Top Banner
Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt1 Gezginin Buyruğu ONSOZ Cesur maceraperest, gözlerini ne yöne istersen çevir, etraf- ta görülmeye değer hiçbir şey bulamayacaksın. Muazzam Pagrah Çölü'nün ortasındaki geniş vahanın, Akh- ran'm Kuyusu'nun yanında duruyorsun. Doğuda kalan Kürdin Denizi'ne kadar hiç su yoktur. Issız kum tepeleri arasında yap- tığınız iki günlük yürüyüşten, daha doğrusu debelenmeden sonra gördükleri ilk hayat belirtisi karşısında içinde olan yol arkadaşların, yeşilliklerin gölgesi altına serilmiş, hurma ağaçla- rının altında kestiriyor, yeraltında bir yerlerden fokurdayan su- yun içinde ellerini ve ayaklarını dinlendiriyorlar. Sense -için- de barındırdığın gezgin ruhundan olsa gerek- şimdiden bura- dan sıkılarak ortalıkta geziniyor, sabırsızlıkla yola devam et- meyi bekliyorsun. Batıda güneş çekilmekte. Rehberinizse ge- ceyi yolculuk ederek geçirmenize karar verdi, ne de olsa kim- se çölün doğuya doğru uzandığı, Güneşin Örsü olarak bilinen topraklardan günışığı altında geçmeye cesaret etmez. Güneye bakıyorsun. Göz alabildiğine uzayan çöl, önüne serilmiş, uçsuz bucaksız granit tozunun kızıl monotonluğunu yeşil lekeler yer yer bozuyor: tüysü yapraklarıyla ılgınlar, uzun akasyalar, insan şeklinde kaktüsler, iğne yapraklı çalılar, diken ağaçlan, en olmadık ve garip yerlerde biten (develerinizin ye- Margaret Weis & Tracy Hickman meye bayıldığı) gümüşsü yeşil çimen öbekleri... Güneybatıya doğru devam edersen inanılmaz zenginlikteki koca şehirlerle ilkel kabilelerin yan yana olduğu, tezatlar ülkesi Bas toprakla- rına girersin. Kuzeye bir bakış atıyor ve rüzgarın acımasız davrandığı yi- ne o monoton topraklan görüyorsun, ama sık yolculuk ettiğin- den dolayı biliyorsun ki kuzeye doğru yapılacak birkaç yüz millik bir yolculuk sonunda çöl artık ardında kalırdı. Idrith Dağları'na doğru tırmanan patikalara girer, Kich ve Idrith Sıra- dağları arasındaki, sık kullanılan, üzerinden sayısız araba ve yolcu geçen yola çıkarsın; daha da kuzeye gittiğinde Tara-kan diyarının başkenti olan bir zamanların muhteşem Kasbah'ı Khandar'a varırsın. Gerginlik içinde elindeki deve değneğini kendi bacağına vurarak arkana bir bakış atıyorsun ve rehberlerin kırbaları -su tulumlarını- develere yüklemekte olduğunu görüyorsun. Yola çıkma zamanı neredeyse geldi. Doğuya dönerek gideceğiniz yola bakıyorsun. Yeşil lekeler gitgide azalıyor, çünkü üzerin- de rüzgarın ürpertici bir ıslık çaldığı beyaz kumlar, ya da da- ha uygun söylenişiyle Güneşin Örsü önünüzde uzanıyor. Söy- lendiğine göre doğuya doğru olan bu kum tepelerinin ardın- da muazzam bir okyanus, Kürdin Denizi yeralrnakta. Rehberiniz bu denizin başka bir adı daha olduğunu söylü- yor. Daha önce hiç görmedikleri ve sadece şehir sakinlerinin akıllarında var olduğuna inandıkları için bedeviler arasında bir zamanlar küçümseyici bir şekilde Kafirin Suyu olarak anlıyor- muş. Bir bedevinin duyabileceği şekilde söylenen ve yalan ol- duğunu düşündüğü şeyler, iğneleyici bir şekilde, "Kesin sen Kafirin Suyundan da içiyorsundur!" şeklinde yanıtlanılmış. Bu vahşi sipahilerden -atlı bedevilerden- hiçbirisini göre- 6 Gezginin Buyruğu Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)
294

Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Mar 25, 2016

Download

Documents

burak soyhan

 
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis Ve Tracy Hickman _ Kahinin Gülü Cilt1 Gezginin Buyruğu

ONSOZ Cesur maceraperest, gözlerini ne yöne istersen çevir, etraf-ta görülmeye değer hiçbir şey bulamayacaksın. Muazzam Pagrah Çölü'nün ortasındaki geniş vahanın, Akh-ran'm Kuyusu'nun yanında duruyorsun. Doğuda kalan KürdinDenizi'ne kadar hiç su yoktur. Issız kum tepeleri arasında yap-tığınız iki günlük yürüyüşten, daha doğrusu debelenmedensonra gördükleri ilk hayat belirtisi karşısında içinde olan yolarkadaşların, yeşilliklerin gölgesi altına serilmiş, hurma ağaçla-rının altında kestiriyor, yeraltında bir yerlerden fokurdayan su-yun içinde ellerini ve ayaklarını dinlendiriyorlar. Sense -için-de barındırdığın gezgin ruhundan olsa gerek- şimdiden bura-dan sıkılarak ortalıkta geziniyor, sabırsızlıkla yola devam et-meyi bekliyorsun. Batıda güneş çekilmekte. Rehberinizse ge-ceyi yolculuk ederek geçirmenize karar verdi, ne de olsa kim-se çölün doğuya doğru uzandığı, Güneşin Örsü olarak bilinentopraklardan günışığı altında geçmeye cesaret etmez. Güneye bakıyorsun. Göz alabildiğine uzayan çöl, önüneserilmiş, uçsuz bucaksız granit tozunun kızıl monotonluğunuyeşil lekeler yer yer bozuyor: tüysü yapraklarıyla ılgınlar, uzunakasyalar, insan şeklinde kaktüsler, iğne yapraklı çalılar, dikenağaçlan, en olmadık ve garip yerlerde biten (develerinizin ye- Margaret Weis & Tracy Hickmanmeye bayıldığı) gümüşsü yeşil çimen öbekleri... Güneybatıyadoğru devam edersen inanılmaz zenginlikteki koca şehirlerleilkel kabilelerin yan yana olduğu, tezatlar ülkesi Bas toprakla-rına girersin. Kuzeye bir bakış atıyor ve rüzgarın acımasız davrandığı yi-ne o monoton topraklan görüyorsun, ama sık yolculuk ettiğin-den dolayı biliyorsun ki kuzeye doğru yapılacak birkaç yüzmillik bir yolculuk sonunda çöl artık ardında kalırdı. IdrithDağları'na doğru tırmanan patikalara girer, Kich ve Idrith Sıra-dağları arasındaki, sık kullanılan, üzerinden sayısız araba veyolcu geçen yola çıkarsın; daha da kuzeye gittiğinde Tara-kandiyarının başkenti olan bir zamanların muhteşem Kasbah'ıKhandar'a varırsın. Gerginlik içinde elindeki deve değneğini kendi bacağınavurarak arkana bir bakış atıyorsun ve rehberlerin kırbaları -sutulumlarını- develere yüklemekte olduğunu görüyorsun. Yolaçıkma zamanı neredeyse geldi. Doğuya dönerek gideceğinizyola bakıyorsun. Yeşil lekeler gitgide azalıyor, çünkü üzerin-de rüzgarın ürpertici bir ıslık çaldığı beyaz kumlar, ya da da-ha uygun söylenişiyle Güneşin Örsü önünüzde uzanıyor. Söy-lendiğine göre doğuya doğru olan bu kum tepelerinin ardın-da muazzam bir okyanus, Kürdin Denizi yeralrnakta. Rehberiniz bu denizin başka bir adı daha olduğunu söylü-yor. Daha önce hiç görmedikleri ve sadece şehir sakinlerininakıllarında var olduğuna inandıkları için bedeviler arasında birzamanlar küçümseyici bir şekilde Kafirin Suyu olarak anlıyor-muş. Bir bedevinin duyabileceği şekilde söylenen ve yalan ol-duğunu düşündüğü şeyler, iğneleyici bir şekilde, "Kesin senKafirin Suyundan da içiyorsundur!" şeklinde yanıtlanılmış.Bu vahşi sipahilerden -atlı bedevilerden- hiçbirisini göre-6

Gezginin Buyruğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 2: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

memiş olduğun için üzülüyordun, çünkü cesaretleri ve gözü-peklikleri hakkında pek çok hikaye duymuştun. Rehbere bun-dan bahsettiğinde sakin bir şekilde, "Sen onları görmesen bi-le onlar seni görür, çünkü bu vaha onlara ait ve kıyılarına ge-len gideni bilirler," diye yanıtlamıştı. "Sularını kullanma şerefini edinmek için iyi bir ödeme yap-tınız sahip." Rehber su kenarında uşaklann serdiği örtüyü veüzerine koydukları altın, yarı değerli taşlar, kuzeydeki serintopraklardan getirilmiş sepet sepet hurmalar, kavunları göster-di. Başka bir tarafı göstererek alçak bir sesle, "İşte," dedi, "Gö-rüyor musun?" Hızla gösterdiği yöne dönüyorsun. Doğuda yüksekçe birkum tepesi Güneşin Örsü'nün sınırlarını belirliyor. O tepeninüzerinde, arkalarındaki boşluk üzerinde siluetleri seçilebilendört şekil var. At üzerindeler; ki bu mesafeden bile hayvanla-rın ihtişamı dikkatini çekiyor. Hailden -başlarına sardıkları ku-maşlar- siyah, yüzleri de siyah birer maske altına gizlenmiş.Onlara el sallıyorsun, fakat ne bir cevap alabiliyorsun ne deherhangi bir hareket görüyorsun."Haraçlarını ödemeseydik ne olurdu?" diye soruyorsun. "Ah sahip, o zaman sen çölün kanını içeceğin yerde çöl se-nin kanını içiyor olurdu." Anladığını belirtecek şekilde başını sallayarak tekrar arka-na bakıyorsun, kum tepesinin tekrar boş olduğunu görüyor-sun. Bedeviler ortadan kaybolmuşlar. Rehber aceleyle uzaklaşıyor, uşaklara emirler yağdırıyor,anlaşılan o ki bu karşılaşma yüzünden biraz keyfi kaçmış.Kumlardan yansıyan güneş ışığından yoaüan gözlerini tekrarbatıya çevirerek dinlendiriyorsun.Bu yönde, sanki dev bir el tutup da dışarı çekmiş gibi çö-7

Margaret Weis & Tracy Hickmanlün ortasından dışarı fırlamış .bir sıra kızıl tepe var. Burası ikigün önce ayrıldığınız topraklar, düşünmek bile insanın içineılık birşeyler dolmasına neden oluyor. Dolana dolana tepele-rin arasından geçen buz gibi nehirler en sonunda kumlar ara-sında kayboluyor. Ardıç ağaçları, yüksek çamlar, sedirler, sö-ğütler ve her çeşit çalı çırpı, tepelerin arasında çimen gibi bolmiktarda yetişiyor. Dağların etekleriyle Kich Dağları arasındabulunan çölü aştıktan sonra bu tepelere varmak önce epey içrahatlatıcı gelmişti, fakat kısa bir süre sonra bu tepelerin de-kendi çaplarında- en az çöl kadar ürkütücü ve haşin olduğu-nu fark etmiştiniz. Üzerlerindeki ağaçların yeşilliğiyle tezat oluşturarak kızılrenkleri daha da belirginleşen sivri tepeler karanlık gökyüzü-ne uzanıyor. Üzerlerinde asılı kalmış gri-beyaz bulutlar tepele-rin zirvelerinden aşağı süzülecek iki gıdım yağmur bırakıyor.Rüzgar, çatlak ve yarıkların arasında uğulduyor, buz gibi akar-sular sanki varış noktalarının çöl olduğunu biliyor da kaderle-rinden kaçmaya çalışıyor gibi kendilerini çılgınca taşlara vuru-yor fakat ister istemez yollarına devam ediyorlar. Arada sırada,tepelerden birinin üzerinde, garip, dalgalı bir akma hareketişeklinde yeşil çimenleri geçmekte olan beyaz lekeler görüyor-dun. Bunlar, bu bölgede yaşayan çoban bedevilerin -anlaya-bildiğin bedevilerin- otlattığı, biraz önce gördüklerinle uzak-tan akraba olan bedevilerin koyum sürüleriydi. Rehber aceleyle geri dönüp her şeyin hazır olduğunu söy-lüyor. Etrafına son bir bakış atıyorsun ve -ilk kez olmamak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 3: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

üzere- bu garip manzaradaki en olmadık şeyi bir kez daha gö-rüyorsun. Hemen arkanda küçük bir tepe var. Çölün ortasın-da olmak için hiçbir nedeni yok; sanki daha büyük tepeler ba-tıda oynamaya gittiklerinde onu aralarına almamışlar gibi üz-8

Gezginin Buyruğugün üzgün duruyor. Rehberiniz, çölün, ya da dünyanın başkahiçbir yerinde yetişmeyen bir bitkinin, uygunsuzluğunu dahada vurgulamak istercesine bu tepede yetiştiğini söylemişti. Ayrılmadan önce bitkiyi daha yakından incelemek için ya-nına gidiyorsun. Çirkin, ölümcül görünüşlü bir kaktüs türü...Kalın, uçları sivri yumrumsu yapraklan olan bodur bir bitkiy-di ve kurbanına ince iğnelerini fırlatıyor olması gerekiyordu,çünkü bitkinin yanma yaklaşmadığına yemin edebilirsin fakataşağı baktığında o korkunç dikenlerin botlarının üzerlerinesaplanmış olduğunu görüyorsun. Ayağındaki dikenleri çıkartırken, "Bu iğrenç kaktüs türü-nün adı nedir?" diye soruyorsun."Ona Kahinin Gülü derler efendi." Dehşete düşmüş bir halde, "Bu kadar korkunç bir şey içinne kadar güzel bir isim!" diyorsun. Rehber omuz silkiyor ve bir cevap vermiyor. O da bir şe-hirli, burada kendini rahatsız hissediyor ve bir an önce ayrıl-maya hevesli. Sen ise çölün ortasındaki garip tepeye ve üze-rinde yetişen daha da garip bitkiye -güzel, romantik bir ismiolan çirkin bitkiye— tekrar göz atıyorsun.Kahinin Gülü. Seni bekleyen kervana katılırken, bunun ardında bir hika-ye olmalı, diye düşünüyorsun. Evet var, gezgin dostum ve ben, meddah, bu hikayeyi sa-na anlatacağım.9

SULARIN

TANRILARKİTABI

Herkesin bildiği gibi evren Sul'ün, Gerçek'in, merkezin et-rafında dönen yirmi yüzlü dev bir cevherdir. Cevherin dönüşaksının üst kısmı iyilik, alt kısmı ise kötülüktür. Yirmi yüzü bir-birlerine bağlı üçgenlerdir, üçgenlerin her bir kenarı başka birüçgenin de kenarıdır, köşelerdeyse beş üçgen birden birleşir.Köşelerin, cevher üzerindeki noktaların sayısı on ikidir veSul'ün on iki felsefesini temsil eder. Olumlu felsefeler -İyilik(tepede), Merhamet, İnanç, Hayırseverlik, Sabır ve Düzen-olumsuz felsefelerle -Kötülük (altta), Hoşgörüsüzlük, Gerçek-çilik, Hırs, Sabırsızlık ve Kaosla- dengelenir. Yirmi Tanrınınher biri bu felsefelerden üçünü birleştirerek cevherin bir yü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 4: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

zünü oluşturur. Böylece her Tanrı Merkez'in Gerçeği'nin baş-ka bir yüzünü yansıtır. Tepedeki beş Tanrı İyilik aksına dokunur. Bunlar IşığınTanrılarıdır. Alttaki beş Tanrı kötülük aksına dokunur. BunlarKaranlığın Tannlandır. Ortada, hem aydınlığa, hem de karan-lığa dokunan on Tanrı vardır. Bunlarsa Tarafsız Tannlar olarakbilinir. Sularin dünyası ilk yaratıldığında evrende ışıl ışıl parlıyor-du çünkü o zaman hâlâ her bir Tanrı diğerlerine bağlıydı veGerçek'in Cevheri semada parlak tek bir gezegen olarak ışıldı-15

Margaret Weis & Tracy Hickmanyordu. İnsanoğlu tüm Tanrılara aynı şekilde ibadet ediyor, on-larla yüz yüze konuşuyordu. Dünyada ve evrende barışlardı. Öte yandan, zaman geçtikçe her Tanrı sadece Gerçek'inkendine ait olan yüzüne yoğunlaşmaya, sadece o yüzü AsılGerçek olarak görmeye ve diğerlerinden ayırmaya başladı.Tanrılar birbirleriyle kavga ederken Cevher'in ışığı parçalandıve her bir Tann'ya özgü renkler dağıldı. Güçlerini artırmak için her Tanrı, ölümlü inananlarını lütufyağmuruna tutarak diğerlerinin önüne geçmeye çalıştı. Her za-manki gibi ölümlüler ne kadar çok lütuf gördülerse daha faz-lasını istediler. İnsanoğlu gece gündüz Tanrıları çağırmayabaşladı. Onlardan iltimas, iyilikler, armağanlar, uzun ömür,zenginlik, güzel kızlar, güçlü oğullar, hızlı atlar, daha çok yağ-mur, daha az yağmur, vs. vs. istemeye başladılar. Tanrılar Sularin üzerindeki insanların günlük, sıradan işle-rine kendilerini o kadar kaptırdılar ki bunun cezasını evrençekmeye başladı; Sul üzerinde yazan odur ki Tanrılar doğantek bir güneşin ışığına ve çöken bir tek gecenin karanlığınadeğil sonsuz sayıda gün doğumuna ve sonsuz sayıda gece çö-küşüne göz kulak olmalıdırlar. Tanrılar gitgide dünyayla dahafazla ve semalarla daha az ilgilenir olunca Gerçek'in Cevher'isallanmaya ve titremeye başladı. Tanrılar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Takipçilerini hayalkırıklığına uğratamazlardı, çünkü bu kendi varlıklarının bilesona ermesine neden olabilirdi. Öte yandan, evrenin düzeninikorumaları da gerekliydi. Bu sorunu çözebilmek için Tannlarölümsüzleri çağırdılar. Sul'ün Tanrılara armağanı olan ölüm-süzler her Tanrı'nın kendi çehresinde yaratılmış, sonsuz yaşamverilmiş fakat sonsuz güç verilmemiş yaratıklardı. Her Tann'yaeşit sayıda dağıtılan ölümsüzlerin ilk görevi, ölen ruhları kar-16

Gezginin Buyruğuşılayarak Sularin'den Ölüler Diyan'na giderken onlara eşlik et-mekti. Tanrılar, ölümsüzlere, "Bundan böyle," demişlerdi, "ölüm-lü insanların sızlanmalanyla, dilenmeleriyle, hiç bitmeyen 'isti-yorum'larıyla siz ilgileneceksiniz. Güçleriniz dahilinde olanşeyleri -altın, mücevherler, atlar, suikastlar vs. vs- siz teminedeceksiniz. Evlilikler, bebekler ve yağmur gibi daha zor şey-leriyse bize getirmeye devam edeceksiniz." Ölümsüzler, bu yeni görevlerinden dolayı sevinç içindey-diler; ne de olsa, tahmin edilebileceği gibi Ölüler Diyarı sonderece sıkıcı ve tekdüze bir yerdi. Üzerlerinden ağır bir yükkalkan Tanrılar, her birinin en uygun gördüğü şekilde kendiölümsüzlerini dağıttılar.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 5: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Her Tann'nın doğasının birbirinden farklı olması gibi ölüm-süzlerin doğası ve insanoğlu arasındaki işleyişleri de birbirin-den farklıydı. Kimi Tanrılar ölümsüzlerinin insanoğlu kadarbüyük bir bela olmasından korkarken, diğerleri kendi ölüm-süzlerini insanın garipliklerinden ve budalalıklarından koru-maya çalışıyorlardı. Bu Tanrılar ölümsüzlerini hiyerarşik birdüzen altına alıp alt basamaktakilerin bir üsttekiler için elçigörevi görmesini sağladı. Örneğin, Promenthas -İyilik, Hayırseverlik ve İnanç Tanrı-sı- melek adını verdiği ölümsüzlerine sadece insanlık arasın-da en yüce ve dindar kişilerle konuşmalarını emretmişti. Buinsanlar -daha sonra- Promenthas'ın rahipleri oldu. Promenthas'm inananları, isteklerini ve ihtiyaçlarını rahip-lere getiriyor, onlar meleklere, melekler baş meleklere, başmelekler kembim, kerubim serafime ve gerçekten önemli olandilek ve ihtiyaçları da serafim Tanrı'ya iletiyordu. Bu uygula-ma oldukça etkili olduğunu kanıtlamış, Tirish Arant kıtasında17

Margaret Weis & Tracy Hickmatıgenelde büyük şehirlerde yaşayan insanların yaşamlarının dü-zen ve sağlam bir yapı altında devam etmesini sağlamıştı. Pro-menthas'm rahipleri güçlendi, insanların yaşamlarında din ol-gusu önemli bir yer kaplamaya başladı, Promenthas da engüçlü Tanrılardan biri oldu. Diğer Tanrılar ise Gerçek'e bakış açılarının farklılığı gibi,ölümsüzleri kullanma yöntemleri açısından da farklılıklar gös-terdiler. İnanç, Kaos ve Sabırsızlık Tanrısı olan Akhran, hiçbirzaman bir yerde uzun süre kalamadığı, sürekli yeni fikirler, ye-ni bakış açıları, yeni diyarlar peşinde evreni dolaştığı için Gez-gin Tanrı olarak da biliniyordu. Tanrılarına benzeyen inanan-ları da Sardish Jardan kıtasındaki Pagrah diyarının çölleri üze-rinde yaşayan bedevilerdi. Akhran, inananları tarafından sıksık rahatsız edilmek istemediği için -ki bu duygu karşılıklıydı,inananları da Tanrıları tarafından sık sık rahatsız edilmek iste-miyordu- neredeyse tüm kudretini ölümsüzlerine geçirmiş,sonra da ölümsüzlerini karşılıksız birer hediye olarak inanan-larına dağıtmıştı. Cinler olarak bilinen bu ölümsüzler insanlararasında yaşıyor ve günlük problemlerle ilgileniyordu. Gerçekçilik, Hırs ve Düzen Tanrısı, Quar zaman ayırıp,Promenthas'm melek hiyerarşisinden Akhran'm karmakarışıkcinlerine kadar çeşitli ölümsüz kullanma stratejilerini inceledi.Quar, Promenthas'm rahiplerinin iyi organize edilmiş kurallarve kaideler sistemiyle halk üzerinde uyguladıkları sıkı deneti-mi takdir etse de melekler arasındaki bürokratik katmanlaşma-yı gereksiz ve kullanışsız buldu. Çoğu zaman taşınan mesajla-rın anlamlan aktarım sırasında değişiyor, herhangi bir işi ta-mamlamak çok uzun zaman alıyordu; bu yüzden -dikkatle in-celeyen Quar'ın da fark ettiği gibi- insanlar ufak meseleleriPromenthas'm dikkatine sunmak yerine gitgide daha çok ken-18

Gezginin Buyruğudi kendilerine çözmeye çalışır olmuşlardı. Promenthas, inananlarının bu fikir özgürlüğünden Quar'agöre anlamsız bir şekilde gurur duyuyordu. Işığın Tanrısı in-sanları arasında geçen felsefi ve teolojik tartışmalardan zevkalıyordu. Araştırmacı insanlar olan Tirish Aranth'ın yerlileri ya-şam, ölüm ve daha sonrasına ait konuları deşmekten asla yo-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 6: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

rulmuyor; altın ve mücevherler bulmak, oğulları ve kızlarınıevlendirmek için kendi imkanlarını kullanıyorlardı. Quar, insa-noğlunun bu gibi sorumluluklar taşımasından hoşlanmamıştı;insanlann olmadık fikirlere kapılmasına neden oluyordu. Öte yandan Quar, Akhran'ın sorumsuzca tüm gücü, ölüm-lü dünyada büyük bir şevkle cirit atan cinlerin gitgide tombul-laşan kucaklarına atmasını da tasvip etmiyordu. Quar bir orta yol buldu. Sardish Jardan kıtasındaki toprak-larında, Tara-kan'da yaşayan insanları yönetmesi için bir rahipgrubu; İmamları oluşturdu. Her İmam'a düşük seviye bir cinverdi, her cin de daha yüksek seviye cinler olan İfritlere raporveriyordu. Diğer yandan, Quar güç sahibi başka insanlara-imparatorlara, İmparatoriçelere, Sultanlara, Sultanların eşleri-ne, Vezirlere ve ordu komutanlarına yani Amirlere- de birercin verdi. Böylece İmamlar fazla güçlenmemiş oldular... İmpa-ratorlar, Sultanlar, Vezirler ya da Amirler de... Her Tanrı -ölümsüzlerini kullanarak- ihsan bahşetme ko-nusunda diğerlerinin önüne geçmeye çalıştığından sonuç ola-rak insanlık için işler iyi gidiyordu. Böylece Tanrılar Kitabında sözü geçen İnanç Döngüsü baş-lamış oldu: "Nasıl bir insan çiçek bahçesini sularsa, Tanrılar da cennet-ten ihsan nehirleri yağdırırlar. Ölümsüzler her bir nehri elleriy-le yakalar, dünya üzerinde dolaşarak ihsanlarının parmakları19

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanucundan hafif bir yağmur gibi damla damla dökülmesine izinverirler. İnsanlar, Tanrılarının ihsanlarını içer ve karşılık olarakda inançlarını sunarlar. İnananlarının sayısı arttıkça her birTanrının sahip olduğu inanç bir okyanus kadar engin bir halegelir. Tanrı okyanusun suyundan içer ve gitgide daha da güç-lenir. Böylece İnanç Döngüsü tamamlanmış olur." Tanrılar İnanç Döngüsünün işleyişinden memnundular veher Tanrı bir kez işleri yoluna koyduktan sonra tekrar tanrısalişlerinin başına dönebilmişti... Yani Gerçek'in asıl yüzü üzeri-ne diğer Tanrılarla yaptığı kavgalar ve atışmaların başına...İnanç Döngüsü sayesinde Birin ve Yirminin cevheri az çok sa-bidendi ve yüzyıllar boyunca işlemeye devam etti. Şimdi ise Sularin'in Tanrılarının toplanma zamanı gelmişti.İnanç Döngüsü bozulmuştu. Yirmilerin ikisi ölmekteydi. Yirmilerin toplanması için çağrı yapan Quar olmuştu. Qu-ar, geçmiş yüzyıllar boyunca yorulmadan İyilik, Hayırseverlikve İnanç Tanrıçası olan Evren ile Kötülük, Hoşgörüsüzlük veGerçekçilik Tanrısı olan Zhakrin arasındaki gerginliği yumu-şatmaya çalışmıştı. İnanç Döngüsünün dengesinin bozulması-na neden olan şey, bu ikisi arasındaki bitmek tükenmek bil-meyen kavgaydı. Kavgaları nedeniyle bu iki Tanrının bahşettikleri ihsanlarölümlü insanların üzerine sürekli bir nehir halinde değil dearalıklı bir çiseleme gibi yağıyordu. Yetersiz ihsan damlalarıiçin kendi aralarında rekabet halinde olan ölümsüzler, kendiefendileri için bir kap dolusu ihsan koparabilmek için mecbu-ren hile hurdaya baş vurmak zorunda kalmışlardı. Dilenciye verilen bozuk para gibi dağıtılan bu ihsanlarölümlülerin ihtiyaç ve isteklerini karşılamıyordu, sonuç olarakda kızarak ölümsüzlere sırtlarını döndüler. Tanrılarına sadık20

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 7: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğukalan bir avuç insansa gizli örgütler kurdu, dünyanın dört biryanında gizli yerlerde yaşamaya, çalışmaya başladılar; ciltlerdolusu gizli yazıtlar hazırlıyor, düşmanlarıyla gizli, acı dolu yada ölümcül savaşlar yapıyorlardı. İki Tanrının inanç okyanus-ları birer damla haline gelene kadar küçüldü, sonuç olarak Ev-ren ve Zhakrin için içecek pek bir şey kalmamıştı. Böylece buiki Tanrı gitgide zayıfladı, bahşettikleri ihsanlar azaldı, şimdiy-se inanç okyanuslarının tamamen kurumasından endişe edili-yordu. Tüm Tanrı ve Tanrıçalar doğal olarak telaşlandı ve kendi-lerini korumak için bazı yöntemlere baş vurdular. Kargaşa veçekişmeler kısa zamanda ölümsüzler arasına da yayıldı. Cinle-rin gözünde burnu büyük züppeler olan melekler, cinler tara-fından aşağılanıyordu. Öte yandan meleklerse cinleri kaba,zevk düşkünü barbarlar olarak görüyor ve onlarla ortak enufak bir şey yapmayı bile hakaret olarak kabul ediyorladı. Za-man içinde iki koca insan uygarlığı -Sardish Jardan kıtasında-kiler ve Tirish Aranth kıtasındakiler- bir diğerinin varlığını bi-le reddeder hale gelmişlerdi. Sanki işler yeterince kötü değilmiş gibi, bir de bazı Tanrı-ların ölümsüzlerinin ortadan kayboldukları dedikodusu çık-

mıştı. Bu yüzden Quar'ın isteği doğrultusunda Yirmiler acil ola-rak toplandı. Belki de on dokuz demek daha doğm olur... nede olsa Gezgin Akhran -ki bu kimseyi şaşırtmamıştı- ortalıktagörünmemişti. Toplantı sırasında işleri kolaylaştırmak için her Tanrı,ölümlü bir şekil ve iletişimin rahat kurulabilmesi için ölümlübir ses edinmişti, genelde bir araya geldiklerinde olduğu gibiyirmi kişinin bir anda konvışmaya çalışması zihinden zihine21

Margaret Weis & Tracy Hickmaniletişim kurmayı biraz kafa karıştırıcı hale getirebiliyordu. Tanrılar, dünyanın en dibinde, karlar altında bulunan isim-siz bir diyardaki en yüksek dağın tepesindeki efsanevi Mücev-her Köşk'te buluşurlardı. Dağa tırmanan biri ölümlü kayalar vekardan başka bir şey göremezdi, çünkü Mücevher Köşk sade-ce Tanrıların zihinlerinde var olabilirdi. Bu yüzden Sularin'dediğer her şeyin olduğu gibi Köşk'ün görünüşü de her Tanrı'yagöre değişiyordu. Quar, Köşk'ü duvarlarla çevrili şehirlerinden birinin içinde-ki surlarla çevrili saraylarından birinin bereketli zevk bahçele-rinden biri; Promenthas ise, kuleleri ve havada asılı destekle-ri, vitrayları ve gargoyle heykelleriyle mermerden yapılma birkatedral olarak görüyordu. Akhran -eğer orada olsaydı- beyazküheylanmı çöldeki bir vahaya sürüp ardıç ve sedir ağaçları-nın yanına çadırını kurardı. Hurishta için yaşadığı denizin di-bindeki mercan kayalıkları altındaki bir mağaraydı. İnanç, Ka-os ve Hırs (Hırsızlar) Tanrısı olan Benario kendini diğer Tan-rıların eşyalanyla dolu karanlık bir mağarada görüyor; Berna-rio'nun tam zıttı, İnanç, Merhamet ve Hırs (Tüccarlar) Tanrısıolan Kharmani ise insanoğlunun gıptayla baktığı her maddivarlıkla süslenmiş zengin bir sarayda olduğunu görüyordu. Her Tanrı diğerlerinin kendi gözündeki ortama girdiğinigörüyordu. Bu yüzden, âba ve ipek baş bağıyla kuşanmış Qu-ar, Katedrali içindeki Promenthas'a fazla egzotik ve barbarca

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 8: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

geliyor; öte yandan beyaz cüppeler içindeki ak sakallı Pro-menthas da Quar'ın zevk bahçesindeki bir okaliptüs ağacınınaltına serilmiş halde aynı şekilde gülünç gözüküyordu. Vahşibir savaşçı Tanrı olan, hayvan postu giyen ve boynuzlu metalbir miğfer takan Hannah, Shistar'a ait çay bahçesinin içindekivişne ağaçlarının arasında tepiniyor; keşiş Chu-lin, Hannah'ın22

Gezginin BuyruğuTara-kan'daki evinin dondurucu bozkırlarında bağdaş kurmuş,meditasyon yapıyordu. Doğal olarak -kendi tanıdığı ortamlar-da olan- her Tann için diğerlerinden üstün olduğunu düşün-mesini sağlayacak yeterli neden vardı. Başka bir zaman olsa Yirmilerin buluşması tartışmaların veağız dalaşlarının sonunun gelmediği ölümlü kuşaklar boyuncadevam edebilirdi, fakat durumun ciddiyeti o kadar büyüktü ki-bir kez olsun- basit fikir ayrılıkları bir kenara bırakılabilmiş-ti. Her bir Tanrı, denizin, mağaranın, bahçenin ya da her ne-redeyseler oranın etrafına bakınmış ve Akhran'm dışında (za-ten kimsenin onu saydığı yoktu) iki Tanrının daha eksik oldu-ğunu endişeyle fark etmişlerdi. Bunlar önemli Tanrılardan iki-si; İyilik, Yardımseverlik ve İnanç Tanrıçası Evren ile Kötülük,Hoşgörüsüzlük ve Gerçekçilik Tanrısı Zhakrim'di. Omuzları çökmüş, yıpranmış bir adamın Köşk'e girdiğinigördüğünde Promenthas tam da nerede olabileceklerini sor-mak üzereydi. Adamın adımları oldukça takatsizdi. Parçalan-mış kıyafetleri üzerinden dökülüyor, yara bere içindeki uzuv-ları görünüyordu; ölümlü insanlarca bilinen her bir hastalığıtaşıyor gibiydi. Bu zavallı yaratık katedralin kırmızı kilimli av-lusunda, zevk bahçesinin şırıl şırıl akan çeşmeleri arasına yada denizin suyu içinde yere çökerken Tanrılar onun kendile-rinden biri olduğunu fark edip şaşkınlık içinde bakakaldılar...Bu Zhakrin'di ve bir cesede aitmiş gibi görünen çehresi ve birderi bir kemik kalmış bedeninden anlaşıldığı üzere açlıktanölüyordu. Zhakrin donuk ve buğulu gözlerini, aralanndan çoğununölümlü yüzlerinde gizleyemediği dehşet ifadesiyle toplanmışolan grubun üzerinde gezdirdi; fakat bakışı onların üzerinde faz-la durmadı, belli ki o anda gözüne çarpmayan birini arıyordu.23

Margaret Weis & Tracy HickmanSonra o da geldi... Tannça Evren. Işığın Tanrıları acı ve hiddet içinde haykırdılar; pek çoğugözlerini bu korkunç manzaradan çevirmek zorunda kalmıştı.Tanrıçanın bir zamanlar güzel olan yüzü çökmüş, bir kuruka-fayı andırıyordu. Beyazlamış saçları kurumuş kafasından tu-tamlar halinde sarkıyordu. Dişleri dökülmüş, kolları ve bacak-ları birer çöp haline gelmiş, kamburu çıkmıştı. Zar zor vuru-yormuş gibi görünüyordu, Quar atılıp, yürümesine yardımedebilmek için zavallı kadını yakaladı.Onu görür görmez Zhakrin tısladı ve bir küfür salladı. Evren, zayıf ve güçsüz bedeninden beklenmeyecek birgüçle Quar'ı itti ve Zhakrin'in üzerine atıldı. Pençe gibi görü-nen elleri boynuna dolandı. İkisi boğuşmaya başladı ve kated-ralin kırmızı kilimleri, bahçenin mozaiklerle kaplı döşemesiveya okyanus tabanı üzerine yıkıldılar. Savaşan Tanrılar nef-retle çığlıklar atıyor, inliyor, sanki korkunç bir sevişme paro-disi içindelermişcesine alt alta üst üste yerlerde yuvarlanıyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 9: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lardı. Bu o kadar korku verici bir sahneydi ki diğer Tanrılar ça-resizce izlemekten başka bir şey yapamadılar. Bu son nefesle-rinde bile birbirlerini katletmeye çalışan iki Tanrının görüntü-sünden dolayı Quar bile kendini o kadar kötü hissetmiş görü-nüyordu ki birbirine dolaşmış bedenlere bakakaldı ve hiç birşey yapmadı.Sonra, yavaş yavaş Zhakrin'in görüntüsü solmaya başladı. Zafer çığlığı atan Evren, Zhakrin'in yok olmakta olan yüzü-nü tırmaladı; fakat artık ona daha fazla zarar veremeyecek ka-dar güçsüz düşmüştü. Sırtüstü düşerek nefes almaya çalıştı. Mer-hamet duygusuyla yanma gidip diz çöken Quar, kadını kollan-na aldı. Onun da yok olmaya başladığını herkes görebiliyordu.24

Gezginin Buyruğu Quar, "Evren!" diye bağırdı. "Bunun olmasına izin verme!Sen güçlüsün! Düşmanını yendin! Bizimle kal!" Hiçbir işe yaramıyordu. Başını zayıf bir şekilde iki yana sal-layan Tanrıçanın görüntüsü gitgide daha de belirsizleşiyordu.Zhakrin'i artık görmek mümkün değildi ve kısa süre içindeQuar kendini mis kokulu bahçesinde diz çökmüş, kolları ara-sında sadece rüzgarı tutuyor halde buldu. Diğer Tanrılar korku ve hiddet içinde bağırıştılar, evrenindengesi artık tamamen alt üst olduğuna göre şimdi ne olaca-ğını herkes merak ediyordu. Hepsi birer taraf edindi, Karanlı-ğın Tanrıları Evreni, Işığın Tanrıları Zhakrin'i suçluyordu. Ta-rafsız Tanrılardan biri olan Quar ise hepsini duymazdan geldi.Başı derin bir hüzün içinde öne eğilmiş, hâlâ dizleri üzerin-deydi. Tarafsız Tanrılardan diğer birkaçı yanma gelerek üzün-tülerini belirttiler ve iki düşman Tanrı arasında dur durak bil-meden uzlaşma sağlamaya çalışmasını övdüler. O anda okaliptüslerin arasında esen hafif rüzgarın sesi, ka-tedralin sessizliği, okyanus sularının mırıltısı, şok edici, haşinbir sesle; tüm tartışmaların bir anda sona ermesine neden ola-cak bir sesle bozuldu. Bu birbirine vuran ellerin sesi, alkış se-siydi. Güçlü, bariton bir ses, "Bravo Quar!" diye gürledi. "Bravo!Sul adına burada seni izlerken ağlamaktan neredeyse göz ya-şı pınarlarım kuruyacaktı." Promenthas şiddetle, "Bu ne biçim bir saygısızlıktır?" dedi.Uzun beyaz sakalı altın işlemeli cüppesinin üzerinde ışıl ışılparlayan, etekleri ayak bileklerinde hışırdayan Tanrı, içeri gi-ren şekille yüz yüze gelmek için katedralin ara koridorundanseğirtti. "Çekil git buradan Gezgin Akhran! Bu önemli bir ko-nu. Burada sana ihtiyaç yok."25

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Kollarını kavuşturan Akhran mağrur mağrur karşısındakiTann'yı süzdü, bu ters karşılamadan dolayı canı bile sıkılma-mıştı. Diğer Tanrılar gibi şeref cüppeleri giymiyordu. GezginAkhran'ın üzerinde sipahilerin, çöl atlılarının geleneksel kıya-fetleri -parlatılmış siyah binici çizmelerinin içine sokulmuş bolkesim beyaz yün bir pantolon üzerine beyaz bir gömlek- var-dı. Gömlek ve pantolonun üzerine uzun siyah bir kaftan giy-miş, etekleri yeri süpürüyor, yenleri dirseklerinde son bulu-yordu. Belinde beyaz bir kuşak sarılıydı. Zarafet içinde kafta-nının eteklerini geriye attığında palasının Sul'ün ışığında par-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 10: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

layan çeliği ve bir hançerin mücevherlerle süslenmiş kabzasıgöründü. Gözleri soğuk bir şekilde Promenthas'ın üzerindeykenAkhran'ın bıyıklı üst dudağı -ki siyah haifayle beraber taktığısiyah maskesinin üzerinden zar zor görünüyordu- bir küçüm-seme ifadesi takındı, güneşten kararmış tenine tezat oluşturanbembeyaz dişleri göründü. Promenthas sertçe, "Tüm bu saçmalığın anlamı nedir?" di-ye sordu. "Bu korkunç günde burada yaşanan faciaya tanık ol-madın mı?" Akhran, yüzünde asık bir ifadeyle, "Evet, tanık oldum," de-di. Alev alev siyah gözleri Promenthas'dan ayrılıp arkadaşlarıtarafından ağır ağır yerden kaldırılan, yüzü içten bir hüzün veüzüntü içinde gerilmiş olan Quar üzerine sabidendi. Güneştenkararmış elini uzatarak zarif, narin, solgun Quar'ı gösterdi."Olanları gördüm ve nedenlerine bakıyorum!" "Daha neler! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" Buhaksızlık karşısında Tanrılar arasında konuşmalar oldu, pekçoğu Quar'ın yanına giderek onu desteklediklerini belirtecekşekilde ellerini omzuna koydu (bu arada Benario da ince iş-26

Gezginin Buyruğulenmiş yakut bir pandantifi cebe atmayı başarmıştı). Akhran'm konuşması boyunca Promenthas'm sakalı bastır-maya çalıştığı kızgınlığı yüzünden titreyip durdu, yüzüyse da-ha da sertleşti. Promenthas, "Uzun yıllar boyunca," diye başla-dı, sesi katedralin içinde muhteşem bir şekilde, tavuskuşları-nın çığlıklarının ve çeşmelerin şırıltılarının duyulduğu zevkbahçesindeyse o kadar da muhteşem olmayan bir şekilde çın-lıyordu. Diğer Tanrıları alaya almakta olan Akhran'ın bulundu-ğu vahadaysa palmiye yapraklarının çıtırtısı, kuzuların mele-mesi, atların kişnemesi, develerin homurdanması arasından aksakallı Promenthas'm çınlayan sesi zar zor duyuluyordu. "Uzun yıllar boyunca, Adaletli Quar'ın bitmek tükenmekbilmeyen çabalarını izledik..." -diğer Tanrı'ya saygılı bir şekil-de başını eğdi, Quar da bu övgüyü alçakgönüllülükle kabuletti- "... Aramızdan iki kişinin arasında çıkan bu kavgaları so-na erdirmek için çabalarını... Ne yazık ki başarılı olamadı."-Promenthas başını iki yana salladı- "Şimdi ise tam bir karma-şa ve kaos içindeyiz..." Akhran, "...Onun çıkardığı karmaşa ve kaos," diye ekledi."Evet, Quar'ın tüm 'barış çabalarını' ben de biliyonım. Söyle-yin kaç kere, Evren ve Zhakrim aralarındaki problemleri tamaşmak üzereyken Adaletli Quar'ın 'Evren'in Zhakrin'e şöyleşöyle yaptığı, buna karşılık olarak da Zhakrin'in böyle böyleyaptığı zamanı unutalım gitsin' diyerek eski dargınlıkların me-zarlarından hortlamasına neden oldu? Sönmekte olan ateşe atı-lan taze odun. Her seferinde sabırla onun zamanının gelmesi-ni bekleyen arkadaşımız Quar bir kenarda izlerken ateş tekrarve tekrar canlandı. "Adaletli Qüar!" Akhran yere tükürdü. Sonra nefret dolu birsessizliğin ardından Gezgin Tanrı, Evren ve Zhakrin'in son ne-27

Margaret Weis & Tracy Hickmanfeslerini verdiği yeri gösterdi. "Sözlerimi dikkatle dinleyin,çünkü ölülerin arkasından konuşuyorum. Adaletli Quar'a gü-venin ve sizin sonunuz da Evren ve Zhakrin'inkinden farklı ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 11: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

maz. Dedikoduları duydunuz. Evren ve Zhakrin'in ölümsüzle-rinin kaybolduğundan haberdarsınız. Aranızdan diğerleri debazı ölümsüzlerini kaybetti." Suçlayıcı parmağı tekrar Quar'ıgösterdi. "Bu Tanrı'ya sorun! Ölümsüzlerinizin yerini ona so-run!" Narin ellerini iki yana açan Quar, hafif, yumuşak bir sesle,"Ah Gezgin Akhran ah," dedi. "Aramızdaki bu anlaşmazlığınbeni ne kadar üzdüğünü anlatamam. Ortadaki anlaşmazlık be-nim suçum olamaz. Bir tartışmanın iki tarafı olur, ben ise sa-na, Çölden gelen kardeşime asla kötü bir his beslemedim.Ölümsüzlerin ortadan kaybolmasına gelince, ben de tüm kal-bimle bu gizemin aydınlanmasını diliyorum, özellikle de..."-Quar üzgün görünüyordu- "...özellikle de benimkiler de or-tadan kaybolanlar arasında olduğu için." Bu şaşırtıcı bir haberdi. Tanrılar hep bir ağızdan derin biriç çekti, birbirlerine korku ve ihtiyat dolu bakışlar attılar. Bugelişme Akhran'ı da şaşırtmış görünüyordu, esmer yüzü kızar-dı, haik'inin altında duran kaim kaşları çatıldı ve eli en sevdi-ği hançerine gitti. Akhran'ın kalın parmaklarıyla silahın mücevher işlemelikabzasını okşaması yüzünden belki de biraz daha gerilen Pro-menthas birden çöken sessizlikten istifade ederek varlığının is-tenmediğini Gezgin Tanrı'ya bir kez daha hatırlattı. Bunun üzerine Akhran Quar'a keskin bir bakış fırlattı. Si-yah sakalını sıvazlayarak onaylamayan bakışlarla onu süzendiğer Tanrılara baktı. Birden, "Pekala," dedi. "Şimdi gidiyo-rum; fakat geri geleceğim ve tekrar geldiğimde bu, hâlâ hayat-28

