,
hipertansiyon, diyabet, koroner hastalığı olan veya trisiklik antidepresan ilaç alan
hastalarda dikkatli bir şekilde kullanılmalıdırlar. MAO inhibitörü ilaç alanlarda
kullanılmamalıdırlar (Kayaalp O, 2005).
Sistemik dekonjestanlar
Page 18
18
Ağız yolundan verilerek sistemik dekonjestan etki oluşturmak için sıklıkla kullanılan iki
ilaç psödoefedrin ve fenilpropanolamin’ dir. Efedrin, fenilefrin ve metoksamin de bu
amaçla kullanılabilir. Sistemik dekonjestanları oral uygulamanın üstünlükleri ise burun-
boğaz mukozasının her tarafında (sinüslerin içi dahil) yaygın bir dekonjesyon yapmaları
ve dekonjestan etkinin daha uzun sürmesidir. Ayrıca uzun süreli kullanım halinde burun
mukozasında devamlı tahrişe bağlı kronik şişme lokal uygulama durumuna oranla daha
az olur. Öte yandan oral uygulama halinde sempatomimetik ilaçların sistemik yan
tesirleri daha sık ve daha güçlü olarak ortaya çıkarlar (Kayaalp O, 2005).
Psödoefedrin hidroklorür
Efedrin’ in stereoizomeridir. Efedrin gibi Ephedra. türlerinde doğal olarak bulunur. İlaç
olarak, sentetik üretilen rasemik ve dekstro şekilleri kullanılır. Efedrin gibi hem direkt
ve hem de indirekt sempatomimetik etkinlik gösterir (Süzer Ö, 2005). Tek başına veya
öksürük şurupları içinde, burun mukozasında ve solunum yollarının diğer kısımlarında
dekonjesyon yapmak için ağızdan 60 mg dozunda 6 saatte bir verilir. Alınan yanıt
yetersizse aralık 4 saate indirilebilir. 6-12 yaşındaki çocuklarda 30 mg, 2-5
yaşındakilerde 15 mg dozunda yukarıdaki aralıklarla verilir. 2 yaşından küçüklere
genellikle tavsiye edilmez. Bronkodilatör etkinliği zayıf olmakla beraber bronşiyal
ödemi azalttığından bu amaçla da kullanılabilir (Süzer Ö, 2005; Kayaalp O, 2005).
Fenilpropanolamin (rasemik norefedrin) hidroklorür
Fenilpropanolamin, santral sinir sistemini efedrine oranla daha az stimüle eder ve beta-
reseptörler üzerindeki etkinliği daha zayıftır. Fenilpropanolamin, vazokonstriktör etkisi
nedeniyle sistemik yolla soğuk algınlığının semptomlarının giderilmesinde dekonjestan
olarak kullanılır. Hipertansiyonlularda da kan basıncını yükseltme eğilimi artar (Süzer
Ö, 2005). Nazal dekonjestan olarak 6-8 saatte bir 25 mg dozunda ağızdan uygulanır;
günlük doz 100 mg’ ı aşmamalıdır. 6-12 yaş arasındaki çocuklarda günde 3 kez 20-25
mg verilir. 8 yaşından küçük çocuklarda tavsiye edilmez. Belirtilen dozun iki katını (50
mg) günde 3 kez vermek suretiyle 400 denek üzerinde 12 hafta süre ile yapılan bir
incelemede hipertansif yan tesir % 0.5 oranında görülmüştür (Süzer Ö, 2005; Kayaalp
O, 2005). Terapötik indeksi düşük olduğundan, aşırı dozda alındığında akut
hipertansiyon insidensi artar ve ayrıca aritmilere neden olur. Hipertansif ensefalopati,
intraserebral kanama ve buna bağlı ölüm bildirilmiştir. Olasılıkla böbrek iskemisine
Page 19
19
bağlı olarak seyrek de olsa akut böbrek yetmezliği yapabilir. Diyabet, glokom ve prostat
hipertrofisini kötüleştirebilir (Kayaalp O, 2005).
2.5.BİTKİSEL TEDAVİ
2.5.1. Ökaliptus (Eucalyptus spp., Şekil 2.2)
Şekil 2.2. Eucalyptus spp.(yaprak-çiçek)
Genel Bilgiler
Ana vatanı Avustralya kıtası olan, Myraceae familyasına ait Eucalyptus spp.
Avustralya'nın ağaç florasında egemendir. Çoğu Avustralya'ya özgü olan, 700' den fazla
türü mevcuttur; bazı türler de Yeni Gine ve Endonezya' da bulunur. Ökaliptus ağacının
kültürü, tropikal iklim koşullarına yakın bölgelerde örneğin; Güney Avrupa olmak
üzere, Kuzey Afrika ve Amerika’ da yapılmaktadır. Ülkemizde Güney Doğu Anadolu
ve Batı Anadolu bölgeleri başta olmak üzere birçok bölgede ökaliptus ağacının kültürü
yapılmaktadır (http-2, 2010).
Uzun ve iri gövdeleri sayesinde diğer ağaç türlerinden farklı olarak yetişkin bir
ökaliptus ağacı bünyesinde 200 ile 1000 litre su bulundurabilir. Bu özelliğinden dolayı
da bazı bataklık alanlara dikilerek o bataklık kurutulabilir. Bataklıklar kurutularak sıtma
hastalığına neden olan sivrisineklerle mücadele etmek içinde yetiştirilmesinden dolayı
ökaliptus ağaçlarına “sıtma ağacı” ya da “kinin ağacı” da denmektedir. Bu ağaçlar
kesilip yerine başka bir bitki ekildiğinde ekilen bitki yetişmez (Luzar J, 2007).
Ökaliptüs, sepal taşımayan mor renkli çiçekleri Haziran-Temmuz arasında açar (Şekil
2.3). Ökaliptus, dünyanın en uzun boylu ağaçlarından olup 100 metrenin üzerinde boya
sahip olduğu bilinmektedir (Şekil 2.4). Yapraklar gençlerde oval, sapsız, açık yeşil, 16
Page 20
20
cm boyunda ve 9 cm enindedir. Yaşlı olanlarda ise yapraklar daralır, 13 cm boyunda ve
4 cm eninde, uzunca saplı, orak şeklinde, derimsi ve koyu yeşildir. Meyvesi ise küçük
ve çok miktarda tohum taşıyan oval şekilli kapsüldür (Williamson M, 2002).
Kimyasal Bileşenleri
Ökaliptusun etkisinden sorumlu olan bileşenlerin başında uçucu yağlar gelir. Şizolizigen
salgı ceplerinde bulunan uçucu yağlar, buhar distilasyonu ile droğun taze
yapraklarından elde edilir. Ana bileşeni %70’lik oranı ile 1.8-sineol (ökaliptol)’ dür.
Ana bileşenlerinin yanında limonen (%4-12), α-pinen (%2-8), α-felandren (>%1.5), β-
pinen (>%0.5) ve kafur (>%0.1) bulunur (Kemper HE, 2003).
Şekil 2.3. Eucalyptus spp. (çiçek)
Page 21
21
Şekil 2.4. Eucalyptus spp. (gövde)
Kullanım Dozajları ve Uygulama Yolları
Dahilen Kullanım
Uçucu yağ olarak kullanımda, oral yolla kullanıldığında günlük doz 0.3-0.6 ml ve her
doz için önerilen 0.05-0.2 ml’ dir. Kapsül olarak kullanımda, doz miktarı 100-200 mg’
dır ve günde 2 ya da 5 defa kullanılabilir. 30 ml ökaliptus yağının dahilen kullanımı
ölüme yol açabilir. Bazı kayıtlarda 4-5 ml ökaliptus yağının 12 yaş altı çocuklarda
öldürücü etkisine rastlanmıştır. 1.9 g ökaliptusun oral yolla alınması 10 yaşındaki bir
çocukta ölümle sonuçlanmıştır. Özellikle çocuklarda, doz aşımından dolayı ökaliptus
zehirlenmesi ile hastaneye gelen birçok vakaya rastlanmıştır. Ökaliptusun neden olduğu
toksik semptomlar kendini hızlı şekilde belli eder. Karın ağrısı, mide bulantısı, kusma
ve ardından solunum yolu problemleri, bronkospazm, bilinç kaybını takiben koma ile
sonuçlanır. Tedavide aktif kömür ya da sorbitol kullanılabilir Çocuklarda fazla miktarda
alımda gastrik lavaj genel anestezi altında endotrakeal entübasyonla yapılmalıdır
(Kemper HE, 2003).
Haricen Kullanım
İnhalasyon yolu ile kullanıldığında 150 ml kaynar suya 12 damla ökaliptus yağı
damlatılır ya da 1 litre sıcak suyun içine 15 ml ökaliptus yağı damlatılarak %1.5’ luk
solüsyon hazırlanır. Günde 3 defa buğu banyosu yapılır.
Merhem içeriğinde %1.3 h/a (hacim/ağırlık) ökaliptus yağı bulunur ve 12 yaş üstü
çocuklara kalın tabaka halinde günde 3 defa göğüs bölgesine sürülür.
Ağız gargarası %91 mg/ml ökaliptus yağı içerir ve günde 2 defa 20 ml ile ağız
çalkalanır (Kemper HE, 2003).
2.5.2. Kirpi Otu (Echinacea spp., Şekil 2.5)
Page 22
22
Şekil 2.5. Echinacea.purpurea (çiçek)
Genel Bilgiler
Echinacea spp. türleri Asteraceae familyasından Kuzey Amerika'nın, eski çağlardan
beri ilaç olarak kullanılan endemik bitkileridir.
Echinacea cinsi 1968' de McGregor tarafından yayınlanan taksonomik incelemeye göre
9 tür içermektedir (McGregor RL, 1968).
E. angustifolia DC var. angustifolia
var. strigosa McGregor
E. atrorubens Nutt.
E. laevigata (Boyton & Beadle) Blake
E. pallida (Nutt.) Nutt.
E. paradoxa (Norton)Britton var. paradoxa
var. neglecta McGregor
E. purpurea (L.) Moench
E. simulata McGregor
E. sanguinea Nutt
E. tennesseensis (Beadle) Small
Tıbbi olarak değerlendirilen türler; E. angustifolia, E. pallida, E. purpurea türleridir.
Echinacea bitkisini ilaç olarak tedavide ilk kullanan 1870' lerde Nebraska'da Alman
asıllı Dr. H.C.F. Meyer olmuştur (Şekil 2.6). Bitkinin kullanılışını yerlilerden öğrenen
Meyer, E. angustifolia köklerinden hazırladığı tentürü, "blood purifier" ilacını
romatizma, migren, ağrı, yılancık, yaralar, hazımsızlık, bitki zehirlenmeleri, zehirli yılan
Page 23
23
sokması, sifilis, gangren, malarya, difteri, hemoroit gibi bir çok hastalığın tedavisinde
kullanmıştır (Hobbs C, 1994).
Şekil 2.6. Meyer’s Blood Purifier
Meyer' in ilacı 1887'de Dr. John King ve Ecz. John Uri Lloyd'un dikkatini çekmiş ve
böylece Echinacea üzerindeki ilk bilimsel çalışma King ve Lloyd tarafından yapılmıştır.
Birçok ilaç firması tarafından infeksiyona karşı Echinacea preparatları çıkartılmış ve bir
dönem en gözde ilaçlar olmuş. Önceleri E. angustifolia kökleri kullanılırken, daha sonra
E. pallida kökleri de kullanılmaya başlanmış ve 1916'da her iki tür de National
Formulary of US' de offisinal olarak yer almıştır. İki türü ayırt etmek çok zordur.
