Top Banner
MAYIS 2020 42 salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye salgının öğrettikleri koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme
78

MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

Jun 24, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

M AY I S 2 0 2 0

42

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

salgının öğrettikleri

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme

Page 2: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

karanlıktan aydınlığa

w w w.kork i tap .com

ABD’yi boydan boya grev grev, direniş direniş dolaşarak koca bir ömrü işçi sınıfının örgütlenme ve hak mücadelelerine adamış bir kadın karşımızdaki. Ne yetkili yetkisiz mercilerin gözdağı ve tehditleri ne tutuklamalar, engellemeler ne de fiziki şartların zor-lukları 19. yüzyılın son çeyreğinde çıktığı yoldan alıkoydu Mary Harris Jones’u.

Page 3: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

Aylık Sosyalist Teori ve Politika Dergisi • Mayıs 2020 • Sayı: 42 • EOS İletişim Yayıncılık Reklam Organizasyon Turizm ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Neslihan EserYazı İşleri Müdürü: Gülşah Kaya • Yayın Türü: Ulusal Süreli • Yönetim Yeri: Osmanağa mh. Kırtasiyeciler sk., No: 6/4, Kadıköy / İstanbul e-mail: [email protected] • Abonelik için e-mail: [email protected] Abone Koşulları: Yıllık 150 lira (Kitap Hediyeli) Yurtdışı abone dağıtım [email protected] Tel: 0049 163-4744277 Banka Hesap Numarası: İş Bankası Kocamustafapaşa Şubesi 1105 - 0825354 IBAN: TR54 0006 4000 0011 1050 8253 54Baskı: Ezgi Matbaacılık pors. teks. San. Tic. Ltd.Şti. Sanayi Cd. Altay Sok. N:14 Yenibosna/İst. Tel:0212 652 62 62 [email protected] sertifika no:45029

TEORİ ve EYLEM

içindekiler

04 salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye İhsan Çaralan

14 salgının öğrettikleri Hasan Erol Eroğlu

20 koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem Sedat Başkavak

30 covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine Yusuf Akdağ

46 abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları Ekim Kılıç

54 sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele Şükran Doğan - Ayhan Aydoğan

66 akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme Ç. Çağan Adıgüzel

Page 4: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,
Page 5: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

Putilov'da 1 Mayıs Gösterisi, 1906, Boris Kustodiev

Page 6: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

4

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye İhsan Çaralan

31 Aralık 2019 günü Çin’de koronavirüs (Co-vid-19) salgının başladığının resmen duyur-masından beri dünya koronavirüse karşı mücadeleyi konuşuyor. Virüsün Avrupa’ya sıçrayıp gelişmiş ülkeleri pençesine aldığı son birkaç aydan beri ise koronavirüse kar-şı mücadele medya ve siyasetin baş günde-mi, hatta başlıca gündemi oldu.

Salgınla birlikte ülkelerde ekonomik ve sosyal faaliyet, insanlar arasındaki sosyal ilişkiler minimum düzeye inerken siyasetin öncelikli konusu da önlemlere indirgenmiş bulunuyor. Ekonomi ise günlük önlemlerin yanı sıra önümüzdeki aylar ve yıllarca süre-bilecek virüse karşı mücadelenin muhtemel sonuçları üstünden tartışılıyor. Burjuva ik-tisatçıları ve aydınlarının yanı sıra medya yorumcuları koronavirüsten sonraki dün-yanın nasıl olacağını “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” klişesi etrafında konuşuyor, yazıyor.

Koronavirüs salgını ve onunla bağlantılı gündemin bugünden yarına kolay kolay ge-riye çekilmeyeceği önümüzdeki haftalarda, belki aylarda bile dünyanın devam edeceği-ni söylemek bir abartı olmayacaktır.

Koronavirüs, 2020’nin başında Çin’de orta-ya çıktığında pek de önemsenmedi. Sade-ce Çin’i etkisi altına alan bir “Çin virüsü” olarak görüldü ve bu ülkenin ekonomisine darbe vuracağı, dolayısıyla, “ticaret savaş-ları”nda batı emperyalizminin üstünlük sağlamasına yardım edeceği iddia edilerek koronavirüsün yayılmasına göz yumuldu.

Virüsün, yıkıcı etkilerini Çin’den sonra İran’da göstermesi de batılı ülkeler tara-fından biraz da keyifle izlendi. Dolayısıyla Covid-19 göz ardı edildiği iki ay boyunca ra-hatlıkla yayılma imkanı buldu. Komplo te-orisyenlerine göre; ABD ve ilaç tekelleri bu virüsü laboratuvarlarda üretip, bir biyolojik silah olarak Çin’e karşı kullanmaktaydı. Ama aradan iki aydan sonra Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Covid-19’un tüm insanlığı tehdit eden bir “pandemi” (dünya ölçüsün-de yayılan salgın) olduğunu ilan etti.

Page 7: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

5

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

KAPİTALİZMİN STRATEJİSİ: SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞIDSÖ’nün “pandemi” ilan etmesi, Covid 19’un İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere, en son da ABD’de on binlerce kişinin hayatını kaybet-mesi salgının pençesine düşenlerin sayısının ise milyonlarla ifade edilmeye başlanma-sıyla birlikte, özelleştirme ve ticarileştirme ile seyreden neoliberal ekonomilerde sağlık sistemlerinin sürüklendiği yer geniş yığınla-rın gözlerinin önüne serildi. Sağlık sistemle-rindeki zafiyet kapitalizmin insan ihtiyaçları karşısındaki aczini açıkça ortaya çıkardı. Böylece sağlık sistemi merkezde olmak üze-re bu süreçte yaşananlar kapitalist sistemin sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı.

Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi, bu ba-kımdan da liberalizmin olduğu kadar neoli-beralizmin de ana ülkesi olan İngiltere’nin kapısına dayandığında çiçeği burnundaki Başbakan Boris Johnson, kıta Avrupası’nda yaşananlara da bakarak kendi çözümünü açıkça “sürü bağışıklığı” stratejisi olarak ilan etti. Dahası bunu benimsemekle de kalmadı; okulların tatil edilmesi, kimi işletmelerin ka-patılması, sokağa çıkmanın sınırlandırılması, kısmi ya da genel karantina gibi tıp-bilim çev-relerinin ısrarla üstünde durduğu önlemleri elinin tersiyle itti. Tipik bir yeni Malthusçu olarak Boris Johnson, nüfusun yüzde 70’inin enfekte olmasıyla salgının kendiliğinden du-racağını savundu.

İnsanların hastanelere düşmesini, ölmesini umursamayan bu tavrıyla Johnson dünyanın tepkisini üstüne çekti.

Çünkü Johnson bu tutumuyla Malthus’un1 (1766-1834), “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”

1 Thomas Robert Malthus: İngiliz ekonomist, aynı zaman-da Anglikan bir papaz. Kapitalizmin “vahşi yöntemler-le” yükseldiği, işçi sınıfı tarafından henüz kimi sınırla-malarla karşı karşıya kalmadığı bir dönemde, Malthus 1798 yılında yazdığı Nüfus İlişkileri Üstüne Deneme Üstüne Deneme adlı yapıtında kendine ün kazandıran görüşlerini öne sürdü. “Açlık ve yoksullukların nedeni nüfusun çokluğudur. Açlık ve yoksulluğun ortadan kalkması için fazla nüfusun hastalıklar, savaş ya da başka yollarla ölmesi gerekir” demiştir. Malthus’a göre insanların ihtiyacı olan tarımsal üretim aritmetik olarak (1, 2, 3, 4 ...) artarken nüfus geometrik olarak (2,

diye popülize edilen, iki yüz yıl içinde çıplak kapitalizmin insan hayatı karşısındaki umur-samazlığının tipik ve saf ifadesi olan işçi ve insanlık düşmanı “Nüfus Teorisi”nin 21. yüz-yılda hortlatılmasıydı!

Boris Johnson’a destek İngiltere’nin stratejik müttefiki ABD’den geldi.

ABD Başkanı Trump “Virüsün etkisi abartı-lıyor, bu kadar önleme gerek yok” diyerek Johnson’a göre daha ihtiyatlı konuşsa da onunla uyumlu bir strateji belirledi. Ancak kısa sürede virüsün büyük yıkımlara yol aça-rak ilerlemesi, ülkede ortaya çıkan tepkiler ve faturanın kendisine çıkma ihtimali karşısın-da Trump giderek “maliyeti daha ağır” olan önlemler almaya yöneldi. Ama o da Johnson başta olmak üzere Avrupalı liderler Conte, Macron, Sanchez gibi geç kamıştı! Günde 5

4, 8, 16 …) artmaktadır. Bu iddia hiçbir gerçek kanıta dayanmaz. Ama burjuvazinin çok işine geldiği için Malthus’un teorisinin temeline koyduğu bu varsayımın gerçekliği, burjuva iktisatçıları tarafından tartışılmadan kabul edilegelmiştir. Bu yüzden hastalıklar, savaşlar insanları öldürerek nüfusu üretimdeki artışa oranlaya-rak dengeler. İşçi ücretlerinin en az geçinme çizgisinde bulunması kaçırılmazdır. Çünkü ücretler artarsa nüfus da artar ve ücretler yine en az geçim çizgisine çekilir. Yoksulları koruyan yasar çıkararak ölümleri azaltanlar topluma kötülük etmektedir. İnsanların ve besinle-rin sayıları tanrıca saptanmıştır. İnsanlar tanrının işine burunların sokmamalıdır. “Hastalıklar, savaşlar gibi öldürücü kötülükler olmasaydı, bütün insanlık açlıkla karşı karşıya kalırdı” diyen Mathus, “insan-lar eşit olmamalı”, “yoksullara yardım edilmemeli”, “Osmanlı devleti kötü yönetimi ve kıyıcılığı ile nüfusu sınırlamakta, pek de iyi etmektedir” gibi burjuvaziyi sınırsız biçimde memnun edecek sosyal sonuçlara da varmaktadır.

Johnson’ın yeni Malthus’çu yaklaşımı ve ona Trump’ın

sağladığı destek dünyada tepkilerle karşılandı ama gerçekte

İtalya, Fransa, İspanya, Türkiye ve virüse karşı mücadelede

en başarılı ülkelerden sayılan Almanya gibi kapitalist

hükümetlerin de yaklaşımı Malthusçulukla maluldü.

Page 8: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

6

İhsan Çaralan

bine ulaşan ölüm sayısıyla Avrupa’dan son-ra ABD de Covid-19‘un yayılmasının merkez üssü haline gelmişti.

Johnson’ın yeni Malthus'çu yaklaşımı ve ona Trump’ın sağladığı destek dünyada tepkilerle karşılandı ama gerçekte İtalya, Fransa, İspan-ya, Türkiye ve virüse karşı mücadelede en başarılı ülkelerden sayılan Almanya gibi ka-pitalist hükümetlerin de yaklaşımı Malthus-çulukla maluldü. Çünkü bütün bu ülkelerin yönetimleri tıpkı Ortaçağ’daki bulaşıcı hasta-lıklar gibi Covid 19’un da “sürü bağışıklığı” ile aşılabileceği konusunda hemfikirdiler. Ni-tekim, virüsün yayılmasını önlemekten çok yayılmayı sağlık sistemini çökertmeyecek bir düzeyde tutmayı esas alan bir stratejide or-taklaştılar. Bu yüzden de virüsün yayılmasını önce artan sonra “plato” oluşturan, en sonun-da da inişe geçen, nüfusun yüzde 60-75’nin enfekte olacağı varsayımını benimseyen bir grafikle açıklamaktadırlar.

Yeni Malthusçular da kamuoyu baskısı kar-şısında bazı tıbbi önlemleri tıp ve bilim çev-relerinden gelen kimi ekonomik ve sosyal adımları atmayı kabul etmek zorunda kal-dılar. Nitekim Johnson ve Trump gibi neoli-beralizmin bayraktarlığını yapanlar bile ka-muoyu baskısı karşısında onların deyimiyle “ekonomiye maliyeti olan” tedbirlere yönel-di. Ama dikkate aldıkları ölçek, insan haya-tının kurtarılması değil yapılacak masraf ile kurtarılanlar arasındaki ilişkiden “karlı” çık-mayı başarmaktır. Eğer kurtarılanlar yapılan masrafa değmiyorsa önlem alınmasına karşı çıkmaktalar. Diğerleri ise bunu Trump ve Jo-hnson gibi açıkça söylemiyorlar; “karantina yapılsın” diyen siyaset ve bilim çevrelerine, “Siz bunun maliyetini biliyor musunuz” diye arkadan dolanarak, insan hayatıyla, birimi dolar, paund, avro, lira olan “maliyet”i aynı terazide tartıyorlar. Bu dönemde en riskli grupta bulunan yaşlılar, sağlık sistemine sü-rekli maliyet çıkaran kronik hastalık sahibi olanlar üstü örtülü gözden çıkarılmış bulunu-yor. Bunun yanı sıra işçiler, yoksul göçmenler ve siyahlar sağlık sistemi kapsamında ikinci derecede vatandaşlar olarak sınıflandırıldılar.

Ülkeler arasında alınan önlemlerdeki farklı-lıklar o ülkede demokrasi geleneğine, halkta kazanımlara sahip çıkma bilincinin ne kadar kökleşmiş olduğuna, sağlık sisteminin sosyal karakterinin ne kadar muhafaza edildiğine ve elbette ki ülkenin ekonomik gücüne bağlı olmuştur. Diğer yandan neo-Malthusçu yakla-şımın pratikteki karşılığı en zenginlerin, dok-torlarını, hizmetçilerini gerekli neleri varsa özel jetlerine yükleyip dünyanın gözden ırak köşelerindeki adalarına, kâşanelerine kaç-mak oldu!

Kuşkusuz bunların sayısı bir avuçtur ama dünya ekonomisinin en tepesinde bulunan, “özgül ağırlığı” yüksek olan bu kesimin dav-ranışı, virüsün biyolojik yayılmasının ve virü-sün yayılmasına karşı mücadelenin sınıfsallı-ğının açık bir kanıtıdır.

İngiltere’de veliaht Charles’tan Başbakan Johnson’a, çeşitli ülkelerde bakanların, mil-letvekillerinin virüs kapması, Trump’a da virüs bulaşmış olabileceği şüphesiyle test yapılmasına kadar haberlerin çıkması “Virüs kral, başbakan, ırk, din, milliyet, sınıf farkı gözetmiyor. Hepimiz aynı gemideyiz” klişesi etrafında dönen propagandanın ana malze-mesi yapılsa da geçen süre içinde açıkça gö-rüldü ki sermayenin üst düzey temsilcilerine virüs bulaşması rastlantısaldır, tabir caizse

Neo-Malthus'çu yaklaşımın pratikteki karşılığı en zenginlerin, doktorlarını, hizmetçilerini gerekli neleri varsa özel jetlerine yükleyip

dünyanın gözden ırak köşelerindeki adalarına, kâşanelerine kaçmak

oldu! Kuşkusuz bunların sayısı bir avuçtur ama dünya

ekonomisinin en tepesinde bulunan, “özgül ağırlığı” yüksek

olan bu kesimin davranışı, virüsün biyolojik yayılmasının ve virüsün

yayılmasına karşı mücadelenin sınıfsallığının açık bir kanıtıdır.

Page 9: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

7

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

“acemlik”tendir! Nitekim virüsün nasıl yayıl-dığının öğrenilmesinden beri sermaye sahip-leri ve onların çeşitli düzeydeki temsilcileri kedilerini virüsten koruyan önlemleri rahatça almaktadırlar.

Ülkemizdeki örneklerde de görülen durum budur. Bugün fabrikalardaki işletme sahip-leri, genel müdürler, müdürler, pek çok iş-letmede kısım şeflerine kadar patron tem-silcileri işletmeye gelmeden, görevlerini “ev-lerinden” ya da korumaya alınmış camdan kulelerinden sürdürmektedir. Ama işçilerin hiçbir ciddi önlem alınmadan fabrikalara sü-rülmesi, eskisine göre bile daha ağır koşullar-da (daha uzun süre ve yoğun) çalıştırılması, bunun sonucu olarak işçiler arasında virüsün yaygınlık hızının diğer kesimlere göre üç kat fazla olması virüsün yaygınlaşmasının ne ka-dar sınıfsal olduğunun dolaysız göstergelerin-dendir.

Sermaye odakları, “Virüs kral, başbakan, ırk, din, milliyet, sınıf farkı gözetmiyor. Hepimiz aynı gemideyiz” propagandasını yüksek tem-podan sürdürse de virüs başta işçiler olmak üzere, asıl emekçi halk kesimleri içinde ya-yılıp yıkıcı sonuçlara yol açmaktadır. Üstelik sadece sağlık bakımından değil ekonomik bakımdan da bu kesimler arasında, sözcü-ğün gerçek anlamıyla yakıcı ve yıkıcı sonuç-lara sebep olmuştur. Bu yıkımın yaşamın her alanında daha da derinleşeceğini ve daha bü-yük tahribatlara tanık olacağımızı söylemek yanlış olmaz.

TÜRKİYE’DE DURUM FARKLI MI?

Erdoğan ve AKP propagandası, virüsün Çin’den çıkıp İran’a, İtalya’ya hatta Kana-da’ya kadar yayıldığı haftalarda “Türk’e virüs işlemez” havasındaydı. Hatta Erdoğan’dan başlayarak iktidarın radikal sözcüleri, virü-sün dünya ekonomisini çökerteceğini, bunun Türkiye için bir fırsat olacağını, bu çöküşten dünyanın lider ülkelerinden birisi olarak çıka-cağını propaganda ediyorlardı.

Irkçılık ve arkasındaki İslamist yaklaşımlar-dan beslenen bu propaganda, virüsün Tür-kiye’de yayılacağının anlaşılmasından sonra “Biz zaten Ocak ayından itibaren hazırlık yapıyorduk” çizgisine çekildi. Ancak, geçen sürede şu anlaşıldı ki ocak ayında “Bilim Kurulu” oluşturulmuştu ama kurulduktan sonra bir faaliyet gösterip göstermeği bel-li değildi. Bilim Kurulu birtakım çalışmalar yapıp tavsiyelerde bulunmuşsa bile Erdoğan ve hükümetinin, Türkiye’de vakaların ortaya çıkmasından, hatta ölümlerin başlamasın-dan önce bunları dikkate aldığını gösteren bir belirti yoktu. Tersine, binlerce kişinin Umreye gönderilmesi, dönenlerin büyük ço-ğunluğunun ve yurt dışından gelen pek çok yolcunun (ve turistlerin) hiçbir denetime tabi olmadan istedikleri yere gitmelerine izin ve-rilmesi, okulların tatil edilmesiyle birlikte öğrencilerin ve pek çok orta sınıf ailenin ta-til bölgelerine göç etmesine göz yumulması, eldeki “test kitleri”nin ihraç edilmesi gibi uygulamalar göstermektedir ki; virüsün ya-yılmasını önlemek için Hükümet, mart ayı

Bugün fabrikalardaki işletme sahipleri, genel müdürler,

müdürler, pek çok işletmede kısım şeflerine kadar patron temsilcileri

işletmeye gelmeden, görevlerini “evlerinden” ya da korumaya alınmış camdan kulelerinden sürdürmektedir. Ama işçilerin hiçbir ciddi önlem alınmadan

fabrikalara sürülmesi, eskisine göre bile daha ağır koşullarda

çalıştırılması, bunun sonucu olarak işçiler arasında virüsün

yaygınlık hızının diğer kesimlere göre üç kat fazla olması virüsün

yaygınlaşmasının ne kadar sınıfsal olduğunun dolaysız

göstergelerindendir.

Page 10: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

8

İhsan Çaralan

sonuna kadar hiçbir ciddi önlem almamıştır. Tabii bundan sonraki önlemlerin ne kadar ciddi olduğu da tartışmalıdır.

Erdoğan ve Hükümetinin Bilim Kurulu’nun tavsiyelerine ne kadar uyduğu, bu yazının ya-zıldığı Nisan ayı sonlarında bile tartışılan bir konuydu. Dahası Sağlık Bakanlığının “vaka sayısı” ve “ölümler”le ilgili verdiği bilgiler de içeride Türk Tabipleri Birliği (TTB) başta ol-mak üzere demokratik kamuoyu, dışarıda da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da şüp-heyle karşılanmaktaydı. Bu şüpheler kurun-tu ya da karalama amaçlı değildir. Şüpheler gerçeklere dayanmaktadır. Çünkü Hükümet ve sermaye basını, üç bine dayanan ölümleri ve yüz bini aşan vaka sayısını önemsememek bir yana bir zafer gibi göstermek için vaka ve ölüm rakamları da dahil her veriyle oynamak-tan, uluslararası normlar dışında normlar kul-lanmaktan imtina etmemektedir. Bu hengame içinde Ramazan Bayramı Erdoğan tarafından, “İki bayramın bir arada yapılacağı” bir hedef olarak ortaya konmuş bulunmaktadır.

Bu gelişmeler ışığında bakıldığında; koronavi-rüsün yayılmasına karşı mücadelenin başlıca dikkat çeken noktalarına kısaca da olsa de-ğinmek önümüzdeki dönemdeki gelişmeleri anlamak bakımından faydalı olacaktır.

Pandemiye karşı mücadelede Erdoğan yöneti-minin başlıca hedeflerini şöyle saptayabiliriz:

1. Erdoğan yönetimi ve patronlar, virüse karşı mücadelenin faturasını işçi sınıfına çıkarıyor

Erdoğan ve Sağlık Bakanı, her vesileyle “Biz öteki ülkelerden farklıyız” demelerine kar-şın yaklaşımları da aslında neo-Maltuscu-dur! Çünkü Erdoğan yönetimi ve oluşturduğu “Bilim Kurulu” da pandeminin “sürü bağı-şıklığı”nın oluşmasıyla yenileceğinde hem-fikirdirler. Bu yüzden de özelleştirmeye ve ticarileştirmeye dayanan sağlık politikalarını savunarak “İtalya, ABD gibi olmadık, demek ki bizim özelleştirmeye dayanan sağlık poli-tikamız doğrudur” propagandasını daha da yoğunlaştırmışlardır.

Bütün bunların ötesinde “Her halükarda çarkları döndürmek zorundayız” denilerek milyonlarca işçinin virüs tehdidi yokmuş gibi çalıştırılması, işçi hayatıyla virüs önlemleri-nin ekonomiye maliyeti arasında bir tercih yapıldığını ve ekonomik maliyetin belirleyici olduğunu göstermiştir. Bu yüzden de Sağlık Bakanı her konuşmasında “Biz diğer ülke-lerden farklıyız” dese de gerçekte bu fark te-daviyle ilgi cihaz ve tekniklerle ilgilidir, ama Erdoğan yönetiminin sağlık politikasının esa-sı insan hayatını ekonomik maliyetle ölçen neo-Malthusçuluğa dayanmaktadır.

Erdoğan iktidarının koronavirüse karşı müca-dele balığı altında aldığı önlemler dikkate alın-dığında bütün bu önlemlerin sermayeye yeni kaynaklar aktarmaktan ibaret oluğu apaçıktır.

Hükümetin "Ekonomik İstikrar Kalkanı” adını verdiği ve 100 milyar TL tutarında olduğu söy-lenen ana paketinde salgın ortamında zarar gören işçilere ve emekçilere yönelik bir kuruş destek ayrılmamıştır. Sonraki paketlerde de işçilerin hayatıyla doğrudan ilgili olan “Zo-runlu olmayan bütün işyerlerinde çalışmanın durdurulması” talebi hiç dikkate alınmazken, işçilerin taleplerini anlamsızlaştıran düzenle-melerle İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki birikim-lerin patronların çıkarı için saçılıp savrulduğu uygulamalar devreye sokulmuştur.

Üstelik 31 Mart günü, virüse karşı mücade-lenin önlemlerini sıralayan Cumhurbaşkanı Erdoğan sermayeye yeni kaynaklar aktar-dıklarını müjdelerken “Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarkların dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülke-dir” diyerek işçileri koronavirüsün kucağı-na atmakta kararlı olduklarını da açıklamış oldu. 16 Nisan’da bir haber kanalına (NTV) çıkan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Ka-lın ise bir adım daha atarak, “Uzun soluklu karantinanın ekonomiye maliyeti çok daha ağır olurdu” diyerek, “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”, yani “sürü bağışıklığı” stratejisini benimsediklerini açıkça ilan etmiştir.

Tıpkı krizde olduğu gibi, virüsün yayılması-na karşı mücadelede de kaynağı sermayeye aktarırken faturayı işçilere çıkaran politikalar

Page 11: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

9

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

devreye sokulmuştur. Ama bir farkla; bu sefer işçiye çıkarılan faturaya sadece işçinin alın teri değil canı da eklenmiştir!

2. Virüse karşı mücadele muhalefeti ezmenin fırsatına dönüştürülüyor

Koronavirüse karşı mücadele gibi doğrudan insan hayatını ilgilendiren bir seferberlik du-rumu bile Erdoğan iktidarının “tek parti tek adam yönetimi”nin inşasından geri adım at-masını getirmedi. Tersine Erdoğan yönetimi, geçen süre içinde koronavirüse karşı müca-delede ekonomik faturayı işçi sınıfı ve halka, siyasi faturayı da muhalefete yıkmak gibi ge-leneksel doğrultusundan şaşmadan, üzerine yenilerini ekleyerek yürümeye devam etti.

Mart ayı sonunda İstanbul başta olmak üzere 11 CHP’li büyükşehir belediyesinin koronavi-rüse karşı mücadele için başlattıkları bağış kampanyasının yasaklanması ve hesaplarına el konulmasıyla başlayan baskılar, İBB Baş-kanı İmamoğlu ve Ankara BB Başkanı Yavaş hakkında soruşturma açılmasına kadar vardı. Eskişehir BB ve Odunpazarı Belediyesi ile An-talya-Muratpaşa Belediyesinin yoksul ailelere sıcak yemek dağıtımı, Mersin Büyükşehir Bele-diyesinin yoksul ailelere ücretsiz ekmek dağıt-ması valilik tarafından yasaklandı.

Belediyelerde sermaye partileri hep partizan-lık yapmıştır. Ama bugün karşı karşıya olunan durum sıradan bir “partizanlık hali” değildir. Tersine bugün söz konusu olan, muhalefeti etkisizleştirip iktidar seçeneği olmaktan çı-karmaya çalışarak siyaseti “tek adam”ın “tek partisi”nin faaliyetine dönüştürmeye odakla-nan iktidar partizanlığıdır. Bu bağlamda diğer partilerin de bu siyasi hegemonyaya boyun eğdiği bir siyasi ortam kurulmaya çalışılmak-tadır. Nasıl ki, HDP’li belediyelerde “Kayyum atanarak” HDP’nin ezilmesi amaçlanıyorsa CHP’li belediyeleri de etkisizleştirip halk nez-dinde CHP’nin seçenek olmaktan çıkarılması hedeflenmektedir.

Böylece Erdoğan yönetimi virüse karşı mücade-leyi gerekçe göstererek, sınırlamalar, cezalar, yasaklardan oluşturduğu ortamı, muhalefeti ezmenin fırsatına dönüştürmek istemektedir.

‘HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK’ MI?

Büyük bir sosyal yıkıma yol açarak yayılan pandemi başta sağlık sistemi olmak üzere kapitalist devletlerin uygulamalarını, giderek kapitalizmin kendisini de sorgulamaya aça-rak bir sistem tartışmasını gündeme getirdi. Merkezinde “Hiçbir şey eskisi gibi olmaya-cak” sloganının bulunduğu bu tartışma bir yandan geleceğe dair iyimserlik ve umudu teşvik ederken diğer yandan sorunlu hale de getiriyor. Her iki durumda da yüz binlerce insanın hayatına mal olan salgında sorunun virüs değil virüsü adeta biyolojik bir silaha dönüştüren kapitalist sistem olduğu görül-mektedir.

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenler iki kampa bölünmektedir.

İnsanlığın geleceğinden umudunu kesmiş, ka-ramsarlar, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” derken “Her şey eskisinden kötü olacak” de-mektedirler. Ki bunlar virüsün yol açtığı ağır yı-kımın ve düzeni yenilemenin yükünü işçilere, halklara fatura eden egemen sınıfların tek tek ülkelerdeki temsilcilerinin, daha sömürücü bir

“Her halükarda çarkları döndürmek zorundayız” denilerek

milyonlarca işçinin virüs tehdidi yokmuş gibi çalıştırılması, işçi

hayatıyla virüs önlemlerinin ekonomiye maliyeti arasında bir

tercih yapıldığını ve ekonomik maliyetin belirleyici olduğunu

göstermiştir. Bu yüzden de Sağlık Bakanı her konuşmasında “Biz

diğer ülkelerden farklıyız” dese de gerçekte bu fark tedaviyle ilgi cihaz ve tekniklerle ilgilidir, ama Erdoğan

yönetiminin sağlık politikasının esası insan hayatını ekonomik

maliyetle ölçen neo-Malthusçuluğa dayanmaktadır.

Page 12: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

10

İhsan Çaralan

düzene duydukları ihtiyaç yüzünden daha oto-riter daha güvenlikçi bir çizgiye geçeceklerini düşünmektedirler. Bu yüzden epidemi sonra-sı dünya düzeni için; salgın öncesi dünyadan daha baskıcı, işçilerin-emekçilerin özgürlükle-rinin daha kısıtlandığı, sömürünün pervasızca yoğunlaştırıldığı distopyalar üretmektedirler.

Diğer kesim ise “Hiçbir şey eskisi gibi olma-yacak” derken “Her şeyin eskisinden daha iyi olacağına” inanmaktadırlar. Bu iddianın da-yanağı ise salgın sırasında kapitalist dünyanın özelleştirme ve ticarileştirme üstünde yükselen sağlık sisteminin çökmüş olması, eğitim, ula-şım, turizm, gibi hizmetlerin etkinliğini yitir-mesi, pek çok burjuva kurumun işlemez hale gelmesi ve bunun da kapitalist sistemi yürüten ve savunan parti ve iktidarları kaçınılmaz ola-rak sistemde bir takım sosyal reformlar yap-mak zorunda bırakacağıdır. Dolayısıyla virajın sonunda, sermayenin girişimlerinin ve sömü-rünün eskisine göre sınırlandığı, özgürlüklerin genişletildiği, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi toplum hayatını yakından ilgilendiren alanlarda özelleştirme ve ticarileştirme girişim-lerine son verilirken kamusal hizmetlerin ve kurumların güçlendirildiği insanlık için daha iyi bir dünya beklemektedir. Kimine göre bu durumda sosyalizm/komünizm bile kurula-bilir. Bu iddiaların kanıtı olarak 1929 ekono-mik krizi sonrasında Keynesyen politikaların hayata geçirilmesi ve İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Avrupa’da yapılan “sosyal devletçi reformlar”a işaret edilmektedir.

Tabii burada Keynesciliğin ve sosyal devlet-çi reformların insanlığı iliğinden kemiğine sömüren emperyalist güçler, “İnsanlığı çok ezdik, çok sömürdük, artık onların da nefes alacağı, sömürün sınırlandığı bir dünya ku-ralım” biçiminde bir aydınlanma içine girme-lerinden değil Ekim Devrimi’nin dünyada yol açtığı büyük değişimin kapitalist ülkelerdeki yansımasından ve tek tek ülkelerde hareket halindeki işçi ve emekçilerin karşısında ser-maye sınıfının vermek zorunda kaldığı taviz-lerden kaynaklandığını görmemektedirler. Bu da onları kapitalist bir düzende sosyalizmin barış içinde inşa edileceğini, kapitalistlerin

de bu sosyalizmin inşasına katılabilecekleri-ni iddia eden, dünyanın sınıfsız ve sınıf mü-cadelesiz olduğu hayalindeki küreselleşmeci liberal sosyalistlerin ve bunların akıl hocası Kautsky’nin2 günümüzdeki sözcüleri dereke-sine düşürmektedir.

Toplam açısında bakıldığında, “Hiçbir şey es-kisi gibi olmayacak” diyen “iyimserlerin” de “kötümserlerin” de ortak yanılgısının nedeni, dünyada olup bitenlerin karşıt sınıfların mü-cadelesinden bağımsız, dahası egemen sınıfın nasıl istiyorsa öyle bir dünya kurmaya kadir ol-duğu ön yargısına sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır.

‘HER ŞEY ESKİSİ GİBİ’ Mİ OLACAK?

Peki o zaman “pandemi” sonrasında dünya-da hiçbir şey değişmeyecek ve her şey “pan-demi” öncesinden kaldığı yerden mi devam edecektir?

Bu sorunun yanıtı tek sözcükle “evet” ya da “hayır” değildir. Bu sorunun yanıtında belir-leyici olan sermaye ve onun iktidarına kaldı-ğında nelerin değişeceği, gidişata işçi sınıfını,

2 Karl Kautsky (1854-1938): Alman düşünür. 1910 yılına kadar Marx ve Engels’in en yakın izleyicisi, Marksizmin saflarında en önemli otoritelerden birisi, hatta birinci-sidir. 1910 sonrasında Marksizmin düşmanları safında yer almıştır. Özellikle 1. Emyeryalist Savaş öncesinde işçi sınıfı ve partilerini burjuvazinin savaş ve dünyanın yeniden paylaşılması politikalarının peşine takılmaya teşvik etmekle kalmamış, “ultra emperyalizm” teziyle de tekeller arasındaki mücadelenin barış içinde süre-bileceğini, dahası emperyalizmin gelişmesiyle tekeller arasındaki mücadelenin sona ereceği bir aşamaya ula-şacağını ve dolayısıyla kapitalistlerin sosyalizmi inşa etmek zorunda kalacaklarını da öne sürmüştür. Kauts-ky’nin bu tezinden çıkan ise; işçi sınıfının emperyaliz-me karşı mücadele etmek yerine onu desteklemesidir. Bu yüzden Kautsky ve etkisindeki Marksist partiler, 1. Emperyalist paylaşım Savaşı’nda kendi burjuvalarını destekleyen, sosyal emperyalist partiler haline gelmiş-lerdir. 20. yüzyıl ve sonrasındaki Marksizm Leninizm-den, işçi sınıfı sosyalizminden her türlü sapma kendi-lerine Kautsky’de dayanak bulmuşlardır. Lenin Dönek Kautsky adlı yapıtında Kautsky’nin bu tutumunun, bugün de yol gösterici olmaya devam eden ayrıntılı bir eleştirisini yapmıştır. Nitekim 1990’ların başında Küre-selleşmeci “eski solcular” ve burjuva sosyalist odaklar küreselleşmeye destek vermek için en önemli dayanağı Kautsky’de bulmuşlardır. Bugün “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenler de niyetlerinden bağımsız olarak, hayatın gerçekleri karşısında Kautsky ile aynı çizgiye düşmektedirler.

Page 13: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

11

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

halkların, devrimci-demokrat güçlerin müda-halesi olursa hangi dinamiklerin gerçekleşme yoluna gireceğidir.

Burada, önce kapitalizmin işleyişinden ve ta-rihinden çıkan şu gerçekleri hatırlayalım:

• Kapitalistler her krizi bir fırsata çevirerek krizi aşmak isterler. Krizlerde ölen ölür ama kalan sağlar ölenlerin servetlerini de kendilerininkine kattıklarından krizden daha da güçlenerek çıkarlar! Kriz en iri kapitalist güçler tarafından fırsat dönüş-türülmüştür.

• “Büyük balığın küçük balığı yutması” kuraldandır, ama burada yeni duruma ayak uyduran bazı nispeten daha az bü-yük olanlar, hızla büyüyüp büyüklerle rekabet edecek bir fırsatı yakalar (ka-pitalizmin eşitsiz gelişim yasası). Büyük (gelişmiş) kapitalist ülkeler küçük (geri kalmış) ülkeleri kendilerine daha bağımlı hale getirirken, bu ülkeler üstündeki sö-mürüyü de artırırlar.

• Tek tek ülkelerde de bu gelişmeler, ülke-lerin kendine has özellikleriyle de birle-şerek, “büyüklerin küçükleri yuttuğu” süreci olağanüstü hızlandırırlar.

Bu nedenlerledir virütik bir kriz olarak başlayan koronavirüs salgını “dünyada ekonomik kriz” sonuçları doğuracak gelişmelerin önünü açacak gibi görünmektedir. IMF başta olmak üzere dün-ya ekonomisiyle ilgili kurumlar dünya ekonomi-sinde yüzde 10-20 düzeyinde bir küçülmeden söz etmeye başlamışlardır bile.

Kısacası pandemi için ihtiyaç duyulan büyük bütçeleri ayırabilecek ekonomik güce sahip olan ülkeler bu krizden gelişmemiş ülkeler üstündeki hegemonyalarını artıracak ve onları ekonomik olarak kendilerine daha da bağımlı hale getire-cek yeni fırsatlara sahip olacaklardır. Yine tek tek ülkelerde büyük sermaye, tekeller faturayı işçi sınıfı ve emekçilere çıkarırken küçük ve orta boy sermayenin elindekine avucundakine el koymak için hiçbir fırsatı kaçırmayacaktır.

Pandemiye kaşı mücadelenin seyrine bakıldı-ğında, özellikle ülkemizdeki gelişmeleri dik-kate aldığımızda şunları söyleyebiliriz:

1. Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi mücadelesinin zemini genişleyecek: Merkezinde esnaf ve zanaatkarların olduğu küçük (ve alt orta sınıf) sermaye kesimleri için pandemi bugüne kadar hiçbir ekonomik krizin olmadığı hızda ve yaygınlıkta bir mülk-süzleşmeye yol açacak görünmektedir. Bizim ülkemizde (ve bizim gibi ülkelerde) bu sürecin çok hızlı, çok yaygın, çok acılı olması, tarım, sanayi, hizmetler tüm sektörleri kapsaması kaçınılmaz görünmektedir. Bunun ülkemiz-deki sınıflar mücadelesi bakımından anlamı ise, milyonları kapsayan bir emekçi nüfusun hızlı bir proleterleşme sürecine girmesi de-mek olacaktır. Yani işçi sınıfının kitlesi nicel bakımdan hızla büyüyecektir. Bu büyük ve hızlı mülksüzleşme hali, bir yandan işsizliği işçiler arasındaki rekabeti artırırken öte yan-dan da Marx’ın “mülksüzleştirenlerin mülk-süzleştirilmesi” olarak tarif ettiği, küçük mülk sahiplerini gerçekte burjuvazinin mülksüzleş-tirdiği, komünistlerin yapmak istediğinin olsa olsa “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilme-si” olduğu biçimindeki tezinin anlaşılması için son derece önemli bir zemin yaratacak görünmektedir. Bu gelişmenin ülkemizdeki komünizm, kapitalizm, mülkiyet gibi konular-daki ön yargıların yıkılması için bir dayanak olacağı da dikkatten kaçırılmamalıdır.

2. Esnek çalışmanın kalıcılaştırılmasına karşı mücadele önem kazanacak:Virüsün yayılmasına karşı patronların aldığı en ciddi önlem beyaz yakalı personelin “ev-den ya da uzaktan çalışması” uygulaması ve işçileri “esnek çalışma”ya sevk etme girişme-leri oldu. Bunu kimi patron sözcüleri “digital alt yapıdaki gelişmişliğin” ifadesi olarak gös-terirken, kimileri de esnek çalışmaya önem verilmesi gerektiği sonucunu çıkardı.

Ama sonuçta patronlar özellikle beyaz yaka-lı personeli “evden çalışma”ya başlatarak ve mümkün olduğu kadar çok sayıda işçiyi de “esnek çalışma” düzenine geçirerek;

- Onları her gün fabrika ya da ofise getirip gö-türmek,

Page 14: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

12

İhsan Çaralan

- Öğle yemeği masrafına katlanmak,

- Pahalı ofiste, her personel için masa, alan, bilgisayar, kırtasiye vb. sağlamak,

- Çalışanların mesai gün ve saatleri olan haf-tada 5 gün (6 gün), 9.00-17.00 çalıma saatle-rini sınırsız biçimde uzatarak bütün güne ve haftaya yaymak (zamanı esnetmek),

- Daha az sayıda işçiye daha çok iş yaptırmak,

- Çalışanların bir araya gelerek kolektif ta-lepler oluşturma ve mücadele etme imkanını zorlaştırarak onlarla birer birer muhatap ol-mak gibi patronlar için büyük tasarruf sağla-yan ortam yaratılmıştır.

Dolayısıyla patronların, “mekan, zaman, ta-riflenmiş iş esnekliği”nin getirdiği avantaj-lardan vazgeçerek çalışanlara “Virüs tehdidi ortadan kalktı. Hadi artık ofislere dönün kal-dığınız yerden çalışmaya başlayın” demesi pek beklenir bir durum değildir. Tersine, en azından patronların önemli bir kısmı, “Evden çalışmaya devam!” diyerek, işçiler arasında da esnek çalışmaya bağlı yeni düzenlemeler yaparak, masraflardan önemli bir “tasarruf” yapmayı (buna siz “sömürüyü artırmayı” di-yebilirsiniz) tercih edecektir!

3. Sendikaların ve sendikal mücadelenin zorlukları ve imkanları artacak :En çok üyeye sahip olan sendika konfederas-yonlarının virüse karşı mücadelenin ekonomik faturasının işçilere çıkarılması karşısında hiç-bir ciddi girişiminin olmaması işçiler arasında sendikalara karşı tepkilere yol açmaktadır. Ama öte yandan sendikasız iş yerlerinde patronların daha pervasız davranmaları, sendikasız işyerle-rinde sendikalı olmanın önemini daha derinden hissettirdiği de bir gerçektir. Son haftalarda sen-dikasız iş yerlerinde sendikalı olmak için atılan adımlar bunu açıkça göstermiştir.