Gezginin Buyruğuta olanlarınıza," -sesi iğneleyiciydi- "Adaletli Quar'ın aslındaadaletin ta kendisi olmaya çalıştığını kanıtlamak için olacak.Hoşçakalın kardeşlerim." Burnundan soluyan Akhran kendi vahasının gümüşsü yeşilrenkli çimenlerini arşınlıyordu. Tepesinde çöl güneşinden bi-le daha sıcak parlayan Sul'ün altında saatlerce böyle volta at-tıktan sonra Akhran yapması gereken şeyin ne olduğunu so-nunda buldu. Kafasında bir plan oluştu ve ölümsüzlerindenikisini çağırdı. Ölümlü efendisi Şeyh Macit El Fakhar'la birlikte ceylan av-lamakta olan cin Sond böyle güzel, güneşli bir günde gökgü-rültüsü sesi yüzünden şaşkına dönüp kendisini arkasını kont-rol etmek zorunda hissetti. Ölümlü efendisi Şeyh Caffar El Vid-car ile birlikte koyun gütmekte olan cin Fedj'inse o kadar si-nirleri bozulmuştu ki keskin bir çığlıkla şişesinden dışarı fırla-yıp çobanların paniğe kapılmasına neden olmuştu. Her iki cin de hemen Tanrılarını bir hurma ağacının altınavolta atarken ve diğer on dokuz -artık ne yazık ki on yedi—Tanrıya söverken buldukları düzleme aceleyle gitmişlerdi. İkicin de mütevazı bir şekilde efendilerinin önünde yere kapa-nıp elleri arasındaki toprağı öpmüşlerdi. Eğer Akhran kendihiddeti içine daha az gömülmüş ve daha dikkatli olsaydı ikicinin de —gözleri sadece Ebedi Efendilerindeymiş gibi görün-melerine rağmen- aslında bir gözleriyle de -pek de arkadaşcanlısı olmayan bir gözle- diğer cini kolluyor olduklarını farkedebilirdi.Öte yandan, her şeyi gören Akhran bunu fark etmedi. Sert bir şekilde önünde yerlere kapanmış cinleri tekmele-yen Akhran, "Şu saçmalığa bir son verin!" diye emretti. "Aya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 12: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

29

Margaret Weis & Tracy Hickmanğa kalkın ve yüzüme bakın." Cinler aceleyle ayaklandılar. Ölümlü insan şekilleriyle herikisi de uzun boylu, yakışıklı ve iri yapılıydı. Çıplak göğüsle-rindeki kaslar şişkindi, altın kolluklar iri kollarını sarıyor, ipekşalvarlar güçlü ve biçimli bacaklarını örtüyor, mücevherlerlesüslenmiş sarıklar başlarını süslüyordu. Üç kez yere eğilen Sond, "Size hizmet etmek benim için birzevktir, her şeye kadir Akhran Hazretleri," dedi. Yere dört kez eğilen Fedj, "Bir kez daha sizin yanınızdabulunabilmek benim için bir şereftir, merhamet sahibi yüceAkhran," dedi. Şahin gagasını andıran burnu üzerindeki kaşları bir kez da-ha çatılan Akhran, "İkiniz de beni son derece hayal kırıklığınauğrattınız!" dedi. "Neden Quar'ın da cinlerinin ortadan kaybol-duğunu bana haber vermediniz?" Sond ve Fedj ortak bir düşmana karşı yan yana savaşmakzorunda kalan eski düşmanlar gibi birbirlerine telaşlı birer ba-kış attılar.Sabırsızlanan Akhran, "Evet?" diye gürledi. Hızlı düşünen Sond, "Bizi sınıyor musunuz efendimiz?" di-ye sordu. "Ne de olsa sizin gibi her şeyi bilen biri bunu zatenbiliyor olmalı." Arkadaşından bayrağı kapan Fedj, "Bilge Gezgin efendi-miz, bunu bizim tetikte olup olmadığımızı kontrol etmek içinyapıyorsanız," diye ekledi, "üzerime yıktığınız bu felaket hak-kında soracağınız her soruyu cevaplayabilirim." Sond araya girdi, "Benim cevaplayabileceğimden daha faz-la soaıyu değil yüce Efendi" dedi. "Bu önemli konu hakkın-da tabii ki ben zamanını koyunlarla geçiren birine göre dahafazla şey biliyorum."30

Gezginin Buyruğu Sinirlenen Fedj, "Aramızda daha çok şey bilen kişi benimEfendi," dedi. "Ben zamanımı anlamsızca ata binerek ve hır-sızlık yaparak geçilmiyorum!"Sond, Fedj'e döndü. "Hırsızlık mı!?"Fedj de Sond'a döndü, "Bunu inkar edemezsin!" "Eğer sizin ot düşmanı yaratıklarınız bizim topraklarımızagiriyor, bizim soylu küheylanlarımızın yiyeceğini tüketiyorsa,bizim de o yaratıkları tüketmemiz Akhran'ın arzusudur." "Sizin topraklarınız! Senin o gecenin köründe karısının ça-dırına gireceğine atının yanına giden babası olmasa, doğmaya-cak dört bacaklı efendine kalsa tüm dünya sizin toprakları-nız!."Cinlerin ellerinde hançerler belirdi. Akhran, "AndaM." diye gürledi. "Kesin şunu! Dikkatinizi ba-na verin." Nefes nefese kalmış iki cin birbirlerine keskin birer bakışfırlatarak silahlarını ince bellerine sarılı kuşaklarda duran kın-larına soktu ve yüzlerini tekrar Tanrılarına döndü. Öte yandan,son bir bakış, daha uygun bir zamanda, daha uygun bir yerdekavganın devam edeceğini anlatmaya yetmişti. İstediği zaman gerçekten de 'her şeyi bilen' olabilen Akh-ran, bu bakışları yakalamış ve anlamlarını hemen çözmüştü.Yüzünde acımasızca bir gülümseme belirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 13: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Pekala," dedi. "Şimdi ikinizi de 'test' edeceğim. Quar'ıncinleri de Evren ve Zhakrin'in ölümsüzleriyle aynı şekilde mikayboldular?" Ölümlü efendisine yapılan hakareti hâlâ unutmamış olanSond, somurtarak, "Hayır, her şeyin ötesinde olan efendimiz,"dedi. "İki Ölünün, Evren ve Zhakrin'in ölümsüzleri Tanrılarınaolan inanç yavaş yavaş yok olurken yavaş yavaş yok oldular."31

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatı Eli hançerinin kabzasında, yanmdakine yan yan bakanFedj, "Quar'ın gücü azalmıyor, yüce babamız," diye» ekledi."Tam tersine, daha da anıyor; bu da cinlerinin kaybolmasınıdaha da garip kılıyor." Akhran, şaşkınlık içinde ve biraz da tiksintiyle, "Ölümlüler-le doğrudan mı ilgileniyor?" diye sordu. "Hayır, hayır Sahip." Bir anda iki cinin de gözlerinin önü-ne sıkıcı ve boş ölüler diyarı bir kez daha gelmişti. "Quar'ıninsanlarıyla uğraşan pek çok cinin yerine Tanrı artık tek biri-nin eline, Kaug adında bir ifritin eline gitgide daha fazla güçveriyor." Bu ismi söylerken Sond'un dudağı nefretle bükülmüştü.Fedj'in eli hançerinin kabzasını sıkıca kavradı. Akhran bu tepkileri fark etti. Dünya üzerinde ve gökyü-zünde olup bitenlerden bu kadar bihaber olmasa yeni bile sa-yılmayacak bu haber yüzünden bariz bir şekilde endişelenmişgörünüyordu; düşünceli bir şekilde sakalını sıvazladı. "Dahicebir hamle," diye mırıldandı. "Acaba..." Derin düşüncelere da-larak başını öne eğdi, başındaki haik kumaşı öne doğru düşe-rek yüzünü gölgeler arasına sakladı. Fedj ve Sond efendilerinin önünde sessizce bekliyor, hergeçen saniyeyle gerginlikleri artıyordu. Ölümsüzler arasındagitgide artan karmaşa ve garip kayboluşlar her cini biraz olsunrahatsız ediyor olsa da bu ikisi -Tanrıları gibi- kendilerini kar-gaşanın dışında görmekteydiler. Hatta bu konuda birşeyler bi-liyor oldukları için bile şanslıydılar. Bunu kabul etmiş olmasa-lar da ikisi de bu bilgiyi Şeyh Macit el Fakhar'ın oğlu Khar-dan'a yani Kalif e ait, her şeye burnunu sokan meraklı bir cinolan Pukah'tan almışlardı.Ölümlü efendilerinin duygu ve arzularına duyarlı olan cin-32

Gezginin Buyruğuler Ebedi Efendilerinin de ruh haline duyarlıydılar. Tanrı'nınüzerinde ağır bir parfüm gibi tehlike kokusu vardı. Bu koku-yu alan cinler düşman kokusu alan köpekler gibi tenleriningerilip kaşındığını hissediyorlardı. Artık kargaşanın dışında de-ğil tam ortasında olacaklarını birden fark etmişlerdi. En sonunda Akhran hareketlendi. Başını kaldırdı ve her ikicini de siyah, keskin bakışlarıyla yere çiviledi. "İnsanlarıma be-nim için bir mesaj götüreceksiniz."Eğilen Sond, "İstekleriniz benim için emirdir, Efendi," dedi. Sond'dan daha fazla eğilen Fedj, "Sadece söylemeniz yeter-li," dedi.Akhran mesajı verdi. Dinlerken Sond'un ağzı öyle bir açıldı ki koca bir yarasasürüsü açılan mağaramsı boşluğa yuva yapabilirdi. Fedj'in göz-leri yuvalarından fırladı. Tanrı talimatlarını tamamladığında ikicin birbirlerine baktı, sanki efendilerinin sözlerini doğru du-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 14: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yup duymadıklarını diğerinin yüzündeki ifadeden çıkarmayaçalışıyor gibiydiler. Hiç şüphe yoktu. Fedj'in yüzü üç ton soldu. Sond'un du-dakları ve burun çevresi hafifçe yeşerdi. İki cin de yutkunduve konuşmaya çalıştı. Her zamanki gibi daha hızlı düşünenSond fikrini kelimelere önce döktü. Yine de kelimeler ağzın-dan dökülmeden önce birkaç kez öksürüp tıkanan boğazınıtemizlemesi gerekti. "Neredeyse her şeyi bilen Akhran, bu planınız gayet iyi...Hatta muhteşem bir plan diyebilirim... yani, düşmanlarımızı şa-şırtmak için. Yalnızca bir tek şey var... İnanılmaz zekanız yü-zünden gözünüzden kaçmış olabilecek küçük bir ayrıntı. De-diğim gibi çok küçükh\x şey..."Fedj araya girdi, "Çok küçük."33

Margaret Weis & Tracı/ HickmatıAkhran sabırsız bir şekilde cinlere gürledi, "Neymiş o?" Tanrı' nın yakında duran soylu küheylanı yeri eşeliyor, birkez daha ayrılıp gökyüzünün rüzgarlarını yelesinde hissetmekistiyordu. Herhangi bir yerde isteyebileceğinden uzun sürekalmış olan Akhran'ın da atının isteğini paylaştığı oldukça bel-li oluyordu. Her iki cinin de gözleri kendi çıplak ayakları üzerinden ay-rılmıyordu; biri altın şişesine, diğeri ise altın yüzüğüne çekile-bilme özlemiyle yanıp tutuşuyordu. Koca aygır kişnedi ve be-yaz yelesini salladı. Akhran göğsünün derinliklerinden bir ho-murtu sesi çıkardı. Sond, "Efendim," diye başladı, kelimeler ağzından hızla dö-külüyordu, "geçen beş ytizyıl boyunca ailelerimiz birbirlerinigörür görmez öldürüyorlar!" "Arrrrggg!" Akhran'ın eli palasının kabzasını kavradı. Kılıcımetal kınından bir çınlama sesiyle çekti ve tehditkar bir şekil-de savurdu. İki cin de hiddeti karşısında sinerek dizleri üze-rinde yere kapandı. "İnsanların basit zayıflıkları! İnsanlarımarasındaki bu çocukça kavga bitmeli yoksa Quar bunu fırsatbilerek nar taneleriymişiz gibi hepimizi tek tek gövdeye indi-rir!" Titremekte olan cinler bir ağızdan, "Evet Akhran Hazretle-ri!" diye bağırdılar. Akhran bir yandan palasını umursamazca savururken biryandan da "Size söylediğim şeyi yapacaksınız," diye devam et-ti, "yoksa Sul üzerine yemin ederim ki kulaklarınızı, ellerinizi,ayaklarınızı keser, sonra sizi kaplarınıza hapseder ve KürdinDenizi'nin en derin yerine atarım! İyice anlaşıldı mı?" Başları neredeyse kuma gömülmüş olan cinler, "Evet Soy-lu ve Merhametli Efendimiz," diye inledi.34

Gezginin Buyruğu Son bir "Hmpff!" sesi çıkaran Akhran, deri çizmeli tekme-sini her iki cinin arka taraflarıyla buluşturup ikisini de göbek-leri üzerinde yere serdi. Tek bir kelime daha etmeden ayrılanTanrı, atına bindi. Hayvan, yıldızların aydınlattığı gökyüzünedoğru yükseldi ve bir an sonra gözden kayboldular. Kendilerini toparlayan, ağızlarındaki kumu tüküren cinler,birbirlerine kuşku ve endişeyle baktılar.Biri, "Akhran'a şükürler olsun," dedi.Diğeri, altta kalmamak için, "Onun adına hamdolsun," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 15: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Sonra insanlarına Gezgin Tanrılarından sarsıcı bir mesaj gö-türmek için isteksizce ölümlü dünyaya geri dönerken ikisi de've bu akşam çizmesi içinde bir karakurt bulsun' diye ekleme-yi ihmal etmedi.

AKHRAN'INKİTABI

Fedj, "Ya şeydi, bu Akhran'm arzusu," dedi. Şeyh Caffar El Vidcar inledi. Elleri iki yana açık, tepedekidelikten gökyüzüne "Akhran Hazretleri'nin bu lanetini hak et-mek için ne yaptım?" diye sordu. "Bana bari bunu açıkla Fedj!" İkisi; cin ve sahip, Şeyh'in Hrana kabilesinin kış kampındakurulmuş geniş yurdunda oturuyorlardı. Çobanlık yapan Hra-nalar Pagrah Çölü'nün batı kıyısında yükselen kızıl kayadantepelerin çevresinde yaşıyorlardı. Yazın sürüler daha yüksek-lere sürülürdü. Kış geldiğinde ise bahar gelip karlar çekileneve tepelere geri dönme zamanı gelene kadar bedeviler çöle in-mek ve buradaki seyrek bitki örtüsüyle idare etmek zorundakalırlardı. Zor bir yaşam tarzıydı, her bir gün yaşamla ölüm arasında-ki yeni bir sınav oluyordu. Koyunlar kabilenin hayat damarıy-dı, yünleri giysi ve barınak yapımında, etleri ve sütleri gıdaamaçlı kullanılıyordu. Akhran Hazretleri Hranalara merhamet-li davranırsa ve sürüler büyürse koyun ve kuzular Kich şehri-ne götürülüp sû/âarda -pazarlarda- satılabiliyor, ipek, parfüm,çay ve tütün almak için para kazandırabiliyordu. Akhran Haz-retleri insanlarını unutursa sürüler küçülüyor ve kimse parfümderdine düşmüyor, sadece kışı çıkarabilme derdi egemen olu-39

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanyordu. Geçen birkeç yıl neyse ki refah içinde geçmişti, F edj, böy-le bir saygısızlığı yüksek sesle söylememesine rağmen, öfkey-le, Akhran sayesinde değil, diye düşündü. Şeyhinin olanlarıanlamasını nasıl bekleyebilirdi ki? Tanrılar arasındaki kargaşa-yı onları mükemmel gören ölümlülere açıklayabileceğini peksanmıyordu. Ayrıca Ebedi Efendisinin bu çılgın planının onla-ra bu yönde nasıl yardım edebileceği konusunda da en ufakbir fikri yoktu. Ölümlü efendisinin önünde dizleri üzerindeduran Fedj, çadır duvarlarını süsleyen rengarenk kilimlerdenbir ilham gelmesi ümidiyle etrafına bakındı. Fedj, Caffar'ın bunu iyi karşılamayacağını biliyordu. Efen-disi her şeyi o kadar kişisel algılıyordu ki! Bir kuzu ölü doğ-sun, bir çocuğu tarantula soksun, Şeyh felaketler yüzündenkendini suçlardı ve günlerce asık suratla dolaşırdı. Bu darbe-ye gelince... Fedj derin bir iç çekti. Caffar bir daha asla kendi-ne gelemeyebilirdi."Lanetlendim! Lanetlendim!" Yastıkları arasındaki sıranın üzerinde oturan Şeyh ileri gerisallanıyordu. Kendisinin ortaya çıkmasıyla birlikte, kader Şey-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 16: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

hin üzerinde ağlarını örüyor gibi görünüyor olmalıydı. Sedecekırklı yıllarının sonlarında olmasına rağmen Caffar daha yaşlıgörünüyordu. Saçı neredeyse tamamen grileşmişti. Tepelerdegeçirdiği yıllar boyunca teni kırışmış ve gitgide daha da esmer-leşmişti. Devekuşunun bacaklarını andıran zayıf ama güçlükol ve bacaklarına karşın kısa boylu ve zayıftı. Çobanların kul-landığı uzun ve geniş cüppelerse bu ufak tefek görüntüsünüdaha da pekiştiriyordu. Hailanin -agal adı verilen altın bir to-kayla tutturulmuş başındaki beyaz sarığın- gölgesi altında ne-redeyse hiç seçilemeyen siyah gözleri geniş ve ışıl ısıldı, ke-40

Gezginin Buyruğunarları da genelde kırmızı olur, her an gözyaşlarına boğulabi-leceği izlenimi verirdi. Gözlerinin bu üzgün görüntüsündenkurtulduğu tek ansa Akarların Şeyhi, ölümcül düşmanı MacitEl Fakhar'ın sözünün geçtiği zamandı. Bu hüzünlü gözler sadece bir an önce ateş saçmışlardı veFedj, Caffar'ın sahip olmadığı cesaretin yerini hiddetin alması-nı az da olsa ümit etmişti. Ne yazık ki bu ateş Şeyhin gelenek-sel yakınmaları yüzünden sönmüştü. Fedj tekrar iç çekti. Yurdun cine bir faydası olmuyordu.Gökyüzünden bir yardım gelebileceği ümidiyle tavandaki de-likten yukan baktı. Mangaldaki kömürlerden çıkarak deliktengökyüzüne süzülen dumanı izlemek şaka gibiydi. Çölde gece-ler çok soğuk olabilir ve yanan kömürlerin yaydığı sıcaklık dafiziksel duyular hissetme alışkanlığını edinecek kadar uzun sü-re ölümlüler arasında bulunmuş olan cinin işine geliyordu. Yuvarlak yurt çadırı yaklaşık iki metre yüksekliğindeydi veçevresi sekiz metre kadardı. Yarı sabit çadırın iskeletini yanduvarları meydana getiren, sağlam derilerle birbirlerine bağ-lanmış güçlü tahta sırıklar oluşturuyordu. Bunların üzerindey-se kıvrılarak yaklaşık araba tekerleği boyutlarında yuvarlak birhale getirilmiş bir sırık vardı. Ortadaki halkanın içi havalandır-mayı ve yanan kömürün dumanını -ki dar bir alanda insanıboğabilirdi- çekmeyi sağlamak için boş bırakılmıştı. Çadırın is-keleti deve kılından yapılmış keçeyle hem içten hem dıştankaplanmış, keçeyse etrafına sıkıca dolanmış iplerle sabitlen-mişti. İç duvarlar zaman zaman renkli şekillere boyanır, ya daŞeyhinki gibi zengin meskenlerde, eşleri tarafından dokunmuşrengarenk kilimlerle kaplanırdı. Yurdun tabanı kalın bir keçe örtüsüyle kaplanır, üzerinekuru ot tabakası, onun üzerine de tekrar keçe serilir, ortaday-dı

Margaret Weis & Tracy Hickmansa mangal için boş bir alan bırakılırdı. Çadırın tahta çerçevelikapısı yazın açık bırakılır, kışmsa keçeden yapılmış kflimlerleörtülürdü. Fedj, şu anda kapının örtülü olduğuna şükretti. Sa-dece çadırın arka tarafında tünemiş oturan uşaklar efendileri-nin zayıflık gösterisine tanık oluyorlardı. Fedj, Tanrısının mesajını iletmeden önce Şeyh'in tamamenyalnız olduğundan emin olmuştu. Normalde bu saatlerde-öçe, ya da akşam yemeğinden sonra- Şeyhin yurdunda birsürü arkadaşı olur, nargile fokurdatıp, acı kahve, tatlı çay içer,Fedj'in onların büyükbabaları ve büyük büyükbabalarındanbelki bin kez duyduğu hikayelerle birbirlerini eğlendirirlerdi.Birkaç saat sonra dağılırlar, ya kendi çadırlarına eşlerinin ya-nma, ya da o gece sıra onlardaysa nöbet tutmaya sürünün ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 17: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

şına giderlerdi. Şeyh Caffar El Vidcar o an için tercih ettiği eşinin çadırına,görünmemek için özel önlemler alarak giderdi. Bu, her gölge-de Şeyhi en savunmasız ânında, karısının yanında öldürmekisteyen bir katilin bulunabileceği günlerden yadigar, eski birâdetti. Fedj, o günlerde de ortalıkta olduğu ve çeşitli çöl kabilele-ri arasında az çok barışın sağlanmasına tanık olduğu için buönlemleri saçma bulur ve yeri geldiğinde bu âdetlerin kaldırıl-maları gerektiğini Caffar'a belirtirdi. Şimdiyse sahibi -yatağınınaltındaki canavarlar gibi çocukça bir nedenden olsa da- eskiâdetleri koruduğu için cin Akhran'a şükretme ihtiyacı hissedi-yordu. Batı diyarında -Akarların topraklarında- karanlıkta sap-lanabilecek hançerlere karşı alınan her önlem mutlaka bir işeyarayacaktı. Kemikli ellerini kavuşturan Şeyh bir kez daha inledi. Şim-di hangi felaketin -sanki biri yetmiyormuş gibi- Caffar'ı bul-42

Gezginin Buyruğuduğunu merak eden Fedj iyice sindi. Şeyhin o an korkudan boncuk boncuk olmuş üzgün göz-leri çadırda dolaşırken, "Kıza kim söyleyecek?" dedi. "Kim söy-leyecek?" Uşaklar çadırın gölgelerine olabildiğince çekilmişler, herbiri efendilerinin bakışlarını üzerlerinde hissetmemek için el-lerinden geleni yapıyordu. En sonunda, iri yan, kaslı bir tane-si Şeyhin gözlerinin üzerinde kilitlendiğini fark eder etmezkendini yere atarak yastıkları dağıttı ve pirinç bir su kabını de-virdi. "Ah sahip! Ne suç işledim ki bana böyle işkence ediyorsu-nuz? Bir yıl önce özgürlüğümü kazandığım halde sırf size olansevgimden dolayı sadık bir şekilde hizmet etmeye devam et-mek için yanınızda kalmadım mı?" Fedj, tabii, bir de Şeyhden birşeyler isteyenlerin verdiğirüşvetler ve Şeyhin sofrasından geriye kalanlar için... diye dü-şündü. Öte yandan uşakların yakınmalarını dinleyerek vakitkaybetmek istemiyordu. Artık çekilme zamanı gelmişti. İsteni-len mesajı iletmiş, efendisinin feryat figanına katlanmış, ondanbeklenebilecek her şeyi yapmıştı. Gözleri efendisinin sol elin-deki yüzüğe gitti... Beklenmeyecek bir şevkle sağ elini yüzüğün üzerine kapa-tan Caffar, "Aklından bile geçirme!" dedi. Bir gözü daha önce hiç bu kadar rahat görünmemiş olanefendisinin sağ elinin altındaki dar yüzük üzerinde, kıvranıpduran Fedj, "Sahip," dedi, "Bu mesajı ileterek Akhran Hazret-leri'nin bana verdiği görevi yerine getirdim. Tel'e yapılacakuzun yürüyüş için hazırlık ve toparlanmak gibi yarın yapılacakişlerde benim de yardım edeceğimden emin olabilirsiniz, yaşeydi. Bu yüzden yalvanyorum izin verin çekilip dinlene-43

Margaret Weis & Tracy Hickmanyim..."Caffar El Vidcar, "Ona sen söyleyeceksin," dedi. Köşedeki köle rahatlayarak tekrar nefes almaya başladı vegölgeler arasına çekilerek Şeyhin fikrini değiştirme ihtimalinekarşı başının üzerine bir kilim çekti.Eğer Fedj'in bir kalbi olsaydı, o anda eriyip giderdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 18: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Son bir çare olarak cin, "Sahip," dedi, "bir kölenin yapabi-leceği bir işi neden benim gibi zamanı değerli birine veriyor-sunuz? Bana yeteneklerime uygun bir emir verin. Sadece söy-leyin ve sizin için dünyanın öteki ucuna uçayım..." Caffar asık suratıyla, "Uçacağını biliyorum! Eğer yapabilsey-dim ben de yapardım," dedi. "O bunu duyduğunda yapmayabaşlayabileceği şeyleri sadece hayal edebiliyorum!" Şeyh başı-nı iki yana salladı ve tepeden tırnağa ürperdi. "Hayır Fedj, sensöyleyeceksin. Bunu birinin yapması gerekiyor ve sonuç ola-rak sen ölümsüzsün." Cin, "Bu sadece daha uzun süre acı çekeceğim anlamınageliyor!" diye feryat etti. Bir yandan da tüm hayali kalbiyleAkhran Hazretleri'ne lanet okuyordu. Fedj'in gözleri yüzüğü görebileceğine dair son bir umutlaefendisinin eline bakakaldı fakat saf bir korkudan doğan ina-nılmaz bir inatla Şeyh parmaklarını üzerinde sıkıca kapalı tu-tuyordu. Oturduğu sıradan kalkan Caffar, bitkin düşmüş cinedöndü. Şeyh, aksi aksi, "Fedj, sana Akhran Hazretleri'nin emriylebu günden bir ay sonra lanet olasıca düşmanım Macit El Fak-har'ın -ki Akhran Hazretleri pantolonunu akreplerle doldur-sun- oğlu, Akarların Kalifi, Khardan El Fakhar'la evleneceğihaberini kızım Zohra'ya vermeni emrediyorum. Ona de kieğer bunu reddeder ve Tel'de Kahinin Gülü açana kadar Ka- Gezginin Buyruğulifle evli kalmazsa Akhran Hazretleri insanlarını yok edecek.Ona böyle de," dedi. "Sonra da elleriyle ayaklarını bağla ve ça-dırının etrafına muhafız dik. Sen," uşaklardan birini işaret etti,"benimle gel."Fedj, "Nereye gidiyorsun ya seydı?" diye sordu. Gece soğuğunu kesmek için üzerine bir pelerin alan Caf-far, "Şey... Sürüleri kontrol etmeye..." diye cevapladı. Yurt ça-dırının kapısına doğru hamle yaptı ve -normalin aksine- efen-dilerinin emirlerini yerine getirmek için birbirleriyle yarışanuşaklardan birine takılıp az daha düşüyordu. Fedj'in ağzı açık kalmıştı, "Sürüleri kontrol etmek mi?" de-di. "Ne zamandan beri bunu yapmaya niyetliydiniz ya seydı?" Bir eli yüzüğü kapatmakta olan Gaffar, cinin yanından ka-pıya doğru geçerken, "Şey... aa.... O at evladı hırsız Akarlarıntekrar akın ettiğini duyduğumdan beri..." dedi. Fedj, acı acı, "Onlar sürekli akınlar düzenliyor!" diye be-lirtti. Şeyh onu duymazdan geldi. "Daha sonra gel... ve... şey...kızımın bu mutlu haberi nasıl karşıladığını anlat." Ayağa kalkınca sarıklı başı yurt çadırının tepesideki delik-ten dışarı çıkan cin, "Siz nerede olacaksınız ya seydı?" diye sor-du. Baba coşkuyla "Akhran izin verirse... çok, çok uzaklarda!"diye cevapladı.45

Cin, Şeyhin çadırı içinde maddeleşirken Macit El Fakharneşealuva.yle, "Sond!" diye bağırdı. "Nerelerdeydin? Geçen akşamkiakın sırasında gözler seni aradı." Akın! Sond irkildi. "Geçen akşam kime saldırdınız yaşeydi?""Hranalara! Şu çobanlara tabii ki."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 19: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Sond kendi kendine inledi. Şeyh El Fakhar nasır tutmuş es-mer eliyle bir hareket yaptı. "En şişmanlarından on tanesiniburunlarının dibinden çaldık." Parmaklarını şıklattı. "Hatta odeve pisliğini -Caffar El Vidcar'ı- bile çobanların arasında otu-rurken görme fırsatım oldu." Macit'in kükreyen kahkahası ça-dırın direklerini sarstı. "Eyerlerimizde Hrana koyunlarının leş-leri, yanından dört nala geçerken Khardan ona 'Merhaba Caf-far! Selamün aleyküm!' diye bağırdı." Şeyh bu sefer gururla,tekrar bir kahkaha patlattı. "Şu benim oğlum Khardan tam birhaylaz!" Sond kısık ve bastırılmış bir sesle, "Keşke bunu yapmasay-dınız ya şeydi" dedi. "Hah! Bu sabah neyin var senin Sond? Dün akşam dişi bircin tarafından red mi edildin yoksa?" Macit cinin omuzlarınaöyle bir indirdi ki neredeyse ölümsüz yaratık çadırın keçe kap-46

Gezginin Buyruğulı tabanına yapışıyordu. "Haydi neşelen biraz! Kutlamak içinbir bayga oyunu düzenliyoruz." Şeyh arkasını dönüp rüzgar alması için önü açık olan çadı-rın güçlü direklerle sağlamlaştırılmış girişine yöneldi fakatSond'un sıkıca kolunu yakalamasıyla şaşkınlık içinde kalakal-dı. Cin, "Yalvarırım söyleyeceklerimi dinlemek için bir dakika-nızı verin," dedi. Kötü kötü Sond'a bakan Macit, "Acele etsen iyi olur," dedi.Oyunu heyecanla bekleyen adamlann atlarıyla birlikte şimdi-den dışarıda toplanmaya başladığını görebiliyordu."Lütfen kapıyı örtün ki biraz olsun kişisel görüşebilelim." "Pekala," diye hırlayan Şeyh uşaklara emir vererek çadır gi-rişindeki örtüyü indirtti, böylece oradan geçenler Şeyhin rahat-sız edilmemesi gerektiğini anlayacaklardı. Kaşları çatılan Macit, "Çıkar ağzındaki baklayı. Sul adına,seni gören de bozuk incir yemişsin sanır!" dedi; kalın bıyıkla-rı diken diken olmuştu. "Aranlar değil mi? O deveye binen do-muzlar yine güney kuyusunu kullanıyorlardı, öyle değil mi?"Macit'in koca yumruğu sıkıldı. "Bu sefer o Sait'in ciğerlerini sö-küp..." Sond çaresizce, "Hayır ya şeydi'' dedi. "Sorun kuzeninizSait değil." Sesi alçaldı. "Geçen akşam Akhran Hazretleri'ninhuzuruna çağrıldım. Tanrımız size ve insanlarınıza bir mesajiletmemi istedi." Şeyh Macit El Fakhar tam anlamıyla gururla kabardı... Gö-rülmeye değer bir manzaraydı. İki metre on santim boylu cinSond'un omzuna geliyordu. Dev bir adam olan Şeyhin her şe-yi de orantılı bir biçimde büyük ve etkileyiciydi. En vahşi sa-vaşların gürültüsü arasından bile duyulabilecek gürleyen birsesi vardı. Elli yaşında olmasına rağmen tam boyuna ulaşmış47

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbir koyunu tek koluyla taşıyabilir, kamptaki herhangi biradamdan daha fazla kımız içebilir, at yarışında en büyükleridışında bütün oğullarını geçebilirdi. En büyük oğlu, Khardan, kabilenin Kalifi, babasınıngünışığıydı. Yirmi beş yaşındaki Khardan, babası kadar uzunboylu olmasa da diğer her bakımdan Macit'i andırırdı. O ka-dar yakışıklıydı ki atıyla oradan geçerken çadırlarındaki aralık-lardan onu gözleyen kabilenin kızları, mavi siyah saçları ve bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 20: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kadının kalbini eritebileceği ya da bir düşmanın yüreğini dağ-layabileceği söylenen alev alev gözlerine bakıp iç çekerlerdi.Kaslı ve güçlü olan Khardan kabile arasında düzenlenen dost-ça güreşlerde rakip tanımazdı, hatta bir kez cin Sond'u bile ye-re çalmayı becermişti. Kalif, ilk akınına altı yaşında çıkmıştı. Macit'in koca aygırı-nın üzerinde babasının arkasında oturan Khardan, o çılgın atgezisinin heyecanını, aptal koyunlar arasında gizlenirken kal-binin atışını, ganimetlerini toplayan sipahiler dört nala uzakla-şırkenki zafer çığlıklarını, çobanlar ve köpeklerinin nefretlebağırışlarını asla unutmamıştı. O geceden sonra Khardan akınve savaş için yaşar olmuştu. Akarlar Pagrah çölünde en çok nefret edilen ve en çokkorkulan kabilelerden biriydi. Her bir bedevi grubuyla arala-rında kan davası vardı. Bir hafta zar zor geçerdi ki Khardanadamlarını koyun sürüsü akınına, toprak üzerinde çıkan biranlaşmazlık üzerine savaşa, büyük büyük büyükbabalarınınbir zamanlar onların büyük büyük büyükbabalarına bir yüzyılönce yaptığı bir yanlışın intikamını almaya sürmesin. Akarlar kibirli, iyi at binen ve savaşta korkusuz olan Khar-dan'a taparlardı. Sulun Cehennemine olsa erkekler onun pe-şinden giderlerdi; kampta bütün dünyevi varlıklarını, yatağını<8

Gezginin Buyruğuve kıyafetlerini toplayıp onun çadırına, ayaklarının dibine se-ve seve sermek istemeyen on altı yaşından büyük evlenmemiştek bir kadın yoktu (gerdek gecesinden sonra bir kadının yap-üğı ilk iş bu olurdu). Öte yandan Khardan henüz evlenmemişti. Bu yirmi beş ya-şındaki bir genç için alışılageldik bir durum değildi. Cin Sondtarafından, doğduğunda evleneceği kişiyi Tanrı Akhran'ın biz-zat seçeceği söylenmişti. O sırada bu oldukça itibarlı bir şey sa-yılmış, fakat yıllar geçtikçe ve Khardan kendinden aşağı gör-düğü adamların haremlerinin büyüdüğünü izledikçe Tann'nınbir seçim yapmasını beklemek sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Haremi olamayan bir adam önemli bir güçten yoksundu...büyü. Sul'den sadece kadınlara has bir hediye olan büyü sa-natı -genellikle sanattaki yeteneği için seçilen- baş zevceninkontrolünde olurdu. Büyünün ve tabii evliliğin sunduğu yata-ğın nimetlerinden faydalanmaya başlayana kadar Khardan an-cak potansiyel bir güçtü. Macit gururla, "Akhran Hazretleri bana emir veriyor!" dedi."Yüce Kişinin isteği nedir?" Bıyıkları hevesle doğruldu. "Yok-sa oğlumun evlenmesiyle mi ilgili?"Sond, "Evet..." diye söze başladı. Ellerini gökyüzüne doğrultan Macit, "Akhran'a şükürler ol-sun!" diye bağırdı. "Beş ve yirmi yıldır Tann'nın bu konudakiarzusunu duyabilmek için bekledik. En sonunda oğlumun birkarısı olacak!" Sond çaresizce, "Ya şeydi" diyerek devam etmeye çalıştı,fakat artık bu anlamsızdı. Neredeyse tüm yapıyı yıkacak birgüçle kapının örtüsünü açan Macit dışarı fırladı. Çölün atlıları -sipahiler- tepelerin çobanları olan kuzenle-rinin yaşadığı yarı yerleşik yurtlarda yaşamazlar. Sürekli at sü-49

Margaret Weis k Tracı/ Hickmanrüleri için otlak arayan Akarlar bir vahadan ötekine, hayvanlar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 21: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bölgedeki otları tüketince diğer bir bölgeye, otlar tekrar bitin-ce geri dönmek üzere göç ederlerdi. Akarlar harem kadınları-nın parmaklan tarafından yün şeritlerden örülen ve büyü sa-natları tarafından bir arada tutulan çadırlarda yaşıyorlardı.Khardan'ın annesi -hatırı sayılır bir güce sahip olan bir büyü-cü- esen hiçbir fırtına rüzgarının onun çadırlarından birini bo-zamayacağıyla övünürdü. Şeyhin çadırı geniş ve havadardı ve Macit burada neredey-se her gün konseyini toplar, dilekleri dinler, anlaşmazlıklarıtatlıya bağlar, insanları arasında adaleti sağlardı. Dışarıdan ba-sit görünmesine rağmen Macit'in çadırının içi bedevilerin hertürlü lüksüyle döşenmişti. Parlak renklerle ve ince işlemelerlesüslü kilimler duvarlarda ve tavanda asılı olurdu. Yerleri ipekyastıklar süslüyordu (Akarlar kuzenleri Hranalar gibi tahta sı-ralar üzerine oturmayı ya da yatmayı hor görürlerdi). Birkaçtane nargile, ata binmek için olduğu kadar yerde otururkenyaslanmak için de kullanılan şatafatlı gümüş bir eyer, bir ikipirinç su kabı, çay, kahve kapları ve Sond'un altın şişesi çadı-rın arka duvarında düzen içinde durmaktaydılar. Khandar şeh-rinden gelmiş ince işlemeli tahta bir sandıkta Macit'in silahlan-palalar, kılıçlar, bıçaklar ve hançerler— dumyordu. Kuzenleri Hranalar için olduğu gibi, geçen yıllar Akarlariçin de bereketli olmuştu. Bu haberse gökyüzünde Khandar'myıldızının parlayacağının bir göstergesiydi. Şimdi artık Akarlartüm Pagrah'ın en güçlü kabilesi olacaklardı. "Akar'ın erkek ve kadınları. Şimdi elimizde gerçekten kut-lamaya değecek bir şey var!" Macit'in sesi kampta gürlüyordu."Akhran Hazretleri, Ona şükürler olsun, Khardan'ın evliliğiyleilgili arzusunu bildirdi!"50

Gezginin Buyruğu Sond, toplanan insanların tezahüratlarını duyabiliyordu.Yaşı müsait kızlar kıkırdıyor, iç çekiyor, umutla birbirlerininellerini tutuyorlardı. Yaşı müsait kızlann anneleri kafalarındaevlilik planları kurarken babalan kızlarının beraberinde götü-recekleri çeyizi düşünüyorlardı. tç çeken cin, çadırın arka tarafında Şeyhin en çok sevdiğinargilenin yanında duran altın şişesine özlemle baktı. Macit, "Ödül parasını iki katına çıkarıyorum! Haydi oyunbaşlasın!" diye haykırdı. Çadırın kapısından dışarıya bakan Sond, atlıların uzun ke-sim beyaz pantolonu ve siyah peleriniyle kuşanmış olan Şey-hin, uzun, dalga dalga yelesi, kumları süpüren bir kuyruğuolan koca aygınnın sırtına atladığını gördü. Çadırına doğru bakmak için eyerinde arkaya dönen Macit,"Sond! Buraya gel! Sana ihtiyacımız var!" diye bağırdı. "Sond!Seni lanet... Hah, işte buradasın." Şeyh cinin çöl kumları ara-sından fırlayarak üzengisinin yanında belirivermesinden birazrahatsız olmuştu. Eliyle işaret etti. "Leşi götür." Yaklaşık iki yüzmetre ötesini gösteriyordu. "Her şey hazır olduğunda işaretiver." Sond son bir kez daha şansını denedi, "Ya şeydi, AkhranHazretleri'nin kimi seçtiğini..." "Kimi mi? Ne fark eder ki? Kadın kadındır. Boyundan aşa-ğı hiç bir farklan yok. Görmüyor musun, adamlarım heyecan-la bekliyor!" Atıyla dört nala gelip cinin etrafında bir kez dolanan Khar-dan, "Her işin bir önceliği vardır Sond," dedi. "Babam haklı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 22: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kadınlar çöldeki kum taneleri kadar çok. Babamın sunduğuon gümüş tümen ise kolay rastlanır bir şey değil."Derin bir iç çeken ve sanklı başını iki yana sallayan Sond,51

Margaret Weis & Tracy Hickmanyeni kesilmiş koyun leşini durduğu yerden kaldırdı. Havayayükselen cin, rüzgarın zımparaladığı kaya çöl tabanını .süpüre-rek hedefe ulaştı. Uygun bir alan bulunca önce ortalığı çalı çır-pı ve kaktüslerden temizledi, sonra da leşi yere bıraktı. Şalva-rı rüzgarda dalgalanan Sond, leşin yanında durarak işareti ver-di. Mavi alevden bir top tam başının üzerinde havada patladı.Bunu gören sipahiler atlarının böğrünü tekmeleyerek çılgın,keskin naralar eşliğinde ödüle doğru delice at sürmeye başla-dılar. Sond, başı öne eğik ve ayaklarını sürüyerek yavaş yavaşefendisinin yanına döndü. Kulağının dibinde bir ses, "Suratının şekline bakılacak olur-sa Akhran Hazretleri'nin isteği efendim için pek de yenilir yu-tulur bir lokma olmayacak," diye fısıldadı. "Kızın adını banasöyle!" İrkilen Sond dönüp baktığında Khardan'a ait cinin, Pu-kah'm dirseği seviyesinde durduğunu gördü. Sond, huysuzca, "Sen de herkesle beraber öğreneceksin,"diye kestirip attı. "Daha efendime bile söylememişken sanahiç söyleyemem." Atlıların koyun leşine dörtnala koşusunu izleyen Pukah,"Nasıl istersen," dedi. "Ben zaten kızın ismini biliyorum.""Hayır bilmiyorsun.""Biliyorum.""İmkansız." "Pek de öyle sayılmaz. Geçen akşam Fedj'le konuştum. Yada sanırım Zohra işini bitirdikten sonra ondan arta kalanlarlademeliyim."Sond hırs içinde tısladı. "Düşmanla işbirliği yapıyorsun!" "Yanlışın var, düşman değil! Unuttun mu? Kardeşimiz ileişbirliği yapıyorum!"52

Gezginin Buyruğu Sinirlenen Sond, "O keçi evladı Fedj neden sana söylediki?" diye sordu.Biçimli omuzlarını silken Pukah, "Bana bir borcu vardı,"dedi."Efendine..." "Söyledim mi?" Pukah alaycı bir hayret içinde Sond'a bak-tı. "Söyleyip böyle bir haberi getiren olduğum için önümüzde-ki yirmi yıl boyunca kendimi sepetime hapsedilmiş bulmak mıistiyorum sanıyorsun? Hayır, ben almayayım!" Kollarını kavuş-turan Pukah kıkırdadı. Pukah'ın sözleri pek de hoş olmayan bir şeyi hatırlatmıştı.Akhran'ın tehdidi aklına gelen Sond, sıntan cinden yüzünü huy-suzca çevirerek oyunu izlemeye konsantre olmuş gibi yaptı. Bayga oyununun amacı kimin koyun leşinin en büyük par-çasını Şeyh Macit'e getireceğini görmektir. Ödülü Şeyhe getir-meye her biri kararlı altmış adam ve atları delice çölde dört-nala koşturuyordu. Khardan'm hızlı atı ve binicilikteki yetene-ği ona bir avantaj sağlıyor, neredeyse her zaman leşe ilk ula-şan Kalif oluyordu. Bu sefer de öyle oldu, fakat bu kazandığıanlamına gelmiyordu. Atından atlayan Khardan kan içindeki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 23: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

leşi kaldırıp eyerine koymaya çalışırken en az on adam onayetişti. Dokuzu eyerlerinden atladı. Khardan'ın tam üzerine inenadamlar leşi ondan almaya çalışırken neredeyse ânında koyu-nu paramparça ettiler. Bir binici -Khardan'ın kardeşi Ahmet-ileri atılan atının üzerinde kaldı ve tehlikeli bir açıyla eyerin-den aşağı sarkarak ödülden bir parça kapıp diğerleri tekrar at-larına binmeden oradan ayrılmaya çalıştı. Bu sırada binicileringeri kalanları da kargaşaya yetiştiler. Kumlardan kalkan tozbulutu ve arada sırada şahlanan bir at ya da düşen bir binici53

Margaret Weis & Tracy Hickmandışında hiçbir şey görünmemesine rağmen iki yanda birikmiş »seyirciler çılgınca tezahürat yapıyorlardı. Her bir adam diğerinin elindeki leşten bir parça alabilmekiçin yırtıcı bir hayvan gibi mücadele ediyordu. Kana bulanmışbiniciler yere düşüyor, ayağa kalkıyor, tekrar yere düşüyorlar-dı. Toynaklar yere vuruyor, atlar heyecanla kişniyor, zamanzaman kendileri de kayıp düşüyor fakat iyi eğitimli bir şekildehemen ayağa kalkıyorlardı. En sonunda, eline bir arka bacakgeçirmiş olan Ahmet tezahürat eden Şeyhin yanma doğru dörtnala gitmeye başladı. Atlarına atlayan birkaç adam hâlâ leş üzerinde devam et-mekte olan kavgayı bırakıp, en önde Klıardan, galibin peşindenkoştunııaya başladılar. Kardeşine yetişen Kalif eyerinden atlaya-rak koyun, Ahmet ve atı kuma yuvarladı. Diğer üç binici çılgın-ca koşturan atlannı durduramayıp yerde yuvarlanmakta olanadamlann üzerlerinden atladılar. En sonunda atlarını döndürensipahiler geri döndü ve kavga kaldığı yerden devam etti. Bir çok kez Şeyhin kendisi bile etrafında cereyan eden kar-gaşadan kurtulmak için atını yoldan çekmek zoaında kaldı;gökgürültüsü gibi sesiyle bağırışları, tezahüratları ve kahkaha-ları karmaşayı daha da artırıyordu. Bir saat sonra, at olsun in-san olsun kimsede hal kalmamıştı. Macit, Sond'a bitiş işaretinivermesini emretti. Yarışmacıların başlarının üzerinde, bu seferkırmızı bir ateş topu, gürültüyle patladı. Hırpalanmış, dayakyemiş, (bir kısmı koyuna ait olan) kana bulanmış, gülen en azyirmi kadar adam ellerinde kanlı ganimetleriyle Şeyhlerininyanma gitti. Macit'in bir el hareketiyle birlikte aksakallardan -kabileninyaşlılarından- biri elinde kaba saba bir teraziyle ileri çıktı. Atı-nın üzerindeki aksakal, sırayla kuma bulanmış, kanlı her et54

Gezginin Buyruğuoarçasını dikkatle tarttı; en sonunda da on tümenin kazananıolarak Ahmet'i ilan etti. Güçlü kollarını on yedi yaşındaki yarı kardeşine saran Khar-dan nefes nefese kalmış olan çocuğa sanlarak onu tebrik ettive parayı Kich'deki yıllık at satışına saklamasını tembihledi. Ahmet, benzer bir ödül, onun için gümüşten daha değerliolacak bir ödül alma ümidiyle babasına döndü; fakat Macit bü-yük oğluyla ilgili olarak Tanrı'dan gelen vahiy yüzünden kü-çüğüyle ilgilenemeyecek kadar çok heyecanlıydı. Ahmet'i ke-nara iten Macit, yanına gelmesi için Khardan'a işaret etti. Ahmet bir adım geriledi ve -her zamanki gibi- abisine yolverdi. Genç adam bu sırada içini çekmişse bile kimse onu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 24: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

duymadı. Bir başkasının kalbi böyle bir kayırma karşısındakıskançlık duyabilirdi. Ahmet'in kalbinde ise ona bir kardeş-ten çok bir baba gibi davranan abisi için sadece takdir ve sev-gi barınıyordu. Kolları ve göğsü koyun kanına bulanmış olan Khardan, si-yah sakalının arasından beyaz dişleri parlayan ağzında bir gü-lümsemeyle kasvet içindeki cinin yanına yaklaştı. Kalif gülerek, "Pekala Sond," dedi. "Baygada kaybettim.Aşkta kesin daha şanslı olacağım. Yüce Akhran tarafından biz-zat seçilen nişanlımın adını söyle bakalım." Sond yutkundu. Gözucuyla Pukah'm ona haince baktığını,tıpasını kapatıp şişeyi fırlatma hareketi yaptığını gördü. Öfke-den kıpkırmızı kesilen cin tekrar Şeyh Macit ve oğluna döndü. Gözleri efendisinin ayakları üzerinde, alçak bir sesle, "BuAkhran Hazretleri'nin arzusu," dedi. "İnsanlarının Kalifi olanKhardan, Şeyh Caffar El Vidcar'ın kızı Zohra'yla evlenecek. Ev-lilik bir sonraki dolunaydan önce, Kahinin Gülü'nün yetiştiğiTel'de gerçekleşecek." Cin, 'ben de emir kuluyum' dermişce-55

Margaret Weis & Tracı/ Hickmansine iki elini yanlara açtı. "Şu andan itibaren bir ay içinde.Akhran Hazretleri böyle buyurdu." Sond gözlerini yerden ayırmaya cesaret edemedi. Dalgadalga üzerine gelen korkunç, kasırga gibi sessizlikten dolayıefendisi Şeyhin tepkisini tahmin edebiliyordu. Kimse ne hare-ket etti, ne bir ses çıkardı. Bir at homurdanacak olsa sahibiderhal elini sertçe hayvanın burnuna götürüp sesi kesiyordu. Sessizlik o kadar uzun sürdü ki en sonunda efendisinin birnöbet geçiriyor olmasından korkan Sond bir bakış atmaya ce-saret edebildi. Bu çok da imkansız bir şey gibi durmuyordu.Şeyhin yüzü morarmış, gözleri hiddetle yuvalarından fırlamış,bıyıkları sinirden tam anlamıyla diken diken olmuştu. Sondhiçbir zaman efendisini böylesine kızgın görmemişti ve bir aniçin Kürdin Denizi'nin dibi bununla karşılaştırıldığında huzurve sükunet bulabileceği bir cennet gibi görünmüştü.Öte yandan, sessizliği bozan Khardan oldu. Titrek, derin bir nefes alan Khardan, "Akhran Hazretleri'ninarzusu," diye tekrarladı. "Akhran Hazretleri'nin arzusu Hrana-ların kirli kanının..." kızıla çalan ellerine iğrenerek baktı,"...Akarların soylu kanıyla karışması öyle mi!" Genç adamın si-yah sakalının altındaki yüzü bembeyazdı; gözleri cilalanmışçelikten yansıyan güneş ışığından daha çok parlıyordu. "Akh-ran Hazretleri'nin arzusu hakkında ne düşündüğümü göstere-yim!" Bacak, bağırsak, kaburga ve sağrı yığını arasından koyu-nun kafasını kapan Khardan, kafayı cinin ayakları dibine fır-lattı. Sonra, palasını çekti ve çeliği hayvanın kafatasının ortası-na sapladı. "İşte cevabım, Sond. Bu cevabı Gezgin Tanrına götürebilir-sin... Tabii eğer onu bulabilirsen!"56

Gezginin Buyruğu Khardan koyun kafasının üzerine tükürdü. Uzanarak kanlıelini yanında duran bir adamın omzuna koydu; adam bu do-kunuşla irkildi. "Abdullah? Bir kızın var mı?"Rahat bir oh çeken adam, "Birden fazla, Kalif," dedi. "En büyüğüyle evleneceğim. Baba, gerekli ayarlamaları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 25: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yap." Sertçe arkasını döndü ve cine en ufak bir bakış atmadançadırına doğru seğirtti. Bir yandan da ellerindeki koyun kanı-nı siliyordu. O gece Pagrah'ta en yaşlı aksakalın bile daha beterini ha-tırlamadığı bir fırtına koptu.