Kökleri makroskopik ve mikroskopik olarak aynıdır (Hobbs C, 1994).
1939'da Dr. G. Madaus tarafından Avrupa'da artan ihtiyacı karşılamak için Amerika'dan
E. angustifolia tohumları getirtilmiş ve kültüre alınmıştır. Ancak daha sonra bu
tohumların E. purpurea 'ya ait olduğu anlaşılmış ve böylece E. purpurea türü de tedavi
alanına girmiştir (Mat A, 2002).
Kimyasal Bileşikleri
Echinacea türlerinden bugüne kadar aşağıdaki bileşikler izole edilmiştir (Blumenthal
M ve ark., 2000).
Echinacea angustifolia Echinacea pallida fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.8).
kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.5). Echinacea purpurea
kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.6).
Echinacea angustifolia fotoğrafı aşağıda sunulmuştur. (Şekil 2.7).
Page 24
24
Şekil 2.7. Echinacea angustifolia
Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.4).
Tablo 2.4. Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri
Echinacea angustifolia
Herba: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, chlorogenic acid, isochlorogenic
acid, verbascoside, echinacoside) (echinacoside ilk defa 1950’de E.
angustifolia köklerinden elde edilmiştir, en fazla E. angustifolia
köklerinde bulunmaktadır)
•Flavonoitler, alkilamidler (Her üç tür de vardır, en az E. angustifolia’ da),
polisakkaritler, uçucu yağ ( %<0.1)
Radix: •Kafeik asit türevleri (echinacoside, chlorogenic acid, isochlorogenic acid,
cynarin) (Echinacoside %0.3-1.7; cynarin bu drog için karakteristiktir)
•Polisakkaritler, glikoproteinler, alkilamidler (izobutilamidler) , Uçucu
yağ (%<0.1)
Echinacea pallida fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.8).
Page 25
25
Şekil 2.8. Echinacea pallida
Echinacea pallida kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.5).
Tablo 2.5. Echinacea pallida kimyasal bileşenleri
Echinacea pallida
Herba: •Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, echinacoside, verbascoside,
chlorogenic acid, isochlorogenic acid)
• Flavonoitler, alkilamidler (izobutilamidler), uçucu yağ (%<0.1)
Radix: •Kafeik asit türevleri (echinacoside, isochlorogenic acid, 6-O-
caffeoylechinacoside, chlorogenic acid) (Echinacoside miktarı E. angustifolia
köklerindekine yakındır, iki kökü ayırt edici madde: 6-O-caffeoylechinacoside)
•Poliasetilenler (kolaylıkla okside olur, drogun kalitesi saklama koşullarına göre
değişir), polisakkaritler, glikoproteinler, uçucu yağ ( % 0.2-2.0)
Page 26
26
Echinacea purpurea fotoğrafı aşağıda sunulmuştur (Şekil 2.9).
Şekil 2.9. Echinacea purpurea
Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2.6).
Tablo 2.6. Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri
Echinacea purpurea
Herba: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, chlorogenic acid)
(Cichoriic acid en fazla bu bitkide vardır, çiçeklerde % 1.2-3.1)
• Alkilamidler (izobutilamidler)(en fazla bu türde bulunur)
• Polisakkaritler, flavonoitler, uçucu yağ ( %0.08-0.32)
Page 27
27
Radix: • Kafeik asit türevleri (cichoriic acid, caftaric acid, chlorogenic acid)
(echinacoside % 0,6-2,1)
•Alkilamidler (izobutilamidler), Polisakkaritler, glikoproteinler, uçucu yağ
(% 0.2)
•Pirolizidin alkaloitleri (% 0.0065) (1984'de bulunmuştur) (Tussulagin ve
isotussilagin - doymamış halka sistemi taşımadığı için hepatotoksik
değildir).
Kullanım Dozajları ve Uygulama Yolları
Tedavide sadece oral kullanımı kaydedilmiştir.
Dekoksiyon şeklinde hazırlanacak ise, 1-2 çaykaşığı Echinacea kökü bir fincan
miktarındaki suyla hazırlanır ve günde 3 sefer kullanılır. Maksimum 8 hafta boyunca
devam edilir.
Tentür şeklinde hazırlanacak 1:5 oranında hazırlanan tentürden 1-4 mL, günde 3 sefer
kullanılır. Maksimum 8 hafta boyunca devam edilir.
Ayrıca kullanıma hazır tablet formlarınının kendi prospektüslerinde belirtildiği şekilde
kullanılır (WHO Monographs, 1999).
2.5.3. Geven Otu (Astragalus spp., Şekil 2.10)
Şekil 2.10. Astragalus membranaceus
Page 28
28
Genel Bilgiler
Geven (Astragalus), baklagiller (Fabaceae) familyasından yetiştiği bölgelere göre
farklılaşan 2000 kadar türü bulunan otsu ve küçük çalı bitkileridir (Şekil 2.11). Tıpta
özellikle ana vatanı Çin olan, Çin Geveni kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).
Tedavide kullanılan Astragalus, Uzak Doğu'da bilhassa Kore ve Çin' de yetişen
Astragalus membranaceus ve A. mongolicus (A. membranaceus var. mongolicus )
köklerinden elde edilir (Yeşilada E, 2008).
Astragalus türlerinin (Fabaceae) Türkçe genel adı ''Geven'' olarak bilinmektedir.
Ülkemizde 450 kadar geven türü bulunmasına karşılık, tedavide kullanılan türler
ülkemizde bulunmaz. Türkiye'de yetişen sadece birkaç türden (A. kurdicus, A.
microcephalus, A. gummifer, A. aureus, A. brachycalyx) kitre zamkı (Tragacanth) elde
edilmekte ve bu üründen ilaç teknolojisinde yardımcı olarak (tablet bağlayıcı vb.)
yararlanılmaktadır. Bunun dışında kalan bazı türlerin hayvan yemi olarak kullanıldığı,
bilinmesine karşılık, bazı türlerinin yüksek selenyum içeriği nedeniyle evcil
hayvanlarda zehirlenme yaptığı, hatta bu hayvanların eti ve sütü ile insanları da
etkileyebileceği bilinmektedir. Bu nedenle, Türkiye' de yetişen geven türlerinin
Astragalus membranaceus yerine kullanılması kesinlikle düşünülmemelidir (Yeşilada
E, 2008).
Kimyasal Bileşenleri
Ana kimyasal birleşenleri triterpen glikozitler (astragalozitler I-X ve izoastragalozitler I-
IV) ve polisakkaritlerdir (astragalan, astraglukan AMEM-P). Ayrıca amino asitler,
betain, kolin, betasitosterol, bitki asitleri (hekzüronik asit, Amon-S), flavonoitler (2'.4'-
dihidroksi-5.6-dimetoksiizoflavon, A-C), runmatakenin, şeker içerirler (WHO
Monographs, 1999; Yeşilada E, 2008).
Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları
Tedavide sadece oral kullanımı kaydedilmiştir. Kullanım kuru kökün direk yenmesi
şeklinde ise günde üç sefer 1-4 g, tentür şeklinde kullanılacaksa günde üç defa 2 damla
şeklinde kullanılır (WHO Monographs, 1999)
Page 29
29
Şekil 2.11. Astragalus membranaceus (çiçek)
2.5.4. Zencefil (Zingiber officinale Roscoe, Şekil 2.12)
Genel Bilgiler
Şekil 2.12. Zingiber officinale Roscoe
Page 30
30
Zingiber officinale Roscoe, Zingiberaceae familyasına mensup, Güney Asya' da doğal
olarak yetişen çok yıllık bir bitki olup pembe çiçekleri ile orkideye benzemektedir.
Günümüzde Çin, Hindistan, Nijerya, Avustralya, Jamaika ve Haiti'de kültürü
yapılmaktadır (Brunenton J, 1995).
Bu ülkelerden Çin ve Hindistan dünya üretiminin büyük bir kısmını sağlamaktadır.
Bitkinin iki farklı tipi piyasada bulunmaktadır. Bunlardan biri beyaz zencefilin kabuğu
soyulmuş rizomları olup en çok Jamaika da üretilmekte diğer tipi ise siyah zencefilin
kabuklu rizomları olup Çin’ de üretilmektedir (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001).
İlk Türk Kodekslerinden Düstur-ül Edviye' de droğun siyah ve beyaz zencefil şeklinde
kaydedildiği görülmektedir. Ayrıca Şerafettin Mağmumi' nin 1910 tarihli Kamus'u
Tıbbi adlı eserinde, zencefilin, toz tentür ve ekstre halinde iştah açıcı ve uyarıcı bir
madde olarak kullanıldığı belirtilmektedir (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001).
Kimyasal Bileşenleri
Zencefil rizomları % 4.7-7.5 oranında oleorezin taşımaktadır. Uçucu olmayan kısmında;
gingeroller ([6]-gingerol, [8]-gingerol, [10]-gingerol), dehidrastasyon ürünleri, şogaoller
([6] şogaol, [10]-şogaol), sabit yağlar ve mumlar bulunmaktadır.
Zencefil, %1-3.3 oranında uçucu yağ içermektedir. Bu uçucu yağın %30-70' ini
seskiterpenler oluşturmaktadır. Seskiterpenlerden; β-bisabolen, (-)zingiberen, β-
seskifellandren (+)-ar-curcumen, monoterpenlerden de geranial ve neral bulunmaktadır.
Diğer bileşikler; karbonhidratlar, nişaşta (%40-60), proteinler (%9-10), lipitler (%6-10),
lesitin, vitaminler (niacin, vit A), mineraller, aminoasitler içermektedir (Blumenthal M
ve ark. 2000).
Zingiber officinale Roscoe kökü aşağıdaki fotoğrafta sunulmuştur (Şekil 2.13).
Page 31
31
Şekil 2.13. Zingiber officinale Roscoe (kök)
Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları
Zencefil tedavide sadece oral kullanımı ile yer almaktadır. Rizom veya kurutulmuş
ekstresi günde bir kere 2-4 g, toz rizom; günde 3 kere 0.25-1.0 g, infüzyon ve
dekoksiyonu; günde 3 kere 0.25-1.0 g 150 ml kaynamış suda, tentürü; günde 3 kere
1:5(g/ml), 1.25-5.0 ml, standardize zencefil ekstresi 250 mg’ lık kapsülden iki tane,
beklenen semptomun başlangıcından 30 dakika önce alınmalı, sonra her 4 saatte bir 2
kapsül alınmalıdır. (PDR, 2000).
Kemoterapinin sebep olduğu bulantı için günde 1.5 mg, romatoit artrit ve osteoartritde
günde 1-2 gr kullanılmaktadır. Piyasada 100mg, 400mg, 420mg, 460mg, 470mg,
500mg, 550mg, 1000 mg’ lık kapsülleri, çiğnenebilen tabletleri (67.5 mg), yağı (%100)
ve çay poşetleri bulunmaktadır (Blumenthal M. ve ark., 2000; PDR, 2000).
2.5.5. Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides, Şekil 2.14)
Genel Bilgiler
Page 32
32
Şekil 2.14. Pelargonium sidoides (gövde)
P. sidoides, özellikle anavatanı olan Güney Afrika’ nın kıyısal bölgelerine yayılmıştır.
(Van der Walt JJA & Vorster PJ, 1988).