Öte yandan sendikaların yıllardır, fiiliyatta göz yumsalar da TİS’lere sokmamakta ısrar ettikleri esnek çalışmanın yaygın kullanımı virüse karşı mücadele önlemleri bağlamında prova edilmek-tedir ve iktidar ile burjuvazi bunun salgın son-rasında da kalıcı olmasını istemektedir. Dolayı-sıyla esnek çalışmaya karşı mücadele işçilerin

ve sendikaların gündeminde yeniden ön sıraya taşınacak görünmektedir.

İşsizliğin ve işçi sınıfının nicel büyüklüğünün artması sendikal mücadelenin öneminin daha geniş işçi kesimleri tarafından anlaşılmasının önünü açacağı gibi, mevcut sendikaların bü-rokratik yapısının ve mücadele anlayışının sorgulanmasına yol açan sorunları da iyice açığa çıkaran bir rol oynayacaktır.

Kapitalizmin işçilerin canlarının dolaysız bi-çimde tehdit altında olmasıyla sınandığı bir dönemeden geçiyoruz. Bu durum mücadeleci sendikacılık tutumunun işçiler arasında yayıl-masının imkanlarının artması için de zemini geliştiren bir etkendir.

Kısacası virüs sonrasında öncesine göre daha iyi bir dünya kurulmasının imkanları emper-yalist-kapitalist güçlerin daha karanlık, daha sömürücü dünya kurma imkanlarından daha az değildir.

Yeter ki “Her şeyin eskisinden daha iyi ol-duğu bir dünya” kurmak isteyen güçler, bu dönemde kendi üstlerine düşenleri yapsınlar.

EMPERYALİST-KAPİTALİST SİSTEME KARŞI MÜCADELE!

Gerek bilim çevreleri gerekse sermayenin propaganda merkezleri virüse karşı müca-delenin önümüzdeki bir yılı hatta birkaç yılı kapsayacağı bildiriliyor. Bu, salgın sırasında

Toplam açısında bakıldığında, “Hiçbir şey eskisi gibi

olmayacak” diyen “iyimserlerin” de “kötümserlerin” de ortak

yanılgısının nedeni, dünyada olup bitenlerin karşıt sınıfların

mücadelesinden bağımsız, dahası egemen sınıfın nasıl istiyorsa öyle bir dünya kurmaya kadir olduğu

ön yargısına sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır.

Page 15: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

13

salgına karşı mücadeleden sisteme karşı mücadeleye

alınan bazı önlemlerin bir biçimde devam edeceğinin de ilanıdır. Sermaye iktidarları ta-rafından virüse karşı alınan önlemler ağırlıklı olarak “yasaklar”, “cezalar”, “kısıtlamalar”-dan ibarettir ve sürdürülmek istenen önlemle-rin arasında sağlıkta kamulaştırma gibi ‘halk için iyi’ olacak adımları atmak değil, tersine bu baskıları derinleştirmek vardır. Özellikle kitlelerin bir araya geldiği sosyal, siyasal et-kinliklerin üzerine bir “Demokles Kılıcı” as-mayı hedeflemektedirler.

Virüse karşı mücadelenin yıllarca sürme ihti-mali bilim çevrelerinin tespitlerine dayansa da sermaye iktidarları virüse karşı mücadeleyi istismar etmeyi önümüzdeki dönemde sürdü-receklerdir.

Yukarıdan beri söylenenler dikkate alındığında önümüzdeki dönem için şunları söyleyebiliriz:

- Gelişmiş kapitalist ülkelerde sağlık sistemi-nin çökmesi ile başlayan sistem tartışmasının derinleştirilmesi; bunun ideolojik, siyasi, eko-nomik vb. hayatın her alanını kapsayacak bi-çimde genişletilmesi; işçi sınıfının, emekçile-rin ileri kesimleri içinde de yaygınlaştırılması, uluslararası platformlara da taşınması;

- Ülkemizde tek adam yönetiminin salgın sı-rasında kendisi için ortaya çıkardığı imkan-

ları tek parti-tek adam yönetiminin inşasına dayanak yapmak için kullanmasının önünü keserek, ülkede demokrasinin geliştirilmesi için mücadele etmek ve bölgede barış talebini yükseltmeye devam etmek;

- Erdoğan AKP iktidarının krizin yüküne virü-sün yükünü de ekleyerek bütün faturayı işçi sınıfı ve halka yıkmasının önüne geçecek bir mücadeleyi örgütlemek;

- Sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmek ve sınıf mücadeleci bir sendikal mücadele anlayışını dönemin ortaya çıkardığı imkanları da dikkate alarak yenilemek;

- Virüsle mücadelede sermaye partilerinin ve iktidarlarının aczinin teşhir olmasıyla açılan geniş alanın sınıf partileri (ve ilerici demokrat güçler için) için son derece önemli bir imkan olduğunu görerek değerlendirmek önemli ola-caktır.

Kısacası, bir virüsü “biyolojik silaha” dönüş-türen kapitalist sistemin insanlığın geleceği hakkında söz söylemesinin meşruiyeti kalma-mıştır. Bu yüzden önümüzdeki dönem, “koro-navirüse karşı mücadelenin koronavirüsü bir biyolojik silaha dönüştüren kapitalist sisteme karşı mücadeleye” dönüştürerek ilerlemeye müsaittir.

Page 16: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

14

salgının öğrettikleriHasan Erol Eroğlu*

Öğrendiklerimiz nelerdir başlığına geçmeden önce bu salgın ile ilgili bir konuyu aydınlat-makta yarar var. Bu salgının mevsimsel grip salgınları ile arasında önemli bir fark mevcut. Mevsimsel grip dediğimiz durumdan belirli bir zaman diliminde çevre koşullarının etkisi ile insan organizmasının mevsimsel değişiklikler sırasında yaşadığı güçsüzlükle ilişkili ortaya çıkan soğuk algınlığından tüm vücudumuzu etkileyen gribal enfeksiyonlara uzanan geniş bir tabloyu anlıyoruz. Bu süreç dünyanın ya-rısında başlarken yarısında bitmiş oluyor. Bu noktada sıkça dile getirilen bir tabloyu hemen açıklamak lazım. Gribal enfeksiyonlardan yılda 3 milyon insan hayatını kaybediyor. Bu açıdan sanki çok önemsiz bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünebilirsiniz. Son de-rece yanıltıcı bir yaklaşım. Böyle yaparak du-rumun önemsizliğinden bahseden çok insan ve bilim insanı gördük süreç içinde. Bunlar kelle paçacılar olarak değerlendirilebilir. Yine bu ifadeden yola çıkarak durumun bir komp-lo olduğunu, istenen şeyin toplumda bir kaos yaratmak ve yeni(!) (onların istediği yeni) bir toplumsal düzen olduğunu, aslında çok rahat baş edebileceğimiz bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyerek bu durumdan küresel emperyalist güçleri sorumlu tutanlar da oldu.

Covid-19 salgınının onu diğerlerinden farklı kılan yönü çok güçlü bir bulaşıcılık yetene-ği. Yaklaşık 4 aylık bir süre içinde pandemi sıfatını kazanacak bir yeteneğe sahip oldu. Üstelik bu durum küresel farklılık da göster-miyor. Yani kuzey yarım kürede kış aylarında başladı ve bahar aylarının başında tüm kuzey yarım küreye yayıldı. Diğerlerinden farkı işte burada güney yarım kürede de aynı yayılım biçimini gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında 12 aylık zaman dilimine yayılan bir süreç içinde gribal enfeksiyonlar ve onların yarattığı sağlık iş yükünün ötesinde çok büyük bir insan kit-lesini aynı zaman diliminde enfekte ediyor ve onların hasta insanlar olarak sağlık sistemine başvurusuna neden oluyor. Yılda 3 milyon gri-bal enfeksiyona bağlı ölüm olgusunun yarattı-ğı bir sağlık sistem kilitlenmesi bugüne kadar yaşanmadı büyük ölçüde. Ancak şimdi içinde çalıştığımız sistemin baş edebileceğinden çok * Cerrahi Onkoloji Uzmanı, Prof. Dr.

Page 17: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

15

salgının öğrettikleri

daha fazla olgu ile karşı karşıyayız. Bu du-rum tüm dünya için geçerli. Covid-19 salgınını önemli ve farklı hale getiren, işte bu özellik.

Şu anda yaşadığımız sıkıntı bu özelliğe bağlı olarak ortaya çıkan, sistemin hastalarla ve en-fekte insanlarla baş edemeyeceği bir tablonun kısa süre içinde ortaya çıkmış olması. İtalya, İspanya ve ABD gibi ülkelerde hepimizin iz-lediği dramatik sahneler çok sayıda hastanın yarattığı yükle baş edemeyen sağlık sisteminin yaşadığı çaresizlik aslında. Toplumsal izolas-yon ve bu bağlamda ısrarla talep edilen top-lumsal hareketliliği ve olası bulaşları en aza indirmeyi hedefleyen önlemlerin hepsi bu an-lamda değerli idi. Eğer hasta sayınızı sınırlan-dırabilir ve bunu bir sürece yayarsanız sağlık sisteminiz bu sorunla baş edebilir hale gelir. Bunu ne yazık ki gerçekleştiremedik ve bulaş-ma açısından yeterli önlemleri zamanında ala-madık. Ancak önümüzde hala çok değerli olan bir süreç daha var. Bu anlamda enfekte olan kişilerin saptanması-izolasyonu ve çevrelerin-dekilerin değerlendirilip onların da izolasyo-nuna ısrarla devam edilmesi hala çok önemli.

NELER ÖĞRENDİK? EVRİM BİR GERÇEKMİŞ!

Öğrendiğimiz ilk şey evrimle ilgili bir sürü saf-satanın dillendirilmemesi gerektiğini ve bun-ların sözcülüğünü yapanların artık susması gerektiği. 2003 ve 2012’de ortaya çıkan MERS ve SARS salgınları başka türde canlılarda (me-meliler, sürüngenler ve kemirgenler) yaşamını sürdüren bir virüs türünün bir dizi çevresel değişiklik sonucunda geçirdiği mutasyonlar ile daha önce insanlarda enfeksiyon yaratmamış-ken yeni bir konak olarak insanları da kullan-maya başladığını bize gösterdi. Koronavirüsleri ne oldu da böyle bir mutasyon geçirdi, yani nasıl oldu da bir evrim geçirerek insanlarda hastalık yaratır hale geldiler? Öncelikli olarak sorgulamamız gereken bu nokta herhalde.

Mutasyonların kurgusal olmadığını yani rast-lantısal olduğunu bildiğimize göre bu türden mutasyona neden olan çevresel faktörleri sor-gulamamız gerekir öncelikle. Bu açıdan karşı-mıza çıkan şey ise bir yok oluş sürecidir. Biz

insanlar bu küçük gezegende başka yaşam formları ile birlikte yaşadığımızı ve doğanın bir parçası olduğumuzu unutmuş görünüyo-ruz. Bu algıyı yaratan temel faktör bizim de her gün içinde yaşadığımız ve yeniden üretil-mesine katkı sağladığımız üretim-tüketim sar-malı yani serbest piyasacı kapitalist düzen. Tükenmek bilmeyen bir artı-değer yaratma arzusu ve her şeyin oluşturulan artı-değerin değişim araçları çevresinde şekilleniyor ol-ması gerçekten küçük olan bu gezegeni hızla bir yok oluşa sürüklüyor. Sayımız çok fazla, gereksinimlerimiz çok fazla, tüketimimiz çok fazla, artığımız çok fazla… Doğa böylesi bir çılgın döngü karşısında sıçrama tarzında bazı değişikliklere zorlanıyor biz insanların eliyle. Yani sorunun yanıtı şu; evet bu türden bir vi-rüsün yeni mutasyonlarına en değerli katkıyı biz sunduk kendi elimizle. Komplocu dost-larımızın ifadeleri ile bu bir laboratuvarda üretilmedi ama biz dünyayı uzun zamandır bir laboratuvar gibi kullanıyoruz zaten. Yeni patojenlerin yeni mutasyonlarına hazır olma-lıydık. Bunları 2003’den beri yaşıyoruz zaten. MERS ve SARS salgınları bunun habercisiy-di aslında. Bilimi ve onun yarattığı çıktıları (düşünsel anlamda) sürekli kötüleyen ve bir çeşit bilinemezciliği savlayanlar post-modern

Koronavirüs ailesinin kendi doğal konaklarının dışında

insanı da yeni bir konak olarak kullanmaya başlamasının altında

yatan şey son iki yüzyıl içinde gerçekleştirdiğimiz üretim-tüketim

faaliyeti ve bunun çıktıları. Ne yazık ki böyle yıkıcı bir düzeni

sürdürmeye devam edersek çok daha yıkıcı ve ölümcül

yeni salgınlarla yaşamayı da öğrenmemiz gerekecek. “Evrim

yalnızca bir teori” diye yazı yazan değerli bir hocamızın kulakları

çınlıyordur umarım.

Page 18: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

16

Hasan Erol Eroğlu

dünyanın en kabul gören insanlarıydı kısa bir süre öncesine kadar. İçler acısı bir tablo ama hiç de umutsuz değil.

Kurduğumuz düzen insanların yaklaşık yüz-de sekseninin toplu yaşam alanlarında bu-lunduğu, şehir dışı yaşam alanlarının hızla üretim amaçlı kullanımlara terk edildiği (ma-den alanları, sanayiye yönelik tarım alanları, enerji sahaları, sanayiye yönelik orman alan-ları, devasa otlaklar, yollar, lojistik alanla-rı, askeri alanlar vs.) bir düzen. Kalan doğa veya doğal olan nedir bu durumda? Biz çok yetenekli avcı toplayıcılar olan homo sapiens sapiens’e yani modern insana hominidlerden (insanımsılar) yaklaşık 7-8 milyon yıllık bir süreçte evrildik. Yaklaşık 12-15 bin yıllık bir dönemde tarım toplumu ve ardından bugüne ulaşan sanayi toplumu düzenini geliştirdik. Son yüz elli yıldır sanayi toplumunda yaşar-ken sözde yeni bir toplumsal düzene adım attık; bilgi toplumu!

Öyle bir bilgi toplumu ki bu yaşadığı çevre-yi ve tüm yeryüzündeki çevreyi sürekli her türlü toksik ajan ile kirletiyor ve atıklarını da dünyanın fakir yerlerine çöp olarak para ile veriyor (biz de bu çöpleri ithal eden toplum-lardan birisiyiz). Artık doğal olan nedir soru-sunun doğru bir karşılığı yok büyük ölçüde. Tüm elde ettiğimiz teknolojik gelişim korkunç bir yeni düzenin yaratıcısı aslında.

Daha rahat yaşam, daha hızlı ulaşım, daha çok ve çeşitli bireysel tüketim, çok çeşitli ve çok değişik tatlarda gıdalara erişim sürekli bu kalabalık yaşam alanlarında özendirilirken bu gereksinimlerin tümünün sağlanması tüm yeryüzü açısından inanılmaz bir ham madde ve emek tüketimi sayesinde gerçekleşiyor. Bir tarafta bu gereksinimlerinin karşılanmasını sağlayan toplumlar ve topluluklar diğer taraf-ta yaşamlarını sürdürmek adına sürekli ola-rak korkunç bir sömürü düzeni içinde çoğala-rak yaşamlarını tüketen ve bu gereksinimleri karşılamaya çalışarak yaşamlarını sürdüren büyük insanlık. Bu tablo yeryüzünün hızla bir yok oluş sürecine gittiği bir durumla karşı karşıya kalmamıza neden oluyor.

Hızla çoğalan insan nüfusu giderek büyük yerle-şim yerlerinde öbeklenmeye başlarken, bu kon-formist güruhun gündelik gıda, enerji, ulaşım, güvenlik, eğitim ve sağlık gibi gereksinimlerini karşılamak için çılgın bir kaynak tüketimi gere-kiyor. Bu kaynakta bizim doğa dediğimiz alan-ların ham madde ve diğer tüketim ürünlerinin elde edildiği yerlere dönüşmesine neden oluyor. Hepimiz bir yandan Çanakkale bölgesindeki al-tın arama faaliyetleri için kesilen ağaçlara tep-ki gösterirken bir yandan da altının bir değerli maden olarak dönüşümüne onu satın alarak, takarak veya biriktirerek katkı sağlıyoruz. Yani aslında bu kahredici yok oluş süreci ve yaşama sınırsız müdahale bizzat insan eli ile ve her ge-çen gün artarak devam ediyor. Yaşam alanları-nın bu kadar hızlı ve radikal değişimi sonucu çeşitli yaşam formlarının çok sayıda mutasyona maruz kalmasından daha doğal ne olabilir ki.

Komplo teorileri üretenlerinin yorulmalarına hiç gerek yok, aslında doğru söylüyorlar, bu virüs bir anlamda insan eli ile yaratıldı. Bu yaratan-lar ne olduğu belirsiz emperyalist güçler değil elbette. Tam bu noktada bir parantez açmakta bence fayda var.

Elbette söylendiği gibi virüs sınıf gözetmiyor önermesi tamamıyla

yanlış. Bu virüs sınıf gözetiyor ve gözetecek. Söyleyin lütfen,

herhangi bir gelecek kaygısı duymadan bir ay süreyle güven

içinde evinde gereksinimlerini karşılayabilerek yaşayanlar mı

yoksa yaşamlarını ve ailelerinin yaşamlarını sürdürebilmek

için her gün çalışmak zorunda olanlar mı daha büyük risk

altında. Sağlıksız ortamlarda yaşayanlar mı yoksa daha iyi

yaşam koşullarında yaşayanların mı bağışıklık sistemleri daha

güçlüdür.

Page 19: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

17

salgının öğrettikleri

EMPERYALİST GÜÇLER MİTİ

Çok uzun bir süredir “emperyalist güçler” artık sol jargonun bir söylemi değil aslında. “Kahrolsun Emperyalizm” sloganlarının ve duvar yazılarının üzerinden uzun zaman geç-ti. Kendileri de küresel sermayenin bir par-çası olan (işbirlikçi) milli burjuvazinin kendi-ne bağlı kitleleri konsolide ettiği önemli bir söylem haline geldi bu slogan. Bizden, yani milli olmayan bu güçler, bizim yani milleti-mizin kötülüğü ve kendi kârları için her şeyi yapabilirler!

Kapitalist sistem, doğası gereği kârdan ayrı dü-şünülemeyeceği ve bu kârın rekabet koşulları içinde hayatta kalabilmek için sürekli artması gerektiği için kendiliğinden tekelcidir aslında. Bu zorunlu tekelcilik pazarların (uluslar, kıta-lar arası) kontrolünü ve denetimini gerektir-diği için emperyalizm dediğimiz bir aşamaya geçti kapitalist düzen. Küresel emperyal güçler dediğimizde aslında çeşitli pazarlardaki işbir-likçileri ile entegre olmuş büyük bir sermaye–devletler topluluğunu anlamamız gerekiyor. Bu açıdan milli bir burjuvaziden bahsetmek günümüzde olası değil (komünist bir topluma ulaşmak için kendi milli burjuvazisini yarata-cağını söyleyen Çin Komünist Partisi bu düzen içinde nerede?). Yani komplo teorisyenlerinin çok sevdiği kendi kârları için her türlü kötü-lüğü yapacak olan emperyalist güçlerin bu işe para harcamasına gerek yok aslında. Boşu-na laboratuvar kurup biyolojik silahlar falan üretmesinler, en büyük laboratuvar dünya şu anda. Hepimiz bu laboratuvarın gönüllü çalışanlarıyız gerçekte. Yoğun bir şekilde çev-remizi değiştirerek küçük gezegenimizdeki tüm yaşam formlarını değişime zorluyor veya toptan yok ediyoruz (son iki yüzyıl içinde yok ettiğimiz yalnızca memeli türü sayısı iki yüzün üstünde). Bu çaba elbette meyvelerini veriyor. Örneğin 20. yüzyıl başında kullanılan tarımsal gübre ve ilaç miktarı ile bugünkü miktar ara-sında yüzlerce değil binlerce kat fark var.

Koronavirüs ailesinin kendi doğal konaklarının dışında insanı da yeni bir konak olarak kullan-maya başlamasının altında yatan şey, son iki yüzyıl içinde gerçekleştirdiğimiz üretim-tüke-

tim faaliyeti ve bunun çıktıları. Ne yazık ki böy-le yıkıcı bir düzeni sürdürmeye devam edersek çok daha yıkıcı ve ölümcül yeni salgınlarla yaşamayı da öğrenmemiz gerekecek. “Evrim yalnızca bir teori” diye yazı yazan değerli bir hocamızın kulakları çınlıyordur umarım.

SALGIN SINIF GÖZETMİYOR MU, HERKESİ EŞİTLEDİ Mİ?

Bu büyük yalana da inanmamızı istiyorlar ne yazık ki. Aslında istedikleri bu salgının öğret-tiklerinden yola çıkarak eşitlik, adalet, kar-deşlik, özgürlük gibi kavramları hatırlayıp sö-mürü ve kölelik düzenine başkaldıracak kitle-lerin bu yalanla avutulması. Bak işte görmü-yor musunuz dünyanın en zengin adamı da en fakir adamı da hasta oluyor diye avutmak istiyorlar bizleri. Saklamak istedikleri şeyler o kadar büyük ve o kadar saklanamaz durum-da ki artık hasta olup yaşamını kaybedecek birkaç zengin aranıyor nerdeyse. Yedi sütuna manşet atacaklar ve gördünüz mü bizde has-ta oluyor ve ölüyoruz bu salgında diyecekler. Durum hiç de öyle değil elbette. Bu salgında bundan önceki tüm salgınlarda olduğu gibi yoksulları işçileri emekçileri vuruyor. Neden Zonguldak ve Soma hasta sayısına göre ölüm oranlarında açık ara önde sizce? Yaklaşık 1.5 kilometrekarelik bir alanda beş termik elektrik santralı bulanan bir bölgede yaşam-larını sürdürenler, her gün madenlere girmek zorunda olanlar, her gün stratejik(!) öneme sahip inşaatlarda çalışmak zorunda olanlar, günlük yaşamı sürdürmek için işlerinin başın-da olması gerekenler, kapanan işyerleri nede-niyle işsiz kalanlar ve daha pek çok emekçi ve ailesi hangi izolasyon kurallarını uygulaya-bilecek? Kim onların günlük gereksinimlerini ve temel yaşam desteklerini karşılayacak, bu konuda destek veya yardımlar hangi kriterle-re göre yapılacak? Bu konuda dile getirilecek her sorun, her çözüm, her gelişme bir sınıfsal nitelik içermektedir.

Elbette söylendiği gibi virüs sınıf gözetmiyor önermesi tamamıyla yanlış. Bu virüs sınıf gözetiyor ve gözetecek. Söyleyin lütfen, her-

Page 20: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

18

Hasan Erol Eroğlu

hangi bir gelecek kaygısı duymadan bir ay süreyle güven içinde evinde gereksinimlerini karşılayabilerek yaşayanlar mı yoksa yaşam-larını ve ailelerinin yaşamlarını sürdürebil-mek için her gün çalışmak zorunda olanlar mı daha büyük risk altında. Sağlıksız ortamlarda yaşayanların mı yoksa daha iyi yaşam koşul-larında yaşayanların mı, bağışıklık sistemleri daha güçlüdür. Kaç emekçi doğal ürünlerle beslenme olanağına sahip, kaç emekçi aile-si yeterince protein tüketebilecek şu sırada, kaç emekçi ailesi güvenle herhangi bir sorun yaşamadan evinde kendini izole edebilecek? Salgınlar sınıf gözetir hem de fena halde sınıf gözetir. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

Herkes kendi sınıfının çıkarını önceler. Çalı-şıp işe çıkmak zorunda olduğunu söyleyen kamyoncuya gözaltı, patrona “kerata seni, sevinirsin tabii” ile salgın süresince bir eşitlik ve adalet olmayacağı çok açık.

Sorun yine düzende kilitleniyor. Aynı şeyleri baştan anlatmak mümkün değil ama tekrar-lamamız gereken şey, içinde yaşadığımız ka-pitalist sistemin rekabete ve kârlılığa dayanan sistematiği içinde emekçilere ve emekçi top-luluklarına ancak isyan etmelerini önlemek amacıyla yardım yapılacağıdır. Aslında iste-nen şey bir an önce piyasa koşullarına geri dönmek ve kutsal piyasanın yaşamasını sağ-lamaktır. Borsalar çalışmaz, bankalar batar, fabrikalar kapanır, alış veriş olmazsa ne ya-parız biz? Bu süreç içinde dünyanın her tara-fında aynı çıkmazın yaşandığını gözlemledik. Piyasa mı yoksa insanlar mı? Güçlü olanlar yaşasa ya da daha kibarca sürü bağışıklığı sağlansa ve kalan canlar bizim olsa sorusunu sorup seçimini piyasalardan yana kullanan çok hükümet oldu. Hepsinin ya da büyük kıs-mının nasıl yere düştüğünü gördük hep bir-likte. Ne öğrendik derseniz, salgın eşitsizliği daha da arttıran bir süreç yaşattı hepimize diye yanıtlarım.

Salgının geniş halk kitlelerine öğrettiği en önemli şeylerden biri de dayanışmanın ne ka-dar değerli ve gerçek olduğunun ortaya çıkma-sıdır. Evet salgın sınıf gözetiyor ama çözümler de sınıf gözetiyor doğal olarak, emekçilerin

dayanışmasını izliyoruz her yerde. Emekçiler ve emekçilerden yana çözümler pek çok yer-de siyasal iktidarları sarsıyor. Bunun en belir-gin örneklerini her gün ülkemizde yaşıyoruz. Bedava ekmek dağıtımının engellenmesi gibi örnekler hepimizin gözlerini açıyor ve sisteme dair daha fazla sorgulamaya neden oluyor.

SAĞLIK SİSTEMİ MERCEK ALTINDA

Salgın sürecinde yeryüzünün pek çok ülkesin-de sağlık sisteminin nasıl bir çaresizliği yaşa-dığını hep birlikte izledik. Durumun ciddiyeti ancak o görüntüler ortaya çıktığında anlaşıl-dı. Yoğun bakım ve hastanelerde hayatlarını kaybedenlere ait görüntüler hepimizi etkiledi. Herkes büyük ölçüde ortak bir noktada bu-luştu: kamucu sağlık politikalarının ne kadar önemli olduğu ve koruyucu sağlık sistemle-rinin gerçek toplum sağlığı hizmeti olduğu, aşı ve ilaç üretiminde kamunun yerinin ne kadar önemli ve değerli olduğu hatırlandı ye-niden. Ülkemizde tüm sağlık sistemi özelleş-tirilmiştir aslında. Kamu sağlık hizmetlerinin performans uygulamasına bağlanması ile bir-likte bu süreç katmerlenerek yürümektedir. Yaptığı iş kadar para kazanan hekimler ve onlarla birlikte bu ortak havuzdan ek ödeme alan sağlık emekçileri bu anlamda hizmet su-nanlar olarak özelleşmişlerdir. Sunduğunuz hizmeti artırdığınız ölçüde daha fazla para kazanıyorsanız artık kamuda çalışsanız bile kendiniz için çalışıyorsunuz demektir. Ne kadar çok ameliyat yaparsanız, ne kadar çok yoğun bakım yatışı gerçekleştirirseniz o kadar çok performans ücreti alıyorsunuz demektir. Bu durumda gerçek anlamda toplum sağlığın-

Herkes kendi sınıfının çıkarını önceler. Çalışıp işe çıkmak

zorunda olduğunu söyleyen kamyoncuya gözaltı, patrona

“kerata seni sevinirsin tabii” ile salgın süresince bir eşitlik ve adalet olmayacağı çok açık.

Page 21: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

19

salgının öğrettikleri

dan bahsetmek imkansız hale gelir. Tedavi edici sağlık hizmetlerinin kutsanıp bunun da yarısının tamamen özel sektör eli ile uygulan-dığı bir düzende artık kamu sağlığından de-ğil ancak işten ve bedelinden bahsedebiliriz. Son yirmi yılık zaman diliminde muayene, ameliyat ve yoğun bakım yatış sayılarındaki inanılmaz artış bunun en güzel göstergesidir. Şehir hastaneleri sistemi ise kamu eli ile bur-juvaziye sermaye aktarımının yani kendi zen-ginlerini yaratmanın en güzel örneklerinden biridir. Seksenlerde İngiltere’de uygulanan ve hızla terk edilen bu sistem bizim toplumumuz içinde yıkıcı sonuçları ile hatırlanacak bir sis-tem olarak kalacaktır.

Sağlık sistemimiz veya sağlık sistemlerimiz çök-tü ve çöküyor. Çok hızlı bir şekilde toplumcu sağlık sistemlerini, koruyucu sağlık sistemlerini devreye sokmamız gerekiyor. Ancak bunu ger-çekleştirmemiz yani sağlık sistemi özelinde bu türden bir değişikliğe gitmemiz genel anlamda düzen değişikliği yapmadan söz konusu olma-yacaktır. Sağlık politikaları özelinde diğer alan-larda olduğu gibi ne kadar geriye gittiğimiz çok açık şekilde ortaya çıktı.

Yaşattığımız düzen yalnızca bizi değil gezegeni-mizi de yok ediyor aslında. Her ne olursa olsun bu düzeni değiştirmemiz gerekiyor. Yukarıda anlattığım şeyleri düşünecek olursak sınırsız üretim ve tüketim faaliyeti ve elde edilen kârın bölüşülmesi tüm düzenin ana amacı gibi görü-lüyor. Sorun hangi sınıfın bu kârı nasıl bölüşe-ceğine ait mücadele değil aslında. Üretim-tüke-tim-kâr sarmalının olmadığı sınıfsız insanca bir düzen. Bu insanca düzen elbette eşit, adil, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe-sine olmalı. İçinde yaşadığı doğanın bir parçası olduğunu unutmamalıdır. Bu sosyalist bir düzen olacaktır kaçınılmaz olarak. Sorgulamamız ge-reken çok şey var elbette hem kendimize hem toplumumuza ait. Bu sorguda bize yol göstere-cek şeyler bu salgın nedeniyle yaşadığımız ve yaşayacağımız sorunlar sırasında sergilediğimiz ve sergileyeceğimiz dayanışmadan çıkacaktır, merak etmeyin. Yeter ki biz bu sorgulamaya ha-zır olalım. Bizler cins, din, dil, ırk, ulus değiliz insanız öncelikle ve unutmayalım insanlar top-

luluk halinde yaşadılar ve gelecekte de topluluk halinde yaşayacaklar. Ancak bu toplulukların hepsi kendi yaşam alanlarının içinde başka can-lı topluluklarının da yer aldığı ortak yaşam alan-larında doğdu ve geliştiler. Yani kuracağımız her yeni düzen aslında bu yaşam alanlarının da gü-venliğini ve sürdürülebilirliğini de garanti altına almalı ve gezegenin yaşamını da öncelemelidir.

Sorunlar ve toplum yaşamındaki karşılıkları çözüm noktasında sihirli değnekler veya yüz dereceye ulaşan suyun kaynaması gibi doğal yollarla çözülmüyor. Birilerinin doksan dokuz derecedeki suyu yüz dereceye çıkartmak için enerji sarf etmesi gerekiyor. İş yine bize kalacak yani halkın, emekçilerin dümene geçmesi gere-kecek. Bunun dışındaki her çözüm bizi yeni sal-gınlara ve yeni yıkımlara götürecek. O zaman kalkın ayağa ve şu dümene bir zahmet geçelim artık. Yeryüzündeki tüm yaşamın güvenliği için bu yapmanın zamanı geldi ve geçiyor…

Hadi, lütfen toparlanın, geleceğinizi elinize almak için örgütlenin artık. Bunu kendiniz için değil çocuklarınız için yapıyorsunuz, unutmayın.

Salgının geniş halk kitlelerine öğrettiği en önemli şeylerden

biri de dayanışmanın ne kadar değerli ve gerçek olduğunun

ortaya çıkmasıdır. Evet salgın sınıf gözetiyor ama çözümler

de sınıf gözetiyor doğal olarak, emekçilerin dayanışmasını

izliyoruz her yerde. Emekçiler ve emekçilerden yana çözümler pek çok yerde siyasal iktidarları

sarsıyor. Bunun en belirgin örneklerini her gün ülkemizde

yaşıyoruz. Bedava ekmek dağıtımının engellenmesi gibi örnekler hepimizin gözlerini

açıyor ve sisteme dair daha fazla sorgulamaya neden oluyor.

Page 22: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

20

Dünya bir ekosistem ve milyonlarca canlı ile birlikte yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler Çevre Programı kapsamında 80 ülkeden 2700 bilim insanının katıldığı araştırmada dünyada 8,7 milyon ökaryotik (karmaşık, gelişmiş, zarlı hücre yapılı) canlı türünün, 100 milyondan fazla da (bazı tartışmalara göre birkaç milyar) prokaryotik (basit/zarsız hücre yapılı) canlı türünün olduğu belirtiliyor. Günümüz koşulla-rında her yıl ortalama 15000 yeni canlı türü tespit edilirken, pek çok canlı türünün de daha tanımlanamadan yok olacağı belirtiliyor.1

Koronavirüs, çok sayıda insanın ölümüne ve hastalanmasına yol açan ilk salgın olmadığı gibi dünyanın virüslerle imtihanı da yeni de-ğil. İnsanlık defalarca salgın hastalıklara ma-ruz kalmış ve bazıları da bugünkü gibi ciddi anlamda ölümlere sebep olmuştur.

MS 165-200 yıları arasında Roma imparatorlu-ğunda günde 2 bin kişinin öldüğü büyük sal-gın, adını imparator Marcus Aurelius Antoni-nus’tan alır. Antoninus (Galen) salgını doğuda Perslerle yapılan savaştan dönen askerlerden yayılarak Roma’ya sadece zaferi değil aynı za-manda ölümü de götürürler ve nüfusun yüzde 30’unun ölümüne yol açar.2

15. yüzyılda Amerika’nın keşfi ile Avrupa’dan gidenler, Amerikan yerlilerine su çiçeği bu-laştırırlar. Yerli halkın büyük çoğunluğunun ölmesine sebep olurlar. Bu durum yeni keş-fedilen Amerika’da Avrupalıların yayılmasına yol açarken, çalıştırılacak emek gücü ihtiyacı için milyonlarca Afrikalı kölenin de kıtaya ge-tirilmesine de sebep olur.3

Kara veba ya da kara ölüm olarak bilinen veba salgını Çin’de ortaya çıkıp, ipek yolu üzerinden 1346’da Kırım’a, 1347’de de Avru-pa’ya ulaşarak 80 ile 100 milyon arası insa-nın ölümüne yol açar. Denizcilik faaliyetleri nedeniyle de yayılmasının arttığı düşünülen

1 Bakırcı, Ç. M. (2015) “Dünya Üzerinde Kaç Tür Var?”,ht-tps://evrimagaci.org/dunya-uzerinde-kac-tur-var-3602 (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

2 Karakuş, Doğu’dan Gelen Ölüm

3 Akın, L. (tarih yok) “Tarihte Görüşlen Bulaşıcı Has-talıklardan Alınan Dersler”, http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/tarihtekibulasicihastaliklar.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistemSedat Başkavak

Page 23: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

21

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

salgın İstanbul, Lübnan, Filistin, Mısır, Hatay, Yemen ve Mekke’de de etkili olur. Yaşanan ölümler nedeniyle toplumun tanrı ve kiliseyi sorgulaması bu döneme rastlarken bugün ko-ronavirüsten korunmak umuduyla Niğde Ulu-kışla’da yapıldığı gibi o günlerde de, kirlenen havanın vebayı yaydığı düşüncesiyle hava gü-zel koksun diye tütsüler yakılmıştır.

1800’lerin ortalarına doğru Japonya’dan İngil-tere’ye kadar pek çok ülkede görülen kolera bugün gelişmiş ülkelerde yok olmuşsa da Afri-ka ülkeleri başta olmak üzere yoksul ülkelerde kanalizasyon, içme suyu yetersizliği ve sabun gibi temel hijyen malzemelerinin yoksunluğu sebebiyle hala görülebilmektedir. Araştırmacı-lar her yıl 1,3 ila 4 milyon vaka görüldüğünü ve 21 bin ila 143 bin insanın enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybettiğini tahmin ediyor.

Kimi zaman İspanyol, kimi zaman Asya ya da Hong Kong, kimi zaman da kuş gribi adını alsa da hastalığın etkeni Orthomyxoviridae guru-bundan influenza virüsü, defalarca enfeksiyo-na ve milyonlarca ölüme neden oldu. 1918’de 50-100 milyon insanın ölümüne yol açan (H1N1) İspanyol gribinde, influenza virüsünün sebep olduğu yüksek ateşin bağışıklık sistemi güçlü kişilerde daha çok arttığı gözlenmiştir. Bu salgına İspanyol gribi adının verilmesinin nedeni ilginçtir: Savaşa giren ülkelerde haber alma olanaklarının kısıtlanması ve sansür uygulamaları yaşanırken, savaşa katılmayan İspanya’da salgınla ilgili haberlerin basında çokça yer alması ve bilgilerin dolaşıma İspan-ya kaynaklı girebilmesi nedeniyle salgına İs-panyol gribi adı verilmiştir.4

Asya gribi (H2N2) 1957’de 4 milyon kişinin ölümüne yol açtı. Virüsün evrimleşmesi sonu-cu (H3N2) Hong Kong gribi adı verilen salgın 1968’de 2 haftada 500 bin kişiyi enfekte et-ti.5 İnfluenza’nın son versiyonu 1997’de yine Hong Kong’da tavuk çiftliklerinde ve pazarlar-

4 Türk Toraks Derneği (2020) “1918 İspanyol Gribi salgını ve Biz”, https://www.toraks.org.tr/halk/News.aspx?de-tail=5787 (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

5 Ceyhan, M. (2006) “Avian influenza (kuş gribi, tavuk vebası): yaşadığımız bir salgının ardından”, http://www.cshd.org.tr/uploads/pdf_CSH_195.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

da salgın şeklinde görülen (H5N1) kuş gribi 18 vaka, 6 ölüm ile kayıtlara geçerken asıl olarak 2003-2005’te de karşımıza çıktı. 2003 yılında Hollanda’da çiftlik çalışanlarında görülen 89 vaka 1 ölüm üzerine ülkede 30 milyon kanatlı hayvan itlaf edildi. Vietnam ve Tayland’da in-san ölümlerine yol açan birinci dalga kuş gribi ise 120 milyon kanatlının imhası ile sonuçla-nır. 2004 ikinci dalga ve 2005 üçüncü dalga kuş gribi dalgasında ülkemizde de kümesler-den kanatlı hayvanlar toplanarak itlaf edilmiş-tir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre doğ-rulanmış 151 vaka 82 ölüm vardır. Kuş gribi tüm dünyada bir pandemiye dönüşmemiştir ama bilim insanlarının bugünden geriye dö-nük yaptığı araştırmaların sonucu dünyanın yeni bir kuş gribi yani influenza H5N1 salgını ile karşı karşıya kalacağı yönündedir.6

Domuz gribi pandemik influenza A (H1N1) vi-rüsünün neden olduğu domuz, kuş ve insan grip virüslerinin bir karışımı yeni bir grip türü olarak karşımıza çıktı. İlk defa Mart 2009’da Meksika’da insanlar arasında görülmeye başlayan grip salgını hızla dünyaya yayıldı ve Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 11 Haziran 2009’da pandemi (faz 6) alarmı vermesine

6 Dizbay, M. (tarih yok) “Grip ve Kuş Gribi”, ht tps : / /www.kl imik.org . t r /wp-content/uploa -ds/2012/02/982011163855-mi6efeF7cEfp.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Elbette ki nükleer bombayı atan, kimyasal bombayı yapan,

maskeyi, antiseptiği çalan kapitalist-emperyalist ülkeler biyolojik silah da yapar, ama

bugün değil. Bilim insanları, tüm bu komplo senaryolarını boşa

düşürdü ve bu konuda yapılan bir araştırmayı yayınladılar.

Araştırmaya göre teorilerin aksine yeni virüs insan yapımı değil.

Doğal kökleri var ve evrim yoluyla oluşmuştur.

Page 24: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

22

Sedat Başkavak

sebep oldu. Grip salgınlarında genel olarak yüzde 70 ile yüzde 90 arası 65 yaş üstü kişi-ler ölürken (H1N1) domuz gribi diğer griplerin aksine yüzde 80, 65 yaş altı kişilerde ölümler görüldü. Uzmanlar, 1918’de meydana gelen İspanyol gribi salgınındaki virüsün domuz gribi virüsüne çok benzediğin belirtmektedir. İspanyol gribine sebep olan virüs yeryüzünde 1950’lere kadar dolaştığı için 65 yaş üzerinde-ki kişilerin kısmi bağışıklık geliştirdiği kabul edilir. Domuz gribi denilen salgın nedeniyle 2009 yılında ABD’de 60 milyonun üzerinde kişi enfekte olurken dünya geneli ölümün 500 bini aştığı belirtiliyor.7

Adı ancak 1980’de konulan ve 40 milyon insa-nın ölümüne yol açtığı düşünülen AIDS (HIV) virüsü karşısında hala kesin tedavi bulun-mazken ömür boyu ilaç kullanımı şu an için tek çare olarak görülmektedir.