Çölde kışın sonuna yakın bir gün için oldukça sıcaktı. Gü-neş merhametsizce parlıyor, dağlanmış havayı solumak güçle-şiyordu. Atlar tedirgin ve rahatsızdı, birbirlerini ve bakıcılarınıdürtüyor, Akarların o sırada kamp yapmış oldukları vahanınkuzey sınırındaki kum tepesinin az çok sağladığı gölgede bir-birlerine sokulmuş duruyorlardı. Akşamüzerine doğru bakıcılardan biri koşa koşa gelen birçocukla Şeyhe bir mesaj gönderdi. Çadırından çıkan Macit ba-tı ufkundaki uğursuz havaya bir göz attı ve ânında alarm ver-di. Arkasındaki kara bulutlar üzerinde belirgin bir şekilde gö-rülebilen sarı bir bulut kütlesi dağ eteklerinden onlara doğrugeliyor; tepeler kadar büyük görünen bu sarı bulut, rüzgarakarşı inanılmaz bir hızla ilerliyordu. Macit, kavurucu sıcağın aksine nemli, acı soğuk ve gitgidehızlanan rüzgarın bile sesini bastıracak şekilde, "Kum fırtına-sı!" diye bağırdı. Kamptaki erkek, kadın ve çocuklar derhal iş başına koştu,erkekler çadırları sağlamlarken kadınlar üzerlerine koruyucubüyüler yapmaya, çocuklar keçiler ve diğer küçük hayvanlançadırların içine sokmaya ya da vahadaki su birikintilerine ko-şup mataraları doldurmaya başladı. Haremlerin bazı kadmlan58

.

Gezginin Buyruğu alıştığı kum tepesinin sunduğu barınakta bakıcıların hayvan-ları rahatlatmaya çalıştığı at sürülerinin yanına koştu. Kadınlarhayvanların boyunlarına, korkmuş atları rahatlatıp gözlerinikör edici kumdan korumak için erkeklerin başlarına kumaşsarmasına olanak verecek feyşcâar -muskalar- astı. Herkes en sevdiği atını çadırına alıyordu; Khardan da on-dan başka kimsenin dokunmasına izin vermediği siyah aygırı-nı kulağına cesaret verici sözler fısıldayarak kendi yaşadığı ye-re götürdü. Macit'in karıları geri döndüler, atını getiriyorlardı.Fırtınanın ilerleyişini izleyen Şeyh onu içeri sokmalarını işaretetti. Asıl fırtına daha uzakta olmasına rağmen şimdiden etrafla-rında kabaran toz bulutunun iğnelemesine aldırmayan Macit,"Sond!" diye kükredi. "Sond!" Kumlardan fırlayan cin, "Evet ya şeydi," diye çağrıyı yanıt-ladı."Bak... şuraya!" Macit işaret etti. "Ne görüyorsun?" Sond yaklaşan fırtınaya baktı. Gözlerini kıstı, yüzündeümitsiz bir ifadeyle tekrar efendisine döndü. "İfrit!" Sarı bulut kümesi onlara doğru gelmeye devam etti. Önün-de, toz bulutları kadar haşmetli iki varlık, ilerleyen bir ordu-nun generalleri gibi arkalarından gelen çöl kumuna liderlikediyordu. Gözlerinde şimşekler çakıyor, ağızlarından gökgü-rültüsü çıkıyordu. Ellerinde sökülmüş ağaçlar, onlar hızla kam-pa doğnı gelirken dev ayaklan yerden toz bulutları kaldırıyor-du. Kum üzerinde divaneler gibi döne döne dans eden ifritler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 26: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

gitgide daha da yaklaştı. Macit, "Akhran Hazretleri tarafından mı gönderilmişler?" di-ye gürledi.Tam o sırada ona bir rüzgar çarptı, neredeyse koca adamı59

Çölde kışın sonuna yakın bir gün için oldukça sıcaktı. Gü-neş merhametsizce parlıyor, dağlanmış havayı solumak güçle-şiyordu. Atlar tedirgin ve rahatsızdı, birbirlerini ve bakıcılarınıdürtüyor, Akarların o sırada kamp yapmış oldukları vahanınkuzey sınırındaki kum tepesinin az çok sağladığı gölgede bir-birlerine sokulmuş duruyorlardı. Akşamüzerine doğru bakıcılardan biri koşa koşa gelen birçocukla Şeyhe bir mesaj gönderdi. Çadırından çıkan Macit ba-tı ufkundaki uğursuz havaya bir göz attı ve ânında alarm ver-di. Arkasındaki kara bulutlar üzerinde belirgin bir şekilde gö-rülebilen sarı bir bulut kütlesi dağ eteklerinden onlara doğrugeliyor; tepeler kadar büyük görünen bu sarı bulut, rüzgarakarşı inanılmaz bir hızla ilerliyordu. Macit, kavurucu sıcağın aksine nemli, acı soğuk ve gitgidehızlanan rüzgarın bile sesini bastıracak şekilde, "Kum fırtına-sı!" diye bağırdı. Kamptaki erkek, kadın ve çocuklar derhal iş başına koştu,erkekler çadırları sağlamlarken kadınlar üzerlerine koruyucubüyüler yapmaya, çocuklar keçiler ve diğer küçük hayvanlançadırların içine sokmaya ya da vahadaki su birikintilerine ko-şup mataraları doldurmaya başladı. Haremlerin bazı kadınları58

Gezginin Buyruğu alıştığı kum tepesinin sunduğu barınakta bakıcıların hayvan-ları rahatlatmaya çalıştığı at sürülerinin yanına koştu. Kadınlarhayvanların boyunlarına, korkmuş atları rahatlatıp gözlerinikör edici kumdan korumak için erkeklerin başlarına kumaşsarmasına olanak verecek feyşalar -muskalar- astı. Herkes en sevdiği atını çadırına alıyordu; Khardan da on-dan başka kimsenin dokunmasına izin vermediği siyah aygırı-nı kulağına cesaret verici sözler fısıldayarak kendi yaşadığı ye-re götürdü. Macit'in karıları geri döndüler, atını getiriyorlardı.Fırtınanın ilerleyişini izleyen Şeyh onu içeri sokmalannı işaretetti. Asıl fırtına daha uzakta olmasına rağmen şimdiden etrafla-rında kabaran toz bulutunun iğnelemesine aldırmayan Macit,"Sond!" diye kükredi. "Sond!" Kumlardan fırlayan cin, "Evet ya şeydi," diye çağrıyı yanıt-ladı."Bak... şuraya!" Macit işaret etti. "Ne görüyorsun?" Sond yaklaşan fırtınaya baktı. Gözlerini kıstı, yüzündeümitsiz bir ifadeyle tekrar efendisine döndü. "İfrit!" Sarı bulut kümesi onlara doğru gelmeye devam etti. Önün-de, toz bulutları kadar haşmetli iki varlık, ilerleyen bir ordu-nun generalleri gibi arkalarından gelen çöl kumuna liderlikediyordu. Gözlerinde şimşekler çakıyor, ağızlarından gökgü-rültüsü çıkıyordu. Ellerinde sökülmüş ağaçlar, onlar hızla kam-pa doğru gelirken dev ayakları yerden toz bulutları kaldırıyor-du. Kum üzerinde divaneler gibi döne döne dans eden ifritlergitgide daha da yaklaştı. Macit, "Aktıran Hazretleri tarafından mı gönderilmişler?" di-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 27: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ye gürledi.Tam o sırada ona bir rüzgar çarptı, neredeyse koca adamı59

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanyere deviriyordu. Kamptaki herkesin çadırlarının güvenliğineçekildiğini gördü ve o da kendisininkine gitti.Sond, "Şüphesiz, ya şeydi," diye bağırdı. Macit yumruğunu meydan okur bir tarzda ifritlere salladı,sonra da çadırın içine daldı; cinse aceleyle şişesinin güvenliği-ne sığındı. Şeyhin uşakları canla başla Macit'in gerginlik için-de ileri geri hareket eden, çadırı neredeyse yıkacak olan atınısakinleştirmeye çalışıyorlardı. Macit uşaklara, "Geri çekilin!" diye bağırdı. "Korkunuzuhissedebiliyor!" Burnunu okşayan ve boynuna hafifçe vuran Şeyh, kork-muş hayvanı sakinleştirdi. Hangi koşul altında olursa olsun ka-dın büyüsünün onun atına dokunmasına izin vermemişti. Atıntitrediğini ve gözlerinin yuvalarında fıldır fıldır döndüğünügördükten sonraysa bu sefer bir istisna yapmayı düşünüyordu. Tam dışan çıkıp baş zevcesinin çadırına, onu aramak içingidecekti ki bir hışırtı duydu ve burnuna ne zaman olsa aklı-na Khardan'ın annesini getiren gül kokusu geldi. Boğuk bir sesle, "Badia, aklımı okuyorsun," dedi ve bütünbu süre boyunca kadının çadırda sessizce oturmuş olduğunufark etti. Kırklı yaşlarının sonunda, yedi çocuk annesi olan Badiahâlâ güzel bir kadındı ve Macit onunla gurur duyardı. Nadirenonun yatağında uyumasına rağmen -zevki için daha genç olanzevcelerini tercih ederdi- geceleri yine de konuşmak ve öne-rilerini dinlemek için Badia'nın çadırına uğrardı, ne de olsa yıl-lar boyunca onun bilgeliğine güvenmeye alışmıştı. Kocasına gülümseyen Badia atının boynuna bir feyşa astıve esrarlı kelimeler fısıldadı. Rahat bir nefes alan hayvanınboynu düştü, kafası efendisinin kucağında, gözleri kapandı ve60

Gezginin Buyruğu larva daldı. Atın yelesini okşayan Macit karısı tam gitmek- ereyken uzanarak kadının kolunu yakaladı."Dışarı çıkma hazinem," dedi. "Burada, yanımda kal." Çadırın duvarları sanki canlılarmışcasına inip kalkıyor, acırüzgar, duvarları bir arada tutan iplerde garip ve tehditkar birşarkı söylüyordu. Işık bile toprak rengi hava o kadar bulanık-tı ki etraf sanki geceymişcesine karanlıktı. Dışarıda ifritlerleberaber gitgide yaklaşan toz bulutlarının öğütücü sesi duyulu-yordu. Yastıkların üzerinde kocasının yanında oturan Badia başı-nı adamın koluna dayadı. Yüzü fırtına yüzünden bir peçeyleörtülüydü. Üzerinde kışın kullandığı, altın sicimlerle işlenmişve yünden dokunmuş sırmalı pelerini vardı. Kocasının güçlükolunu tutan eli yüzüklerle süslenmiş, kulaklarında altın küpe-ler parıldıyor, bileklerindeki bilezikler yumuşak bir şekildeşıngırdıyordu. Gözleri sürmeliydi, grileşmeye başlamış uzunve dolgun siyah saçları tek bir örgü halinde omuzları üzerinedökülmüştü. "Kötü bir fırtına olacak bey," dedi. '.'Beraberinde gelen ifrit-leri gördün mü?" O anda kum taşıyan bir rüzgar çadıra çarptı. Büyüyle ko-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 28: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

runmasına ve bedevilerin çadırlarını kum fırtınalarına karşıgüçlendirme yeteneklerine rağmen Macit ve karısı her türlüaçıklıktan içeri giren, sanki çadırın kumaşının bile içinden ge-çen kum yüzünden neredeyse boğuluyorlardı. Başının üzerine bir kumaş örten ve korumak için yüzünüonun göğsüne dayayan karısını kollarına alan Macit, bir aniçin kendi üzerine de bir sakinleştirme büyüsü yapıp yapama-yacağını sormak istedi. İfritlerin kampı alt üst ettiklerini, devyumruklarıyla çadırları dövdüklerini, seslerinin hiddetle gürle-6ı

Margaret Weis & Tracı/ Hickmandiğini duyabiliyordu. Şeyhin ağzı, burnu, kulakları kumla dol-muş, nefes alıp vermek acı vermeye başlamıştı. Kamptan ge-len acı çığlıklar ve boğuk sesler duydu ve birinin -büyük ihti-malle henüz bir harem oluşturmamış ve belki de onun için birkoruma büyüsü yapacak bir annesi olmayan genç bir adamın-çadırının uygun bir şekil şekilde sabitlenmemiş olduğunu farketti. Artık bu adam için bir akraba ya da arkadaşının çadırına sı-ğınabilmiş olmasını ummaktan başka hiç kimsenin yapabilece-ği bir şey yoktu. Bir saat geçmiş ve fırtınanın öfkesi bir nebze olsun azalma-mıştı. Tam tersi, gitgide daha kötü bir hal alıyor gibiydi. Sarıışık karararak koyu kahverengi bir renk almıştı. Rüzgar, düşü-nülebilecek her yönden saldırıyordu. İfritlerin uluma seslerininarkasından Macit insanlarının inlemelerini, çocukların ve ka-dınların ağlamasını, hatta cesur adamlarının bile korku içinde-ki bağırışlarını duyabiliyordu. Öksürüp ağzında biriken kumu tüküren Macit, "Sond!" di-ye bağırdı.Altın şişenin içinden ince metalik bir ses, " Ya seydff" dedi.Boğulmak üzere olan Macit, "Buraya gel!" diye emretti. Cin, "Dışarı çıkmamayı tercih ederim, ya şeydi," diye yanıt-ladı."Bu lanet olasıca fırtına daha ne kadar sürecek?" Cin, "Soylu oğlunuz Khardan Akhran Hazretleri'nin isteği-ni yerine getirmeyi kabul edene kadar ya şeydi," dedi. Macit acı acı küfretti. "Benim oğlum bir çobanla evlenme-yecek!" Bir ifritin dev eli Şeyhin çadırını parçaladı, güçlü sicimlerikopararak duvarlardan birini havaya kaldırdı. Badia korku62

Gezginin Buyruğu• inde bir çığlık atıp yere kapandı ve Akhran Hazretleri'ndenmerhamet dilendi. Uşaklar etrafa kaçıştı, titreyen çadırın dağıl-mış kumaşı altında avazları çıktığı kadar bağırmaya başladılar.Yüzü öfkeyle kanşık bir korkuyla buruşan Macit ipleri bir kezdaha sağlamlamak için çadırdan dışan çıkarken yüzünü gözü-nü batan kumlardan korumak için maskesini yukarı çekti. İfritler ânında onu yakaladılar. Önünü arkasından ayırtedemeyinceye kadar salladıktan sonra Şeyhi birbirlerine atıp,çadırların üzerine fırlatıp, hendeklerden aşağı yuvarlayıpkamp içinde çılgınca dans ettirdiler. Allak bullak olan, gözle-rine kaçan kum yüzünden hiçbir şey göremeyen, ağzı ve bur-nundaki toz yüzünden boğulmanın eşiğinde olan Macit'in ensonunda ayaklan tamamen yerden kesildi. Onu yakalayan if-ritler vücudunu yerde fırıl fırıl döndürdü, rüzgarın süpürdüğü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 29: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kayalık arazide yuvarladılar. Döne döne giden Şeyh, en so-nunda sert rüzgar yüzünden çölün Tanrısına hürmetle boyuneğmiş bir palmiye tarafından acı bir şekilde durduruldu. Gözlerindeki kumu temizleyen Macit acı içinde inleyerekyukarı baktı. İfritler tepesinde duruyor, o kadar hızla dönüyor-lardı ki sadece izlemek bile Şeyhin midesi bulanıyordu. Kocaellerinde çadır parçaları vardı. Vücutları Şeyhin etrafında kaba-nrken belirgin bir ifade taşımayan gözlerinde şimşekler çakı-yordu. Sanki ifritler nefeslerini tutmuş bekliyor gibi kısa bir an içinfırtına kesildi. Macit tekrar inledi; kamp içindeki çılgın dans sı-rasında kaburgalarını kırmıştı ve o en sonuncu hendekten yu-varlanırken bileğini burktuğunu sanıyordu. Kendisi bir savaş-çı olan Şeyhin ataları da savaşçıydı. O da her deneyimli askergibi kendinden çok üstün olan bir düşmanı görür görmez ta-nırdı.63

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanİnsan -görünüşe göre- bir Tanrıyla savaşamazdı. Şeyh Macit El Fakhar lanet okudu. Hiçbir şey yapamama-nın verdiği hınçla kumları yummkladı. Sonra başını kaldırdı vesırıtan ifritlere bitkin bir şekilde baktı. Kamp içinde açık ve net duyulan bir sesle, "Sond!" diyegürledi. "Oğlumu buraya getir!"6i,

A

Tara-kan İmparatoru'nun haritacıları şüphesiz süslü bir isimvermiş olsalar da Pagrah çölünün ortasından anlamsız ve açık-lanamaz şekilde fırlamış olan kaya çıkıntısına çölde yaşayanlarTel der; kelime anlamıysa 'tepe'dir. Sert koşulların, nefesleridahil her şeyi idareli kullanmayı öğrettiği özü sözü bir insan-lar oldukları için gördükleri şeylere olduklarından başka birisim vermeye ya da gereksiz süslemeler eklemeye ihtiyaç duy-mazlardı. Tepe tepeydi işte, o zaman adı da tepe olmalıydı. Çölün kalbinde yeralan, her yönde yüzlerce kilometre bo-yunca en yüksek nokta olan Tel, doğal olarak tariflerde yemli-yordu. Mesafeler ona göre ölçülüyordu... kuyunun tekiTel'den atla üç günlük uzaklıkta, Güneşin Örsü, Tel'den atlaiki günlük uzaklıkta doğuda, Kich şehri Tel'den atla bir hafta-lık uzaklıkta, batıdaydı vesaire. Tam bir hiçliğin ortasında du-ran Tel ve etrafındaki vaha, aslında her yerden en az iki günuzaklıktaydı... Bu da, biri batısında, biri doğusunda olmaküzere iki bedevi kabilesinin birden burada kamp yapmış bu-lunuyor olmasını daha da garipleştiriyordu. Tel'in güneyinde, iki kabilenin de kamplarından eşit mesa-fede dev bir tören cadın kurulmuştu. Eni yedi sırık, boyuysaUÇ sınk uzunluğundaydı ve yapı malzemesi birbirine dikilmiş65

Margaret Weis & Tracy Hickmanyün şeritlerdi. Bu şeritler iki farklı kaynaktan geliyor olmalıy-di, çünkü çadırın renkleri birbirine tezat oluşturuyordu; bir ta-raf ağırbaşlı bir kızıl rengine bürünmüşken diğer tarafsa canlıbir renk, göze çarpan bir turuncuydu. Çadırın iki ucunda -bi-ri kızıl diğeri turuncu olan- birer sancak -kabilelerin bayrağı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 30: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

asılıydı. İki uçta sağlam ve dayanıklı olan tören çadırının ortası san-ki çadırı diken iki kabilenin işçileri iş sırasında dikkatlerinibaşka bir yöne vermişcesine her an çökebilecekmiş gibi görü-nüyordu. Çadırın ortasına yakın yerde duran pek çok kan le-kesi orta direklerin sallanıyor olmasını açıklayabilirdi. Belki çadırın üzerinde uçan leş yiyici kuşların alışılmadıksayısı da bu kan lekelerinin marifeti olabilirdi. Ya da belki desadece vahanın etrafında bu kadar çok insanın bulunuyor ol-ması bunun açıklamasıydı. Sebep ne olursa olsun, kara kanat-ları altın renkli alacakaranlık üzerinde belirgin bir şekilde gö-züken akbabalar Tel üzerinde turlar atıyor, dev çadırın üzeri-ne gölgeleri düşüyordu, ki bu da bir evlilik için hayra alametsayılmazdı. Öte yandan, bu kötü şans alametini ne gelin ne de damatfark etmedi. Damat gün boyunca kendini kımıza, -mayalanmışkısrak sütüne- boğmuş ve akşam olmadan bırakın kafasınınüzerinde hevesle uçuşan sıska kuşları fark etmeyi, gökyüzüy-le yeri bile birbirinden ayıramayacak kadar sarhoş olmuştu.Gelinse olay için en iyi beyaz ipeklerden yapılmış altın işleme-li bir paranca giyiyordu ve sarılıp sarmalanmıştı; hatta birazfazla sarmalanmış bile denilebilirdi, ne de olsa insanlarının ge-nelde evlilik öncesi gelinlerin gözlerini bağlamak gibi bir âdet-leri yoktu.Gelinin ellerini sağlam koyun derileriyle bağlamak ve çadı-66

Gezginin Buyruğunnesi, kız kardeşleri ve haremin diğer kadınları tarafından -il de babası ve en güçlü adamları tarafından götürülmesi?i i bir âdet de yoktu. Gelinin annesi ölmüştü ve başka kız, rcieşi de yoktu; ayrıca bir akın beklenilen zamanlarda oldu-"u gibi babasının diğer zevceleri çadırlarına kapatılmış, etraf-larına muhafız dikilmişti. Ne bir tar tıngırtısı, ne bir tef ya dazurna sesi duyulmuştu. Kısa yolculuk, gelini çadıra götürmegörevini üstlenen adamların küfürleri ve okudukları lanetlerdışında tam bir sessizlik içinde tamamlandı, gelin refakatçile-rinin incik kemiklerini tekmelemek için eline geçen hiçbir fır-satı kaçırmıyordu. En sonunda hâlâ çırpınan gelin, dengesiz ve cırtlak renklievlilik çadırına sürüklenmişti. Burada yanındakiler, onu düğü-nünde tek söylediği şey, "Eline bir bıçak geçirmediğindenemin olun!" olan babasına teslim ettikleri için minnettar bir şe-kilde rahatlamışlardı. Damadın kamptan geçişi refakatçileri için gelininkiler içinolduğundan çok daha acısız olmuştu. Bunun temel nedeniyseonların da damat kadar sarhoş olmalarıydı. Damadın cini Pu-kah sızıp kalmıştı. Aksakallardan -kabilenin yaşlılarından- bir-kaçı Şeyhin emriyle ayık kalmış, böylece bu ufak ayrıntı ser-semlemiş akıllarından çıkmış, o sırada müthiş akınları tekraryaşamakta olan Kalif ve sipahilerin düğüne gelmeyi hatırlama-ları sağlanmıştı. Akşam vakti, güneş ufuktaki kum tepelerinin arkasındakaybolurken damat hâlâ yürüyebilenler tarafından ayağa kal-dırılıp tören çadırının içine sürüklendi. Çadırın içinde damadın babası oğlunu karşıladı. Macit'igörmesiyle birlikte, Khardan'ın yakışıklı yüzü aptal bir sırıtışlayayıldı. Kollarını iki yana açarak ileri atıldı, kolunu babasının67

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 31: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanyün şeritlerdi. Bu şeritler iki farklı kaynaktan geliyor olmalıy-di, çünkü çadırın renkleri birbirine tezat oluşturuyordu; bir ta-raf ağırbaşlı bir kızıl rengine bürünmüşken diğer tarafsa canlıbir renk, göze çarpan bir turuncuydu. Çadırın iki ucunda -bi-ri kızıl diğeri turuncu olan- birer sancak -kabilelerin bayrağı-asılıydı. İki uçta sağlam ve dayanıklı olan tören çadırının ortası san-ki çadırı diken iki kabilenin işçileri iş sırasında dikkatlerinibaşka bir yöne vermişcesine her an çökebilecekmiş gibi görü-nüyordu. Çadırın ortasına yakın yerde duran pek çok kan le-kesi orta direklerin sallanıyor olmasını açıklayabilirdi. Belki çadırın üzerinde uçan leş yiyici kuşların alışılmadıksayısı da bu kan lekelerinin marifeti olabilirdi. Ya da belki desadece vahanın etrafında bu kadar çok insanın bulunuyor ol-ması bunun açıklamasıydı. Sebep ne olursa olsun, kara kanat-ları altın renkli alacakaranlık üzerinde belirgin bir şekilde gö-züken akbabalar Tel üzerinde turlar atıyor, dev çadınn üzeri-ne gölgeleri düşüyordu, ki bu da bir evlilik için hayra alametsayılmazdı. Öte yandan, bu kötü şans alametini ne gelin ne de damatfark etmedi. Damat gün boyunca kendini kımıza, -mayalanmışkısrak sütüne- boğmuş ve akşam olmadan bırakın kafasınınüzerinde hevesle uçuşan sıska kuşları fark etmeyi, gökyüzüy-le yeri bile birbirinden ayıramayacak kadar sarhoş olmuştu.Gelinse olay için en iyi beyaz ipeklerden yapılmış altın işleme-li bir paranca giyiyordu ve sarılıp sarmalanmıştı; hatta birazfazla sarmalanmış bile denilebilirdi, ne de olsa insanlarının ge-nelde evlilik öncesi gelinlerin gözlerini bağlamak gibi bir âdet-leri yoktu.Gelinin ellerini sağlam koyun derileriyle bağlamak ve çadı-66

Gezginin Buyruğu nnesi, kız kardeşleri ve haremin diğer kadınları tarafındanA BÛ de babası ve en güçlü adamlan tarafından götürülmesi•KJ bir âdet de yoktu. Gelinin annesi ölmüştü ve başka kızardeşi de yoktu; ayrıca bir akın beklenilen zamanlarda oldu-ğu gibi babasının diğer zevceleri çadırlarına kapatılmış, etraf-larına muhafız dikilmişti. Ne bir tar tıngırtısı, ne bir tef ya dazurna sesi duyulmuştu. Kısa yolculuk, gelini çadıra götürmegörevini üstlenen adamların küfürleri ve okudukları lanetlerdışında tam bir sessizlik içinde tamamlandı, gelin refakatçile-rinin incik kemiklerini tekmelemek için eline geçen hiçbir fır-satı kaçırmıyordu. En sonunda hâlâ çırpınan gelin, dengesiz ve cırtlak renklievlilik çadırına sürüklenmişti. Burada yanındakiler, onu düğü-nünde tek söylediği şey, "Eline bir bıçak geçirmediğindenemin olun!" olan babasına teslim ettikleri için minnettar bir şe-kilde rahatlamışlardı. Damadın kamptan geçişi refakatçileri için gelininkiler içinolduğundan çok daha acısız olmuştu. Bunun temel nedeniyseonların da damat kadar sarhoş olmalarıydı. Damadın cini Pu-kah sızıp kalmıştı. Aksakallardan -kabilenin yaşlılarından- bir-kaçı Şeyhin emriyle ayık kalmış, böylece bu ufak ayrıntı ser-semlemiş akıllarından çıkmış, o sırada müthiş akınları tekraryaşamakta olan Kalif ve sipahilerin düğüne gelmeyi hatırlama-ları sağlanmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 32: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Akşam vakti, güneş ufuktaki kum tepelerinin arkasındakaybolurken damat hâlâ yürüyebilenler tarafından ayağa kal-dırılıp tören çadırının içine sürüklendi. Çadırın içinde damadın babası oğlunu karşıladı. Macit'igörmesiyle birlikte, Khardan'ın yakışıklı yüzü aptal bir sırıtışlayayıldı. Kollarını iki yana açarak ileri atıldı, kolunu babasının67

Margaret Weis & Tracy Hickmanomzuna attı ve geğirdi. Merkez direğinin yanında alışılmadık bir şekilde ciddi veçetin görünüşlü duran Sond'a bir bakış atan Macit, "Onu kal-dınp merkez direğinin yanına götürün," diye emretti, Aksakallar işe koyuldular. Resmiyet bırakıldı ve kabilesininKalifi olan Khardan El Fakhar itilip kakılarak merkez direğininyanına getirildi. Adam ayakta dumrken her an düşebilecekmişgibi görünüyordu. Aksakallar âdet olduğu üzere oturmak ye-rine ayakta kalıp gelinin sol tarafta duran refakatçilerine kötükötü bakmayı tercih ettiler. Çobanların gelişi sipahilerin çoğunun birden ayılmasınayetmişti. Savaşçıların bazıları kımız yüzünden hâlâ köpük için-de olan sakallı dudaklanndaki gülüşmeler ve damadın gerdekgecesindeki performansıyla ilgili kaba şakalar aniden kesildi.Tepeden tırnağa silahlanmış olan Akarlar ve Hranalar kuşakla-rındaki hançerleri yokladı, bellerinde asılı palaların ya da kı-lıçların kabzalarını okşayıp gelin ve damat yerlerine götürülüpsabitlenmeye çalışılırken kendi kendilerine birşeyler mırıldan-dılar. Şeyh Caffar El Vidcar, "Haydi şu komediyi sona erdirelim,"dedi. Başındaki sarığın altındaki alnı ter içinde kalmış, kolları-nı hâlâ can havliyle kıvranan kızına dolamıştı. "Onu daha faz-la tutamıyorum, aynca ağzındaki bağ çıkarsa..." Sesi uğursuzbir şekilde kesildi. Macit El Fakhar, "Ağız bağı!" dedi. "Ağzı bağlıyken nasıl ye-min edecek?" Caffar El Vidcar, "Ben onun yerine söylenecekleri söyle-rim," diye homurdandı. Kızının gelinliğinin manşetlerinde kan lekeleri vardı. Bilek-lerini bağlardan kurtulmak için uğraşırken kanatmıştı.68

Gezginin Buyruğu Macit El Fakhar'ın hâlâ kuşkulu olduğunu gören Caffar,"Konuşmasına izin verilirse," diye ekledi, "büyü yapabilir ve, nnlln haremindeki en güçlü büyücülerden biridir!" Macit, "Peh! Kadınların büyüleri!" dedi, ama yine de sıkıcabaslannuŞ geline rahatsız bir bakış atmaktan kendini alamadı.Uzanan Şeyh bir tarafa yıkılmak üzere olan sarhoş oğlunu ya-kaladı ve tekrar düzeltti. "Sond! Kızının söylemesi gerekenşeyleri Caffar söylerse o ve oğlum yine de Akhran Hazretle-ri'nin gözünde evlenmiş sayılır mı?" Fedj'le göz göze gelen Sond, "Sözleri söyleyen Zohra'nınbabasının devesi bile olsa kızı Akhran Hazretleri'nin gözündeevlenmiş olur!" diye gürledi. Diğer cin de onaylayarak başını salladı ve bir el hareketiyaptı. "Devam edin!" Kaslı kollarındaki altın kolluklardan et-rafta asılı yağ lambaların ışıkları yansıdı. Macit ters ters, "Pekala," dedi. Çiftin arasında, asık suratlıiki cinin önünde yerini alan Şeyh gözlerini cüretkar bir şekil-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 33: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

de gökyüzüne çevirdi. "Yücelerin Yücesi Cömert TanrımızGezgin Akhran tarafından seçilmiş olan bizler bugün buradaOnun emriyle toplanmış bulunuyoruz," diye başladı. "Amacı-mız kabilelerimizin birleşmesi için insanlarının Kalifi olan oğ-lum Khardan El Fakhar ile bu koyun kızını..." Ağzı kapalı ve bağlı Zohra'dan gelen acı bir çığlık ve Ma-cit El Fakhar'a doğru yaptığı hamle yüzünden tören anlık birkesintiye uğradı. '"Koyun kızı' da ne biçim bir hakarettir böyle? Zohra be-nim, Caffar El Vidcar'ın kızı ve insanlarının prensesidir!" diyebağıran Caffar kızını belinden yakalayıp zorlanarak geri çekti. Macit serin kanlılıkla, "Zohra, koyunlann prensesi," diyedevam etti.69

Margaret Weis & Tracı/ Hickman"Bir atın dört bacaklı oğlundan iyidir!" Bir eliyle bağırıp tepinen kızını tutan Caffar diğer eliyleuzanıp sırıtmakta olan damadı itti. Sarhoş haliyle öfkeden kıp-kırmızı olan Khardan sendeleyerek babasının üzerine yıkıldı,neredeyse ikisini birden yere düşürüyordu; sonra da doğrulupmüstakbel kayınpederine doğru bir hamle yaptı. Tören çadırının iki yanındaki fısıldaşmalar karşılıklı küfür-leşmelere dönüştü. Çadınn kız tarafındaki bağırış ve kılıç çek-;me sesleri erkek tarafında da yanıt buldu. Gelinin kardeşlerin-den biri olan Sayal, damadın kardeşlerinden biri olan Ahmet'inüzerine atıldı, ikisinin kuzenleri de neşe içinde kavgaya katıl-dılar. Tam görkemli bir kavga patlak vermişti ki kör edici birışık ve sağır edici bir sesle başlarının üzerinde meydana gelenbir patlamayla sadece kavgacılar yere serilmekle kalmadı, ça-dırın orta direği de tehlikeli bir şekilde sallandı. Sersemleyen kardeş ve kuzenler onlara çarpan şeyin ne ol-duğunu merak ederek çınlayan kulaklarını ve kamaşan gözle-rini ovuşturdular. Sond'un sarıklı kafası yüksekliği iki metreyi geçen çadırınen tepesine sürtünüyordu. Kavganın tam ortasında durmuş,bronz göğsü üzerinde kaslı kollannı kavuşturmuş, öfkeyle par-layan siyah gözleriyle etrafa bakıyordu. "Bana -Şeyh Macit El Fakhar'a ait, ondan önce babasına,ondan önce babasının babasına, ondan önce babasının bü-yükbabasına, Akarların son beş yüz kuşağı boyunca bu aileyeait olmuş olan cine kulak verin! İki yüz yıllık sessizlikten son-ra sizin gibi aptal ölümlülere kelam etme lütfunu göstermişolan Gezgin, Kutsal Akhran'ın buyruğunu dinleyin!" Bir yandan dizleri iflas etmiş olan Khardan'ı ayakta tutma-ya çalışan Macit alay edercesine, "Adına şükürler olsun," diye'70

Gezginin Buyruğupunldandı. Sond Macit'in alaycı açıklamasını duymazlıktan geldi.'Tezsin Akhran'ın arzusu şudur ki iki tarihi düşman -Akarlarve Hranalar- kabile şeflerinin en büyük oğul ve kızlarını bir-biriyle evlendirerek banşacaklardır. Akhran'ın arzusu üzere ikikabile de diğerinin bir üyesinin kanını dökmeyecek. AyrıcaAkhan'ın buyruğu aynı zamanda şudur ki Gezgin Akhran'ınkutsal çiçeği, Kahinin Gülü'nün açma zamanı gelene kadar heriki kabile de Tel yamacında kamp kuracaklardır. Bu AkhranHazretleri'nin arzusudur."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 34: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Damadın gözlerinin kaymaya başladığını gören Sond, ace-leyle, "İtaatkar olmanız karşılığında," diye devam etti, "önü-müzdeki zor zamanlarda Kutsal Akhran yardımını ve lütufları-nı esirgemeyecek." Caffar kızma, "Zor zamanlarmış! Hah!" dedi. "Savaştığımızyegane düşman birbirimizdik, şimdi ise bunu yapmamız bileyasaklandı!" Zohra omuz silkti. Bir anda tepinmeyi bırakmış, babasınınbitkinlik olduğunu düşündüğü bir nedenden onun göğsünedayanmıştı. Kargaşa ve telaş içinde fark etmediği şeyse hançe-rinin normalde kuşağında durduğu yerde artık durmuyor ol-duğuydu. Fedj, "Gerisini boş verin," dedi; elinde iki insanı karı kocailan etmek için kullanılan törensel bağı tutuyordu. "Yeminleregeçin." "Gezgin Akhran adına, sen Şeyh Caffar El Vidcar'ın kızıPrenses Zohra, Kalif Khardan El Fakhar'ı özgür iradenle kocanolarak kabul ediyor musun?" Gelinin boğazından gelen acı bir küfür babasının elini kı-zın boğazına dolamasıyla kesildi. Ağır ağır nefes alan Caffar,71

Margaret Weis & Tracy Hickman"Evet, ediyor," dedi. "Gezgin Akhran adına, sen Kalif Khardan El Fakhar, senözgür iradenle Şeyh Caffar El Vidcar'm kızı Prenses Zohra'ylaevlenmeyi kabul ediyor musun?" Babasının arkadan sertçe dürtmesiyle Khardan birden doğ-ruldu, alık alık etrafa bakmaya başladı.Macit, "Bali de! BahV diye emretti. "Evet! Evet!" Khardan eliyle zafer işareti yaparken, a~B...bahV diye bağır-dı. Sonra da ağzı bir karış açıldı, gözleri kaydı ve olduğu yer-de sallanmaya başladı.Bağı babalara uzatan Fedj, "Çabuk!" diye bağırdı. Genelde en kaliteli ipekten olan bağ, karı kocanın birbirle-rine olan sevgi ve sadakatini temsil eder. Bu alelacele düğüniçinse duvarlarla çevrili Kich şehrine yolculuk edip ipek bağalma fırsatı olmamış, bunun yerine çöl kenevirinin liflerindenyapılmış güçlü bir urgan kullanılmıştı. Pukah'ın da belirttiği gi-bi duruma zaten bu daha uygundu.Fedj, "Alın şunu!" diye emretti. Birbirlerine kötü kötü bakan iki baba da duraksadı. Çadı-rın içindeki mırıldanmalar ciddi bir gürültüye dönüştü. Sondmeşum bir şekilde hırlıyor, Fedj güçlü kollarını geriyordu. Anibir rüzgarla çadırın açık kapısından içeri döne döne küçük birtoz bulutu girdi. İfritlerin görüntüsü aklına gelen Macit bağı kaptı. O ve Caf-far pek de iyi olmayan dilekleriyle birlikte, urganı çocuklarınınetrafına dolayıp sevgi düğümünü normalde olması gerektiğin-den belki de biraz fazlaca sıkı bir şekilde attılar. Alnındaki teri silen Sond, "Gezgin Akhran adına artık ikinizevlisiniz!" dedi. Bir yandan da geline tüm ağırlığıyla yaslanmışve başını kızın omzuna dayamış olan damadı ve yeni eşini72

Gezginin Buyruğukasvetle süzüyordu. Birden bir bıçak parladı ve gelinin ellerindeki bağlar gibi ur-ın halat da ikiye bölündü. Bıçak tekrar parladı ve eğer Khar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 35: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dan o anda yere yığılmamış olsaydı düğün günü ve damadınönünde kalan yaşam o anda sona erebilirdi. Iskaladığını farkeden Zohra yeni kocasının yerde hareketsiz yatan bedenininüzerinden atlayarak çadır girişine doğru koştu.Macit, "Durdurun şunu!" diye bağırdı. "Oğlumu öldürmeyeçalıştı!" Caffar, "Kendin durdur!" diye gürledi. "Adil dövüşte birkadını yenebilirsin herhalde!""Köpek!""Domuz!" Babalar palalannı çekti. Kuzenler ve kardeşler birbirlerininboğazlarına sarıldılar. Birbirine vuran çeliğin sesini duyan Khardan ayaklandı.Otomatik olarak kendi palasına uzandı ama o anda belli belir-siz fark etti ki düğün gününde kılıç kuşanmamıştı. Küfredereksilahsız bir şekilde ileri atılıp kavgaya karıştı. Çelik çelikle buluştu. Çarpıp duranlar yüzünden çadırdirekleri tehlikeli bir şekilde sallandı. Çadır girişinin yanındakimuhafızlardan birinden gelen bir çığlık, küfür ve bir inleme,eli bıçaklı gelinin -en azından- oraya kadar ulaştığını anlat-maya yetiyordu. İki cin, öfkeyle etrafa bakıyorlardı. Sond, "Sen kızın peşin-den git," diye bağırdı. "Ben şu saçmalığa bir son vereyim!" Fedj duman olup gözden kaybolurken, "Akhran yanındaolsun!" diye bağırdı.Sond, "Tam da ihtiyacım olan şey bu!" diye mırıldandı.Güçlü elleriyle çadınn orta direğini yakalayan cin sallanan73