P. sidoides, derin kırmızı çiçeklere, alternat dizilişli ve kalp şeklinde yapraklara sahiptir
(Şekil 2.15). Bitkinin kökü uzun yıllar boyunca Güney Afrika’ da halk ilacı olarak
kullanılmaktadır (Bladt S & Wagner H, 2007).
19. yüzyılın sonlarına doğru, bitkinin köklerinden üretilen “Steven’s Consumption
Cure” adındaki preparatla İngiltere’ de tüberküloz tedavisinde bir popülerliğe sahip
olmuştur. İlk olarak 1920 yılında, Dr. A Sechehaye, P. sidoides ile tedavi ettiği 800
tüberküloz hastası ile tedavi-vaka çalışmalarını yayınladı (Bladt S & Wagner H,
2007 ).
P. sidoides kökünün kimyasal birleşenleri, 1972 yılında Alman araştırmacılar tarafından
keşfedildi. Araştırma ilerledikçe verimi mükemmel hale getirecek özel bir ekstraksiyon
yöntemi geliştirdiler. Üç yaşındaki bitkilerin köklerinde optimal aktif bileşen olduğu
tespit edildi. Şu anda P. sidoides, Güney Afrika tarımında uzmanlaşmış çiftçilerin elinde
ekolojik tarım yöntemleri ile yetiştirilmektedir (Kolodziej H, 2007).
Kimyasal Bileşenleri
Page 33
33
P. sidoides ekstresi öncelikle polifenoller (kateşin ve gallokateşin), protein, mineral,
düşük konsantrasyonlarda 7-hidroksikumarin türevleri içerir (Kolodziej H & Schulz V,
2003). Bu 7-hidroksikumarin türevleri, bilinen ve antikoagülan olarak kullanılan
kumarin türevlerinden, antikoagülan aktivite olarak farklıdır (Koch K & Biber A,
2007).
Şekil 2.15. Pelargonium sidoides(çiçek)
Kullanım Dozajı ve Uygulama yolları
P.sidoides’ in tedavide sadece oral kullanımı yer almaktadır. Bu oral tedavide
P.sidoides kök ekstresi, yetişkinler ve 12 yaşından büyük çocuklar için 7-10 gün
süresince, günde 3 sefer 1.5mL, 6-12 yaş aralığındaki çocuklar için 7-10 gün süresince,
günde 3 sefer 1 ml, 2-5 yaş arasındaki çocuklar için 7-10 gün süresince, günde 3 sefer
0.5 ml kullanılmaktadır (http-3, 2010).
Page 34
34
3. TARTIŞMA VE SONUÇ
Ökaliptol ile yapılan bir çalışma, ökaliptölün terapötik konsantrasyonlardaki monosit
ve lenfositlerdeki sitokin aktivitesini inhibe ederek hava yollarındaki hipersekresyonu
kontrol altına aldığını göstermiştir. Mast hücreleri, eozinofiller ve T-lenfositlerinin
aktivasyonu ile hava yollarının hipersekresyonu sonucu ortaya çıkan astım hastalığında
relapsların azaltmasında ökaliptolün etkisinin sitokin inhibisyonu yolu ile olabileceği
düşünülmüştür. Ökaliptol astım hastalığındaki salgı artışını kontrol altına aldığından
astımda faydalı bulunmuştur (Juergens RU ve ark., 2004).
Ökaliptol’ ün mukolitik, bronkodilatör ve antienflamatuvar etkisi, kronik obstruktif
akciğer hastalığı (KOAH) olan 242 hasta üzerinde yapılan çift körlü, plasebo kontrollü
bir çalışmada araştırılmıştır. KOAH hastalarına tedavi amacı ile verilen ilaçlarının
yanında 200 mg ökaliptol ya da plasebo günde 3 defa 6 ay boyunca verilmiştir. Akciğer
fonksiyon testinden alınan sonuçlarda ökaliptol kullanan hastalarda akciğerlerin
fonksiyonunun daha iyi olduğu, dispne oluşum sıklığının azaldığı kaydedilmiştir. Sonuç
olarak, ökaliptol kullanımı KOAH hastalığının neden olduğu krizleri azaltarak yaşam
kalitesini arttırmıştır. (Worth H & Schacher C, 2009).
Sağlıklı gönüllerin kanlarından alınan monositler üzerine yapılan bir çalışmada,
ökaliptol’ ün lipopolisakkarit (LPS) ve interlökin-1β (IL-1 β)’ nın inflamasyon sırasında
meydana getirdiği mediyatör oluşumu üzerine etkisi araştırılmıştır. Ökaliptol’ ün,
lipopolisakkaritin uyardığı araşidonik asit oluşumunu engellediği gösterilmiştir.
Ökaliptol aynı zamanda lökotirien B4’ ü, IL-1β‘ yı ve tromboksan B2’ yi de inhibe
ederek antiinflamatuvar etki göstermektedir. Ökaliptolün, tümor nekroz faktör α’ yı ise
yüksek oranda inhibe ettiği gösterilmiştir (Kemper HE, 2003).
İnflamasyon sırasında meydana gelen biyokimyasal reaksiyonlar reaktif oksijen
türlerinin oluşmasına sebep olmakta, ökaliptusun uçucu yağı ise oluşan bu reaktif
oksijen radikalleri üzerine etki göstererek, lökosit aktivasyonunu engelleyip
antiinflamatuvar etki göstermektedir. Yapılan bir çalışmada, %0.1’ den yüksek
konsantrasyonda ökaliptus uçucu yağının, eten oluşumunda rol oynayan reaktif oksijen
radikallerini engellediği, dolayısıyla eten oluşumunu da inhibe ederek antiinflamatuvar
Page 35
35
etki gösterdiği rapor edilmiştir. Ökaliptolün bu antiinflamatuvar özelliğinden dolayı üst
solunum yolu infeksiyonlarında kullanımı uygun bulunmuştur (PDR, 2007).
Monoterpen oksit olan ökaliptol’ ün akut olarak trinitro benzen sülfonik asit ile
indüklenen kolit üzerine etkisi araştırılmıştır. Deney sonunda kolonik kısımlar
incelendiğinde, miyeloperoksit aktivitenin artması ve glutatiyonun azalmasından dolayı
aşırı inflamasyon ve ülser oluşumu görülmüştür. Ökaliptol uygulanan kolonik
parçalarında ise diğerlerine kıyasla inflamasyon ve ülserde azalma olduğu görülmüştür.
Ökaliptol, miyeloperoksidaz aktivitesini de inhibe etmiştir. Bu bulgular ökaliptol’ ün
antiinflamatuvar etkisi nedeniyle gastrointestinal inflamasyonu ve ülser oluşumunu
engelleyebileceğini ortaya koymaktadır (Santos FA, 2004).
Monoterpen bileşimi zengin olan uçucu yağlar mukolitik özelliklerinden dolayı
geleneksel olarak halk arasında solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılmaktadır.
Fakat solunum yollarının irritasyonuna ve akut bronkospazma yol açabilme riski
nedeniyle sınırlı şekilde kullanılabilmektedir. Uçucu yağların bu yan etkisinin aksine,
doymuş monoterpen içeren ökaliptus uçucu yağının ana bileşeni olan ökaliptol’ ün
toleransı daha yüksektir. Dolayısıyla ökaliptus uçucu yağı halk arasında bronşit, astım
ve soğuk algınlığında rahatlıkla kullanılabilmektedir (Kemper HE, 2003).
Eucalyptus olida, Eucalyptus straigeriana ve Eucalyptus dives türlerinina antibakteriyal
etkisi üzerine bir çalışma yapılmıştır. Uçucu yağ bileşenleri birbirinden değişik olan bu
üç türde, farklı bileşenlerden dolayı farklı antibakteriyel etki gözlenmiştir. Ancak, genel
olarak, Gram(+) bakterilere (Enterecoccus faecalis, Staphylococcus aureus) karşı
gözlenen inhibitör etki, Gram(-) bakterilerden (Escherichia coli, Pseudomonas
aeruginosa) daha fazladır. En yüksek antibakteriyal etki E. Staigeriana ve S. aureus’ a
karşı gözlenirken en dirençli bakteri P. aureginosa olarak belirlenmiştir. C. albicans’ a
karşı ise E. Staigeriana’ nın Nystatin®’ den yaklaşık 2 kat fazla etki gösterdiği
belirlenmiştir (Gilles M ve ark., 2009). Ökaliptolün antimikrobiyal etkisi nedeniyle üst
solunum yolları infeksiyonlarında etkili olabileceği düşünülmüştür.
Ökaliptus türlerinden E. citriodora, E. tereticornis ve E. globulus’ un uçucu yağlarının
analjezik etkisi üzerine bir çalışmada fareler 55°C sıcaklığa maruz bırakılıp ağrı
yanıtları araştırılmıştır. E. citriodora, E. tereticornis ve E. globulus’ un uçucu yağları
intraperitonal yolla 10 mg/kg ve 100 mg/kg derişimde uygulanmış ve en fazla analjezik
etki doza bağlı olarak E. tereticornis de gösterilmiştir (Silva J ve ark., 2003).
Page 36
36
Ökaliptus ağacına ya da ökaliptol’ e karşı hipersensitivite reaksiyonu olanlarda
kullanılmamalıdır. Ökaliptol kullanımı esnasında eritem, ürtiker ve kaşıntı gibi alerjik
reaksiyonlar görülebilir. Gastrointestinal, safra yolu inflamasyonunda ve karaciğer
fonksiyon bozukluklarında oral olarak kullanılmamalıdır. Bebeklerde ve 12 yaş
altındaki çocuklarda larenjeal spazma ve solunum durmasına neden olabileceği için
burna ya da yüze uygulanmamalıdır. Ökaliptol’ ün hipoglisemik aktivitesinden dolayı
antidiyabetik ilaç kullanan hastalarda dikkatli olunmalıdır. Eğer antidiyabetik ilaçlarla
birlikte kullanılacak ise kan glukoz seviyesi izlenmeli ve hipoglisemik semptomlar takip
edilmelidir. Ökaliptus yağının, karaciğer mikrozomal enzim aktivitesini indüklediği
gözlenmiştir. İn-vitro olarak yapılan çalışmada, karaciğer doku kültürü kullanılarak
bileşiminde bulunan terpenlerin karaciğer AOX enzimlerini (CoA oksidaz) arttırdığı
kanıtlanmıştır. Ökaliptus yağı kullanan kişilerde karaciğer enzimlerinin seviyesi ve
birlikte kullanıldığı ilaçların metabolizması izlenmelidir. Ökaliptus kullanımı
hamilelikte ve emziren kişilerde yeterli çalışma olmadığı için tavsiye edilmemektedir
(Kemper HE, 2003). Ökaliptus yağı nadir olarak mide bulantısı, kusma mide ağrısı ve
yanması, özofajit ya da diyareye neden olabilir (Blumenthal M, 2000).
Sonuç olarak, ökaliptus sekresyon ve ödem azaltıcı, antibakteriyal, antiinflamatuvar,
antioksidan, analjezik ve mukolitik etkisi ile üst solunum yolları hastalıklarında
iyileşmeye yardımcı olmaktadır. Ökaliptusun solunum yolları hastalıklarında profilaktik
kullanımı ile ilgili bir çalışmaya rastlanamamıştır. Hamile ve laktasyondaki kadınlar,
diyabetik hastalar, 12 yaş altı çocuklar ve hipersensivite reaksiyonu olan kişiler dışında
rahatlıkla soğuk algınlığı ve gripte semptomları iyileştirme ve hayat standardını arttırma
amacıyla kullanılabilir.