Adını ilk vakanın görüldüğü köyün yanındaki nehirden alan Ebola virüsü 2014-2016 yılları arasında Batı Afrika’da birkaç komşu ülkeye yayılırken yaklaşık 29 bin vakada 11 binin üzerinde insanın ölümüne sebep olmuştur.

Koronavirüsler ise 1960’larda keşfedilmiştir. Şimdiye kadar insanlarda hastalık yapıp izole edilen 7 farklı koronavirüs tespit edilmiştir. Bunlardan özellikle SARS ve MERS ağır en-feksiyon ve ölüme neden olurlarken, Yeni Tip Koronavirüs (COVID-19) ile koronavirüs aile-sinin evrimleşerek ortaya çıkan (bugün için) yedinci türü tespit edilmiş oldu. 2003 yılında Çin’in Guangdong eyaletinden kaynaklanan Sars salgını, toplam 26 ülkeye hızla yayılarak, 8 binden fazla insanı enfekte etti 774 kişinin ölümüne neden oldu. Haziran 2012’de şiddetli akciğer hastalığından ölen bir Suudi Arabis-tanlı nedeniyle hastalığa MERS (Ortadoğu so-lunum sendromu) adı verilir. Bu hastalığa sa-dece Arap yarımadası değil, yıllar içinde İngil-tere, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Tunus ve Türkiye gibi ülkelerde de rastlandı. MERS, yaklaşık 300’ü ölümle sonuçlanan toplam 800 vakaya sebep oldu. Bu vakaların hepsi

7 TTB (2009) “Domuz gribi hakkında en çok sorulan sorular”, https://www.ttb.org.tr/h1n1/index.php?opti-on=com_content&view=article&id=111&Itemid=132 (Eri-şim Tarihi: 18.04.2020)

doğrudan ya da dolaylı olarak Suudi Arabis-tan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman ve Ürdün ile bağlantılıdır.8 Yeni tip Koronavirüs COVID-19 kendinden öncekiler-den farklı olarak bölge yada kıta sınırlarında sıkışmadan dünya çapında bir salgına sebep oldu. Milyonlarca insanı enfekte ederken on binlerce (bu yazı yazılırken 152 bin 542) kişi-nin ölümüne sebep olduğu görülmüş oluyor.

SERMAYE İKTİDARLARI İÇİN HER YOL MÜBAH

Yeni tip Koronaviriüs’ün (COVID-19) yol açtı-ğı salgın yayılmaya başladığında bunun ABD emperyalizminin, dünya ticaretinde yükselen Çin’in önünü kesmek için icat ettiği biyolojik bir silah olduğunu ya da tersine Çin’de yapı-lan bir laboratuar çalışmasından sızdığını id-dia edenler odu. 5G sisteminin sonucu, Çin’in bilinçli olarak dünyaya saldığı bir virüs oldu-ğunu söyleyen komplo teorisyenleri de çıktı. Bu türden kanıtlanmamış iddiaları ciddiye almak gerekmez ama emperyalist-kapitalist sistemde biyolojik silahların üretilmediği ve kullanılmadığı söylenemez. Hiroşima ve Na-gazaki’ye atom bombası atan, bütün dünyada nükleer silah üsleri kuran ABD emperyalizmi-nin böyle bir biyolojik silah üretme kapasitesi elbette vardır, dünya koşullarını uygun gör-

8 Soyluoğlu, B. (2015) “Mers”, http://bilheal.bilkent.edu.tr/aykonu/ay2015/mers/mers.htm (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Yapılan bu tespitler de gösteriyor ki, kapitalistlerin enerji, sanayi,

madencilik faaliyetleri ile talan ve tahribata dayalı uygulamalarıyla

birleşen kar için üretim ve tüketimin körüklenmesi nedeniyle

doğal yaşam geri dönüşü olmayacak şekilde etkileniyor.

Gelinen noktada hava, su ve toprağın yanı sıra canlı yaşamı da

tehlikeye giriyor.

Page 25: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

23

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

düğü zaman bunu kullanmasının önünde bir engel de görmeyecektir?

Tarihte böylesi örnekler vardır. I. Dünya Sava-şında Almanlar, ABD’den müttefik ordularına gönderilecek olan çiftlik hayvanları ve Romen süvari atlarına ruam hastalığı bulaştırırlar. Ay-rıca bu dönemde Almanya’nın İtalya’da kolera, St. Petersburg’da da veba hastalığı bulaştırdığı da kayıtlara girer. II. Dünya Savaşı yıllarında Japonya biyolojik silah araştırmaları yaparken üzerinde deneme yaptığı çoğu Çinli 10 bin sa-vaş esirinin şarbon, veba, çiçek, ruam, kolera vb hastalıklardan ölmesine sebep olur. İngiliz-ler, İskoçya açıklarındaki Greenad Adalarında şarbonla çok sayıda deneme yapmışlar ve ada topraklarında 36 yıl boyunca şarbon sporları-nın kalmasına neden olurken bunlar 280 ton formaldehit kullandıktan sonra ancak 1987’de tam olarak temizlenebilmiştir. 22 Ocak 1975’de “Biyolojik ve toksin savaş maddelerinin üre-timi, stoku ve geliştirilmesini yasaklayan bi-yolojik silahlar anlaşması 151 ülke tarafından imzalansa da dün olduğu gibi bugünde pek çok ülkenin biyolojik silah çalışmaları gizlilik içinde devam etmektedir. 9

O nedenle, nükleer silah kullanan, kimyasal bombayı üreten, maskeyi, antiseptiği çalan kapitalist-emperyalist ülkeler biyolojik silah da yapabilme potansiyeline sahiptir. Ama bugün değil. Bunun için bir biyolojik savaş için gerekli savaş ve kutuplaşma ikliminin de oluşması gerekir. Bu olmadığında üretimi ve ticareti merkezileştiren kapitalist sistemin, in-san nüfusunu da bu merkezlerde birleştirme-sinin yanında bırakalım ülkeleri, kıtalar arası insan trafiğinin fazlasıyla arttığı bir dönemde kontrol altında, denetlenebilir ve emekçile-rin tepkisiyle karşılaşmayacak biyolojik silah kullanılması olası görünmemektedir.

Bilim insanları da Covid-19 konusundaki komplo senaryolarını boşa düşürdü ve bu konuda yapılan bir araştırmayı yayınladılar. Araştırmaya göre teorilerin aksine yeni virüs insan yapımı değil. Doğal kökleri var ve ev-

9 Biyolojik Silahların Tarihçesi (tarih yok) https://www.biyologlar.com/biyolojik-silahlarin-tarihcesi veya https://www.afad.gov.tr/kbrn/biyolojik-silahlarin-tarih-cesi (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

rim yoluyla oluştu. Virüsün laboratuvar orta-mında ya da başka bir ortamda yani insan eliyle yapıldığına dair bir kanıt bulunamadı. Scripps Research Araştırma Entitüsünde im-münoloji ve mikrobiyoloji alanında doçent doktor ve makalenin yazarı olan Kristian Andersen, Tulane Üniversitesi’nden Robert F. Garry, Sydney Üniversitesi’nden Edward Holmes, Edinburgh Üniversitesi’nden Andrew Rambaut ve Columbia Üniversitesi’nden W. Ian Lipkin’in aralarında bulunduğu bilim in-sanları “SARS-CoV-2’deki S proteinlerinin RBD kısmının insanlarda kan basıncını düzenleyici bir reseptör olan ACE2 hücrelerinin dışında-ki moleküler bir özelliği hedef alacak şekilde evrimleştiğini buldular. SARS-CoV-2’deki S proteini insan hücrelerine o kadar iyi bağ-lanıyordu ki bilim insanları virüsün genetik mühendisliğin bir ürünü değil, doğal seçilim sonucunda ortaya çıktığı sonucuna vardılar.10

EKOLOJİK YIKIM İNSAN YAŞAMINI TEHDİT EDİYOR

Dünya, kapitalistler eliyle bir ekolojik yıkım yaşıyor ve bu yıkımın sonuçlarını da en ağır şekilde işçiler, emekçiler ve yoksul halk kit-leleri yaşıyor. Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformunun geçtiğimiz yıl mayıs ayında yayınladığı raporda insan eliyle yapılan faaliyetler nedeniyle yerküreye veri-len zararın son 50 yılda arttığı belirtiliyor. Nü-fus artışı, küresel ekonominin dört kat büyü-mesi, uluslararası ticaretin 10 kat artması ve 1992’den bu yana iki katına çıkan kentleşme de eklendiğinde doğal yaşama, tarım alanları-na, yer altı ve üstü su kaynaklarına ve orman-lara zarar veren etkenler artmıştır.

Raporda öne çıkan tespitler şöyledir; 1 mil-yondan fazla hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. 1980-2000 yıl-ları arasında 100 milyon hektarlık tropikal

10 Bakırcı, Ç. M. (2020) “COVID-19 Koronavirüs Hastalı-ğı (2019-nCoV, SARS-CoV-2)”, https://evrimagaci.org/covid19-koronavirus-hastaligi-2019ncov-sarscov2-8217 (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Page 26: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

24

Sedat Başkavak

orman; ağırlıklı olarak Güney Amerika’daki hayvan çiftlikleri ve Güneydoğu Asya’daki palm yağı üretimi nedeniyle yok oldu. 1700’lü yıllardaki sulak alanların sadece yüzde 13’ü 2000 yılına kadar varlığını koruyabildi. Günü-müzde hayvan ve bitkilerin yüzde 25’i tehdit altında. Plastikten kaynaklanan çevre kirliliği 1980’e oranla 10 katına çıktı. Her yıl 300-400 milyon ton ağır metal ve eritici madde ve baş-ka atıklar su kaynaklarına atılıyor. 2014 yılın-da okyanusların sadece yüzde 3’ü insanlığın baskısından özgürdü. Balıklar hiç olmadığı kadar tehdit altında. 2015’te balıkların yüzde 33’ü türlerini sürdüremeyecek ölçüde az üre-di, yani türlü ticari faaliyetler nedeniyle balık türlerinin üremesi yok edileni karşılayama-yacak adar az. Doğal ekosistemler yüzde 47 oranında kan kaybetti. Vahşi hayvanların bi-yokütlesi (bir ekosistemde belirli bir zamanda yetişen canlı sayısı) yüzde 82 oranında düştü. Resiflerdeki mercanlar son 150 yılda yarıya indi.11 Yapılan bu tespitler de gösteriyor ki, kapitalistlerin enerji, sanayi, madencilik faali-yetleri ile talan ve tahribata dayalı uygulama-larıyla birleşen kar için üretim ve tüketimin körüklenmesi nedeniyle doğal yaşam geri dö-nüşü olmayacak şekilde etkileniyor. Gelinen noktada hava, su ve toprağın yanı sıra canlı yaşamı da tehlikeye giriyor.

Başta İstanbul gibi devasa kentlerdeki dönü-şüm çevreyi etkilerken ve çevre iller ile sınırı-nı da belirsiz hale getiriyor. Gün geçtikçe, yok olan kuzey ormanları üzerine kurulan havaa-lanı, 3. Köprü ve bağlantı yolları, artan kent-leşme ve biriken sanayi ile İstanbul’da doğal yaşamın kırıntısı bile yok edilirken yerini ek-soz gazları, gökdelenler ve otobanlar alıyor. Kanal İstanbul ile kentin kalan betonlaşma-mış kısımları da rant uğruna yağmalanırken son kalan tarım alanları ve su kaynakları da yok olma tehlikesinin altındadır. İstanbul, dünyadaki talan ve tahribatın küçük bir fotoğ-rafıdır. Dünyada 2007 yılından bu yana şehir

11 Diken (2019) “BM raporu: 1 milyondan fazla bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya”, http://www.diken.com.tr/bm-raporu-1-milyondan-faz-la-bitki-ve-hayvan-turu-yok-olma-tehlikesiyle-karsi-kar-siya/ (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

nüfusu kırsal nüfusu geçmiş durumda. Dünya üzerindeki kara parçalarının sadece yüzde 1’inde 4 milyar insan yaşıyor.

Kapitalist üretim ve aşırı kar arayışı nede-niyle yok olan ormanlar, meralar, yaylalar, kuruyan göller, kirlenen su, hava ve toprak ve daralan yaşam alanları insanların doğa ve hayvanlar alemi ile ilişkisini değiştirdi. Kara alanlarında doğal yaşam alanlarının daral-ması, artan şehirleşme, sanayi ve ormanların yok edilerek tarım alanı açılması ile doğal ya-şamı tehdit eden insanların yaşam alanları da virüsler tarafından tehdit edilir hale geliyor.

DOĞANIN SINIRLARINI ZORLAYAN ETKİ VE TEPKİ

Salgın hastalıklar üzerine araştırma yapan mikrobiyolog ve immünolog Richard Krause “Emerging VirUses” (gelişmekte olan virüsler) adlı kitabın önsözünde “toplumsal, ekonomik ve insan davranışlarındaki değişimin ve fela-ketlere neden olan olayların ortaya çıkarttığı ‘fırsat akıntıları’ içinde büyüyen mikroplar, küçük çapta görülen bir hastalığı son derece yaygın bir salgına dönüştürebilir” demektedir.

Virüsler hep vardı ve bundan sonra da var olacaklar. Kuş gribine yol açan İnfluenza vi-rüslerinin, yabani kaz ve çamurcundan (ya-bani ördek) tavuklara bulaşmadan önce bir bıldırcında kendini tasnif ettiği ortaya çıktı. Yani virüs zararlı olmadığı yabani kanatlıdan ayrılıp yeni konakçısı olarak seçtiği evcil hay-vana ya da insana bulaşınca zararlı olabili-yor. İspanyol gribinden Asya gribine, Hong Kong gribinden kuş gribine kadar değişkenlik gösteren influenza virüsü doğada her zaman bulunuyordu ancak bulunduğu yerde insan faaliyetlerinin artması nedeniyle bulaşma tehdidi oluşturdu.

Lassa sıtması bunun en belirgin örneğidir. Ni-jerya, Afrika’nın en büyük kereste üreticisidir. Nijerya’da yıllık 150 milyon metreküp kereste üretilmekte ve ülkenin kereste üretiminin bü-yük çoğunluğu yakacak olarak kullanılmakta-dır. Ayrıca tarımsal üretimini artırmaya çalı-şan Nijerya’da, kuzeydeki çölleşme ve güney

Page 27: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

25

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

kesimindeki erozyon nedeniyle tehdit gören tarım alanlarına yeni yerler ekleme çabası da ormanları baskı altına almaktadır. Kıta ormanlarında yaşayan Mastomys sıçanlarının yaşam alanlarının yok edilmesi sonucunda hayvanlar evlere yerleştiler ve Lassa sıtmasını yeni konaklarına taşıdılar. Farelerin idrar ve dışkılarının insana ve gıdaya temasıyla veya solunum yolu ile bulaştığı tespit edilen Lassa virüsü 2018’de 171 ölüme, 2019’da 167 ölüme ve bu yılın ilk bir ayında 41 kişinin ölümüne sebep oldu.12

Sadece Nijerya değil yağmur ormanlarının tamamını kesen şirketler Batı Afrika’nın sahil şeridini ormansızlaştırdı. Hızla artan nüfus ve protein ihtiyacı karşısında kitlelerin yöneldiği deniz ürünleri de artık ulaşılamaz hale geldi. Çünkü; Avrupa’dan hükümetler tarafından desteklenerek gelen ve Gine körfezini dibine kadar tarayan modern filolar karşısında yerel teknelerin hiç şansı kalmamıştı. 1977 yılından bu yana balık nüfusu yarı yarıya azalırken yerel pazarlarda az bulunan ve pahalı olan gıdalar haline geldi. Balığın yerini alan yaba-ni havyan eti yılda 400 bin tonluk miktarıyla hem sürdürülebilir değildi hem de biyolojik olarak hayvanların çeşitliliğini de tehdit eder hale geldi. Böylece yağmur ormanları ve dağ-ların izole ettiği canlı türleri şehirlerin gıda ekonomisiyle bütünleşti. İşte bu “fırsat akın-tısının” sonucu hayvanlardan insanlara viral sıçramalar kolaylaştı.13

Çin Bilimler Akademisi Wuhan Viroloji Enstitü-sünde Araştırmacı Virolog Shi Zhengli (yarasa kadın diye bilinir) üç yıl önce, altı madencinin zatürree benzeri hastalıklara yakalandığı (ikisi öldü) Yunnan’ın dağlık Mojiang ilçesindeki bir maden kuyusu mağarasında bir yıl boyunca topladığı numuneler sonucu altı yarasa türün-de bir çeşit koronavirüs grubu keşfetti. Made-nin çok kötü koktuğunu, mantar kaplı yarasa dışkılarının mağarayı ele geçirdiğini belirten Virolag Shi Zhengli, madencileri hasta eden pa-

12 TC Sağlık Bakanlığı (2019) “Lassa Ateşi”, https://www.seyahatsagligi.gov.tr/site/HastalikDetay/Lassa-Atesi (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

13 Davis, Mike, Kuş Gribi: Kapımızdaki Canavar, Aagora Yayınları, İstanbul, sf. 69

tojenin bu mantar olduğunun çıkardı ve “eğer mağara hemen kapatılmasaydı madencilerin koronavirüs kapması an meselesi olurdu” de-di.14 Hastalık ekolojisi üzerine çalışan William McNeill, virüsün konakladığı ya da potansiyel konaklayabileceği nüfus arttıkça kopyalanma, mutasyon, yeniden bir araya gelme ve seleksi-yon imkanlarının artması nedeniyle virüs top-luluklarında asli evrimsel değişikliklerin ortaya çıkma ihtimalinin de aynı derecede artacağını belirtiyor.

ENDÜSTRİYEL TARIM VE HASTALIKLAR

Artan tüketimi daha fazla ve daha ucuza mal olan bir üretim süreciyle karşılayabilmek için yöneldiği endüstriyel tarımın bir parçası da üretim çiftlikleridir. Üretici köylüler sermaye iktidarlarının uyguladığı politikalar nedeniyle tarım üretiminden koparılırken tarım ürün-leri piyasasında şirketlerin hakimiyeti arttı. Tavuk, domuz ve büyükbaş hayvan çiftlikle-ri, denizlere kurulan balık çiftlikleri derken, sadece bitkisel üretim değil hayvansal üretim de tarım tekeli şirketlerin kar için üretim mer-kezleri haline geldi. Üretici köylülere ise ya ta-rımdan çekilmek ya da bu şirketlerin sözleş-meli üreticisi ve yetiştiricisi olmaktan başka yol kalmadı. 1990 yılından bu yana Asya’daki toplam canlı çiftlik hayvan üretiminin yüzde

14 Qui, J. (2020) “Çin’in “Yarasa Kadın”ı, SARS’tan Yeni Koronavirüse Kadar Çok Sayıda Virüsü Nasıl Avladı?”, https://evrimagaci.org/cinin-yarasa-kadini-sarstan-ye-ni-koronaviruse-kadar-cok-sayida-virusu-nasil-av-ladi-8504?utm_source=evrimagaci&utm_medium=-social&utm_campaign=as-onesignal (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Toplumsal, ekonomik ve insan davranışlarındaki değişimin ve

felaketlere neden olan olayların ortaya çıkarttığı ‘fırsat akıntıları’

içinde büyüyen mikroplar, küçük çapta görülen bir hastalığı

son derece yaygın bir salgına dönüştürebilir.

Page 28: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

26

Sedat Başkavak

80’inden fazlası endüstriyel üretim olarak yapılıyor. Dünyada en büyük üç endüstriyel et üreten şirket arasında yer alan Amerikan şirketi Tyson Foods, 6 binden fazla sözleşmeli tavuk yetiştiricisi ile yılda 2.2 milyar tavuk, 18 milyon domuz ve 9 milyon sığır kesip, paket-leyip satıyor. Tyson Foods benzeri şirketler sadece borçlandırarak geleceğini ipotek al-tına aldıkları sözleşmeli yetiştiricilere sağla-dıkları piliçlerin değil, yumurtalara, tavuklara giden yemlerin ve tavukları işleyen tesislerin de sahibidir.

Yüz binlerce tavuktan oluşan tavuk çiftlikleri, büyük üretim tesislerinin etrafında toplanır-ken et üretimi de kentlerin yakınında gerçek-leşir oldu. Bu durum virüslerin yoğunlaşması-nın da bir sebebidir. “Tavuğun çöpü olmaz” diyen endüstriyel üreticiler etini bütün dünya-da pazarladıkları tavuğun ayakları ve kafasını Asya ülkelerine gönderirken gübresini de ta-rım sektörüne pazarlamaktadır. Değerlendiri-lemeyen parçaları; tavuğun tüyü ve hatta ölü-sü de kurutulup yem yapılarak aynı çiftlikteki yüz binlerce tavuğa yedirilir. Böylece ölüsü, dirisi ile birlikte bırakın parçasını bir tek tüyü bile çöpe gitmez tavukların. On binlerce hatta yüz binlerce tavuğun yetiştirildiği çiftliklerde yedirilecek yemin gramı ve 37 gün sonra kesi-lecek tavuğun saati dakikası bile bellidir. Çift-lik endüstrisi tekelleri, (daha kısa sürede daha çok üretim isteyen) diğer iş kolu patronları gibi düşünürler, onlar için çiftlikteki tavuk ile dökümdeki demir, banttaki otomobil montajı-nın bir farkı yoktur. O nedenle de tavukların daha kısa sürede istenilen kiloya gelmesi için uyguladıkları türlü yöntemlerle 37 günü 35’e indirmişlerdir ve 30 saniyelik erken kesimlerle süreyi daha da kısaltmayı hedefliyorlar. Tavuk çiftliklerindeki bu “hadi hadi” düzeni içinde tavuklar olabildiğince hareketsiz tutuluyor, hiç enerji harcamadan önlerindeki yemi yiyip, suyu içiyorlar. Tavuğun yediği yemin masraf kalemi azalsın, çiftik endüstrisinin karı artsın diye tüyünden ölüsüne ne varsa bu yeme katı-lıyor. Dirisini insanlara, ölüsünü tavuklara ye-diren endüstrinin kuş gribi zamanında salgına maruz kalan bütün tavukları bertaraf ettiğini düşünmek çok iyi niyetli bir yaklaşım olurdu.

2004 yılında Güney Çin’de tavukları bağışık-lamak için aktive edilmemiş virüs aşılanması sonucu H5N1 virüsünün evrimleşerek çevre çiftlik ve ülkelere yayılmasına sebep olunduğu anlaşılınca tavuk şirketleri imalat tesislerinde artırdıkları mesai ile günlük 90 bin adet kesim sayısını 130 bine çıkardılar. Davis, kitabında süreci “bu çiftlik pratiği, virüsü bir salgına dö-nüştürdü” diyerek özetliyor.

Sanılanın aksine Asya ve Afrika ülkelerinden yayılıyor gibi görünse de 2003 yılında Hollan-da’da çıkan İnfluenza H7N7 virüs salgını hem virüsün batıda da çıktığını hem de endüstriyel üretimin salgının yayılmasında ne kadar etki-li olduğunu ortaya koyuyor. Dünyanın önde gelen yumurta ve tavuk ihracatçılarından biri olan Hollanda yıllık 115 milyar dolarlık tarım ürünleri ve makinesi ihracatçısı bir ülkedir. 2003 yılında Hollanda’nın kümes hayvanları endüstrisinin merkezi konumundaki Gerder-land eyaletinde bir çiftlikteki tavukların, çiftlik yanındaki kanalda yabani su kuşları ile temas-ları sonucunda Yüksek Düzeyde Ölümcül Kuş Gribi (HPAI) kaptıkları anlaşılır. Daha önce İtalya’da da görülen İnfluenza H7N7 virüsü olarak bilinen virüs nedeniyle kümes hayvan-

1977 yılından bu yana balık nüfusu yarı yarıya azalırken yerel pazarlarda az bulanan ve pahalı olan gıdalar haline geldi. Balığın

yerini alan yabani havyan eti yılda 400 bin tonluk miktarıyla hem sürdürülebilir değildi hem de biyolojik olarak hayvanların çeşitliliğini de tehdit eder hale

geldi. Böylece yağmur ormanları ve dağların izole ettiği canlı türleri

şehirlerin gıda ekonomisiyle bütünleşti. İşte bu “fırsat

akıntısının” sonucu hayvanlardan insanlara viral sıçramalar

kolaylaştı.

Page 29: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

27

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

ları ihracı durdurulurken (Hollanda’daki tavuk sayısının üçte biri) 30 milyon tavuk öldürülür. Bölgede yapılan araştırmalarda 2 bin kişinin enfeksiyon kaptığı ve hastalığı hafif atlattığı bi-liniyor. 1997’de ABD’nin Kuzey Karolina eyale-tinde büyük bir domuz çiftliğinde bir influenza alt türü olan H3N2, Kanada’daki domuzlarda ördeklerden bulaşan (insanların bağışıklığı olmayan) H4N6 virüsleri görülmesinin nedeni olarak, artan endüstriyel üretim, ülkeler arası domuz taşımacılığı vb. tespit ediliyor. ABD’li Pew Araştırma Merkezinde oluşturulan bir ko-misyon endüstriyel çiftlik hayvanı üretimi üze-rine araştırmalarını bir rapor olarak yayınlar-lar. Raporda, domuz fabrikalarında gelişigüzel antibiyotik kullanımının dirençli staph15 enfek-siyonlarının ortaya çıkmasına, aynı zamanda kabızlık haplarının koli basili salgınlarına ve Caroline’daki nehir ağızlarında bir milyar ba-lığı ve hastalık kapan onlarca balıkçıyı öldüren ve “cehennnemden gelen tek hücreli” olarak adlandırılan Pfiesteria’nın yaygınlaşmasına ne-den olduğunu ifade ediliyor.16

2002’de San Diego’da bir çiftlikte görülen kuş gribi kısa sürede çevredeki bütün bü-yük çiftliklere yayılır. Bölgedeki şirket yö-neticileri işbirlikçi eyalet yönetimleriyle el ele vererek satışlar düşmesin diye salgını gizlerler. 2004’te Kanada’nın Abbotsford kentinde bir çiftlikte H7N3 virüsünün neden olduğu salgın çevre şehirlere de yayılınca 19 milyon tavuk öldürülür. Aynı günlerde Tek-sas; Pensilvanya ve New Jersey’de de baş-kaca influenza virüsleri görülür.17 Böylece sadece kuş gribi değil endüstriyel üretimin de büyük bir halk sağlığı sorunu olduğu tar-tışılmaya başlanır.

Tüm dünyada yaşanan kuş gribinin gizlene-mez hale gelmesi sonucu, sağlık örgütleri ve halkın sorgulaması nedeniyle, başkaca ülkelerdeki şirketler tavuklarından vazgeçti

15 Staph: Küçük deri enfeksiyonlarına neden olurken kan dolaşımına karıştığında eklem, kemik, akciğer veya kalbinizi etkilediyse ölümcül sonuçlara yol açabilir.

16 Davis, M. (2009) “Kapitalizm ve Grip”, http://m.bia-net.org/biamag/print/114399-kapitalizm-ve-grip (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

17 Davis, Kuş Gribi, sf. 111-115.

ya da öyle göründüler. Ülkemizde ise tavuk şirketi patronları tanınmış simalarla “hazır tavuk iyidir, kuş gribi köy tavuğunda olur” diye reklam kampanyaları yaparken köylü-lerin evlerinden toplanan tavuklar öldürü-lüp, kireçlenip toprağa gömüldü.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KUŞ GRİBİ

Kapitalist sistemin daha çok kar için durmak bilmeyen üretimi ve doğayı gözetmeyen en-düstriyel büyümesi küresel ısınmayı berabe-rinde getirdi. Küresel ısınmanın sonucu; iklim değişikliği ve bunun da zincirleme etkiyle de-vam eden doğal dengenin bozulması, bölge-lerin bozulan dengesinin boyutuna göre bitki ve hayvan popülasyonlarının değişmesi oldu. Küresel ısınma nedeniyle artarak yaşanan fır-tınalar, seller, kuraklık gibi afetler ikilim de-ğişikliğini her gün derinleşen bir krize dönüş-türdü. İklim değişikliği kimi bitki ve böcekle-rin bulundukları yerde varlığını sınırlandırıp kimisini yok ederken bazılarını da yakın coğ-rafyalardan başlayarak çok çok başka yerlere kaydırabilmekte. Örneğin ülkemiz Akdeniz bölgesinde daha önceden yetişmeyen tropi-kal bitkiler şimdilerde yetişebilirken, Karade-niz bölgesine yağan kar da azalıyor. Eskiden üzerine kar yağdığı için zararlıların gelmediği çaylıklarda tarım ilacına ihtiyaç duyulmazken önümüzdeki aylarda azalan kar yağışı (ki ar-tık sahillere kar düşmemeye başladı) tarım ilacı ihtiyacını beraberinde getirecektir. Ya da fındık üretilen Karadeniz illerinde kar yağ-maması ve havaların sıcak gitmesi nedeniyle fındıkta külleme hastalığı artacaktır.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı da iklim değişikliği ve kuş gribine bağlı olarak karşı-mıza çıkıyor. İlk olarak Kırım’da İkinci Dünya Savaşı yıllarında kene ile bulaşık bölgelerin tarıma açılması sonucu çıktığı düşünülen Kı-rım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı kuş gribi nedeniyle tavukların ithaf edilmesi sonrası tekrar tüm dünyada etkili olarak görülmeye başladı. Kuş gribinin önüne geçebilmek için yapılan kümes hayvanı itlafları çayır ve çi-menlik alanda yaşayan kenelerin nüfusunu

Page 30: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

28

Sedat Başkavak

artırmış, hayvan otlatılan yeşil alanlardaki ve meralardaki hayvan dışkıları keneler için uy-gun yaşam ortamları oluşturmuştur.

MALİYET HESABININ SONU DELİ DANA

Hayvancılığın en temel girdisi kaba yemdir. Kaba yemde çayır ve meralardan ve yem bitkile-rinden elde edilmektedir. Mera ve çayırlar hatta yem bitkisi yetişecek tarım alanları başta ener-ji ve maden olmak üzere şirketlerinin talanına açıldı. Tarımsal üretimin (bitkisel ve hayvansal fark etmez) endüstriyel üretime dönüştürülmesi sonucu açık alanda otlayan hayvanlar kapalı alanlarda fenni yem ile beslenemeye başladı. Hayvanların beyninde ve sinir sisteminde sün-gerleşmeye neden olan deli dana hastalığı da (BSE) bu fenni yemlerin yedirilmesi sonucu or-taya çıkmıştır. Yapılan araştırmalar, sığırlarda görülen ve insanlara da bulaşarak ölüme yol açan deli dana hastalığının (BSE) kaynağının, hayvan et ve kemik unlarının katıldığı yem ile beslenme olduğunu ortaya koydu. “60 yıldan beri et ve kemik unları sığırlara yedirilmesine rağmen BSE neden 80’li yıllarda patlak ver-di” sorusuna cevap da yine yemin hazırlanma yönteminde bulunur. Deli dananın ortaya çıkışı 1970’lerde gıdaların hazırlanmasındaki değişik-liklerden sonrasına rastlar. Bu dönemde petrol krizi nedeniyle yakıttan tasarruf etmek için ren-dering18 teknolojisinde fırınlama yerine, devamlı ısıtma yöntemine geçilir. Bu durum, fırınlama

18 Rendering: Estetikya da temizlik ile alakalı nedenlerle insan yiyeceği olamayacak gıda maddeleri, kuru yöntem ile prosese tâbi tutulurlar. Bu proses, maddenin buhar çeperli bir kazan içerisinde neminin alınması ve aynı anda yağ hücrelerinden yağ salınımı yaptırmak için ısıtılması ile gerçekleşen Batch (kesik) ya da Continuas (sürekli) bir proses olabilir. Madde önce öğütülür, sonra yağı salması için ve nem muhtevasının azaltılması için ısıtılır, serbest yağı ayırmak için süzülür ve daha sonra bu aşamada “kıkırdak” ya da “kuru rendering tankı tortusu” olarak adlandırılan katılar preslenerek yağ alınır. Kıkır-daklar et ya da kemik unu yapmak üzere ileri öğütülürler. Kuru rendering prosesinin bir başka türü de maddenin düzgünce kesilmesi, sıcak yağ ile akışkanlaştırılması ve sonrasında karışımı bir veya daha fazla buharlaştır-ma aşamasından geçirerek buharlaştırılmasıdır. Bazı yenilemeyen ürün rendering işlemleri ıslak olarak da gerçekleştirilebilirler. Bunlar genel olarak sürekli prosesler olup, yenebilir ürünlere uygulanan prosesle benzerlikler gösterirler.

yerine devamlı ısıtma ile elde edilen ürünlerde ajanın canlı kalmasına ve kalıcı bulaştırıcılı-ğa olanak sağlamasına sebep olur. 1988 yılın-da İngiltere’de geviş getiren hayvanların, geviş getiren hayvanlardan elde edilen proteinlerle beslenmesi kanunen yasaklanmasından sonra BSE (deli dana) vakalarında keskin bir azalma görülmüştür.19

GDO HALK SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR

Verimi artıracak, kıtlığı bitirecek iddiasıyla tarım ve tohum tekellerinin dayattığı genetiği değişti-rilmiş tohumlar yaygınlaşsa da artık GDO’nun verimli olmadığı gibi maliyetleri artırdığı da gö-rüldü. GDO’lu üretimde kullanılan tarım ilaçları da ikincil zararlara yol açtı. Hindistan’da 6 köy-den tarım işçilerinde göz, deri ve üst solunum yollarında bir takım reaksiyonlar gerçekleşti. Pamuk ayıklama fabrikasında çalışan işçilerde de alerjik durumlar tesit edilirken işçilerin tar-lada çalışma sürelerine bağlı olarak şikayetlerin de arttığı gözlendi. Ayrıca yararlı böceklerin ölü-müne yol açan etkilerini de eklemek gerekiyor. Hindistan bu sorunlar nedeniyle, Burkina Faso da pamukta elyaf kısalığı nedeniyle GDO’lu pa-muk üretiminden vazgeçme kararı aldı.

Genetiği değiştirilmiş besinler ise bir başka ağır sorun olarak karşımıza çıkıyor. Başta soya, mı-sır, kanola ve kabak olmak üzere pek çok ürün-de yaygınlaşan GDO’lu tohum kullanımı aynı zamanda insan sağlığını da tehdit eder hale geldi. Pamuğun tohumu ve çekirdeğinden yağ elde ediliyor. Bu yağ insanlar tarafından gıda maddesi olarak tüketildiği gibi, hayvan yeminde de kullanılıyor.20

Çin’de daha hızlı büyümeleri ve gelişmeleri mümkün olsun diye bir milyonun üzerinde genetiği değiştirilmiş ağaç dikildi. Genetiği de-ğiştirilmiş ağaçlar BM İklim Değişikliği Çerçeve

19 Ayçiçek, H. ve H. T. Aktan (2001) “Deli Dana Has-talığı”, Türk Hij. Den. Biyol. Dergisi, 58(3): 119-128, https://www.journalagent.com/turkhijyen/pdfs/THDBD_58_3_119_128.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

20 Yıldırım, A. E. (2017) “Pamukta GDO yalanları ve ger-çekler”, https://www.dunya.com/kose-yazisi/pamuk-ta-gdo-yalanlari-ve-gercekler/381373 (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Page 31: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

29

koronovirüs, kapitalizm ve ekosistem

Sözleşmesi kapsamında sözleşmeye taraf olan ülkelerin bir araya geldiği Taraflar (dokuzun-cu) Konferansında karbon kredisi elde etmeye hak kazanan teknikler arasına alınmıştı. Odun, kağıt ve karbon kredisi için zamanı, maliyeti ve enerjiyi azaltan genetiği değiştirilmiş ağaç-lar bu sektördeki şirketler için yeni bir olanak olarak değerlendiriliyor. Genetiği değiştirilmiş ağaçların, ağaç yetişme kıt ve zor alanlarda de-ğil ormanlık alanlara yada yanına dikilerek ye-tiştirilmesi nedeniyle niyetin orman büyütme ve ekosisteme katkı olmadığı ortaya çıktı. Bir toprak bakterisinden ağaçlara aktarılan genin, zehir salgılamak yoluyla zararlıların bu ağaçla-ra zarar vermelerini önleyeceği belirtiliyor. Bu da genetiği değiştirilmiş ağaçlarının bulunduğu yerden kaçan zararlıların doğal ormanlara ve insan yaşam alanlarına gelerek zarar verecek-lerini gösteriyor. Ağaçların salgıladığı bu zehir polenlerle birlikte yayılırken başta kelebek ve arı gibi yararlı böceklerin de yok olabileceği belirtilmektedir. Genetiği değiştirilmiş tarım ürünlerinde 200 metre olarak tespit edilen gen kaçışı Hindistan’da genetiği değiştirilmiş çamlar üzerinde yapılan bir araştırmada 600 km olarak tespit edilmiştir. Çünkü genetiği de-ğiştirilmiş çam polenleri bu kadar uzakta gö-rülmüştür.21 Daniel Tanuro, “Yeşil Kapitalizm İmkansızdır” kitabında genetiği değiştirilmiş ağaçların çevre hatta insan sağlığı için spesi-fik riskler barındırdığını ve ağaçların yoğun bir şekilde yeni alarjen özelliklere sahip bir polen açığa çıkardıklarını ve bunun da alerjik yapılı insanlar için tehlike oluşturduğunu anlatıyor.

GD ürünler ve GDO içeren ürünler gıda kalite-sindeki değişikliklere sebep olmalarıyla birlik-te, antibiyotiğe dirençlilik ve potansiyel toksisi-te geliştirebilirler veya hedef olmayan organiz-malara gen kaçışı nedeniyle doğal çeşitliliğin bozulmasına, muhtemel yeni virüs ve toksin oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda genetik zenginlik için de tehdit oluştururlar.22

21 ZMO (2005) “Ağaçların da Genetiği Değiştiriliyor”, http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?ko-d=413&tipi=24&sube=0 (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

22 Genetiği değiştirilmiş organizmalar ve insan sağlığı üzerine etkileri (tarih yok) http://www.obi.bilkent.edu.tr/bultenorta/ekoilk02062017.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2020)

Koronavirüs salgınının daha çok insana bu-laşarak, ölümlere yol açmaması için sürekli “bağışıklık sistemi zayıf olanlar, kronik has-talar ve yaşlılar dışarı çıkmasın, onlar ken-dini daha çok korusun” uyarıları yapılıyor. Ekolojik sistemler insanı, hayvanı, bakterisi, virüsü tüm canlılarıyla bir bütündür. Bu bü-tünün talan ve tahribatı, canlıların metaya dönüştürülerek kar aracı haline getirilmesi, bugün yaşadığımız sorunların temel sebebi-dir. Küresel ısınma, iklim değişikliği, biyoçe-şitliliğin tahribiyle virüsler, açılan yeni ko-naklama ve yaşam alanlarında mutasyona uğrayarak salgınlara sebep oluyorlar. Yaratı-lan bu sağlıksızlık ortamda da bağışıklık za-yıflaması, kronik hastalıklar vs. kaçınılmaz-dır. Gökdelenlerin, plazaların ve AVM’lerin hemen yanı başından başlayan yoksulluk ve buna bağlı olarak gıdasızlık, sağlıksızlık ve meslek hastalıkları, kronik hastalıklardaki artış, bağışıklık azalması bu sürecin sonu-cudur. Koronavirüs salgınındaki hızlı vaka artışının sebebi de budur.

Bitirirken; elbette evde kalacağız ama yaşadık-larımıza da sessiz kalmayacağız. Virüs salgının-dan ölen kişi sayısı olarak geçen rakamlar aslın-da kapitalist üretimin bir sonucudur. Kapitalizm işçiler, emekçiler ve yoksul halk kitleleri için sa-dece emek sömürüsüyle sınırlı kalmıyor, doğayı da tahrip ediyor ve virüs salgınlarını kolaylaştı-ran bir zemin hazırlıyor. İnsanlığın virüslerle bir-likte yaşaması ekolojinin doğal dengesinin ge-reğidir ama alınmayan önlemlerle milyonlarca insanın enfekte olmasına yol açan kapitalizm vi-rüsü ile birlikte sağlıklı kalmak mümkün olma-dığından bir salgın atlatılsa bile yenileri ortaya çıkabilecektir. Hem doğanın dengesini bozarak salgın hastalıkarın çeşitlenmesine ve bir kıyıma yol açan hem de salgın sırasında tedbir almak-tan kaçınarak milyonlarca emekçiyi sürü bağı-şıklığına teslim ederek “en güçlü olan ayakta kalır” mantalitesine göre bir yol seçen kapitalist sistem yıkılmadan insanlığın salgın hastalıklarla mücadelesi ancak geçici kazanımlar sağlayabi-lir. Bunları asla tarihe gömemez.

Page 32: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

30

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine Yusuf Akdağ

Beyni dışındaki organları felç durumunda olan, ancak uzay fiziği ve evrenin oluşumu üzerine geliştirdiği görüşleri büyük ilgi gören İngiliz bilim insanı Stephan Hawking, 2016’da BBC’ye bir açıklamasında, dünyanın ve insan yaşamının göktaşı çarpması, kozmik olaylar, iklim değişikliği, genetiği değiştirilmiş virüs-ler, nükleer savaşlar vb. gibi nedenlerle büyük tehdit altında olduğunu belirterek insanlığın “yok olmamak için uzayda başka gezegenler-de yaşam koşulları yaratması gerektiği”nden söz etmişti. Zeki robotların geliştirilmiş form-larının insandan daha üstün yeteneklerle do-natılabileceğine de dikkat çeken Hawking’e göre, yapay zekâ, “tam olarak gelişmesi” durumunda, yukarıda işaret edilen diğer et-kenler gibi “insanlığın sonunu getirebilir”di!