Margaret Weis & Tracı/ Hickmankılıçlara, savrulan hançerlere, oradan oraya savrulan adamlaraters ters baktı. Sonra dudaklarında hafif bir gülümseme belirenSond, çadır direğini havaya kaldırdı, güzelce ortadan ikiyeayırdı ve elinden bıraktı. Çadır hava kaçıran bir keçi derisi tulum gibi indi; gelin kılpayı kurtuldu, damat boğulma tehlikesi geçirdi, babalar, kar-deşler ve kuzenlerin kavgası sona erdi. Zohra elinde hançerleçöle doğru kaçtı. Khardan, üzerine inen çadırın kıvrımlan al-tında damarlarındaki kımız yüzünden mutlu mutlu horlayarakuyudu. Çadır inerken bir ıslıkla dışarı çıkan hava, kimseninhatırlayamadığı kadar uzun yüzyıllardır bu insanlar arasındabeslenen nefret alevini de -şimdilik- söndürmüş gibigörünüyordu.T,

5

Çöle gece çökmüştü. Tel civarındaysa yüzlerce minik güne-şin ışığı geceyi neredeyse gündüzmüş gibi aydınlatıyor, gecekaranlığında sarhoş kahkahalar yankılanıyordu. Bu kutlamalardaha çok düğün için değil de düğünden sonra patlak verenmuhteşem kavga ve heyecanla beklenen başka muhteşem kav-galar içindi. En büyük kamp ateşi Khardan'ın çadırının önündeyanıyordu. Kan kokusu alan aç köpekler gibi odunlan yalayanalevlerin etrafı, sallanan, dans eden siyah şekillerle çevrilmişti. Siyah gökyüzünde gümüş bir yank açıldı; diğerlerinden da-ha ayık olan Ahmet toy sesiyle bağırarak ayın doğduğunu söy-ledi. Bunu bir tezahürat izledi çünkü artık damadın, gelinin hoş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 36: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kokular sürünmüş, takılar takınmış bir şekilde beklediği (umu-lan) gerdek çadırına götürülmesi zamanının geldiğinin bir işare-

tiydi. Az çok herkes ileri akın etti, başlannda da damat vardı.Yanmdakilerden çoğu tek başına yürüyebilmek için ya çok sar-hoş, ya da çok yaralı olduklanndan destek almak için birbirle-rine yaslanmışlardı. Tören çadınndaki çatışma sırasında kimse ölmemişti -ki ça-dır direğinin çökmesi bunda önemli bir etken olmuştu- ama ikitarafta da çadırlanna yatay vaziyette taşınması gerekenler ol-muştu; şimdiyse eşleri yaralanyla ilgileniyordu. Bunlardan biri75

Margaret Weis & Tracy HickmanZohra'nm babası Caffar'dı. Tam çadır çökerken Macit'in palası-nın şanslı bir savmluşu Caffar'ın sıska göğsünü yakalamıştı. Kı-lıç etinde kanlı, derin bir yara açmış, en iyi kıyafetlerini berbatetmiş ve uzun beyaz sakalını bir güzel ikiye bölmüştü fakatbunlar dışında pek bir hasar vermemiş, hatta kemiğe bile ulaş-mamıştı. Yine de, eğer Sond hançer çeken ilk adamı Güneşin Örsü'-ne götürüp, ağzını tuzla doldurup sonra da uzanabileceğininhemen ötesinde bir matara bırakarak bir kazığa bağlamakla teh-dit etmeseydi, Şeyhlerine yapılan bu saldın iki kabile arasındabir katliam yaşanmasına neden olabilirdi.Caffar'msa tek bir emri vardı: "Kızımı bulun." Hranalı erkekler kendi aralannda bakıştılar. Zohra hâlâ silah-lıydı, üstelik artık sadece bıçakla değil, aynı zamanda da öldü-rücü hiçbir şey yapamamasına rağmen onlara hayatı Sul'ün Ce-henneminden daha beter hale getirebilecek büyüsüyle silahlan-mıştı. Bu yüzden adamlar Şeyhlerini aceleyle Zohra'nm bulun-duğu konusunda temin ettiler. Gerdek çadmndaydı. Bu yalan değildi... Onuru olan hiç kimse kendi kabilesindenbirine yalan söylemezdi. Düğünden kaçtıktan sonra birileri ger-çekten Zohra'yı gerdek çadırına doğru koşarken görmüştü. Neiçin olduğunu kimse bilmiyordu fakat Khardan çadıra girdiktensonra ne kadar canlı kalabileceği konusunda bahis açılmıştı.Kimse parasını beş dakikanın üzerinde bir süreye yatılmıyordu. Kızının -görünüşe göre- en sonunda evliliğini uysallıkla ka-bul etmiş olduğu haberini Caffar şüpheyle karşıladı, fakat baş-ka bir şey söyleyemeden bilincini yitirdi. Şeyhlerini eşlerinin ya-nında bırakan Hranalar damadın gerdek çadırına yürüyüşünü,cin tarafından yakalanmadan engelleyebilmek umuduyla sessiz-ce takip ettiler.76

Gezginin Buyruğu Aslında kamptaki tüm bu olaylar bir çift siyah göz tarafındanküçümsenerek izleniyordu. Herkesin havadaki gül, yasemin venortakal çiçeği kokuları arasında gerdek çadırında ipek bir ge-celikle ipek yastıklar arasında, gözlerine sürme çekilmiş, par-mak uçlanna kına yakılmış bir şekilde beklediğini düşündüğüZohra aslında babasından çaldığı eski bir kaftan ve pantoloniçinde Tel'in tepesindeydi. Eli atının geminde sonsuza kadarterk etmeden önce son bir kez kampa bakıyordu. At muhteşem bir aygırdı ve Macit'den Caffar'a bir düğün he-diyesiydi. (Aslında Sond'dan Caffar'a düğün hediyesiydi. Cin,Macit'in oğlunu isteksizce evlendireceğini biliyordu, fakat Akar-lann Şeyhi asla -Akhran Hazretleri üzerine kaç tane fırtına gön-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 37: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

derirse göndersin- atlarından birini Hranalara vermezdi. Buyüzden uygun bir hediye verme görevini Sond kendi üzerine al-mıştı. Macit'in atın kaybolduğu hakkında en ufak bir fikri yok-tu. Sond, Macit üzerine binmeye kalkana kadar herkesi kandır-maya yetecek benzerlikte bir illüzyon yaratmıştı. Var olmayaneyere yapılan şanssız bir atlayış atın aslında gerçek olmadığınıgöstermişti. Şeyhin morluklannın geçmesi bir ay sürmüş,Sond'la öfkeden kudurmadan konuşması içinse haftalar geçme-si gerekmişti.) Caffar attan memnun kalmış, fakat asla binmemişti, çok ön-celeri Şeyh Sait'ten almış olduğu yaşlı uyuz deveye binmeyi ter-cih ediyordu. Kızı Zohra ise hayvanı görür görmez âşık olmuş,denerken hayatını kaybetse bile ona nasıl bineceğini öğrenme-yi aklına koymuştu. Düğünden önceki bir ay boyunca birkaçkez gizli gizli çalışmış, tepeler arasında dörtnala koşturmuş vedoğal yeteneğinin de sayesinde epey beceri kazanmıştı. Atabinmeyi öğrenmek istemesinin bir nedeni daha vardı: Korkunçkaderinden kaçmak için bir şans sağlayacaktı.77

Margaret Weis & Tracy Hickman İnsanın kendi kabilesinde hırsızlık yapması affedilemez birşeydi, fakat -at düğün hediyesi olduğundan- Zohra hayvanınüzerinde babasından daha çok hakkı olduğunu düşünüyordu.Her şeyin ötesinde düğün töreni maskaralığı yüzünden hakare-te Uğrayan oydu. Ayrıca tüm mücevherlerini de karşılık olarakgeride bırakmıştı. Bir atın fiyatından haydi haydi fazla ederler-di. Mücevherlerin düşüncesi aklına geldiğinde Zohra bir iç çek-ti ve atın burnunu okşadı. Sabırsızlanan hayvan başıyla kızınboynunu dürttü, dörtnala koşmak, yola devam etmek istiyordu.Zohra sakinleştirmek için atı okşadı."Yakında gidiyoruz," dedi fakat hareket etmedi. Eğer bu güçlü kadının bir zayıf noktası varsa o da mücevhersevgisiydi. Altın küpelerin şıkırtısını duymak, yakut ve safirlerlebezenmiş bileziklerin narin kollarını süslediğini görmek, par-maklarında parlayan turkuvaz ve gümüş renklerini izlemek ne-redeyse bir dişi olarak doğduğuna şükretmesine yeterdi. Nere-deyse... Tam değil. Gerdek çadmna gitmesinin asıl nedeni buy-du... Ona verilmiş olan mücevherlere son bir kez bakmak. Vü-cudunu süslemek için var olan mücevherlere... Peki ya ne için?Onu at kokulu bir adamın gözlerinde yüceltmek için mi? Zohra dudak büktü. Kafasında adamın kaba ellerinin par-maklarındaki yüzükleri çıkardığını, kollarındaki bilezikleri sök-tüğünü ve çadınn bir kenarına kaygısızca fırlattığını canlandırdı,sonra da... sonra da... At aniden kişnedi ve başını salladı. Bıçağı çeken Zohra ar-kasını dönerek kime ya da neye olduğuna önem vermeden hız-lı, ustaca bir hamleyle sapladı. Güçlü bir el Zohra'nın bileğini acı verecek kadar sertçe ya-kaladı. Kadını tutan Fedj göğsüne saplanmış olan bıçağa baktı.78

Gezginin BuyruğuHançeri saplandığı yerden sertçe çıkardı ve burnundan soluyangeline iade etti. Zohra titrek bir sesle, "Sana emrediyorum! Beni rahat bırak!Yüzüğüne geri dön!" diye bağırdı. Fedj sakince, "Ben babanızın ciniyim ve ondan başka biri-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 38: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

nin emirlerini uygulamak gibi bir yükümlülüğüm yok Prenses,"dedi. Zohra meydan okurcasına, "Seni peşimden o mu gönderdi?Aslında hiç önemi yok. Geri dönmüyorum," dese de sesindekimeydan okuma güçlü cinin onu göz açıp kapayıncaya kadarbabasının çadmna götürebileceği bilgisi yüzünden belirgin şe-kilde tereddütlüydü. Çöl tabanından gelen sarhoş kahkahaları ikisinin de dikkati-ni çektiğinde Fedj tam cevap vermek üzereydi. Aşağı bakıncadamadın kamp içinde arkasındakilerle birlikte yürüdüğünü gör-düler. Düğün çadınndaki kavgadan sonra anlaşıldığı kadarıylaKhardan epey ayırmıştı, yardıma ihtiyaç duymadan yürüyor, sal-lana sallana yanında yürüyen daha az ayık arkadaşlanyla şaka-laşıp gülüşüyordu. Konuşmalarının kimi kısımlan Zohra'ya ka-dar çölün soğuk, dondurucu havası tarafından açık ve net birşekilde ulaştırılıyordu. "Bu dişi şeytan çoban kızıyla ilgili dedikodular duymuştum."Khardan'ın bariton sesi hoş ve zengin tınılı, gülüşü küstah ve in-sanı katılmaya teşvik eden cinstendi. "Hiçbir erkeğin ona sahipolamayacağına dair Tanrı'ya yemin etmiş olduğunu duydum.Şeytani bir yemin! Dostlarım, dürüst olmak gerekirse..." Khar-dan onu derin bir saygıyla dinleyen arkadaşlarına döndü,"...Akhran Hazretleri'nin Akarları düşmanlanmızın kabilesiylebir araya getirmesinin nedeninin bu küfür gibi yemin olduğunudüşünmeye başladım. Bu çobanlar fazla uzun bir süredir ko-

Margaret Weis & Tracy Hickmanyunlarıyla birlikte yaşamışlar. Akhran'ın bu kadını alıp ona cin-siyetinin görevlerini öğretmesi için bir erkeğe ihtiyacı vardı..." Zohra'nın nefesi kesildi. Kara gözleri parladı, eli hançerinkabzası üzerine sıkı sıkı kapandı. Nefes nefese, "Fikrimi değiş-tirdim," dedi. "Beni gerdek çadırına geri götür Fedj. Bu iğrençsipahiye 'kadınlık görevlerinin' ne demek olduğunu öğretece-ğim!" Cinin suratı da aşağıda yataktaki becerileriyle övünürken biryandan da sallanıp duran prensi izlerken öfkeden bembeyaz ol-muştu. "Prenses! İnanın bana hiçbir şey bana bu adamın anato-

misinin en çok önem verdiği kısmına yüzlerce kaktüs iğnesisaplamaktan daha çok zevk veremez, ama..." Kalifin yanındakilerden kaba bir gülüşme sesi yükseldi.Tekrar arkasını dönen Khardan bir kez daha ağır ağır ve sakin-ce gelininin çadırına doğru yoluna devam etti. İçini çeken Fedj,elini Prensesin hançer tutan elinin üzerine koydu.Kız öfkeyle, "Ama ne?" diye bağırdı. "Ama buna cesaret edemem. Akhran Hazretleri bu birleşme-nin gerçekleşmesini emretti ve bu da olacak. Kahinin Gülü aça-na kadar ikiniz evli kalmalısınız ve iki kabile arasında kan dö-külmemeli." Zohra acı acı, "Neden?" diye sordu. "Tann'nın ne gibi bir se-bebi var? Şu iğrenç bitkiye bir bak!" Ayakları arasında bitmişpek çok Gül kaktüsünden birini tekmeledi. Tepede yayılmışolan kaktüsler parlak ayışığı altında ölü birer örümcek gibi gö-rünüyordu. "Yapraklar kurumuş, kararmış, kendi üzerlerine ka-panıyorlar..." Bitkiye en az kız kadar iğrenerek bakan Fedj, "Şu an kış,Prenses," dedi. "Belki de kışın bu normaldir. Bu çiçeğin özellik-leri konusunda benim de pek bilgim yok, sadece dünyanın baş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 39: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

80

Gezginin BuyruğuI erhangi bir yerinde değil de sadece burada yetiştiğini bili-runr ki bu da sizin bu bölgede kalmanızın emredilmesinin edenlerinden biri. Akhran Hazretleri'nin sizi bu lanet olasıcavliliğe zorlamasının nedenine gelince, Tanrı'nın aklmdakilerhakkında birşeyler biliyorum ve -bu sizi rahatlatacaksa- o ken-dini bilmez prensin ağzından çıkan saçmalıkların, hedefi olduk-ça ıskaladıklannı söyleyebilirim. Zohra, ayrıca şunu da söyleye-bilirim ki..." Fedj'in sesi bir anda ciddileşti, "...eğer insanlarınızınarasına geri dönmezseniz, onlar ve belki de tüm çöl insanları-nın sonu gelmiş demektir." Zohra kara gözleriyle cine ters bir bakış attı. Uzun, dolgunkirpikleriyle gölgelenmiş olsa da gözlerinin derinliklerindekiateş alev alev yanan bir ormandan daha parlaktı. Zohra'ya daha da yaklaşan Fedj, "Ayrıca Prenses," diye iknaedici bir şekilde devam etti, "Akhran sadece ikinizin evlenmesigerektiğini söyledi. Evliliğin mükemmel bir halde devam etme-si gerektiğini değil..." Zohra'nın siyah gözleri düşünceli düşünceli kısıldı ve Fedj'inde rahatlayarak fark ettiği gibi derinlerde bir yerde bir pınltı be-lirdi; belki sadistçe bir pınltıydı fakat yine de bir pırıltıydı. Ateşi besleyen Fedj, "Khardan'ın baş zevcesi olacaksınızPrenses," diye ekledi. "Sizin izniniz olmadan haremine bir baş-kasını alamayacak." 'Pırıltı bir anda ışıl ışıl bir kıvılcıma dönüştü. "Ayrıca bahara şunun şurasında sadece birkaç hafta kaldı.Kahinin Gülü açtığında Tann'nın sözleri yerine getirilmiş ola-cak. Ondan sonra kocanıza istediğinizi yapabilirsiniz, tabi buarada ona hayatı zindan ettikten sonra." Zohra, "Hmmm..." dedi. Yanındaki at huzursuzca kıpırdan-dl> ya çölde koşusuna başlamak ya da otlağa geri dönmek is-8ı

Margaret Weis & Tracy Hickmantiyordu. Zohra ağır ağır, "Geri dönmeyi kabul etsem bile,""dedi; par-makları hançerin kabzasındaki işlemeler üzerinde dolanıyordu,"istediğim bir şey daha var." Fedj dikkatli bir şekilde, "Eğer elimde olan bir şeyse size yar-dım etmekten mutluluk duyarım," dedi. Bu hırçın kızın ondanisteyebileceği şeyi talimin etmek bile imkansızdı... Düşmanlan-nı kumlann üzerinden temizlemek için bir siroko rüzgarındatutun da onu dünyanın öbür ucuna uçuracak bir halıya kadaher şey beklenebilirdi."Bana hizmet edecek kendi ölümsüzümü istiyorum." Fedj rahat bir nefes aldı. Neyse ki bir cin bulmak kolay işti.Aslında Fedj'in aklına tam olarak birisi -Fedj'e üç ya da dörtyüzyıl öncesinden bir borcu olan alt seviye bir ölümsüz- gel-mişti. Bu sadece bu cinin —adı Usti'ydi- Fedj'e bir iyilik borcuolmasından değildi, aynı zamanda da Fedj'in ona bir pislik bor-cu vardı. Fedj birkaç yüzyıldır intikam zamanının gelmesinibekliyordu. İşte zaman gelmişti. Mütevazı bir şekilde eğilen Fedj, "İsteğiniz benim için emir-1dir Prenses," dedi. "Sabahleyin çadınnızda küçük, pirinç birmangal bulacaksınız. Mangalı elinize alın, tırnağınızla üç kez ya-vaşça vurun ve 'Usti' ismini söyleyin. Cininiz ortaya çıkacak."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 40: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Bir dişi olmasını tercih ederim." Fedj, "Ah, Prenses. Ne yazık ki dişi cinler türümüzün en ön-de gelenleridir ve nadiren ölümlülerle uğraşmaya tenezzül eder-ler. Şimdi gerdek çadınna dönecek misiniz?" diye sordu, sonraheyecanla nefesini tuttu ve cevabı bekledi.Zohra asilce, "Evet, döneceğim," dedi. Yüzüne koskocaman bir gülümseme yerleşen Fedj prense-sin eline hafifçe vurdu. Cin, Zohra'nın yüzünü örten kumaş ne-82

Gezginin Buyruğu vle kızın yüz ifadesini göremiyordu, yoksa kendisiyle dahaaz gurur duyabilirdi."Sizi götürmemi ister misiniz Prenses?""Hayır, sen atla ilgilen." Zohra pişmanlıkla atın burnunukşadı ve koca aygıra, "Başka bir gün gezintiye çıkarız artık,"dedi. "Peki muhafızlar ne olacak?" Fedj babasının kabilesinin, ça-dırın etrafında duran iri yapılı adamlarını kastediyordu. Tam osırada muhafızlardan birinin yamuk görünüşlü bir palmiye ağa-cına garip bir açıyla dayanmış olduğunu fark etti. "Ah, görüyo-rum ki zaten onlann icabına bakmışsın. Ölmedi öyle değil mi?" Zohra küçümseyen bir bakışla, "Hayır!" dedi. "Diş çıkaranbebekleri uyutmak için kullanılan bir büyü. Ağlayarak uyanabi-lip" -Prenses omuz silkti- "fakat uyanacak. Hoşçakal Fedj." Zohra kum ve çakıllar üzerinde kayarak Tel'den aşağı inme-ye başlamıştı ki aniden durdu ve dönüp cine baktı. "Bu arada,babam nasıl? Kavgada yaralandığını duydum." Zohra'nın bu soruyu daha önce sormamış olmasını garip bu-lan Fedj, "O iyi, Prenses," dedi. "Kılıç hayati bir yere isabet et-memiş." Zohra sakince, "Öyle olsa layığını bulurdu," dedi ve arkası-nı dönüp aşağıya doğru yoluna devam etti, bu sırada da çizme-li ayaklarıyla Kahinin Gülü'nü pervasızca ezdi. Zohra'nın on yıl önce ölen annesi akıllı, güçlü bir iradeye sa-hip güzel bir kadındı. Güçlü bir büyücü olan kadın sadece Caf-far'm baş zevcesi olmakla kalmamış, aynı zamanda da en sev-diği zevcesi olarak ona iyi oğullar ve tek bir kız vermişti. Caffar'ın da üzülerek söylediği gibi bu tek kız çocuğu onunba sına herhangi bir oğlunun açtığından çok daha fazla dert aç-83

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanmıştı. Akıllı, güçlü iradeye sahip ve büyüde daha da yetenek sa-hibi olan Zohra, daha on iki yaşındayken annesinin,onun üze-rindeki etkisini kaybetme şanssızlığını yaşamış, ona aklını insan-lann iyiliği için, büyüsünü sert yaşam koşullan karşısında onla-ra yardım etmek için kullanmayı gösterecek kimse kalmamıştı.Zohra bütün bunlar yerine yeteneklerini yabani bir hayat sür-mek için kullanmıştı. Kabilenin erkekleri koyunlardan sorumluydular, onlan birotlaktan diğerine götürürler, vahşi hayvanlardan ve yağmacılar-dan korurlardı. Kadınlarsa kamptan sorumluydular, büyüleriniyurt yapımı, yiyecek pişirmek ve hastaların iyileştirilmesi gibiçeşitli kamp içi işler üzerinde kullanırlardı. Zohra kadınlarınyaptığı işi sıkıcı, hareme hapis olmayı boğucu buldu. Ağabeyle-rinin eski kıyafetlerini giyerek sürekli haremden kaçıyor, oğlan-lann sert oyunlanna katılmayı tercih ediyordu. Caffar'ın eşlerikızı düzeltmeye cesaret edemiyordu, çünkü Zohra'nın üzerine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 41: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

titreyen babası -hâlâ matemini tuttuğu- en sevdiği zevcesine bukadar benzeyen kızının üzülmesine dayanamazdı. Eşleri, Zohra'nın kollan ve yüzü bir oğlan çocuğununki gibiesmerleşmiş şekilde tepelerde, çoban köpekleriyle koşuşturdu-ğuyla ilgili hikayelerle ona geldikleri zaman gülerek, "Zamanlabüyür," derdi. Zaman geçti, Zohra gerçekten de büyüdü ve ağabeylerinineski kıyafetlerini bir kenara bıraktı fakat yabani ve isyankar do-ğasını terk etmedi. Artık evlenmiş koca koca adamlar olan ağa-beyleri kardeşlerinin bu kadınsı olmayan tavırlarından mahcupduruma düşüyor, kızını kontrol etmesi için Caffar'a baskı yapı-yorlardı. Caffar'ın kendi de bu arada bir yerlerde bir yanlış yap-tığını düşünmeye başlamıştı fakat nasıl düzeltebileceği konu-sunda bir fikri yoktu. (Oğullan iyi bir dayak atmasını önermiş-B«

Gezginin Buyruğu Caffar'm Zohra'yı dövmeye kalktığı tek seferde kız sopa-Hamın elinden kapmış ve kendisi onu dövmekle tehdit et-miştik7ohra on altı yaşma geldiğinde Şeyh Hranalara kızını evlen-, e niyeti olduğunu açıklamıştı. Bu açıklama kabilede aniden arda evliliklerin patlak vermesine neden olmuştu; tüm bekarrkekler birileriyle -herhangi birisiyle- alelacele evlenmeye ça-lışıyordu. Bir gelin bulmayı başaramayanlar tepelere çıktılar, ko-yunların arasında yaşamayı tercih etmişlerdi. Ancak Zohra hiç-bir erkeğin ona sahip olamayacağına dair herkesin ortasındaAkhran Hazretleri'ne yemin ettikten sonra geri döndüler. Her zamanki gibi (lanetlenmiş olduğu hakkında) yakınanCaffar kızını düzeltebilme umutlannı tamamen yitirdi ve çadırı-na çekildi. Zaferini kazanan Zohra bir delikanlı gibi giyinerektepelerde dolaşmaya devam etti; uzun siyah saçlan karmakarı-şık ve rüzgardan dağılmış, teni güneşten iyice esmerleşmiş, vü-cudu güçlenmiş ve çevikleşmişti. Yirmi iki yaşındaydı ve hiçbirerkeğin ona el sürmemiş olmasıyla övünebiliyordu. Sonra tüm dünyası' yıkıldı. Gezgin Tann onu terk etmiş, birköleden farksızmışcasına düşmanın kollarına atmıştı. Tabii kiKhardan'la evlenmeyi reddetmiş ve eğer Fedj'in kendisi onu ge-ce gündüz göz hapsine almamış olsaydı haberi duyar duymazkaçmış olurdu. Sonra fırtına patlak vermiş, babasının ve kabilesindeki diğeryüreksiz korkaklann ödünü koparmıştı. İfritlerden, kızından ol-duğundan daha fazla korkan Caffar onun Khardan'la evlenme-sine karar vermiş ve bu inatçı kararının arkasında durmuştu.Koyıınlan birkaç muhafızla birlikte tepelerde bırakan Hranala-nn geri kalanı çölün ortasına, Tel'e olan uzun yolculuğa çıkmış,prenseslerini de her karışında kendisini daha da aşağılanmış85

Margaret Weis & Tracy Hickmanhissettiği bu yola beraberlerinde sürüklemişlerdi. Bu düşünceler ve anılar zihninde tam bir çorba haline gelenZohra, gerdek çadmna doğru olan yolun ortasında tekrar du-raksadı. Bu sefer neredeyse kaçışını tamamlamıştı. Neden birdaha denemesindi ki? Fedj kesin, adamlarla ilgilenmekle meş-,gul olacaktı... Dudağını ısıran Zohra gerdek çadmna baktı ve iç çekti. Ak-lına Fedj'in sözleri geldi. Eğer insanlarınızın arasına geri dön-mezseniz, onlar ve belki de tüm çöl insanlarının sonu gelmiş de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 42: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

mektir. Zaman zaman insanlarının otlattıkları koyunlar kadar 1aptal olduklannı düşünse de kabilesini deli gibi seviyordu. Bu-nu anlayamıyordu. Çok saçma görünüyordu. Nasıl bir tehlikealtında olabilirlerdi ki? Öyle olsa bile, insanlan üzerine Tanrı'nın

gazabını çekecek kişi o olmayacaktı! Zohra kendiyle gurur duydu; asil bir şekilde kendini kur- iban ediyordu ve -Sul adına- Hranalara bunu asla unutturma-yacaktı! Uyuklayan muhafızın yanından geçerek çadır duvarıyla ça-dırın keçe tabanı arasında kalan boşluktan içeri süründü. Çadı-pn kapısı örtülüydü. Dışarıda sarhoş damadın kamp içinde git-gide yaklaşan geçit törenini duyabiliyordu. Zohra kaftan vepantolonu çıkarıp aceleyle bir yastığın altına tıkıştırdı ve ipekgelinlik geceliği giydi. Kendini mücevherlerle süsledi ve ayna-nın karşısına geçip beline kadar uzanan siyah saçlarını tarama-ya başladı.Baş zevce olmak... Kalifin zevcesi...Zohra aynadaki yansımasına gülümsedi.Bu Khardan denilen adamı doğduğuna pişman edecekti!86

V Çöl, sevgilisinin kollarında gevşemiş bir kadın gibi ayışığı al-tında uyuyordu. Khardan derin bir nefes aldı, yanan ardıç ağa-cı, pişen et ve çölün kendi gizemli kokusunu içine çekti. Çok zengin olup şehre taşınan bir bedevinin hikayesi aklınageldi. Bedevi kendine muhteşem bir saray yaptırmış, her oda-nın duvarlarının çamuruna binlerce ezilmiş çiçek kokusu kattır-mıştı. Odalara giren bir ziyaretçi güllerin, orkidelerin, portakalçiçeklerinin kokusuyla kendinden geçmiş; en sonunda ziyaret-çi kapısı ya da penceresi olmayan fakat üzeri açık olan son oda-ya girmişti. Bedevi gururla, "Bu, benim kendi odam!" demiş ve derin birnefes almıştı. Ziyaretçi merakla koklamışti. Şaşkına dönmüş bir şekilde,"Ama ben bir koku almıyorum," demişti. Bedevi özlem dolu bir sesle, "Çölün kokusu," diye yanıtla-mıştı. Çölün gerçekten de bir kokusu vardı. Rüzgara, güneşe,kumlara ve gökyüzüne ait olan bir koku... Khardan tekrar tek-rar ciğerlerini doldurdu. Gençti ve yaşadığını hissediyordu. Budüğün gecesiydi. Yirmi iki yaşında deli dolu, ama aynı zaman-da da son derece güzel olduğu söylenen bir bakire onu bekli-87

Margaret Weis & Tracy Hickmanyordu. Bu düşünce onun için kımızdan daha sarhoş ediciydi. Kalif, ya da kabilesinden başka bir erkek Zohra'yı görme-mişti; fakat nasıl göründüğünü biliyordu. En azından bildiğinisanıyordu. Macit oğlunun Hranaların prensesiyle evlenmesinekarar verdiğini açıkladığında Khardan gizlice cini Pukah'ı kont-rol etmeye göndermişti. Çobanların kampının üzerinde tamamen görünmez bir şekil-de dolanan cin, peçeler altında gezen Zohra'yı günlerce takipetmişti ve en sonunda kız -kendi başına yaptığı gezilerden bi-rinde- elbiselerini çıkarıp nehirde yıkanmaya karar verdiğindesabrının karşılığını almıştı. Bütün bir öğleden sonrayı kızı ince-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 43: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

leyerek geçiren cin -efendisine değil de- Caffar'ın cini Fedj'inyanında gitmişti. Pukah daha yaşlı olan ölümsüzü yüzüğünün içinde dinlenir-ken buldu. Diğer cin evlerinden daha küçük ve sıkışık olsa dayüzük Fedj'e mükemmel bir şekilde uyuyordu. O yaşlı bir cin-di ve eşyalarının düzenli olmasını, her şeyin yerli yerinde dur-masını severdi. Yüzük muhteşem bir şekilde dekore edilmiştifakat diğer cin evleri gibi mobilya karmaşası içinde değildi. Biriki oyma ahşap koltuk, yatmak için üzerinde ipek yastıklar olanbir sıra, köşede zarif bir nargile ve yüzüğün altın duvarlarınısüsleyen, oldukça az bulunan birkaç halı cinin evini oluşturu-yordu. "Selamün aleyküm Yüce Kişi." Pukah kendinden yaşlı ve da-ha üst seviye olan bu ölümsüze karşı saygıyla eğildi. "İçeri gi-rebilir miyim?" Nargileden bir nefes çeken Fedj, Pukah'a rahatsız bir bakışattı. "Ne istiyorsun?" Genç cini ne severdi ne de ona güvenirdi,özellikle saygılı ve kibar davrandığında onu daha da az seviyorve ona daha da az güveniyordu.88

Gezginin Buyruğu Pukah mütevazı bir şekilde, "Efendim Kalif in bana verdiğihir aörev için buradayım," diye cevapladı. "Sizin bilgeliğinizdeni haberim olduğu için bu görevi yerine getirmem için tavsiye-nizi almaya geldim Zeki Kişi." Fedj kaşlannı çattı. "Sanırım girebilirsin; fakat sırf kabileleri-miz birleşti diye aramızda düşmanlıktan farklı bir şey olduğunusanma. Senin efendin benim efendimin bin kızıyla evlense debaşındaki gözlerinin çürüyüp kanncalar tarafından yendiğinigörmek benim için bir zevk olur. Aynı şey senin gözlerin içinde geçerli." Pukah bir yastığın üzerine bağdaş kurarken, "Sizin gözleri-niz için de iyi dileklerimi kabul edin Muhteşem Fedj," dedi. Hakarete uğradığını hisseden fakat bundan emin olamayanFedj genç cine ters ters baktı ve, "Pekala, ne istiyorsun?" diyesordu. "Acele et. Havada midemi bulandıran keskin bir at ko-kusu var." Pukah, "Efendim benden gelinini izleyip güzelliğini tescil et-memi istedi," dedi, yüzü keçi sütü kadar yumuşaktı. Fedj gerildi. Nargilenin marpucunu ağzından yavaşça indir-di, sükunet dolu nargile keyfi berbat olmuştu. "Peki onu gör-dün mü?"Pukah, "Evet, Ulu Kişi," diye yanıtladı. Tekrar yastıklannm arasına gömülen Fedj, "Öyleyse efendi-ne dön, ona kadınlann en güzeliyle evlendiğini söyle ve benirahat bırak," dedi. Pukah üzgün üzgün, "Yapabilseydim bunu yapardım, EşsizKişi," dedi. "Dediğim gibi, prensesi gördüm..." Fedj, "Gözleri bir ceylanın gözleri gibi güzel ve derin değilmi?" diye sordu.Pukah hayır anlamında başını salladı. "Avını bekleyen bir le-89

Margaret Weis & Tracy Hickmatıoparınkiler gibi." Fedj öfkeden kıpkırmızı oldu. "Dudaklan bir gül gibi kırmı-zı!"Dudaklannı büzen Pukah, "Hurma kırmızısı," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 44: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Saçı bir devekuşunun tüyleri gibi simsiyah...""Bir akbabanın tüyleri.""Göğüsleri dağlann zirvesindeki kar gibi bembeyaz." "O konuda hemfikir olabilirim; fakat," Pukah üzgün bir şe-kilde ekledi, "efendim boynundan yukarısını gördükten sonradaha aşağılan görmek istemeyebilir." Fedj sertçe, "Ne olmuş?" dedi. "Onunla evlenmesi emredildi,kız bir deve gibi çirkin olsa da bunu yapacak. Yoksa AkhranHazretleri'nin 'ihtarlarından bir tane daha mı istiyor?" Pukah gururla, "Benim efendim bin adamın cesaretine sa-hiptir," diye cevapladı. "Tann'yı teke tek dövüşe davet etmeyiönerdi fakat babası onu bundan men etti ve o da saygılı biroğuldur.""Hah!" "Öte yandan elimde böyle bir raporla geri dönersem... eh,"Pukah iç çekti, "sonuçlarından sorumlu olamam öyle değil mi?" Fedj alayla, "O zaman bırak da düşüncesiz Kalif AkhranHazretleri'yle dövüşsün," dedi. "İfritlerin koUannı koparmasınıve kendi kanıyla suratını silmelerini izlemekten zevk alacağım." Pukah, "Ah Tuzu Kum Kişi, korkarım bu gösteriyi görme fır-satınız olamayacak," dedi. "Kürdin Denizi'nin dibinde çok fazlabir şey görüneceğini sanmam." Fedj, ona masum, berrak gözlerle bakan genç cini ters terssüzdü. "Ne istiyorsun?" "Mutluluktan uçarcasına efendime dönüp, ona gelininin ger-çekten kadınlann en güzeli olduğunu, ceylan gözlü, gül dudak-90

Gezginin Buı/ruğuöeüslerinin en beyaz kardan daha beyaz, kalçalarının..."Fedi gürledi. "Kalçaları hakkında ne biliyorsun ki?" Pukah sarıklı başını yerlere eğdi. "Affedin beni. Hanımınızıngüzelliğinden biraz fazla etkilendim galiba." Fedi devam etti, "Pekala," dedi, bir yandan da temkinli birşekilde cini süzüyordu, "efendine bunlan anlatacaksın, karşılıkolarak da...""Tek isteğim minnettarlığınız...""Ben de Sul'üm zaten. Ne istediğini söyle." Pukah, "Bana bir ödül vermekte ısrar ediyorsanız, sâdece birgün bana bir iyilik yapmaya söz vermenizi rica edebilirim Cö-mert Kişi," derken burnu kilime yapışıktı. "Senin gibi birine böyle bir söz vereceğime dilimi keserimdaha iyi!" Pukah ciddi ciddi, "Akhran Hazretleri bu konuda size yar-dımcı olabilir," dedi. Verilen bu görevde çuvallaması durumunda Tanrı'nın tehdi-dini hatırlayan Fedj boğulur gibi oldu. Cin, "Pekala," diye hırladı, bir anda Pukah'ı kapıp nargileniniçine tıkma isteği duydu fakat kendini tuttu. "Şimdi yok ol." Pukah ısrarcıydı, "Bana bir gün benzer bir iyilikte bulunma-yı kabul ediyor musunuz?" ne de olsa Fedj ileride anlaşmadancaymaya kalkarsa daha yüksek bir cin meclisinde "pekala" ye-terli bir kanıt sayılmazdı. Fedj "Sana... bir iyilik... yapmayı... kabul... ediyorum..." diyehırçınca homurdandı. Pukah tatlı tatlı gülümsedi. Ayağa kalkan genç cin her türsaygı hareketini yaptı ve elleri alnı üzerinde kavuşmuş bir şekil-de geri geri yüzükten dışan çıktı. "Bilhana! Size mutluluklar di-lerim! Bilşifa! Size sağlık dilerim!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 45: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

91

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Fedj, "Zebanilerin seni götürmesini dilerim," diye^mmldan-mış, fakat bunu yapmak için Pukah'ın yok olmasını beklemişti.Yaşlı cin karamsar bir halde tekrar nargilesinin huzuruna dön-mek istemiş, fakat nargilenin ateşi sönmüştü. Şimdiyse, bu ayışığı altında aydınlanmış gecede, düğün ge-cesinde Khardan gerdek çadınna yaklaşıyor, kafasında gelininin-Pukah tarafından coşkuyla tarif edilen- görüntüsü canlanıyor,kanını kaynatıyordu. Bir çobanın kızıysa ne olmuş? Cininin anlattığına göre güzelbir kızdı ve en kötüsü bu evlilik ancak lanet olası bir kaktüs çi-çeği açana kadar devam edecekti. Bu ne zaman oluyordu? Ba-hara birkaç hafta gibi bir zaman mı kalmıştı? Khardan, o zamana kadar onunla kendimi eğlendiririm, di-ye düşündü ve eğer sıkıcı olmaya başlarsa kendime benim se-çimim olan bir eş alır, onu da hak ettiği yere gönderirim. Zorluçıkarsa da sadece babasına iade ederim.Bunun da zamanı gelecekti. Şimdi ise düğün gecesiydi. Khardan ayakta sallanmadan duramayan, birbirlerinden des-tek alan arkadaşlarına döndü ve onlara veda etti. Ona son bireraçık saçık öneride bulunan Akar erkekleri dönüp uzaklaştı, buarada gölgelerden ayrılıp onlan izleyen ayık birkaç Hranayı farketmediler. Khardan tam ay tepeye ulaştığında gerdek çadırına vardı.Muhafızlar -gelinin kabilesinin üyeleri- bakışlannı inatla ileriçevirmişler, yaklaşırken ona bakmayı reddetmişlerdi. SıntanKhardan kabaca "Emsi Besselam... İyi geceler," diledi ve arala-nndan geçti, gerdek çadırının kapısındaki örtüyü kenara çekipiçeri girdi. Çadınn içinde loş bir ışık vardı. Burnuna yasemin ve -garipbir şekilde- hafif bir at kokusu geldi. Gelin gerdek yatağındaki92

Gezginin Buı/ruğu klann üzerine uzanmış yatıyordu. Aniden aklına gelen birfikirle Khardan başını çadır girişinden dışan çıkardı. Hranalara, "Sabaha," dedi, "girin ve çarşafın üzerindeki kanıörün ki siz koyun güdücülerin yapamadığı şeyi yaptığımı an-lavın erkek olmanın ne demek olduğunu anlayın!" Muhafızlardan biri küfrederek palasına uzandı, fakat kolları-nı geniş göğsü üzerinde kavuşturmuş Fedj'in aniden kumlardanvukan fırlamasıyla adam kendine hakim oldu.Cin, "Gidin," dedi. "Cadın bu gece ben koruyacağım." Fedj bunu Khardan'a olan sevgisinden yapmamıştı. Şu andaHrana'nın kılıcının şu kendini bilmez Kalif i kasıklarından boğa-zına kadar yardığını görmekten başka hiçbir şey onu daha faz-la mutlu edemezdi.Muhafızlara, "Akhran emrediyor," diye hatırlattı. Homurdanan Hranalar ayrıldılar. Cin, iki metrenin üzerindeolan boyuyla çadmn önündeki yerini aldı. Kahkaha atan Khardan tekrar içeri girdi ve kapıyı örttü. Ar-kasını döndü ve gelininin yattığı yatağa yaklaştı. Kızın üzerinde beyaz gelinliği vardı. Elbisenin ve peçeninkenarlarını süsleyen ince işlemelerin altın tellerinden ışık yansı-yordu. Elleri ve kollarında mücevherler pırıldıyor, yüzündekipeçeyi altın bir taç yerinde tutuyordu. Daha da yaklaşan Khar-dan, kızın vücudunu kaplayan ince kumaşın altında inip kalkan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 46: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

göğüslerini, o yatakta yatarken kıvrımları tamamen ortaya çık-mış olan kalçalannı görebiliyordu. Zohra'nm yanında yastıklara gömülen Khardan uzandı veyavaşça beyaz peçeyi kızın yüzünden kaldırdı. Kızın titrediği-ni hissedebiliyordu ve kendi heyecanı da doruk noktasına çık-mıştı.Khardan bir ah çekti.93

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Pukah'ın anlattıkları sonunda beklediği şey güzel bir kadın-dı, sıradan bir kadın... annesi ve kız kardeşleri gibi olan bir ka-dın. "Ceylan gibi gözler, gül dudaklar, kar beyazı göğüsler..."Pukah işte böyle hızlıca anlatı vermişti. Khardan kendi kendine, "Ah be cin! Gözlerin mi bozukturnedir?" dedi ve Zohra'nm ipek peçesi parmakları arasından ka-yarak yatağın üzerine düştü. Kich saraylarında evcil ceylanlar görmüştü, hayvanın boynu-nu okşarken ya da yumuşak kulaklannı severken tapınılası ba-kışlarını nasıl insanın üzerine çevirdiğini bilirdi. Sabit bakışlan onun üzerinde kilitlenmiş olan bu büyük, do-lu dolu siyah gözler hiç de öyle bir şey değillerdi. İçlerinde san-ki bir yangın vardı, sarhoş Kalif in aşk zannettiği bir iç ışıkla par-lıyorlardı. Zohra'nm yanaklarının çiçeksi yumuşaklığı koyurenkli bir gül gibiydi, diğer kadınlarınki gibi süt beyazı değildi.Siyah saçlan Kalif in kendi atının yelesi gibi yumuşak ve düz-gün bir ışıltıyla parlıyorlardı. Omuzları üzerinden dökülen saç-lan adamın gerdek yatağının üzerine koyduğu elinin bileğinedokunuyor, tüm vücudunu sanki gürz yemişcesine titretiyordu. Khardan, "Kutsal Akhran, senin irfanını sorgulama gafletimiçin beni affet," dedi ve gözleri dudaklarında, gelinine daha dayaklaştı. "Bu hediye için sana şükürler olsun Gezgin Tann. Be-ni gerçekten memnun etti. Ben..." Khardan'ın sesi boğazına dayanmış bir hançer tarafından ke-silmiş, konuşması aniden bölünmüştü. Parancanın ipek kuma-şını aralamak üzere olan eli havada kalmıştı.Gelin, "Bana dokunursan ölürsün," dedi. Kalif in yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu. Zohra'nm bıçak tutaneline doğru yaptığı bir hamle -gelinin göğüsleri arasında sak-lanmış olduğu için sıcak olan- hançerin tenine batmasına ne-94

Gezginin Buyruğuden oldu. nudak büken Zohra, "Tanrına şükretmen için biraz erkenhatir-hırsız!" dedi. "Sakın kımıldama. Eğer benim gibi zayıf birkadının bu silahı nasıl kullanacağını bilmediğini düşünüyorsanvanılıyorsun. Kabilemde koyunları kadınlar keser. Tam burada-ki damar," -hançerin ucuyla adamın boynu üzerinde bir çizgiyitakip etti- "kesildiğinde korkak kanın hayatınla birlikte saniye-ler içinde akıp gider." Aniden ayılan Khardan, birden gelinini ilk kez tam olarakgördüğünü fark etti. Alev alev siyah gözler avına yaklaşan biratmacanın gözleri, aşk zannetmiş olduğu titreme ise bastırılmışbir öfkeydi. Kalif hayatı boyunca pek çok düşmanla karşılaşmış,onu öldürmeye kararlı pek çok bakış görmüştü ve ifadeyi iyi ta-nırdı. Ağır ağır nefes alarak yavaşça elini geri çekti. "Bunun anlamı nedir? Sen artık benim kanmsın! Senin göre-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 47: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

vin benimle yatmak, bana çocuk vermek. Bu Akhran Hazretle-ri'nin emri!" "Akhran Hazretleri'nin emri evlenmemizdi. Tann çocuk ver-mekle ilgili hiçbir şey söylemedi!" Zohra bıçağı sıkı sıkı tutuyor-du. Khardan'm gözlerinin içine bakan siyah gözleri kımıldama-dı bile. Khardan sakince, "Yann sabah çarşaflar babalanmıza göste-rildiğinde ve bekaretini kanıtlayan kan olmadığında ne olacak?"diye sordu ve geri çekilerek kollannı kavuşturdu. Düşmanı birhata yapmış ve savunmasız bir noktayı saldırıya açmıştı. Bunanasıl cevap vereceğini görmek için bekledi.Zohra omuz silkti. "Bu senin kendi ayıbın," dedi, bu arada bıçağı biraz indir-mişti."Hayır, hayır hanımefendi benim değil!" İleri atılan Khardan95