Echinacea (kirpi otu) türleri immünostimülan, antiinflamatuar, antibakteriyel,
antiviral, antifungal, antikanser ve sikatrizan etkilere sahiptir. Bu etkilerden sorumlu
bileşiklerin polisakkaritler, glikoproteinler, alkilamidler ve kafeik asit türevleri (cichoric
acid, echinacoside) olduğu düşünülmektedir. Günümüzde çeşitli Echinacea preparatları
dahilen soğuk algınlığı, öksürük, bronşit, grip, profilaksi ve tedavisinde, üriner sistem
enfeksiyonları tedavisinde, haricen ise yara ve yanıkların tedavisinde kullanılmaktadır
(Afife M, 2002).
E. angustifolia ve E. purpurea radix ekstresi ile yapılan çift kör, plasebo kontrollü
randomize bir çalışmada 302 gönüllü (18-65 yaş) hastaya 12 hafta süreyle günde 2 defa
Page 37
37
50 damla şeklinde ekstreler verilmiştir. Hastalığa yakalanma süresi E. angustifolia
grubunda 66 gün, E. purpurea grubunda 69 gün ve plasebo grubunda 65 gün olarak
saptanmış ve Echinacea ekstrelerinin hastalığa yakalanma riskini % 10-20 azalttığına
karar verilmiştir (Melchart D, 1998). Bu çalışma Echinacea türlerinin profilaktik olarak
kullanılabileceğini göstermiştir.
Soğuk algınlığı bulunan 559 hastaya E.purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’ inden
hazırlanan sulu-alkollü ekstresi, 7 kez yoğunlaştırılmış E. purpurea’ nın %95 herba ve
%5 radix 'den hazırlanan sulu-alkollü ekstresi ve E.purpurea radix ekstresi verilmiştir.
E. purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’ inden hazırlanan sulu-alkollü ekstresi ve
konsantre preparatı, E. purpurea radix ekstresi ve plaseboya göre anlamlı şekilde etkili
bulunmuştur. Soğuk algınlığı akut tedavisinde E. purpurea’ nın %95 herba ve %5 radix’
inden hazırlanan sulu-alkollü ekstresi standart preparatının semptomatik ilaçlara etkili
bir alternatif olduğu ve yan etkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Brinkeborn
RM & Degenring FH, 1999).
E.purpurea sıvı ekstresi veya plasebo, Almanya' da yapılmış çift kör bir çalışmada
soğuk algınlığı ve solunum yolları enfeksiyonu olan 108 hastaya, 8 hafta süresince
günde iki kez 4 ml verilmiştir. Echinacea grubu 4.5 günde iyileşirken, kontrol grubu 6.5
günde iyileşmiştir. Sonuç olarak Echinacea ekstresi hastalığın sıklığı, süresi ve şiddeti
üzerinde plaseboya göre anlamlı bir azalma göstermiştir (Grimm W, 1999).
E. purpurea ve E. pallida kök ekstreleri Almanya' da 15 ayrı merkezde akut soğuk
algınlığı şikayeti ile başvuran 263 hastaya verilmiştir. Tedavi 7-9 gün sürmüş ve ilaç
grubunda iyileşme ikinci günde başlamış, dördüncü günde anlam kazanmıştır. Kontrol
grubundan daha kısa sürede iyileşme görülmüş, ilacın etkili ve güvenli olduğuna karar
verilmiştir (Henneicke-von Zepelin H, 1999).
ABD’ de York College of Pennsylvania' da yapılan bir çalışmada, soğuk algınlığı veya
grip erken belirtileri ile başvuran 95 hastaya 1-5 gün süreyle günde 5-6 fincan
Echinacea Plus Tea verilmiştir. Çalışmanın sonucunda, tedavi grubu ile kontrol grubu
arasında anlamlı bir fark gözlenmiştir. Soğuk algınlığı ve grip başlangıcında Echinacea
çayı içilmesinin, semptomları plaseboya göre daha kısa sürede iyileştirdiğine karar
verilmiştir (Lindenmuth GF, 2002).
E. purpurea’ nın taze topraküstü kısımlarının preslenmiş özsuyu Almanya' da soğuk
algınlığı ilk belirtileri ile başvuran 80 yetişkin hastaya verilmiş, ilaç alanlar 6 günde
Page 38
38
iyileşirken plasebo alanlar 9 günde iyileşmiş ve yan etki görülmemiştir. Sonuç olarak
E.purpurea' nın iyi tolere edilen ve soğuk algınlığı semptomlarını hafifletmede
plaseboya göre daha etkili bir ilaç olduğu saptanmıştır (Schulten B ve ark., 2001).
Ocak 1966-Temmuz 1999 arasında yapılan klinik çalışmalar taranmasıyla yapılmış bir
çalışmada ise, Echinacea' nın soğuk algınlığı semptomlarının şiddeti, süresi ve sıklığını
azaltıcı etkisinin kesinleşmemiş olduğu, ancak Echinacea' nın güvenli bir preperat
olduğu iddia edilmiştir (Giles JT ve ark., 2000).
Echinacea’ nın progresif sistemik hastalıklar (multipl skleroz, tüberküloz, lökoz,
kollajenoz, AIDS) ve oto immün hastalıklar (diabetes mellitus, lupus, romatoit artrit)
durumunda kullanılması kontrendikedir. Ancak bu uyarıların teorik gözlemlere
dayandığı, bu hastalıklarda kullanıldığında bir ters etki kaydedilmediği belirtilmektedir
(Mat A, 2002). Echinacea, kullanırken hamile kalan ve hamilelik sırasında kullanan
kadınlar izlenmiş ve kontrol gruplarıyla karşılaştırılarak bebekte malformasyon riski
araştırılmıştır. Echinacea kullanımının bebekte malformasyona yol açmadığı sonucuna
varılmıştır (Gallo M ve ark., 2000). Echinacea’ nın yan etkileri olmadığı
kaydedilmiştir. Ancak atopisi olan bir hastada Echinacea aldıktan sonra anafilaksi
görüldüğü rapor edilmiştir. Allerjisi olanların kullanmaması tavsiye edilmektedir
(Mullins RJ, 1998). Echinacea kullanımında bugüne kadar ilaç etkileşimi
görülmemiştir. 2001' de yayınlanan bir çalışmada bitkisel ilaç kullanımının çok
yaygınlaşması üzerine, en çok kullanılan bitkisel ilaçların (Ginkgo, Hypericum,
Ginseng, Allium, Echinacea, Serenoa repens, Piper methysticum) ilaçlar ile etkileşimi
üzerinde literatür taraması yapılmış ve Echinacea preparatlarının (her üç türünün)
ilaçlar ile etkileşim yaptığına dair hiçbir klinik rapor bulunmamıştır (Izzo AA & Ernst
E, 2001).
Sonuç olarak, Echinacea türleri soğuk algınlığı ve gripden korunmada profilaktik olarak
kullanıma girmiştir. Yapılan klinik çalışmalarla, Echinacea türlerinin bu hastalıkların
sıklığı, süresi ve şiddeti üzerinde azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir. Echinacea
türlerinin hamile ve çocuklarda güvenle kullanılması, ilaç etkileşimlerinin olmaması,
yan etkilerinin yok denecek düzeyde olması grip ve soğuk algınlığında hem hastalıktan
korunma ve hem de tedavide bu bitkinin klinik kullanıma girmesini sağlamıştır.
Astragallus spp. (geven otu), grip ve soğuk algınlığı tedavisinde özellikle bağışıklık
sistemini güçlendirmek için kullanılmaktadır. Ayrıca kronik ishal, ödem, anormal uterus
Page 39
39
kanamasında, diyabet ve kardiyotonik ajan olarak da kullanılmaktadır. A.
membranaceus, halk arasında ise klinik çalışmalarla desteklenmeden nefrit, kronik
bronşit ve cüzzamda da kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).
Yapılan bir in vitro çalışmada, A. membranaceus’ dan izole edilen 10 mg/ml
polisakkaritin, blastosist oluşum evresinde lenfosit ve makrofaj sayısını arttırdığı
gözlemlenmiştir (Bombardelli E & Pozzi R,1991). Bir başka çalışmada A.
membranaceus polisakkaritlerinin IL-2 aktivitesinde artış yaparak lenfositlerin bağışık
yanıttaki rolünü artırdığı gösterilmiştir (Chu DT & Wong WL, 1988a). Farelere
intravenoz şekilde uygulanan bitkiden elde edilen polisakkarit fraksiyonu,
siklofosfamidin yol açtığı immünesüpresyonu tersine çevirmiştir (Chu DT & Wong
WL, 1988b). Bu çalışmalarla A.membranaceus’ un bağışıklık sistemini güçlendirici
etkisi kanıtlanmıştır ve A.membranaceus’ un soğuk algınlığı ve grip proflaksisi için
yararlı olduğu sonucuna varılmıştır.
A. membranaceus’ un dekoksiyonunun, 1-2 hafta boyunca günlük ya da gün aşırı
şeklinde gastrik lavaj yöntemiyle farelere uygulanması sonucu, farelerin
rediküloendotelyal sistemlerindeki fagositik aktivitenin arttığı gözlemlenmiştir. Farenin
rediküloendotelyal sistemindeki fagositik aktivite karbon parçacıkları enjeksiyonu ile
bozulmasına rağmen A. membranaceus dekoksiyonu verildikten sonra fagositik
aktivitenin tekrar arttığı görülmüştür (WHO Monographs, 1999).
A. membranaceus ekstresi ile 1000 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada, ekstre oral yada
burun spreyi olarak kullanılmış ve soğuk algınlığı geçirme sıklığı ya da soğuk
algınlığının süresini kısalttığı bulunmuştur. İki ay boyunca ağızdan alınan bitki ile nasal
sekresyondaki IgA ve IgG seviyelerinde artış gözlenmiş ve bu artışın hastaların soğuk
algınlığına yakalanma riskini düşürdüğü belirlenmiştir (Chang HM & But PPH, 1996).
A. membranaceus kökü ekstresinin kullanımının insanlarda immünostimulan etkiye
sebep olduğu belirtilmiştir. 20 gün boyunca, günde 15.6 g A. membranaceus kökü yiyen
kişilerde anlamlı bir biçimde serum IgM, IgE ve cAMP konsantrasyonlarında artış
gözlenmiştir (Chung C, 1979).
A. membranaceus kökü ekstresinin intramüsküler enjeksiyonu ile 152 adet Coxsackie B
viral miyokardit hastasında 3-4 ay süre ile yapılan çalışmada, hastalardaki doğal katil
hücrelerinin etkinliğinin, α ve β interferon seviyelerinin ilaç uygulanmadan önceki
değerlerine göre belirgin bir şekilde arttığı tespit edilmiştir (WHO Monographs, 1999).
Page 40
40
Viral rahatsızlıklarda doğal katil hücrelerin ve interferon salınımının artması A.
membranaceus’ un hastalığın tedavisinde yardımcı olacağını göstermiştir.
