1 MARKOV REJĠM DEĞĠġĠMĠ TEKNĠĞĠYLE TÜRKĠYE EKONOMĠSĠNDEKĠ KRĠZLERĠN KONJONKTÜREL YAPISI Üzeyir AYDIN * Oğuz KARA † Ekonomik krizlerin gerek geliĢmiĢ gerekse az geliĢmiĢ ekonomilere olumsuz etkileri nedeniyle önceden tahminine yarayan öncü göstergeleri belirlemek ve bu göstergelerin ekonominin konjonktürel yapısıyla iliĢkisini ortaya çıkarmak oldukça önemlidir. Bir ekonomide yaĢanan krizlerin tekrarlanma süresi, oluĢturduğu etkilerinin bir rejim değiĢimi yaratıp yaratmadığı ve rejim değiĢimine yol açmıĢ ise bunda hangi değiĢkenin etkili olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Rogoff (2005), Reinhart ve Kaminsky’in(1998) krizlerin öngörüsüne yönelik olarak yaptıkları çalıĢmalarda öncü gösterge olarak kur ve faiz oranı değiĢkenlerini kullanmıĢlardır. Türkiye’de 1989 yılından beri yaĢanan ekonomik krizlerde söz konusu değiĢkenler ekonomi k konjonktür üzerinde belirleyici değiĢkenler olmuĢtur. Bu bağlamda çalıĢmamızda, konjonktürün göstergesi olarak sanayi üretim endeksi seçilmiĢ ve bu konjonktürdeki hareketi ve bu hareketlerin bir rejim oluĢturup oluĢturmadığını belirleyen değiĢkenler olarak reel döviz kuru ve mevduat faiz oranı ele alınmıĢtır. Bu değiĢkenler aracılığıyla Türkiye ekonomisindeki krizlerin konjonktürel yapısı Markov Rejim DeğiĢimi tekniği ile incelenmiĢtir. Rejim değiĢimi yönteminden hareketle, ekonomik konjonktürün hangi rejimde olduğu (geniĢleme veya daralma), yaĢanan krizlerin sürekli olup olmadığı belirlenmeye çalıĢılmıĢ ve elde edilen bulgular bağlamıyla krizlerin Ģok niteliği taĢıyıp taĢımadığı sınanmıĢtır. Jel Kodları: D9, D0, G0 Anahtar Kelimeler: Kriz Öncü Göstergeleri, Markov Rejim DeğiĢimi, Krizlerin Konjonktürel Yapısı, Ekonomik Kriz * AraĢ.Gör.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, ĠĠBF Ġktisat Bölümü, [email protected]† Yrd.Doç.Dr., Düzce Üniversitesi, ĠĢletme Fakültesi, oguz[email protected]
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
* AraĢ.Gör.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, ĠĠBF Ġktisat Bölümü, [email protected] † Yrd.Doç.Dr., Düzce Üniversitesi, ĠĢletme Fakültesi, [email protected]
2
THE TURKISH ECONOMY CRISIS CYCLICAL STRUCTURE BY MARKOV
SWITCHING TECHNIQUE
It is very important to identifying leading indicators, for pre-estimating the negative
effects of the economic crisis in both developed and less-developed economies, and to
determine the relationship between these indicators and the cyclical structure of the economy
is very important. In an economy, it is required to determine the crises’ return period, whether
the crises cause a regime change and which variable is effective in this change, if so.
Rogoff (2005), Kaminsky and Reinhart (1998), in their studies for the prediction of
crises, used exchange rate and interest rate as leading indicators. In Turkey, these variables
have been deterministic on the conjuncture in the period of the economic crises that are seen
since 1989. As regards, we used the industrial production index as an indicator of the
conjuncture, and we treated real exchange rate and interest rate as the variables that determine
the cyclical movements of the index and whether the movements originate a regime. The
cyclical structure of Turkey’s economic crises was investigated through these variables, in
Markov switching technique. And we try to determine the expansion or contraction regime of
economic conjuncture and whether the crises are perpetual, and we test whether the crises are
shocks.