“Acı ve korku duymayan bir android” değil sadece, duygulu robot yaratımı çalışmaları devam eder ve “hizmet robotu” olarak ad-landırılan biçimleriyle kimi süper zenginlerle gösteriş budalası kişilerin evlerine dek girer-ken, ortaya “sınır, güç, dogma, din engeli ta-nımaz” bir virüs çıktı. Hawking’in varsayım-sal iddiası bu denli uçuk olmasa da, virüsün bulaşma özelliği oldukça güçlü, yayılma hızı olağanüstü denilecek türdendi.1 Öldürücülü-ğünün uluslararası yaygınlıkta görülmesiyle birlikte sadece bilim dünyası değil burju-va devlet yönetimleri de harekete geçmek zorunda kaldı. Sınırlar kapatıldı, ticaret ve ulaşımda sınırlamalar başladı, küçükleri baş-ta olmak üzere yüz binlerce işyeri kapandı. Sokağa çıkış tehlikeli ilan edildi, “evde kal” komutu dönemin parolasına dönüştürüldü.

Bilim insanlarınca Korona-Covid-19 adı ve-rilen, ancak gelişmiş mikroskoplarla görüle-

1 Dünyayı etkisi altına alan  koronavirüs  (Covid-19) sal-gına karşı mücadele tüm dünyada sürerken, Fransız bilim insanlarından kritik bir açıklama geldi. Fransa’da bulunan Aix-Marseille Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Viroloji, Biyoteknoloji, Genetik ve Moleküler Biyoloji üzerine araştırmalar yapan Boris Pastorino ve ekibi, koronavirüs üzerinde 10 ayrı deney yaptıklarını, bu deneylerin sonucunda virüsün 92 derece sıcaklıkta 15 dakika boyunca hayatta kalabildiği ve daha sonra etki-sini kaybettiğini tespit ettiklerini açıkladı. Bkz. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/fransiz-bilim-insanlarin-dan-kritik-corona-virus-uyarisi-virus-yuksek-sicaklik-ta-41496886

Page 33: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

31

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

bilen virüsün büyük bir yayılma gücüyle üst solunum yoluyla insan bedeninin merkezi istasyonlarına hücum ederek nefessiz bırakıp öldürmesi, akciğerleri zarar vererek kendi varlığını sürdürmeye yönelmesi, toplumsal ilişkilerin ve üretimin örgütlenmesi başta olmak üzere toplumsal yaşama dair hemen her sorunu, farklı insan kümeleri, grupları ve sınıfları yönünden farklı biçimlerde yeniden tartışılır hale getirdi ya da bu yönlü eğilimleri güçlendirici işlev gördü. Yakın gelecekte “ne-lerin yaşanacağı” sorusu sadece ölmek-yaşa-mak bağlamının bireysel kaygı sorunu çerçe-vesinde değil, ‘sistemik’ veya sistemsel olan ne varsa hemen hepsini kapsamak üzere, yeniden gündeme geldi/getirildi? İnsan-do-ğa; bilim-dogma; toplum-devlet ilişkileri bu anımsama ve tartışmaların en önemli konu-larını oluşturdu. Egemen söyleme bakılırsa bu, insanlık tarihinin en büyük krizlerinden biriydi. Haliyle de yıkıma ve yeniden inşaya -hatta var olmaya- dair yeni ilişki biçimleriyle yeni politikalar gereksinmekteydi!

Burjuva devlet yöneticileri istisnasız tüm ül-kelerde, “insanlığın” bir büyük bilinmez düşman karşısında olduğunu söyleyerek kit-leleri yönetim politikalarına uymaya çağırdı. Karşı karşıya olunan ‘vahim durum’dan söz ederken Trump, “Dünya gizli bir düşmanla savaş halinde”; Macron “savaştayız, paniğe kapılmayın, güçlü olalım” diyordu. Virüsün yayılma hızı ve öldürme gücü2; ülke-millet ta-nımaksızın bulaşma olanağı bulduğu her yer ve iklimde aktif saldırıya geçmesi, yaş farkıy-la bağlı etkinlik derecesindeki dezavantajını giderecek “bir akıllılık”la giderek her yaştan insanı pençesine almaya yönelmesi, karşı sa-vunu çabalarının “bir savaş hali” olarak nite-

2 1331‘de başlayıp 1347-1351 yılları arasında Avrupa başta olmak üzere Asya’nın batı bölgelerini ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına alan “Kara Veba”nın tarihte insan türünün yaşadığı en büyük felaket olduğu ve bu hastalık nede-niyle 100- 200 milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. 1918’de baş gösteren ve beş yıl sürdüğü belirtilen İspan-yol Gribi nedeniyle de 35-50 milyon arasında olduğu belirtilen insan kaybı gerçekleşmiştir. Koronavirüs, orta-ya çıktığı dönem itibarıyla, uluslararası nüfus sirkülas-yonu açısından daha tehlikeli bir durumu işaret ederken bilimsel gelişmenin düzeyi bakımından daha kolay başa çıkılır olması nedeniyle bu eski salgınlarla kıyaslandığın-da, olasıdır ki daha az kayıpla atlatılacaktır.

lenmesini kolaylaştırıyordu. Herhangi askeri savaşın yol açacağı muhtemel ölümlerden farklı olarak herkesi işyerinde, fabrikada, bü-roda, sokakta, meydanlarda veya yolda sinsi ve görünmez bir saldırı tehdidiyle karşı karşı-ya bırakan virüs, “savaş” kavramının askeri alandan sağlık ve hayatta kalma alanına çe-kilmesine olanak sağlıyor. “Savaş” sırasında tüm kapitalist ülkelerin yönetimlerinin halk kitlelerini kendileriyle işbirliği içinde olmaya çağırmaları ise ‘vakayı adiye’dendir.

Karşı karşıya gelinen tehlikenin büyüklüğü, söyleme bakılırsa “insan yaşamını öncelikli sorun haline getirmişti” ve çok sayıdaki sos-yolog, iktisatçı ve siyaset bilimcinin yanı sıra burjuva devlet yöneticilerine göre de artık en önemli sorumluluk “bütün diğer sorunları ge-riye atarak elbirliğiyle bu musibet’in üstesin-den gelmek”ti! Artık “hiçbir şeyin eskisi gibi olması beklenemez”di!

Bu son cümlecik, toplumsal yaşama, do-ğa-toplum ilişkilerine, bilim-dogma zıtlığına, sanayileşme-nüfus çoğalması ve kaynaklar sorununa dek hemen her şeyin “eskisi gibi olmayacak” yeni biçim ve tarzının yeniden tarifi ve tartışılmasının bir tür parolası oldu ya da o hale getirildi. Kimileri “kriz sonrası değişim”i sistem içi liberal reformlar üzerin-den tarifleyerek, bazı başkaları sistemin bu biçimde devam edemeyeceği varsayımlarıy-la, kimileri bilim ve teknolojideki ilerlemele-rin tehlikesine ve yine başkaları bu gelişme-nin burjuvaziye sağladığı olanakları küçüm-seyici bir cahil cesaretiyle “eskisi gibi olma-yacak” olanı tanımlamaya girişti. Kimi siya-set bilimci, sosyolog ve iktisatçılar, kapitalist uluslararası sistemde ortaya çıkan durumun “içe kapanma”ya ve faşizan politikaların güçlenmesine yol açacağını söylerken; bazı diğerleri de yine uluslararası özellik göstere-cek şekilde “kamucu, sosyal reformcu” dev-letçilik dönemine geçileceğini ya da zaten bunun bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını ileri sürdü. Malthusçuluk ve Darwin’in evrim ve “var olma savaşı” görüşleri yeniden tar-tışmaya açıldı. Spekülatif ve rivayet olanları bir yana bırakıldığında, toplum yaşamının

Page 34: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

32

Yusuf Akdağ

ve toplumsal ilişkilerin geleceğine dair ileri sürülenlerin genel karakteristik özelliği ka-ramsarlıktan malûl olmalarıydı.3

Koronavirüs salgınının yol açtığı “yeni ulusla-rarası durum” ve ilişkilerden hareketle bugüne ve geleceğe dair belirlemeler kapsamında gün-deme getirilen bu görüş ya da varsayımların -ki bunlar bir hayli çeşitlilik gösteriyor- üzerinde durulmaya az çok değer olanlarından başlıca-larını; a) dünyanın “şimdiye dek görülenlerden daha kapsamlı bir ekonomik bunalıma sürük-lenmekte olduğu”; b) “Küreselleşmenin sona erdiği” ya da ereceği; c) Covid19 nedeniyle karşı karşıya gelinen çözümsüzlüğün dersle-riyle burjuvazinin yeni bir Keynesyen ekonomi politikaya yönelerek sosyal reform uygulama-larına geçeceği; d-) ekonomik sorunların ağır-laşmasıyla da bağlı olarak yeni bir faşizm tehli-kesinin uluslararası alanda artacağı ve otoriter devletçiliğin öne çıkacağı şeklinde özetlemek mümkün görünüyor. Bu varsayımsal belirle-melerin mevcut durum ve gelişmelerle bağını aşağıda göreceğiz. Bununla birlikte yine bu vi-rüs ve yol açtığı salgın hastalık bağlantılı “ola-ğanüstü dünya durumu”nun yeniden kanıtla-dığı bilimsel bulgular bulunuyor ki bunları da, dogmalara karşı bilimin ve materyalist dünya görüşünün gücü ve kazanımı kapsamında ifa-de etmek mümkündür. Bu konu başlıklarına biraz daha ayrıntılı olarak bakalım:

1. ‘KÜRESEL KÖY’ÜN SONU MU?

Koronavirüs salgını, bu salgının uluslararası hızlı yayılması karşısında alınan önlemler kapsamında sınırların ulaşıma kapatılması ya da sınırlı şekilde açık tutulması, her bir ülke yönetimlerinin deyiş yerinde ise “kendi iç sorunlarına gömülmesi” vb. gelişmeleri “küreselleşmenin sonu ve devlet sınırlarına geri çekiliş” olarak gösteren bir söyleme de yol açtı.

3 Bu virüs salgınıyla bağlantılı olarak yeniden gündeme getirilen Malthusçu “sürü bağışıklığı” görüşü ve bağ-lantılı olarak Darwin’e yöneltilen suçlamalarla virüsün doğasal-maddi gerçekliğini örtbas eden spekülatif-sko-lastik görüşleri burada ayrıntılı olarak irdelemeyeceğiz. Bunlar ayrı bir makale konusu olarak irdelenebilirler.

“Küreselleşme” kavramı, “ulusal sınırların ortadan kalktığı”, bütün ülkelerin “karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı hale geldikleri” yeni bir dünya durumunu tanımlamak üze-re popüler kullanıma sürülmüştü. Dünyanın “küresel köye dönüştüğü”nü söyleyenlerin kanıtlanmış olgusal gerçeklik olarak görül-mesini istedikleri, kapitalizmin herkes için refahı öngören çelişkisiz bir sistem olduğuy-du. Sınırlar kalkmış; serbest dolaşım, ser-maye ve üretimin uluslararası hareketiyle bağlı olarak gerçekleşmiş; ulusal devletler işlevsizleşmiş, burjuvazinin rahatını bozup meşgul olmasına gerek kalmayacak şekilde bürokrat ve teknokratların yönettikleri top-lumların barışçıl bir yeni dünya düzenine geçilmişti! Mali sermaye ve tekellerin sınır tanımaz etkinliği bu iddiayı doğrular gibiydi.

“Küresel köye dönüştüğü” ileri sürülen dün-yada asıl belirleyici de artık piyasalar ola-caktı. Sermaye devletleriyle kapitalist piyasa arasındaki kopmaz-koparılamaz ilişkinin örtüldüğü bu varsayıma göre, serbest piyasa ekonomisi önündeki devlet engeli ortadan kalkmış; refah ve hatta adil paylaşımın önü bile açılmıştı!

Kimi siyaset bilimci, sosyolog ve iktisatçılar, kapitalist uluslararası

sistemde ortaya çıkan durumun “içe kapanma”ya ve faşizan

politikaların güçlenmesine yol açacağını söylerken; bazı diğerleri

de yine uluslararası özellik gösterecek şekilde “kamucu, sosyal reformcu” devletçilik

dönemine geçileceğini ya da zaten bunun bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını ileri sürdüler. Malthusçuluk-ve dolayısıyla

Darwin’in evrim ve “var olma savaşı” görüşleri yeniden

tartışmaya açıldı.

Page 35: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

33

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

Üretim ve işin; sermaye ve emek hareketinin uluslararası boyutlu gelişmesi ve örgütlen-mesi kuşku götürmez bir durumdu. Marx ve Engels daha 19. yüzyılın son çeyreğine girilir-ken buna işaret etmişler; Hilferding ve Lenin de, tek tek ülkeler ekonomisinin emperyalist ekonomi zincirine bağlandığını 20. yüzyılın başında ortaya koymuşlardı. “Küreselleşme” tanımı ve belirlemesi bu bakımdan uluslara-rasılaşmayı işaret ettiği oranda ancak bu ge-lişmenin daha ileri bir düzeyinden bahisle bir anlam kazanabilirdi.

Ne var ki, “küreselleşme” ve “küresel köy” tanımlı teori ve politika “barışçıl ve çelişkisiz kapitalizm” iddia ve anlatısıyla 1989’a dek yaşanan sorunları, çatışma ve savaşları, silah-lanma ve yoksulluğu “sosyalizmin varlığı”yla ilişkilendirip açıklamaya çalışarak revizyonist SSCB yönetiminin politikaları üzerinden ka-nıtlamaya yönelirken, emperyalist saldırgan-lığı ve kapitalist gericiliğin her tekil ülkedeki baskı politikalarını “komünizm tehlikesinin bertaraf edilmesi” ile gerekçelendirirken, salt manipülatif ve dayanaksızdı. Bu söylem ve tespitler kapitalist uluslararasılaşmayı veri al-makla birlikte, ondan daha çok ve asıl olarak Sovyetler Birliği ve ‘Doğu Bloku’nun dağılma-sını dayanak ediniyorlardı. Büyük uluslarara-sı sansasyonel gösterilerle duvarların yıkıldığı ve Amerikancı hürriyet güneşinin tüm insanlı-ğın üzerine boca olacağı ilan edildi. O zaman-dan bugüne otuz yılda yaşanan ise cehenne-mi vahşet oldu.

“Küresel kapitalist köy”ü barışçıllığı, refah ge-tiriciliği, ulusallığın ve ulus devletlerin tarihe karışmışlığı üzerine varsayımlarla güzelleyen söylem hemen her ülkede işçi ve emekçile-re karşı neoliberal saldırılarla ve uluslararası alanda pazar ve etki alanları üzerine rekabet ve yer yer askeri işgal ve savaşlarla yalanlan-dı. Uluslararası ilişkilerde gerginlikler arttı; Ortadoğu’da, Mağrip bölgesi ve Latin Ameri-ka’da askeri biçimleriyle de zenginleştirilmiş emperyalist müdahaleler devam ediyor. Em-peryalist askeri saldırı ve müdahalelerin do-laysızca nedenlediği göçler arttı. Milyonlarca insan topraklarından ayrılmak zorundu kaldı.

Savaş sanayi en faal sektör olmaya devam ediyor. Silahlanmaya trilyonlarca dolar para harcandı. Rekabet ve çatışma unsurla-rı uzaya taşınmaya başlandı.

Kapitalist yıkımın ve bu askeri politik ve ekonomik ‘strateji’nin beklenen ve beklen-meyen felaketlere yol açması kaçınılmazdı ve sonuçlarından biri de, uluslararası yayıl-ma özelliği gösteren ve öldürme güç ve hızı yüksek koronavirüs bağlantılı hastalık oldu.

Şimdi, daha önce, “sınır aşımı”nı “burjuva devletlerinin tarihe karışması”na delil göste-renlerin saflarından yeni bir ‘lakırdı‘ yükse-liyor: Bu kez yazılmaya başlanan hikayede, “küreselleşmenin son bulacağı”, “küresel köy”den küçük mezralara dönüleceği; her bir ülke ve devletin içe kapanarak kendi so-runlarını çözmeye çalışacağı rivayet ediliyor. Gerekçe olarak gösterilen yeni gelişme, ko-ronavirüs bağlantılı hastalığın yayılmasına karşı alınan önlemler çerçevesinde devlet-ler ve kentler arası sınırların kapatılması ya da sınırlı açık tutulması, ulaşım ve ticaretin sınırlanmasıdır. Buna, ABD-Çin “ticaret sa-vaşları”, Trump’ın AB’nin büyük güçleriy-le Çin’e karşı politikaları, AB üyesi ülkeler arasında Covid-19 açmazı nedeniyle yaşanan sorunlar, Almanya ve Hollanda’nın, İtalya ve İspanya’da yaşanan felaket karşısındaki umursamaz çıkarcı politikaları, bazı büyük

IMF yönetimi dünya ekonomisinde yüzde 3 oranında

küçülme beklendiğini açıkladı. IMF Başkanı Kristalina Georgieva,

virüsün nedenlediği ekonomik durumu 1929 büyük ekonomik

bunalımıyla kıyaslayarak o zamandan bugüne görülen

en büyük düşüşün yaşanması olasılığının güçlü olduğunu

açıkladı. Georgieva’ya göre bu durum en fazla “gelişmekte olan

ülkeler”i etkileyecektir.

Page 36: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

34

Yusuf Akdağ

tekellerin yatırımlarını Çin, İtalya gibi salgı-nın çıktığı ya da büyük etkiye sahip olduğu ülkelerden başka ülkelere kaydırma giri-şimleri, Trump’ın Çin yönetimini suçlaması, Dünya Sağlık Örgütüne mali katkıyı kesece-ğini söylemesi, maske-tulum-eldiven hırsız-lığının devletler düzeyinde yapılıyor olması vb. gibi, ilişkileri gerginleştirici yeni unsurla-rın eklenmesi ekleniyor.4

Ama bu yeni hikâye eskisinden de beter derecede banaldır: Bu hikâyeyi yazmaya koyulanlar, kâr için pazar arayışını ve reka-betin kaçınılmazlıkla ortaya çıkaracağı so-nuçları göz ardı etmekte; politika ekonomi ilişkilerini politik kararlar yönünde indir-gemektedirler. Mali sermayenin egemenliği koşullarında, devlet yöneticilerinin aldığı ve alacağı kararlar oysa, her şeyden önce o ülke kökenli tekel, kartel ve tröstlerin çıkarlarıyla bağlıdır ve bu da, “küreselleş-me”nin güçlü bir siyasal karar mekanizma-sının tutumuyla başlatılıp sona erdirilebilir salt iradi bir süreç ya da gelişmeye indirge-nemezliğini gösterir. Bu bir yana, burjuva devlet yönetimlerinin, mevcut uluslararası ilişkileri sonsuzca sınırlayacak ya da sona ermesini sağlayacak türden “içe kapan-macı” kararları da söz konusu değildir. Ne İspanyol gribi, ne “kara veba”, ne de büyük dünya savaşları kapitalist uluslara-rasılaşmayı engellemedi. Geçici sınırlama-lar mümkün olsa dahi bunun devamlılık göstermesi mümkün değildir. Çelişkisiz, barışçıl küresel sistem masalı gibi bu “içe kapanık küçük köye dönüş” hikayeleri de gerçeklerden tümüyle kopuktur.

“Küreselleşme” olarak tanımlanan ulusla-rarasılaşma, kapitalist uluslararası sistem şimdi pratik olarak yaşanmakta olduğu üzere ekonomik ve diğer sorunların neden-lediği büyük çaplı gelişmelerin uluslararası alanda etkili olmasının nesnel zemini olma-ya devam ediyor. Olası bir ekonomik buna-lımın etkileri de bundandır ki uluslararası ölçekte olacaktır.

4 Alman Sağlık Bakanı Jens Spahn  maske pazarında savaş yaşandığını belirtti ve “Tüm dünya maske peşin-de. Maskeler altın değerinde” dedi.

2. KORONAVİRÜS, EKONOMİDE DARALMA VE KRİZ OLASILIĞI

Yıkıcı unsurlarının daha etkin hale geldi-ği belirtilen bir ekonomik kriz koşullarında bulunulduğunu ileri sürenlerin yanı sıra, Covid-19’un nedenlediği kısıtlama, düşüş ve durağanlıkla bağlı bir büyük ekonomik kri-zin kaçınılmazılığını işaret eden çok sayıda iktisatçı ve yazar da bulunuyor. Kapitalizmi ve burjuvaziyi süreklilik gösteren “kesinti-siz kriz” müptelası gören ve gösteren kaba materyalist yaklaşımlar bir yana bırakılırsa, burjuva devlet iktidarlarının trilyonluk kay-nakları sermaye şirketleri yararına kullanı-ma sokmalarına rağmen, tekellere bağlı ve batılı literatürde ‘kız-torun şirketler’ olarak adlandırılan ikinci-üçüncü dereceden taşe-ron üretici firmalar dahil olmak üzere küçük ve orta boy işletmelerin, ulaşım-konaklama ve turizm sektörünün büyük oranda çöküşe sürüklenmekte olduğu, büyük üretici firma-ların üretimlerinin düşüşe geçtiği koşullarda büyük bir uluslararası ekonomik bunalıma doğru evrilmesi olasılık dışı değil, hatta, IMF yönetimince öngörüldüğü belirtilen yüzde 3 civarındaki küçülme durumunda güçlü olası-lık dahilindedir.

Ekonomide durgunluk belirtileri bu salgın öncesinde de vardı. Covid-19 saldırısı önce-sinden başlayan süreçte eğilim düşük oranlı büyümede düşüş yönündeydi. Koronavirüs salgını durağanlık ve daralma eğilimine hız kattı. Gıda, ilaç, temizlik-hijyen maddeleri üretimindeki artışa karşın, otomotiv, de-mir-çelik, yapı-inşaat sektörlerinde üretimin ciddi oranda gerilemesi -bu arada birikmiş fazlayı tüketim olanağı bulsalar da- kaçınıl-maz görünmektedir. Uluslararası Finans Ens-titüsü (IIF), dünya piyasalarında işlem gören şirketlerin borsa değerinin 2020 ilk üç ayında 18 trilyon dolardan daha fazla değer kaybetti-ğini açıkladı.5

Covid-19’un hemen ve en başta vurduğu ve daha ilk iki-üç ay içinde on binlercesi kapanan

5 https://www.haberturk.com/dunya-borsalari-3-ay-da-18-trilyon-dolar-deger-kaybetti-haberler-2636089-e-konomi

Page 37: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

35

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

turizm, konaklama ve eğlence sektörünün kısa sürede yeniden canlanması, küçük ve orta boy işletmelerin bu süreçten kayıp vermeden çık-maları mümkün değildir. Temel sanayi sek-törlerindeki üretim gerilemesi, işçi çıkarımı ya da zorunlu ve ücretsiz izin uygulamalarıyla birlikte yüz binlerce işçi işini kaybetti. ILO yö-netimi dünya işsiz sayısına en iyimser tahmin-le 5 milyon, daha güçlü görünen olasılıkla 25 milyon kişinin daha ekleneceğini açıkladı. Bu, dünya ölçeğinde kayıtlı işsiz sayısının 195-215 milyona yükselmesi demektir. Dünya Bankası yetkilileri, dünya ekonomisinin 2019’da yüzde 2.9 olan ortalama büyüme oranının 2020’de yüzde 1.5’a gerileyebileceğini;6 IMF yönetimi dünya ekonomisinde yüzde 3 oranında küçül-me beklendiğini açıkladı. IMF Başkanı Krista-lina Georgieva, koronavirüs salgını nedeniyle ekonominin sürüklenmekte olduğu durumu 1929 büyük ekonomik bunalımıyla kıyaslaya-rak o zamandan bugüne görülen en büyük dü-şüşün yaşanması olasılığının güçlü olduğunu açıkladı.7 Hükümetlerin aldıkları 8 trilyon do-larlık “ekonomik teşvik önlemleri”nin yeterli olmayabileceğine dikkat çeken Georgieva’ya göre bu durum en fazla “gelişmekte olan ül-keler”i etkileyecektir. Aynı çevrelere göre 9 trilyon civarında bir toplam kaybın yaşanması beklenmektedir. On milyonlarca insanın işsiz, dolayısıyla da yüz milyonlarcasının ihtiyaç-larını karşılayamaz duruma düşmesi, üretim düşüklüğü ve ekonomik daralmanın önemli bir etkeni olacaktır. Virüsün ikinci-üçüncü dalga saldırısının mümkün ve hastalık bağ-lantılı sosyo-psikolojik barikatların daha uzun süre işlevli olma olasılığı, ulaşım, turizm ve ticaretin uluslararası ve ülkeler içi eski türden devamını engelleyici etkiye sahiptir. Burjuva yönetimlerin ilan ettikleri önlem ve “kurtar-ma” paketlerinin ne oranda iyileştirici işlev göreceği belirsizdir. Salgın öncesindeki duru-ma kısa sürede dönülemez. Her bir ülkenin bu gelişmelerden etkilenme düzeyi sahip ol-dukları güç ve kaynaklarla bağlı olarak fark-

6 https://www.yurtgazetesi.com.tr/ekonomi/dunya-ban-kasi-vites-kuculttu-h148848.html

7 https://www.f5haber.com/ekonomi/imf-baskanin-dan-urkuten-aciklama-5472642 

lılık göstereceğinden, harekete geçirecekleri araç ve kaynaklara bağlı olarak üretim artışını yeniden sağlama süreçleri de farklılık göste-recektir.

Bu durum diğer yandan daha saldırgan bir yeniden yükselişi öngerektirir özelliktedir. Büyüme oranının ortalama olarak yüzde 1,4 ila yüzde 3 civarında düşeceği, ekonomide en iyimser tahminlerle yüzde 3 oranında küçül-me olacağı yönündeki varsayımların gerçek-leşmesi durumunda, bunun nedenleyeceği yıkıcı sonuçlarla bağlı olarak bu durumdan çıkış için şirketler ve ülkeler bazında rekabet daha fazla kızışacak ve sertleşecek; bu da işçi sınıfı ve emekçilere karşı ekonomik-sosyal ve politik saldırıların yoğunlaştırılmasına; çalış-ma ve yaşam koşularının ağırlaşmasına yol açacaktır. Büyük şirketler, kayıplarını (yığıl-mış servetin bir kısmı) kısa sürede gidermek üzere daha saldırgan bir üretim politikasına yönelecek, daha ağır çalışma koşullarını da-yatacaklardır. Bu emek yoğun üretim alanları açısından da geçerli bir uygulama olacaktır.

Koronavirüs salgınının uygulamada olan es-nek çalışma, düşük ücretli evde çalışma vb. gibi yöntemlerde artışa yol açması mümkün-dür. Diğer yandan, büyüme oranlarındaki düşüş ve ekonomik daralma, bu durumdan çıkış için çalışma süresinin uzatılması, fazla mesaiye mecbur tutma, izin kısıtlaması vb. gibi uygulamaların yaygınlaşmasına neden

Koronavirüs salgınının uygulamada olan esnek çalışma,

düşük ücretli evde çalışma vb. gibi yöntemlerde artışa yol açması

mümkündür. Diğer yandan, büyüme oranlarındaki düşüş ve

ekonomik daralma, bu durumdan çıkış için çalışma süresinin

uzatılması, fazla mesaiye mecbur tutma, izin kısıtlaması vb. gibi

uygulamaların yaygınlaşmasına neden olabilecektir.

Page 38: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

36

Yusuf Akdağ

olabilecektir. Bu yüksek tempolu çalışma di-siplinine siyasal baskı yoğunlaşmasının-çeşitli ülkelerin koşullarına göre farklılık göstermek üzere-eşlik etmesi ise, güçlü bir olasılıktır. Fordist ya da Taylorist üretim yöntemleri tü-ründen ancak onlardan daha ileri teknolojiye dayanan üretim teknik ve yöntemlerine geçiş olacağı yönündeki varsayımlar ise, halihazır-da pratik karşılıktan yoksundur.

3. BURJUVA SINIFSALLIĞININ ÇIPLAK HALİ

İleri teknoloji ürünü çeşitli araçların kullanım alanı genişler, başta otomotiv ve kimya olmak üzere bazı üretim alanlarında robot kullanımı artar, uzaya istasyonlar kurup Mars’a ‘taksi uçak yolculuğu’ projelendirilirken, gelişkin mikroskoplarla ancak görülebilir bir virüsün saldırısı karşısında düşülen acziyet, kapitalist üretim sisteminde öncelikleri işaret eden yeni bir gelişme oldu. Salgın yayılırken en güçlü, en zengin ve ileri teknoloji kullanımı bakımın-dan önde giden ülkeler yönetimlerinin içine düştükleri açmazla birlikte, ‘toplum sağlığı’ gibi toplumsal çoğul insan kitlelerinin yaşam-sal gereksinimlerinin kapitalist kâr kıstasıyla ele alındığı; 20-30 bin yoğun bakım yatağın-dan fazlasına para ayırmanın zarar sayıldığı açık hale geldi. İnsanı iyileştirme ve yaşatma gibi zor bir meslek grubu olarak doktorların ve sağlık elemanlarının eldeki araçların ye-tersizliği nedenli olarak hastalar arasında ‘entübe edilmeye değer’ kişi seçimine mec-bur bırakıldıkları bir çaresizlik durumu, tele-vizyon ekranlarından, ‘ilgisi artmış seyirci’nin bilgi dağarcığına yansıdı. Koruyucu malzeme (maske, eldiven, hijyenik sıvı, kolonya vb.), tuvalet kağıdı kavgası bir yana, suni solunum cihazı ve yoğun bakım yatağı yetersizliği, so-kaklara taşan şekilde hastane koridorlarında oturma banklarına ve yerlere yatırılmış halde tedavi edilmeye çalışılan hasta görüntüleri va-hametin büyüklüğünü ortaya koydu. Kapita-list üretim sisteminde sermayenin insan için gerekli olanı değil daha çok kâr getirecek ola-nı esas alarak yatırıma yöneldiği bir kez daha böylece açıklık kazandı. ABD, İtalya, İspanya

gibi ülkelerde tıbbi malzeme ve solunum ci-hazı yetersizliği nedenli ölümlerin artışı, as-keri birliklerin cenaze taşımak üzere devreye girmelerine yol açtı. İspanya tıbbi malzeme ve solunum cihazı için NATO’dan acil yardım talebinde bulundu. İtalyan yöneticiler, AB’ın (Avrupa Birliği) yardım etmemesini protes-to ederek “birlik”ten ayrılmanın gündeme gelebileceğini açıkladılar. Macron, Almanya ve Hollanda yöneticilerini “AB’yi tehlikeye atmak”la suçladı. AB’nin her bir ülkesi “ken-di derdine düşmüş”ken, “Biz Che’nin, Cast-ro’nun evlatları, devrimci doktorlarız” diyen Kübalı doktorlar grubu İtalya’ya yardıma gitti.

Burjuva kapitalist sistemin (dünyasal ölçekte ve tekil ülkelerde) bir virüs salgını/saldırısı karşısındaki bu açmazları sadece hazırlıksız-lığıyla açıklanamaz. Burjuvazi her ne kadar, sistemini ayakta tutmak ve sömürü olanakla-rını tüketmemek için ‘rıza üretme araçları’na ihtiyaç duysa da, önceliği kârın maksimize edilmesidir. İlaç sanayi ve sağlık ‘sektörü’nün kapitalist burjuva toplumda, tekellerin çı-karları üzerinden şekillendirilmiş olması ile, insanın, emek gücü dolayımıyla nesneleştiril-mesi arasında koparılamaz bir bağ vardır. Ba-zılarının düzinelerce, diğer bazılarının birkaç trilyon dolarlık varlıklarına rağmen, ve her

Burjuva kapitalist sistemin bir virüs salgını/saldırısı karşısındaki açmazları sadece hazırlıksızlığıyla

açıklanamaz. Burjuvazi her ne kadar, sistemini ayakta tutmak

için ‘rıza üretme araçları’na ihtiyaç duysa da, önceliği kârın

maksimize edilmesidir. İlaç sanayi ve sağlık ‘sektörü’nün kapitalist burjuva toplumda, tekellerin çıkarları üzerinden

şekillendirilmiş olması ile, insanın, emekgücü dolayımıyla

nesneleştirilmesi arasında koparılamaz bir bağ vardır.

Page 39: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

37

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

biri birkaç yüz-veya birkaç on milyon nüfusa sahip oldukları halde, kapitalist ülkelerin en ileride olanlarında dahi yirmi-otuz bin solu-num cihazının, yine bir o kadar ağır bakım yatağının olması, burjuvazinin ‘hesaplanama-yan akılsızlığı’nın sonucu olmayıp kâr getirici yatırım önceliğine bağlıdır. Tekil kapitalistler için olduğu denli, büyük kapitalist şirketler ve sınıf olarak burjuvazi için de önemli olan “insan” değil, sermaye artırıcı nesne(ler)dir. Makine sahibi için makinenin haşmetli çalış-ması, gürültüsü, havaya zerrecikler savurma-sı, gözleri kör edebilecek etkinlikte ışık, be-denin diğer parçalarını deforme edecek ısı ve ışın yayması, “ekmeğinin peşindeki işçi”nin katlanması gereken kaçınılmazlıklardır. İşçi bir ücret almakta ve yaşamaya devam etmek-tedir. Bununla yetinmeli ve kendisi gibi iş bul-ma ‘şansı’na sahip olmayanları da düşünerek mutlu olmalıdır! İnsan sağlığı ve sosyal gü-venliğin burjuva “önemsenmesi”nin sınırları-nı belirleyen de aynı kıstaslardır. Kapitalist-lerin bu alana ilgi duymadıkları söylenemez. Dünya ilaç sanayinin yüzde yetmişine yakını, başlıcaları Roche, Pfizer Inc, Johnson&Jo-hnson, Bayer; Novartis vb. olan az sayıdaki ilaç-kimya tekellerinin elinde ya da deneti-mindedir. Sosyal sigorta sistemi ve hastaneler Küba gibi bazı istisnalar dışta tutulursa, dün-yanın neredeyse tüm ülkelerinde sermaye te-kelleri yararına özelleştirilmiştir. Korona gibi yeni virüs kaynaklı hastalıklar görüldüğünde de bu tekeller birbirleriyle de rekabet içinde farmakoloji ve genom bilimini de kullanarak yeni ilaç geliştirme ve piyasaya hakim olma-ya çalışırlar. Ancak her durumda öncelikleri, ‘atıldıkları iş’in getireceği kazançtır! Salgın hastalık karşısında yürürlüğe konan politika-lar bu bakımdan gösterge niteliğindedir.

Koronavirüs salgını nedeniyle ortaya çıkan evrensel ölçekli ‘toplumsal drama’ tarihte ilk örnek olmamakla birlikte kendi özgülünde olağanüstü bir yeni hal durumu oluşumuna yol açtı. Burjuva devlet yönetimleri, bu duru-mu, “görünmez düşmana karşı savaş” sefer-berliğiyle karşılama ihtiyacına dikkat çeken açıklamalar eşliğinde, salgının değil ama virüsün kimlik sormaksızın saldırma özelli-

ğinin nedenlediği toplumsal duyarlılığı ka-pitalist çıkarlar yönünde işlevli kılmak için kullandılar. Kitlelere “virüse karşı savaş”ta siper tutacakları mevzi olarak ev duvarları işaret edildi. İşçi ve emekçilerin kapitalist “ekonomik çarkın işlemesi” için fabrikaları doldurmalarında ise bir sakınca görülmedi. Kitleleri disipline edip yedeklemenin ideolo-jik argümanlarını zenginleştirici işleve sahip savaş ve “milli birlik” çağrı ve söylemleri eşliğinde ilan edilen trilyonluk ve yüzlerce milyar dolarlık (ya da diğer para birimleri) paketlerin yüzde 80 ila 90’lık kısmı kapi-talist şirketlere pay edildi. 2007-2008 krizi patladığında yaptıklarına benzer biçimde, hemen bütün ülkelerde sermaye şirketleri-nin, işletmelerin, fabrika ve işyerlerinin çı-karları yönünde koruyucu ‘önlemler paketi’ açıklandı. Bu kapsamda olmak üzere, baş-lıca emperyalist-kapitalist ülkelerde 6 tril-yon dolar civarında parasal kaynak seferber edildi. Türkiye’de ise bu kaynak 100 milyar lira olarak belirlendi. Bunun 98 milyar lirası sermaye kesimine, 2 milyar lirası ise iktidar partisinin “doğal tabanı” olarak listelenmiş “hane”ler başta olmak üzere “halk kesimi”-ne verilecekti!8

Kapitalist ülkelerin yöneticileri tarafından Co-vid-19 salgını dolayısıyla gündeme getirilen ve hemen tüm ülkelerde ‘havuç-sopa’ politi-kasıyla uygulamaya konan bu iktisadi-sosyal ve politik kararların sınıfsal karakteri, virüsün “zengin-yoksul farkı gözetmemesi”, “millet, din, dil farkı dinlemeden herkese saldırması”

8 Erdoğan’ın sermaye temsilcilerinden birini işaretle “bakıyorum neşen yerinde” şeklinde ‘takılarak’ ilan ettiği 100 milyar liralık kaynağın yüzde 98’ini sermaye-ye ve sadece yüzde 2’sinin “halka” ayrıldığı, “Başkan-lık Sarayı”ndan açıklandıktan sonra yine Erdoğan’ın “biz bize yeteriz Türkiyem” seslenişiyle para toplama kampanyası ilan edildi. Tarikatlar ve vakıflar –ki çoğu iktidar bağlantılıdır- engelsiz ve sınır olmaksızın bağış adı altında para toplarken, muhalif belediyelerin ihtiya-cı olan yurttaşlara yardım için kampanya açmalarının, sadece kendi elinde birikmeyeceği için “devlet içinde devlet” olmaya kalkışma suçlamasıyla engellemeye koyulan Saray iktidarı, “biz bize yeteriz Türkiyem” kampanyasıyla bankalardan, kurumlardan, şirket-lerden, sendika konfederasyonlarından, şahıslardan “mecburi katılım” payı kopararak yardım için ayrıldığı belirtilen 2 milyar liradan daha fazlasını geri toplamış oldu.

Page 40: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

38

Yusuf Akdağ

argümanlarının yarattığı sis perdesi altında kalmasına rağmen, nüfusun tüm kesimlerini aynı derecede etkilemesi olanaksız bir hasta-lık dolayısıyla oluşan evrensel ölçekli duyar-lılığın, sermayenin toplumsal yaşama hakimi-yeti yararına kullanıldığı böylece bir kez daha açıklık kazandı. Hastalık tehdidinin oluşturdu-ğu toplumsal duyarlılık üzerinden geliştirilen “savaşı kazanmak için milletçe birlik olmalı-yız” söylemi açık ki halk kitlelerinin önemli bir kesimi tarafından önemsendi ve dikkate alındı. Diğer yandan ama, burjuva yönetimle-rin insan ve insan sağlığını, yaşam-çevre/doğa koşulları sorunlarını kâr mekanizmasına bağ-ladığını gösteren çözümsüzlükleri; solunum cihazı, ağır bakım yatağı, maske yetersizliğiy-le birlikte uygulanan ayrımcı politika ve karşı karşıya gelinen yoksunluklar, burjuva devlet ve hükümet yönetimlerine güvensizlik artırıcı işlev gördü.

Emekçilerin kendi talep ve sınıfsal kurtuluş-ları yönündeki mücadeleden geri kaldıkları hemen her zaman, yüksek toplumsal duyarlı-lık nedeni olan gelişmeler (savaş, büyük doğa olayları vb. gibi) etrafında yoğunlaştırılmış milliyetçi propagandanın, kitlelerin çoğun-luğunu iktidar partilerinin çağrıları doğrul-tusunda yönlendirme işlevi görmesi pekâla mümkündür. Güçlü bir işçi ve sosyalist ha-reketin alternatif olmadığı koşullarda, ikti-dardaki burjuva partisi ve militer bürokratik aygıt, düşman gösterilene karşı “ayrımsız bir-lik” söylemiyle‚ ‘sokaktaki insan’ı, genellikle yığınların büyük çoğunluğunu sermaye poli-tikaları yönünde tuzağa çekerek aldatabilmiş ve kendilerinin çıkarları yönünde mücadele-den alıkoyabilmiştir.

Egemen sınıf devlet iktidarları açısından şimdi karşı karşıya olunan ekonomik-sosyal sorunlar, kitlelerle ilişkiler yönünden bir kez daha laboratuvar işlevi görecektir. Burjuvazi, karşılaştığı bugünkü türden sorunları, “yüz karalığı”nı gizleme manevraları eşliğinde halk kitlelerinin sırtına binerek çözmek zo-rundadır. İşçi emekçi hareketi ve mücadelesi-nin bugünkü geri ve dağınık düzeyinde deva-mı durumunda da, bu zor olmayacaktır.

4. YENİ KEYNESYEN EKONOMİ-POLİTİKA MÜMKÜN MÜ?

Bazı liberal ekonomistlerle kimi reformist politikacılar, Covid-19 hastalığının açıklığa çı-kardığı sağlıktaki açmazlardan hareketle önü-müzdeki dönemde “daha kamucu bir sağlık politikası izlenmesi” yönünde güçlü bir bek-lentinin zaten oluştuğundan bahisle “yeni bir Keynesyen ekonomi politika uygulaması”na ihtiyaç olduğunu söylemekle kalmadılar, 1929 bunalımı dolayısıyla ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu üzere böylesi bir politika-nın hükümetlerce uygulanacağı iddiasında da bulundu.