A. membranaceus’ un, tansiyon düşürücü etkisi bulunduğundan, özellikle ilaç kullanan
tansiyon hastalarında ani düşüşlere yol açabileceğinden kontrendikedir. Ayrıca
immünosupresan (siklosporin vb.) ilaç kullananlar, otoimmün yetmezliği olan hastalar
tarafından dikkatle kullanılması önerilmektedir. A. membranaceus’ un teratojenik etkisi
üzerine bir bulgu bulunmamasına rağmen gebelerde gerekmedikçe kullanılmaması
önerilmektedir. A. membranaceus’ un yan etkileri ile ilgili bilgi bulunmamaktadır
(WHO Monographs, 1999).
Sonuç olarak, A. membranaceus’ un özellikle bağışıklık sistemini güçlendirici
etkisinden dolayı hem profilaktik hem de hastalığın iyileşme süresine yardımcı olarak
grip ve soğuk algınlığında kullanılması tavsiye edilmiştir. Tansiyon hastaları, bağışıklık
sistemi baskılayıcı ilaç kullanan kişiler ve gebeler haricinde kullanımında bir sakınca
görülmemiştir.
Zingiber officinale Roscoe (zencefil) grip ve soğuk algınlığında sıklıkla
hastalıkların semptomlarını azaltmaya yönelik olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca iştah arttırıcı olarak, migren ve romatizmal
kas ağrılarında bir narkotik antagonist ve antiinflamatuar ajan olarak
kullanılır (Konuklugil B & Özçelikay G, 2001). Zencefilin bulantı profilaksisinde
klinik kullanımı kanıtlanmıştır. Hareketle ilgili kusma durumlarında, ameliyat sonrası
bulantılarında, gebeliğe bağlı bulantılarda ve deniz tutmalarında kullanımı
önerilmektedir (ESCOP, 2003). Zencefil halk arasında, halk ilacı olarak katarakt, diş
ağrısı, uykusuzluk ve basurda kullanılmaktadır (WHO Monographs, 1999).
Zencefil ile yapılan bir çalışmada, zencefilin inflamasyon mekanizması araştırılmıştır.
Bu araştırmaya göre, siklooksijenaz ve 5-lipooksijenaz tarafından metabolize edilen
araşidonik asitin oksijenlenmesini arttırarak, bu iki güçlü inflamasyon mediyatörünün
birikmesine yol açar (Srivastava KC & Mustafa T, 1984). Antiinflamatuar
özelliğinden dolayı, üst solunum yolu enfeksiyonlarında oluşan inflamasyonu
dağıttığından, bu rahatsızlıklarda kullanımı uygun bulunmuştur.
Zencefil’ in ödeme karşı olan etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada, farelerde
yapay olarak oluşturulan ödemde, zencefilin etkileri izlenilmiş ve siklooksijenaz
Page 41
41
aktivitesi inhibisyonu sonucu zencefilin ödeme karşı etkili olduğu olduğu gözlenmiştir
(Suekawa M ve ark, 1986). Böylece soğuk algınlığı ve gripte solunum yollarında
oluşan ödemi önlediği belirtilmiştir.
Zencefil ile Çin’de yapılan bir çalışmada romatizmal ve kronik sırt ağrısı olan 113
hastaya, ağrılarının yoğunlaştığı noktalara %5-10 zencefil ekstresi enjekte edilmiş ve
hastalarda ağrılarda tam veya kısmi bir rahatlama gözlemlenmiştir. Ayrıca eklem
şişliklerinde azalma ve eklemlerinde hareket kabiliyetinin arttığı belirtilmiştir (WHO
Monographs, 1999). Sonuç olarak grip ve soğuk algınlığının en önemli
semptomlarından biri olan ağrıyı azaltarak etkili olabileceği düşünülmektedir.
Zencefil ekstresinin antioksidan etkisi üzerine farelerde yapılan bir çalışmada
antioksidan enzimlerin, glutatyon ve katalaz peroksidazlarlarla aktivitesinin
devamlılığını sağlayarak lipid peroksidasyonunu düşürdüğü gözlemlenmiştir. Zencefil
ekstresi verilen farelerde kan glutatyon sevilerinde anlamlı bir artış olmuştur. Buna
benzer bir etki doğal bir antioksidan olan askorbik asitin enjeksiyonunda görülmüş ve
sonuçlar karşılaştırıldığında zencefilin, askorbik asit kadar etkili bir antioksidan olduğu
ortaya çıkmıştır (Ahmed RS ve ark., 2000). Zencefilin, serbest radikallere karşı etki
göstererek dolayısıyla bağışık yanıtı güçlendirerek serbest radikallerin vücuda zarar
vermesini ayrıca grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanma riskini
azaltabileceği belirtilmiştir.
Zencefil rizomunun deniz tutması üzerine olan etkisi yapılan bir çalışmada incelenmiş
ve 19 g toz zencefil kullanan denizcilerde, bulantının azaldığı saptanmıştır, Ayrıca baş
dönmesine karşı olan etkiside Grontvet ve Hentzer tarafından ispatlanmıştır (Grontved
A, 1986). Zencefilin grip ve soğuk algınlığında özellikle çocuklarda oluşabilen bulantı
için de yararlı olabileceği düşünülmüştür.
Zencefil, antikoagülan etkisi nedeniyle, antikoagülan ilaç kullanan kişilerin doktor
tavsiyesi ve kontrolünde kullanmaları gerekmektedir. Safra taşı olan kişiler ve
trombokzan sentezini inhibe ettiği için hemoraji riski olan hastaların doktor kontrolünde
kullanmaları gerekmektedir (German Commission E Monograph, 1988). Zencefil ile
gebelerde yapılan çift-kör rastgele bir teratojenite çalışmasında, gebelikte bulantı
tedavisi olarak 4 günde bir ağızdan 250 mg zencefil verilmiş ve hastalar tedavi
edilmiştir. Tedavi alan gebelerin, doğum sonrası çocukları gözlem altına alınmış ve
hiçbir teratojenik etki gözlenmemiştir (Fischer Rasmussen W ve ark., 1991).
Page 42
42
Zencefilin bugüne kadar normal dozda kullanımında belirlenen ciddi bir yan etkisi
yoktur (PDR, 2000). Zencefilin, hipersensivite reaksiyonu sonucu dermatite sebep
olduğu, çok yüksek dozda alındığı zamanda ise sinir sistemi depresyonu ve kardiyak
aritmiye sebep olduğu rapor edilmiştir (PDR, 2000).
Sonuç olarak, grip ve soğuk algınlığında zencefil antioksidan özelliğiyle profilaktik,
antiinflamatuvar ve analjezik etkileri sebebiyle semptomları gidermede
kullanılmaktadır. Gebelerde ve çocuklarda kullanılabilmesi, normal dozlarda
kullanımında hiçbir yan etkiyle karşılaşılmamış olunması kullanımı açısından büyük bir
avantajdır. Ancak antikoagülan özelliğinden dolayı bu tarz ilaç kullanan insanlarda
dikkatsiz kullanılması ciddi rahatsızlıklar hatta ölüme bile yol açabilmektedir. Bu
nedenlerle uyarılar dikkate alınarak, belirtilen dozlarda grip ve soğuk algınlığından
korunma ve tedavide kullanılabilir.
Pelargonium sidoides (Güney Afrika sardunyası) grip ve soğuk algınlığı tedavisinde
özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek profilaksi amacıyla, ayrıca hastalığın
şiddetini ve süresini azaltmak amacıyla da kullanılmaktadır.
P.sidoides üzerine yapılan farmakolojik çalışmalar, terapötik etkisinin multifonksiyonel
olduğunu ortaya koymuştur (Kolodziej H ve ark., 2003). P.sidoides’ in
immünostimulan etkisi klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bağışıklık sistemini
güçlendirici etkisinden dolayı özellikle bronşit, sinüzit, anjin, rinofarenjit gibi akut ve
kronik solunum yolları enfeksiyonlarında kullanılmaktadır (Kolodziej H ve ark., 2003).
Fagositoz sonrası makrofajların parçalanmaları üzerine yapılan bir in-vitro çalışmada;
P. sidoides’ in hücre koruyucu özelliğe sahip olduğu ve makrofajların fagositozunu
arttırdığı bulunmuştur. Ayrıca, nötrofilik granülositlerden antimikrobiyal peptidlerin
(defensin) salınımını arttırdığı ortaya konulmuştur (Brown D, 2009). Makrofajları
koruyucu ve fagositozu arttırıcı etkisiyle, doğal bağışıklık sistemini güçlendirmekte bu
da grip ve soğuk algınlığına yakalanma riskini azaltmaktadır.
P. sidoides’ in immunostimulan olarak etki gösterdiği bir diğer araştırmada
kanıtlanmıştır. Bu etki, tümör-nekroz faktör α ve nitrik oksit salınımına, interferon β
sentezini arttırmasına ve doğal öldürücü hücrelerin aktivesini arttırmasına bağlıdır
(Kolodziej H ve ark., 2003). Bu etkileri sayesinde vücutta bağışıklık sistemi
güçlenmekte sonuç olarak hem grip ve soğuk algınlığına yakalanma riski azaltmakta
hem de hastalıktan iyileşme hızı artmaktadır.
Page 43
43
P. sidoides ile ilgili olarak 2008 yılında “Cocrane Rewiev” tarafından şu ana kadar
yapılan çalışmaların bir meta-analizi yapılmıştır. Bu analizde, üst solunum yolları
enfeksiyonlarında (ÜSYE)’ nda Umca Özü (Eps 7630) un etki ve güvenilirliği 3800
hastada kontrollü çift-kör çalışmaları ile, 5400 hastada ise çok girişimsel-merkezli, açık
etiket çalışmaları ile kanıtlanmıştır (Timmer A ve ark., 2008).
P. sidoides’ in sulu ekstresinin (Umca Özü (Eps 7630) yakın özellikteki) soğuk
algınlığındaki etkisi randomize, plasebo kontrollü olarak test edilmiştir. 18-55 yaşları
arasında, 24-48 saat boyunca soğuk algınlığı semptomları gösteren kişilerle 7 gün
boyunca süren çalışma sonucunda bu semptomların plasebo grubuna göre anlamlı bir
biçimde azaldığı ya da bittiği gözlemlenmiştir (Lizogub VG, 2007). Bu çalışmayla
sadece profilaktik olarak değil soğuk algınlığına yakalandıktan sonra da etkili olduğu
kanıtlanmıştır.
P. sidoides’ in, 2009 yılında 103 sinüzit hastası üzerinde yapılan çok merkezli, rastgele,
çift-kör, plasebo kontrollu bir çalışmada sinüzit tedavisindeki etkinliği araştırılmıştır
(Bachert C, 2009). Sonuç olarak P. sidoides’ in sinüzit semptomlarını giderici etkisi
olduğu görülmüş, hastalığın süre ve şiddetini azalttığı belirtilmiştir.
P. sidoides’ in kanama süresi üzerine olan etkilerinden dolayı kanama eğiliminin
yüksek olduğu hastalarda, yeterli çalışma bulunmadığı için ağır karaciğer ve böbrek
rahatsızlıkları olanlarda ve hamilelik ile emzirme dönemlerinde kullanılmamalıdır. P.
sidoides’ in gebelik kategorisi C’ dir. Yeterli veri bulunmadığı için gebelik ve
laktasyonda kullanımı önerilmemektedir. P. sidoides’ in ekstresinin etanol içermesi
nedeniyle araç ve makine kullanımında dikkatli olunmalıdır (http-3, 2010). Umca Özü
(Eps 7630), 1994-2006 yılları arasında Almanya’da yaklaşık 304 milyon günlük doz
satılmıştır. Umca Özü (Eps 7630) kullanan 189.000 hastanın yalnızca birinde yan etki
rapor edilmiştir. Bu yan etkiler; % 0.27 görülme oranında aşırı duyarlılık reaksiyonları,
%0.13 oranında gastrointestinal bozukluklar ve 0.05 oranında diş eti kanaması
görülmesidir (Brown D, 2009).