Jel Codes: D9, D0, G0
Key Words: Leading Ġndicators of Crisis, Markov Switching, Prudence of Economic Crisisses in Turkey,
Economic Crisis
3
GĠRĠġ
1990’larla birlikte piyasa ekonomisine geçilirken zorluklar fırsatları beraberinde
getirmiĢtir. Ülkeler, özellikle küreselleĢme dediğimiz unsurun ortaya çıkması ile hızlanan
serbestleĢme hareketleri doğrultusunda, serbest ticaret, gümrük engellerinin ortadan kalkması,
faktör dolaĢımlarının serbestleĢmesi ve finansal piyasaların daha serbest hale getirilmesi gibi
daha çok batı ekonomilerinin benimsemiĢ olduğu giriĢimlerde bulunmuĢlardır. 1980 sonrası
arz yönlü politikalara paralel olan liberal düĢünce ve iki kutuplu dünya düzeninin ortadan
kalkması bu rüzgâra olumlu bir ivme kazandırmıĢtır. Bu akımların olumlu etkilerinden
yararlanmak isteyen birçok ülke 1980–1990 yılları arasında finansal serbestleĢme
politikalarını benimsemiĢ; ancak birkaç Güney Doğu Asya ülkesi dıĢında bu politikaların
çoğu baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtır. Finansal serbestleĢme politikaları bekleneni vermemekle
kalmamıĢ, uygulandığı ülkelerin birçoğunda finansal krizlere neden olmuĢ ve ülke
ekonomilerine ciddi zararlar vermiĢtir. Bu zararlar neticesinde iktisat çevrelerince finansal
krizler üzerinde yoğun çalıĢmalarda bulunulmuĢ ve krizleri açıklamaya yönelik farklı
modeller geliĢtirilmiĢtir. Bu modellerle kriz öncesi makroekonomik göstergeler incelenerek
öncü göstergeler oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu çalıĢmalar, çeĢitli makroekonomik
büyüklüklerin krizlerin oluĢmasından önce nasıl bir değiĢim gösterdiğini ve buna göre
krizlerin önceden tahmin edilip edilmeyeceğini araĢtırmaktadır.
Bununla birlikte, finansal krizlerin farklı coğrafyalarda ve farklı makroekonomik
Ģartlarda ortaya çıkıyor olması ve dolayısıyla her bir krizin kendine özgü unsurlara sahip
olması krizlerin öngörülmesini zorlaĢtırmaktadır. Ayrıca, hala birçok ülkenin finansal
piyasaların da yeterince derinliğin oluĢmamıĢ olması ve hali hazırda bu sistemin zaaflarından
yararlanmak isteyen bir takım kiĢi ve kurumların bulunması bu krizlerin arkasında yatan
faktörlerin anlaĢılmasını son derece önemli kılmaktadır.
Bu çerçevede çalıĢmanın amacı, krizler üzerine geliĢtirilen literatür referans alınarak
belirlenen değiĢkenlerle, Türkiye’nin ekonomik konjonktüründeki hareketi ve bu hareketlerin
bir rejim oluĢturup oluĢturmadığını analiz etmektir. Bu çerçevede Türkiye ekonomisindeki
krizlerin konjonktürel yapısı Markov Rejim DeğiĢimi tekniği ile incelenmiĢtir. Söz konusu
yöntemle, yaĢanan krizlerin sürekli olup olmadığı belirlenmeye çalıĢılmıĢ ve krizlerin Ģok
niteliği taĢıyıp taĢımadığı sınanmıĢtır. ÇalıĢmanın ilk kısmında kriz tanımlarına, kriz
modellerine ve ilgili literatüre yer verilmiĢtir. Sonraki kısımda ise çalıĢmada kullanılan veri
tabanı ve yöntemle ilgili bilgiler verilerek analizlerden elde edilen bulgular yorumlanmıĢtır.
4
1. KRĠZ KAVRAMI VE TÜRLERĠ
Yunanca "krisis" kelimesinden türeyen kriz, günlük dilde, zor seçim, bunalım, buhran
karĢılığı olarak kullanılmakta; farklı kullanım alanlarında, dengesiz, olumsuz ve istenmeyen
duruma geçiĢi ifade etmektedir (Bayraktutan: 2006;25).