Bu iddia ilkin, burjuva devletinin ekonomik iş-leyiş ile ilişkisini olduğundan farklı gösterdiği ve ikinci olarak Keynesyen politikaların günde-me geldiği tarihsel koşullarla doğru olmayan paralellikler kurduğu için başlıca iki açıdan so-runludur. Sermaye devlet ilişkilerini karartan birinci yaklaşım burjuva devletinin kapitalist üretim sisteminin koruyucu çıkar aleti oldu-ğunu ve ekonomik ilişkilere müdahalesiz bir devletin söz konusu olmadığını/olamayacağını göz ardı etmekte ya da hatta bilerek gizlemek-tedir. Bu yaklaşım, devlet işletmelerinin varlığı-nı kapitalizm “dışı” ya da kapitalist ilişkilerden “farklı” görme gibi bir ekonomik-siyasal kör-lükle de malûldür. Oysa devlet hem ekonomik piyasanın-işbölümü ve sınıfların oluşumu ürü-nü ve “düzenleyici aygıtı”dır, hem de anonim işletmecidir. Bu yaklaşımın diğer sorunu, Key-nes politikalarının ‘tarihsel koşulları’nı eksik ve tek yanlı olarak ele almasıdır.

İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in 1929 dünya ekonomik bunalımıyla kapitalizmin içine düştüğü açmazdan çıkışına hizmet ede-ceğini düşünerek uygulanmasını istediği ve devletin, talep artırıcı mali ve parasal politika-lara başvurarak piyasayı canlandırmaya yöne-lik müdahalesini içeren ekonomi politika, bir bunalım ekonomisini formüle eder ve burjuva-ziye, proleter ve emekçi hareketinin baskısına karşı ‘sosyal reformcu politikalar’la önlem al-mayı önerir. Keynes’in 1936’da İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi adlı kitabında teori-

Page 41: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

39

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

leştirdiği bu ekonomi politikanın sol liberal ve reformist çevreler tarafından desteklenmesinin nedeni, istihdam ve talep artırıcı devlet poli-tikaları kapsamında işçi ve emekçilerin ücret ve sosyal güvenlik alanında yararlanacağı bazı iyileştirmeler aracıyla “toplumsal barış”ın te-sis edilmesi ve büyümenin gerçekleştirilmesi yönündeki iyimser beklentileridir. Bu ekonomi politika özellikle İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen 20-25 yıllık süreçte uygulandı ve kapitalist ge-lişmeye ivme kazandırdı.

Ancak bu beklenti, toplumsal sınıflar arası iliş-kilerin seyri gibi, belirleyici başlıca etkeni göz ardı eden bir bakış açısının ürünüdür ve son 40 yıllık kapitalist uluslararası ekonomi politi-kalarla proleter ve emekçi kitlelere karşı elde ettikleri mevzilerinden kapitalistlerin ve burju-va devlet iktidarlarının gönüllü olarak geri çe-kilebileceğini varsaymaktadır.

Keynesyen ekonomi politikaların, sosyalizmin uluslararası düzeyde güçlü bir alternatif oluş-turduğu, tekil kapitalist ülkelerin başlıcalarında güçlü işçi partilerinin var ya da kurulmakta ol-duğu tarihsel koşullarda, sosyalizm ve işçi mü-cadelelerinin baskısı altında ve yeni devrimlerin önünü kesme ihtiyacıyla da bağlı olarak gün-deme geldiği bilinmektedir. Oldukça zayıf bir olasılık olmasına karşın, önümüzdeki dönem-de sağlık alanı başta olmak üzere kısmi sosyal iyileştirmeleri içeren “sosyal reformcu devlet politikası” yönünde bazı uygulamalar varsayıl-sa dahi, bunlar, işçi ve emekçilerin uğradıkları kayıpların çok küçük bir kısmının giderilmesini aşmayacak, çalışma ve yaşam koşullarının iyi-leştirilmesine burjuvazi kendiliğinden girişme-yecek; işsizlik, düşük ücretler, çalışma koşulları-nın ağırlığı, otomasyonun nefes aldırmaz yıpra-tıcılığı, sosyal hak kısıtlılığı vb. devam edecektir. Değişimin emekçi kesimler açısından ancak bir-leşik sınıf hareketinin sermaye ve burjuva dev-let iktidarının politikalarına karşı mücadeledeki başarıyla “orantılı” ve bağlı olacağı apaçıktır. Bu bakımdan gerekli olan liberal reformcu beklen-tilere ve mekanik materyalistlerin “dip dalga” esintili kendiliğindenci söylemlerine umut bağ-lama değil, kapitalistlerle onların “kolektif ma-kinesi”ne karşı mücadele kararlılığıdır.

5. SALDIRILARIN YOĞUNLAŞMASI VE DAHA BASKICI YÖNETİMLER OLASILIĞI

Görünürde olan, burjuva devletlerin her ülke-de, “ayrım gözetmeksizin ve herkesin yararı-na olacak şekilde”, Covid-19’un yayılmasını ve ölüm olaylarının çoğalmasını önlemeye çalıştıklarıdır. Bunun için bireylerden istenen ise, “yetkililerin uyarılarına ve alınan karar-lara kesinlikle uyma”ları; çalışmak zorunda olmayanların “evde kalmaları”dır. Bu istem ve yaptırımın hastalığın yayılmasına karşı ön-lemler bağlamında “rasyonel” bir yanı bulun-duğu reddedilemez.

Gelgelelim bu rasyonel istem ve tutum, top-lumsal ilişkilerin egemen burjuvazi yararına işleyen kapitalist sömürü mekanizmasını gizleme işleviyle de yüklüdür. Evde kalma olanağı, diyelim, kalacak bir evi olmayan milyonlarca insan (ABD, Hindistan gibi bazı ülkelerde on milyonlarla ifade ediliyor) bir yana bırakılsa dahi, kalacak evi olan işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu açısından da yoktur. Onlar çalışmaya devam ediyor, günün yarısından fazlasını işe gitmek üzere yollarda ve işyeri-fabrika gibi çalışma alanlarında ge-çiriyorlar. Bu bir zorunluluk ya da mecbur tu-

Koronavirüs salgını nedeniyle ortaya çıkan evrensel ölçekli ‘toplumsal drama’ tarihte ilk

örnek olmamakla birlikte kendi özgülünde olağanüstü bir yeni

hal durumu oluşumuna yol açtı. Burjuva devlet yönetimleri, bu durumu, “görünmez düşmana

karşı savaş” seferberliğiyle karşılama ihtiyacına dikkat

çeken açıklamalar eşliğinde, salgının değil ama virüsün kimlik sormaksızın saldırma özelliğinin nedenlediği toplumsal duyarlılığı kapitalist çıkarlar yönünde işlevli

kılmak için kullandılar.

Page 42: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

40

Yusuf Akdağ

tulma halidir ve kapitalistlerden farklı olarak “sürü bağışıklığı” deneyimine tabi tutulmala-rını sağlayan realiteyi de açıklayıcıdır. Ne de olsa kapitalistler üretim sürecinde işçiler gibi, bir arada bulunma, birlikte çalışma zorunda değillerdir ve işçi yaşamının onlar için önemi, emek gücüne duyacakları ihtiyaçla orantılı-dır. Bu durum örtük dahi sayılmaz. “Korona krizi” gerekçesiyle herkes “ulusal çıkar birliği için fedakarlığa” çağrılır ve sermaye şirketleri yararına yüzlerce milyar dolar -bazı ülkelerde trilyonlarla ifade edildi- dolar, euro, sterlin vs. kaynak seferber edilirken, işçilerin ihtiyaçla-rını karşılayarak evde kalmaları yönündeki istemler “ekonomi, ekonomi” (bu sermaye, sermaye demektir) yanıtıyla reddedilip işçi ve emekçilerin yaşamsal tehdit altında kalma-sında sakınca görülmedi. İşçi sınıfı ve emekçi-ler yönünden çalışabilmek için önce yaşama-yı başarma sorununa dönüşen gereklilikler, burjuva devlet yöneticileri ve kapitalistler tarafından reddedildi.9 Oysa emek gücü sö-mürüsü sonucu üretilmiş zenginlik birikimi, gıda, ilaç, su, enerji gibi zorunlu olanları dı-şında üretimin durması halinde dahi, temel gereksinimlerin karşılanmasına değil birkaç ay birkaç yıl yetecek büyüklükteydi.10

“Ekonomi, ekonomi” diye önceliklere dikkat çeken burjuva yönetimleriyle sermaye sahip-leri ekonomik çarkın işlemesiyle toplumun çoğunluğunun yaşamı/hayatta kalması ara-sında denklemler kurarak “sürü bağışıklığı” politikasının yararları üzerine açıklamalarda bulunmaktan kaçınmadı. Sorun yaşam için gerekli ihtiyaçların karşılanması amaçlı üre-

9 Zorunlu çalışma gerektiren sağlık, ilaç, enerji vb. gibi bazı sektörlerin emekçilerine fazla çalışmaları da göze-tilerek gelir desteğinde bulunulması, bütün diğer işlerin durdurularak kayıtlı-kayıtsız tüm işçi ve emekçilere temel gereksinimlerini karşılayacak ücret ödenmesi, zenginlerden servet vergisi alınması ve küçük üreticiler dahil “alt sınıflar”ın tüm kredi faiz borçlarının iptal edilmesi vb.

10 Diğerleri bir yana sadece 26 trilyonerin 3,6 milyar dünyalının toplam servetinden daha büyük bir serveti vardır. Yine 2 bin 153 dünya zengini, 4,6 milyar kişi-nin toplam servetinden daha fazlaya servete sahipti (Oxfam 2019 Raporu). Devlet hazinelerindeki birikim, örnek olsun sermaye şirketlerine 8 trilyon aktaracak ve arada da halk kitlelerine karşı militarist makineyi çalıştıracak kadar büyüktü.

tim zorunluluğu değil, sermaye kârının düş-mesiydi ve sömürülüp ezilenlerin yaşamıyla kurulan bağın ölçüsü ne oran ve miktarda kâr nesnesi olabilecekleriydi. İsveç yönetimi yayımladığı gizli belgeyle doktorları 80 yaş üstü hastalara öncelik tanımamaları yönün-de uyardı. Boris Johnson, “sürü bağışıklığı” olarak nitelenen ve “en zayıflar”ın ölümünü olağanlaştıran yaklaşımıyla, Trump daha baştan 250 bin kişinin ölümünün göze alı-nabilir olduğunu söyleyerek ve salgının ya-yılma hızı artarken “olağan duruma dönüş” egilimini kışkırtıcı açıklamalarıyla; Erdoğan, “üretim her şart altında devam edecek” tali-matıyla burjuva yaklaşımın bariz örneklerini sergiledi.11

Koronavirüs salgını burjuva yönetimlerin kar-şı karşıya oldukları ekonomik, sosyal, siyasal sorunları ağırlaştırıcı rol oynadı, onlara yeni-lerini ekledi. Bunun nedenleyebileceği sonuç-lardan birinin de daha fazla baskıya yönelme, daha fazla otoriterleşme olması pekâla müm-kündür. Bolsonaro, Mundi, Obran, Trump, Erdoğan gibi “aşırı merkezci” ve baskıcı yö-neticilerin, politik baskı ve şiddet yöntem-lerini yoğunlaştırmaları buna işaret ediyor. Burjuva devlet iktidarları, işçi ve emekçilerle iflasa sürüklenen küçük üreticilerden ve bazı orta tabaka kesimlerden gelebilecek tepkilere bariyer örmeye; tepkileri henüz görünür etki düzeyine ulaşmadan etkisizleştirmeye yöne-

11 Türkiye’yi yönetenler, başlıca Batılı emperyalist dev-letlerin bu salgın karşısında içine düştükleri ‘gülünç durum’dan hareketle, “asrın Türkiye’ye ve Türk mil-leti’ne güzel günleri getirmekte olduğu” masalımsı anlatıyla milyonlarca insanı, “önü açık ve dünyanın yeni lideri olmaya aday Türkiye ve ‘başkanlık ekibi’yle yürünecek parlak gelecek” hayali kurmaya çağırırken, sağlık ve eğitim dahil özelleştirme nedeniyle yaşanan sorunlara yönelik eleştiriler “ihanet” suçlamasıyla bas-tırıldı. Muhalefet kundağında boğulmalıydı! Beştepe’de-ki “Külliye”den, “Aziz milletim, 18 yıllık iktidarımızda yaptıklarımızla bu salgına hazırlıklı olan tek ülkenin Türkiye olmasını sağladık” türünden açıklamalar yapı-lır ve günlük raporlarla ölüm ve belirti vakalarının sayıları verilirken diğer ülkelerle kıyasla iyi durumda olunduğu ileri sürülürken, Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa ofisi yaptığı bir açıklamada kıtada ölenlerin yüzde 95’inin 60 yaş üzerinde olup, Türkiye’de ise aksine 60 yaş altı ölümlerin kıta ortalamasının 4 katından da fazla seyrettiğini duyurdu ve tehlikenin ciddiyetine dikkat çekti. Dünya genelinde 60 yaş altı ölüm oranı yüzde 2.3 iken Türkiye’de bunun 9 katıdır.

Page 43: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

41

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

lik yasal değişikliklere giriştiler. Macaristan, Polonya, Filipinler, Hindistan, Türkiye gibi ülkelerde muhalifleri teslim alma politikası daha da sertleştirildi. Donald Trump, korona tedbirlerinin bir an önce iptal edilmesi yönün-deki politikasına taraftar kazanmak için tele-vizyon şaklabanı bazı “bilim insanları”nı da kullanarak silahlı sokak gösterilerini kışkırtıcı açıklamalar yaptı.

Filipinler Devlet Başkanı’nın “talimatlara uy-mayanı vurun” talimatı, ordu güçlerinin bir-çok ülkede “savaş ve seferberlik hali uygula-maları”na benzer biçimde “ahaliye yardım” adına sokağa çıkması, Hindistan ve Endenoz-ya’da sopa ve kırbaç cezaları, yer yer ortaya çıkan polis-vatandaş çatışmaları bu yönlü ge-lişmelerin önünün kapalı olmadığını gösteri-yor. Trump’ın başlattığı, Alman Der Spiegel ve İngiliz The Economist yazarlarının balıklama atlayarak yaygınlaştırdıkları “Çin’in sorum-luluğu” yönündeki suçlayıcı söylem, “çekik gözlüler”e karşı önyargıların artması, farklı ülkelerin kenar semtlerinde birikmiş “göç-men” ve mülteci kitlelerinin “hastalık bulaştı-rıcı virüs” kaynağı olarak görülmesi, yabancı karşıtı gerici ve faşist akım ve örgütlenmeleri güçlendirici işleve sahiptir.

Bir diğer gösterge, yeni olmayan, ancak bü-tün toplumları ilgilendiren uluslararası bir salgın ve sağlık sorunu nedeniyle daha geliş-miş teknik biçimleriyle devreye girmesi için koşulların elverir hale geldiği yurttaşların tüm kimlik bilgileri, hareketleri ve ilişkisel etkinlikleriyle kontrol edilmesi uygulaması-nın daha çok sayıdaki devlet yönetimlerince benimsenmesidir. İleri teknoloji, kişi ve top-lulukların zaman ve mekanla bağlı hareket-lerinin kontrolünü olanaklı kılan bir düzeye ulaşmış bulunuyor. Bu alandaki gelişmeler, işçi ve emekçileri yaşamlarının her anı ve alanında denetim altında tutarak kontrol et-mek, eğilimleri, yönelişleri, tepkileri, düşün-celerini bilmek ve yönlendirici müdahale-lerde bulunmak, örgütlü sınıfsal birliklerini önlemek ve mevcut üretim tarzı ve toplum-sal ilişki biçimlerinin değişmezliği fikrine adapte ederek sömürü nesneleri halinde

tutmak için kullanılıyor. Bu yöndeki yasal engeller, salgın hastalık kontrol zorunluluğu gerekçeli olarak aşılmaya başlandı. Hemen uygulama alanı genişletilerek başvurulan “sanal yenilik”, sağlık durumlarının kont-rolü gerekçeli olarak insanların ev içi dahil, yaşamlarının “gözlem altına alınması” oldu. Sağlık gibi yaşamsal bir sorun gerekçesiyle gündeme getirilen bu uygulama, birey ve toplulukların her tür hareketinin kontrolü yönünde devlet denetiminin etkili bir aracı-na dönüştürülecektir. Baskı ve denetim yo-ğunluğu salgın hastalık-toplum güvenliği ge-rekçesiyle kitlesel ‘rıza’yla takviye edilmek isteniyor. Bu türden bir salgının mümkün ve hatta gelmekte olduğunun on yıl öncesinden uluslararası paylaşılmış bir bilgi ya da SARS-MERS bağlantılı varsayım olarak devletlerin gündemine geldiği ve devletlerin “proje ge-liştirici birimleri”nin böylesi durumlarda ne türden “ulusal karşı stratejiler uygulayacak-ları” planlamalarına gidildiği, televizyon ek-ranlarından ‘sıradan vatandaş’ların bilgisine sunuldu. Ve görüldü-duyuldu ki, hazırlıklar yalnızca sağlık alanında değil, bu alanı ge-rilere atacak şekilde, öncelikli olarak mili-ter-istihbari mekanizmanın “mükemelleşti-rilmesi” alanında yapılmıştır.

Koronavirüs salgını, burjuva yönetimlerin karşı karşıya

oldukları ekonomik-sosyal- siyasal sorunları ağırlaştırıcı rol oynadı, onlara yenilerini ekledi. Bunun nedenleyebileceği sonuçlardan

birinin de daha fazla baskıya yönelme, daha fazla otoriterleşme

olması pekâla mümkündür. Bolsonaro, Mundi, Obran, Trump,

Erdoğan gibi “aşırı merkezci” ve baskıcı yöneticilerin, politik

baskı ve şiddet yöntemlerini yoğunlaştırmaları buna işaret

ediyor.

Page 44: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

42

Yusuf Akdağ

Burjuva devlet ve hükümetleri bu politikayı uygularken, sermayeye ve hükümetlerin poli-tikalarına karşı mücadelenin geri düzeyini bir olanak olarak görmekte; tersinden aynı du-rum burjuvazi ve devletlerinin karşı karşıya bulundukları ekonomik-toplumsal sorunları sermaye çıkarları temelinde “bir çözüme ka-vuşturma” politikalarını kolaylaştırmaktadır. Buna rağmen, onların dinmeyen korkusu, sö-mürülen ve ezilenlerin içinde tutuldukları ko-şulların köleleştirici karakterini görerek zin-cirlerini parçalama etkinliğinde birleşme eği-limine girmeleri ve bu eğilimin güçlenmesidir. Bu eğilim çünkü, özellikle sınıf farklılıklarının örtüsüz haliyle görülebilir olduğu zamanlar-da daha belirgin biçimde ortaya çıkar. Co-vid-19’un, sınıf ayrımı gözetmeyerek herkese saldırması, burjuvazinin ve burjuva yönetim-lerin sınıfçı ayrım politikalarını maskelemek için bir “avantaj sağlamış” gibi görünmekle birlikte, izlenen ayrımcı sınıfsal politika kesin ve keskin hatlar taşımaktadır.

6. MÜCADELE ARAÇ VE YÖNTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ İHTİYACI

Yukarıdaki bölümlerde ekonomik sosyal ve politik koşulların emekçiler açısından daha yıpratıcı, yoksunlaştırıcı sonuçlara yol aç-maya yol aldığından söz edildi. Sadece ileri-ci-demokrat ve sosyalist aydınlar değil, bur-juva liberal, hatta devlet politikalarının yön-lendiriciliğinde yönetim mekanizmasını ak-lamaya çalışan sosyolog, ekonomist vs. de, bir kriz durumundan söz ederek, önümüz-deki dönemde uluslararası alanda rekabetin kızışacağından, üretim sektörünün ulusla-rarası örgütlenmesinde bazı farklılıkların gündeme gelebileceğinden, kimi ülkelerde daha baskıcı politikaların uygulanmasının güçlü bir olasılık olduğundan söz etmekte-dirler. Çin, Avusturya, Macaristan, Türkiye, G. Kore örnekleri üzerinden “otoriter yöne-timlerin başarısı”na işaret edenler hiç de az değil. Ve gerçek o ki, Koronavirüs salgını -ya da “savaşı”- başlamazdan önce, uluslararası alanda sermaye ve hükümetlerinin uygula-

dıkları ekonomi politikalar nedeniyle çalış-ma ve yaşam koşulları giderek kötüleşen işçi ve emekçiler, bu salgının ortaya çıkardığı uluslararası ve ulusal ‘yeni durum’ dolayı-sıyla daha da ağır ve ezici bir mengene içine alındılar. Sermaye devlet ve hükümetleri, salgın dolayısıyla ve “can güvenliği” endişe-siyle “eve kapanma”nın “kurtarıcı işlevi”ni, sınıf hakimiyeti ve kapitalist çıkarlar için, kapsamı genişletilmiş şekilde yaşamın tüm alanlarında kazanca dönüştürmeye çalışa-caklardır. İşsizlik ve yoksullaşmanın arttığı, milyonlarca işçi ve emekçinin ücretsiz izne zorlandığı ya da gönderildiği, sosyal hakların gasp edildiği, küçük üretici ve işletmeciliğin büyük bir darbe yediği koşullarda, burjuva “uzlaşı” çağrılarının uyumlu bir kabullen-meyle karşılık mı bulacağı, yoksa ‘bıçak kemiğe dayandı’ öfkeli tepkisiyle mi karşı-laşacağı, her bir ülke işçi ve emekçilerinin mücadele ve örgütlenme deneyimi, düzeyi ve kararlılığıyla bağlı olarak değişmekle bir-likte, içine girilen dönemin giderek ağırlaşan koşulları sosyal ekonomik ve politik talepler için mücadele olmaksızın, yaşam ve çalışma koşullarında iyileşme olmayacağına işaret ediyor. Burjuva devlet ve hükümetleri, ser-mayenin çıkar aleti, emekçilere karşı sopası olduklarını gösterdiler. Paketler sermaye-

İleri teknoloji, kişi ve toplulukların zaman ve mekanla bağlı

hareketlerinin kontrolünü olanaklı kılan bir düzeye

ulaşmış bulunuyor. Bu alandaki gelişmeler, işçi ve emekçileri

yaşamlarının her anı ve alanında denetim altında tutarak kontrol

etmek, örgütlü sınıfsal birliklerini önlemek ve mevcut üretim tarzı ve toplumsal ilişki biçimlerinin

değişmezliği fikrine adapte ederek sömürü nesneleri halinde tutmak

için kullanılıyor.

Page 45: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

43

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

ye açıldı. İşçi ve emekçiler ise, sopa her an inmek üzere yukarıda hazır tutulmak üzere oyalayıcı şarkılarla, alkışlarla, “aman hepi-miz biriz” uykuya davet söylemiyle yatışma-ya çağırıldı. Daha zor bir döneme giriliyor ve haklarda, yaşam ve çalışma koşullarında hangi yönde değişim olacağı açısından belir-leyici olan her ülkede -uluslararası emekçi dayanışması unutulmaksızın- işçi sınıfı ve emekçilerle onların sınıf örgütlerinin müca-dele gücü ve kararlılığı olacaktır.

Ancak toplumsal gelişme ve bilim ve teknolo-jinin burjuvazinin elinde sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimlere karşı güçlü bir araca dönüş-türülmüş olması gerçeği, işçi ve emekçileri ve politik-ekonomik örgütlerini yeni olmayan, ancak aktüel gelişmelerle pekişen bir gerek-lilikle karşı karşıya da bırakmıştır. Maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretiminin her türden insan etkinliğinin temelinde yer alma-sının kapitalist toplumdaki en çarpıcı sonucu, kapitalist üretim sisteminde ekonominin can damarlarının işçi sınıfının elinde olmasına yol açmış olmasıdır. Bu nesnel durum, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuvaziyi, onun bütün gücüne ve olanaklarının genişliğine rağmen yenilgiye uğratmalarını mümkün kılar. Tarih-sel deneyim ise, bu nesnel dayanağın bilinçle kullanımının; toplumsal gelişmenin olanaklı kıldığı araç ve yöntemlerin mücadelenin araç, güç ve olanağına dönüştürmesinin gerekliliği-ne işaret eder. İşçi sınıfı ve emekçiler tarihsel deneyimden, toplumsal gelişmenin sunduğu olanaklardan yararlandıkları oranda kazana-bilmişlerdir. Materyalist Marksist öğreti bu bakımdan da yol göstericidir.

Marx ve Engels, insanı hayvanlıktan insanlığa yükselten en önemli tarihsel etkinliğin yaşam gereksinmelerinin üretimi ve yeniden üretimi olduğunu söylerken, bu etkinliğin tarihsel sü-reçteki ‘serüveni’nde kaydedilen gelişmelerin bilimsel keşiflerle ilişkisine de, önemle dikkat çektiler. Buharlı makinenin, içten patlamalı motorun bulunuşunu sadece sanayideki rolüy-le, insan emek gücünün sömürülmesinde yol açtığı yeni büyük atılımla değil doğa bilimleri alanındaki büyük devrimlerle, tarihsel ilerle-

meyle bağı yönünden de değerlendirdiler.12 Ok-yanus aşırı gemilerin yapımı sermaye ve meta hareketinin uluslarasılaşmasında devasa rol oynadı. Burjuvazinin modern kent planlaması ve inşası, sınıf mücadelesinin araç, biçim ve yöntemlerindeki değişimin etkenlerinden biri oldu. Su altı gemilerinin ve mitralyözün yapımı savaş sanayisinde ve savaş taktiklerinde muaz-zam değişikliklere yol açtı. Bunlara yüzen uçak gemileri, süpersonik jetler, kıtalar arası füzeler eklendi. Yenilenen yapısal organizasyonlarıyla yeni ‘kapitalist kentler’in bina, sokak ve mey-danları mobese kameralarla donatıldı ve ısı ve ışığa duyarlı dronlarla kontrole alındı. Uzaya istasyon kuran ABD, Rusya, Çin gibi emperya-list devletlerin yönetimleri, gezegen sistemimiz-de ‘yaşanabilir’ bir başka alan ve yer bulma ve “işgal etme”nin yarışı içindeler. Dünyadan yüz binlerce ışık yılı uzaklıklardaki madde ve enerjinin durumunu elektromanyetik dalga ya-yılımının uzaktan kumandayı olanaklı kılma-sından yararlanarak incelemeyi başarabilecek denli gelişmiş teknolojik bilgi birikimi, insan soyunun büyük çoğunluğunun yeryüzünde bo-ğuşmakta olduğu sorunların çözümü için değil, tersine, bu çoğunluğun boyunduruk altında tu-tulması için kullanılıyor.

Bilim ve teknolojinin burjuva emperyalist güç-lerin elinde, proletarya ve emekçilere karşı sömürü ve baskıyı artırmanın aracı ve silahı olarak kullanılması, toplumun bu büyük ço-ğunluğunu yeni sorunlarla yüz yüze getirmiştir. Bu durum, diyelim insanın biyolojik-biogenetik ve sosyopsikolojik bilgi ve davranış bilgilerinin depolanmasını da içeren elektronik kimlik kar-tı kullanımı ve yüz okuma tekniğinin Covid-19 salgını vesilesiyle uluslararası alanda uygula-maya konması, burjuvazi ve devlet iktidarları-nın “bütün yurttaşlar”ı fişlemesinin önünü aç-mış, işçi sınıfı ve emekçilerin muhalif devrimci hareketi ve eylemi ek engellerle karşı karşıya gelmiştir.

Bu durum başka şeylerin yanı sıra, insanı ro-botlaştırmaya ve tersinden robotları insan yerine ikame etmeye koyulan burjuvaziye karşı mücadelenin, onun güç ve olanaklarını küçümseyici bilim dışı şişirilmiş cehaletle, pro-

Page 46: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

44

Yusuf Akdağ

letaryanın sınıf mücadelesinde nesnel olarak sahip olduğu güç ve olanaklarla karşı karşıya bulunduğu zorlukları ve engelleri yüzeysel for-mülasyonlarla basite indirgeyen mekanist an-layışların mahkum edilmesini zorunlu kılıyor.

Burjuvazi ancak, onun elindeki güç, araç ve olanakları sağlayan kaynağın yaratıcıları olan proleter ve emekçilerin örgütlü mücadelesiyle yenilgiye uğratılacaktır. Bu, proletarya-bur-juvazi mücadelesinin tarihsel deneyimiyle kanıtlanmıştır. Proleter ve emekçi kitlelerinin yaşam ve çalışma alanları mücadele ve örgüt-lenme alanlarıdır. Örgütlü mücadele ise, üre-tim tekniklerindeki ve toplumsal ilişkilerdeki gelişmelerle bağlı olarak çeşitlilik gösteren araç ve yöntemleri gereksinir. Bilim ve tek-nolojideki gelişmeler ve bilimin teknik uygu-lanması üretim tarzıyla bağlı olarak verimlilik artırıcı-kâr sağlayıcı araç işlevi görmüş, dene-tim, disiplin ve baskı aracı olarak kullanılmış, ancak diğer yandan insan türünün tarihsel ilerlemesinin aracı işlevi de görmüştür. Ma-kine kapitalist kullanımıyla baskı ve işsizlik nedeniyken, üretim araçlarının kolektif mül-kiyete dönüştürüldüğü sömürüsüz toplumda insanın hizmetinde, işini kolaylaştırıcı, boş zaman yaratıcı, dinlendirici ve zenginleştirici işlev görecektir.

Materyalist tarih görüşünün kat ettiği gelişkin-lik ile doğa bilimleri ve genel olarak bilimsel gelişmeler arasındaki bağ, işçi sınıfı ve emek-çiler ile proletaryanın devrimci sınıf örgütleri açısından mücadelenin her dönem ve aşama-sında büyük bir önem gösterir.

Marx ve Engels, proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesinde bilimsel sosyalist teo-rinin kitleleri sararak değiştirici maddi güç haline gelmesinin tayin edici önemine dikkat çekmişler, parti örgütlenmesini de bunun merkezi kolektif aracı olarak tarif etmişler-di. Lenin’in, sosyalizmin inşası ile bilimsel teknik gelişme arasında kurduğu bağ ise, bilimsel gelişmelerin proletarya ve emekçi-ler açısından önemine bir diğer vurguydu. O zamandan bu yana bilimin üretici güç olarak burjuvazinin elinde büründüğü biçimler ge-nel olarak emekçiler aleyhine kullanılageldi.

Şimdi bu durum teknik donanımdaki ileri düzey nedeniyle daha çarpıcı biçimler alıyor. Bu gelişmelerin bir yönü de, sınıf farklılıkları-nı daha açık halleriyle sergileyen pratik gös-tergelerin çoğalmasıdır. Böylesi zamanlarda, “kölelik üzerine kurulu her türlü üretim ile onun üzerine kurulu” toplumsal ilişkilerin toplumun çoğunluğu aleyhine işlediği daha açık hale gelir. Bu durumun yığınlar yönün-den ‘uyandırıcı’ bir etkide bulunması müm-kün olmakla birlikte bunun, kitlesel tepkiler şeklinde ortaya çıkması birçok başka etkene bağlıdır. Nedenledikleri çöküşün düzeyi ne olursa olsun, böylesi “kriz koşulları”, değiş-tirici insan etkinliği (proletarya ve kent-kır yoksullarının mücadelesi) olmaksızın kesinti-siz şekilde dibe doğru ‘derinleşip’ kapitalizmi, kendi kendini yok edici sona götürmezler. Bu durum, devrimci-sosyalist partilere kitlesel yönelişlerin, kendi durumlarının farkındalığı ve burjuva kapitalist partilerden umut kesme ile bağını da açıklayıcıdır.

Politik pratik, ekonomik ve ideolojik boyut-larıyla sınıf mücadelesi nesnel toplumsal ze-minde gerçekleşir ve bu da “sanal dünya”da-ki etkinliklerin gerçek-somut ilişkilerin yerine ikame edilemeyeceğini gösterir. Hayat ve in-san ilişkilerinin nesnelliği, yaşam ve çalışma alanlarının örgütlü mücadele alanları olma-sını hem sağlar hem de gerekli kılar. Somut gerçek toplumsal insan ilişkilerinin sınıfsal karakteri, sömürülen ve ezilenlerin genel top-

Bu türden bir salgının gelmekte olduğunun on yıl öncesinden

uluslararası paylaşılmış bir bilgi olarak devletlerin gündemine

geldiği televizyon ekranlarından ‘sıradan vatandaş’ların

bilgisine sunuldu. Ve görüldü ki hazırlıklar öncelikli olarak

militer- istihbari mekanizmanın “mükemelleştirilmesi” alanında

yapıldı.

Page 47: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

45

covid-19 salgını ve “yeni bir dünyaya doğru” tartışması üzerine

lumsal yaşam alanları içinde olmakla birlikte bir ayrı dünyalarının olmasına da yol açmak-tadır. İşçi-emekçi kitlelerinin bu virüs bağlan-tılı gelişmeler kapsamında karşılaştıkları ve yaşadıkları ‘öz sorunlar’ın pratikte gösterdiği, herkesin aynı zamanda yaşasa dahi, aynı du-rumda olmayıp aynı sorunları yaşamadığıdır! Sınıf mücadelesinin sanallaşmadığı; aksine temel çalışma ve yaşam alanlarının bu mü-cadelenin alanı olduğu; grevin, gösterinin, mitingin, protestonun en etkili ve burjuvaziye karşı yaptırımcı özelliğinin tarihe karışmadığı; fabrika ve işyerindeki üretimin durup durma-masının, şalterlerin indirilip indirilmemesinin burjuvazi ve devletiyle ilişkilerde tayin edici işlevini korumaya devam ettiği toplumsal kar-şıtlıklar dünyasındayız. Bilim ve teknolojideki gelişmeler bu somut gerçek dünyasal faaliyet ve ilişkilerle bağlı olarak söz konusu olabil-mektedir. İşçi sınıfının burjuvaziyi alaşağı et-mesi ve kapitalist sömürüye son vermesi için bilim silahına, materyalist bilimsel yönteme ihtiyacı vardır. Her türden irrasyonel sapkın düşünceye, kuşkucu teslimiyete, reformist liberal beklenticiliğe ve kaderci kurguculuğa karşı tarihsel materyalist görüş etkin bir si-lahtır. Bu bilimsel silahla donanmak, birey-ciliğin ve kaderciliğin ivme kazandığı böylesi zamanlarda daha fazla gereklilik gösterir.

“Ekonomi, ekonomi” diye önceliklere dikkat çeken burjuva yönetimleriyle sermaye sahipleri

ekonomik çarkın işlemesiyle toplumun çoğunluğunun yaşamı/hayatta kalması

arasında denklemler kurarak “sürü bağışıklığı” politikasının

yararları üzerine açıklamalarda bulunmaktan kaçınmadılar.

Page 48: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

46

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmalarıEkim Kılıç

2020 yılının Ocak ayının başından bu yana Covid-19 halkların, özellikle de işçi sınıfının yaşamını mahvetmeye devam ediyor. Ulusla-rarası anlamda pandeminin öne çıkan yönü ekonomik ayrıcalıklarına rağmen küçük bur-juvazinin bazı kesimlerinin bile benzer korku ve endişeye sahip olmalarıdır. İçinde bulun-duğumuz durum, daha fazla işçi ve entelektü-el tarafından kapitalist ekonomik sistemin bir sağlık krizine cevap veremediğinin görülmesi ve tartışılmasına yönelik eşi görülmemiş bir platform yarattı.

ABD, 21 Nisan’a kadar yapılan 4 milyon 162 bin 922 test sonucunda 815 bin 491 vakay-la dünyadaki hemen hemen vaka sayısının üçte bir oranına sahip olarak en çok etkile-nen ülkelerden biri oldu. Bu tarihe kadar da hayatını kaybedenlerin sayısı 45 bin 97’ye ulaştı. İyileşen hasta sayısı ise 82 bin 620. Bu da her bir milyon nüfusa 2 bin 464 vaka ve 136 kayıp anlamına geliyor.1 Toplam vaka sayısının üçte biri New York Eyaletinden.2 ABD’de salgının yıldırım hızıyla yayılmasının başta gelen nedeni, buradaki pek çok politik ve sosyal problemlerin yanı sıra zayıf sağlık sistemidir. Pandemi, işçi sınıfının örgütsüzlü-ğünü, püriten çalışma ahlakıyla birleşen aşırı bireyselleşmenin fetişleşmesini, şirketlerin ve bankaların insafına terk edilmiş sağlık siste-mini, yaygın ve acil ruhsal sağlık problemleri-ni, evsizliği, yapısal ırkçılığı, vahşi endüstriyel hapishane komplekslerini, ayrıca aşırı liber-teryen bölünmüş federal Amerikan politik dü-zeninin sorunlarını, milliyetçi işlevselci ve kör küçük burjuva etikçisi söylemlerin boşluğunu ortaya çıkararak sistemi temelinden sarstı.