Sonuç olarak, P. sidoides bağışıklık sistemini arttırıcı etkilerinden dolayı soğuk algınlığı
ve gripte özellikle profilaktik olarak kullanılması tavsiye edilmiştir. Ancak yapılan
çalışmalar grip ve soğuk algınlığında yakalanıldığında bu bitkinin hastalığın süre ve
semptomlarının şiddetini azaltıcı etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Gebeler ve kanama
eğilimi artmış (antikoagülan ilaç kullanan vs.) kişiler dışında kullanımında hiç bir
Page 44
44
sakınca yoktur. Şu ana kadar belirtilen bir yan etkisi bulunmadığından çocuklar ve
yetişkinlerin özellikle profilaktik olarak grip ve soğuk algınlığında P. sidoides ekstresini
kullanabileceği düşünülmüştür.
Klinik ve deneysel çalışmalarla etkinlikleri ispatlanmış ve klinik kullanıma girmiş olan
grip ve soğuk algınlığında kullanılan bu bitkilerin endikasyon, kontrendikasyon, yan
etki ve ilaç etkileşimleri gibi özellikleri çeşitli farmakognozi kitapları, farmakopeler ve
monograflardan derlenmiştir. Grip ve soğuk algınlığında kullanılan bu bitkilerden
etkinlikleri klinik ve deneysel çalışmalarla kanıtlanmış olanlar ve en sık kullanılanlar
seçilerek, eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak
oluşturulmuştur.
Medicine and Some Herbal Drugs Used in Flu and Cold
ABSTRACT
Flu and cold are most frequently coincided upper respiratory infections. The flu is viral
infection that is caused by influenza viruses and cold is a viral infection that is caused
by various viruses such as rhinovirus, coronavirus, and adenovirus. These diseases are
generally contaminated via air and the people whose immune system is strong recover
in a week but for the ones who have chronic illnesses, the course of the disease can be
heavier. As flu and cold are frequently coincided in the society, these diseases causes
loss of work power, and since huge economic lost. In the treatment of flu and cold;
medicines that are oriented to various antiviral and symptomatic treatments are used.
Beside these medicines, plants are utilized for both prophylactic and treatment aims. In
this study, it has been targeted to generate a sound, trusted, and scientific resource that
pharmacists can reach collectively by choosing the most frequent used plants in the
Page 45
45
treatment of flu and cold. In the study the features of eucalyptus (Eucalyptus spp.),
Echinacea (Echinacea spp.), Wild Liquorice (Astragalus spp.), Ginger (Zingiber
officinale Roscoe) and South Africa Geranium (Pelargonium sidoides) plants including
their indications, contra-indications, side effects, medicine interactions, affection
mechanisms have been investigated. The experimental studies, which set forth the
affects of these plants, the placebo controlled clinic studies made on the flu and cold
patients, and the anti-microbial studies made in in-vitro environment, have been
collected. In conclusion a sound, trusted and scientific resource that one can reach to the
detailed information about the medicines and some herbal products used in flu and cold
events have been submitted for the service of not only the pharmacists but also all of the
health personal.
Keywords: Flu, cold, Eucalyptus spp., Echinacea spp., Astragalus spp., Zingiber
officinale Roscoe, Pelargonium sidoides
T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA
KULLANILAN İLAÇ VE BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER
Hazırlayan
Miraç Laçin ULUĞ
Page 46
46
Yöneten
Doç. Dr. Hatice Özbilge
Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi
2010 Haziran
KAYSERİ
T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA
KULLANILAN İLAÇ VE BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER
Hazırlayan
Miraç Laçin ULUĞ
Danışman
Page 47
47
Doç. Dr. Hatice Özbilge
Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi
Haziran 2010
KAYSERİ
Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı tarafından
…………. nolu proje ile desteklenmiştir.
İÇİNDEKİLER
İÇ KAPAK……………………………………………………………………….…..….I
KABUL ONAY SAYFASI………………………………………………..……..…..…
II
TEŞEKKÜR……………………………………………………………….……..
….....III
ÖZET……………………………………………………………………….……..
…....IV
ABSTRACT……………………………………………………………….….……..….V
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………..…VI-
VII
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ………………………………………………..
……....VIII
Page 48
48
KISALTMALAR………………………………………………………………………
IX
1. GİRİŞ VE AMAÇ…………………………………………………………….………
1
2. GENEL
BİLGİLER…………………………………………………………………..3
2.1. Grip…………………………………………………………………………3
2.2. Soğuk algınlığı…………………………………………………………...…5
2.3. Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar.……………………………....7
2.4. Grip ve Soğuk algınlığında tedavi………………………….…….……….7
2.4.1. Antiviral tedavi …………………………………….…….
……..7
2.4.2. Semptomatik tedavi…………………………………….……….9
2.4.2.1. Analjezik-Antipiretik tedavi.………………………...9
2.4.2.2. Antitussif tedavi……………………………………...10
2.4.2.3. Ekspektoran ve Mukolitik Tedavi……………….…12
2.4.2.4. Dekonjestan Tedavi……………………..……..……..14
2.5.Bitkisel tedavi………………………………..…………….……...........
…..17
2.5.1. Ökaliptus (Eucalyptus spp.)………….……..……..…….17
2.5.2. Kirpi Otu (Echinacea spp.)……………….….….....……20
2.5.3. Geven Otu (Astragalus spp.).…………….….……...…...25
2.5.4. Zencefil (Zingiber officinale Roscoe)…..…….….….…..27
2.5.5. Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides)…....29
3. TARTIŞMA VE SONUÇ……………………………………………………..…..
….31
4. KAYNAKLAR…………………………………………………………….…....
…….42
ÖZGEÇMİŞ
Page 49
49
Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE danışmanlığında Miraç Laçin ULUĞ tarafından hazırlanan “Grip ve soğuk algınlığında kullanılan ilaç ve bazı bitkisel ürünler” konulu çalışma jürimiz tarafından Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
…/…/2010
JÜRİ İmza
Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE (Danışman)
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
ONAY:
Bu bitirme ödevinin kabulü Fakülte Yönetim Kurulunun ......................... tarih ve ................ sayılı kararı ile onaylanmıştır.
…/…/2010
Dekan
Page 50
50
4. KAYNAKLAR
1. Ahmed RS , Seth V, Banerjee BD. Influence of dietary ginger (Zingiber
officinales Rosc) on antioxidant defense system in rat: comparison with ascorbic
acid.Indian J Exp Biol. 2000; 38: 604-606
2. Antony J. Trevor, Bertram G. Katzung, Susan Masters. Çeviri: Prof. Dr. Melih
Altan. Katzung & Trevor's Farmakoloji Examination & Board Review, Nobel
Tıp Kitabevi, Ankara, 2005, s: 431-443
3. Bachert C, Schapowal A, Funk P, Kieser M. Treatment of acute rhinosinusitis
with the preparation from Pelargonium siodoides EPs® 7630: a randomized,
double-blind, placebo-controlled trial. Rhinology. 2009;47: 51-58
4. Bladt S, Wagner H. From Zulu medicine to the European phytomedicine
Umckaloabo®. Phytomedicine. 2007;14 : 2-4
5. Blumenthal M, Goldberg A, Brinckmann J. (Eds), Herbal Medicine, Expanded
Comission E Monographs, American Botanical Council, USA, 2000
6. Bombardelli E, Pozzi R. Polysaccharides with immunomodulating properties
from Astragalus membranaceus. Europe patent, 1991: 441:278
Page 51
51
7. Bökesoy TA, Çakıcı İ, Melli M. TFD Farmakoloji Ders Kitabı. Gazi Kitapevi,
Ankara, 2000, s:513-611
8. Brinkeborn RM, Degenring FH. Echinaforce and other Echinacea fresh plant
preparations in the treatment of the common cold. A randomized, placebo-
controlled, double-blind clinical trial. Phytomedicine 1999; 6: 1-5
9. Brunenton J. Pharmacognosy, Phytochemistry, Medicinal Plants. Lavosier
Publishing, Paris, 1995
10. Brown D. Pelargonium sidoides Extract (EPs 7630): Alternative Treatment of
Acute Upper Respiratory Tract Infections, Natural Medicine Journal :1(4),
December 2009
11. Chang HM, But PPH, eds. Pharmacology and applications of Chinese materia
medica, Vol.1 1996
12. Chu DT et al. Fractionated extract of Astragalus membranaceus, a Chinese
medicinal herb, potentiates LAK cell cytotoxicity generated by a low dose of
recombinant interleukin-2. Journal of clinical laboratory immunology, 1988a,
26:183–187
13. Chu DT, Wong WL, Mavligit GM. Immunotherapy with Chinese medicinal
herbs II. Reversal of cyclophosphamide-induced immune suppression by
administration of fractionated Astragalus membranaceus in vivo. Journal of
clinical laboratory immunology, 1988b, 25:125–129
14. Chung C.Institute of Basic Medical Sciences, The Chinese Academy of Medical
Sciences. Immunity parameters and blood cAMP changes in normal persons
after ingestion of Radix Astragali. 1979, 59:31 34
Page 52
52
15. Curley FJ, Irwin RS, Pratter MR et al. Cough and the common cold. Am Rev
Respir Dis 1988; 138, s:305–311
16. Dökmeci İ. Farmakoloji (Kısaltılmış Temel Bilgiler). Nobel Tıp Kitabevleri,
Ankara, 2000, s: 437-43
17. Erbil Y. ÜSYE Tanı ve Tedavi. Lange Dahiliye, Nobel Tıp Kitabevleri, 2006, s: 15-125
18. ESCOP Monographs. The Scientific Foundation of Herbal Medicinal Products,
ESCOP, 2nd edition, 2003
19. Fischer-Rasmussen W. Ginger treatment of hyperemesis gravidarum, European
journal of obstetrics, gynecology and reproductive biology, 1991, 38:19–24
20. Gallo M, Sarkar M, Au W, Pietrzak K, Comas B, Smith M, Jaeger TV, Einarson
A, Koren G. Pregnancy outcome following gestational exposure to Echinacea: A
prospective controlled study, Arch.Int.Med, 2000, 160, 3141-3143
21. German Commission E Monograph. Zingiberis rhizoma, Bundesanzeiger, 1988,
85:5
22. Giles JT, Palat CT, Chien SH, Chang ZG, Kennedy DT. Evaluation of
Echinacea for treatment of the common cold, Pharmacotherapy 2000, 20, s: 690-
697
23. Gilles M, Zhao J, Agboola S. Chemical composition and antimicrobial
properties of essential oils of three Australian Eucalptus spp. Food Chemistry.