Piyasa ekonomilerinde iktisadi faaliyet hacminin, genelde, kesiksiz bir biçimde ve
belli bir düzeyi koruyarak geliĢmediği; tersine devamlı dalgalanmalar gösterdiği
bilinmektedir. Bu dalgalanmaların iktisadi, siyasi ve psiko-sosyal nedenlerden etkilendiği ve
zaman zaman yön ve Ģiddetinin değiĢtiği çeĢitli uygulamalardan gözlemlenmektedir (Kök;
2001:1195). Ġktisadi faaliyet hacmindeki geniĢlemeler ve daralmalar (konjonktür)* sürekli
olmakla beraber, düzenli aralıklarla ortaya çıkmazlar. Ġktisadi faaliyetlerin daralma
aĢamasında ortaya çıkan sürekli düĢüĢ Ģeklinde gösterilen daralmaya kriz denir.
Marx’ın ürettiği modelde, iktisadi kriz önemli ve baĢat bir belirleyendir. Dolayısıyla,
ekonomik krizin genel tanımında, Marx’ın ve yeni Ortodoks Marksistlerin üzerinde
durdukları tanıma gitmek gerekecektir. Buna göre ekonomik kriz, kapitalist yeniden üretimin
iktisadi ve siyasi iliĢkilerindeki genel aksaklıklar toplamıdır (Aydın; 2006;21).
Bu açıklamalar çerçevesinde krizi, önceden bilinmeyen ya da öngörülemeyen
ekonomik ve ekonomik olmayan bazı geliĢmelerin etkisiyle ekonomik konjonktürdeki yön
değiĢtirmeyi, yani geniĢleme ya da sürekli bir ilerleme döneminden uzun ya da kısa bir
bunalım veya daralma evresine geçiĢ olarak tanımlayabiliriz (Aydın; 2006;21).
2. KRĠZ MODELLERĠ
Dünyanın farklı bölgelerinde 1990'lı yıllarda değiĢik tipte finansal krizler yaĢanmıĢtır.
Finansal krizler yaĢandıkça, her geçen gün bu krizleri açıklamaya çalıĢan kriz modellerinin de
sayısı artmaktadır. Özellikle 1990'lı yıllarda yaĢanan bölgesel finans krizleri, yeni tip
modellerle açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Fakat bu krizler, birbirleriyle pek çok ortak özelliği
paylaĢsa da, hiçbir kriz birbirinin aynı olmadığından, açıklayıcı teorik modeller sınırlı
kalmıĢtır. Krizleri açıklamaya çalıĢan bu teorik modeller, eksik ve / veya yetersiz kalsa da her
biri, krizlerin farklı bir boyutuna dikkat çektiği için, gelmekte olan bir krizin olası
belirtilerinin ne olduğunu önceden anlamaya yardımcı olmaktadır. Ayrıca bu modeller aslında
birbirinin yerini alan değil, birbirlerini tamamlayan ve birbirlerinin devamı olan modellerdir
(Yıldırım; 2006:112).
* Konjonktür üzerine geniĢ bilgi için bknz; ―KÖK, Recep (2001); ―Ġktisadi Krizlerin Konjonktürel Analizi ve Türkiye Özeline ĠliĢkin Bir Deneme‖, Yeni Türkiye Dergisi Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Kasım-Aralık 2001,
Yıl:7, Sayı: 42, içinde ss.1191-1213‖.
5
2.1. Spekülatif Atak Modeller: Birinci Nesil Modeller - Krugman Modelleri
Para krizlerini, sürdürülemez politikalar ile yapısal dengesizliklerin kaçınılmaz sonucu
olarak gören ve krizi ateĢleyen temel makroekonomik faktörlerin önemini vurgulayan
spekülatif atak modeller, Krugman'ın 1979 yılında, Salant ve Henderson'un 1978 yılındaki
çalıĢmasına dayanan ve ödemeler dengesi krizlerini açıklamaya yönelik geliĢtirdiği
çalıĢmayla baĢlamıĢ ve daha sonra Flood ve Garber'in 1984 yılında yaptıkları çalıĢmayla da
yaygınlaĢmıĢtır (Kruger vd., 1998:2 ; Yay vd., 2001:23).
Bu modele göre, sabit döviz kuru sistemi geçerli iken, iç kredi hacminin para
talebinden daha fazla artması, yavaĢ ancak sürekli olarak ülkenin uluslararası rezervlerinin
azalmasına ve ülke parasına yönelik spekülatif ataklara neden olur (Kaminsky vd., 1997:5).