Margaret Weis & Tracy HickmatıZohra'nın bıçak tutan elini güzel bir hamleyle yatağın üzerindesabitledi. "Karşı koymayı kes. Kendine bir zarar vereceksin.Şimdi beni iyi dinle seni dişi şeytan!" Gelinini yatağın üzerineyıktı ve göğsünün üzerine dirseğiyle ağırlığını verip kızı sabitle-di. "Yarın sabah çarşaf gösterildiğinde ve bembeyaz olduğu gör-düğünde babana gideceğim, sana bu gece sahip olduğumu vebakire olmadığını söyleyeceğim!" Zohra'nın yüzü morardı. Atmaca gözleri ona öyle bir baktıki Khardan kızın bileğini daha bir sıkı kavradı."Sana asla inanmayacaklardır!" "İnanacaklar. Ben kabilemin Kalifi, onurumla tanınan biradamım. Baban utanç içinde seni geri almak zorunda kalacak.Hatta belki burnunu bile keser..." Zohra Khardan'ın kavrayışından kurtulmaya çalıştı. "Bü-yüm..." diye mınldandı. "Bana karşı kullanamazsın! Kendini bir de kara büyücü müilan ettireceksin? Taşlanarak öldürülürsün!" "Seni..." Hâlâ kendini kurtarmaya çalışan Zohra ağza alınma-yacak bir laf etti. Gözleri yalancı bir şaşkınlıkla büyüyen Khardan sırıttı. Ka-lif in gözleri ipeğin altında hızla inip kalkan dik, diri göğüslerekaydı. Gece açan yasemin çiçeği kokusu havada dolanıyordu.Gelininin gözleri herhangi bir avcı kuşunkiler kadar vahşiydi fa-kat dudaklan kırmızıydı ve sıcak sıcak parıldıyordu. "Gel Zohra," diye mınldandı ve onu öpmek için eğildi. "Bumhunu sevdim. Bir çobanın kızından böyle bir şey beklemez-dim. Bana güçlü oğullar ve... ıııhhhh!" Zohra "Çarşaflarda kan istiyordun!" diye bir zafer çığlığı attı."Al işte, istediğin oldu!"Acıyla dişlerini sıkan Khardan kolunun üst kısmındaki derin96

Gezginin Buyruğukesiğe şaşkınlık içinde baktı. Flinde kocasına doğrulttuğu hançer, Zohra beyaz ipek çar-flan artık kan kırmızısıyla lekelenmiş gerdek yatağının yastık-]an üzerinde çekilebildiği kadar geri çekildi. "Peki babana ne diyeceksin? Aygırının aslında bir beygir ol-duğunu mu?" Adamın kolundaki yarayı gösteren Zohra neşesizbir kahkaha attı. "Aslında senin bir bakire olduğunu mu? Fethe-denin gelin olduğunu mu?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 48: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Küpeleri muzaffer bir edayla şıngırdayan Zohra başını gurur-la geriye attı ve yataktan kalkmaya başladı. Bileğini güçlü bir elkavradı ve onu yastıklann üzerine geri çekti. Bir küfür savuranZohra hançeri kullanarak kurtulmaya çalıştı fakat bıçak tutan elisanki bir aslan pençesindeydi. Bir çatırtı sesi duyuldu ve acıiçinde inleyen Zohra silahı düşürdü. Acımasızca gülümseyen Khardan gelinini tekrar yatağa fırlat-tı. "Korkma karıcım," -dalga geçer gibi konuşuyordu- "Sana elsürmeyeceğim, ama hiçbir yere gitmiyorsun. Bu geceyi kan ko-ca gibi beraber geçirmemiz ve sabaha birlikte uyanmamız lazımyoksa insanlanmız Akhran Hazretleri'nin gazabını çeker." Yastıklann arasında yatan kız incinmiş bileğini ovalıyordu.Nefret dolu gözleri bir tutam siyah saçın arkasında alev alev ya-nıyordu. Mücadeleleri sırasında geceliği yırtılmıştı; pürüzsüz be-yaz tenini ortaya çıkaracak şekilde bir omzundan aşağı sarkıyor-du. En ufak bir dokunuş tamamen düşmesine neden olabilirdi.Khardan'm bakışları aşağı indi, eli yavaşça hareket etti... Vahşi bir kedi gibi tıslayan Zohra sarkan kumaşı yakaladı vehırsla düzeltti. "Seninle bir gece geçirmek. Bir keçiyle yatmayı yeğlerim!Hah!" Adamın yüzüne tükürdü.Khardan soğuk bir sesle, "Ben de aynı şekilde!" dedi ve yü-97

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanzündeki tükürüğü sildi. Damat artık bir kaya kadar ayıktı. Gözlerinde en ufak bir aşkpınltısı yoktu, sadece tiksinme vardı. Zohra elbisesini sıkı sıkı kavradı. Kocasından mümkün oldu-ğu kadar uzağa, yatağın baş kısmındaki yastıklann arasına SCKkuldu. Khardan yataktan indi, yırtılmış ve kan lekeleri içindeki da-matlık gömleğini çıkardı; sonra bir topak haline getirip çadırınbir köşesine fırlattı ve üzerine de bir yastık attı. Dönüp gelininebile bakmadan, "Sabaha onu yak," diye emretti. Güçlü omuzlarının bronz teni titrek mum ışığında parlıyor-du. Başındaki bandanayı çıkararak kıvırcık siyah saçlannı savur-du. İnsanlan arasında ,Şir adıyla da anılırdı -aslan. Savaşta kor-kusuz ve acımasızdı, bir kedinin çevikliğiyle hareket ederdi.Kıvrak bedenini kazandığı zaferlerin bıraktığı yara izleri kapla-mıştı. Çadırdaki bir su kabının yanma gidip kolundaki yarayı yı-kadı ve tek elle yapabildiği kadar sarmaya çalıştı. Önündeki duvara asılı kilimin üzerine dokunmuş aynalar-dan birinden gelinine bir göz atan Khardan, siyah gözlerdeki öf-ke ateşinin sönmüş olduğunu şaşkınlık içinde fark etti. Hatta birhayranlık kıvılcımı bile parlamaya başlamış gibi gelmişti. Kıvılcım, Kalif in onu izlediğini Zohra'nın fark etmesiyle be-raber bir an içinde yok olmuştu. Düzgün beyaz dişleri ortaya çı-karacak şekilde hafifçe aralanmış dudaklar büküldü. Saçlarınıomuzları üzerinden atan Zohra yüzünü kaçırdı, fakat Khardanhâlâ aralıklardan onu izleyen siyah gözleri görebiliyordu. Khardan'm eli pantolonunun beline gitti ve arkasındaki ya-taktan uyarı anlamında bir hırlama duydu. Dudaklan gaddar birgülümsemeyle kıvrılan Kalif pantolonunu daha da sıktı. Çadırınön tarafına doğru yürüdü ve keçe tabanı yokladı. Aradığını bul-98

Gezginin BuyruğuA ktan sonra gerdek yatağına geri döndü. Elinde hançer vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 49: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Zohra'ya bir bakış bile atmadan silahı yastıklann üzerine fır-1 m Hançerin bıçağında kan panldıyordu ve kabzası geline dö-üktü. Yatağın sağ tarafına, hançer aralannda kalacak şekildevatan Khardan çıplak sırtını Zohra'ya döndü. Kolunu başının al-tına koydu, rahat etti ve gözlerini kapattı. Zohra olduğu yerde, yatağın baş ucunda çömelmiş vaziyet-te kaldı, uzun bir süre boyunca kocasını tedirgin bir halde izle-di. Kolundaki üstünkörü sargıdan kan sızmaya başlamış oldu-ğunu görebiliyordu. Yank hâlâ açıktı ve kanıyordu. Zohra te-reddüt içinde yavaş yavaş hareket ederek kolundan kantaşıylasüslenmiş bir bilezik çıkardı ve Khardan'a doğru autu. Derin bir nefes alan Kalif hafif hareketlendi. Zohra hemenelini geri çekti. Bileziği bırakan parmaklan hançerin kabzasıüzerinde havada kaldı. Öte yandan, Khardan sadece yumuşakyastıklara daha da gömülmüştü. Adamın nefes alış verişi düzen-li ve birbirine eş bir hale gelene kadar Zohra sabırla hareketsizbekledi. Sonra bileziği tekrar aldı ve yavaşça üzerindeki mücev-herleri yaralı derinin üzerine sürttü. "Sul tarafından kadınlara verilen güçle iyileştirme ruhlarınıbu yarayı kapatmalan için çağınyorum." Bilezik elinden kaydı. Parmaklan adamın kaslı kolunun üze-rinde dolaştı, hafif dokunuşlan yumuşak teni üzerinde kaydı. Khardan hareketlendi. Zohra elini korku ve panik içindeçekti. Öte yandan nefes alış verişlerinde herhangi bir düzensiz-lik yoktu ve kız rahatladı. Kımızın insanlan uyku alemine ça-buk gönderdiği ve derinlere gömdüğü bilinirdi. Büyünün işeyarayıp yaramadığını merak ederek yaraya dikkatle baktı. Kana-ma durmuş gibi görünüyordu fakat sargı yüzünden emin olamı-yordu ve kontrol etmek için sargıyı açmayı da adamı uyandır-99

Margaret Weis & Tracy Hickmanmak korkusuyla göze alamıyordu. Öte yandan, Zohra'mn gücünden şüphe etmek için de birnedeni yoktu. Kendinden memnun bir şekilde başını salladı,lambayı söndürdü ve Khardan'dan mümkün olduğu kadar uza-ğa, bu arada kenardaki yastıkları da neredeyse devirerek mut-luluk içinde yattı. Adamın teninin parmakları üzerinde bıraktığısıcak hissi bir nedenle hâlâ duyuyordu. Karanlığa öfke içindebir bakış atan prenses hançer için arkasına uzandı, aralarındakiipek çarşafın üzerinde duran hançerin soğuk kabzasını buldu,içi rahatladı. Yara iyileşmişti, hiç var olmamış gibi-yok olmuştu. İz, savaş-ta edinilen izlerden sadece biri olacaktı. Öte yandan bir savaşçıiçin ne kadar yüz kızartıcı bir yenilgiydi! Zohra gülümsedi. Gün boyunca yaşanan olaylar yüzündenyorgun düşmüştü, derin bir nefes aldı, rahatladı ve kısa süresonra uykuya daldı. Yanında yatan Khardan gözlerini karanlığa dikmiş, hâlâ par-makların, bir kelebeğin kanatları gibi yumuşak ve narin par-makların teni üzerine dokunuşunu hissediyordu. Ertesi sabah iki baba gerdek çadırına yaklaştılar. Caffar zarzor yürüyordu. Eşleri yarayı kapatmak için büyü kullanmış ol-salar da bir sargı ve üzerine sürülen bir iyileştirme iksiri kanınzehirlenmesini önlemek için şart olmuştu. Hranaların Şeyhi ken-di silahlı sipahileriyle, Akralann Şeyhi'ne ters ters bakan silahlıadamlarla çevrelenmişti. Bu yüzden iki babanın çadıra olan yolculuğu, normalde dü-ğünlerden sonraki sabah olması gerektiği gibi el ele kol kola bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 50: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yolculuk değildi. Birbirleriyle konuşmak yerine birbirlerine hır-lıyor, yanlanndakiler ellerini hançerlerinin ve kılıçlannm kabza-100

Gezginin Buyruğusmdan ayırmıyorlardı. Hrana ve Akar erkekleri gerdek çadınnın etrafına toplanıpsessizce beklediler. Fedj asık bir suratla çadıra döndü ve gelin-le damada soğuk bir sabah selamı verdi. Geceleyin gerdek ça-dırındaki gürültü patırtıyı duymuş olan cinin içeri girdiğinde nebulacağı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Elleri birbirlerininboğazına sarılmış iki cansız ceset onu fazla şaşırtmazdı. Öte yandan, kısa bir süre sonra damat dışan çıktı, elinde debeyaz ipek bir çarşaf vardı. Çöl rüzgarında bir sancak gibi dal-galanana dek yavaşça açtı. Kırmızı leke açık seçik görünüyor-du. Akarlardan bir tezahürat sesi yükseldi. Caffar şaşkınlık için-de Khardan'a fazla olduğunu bile bile saygı duyduğunu fark et-ti. Macit oğlunun sırtına vurdu. Fedj'in yanına süzülen Pukahyaşlı cinin kaburgalarını dirsekledi. Avucunu uzatarak, "Banabeş yakut borcun var," dedi.Yüzü asılan cin borcunu ödedi. Babalar gerdek çarşafına uzandılar fakat Khardan onları yak-laştırmadı. Kalif gökyüzüne doğru dönüp, "Akhran Hazretleri, bu sanaait," diye bağırdı. Çarşafı yukarı kaldırdı. Çöl rüzgan bir anda içini doldurdu.Khardan'ın ucunu bırakmasıyla birlikte güçlü bir rüzgar çarşafıalıp kumlar üzerinde sürüklemeye başladı. Rüzgar, bir hayalet

gibi dans ederek kampın içinden geçen çarşafı Tel'e doğru sü-rüklüyordu. Kahinin Gülü adıyla da bilinen büzülmüş kahve-rengi çirkin bir kaktüsün uzun sivri dikenleri çarşafı yakaladı vesıkı sıkı tuttu. Öfke içinde gerdek çarşafını döven rüzgar birkaç saniyeiçinde onu paramparça etmişti.IOI

PROMENTHAS'INKİTABI

Geminin parmaklıklarına dayanan genç büyücü yelkenleridolduran ve kalyonu dalgalann üzerinde hızla sürükleyen ta-ze rüzgarı ciğerlerine doldurdu. Güneşin ışıkları HurnDenizi'nin durgun mavi sularında dans ediyor, bir meleğin ka-natları gibi bembeyaz bulutlar gökyüzünde süzülüyordu. Büyücü, güvertenin ön kısmında yanında duran keşiş arka-daşına, "Böyle bir gün Promenthas'ın bir lütfü olmalı," dedi. Keşiş, "Amen," diye cevapladı ve fırsattan istifade elini bü-yücünün elinin üzerine koydu. İki genç adam, kalyonun kabamürettebatının arasındaki fısıltılara, kaş göz işaretlerine aldır-madan birbirlerine gülümsediler. Büyücü ve keşiş gençliklerine henüz adım atmışlardı; biri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 51: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

on sekiz yaşında diğeri yirmilerinin başındaydı. Gemide tanış-mışlardı. İkisinin de tarikatlerinin üyelerine uyguladığı tecritedilmiş ve zorlu eğitimlerden ilk uzaklaşmalarıydı, bir macera-ya atılmışlar, hayal bile edilemeyecek harikalar ve garipliklerledolu olduğu söylenen yeni bir dünyaya doğm yola çıkmışlar-dı. Her ikisi de kendi tarikatlerinin yolculuktaki en genç üye-leri olduğu için aralarında hemen bir arkadaşlık başlamıştı. Uzun yolculuk sırasında bu arkadaşlık zamanla kuvvetlen-miş, her iki taraf için de daha ciddi, daha derin bir şeye dö-105

Margaret Weis & Tracy Hickmannüşmüştü. İçinde yetiştikleri sert kurallar ve aldıkları katı di-siplin sebebiyle ilişkiler açısından tecrübesiz olduklarından ikigenç adam için de bu ilişkiyi aceleye getirmemek için yeterin-ce sebep vardı. Her ikisi de güneşli uzun günler ve ayışığı al-tındaki ılık gecelerin tadını beraber çıkarmaktan hoşnuttu,ama hepsi buydu. Arkalarındaki bir ayak sesi ellerinin hızla birbirinden ayrıl-masına neden oldu. Arkalarını dönerek Başrahibin önündesaygıyla eğildiler. Başrahip, tüm ciddiyetiyle, "Promenthas'ın adının geçtiğiniduydum," dedi. "Umarım gereksiz sarf edilmemiştir?" Bakışla-rı genç büyücüye doğruldu. Kızaran- büyücü, "Tabii ki hayır efendim," dedi. "Gününgüzelliği için Tanrımıza şükrediyordum." Başrahip başını onaylarcasına salladı. Gözleri onların üze-rinden daha ayrılmadan yumuşayarak gençlere gülümsedi vegüvertedeki sabah yürüyüşüne devam etti. Geriye doğru bak-tığında kendi aralarında gülüştüklerini ve başlarını salladıkla-rını fark etti, şüphesiz yaşlıların zaaflarıyla dalga geçiyorlardı. Başrahip genç olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlayarakiç geçirdi. İkisinin arasında ilerleyen ilişki gözünden kaçma-mıştı; zaten bunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Bununüzerinde fazla durmuyordu. Ne de olsa Bastin'e vardıklarındaher ikisi de kendi tarikatlerinin yükümlülüklerini yerine getir-mekle meşgul olacaklar, büyücüler ve keşişlerin tedbirli olmakiçin grup halinde hareket etmelerine rağmen ikisi yalnız kala-cak fazla bir vakit bulamayacaklardı. Eğer ilişkileri sağlamsayolculuğun zorluklarıyla gitgide pekişirdi; fakat o kadar sağ-lam değilse, bunun hiç kimse incinmeden ortaya çıkması da-ha iyi olurdu.106

Gezginin BuyruğuSabah yürüyüşü onu geminin sancak tarafına getirdiğinderahip bakışlarının, düşüncelerini takip ederek bir kez dahaısında kırmakta olan iki genç adama yöneldiğini fark etti.«ir yunus sürüsü geminin yanında yüzüyor, zarif gövdeleridalgaların arasından bir çıkıyor, bir kayboluyordu. Genç keşiş,peder John, daha iyi görebilmek için parmaklıklardan aşağısarkıyordu; bu cesaret gösterisi besbelli arkadaşını rahatsız et-mişti-Tuhaf, diye düşündü Başrahip. Genelde ağırbaşlılık benimtarikatimin üyelerinde rastlanılan bir meziyettir. Oysa bu ikisiarasında daha ciddi ve ağırbaşlı olan büyücü Mathev/du. Baş-rahip, aynı zamanda da çekici bir genç adam, diye düşündü,üstelik bunu ilk fark edişi de değildi. Mathew, -kadın ve erkek fark etmez- güzellikleri ve tiz,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 52: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

müzikal sesleriyle ünlü Wes ırkındandı. Kestane-bakır rengisaçları, neredeyse şeffaf gibi görünen bembeyaz bir yüzü, kes-tane rengi ince kaşlarının altında yeşil gözleri vardı. Mat-hew'un ırkına mensup erkeklerin sakalı çıkmazdı, bu yüzdenpürüzsüz bir yüzü vardı; bu yüz, kemiklerinin narin yapısınarağmen, nadiren kaybolan sert ve düşünceli bir ifade taşıyor-du. Genç büyücü gülümsediğinde -ki nadiren gülümserdi- buo kadar bulaşıcı bir sıcaklık bir içerirdi ki karşısındaki de he-men gülümseme ihtiyacı duyardı. Çekici olduğu kadar akıllıydı da. Ustası Başrahibi Mat-hew'un çocukluktan beri sınıfının en iyisi olduğu konusundabilgilendirmişti. Aslında bu yolculuk da onun mezun olduktansonra çıraklık mertebesine geçişi üzerine layık görülmüş birödüldü. Mathew aynı zamanda çok dindardı, rahiplerin misyoner-lik yolculuklarında onlara eşlik etmek için seçilmiş olmasının107

Margaret V/eis & Tracy Hickmanbir sebebi de buydu. Promenthas, Tanrıları tarafından dövüş-meleri yasaklanmış olan rahipler, inançsızların diyarlarına yol-.-.;culuk ederken genelde muhafız olarak büyücüleri tutar, asker-lerin kılıçları ve bıçaklarına karşın büyünün daha hafif ve ılım-lı savunmasını tercih ederlerdi. Öte yandan, bu yolculuk o kadar belirsiz ve tehlikeliydi ki,Başrahip Dük tarafından öyle buyrulmasına rağmen yanındaşövalye getirmemiş olduğuna neredeyse pişman olmuştu. Ma-jestelerine Promenthas'ın koruması ve gözetimi altında yolcu-luk yaptıklarını hatırlatan Başrahip, bu fikri açıkça hor görmüş,ancak geminin kaptanından duymuş olduğu hikayeler Başra-hibi şüpheye düşürmeye yetmişti. Elbette kaptan biraz fazlaca abartıyor olmalıydı; adamınTanrının saf temsilcilerini korkutmaktan hoşlanıyor olduğuçok açıktı. Şişelerde yaşayan, efendilerine altın ve mücevhertaşıyan cinler, uçan halılarla ilgili hikayeler... Başrahip sofradaotururken kaptana hoşgörüyle gülümsedi, adamın nasıl olupda yetişkinlerin böyle uçarı hikayeleri ciddiye alabileceğinidüşündüğünü anlayamamıştı. Başrahip, Sardish Jardan kıtası toprakları ve dilleri üzerin-de araştırma yapmıştı. Bu araştırma hem rahipler, hem de bü-yücüler için şarttı, çünkü imansızları doğru yola sokmak içinonların dilini kusursuzca konuşmalı ve yolculuk yapacaktantopraklar hakkında biraz olsun bilgileri olmalıydı. Bu sebeplede Başrahip bu hikayelerin bir çoğuna aşinaydı ancak onlançocukluğunda duyduğu koruyucu meleklerle ilgili masallar-dan daha fazla ciddiye almamıştı. İnsanoğlunun ölümsüzlerledoğrudan iletişimi! Bu... bu... resmen kutsallığa yapılmış birhakaretti!Başrahip tabii ki meleklere inanırdı. Öyle olmasaydı Pro-

Gezginin Buyruğuthas'ın sadık bir temsilcisi olamazdı. Bu ışık saçan varlık-1 konuşabilmek, ancak insanların en yüceltilmiş, en kutsalı nlarına bahşedilmiş, nadir bir imtiyaz olabilirdi. Hele de bir?limsüzün şişede yaşaması! Bu düşünceden dolayı Başrahipkendi kendine gülüyordu ki, küfre girmesinden korktuğu içinhemen bastırdı. Başrahip denizcilere tahammül etmesi gerektiğini kendinehatırlattı. Ne de olsa kaptan Sardish Jardan'a rahipleri taşımak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 53: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

tan hoşnut olmamıştı. Ancak Dük'ün araya girmesi ve diğeryolcuların ödediğinin üç katı olan ücret onu, misyonerleri ge-miye almaya iknaı edebilmişti. Başrahip duyduğu en ürkütücühikayeleri anlatarak adamın ondan öç aldığını düşünüyordu. Ne yazık ki kaptanın bir çok hikayesi Başrahibi birden faz-la gece boyunca uykudan mahrum bırakmıştı: Köle tacirleri,kendilerine inanmayanlann öldürülmesini buyuran tuhaf Tan-rılar, insan eti yiyen yamyamlar ve yaşamaya elverişsiz çöller-de yaşayan vahşi göçebelerle ilgili hikayeler. Başrahip bu hi-kayeleri Sardish Jardan'ı ziyaret etmiş olan maceraperestlerinkitaplarından da okumuştu, ve her geçen gün bu yolculukhakkında kapıldığı endişele artıyordu. Yolculuklarını Promenthas'm görevi için yaptıkları, Tanrı'-nın ışığını bu imansızların üzerinde parlamaya götürdükleri,bu yüzden de Tanrısına güvenmesi gerektiğini hatırlamak,üzerindeki yükü hafifletti. Başrahip, kaptanın hikayelerini hergece dinledikçe birkaç kılıçtan parlayan ışığın o kadar da kö-tü bir şey olmayacağını düşünmeye başlamıştı. Duyduğu bir çığlık Başrahibin düşüncelerinden sıyrılıp ge-miye geri dönmesine neden oldu. Yunusların olduğu taraftaparmaklıklarda sıralanmış olan denizciler, yunuslara altındanhalkalar atmaya ve güvenli bir yolculuk bağışlamaları için on-109

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanlara seslenmeye başlamışlardı. Genç keşiş, gördüğü manzara-dan heyecanlanmış olacak ki, yunusların uzun burunlarıylahalkaları yakaladıklarını görebilmek için çabalarken az kalsındenize düşüyordu. Onu okyanusa düşmekten kurtaran da ar-kadaşının çevik hareketinden başka bir şey değildi. Ayakları yeniden güverteye basan Peder John sarı sakalla-rına sıçramış tuzlu suyu silerken bir yandan da beti benzi at-mış olan genç büyücüye gülüyordu; büyücünün yüzü öyle birbeyazlamıştı ki Başrahip bir an onun bayılabileceğinden kork-tu. Ancak arkadaşı sırtını sıvazladıktan sonra zayıf bir biçimdegülümseyebildi ve titreyen, alçak bir sesle, alt güverteye inipbir el satranç oynamayı teklif etti. Peder John teklifi seve seve kabul etti ve ikisi, büyücününüzeri altın işlemeli, uzun ve siyah cüppesi ile keşişin gri, sadecüppesi ferah rüzgarda ayaklarına dolaşarak güverteden indi.'Başrahibin kaşları hafifçe çatıldı. Genç büyücü kendini kay-betmiş, bu önemsiz olaya fazla tepki vermişti. Keşişin cüppe-sinin ip kuşağını yakalayıp tutmakta ve onu parmaklıklarınüzerinden çekip geri çıkarmakta hızlı ve sorumlu davranmıştı,ancak Peder John o kadar da büyük bir tehlikenin eşiğindedeğildi; deniz o kadar durgundu ki düşmüş olsa bile ıslanmak-tan fazla pek bir zarar göreceği yoktu. Başrahip, Mathew'un fazla duygusal olduğunu düşünmüş-tü, tam da olası tehlikelere dair Başrahibin karanlık düşünce-lerinden hemen sonra ortaya çıkmış olan bu zayıflık gösterge-si hiç de hayra alamet değildi. Bu durumdan Başbüyücü'ye bahsetme karan alan Başrahipalt güverteye doğru yönlendi. Her iki tarikatin üyelerine aitranzaların bulunduğu kamaranın önünden geçerken, oymataşları geminin yana yatmasıyla kaymasın diye geçmeli yapıl-İIO

Gezginin Buyruğusatranç tahtasının başına oturmuş olan iki genç adamı gör-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 54: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Genç büyücünün uzun kızıl saçları omuzlarından dökül-.. neredeyse dirseklerine geliyordu. Mathew oyuna öyle bir, ımlştı ki görünüşe göre korkusunu unutmuştu. Uzun, narinarmaklarıyla bir taşı hareket ettirdi. Peder John, Başrahibinonları gözetlediğinden habersiz, sinirle sakalını çekiştirerekhafif bir küfür mırıldandı. Başrahip ellerini cüppesinin yenleri içinde kavuşturup ka-dim dostu Başbüyücü'nün kamarasına doğaı ilerledi, dostuonu sıcak bir merhabayla karşılayıp çay ikram etti. Başbüyücü, küçük demir bir mangal üzerinde büyüyleyakmış olduğu ateşte kaynamakta olan çaydanlığı kaldırırken,"Neyiniz var, Kutsal Kişi?" diye sordu. "Son günlerde üzeriniz-de alışılmamış bir ciddiyet seziyorum." Yere sabitlenmiş bir sıraya otururken, "Kaptanın anlatmak-ta olduğu şu hikayeler," dedi. "Bu diyarları benden daha faz-la incelediniz. Sürümü kendi ellerimle kurdun inine mi sürü-yorum?" Başbüyücü rahatlatıcı bir sesle, "Denizciler fazla batılinançlı olurlar," dedi. Geminin sallanması yüzünden arkadaşı-nın kucağına sıcak su dökmemeye dikkat ederek fincana çaydoldurdu. Yukarıya, güverteye doğru başını çevirerek, "Az ön-ce olup bitenleri görmüşsünüzdür herhalde?" dedi."Evet, neydi bütün bunlar?" "Bölünmüş Denizlerin Tanrıçası Hurishta'ya adak adıyor-lardı. Altın halkalar. Yunusların onun kızları olduğuna inanı-yorlar. Halkalan onlara vererek sakin bir yolculuğu garanti et-miş oluyorlar."Başrahip ona kuşkuyla baktı.Keşişin tepkisinden memnun kalan Başbüyücü, "Hatta, is-

Margaret Weis & Tracy Hickmanter inan ister inanma, Hurishta'nm bu kızlarının denizcilerekarşı aşın bir sevgi besledikleri ve bu yüzden de eğer denizebiri düşerse onu sağ salim kıyıya taşıdıkları iddia edilir," diye'devam etti.Başrahip başını iki yana salladı. Görmüş geçirmiş bir adam olan Başbüyücü, "Hatta bu ak-şam," diye devam etti, "daha tuhaf bir şeye de şahit olacaksın.Bu sefer denize demir halkalar atacaklar." Kilisesinin yoksullar kutusuna girebilecekken okyanusasavrulmakta olan onca paraya yanan Başrahip, "Daha hesaplıolduğu kesin," dedi. ,"O yüzden değil. Demir halkalar İnthaban için.""Başka bir Tanrıça daha mı?" "Bir Tanrı. Onun da denize hükmettiği varsayılıyor, amadünyanın öbür ucunda. Öte yandan Hurishta ve o tahminenbirbirlerini çekemiyorlar ve durmadan birbirlerinin bölgesiniistila ediyorlar. Sık sık savaşlar çıkıyor ve bu yüzden de kor-kunç fırtınalar patlak veriyor. Bu durumda denizciler temkinlidavranıp birinden birini kızdırmış olmamak için okyanustangeçerken her iki tarafa da adak adıyorlar." "Kimse bu karanlıkta bırakılmış ruhlara denizlere asıl hük-medenin Promenthas'm lütfü ve rahmeti olduğunu söyleyerekonları aydınlığa çıkarmaya tenezzül etmedi mi?" Başrahibin yüzünü aydınlatan bir heves, kutsal bir gayretifadesi yakalayan Başbüyücü, "Böyle bir şeyi aklınızdan bilegeçirmemenizi şiddetle tavsiye ederim dostum," diye nasihatetti. "Denizciler zaten sizin varlığınızın Tann ve Tanrıçayı kız-dırmasından endişeleniyorlar. Normal bir yolculukta verdikle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 55: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

rinden çok daha fazla adak verdiler, onlann bu kadar neşeliolmalarını da şu âna kadar havanın fena gitmemiş olmasına112

Gezginin Buyruğuluvuz. Eğer bir fırtınaya yakalanacak olursak başımıza ge-lecekleri düşünmek bile istemiyorum." Başrahip dayanamayıp, "İyi de, yılın fırtınalı zamanlarında, gMjZ kü" dedi. "Böyle çocukça zırvalıklara bel bağlayacakla-rla okyanusları, gelgitleri ve etkin olan rüzgarları incelemekiçin biraz zaman harcasalar..." "İncelemek mi?" Bu sözler Başbüyücü'hün hoşuna gitmişgibi görünüyordu. "Birçoğu isimlerini bile yazmaktan aciz. Ha-yır, Kutsal Kişi, size Sardish Jardan'm daha eğitimli insanlarınıdoğru yola çekmeye çalışmanızı tavsiye ederim. Okuduğumkadarıyla İmparatorlan bir çok dil konuşabilmesinin yanı sırabu dilleri okuyabiliyormuş da. Astronomlar, filozoflar ve baş-ka eğitimli kişiler için sarayı bir cennet. Zaten onu bu kadartehlikeli yapan da sahip olduğu tüm bu bilgi." Başrahip Başbüyücü'ye keskin bir bakış attı. Alçak bir ses-le, "Sizinle hâlâ bu konuda konuşmadık..." diye söze başladı. Kimsenin olmadığına emin olmak için kapının dışarısınagöz atan Başbüyücü kararlı bir şekilde, "Konuşmamalıyız da,"dedi. Başrahip, "Bu konuda sandığınız kadar da bilgisiz değilim,"dedi. "Yola çıkmadan önceki gece Dük beni çağırtmıştı." Şimdi de arkadaşına delici bakışlar atma sırası Başbüyücü'-deydi, "Size anlattı mı?" "Bir kısmını. Kendisinin ve Yüksek Kraliyetinin İmparator'ubir tehdit olarak gördüğünü anlamama yetecek kadarını, ki bi-zi ayıran koskoca bir okyanus varken bana hiç öyle gelmiyor." "Okyanuslar geçilebilir, üstelik sadece gemilerle değil. Eğerkaptanın anlattıklannı dinleyecek olursanız..."Başrahip, "Peh!" diyerek fikri tamamen reddettiğini belirtti.Başbüyücü boş çay fincanını bırakırken pencereden dışarı-»3

Margaret Weis & Tracy Hickmanyi, akıp giden denizi seyretti; uzun gri sakallı yüzü dertli gö-rünüyordu. "Size karşı dürüst olacağım dostum; yabancı Tanrı-lara inanan vahşi ve acımasız insanların yaşadığı tuhaf diyarla-ra giriyoruz. Sizin rahipler olarak Tannlannı, bizim de casus-lar olarak hükümetlerini tehdit ettiğimiz gerçeği, her birimizi,hiçbir kaptanın abartmakta haksız olmayacağı, büyük bir teh-like içine sokuyor. Her an uyanık ve tedbirli olmalıyız." Başrahip bir an durakladıktan sonra, "Öyleyse neden Mat-hew'u buraya getirdiniz?" diye sordu. "O öyle masum, öyle na-rin... öyle..." -Başrahip doğru kelimeyi bulmak için tekrar du-raksadı- "öyle genç ki," diyebildi. "Onu getirme sebebim de tam olarak bu. Bizi şüpheli göz-lerden uzak tutacak olan onun bu gençliği ve saflığı. Dil ko-nusunda özel bir yeteneği var ve buranın dilini hepimizdendaha iyi konuşuyor. Aslında bu Dük'ün önerişiydi," çayındanbir yudum alarak devam etti, "Eğer güzel ve çekici olan herşeye olan zaafı olduğu bilinen İmparator hoşlanırsa onu saray-da bırakabiliriz.""Haberi var mı, yani bizim..." "Bizim asıl görevimizden mi? Hayır, tabii ki yok. Ayrıcabana kalsa hiçbir zaman da öğrenmemeli. Mathew'un doğası

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 56: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

çok şeffaf ve güven dolu. Sanmıyorum ki hayatı pahasına birsırrı saklayabilsin.""Öyleyse onu bırakmayı nasıl düşünebilirsiniz?" "Onu bırakma sebebimizin, burada kalıp buranın insanlanüstünde araştırma yapmak ve bize kültürleri, yaşam şekillerive dilleri hakkında raporlar vermek olduğunu söyleyeceğiz. Oda, tüm masumluğuyla, bütün öğrendiklerini bizim doğaüstüyollarımızla ulaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Biz desatır aralarını okuyarak İmparator'un asıl hedeflerini ve plan-m

Gezginin BuyruğuIannı öğrenebileceğiz." Bu ikiyüzlülükten rahatsız olan Başrahip iç çekti ve otur-, gu sert sırada tedirgin bir şekilde yer değiştirdi. Neyse ki ki-rşe politikaya bulaşmazdı. Ondan tek beklenen şey insanlarınruhlarını kurtarmaktı. Konuşma daha hafif, daha az karanlıkkonulara yöneldi ve bir saat sonra Başrahip odadan ayrılmaküzere kalktı. Akşam yemeğinden ve kaptanın yeni hikayelerinden öncebiraz şekerleme yapma niyetiyle odayı terk ederken, "Sanırımendişelenmemeliyiz," dedi. "Ne de olsa Promenthas bizimle..." Başbüyücü gülümsedi ve başını onaylar şekilde salladı, an-cak arkadaşı gittikten sonra dışarıyı, denizcilerin attıkları altınhalkalarla oynaşan yunusların yüzdükleri köpükler içindekidenizi seyretti. Yüzündeki sıkıntı belirginleşti. "Promenthas bi-zimle mi? Kaygılıyım..."»5

Tirish Aranth'dan Sardish Jardan'a doğru Hurn Denizi'nidoğu yönünde aşmakta olan bu yolculuk, Başbüyücü'nün söy-lediği gibi, sakin ve çabuk geçmişti. İki aylık yolculuk boyun-ca kalyon, sürekli esen bir rüzgar, ılık bir hava ve açık bir gök-yüzüyle kayırılmıştı. Bunun Hurishta ve İnthaban'dan mı kay-naklandığı yoksa artık kışın sonları olduğu için yılın başların-da okyanusu süpüren fırtınalar hafiflediği için mi yaşandığı,bakış açısına göre değişebilirdi. Seyahat o kadar sakin geçmişti ki batıl inançlı denizciler altgüvertelerden birinde ufak bir sızıntı fark ettiklerinde rahatla-mışlardı; herkes elbirliğiyle pompalarda görev almak için için.sıraya girmişti. Denizciler bunun, uzun zamandır süren fazlaiyi şans için bir mola olacağını söylüyorlardı. İşleri ikiye kat-lanmış olsa da sızıntıdan sonra denizcilerin canlılıkları epeyartmıştı. Deniz suyunu gemiden dışarı pompalarken neşeyleşarkılar söylüyorlardı ve Bastine'e varmalarından bir gün önceyunuslar aniden yok olduklarında bile sadece bir iki homur-danmadan başka yakınma olmadı. Hurishta'nm kızlarının on-ları böyle erken terk edişlerinin sebebi şüphesiz Inthaban'ınoğulları olarak kabul edilen balinalardan birinin sancak pruva-sında su fışkırtmasının görülmesiydi. Denizciler balinaya doğ-116

Gezginin Buı/ruğu demir halkalar atmışlar ve neşeyle Hurishta'nın kızlarınınittikleri yönü işaret ederek balinaya yardımcı olmaya çalış-mışlardi- Kara henüz görünmemiş olsa bile denizciler de yolcular dayaklaşmış olduklarının farkındaydılar ve bu da güverte üzerin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 57: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

deki herkesin neşesini yerine getinnişti. Çer çöp ve bunun gi-bi başka medeniyet belirtileriyle palmiye yapraklarının sudayüzdüğü görülebiliyordu. Havanın kokusunda da ani bir deği-şim vardı; denizciler bunun "toprak" kokusu olduğunu iddiaetseler de Başrahip kokunun sintineden gelen koku olduğunaemindi. Sularda köpekbalıklarına da rastlanıyordu. OnlarınHurishta'nın Inthaban'ı gözlemekte olan oğulları olduğunusöyleyen kaptan, yerlerini göstermekten acımasızca bir zevkalıyordu. Ne olursa olsun, artık büyücüler ve keşişlerin korku-lukların yanında oyunlar oynaması pek de akıllıca değildi. Sardish Jardan'ın batı sahilindeki liman şehri Bastin'e vara-cakları günden bir önceki öğle sonrası, denizciler şarkı söyle-meyi kesti. Rahiplere ters bakışlar atarak sessizce görevleriniyapıyorlar ya da kümeleşerek kendi aralarında konuşuyorlar-dı. Kaptan yüzünde düşünceli ve endişeli bir ifadeyle güverte-de volta atıyordu. Gözüne ilişen bir keşişe el etti. "Efendilerini buraya çağır,"dedi. Kısa bir süre sonra Başrahip ve Başbüyücü güvertedeydi-ler. Doğuya doğru baktıklarında gökyüzünün tuhaf, ürkütücü,yeşilimsi siyah bir renge bürünmekte olduğunu fark ettiler.Denizin üzerinde yüklü, gri bulutlar kümelenmişti, kenarların-da çakan şimşekler görülebiliyordu. Denizin üstünde iç karar-tıcı gök gürlemeleri duyulabiliyordu.Başrahip, "Bu da nesi?" diye sordu.»7

Margaret Weis & Tracy HickmanKaptan, "Büyük ihtimalle bir kasırga," diye cevapladı. "Yılın bu zamanında mı? İmkansız!" Başbüyücü'nün sesin-de küçümser bir ton vardı. Başrahip de, "Yanılıyor olmalısınız kaptan," diye arkadaşı-na katıldı. "Bakın deniz ne kadar durgun!" diyerek pürüzsüzve düzgün denizi işaret etti. Kaptan, "Çaylaklar!" diye mırıldanarak onlara kuvvetli rüz-garın dalgaların tepelerini nasıl kestiğini, bu yüzden de deni-zin düzgün göründüğünü açıkladı. Kaptanın kesin emriyle bütün denizciler fırtına yelkenleri-ni açmak üzere itişe kakışa yukarı tırmanmaya başladılar. Di-

ğer büyücü ve keşişlerin uğursuz görünüşlü bulutları görebil-mek için güverteye koşuşturduklarını fark eden kaptan tamaşağı inmelerini emredecekken aniden rüzgar büyük bir güm-bürtüyle gemiye çarptı ve yana yatırdı. Dengelerini kaybeden denizciler direklerden denize düştü-ler. Dümenci dümenle boğuşuyor, kaptan etrafa emirler yağ-!diriyor, güverteye yayılarak denizcilere ayak bağı olan çaylak-lara küfrediyordu. Bir halat yığınının içine düşüp dolanmışolan Başrahip ayağa kalkmak için uğraşırken canavarı gördü. Şaşkınlık içinde bakakalan Başrahip "Merhamet et Pro-menthas!" diye bağırdı. Sanki onları beklemek üzere denize çömelmiş duran devbir adam okyanustan yukarı yükseldi. Tamamen ayağa kalktı-ğında gemiden üç kat daha büyük görünüyordu ve derin suancak beline geliyordu. Derisi gökyüzünün aynı yeşilimsi ren-ginde, saçları gri bulut kümelerinden oluşuyor ve sular çıplakbağrından seller halinde akıyordu. Gözlerinde şimşekler çakı-yor, gökgürültüsünü andıran sesi suyun üzerinde patlıyordu.Yaratık, "Ben Kaug'um," diye gürledi. "Ya siz, gerekli ada-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 58: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

»8

Gezginin Buyruğu rrneden benim denizlerime izinsiz giren siz de kim olu-yorsunuz?"Kaptan da kükreyerek, "Dur bakalım!" diye cevap verdi vesrahip'e göre inanılmaz olan bir cesaretle yaratığa gözünüHkti "Biz adaklarımızı verdik! Hurishta'ya altın ve İnthaban'ademir. ?•"Yaratık, "Ya Quar'a ne verdiniz?" diye kükredi.Kaptan, yüzü birden sapsarı kesildi. Başrahip hızla Başbüyücü'nün yanma giderek, "Quar mı?Ouar da kim?" diye mınldandı. "Bir Kral falan mı?" Başbüyücü, "Quar bu diyarlarda yaşayan inançsızların Tan-rısıdır," dedi. Başrahip, "Bu... bu şey ne ?" diye kekeledi, sesinin titreme-sine hakim olmaya çalışıyordu Başrahip ona dönerek, "Büyük ihtimalle ifrit olarak bilinenbir ölümsüz," diye cevapladı, koca yaratığa korkmuş değil dedaha çok inceleyici gözlerle bakıyordu. "Bunlar hakkında ra-porlar okumuş, ama ne yalan söyleyeyim gerçekten varolduk-larına hiçbir zaman inanmamıştım. Bu gerçekten de çok kay-da değer bir olay!" Başrahip öfkeli bir sesle, "Saçma! Bu Şeytanlar Prensi Asta-fas'ın gönderdiği bir iblis lordu olmalı!" dedi. "Bizim imanımı-zı test etmek için gönderilmiş!" Başbüyücü sakince dönerek, "Her neyse, bunu yapmayagücü varmış gibi görünüyor," dedi. Kaptan, "Biz barışçıl görevi olan bir ticaret gemisiyiz," diyebağırıyordu. "Tanrın bizi tanır. Gereken adaklar yanımızda.Quar'ın içi rahat olsun, karaya ayağımızı basar basmaz onuntapınağını ziyaret edeceğiz!"Kaug, "Yalancı!" diye hırladı, soluğu geminin üzerinde pat-119

Margaret Weis & Tracy Hickmanladı ve sular üzerinde kaydırdı. "Gemide Promenthas'm insan-ları gerçek Tanrılarına tapmaktan vazgeçirmeye gelen rahiple-rini taşıyorsunuz." Kaptan uysalca, "Böyle yaparak Quar'ı gücendirmiş mi olu-yoruz?" diye sordu, muhtemelen daha sonra kullanmak üzere. Buna cevap olarak bir yıldırım ana direği boydan boya.yardı. Kaptan onaylar şekilde başını sallayıp arkasını döndü. Mü-rettebatına, "Rahipleri denize dökün!" emrini verdi. Başbüyücü saldınya geçen denizcileri durdurmak üzere ile-ri atılırken, "Bu kutsal adamlara dokunan pişman olur!" diyegürledi. Liderlerinin bir sözüyle, aralarında genç büyücü Mat-hew'un da bulunduğu dört büyücü Başbüyücü'nün yanındayerlerini aldı. Mathew görünür biçimde titremesine rağmenölü gibi beyaz yüzüyle, inip kalkan güvertede liderinin hemenyanındaki yerini almıştı. Aceleyle cemaatini çevresine toplayanBaşrahip de kendilerini siper eden büyücülerin arkasında di-kildi. Başrahip, "Promenthas, bize yardım elini uzat! Bizi bu ibli-sin gazabından kurtar!" diye dua etti ve tarikatinin diğer on ikiüyesi de bu duayı hararetle tekrarladı. Adamlarına hiddetlenen kaptan, "Bir grup yaşlı kadının si-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 59: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

zi durdurmasına izin vermeyin!" diye bağırdı. "İlk rahibi köpekbalıklarına yem edene yirmi altın!" Başbüyücü yüksek sesle büyülü kelimeler mırıldandı vehavaya kaldırdığı siyah obsidiyen değnek kapkara alev aldı.Diğer büyücüler de her biri farklı renkte alev alan, şeffaf ku-vars, kırmızı yakut veya yeşil zümrüt değnekleri kaldırarak ay-nı şeyi yaptılar. Tekrar üzerlerine akın etmiş olan denizciler bir120

Gezginin Buyruğuan için tereddüt etti.Okyanusun üzerinde bir kahkaha gürledi. Kaug kollarınınm üzerine kaldırdı. Ellerinden mavi, gözlerinden yeşill vler fışkırdı. Kırmızı alevden saçlan ortalığı kasıp kavuranfırtınada vahşice savruluyordu. Cılız büyüsü Kaug'un parıldayan alevleriyle karşılaştırıldı-