2009: 119; s: 731-737
24. Grimm W, Müller HH. A randomized controlled trial of the effect of fluid
extract of Echinacea purpurea on the incidence and severity of colds and
respiratory infections, Amer.J.Med, 1999, 106, s: 138-143
25. Grontved A, Hentzer EJ. Otorhinolaryngol Relat.Spec, 48(5), 1986 282-286
Page 53
53
26. Henneicke-von Zepelin H, Hentschel C, Schnitker J, Kohnen R, Köhler G,
Wüstenberg P. Efficacy and safety of a fixed combination phytomedicine in the
treatment of the common cold (acute viral respiratory tract infection): results of
a randomized, double-blind, placebo controlled, multicentre study
Curr.Med.Res.Opin. 1999, 15, 214-227
27. Hobbs C. Echinacea, a literature review, HerbalGram 1994,30, s: 33-48
28. http-1 :Centers for Disease Control and Prevention http://www.cdc.gov/flu/ : Mayıs 2010
29. http-2 : Wikipedia. http://tr.wikipedia.org/wiki/Okalipt%C3%BCs : Mayıs 2010
30. http-3 :http://www.abdiibrahim.com.tr/alfurunler.asp?harf=U : Mayıs 2010
31. Irwin RS , Madison JM. Department of Medicine, University of Massachusetts
Medical. 1999, 214-265
32. Izzo AA, Ernst E. Interactions between herbal medicines and prescribed drugs,
A systematic review, Drugs 2001,61,2163-2175
33. Juergens RU, Engelen T, Racke K, Stöber M, Gillissen A, Vetter H. lnhibitory
activity of 1,8-cineol (eucalyptol) on cytokine production in cultured human
lymphocytes and monocytes. Pulmonary Pharmacology and Therapeutics, 2004;
17; s: 281-267
34. Kayaalp O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji. Hacettepe-Taş
Kitapçılık, Eylül 2005
35. Kemper H.E. E/S/C/O/P monographs. Second edition. New York; 2003:150-156
Page 54
54
36. Koch K, Biber A. Treatment of rats with the Pelargonium sidoides extract EPs®
7630 has no effect on blood coagulation parameters or on the pharmacokinetics
of warfarin. Phytomedicine, 2007, 14(Suppl 1):40-45
37. Kolodziej H, Kayser O, Radtke OA et al. Pharmacological profile of extracts of
Pelargonium sidoides and their constituents. Phytomedicine, 2003, 10(Suppl
4):18-24
38. Kolodziej H, Kiderlen AF. In vitro evaluation of antibacterial and immuno-
modulatory activities of Pelargonium reniforme, Pelargonium sidoides and the
related herbal drug preparation EPs® 7630. Phytomedicine, 2007, 14(suppl
1):18-26
39. Kolodziej H, Schulz V. EPs 7630: From traditional application to modern
phytodrug. Deutsche Apotheker Zeitung, 2003, 143:55-64
40. Konuklugil B, Özçelikay G. Zencefil' in tarih boyunca önemi ve günümüzdeki
kullanımı, 2001
41. Lindenmuth GF. The efficacy of Echinacea compound herbal tea preparation on
the severity and duration of upper respiratory and flu symptoms: a randomized,
double-blind placebo controlled study, J.Altern.Complement, Med, 6, 327-334
2002
42. Lizogub VG, Riley DS, Heger M. Efficacy of a Pelargonium sidoides prepa-
ration in patients with the common cold: A randomized, double-blind, placebo-
controlled clinical trial. Explore. 2007;3:573-584
43. Luzar J. The Political Ecology of a “Forest Transition”, Eucalyptus forestry in
the Southern Peruvian, Ethnobotany Research & Application, 2007
44. Mat A. Echınacea Türleri, Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiriler,
Eskişehir, Mayıs 2002, 29-31
Page 55
55
45. McGregor RL. The taxonomy of the genus Echinacea (Compositae), The
University of Kansas Sci. Bull, 1968, 48, 113-142
46. Melchart D, Linde K, Fischer P, Kaesmayr J. Echinacea for preventing and
treating the common cold" Cochrane Database Syst.Rev, 2000
47. Melchart D, Walther E, Linde K, Brandmaier R, Lersch C. Echinacea roots
extracts for the prevention of upper respiratory tract infections: A double-blind,
placebo-controlled randımized trial, Arch.Fam.Med, 1998, 7, s: 541-545
48. Mullins RJ. Echinacea associated anaphylaxis, Med. J. Aust, 1998, 168,170-171
49. PDR for herbal medicines. Fourth edition, Thomson Healthcare Inc., Montvale,
2007: s: 293-297
50. Santos FA, Silva RM, Campos AR, Araujo RP, Lima Junior RCP, Ray VSN.
1,8-cineolea monoterpene oxide attenuates the colonic damage in rats on acute
TNBS-colitis, 2004
51. Schulten B, Bulitta M, Ballering-Brühl B, Köster U, Schäfer M. Efficacy of
Echinacea purpurea in patients with a common cold. A placebo-controlled,
randomized, double-blind clinical trial, Arzneimittel-Forschung, 2001, 51, 563-
568
52. Biricik S. Farmakoloji, Tusdata, Ankara, 1999 s:240-241
53. Silva J, Abebe W, Sousa SM, Duarte VG, Machado M, Matos EJ. Analgesic and
anti-inflammatory effects of essential oils of Eucalyptus. Journal of
Ethnopharmacology, 2003:89: S: 277-283
54. Srivastava KC, Mustafa T. Ginger (Zingiber officinale) in rheumatism and
musculoskeletal disorders. Medical hypotheses, 1992, 39:342–348
Page 56
56
55. Suekawa M, Yuasa K, Isono M. Pharmacological studies on ginger: IV. Effects
of (6)-shogaol on the arachidonic cascade. Folia pharmacologia Japan, 1986,
88:236–270
56. Süzer Ö. Süzer Farmakoloji, Klinisyen, Ankara, 2005 s: 407-498
57. Timmer A, Günther J, Rücker G, Motschall E, Antes G, Kern WV. Pelargonium
sidoides extract for acute respiratory infections (Review), Cochrane Database
Syst Rev., 2008
58. Uçar A. Farmakoloji, Atlas, Ankara, 2001 s:277-363
59. Van der Walt JJA, Vorster PJ. Pelargoniums of Southern Africa, Capetown,
South Africa, 2001
60. WHO monografs on selected medicinal plants : Volume 1, Geneva, 1999
61. Williamson M. Elizabeth. Major herbs of Ayurveda. First edition, Copyright
licensing Agency: London, 2002, 134-140
62. Worth H, Schacher C, Dethlefsen U. Concomitant theraphy with cineole reduces
exacerbations in COPD: a placebo-controlled double-blind trial. BioMed
Central, 2009
63. Yeşilada E. Astragalus membranaceus kökleri, İmmünomodülatör etkili bir
Uzak Doğu ilacı. Fitomed-Türkiye, 2008, 2 (5), 45-46
64. Yılmaz C. Farmakoloji, Tusem, Tıbbi Yayıncılık, Ankara, 2009 s:352-436
Page 57
57
4. KAYNAKLAR
Ahmed RS, Seth V, Banerjee BD. Influence of dietary ginger (Zingiber officinales Rosc) on antioxidant defense system in rat: comparison with ascorbic acid.Indian J Exp Biol. 2000;38: 604-606
Antony J. Trevor, Bertram G. Katzung, Susan Masters. Çeviri: Prof. Dr. Melih Altan. Katzung & Trevor's Farmakoloji Examination & Board Review, Nobel Tıp Kitabevi, Ankara, 2005, s: 431-434
Bachert C, Schapowal A, Funk P, Kieser M. Treatment of acute rhinosinusitis with the preparation from Pelargonium siodoides EPs® 7630: a randomized, double-blind, placebo-controlled trial. Rhinology, 2009; 47: 51-58
Bladt S, Wagner H. From Zulu medicine to the European phytomedicine Umckaloabo®. Phytomedicine. 2007; 14 :2-4
Blumenthal M, Goldberg A, Brinckmann J. (Eds), Herbal Medicine, Expanded Comission E Monographs, American Botanical Council, USA, 2000
Bombardelli E, Pozzi R. Polysaccharides with immunomodulating properties from Astragalus membranaceus. Europe patent, 1991: 441: 278
Bökesoy TA, Çakıcı İ, Melli M. TFD Farmakoloji Ders Kitabı. Gazi Kitapevi, Ankara, 2000, s:513-611
Brinkeborn RM, Degenring FH. Echinaforce and other Echinacea fresh plant preparations in the treatment of the common cold. A randomized, placebo-controlled, double-blind clinical trial. Phytomedicine, 1999; 6: 1-5
Brunenton J. Pharmacognosy, Phytochemistry, Medicinal Plants. Lavosier Publishing, Paris, 1995
Brown D. Pelargonium sidoides Extract (EPs 7630): Alternative Treatment of Acute Upper Respiratory Tract Infections, Natural Medicine Journal, 2009; 1:1-6
Page 58
58
Chang HM, But PPH, eds. Pharmacology and applications of Chinese materia medica, China, Vol.1 1996
Chu DT. Fractionated extract of Astragalus membranaceus, a Chinese medicinal herb, potentiates LAK cell cytotoxicity generated by a low dose of recombinant interleukin-2. Journal of clinical laboratory immunology, 1988a; 26: 183–187
Chu DT, Wong WL, Mavligit GM. Immunotherapy with Chinese medicinal herbs II. Reversal of cyclophosphamide-induced immune suppression by administration of fractionated Astragalus membranaceus in vivo. Journal of clinical laboratory immunology, 1988b; 25:1 25–129
Chung C.Institute of Basic Medical Sciences, The Chinese Academy of Medical Sciences. Immunity parameters and blood cAMP changes in normal persons after ingestion of Radix Astragali, 1979; 59: 31 34
Curley FJ, Irwin RS, Pratter MR. Cough and the common cold. Am Rev Respir Dis, 1988; 138, 305–311
Dökmeci İ. Farmakoloji (Kısaltılmış Temel Bilgiler, Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara, 2000; s: 437-438
Erbil Y. ÜSYE Tanı ve Tedavi, Lange Dahiliye, Nobel Tıp Kitabevleri, 2006; s: 15-125
ESCOP Monographs. The Scientific Foundation of Herbal Medicinal Products: ESCOP, 2nd edition, NY, USA, 2003
Fischer-Rasmussen W. Ginger treatment of hyperemesis gravidarum. European journal of obstetrics, gynecology and reproductive biology, 1991; 38: 19–24
Gallo M, Sarkar M, Au W, Pietrzak K, Comas B, Smith M, Jaeger TV, Einarson A, Koren G. Pregnancy outcome following gestational exposure to Echinacea: A prospective controlled study, Arch.Int.Med. 2000; 160, 3141-3143
German Commission E Monograph, Zingiberis rhizoma. Bundesanzeiger, Germany, 1988, 85: 5
Giles JT, Palat CT, Chien SH, Chang ZG, Kennedy DT. Evaluation of Echinacea for treatment of the common cold, Pharmacotherapy, 2000; 690-697
Gilles M, Zhao J, Agboola S. Chemical composition and antimicrobial properties of essential oils of three Australian Eucalptus spp. Food Chemistry, 2009: 119; 731-737
Grimm W, Müller HH. A randomized controlled trial of the effect of fluid extract of Echinacea purpurea on the incidence and severity of colds and respiratory infections, Amer.J.Med., 1999; 106: 138-143
Grontved A, Hentzer E. Vertigo-reducing effect of ginger root. A controlled clinical study, Otorhinolaryngol Relat Spec, 1986; 48: 282-286
Page 59
59