Bir ekonomide makroekonomik temellerdeki bozukluklar, bir krizin göstergeleri
olmaktadır. Bu temel bozukluklar, yüksek ve artan bütçe açıkları, yüksek parasal artıĢ
oranları, yüksek enflasyon, aĢırı değerli döviz kuru, geniĢ cari açıklar, uluslararası rezervlerde
düĢüĢler ve yükselen ülke içi faiz oranlarıdır. Krugman, ekonomik temellerdeki sürekli bir
bozulmanın döviz kurunu sabitleĢtirme teĢebbüsüyle tutarsızlığı durumunda, krizlerin ortaya
çıktığını savunmuĢtur (Esguivel ve Larrain, 1998:2). Krugman modeline göre, sorunların
kökeninde ya mali açıkları finanse etmek amacıyla para basmak ya da zayıf bankacılık
sistemine kaynak sağlamak amacıyla geniĢleyen iç kredi hacmi vardır. Yani model, ekonomik
karar vericilerin sermaye piyasalarında borçlanma olanağının olmaması durumunda,
harcamalarını ve açıklarını parasallaĢtırmak zorunda kalacağını varsayar. Bu çerçevede faiz
oranı Parite koĢulu ülkeden sermaye çıkıĢına ve ülkenin rezervlerinin sürekli olarak
azalmasına neden olur. Bu sürecin sonunda da rezervler spekülatif saldırıların baĢlayacağı bir
düzeye iner ve sonunda yetkililerin döviz kurunu sürdürmeleri imkansız hale gelir (Özer,
1999:56).
2.2. Kendi Kendini Besleyen Modeller: Ġkinci Nesil Modeller - Obstfeld Modeli
Krugman tarafından geliĢtirilen birinci nesil modeller birçok yönden eleĢtirilmiĢtir.
Finansal krizler ile onları doğuran ekonomik yapı ve koĢulları irdeleme avantajına karĢın
Birinci Nesil Modeller, hükümeti pasif bir aktör olarak görmeleri ve beklentilerin etkisini
ihmal etmeleri (Yay, vd., 2001: 24) nedeniyle eleĢtirilmiĢtir.
Bu ilk modeller, sadece 1973 -1982 yılları arasında Meksika ve diğer Latin Amerika
ülkelerinde ortaya çıkan para krizlerini açıklayabilmektedir. Fakat bu modellerin sabit kur
** Uygulamalı çalıĢmalarda karĢılaĢılan temel sorunlardan biri seriyi en iyi biçimde nitelendirecek MRS modeli
için rejim sayısının ne olması ve nasıl belirlenmesi gerektiğidir. Bununla birlikte bu konuya çok fazla değinilmemiĢtir. Uygulamada çoğu zaman serinin zamana göre grafiğinden hareketle biçimsel olmayan bir yaklaĢımla rejim sayısı belirlenmektedir. Ġstatistikî bir yaklaĢım olabilirlik oranı sınamaları olmakla birlikte bilindik koĢullar boĢ hipotez altında sağlanamamakta ve olabilirlik oranı istatistiğinin asimptotik dağılımı ki-kare dağılımına uymamaktadır (Psaradakis ve Spagnolo, 2003:238). Hansen (1992) sınaması hesaplama yükü oldukça yüksek bir sınamadır. Garcia (1998) hesaplama yükü daha az olan bir yaklaĢım önermektedir. Hipotez sınamaları yerine Akaike gibi Schwarz gibi olabilirlik ölçütlerinin MRS modellerinde uygun rejim sayısını belirlemede kullanılabilirliği Leroux (1992), Leroux ve Puterman (1992) ve Ryden (1995) tarafından kaleme alınmıĢtır.
Ancak bu ölçütlerin kullanılabilirliği üzerine daha fazla araĢtırma yapılması gerektiği ifade edilmektedir.
23
oluĢturduğu ve gözlem değerlerinin 1. rejimde olma olasılığının daha az olduğu; 2. rejime ise
daha fazla gözlem değeri düĢtüğü görülmektedir.