ğında, bir çocuğun elindeki ufak bir mum gibi görünmesinerağmen Başbüyücü baş eğmez bir ifadeyle yerini korudu. Ra-hiplerin duaları iyice hararetlenmiş, bir çok keşiş Proment-has'dan aman dilenmek için dizlerinin üzerine çökmüştü. Di-ğer büyücüler büyülerini yağdırmak için liderlerinden gelecekbir işaret için tetikte, Başbüyücü'nün yanlarında yerlerini al-dılar. Kızıl saçlı genç büyücü, keşişlere diğerlerinden daha ya-kın, özellikle de dizlerinin üstüne çökmemiş, yanında gerginve tetikte ayakta dikilen arkadaşına yakın duruyordu. Bir an, sanki zaman durmuş gibi geldi. Kimse hareket et-miyordu. Önlerinde büyücülerin, arkalarında ifritin ateşi ara-sında kalan denizciler ne yapacaklarını bilmez halde bakıştı-lar. Rahipler dualarına devam ederken büyücüler onları so-ğukkanlılıkla koruyorlardı. En sonunda bu oyundan usanan Kaug heybetli omuzlarınısilkti ve suların arasından geminin üzerine doğru ilerlemeyebaşladı. Bu devasa gövdenin hareketiyle kabaran dalgalar kal-yonu, hem kara adamlarını hem de denizcileri oradan orayasavurdu. Koca ellerini uzatan Kaug gemiyi pruva ve kıçtankavrayarak sudan kaldırdı. Panik içinde inleyen kaptan Tann'ya gemisinin bağışlanrması karşılığında gelecekte ilk doğacak çocuğundan, bir son-raki yıhn kânndan paya kadar çeşit çeşit adaklar adarkenyüzüstü yere yıkıldı. Dua etmeye nefesleri yetmeyen rahipler Margaret Weis & Tracy Hickmangüvertede oradan oraya savruluyorlardı. Yelken direğine tu-tunmuş olan Başbüyücü gözleri kapalı, denizden fırlamış budehşet verici hayaletle baş edebilmek için güçlü bir büyü ha-zırlıyor gibi görünüyordu. Gemiyi zahmetsizce taşımakta olan Kaug, okyanus sularıarasında ilerliyordu. Önünde kuvvetli rüzgarlar esiyor, yaklaş-masıyla dalgaları dümdüz ediyordu. Yağmur güverteye bar-daktan boşanırcasına yağıyor, direklerin etrafında şimşeklerçakıyor, gökgürültüleri birbiri ardına patlıyordu. Gemi ifritinellerinde beşik gibi sallanıp savrulurken, gemidekiler yaşamla-rını kurtarmak adına ne bulabilirlerse tutunmaya çalışıyor, gü-verteye, halatlara, dümene yapışıyorlardı. Kaug kıyıya yaklaşırken, "Evet Rahipler, demek burayaQuar'ın insanlarına başka Tanrıları anlatmaya geldiniz!" diyebağırdı. "Quar size bu şansı tanıyacak." Böyle söyledikten sonra da gemiyi tekrar denize bıraktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 60: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

İçine bulutları ve yağmur suyunu çekebilecek kadar derin birnefes alan Kaug geminin arkasına eğilip üfledi. İfritin nefesi bir bora gibi geminin arkasında patlayıp dal-gaların üzerinden inanılmaz bir hızda kayarak sürüklenmesinesebep oldu. Güverte fışkıran tuzlu sularla yıkanıyor, dümenkontrolden çıkmış fırıl fırıl dönüyor, rüzgarın yelken direkle-rinde uğulduyordu. Sonra' darmadağın edici bir çarpışma veher tarafı sarsan bir gürültü koptu. Geminin ilerleyişi anidendurdu ve herkes ıslak güvertede kayarak etrafa saçıldı.Kaptan, "Kayaya oturduk!" diye bağırdı. Arkalarında bir kahkaha patladı. Dev bir dalga gemiyi tek-rar kaldırıp kayalıklara çarptı. Denizciler dehşet içinde, "Gemi paramparça olacak!" diyebağırdılar.122

Gezginin BuyruğuRasrahip'in ayağa kalkmasına yardımcı olan Başbüyücüf s nefese, "Gemiyi terk etmemiz gerek," dedi. Doğramalar parçalandı, direkler devrildi, enkazın altındakalanlar ızdırap içinde inledi. Başrahip, "Birbirinizden ayrılmayın kardeşlerim," diye em-etti "Promenthas, ruhlarımızı sana emanet ediyoruz! Atlayınkardeşlerim, atlayın!" Bu emirle birlikte Promenthas'm büyücü ve rahipleri bat-makta olan geminin kenarından kendilerini suya bıraktılar veHurn Denizi'nin girdaplarıyla köpüklü suları arasında gözdenkayboldular.123

Genç keşiş kıyıya zorlukta çıkıyordu, bir kolunu arkadaşı-na sarmış, kah taşıyarak kah sürükleyerek genç büyücüyü dal-gaların arasından çıkarmaya çalışıyordu. Büyücü güçsüz birhalde sahile çökmüş, keşiş de yanına yığılmıştı. Soğuktan vekorkudan titreyerek, öksürükler, öğürtüler, zar zor alınan ne-fesler arasında sahile uzandılar. Ancak zamanla parlak güneş altında kavrulan kumlar sınl-sıklam cüppelerini ısıttı. Mathew biraz dinlenmek için gözleri-ni kapattı. Girdaplı denize atlayışlarının verdiği dehşet ve dal~:galann altına doğru çekilmesiyle kapıldığı panik yavaş yavaşyerini onu çekip kıyıya sürükleyen kuvvetli bir kolun anısı, alı-nan ilk derin nefes ve artık boğulmayacağım anlamış olmanınrahatlığına bıraktı. Kumun sıcaklığı vücuduna nüfuz etti. Yaşıyordu, ölümdenkurtulmuştu. Uzanarak arkadaşının eline dokundu. Mathewgülümsedi. İçindeki bu duyguyla sonsuza kadar bu sahildeuzanabilirdi. Keşiş, öksürükler arasında, "Neden bana yalan söyledin?"diye sordu. Boğazı tuzlu su kusmaktan yanıyordu. "Tek birkulaç bile atamıyorsun!"Mathew başını iki yana salladı. "Sana bir şey söylemek zo-124

Gezginin Buyruğu, vcjım. Yoksa beni geride bırakmazdın.""Suva öyle atlamak da nerden çıktı? Boğulabilirdin! Aslında"olmalıydın demek lazım! Bunu hak ettin!" Mathew gözlerini açıp John'a doğru baktığında onun bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 61: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ndan kızgın görünmeye çalışırken bir yandan da gülümse-diğini fark etti.Mathew yumuşak bir sesle, "Promenthas bizimleydi!" dedi. John, "Amen!" dedi ve arkasında şiddetle köpüren denizeürpertiyle baktı. Üzerlerindeki gökyüzü oldukça açıktı. Fırtına artık deniz-de, uzaklardaydı fakat kızgın dalgalar hâlâ sahili dövüyordu.Düşer düşmez denizdeki girdaba yakalandıklarından, gemigörüş alanlanndan çıkmıştı o yüzden ona ne olduğu hakkın-da hiçbir fikirleri yoktu. Sahile vurmakta olan kereste parçala-rı ve tahta kıymıklar geminin vahim sonu hakkında bir fikirveriyor gibi görünüyordu. John kısa bir sessizlikten sonra, "Peki şimdi ne yapacağız?"diye sordu. "Yemek yok. Su yok. En azından sen dillerini ko-nuşabiliyorsun." Mathew, "Evet ama ben kristal değneğimi ve bütün parşö-men tomarımı kaybettim," dedi ve tomarları sakladığı kılıfınbelinde asılı olması gereken yere doğaı kederli bir bakış attı."Biliyor musun, içimden bir ses onların kasten alındıklarınısöylüyor! Şuraya bak!" -Bağlı oldukları metal zinciri gösterdi-"Kırılmış, sanki birisi söküp almış gibi!" John, "Daha neler! Okyanusta yankesiciler eksikti! Onlarıdüşürdün işte," diye omuz silkti. "Öyle deli dalgalarda boğuş-tuktan sonra kıyafetlerimizi kaybetmemiş olmamız bir muci-ze!"Her ikisi de denizi seyretmeye koyuldu, artık emniyette ol-125

Margaret Weis & Tracy HickmaTiduklarma göre şimdi bu yabancı diyarlarda onları nelerin bek-lediğini düşünebilirlerdi. Sonra birden sahilin aşağılarındakibir kıpırtı John'un dikkatini çekti. Kumların üzerinde doğru-lup, heyecanla, "Mathew, şuraya bak!" diye haykırdı ve parma-ğıyla çorak sahil hattını işaret etti. Zar zor sudan çıkmakta olanbir sürü gri ve siyah cüppeli şekil görünüyordu. "Kardeşleri-miz! Yanlarına gidebilecek kadar gücün var mı?" Sevinçten nutku tutulmuş olan Mathew onaylar şekilde ba-şını salladı ve elini arkadaşına uzattı. John onun kalkmasınayardım etti ve topallayarak rüzgarın süpürdüğü sahili geçip ka-raya çıkabilmiş olan büyücülerin ve rahiplerin toplandığı yeregittiler. Batmakta olan güneşin altında keli ıslak ıslak parlayan Baş-rahip, şaşkın bir tavuk gibi diğerlerinin etrafında dolanıyordu."Kim eksik? Lütfen yan yana durun ki sayabileyim: PederMark, Peder Peter... Peder John nerede? Oh neyse ki burada-sın evlat! Mathew da burada! Başbüyücü! Mathew da hayatta!Hepimiz kurtulduk! Promenthas'a şükredelim." Başrahip ba-kışlarını göğe çevirdi. Başbüyücü, "Bunun için biraz daha bekleyin," diye kestiripattı. Gökyüzünde olup bitenden çok yeryüzünde olanlarla il-gilenen büyücü çevresini inceliyor, sahili araştmyordu. "Şura-ya bakın!""Nereye?""Yukarı, şu tepenin üzerine doğru." "İnsanlar! Bir kervan! Enkazı görüp bize yardıma gelmiş ol-malılar! Promenthas gerçekten de büyük! Onun kutsal varlığı-na şükürler olsun!" Başbüyücü dikkat çekmek için bağırıp kollarını sallayan ta-kipçilerine, "Kendinizi komik duruma düşürmeniz gerektiğini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 62: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

126

Gezginin Buyruğu ,rr,mm " dedi. "Bizi gördüler. Bırakın da itibarımızı birazsanmıyOIUU ? .olsun koruyalım."Basbüyücü sakalındaki suyu sıktı. Başrahip sırılsıklam elip-sine çeki düzen verdi ve iki lider de mümkün olduğu kadar, vafetlerini düzeltmelerini emrettikleri tarikat üyelerine gözattı. Mathew bütün bunlara rağmen yine de iyi bir intiba bıra-kacak gibi görünmediklerini düşündü. Tükenmiş, yarı boğul-muş toplu bir halde yabancı bir sahile vurmuş bir gemi enka-zından başka bir şey değillerdi. Kazazedelerin vurmuş olduğu sahil yükselerek yavaş yavaşbir kum tepesi haline geldi. Rüzgarda kıvnlarak dalgalananuzun otlarla kaplanmıştı, orada burada çalılıklar vardı. Üzerleri-ne tuzlu su sıçramış büyük kayalar kumun arasından çıkıyordu.Mathew tepenin üstünde, belli ki bir çeşit yolda sıralanmış, atsırtında bir grup adamın aşağıya, onlara doğru baktığını gördü. Atlıların hemen arkasında bir tahtırevan -etrafı kapatılmışolan büyükçe bir yatak- vardı. Beyaz perdeler asılmış olan ya-tak sarıklı altı memlûk tarafından taşınan iki sırık üzerinde du-myordu. Göz kamaştırıcı bir manzaraydı; kölelerin hepsi bir-birine denk siyah ipekten pantolonlar giymiş, kolları ve kaslıçıplak göğüsleri, yedirilmiş olan yağdan parlamaktaydı. Perde-leri sıkıca örtülmüş tahtırevanın arkasında, Tirish Aranth'dabenzerine ancak kitaplarda rastlanılabilecek türden, uzun boy-lu bir çok hayvan ağır ağır ilerlemekteydi. Uzun, eğri boyun-ları, öyle büyük bir cüsse için gülünç ölçüde küçük başlan vekocaman, yayvan ayaklı ince, sıska bacakları, kahverengirenkleriyle bu hantal hayvanlar hörgüçlü sırtlarında çizgili, yu-varlak hatlı çadırlar taşıyorlardı.Başrahip, "Şükürler olsun sana Promenthas!" dedi. "Böyle127

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanhayranlık uyandırıcı yaratıklar gerçekten de vaf. Onlara ne di-yorlar?" Başbüyücü etkilenmemiş görünmeye çalışarak, "Deve," di-ye bilgi verdi. Mathew'un dikkatini çeken şeyse develerin arkasından ge-len gruptu, yolda zar zor ilerlemekte olan bir dizi boynu eğikadam. Mathew dehşet içinde nefesini tuttu. Bir köle kervanı!Onları gören Başrahip'in kaşlan çatıldı ve Başbüyücü öfke veüzüntü içinde somurtarak başını iki yana salladı. Zincirlenmişadamların hemen ardından -muhafızlar olsa gerek-'başka birgrup atlı geliyordu. Majestelerinin Kraliyet Muhafızlarında gör-meye alışık oldukları; uçuşan pelerinler, tüylü şapkalar, yelekve dar, kısa pantolonlardan sonra üniformalı atlıların görüntü-sü Tirish Aranth insanlannın gözlerine oldukça tuhaf gelmişti. Bu askerlerden her biri bellerine kadar uzanan kısa, koyumavi bir ceket giymekteydi. Boynu açık, beyaz bir gömleği ör-ten altın işlemeli bu ceket güneşin altında parlıyordu. Bir ka-dın eteği kadar bol, parlak kırmızı pantolonları bacaklarınınçevresinde dalgalanıyordu; siyah, uzun binicilik çizmelerininiçine sokuşturulmuşlardı. Başlarının tepesine gösterişli siyahpüsküllerle süslenmiş koni şekilli küçük kırmızı şapkaları otur-tulmuştu. Şapkalar inanılmaz derecede komik görünüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 63: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Mathew kıkırdayarak John'u dirseğiyle dürtünce aldığı tepkiBaşbüyücü'den gelen sert bir bakış oldu. Duymadıkları bir emir sonucu olsa gerek, tüm kervan bir-den durdu. Bu bahaneyle dinlenme fırsatı bulan zincirli köle-ler kendilerini yere attılar. Mathew tahtırevanın aralanan per-desinin katları arasından çıkan beyaz bir elin sahile doğru za-rif, tek bir harekette bulunduğunu fark etti. Bunun üzerine at-lıların lideri atını kumluk tepeden aşağıya doğru çevirdi ve128

Gezginin Buyruğu maharetle sürdü, süvari bölüğü de düzenli bir sıra ha-hayvanıde onu takıp em.rördüklerinden sonra suratı asılan Başrahip, "Köle taciri,"homurdandı. "Bu günahkarla hiç bir işim olsun istemem."Rasbüyücü yumuşak bir sesle, "Korkarım arkadaşlarımızıe lüksüne sahip değiliz," dedi. "Sihir teçhizatımızı kaybet-., e biliyorsunuz ki onsuz büyü yapabilmemiz imkansız. Ha-talarımızı kaybettik, nerede olduğumuz hakkında hiçbir fik-rimiz yok. Aynca," Başrahibi yola nasıl getireceğini iyi bilenBaşbüyücü yumuşak bir ses tonuyla devam etti, "Karanlıktayürüyen bir ruhu aydınlığa kavuşturmak için size tanınmış birfırsat olabilir bu." Yüzündeki karanlık ifade bir anda silinen Başrahip, "Evethaklısınız. Bağışla beni Promenthas," dedi. "Bu adam her kimse kendi gûnûanm yanında getirecek ka-dar zengin olmalı." Başbüyücü yöreye ait bu kelimeyi dene-yimli bir gezginin kendine duyduğu güvenle sarf etmişti. Başrahip acı acı, "İnsan vücudu üzerinden kazanılan ser-vet," diye söze başladı fakat Başbüyücü'nün bakışından asker-lerin işitebilecek yakınlıkta oldukları uyarısını alınca sustu. Renkli üniformaları içindeki gûmlar gerçekten de etkileyicigörünüyordu. Sahile doğru yaklaşırken fırtınadan arta kalanrüzgarda bayraklar gibi uçuşan yeleleri ve kuyruklarıyla muh-teşem görünen atlarını ıslak kum yığınlarının üstünden ustalıkve dikkatle sürüyorlardı. Batmakta olan güneşin ışınları kimiyerlerde bulut parçalarını delip gûmlann yan taraflarında asılıolan süvari kılıçlarının kabzalarından kıvılcımlar saçıyordu.Başrahip ve Başbüyücü kurtarıcılarını selamlamak üzere ileridoğnı bitkin birer adım atarlarken, sahilde dağılmış olan top-luluk içgüdüsel olarak birbirlerine daha bir yaklaştı.129

Margaret Weis & Tracy Hickman Atını Başrahip'in tam üzerine doğru dörtnala süren liderle-ri atın toynaklarının rahibi ezmesine ramak kala gösterişli birhareketle hayvanı yana doğru çekti. Güm bineğini dizginleyipkollarını havaya kaldırarak arkasındaki atlılara dur emri verdi.Ufak bir işaretiyle atlılar hemen onun yanında dizildiler, atlardikkat çekici bir düzen içinde liderlerinin iki yanında açıldılar.Rahip ve büyücü bu gösteriden etkilenmemişe benziyordu fa-kat arkalarındakiler şaşkınlık içinde fısıldaşmaktan kendilerinialamadı. Güm eyerinden kayarak indi. Yürüyerek onlara doğru ge-lirken parlak çizmeleri ıslak kumları hışırdatıyordu. Başrahip eğilerek, "Selamün aleyküm", dedi, Başbüyücü deaynı şekilde tekrarladı. "Bilşifa! Bilhana! Sağlıklar, mutluluklardilerim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 64: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Yüzünü buruşturan Mathew Başbüyücü'nün konuşmayıona bırakmış olmasını diledi. Başrahip dili biliyor olabilirdi an-cak beceriksizce konuşması kulağa bir çocuğun ağzından ÇHkan ilk kelimeler gibi geliyordu. Lider, "Aleyküm selam!" diye yanıt verdi ve ıslak, hırpaniadamları soğukkanlılıkla süzdü. Kısa boylu, esmer, bıyıklı ve1siyah gözlü bir adamdı. "Dilimizi iyi konuşuyor fakat kelime-lere tuhaf bir vurgu yapıyorsunuz. Neredensiniz?" Başrahip eliyle batıyı işaret ederek, "Okyanusun diğer tara-fından geliyoruz, ya şeydi" dedi. "Tirish Aranth adında bir yer-den." "Denizin ötesinden mi?" Kuşkuyla gözlerini kısan adamçarpan dalgalara doğru baktı. "Yoksa siz kuş soyundan falanmısınız? O cüppelerinizin altında kanatlar mı var?" "Hayır, ya şeydi" Başrahip bu saflık karşısında gülümsedi."Biz bir dh-dj..." Doğnı kelimeyi hatırlamakta güçlük çekiyordu.130

Gezginin Buyruğujjni hakim olamayan Mathew sabırsızca, "Kotralar," ,diye araya girdi. rene büyücüye müteşekkir bir bakış atan Başrahip, "Te-kkürler," dedi. "Kotralar. Bir kalyon. Saldırıya uğradık. Bir5eiblBaşbüyücü aceleyle, "ifrit," diye araya girdi. Başrahip kızararak, "Şey, Evet," dedi. "Sizin ifrit adını ver-disiniz şey tarafından. Bana inanmayabilirsiniz ya şeydi, amaTanrımız Promenthas üstüne yemin ederim ki, bu yaratık bir-den denizden, çıkıp..." "Promenthas?" Lider, kelimeyi sanki ağında tatsız bir şeygevelenmiş gibi tekrarladı. "Bu Tanrıyı duymadım." Başrahip'eters bir bakış atarak kaşlarını çattı. "Hiç duymadığım bir diyar-dan geliyor, dilimizi tuhaf bir aksanda konuşuyor ve inanma-dığımız bir Tanrıdan bahsediyorsunuz. Daha kötüsü, sizin deitiraf ettiğiniz gibi, bir ifritin gazabını üzerimize çektiniz, öfke-si pek çok sahil kasabasında inanılmaz tahribatlara yol açtı. Bukasabaların yıkımı efendimin seyahatini geciktirdi ve kendisi-ni ciddi bir sıkıntıya soktu." Beti benzi atan Başrahip yerinde kalakalmış olan Başbüyü-cü'ye bir bakış attı. Başrahip, " Ya şeydi, sizi temin ederim ki, bu yaratığın orta-ya çıkmasından biz sommkı değiliz," diye kekeledi. "Bize desaldırdı! Gemimizi batırdı!" Gûm ikna olmuşa benzemiyordu, bu yüzden Başbüyücükonuyu güvenli sulara çekebilmek için araya girmenin dahaiyi olacağını düşünerek lafa karıştı. "Başımıza açılan dertler so-nunda harap düşmüş durumdayız. Efendinizin yolculuğunda-ki gecikmeden dolayı girdiği sıkıntıyı, onun yolculuğunu dahada engelleyerek artırmak istemeyiz. Bastine kasabasını tarif131

Margaret Weis & Tracy Hickmanedecek olursanız, orada bize yardımcı olabilecek önemli dost-larımız var..." Bu sonuncusu düpedüz yalandı, ancak gûmdan pek hoş-lanmamış olan Başbüyücü onun ya da efendisinin kafasındakendilerinin bu yabancı ülkede tamamen yalnız oldukları izle-nimini yaratmak istememişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 65: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Burada bekleyin." Atma tekrar atlayan gûm hayvanı sahil şeridinden yukarıyadörtnala sürdü. Sonra tahtırevanın önünde durup içerideki ki-şiyle konuşmak için eğildi. Rahip ve büyücüler sahilde kalakalıp atlılara yan yan ba-kışlar atıyorlardı. Atlılarsa o sırada, okyanusun üzerinde bat-makta olan güneşin ışıklarına inanılmaz bir kayıtsızlıkla bakı-yorlardı. Lider, tahtırevandaki gizemli kişiyle kısa bir konuşmayaptıktan sonra dönüp hafif bir tırısla kumsala geldi. "Efendim bu gece dinlenmenizi ve karnınızı doyurmanızıbuyurdu." Başrahip rahat bir nefes alarak ellerini birleştirdi ve "Pro-menthas'a şükürler olsun," diye mırıldandı. Sonra yüksek ses-le, "Lütfen Efendinize şükranlarımızı..." O anda Başbüyücü "Dikkat!" diye haykırdı. Bunun üzerinerahibin sözü yarıda kaldı. Atlıların lideri palasını çekmişti. Gü-neşin bulutların arasından süzülen ışınları, kılıcın ölümcül ka-visinden alev alev yansıyordu. Liderin arkasındaki diğer tümgûmter da aynı şekilde kılıçlannı çekti. Kılıçlara kısık gözlerle bakan Başbüyücü, "Bu... bu da nedemek oluyor?" dedi. "Bize uyku ve yemek sözü verdiniz..." "Öyle tabii, kafir. Akşam yemeğiniz cehennemde hazırlan-dı bile!"Atını mahmuzlayan lider, hayvanı doğaldan rahibin üzeri-132

Gezginin Buyruğusürdü ve palasını, dehşete düşmüş olan Başrahip'in karnı-hağırmasına bile fırsat vermeden sapladı. Kılıcını hızla ge-? reken adam, rahibin cesedinin yere yığılısını izledi ve üze-rinden kan damlayan kılıcını diğer tarafa savuaıp Başbüyücü'-

nün kafasını ikiye böldü. Gûmlar vahşi naralarla saldırıya geçti. Büyücüler dövüşme-den öldü. Değnekleri, parşömenleri ve büyü yapmalarını sağ-layabilecek her şeyleri ellerinden alınmış olduğu için tamamençaresizdiler. Birkaç saniye içinde gûmlar onları kılıçlarıyla biç-mişler, cesetleri atlarının ayaklan altında ezip geçmişlerdi.İnançlarına bağlılıklarını kaybetmeyen rahipler dizlerinin üstü-ne çöküp Promenthas'a yakardılar. Keskin çelik dualarını acıy-la sonlandırdı. Mathew, Başrahip'in kumda uzanmış kıvranan bedeninedonuk gözlerle baktı. Başbüyücü'nün gûm tarafından doğran-masını izledi, liderin atıyla tam onun üzerine doğru gelmekteolduğunu fark etti ve ne yapıyor olduğu hakkında en ufak birfikri olmadığı halde John'un elini yakalayıp dönerek sahildeolabildiğince hızlı koşmaya başladı. Avlarından ikisinin kaçmakta olduğunu gören lider haykır-dı. Mathew arkasında yeri döven toynakların sesini, peşindengelen gzîmlarm kulak tırmalayıcı naralarını ve arkadaşlarınınölürkenki feryatlarını duyabiliyordu. İki adam, kalpleri yerinden fırlayacak gibi, ciğerleri kor-kuyla kavrularak, kör bir panikle, umutsuzca ve hedefsizcekaçıyorlardı. Mathevv ıslak kumlarda tökezleyip düştü. John durup arka-daşına elini uzattı ve yukarı çekti. Kaçışlarının ölümle sonuç-lanacağının farkında olmalarına rağmen, gittikçe yaklaşan toy-naklann çıkardığı ses, havada savrulan kılıçların ıslığı ve bu133

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 66: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracy Hickmançılgın kovalamacadan vahşi bir zevk alan gûmlann kahkaha-larıyla kaçmaya şartlanan iki genç umutsuzca koşuyorlardı. O anda Mathew tuhaf bir hisse kapıldı. Sanki alnına bir eldokunmuştu. Siyah kukuletası geriye uçtu ve kızıl saçları arka-sından dalgalandı. Yanma gelmiş olanın kim olduğunu gör-mek için etrafına bakındı, o gûm olmasından korkuyordu; fa-kat -çaresiz kurbanlarıyla oyun oynamak için olsa gerek- atı-nı tırısta sürmekte olan adam, arada bir belli bir mesafeyi ko-ruyordu. Kulakları patlamak üzereymiş gibi olan Mathew başını öneçevirip koşmaya devam etti. Bu dehşetli anda bile, ırkındangelen bir zarafetle hareket ediyor, bir yandan takılmamak içincüppesini eliyle kavramış diğer yandan da John'u tutuyordu.Ne liderin yüzündeki ani ifade değişikliğini görmüş, ne de onutakip eden atlıya bağırarak verilen yeni emri duymuştu. Mathew'un gücü tükeniyordu. Artık hemen arkasında bağı-rışlar duyuyor ve her an için bedenine saplanabilecek olan çe-liğin vereceği yakıcı acıyı bekliyordu. Yanında atların toynakseslerini ve hayvanın hızlı nefes alış verişlerini duyabiliyordu.John'un eli onunkini sıkı sıkı kavramıştı... Sırtına aldığı ağır bir darbeyle Mathew'un ayakları yerdenkesildi ve yere yuvarlandı. Üzerinde bir adam vardı. Mathewboğuşmaya çalıştı fakat gûm bir yumruk patlatarak onu ser-semletti ve korku içinde titreyen genç büyücü kumların üze-rinde hıçkırarak ölümünü bekledi; fakat avını artık ele geçir-miş olduğunu gören gûm ayağa kalktı. Midesi bulanan, başıdönen Mathew ağrıyan gözleriyle John'a bakındı. Arkadaşı he-men arkasında, başı eğili, dizlerinin üzerine çökmüştü. Duaediyordu.Gûmlarm lideri atından inip John'un arkasına doğru yürü-134

Gezginin BuyruğuKılıcını kaldırıp keşişin ensesinin tam üzerinde tuttu.Mathew haykırarak ileri atıldı. Tekrar vuran muhafız onuyere yapıştırdı.Batan güneşin ışığının üzerinde yansıyarak kızıla boyadığıkıhÇ indi. Tohn'un başsız bedeni kumların üzerine yıkıldı. Boynun-dan fışkıran sıcak kan Mathew'un ileri uzanmış kollarına sıç-radı. Korkunç, tiksindirici bir sesle bir şey yanındaki kumlaraindi.Mathew, son duası dudaklarında yarım kalmış açık ağzıgördü. Faltaşı gibi açılmış, boş gözlere bakakaldı...'35

Yüzüne su çarptı. Öksürükler içinde başını sallayan Mat-hew'un bilinci tekrar yerine geldi. Başta hiçbir şey hatırlaya-mamıştı. Tek bildiği içinde yakıcı bir boşluk olduğuydu, ay.'rica ölmemiş olmasına da hayret etti. Ölmek. Bu kelime anıları yeniden canlandırınca inledi.Güneşin ışığının üzerinde yansıyarak kızıla boyadığı kılıcıgörmüştü... Hemen yakınından gelen haşin, tok bir ses, "Tuhaf birrenkte, dikkat çekici bir saç," demişti. "Yumuşak beyaz bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 67: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ten. Şimdi öğrenin bakalım..." Ses duyulamayacak kadar zayıfladı; başka bir ses cevapverdi. Mathew sözlere pek kulak vermiyordu. O anda sözle-ri anlayabildiğinin bile farkında değildi. Yaşadığı korkunçşok, dili anlayabilme ve konuşabilme yetisini kafasından ge-çici olarak silip atmıştı. Daha sonra bu konuşulanları hatırla-yıp anlamlarını çözecekti, fakat şu anda onu ilgilendiren tekşey ona ne yapacaklarıydı. Kıyıya vuran dalgaların sesini duyabildiğine göre okyanu-sa yakın bir yerlerde uzanıyor olduğunu düşündü. Öte yan-dan, yanaklarına kum yerine çimen değiyormuş gibi geliyor-du; bu yüzden de onu sahilden başka bir yere taşımış olduk-136

Gezginin Buyruğu düşündü. Hatırlayamıyordu. John'un ona sitemle bakan• lerinden başka hiçbir şey hatırlayamıyordu.Ben ölüyüm. Sen değilsin.Mathew tekrar inledi. Benim hayatım neden bağışlandı? Pis bir işkence olsa ge-rek. Midesi buruldu. O da Promenthas'a sitem etti. Neden be-nim de John'la birlikte ölmeme izin vermedin? Eller Mathew'u yakalayıp ayağa kaldırdı. Sert bir emirleberaber suratına inen tokatla gözlerini açtı. Alacakaranlıktı. Güneş batmış, akşam kızıllığı çökmüştü.Sahilin önündeki yolda tahtırevanın önünde duruyordu. Ya-tağın perdeleri hâlâ örtülüydü. Camlardan ikisi Mathew'uomuzlarından tutmaktaydı, fakat ayakta durabileceğine kararverdiklerinde onu öne doğru ittiler. Yalpalayan Mathew'u li-derleri yakalayıp tahtırevanın daha da yakınma götürdü. Mathew'un çenesinden tutup yüzünü yukarı kaldırdı. Diş-lerinin çevresini kavramış nasırlı eller genç büyücünün yüzü-nü, sanki perdenin arkasındaki gizemli kişiye gösteriyormuşgibi önce sağa sonra da sola çevirdi. Bir süre sonra içerdenbir ses konuşmaya başladı. Bu daha önce duymuş olduğuhaşin, tok erkek sesiydi. Mathew mücevherlerle donanmışnarin bir elin perdeyi ufacık bir aralık kalacak şekilde açıktuttuğunu fark etti. Gamların lideri Mathew'u bırakıp ona bir soru sordu. Da-ha doğrusu Mathew soru sorulduğunu düşündü, çünkü gûmbir cevap bekler gibi yüzüne bakmaktaydı. Ne olduğunukavrayamayan Mathew kafasını aptal aptal salladı, sadece yü-reğini sıkıştıran acıya bir son verilmesini, öldürülmeyi bekli-yordu. Gûm sanki Mathew sağırmış gibi bu sefer daha yük-07

Margaret Weis & Tracy Hickmansek sesle soruyu tekrarladı. Tahtırevanın içinden gelen ses sertçe birşeyler söyledi velider Mathew'la yüz yüze gelip eliyle çirkin bir hareket yap-tı; cinsel çağrışımları dillerin ötesinde, tüm dünyada bilinenbir hareket. Lider bu hareketi yapıp Mathew'un mahrem yer-lerini işaret etti ve hareketi tekrarladı. Mathew adama iğrenerek baktı. Adamın ne söylemek is-tediğini anladığını sanıyordu, fakat bunun onunla ne ilgisivardı ki? Öfkeyle hayır anlamında başını salladı. Yüzündeki tepki-yi dikkatle ölçen güm güldü ve tahtırevandaki adama birşey-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 68: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ler söyledi. Perdelerin ardındaki adam, dışarıdan zar zor seçilebilir birbiçimde başını onaylarcasma salladı ve birşeyler söyledi.Beyninin bir bölgesinde Mathew adamın söylediklerini anla-dı. Şaşkınlıkla beyaz perdelere bakakaldı. "Evet, sana katılıyorum Kiber. Bence de kız bir bakire.Kich'e varana kadar öyle kalmasına dikkat et. Basurablardanbirinin içine yerleştir ki güneş bu narin çiçeğin güzelliğini le-kelemesin. Yüzüklü parmaklar perdeden dışarı uzandı, adamın birhareketiyle taşıyıcılar tahtırevanın sırıklarını kaldırdı ve iler-lemeye devam ettiler. Kız! Bakire! Kafa karışıklığı içinde Mathew bu kadarınıanlayabilmiş ve birden her şey aydınlığa kavuşmuştu.Onu bir kadın zannetmişlerdi! Curaların lideri olan Kiber onu kolundan tutup götürdü.Neredeyse bir kör gibi yürüyen Mathew onu götüren adamınyan tarafına çarptığında hissettiği çelik bıçağın verdiği keskinacıyla, yaşadığı durumun vahametini daha iyi kavradı.138

Gezginin Buyruğun'eerleriyle birlikte katledilmemiş olmasının sebebi buy-Kafasından Başrahibi, Başbüyücü'yü ve John'u geçirdi,si sakallıydı- Yüzlerinde tüy bitmeyen Wes ırkından olanMathew dışında herkes... Beni kadın sandılar! Şimdi bana ne yapacaklar? Bununok da önemli olmadığını düşündü. Er ya da geç hatalarınıfark edecekler, sonra da her şey sona erecekti. Onları kan-dırmayıp, cüppesini havaya kaldırmak ve erkekliğini ortayakoymak daha iyi olabilirdi. Kuşkusuz bu barbarın ellerindecanını hızlı verirdi. John hızlı ölmüştü... hem de çok hızlı... Mathew'un tüyleri ürperdi, midesi bulanıyor ağzına safratadı geliyordu. Yoldaşlarının gözlerinin önünde katledildiği-ni görmüştü, kendisini de aynı şekilde ölürken hayal etti. Etive kemiğini yararak içine giren çeliğin pırıltısı, korkunç, ya-kıcı bir acı, ciğerlerinden sökülen son, korkunç bir çığlık. Bacakları tutmaz oldu ve düştü. Yere çöküp öğürmeyebaşladı. Ölmek istemiyorum! İstemiyorum! Mathew midesindekileri boşaltana kadar Kiber ona rahat-sız gözlerle baktı, sonra da ayağa kaldırıp sürüklemeye de-vam etti. Her tarafı tir tir titreyen Mathew zar zor yürüyebiliyordu.Başı dönmeye başlamıştı ve bu şekilde daha fazla ilerleyeme-yeceğini hissediyordu... Bayılacaktı... Korku yüzüne soğukbir su gibi çarptı. Bilincini kaybetmemeliydi, o zaman sırrıaçığa çıkabilirdi. Neyse ki fazla uzun bir yolları kalmamıştı. Homurtuyla ge-len bir emirle birlikte gûm birden Mathew'u uzun bacaklı iğ-renç yaratıklar olan develerden birinin önünde durdurdu.Dizlerinin üstüne çökmüş olan hayvan Mathew'a inanılmazhırçın ve aptal bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Genç büyücünün139

Margarel Weis & Tracy Hickmanbileklerini yakalayan Kiber, onları ustalıkla bir deri parçasry.la bağladı. Devenin eyerinde duran kubbe şeklinde çadırı ke-narından kaldırıp Mathew'a içeri girmesi için işaret etti. Mathew tuhaf eyere ve onu çevreleyen çadıra, ne yapaca-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 69: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ğını bilemeden baktı. Böyle büyük bir hayvan şöyle dursunhayatında ata bile binmiş değildi. Bir inek gibi geviş getir-mekte olan deve, ona bakmak için kafasını bir yılanmış gibjdöndürdü. Dişleri kocamandı. Kervanın yoluna devam etme-'si için acele eden Kiber kollarını, belli ki onu tutup yukarıkaldırmak üzere uzattı. Korku, genç büyücüyü sarsarak harekete geçirdi. Adamınona dokunmasını istemediğinden beceriksizce tuhaf eyerin1üzerine tırmandı. Güm işaretlerle bir ayağını boynuzun öbür<tarafına atıp diğerini de üzerine koyarak sabitlemesi gerekti-ğini anlattı. Ya tutsağının kaçmasına engel olmak için, ya daMathew'un ölü gibi solgun yüzünü ve gözlerinin altındakiyeşilimsi gölgeleri fark ettiğinden olacak, Kiber uzun bezler-le genç büyücüyü eyere ve çadırın kenarlarına bağladı. Basurabm perdelerini çeken güm, "Adar-ya-yanf" diyebağırdı. Homurdanan deve dairesel hareketlerle kalkarak fırtınasırasındaki geminin anılarını canlandırdı. Yerden ne kadar yüksek olduğunu görmesini engellediğiiçin etrafındaki çadıra minnettardı. Kiber tekrar bağırdı vehayvan yürümeye başladı. Mathew'un nahoş midesi heradımda çalkalanıyordu. Eyerin içine çöküveren genç büyücügözlerden ırak kalmaktan memnun, derin bir umutsuzluğuniçinde kayboldu. Her şey o kadar çabuk gelişmişti ki... Bir an John'la yanyana güneşin yıkadığı sahilde yatarlarken bir an sonrasında140

Gezginin BuyruğulanmıŞ; John ise öldürülmüştü. Ve bundan böyle Mat-ı PX an boğazına dayanmış bir bıçağın tehdidiyle yaşa-ktı Eninde sonunda bıçağın işini yapacağını da biliyor-Fr ya da geç kimliği açığa çıkacaktı. Hayatını tehdit edendurumu birkaç dakika, bir saat belki bir ya da iki gün da-erteleyebilirdi. Yaşıyordu ancak ne tür bir yaşamla karşı, slyaydı? Ümitsizce, ölmeyi bekleyerek, işkence içinde ge-çirilen bir yaşam. Onlara gerçeği söyle. Gerçeğin ortaya çıkacağı o ânı bek-leyerek -evet o an gelecek!- korkuyla mı yaşamak istiyorsun?Hemen bir son ver! Şimdi öl! Kardeşlerinle birlikte öl. Bir er-kek gibi öl... "Yapamam!" Dişleri birbirine kenetlenmiş, sırtından so-ğuk terler boşanmaktaydı. John'un başsız bedeninin kumayığılısını, ellerine sıçrayan sıcak kanı hatırladı. "Yapamam!"Bir kadının etekleri altına saklanmak... Bu ülkede söylenenutanç verici eski bir deyişti bu. Peki ya bir kadının etekleriiçinde saklanmak? Bu nasıl bir utanç kaynağıydı? İleri gerisallanarak inledi. "Bir ödlek! Ödleğin tekiyim ben!" Mathew tekrar fenalaştı... Devenin leş gibi kokusu, sarsı-cı hareketi, korkusu ve şahit olduğu tüm korkunç manzara-lar bir araya gelip bağırsaklarının ve midesinin burulmasınasebep oluyordu. Eyere sımsıkı tutunup ne kadar aşağılık birkorkak olduğunu kendi kendine bir kez daha kanıtlamak is-ter gibi acı ve korku içinde titredi.Ne kadar genç olduğunu, kaybolmuş olduğunu, yabancıye korkunç topraklarda bir başına kaldığını, sevdikleriningözlerinin önünde öldürülüşünü, itilip kakılışım hasta ve şok•cinde olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.Hayır, Mathew'un gözünde kendisi sadece bir korkaktı;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 70: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

m

Margaret Weis & Tracy Hickmanondan çok daha cesur ve iyi olanlar inançları için can ver-mişken onun gibi bir korkağın yaşamaya hakkı yoktu. İnançları. Kendi inancı. Mathew bir dua mırıldanmaya ça-lıştı ama hemen sustu. Şüphesiz Promenthas da onu terk dflmisti. Tek bildiği, onun için şehit olanların ruhunu Tanrınınkendisiyle birlikte sonsuza dek mutluluk içinde yaşamak içinyanma aldığıydı. Ya bir korkağın ruhu? Mathew Proment-has'la, John'la ve Başbüyücü'yle nasıl yüzleşecekti? Artık öl-dükten sonra bile ona huzur yoktu. Yolculuk aslında bir saat sürmesine rağmen ona günlercesürmüş bir kabus gibi gelmişti. Karanlığın basmasıyla kervat^durdu. Mathew acı içinde olan düşünceleri ve bedeninin yıpvranmışlığmdan dolayı baygın gibi olduğundan, binmekte ol-duğu devenin garip bir şekilde yere çömeldiğini hayal meyalfark etti. Bir el perdenin arkasından gözükene kadar acısınıniçinde kaybolmuş bir şekilde olduğu yerde kalakalmıştı. İki1gûm Mathew'u çözüp kaldırdılar ve eyerden aşağıya sürük-lediler. Başta yürüyememekten korktu. Ayakları yere değer değ-mez dizleri büküldü. Düştüğünde muhafızların onu kaldırıptaşımak için eğildiklerini gördü. Gûmlarm ellerini iten Mat-hew zar zor ayağa kalktı. Parlak bir dolunay vardı. Mathew çevresine göz attığındaiç kısımlara doğru gelmiş ve artık denizden uzaklaşmış ol-ıduklarını fark etti. Su sesi duydu ancak bu bir nehirdi. Kam-*pı nehrin kenarında çimenli geniş bir ovanın ortasına küme-ler halinde kuruyorlardı. Nehir suyunun görüntüsü, sesi vekokusu ona ne kadar susamış olduğunu fark ettirdi. Boğazıdeniz suyundan ve hastalığından ötürü kavrulmuş, acıyordu.Öte yandan içecek birşeyler isteyerek üzerine dikkat çekme-i^2

Gezginin Buyruğue cesaret edemezdi.Kendisini oyalamak için çevresini gözlemlemeye devam? Tahtırevan bir gnıp köleyle kuşatılmış büyük bir çadırın.. üne taşınmıştı. Gûmlar çadırları kurmak, atları tımarlayıp nlara su vermek ve develere saman dağıtmak üzere harıl1 arıl çalışıyorlardı. Başlan ve vücutları siyah ipeklerle kapa-tılmış bir çok kadın diğer basurabhrdan çıkarılıp küçük ça-dırlara yerleştiriliyordu. Mathew kadınların çoğunun ellerininonunkiler gibi bağlanmış olduğunu gördü. Demir tasmah adamlar birden oldukları yere çöktüler.Çevrelerinde olup bitenle hiçbir şekilde ilgilenmeyen adam-lar, başları bacaklarının arasına eğilmiş, elleri önlerinde sar-kık şekilde oturuyorlardı. Mathew bir kez daha, Bana ne yapacaklar, diye düşün-mekten kendini alamadı. Gözlerini tam tahtırevana doğru çe-virdiğinde başı ve vücudu beyaz abasının kumaşıyla örtülü,beyaz bir cüppe giymiş olan adamı yataktan dışarı çıkarkengördü. Köleler çadırın önüne özenle bir tente germişler veminderler dikkatlice etrafa yerleştirilmişti. Adam tentenin ar-kasından eğilerek minderlere kuruldu. Bir kolunun üzerineuzanmış, eliyle komutlar verdi, köleler emirleri yerine getir-mek için koşuşturmaya başladı. Mathew bezgin bezgin etra-fı seyrederken Kiber'in onu aniden dürtmesiyle irkildi, adam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 71: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bir çadırı gösteriyordu. Başıyla onaylayan Mathew, kısa yolculuğu yapabilecekkadar enerjisinin olduğunu umarak çadıra doğru yürümeyebaşladı. Küçük bir çadırdı. Tahta doğramalar birleştirilerekmeydana getirilmiş, bir kişiye kıtı kıtına yetecek büyüklüktebir şeydi. Önemli değildi. Eğilerek içeri girdiğinde tekrar sert

ve sağlam bir zeminde olmaktan memnundu.ı«

Margaret Weis & Tracy Hickman Tam çıkıp su araması gerektiğini yoksa öleceğini düşü-nürken içeriye bir kafa uzandı. Gelen Kiber'di. İçgüdüsel ola-rak elleriyle cüppesini örtmeye yeltenen Mathew aceleyledoğruldu. Gûm çadırın içine bir su matarası fırlattı. Matarayı hemenkapan Mathew, sudaki deve kokusuna aldırış etmeden aç-gözlülükle kana kana içti. Onu izlemekte olan Kiber tatminolmuş şekilde hırıldadı ve Mathew'un ayaklarına bir bohçafırlattı. Belinden keskin bir hançer çıkaran gûm Mathew'unjönünde çömelince genç büyücünün korunmasız boğazı kor-ku içinde düğümlendi. Gerçi Kiber onu öldürmeye gelmemişti. Çevik bir hamley-le Mathew'un bileklerini iplerden tamamen kurtaran gûmparmağıyla önce bohçayı sonra Mathew'u, sonra da tekrarbohçayı gösterdi.Kafası karışan Mathew bohçaya bakakaldı. Kiber bohçayı kaldırıp eline verdi. Mathew biraz kurcala-dığında sersemleşmiş beyninde yavaş yavaş içinde ne olabi-leceğine dair bir fikir belirdi.Giysi. Kadın giysisi. Mathew, suratını ekşiterek Mathew'un iğrenç cüppesiniişaret eden gûmz. ve keskin bir vurguyla birşeyler söyleyerektekrarladığı el kol hareketlerine baktı. Adamın ne demek istediği ortadaydı. Mathew bohçaya sı-kı sıkı yapıştı. An bu andı. Karşı çıkışını yapacağı an buydu.Korkusuzca ve kendinden emin ayağa kalkabilirdi. Gerçeğigösterip kaderini kabullenir ve kahramanca, onuruyla ölebi-lirdi.Ölmek...Midesi korkuyla buruldu. Ayakta durmaya çalıştı ama ba-ı«

Gezginin Buyruğu

caklarıHa derman kalmamıştı. Gözleri yaşlarla bulandı. Entkundu ve başını öne eğdi. Kiber homurdanaraksonunda yucad.rdan çıktı. Mathew kadın giysilerini ortalığa yayarak kan lekeleriyledolu cüppesini yavaş yavaş çıkarmaya başladı.115

Kadın kıyafetleri Mathew'un ince, narin hatlı vücuduna uy-muş, düz göğsünü ve dar kalçalarını gizleyen kumaş yığınınınkat kat kıvrımları gerçeği saklamasına yardımcı olmuştu. Bun-lar kendi ülkesinde kadınların giydiği kar beyazı göğüsleri ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 72: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

pudralanmış omuzlan ortaya çıkaran dekolteli kıyafetler, ipekkumaşı yerleri süpüren ve ayak bileği kıvrımını açığa çıkarmakiçin tutup kaldırılan elbiselerden, boynu açıkta bırakan, uzunetekli kıyafetlerden çok farklıydı.