Pandemi iktisadi daralmaya karşı sermaye tarafından ekonomik önlemler alındığı sıra-da ‘Allah’ın bir lûtfu’ gibi geldi. Kürtaj hak-kının çeşitli eyaletlerde gasp edilmesi, Ulusal Çalışma İlişkileri Kurulu (NLRB) tarafından sendika seçimlerinin geçersizleştirilmesi, Ve-nezüella’ya karşı müdahaleci hareketlerin yükselmesi, Dünya Sağlık Örgütüne (WHO)

1 United States. (n.d.) https://www.worldometers.info/coronavirus/country/us/ (Erişim Tarihi: 21.04.2020)

2 Age.

Çeviren: Mustafa Bıyık

Page 49: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

47

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları

finansal desteğin kesilmesi, başkanlık yürü-tücü kararıyla göçün askıya alınmasıyla ilgi-li düzenleme beklentisi pandemi sürecinin kimin lehine kullanıldığını ortaya çıkarıyor.3 Amerikan istisnacıları bile şiddetli tezatlıkla-rıyla yüzleşiyor. Çin, Vietnam, Güney Kore, Küba gibi ülkeler etkili tedbirler alıyor. Rus-ya askeri hava kuvvetleri Birleşik Devletlere sağlık malzemesi desteği yaptıktan sonra bir yardım eli de Vietnam’a uzatıyor. Bunun üs-tüne modern korsanlık olarak adlandırılan bir şekilde Birleşik Devletler, Barbados’a gi-den medikal ekipmana el koyuyor.4 Başkan

3 Smith, K. (2020) Abortion-rights groups sue Texas over abortion ban amid coronavirus outbreak. https://www.cbsnews.com/news/abortion-rights-planned-parent-hood-lawsuit-texas-non-essential-ban/?fbclid=IwAR-2biSYvfz_dejWzV5P1bzlwQBCm24yeV5zmrmt9k-lpVFcoE8-tpUynR8hI (Erişim Tarihi: 25.04.2020); In Midst of a Pandemic, Trump’s NLRB Makes it Nearly Impossible for Workers to Organize a Union. (n.d.) https://portside.org/2020-04-02/midst-pandemic-trum-ps-nlrb-makes-it-nearly-impossible-workers-organize-u-nion?fbclid=IwAR24Xbuzw2sHuLdM155e96xVuX6R-ntvpQgsDLOMIxbMhLM57Z2H570q8M7I (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Borger, J. (2020) US ignores calls to sus-pend Venezuela and Iran sanctions amid coronavirus pandemic. https://www.theguardian.com/world/2020/mar/31/us-ignores-global-appeals-suspend-sancti-ons-coronavirus-pandemic-iran-venezuela (Erişim Tari-hi: 25.04.2020); Sullivan, P. (2020) Trump WHO cuts meet with furious blowback. https://thehill.com/poli-cy/healthcare/492997-trump-who-cuts-meet-with-furi-ous-blowback (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Stelloh, T., Welker, K., Pettypiece, S., & Bennett, G. (2020) Trump says he is suspending immigration over coronavirus, need to protect jobs. https://www.nbcnews.com/poli-tics/donald-trump/trump-says-he-suspending-immigra-tion-over-coronavirus-need-protect-jobs-n1188416?fbc-lid=IwAR1GpqyKHb9TJHPDs4f5yQSq8jAu9ui4N-S2CBy-FRp9mdVE_qGy9sADrYwM (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

4 Lisnoff, H. (2020) American Exceptionalism in the Face of Covid-19. https://www.counterpunch.org/2020/04/09/american-exceptionalism-in-the-fa-ce-of-covid-19/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Kuttner, R. (2020) The End of American Exceptionalism. https://prospect.org/coronavirus/the-end-of-american-excep-tionalism/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Rudnitsky, J. (2020) https://www.bloomberg.com/news/artic-les/2020-04-01/putin-sends-military-plane-with-co-ronavirus-aid-to-help-u-s (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Sweeney, S. (2020) Vietnam ships 450,000 protecti-ve suits for U.S. health care workers. https://www.peoplesworld.org/article/vietnam-ships-450000-pro-tective-suits-for-u-s-health-care-workers/?fbclid=IwAR-3cV9CBQMWO-TS1ehCi_rXl5jhmqXDO31gv35qz9P9oS-YupMg6Ki6a49Lg (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Monday, A. (2020) US accused of ‘modern piracy’ after seizing ventilators bound for Barbados. https://morningsta-ronline.co.uk/article/w/us-accused-modern-piracy-af-

Trump da pandeminin bir Çin komplosu ol-duğunu iddia edip Çin’i suçlayarak sorumlu-luklarından kaçma yolunu seçerek, önceden beklenen salgın konusunda hazırlıksızlığı giz-lemeye çalışıyor. Hatta Covid-19’u ‘Çin Virüsü’ diye adlandırıyor.5

Güçlü bir bürokrasiye sahip sendikaların iş-çilere önderlik edememesine ve hükümetin ‘vazgeçilmez işler’deki işçiler için acil önlem-leri ihmal etmesine rağmen özellikle sağlık emekçileri ve lojistik işçileri kendilerini haya-ti ve acil talepler için mücadele etmek zorun-da hissediyor.6 Bu anlamda son yıllardaki işçi sınıfı politikası içindeki dalgalanma etkisini kesinlikle göstermektedir. “Herkes için Sağlık Sigortası” gibi sınırlı bir sağlık hizmetinin bir talep olarak ileri sürülmesinin bile neredeyse şaka olduğu bir ülkede salgının Bernie San-ders kampanyasına denk gelmesiyle, evren-sel sağlık hakkı halkın gündeminin önemli bir parçası haline geldi. Fakat hemşirelerin kişisel koruyucu malzeme eksikliğinden do-layı, büyük çöp poşetlerinden koruyucu üni-forma yapmak zorunda kaldıkları bir ülkede, mecburi hizmet sektörü çalışanlarının hayatı, “mecburiden” değersize dönüşüyor. Herkes, hala politik elitlerin, utanmazca ve gayet açık sözlülükle işçileri küçümseyen konuşmalarını hatırlamalı.7

ter-seizing-ventilators-bound-barbados (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

5 Tisdall, S. (2020) Trump is playing a deadly game in deflecting Covid-19 blame to China. https://www.the-guardian.com/us-news/commentisfree/2020/apr/19/trump-is-playing-a-deadly-game-in-deflecting-covid-19-blame-to-china (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

6 Chediac, J. (2020) Essential worker strike wave: ‘We fight COVID-19 for ourselves &... https://www.libe-rationnews.org/essential-worker-strike-wave-we-fi-ght-for-ourselves-and-for-the-public/?fbclid=IwAR3aVo-cvBL2JZCLrY04peKRVpMR3UyHc2fbgqfw6OATRFp7IY-c0JVWONzz4 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

7 Montanaro, D. (2016) Hillary Clinton’s ‘Basket Of Deplorables,’ In Full Context Of This Ugly Campaign. https://www.npr.org/2016/09/10/493427601/hillary-c-lintons-basket-of-deplorables-in-full-context-of-this-ug-ly-campaign (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Gruenberg, M. (2019) GOP lawmaker’s idiotic remark about nurses goes viral and backfires. https://www.peop-lesworld.org/article/gop-lawmakers-idiotic-remark-a-bout-nurses-goes-viral-and-backfires/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Alternet. (2019) When the GOP uses the word “bartender” to mock Alexandria Ocasio-Cor-

Page 50: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

48

Ekim Kılıç

2 trilyon dolarlık teşvik paketinin dağıtılmasın-dan sonra bile söz verilenle gerçekte olan ara-sındaki farkın ayrıntıları ortaya çıktı. Örneğin, kişi başına 1200, çiftlere 2400 dolarlık yardımın New York ve California gibi pahalı eyaletlerde pek de anlamlı olmadığı görülüyor. Örneğin ülkenin yaklaşık üçte birinin geçen ay ödeye-mediği kiranın şimdi ödenmesi gerekiyor, bu çeklerin neredeyse tamamının öğrenci kredile-ri ve kiraya gideceği söylenebilir.8 Geçen yaz veya kışın mezun olmuş öğrenciler bu çekler-den faydalanamayacaklar. Bu bağlamda, için-de bulunduğumuz yeni ve zorlu zamanlarda, bu felaket milenyum ve Z kuşağının “anlam, ahlak ve ölümü hiç yapmadıkları kadar sor-gulayacakları” bir tetikleyici olacaktır. Güney California Üniversitesi’nden akademisyenlere göre bu nesil, hayatlarının akışını değiştiren 11 Eylül, 2008 krizi, Amerika’nın prestijinin dü-şüşünden ev alım krizine, küresel ısınmadan öğrencilerin borç batağında ezilmesine kadar pek çok aksaklığı tecrübe etti.9

BİRLEŞİK DEVLETLER SAĞLIK SİSTEMİNE BİR BAKIŞ

ABD tıpkı Batı Avrupa ülkeleri gibi liberal de-mokrasinin hüküm sürdüğü gelişmiş bir kapi-talist ülke.10 Liberteryen anlamda bireysel öz-gürlüğe bel bağlayan ABD, günlük işleri organi-ze etme anlayışı ve yapısıyla sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere her şeyi bireye bırakıyor. Sağlık bireyin sorumluluğundadır, devletin veya toplumun değil. Bu bireysel bakış açısın-dan dolayı şu söylenebilir ki Birleşik Devletler

tez, it shows its ugly classism. https://www.salon.com/2019/04/09/when-the-gop-uses-the-word-barten-der-to-mock-alexandria-ocasio-cortez-it-shows-its-ugly-classism_partner/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

8 Bahney, A. (2020) New data shows more Americans are having trouble paying their rent. https://www.cnn.com/2020/04/09/business/americans-rent-payment-tr-nd/index.html (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

9 Polakovic, G. (2020) How does coronavirus affect young people’s psyches? https://news.usc.edu/167275/how-does-coronavirus-affect-young-people-psyches/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

10 The Economist Intelligence Unit. (tarih yok) https://www.eiu.com/topic/democracy-index (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

en kötü, çarpık ve en yetersiz sağlık sistemiyle birlikte dünyanın en gelişmiş ülkesidir.

Demokratların 2020 başkanlık seçimlerinde ön seçim eski adayı Bernie Sanders’ın kam-panyasıyla acil bir tartışma haline gelen sağ-lık hizmeti (Obamacare olarak adlandırılan 23 Mart 2010 yılında yasalaşmış Hasta Koruma ve Uygun Bakım Yasası haricinde) ABD’de uzunca bir süredir bir ayrıcalık konusudur. Tam an-lamıyla bir sağlık sigortasına sahip olabilmek için tam zamanlı bir işe sahip olmak gerekiyor.

1929 Büyük Bunalımı’ndan sonra ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt hükümeti ve devlet kurumları İkinci Dünya Savaşı şartlarını da kullanarak bazı Keynesyen politikaları haya-ta geçirdiler. 1942 senesinde, İstikrar Yasası “işverenlerin verebileceği ücret artışlarının miktarını sınırlandırdı, ancak aynı zamanda çalışan sigorta planlarının kabul edilmesine izin verdi.”11 1949 yılında işveren sosyal yar-dım programları toplu iş sözleşmelerinde yay-gınlaştı.12 Aynı süre zarfında ABD Milli Gelirler Dairesi (IRS) “Sağlık sigortası primlerine işve-ren katkıları vergiden muaftı, bu da çalışan-ların cebinden daha az ödeyeceği” anlamına gelen bir karar verdi.13 Roosevelt’ten sonra, Başkan Harry Truman Akıl Sağlığı Ulusal Ens-titüsü’nün kuruluşu sayılan Ulusal Akıl Sağlığı Yasası’nı imzaladı.14 Johnson’ın başkanlığında ise Sağlık Sigortası (Medicare) ve Sağlık Yar-dımı (Medicaid) programları 1965 senesinde kuruldu. 1973 yılında Koruyucu Sağlık Orga-nizasyonu Yasasıyla, Nixon hükümeti sağlığın kar anlayışlı bir endüstriyel sisteme dönüş-mesi için olanakları genişletti.15

11 Scofea, L. A. (1994) The development and growth of employer-provided health insurance.  Monthly Labor Review, 3–10. https://www.bls.gov/opub/mlr/1994/03/art1full.pdf (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

12 Age.

13 How did we end up with health insurance being tied to our jobs? (2019) https://www.marketplace.org/2017/06/28/how-did-we-end-health-insurance-be-ing-tied-our-jobs/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

14 National Institute of Mental Health (NIMH) (2017) https://www.nih.gov/about-nih/what-we-do/nih-alma-nac/national-institute-mental-health-nimh (Erişim Tari-hi: 25.04.2020)

15 Gruber, L. R., Maureen, S., & Polich, C. L. (1988) From Movement To Industry: The Growth Of HMOs. https://

Page 51: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

49

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları

Obama başkanlığı, ABD halkında bozulan sağ-lık sisteminde iyileştirmeler konusunda umut uyandırmıştı. Fakat gelişen pazardan yarar-lananlar sigorta şirketleriydi. Obama’nın re-formları, çocukları ebeveynlerinin kapsamına almasına ve ruh sağlığı kapsamını genişleterek durumu biraz hafifletmesine rağmen, sigorta-sız olanlar vergi cezalarıyla yükümlü kılındı ve yüksek indirimli planlara zorlandı.16 2016’dan bu yana, Trump hükümeti, Obamacare’e ola-nak sağlayan yasaları değiştirerek yürürlükten kaldırmaya başladı.17 Böylece sağlık ödemele-rindeki vergi yükünü hafiflettiği iddia edilse de sağlığın ulaşılabilirliğini kısıtladı.18

Son dönemde New York’ta serbest sözleşmey-le çalışan 800 bin insan var. Bu sözleşmelere göre işveren, işin geçici ve sınırlı zamanlı ol-masından dolayı çalışanının sağlık sigortası-nı yaptırmak zorunda kalmıyor. Eğer çalışan kimse 32-33 saat civarında çalışırsa bu tam zamanlı bir iş olarak kabul ediliyor. Bu yüz-den, patronlar işsizlik ve eksik istihdamın ABD emek pazarında ne kadar yaygın olduğu-nu bildiklerinden işçileri hiçbir korunmanın olmadığı esnek istihdama zorluyor. Bu durum dağınık sağlık sistemindeki krizin neden ve nasıl bu kadar derinleştiğini çok iyi anlatıyor.

Diğer bir örnekse, işsiz sayısının 5 milyon daha artarak, geçen ay işsizlik ödeneğine baş-vuranların sayısının 22 milyona ulaşmasıdır. Ekonomi Politika Enstitüsü’ne göre, “son dört hafta içinde yaklaşık 9,2 milyon işçi işveren tarafından sağlanan sağlık hizmet kapsamını kaybetmiştir.”19

www.healthaffairs.org/doi/full/10.1377/hlthaff.7.3.197 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

16 Amadeo, K. (2019) Pros and Cons of Obama-care. https://www.thebalance.com/obamaca-re-pros-and-cons-3306059 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

17 Simmons-Duffin, S. (2019) Trump Is Trying Hard To Thwart Obamacare. How’s That Going? https://www.npr.org/sections/health-shots/2019/10/14/768731628/trump-is-trying-hard-to-thwart-obamacare-hows-that-going (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

18 Gonzales, R. (2019) Trump Bars Immigrants Who Cannot Pay For Health Care. https://www.npr.org/2019/10/04/767453276/trump-bars-immigrants-who-cannot-pay-for-health-care (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

19 9.2 million workers likely lost their employer-provided health insurance in the past four weeks. (2020) https://

Neo-liberal politikalar işçi sınıfını ve emek-çileri salgına karşı daha korumasız bıraktı. Fakat Trump yönetimi salgına karşı az ya da çok önlem almaktansa ekonominin işlemesi-ne yoğunlaşmış durumda. Zaruri önlemleri al-maktan imtina ediyor. İlgili otoritelerin büyük itirazlarına rağmen Trump hükümeti ülkeyi 1 Mayıs’ta tekrar açma düşüncesinde ısrarcı.20 Ülkeyi açma konusu 12 Nisan’da da söz ko-nusu olmuştu.21 Pek çok politik ve ekonomik elit, “Ülkeyi yok etmektense, korona virüsten ölmeyi tercih ederim” sözünün destekçisi du-rumunda.22 2008 ekonomik krizini derinden

www.epi.org/blog/9-2-million-workers-likely-lost-their-employer-provided-health-insurance-in-the-past-four-weeks/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

20 Trump’s plans to reopen the country face major obstac-les. (2020) https://www.politico.com/news/2020/04/18/trump-reopen-country-coronavirus-193182 (Erişim Tari-hi: 25.04.2020)

21 Harris, J. F. (2020) ‘I’d love to have it open by Easter’: Trump says he wants to restart economy by mid-April. https://www.politico.com/news/2020/03/24/trump-wants-to-restart-economy-by-mid-april-146398 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

22 Samuels, A. (2020) Dan Patrick says “there are more important things than living and that’s saving this country”. https://www.texastribune.org/2020/04/21/texas-dan-patrick-economy-coronavirus/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Fredericks, B. (2020) Congressman says

Aşırı bireyselleşmenin fetiş haline getirilmesinin doğurduğu “Beni ilgilendirmez, kimse benim için karar veremez” gibi, sosyal iyi

olma halini ve dayanışmayı umursamayan mentaliteden

başlayabiliriz. Bu temel burjuva düşüncesi ile iktidar krizi ve

sağlık emekçilerinin tavsiyelerini önemsemediği için başlangıçta

pek çok kimsenin sinirlerini bozdu. Aynı düşüncenin farklı

bir açıdan ifadesi olan “Herkes kendisi için” şiarı, bireysel temelli

sağlık sisteminde daha geniş bir biçimde yankılandı.

Page 52: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

50

Ekim Kılıç

tecrübe eden ülkelerden bir tanesi olarak ABD’nin kapitalist sermaye birikimi konusun-daki hassaslığı karşılığında, salgın daha fazla insanın ölmesine sebep oldu.

Örneğin, American Prospect dergisinden bir makale, çıkan teşvik paketinde iş dünyasının payına işaret ediyor. 2 trilyon dolarlık paketin, 500 milyar doları şirketler tarafından kullanı-lacak. 75 milyar dolarıysa havayolu endüstrisi ve “gizemli bir şekilde adlandırılan ulusal gü-venlik için bazı önemli işkollarına” aktarıla-cak. Geriye kalan 425 milyar dolarsa federal rezervede 4,25 trilyon dolarlık kredi kolaylığı sağlamak amacıyla kaldıraç vazifesi görmesi için kullanılacak.23 Dahası, turizm, restoran, emlak, otel, havayolları, bayiler (franchises) ve alkol firmaları gibi 7 endüstriyel alandan daha fazla teşvik için lobi yapılmaktadır.24

KRİZE BAŞKA AÇILARDAN BAKIŞ

Krizin şiddetini hızlandıran sorunları listele-memize rağmen bir anlamı olabilmesi için bunları bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Aşı-rı bireyselleşmenin fetiş haline getirilmesinin doğurduğu “Beni ilgilendirmez, kimse benim için karar veremez” gibi, sosyal iyi olma halini ve dayanışmayı umursamayan mantaliteden başlayabiliriz. Bu temel burjuva düşüncesi ile iktidar krizi ve sağlık emekçilerinin tavsiyele-rini önemsemediği için başlangıçta pek çok kimsenin sinirlerini bozdu. Aynı düşüncenin farklı bir açıdan ifadesi olan “Herkes kendisi

US should reopen economy - even if more would die. https://nypost.com/2020/04/15/lawmaker-says-us-should-reopen-economy-even-if-more-will-die/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020); Concha, J. (2020) Glenn Beck: ‘I’d rather die’ from coronavirus ‘than kill the country’ from economic shutdown. https://thehill.com/homenews/media/489472-glenn-beck-id-rather-die-from-coronavi-rus-than-kill-the-country-from-economic (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

23 Dayen, D. (2020) Unsanitized: Bailouts, A Tradition Unlike Any Other. https://prospect.org/api/amp/coro-navirus/unsanitized-bailouts-tradition-unlike-any-ot-her/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

24 Gangitano, A. (2020) 7 industries lobbying for more stimulus. https://thehill.com/business-a-lobbying/busi-ness-a-lobbying/490736-7-industries-lobbying-for-mo-re-stimulus (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

için” şiarı, bireysel temelli sağlık sisteminde daha geniş bir biçimde yankılandı.

Buna benzer bir biçimde, “Bana ne”ci birey-selcilik, aşırı ruhsal sağlık problemleri dahi ciddi akademik araştırmalar tarafından “verili şartlar altında bireyin fonksiyonlarını normal bir biçimde gerçekleştirme kapasitesizliği” olarak değerlendirildi. Bu problemler çoğun-lukla bunlara daha yatkın olan beyaz ve siyah fakir kesimde zengin tabakaya oranla daha fazla görülebiliyor.25 Özellikle kriz zamanla-rında, işsizlikten kaynaklanan diğer problem-lerle ve evsizlikle birleşince akıl sağlığı sorun-ları daha acil toplumsal dikkat gerektiriyor. Sosyal çevrelerine, ailelerine, dayanışmaya güvenen insanlar bir anda izole ediliyor, hap-sediliyor, yardımsız kalıyorlar. Diğer taraftan, evsizlik, özellikle öğrenci olanlar için okulla-rın kapatılması başlangıçta tedirginlik kayna-ğı oldu; gidecek başka yeri olmayan pek çok üniversite öğrencisi yurtlarından atıldı.

Tüm bunların üzerine, Amerikan değerlerinin bir diğer yönü olarak, sağ kanat göstericiler karavanlarıyla, konfederasyon ve Nazi bay-raklarıyla yolları kapatıp, 18. yüzyıl Amerikan Devrimi’nin sloganı olan “Ya bana özgürlüğü-mü ver ya da ölümü” diyerek karantinaya son

25 Baran, P. A. & Sweezy, P. M. (2020) The Qua-lity of Monopoly Capitalist Society: Mental Health. Monthly Review. Volume 71. Pg. 41-43. (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

Amerikan ulusalcılığının bir kanadında duran liberaller,

aslında “harcanabilir” gözüyle baktıkları sağlık emekçilerini kahramanlaştırarak, gıda ve mecburi diğer iş kollarında

çalışanları bir savaştaymış gibi “vazgeçilmez”, “öncü” ya da “askerler” olarak adlandırıp,

onların ölümüne ve krizin derinleşmesinde katkıda

bulundular.

Page 53: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

51

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları

verilmesi çağrısı yaptı. Amerikan ulusalcılığının diğer bir kanadında duran liberallerse, aslında “harcanabilir” gözüyle baktıkları sağlık emekçi-lerini kahramanlaştırarak, gıda ve mecburi di-ğer iş kollarında çalışanları bir savaştaymış gibi “vazgeçilmez”, “öncü” ya da “askerler” olarak adlandırıp, onların ölümüne ve krizin derinleş-mesinde katkıda bulundular. Liberal “Evde kal” ve “Sosyal mesafeni koru” çağrılarında bile dü-şüncesizlik ve netlik olmaması, salt kör etikçilik ve sahte erdemliliği göstermektedir.

Halihazırda tehlikede olan işçilerin ve yok-sulların yaşamları ırkçılık ve toplumsal cin-siyetin etkisiyle de zorlaşmış durumda.26 Ül-kede salgının merkezi durumunda olan New York şehrinde en çok vaka ve ölüm yoksul işçi sınıfı mahallelerinden gelmektedir.27 Resmi rakamlara göre ölenlerin yüzde 34’ü İspanyol kökenli Hispanikler, yüzde 28’i si-yah, yüzde 27’si beyaz, yüzde 7’si Asyalı.28 Ekonomik ve ırksal yapıya göre ayrılmış mahalleler bu krizde özellikle daha hassas konumda. Bu grupların sırasıyla nüfusa da-ğılımıysa şöyle: yüzde 29, 22, 32 ve 14. En-düstriyel hapishane kompleksleri de krizde belirgin bir biçimde şekillenmiş. Aktivist ve gazeteci Shaun King’e göre ABD, dünyadaki, hapishane hücre sayısı, hastane yatağından yüzde 250 daha fazla olan tek ülke.29 Bu kompleks başka bir yapısal ırkçılığın örne-

26 Conn, M., Kelly, J., & Heimpel, D. (2020) Lack of Shelter Beds in New York for LGBTQ Youth During Pandemic, https://chronicleofsocialchange.org/coro-navirus/lgbtq-youth-struggle-for-shelter-from-coronavi-rus/41999?fbclid=IwAR0Rko479SG4K9eBvZZTWNXV-Zxo0Xa4HYpxoyUSNYc-xhWUD2Ri0GO35B80 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

27 Virus Hits NYC Hardest in a Few Working-Class Nei-ghborhoods (2020) https://www.usnews.com/news/health-news/articles/2020-04-02/coronavirus-hits-har-der-in-poorer-nyc-neighborhoods (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

28 Workbook: NYS-COVID19-Tracker (2020) https://covi-d19tracker.health.ny.gov/views/NYS-COVID19-Tracker/NYSDOHCOVID-19Tracker-Fatalities?:embed=yes&:tool-bar=no&:tabs=n (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

29 Shaun King: The United States is the Only Nation in the World with 250% More Prison Cells Than Hospital Beds (2020) https://www.thenorthstar.com/shaun-king-the-united-states-is-the-only-nation-in-the-world-with-250-more-prison-cells-than-hospital-beds/ (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

ği durumundadır: “Bu ırkçı eşitsizlikler ha-pishanelerdeki nüfusun yüzde 40’ını fakat dışarıdakilerin yüzde 13’ünü temsil eden siyah Amerikalılar için kesindir.”30 Diğer bir deyişle Covid-19’un en yıkıcı etkisini göster-diği yerlerin genellikle siyah mahalleler ve kasabalar olması şaşırtıcı değil.31 Irksal ölçü-lerin ötesinde kadın mahkum oranı aşağıda görüldüğü gibi daha fazladır: “Aynı durum mahpusluk oranı on yıllardır erkeklerden daha fazla artan kadınlar için de geçerlidir. Parmaklıklar arkasında olmalarının bir ne-deni kefalet bedelini ödemekteki finansal engellerdir.”32 Pandemi süresince, haliha-zırda ev içi şiddet yaşayan kadınların evlere hapsolması kamuoyu ve medyanın dikkatini hemen hemen hiç çekmemektedir. İlaveten LGBTQ nüfusu da aynı şiddet davranışlarının mağdurudur. Onlar da yükselen Covid-19’un

30 Sawyer, W., & Wagner, P. (2020) Mass Incarceration: The Whole Pie 2020. https://www.prisonpolicy.org/reports/pie2020.html (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

31 Johnson, A., & Buford, T. (2020) Early Data Shows Afri-can Americans Have Contracted and Died of... https://www.propublica.org/article/early-data-shows-afri-can-americans-have-contracted-and-died-of-coronavi-rus-at-an-alarming-rate (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

32 Age.

Ülkede salgının merkezi durumunda olan New York

şehrinde en çok vaka ve ölüm yoksul işçi sınıfı mahallelerinden

gelmektedir. Resmi rakamlara göre ölenlerin yüzde 34’ü İspanyol

kökenli Hispanikler, yüzde 28’i siyah, yüzde 27’si beyaz, yüzde 7’si Asyalı. Ekonomik ve ırksal

yapıya göre ayrılmış mahalleler bu krizde özellikle daha hassas

konumda. Diğer bir deyişle Covid-19’un en yıkıcı etkisini

gösterdiği yerlerin genellikle siyah mahalleler ve kasabalar olması

şaşırtıcı değil.

Page 54: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

52

Ekim Kılıç

yarattığı ayrımcılık, evsizlik ve diğer ekono-mik problemlere karşı mağdur konumdalar.33

Özellikle ulaşım, gıda ve market çalışanları arasında çok sayıda vaka ve ölüm bulun-maktadır.34 Koruyucu malzeme eksikliği ve hükümetin işçilere karşı olan sahte takdiri, onları depolardan hastanelere pek çok iş-yerinde eylem yapmak zorunda bırakıyor. Pandemi başlangıcından bu yana yüzden fazla işçi eylemi kayda geçti.35 Bu eylemler-den en benzersiz olanı General Elektrik iş-çilerinin fabrikalarının ventilatör üretimine geçmesi talebiyle yaptığı eylemdi.36 Her şe-yin ötesinde, işçilerin bu eylemlerine genç işçi kuşağı önderlik etmiştir. Bu anlamda, pandemi sonrasında gelişecek işçi sınıfı mücadelesine hangi neslin öncülük edece-ğine dair bir işaret görebiliyoruz. Fakat aynı şeyi gençlik mücadelesi açısından söyleye-bilmek oldukça zor görünüyor çünkü uzak-tan eğitim 2020 sonbaharına hatta daha da öteye sarkabilir.

Neticede, kriz çok yönlüdür ve tüm mücade-leler Birleşik Devletler halkı ile işçi sınıfının acil taleplerini yansıtır. Fakat pandemiye karşı mücadele, 2020 Başkanlık Seçimle-ri’ne doğru demokratlar ve cumhuriyetçiler arasındaki politik mücadeleyle şekilleniyor. Illinois, New York ve diğer birkaç eyaletin valileri, Başkan Trump’ı Savunma Üretim Yasası’nı kullanmadığı için eleştirdi. Bu ge-lişme federal ve eyalet fay hatlarıyla birlikte demokratlar ve cumhuriyetçiler arasındaki gerginliğe bir örnek olarak verilebilir.37 Ör-neğin bazı küçük eyaletler 1 Mayıs’ta karan-tinayı sonlandırmayı taahhüt ederken, New York ve Kaliforniya buna karşı durmaktadır, federal hükümetse karantinanın uzatılması-nı zorunlu bırakmamaya niyetlenmektedir.

33 Conn, M., Kelly, J., & Heimpel, D. (2020) Lack of Shelter Beds in New York for LGBTQ Youth During Pandemic. https://chronicleofsocialchange.org/coro-navirus/lgbtq-youth-struggle-for-shelter-from-coronavi-rus/41999?fbclid=IwAR0Rko479SG4K9eBvZZTWNXV-Zxo0Xa4HYpxoyUSNYc-xhWUD2Ri0GO35B80 (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

37 Trump, Facing Criticism, Says He Will Increa-se Swab Production (2020) https://www.nytimes.com/2020/04/19/us/coronavirus-updates.html (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

SONUÇ

İşçi sınıfının artık yok olduğu veya özellikle-rinin değiştiği soğuk savaş teorisyeni liberal aydınlar tarafından eskiden beri tartışıla-gelmiş bir konudur. Kamusal alanda küçük burjuvazi ve işçi sınıfının üst tabakalarının baskın olmasından kaynaklı, ortada aldatı-cı bir görünüm vardı. Şu da not edilmeli ki, ABD ve Batı Avrupa için bunun bir başka se-bebi de emperyalist sömürü mekanizması aracılığıyla bağımlı ülkelerden artı-değerin transfer edilmesi ve işçi aristokrasinin bun-dan aldığı paydır. Bu soğuk savaş argümanı zaten uzun zamandır güvenilirliğini kaybet-mişti, Covid-19 salgınıyla birlikte parampar-ça oldu.

Birleşik Devletler, işçi sınıfının otobüsleri, metroları, fabrikaları, depoları, işyerlerini ve işsizlik kuyruklarını doldurması için kü-çük burjuvazinin sokaklardan çekildiği yani takkenin düşüp kelin görüldüğü, diğer bir deyişle, kral çıplak dendiği bir süreci yaşı-yor. Bir taraftan işçi sınıfının bazı kesimle-rinin ‘vazgeçilmezler’, ‘kahramanlar’ diye adlandırılan mevcut sistemin iç yüzü, sınıf-lar çelişkisinin bir başka kesin göstergesi

Son dönemde New York’ta serbest sözleşmeyle çalışan 800 bin insan var. Bu sözleşmelere göre işveren,

işin geçici ve sınırlı zamanlı olmasından dolayı çalışanının

sağlık sigortasını yaptırmak zorunda kalmıyor. Patronlar

işsizlik ve eksik istihdamın ABD emek pazarında ne kadar yaygın

olduğunu bildiklerinden işçileri hiçbir korunmanın olmadığı

esnek istihdama zorluyor. Bu durum dağınık sağlık sistemindeki

krizin neden ve nasıl bu kadar derinleştiğini çok iyi anlatıyor.

Page 55: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

53

abd sağlık sistemi ve covid-19 tartışmaları

olarak, “işçilerin hayatının bir önemi olma-dığını” vazgeçilmezlere gerekli koruyucu malzemeyi sağlayamamakla açığa vuruldu.

İşçi sınıfının ve sistemin durumu netleştikçe Başkan Donald Trump karantinanın kalkma-sını isteyen sağ kanat göstericileri destekledi. ABD siyasi sistemindeki kutuplaşma Demok-ratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki çeşitli anlaşmazlıklar temelinde derinleşirken, Baş-kanlık, yaklaşan seçimler için krizden ya-rarlanma biçimi olarak kendi destekçilerini toplayıp aktive ederek ‘hükümete karşı va-tandaş’ fotoğrafı vermeye çalışıyor ve böylece ‘özgürlükçü’ bir tutumun adresi haline geldi-ğini düşünüyor.

Fakat hükümetin karantinanın bitmesi konu-sundaki ifadeleri, işçileri kızdırmaya devam ediyor ülkedeki havayı da bir yandan korku diğer yandan da kinle dolduruyor.

İşsiz sayısının 5 milyon daha artarak, geçen ay işsizlik

ödeneğine başvuranların sayısının 22 milyona ulaşmasıdır. Ekonomi

Politika Enstitüsü'ne göre, “son dört hafta içinde yaklaşık 9,2 milyon işçi işveren tarafından

sağlanan sağlık hizmet kapsamını kaybetmiştir.”

Page 56: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

54

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele Şükran Doğan

Koronavirüs salgını ile sömürüye dayalı kapita-list sistemde insan yaşamının da bir kâr aracı olarak değerlendirildiği daha görünür hale gel-di. Bu koşullardaki sağlık sisteminin insanların derdine ne kadar deva olabileceğini, sınırlılık-larını yaşayarak görüyoruz.

Kapitalizm koşullarında koronavirüsle müca-delede açıktan beyan edilmese de -ki İngiltere başbakanı Boris Jonshon ülkesindeki salgının ilk haftalarında açıkça söylemişti- çok da ör-tülü olmayan ‘sürü bağışıklığı’ sistemi uy-gulanmaktadır. Günümüzün Malthusçuluğu olarak ifade edilebilecek bu tutum öncelikle yaşlıların, bakımevlerindekilerin, yoksulla-rın, risk altındaki grupların ve tabii ki işçi ve emekçilerin on binlerle ifade edilecek sayılarla ölümüne neden olmaktadır. Kapitalistlerin zo-runlu olmayan malların üretimini sürdürerek işçi sınıfına uyguladığı ‘sürü bağışıklığı’ normal zamanlarda da uyguladığı sınıf tutumunun de-vamıdır. İşçileri fabrikada iş cinayetinde yitir-diği arkadaşının ölü bedeni yanında çalışmaya zorlayan kapitalizmin, salgın sürecinde de iş-çilerin sağlığını gözetmediği ve işçileri ölüme gönderdiği görünür bir gerçek haline geldi.

Salgına yakalanan farklı sınıflardan kişilerin sağlık hizmetlerine ulaşımının, aldığı hizmet-lerin niteliğinin kapitalizm koşullarında eşit olmayacağı da geniş kitlelerce görülmüş oldu. Tıbbi müdahaleden ilaca, tıbbi malzemeler-den radyoloji-görüntüleme bölümlerine, labo-ratuvardan hastane yatış süresine kadar her bir sürecin kâr aracı olarak kullanıldığı sağlık sisteminde salgınla gereğince baş edilmesi mümkün olmamaktadır. Sosyalist sistem ko-şullarında salgın hastalıklarla mücadele örne-ği bu açıdan önemlidir.

Sovyetler Birliği’ndeki sağlık hizmetlerinin ör-gütlenmesi ve sunumu Ocak 2020 tarihli Te-ori ve Eylem dergisinde işlenmişti. Bu yazıda da Sovyet sağlık sisteminin salgın hastalıklar-la mücadelesi ele alınacaktır. Sovyetler Bir-liği’nin uygulamaları, kapitalistler açısından dünyanın en kârlı sektörleri arasında görülen sağlık hizmetlerinin, sosyalist sistemle birlik-te insanlığın hizmetine nasıl sunulabileceğini göstermektedir.

Ayhan Aydoğan

Page 57: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

55

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

* * *

Sovyetler Birliği’ndeki uygulamalara geçme-den önce toplumcu tıbbın ortaya çıkışına ve Engels’in halk sağlığı konusundaki görüşleri-ne kısaca bakalım.

Voltaire Candide ya da İyimserlik adlı ese-rinde 1755 Lizbon depremi ve veba salgınları üzerine “yaşananların tanrısal adaletle de-ğil doğa olaylarıyla anlatılabilir” olduğunu söyleyerek kiliseye, “deprem teolojik değil jeolojik, salgınlar da teolojik değil biyolojik” biçiminde özetleyebileceğimiz bir cevap verir. Jean-Jacques Rousseau ise kısmen Voltaire’e cevaben “Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev” adlı eserinde depremin ve salgınların sadece jeoloji ya da biyolojiyle tartışılamayacağını söyleyerek “deprem ve salgın gibi planlan-mayan olaylar yoksullukla birleşince felakete dönüşür” diyerek tartışmayı biraz daha iler-letir. 1800’lü yılların ilk yarısında, başta İn-giltere ve Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde hastalıklarla işçilerin, emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları arasındaki ilişki-leri ortaya koyan birçok çalışma yapılmış ve hastalıkların kökeninde ekonomik faktörler olduğu görüşü öne çıkmaya başlamıştır. En-gels mevcut halk sağlığı çalışmalarında bir adım daha ileri giderek, emekçiler arasında yaygın olan hastalıkların ve ölümlerin neden-lerinin yalnızca çalışma ve yaşam koşulla-rında değil, bunlara da neden olan üretimin örgütlenmesinde ve sosyal çevrede aranması gerektiğini savunarak nedenle yetinmeyip, nedenin nedenini de sorgulamıştır.

Engels, mevcut üretim ilişkilerinde hastalık-ların ekonomik nedenli olduğunu söyleyerek bu yoksulluğun nedenlerini sorgulamamanın, mevcut koşulları verili koşul olarak sabitledi-ğini belirtir ve bu durumun mülkiyet ilişkile-rinin değiştirilemezliğini örgütlediğini anlatır. Engels, sayısız saha çalışmasından yararlana-rak yazdığı Konut Sorunu kitabında işçilerin barınma koşulları ile salgın ilişkisini ortaya koyar. İngiltere’de Emekçi Sınıfının Durumu kitabında ise fabrikalardan sağlanmış veriler-le işçilerin sosyal çevresinin meslek hastalık-ları, iş kazası, tifo, tifüs gibi salgınları nasıl

yarattığını, yaydığını açıklar ve bu durumun mülkiyet ilişkileriyle olan bağını daha önce kimsenin yapmadığı şekilde kurar.

Engels’e göre işçilerin sağlık sorunlarının çözü-mü dönemin ütopik sosyalistlerinin dile getirdi-ği kooperatifçilik ya da burjuva aydınların örgüt-lediği hayırseverlik fonu ile değil özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve eşitlikçi bir düzenin ku-rulması ile sağlanabilir. Engels hastalıkların kö-keninde sosyal faktörlerin rolünü kabul etmek zorunda kalan aydınların bu kökeni ekonomik düzenle ilişkilerinden ‘arındırarak’ ele almaları-na karşı çıkar. O dönem sosyal faktörleri kabul eden ve savunanlar, bireylerin gelir düzeylerinin sağlıklarının en önemli belirleyicisi olduğunu, sağlıkta eşitsizliklerin temelinde gelir eşitsizliği-nin yattığını kabul etmekle birlikte, gelir eşitsiz-liğini üreten koşulları göz önüne almamışlardır.

Engels’i yorumlayan Alman hekimler, Engels’in düşüncelerini tıbba “tercüme” etmeye başla-mışlardır. Rudolf Virchow1, Engels’in sorunlara yaklaşımda kullandığı diyalektik ve tarihsel maddeci yöntemi benimseyerek, işçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarının, kötü barınma ve beslenmenin onları, hastalıklara ‘daha yakın’ hale getirdiğini, diğer bir deyişle hastalıkların oluşması ve gelişmesi için ‘yeterli’ koşulu yarat-tığını savunmuştur.

1 1821-1902 Alman doktor. Modern patolojinin ve sosyal tıbbın kurucusu olarak bilinir.

Salgın hastalıklarla mücadelede; dünyada ilk olarak sağlık

hizmetlerinin tek elde ve kamuda toplanması, sağlık hizmetlerinde önleyici ve koruyuculuğun temel

alınması, bilimsel bilginin halk yararına kullanılması, bütçenin

önemli bölümünün halkın sağlığı ve refahına ayrılması, birçok

kamu kurumunun koordinasyon halinde hareket etmesi ve

toplumun seferber edilmesi son derece belirleyici olmuştur.

Page 58: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

56

Şükran Doğan / Ayhan Aydoğan

1848 devrimlerinin yarattığı görece daha de-mokratik koşullarda Virchow, bu düşünce-lerini Silezya kömür madenlerinde patlak veren tifüs salgınına ilişkin raporunda ortaya koymuştur. Salgının nedeninin biyolojik ol-maktan çok “sosyal” olduğunu tespit etmiş ve bir daha böyle salgınlar görülmemesi için alınması gereken tedbirleri şöyle sıralamıştır: İşçilerin karar verici olduğu sağlık komitele-rinin kurulması, karar yetkisinin yerele bıra-kılması, işçilere tıbbi eğitim, kilisenin devlet işlerinden uzaklaştırılması, tarım reformu, endüstriyel kalkınma.

Engels tarafından formüle edilen ve Rudolf Vir-chow’un tıbba tercüme ettiği toplumcu tıp/sağ-lık anlayışı, tarihte ilk kez 1917 Ekim Devrimi ile ete kemiğe bürünmüştür. Lenin, bu anlayışı şöyle ortaya koyar: “Kapitalist toplumlarda bütün yaşamlarını başkalarını zengin etmek için harcayan on binlerce erkek ve kadının, açlıktan ve sürekli beslenme yetersizliğinden perişan olmalarının, salgın hastalıklara ya-kalanmalarının ve dahi vakitsizce ölmelerinin çok kötü çalışma ve sefil barınma koşullarının eseri olduğu ortadadır ve bu koşullar mülki-yet ilişkileri değişmeden değişmeyecektir.”2 1902 yılında yazdığı eserinde, toplumcu tıbbın gerçekleştirilme koşulunu mevcut üretim iliş-kilerinin ortadan kaldırılması olarak öngören Lenin, Sovyetler Birliği’nin acil hedeflerinin en önlerine bu hastalıklı iklimi ortadan kaldırma-yı koymuştur.

SAĞLIK POLİTİKALARI VE SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELE

Devrim öncesi birinci paylaşım savaşının yarattığı tüm olumsuz koşullar, yoksulluk, nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçilerin ve köylülerin çalışma koşullarının kötü, sağlık hizmetlerine erişimlerinin son derece sınırlı olması, hijyen olanaklarının neredeyse yoklu-ğu vb. birçok nedenle halk salgın hastalıklarla boğuşmaktadır. Devrim sonrasında da uzun-

2 Lenin V.İ (1901), Another Massacre, https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1901/may/07.htm (Erişim Tarihi: 25.04.2020)

ca bir zaman bu koşulların ortadan kaldırıl-ması ve salgın hastalıkları önleme mücadelesi sürdürülmüştür.

Ekim devrimi sonrasında salgın hastalıklarla mücadeleye başta parti, sendikalar, kadın örgütleri, gençlik grupları olmak üzere her kesimden katılım olmuştur. 1918’de şehirler-de ve büyük köylerde görevleri lojmanları ve kamu kurumlarını incelemek, topluma temiz-liği öğretmek, sabun dağıtmak, bit ile savaş-mak olan işçi komiteleri kurulur.

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve sanitas-yon3 koşullarının sağlanmasına yönelik ola-rak halkın bulunduğu her yerde tüm sağlık emekçileri tarafından koruyucu sağlık hiz-metlerine yönelik düzenli eğitim verilmesi zorunlu tutulur. Sağlık emekçilerinin sayısı ve dağılımı ihtiyaçlara uygun olarak planlanır. Tıp öğrencileri okula başladığında Genel Tıp, Halk Sağlığı-Hijyen ve Çocuk bölümlerinden birini seçmek durumundadır.

Sağlık sistemi, bulaşıcı hastalıkların kontrol edilmesi, çevre sağlığı, çocuk ve ergen bakımı ile hastalıkların önlenmesini öncelikle ele al-mak üzere planlanmıştır.

Devrimle birlikte tüm sağlık kurumları ve ecza-neler kamulaştırılır. Özel hekimlik sınırlı sayıda-dır. Kanalizasyon vb. alt yapı çalışmaları, sağ-lıklı konut yapımı, toplumun hijyen ihtiyacı için hamamlar, gıda mağazaları açılması öncelikle ele alınan işler arasındadır. Ulusal sağlık kayıt sistemi oluşturularak, 1917’den itibaren sağlık verileri kayıt altına alınır. Çarlık döneminde zo-runlu olmayan aşılama zorunlu hale getirilir.

3 Sanitasyon: Ortamın hastalık yapan mikroorganizma-lardan arındırılması için gerekli işlemlerin sağlık ve temizlik kurallarına uygun olarak yapılması, arındırma.

Rus epidemiyolog Tarassevitch, 1918’den 1922’ye kadar dört

yıl boyunca otuz milyon tifüs vakasının meydana geldiğini

varsayar. Tifüs pandemisi dünyanın gördüğü en büyük

hastalıklardan biridir.