Tablo 6: Rejim GeçiĢ Olasılıkları
Tablo 6’da tahmin edilen sonuçlar yorumlandığında; geniĢlemeyi takip eden dönemde
(Rejim 1) rejimin tekrar geniĢlemede olma olasılığı % 44.7 iken, daralmayı takip eden bir
dönemde (Rejim 2) ekonominin tekrar daralmada olma olasılığı % 58.5 olarak tahmin
edilmiĢtir. Bu sonuçlara göre Türkiye ekonomisi için rejim 2’nin rejim 1’e göre daha kararlı
olduğu söylenebilir. Ekonominin 1. rejimdeyken 2. rejime geçme olasılığının % 41.4, benzer
Ģekilde 2. rejimdeyken 1. rejime geçme olasılığının %55.2 olduğu görülmektedir. Bu sonuç
geniĢleme rejiminin daralma rejimi tarafından yüzde % 55.2 olasılık değeriyle takip edildiğini
ima eder. Sonuçları birlikte değerlendirecek olursak; ekonomi, daralmayı ifade eden rejim
2’de kalma eğiliminde ve büyümeyi ifade eden rejim 1’de olsa dahi rejim 2’ye geçme
eğilimindedir. Her bir rejim için 1/(1-p11) ile tahmin edilen beklenen süre rejim 1 için yaklaĢık
olarak 172 ve rejim 2 için 266 ay olarak belirlenmiĢtir. Diğer bir ifade ile Türkiye
ekonomisinde geniĢleme rejiminin ortalama 172, daralama rejiminin ise ortalama 266 ay
kararlı kaldığı söylenebilir. Buradan hareketle durağan durumda (denge durumu olarak da
ifade edilebilir) Türkiye ekonomisine hâkim rejimin daralma rejimi olduğu söylenebilir.
Tablo 7: Model Tahmin Sonuçları
Parametreler Katsayılar Standart Hatalar T istatistiği p-değeri
intercept 0.00537702 0.0002254 23.9 0.000
lnrkur(1) 0.327339 0.1007 3.25 0.001
lnrkur(2) -0.0036795 0.002351 -1.579 0.056
lnfo(1) 0.00221865 0.02927 0.0758 0.940
lnfo(2) -0.0007797 0.000499 -1.5625 0.051
sigma(1) 0.0374596 0.002408 15.6 0.000
sigma(2) 0.00261573 0.0002811 9.31 0.000
P11 0.447985 0.04859 9.22 0.000
P22 0.58575 0.04974 11.77 0.000
Rejim 1 Rejim 2 Gözlem Sayısı Süre Herbir Rejim Ġçin Beklenen Süre (Ay)
Rejim 1 0.44799 0.41425 129 % 38.97 172
Rejim 2 0.55201 0.58575 202 % 61.03 266
24
Tablo 7’ de, Markov rejim değiĢim modeline ait katsayılar verilmektedir. Buna göre
ekonomi geniĢleme (Rejim 1) dönemindeyken reel döviz kuru ve reel faiz oranı büyümeyi
olumlu, daralma (Rejim 2) dönemindeyken büyümeyi olumsuz etkilemektedir. Reel döviz
kurundaki yükseliĢ, yukarıda da ele alındığı üzere, ekonomik büyümeyi finansal ve reel
kanaldan olumlu yönde etkileyerek büyümeyi arttıracak etki yaratmaktadır. Tahmin
sonuçlarına göre lnfo değiĢkeninin katsayısı geniĢleme rejimi için anlamsız çıkmıĢtır. Bu
sonuç, reel faiz oranlarının ekonominin geniĢleme dönemlerinde etkisinin olmadığı ancak
daralma döneminde faiz oranındaki artıĢın ekonomiyi daha da daralttığı görülmektedir.
Varyans tahminleri ise rejim 1 için 0.03 ve rejim 2 için 0.002’dir. Buna göre rejimler
arasındaki varyasların farklı olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle birinci rejimde
(geniĢleme) söz konusu değiĢkenlerin varyansı açıklaması ikinci rejime (daralma) göre daha
yüksektir. Tabloya göre ekonominin geniĢleme döneminde kalma ve geniĢlemeden daralmaya
geçiĢ olasılığının katsayılarının da anlamlı olduğu görülmektedir. Bu bulgulara dayanarak,
serilerin iki rejimli doğrusal olmayan bir yapı sergilediğine yönelik bir karar verilebilir.