Dışarıda bir ayak sesi duyma korkusuyla elleri titreyen Mat-hew aceleyle ipekli, pamuklu uzun pantolonu üzerine geçirdi.Pantolon, erkeklerin giydikleri gibi onun da bileğinde sıkıcadaralıp üste oturuyordu. Tül bir gömlek vücudunun üst kısmı-nı kaplıyor, kolları dirseklerine kadar geliyordu. Sonra sırasıy-la bileklerine kadar gelen kollarıyla düğmeli bir yelek ve ayafcbileklerine kadar uzanan siyah bir kaftan ve en üste de yüzü;ve başı kapatan siyah bir örtü ve yumuşak deri terlikler giyili-yordu. Mathew çadırına sızan loş ayışığı altında bu kıyafetlerebaktığında bir an için zihninde sahildeki kendi görüntüsü can-lalndi; etrafında siyah cüppesi dalgalanarak koşan görüntüsü.Gûmlann hatası anlaşılabilir, hatta kaçınılmazdı.146

Gezginin Buyruğu• iven siyah bir koza gibi görünüyor olmalıyım, diye<4ü- içinde kaderi ölmek olan kurtçuğun bulunduğu birkoza-Ona şimdi ne olacakü?Kadın kıyafetleri kuşanmış olan Mathew çadırının içinde-ilmüş, uyumaya cesaret edemiyordu. Çocukluğunu ve ilk elik yıllarını gizli ve kapalı büyücülük okulunda tecrit edil-iş olarak geçirmiş olmasına rağmen kadınlar ve erkekler1 akkında, asıl tehlikenin gecenin karanlık saatlerinde onu ya-kalayabileceğini düşünecek kadar birşeyler biliyordu. Tahtıre-vandaki adamın dokunuşunu -çenesini kavrayan yüzüklü par-maklarını- hatırlayınca içi daraldı. Büyü ekipmanını kaybetmiş olduğuna pişmandı -bir ada-mı tatlı bir uykuya daldıran tılsım ve muskalar, yön duygusuy-la oynayıp, insanı olmadığı bir yerdeymiş gibi hissettiren sihir-ler. Mathew bunları yeniden yapabilirdi ancak zaman ve mal-zeme gerekirdi: büyülü sözleri yazmak için kuzgun tüyü, par-şömen için koyun derisi ve kan...Kan... John'u gördü, yıkılıyordu... Hayır! Mathew bu dehşet görüntüsünü kafasından atabil-mek için gözlerini kapattı. Eğer kendini bu konuya biraz da-ha kaptınrsa çıldırabilirdi. Ayrıca elinde bulunmayan ve aslada elde edemeyeceği büyülerin hayalini kurmanın da bir ya-rarı yoktu. Oyalanmak ve de bu adamların ona ne yapacakla-rı hakkında birkaç ipucu yakalamak ümidiyle şu âna kadar in-sanların ne konuştuklarını hatırlamaya, tam olarak ne söylen-diğini bulup tercüme etmeye çalıştı. İlk başta imkansız gibi görünüyordu; aylarca özenle üze-rinde çalışmış olduğu dil aklından uçup gitmiş gibiydi. Mat-hew sabırla kendini odaklanmaya zorladı. Onun dişi olduğu-147

Margaret Weis & Tracı/ Hickmannu sandıklarını anlamasına yetecek kadar kelimeyi çıkartmıştı"Kadın." "Kız." Tabii bir kelime daha, "Bakire." Mathew'un bukelimeyi çok net hatırlamasının sebebi Kiber'in kelimeyi o çir-kin hareket eşliğinde defalarca tekrarlamış olmasıydı. Şimdi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 73: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

gûmun ona sorup durduğu soruyu biliyordu: Bir erkekle yat-tın mı? Mathew ne cevap verdiğini hatırlayamıyordu ancak yü-zündeki tiksinti ifadesinin yeterli olmuş olacağını tahmin etti. Dışarıdan gelen hafif bir ayak sesi genç büyücünün korku-dan nefesini tutmasına neden oldu; fakat bu bir kadındı. Pe-çesinden sadece gözleri görülebilen bir kadın, çadırın kapısı-nı aralayıp, aralıktan içeriyi süzdü ve Mathew'un ellerine birtas yemek tutuşturarak çıktı. Bu şeyin -et ve sebzelerle karıştırılmış bir kap pirinç- ko-kusundan midesi kalktı. Tam tası geri itiyordu ki birden du-raksadı. Bu da dikkat çekmesine neden olabilirdi, ama yeme-sine de imkan yoktu. Etin ne olduğunu bilse bile geri çıkara-cağına emindi. Tası gizlice çadırın arkasından dışarı silkeleyipiçindeki yemeği çimlere boca etti ve sabah fark edilmeden ön-ce bir hayvanın yiyip bitirmesini umdu. Bu işi de hallettikten sonra artık kendi sorununa geri dö-nebilirdi. O yan-bilinçliyken kulağına çalınan bazı kelimelerolmuştu. "Kızıl saç." Yaptığı araştırmalardan bildiği kadarıylabu yörenin çoğu esmer ve kara gözlü olan insanları arasındasıra dışı kabul edilen kızıl saçları vardı. Başka bir şey daha var-dı. Ten rengiyle ilgili... Tekrar ayak sesleri. Bu seferkiler ağır, çizmeliydi ve kesin-likle bulunduğu yere ilerliyorlardı. Nefesini tutarak neredeysebir heves içinde bekledi. Ne yapacağına karar vermişti. Büyükihtimalle adam bir hançer taşıyor olacaktı -hepsinin kemerle-rinde bir ya da iki hançer taşıdığını fark etmişti. Mathew han^ı148

Gezginin Buyruğu• kapıp kullanabilirdi. Büyücü daha önce kimseye saldırma-' ve düşmanı onu haklamadan önce yeterli bir hasar veripıtııştı VC * enleyeceğinden emin değildi. En azından ölümüne onurlusayılabilecek bir şekilde kavuşurdu. Adımlar gitgide yaklaştı ve tam çadırın önünde durdu. Ses-ler duyuldu. İki kişi vardı! Mathew ağzında beliren iğrenç tadıyutkunarak gidermeye ve titremesine hakim olmaya çalıştı.Yakında her şey sona erecekti... tüm o korku... tüm o ızdırap...Sonra Promenthas'ın yanında huzura, sonsuz bir huzura kavu-şacaktı. Kendi aralarında konuşan iki adam kahkahalar atarak eğil-di. Mathew fırlamaya hazır bir yay gibi gerildi. Ancak iki adamda çadıra girmedi. Dışarı göz atma isteği içinde yanıp tutuşan,fakat hareket etmeye bile korkan Mathew, adamların çadırının

önüne yerleştiklerini duyduğunu sandı. Korkusu hafifledi veonun için hazırlanan kaderi hakkında bilgi koparabilmekumuduyla tartıştıkları şeye odaklanmaya çalıştı. Gerçi onun anlayabileceğinden çok daha hızlı konuşuyor-lardı, ilk başlarda beş kelimeden birini ancak yakalayabiliyor-du ama daha dikkatli dinlediğinde ve tuhaf aksanlarını sökme-ye başladığında daha da fazlasını anladığını fark etti. Adamlargünün en heyecan verici olayı -kafirlerin katledilmesi- hak-kında konuşuyorlardı. İmansızlardan kaçını kılıçtan geçirdikle-ri, hangi kurbanlann daha yavaş ölüp hangilerinin daha yük-sek sesle bağırdıkları üzerine yaptıkları tartışmaları duyan Mat-hew dişlerini sıktı, bir yandan korkarken bir yandan da -onubile hayrete düşüren bir öfke ve hiddet içinde- dışarı fırlamaeteğine karşı koymaya çalışması gerekiyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 74: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Bir tanesi bıçakladığımda ciyak ciyak bağırdı. Duydunmu? Bir de kaçan o ikisi. Sağlam bir kovalamaca oldu, sahil149

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanboyunca. Adamın kellesini bizzat komutan uçurdu r-hızlı ve te-miz tek bir darbeyle. Bizi zevkten mahrum etti, ama onun-efendinin- acelesi vardı." Kellesini uçurdu! John'dan bahsediyorlardı! Mathew kulak-larına bir şey tıkayarak seslerin ve anıların girmesine engel ol-mak isterdi, fakat böyle bir lüksü yoktu. Acı içinde, konuştuk-larını dinleyip kaderi hakkında bir bilgi edinebilmek umuduy-la kendini zorladı. KafiAer'm katli konusu üzerine doya doya tartıştıktan sonragûmlzrm konuşmaları yolculuklan etrafında dönmeye başladı.Mathew'un yakaladığı kelimeden çıkardığı kadarıyla hedefleri,-Sardish Jardan'ın büyük şehirlerinden biri olduğunu hatırladı-ğı- Kich'di. Kafirlerle biraz oynamak için verdikleri araya rağ-men kervan bugün iyi yol almıştı ve gûmlar havalar güzel de-vam ederse bir hafta içinde Kich'e varmayı umuyorlardı. Vanrvarmaz da mallannı satabilir, ücretleri paylaşır ve zengin şehir-de bulunabilecek günahlarla zaman geçirebilirlerdi.Mallarını satmak! Dikkat çekici bir saç, tuhaf bir rengi var. Yumuşak beyazbir ten. Mathew ağlamamak için dilini ısırdı. Bunu düşünememekiçin nasıl bir aptal olması gerekiyordu? Elleri bağlı kadınlar... IBir bakire. Kich 'e varana kadar öyle kalmasına dikkat et. Bu, adamların dışarıda oluşlarını da açıklıyordu. Onlar"mallara" zarar gelmemesi için görevlendirilmiş muhafızlardı!Demek kaderi buydu. Bir köle olarak satılmak! Mathew kullanması için çadıra öylesine fırlatılmış yastıkla-rın arasına gömüldü. En azından beni yakınlarda bir tehlikebeklemiyor, diye düşündü. Eğer kimliğimi gizlemeye devamedebilirsem, ki kadınların erkeklerden nasıl da itinayla tecrit150

Gezginin Buyruğu ,, r: düşünülürse, bu o kadar da zor olmazdı, ömrümüedildi daha uzatabilirim, en azından köle pazarlarına ulaşınca-ya kadar.RU ona hiç bir rahatlama sağlamamıştı, sadece boşluk vei kmklığı vardı. Acı acı gülümsedi. Tabii ki aslında içten? e her şeyin bir an önce, o gece sona ermesini umuyordu. Şimdi bitmek tükenmek bilmeyen bir korku içinde geçecekişkence dolu günler; her ayak sesine irkildiği, geçirilen işken-ce gibi gecelerden başka bir şey onu beklemiyordu. Peki bun-lar bittiğinde? Sonrasında ne olacaktı? Köle tezgahında sunu-lup bir kadın olarak satılacak, sonra da ölümü -muhtemelenkorkunç ölümü- kazıklanmış bir alıcının elinden olacaktı. Korku, utanç ve suçluluk Mathew'un boğazından ızdırapdolu bir çığlık halinde koptu. Muhafızların onu duyup ters gi-den şeyin ne olduğunu kontrol etmek için içeri girmelerindenendişelenen Mathew gözyaşlarına hakim olmaya çalıştı. Ancakkorku ve keder baskın çıktı, kendisine engel olamadı. Ümitsizhıçkırıklarını susturmak için peçesini ağzına tıkayan gençadam yüzükoyun döndü ve başını yastıklara gömerek ağladı. Ovanın üzerine kapkara gece çöktü. Mathew'un çadırının

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 75: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dışındaki muhafızlar ara ara uyukluyorlardı. Boğuk hıçkırıkla-rını duymuşlar, fakat sadece içeri girip tutsağı "rahatlatması"için birbirlerini kışkırtan sinsi sırıtışlar atmışlardı. Ancak hiçbi-ri bunu yapmaya yeltenmedi. Kiber iyi bir komutandı, disipli-nini oturtmuştu. Kölelerden bir parça mahrem zevk almayakalkan son adam hızlı ve sert cezasını çekmişti. Sefil adam ko-mutanının tek bir kılıç darbesinden sonra şu anda Kich'tekiharemlerde hadımağası olarak çalışıyordu. Çadırdan yükselen zayıf hıçkırıklara gelince, o gece kade-rine ağlayan birden fazla tutsak vardı. Onları hiç ilgilendirmez-di

Margaret Weis & Tracy Hickmandi, bu yüzden aralarından birinin geçebileceği konusunda fa?la endişelenmeyen muhafızlar uyudu. Öte yandan, biri onların arasından geçti. Gerçi uyanık ol-salar bile iki gûmdan birinin durdurabileceği biri değildi. Uy-kuda ya da uyanık fark etmez, kimsenin göremeyeceği biriBeyaz kanatlarının tüyleri yerleri süpürerek gelen melek, kum-larda hışırdayan tatlı meltemden daha sessiz bir şekilde çadır-,dan içeri süzüldü. Sessiz sessiz bir kenarda ağlayan Mat-hew'un üzerine eğildi ve yanağına hafifçe dokunarak, kendigözyaşları yere damlarken Mathew'unkileri sildi. Onun nazik dokunuşuyla genç adamın iç burkan hıçkırık-ları kesildi. Rüyalarla bile bölünmeyen, derin bir uykuya dal-dı. Melek onu derin bir şefkat ve merhamet içinde süzdü. Ça^dırdan dışarı çıkarak dikkatle etrafına baktı, sonra kanatlannıhızla ve sessizce açarak göklere yükseldi.

Promenthas katedralinin sert, ahşap sıralarının arasındanuzanan dar, kırmızı halı kaplı koridorunu heybetli adımlarlaarşınlıyordu. Tanrı'nın yüzünde bir ciddiyet vardı, düşünce-li düşünceli beyaz sakallarını sıvazlıyordu, ak kaşları dikendiken olmuştu. Koridorun diğer ucunda bir melek bekliyor,yüzlerce adak mumunun titreşen ışığı altında gümüş rengisaçları parlıyordu. Arkasında duyduğu bir ses üzerine çevre-sine bakındı. Büyük ahşap kapılardan kimin girmekte oldu-ğunu gördüğünde beklemek üzere orta kısmın karanlık göl-gelerine sessizce çekildi."Promenthas, benimle konuşmak istediğini öğrendim." "Evet, hem de çok önemli bir konu hakkında." Proment-has'ın nazik sesi öfke ve acıyla titriyordu. "Sen ne cüretlebenim rahiplerimi öldürürsün?" Uzun, uçuşan yenleri ve olağanüstü altın işlenmeleriyleipekten bir kaftan giymiş olan Quar, Promenthas'ın katedra-linin mütevazı dekoruna yabancı ve tuhaf görünüyordu. Qu-ar ise kendisini bu büyük gri mermer yapıda görmüyordu.O kendi sarayındaydı. Bulunduğu yere ait olmayansa Pro-menthas'di; Tanrı'nın sade gri cüppesi portakal ağaçları, çeş-meler ve tavus kuşlarından oluşturulmuş şatafatlı dekorunun'53

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatıortasında pejmürde ve hırpani görünüyordu .- Kızgın arkadaşına sakin bir bakış atan Quar, kaşların,kaldırdı. "Madem birbirimizi kabahatlerimizden dolayı svjjluyomz, sen nasıl olur da misyonerlerini benim insanlarımıninancını yıkmak için gönderirsin?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 76: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Takipçilerimin hevesinden beni sorumlu tutamazsın!"Quar eğildi. "Benim cevabım da aynı." "Katledilmelerine gerek yoktu! Onları kendi yoluna çevir-meyi deneyebilirdin." Promenthas'ın yüzü öfkeden kıpkırmı-zı oldu. "Takipçilerim arasında yeni yeni yayılmaya başlayan birinanışa göre bir kafir -inançsız biri- sadece üzüntü ve traje-diyle sonuçlanabilecek bir yaşam sürmeye mahkumdur. Bubiçare yaşamı kestirmeden sona erdirmekle kafire iyilik et-tiklerini düşünüyorlar." Promenthas hayretler içinde bakakaldı. "Daha önce hiçbirimiz böyle bir doktrin öne sürmemiştik! Bunun adı dinadına cinayet işlemektir!" Eliyle dalgın dalgın bahçesinde evcil hayvan olarak bes-lediği bir geyik yavrusunun ensesini sevmekte olan Quar bu;mesele üzerinde derin düşüncelere dalmış gibiydi. Bir sürebu konuda düşündükten sonra, "Belki de haklısın," dedi."Duruma hiç bu açıdan bakmamıştım." Zarif bir şekildeomuz silkti. "Doğrusunu istersen bu olay üstünde de pekdurmamıştım. Üzerinde tartıştığımız şey sonuçta ölümlüler.Onlardan da mantıksız ve aptalca davranmaktan başka nebeklenebilir ki? Öte yandan şimdi sen bu konuya dikkatimiçektiğine göre İmamımla konuşup onlara böyle potansiyeltehlikeler barındıran bir doktrini kimin öğrettiğini bulmayaçalışacağım."154

Gezginin Buyruğu menthas biraz olsun yatışmış görünüyordu. "Evet buıeye el atsan iyi olur... ve bir son versen..."uceni temin ederim ki elimden geleni yapacağım." Promenthas bu cevaptan pek hoşlanmamıştı, şok edici. avetleri kolayca kestirip atmasından da. Fakat Proment-1 s'ın vicdanı kendi insanlarının da doğru davrandığı konu-mda bütünüyle rahat sayılmazdı bu yüzden daha fazla üs-tünde durmadı. Sohbetin konusunu değiştiren Promenthas, Quar'a kated-ralin yekpare oyma ahşap kapılarına kadar eşlik etti. Quar'mbakış açısmdaysa ikisi birlikte saray bahçesinin dökme de-mir kapılarına doğru yürüyorlardı. Tanrılar birbirlerine so-ğuk bir tavırla selam vererek ayrıldılar. Yalnız kaldığmdaysa Promenthas'm düşünceleri tekraröldürülen rahip ve büyücülerinin üzerinde yoğunlaştı. Tan-rı boynunu eğmiş, elleri arkasında kavuşturulmuş koridordailerliyordu ki kafasını kaldırıp -hayretle- sunağın yanındaduran birini gördü. Promenthas, "Akhran," dedi, onu gördüğüne pek dememnun olmuş gibi görünmüyordu. Gezgin Tanrı'nın takip-çileri de cinayet konusunda paylarına düşeni yapmalarıylatanınırlardı, gerçi bunu din adına yapmadıklarını kabul et-mesi gerekirdi. Daha çok hırsızlık, kan davası ve savaş adı-na olurdu. "Seni buraya getiren nedir?" Beyaz gömlek ve pantolonun üzerinde uçuşan siyah cüp-pesi giyen Gezgin Tanrı, siyah bir örtüyle kapatılmış başı veyüzünün ardından sanki katedralin sessizliğinde değil deŞiddetli bir kum fırtınasının ortasında duruyormuş gibi bakı-yordu. Çatılmış kaşların altından insanın içine işleyen bir çiftgöz Promenthas'm yumuşak bakışlı -şimdi endişeyle gölge-'55

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 77: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanlenmiş olan- gözlerine dikilmişti. HaiH'm altında boğulmuş tok bir ses, "Seni uyarmıştım"dedi. "Beni dinlemeliydin." Promenthas kaşlarını çattı. "Ne demek istediğini anlamı-yorum.""Anlıyorsun. Cihat!'"Üzgünüm ama anlamıyorum..." ''Cihat. Benim insanlarımın 'kutsal savaş' için kullandık-ları kelime. Çoktan başladı bile. Evren ve Zhakrin öldüler veölümsüzleri ortadan kayboldu. Şimdi de senin takipçilerinQuar'm diyarında doğrandı." Promenthas diğer Tanrı'ya dikkatli ve sessizce baktı.Akhran, her zamanki gibi, katedralin taş duvarları için fazla'büyük, vahşi ve zalim görünüyordu. Besbelli Gezgin Tannda kendini pek rahat hissetmiyordu. Ağzındaki maskeyi kal-dırıp derin bir nefes aldıktan sonra dışarıya açılan geniş ah-,şap kapılara özlemle baktı; fakat Akhran olduğu yerde-dimdik ayakta- durmak için kendini zorluyordu. Sul adına! Promenthas birden hayrete düşmüştü. Akhrangerçekten de katedralde! Gezgin Tanrı sevgili çölünü bırak-mış ve özellikle benim mekanıma gelmiş! Zamanın başlangı-cından beri böyle bir olay gerçekleşmemişti. Promenthas sevinmesi, hatta onur duyması gerektiğininfarkındaydı; fakat ikisini de değil, sadece bir ürperti hissedi-yordu. Adımlarını hızlandırıp sunağa yaklaştı. Akhran'ın yanına geldiğinde yavaş yavaş, "Eğer o kor-kunç gün bize anlattıkların doğruysa," dedi, "neden şimdiQuar'm kendi ölümsüzleri de ortadan kayboluyor?" "Bir fikrim var ama bu konuda kesin kanıtım yok. Eğerkorktuğum şey doğruysa çok büyük bir tehlike altındayız156

Gezginin Buyruğu

demektir-peki korktuğun şey ne?" ,ndaki örtünün kıvrımlarına yaklaşan kalın siyah kaş-lev saçan gözlerin üzerinde bir şahinin kanatları gibigörünüyordu.lan,üProrrıenthas, huzursuz olduğunda yapmaya alışkın oldu- üzere sakalını düzeltmek için elini kaldırdığında elinin. pijfojn biçimde titrediğini fark etti. Bilinçsiz bir tavırla par-maklarını dua edermiş gibi birbirine kenetledi. "Belki dehaklısındır Akhran. Belki de Quar'ın bizi aptal yerine koy-masına izin verdik. Peki ne istiyor?" "Şüphesiz ki bu çok açık. Tek Tanrı, Tanrıların Tanrısı ol-mak. Yavaş yavaş Onun İmparatoru hakimiyet alanını geniş-letiyor ve İmamları da gitgide güçleniyor. Ele geçirdikleri in-sanları senin takipçilerine yaptıkları gibi ya öldürüyorlar, yada onlara cihat şansı tanıyorlar -dini kabul et ya da öl. Ya-vaş yavaş müritlerimizi kaybedeceğiz. Ufalacak... ve en so-nunda... kaybolacağız.""Bu imkansız!" "Öyle mi? Gözlerinin önünde oldu. Evren ve Zhakrinşimdi neredeler?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 78: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Promenthas, meleğin, takipçilerinin katliyle ilgili ona ver-diği raporu uzun uzadıya düşünerek bir süre sessiz kaldı.Cihat. Kutsal savaş. Kabul et ya da öl. Çatılmış kaşlarla dö-nüp Gezgin Tann'ya baktı. "Bu seni yakından ilgilendiriyor Akhran. Senin toprakla-rın Quar'ın kullarının tam sınırında. Ne yapmayı düşünüyor-sun?" Gezgin Tanrı, Promenthas'a küçümsemeyle bakarak ba-Ş'nı dimdik kaldırdı. "Benim insanlarım seninkilere benze-157

Margaret Weis & Tracy Hickmanmez. Dudaklarında dualarıyla uysal uysal ölümlerine koş-mazlar. Savaşırlar." Promenthas hafifçe gülümsedi. "Quar'la mı, yoksa kendiaralarında mı?" Akhran'ın gözleri öfkeden alevler saçtı, sonra yavaş ya_vaş omuzları düştü ve dudakları büküldü. "Gerçeklere öfke-lenmemek lazım. Buraya gelme sebebim de buydu aslında.Yardımına ihtiyacım var. Senin insanların benimkilerden çokfarklı, onlar bilgelikleri, merhamet ve sabırlanyla bilinirler...")Promenthas hayretle Gezgin Tanrı'ya baktı. "Bu doğru olabilir ama Akhran, insanlarım sana nasıl yar-dımcı olabilir ki? Bir okyanus kadar uzaklar...""Hepsi değil." Afallayan Promenthas irkilir gibi oldu. Orta kısımda sa-bırla bekleyen ve konunun geldiği noktadan oldukça ürk-müş görünen meleğe bakarak, "Hayır," diye mırıldandı. Di-ğer Tanrı, "Hayır," diye tekrarladı. Gerilen Promenthas elinisunağın önündeki parmaklıkların üzerine koydu ve cilalan-mış ahşabı boğum boğum, buruşuk parmaklarıyla dalgındalgın okşadı. "Bu doğru." Akhran güneşten kararmış nasırlı elini Promenthas'ın eli-nin üzerine koydu. "Kendini kandırmaya çalışma dostum.Okyanus Quar'a engel olmaz." Promenthas'ın bakışı meleğe doğru kaydı. "Bahsettiğingenç adamın başından korkunç olaylar geçti. Acısı dayanıl-maz boyutlardaydı. Ona hızlı ve acısız bir ölüm bahşetmeyidüşünüyordum." Akhran sertçe, "O kadar şanslı olmayan diğer milyonlar-ca insana da mı?" diye sordu.Promenthas düşünceli düşünceli meleğe doğru baktı.,58

Gezginin Buyruğu •? rpnai saçları olan kadın, sessizce Tanrısına fikriniGümüş ıcıl&Hrrnemesi için yalvaran gözlerle bakıyordu. Bir sürePromenthas aniden Akhran'a döndü. Boğuk bir sesle,- , olsun," dedi. "Elimden geleni yapacağım. Ancak hiç- söz vermiyorum. Sonuçta ölümlülerle daha fazlasını ba-şarmayı da umamazsın." Akhran'ın yüzünde bir an için bir gülümseme belirdi vevüzü alışılmış katılığına, ciddiyetine tekrar büründü. Siyahkumaşı ağzı ve burnunun çevresine sararak Promenthas'abaşını salladı -bu, Gezgin Tanrı'nın reveransa en yakın ol-duğu noktaydı- ve oradan ayrılmak üzere kırmızı halı kaplıkoridorda hızla yürümeye başladı; yekpare ahşap kapınınardında parlayan günışığına yaklaştıkça uzun adımları gitgi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 79: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

de daha da büyüdü."Yıldızların Işığından da Hızlı Olan, gel!" diye emretti. Promenthas, emre karşılık olarak katedralinin mermerbasamaklarında toynak tıkırtılarını ve hemen sonrasında me-leklerinin buna itiraz eden şok olmuş seslerini duydu. Aygı-rın beyaz başı kapının eşiğinden göründü, yelesini sabırsız-lıkla salladı, tiz kişnemesi mabedin sessizliğini yardı. Akhraneliyle selam verip bir sıçrayışta eyere oturdu. At, toynaklarıışıkta parlayarak şahlandı ve yukarı fırladı. Öfkeli serafim vekerubimler mermer basmaklardaki gübreler yüzünden söy-lenerek atın arkasından perişan bakışlar attılar. Başını iki yana sallayan Promenthas iç geçirerek döndüve kanatları sarkmış, kederli koruyucu meleği yanına çağırdı.159

ÖLÜMSÜZLERKİTABI

y

I Havada ağır bir gül kokusu vardı. Mis kokulu gölgeler ara-sında gizlenen bir bülbül heyecanla şakıyor; narin bir genç kı-zın ellerinden soğuk su dökülüyor, su kızın ayakları dibinde-ki büyük bir deniz kabuğunda havuz oluşturuyor; rengarenkçinilerle yapılmış muhteşem mozaikler alacakaranlıkta mücev-herler gibi parıldıyor; Quar ise bütün bu güzelliklerden enufak bir haz almıyordu. Tanrı, bir çeşmenin havuzunun çinilikenarına oturmuş, boş boş bir gardenyanın yapraklarını yolupcilalı beyaz yaprakları canı sıkkın bir şekilde dalgalanan suyaatıyordu. Tam da Sul'ün şansınaydı. Sul'ün şansı şans falan değildizaten. Sul'ün şansına Promenthas'ın o lanet olasıca rahipleriQuar'm bir düzine inananının karşısına çıkmışlardı. En azındankendi inananları olduğunu düşünüyordu. Tanrı, inananlarınınbu kadar fanatik bir hale geldiklerini fark etmemişti. Şimdi Pro-menthas kızgındı ve sadece kızgın değil aynı zamanda da şüp-he içinde olmalıydı. Quar buna hazırlıklı değildi. Proment-has'la da ilgilenmeyi düşünüyordu, fakat çevirdiği dolaplarınuzun ve dolambaçlı yolunda daha sonra... çok daha sonra... Aynca bir de Akhran derdi vardı. Bu olayı kendi yararınakullanmak için vakit kaybetmeyecekti. Gezgin Tanrı şu anda163

Margaret Weis & Tracy Hickmatıkesin Promenthas'ı harekete geçmeye ikna etmeye çalışıyQolmalıydı. Promenthas'm pek fazla bir şey yapabileceğindendeğil. Takipçilerinin hepsi doğru yolu bulanların kılıçlarındacan vermişlerdi öyle değil mi? Quar bunu kontrol etmesi ge_rektiğini düşündü. Öte yandan şimdi Promenthas uyanmıştı vg1dikkatli, tedbirli olacaktı. Quar'ın umduğundan hızlı hareketetmesi gerekecekti. İşgüzar Akhran. O, Quar'm yatağındaki akrep, çizmesinde-ki karakurttu. Sadece birkaç gün önce Akhran'ın takipçilerin-den iki kabilenin Pagrah çölünde birleştiği yönünde bir rapor

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 80: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

almıştı. Quar'm heybetli orduları yanında sayıca çok az olanbu bedeviler, doğrudan bir tehdit olmaktan çok bir can sıkın-tısı sayılırlardı; fakat Quar'ın şimdi can sıkıntılarına ayıracakzamanı yoktu. Quar'ın planlarında Akhran'ı alt etmek için dayandığı nok-ta, Gezgin Tanrı'nın inananları arasında süregelen kan davala-rı ve mücadelelerdi. Eski kural: Böl ve yönet. Atı dışında hiç-bir şeyi önemsemiyormuş gibi görünen bu Gezgin Tanrı'nınQuar'm yaptığı planları fark edecek kadar dikkatli olduğunuve engellemek için bu kadar hızla hareket edeceğini kim bile-bilirdi ki? "Bu benim hatamdı. Sardish Jardan'ın diğer Tanrılarına yo-ğunlaşmıştım. Tehlike oluşturanın onlar olduğunu düşünüyor-dum. Şimdi Ravenchai'nin Mimrim'i, zayıfladığını hissettiği içinbulutlarla çevrili dağında saklanıyor. Bas'ın Uevin'i savaş maki-nelerinin ve politikanın arkasında güvende olduğunu sanıyor,ama temellerinin altının oyulduğunun farkında değil; yakındao da çatlakların arasından aşağı düşecek. Fakat sen, AtlarınTannsı. Seni hafife aldım. Gözlerimi güneye ve batıya çevirdi-ğimde doğuya sırtımı dönmüş oldum. Bu tekrarlanmayacak."164

Gezginin Buyruğu eski atasözünü hatırladı: Zararın neresinden dönülse. J Hatanı fark ettin, şimdi onu telafi etme zamanı. Akh-, kavgalı kabileleri birleştirmesinin tek bir yolu vardı:"i"msüzlerini kullanmak. Akhran'ın ifritlerinin korkunç çöllan yarattığına dair raporlar gelmişti. Anlaşılan o ki cin-ı in korkunç güçlerinin ortalığa salıverilmesi o kalın kafalı be-devileri korkutmaya yetmişti... Dağılmış gardenyanın elinde kalan son yapraklarını da boşboş ufalayan Quar duraksadı.Tabii ya, cin. Cevap buydu. Ölü çiçeği havuza atan Quar ellerini birbirine sürttü ve ru-hani varlığını sık sık çevreleyen insan tenine asılı kalan çiçekkokusunu ciğerlerine çekti. Ayağa kalktı, zevk bahçesinden çı-karak sarayına girdi ve özel salonuna geçti. Odanın dekoras-yonu oldukça şatafatlıydı, duvarlarda parlak renkli ipekler ası-lı, yerlerde en ince yünlerden dokunmuş kilimler vardı. Oda-nın ortasında cilalı siyah bir masanın üzerinde kalay ve bakır-dan yapılmış küçük bir gong duruyordu. Eline tokmağı alan Quar gonga üç kez vurdu, yediye ka-dar saydı ve tekrar üç kez vurdu. Bunun sonucunda çıkan sesaz çok rahatsız ediciydi. İnsanın dişlerini kamaştırıyor, hava-nın kendisini bile titretiyordu. Son nota mis kokulu havada da-ğılırken bir duman bulutu gongun etrafında insan şeklini al-maya başladı ve üç metrelik bir ifrite dönüştü. Ellerini sarıklı başının önünde kavuşturan ifrit, "Selamünaleyküm Efendi" dedi. Kırmızı ipek şalvar giyen ve koca gö-beği etrafına kırmızı bir kuşak sarılı olan ifrit, cüssesindenbeklenmeyecek bir zarafetle eğildi. "İsteğiniz nedir sahip?" ipek bir kanepenin üzerine oturan Quar sıkkın bir şekilde,"Akhran'ın işgüzarlıkları canımı sıkıyor Kaug," dedi. "İki kabi-,65

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanleşinin bir araya geldiği yönünde raporlar aldım. Bu nasıl olabiliyor?" Kaug, "Akhran'ın iki cini -adları Fedj ve Sond- aracıhğm],

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 81: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

birleştiler, Yüce Kişi," diye cevapladı."Ben de öyle düşünmüştüm. Bundan oldukça rahatsızım" "Cevabın zihninizde oluştuğunu görebiliyorum efendimPlanınız mükemmel. Rahat olun Efendi. Kolayca halledilebile-cek bir mesele. Şimdi izin verin bu işin sizin üzerinizde yarat-tığı kaygıları silip süpürmek için birşeyler hazırlayayım." Kaug ellerini çırptı ve gökgürültüsünü andıran sesiyle şe-kerli koyu bir kahve, şekerli gül yapraklan, tatlı incirler ve naryarattı. Gül yapraklarından birinden bir ısırık alan Quar, Ka-ug'un koyu kahveyi narin bir porselen fincana koymasınımemnuniyetle izledi. Quar, "Önemsiz bir şey, ufak bir rahatsızlıktan başka birşey değil," dedi, "fakat yapım itibariyle bu gibi ufak şeyler ca-nımı fazlasıyla sıkıyor. Artık bu mesele senin becerikli ellerineteslim edildiğine göre, daha fazla kendimi üzmeme gerek yok,öyle değil mi?" Dizleri üzerine çöken ve sarığı kilime değecek kadar eği-len ifrit, "Akrebin iğnesi sökülmüş, örümcek ezilmiş farzedinUlulann Ulusu," dedi. "Hmmm." Quar narı altın bir bıçakla aldı ve yakut taneleritek tek çıkartıp dişleri arasında ezdi. Akrepler ve örümcekler.Tam da düşündüğü şeydi. Kaug'un zihnini okumasından hoş-lanmıyordu. Tanrı -ilk kez de olmamak üzere- Kaug'un gücüve kudreti arttıkça düşüncelerinin ne kadarını görebildiğinimerak etti."Efendimin başka bir isteği var mı?""Bilgi. Promenthas'ın şu rezil rahiplerinin öldürülmesi..."166

Gezginin Buyruğu,Ahı" Kaug kaşlarım çattı.«Ne var?""Rövle vahşi bir işin sizi rahatsız edeceğini biliyordumdim- Bu yüzden bir şey bulabilmek umuduyla araştırma tim Ne yazık ki bu işi yapanların üzerinde görüşümü ka-ftan kara bir bulut var."Ouar gözlerini kıstı. "Kara bir bulut. Bu da ne demek?""Bilmiyorum Efendi." "Belki de bu Promenthas'ın bir oyunudur. Takipçilerininhepsi öldü, öyle değil mi?""Bildiğim kadarıyla..." Quar yumuşakça, "Promenthas'ın takipçileri öldü. Evet yada hayır, Kaug?" diye tekrarladı. Cevap veremediği için acı çeken ifrit, efendisinin önündeyere kapaklandı, omuzları düşmüş, tüm koca vücudu titriyordu.Gerçek bir umutsuzluk? Ya da çok iyi bir rol. Quar, "Pekala, bilmiyorsan bilmiyorsun. Gidebilirsin," dedive mücevherli eliyle kayıtsızca bir hareket yaptı."Efendim kızgın değil mi?" Esnerken, şekerlenmiş parmaklarıyla az çok ağzım kapatanQuar, "Hayır, hayır," dedi. "Zamanım bu gibi önemsiz olayla-ra harcayamayacak kadar değerli. Umuyorum ki senin ellerineteslim edilen her şey memnun edici bir şekilde sonlandırıla-cak." "Bana olan güveniniz gurur veriyor efendim; ayrıca yeter-sizliklerimin karşısındaki sabrınız da bir lütuf." İfrit alçakgö-nüllü ve müteşekkir bir şekilde tekrar eğildi. Quar cevap vermedi. Kanepede kaykıldı ve uyüyormuşca-sma gözlerini kapadı. Aslında insan vücudundan dışarı çıkmış,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 82: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kaug'u görünmeyen gözlerle izliyor, ifriti dikkatle tartıyor, bir.67

Margaret Weis & Tracy Hickmankendini beğenmişlik izi, bir tatmin, Akhran'la ve rahiplerle mgili olan bu meselelerin efendisine söylediğinden daha önem-li bir tehlike olabileceği yönünde bir iç düşünce arıyordu. Vücuduna geri dönen Quar gözlerini kırptı, esnedi ve uy-kulu uykulu gözlerini ovuşturdu."Sizin için yapabileceğim başka bir şey var mı, Ulu Kişi?""Hayır. İşe koyul." Tekrar eğilen ifritin hantal gövdesi gongdan dışarı çıkandalga dalga dumana dönüştü ve bir anda gongun bakır meta-li tarafından emilerek yok oldu. Yalnız kalan Quar kanepeden kalktı. Etrafındaki havada çi-çek kokusu vardı; ağır işlemeli cüppesi kalın kilime sürtündü.Oyma ahşap koltuklarla, masalarla, kanepelerle, dev porselenvazolarla, balmumundan kalın mumları olan büyük şamdan-larla, altın kaplar ve şişelerle, çiçekli ağaçlarla dolu odadakidar alanda elleri arkasında kavuşmuş, başı öne eğilmiş birhalde volta atmaya başladı. Bir aşağı bir yukarı dolandı; fakat bu kararsız kalmış ya dakendini rahatsız hisseden birinin dolanması gibi değildi. Budaha çok yeni planlar kuran, eskilerini gözden geçiren, düşün-celeriyle birlikte kilometreleri aşan birinin dolanması, düşün-sel olarak çölü ve şehirleri dolaşan birinin adımlarıydı. Bir saat volta attıktan sonra odanın ortasındaki cilalı siyahmasanın yanında duran Quar yüzünde hafif bir gülümsemey-le parmaklarını yavaşça uzattı ve gongu okşadı. Nasıl ifrit gon-gun etrafında oluştuysa planlan da kafasında öyle oluşuyordu. Quar'm sadık takipçisi İmparator'a bir an önce güney Sar-dish Jardan'da Tanrı'nın yerini sağlama alma emri verilecekti.Bir kez işgal edildikten sonra güneydeki Bas toprakları İmpa-rator'un dev donanmasının yapımını bitirebilmek için gerekli168

Gezginin Buyruğu

saray»ve köle işgücünü sağlayacaklardı, imparator, Quar adı-tıabatıya yelken açacak, okyanusu geçerek -Promenthas'm"*". sine- Tirish Aranth kıtasının altın yüklü, kalabalık toprak-larınasaldıracaktı.Göklerdeki savaş yeryüzüne inecekti.Cihat.169

Tannlar sıkıcı Ölüler Diyarını koruma işinden ölümsüzleri ilkolarak azat edip onlara nispeten daha ilginç -zaman zaman da1daha gergin- bir iş olan ölümlülerle ilgilenme görevini verdikle-rinde kendisine hizmet etmesi için her Tanrıya eşit sayıda ölüm-süz verilmişti. Tannnın dünyadaki gücü artıp azaldıkça bu sayıda artıp azalabiliyordu. Bu yüzden ölümsüzler arasındaki hiye-rarşi genelde yaşa bağlıydı. Daha yaşlı, daha bilge olan ölümsüz-ler liderlik görevlerini üstleniyorlardı. Genç ölümsüzlereyse da-ha alt seviye, angarya işler, daha çok insanlarla doğnıdan bağ-lantı gerektiren işler veriliyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 83: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Yaşamlannı yan yanya ölümlü düzlemde geçiren ve ölümlü-lerle aşın ilgilenen genç ölümsüzler ne yazık ki geçen yüzyıllarboyunca ölümlülere özgü vasıflar, özellikle de zaaflar edindiler. Daha önce de bahsedildiği gibi, Promenthas'ın melekleri sertbir hiyerarşi altındaydı, koruyucu melekler en genç ve en alt se-viyedeydiler, onlann üstünde başmelekler, seraphin ve kerubim-ler vardı. Her meleğin kendine ait bir görevi ve rapor vermesigereken bir amiri vardı. Sadece acil durumlarda veya -takipçile-rinin öldürülmesi gibi- felaketler karşısında Promenthas koruyu-cu meleklerinden birini ona doğrudan rapor vermesi için çağırır-dı. Diğer Tanrılar ölümsüzlerine yaklaşımlan açısından daha ra-170

Gezginin Buyruğu ihtiyaçlanna göre daha gevşek yapılandırmalara giderler-1 T b'ü bir de Akhran, Gezgin Tann gibi disiplin ya da yapılan-dîrmayla ilgilenmemiş olanlar vardı.Ru organizasyon eksikliği başta Akhran'ın ölümsüzleri ara-da ciddi kanşıklıklara neden olmuştu. Sürekli birbirlerinin yol-çıkıyorlardı. Bazı kabilelerde cin fazlası varken bazılanndak bir cin bile yoktu. İfritler kendi aralannda savaşıyorlar, nere-deyse Akhran'ın takipçilerini yeryüzünden silecek ölçülere varankorkunç fırtınalar yaratıyorlardı.Bütün bunlar -bulunabildiğinde- Akhran'ın bilgisine sunulu-yordu. Rahatsız edildiği için kızmaktan ve ibret olsun diye bir-kaç kelle uçurmaktan başka Gezgin Tann'nm yaptığı işe yararpek bir şey olmuyordu. Tannlannın onlara pek ilgi göstermedi-ğini fark eden ve kelle korkusu duyan ölümsüzleri bu yüzdenkendi aralannda bir çeşit organizasyon kurma gereği duydular.İşler tam da beklenebileceği gibi gelişti. Güçlü ifritler vahşifırtınalann, volkanlann ve yer sarsıntılannın kontrolünü talep et-tiler. Bütün bunlar sorgu sual olmadan kabul edildi. Yaşlı cinlerinsanlarla herhangi bir işleri olmasını istemediler çünkü bu kül-fetli görevi yerine getirmek, insanlann kaprislerine boyun eğme-yi ve fiziksel bir objeye bağlı olarak ölümlü düzlemde bulunma-yı gerektiriyordu. Bu da -yaşlı cinlere göre- sonsuzluğu geçir-mek için oldukça küçük düşürücü bir yöntemdi. Bu yüzdenölümsüz düzlemde kalmayı ve aşağıdaki pis işleri yapmalan içingenç cinleri göndermeyi uygun buldular. Genç cinler bu pek dert etmedi; zaten çoğu, insanlann kar-maşa içindeki heyecanlı dünyalanndan zevk alıyordu. Öte yan-dan yaşlı cinler gençlerin dikkatini çekecek başka bir karar da-ha almışlardı. Sonsuzluğun gecelerini daha bir katlanılır hale ge-tirmek için dişi cinleri kendileriyle birlikte ölümsüz düzlemde171