Page 59: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

57

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

Lenin, 1918’de Sovyet İşçileri 1. Sağlık ve Sa-nitasyon Kongresi’nde komünist sağlık ör-gütlenmesinin temel ilkelerini şu üç başlıkta ifade eder: 1) Sanitasyon önlemlerinin alınma-sı, 2) Verem, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, alkolizm gibi sosyal hastalıklarla mücadele, 3) Sağlık ve ilaç hizmetlerinin parasız olarak verilmesi.

Toplum sağlığına dair yapılacaklar partinin de öncelikleri arasındadır. Bu nedenle 1919 yılında 8. kongresini yapan SBKP programı-nın sağlıkla ilgili bölümünde şunlar yazılıdır:

“Parti, toplum sağlığını koruma çalışmalarını esas olarak hastalıkların gelişmesini önleme-yi amaçlayan yaygın sağlık ve hijyen önlem-lerini yürütmek üzere temellendirmiştir. Bu anlayışla Parti, çalışanların çıkarlarına hiz-met edecek yaygın hijyen önlemleri progra-mını şöyle belirler.

1. a. Kentsel çevrenin temizlenmesi, toprak, su ve havanın kirlilikten korunması,

b. Hijyenik temelde halk mutfaklarının oluş-turulması,

c. Bulaşıcı hastalıkların gelişim ve yayılması-nı önlemek için tedbirlerin alınması

d. Sağlık mevzuatı oluşturulması,

2. Toplumsal hastalıklara karşı kampanya, verem, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, alko-lizm vb.

3. Herkese yüksek standartlarda ücretsiz ön-leyici ve tedavi edici hizmetler.”4

SSCB’de uygulanan sağlık sistemini anlamak açısından öne çıkan özellikleri şöyle sıralaya-biliriz: Herkese ve gereksindiği ölçüde hizmet verilmesi, hizmetin ücretsiz olarak genel büt-çeden karşılanması, hizmetlerin tek elden ve devlet tarafından örgütlenerek sunulması, sağ-lığın korunması, geliştirilmesi ve tedavisinin bütüncül olarak ele alınması, her aşamada ekip çalışmasının uygulanması ve halkın sağ-lık hizmetlerinin denetimine yaygın katılması.

Sağlık Bakanlığı’nın görev ve yetkilerini belir-leyen yasanın 1. Maddesinde bakanlığın göre-

4 Akalın, M. A. (2010) Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi, İstanbul: Yazılama Yayınları, sf.36.

vi, “Bütün halk sağlığı sistemini yönetmek ve insanlar arasında halk sağlığı düzeyini yük-seltmeye hizmet edecek bütün düzenlemeleri yapmak ve halk sağlığına uygun olmayan veya zararlı olan koşulları ortadan kaldır-mak” olarak belirlenmiştir.5

“1920’lerin başlarında Sağlık Bakanlığı şu de-partmanlardan oluşmaktadır:

• Tüberküloz, sifiliz, sıtma vb. bölümlerini kapsayan saniter-epidemik departman

• Tedavi departmanı

• Sanatoryumlar departmanı

• Savaş sanitasyonu departmanı

• Demiryolları ve buharlı gemi sanitasyo-nu departmanı

• Ana ve çocuk sağlığı departmanı

• Atletik sporlar ve beden eğitimi alt bö-lümleriyle gençlik sağlığı departmanı

• Bilimsel araştırma çalışmalarının kontro-lü ve örgütlenmesi departmanı”6

1920 yılında Sağlık Komiserliği’nin toplam ödeneğinin yüzde 60’ından fazlası hastalığın önlenmesinde kullanılır. Sağlık Bakanlığı ile birlikte sendikalar, Milli Eğitim Bakanlığı ve tüm devlet kurumları halkın refahını teşvik etmek için koordinasyon içinde çalışmakta-dırlar.

SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELE

Çarlık Rusyası döneminde çiçek, tifüs, tek-rarlayan ateş, karahumma ve dizanteri yay-gın endemik7 hastalıklardır. Kolera ve veba hastalıkları da düzenli aralıklarla ortaya çık-maktadır.

Birinci paylaşım savaşında yer alan milyon-larca asker, savaş bölgelerinden iç bölgelere göçmek zorunda kalan milyonlarca insan salgın hastalıkların yayılmasını hızlandırır. 1915’te tifüs salgını, tekrarlanan ateş yayılmış-tır. 1917 yazında iskorbüt (C vitamini eksikliği

5 Akalın, Toplumcu Tıp, sf. 24.

6 Akalın, Toplumcu Tıp, sf. 26.

7 Belirli bir nüfus içinde her zaman var olan bir hastalığı tanımlamak için kullanılan terimdir.

Page 60: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

58

Şükran Doğan / Ayhan Aydoğan

nedeniyle dişeti kanamaları, halsizlik, zayıflık gibi belirtilerle kendini gösteren bir hastalık) bütün cephelerde görülür.

1910 yılında bir milyon kişi çiçek ve tifodan, 1914-1918 yılları arasında iki milyon kişi ve-remden hayatını kaybeder. 1913 yılında beş milyon kişi bitlenir, 3.5 milyon kişi sıtmaya, bir milyon kişi de frengiye maruz kalır. 1914 yılında İngiltere de on binde 7.8, İsveç’te 6.6, Belçika’da 4.8 görülen trahomun hızı Rus-ya’da yüzde 20’lere varmıştır.

1917-1918 yıllarında barış anlaşması ile as-kerlerin cepheden ve esir bulundukları ülke-lerden dönmeleri, nüfusun hareket halinde olması, tifüsün büyük bir alana yayılmasına neden olur. Devrimin ardından başlayan kar-şı devrimci saldırılar ve iç savaş nedeniyle de süren hareket hali hastalığın her yere taşın-masına neden olur. Karşı devrimcilerin yürüt-tüğü abluka ise ihtiyaç duyulan tıbbi malze-melere ulaşımı engeller. İç savaş döneminde tifüs, çiçek hastalığı ve kolera salgını tüm ül-keye yayılmış, nüfusun beşte biri bu salgınlar-dan etkilenmiştir. İç savaşın bittiği 1921 yılın-da yaşanan kıtlık ve çeşitli salgın hastalıklar da son derece etkili olmuştur.

Salgın hastalıklarla mücadelede; dünyada ilk olarak sağlık hizmetlerinin tek elde ve kamu-da toplanması, sağlık hizmetlerinde önleyici ve koruyuculuğun temel alınması, bilimsel bilginin halk yararına kullanılması, bütçenin önemli bölümünün halkın sağlığı ve refahına ayrılması, birçok kamu kurumunun koordi-nasyon halinde hareket etmesi ve toplumun seferber edilmesi son derece belirleyici ol-muştur.

Salgın hastalıkların yaygınlığı karşısında ye-tersiz olan hekim sayısını arttırmak için de önlemler alınır. Hekim ihtiyacını karşılamak üzere özel politikalar uygulanır. 1913 yılında 19 bin 795 olan tıp öğrencisi sayısı 1924 de 33 bin, 1928 yılında 63 bin 219, 1932 yılında 76 bin 377 ve 1936 yılında ise 90 bine ulaşır.

1928 yılında dört bin kişiye bir hekim düş-mekteyken bu sayı 1935 yılında iki bin kişiye bir hekim, 1940 da 1.400 kişiye bir hekim ola-rak gerçekleşir.

Tablo-1: 1929 yılında akut enfeksiyon hastalık vakaları

SSCB İngiltere ve Galler

Çiçek 6.099 10.976

Kızıl 458.704 120.232

Difteri 98.565 62.774

Dizanteri* 177.252 573

Tifo* 171.263 2.835

Tifüs* 33.127 1

Tekrarlayan Ateş 2.939 0

Sıtma 2.993.072 0

Kaynak: Newsholme ve Kingsbury, Kızıl Tıp, sf. 175

* İşaretli olanlar bölgesel temizlik ve toplumsal sağlık önlemleri için özel anlam taşımaktadırlar.

Bu tabloyu Kızıl Tıp kitabı yazarları “… eşit sayıdaki nüfus için Rusya’da İngiltere’den 15 kat fazla tifo vakası olması, yerel ve toplum-sal sağlık önlemleri konusunda su temini ve diğer enfeksiyon kaynaklarını da içeren bü-yük reformlar yapılması ihtiyacını göstermek-tedir”8 diye yorumlamışlardır.

Tablo-2: Sağlık olanakları

1927-28 1931 1932

Bulaşıcı hastalıklar için hastane yatakları 19.500 32.650 40.554

Laboratuvarlar 189 357 575

Dezenfeksiyon noktaları

56 243 592

Dezenfeksiyon istasyonları

13 49 68

Tıp Doktorları 1289 1989 3846

Kaynak: Newsholme ve Kingsbury, Kızıl Tıp, sf. 210

Çarlık rejiminde uzun geçmişi olan, devrim sonrasında, iç savaş boyunca ve sosyalizmin inşası sürecinde önemli oranda bütçe ve in-

Page 61: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

59

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

san gücü ayrılan salgın hastalıkların bazıları-nı tek tek ele alalım.9

Tifüs1915 yılında 154 bin 800 vaka kaydedilen ti-füs, 1918’in sonlarına doğru büyük salgın ola-rak başlar ve 1920’de doruğa ulaşır. 1921’de azalsa da 1922 yılında kıtlığın merkezi olan Volga bölgesinde yeniden alevlenir. İç savaşın yarattığı yıkım, karşı devrimcilerin sabotajla-rı, yaşanan iç göçler hastalıkla mücadelede olumsuz etkenlerdir. 1923’ten sonra tifüsün etki alanı giderek azalır. 1920’li yıllar boyunca da ciddi sorun olmaya devam eder ve 1929’un sonlarında her 10.000 nüfus için iki vakaya kadar geriletilir.

Rus epidemiyolog Tarassevitch, 1918’den 1922’ye kadar dört yıl boyunca otuz milyon tifüs vakasının meydana geldiğini varsayar. Tifüs pandemisi dünyanın gördüğü en büyük hastalıklardan biridir. Ölüm oranı 1/10 ola-rak düşünülmektedir. Bugün de koronavirü-se karşı en temel dezenfektan olan sabun o dönem çok az bulunmaktadır ve diğer temel malzeme olan dezenfeksiyon için yakıt ise son derece yetersizdir.

Tifüs hastalığı ile mücadele de diğer salgınlar-da olduğu gibi çok yönlü yürütülür. Bulaşıcı hastalıkların tedavisi için 250 bin yatak temin edilir. Önemli demiryolu kavşaklarında çok sayıda karantina istasyonu kurulur, yolcular indirilerek yıkanıp dezenfekte edilirken, has-ta olanlar izole edilir. Halkı bilgilendirmek için broşürler, posterler basılır, konferanslar verilir, sergiler düzenlenir. Demiryolu araçla-rına monte edilen özel sergiler düzenlenir. Şe-hirlerin her tarafının temizlendiği, dezenfekte edildiği özel ‘banyo haftaları’ yapılır.

Hastalığın ortadan kaldırılması 3. Beş Yıllık Planın ana hedefi haline getirilerek 1940 yılına kadar hastalığın gelişimine uygun bölgelerde ancak birkaç dağınık vaka olur. 1941’den 1943 yılı sonlarına kadar bazı alanlarda görülse de hiçbir zaman yayılmasına izin verilmez. 1942

9 Sigerist, H. E. and J. Older. Medicine and Health in the Soviet Union. (Şarbon dışındaki bulaşıcı hastalıklarla ilgili bilgilerin büyük kısmı bu kaynaktan alınmıştır.)

yılında yeni bir aşı kullanılır, aşı testini geliş-tiren iki bilim insanına Stalin Ödülü verilir.

Kolera1915 yılında 30 binden fazla kolera vakası bulunmaktadır. 1918 Nisan ayında Astrak-han ve Saratov’da başlayan salgın demiryolu hatları boyunu takip ederek 30 kente yayılır. Temmuz ve Ağustos’ta doruk noktasına ula-şan kolera vakaları kış aylarında azalır ama tamamen yok olmaz. 1922’de Kızıl Ordu’nun tamamı da dahil olmak üzere on milyon kişi aşılanır. Su temini kaynakları ve kanalizasyon sistemleri mümkün olduğunca kontrol edile-rek temizlenir. 1923 ve 1926 yılları arasında birkaç vaka gözlense de 1927’den sonra ko-lera tamamen gündemden çıkar ve kaybolur.

Tablo-3: Yıllar içinde kolera vaka sayısı

Yıl Vaka sayısı

1918 41.289

1919 4.259

1920 25.923

1921 204.228

1922 86.178

Kaynak: Sigerist ve Older, Medicine and Health in the Soviet Union, sf. 162

ÇiçekÇarlık döneminde çok fazla olan çiçek hasta-lığına karşı aşılama zorunlu değildir. Devrim sonrasında, 1919 yılında zorunlu hale getirilir ve 1936 yılına kadar her yıl on milyondan fazla insan yeniden ve yeniden aşılanarak 1939’da hastalık yok edilir. 1939 yılından itibaren ço-cukların ilk yılında, 4-5 ve 10-11 yaşlarında ye-niden aşılamalarından aileleri sorumlu tutulur. 18-20 yaşları arasında tekrar aşılama yapılır.

1932 yılında Kazan’da ortaya çıkan 15 kadar çiçek hastalığı vakası üzerine kentin tüm nü-fusu Temmuz ayında aşılanarak kentteki çi-çek hastalığı yok edilir.

Çiçek hastalığının görülme sıklığı 1912’de her 10 bin hastada 5, 1914’te 6, 1919’da yüksele-

Page 62: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

60

Şükran Doğan / Ayhan Aydoğan

rek 30, 1922’de hızla düşerek 7, 1924’te 2, 1928’de 0,6 olur. 1929’da ise 0,37 vakaya kadar geriler. 1925-1929 arasında yıllık or-talama vaka sayısı yalnızca 40 binin biraz üstünde görülür.

Tifo ve Dizanteri1914 öncesi ortalama tifoya yakalanmış hasta sayısı her 10.000 kişi de yaklaşık 25, dizan-teri oranı ise biraz daha yüksektir. İç savaş sırasında koşulların kötüleşmesi her iki has-talığın iki katına çıkmasına neden olur. 1923-1932 yılları arasında hastalığa yakalanma tifo için 10.000 kişide 7 ila 12, dizanteri için 10-25 vakadır. 1941 yılına kadar hasta sayısı birinci paylaşım savaşından önce olanın beşte birin-den daha az olsa da 1947 yılına gelindiğinde hastalık endişe kaynağı olmaya devam eder. 1947’de tifo aşısı yaygın olarak kullanılır ve hem ordu, hem de özellikle tehlike altında olan tüm işçi gruplarına zorunlu tutulur.

Zührevi hastalıklar1918 de Sovyet İşçileri 1. Sağlık ve Sanitasyon Kongresi’nde Lenin’in önemle altını çizdiği hastalıklardan birisi verem diğeri de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Her iki hastalıkla da çok uzun zaman mücadele sürdürülür.

1918’de Halk Sağlığı Komiserliğinde kurulan özel bir bölümün ardından 1919’da Mosko-va’da Deri ve Zührevi Hastalıklar Merkez Enstitüsü kurulur. Bu enstitülerde çalışan ve eğitim alan personel sayısı her yıl artırılırken, zamanla tedavi yöntemleri de geliştirilir.

Yaygın dispanserler ağı kurulur, tesisler yeter-siz kaldığında gezici ekipler tarafından nüfus incelenerek tedavileri yürütülür. Hasta mah-remiyetinin korunduğu dispanserler, çalışan-ların iş saatlerine uygun olarak sabah erken başlayarak geceye kadar açıktır. 1927’de ka-bul edilen yasa ile zührevi hastalıkların teda-visi zorunlu tutulur. Tedavi görmek istememe halinde kişi tutuklanabilir, “bir kişiyi zührevi enfeksiyon tehlikesine sokmak” durumunda ise altı ay hapis cezası ile cezalandırılır.

Tüberküloz

Kötü sosyal ve ekonomik koşullardan kay-naklanan hastalıkların başında gelen tüber-külozdan 1913-1915 yılları arasında tüm Rus-ya’daki ölüm oranı ortalama on binde 40’tır. Buna karşın 1914 yılında sadece 43 tüberkü-loz dispanseri ile 308 yataklı 18 sanatoryum bulunmaktadır. Hastalıkla savaşmak için pek bir şey yapıldığı söylenemez.

Halk Sağlığı Komiserliği’nin 1918’de organi-ze edilmesiyle birlikte tüberküloza karşı da mücadele başlatılır. Özel tüberküloz depart-manı ve Moskova’da Merkezi Tüberküloz Enstitüsü kurulur ve bu enstitüde akciğer, kemik ve çocuk tüberkülozu üzerine çalışan bölüm oluşturulur. Sonraki yıllarda da cum-huriyetlerde tüberküloz enstitüleri kurulur. Veremli çocuklar için ilk defa 1918 yılında orman içlerinde açık hava okulları açılır. 1924’e gelindiğinde verem ölüm hızı 16,7 ye kadar düşmüştür.

1936’da dispanserler ve sanatoryumlarda, hepsi uzmanlık eğitimi almış yaklaşık 27 bin doktor çalışmaktadır. Yıllar içinde genellikle 150 bin ila 350 bin nüfuslu her bölgeye bir dispanser kurulur. 1929 yılında dispanser sa-yısı 498’e, 1941’de ise 1.048’e yükselir.

1932 yılında SSCB’yi gezen Kızıl Tıp kitabının yazarları verem kontrolü organizasyonuna dair şöyle yazarlar. “Şu anda Moskova’da 226 tam zamanlı doktorun çalıştığı 24 verem savaş dispanseri bulunuyor ve tüm kıdemli verem doktorları bu dispanserlerde görev yapıyor. Bu merkezlerde 1931 de 776 bin has-ta tedavi edilmiş ve bunların 90 bini ilk kez müracaat etmiş. Yukarıda belirtilen sayıdan

Çarlık döneminde verem vakaları için 350 olan yatak sayısı

1932’lere gelindiğinde 35.000’e çıkarılmıştır. Ayrıca günlük ve

gecelik sanatoryumlar da vardır ve buraların yatak kapasitesi

yaklaşık 12 bindir.

Page 63: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

61

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

yalnızca 30 bininin kesin verem vakası oldu-ğu kanıtlanmış.”10

Çarlık döneminde verem vakaları için 350 olan yatak sayısı 1932’lere gelindiğinde 35 bine çıkarılmıştır. Ayrıca günlük ve gecelik sanatoryumlar da vardır ve buraların yatak kapasitesi yaklaşık 12 bindir. Tedavilerden hiçbir ücret alınmamakta, fabrikalarda çalı-şanlar için özel diyetler verilmektedir.

Özel olarak seçilen çocukların kaldığı sa-natoryumlar bulunmaktadır. Şubat, Mart aylarında seçilen çocuklar, Mayıs ayından itibaren sanatoryumda kalmaya başlamak-tadırlar. Her bir grup çocuk 40 gün süre ile konaklamakta ve bu süre boyunca düzenli muayeneleri yapılırken, diş ve başka tedavi-leri de uygulanmaktadır.

Fabrikalarda veremin yayılmasını önlemek için neler yapılması gerektiği anlatılır. Her fabrikanın işçi komitesi tarafından hangi iş-çilerin tedavi merkezleri ve sanatoryumlara gönderileceği tartışılarak karara bağlanır.

1935 yılında kabul edilen bir kararname ile işletmelerde veremli işçilerin çalışma saatle-ri azaltılır. Büyük fabrikalarda özel diyet ye-mek odaları oluşturulur. 1938’de Moskova, Leningrad, Kharkov, Gorky ve diğer sanayi merkezlerindeki fabrikalarda bu işçiler için profilaktik atölye denilen özel atölyeler bu-lunur. Lastik ayakkabı fabrikasında daha ya-vaş hareket eden kendi konveyörleri vardır.

Faşizme karşı savaşın arifesindeki istatistik-ler, devrimden o güne büyük gelişme oldu-ğunu gösterir. 1931’de akciğer tüberkülozun-dan ölüm oranı büyük şehirlerde yarı yarıya azalmıştır. 1941’e kadar ölüm oranı on bin vakada 8’e düşer, Bu oran 1913 rakamlarının beşte ikisine tekabül etmektedir. En büyük düşüş, sanayi işçileri arasında gözlenir.

Sovyetler Birliği’nde salgın hastalıklara karşı yürütülen çalışmalarla tüm halkın sağlığının korunması amaçlanır ve sonuç başarılı olur. 1941’de savaş arifesinde, tüberküloz sanator-yumu sayısı 898, yatak sayısı 72 bindir.

10 Kinsbury ve Adams, Kızıl Tıp, sf. 214.

Faşizme karşı savaşta tedavi tesisleri büyük yıkıma uğrarken vakaların yenilenmesini ve artmasını beraberinde getirir. Verem, başla-yan savaş ve sonrasında en ciddi sağlık so-runlarından biri olmaya devam eder. Alman işgalinde doğuya yapılan kitlesel tahliyeler, gidilen yerlerin nüfusunun artması ve yaşa-nan yoksunluklar hastalığı tetikler ve arttırır.

SSCB Halk Komiserleri Konseyi’nin Ocak 1943’te yayınladığı kararname ile 1944 yılı Ekim ayına kadar yaklaşık iki yılda tüberkü-loz vakaları için ek olarak şunlar yapılır: 13 bin hastane yatağı, 4 bin 500 gündüz ve gece sanatoryumu yatağı, çocuklar için 35 binden fazla yer (anaokulları, kreşler ve açık hava veya orman okulları). Ayrıca tamamlayıcı gıda rasyonları sağlanır. Böylesi ciddiye alı-narak yapılan çalışmalar ve alınan önlemler-le ölüm oranı 1943 yılında düşmeye başlar.

Tablo-4: 1941’de epidemik hastalıklarla savaşım veren kurum sayıları

Anti-epidemi istasyonları 1.760

Dezenfektasyon istasyonları ve mobil ekipler

2.228

Bakteriyoloji laboratuvarları 1.406

Sıtma istasyonları ve noktaları 2.945

Pasteur Enstitüleri 120

Kızamık İstasyonları 282

Kaynak: Sigerist ve Older, Medicine and Health in the Soviet Union, sf. 167.

ŞarbonSovyetler Birliği’nde en çok uğraşılan bulaşıcı hastalıklardan birisi de şarbondur. Şarbonu, çeşitli yükseliş evreleri olmakla birlikte geniş istatistiki bilgiler yerine tarımda kolektivizas-yon dönemi sayıları üzerinden inceleyelim.

Devrimden önceki mirası anlamak açısından Çarlık dönemi sayılarına bakıldığında Ekim Devrimi’nden önceki 10 yıl boyunca beş yüz bin hayvan, yüz elli bin insan şarbon hastalı-ğına yakalanır ve bunlardan 400 bin hayvan

Page 64: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

62

Şükran Doğan / Ayhan Aydoğan

ile 40 bin insan hayatını kaybeder.11 Hastalığa yakalanan hayvanların neredeyse tamamını, insanların ise dörtte birini öldüren hastalığın istatistiksel durumu bu şekildedir.

Sovyetler şarbon hastalığına ilk müdahaleyi merkezi ve yerel izleme komiteleri oluştura-rak yapar. Çünkü hastalığın nereden, nasıl, hangi topraklardan, hangi hayvanlardan iler-lediği gibi temel bilgiler ellerinde olmayınca şarbonla mücadele tamamen kör döğüşüne dönüşmüştür. İkinci hamle ise Sağlık Bakan-lığı ve Tarım Bakanlığı’nın merkezi olarak birlikte çalıştırabilecek büroların kurulması olur. Veri takip ve merkezi çalışmanın kuvvet-lendirilmesiyle, 1930’da yerel aşının bulun-masıyla 1930 yılların ortasında şarbona yaka-lananların da şarbondan ölenlerin de sayısını üçte birine kadar indirmeyi başarırlar.

Tarımda kolektivizasyon gerek siyasal gerek ekonomik açıdan çok önemli bir hamledir. Milyonlarla ifade edilen hayvanın yer değiştir-mesi ve bu değişim sırasında gittikleri yerlere hastalık taşıması, ekilebilir-dikilebilir alanla-rın çok fazla artırılması, bakir toprakların ta-rıma açılması ve buna bağlı olarak toprakta da yaşayabilen şarbon sporlarının yaşam ala-nının genişlemesi bir yanı ile şarbonunda ya-yılmasına zemin hazırlamaktadır. Salgından korunmak için beslenme biçimini hem nice-lik hem de çeşitlilik bakımından arttırmak ge-reklidir ama bunu sağlayacak hamleler aynı zamanda şarbonun da yayılmasını hızlandır-maktadır. Bu durumun en kestirme çözümü tarım arazisi açmamak ve hayvanları küçük çiftliklerde bırakıp kolektif çiftliklere aktar-mamaktır ama bu, açlığa neden olacağı ve tarımda özel mülkiyetin filizlenme ihtimalini barındırdığı için gerçek bir seçenek olmamış-tır. Bu durumda, tarım arazilerini genişletip, sporların rüzgârla yayılmasını önlemek adına tarlaların etrafına rüzgâr bariyerleri12 yapa-rak rüzgârı daha çok, yaban araziden geçirip şarbon sporlarının yayılmasını büyük ölçüde önlerler. On beş sene içinde dünyadaki şar-bon aşı stoku kadar yerli aşı üretip tüm çiftlik

12 Adams, A., E. Jan, S. Adams (1971) Men versus Systems. Agriculture in the USSR, Poland, and Czechoslovakia, New York: Free Press, sf.80.

hayvanlarını aşılayarak yer değiştirmelerdeki şarbon dağılımının da önüne geçilir.

Tarım kolektivizasyonun ilk zamanlarında tepe noktasına gelen şarbon yayılımı 1940’lı yılların başında kolektivizasyon öncesindeki sayının 1/6’sına kadar geriler. Şarbonla mü-cadele; toplumcu tıbbın, bilimi ve tekniği burjuvazi için değil de işçi sınıfı ve emekçiler lehine kullandığında ve bir salgınla ilgili tüm disiplinler merkezi düzeyde planlama ile yö-neltildiğinde, neler olabileceğini ortaya koy-maktadır. Hem açlık hem az olan besinden şarbon kapma riskiyle yaşayan halktan, nice-lik ve nitelik bakımından en iyi şekilde besle-nen ve bu besinlerden şarbonu büyük ölçüde arındırmayı başaran işçi sınıfının iradesinde-ki sağlık sistemi, Someşenko’nun “Her sınıf kendi sağlığını düşünür” cümlesini burada da başarılı bir biçimde sınamıştır.

Salgın hastalıklara yakalanma ve salgınlarla mücadelede halkın tamamının, hijyen ola-naklarına sahip, sağlıklı konutlara kavuş-turulması ve yine halkın tamamına yönelik beslenme olanaklarının yaratılması son de-rece önemliydi. Kısaca bu alanda yapılanlara bakalım.

BarınmaSovyetler, salgın hastalıkların büyük oran-da çevresel şartlar üzerinden yayıldığı bilin-ciyle, barınma sorununu öncelikleri arasına alır. Sovyetler Birliği Anayasası’nın 6. Mad-desi şöyle der:

“Toprak, doğal kaynaklar, sular, ormanlar, değirmenler, fabrikalar, madenler, demir yolları, su ve hava taşımacılığı, bankalar, posta, telgraf ve telefon, devletin büyük tarım işletmeleri (devlet çiftlikleri, makine ve traktör istasyonları vd.) ile belediye iş-letmeleri ve kentlerdeki konut işletmeleri ve sınai bölgeler, devlet mülkiyetidir ve bun-dan dolayı tüm halka aittir.”13

Konutu ticari bir meta olmaktan çıkarıp, anayasası aracılığı ile halkın hakkı olarak belirleyen ve güvence altına alan dünya-

13 1918 Sovyet Anayasası, İstanbul: Ceylan Yayıncılık, 2002, sf. 2.

Page 65: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

63

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

daki ilk devlet Sovyetler Birliği’dir. “Çarlık döneminden arta kalan konut stokunun durumu şöyledir: sadece yüzde 9’unda su, yüzde 2’sinde kanalizasyon, yüzde 1’inde ısıtma ve yüzde 5’inde elektrik bulunmak-tadır. İşçi mahallelerinde kişi başına düşen sağlıklı barınılabilecek konut alanı iki met-rekaredir. İşçi sınıfının barınma durumu böyle iken, 1914 yılı sayımına göre sadece Moskova’da 5000 boş şato bulunmakta-dır.”14 “İç savaşın ardından hızlanan inşaat çalışmaları sonucunda 1940 senesine gelin-diğinde her aileye, ailede bulunan kişi sayı-sından bir fazla odalı ev (dört kişilik aileye beş odalı ev) düşüyordu.”15

Bu arada sadece yeni konutlar inşa edilmi-yor, yeni kentler de kurulmaktadır. İkinci Dünya Savaşına kadar toplam 213 yeni şe-hir ve 1323 yeni kent kurulur. Kurulan yeni kentlerin en büyük özelliği istinasız hep-sinin akarsu kaynaklarının üst bölgelerin-de kurulmasıdır. “Bunun en büyük sebebi halkın olabildiğince temiz suya erişimini sağlamaktır.”16 Akarsuyun en üst noktası, suyun en ivmeli aktığı yerdir. Kapitalist üretim sisteminde fabrikaların enerji ihti-yacı için nehirlerin ivmeli aktığı bu üst kıs-ma sanayi tesisleri, alt kısmına da kirlenen suyla hayatını idame etmeye çalışan halk yerleşkeleri kurulur. Sovyetler Birliği, suyla bulaşan salgın hastalıklarla mücadelenin de verdiği tecrübeyle halk sağlığını fabrika enerji girdisinin önüne koymuştur.

Sovyetler Birliği’nde işçi konutları inşa edi-lirken güneş ışığını az alan bölgelerin salgın süreçlerinden daha kötü etkilendikleri tes-pit edilerek, konutların güneş ışığıyla olan ilişkisine de dikkat edilmiştir. Güneş ışığını az gören Murmansk gibi şehirlerde, gelişme

14 Doğan, İ., https://www.evrensel.net/haber/338627/sscbde-barinma-hayal-edin-ev-sahibi-yok-kira-28-lira (Erişim Tarihi: 23.04.2020)

15 Ganna, A. https://www.researchgate.net/publicati-on/276279685_ARCHITECTURE_OF_SOVIET_HOUSING_AND_MAIN_SOVIET_URBAN_PLANNING_CONCEPTS (Erişim Tarihi: 23.04.2020)

16 Thomas M (1978) “City Planing in Soviet Russia”, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/0016718578900039 (Erişim Tarihi: 23.04.2020)

çağındaki çocuklara devlet tarafından rutin olarak kuvars lamba terapileri uygulanmış, hem fiziki hem ruh sağlığı açısından hayati önemi olan güneş ışığı eksikliği böylelikle giderilmiştir. Revizyonizmin hakimiyeti son-rası Murmansk’ta yapılan ışık terapileri bir müddet kliniklerde reçeteyle devam eder, sağlıkta özelleştirmelerin yaygınlaşması ile birlikte ise varlıklı aileler ve özel kurumla-rın kullanımına açılır. Artık Murmansk’ta güneş sadece zengin ailelerin çocukları için doğuyor dersek abartmış olmayız.

BeslenmeKoronavirüs salgını sürecinde de çokça tar-tışıldığı gibi vücut direnci için önemli fak-törlerden birisi de sağlıklı ve dengeli bes-lenmedir. Dr. İsmail Topuzoğlu’nun Anka-ra’nın çeşitli şantiye ve büyük fabrikaların-da yaptığı saha çalışmalarına göre17 işçilerin yüzde 72.3’ünün yaptıkları işe göre tükettik-leri enerji miktarı yetersiz, alınan hayvan-sal protein yok denecek kadar az, toplam protein tüketiminin ise sınırlı olduğu görül-müştür. Topuzoğlu’nun yaptığı araştırmada işçilerin ana besin kaynağı tahıl ve hamur işi olarak belirtilmiştir. Bu durumda uz-manların söylediği “dengeli beslenin” uya-rılarının da anlamı kalmamaktadır.

1920-1965 tarihleri arasında Sovyetler Birli-ği’nde ortalama bir vatandaş; ABD vatanda-şından günlük 350 kalori, Fransa vatanda-şından 450 kalori, Almanya vatandaşından ise 500 kalori fazla alıyor. Yine aynı tarih aralıklarında ABD Merkezi Haberalma Teş-kilatı CIA raporlarından18 alınan, aşağıdaki tablolardaki değerlere göre besinlerin nite-liği Avrupa ve Güney Amerika’daki ülkeler-le kıyaslanmaktadır.

17 Topuzoğlu İsmail (2004), İşçilerin Beslenme Sorunları, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Sf.51

18 CIA (2009), https://www.cia.gov/library/readingroom/document/cia-rdp85t00313r000300140006-0

Page 66: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

64

Şükran Doğan / Ayhan Aydoğan

Tablo-5: 1920-1965 Yılları Arası Kişi Başına Düşen Yıllık Protein Değerleri

Ülkeler Yumurta Süt/Litre Et/Kg

Brezilya 163 96 49

İngiltere 201 265 55

Sovyetler Birliği 294 372 68

Kaynak: https://www.cia.gov/library/readingroom/document/cia-r-dp85t00313r000300140006-0

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere Sovyetler Birliği tarım ve hayvancılıkta ileri olan Avrupa ve Güney Amerika ülkeleriyle karşılaştırıldı-ğında sadece toplam kalori açısından değil, et, süt, yumurta gibi temel proteinlere ulaşım açısından da diğer ülkelerin oldukça önün-dedir. Özellikle kalori bazlı besin artışının en yüksek olduğu dönemin tarımda kolekti-vizasyon döneminden İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan aralık olduğunu belirtmek gerekir.

Tablo-6: Gelir Dağılımına Göre Kişi Başına Düşen Yıllık Protein Değerleri

ÜlkelerDüşük Gelirli

Orta Gelirli

Yüksek Gelirli

Protein Cinsi

Brezilya 130 163 210 Yumurta

İngiltere 153 201 250 Yumurta

Sovyetler Birliği 294 294 294 Yumurta

Brezilya 80 96 150 Süt/Litre

İngiltere 200 265 350 Süt/Litre

Sovyetler Birliği 372 372 372 Süt/Litre

Brezilya 40 49 60 Et / kg

İngiltere 40 55 66 Et / kg

Sovyetler Birliği 68 68 68 Et / kg

Kaynak: CIA, https://www.cia.gov/library/readingroom/document/cia-rdp85t00313r000300140006-0

Tablo 6’da ülkelerin yıllık ortalama kişi başı-na düşen protein miktarını faklı gelir grupları-na göre göstermektedir. Diğer ülkelerde gelir dağılımına göre temel protein tüketiminde ciddi farklılıklar bulunurken SB’nin herkese sağladığı miktar, seçili ülkelerdeki yüksek ge-lirli kesimlere sağlanandan daha fazladır.

Sovyetlerde anne-çocuk sağlığı beslenme ve sağlık açısından öncelikli olarak ele alınır. Çocukların, annelerin ve işçilerin beslenmesi için süt dağıtım merkezleri oluşturularak üc-retsiz süt dağıtımı yapılır.

1913-1937 arasında kişi başı meyve ve sebze tüketimi beş kat artar. 1938 yılında kişi başı günlük protein tüketimi 100 grama ulaşmış-tır. Aynı yıl bu miktar Almanya’da 35 gramdır. 1950 yılına gelindiğinde kişi başı et tüketimi yılda 26 kg, balık tüketimi 7 kg’dır.

1933’ten 1937’ye kadar, İkinci Beş Yıllık Plan yıllarında salgınla mücadelenin sonuçları alı-nır. Kurulan büyük tesislerde tüketim malları üretilir. Tarımda kolektivizasyonla yiyecek bollaşır. Sağlık işleri için daha fazla bütçe, insan gücü ve ekipman sağlanır. Almanya’da faşizmin yükseldiği ve savaşa karşı hazırlıkla-rın yapıldığı dönemde anayurt savunması için çok büyük bütçe ayrılması durumunda dahi sağlığa ayrılan bütçeden kısıntıya gidilmez. Faşist işgal ve savaş döneminde de yürütülen

çalışmalarla hastalıkların cephede ve halk içinde yayılması engellenmeye çalışılır.

***

Mülkiyet ilişkilerinde egemen olan sınıf her yönden kendi sağlığını da önceler. Salgınlar karşısında da ilk önce sermayesini ve kişisel sağlığını güvence altına almaya çalışır. O yüz-den içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde egemen sınıfın işçilerin sağlığını kendi çıkar-larının önüne koyması beklenemez. Şu anda yaşadığımız salgın sırasında da bulaşmanın olmasa da salgının sonuçlarının sınıfsal ol-duğu değerlendirmesi çokça yapılmaktadır. Milyonlarca işçi, emekçi, işsiz, yoksul insanın yanında parmakla sayılacak kadar burjuva-ya virüs bulaşması, hem bulaşmaya maruz kalmada hem de tedaviye ulaşmada virüsün

Page 67: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

65

sovyetler birliği’nde salgın hastalıklarla mücadele

eşitlikçi olduğunu göstermez ve hastalığın sınıfsal olduğu gerçeğinin üstünü örtemez. Aynı zamanda sadece bunu söylemekle sınırlı kalmak da verili durumu kabulden öteye geç-mez. Oysa mülkiyet ilişkileri değiştiğinde, işçi sınıfı egemenliğini aldığında halk sağlığının nasıl ele alınacağının canlı örneğidir Sovyet-ler Birliği.

Sovyetler Birliği’nin toplum sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla yaptığı çalışmaların temel özelliklerini kısaca şöyle özetleyerek bitirebiliriz. Uygulayanların da, yerel ve mer-kezi olarak denetleyenlerin de işçiler olması. Dağınık ve atomik değil merkezi planlama ile ve kurumlar arası koordinasyon içinde yürütülmesi. Sağlığın sadece hastalık odaklı olarak değil önleyici ve koruyucu sağlık hiz-metleri ile birlikte bütünlüklü ele alınması. Sağlığı olumsuz etkileyen toplumsal etkenle-rin ortadan kaldırılması çalışmalarına öncelik verilmesi. Tüm sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması. Sağlığın bireysel değil toplumsal bir iyilik hali olarak ele alınması…

Bu, sosyalizmin kapitalizmden farkıdır.

KAYNAKLAR • 1918 Sovyetler Birliği Anayasası, Çev. Fırat Sözeri,

İstanbul: Ceylan Yayınları

• Adams Kinsbury, John Adams (2015) Kızıl Tıp-Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık, Çev: Selçuk Görmez, İstanbul: Yazılama Yayınları

• Akalın M. Akif (2010), Toplumcu Tıp (Sovyetler Birliği Deneyimi), İstanbul: Yazılama Yayınları

• Aksakoğlu Gazanfer (2003), Sovyetler Birliği Özelinde Sosyalist Ülkelerde “Sağlık Reformu”, Toplum ve Hekim, Cilt 18, Sayı 1, Ocak-Şubat 2003.

• Andrionava Ganna (2015), Architecture of Soviet Housing and Main Soviet Urban Planning Con-cepts, https://www.researchgate.net/publicati-on/276279685_ARCHITECTURE_OF_SOVIET_HOU-SING_AND_MAIN_SOVIET_URBAN_PLANNING_CON-CEPTS (Erişim tarihi:26.04.2020)

• Arthur E. Adams, Jan S. Adams (1971), Men versus Systems. Agriculture in the USSR, Poland, and Cze-choslovakia, Londra: Free Press Yayınları

• CIA, The Nutrient Content of Food Supply, https://www.cia.gov/library/readingroom/document/cia-rdp85t00313r000300140006-0 (Erişim tari-hi:26.04.2020)

• Doğan İsmet (2017), Hayal Edin Ev Sahibi Yok Kira 28 Lira https://www.evrensel.net/haber/338627/sscb-de-barinma-hayal-edin-ev-sahibi-yok-kira-28-lira (Eri-şim tarihi:26.04.2020)

• Engels Friedrich (1992), Konut Sorunu, Çev. Güneş Özdural, İstanbul: Sol Yayınları

• Engels Friedrich (1997), İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Çev. Yurdakul Fincancı, İstanbul: Sol Yayın-ları

• Henry E. Sigerist, Julia Older (1947), Medicine and Health in the Soviet Unıon, Newyork: The Cidatel Press

• Lenin V. İ,(1901), Another Massacre, https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1901/may/07.htm (Erişim tarihi:26.04.2020)

• Özkan Özlem (2003), “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Sağlık Hizmetleri”, Toplum ve Hekim Cilt 18, Sayı 1, Ocak-Şubat 2003.

• Rousseau J (2019), Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev, Çev. Sabahattin Eyyüboğlu, İstanbul:Türkiye İş Banka-sı Kültür Yayınları

• Thomas M (1978) , City Planning in Soviet Russia, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/0016718578900039 (Erişim tarihi:26.04.2020)

• Topuzoğlu İsmail (2004), İşçilerin Beslenme Sorunları, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları

• Viola Lynne (1989), The Best Sons of the Fatherland: Workers in the Vanguard of Soviet Collectivization, Londra: Oxford University Yayınları

• Voltaire (2006), Candide, Çev. Ayşe Meral, İstanbul: Alfa Yayınları.