Tablo 8: Modele Ait Tanımlayıcı Ġstatistikler
Log Likelihood 960.393375
Akaike Criterion -5.74860046
Residual Sum of Squares 1156.2
Residual SD 0.92522
Residual Skewness -0.68118
Residual Kurtosis 2.9135
Jarque-Bera Test 45.486 [0.0000]**
ARCH 1-1 test 2.2095 [0.0394]*
Portmanteau(36) 141.87 [0.0000]**
Asymptotic test 142.67 [0.0000]**
Tablo 8’de modele ait istikrar testleri yer almaktadır. Buna göre, artıklar nedeniyle
model sola çarpık ve basıktır. Aynı zamanda modelde ARCH (7) etkisinin varlığı görülmekte
fakat bu etki 7 gecikme uzunluğunda minimum düzeye getirilmektedir. Jarque-Bera normallik
testine göre hata terimlerinin normal dağılmadığı görülmektedir. Sözkonusu bu diognastik
testler açısından paradigmaların yorumlanmasında dikkat edilmesi gerekmektedir.
25
SONUÇ
ÇalıĢmada, konjonktürün göstergesi olarak reel GSMH’yı temsilen sanayi üretim
endeksi vekil değiĢken olarak seçilmiĢtir. Konjonktürdeki hareketi ve bu hareketlerin bir rejim
oluĢturup oluĢturmadığını belirleyen değiĢkenler olarak reel döviz kuru ve mevduat reel faiz
oranı ele alınmıĢtır. Reel faiz oranı, ekonominin, hangi rejim içinde ne yönde hareket
edebileceğini gösteren rejim değiĢmelerinin belirleyicisi, reel döviz kuru ise ekonominin
krizde olmasını belirleyecek rejim değiĢkeni olarak seçilmiĢtir. Söz konusu değiĢkenlerin
Türkiye ekonomisinin konjonktürü üzerindeki etkisi Markov Rejim DeğiĢimi yöntemiyle
analiz edilmiĢtir.
Elde edilen bulgulara göre, ekonomi geniĢleme (Rejim 1) dönemindeyken reel döviz
kuru ve reel faiz oranı büyümeyi olumlu, daralma (Rejim 2) dönemindeyken büyümeyi
olumsuz etkilemektedir. Reel döviz kurundaki yükseliĢ, ekonomik büyümeyi finansal ve reel
kanaldan olumlu yönde etkileyerek büyümeyi arttıracak etki yaratmaktadır. Bununla birlikte
reel döviz kurunda Türkiye'nin aleyhine olacak bir geliĢmenin ekonomik büyüme üzerinde
olumsuz etkiler ortaya çıkaracaktır (-0.003). lnfo değiĢkeninin katsayısı birinci rejimde
(geniĢleme) anlamsız çıkması reel faiz oranlarının ekonominin geniĢleme dönemlerinde
etkisinin olmadığını tahminlemektedir. Ancak ikinci rejimde (daralma) faiz oranındaki artıĢın
ekonomiyi daha da (-0.0007) daralttığı görülmektedir. Reel faiz oranı bu özelliği nedeniyle
daralmadan çıkıĢ (rejim 2’den rejim1’e) için etkin bir politik araç olarak kullanılabilir.
Rejim geçiĢ olasılıkları yorumlandığında; geniĢlemeyi takip eden dönemde (Rejim 1)
rejimin tekrar geniĢlemede olma olasılığı % 44.7 iken, daralmayı takip eden bir dönemde
(Rejim 2) ekonominin tekrar daralmada olma olasılığı % 58.5 olarak tahmin edilmiĢtir.
Ekonominin ikinci rejimdeyken birinci rejime geçme olasılığı %55.2’dir. Bu sonuç geniĢleme
rejiminin daralma rejimi tarafından yüzde % 55.2 olasılık değeriyle takip edildiğini ifade eder.
Buna göre; ekonomi, daralmayı ifade eden rejim 2’de kalma eğiliminde ve büyümeyi ifade
eden rejim 1’de olsa dahi rejim 2’ye geçme eğilimindedir. Nitekim, Türkiye ekonomisi, analiz
dönemi süresinin %38.9’unu geniĢleme % 61.1’ni daralmayla geçirmiĢtir. Bu sonuçlar birlikte
değerlendirildiğinde reel faiz oranlarındaki ve reel döviz kurundaki değiĢmelerin ekonomiyi