Henneicke-von Zepelin H, Hentschel C, Schnitker J, Kohnen R, Köhler G, Wüstenberg P. Efficacy and safety of a fixed combination phytomedicine in the treatment of the common cold (acute viral respiratory tract infection): results of a randomized, double-blind, placebo controlled, multicentre study Curr.Med.Res.Opin, 1999; 15: 214-227
Hobbs C. Echinacea, a literature review. HerbalGram, 1994; 30: 33-48
http-1 : Centers for Disease Control and Prevention http://www.cdc.gov/flu/ : Mayıs 2010
http-2 : Wikipedia. http://tr.wikipedia.org/wiki/Okalipt%C3%BCs : Mayıs 2010
http-3 : http://www.abdiibrahim.com.tr/alfurunler.asp?harf=U : Mayıs 2010
Irwin RS, Madison JM. The diagnosis and treatment of cough, The New England Journal of Medicine 2001; 343: 1715-1721
Izzo AA, Ernst E. Interactions between herbal medicines and prescribed drugs: A systematic review, Drugs 2001; 2163-2175
Juergens RU, Engelen T, Racke K, Stöber M, Gillissen A, Vetter H. lnhibitory activity of 1,8-cineol (eucalyptol) on cytokine production in cultured human lymphocytes and monocytes, Pulmonary Pharmacology and Therapeutics, 2004; 17: 281-267
Kayaalp O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Hacettepe-Taş Kitapçılık, Ankara, 2005
Kemper H.E. E/S/C/O/P monographs, Second edition, New York, USA, 2003; 150-156
Koch K, Biber A. Treatment of rats with the Pelargonium sidoides extract EPs® 7630 has no effect on blood coagulation parameters or on the pharmacokinetics of warfarin. Phytomedicine, 2007; 14: 40-45
Kolodziej H, Kayser O, Radtke OA. Pharmacological profile of extracts of Pelargonium sidoides and their constituents. Phytomedicine, 2003; 10: 18-24
Kolodziej H, Kiderlen AF. In vitro evaluation of antibacterial and immunomodulatory activities of Pelargonium reniforme, Pelargonium sidoides and the related herbal drug preparation EPs® 7630, Phytomedicine, 2007; 14: 18-26
Kolodziej H, Schulz V. EPs 7630: From traditional application to modern phytodrug, Deutsche Apotheker Zeitung, 2003; 143: 55-64
Konuklugil B, Özçelikay G. Zencefil' in tarih boyunca önemi ve günümüzdeki kullanımı, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dergisi, 2001; 1: 1-16
Page 60
60
Lindenmuth GF. The efficacy of Echinacea compound herbal tea preparation on the severity and duration of upper respiratory and flu symptoms: a randomized, double-blind placebo controlled study, J.Altern.Complement, Med, 2002; 327-334
Lizogub VG, Riley DS, Heger M. Efficacy of a Pelargonium sidoides preparation in patients with the common cold: A randomized, double-blind, placebo-controlled clinical trial, Explore, 2007; 3: 573-584
Luzar J. The Political Ecology of a “Forest Transition”: Eucalyptus forestry in the Southern Peruvian, Ethnobotany Research & Applications, 2007; 325-356
Mat A. Echınacea Türleri, Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiriler, Eskişehir, 2002; 29-31
McGregor RL. The taxonomy of the genus Echinacea (Compositae), The University of Kansas Sci. Bull, 1968; 48: 113-142
Melchart D, Linde K, Fischer P, Kaesmayr J. Echinacea for preventing and treating the common cold" Cochrane Database Syst.Rev, 2000
Melchart D, Walther E, Linde K, Brandmaier R, Lersch C. Echinacea roots extracts for the prevention of upper respiratory tract infections: A double-blind, placebo-controlled randımized trial, Arch.Fam.Med. 1998; 7: 541-545
Mullins RJ. Echinacea associated anaphylaxis, Med. J. Aust. 1998; 170-171
PDR for herbal medicines. Fourth edition. Thomson Healthcare Inc.: Montvale, France, 2007; 293-297
Santos FA, Silva RM, Campos AR, Araujo RP, Lima Junior RCP, Ray VSN. 1,8-cineolea monoterpene oxide attenuates the colonic damage in rats on acute TNBS-colitis, Food and Chemical Toxicology, 2004; 579-584
Schulten B, Bulitta M, Ballering-Brühl B, Köster U, Schäfer M. Efficacy of Echinacea purpurea in patients with a common cold. A placebo-controlled, randomized, double-blind clinical trial, Arzneimittel-Forschung, 2001; 51: 563-568
Biricik S. Farmakoloji, Tusdata, Ankara, 1999; s: 240-241
Silva J, Abebe W, Sousa SM, Duarte VG, Machado M, Matos EJ. Analgesic and anti-inflammatory effects of essential oils of Eucalyptus, Journal of Ethnopharmacology, 2003; 89: 277-283
Srivastava KC, Mustafa T. Ginger (Zingiber officinale) in rheumatism and musculoskeletal disorders, Medical hypotheses, 1992; 39: 342–348
Suekawa M, Yuasa K, Isono M. Pharmacological studies on ginger: IV. Effects of (6)-shogaol on the arachidonic cascade, Folia pharmacologia Japan, 1986; 88: 236–270
Page 61
61
Süzer Ö. Süzer Farmakoloji, Klinisyen, Ankara, 2005; s: 407-498
Timmer A, Günther J, Rücker G, Motschall E, Antes G, Kern WV. Pelargonium sidoides extract for acute respiratory infections (Review), Cochrane Database Syst Rev. 2008
Uçar A. Farmakoloji, Atlas, Ankara, 2001; s:277-363
Van der Walt JJA, Vorster PJ. Pelargoniums of Southern Africa, Capetown, South Africa, 2002; pp: 213-265
WHO monografs on selected medicinal plants : Volume 1 Geneva: 1999
Williamson M. Elizabeth. Major herbs of Ayurveda. First edition. Copyright licensing Agency, London, 2002; pp: 134-140
Worth H, Schacher C, Dethlefsen U. Concomitant theraphy with cineole reduces exacerbations in COPD: a placebo-controlled double-blind trial, BioMed Central, 2009; 1: 1-7
Yeşilada E., Astragalus membranaceus kökleri, İmmünomodülatör etkili bir Uzak Doğu ilacı. Fitomed-Türkiye, 2008; 45-46
Yılmaz C. Farmakoloji, Tusem Tıbbi Yayıncılık, Ankara, 2009; s:352-436KISALTMALAR
DNA Deoksiribonükleik asit
Eps-7630 Umca Özü
HA Hemaglutinin
IL İnterlökin
IgA İmmunoglobulin A
IgE İmmunoglobulin E
IgG İmmunoglobulin G
IgM İmmunoglobulin M
KOAH Kronik obstruktif akciğer hastalığı
LPS Lipopolisakkarit
MAO inhibitörleri Mono amino oksidaz inhibitörleri
NA Nöraminidaz
ÜSYE Üst solunum yolları enfeksiyonu
RNA Ribo nükleik asit
RSV Respiratuar sinsitial virus
Page 62
62
GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA KULLANILAN İLAÇ VE
BAZI BİTKİSEL ÜRÜNLER
ÖZETÜst solunum yolu infeksiyonları arasında en sık grip ve soğuk algınlığına
rastlanmaktadır. Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, soğuk algınlığı ise rinovirus,
koronovirus, adenovirüs gibi çeşitli virüslerin yol açtığı viral infeksiyonlardır. Bu
hastalıklar genellikle hava yolu ile bulaşır ve immun sistemi kuvvetli kişilerde bir
haftada iyileşirken, kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyredebilmektedir. Grip ve
soğuk algınlığı toplumda sık görüldüğünden dolayı, iş gücü kayıplarına ve dolayısıyla
büyük ekonomik kayba sebep olmaktadır. Grip ve soğuk algınlığı tedavisinde çeşitli
antiviral ve semptomatik tedaviye yönelik ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçların yanında
hem proflaktik hem de tedavi amacıyla ek olarak bitkilerden yararlanılmaktadır. Bu
çalışmada, grip ve soğuk algınlığı tedavisinde en sık kullanılan bitkiler seçilerek,
eczacıların toplu olarak ulaşabileceği sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak
oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışmada ökaliptus (Eucalyptus spp.), kirpi otu
(Echinacea spp.), geven otu (Astragalus spp.), zencefil (Zingiber officinale Roscoe) ve
Güney Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides) bitkilerinin endikasyon,
kontrendikasyon, yan etki, ilaç etkileşimleri, etki mekanizmaları gibi özellikleri
araştırılmıştır. Bu bitkilerin etkilerini ortaya koyan deneysel çalışmalar, grip ve soğuk
algınlığı hastaları üzerinde plasebo kontrollü klinik çalışmalar ve in-vitro ortamda
yapılan antimikrobiyal çalışmalar derlenmiştir. Sonuç olarak, grip ve soğuk algınlığı
vakalarında kullanılan ilaç ve bazı bitkisel ürünlerle ilgili detaylı bilgilere
ulaşılabilecek, sağlam, güvenilir ve bilimsel bir kaynak sadece eczacıların değil tüm
sağlık personelinin hizmetine sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Grip, soğuk algınlığı, Eucalyptus spp., Echinacea spp., Astragalus spp., Zingiber officinale Roscoe, Pelargonium sidoides
ÖZGEÇMİŞ
Miraç Laçin ULUĞ, 07.04.1986 tarihinde Ankara’da doğdu. İlköğrenimini
Demirlibahçe İlköğretim Okulu’ nda gördü. Ortaöğrenimine Ankara Atatürk Anadolu
Page 63
63
Lisesi’nde devam etti. Şu anda, Erciyes Üniversitesi Mustafa Kılıçer Eczacılık Fakültesi
öğrencisi olarak öğrenim hayatına devam etmektedir.
Şu anda Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu Başkanlığı görevini yürütmektedir.
TABLO LİSTESİ
Tablo 2.1. Soğuk algınlığı etkenleri………………………………….…….……..6
Tablo 2.2. Grip ve Soğuk algınlığı semptomlarının farkları……………….…….7
Tablo 2.3. Dekonjestan tedavi…………………………………………………..15
Tablo 2.4. Echinacea angustifolia kimyasal bileşenleri…………………………22
Tablo 2.5. Echinacea pallida kimyasal bileşenleri………………………………23
Tablo 2.6. Echinacea purpurea kimyasal bileşenleri……………………………24
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 2.1. Influenza virüsü……………………………………………………….4
Şekil 2.2. Eucalyptus spp. .(yaprak-çiçek)………………………………………17
Şekil 2.3.Eucalyptus spp. (çiçek)………………………………………………..18
Şekil 2.4. Eucalyptus spp. (gövde)……………………………………………....19
Şekil 2.5 Echinaceae purpurea (çiçek)………………………………………….20
Şekil 2.6. Meyer’s Blood Purifier………………………………………………..21
Şekil 2.7. Echinaceae angustifolia………………………………………………22
Şekil 2.8. Echinaceae pallida…………………………………………………….23
Şekil 2.9. Echinaceae purpurea………………………………………………….24
Şekil 2.10. Astragalus membranaceus...................................................................25
Şekil 2.11. Astragalus membranaceus (çiçek)……………………………………26
Şekil 2.12. Zingiber officinale Roscoe……………………………………………27
Şekil 2.13. Zingiber officinale Roscoe (kök)……………………………………..28
Şekil 2.14. Pelargonium sidoides (gövde)……………………………………….29
Şekil 2.15. Pelargonium sidoides (çiçek)………………………………………...30
Page 64
64
TEŞEKKÜR
Tez çalışmalarım boyunca yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, ilgi ve anlayışını
eksik etmeyen, değerli tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE’ ye sonsuz
saygı ve şükranlarımı sunarım.