Hem açlık hem az olan besinden şarbon kapma riskiyle yaşayan

halktan, nicelik ve nitelik bakımından en iyi şekilde

beslenen ve bu besinlerden şarbonu büyük ölçüde arındırmayı başaran işçi sınıfının iradesindeki

sağlık sistemi, Someşenko’nun ‘Her sınıf kendi sağlığını düşünür’

cümlesini burada da başarılı bir biçimde sınamıştır.

Page 68: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

66

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir incelemeÇ. Çağan Adıgüzel

GİRİŞ

İçeriği, sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kaldırılması ve işçi sınıfının ka-zanılmış haklarının tasfiyesi olarak özetle-nebilecek neoliberal politikalar dünya ile eş zamanlı olarak Türkiye’de de uygulanmaya geçti. İşçi sınıfının sendikal ve politik örgüt-lülüğünün çeşitli biçimlerle zayıflatılması ve etkisizleştirilmesinde kat edilen mesafeye de bağlı olarak bu politikalar toplumsal yaşamın her alanında uygulandı. Neoliberalizmin Tür-kiye’deki temellerini dayandırabileceğimiz 1980’lerden bu yana 40 yıllık süreçte serma-yenin farklı kliklerini temsil eden ve birbirinin devamcısı olarak görülebilecek farklı, ama özde aynı siyasal eğilimlerin iktidarları bu sü-recin Türkiye’deki temsilcileri oldu.

Uluslararası kapitalist sistemin neoliberal te-melde yeniden organizasyonunun IMF, Dün-ya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi ku-rumlarla, hatta darbe, baskı ve çeşitli şiddet araçlarıyla güvenceye alınması, kapitalizmin ve dolayısıyla neoliberal politikaların tek al-ternatif olarak benimsenmesi sürecini hız-landırdı. Uluslararası tekeller ve emperyalist devletlerin izlediği, tüm dünyayı bir sömürü cennetine çevirmeyi öngören politikalar ba-ğımlı ülkelerin birçoğunda farklı renkten, sağ veya sol işbirlikçi partilerin programlarının neredeyse birbirinin aynısı haline gelmesine yol açtı. Neoliberal politikaları sonuna kadar savunmak bir partinin sermaye açısından ka-bul edilebilmesinin temel koşulu haline geldi. Muhalif (Muhalefet) ve iktidar partileri ara-sındaki, hepsi burjuva partileri olduğu ölçü-de zaten çok sınırlı olan, ayrım iyice ortadan kalktı.

Türkiye yakın tarihinde neoliberal dönüşü-mün en başarılı temsilcisi olan AKP’nin top-lumsal tabanında önemli kırılmaların işaret-leri ortaya çıkıyor. Ekonomik kriz, ağırlaşan çalışma koşulları, artan sömürü, hayat paha-lılığı ve geçim derdi AKP tabanındaki emekçi-lerin rahatsızlığını ve tepkisini artırırken belli ölçülerde kopuş ve yeni arayışların zemini oluştu. Kürt illerine, Suriye’ye, Libya’ya yö-nelik askeri operasyonlar ve bu operasyonlar

Page 69: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

67

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme

temelinde milliyetçi ve dinci bir dalga yarat-ma çabası, halkta AKP’nin beklediği ölçüde bir karşılık bulmadı. Tek adam rejimi altında tüm demokratik kazanımların ortadan kaldı-rılması, yargının emir eri haline getirilmesi, her şeyin bir adamın iki dudağı arasından çı-kacak söze indirgenmesi halktaki hoşnutsuz-luğu körükledi.

Öte yandan kapitalistlere yeni sermaye biri-kim alanlarını açmakta zorlanan AKP, bir yan-dan da nemalanma olanaklarının (devlet iha-leleri vb. başta olmak üzere) dışında bıraktığı burjuva kliklerin tepkisini daha da fazla üze-rine çekti. Emperyalistler (ABD, Rusya) arasın-da ikili oynama politikası giderek sonuç alıcı olmaktan uzaklaştı ve bu politikaların vadesi dolmakta. Bu siyasetin başarısına ve savaş alanlarındaki yeniden inşadan nemalanmaya bel bağlamış kimi sermaye klikleri açısından da, AKP’nin toparlayıcı ‘merkez’ olma vasfı eskisi gibi tartışılmaz değil. Bütün bu gelişme-ler ve tabandaki rahatsızlığın bir ifadesi ola-rak görüş ayrılıklarının keskinleşmesi ve AKP içinden yeni particiklerin çıkması, içinden geçtiğimiz ekonomik ve siyasal koşullarda ar-tık kaçınılmaz hale gelmişti.

Yaşanan bu süreç geçen yılın aralık ayında ilk, bu yıl ise ikinci meyvesini verdi. Önce Ahmet Davutoğlu başkanlığında, içinde eski AKP kadrolarının yoğunlukta olduğu Gelecek Partisi (GP) kuruluşunu ilan etti. Bu yılın Mart ayında ise, Ali Babacan başkanlığında De-mokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) kuruldu. Bu yazıda bu partilerden ilkini ele alacağız.

Gelecek Partisi’nin kurulacağı sinyalinin ve-rildiği andan itibaren, birçok farklı kesim partinin kuruluşunu farklı biçimlerde değer-lendirdi. AKP içinden yeni bir parti çıkmasını “AKP için sonun başlangıcı” olarak değerlen-diren de Davutoğlu’nu kurtarıcı bir figür ola-rak gösteren de oldu. Demokrasi anlayışları halkın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gibi bir prensibe dayanmayan; parlamen-tonun eski işleyiş biçimine dönmesi ve bazı hakların kazanılması ile sınırlı olan kimi parti ve çevreler tek adam rejimine karşı Davutoğ-lu ve partisini “demokrasi cephesi”nin içinde

gördüğü gibi bu doğrultuda çeşitli görüşmeler de yaptı, yapıyor. Davutoğlu’nun siyasi geçmi-şinden yola çıkarak onun kuracağı herhangi bir partiden hayır gelmeyeceğini söyleyenler de oldukça fazla.

Siyasi partiler her zaman bir toplumsal sını-fa veya onun farklı kliklerine dayanarak var olur. “Bütün sınıfların”, “bütün milletin” par-tisi olma iddiası halkı yedeklemek için ortaya atılan süslü lafların ötesine geçmez. Mesele-nin esası olarak tanımlayabileceğimiz bu te-meli dikkate almayan her inceleme iktisadi ve siyasal gerçeklerin göz ardı edilmesine, politikanın liderlerin söylem, vaat ve propa-gandasına indirgenmesine, dolayısıyla sürekli olarak şu ya da bu burjuva partisinden bek-lentiye yol açacaktır.

Gelecek Partisi (GP) hangi sınıfın çıkarı doğ-rultusunda çalışmak üzere kuruldu? Hangi sınıfın partisi? Çıkarları birbiri ile uzlaşmayan sınıflar arasındaki güç dengesinde nerede du-ruyor? Egemen sınıfların pastadan pay kap-mak için kendi içinde sürdürdüğü mücadele-de konumu ne olacak?

Kapitalistlere yeni sermaye birikim alanlarını açmakta

zorlanan AKP, bir yandan da nemalanma olanaklarının (devlet

ihaleleri vb. başta olmak üzere) dışında bıraktığı burjuva kliklerin

tepkisini daha da fazla üzerine çekiyor. Emperyalistler arasında

ikili oynama politikası giderek sonuç alıcı olmaktan uzaklaşıyor

ve bu politikaların vadesi doluyor. Bu siyasetin başarısına ve savaş

alanlarındaki yeniden inşadan nemalanmaya bel bağlamış kimi

sermaye klikleri açısından da, AKP’nin toparlayıcı ‘merkez’ olma

vasfı eskisi gibi tartışılmaz değil.

Page 70: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

68

Ç.Çağan Adıgüzel

Bu yazıda GP programı ve Davutoğlu ekibinin söylem ve faaliyetleri üzerinden, Türkiye’nin temel sorunları olarak ele alacağımız birkaç temel başlıkta, Davutoğlu’nun partisinin sınıf çatışmasında durduğu yeri ve bu partinin hal-kın emeği ile geçinen büyük kısmının dertle-rine derman olup olamayacağını (veya böyle bir niyeti olup olmadığını) inceleyeceğiz.1

SERMAYENİN EKONOMİK AJANDASI

Partinin ekonomik programı, içinden çıktığı AKP’ninki gibi sermayenin kısa ve uzun vadeli hedeflerine denk düşen neoliberal bir perspek-tif ile hazırlanmış. AKP’nin, ekonomi politikala-rını adım adım sürdüremez hale geldiği günler-de, GP aynı neoliberal programı daha güçlü bir biçimde uygulamayı vaat ediyor. 142 sayfa ve 8 başlıktan oluşan programın 42 sayfası ekono-mi başlığına ayrılmış. GP programının ekono-mik bölümü, kendisi gibi yeni kurulan burjuva partilerin programlarının çoğunda olduğu gibi bir yandan sermayenin çıkarlarını merkeze koyarken, diğer yandan ve tam da bu nedenle halka gerçekleşmesi imkânsız vaatler sunuyor. Bu programı benzerlerinin programlarından ayıran tek özellik, daha akademik ve süslü ol-ması. Program, muhalif konumdaki her serma-ye partisinin dile getirmekten kaçınamayacağı “şeffaflık”, “israftan kaçınma”, “kaynakların verimli kullanımı”, “liyakatin sağlanması”, “kayırmanın bitmesi ve zümreden yana değil vatandaştan yana planlama yapılması” gibi ifadeler ile AKP’nin ekonomik uygulamalarına eleştiriler yöneltiyor. Bununla birlikte, “büyü-meyi artıracağız”, “kamu kaynaklarını artıra-cağız”, “vatandaşın refahından taviz vermeye-ceğiz”, “vergi yükünü azaltacağız”, “özel sek-tör teşviklerini artıracağız” gibi hepsinin aynı anda nasıl olacağı oldukça muamma olan ama ilk bakışta pozitif bir imaj yaratan söylemleri de sıklıkla kullanıyor.

Programı daha yakından incelediğimizde mevcut hükümet uygulamalarından farklı

1 Programın tamamına, https://wp.gelecekpartisi.net/wp-content/uploads/2019/12/Gelecek_Partisi_Program.pdf adresinden ulaşılabilir.

hiçbir şeyin hedeflenmediğini, sadece “biz bu yapılanları çok daha iyi yaparız” iddiasını görüyoruz.

“Toplumsal refah”, “tam istihdam”, “kaynak-ların ve gelirin adil dağılması”, “büyüme” gibi sözlerin ardına gizlenen program mad-deleri, partinin bunların “büyüme” dışında kalan kısmının hiçbirine cevap vermek gibi bir derdi olmadığını gösteriyor. GP’nin temel ekonomik çizgisini kulağa hiç de yabancı gel-meyen şu cümleler ifade ediyor:

“Partimiz kurallı serbest piyasa ekonomisini benimser (...) Piyasa ekonomisinde devlet an-cak nesnel ve genel kurallar koyarak ve bu kurallara uygunluğu denetleyerek ekonomiyi yönlendirir.”

Karşılaştırmak gerekirse, AKP programının ekonomi bölümünde2 aynı ilkeler çok daha basit ifadelerle yer alıyor:

“Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yanadır. Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser. Devletin ekonomideki işlevini düzenleyici ve denetleyici olarak ta-nımlar.”

Yani GP, en baştan, mevcut sistemin hiçbir yanına dokunmayacağını, iktidar partisiyle neredeyse aynı cümlelerle ifade edip serma-yedarlara bunun güvencesini veriyor. Var olan yağma düzeninin olduğu gibi sürdürüleceğini hatta daha işlevsel hale getirilip eksiklerinin kapatılacağını ileri sürüyor.

Devletin ekonomide düzenleyici ve denetleyi-ci olmaktan başka bir işlevinin bulunmaması gerektiği neoliberal tezine sıkı sıkıya sarılan GP, bu tezin altında yatan kapitalist işletme-lerin karlılığını olabildiğince güvence altına almak hedefini de açıkça ifade ediyor. Serma-yenin “büyümesi ve genişlemesi” GP progra-mının en önemli dayanağı. GP, ülkenin bütün kaynaklarının sermayeye peşkeş çekileceğini gizleme gereği bile duymuyor. Program, ser-mayeye vaat edilen sınırsız teşvikin yanı sıra, “zor dönemler” olarak nitelenen dönemlerde

2 Programın tamamına https://www.akparti.org.tr/parti/parti-programi/ adresinden ulaşılabilir.

Page 71: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

69

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme

sermayenin “kurtarılacağını”, gereken kay-nakların “kamu maliyetlerinden kısılması” ile sağlanacağını ifade ediyor.

Üst düzey devlet yöneticilerinin “itibardan tasarruf etmemek” vb. mazeretlerle yaptığı ve AKP’nin büyük tepki çeken birkaç uygula-masına yönelik eleştiriler dışında, programlar arasında ekonomik hedefler yönünden kayda değer hiçbir fark yoktur.

GP programı tıpkı AKP gibi ülkenin “ekono-mik büyümesi”ni yabancı sermaye yatırımla-rına bağlamış, bu açıdan AKP’nin sürdürdüğü dışa bağımlılık ilişkilerini artıran politikalar-dan taviz vermeyeceğini açıkça ifade etmiştir:

“… yurt içine teknoloji getiren, istihdam sağ-layan ve dış ticaret hedeflerine pozitif katkıda bulunan tüm yatırımların (…) en kısa zaman-da hayata geçmesi temin edilecektir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi, küresel yatırımcının ihtiyaç duyduğu tüm izinler ile desteklerin tek bir yerden sağlanması ülke düzeyinde yaygınlaştırılacaktır. (…) Finansal piyasaları derinleştirecek ve Türkiye varlıklarını istik-rarlı hale getirerek uluslararası finansman kuruluşlarının ülkemize uzun vadeli, makul şartlarda yatırım yapmasını sağlayacağız.”

Sermaye yatırımlarının önündeki her türlü engelin kaldırılması program boyunca sık sık tekrarlanıyor. Yabancı sermaye yatırım-ları zaten 2002’den bu yana kat be kat arttı. Gelen yabancı sermaye 2002-2018 arasında 11,5 katlık bir yükselişle toplamda 197 mil-yar dolara ulaştı. Kurulan yabancı sermayeli şirket sayısı 2002’de 5 bin iken, 2018 Nisan ayında 61 bini aştı.

Ufku tekelci burjuvazinin çıkarlarının ger-çekleştirilmesi ile sınırlı olan GP dâhil bütün burjuva partilerin politik hattı ülkenin emper-yalizme bağımlılığının artmasından ibarettir. AKP iktidarı boyunca izlenen ihracata dayalı üretim politikası, bununla birlikte yabancı sermayenin sınırsız teşviki, emekçileri daha büyük bir yoksulluğun pençesine itmenin di-namiklerinden birisi olarak çalıştı, çalışıyor. Yabancı sermayenin ucuz iş gücünü hedef-leyerek Türkiye’de kurduğu fabrikalardaki üretim de istisna dönemler dışında sürekli

artıyor. Bu fabrikalardan çıkan ürünlerin yurt dışında satılması da üretimle aynı oranda ar-tıyor ve bu biçimde ihracat miktarı yükseli-yor. Ancak üretimin yanı sıra ihracatın artma-sı kendi başına bir anlam ifade etmiyor. 2005 yılında yaklaşık 73 milyar dolar olan ihracat, 2018 yılında 167 milyar dolara çıktı.3 Ancak bu ihracattan elde edilen kârın işçi ve emekçilere yansıması olmadığı gibi geçen 15 yıllık süreçte halkın yoksulluğunun azalmadığı, tersine art-tığı görülmektedir.

GP özelleştirme ve kamu hizmetlerinin pi-yasaya açılmasında da selefinin bayrağını büyük bir coşku ile sahiplenmiş durumda. Özelleştirmelerin bu perspektifte son sürat devam edeceğini ve daha yetkin bir biçimde yapılacağını şöyle ifade ediyor:

“… kamuda faaliyetlerine devam etmesine gerek olmadığına karar verilen işletmeler, fa-aliyette bulundukları sektörlerde rekabet ak-saklığına neden olmayacak şekilde özel sek-töre devredilecektir. Özelleştirmede esas ilke teşebbüslerin özel sektör eliyle faaliyetlerine devam etmesi olacak, kamuya gelir kazan-dırma gibi tek bir amaç hedeflenmeyecektir.”

Bunca yıllık özelleştirme politikasının ardın-dan, “özelleştirilen alanlardan bir tanesinde bile işçiler yararına bir gelişme yaşandı mı” sorusunun yanıtı açıkça olumsuzdur. Bu işlet-melerden elde edilen karın özel sektöre akta-rılmasının yanında işçilere düşen daha düşük ücret, güvencesizlik, sendikasızlaştırma, işten atma ve esnek çalışma olmuştur. Özelleştiri-lip kapanan işletmelerle birlikte ekonominin dışa bağımlılığı artmıştır. Özelleştirmeden çıkar sağlayanlar ise yerli ve yabancı tekelci sermayedir.

Vergi ve istihdam konusuna gelince:

“Vergi idaresinin etkinliğini artıracak ve top-lam yükü artırmadan verginin tabana yayıl-masını sağlayacağız (…) Etkinliği artırılacak vergi idaresi sayesinde hem hane halkı hem de iş dünyası üzerindeki vergi yüklerini kade-

3 T.C. Ticaret Bakanlığı (2019) Yıllara Göre Dış Tica-ret 2005-2019 http://risk.gtb.gov.tr/data/572b3a8a-1a79f50cd8a22b1a/1-Yillara%20Gore%20Dis%20Tica-ret.pdf (Erişim Tarihi: 21 Mart 2020)

Page 72: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

70

meli olarak hafifletecek, (…) istihdam ve üre-tim dostu bir vergi politikası takip edeceğiz. Vergi yükünün ekonomimizde sermaye biri-kimini, uluslararası rekabeti, ekonomik bü-yümeyi ve ekonominin üretken kapasitesini, işgücüne katılımı engellemeyecek düzeyde tutulmasını sağlayacağız.”

“Verginin tabana yayılması” TÜSİAD’dan MÜ-SİAD’a kadar bütün sermaye kuruluşları ve bizzat AKP hükümeti tarafından dile getirilen beylik bir söylem. Türkiye’de vergi gelirlerinin hali hazırdaki dağılımına baktığımızda, vergi yükünün çoğunun zaten “tabanda” olduğunu görebiliyoruz. 2020 yılında bütçede toplam vergi gelirlerinin yüzde 67’sinin, gelir duru-muna bakılmaksızın herkesten alınan KDV, ÖTV gibi tüketim vergileri ile damga, harç vb. dolaylı vergiler yoluyla sağlanacağı ifade ediliyor. Yüzde 33’ünü ise doğrudan vergiler (gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi kazanç üzerinden alınan vergiler) oluşturacak. Yani vergi yükünün büyük kısmı zaten emekçilerin sırtında. Bu tabloda bile GP açıkça “iş dünya-sı üzerindeki vergi yüklerini kademeli olarak hafifletecek” bir program ortaya koyuyor.

GP’ye göre çalışma hayatı ve istihdamın te-mel şartı şu:

“Yeni istihdam alanları oluşturmak için her sektördeki yerli ve yabancı sermayeli yatırım-ların artırılmasına (…) yönelik düzenlemeler acilen gerçekleştirilecektir. (…) kişilerin çalış-ma hayatı dışındaki özel yaşamı ile denge-sini kurabileceği esnek istihdam olanakları sunan, prim yatırmayanları değil primlerini ödeyen işverenleri destekleyen bir çalışma hayatı, işgücü piyasası ve sosyal güvenlik alt-yapısı oluşturulacaktır.”

Programda kayıt dışı çalışmanın işverenlere verilecek teşviklerle çözülmesi öngörülüyor. Türkiye’de tekstil, ayakkabı, nakış gibi belir-li işkollarındaki kapitalistlerin ihracat gücü bu kayıt dışılığın getirdiği düşük maliyetlere dayanıyor. Bu düşük maliyetler olmadığın-da ekonominin belirli dalları işlerinin büyük kısmını kaybedecektir. GP’nin kayıt dışılık konusunda hiçbir yaptırım uygulamayı önü-ne koymamasının sebebi işte bu kapitalist

ekonominin zorunluluklarıdır. Ayrıca kayıt dışılığın getirdiği ağır sömürüye ancak kapi-talizme karşı bir programla gerçek bir karşı duruş sergilenebilir.

Türkiye’deki her burjuva parti gibi GP de iş-çilere “esnek çalışma” güzellemesi altında daha yoğun bir sömürü sunmaktan başka bir şey yapmıyor. “Esnek çalışmaya uygun, prim-lerini ödeyen işverenleri destekleyen işgücü piyasası ve sosyal güvenlik altyapısı” ifade-si AKP eliyle sonuna kadar yaygınlaştırılmış olan esnek çalışmanın daha da yaygınlaştırıl-ması hedefini ortaya koyuyor. GP’nin bu giri-şiminin ne kadar yerinde olduğunu, bir ayda yedi işyeri değiştirmek zorunda kalan, taşe-ron, sendikasız, sözleşmeli çalışan, evinden saatlerce uzaklıktaki işyerlerine çalışmaya gönderilen esnek çalışanlara sormak gerekir.

Kamu emekçilerine yönelik saldırı ise prog-ramda özel olarak ele alınıyor:

“Kamu ücretlerini ve personel alımlarını, iş-gücü piyasasının dengesini bozmayacak ve enflasyon hedeflemesi ile çelişmeyecek şekil-de belirleyeceğiz.”

Siyasi partiler her zaman bir toplumsal sınıfa veya onun

farklı kliklerine dayanarak var olur. “Bütün sınıfların”, “bütün

milletin” partisi olma iddiası halkı yedeklemek için ortaya

atılan süslü lafların ötesine geçmez. Meselenin özü olarak adlandırabileceğimiz bu temel

üstüne inşa edilmeyen her inceleme iktisadi ve siyasal

gerçeklerin göz ardı edilmesine, politikanın liderlerin söylem,

vaat ve propagandasına indirgenmesine, dolayısıyla sürekli olarak şu ya da bu

burjuva partisinden beklentiye yol açacaktır.

Ç.Çağan Adıgüzel

Page 73: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

71

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme

Yani kamu personel alımlarında programın en temel kıstaslarından biri, kamu perso-nelinin ücret ve haklarının özel sektörden yüksek olmaması. Kimse kamuda çalışma-nın özel sektörde çalışmaktan iyi olduğunu düşünmemeli ki, insanlar özel sektörü ça-lışmak için daha çok tercih etsinler. Böylece iş talebinin yükselmesiyle ücretleri düşür-menin ya da işçileri işsizlerle daha düşük ücretle kolayca değiştirmenin yolu açılsın! “Enflasyon hedeflemesi ile çelişmeyecek” ifadesi ise ücretlerin ve bu ücretlere yapı-lacak zamların sadece özel sektöre göre de-ğil, enflasyon hedeflerinden hiçbir şekilde yüksek olmayacak şekilde de belirleneceği. Enflasyon hedeflerinin, bırakalım gerçek enflasyonu, resmi enflasyonun bile her daim altında kaldığını düşündüğümüzde, kamu emekçilerinin ücretlerinin günden güne eri-yeceği GP’nin vaatleri arasında.

En önemli soru şu: bütün kaynaklar serma-yeye aktarılmışken emekçilere nasıl bir re-fah sağlanacak? Ücretler mi yükseltilecek? Sosyal haklar mı artırılacak?

Hayır, çünkü sermayenin “sürdürülebilir” kâr etmesinin ve “dünyada rekabet gücünün artırılmasının” temel yolu üretim maliyetle-rinin asgariye indirilmesidir. Kârın artırılma-sının temel yolu ise işçi maliyetinin (prim-lerinin, sosyal haklarının, ücretlerin vs.) kı-sılması ve sömürünün yoğunlaştırılmasıdır. Bu şartlar altında hem emekçilere “insanlık onuruna yaraşır geçim kaynakları” hem de sermayeye sınırsız kâr imkânını aynı anda sağlamak mümkün değildir.

Burada çok sayıda ayrıntıyı ele alamayaca-ğımız GP programı, ekonomik ve siyasal açı-dan işçi sınıfı ve emekçi halkların üzerindeki yükü arttıran klasik bir neoliberal program-dır. İşçi sınıfı ve halkın kazanımlarına kar-şı bir saldırı programıdır. Olası “başarısı” bunu ilk bakışta hoş gelen sözlerle yapmaya çalışmasıdır.

“GP ekonomi alanında AKP’nin yapmadığı neyi yapacak” sorusunun cevabı yok. Emek-çilere vaat edilen ise “hiçbir şey değişmeden her şeyin iyiye gideceği” gibi bir boş umut.

DEVLET YAPISI

Programda ele alacağımız bir sonraki aşama ise GP’nin devlet yapısına yönelik hedeflediği değişiklikler. GP bu alanda da AKP’nin kurul-duğu dönemde verdiği sözleri yinelemekten başka bir şey yapmıyor. Bu nedenle, GP’nin hedeflediğini iddia ettiği “temel hak ve öz-gürlüklerin güvence altına alınacağı, etnik, dini, mezhepsel ötekileştirmelerin son bula-cağı, laikliğin temel ilke edinileceği, anadilde eğitim dâhil kültürel hakların güvence altına alınacağı, Kürt halkının sorunlarının siyaset temelinde çözüleceği, YÖK’ün kayıtsız şartsız kapatılacağı, seçim barajının kaldırılacağı” gibi vaatler pek çok bakımdan inandırıcılık-tan yoksun.

Çünkü başta Davutoğlu olmak üzere par-tiyi oluşturan ekibin çoğunluğu bu sözleri zamanında verdi ve asla yerine getirmedi. Bu da bu sözlerin “ilgi çekici hamaset” bo-yutunu aşmayacağının en büyük göstergesi. Örneğin Davutoğlu’nun, sözünde durmak bir yana, 2015 yılında 7 Haziran-1 Kasım seçim-leri arasında ateşkes sürecinin bozulması ve çatışmalı sürecin başlatılmasının başta gelen savunucu ve sorumlularından birisi olduğu biliniyor. “AKP buralardan giderse buralarda eskisi gibi beyaz Toroslar dolaşacak” diyen de odur. Yüzlerce insanın öldüğü katliamla-ra defalarca göz yummuş bir hükümete de başbakanlık yapmıştır. GP programı protesto hürriyetini muhafaza edeceğini iddia etse de partinin kurucusu Davutoğlu, polisin bugün-kü yetkilerinin kaynağını oluşturan “İç Gü-venlik Paketi”ni 2015’te geçiren hükümetin başındaydı. Daha saymakla bitmeyecek on-larca uygulamanın mimarının söyleyecekleri-nin inandırıcılığı yoktur.

GP programının devlet yapısı, işleyişi ve hu-kuk alanındaki önerileri, Davutoğlu’nun çeşit-li açıklamalarında belirttiği gibi AKP’nin artık “yorgun” bir iktidar haline geldiği ve burju-vazinin çıkarlarının devamlılığının “enerjik, yeni, yıpranmamış” bir iktidarla mümkün olabileceği fikrine dayanıyor. Devlet işleyişine dair en temel öneri “yeni anayasa” ve “parla-menter sisteme dönüş”.

Page 74: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

72

Ç.Çağan Adıgüzel

Bu konulara ilişkin maddelere gelmeden önce, Davutoğlu’nun Mart 2016’da DEİK (Dün-ya Türk Girişimciler Kurultayı) gala yemeğin-de yaptığı bir konuşmayı aktarmak gerekiyor:

“İnsan onurunu koruyan, insan hak ve özgür-lüklerini güçlendiren, güçler ayrılığını tahkim eden, hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz vermeyen yetki ve sorumluluk dengesinin kurulduğu, siyasal sistem olarak başkanlığı benimseyen demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için gerekli gereken her türlü adımı kararlılıkla atacağız.”4

Bu konuşma ile birlikte şu paragrafları oku-yalım:

“Partimiz milletimizin hak ettiği yeni anayasa-nın mümkün olan en geniş katılımla sıfırdan yazılması gerektiğini savunmaktadır.”

“(…) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, çok daha büyük yapısal sorunların ortaya çıkma-sına yol açmıştır. Yasama ve yürütmenin bir-birlerinin görevlerine son verebildiği, hukuki hiyerarşinin alt-üst olduğu, kuvvetler ayrılığı-nın yerini kuvvetler birliğinin aldığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) ve milletvekil-liğinin fiilen anlamsızlaştığı, bağımsız ve taraf-sız yargının büyük ölçüde ortadan kalktığı bu sistem, (…) devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olma-yacaktır. Ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir Parla-menter Sistemi savunuyoruz.”

Yukarıdaki sözleri sarf eden kişi, aşağıda-ki sözlerin geçtiği programa sahip partinin genel başkanıdır. Ve kendi ifadesine göre başkanlık sistemini inşa etmek için yürütme-nin başında olduğu süreçte yoğun bir çaba göstermiştir. Başkanlık sisteminin kuruculu-ğunu yapmaya soyunduğu dönemde, “çok üstün bir sistem” olan yapı, Davutoğlu sis-temin üst koltuklarından indiği anda, “çok daha büyük yapısal sorunlara” yol açıyor,

4 Hürriyet Gazetesi (2016) “Başbakan Davutoğlu’ndan yeni anayasa ve başkanlık sistemi açıklamaları” hur-riyet.com.tr, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bas-bakan-davutoglundan-yeni-anayasa-ve-baskanlik-siste-mi-aciklamalari-40076265 (Erişim Tarihi: 21 Mart 2020)

“demokratik toplum düzenini sürdürmeyi imkânsız hale” getirmeye başlıyor.

Tek adam-tek parti yönetiminin veya “Cum-hurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin, işçi sı-nıfı başta olmak üzere sömürülen ve ezilen halk kitleleri açısından sermaye diktatörlüğü-nün açık biçimlerinden biri olduğu ve onun öncülüğünde kurulmak istenen devlet-toplum düzeninin yıkılarak sosyalizme doğru ilerle-yen bir halk demokrasisinin inşa edilmesinin gerekliliği kuşkusuz. Ancak böyle bir gerçek demokrasinin GP programında ileri sürülen birkaç yerinden yamalanmış bir parlamenter sistemle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.

Yönetim biçiminin “otoriter” olup olmadığı, yani emekçiler üstünde yoğun bir baskı ku-rulup kurulmadığı yönetim sisteminin par-lamenter olup olmaması ile ilgili bir durum değildir. Sistemin niteliği sadece bu baskı politikalarının uygulanmasını bir nebze ko-laylaştıran veya zorlaştıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Yani parlamenter sisteme dönüş, esasa dokunan bir değişikliği değil, şekli bir değişikliği kapsıyor. Otoriterlik, ser-mayenin en saldırgan politikalarının en hızlı biçimde uygulanabilmesinin aracı olarak ser-mayenin ihtiyaçlarını karşılayabilmek üzere, bu politikalar karşısındaki mücadeleyi bastır-mak üzere kullanılır. Bir parlamenter sistem de oldukça otoriter bir yönetimi bünyesinde barındırabilir. Devletin bekası olarak görülen

Tek başına “yüksek ihracat”, “üretimin artması” veya

“büyüme” halk açısından refah artışı anlamına gelmediği gibi,

çoğu zaman tam tersine işçilerin daha kötü koşullarda çalıştığı

ve hayat pahalılığının arttığı bir ortamda mümkün olabiliyor. Bu

programı çok daha genişletip ilerleteceğini vurgulayan GP de işçilere bundan farklı bir vaatte

bulunmuyor, bulunamaz da.

Page 75: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

73

akp’siz bir akp: gelecek partisi üzerine bir inceleme

Suriye’nin kuzeyine yönelik savaş, ekonomik kriz vb. konularda parlamentodaki neredeyse bütün sermaye partilerinin iktidarın arkasın-da saf tutmaları, konumlarına göre gülerek veya “ağlayarak” destek vermeleri de bu du-rumu bütün netliğiyle bize gösteriyor. Mesele sermayenin bekası olduğunda, parlamento da başkanlık sisteminden farklı davranmaz, dav-ranmayacaktır. Bu durum deneyimle sabittir. Örneğin Türkiye, Afrin’e saldırdığında, barış sözcüğünü dile getiren herkes bir biçimde baskıya, tutuklamalara maruz kalırken ülke parlamenter sistemle yönetiliyor, burjuva mu-halefeti ise, kuşkusuz kendisinin de buradan belirli çıkarlar elde edeceğini hesaba katarak, savaşa sonuna kadar destek veriyordu.

Ancak bu durum, Türkiye tekelci burjuvazi-nin AKP etrafında kenetlenmiş kesiminin des-teklediği ve tek adam yönetimi biçimindeki başkanlık sistemi ile parlamenter sistem ara-sında hiçbir fark olmadığı anlamına gelmez. Başkanlık sistemi, sermayenin “olağanüstü” ihtiyaçlarını daha hızlı karşılayabilmek, kriz döneminde gerekli düzenlemeleri Meclis gibi “gereksiz tartışma” araçları olmadan yapa-bilmek için baskıcı bir yürütme gücü olarak inşa edilmiş/edilmektedir. Tek adam yöneti-mine karşı çıkan burjuva muhalefetin, yine tüm tekelci sermaye kesimlerinin çıkarlarını yansıtacak bir parlamenter sisteme dönüşü talep etmesi ve kendini bununla sınırlaması normaldir. Ve bu talep tek adam rejimini sı-kıştırdığı, gerilettiği ölçüde elbette belirli bir siyasal faydaya işaret etmektedir. Ancak so-run olan şu ki, tekelci sermayenin kendi iç mücadeleleri ile dönülen parlamenter siste-min emekçiler açısından gerçek bir demok-rasi sağlama kapasitesi, önceki parlamenter sistem deneyiminden de görülebileceği gibi söz konusu değildir.

Sömürülen ve ezilen halk kitleleri açısından demokrasi ve demokratik haklar mücadelesi, parlamenter sisteme geri dönmek için değil, fabrikalardan, işyerlerinden, mahallelerden başlayarak, örgütlü bir güç olarak siyasete müdahale etmek ve işçi sınıfının öncülüğün-de gerçek anlamda bir halk egemenliği kur-

mak için yürütülmelidir. Özgürlüklerden bah-sederken, işçi ve emekçiler açısından temel hak ve özgürlükleri elde etmenin ve kullan-manın tek yolunun örgütlülükten geçtiğini göz ardı etmek, havanda su dövmek olur. Maddi kaynakların büyük bölümüne sahip, devlet aygıtının işleyişini elinde bulunduran burju-vazinin karşısında işçilerin haklarını elde et-mesini sağlayacak tek şey bu birliğidir.

Dünün parlamenter sisteminin insan hakları ve hukuk alanında, bugünkünden bir nebze daha ileri olduğu düşünülse de işçi sınıfı ve emekçilere özgürce örgütlenebildikleri, ülke siyasetinde rahatça söz söyleyebildikleri bir alana sahip oldukları bir ortam sunmadığı açık. Türkiye’nin uyguladığı parlamenter sis-temin, örgütlenme hakkını güvenceye alması bir yana, bunları yıllar içinde nasıl budadığını sendikalaşma oranları net bir şekilde önümüze koyuyor. Parlamenter sistemin uygulandığı yıl-larda, 1988’de TİS kapsamında olan işçi oranı yüzde 26,9 iken, 2012’de bu sayı yüzde 6’ya kadar düşüyor.5 Yani 1988’den 2012’ye dek uygulanan politikalar (10 senesinde Davutoğ-lu’nun önemli bir aktör olduğu politikalar) işçi-lerin bırakalım siyasi hayatta söz söylemesini kolaylaştırmayı, patronlarına karşı güvenceli bir şekilde çalışma koşullarına dair pazarlık yapabilmesinin bile önüne geçmiştir.

5 Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) (2019) Türkiye’de Sen-dikalaşma, Toplu İş Sözleşmesi Kapsamı ve Grev-ler (2013-2019) http://disk.org.tr/wp-content/uploa-ds/2019/02/Sendikalasma-Arastirmasi.pdf, İstanbul

“Devletin yüklerinden kurtulması” ifadesinde geçen “yük” ile kastedilen kamu istihdamı

ve kamu hizmetleridir. Kimi hizmetlerin sunumunda doğal

tekel olan devlet bu yüklerinden AKP döneminde özelleştirme ve piyasalaştırma ile büyük ölçüde “kurtuldu”. GP bu süreci devam

ettirmeyi vaat ediyor.

Page 76: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

74

Ç.Çağan Adıgüzel

Yani Davutoğlu’nun hayata geçireceğini vaat ettiği yeni parlamenter sistem, eğer GP’nin neoliberal ekonomi programı uygulanacaksa eski parlamenter sistemden bile daha baskıcı olacaktır.

Programın ilerleyen bölümlerinde yine burju-vazinin diline pelesenk olan bir söylemi gö-rüyoruz:

“Türkiye uzun yıllar tam demokratik ve çağ-daş standartlardan kopuk hukuk devleti uy-gulamalarıyla enerjisini tüketmiştir. … Hukuk devleti olgusunu yalnızca yasalarda, siyasi parti programlarında bahsedilen işlevsiz ve sonuçsuz bir klişe olmaktan çıkarmak ana hedefimizdir.”

GP’nin vaat ettiği demokrasi, emekçilerin anladığı, emekçilerin yararına olabilecek bir demokrasi değildir. Emekçilerin kendi örgüt-lülüğüyle birlikte politikada söz sahibi olama-dığı “demokrasi” programının hukuk konu-sundaki sözleri “siyasi parti programlarında bahsedilen işlevsiz ve sonuçsuz bir klişe” olmaktan öteye gitmeyecektir. Çıkarları işçi sınıfı ve emekçi halk kesimleri ile taban taba-na zıt olan sermaye güçleri, hayatın her ala-nında sağlam bir örgütlülüğe sahiptir. Bunun karşısında, buna eşit bir konumdan konuşa-cak oranda örgütlenmemiş işçiler ve emek-çiler, siyasetin ancak kısmi edilgen nesneleri olarak kalır. Bu durum da sermayenin her istediğini yaptığı, işçi, emekçi haklarının ise sermayenin vicdanına bırakıldığı bir sermaye diktasını getirir. GP’nin programının özü bu-dur. AKP iktidarının yönetim biçiminde yaptı-ğı düzenlemelerinin ortadan kaldırılması, tek başına bir “demokrasi” getirmez.

Halk için demokrasiyi tesis etmek, ancak ve ancak halkın bütün yaşam alanlarında özgür-ce, hiçbir engel olmaksızın örgütlendiği ve bu örgütlülük sayesinde sadece seçimden seçime değil, her temel kararda halkın iradesinin be-lirleyici olduğu bir siyasal inşa anlamına gelir.

Halkın yönetim ve denetim mekanizmasına egemen olmadığı her alan, gücü elinde bulun-duranın keyfiyetine tabi olmaya mahkûmdur. Bu mekanizma en temel nitelikleriyle yeni bir devlet ve toplum düzeni kurulmasını ve

bunun anayasal güvencesinin sağlanmasını gerektirir.

GP’nin böyle bir derdi olmadığı, herhangi bir burjuva partinin de böyle bir derdi ola-mayacağı açık. Sermaye için sağlanacak bir “demokrasinin” de emekçilerin kırıntılarını toplayabildiği boş bir kavram olmaktan öteye gidemeyeceği, günümüz pratiğiyle de ortada.

SONUÇ

GP programı tüm varlığıyla tekelci burjuva-zinin çıkarları gözetilerek hazırlanmış, neo-liberal politikaları sonuna kadar uygulamayı önüne koyan bir programdır. Bu sebeple, Gelecek Partisi ve Davutoğlu’nu bu hamlesini bir demokrasi çıkışı olarak görmek mümkün değildir. En büyük amacı AKP’den rahatsız olan sermaye gruplarının da desteğini arka-sına alarak bir bütün olarak tekelci sermaye-nin çıkarlarını uygulayacak yeni bir alternatif olmaktır.

Davutoğlu ve partisinin AKP’den kayda değer tek farkı, bugün iktidarda olmamasıdır.

Marx’ın da dediği gibi, “Hegel, bir yerde, şöy-le bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel bü-yük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.”6 Davutoğ-lu’nun partisi işte bu komedidir.

6 Marx, K. (2016) Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, çev. Erkin Özalp İstanbul: Yordam Kitap.

Kamu kurumlarının öncelikle vatandaşa hizmet sağlayacak

biçimde değil, kâr amacı güdecek şekilde konumlandırılacağı, ticaret esaslarına göre özerk birer tüccar niteliğinde faaliyet sürdürecekleri, orta vadeli hedefler konulduktan

ve bu hedeflerin gerçekleşme oranları değerlendirildikten sonra

ise “halka arz edileceği” yani satılacağı ifade ediliyor.

Page 77: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

Untitled-2 1 23.12.2019 12:14

Page 78: MAYIS 2020€¦ · sorgulanmasına yol açarak ekonomik, siyasi, ideolojik, hayatın bütün alanlarını kapsayan tartışmalara yol açtı. Salgın dünyanın ilk kapitalist ülkesi,

Kapitalist toplumlarda bütün yaşamlarını başkalarını zengin etmek için harcayan on binlerce erkek ve kadının, açlıktan ve sürekli beslenme yetersizliğinden perişan ol-malarının, salgın hastalıklara yakalanmalarının ve dahi vakitsizce ölmelerinin çok kötü çalışma ve sefil barınma koşullarının eseri olduğu ortadadır ve bu koşullar mülki-yet ilişkileri değişmeden değişmeyecektir.

Vladimir İlyiç Lenin, Iskra, Sayı: 5, 1901