Margaret Weis & Tracy Hickmanalıkoydular. Talimin edilebileceği gibi bu genç cinleri oldukekızdırdı ve neredeyse topyekün bir savaşı tetikleyecekti. öteyandan isyan pek de bir sonuç vennedi. Her bir asi cin Akfı-ran'ın keskin kılıcını boğazında hissetti ve isteksizce olsa da uy-salca boyun eğdi. Güzel dişi cinlerin hizmet ettiği yaşlı cinler ilahi bir ihtişamiçinde yaşıyor, bu şatafata layık olmayan türdeşlerini ölümlülerarasında paylaştırmak, cinler arasında çıkan tartışmalan sonuç-landırmak ve ölümlülerin cinlerinden şikayetlerini dinlemek gibiişlerle uğraşıyorlardı. Genç cinler (ya da daha güçlü birine çat-ma gafletini gösteren yaşlı cinler) aşağıdaki dünyaya gönderili-yor, her ölümsüzün özü, ölümlü ellerin yapmış olduğu -bir lam-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 84: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ba, yüzük veya şişe gibi- fiziksel bir objeye hapsediliyordu. Bu,cini ölümlü düzleme bağlıyor ve dışanda uzun süre yaşamına

devam etmesine engel oluyordu. Tabii ki her zaman ölümlü düzlemden ölümsüzüne terfi et-me imkanı vardı, bu yüzden genç cinler Akhran'ın dikkatini çe-kecek bir mucize gerçekleştirme fırsatını kolluyorlardı. Ödül ola-rak Tanrı, cini bir çobanın yurdundaki lambadan alarak bulutlararasında bir yer sağlıyor, bundan sonra her dileği, arzusu ve ih-tiyacı güzel dişi cinler tarafından karşılanıyordu. Lüks içinde, dişi cinlerin kollarında yaşamak her cinin rüya-sıydı, çünkü eğer cinlerin salıip olduğu insan zayıflıklannın bas-kın gelen bir tanesi varsa, bu aşktı. Aşağıdaki erkek cinlerle yu-karıdaki dişi cinler arasında randevulaşmalara ve gizli aşklarasıkça rastlanıyordu; özellikle akşam yemeğinden sonraki tekzevki biçimli bir popoya şaplak atmak ve başını parfümlü göğüs-ler arasına koyup uykuya dalmak olan yaşlı bir cine ait olan di-şi cinler için.Özellikle bir cin aşk maceralanyla ün salmıştı. Güçlü ve ya-172

Gezginin Buyruğu cpvhi kadar yiğit ve cesur olan Sond sık sık bulutlar ara-lyşıkli) ? 'ki sarayların duvarlanna tırmanıyor, gecenin gölgeleri vekokulu bahçeler arasından sıvışıp güçlü kollannda titreyen Ffendiyi uyandırmaması için yalvaran güzel bir dişi cine sev-gi sözcükleri fısıldıyordu. Öte yandan Sond uzun bir süre boyunca aşka yenik düşme-evi başarmıştı. Değişen zevkleri vardı ve farklı tatlardan hoşla-nabiliyordu. Çok sayıda dişi cinin kalbini fethetmişti ve her sefe-rinde de tek bir sıynk almadan kurtulmayı başarmış, ama her yi-ğit savaşçı gibi o da en sonunda savaş alanında yenilmişti. Onuyaralayan silah, kılıç ya da ok değil, çok daha kesici ve acı veri-ci bir şeydi... Menekşe rengi bir çift göz. Kıpkırmızı, sarkan du-daklar Sond'un içinde kapanmaz yaralar açıyor, tenine dokunanbeyaz yumuşak göğüsler onu koşulsuz teslim olmak için yalvar-maya zorluyordu. Diğer bulut bahçelerinin okaliptüs ağaçları artık Sond'u göre-miyorlardı. Diğer dişi cinler boşu boşuna iç çekip Sond'u bekle-diler. Kızın adı Nedima'ydı, "yıldız" anlamına geliyordu ve gerçek-ten de Sond'un hayatının, ruhunun, kalbinin ışığı olmuştu. O gece Nedima'nın efendisi -dünyanın yaratılışını hatırlayan(en azından hatırladığını iddia eden) yaşlı bir cin- bir saati aşkınbir süre önce ipek yastıklarla bezenmiş yatağına çekilmişti. O an-ki gözdesi yanındaydı, yaşlı cinin horultusunu dinlemekle geçe-cek uzun bir gece zavallı kızı bekliyordu. Dişi cinlerin geri kala-nı haremde kalmışlar, birbirleriyle konuşuyor, dedikodu yapıyor,şans oyunlan ya da -eğer şanslıysalar- dışan kaçıp daha heye-canlı olan aşk oyunlan oynuyorlardı. Nedima temiz hava almak için -en azından muhafızlara öyledemişti- dışan çıkmıştı. Saraya yakın yerlerde hiç temiz hava kal-173

Margaret Weis & Tracy Hickmanmamış olması, bulunabilecek yegane temiz havanın bahçeninefendinin kaldığı yerden en uzaktaki noktasının en karanlık kö-şesinde bulunması kimilerine garip gelebilirdi. Nedima'nın göz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 85: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

leri kadar derin ve karanlık olan, buradaki, bu tecrit edilmiş nok-tadaki bir havuz, dolunayın ve yıldızlann ışığını yansıtıyordu. Birokaliptüs ağacının gül ve portakal çiçeği kokulanyla kansan ko-kusu yumuşak gece esintisine tat katıyordu. Nedima dikkatle etrafına bakındı; buraya hiç gelen olmadı-ğından tabii ki kimseyi görmeyi beklemiyordu. Yalnız olduğun-dan emin olunca (biraz da hayal kmklığı içinde) havuzun mer-mer kenannda zarif bir poz aldı. Uzandı ve elini havuza daldıra-rak dalgın dalgın parmaklannı suda gezdirdi, bu arada havuzda-ki balığın da paniğe kapılmasına neden oldu. Gece kadar güzeldi. İpek tülden bir örümcek ağı kadar incedokunmuş şalvan, biçimli bacaklanndan dökülüyordu. Transpa-ran kumaş, belinde değerli taşlarla süslenmiş bir kuşakla tuttu-rulmuş, istiridye beyazı karnını açıkta bırakıyordu. Mînik ayakla-n mücevherlerle süslenmişti ve kınalıydı. Altın rengi dolgun saç-lan baştan sona örülmüştü ve büyüleyici yüzü altın işlemeli incebir peçenin hafif dokunuşu altında seçilebiliyordu. Suyu, balığı ya da büyük ihtimalle kendi mücevherli elini iz-lemeye dalmış olan Nedima havuza doğru eğildiğinde sıkı kor-sesinin ortaya çıkardığı göğüslerinin baştan çıkancılığı, yumuşakdudaklarının cezbediciliği, kendi kendine (belki de balığa) şarkısöylerken sesinin davetkarlığı gerçeğinden tamamen habersizdi. Tamamen yalnız olduğunu düşündüğü için bahçeyi çevrele-yen duvann yakınındaki gardenyadan gelen hışırtı Nedima'yıciddi şekilde telaşlandırmıştı. Başını kaldırdı ve yanaldan kıpkır-mızı, baştan aşağı titreyerek şaşkınlık içinde baktı."Orada kim var?" diye seslendi.W

Gezginin Buyruğutarafından gelen tok bir ses, "Beklediğin kişi," diye ce-verdi.Nedima öfkeyle, "Sond!" diye bağırdı ve peçesini kapatarakni aldığı yıldız gibi parlayan gözlerle sesin geldiği yöne bak- "Nasıl bir cesaretle seni ya da başka bir erkeği bekleyeceğimiH'sünebilirsin?" Rüzgarda salınan bir söğüdün zarafetiyle ayağakalktı. "Buraya gelmemin tek sebebi gecenin güzelliklerini tat-mak.." Yeşilliğin arasındaki gölgelerin arasından çıkan Sond, "Ah,benim isteğim de sadece bu zaten," diye cevapladı. Gözlerini çekici bir utangaçlıkla yere indiren Nedima sankigidecekmiş gibi -pek de hızlı olmayan bir şekilde- arkasını dön-dü, bu arada yanlışlıkla küçük ellerinden biri biraz geride kaldı.Sond bu eli yakaladı ve kızı kolayca kollanna aldı. Çin'in kaslıgöğsüne yaslanmış olan Nedima mücadele edebilir ya da yardımisteyebilirdi -ki bunu daha önce sırf hayranlannı tetikte tutmakve heveslerini tazelemek için yapmıştı, fakat bu akşam Sond'dafarklı birşeyler vardı- gözlerinde vahşi bir şehvet, inkar edileme-yecek bir şehvet ateşi yanıyordu. Nedima birden kendini zayıf hissetti. Uzun süredir kendiniyakışıklı cine teslim etmeyi düşünüyordu. Zaten mücadele et-mek çok fazla enerji gerektiriyordu ve bağırmak da boğazını ağ-mıyordu. Cinin sıcak kollannda eriyen Nedima gözlerini kapadı,başını hafifçe geriye attı ve parlayan kırmızı dudaklarını araladı. O gece Sond gecenin güzelliklerini bir kez değil, pek çokkez tattı. Aşkın şarabıyla neredeyse sarhoş olmuş gibi göründü-ğü sırada güzel dişi cini tutan kollan gönülsüzce gevşedi. Tekrar yanına sokulan Nedima, "Ne oldu birtanem? Somnnedir?" diye sordu, nefesi kesik kesikti. "Efendim bu gece derin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 86: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bir uykuda!"175

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Altın saçlan okşayan Sond, "Minik kuşum, güzel çiçeğim," cj;ye fısıldadı. "Bu gece seninle birlikte olabilmek için canımı ve-rirdim, fakat bu mümkün değil. Kendi efendimin yakında banaihtiyacı olacak." "Benimle sadece bir oyun oynamaya geldin." Nedima güzelbaşını eğdi, dudaklan aşağı doğru çekici bir kavis aldı. "Zalim! Aylardır sen benimle oynuyorsun! Ama hayır. Bu ge-ce sana bir hediye vermeye geldim." "Bir hediye mi? Bana mı?" Nedima başını kaldırdı, gözleriayışığmda öyle bir sevgiyle parlıyordu ki Sond onu bir daha öp-tü. Bir koluyla kıza sanlmış bir halde kuşağındaki keseden birşey çıkardı ve Nedima'nın narin ellerine bıraktı. Dişi cin mutlulukla hafif bir çığlık attı. Bu, saf altından yapıl-mış, mücevherlerle bezenmiş bir yumurtaydı. Erkek ya da dişihiçbir cin ölümlü dünyadan gelen fiziksel objelere, özellikle dedeğerli taş ve madenlerden yapılanlara dayanamaz. Bu onlannen büyük zaaflanndan biridir, bunu kullanan pek çok yaşlı cinya da arada sırada güçlü bir ölümlü, gafil avlananlann ruhunuböyle eşyalara hapsetmeyi başanr. "Ah Sond! Bu çok güzel!" Nedima iç çekti. "Fakat bunu ka-bul edemem." Avucunda duran değerli yumurtayı geri vermekyerine ona hasretle bakmaya devam etti. Dudaklan kızın peçesinin dışına çıkan Sond, "Tabii ki kabuledebilirsin aşkım," dedi. Elini kızın yumurtayı tutan elinin üzeri-ne kapadı. "Benden korkuyor musun? Sana ait olan Sond'dan?" Nedima uzun, dolgun kirpiklerinin altından baktı. "Eh," dedi,yüzünün kızardığını gizlemek için başını eğmişti, "belki biraz. Okadar güçlüsün ki..." Elini çeken Sond sesinde bir üzüntüyle, "Senin efendin kadardeğil," dedi. "Sen ona aitsin. Benim herhangi bir zavallı aletimin176

Gezginin Buyruğuseni hapsetmesi imkansız." hteşem yumurtaya bir daha bakmak için parmaklanınNedima, "Bilmiyorum," dedi, bocalıyordu. Yumurtanın al-izeyi ayışığı altında panldıyor, üzerindeki mücevherler genç? kız gibi g°z kırpıyorlardı. "O kadar güzel ki!" Sond küçük bir çocuğun gururlu heyecanıyla, "Aynca bak,"diye gösterdi. "Yaptığı şeye bir bak." Cinin gizli bir dili itmesiyle yumurta ortadan ikiye ayrıldı. Yal-dızlı kafes içinde bir kuş alt kabuktan yükseldi. Kuşun minik ga-gası açıldı, kafes dönmeye başladı ve tatlı, çınlayan bir müzikbahçeyi doldurdu. "Aaaa!" Nedima'nm ağzı açık kalmıştı. Yumurtayı ve içindekişarkı söyleyen kuşu tutan narin elleri zevkten titriyordu. "Bu ka-dar zarif bir şeyi daha önce rüyamda bile görmemiştim!" Yumur-tayı bağrına bastı. "Kabul ediyomm Sond!" Cinin gözlerinin içi-ne bakan Nedima kırmızı dudaklarını dilinin ucuyla ıslattı. "Şim-di," diye fısıldadı, gözlerini kapattı ve Sond'a sanldı, "ödülünüal..."Zalim bir ses, "Alacağım," dedi. Nedima'nın gözleri faltaşı gibi açıldı, boğazı düğümlendi.Çığlığı ağzını ve burnunu kapatan kaba bir el tarafından kesildi.Şimdi dişi cin mücadele ediyordu fakat boşunaydı. İfritin koca

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 87: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kollan onu rahatça tutuyor, eli çığlıklannı bastınyordu. "Şehvetini tatmin edeceğim," Kaug insafsızca bir kahkaha at-tı, "fakat o zavallı âşığının vücuduyla değil, kendiminkiyle." İpekkorseyi parçalayarak açan İfritin kaba elleri dişi cinin yumuşakgöğüsleri üzerinde gezindi. Korku ve tiksinti içinde nefesi kesi-len Nedima ifritin kavrayışı altında kıvrandı. "Haydi haydi, kesŞU debelenmeyi. Küçük hediyem için aldığım teşekkür bu mu?"Kızı öpmek için eğilince kavrayışı az çok gevşedi. Çevik be-77

Margaret Weis & Tracy Hickmandeninin kıvrak bir hareketiyle Nedima kurtulmayı başardı. Mvicadele sırasında altın yumurtayı düşürmüştü. Bahçenin ikisi ara.sında kalan kısmında, yer mozaiklerinin üzerinde dunıyordugörünüşe göre unutulmuştu. Yırtılan kıyafetlerini yapabildiğincetoparlamaya çalışan Nedima'nın görüntüsü hafif bir ışıkla panj.damaya başladı, yavaş yavaş zarif bir dumana dönüşüyorduGözlerinde nefret ve aşağılama vardı. Korku ve öfkeden titreyen bir sesle, "Haremin kutsallığabozdun ve vahşi ellerini benim üzerime sürdün!" diye bağırdı."Efendimin muhafızlannı uyandırmaya gidiyorum! Sana ait olma-yan bir şeye dokunmaya cüret ettiğin için ellerin bileklerindenkesilecek..." Kaug, "Hayır, hanımefendi," dedi. Eğilip altın yumurtayı aldıve kıza doğrulttu. "Hediyemi kabul ettin."

Dumanlar arasında vücudunun yalnızca bir kısmı seçilebilenNedima'nın gözleri mücevherlerle bezenmiş altın cisme -ölüm-lü dünyada ölümlü eller tarafından yapılmış cisme- korkuyla ba-kakaldı. İnleyerek kaçmak için bir hamle yaptı. Vücudunun dö-nüşmüş olduğu duman, bahçenin mis kokulu havasında sürük-lendi. İfrit ilgisizce izledi. Dili iten Kaug yumurtayı açtı ve kafes-teki şarkı söyleyen kuş alt taraftan yükseldi. İfrit bir emir kelimesi söyledi. Duman havada dalgalandı, onuinsafsızca yumurtaya doğru çeken görünmez güçle savaşmayaçalışıyordu. Nedima'nın tüm uğraşlan boşunaydı. Kaug fazlagüçlüydü ve dişi cinin büyüsünün bir ifritinkiyle başa çıkmasınınimkanı yoktu. Nedima'nın varlığı yavaş yavaş yumurtanın içine çekildi.Bahçenin içinde sürüklenen ümitsiz feryatlan bütün kulaklardanuzak, gece ayazına kanşıp kayboldu.178

3 Sond bahçe duvarını tırmanırken kalbi aldığı mesajın keli-meleriyle çarpıyordu. "Gel bana, gel bana..." Nedima daha önce hiç onu çağırtmamıştı, uzun oynaşlar-dan sonra kazanılan tek bir tek bir öpücüğü vermeden önceonunla oynamayı, ona eziyet etmeyi tercih ederdi. Öte yandanson seferinde öpüştükten sonra gözlerinde öyle bir bakış var-dı ki... Deneyimli Sond bu bakışı biliyordu. Daha çoğunu isti-yordu. Onu çağırtması da tek bir şey ifade edebilirdi: Artık fet-hedilmişti.Bu gece Nedima onun olacaktı. Havuzun yanındaki gardenyaların arasında -burası buluş-ma yerleriydi- saklanarak sevgilisine bakındı. Orada değildi.Gülümseyerek iç çekti. Ah o kurnaz huri... Anlaşılan o ki sonâna kadar ona eziyet etmeye devam etmek istiyordu. Havuzun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 88: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sakin sularının yanındaki mozaiklerin yakına gelip kızı adıylaçağırdı."Nedima!" Cevap olarak tatlı bir ses, "Gel buraya sevgilim. Gizlen,

ayışığından uzak dur," dedi. Sond'un kalp atışları hızlandı, kan beynine hücum etti. Kı-zın gecenin gölgeleriyle örtülü beyaz tenini, titreyen vücudu-179

Margaret Weis & Tracy Hickmannu teslim etmek için beklerken hayal etti. Sesin geldiği y<doğru hızla yola koyulan Sond çıkardığı sesi önemsemezcelı çırpının arasından koştu; düşündüğü tek şey arzularının verdiği acıyı tatlı bir mutluluk içinde sona erdirmekti. Bahçenin korunaklı, evden uzakta çam ağaçlarıyla çevrilibir kısmında Sond'un gözüne ayışığında parlayan beyaz birten ilişti. Dikenli, sık bir gül çalılığının arasından atladı, şekliyakaladı......ve yüzünün kıllı bir göğse dayandığını fark etti. Tam üzerinde tok bir kahkaha sesi gürledi. Sond öfke veutanç içinde geri sendeledi. Yukarı bakınca bir ifritin zalim,kaba hatlarını fark etti. "Kaug!" Sond ifrite ters ters bakarken öfkesini bastırmakzorunda kaldı çünkü biliyordu ki güçlü ifrit eğer isterse onuyuvarlayıp gökyüzünün ötesine fırlatabilirdi. Sond rahat gö-rünmeye çalışarak, "Nerede olduğunu biliyor musun dostum?"diye sordu. "Yanlışlıkla Akhran Hazretleri'nin topraklarına gir-mişsin! Burada yaşayan kudretli cinin muhafızları seni fark et-meden uzaklaşsan iyi edersin. Çabuk, acele et!" Duvar tarafınıgösterdi. "Ben onları oyalarım dostum!" Elini Sond'un omzuna koyup acı verecek kadar sıkan Ka-ug coşkun bir sesle, "Dostum!" dedi. "İyi dostum Sond. Az kal-sın biraz önce dosttan biraz öte olacaktık, öyle değil mi? Ha!Ha!"Dişlerini sıkan Sond, "Ha, ha," diye zayıf bir kahkaha attı. İfritin kavrayışı daha da güçlendi. Kıkırdak ezildi, kemikçatırdadı. Vücudu cinin zihninde o kadar uzun bir süredir varolmuştu ki acı, oldukça gerçekti. Acıdan nefesi kesilmesinerağmen Sond inatla direndi. Kaug kolunu koparabilirdi ama if-ritin onun ızdırap çektiğini görmesine izin vermeyecekti.180

Gezginin Buyruğu. işkencesinden daha çok acı veren bir korku oku,, jglip geçti. Kaug'un buraya tesadüfen gelmediği kesin-zaman gecenin bu saatinde bahçede ortaya çıkmasının , : neydi? Bunun Sond'la ne ilgisi vardı? Daha kötüsü Ne-dima'yla ne ilgisi vardı. Tekrar bir kahkaha atan Kaug Sond'u bıraktı. "Cesursun!R ınu sevdim dostum. Hatta o kadar sevdim ki sana bir hedi-ye vereceğim!" Sond'un sırtına vuran Kaug cinin nefesini keserek süs ha-vuzunun üzerine doğru yıkılmasına neden oldu. Sond tam suyun kenarında dengesiz bir şekilde kalakaldı.Kendini toparladı ama tekrar arkasını dönmeden önce derinbir nefes alıp zaptedilmez bir hale gelen hiddetini bastırmayaçalıştı. Kolay değildi. Eli, kendi kendine kılıcının kabzasına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 89: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

uzandı. Elini tekrar kontrol altına alıp geri çekmek için fizik-sel bir güç harcaması gerekti. Kaug'un burada ne aradığını öğ-renmeliydi. "Hediye"yle kastettiği şey neydi? Nedima neredey-di? Ona bir zarar verdiyse, Sul adına...! Sond'un yumruğu sıkıldı. Yavaş yavaş, rahatlamaya çalışa-rak birkaç derin nefes aldı ve ifritle yüzleşmek için arkasınıdöndü. "Gerçekten, bir hediyeye gerek yok dostum!" Sond sağeliyle bir itiraz hareketi, elinin kılıcının kabzası etrafında do-lanmasına neden olan bir hareket yaptı. "Senin kadar güçlü bi-rinin övgüsünü hak etmiş olmak bile paha biçilmez bir hazi-nedir..." "Ah!" Kaug başını iki yana salladı. "O kadar hızlı karar ver-me dostum, çünkü elimde gerçekten paha biçilmez bir şeyvar."Koca elinin parmaklarını açan ifrit ayışığı altında parlayan181

Margaret Weis & Tracy Hickmanküçük bir nesne gösterdi. Aklı daha da karışan Sond nesneyişüpheyle, dikkatle inceledi. Altından yapılmış, pahalı mücev-herlerle bezenmiş bir yumurtaydı. Dikkatle, "Gerçekten, az bulunur bir şey," dedi, "ve buyüzden de benim arzularımın çok, çok ötesinde dostum. Benböyle değerli bir hediyeye layık değilim." "Ah dostum!" Kaug fırtına gibi bir iç çekti, ifritin nefesiağaçların yapraklarını sallamış, havuzun suyunun yumuşakyüzeyini dalgalandırmıştı. "Bunun ne kadar ilginç bir alet ol-duğunu daha görmedin. Dikkatle izle." Bir dili iten Kaug yu-murtayı açtı. Alt taraftan yaldızlı bir kafes yükseldi. Büyük tır-nağıyla kafese vuran Kaug, "Şarkı söyle minik kuşum," dedi."Şarkı söyle!""Sond! Bana yardım et! Sond!" Ses hafifti ama tanıdıktı, hatta o kadar tanıdıktı ki Sond'unkalbi neredeyse göğüs kafesinden dışarı fırlayacaktı. Yaldızlıkafese korku içinde bakakaldı. Kafesin içine hapsedilmiş şeybir kuş değil, bir kadındı!"Nedima!""Aşkım! Yardım et..." Sond yumurtaya bir hamle yaptı fakat Kaug hızlı bir hare-ketle dişi cinin umutsuz yakarışlarını boğarak aleti kapadı veeliyle üzerini örttü. Sond, "Onu bırak!" dedi. Göğsü artık gizlemeye gerek bileduymadığı bir hiddetle inip kalkıyordu, cin palasını çekerek if*ritin üzerine atıldı. "Onu bırak yoksa Sul adına yemin ederimki göğsünü baştan aşağı yararım!" Kaug içten bir kahkaha patlattı ve yumurtayı neşeyle havaatıp tuttu.Sond kılıcını çılgınca savurarak ona saldırdı. Kaug bir keli-182

Gezginin Buyruğu"vledi ve cin kendini elinde bir devekuşu tüyüyle ifriti gı-rken buldu. Yılmayan Sond tüyü yere fırlattı. Kendisi birsöyledi ve elinde çift elle tutulan koca bir kılıç belirdi.i rl başının üzerinde ıslık sesi çıkarana kadar savuran cin if-rite tekrar saldırdı. Sırıtan Kaug altın yumurtayı Sond'un vahşice savurduğu kı-1 anın tam önüne tuttu. Cin ışıltılı yüzeye çarpmadan ancak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 90: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

birkaç santimetre önce kılıcı durdurabildi. Kaug tekrar konuş-tu ve kılıç Sond'un ellerinden kopup havaya fırladı. İfritin par-makları kılıcın kabzası üzerine kapandı. Koca çift elli kılıç Ka-ug'un dev elinde küçük bir hançer gibi görünüyordu. Kaug kı-lıcın keskin tarafını avucunda tuttuğu yumurtanın dibine getir-di. Kaug sakin bir sesle, "Kabuk kırılırsa yazık olur. Sanırımiçindeki minik kuş ölür," dedi. Sond, "Ne demek 'ölür'?" diye sordu, bir yandan da göğ-sündeki sıkışmayla başa çıkmaya çalışıyordu. "Bu imkansız!" "Evren ve Zhakrin'in cinleri şimdi nerede? Quar'ın cinlerişimdi nerede?" Kederli gözleri yumurtanın üzerine kilitlenmiş olan Sond,"Pekala, nerede?" diye sordu. Kaug yavaşça kılıcı indirdi. "İyi bir soru, öyle değil mi dos-tum? Minik kuşumuz bu somya pek de hoş olmayan bir cevapbulabilir." Silah Kaug'un elinden yok oldu. Uzun parmağınıuzattı ve yumurtaya vurmaya başladı. Yüzünde şehvetli pis bir gülümsemeyle "Ya da belki minikku şun bana şarkı söylemesini emrederim," dedi. "Tabii ben dekendi enstrümanımla ona eşlik edeceğim. Kim bilir, belki be-nim müziğimi seninkinden daha çok beğenir dostum Sond."Zar zor kontrol edebildiği bir öfke içinde titreyen Sond,,83

Margaret Weis & Tracy Hickman"Ona karşılık ne istiyorsun?" diye sordu ve yüzündeki teri sildi. "Para olamaz. Bunun için efendisine giderdin." "Hayal bile edemeyeceğin kadar zenginim. Quar oldukçacömert...""Ha Quar!" Sond dişlerini sıktı. "Şimdi anlaşılıyor!" "Gerçekten de ceylanın gözlerini oymak için dalışa geçenbir şahin gibi hızlı düşünüyörmüşsün dostum. Görüyorsunbenim Kutsal Efendim, kulaklarına kadar erişen Akhran'ın ka-bilelerinin birleşmesiyle ilgili dedikodular yüzünden biraz ra-hatsız oldu." "Ee ne olmuş?" Sond dudak büktü. "Senin şu büyük vekudretli efendin korktu mu?" Kaug'un kahkahası bahçede öyle bir gürledi ki Sond endi-şeyle etrafa bakındı. Yaşlı cinin muhafızların tarafından yaka-lanırlarsa hiç şüphesi yoktu ki Kaug onu kaderine terk ederekortadan yok olurdu. "Efendim başının etrafında dolaşan sinekten korkar mı? Ha-yır. Tabii ki hayır, ama sinek bir can sıkıntısıdır. Onu rahatsızeder. Onu ezip zavallı yaşamına bir son verebilir, fakat Quarmerhametlidir. Sineğin uzaklaşmasını tercih eder. Benim anla-dığıma göre sen Sond, bu sineğin Efendimin etrafına gelmesi-ne aracı olmuşsun. Onu kovalaman iyi olur.""Hayır dersem?""O zaman efendim sineği öldürmek..."Sond o anda, "Hah!" dedi. Kaug istifini bozmadan, "...ve bu çok kınlgan altın yumur-tayı ezmek zorunda kalacak," diye sözünü bitirdi. "Ya da, buhazin bir son olacağı için belki de Quar yumurtayı kendisinesaklamayı tercih edebilir, sıkılana kadar onunla oynadıktansonra benim gibi sadık bir kuluna hediye edebilir..."184

Gezginin Buyruğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 91: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

i» göğsünü tutan, kalbinin acıyla paramparça olduğu- A"sünen Sond midesinden yükselen acıyı yuttu. "Ne... yap-nlı duş^am gerekiyor? "İki kabilenin ayakları dibinde korlaşmış kömürler gibi,• için nefret ateşi yanıyor. Bu korların sineği yutan dev birnsına dönüşene kadar körüklenmesini sağla. Bu olduğundaani sinek öldüğünde ya da uzaklaştığında Quar, bu büyüle-yici yumurtayı ona yuva bulabilecek birine verecek.""Ya başarısız olursam?" Kaug yumurtayı ağzına attı ve müstehcen sesler çıkararakemmeye başladı. Sond'un midesi burkuldu ve acı içinde iki büklüm oldu.Kaug'un ayaklan dibine yığıldı ve şiddetle kusmaya başladı.Kaug sırıtarak izledi. Sonra eğilip kaygılı bir şekilde Sond'unsırtına vurdu. "Dostum Sond, sana güvenim tam. Beni hayal kırıklığınauğratmayacağını biliyorum." İfritin kahkahası Sond'un kulaklarında çınladı ve uzaklaşanbir fırtınanın sesi gibi yavaş yavaş yok oldu.,85

A En sonunda kum denizini çamur denizine çeviren sağnakyağmurlarla çöle bahar gelmiş, Tel vahasını besleyen sakin ye-raltı nehri taşkın bir sele dönüşmüştü. Hızla akan su en ufakçatlağı dolduruyor, hendek haline getirene kadar oyuyordu.Nehir kayaları ve kumu erittikçe çöl tabanı pek çok yerde çök-müştü. Yağan yağmur insanın tenini bıçak gibi kesiyordu.Odunlar ıslanmıştı ve alev almıyorlardı. İnsanın kanını dondu-ran soğuk bir rüzgar esiyor, asla kunımayan kıyafetler insanıkamçılıyordu. Ne olursa olsun, kampta neşe yerindeydi. Herkes yağmur-ların yakında kesileceğini ve kesildiğinde de çölün canlanaca-ğını biliyordu. O zaman Kahinin Gülü de kesin açacaktı. Hra-nalar koyunları ve tepelerine geri dönebilecek; Akarlar atları-nı daha kuzeydeki otlaklara götürebileceklerdi. Mecburi bir tembellikle çadırında yatıp yağmurun dışarıdakumları dövmesini dinleyen Khardan, yağmurun çöle hayatverdiğini düşündü ve ona getireceklerini merak etti. Akarlar Tel'den ayrıldıklarında Zohra onunla gelecek miy-di? Artık Tanrı'nın isteğini yerine getirip Akhran'm seçimiyleevlendiğine göre Khardan'ın başka bir zevce almamış olmasıı86

Gezginin Buyruğuarasında bir miktar şaşkınlığa neden olmuştu. Birdenbaba kızlarının evlenmeye müsait olduğunu açık açıkİŞ ayrıca kabile töreleri ve tevazu kuralları kızların ya-ldı Kalif e olan ilgilerini göstermelerini yasaklasa da kızlarınla karşılaşıp peçeleri üzerinden göz süzmek için ellerineeeçen hiç bir fırsatı kaçırmamıştı.Khardan imaları ve bakışları görmezden geldi. En sonundaAkarlar arasındaki dedikodular onun Hrana kızına baş zevceolarak yöneteceği bir harem -âdetlere göre bir büyü kalesi-sağlayarak daha fazla güç vermek istemediği yönünde birleşti.Khardan bu dedikodulara da aldırış etmedi, hatta belki dediğer kadınlara olan ilgi eksikliğini bile böyle açıkladı. Öte

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 92: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yandan kimi zaman atmacanın ateşli gözlerine bir kez baktık-tan sonra serçenin gözlerinin sönük ve kasvetli geldiğini ken-dine itiraf ediyordu. İnsan bir atmacayla beraber yaşayabilir miydi? Evet, eğerevcilleştirilirse... Gözlerini kapayıp yağmurun sesini dinleyen Khardan tek-rar yasemin kokusu aldı ve yumuşak ve narin parmaklann te-nine dokunuşunu hissetti. Çadırın sıkı kumaşından damlayan suyun monoton sesinidinleyen Zohra, yağmurun Kahinin Gülü'nü beslediğini gözü-nün önüne getirdi, çirkin kaktüsün güzel bir çiçek açtığını ha-yal etmeye çalıştı. Khardan'ın başka bir zevce almamış olması onu da şaşırt-mıştı. Derinlerde bir yerdeki bir parçası -parmakları ucundakipürüzsüz tenini, düğün gecelerinde yanında yatarken sırt veomuz kaslarının hareketlerini uzun gecelerde hatırlamakta ıs-rar eden parçası- bundan memnundu.Zaferini kazanmış, bu gururlu savaşçıya ilk ve tek yenilgi-187

Margaret Weis & Tracı/ Hickmansini tattırmıştı. Bu onun için hayatının en değerli anısı olacak-tı, sadece aralarında kalan ve ikisinin de hiçbir zaman urıutamayacakları bir şeydi. Kabul etmeliydi ki Khardan bu yenilgi,yi zarif bir şekilde kabul etmişti. Belki zaferini aynı şekilde ka-bul etme sırası şimdi ondaydı? Parmaklan yastığının altında tuttuğu hançerinin kabzasıüzerine kapandı. Bıçağı dışarı çıkardı, nazikçe dudaklarına gö-türdü, gözlerini kapadı ve gülümsedi. Ertesi gün, yağmur başladığı gibi aniden bitti. Güneş çıktı.Çöle hayat doldu. Hurmaların yapraklan adaçayları, dantelsi ılgın ağaçlan veyabani çöl çiçeklerini kokularını taşıyan hafif bir rüzgarda sal-landı. Atlar vahanın etrafında biten tatlı otları kemirmeye baş-ladılar. Anneleri onları gururla izlerken yeni doğmuş taylarçarpık bacaklarıyla dengesizce ortalıkta dolanıyorlar, bu aradabazı genç aygırlar yeni edindikleri saygınlıklarını unutup tay-lar gibi sıçrayarak oynuyorlardı. O sabah Akarlar ve Hranalar, başlarında Şeyhleriyle Tel et-rafında toplandı. İşaret eden ve bağrışan insanlar Akhran'a Ha-lliler söylemeye başladı. Kahinin Gülü yağmurlarla açmamışolsa da kaktüs yeşillenmiş, kalın yaprakları ve gövdesi hayatdolmuştu. İki kabileden de pek çok kişi goncalar gördüğüneyemin ediyordu. Khardan Zohra'ya bir bakış attı. Gözleri Khar-dan'mkilerle birleşen Zohra bakışlarını çevirdi, çöl çiçeklerininhepsinden güzel olan yüzü, koyu bir gül rengine büründü. İkisini dikkatle izleyen cin Sond Kahinin Gülü'ne sert birbakış attı ve ortadan kayboldu. Ellerini ovuşturarak ve şimdiden kabilesinin ani ayrılışı içinplanlar yaparak çadırına doğru giden Caffar sağ tarafında, he-188

Gezginin Buyruğu arkasından birinin geldiğini fark etti.111 Hm "Böyle talihli bir olay için tebriklerimi sunarım Şey-him," dedLİcabile üyesinin kim olduğunu merak eden Caffar, "Te-Hrür ederim," diye cevapladı. Ses uzaktan tanıdık gelmesi-rasinen adamın hailde gizlenmiş yüzünü göremiyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 93: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Gezgin Tanrımıza şükredelim." Başını eğen adam itaatkar bir şekilde, "Akhran'a şükürlerolsun " dedi. "Sanırım yakında ayrılıp tepelerdeki sürülerimi-zin yanına döneceğiz, öyle değil mi?" Hâlâ bu adamı kafasında bir yere oturtmaya çalışan fakatadını sorarak ona hakaret etmeyi de göze alamayan Caffar,"Evet," dedi. Bunu yapıyormuş gibi görünmeden adamın sura-tına daha yakın bir bakış atmaya çalışan Şeyh adımlarını hız-landırdı ve arkaya bir göz atmayı denedi, fakat bu da işe ya-ramadı. Adam da hevesle adımlarını hızlandırdı ve beklenme-dik şekilde birden Şeyhin sol tarafında belirdi. Caffar, "Ee?" dedi, adamla konuşmak için sağa dönmüş fa-kat ortadan kaybolmuş olduğunu gördüğü için şaşkına dön-müştü."Buradayım Şeyhim.""Hah, buradasın. Ne diyordun? Ayrılmakla ilgili..." "Evet Şeyhim. Bu at insanlarıyla bu kadar uzun süre birlik-te yaşadıktan sonra aklıma bir şey geldi. Kendi atlarımız olma-sı çok mükemmel bir şey olmaz mıydı? Eğer at sırtında olsay-dık koyunları korumak ne kadar kolaylaşırdı bir düşünsenize!Geceleyin kurtları kovalamak için atlarımız olsaydı... Ayrıcakurtlar dışında başka düşmanlar da var." Adam bu son cümle-yi söylerken sesini alçaltmış ve kampın Akarlar tarafına bir ba-kış atmıştı.189

Margaret Weis & Tracy Hickman Caffar, "Ne kadar ilginç bir fikir," diye söze başladı, burada sola dönmüş ve adamın tekrar sağ tarafında olduğufark etmişti. "Neredesin? Ah! Ben... Hareket ettiğini fark etmedim." Şeyh gitgide daha da sinir oluyordu. "Ayrıca bir de..." -adamın sesi daha da alçaldı- "bu yıllarboyunca bizden çaldıkları için bir ödeme olacaktır." Caffar, "Evet," diye mırıldandı, kaşları çatıldı, sabah kutla-maları sırasında unutulan eski nefret ateşi tekrar alevlenmişti"Bu öneriyi sevdim. Şeyh El Fakhar'a bu öneriyi kendim aça-cağım..." Adam yumuşak bir sesle, "Ah, siz zahmet etmeyin ya şey-di," dedi, yüz maskesini ağzı ve burnuna daha da çekmişti."Sonuç olarak kızınız Kalif le evli. Kocasına bu küçük talebiyapmasını istemeniz yeterli. Tabii ki onun hiç bir isteğini,özellikle de böyle bir şeyi reddedemeyecektir. Ona şimdi gi-din. Konunun ne kadar önemli olduğunu anlatın. Sonuç ola-rak bu bir gurur meselesi. Akarlara bu kadar çok şey vermişolan Hranaların Şeyhi olarak daha azını hak etmiyorsunuz." Gözleri her zamankinin aksine şimdi ışıl ışıl olan Caffar,"Haklısın!" dedi. "Kızıma gideceğim ve zaman kaybetmedenKalif le görüşmesini söyleyeceğim." Elini Şeyhin koluna koyan adam, "Bir dilenci gibi gitmeme-li ama!" diye uyardı. "Kendini o adamın önünde küçük düşür-memeli!" Caffar öfkeyle, "Benim kızım öyle bir şey yapmaz!" diyebağırdı. Elini kalbinin üzerine koyup başını öne eğen adam, "Herşeyin sizin adınıza iyi gitmesi konusunda endişelenmemi ma-zur görün Şeyhim," dedi.Caffar öfkeyle bir "Hımf" çekti ve kızının çadırına yöneldi.190

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 94: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu• adamın kim olduğuyla ilgili şüphelerini tamamenRU S ^ ustu. Gözleri vaha çevresindeki otlaklarda otlayan at su-nin üzerindeydi. Şimdiden kendini onların sahibi olarakgörüyordu.r ivdiği Hrana elbiseleri bahar havasına karışarak yok olannd hafif bir sesle, "Şimdi Gül ya da başka bir çiçek," dedi,"istediği kadar açsın bakalım."191

5"Kuskuâ Ah, ne kadar hoş!" Cin tabağı zevkle ve sık sık yemek yemeye alışmış biri ha-vasıyla kokladı, sağ elinin parmaklarım dumanı tüten leziz ye-meğe daldırırken göbeği ve sarkık gıdığı minnettar bir edaylasallandı. Ağzı kuru üzümlerle, bademlerle ve kuzu etiyle dolu olancin, "İşin sırrı eti iyi pişirmekte," diye belirtti. "Çok uzun sürepişerse kuru ve sert olur. Çok az pişerse... şey, az pişmiş ku-zu etinden daha kötü bir şey yoktur aslında. Ve sen dostum

Sond," cin karşısındaki diğer cine bakarak parmak uçlarını öp-tü, "mükemmeliyete ulaşmak için gerekli tekniğe sahipsin." Bu iltifatın ardından iki cin çabucak ve konuşmadan ye-meklerini yediler, ne de olsa yemek sırasında konuşmak yiye-ceklere bir hakaret olurdu. En sonunda, derin bir iç çeken vetatminkar bir şekilde geğiren şişman cin, arkasındaki yastıkla-ra yaslandı ve tek bir lokma daha yiyemeyeceğine yemin etti. Ev sahibinin önündeki bir tasa döktüğü limon suyunda el-lerini yıkayan cin, "Nefis!" dedi. "Senin kadar bilgili birinin övgüsünden dolayı onur duy-dum sevgili Usti; fakat bu bademli keklerin de tadına bakma-lısın. Buraya ta Khandar'dan geldiler."192

Gezginin Buyruğu H'un tatlı sunduğu misafiri bu ikramı reddederek ev sa-? ücendirmek istemedi. Doğrusunu isterseniz -yuvarlak1 na bakıldığında- bu cin son altı yüz yıldır hiçbir ev sa-[*Ui gücendirmemizi. I isti "Güzel bir yemeğin ardından şimdi bir de nargile ola-caktı," dedi. Cin Sond nargileyi aralarına yerleştirirken takdirle izledi.Marpuçlardan birini aldı ve nargilenin içindeki suyun sakin fo-kurdaması eşliğinde tütün dumanını içine çekti. Sond diğermarpuçtan duman çekiyor, iki cin de uzun dakikalar boyuncahayalden ibaret olsa da önemli bir şey olan sindirim denen in-sani işlevi tütün dumanı eşliğinde tamamladılar. İki cin dumanı içlerine çekerken tombul olanı Sond'un onuyan bakışlarla incelediğini fark etti, üstelik bunu yaparken yü-zü gitgide daha ciddi ve asık bir hal alıyordu. Öte yandan nezaman Usti Sond'a doğrudan baksa, uzun boylu, yakışıklı cinhemen bakışlarını çeviriyordu. En sonunda Usti'nin canına takdedi. Hırıltılı bir sesle, "Sevgili dostum," dedi, nefesi hem tütündumanı, hem de büyük göbeği yüzünden bastırılıyordu, "ba-na bakıyorsun, sonra ben sana baktığımda bana bakmıyor olu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 95: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yorsun, sonra tekrar başımı çevirdiğimde tekrar bakıyorsun.Ben çıldırmadan önce Sul adına ne olursun derdini söyle." Sond, "Affet beni dostum Usti," dedi. "Açık açık konuşabi-lir miyim? Birbirimizi çok kısa bir süredir tanıyoruz. Haddimiaşmak istemem." Tatlı şerbeti bulaşmış elini havada zarafetle sallayan Ustibunu duymamış olayım, dermiş gibiydi. Sond endişeyle devam etti, "Sadece gördüğüm kadarıylaPek de iyi değilsin de..."193

Margaret Weis & Tracy Hickman Usti derin bir iç çekti, ağzının kenarlarından ince bir diman çizgisi uzanıyordu. "Yaşadığım hayatı bir buseydin!" diyen cin elini bağnnkoydu. Sond'un çıplak göğsü ve omuzlannın tersine Usti'nin koCagövdesi ipek bir gömleğin kıvrımları, hacimli bir pantolon veipek, uzun bir cüppeyle sarmalanmıştı. Başında beyaz bir sa-rık vardı. İkisinin yemek yediği Sond'un lambasının içi sıcaksayılırdı, başına gelen felaketleri anlatan Usti bir yandan dayüzünün terini siliyordu. "Akhran Hazretleri hanımım hakkında böyle konuştuğumiçin beni bağışlasın fakat o kadın tam bir bela! Bela!" Cin du-man çıkararak burnundan soludu. "Diken Zohra. Kaktüs Zoh-ra. Bu," -elini tabaklara doğrulttu- "inanır mısın bilmem amagünlerdir yediğim ilk doğru düzgün yemek!"Cine acıyarak bakan Sond, "Gerçekten mi?" dedi. "Hiç şaşmıyor. Sakin bir yemeğin tam ortasındayken dışa-rıdan 'tık, tık, tık'" -Usti kelimeleri yuttu- "sesi geliyor. Eğerhemen cevap vermezsem, ya da mesela kahvemi soğutmadaniçip ondan sonra hanımımın taleplerine bakmak için çıkmayakarar verirsem, deliriyor ve en sonunda" -Usti nefes almak veolayı daha dramatik bir hale getirmek için duraksadı- "evimçadırın bir köşesine fırlatılıyor." Sond münasip bir dehşet ifadesine bürünerek, "Hayır!" de-di. "Neden olduğu karmaşayı bir görsen." Usti sarıklı başınıüzgün üzgün salladı. "Bu günlerde tüm mobilyalarım alt üstolmuş durumda. Ne tarafın alt, ne tarafın üst olduğunu bilesöylemek için bin şahit gerekiyor. Kırılan çanak çömleğin dehaddi hesabı yok! Nargilemde bir çatlak var. Kendimi oyalama>9A

Gezginin Buyruğu hile vok!" Başını elleri arasına alan cinin omuzlaninlkanım Oüe yUŞ"SevgiU dostum, bu katlanıl...""f'lstelik bu daha işin yansı bile değil!" Usti'nin sarkmış gı-öfke içinde titredi. "Benden istediği şeyler! Sadece dahantıklı davranması için onu ikna etmeye çalışan kocasına rSı istediği şeyler. Keçileri sağmayı, tereyağı, dokuma işleri,1 atta kocasına yemek yapmayı reddediyor." Usti uzanıpSond'un dizine dokundu, "Bana inanır mısın bilmem ama,"dedi, "hanımım bütün gününü at binerek geçiriyor! Bir deli-kanlı gibi giyinmiş halde!" Yastıklara yaslanan Usti söylenebi-lecek her şeyin ötesinde bir şey söylememiş biri edasıyla evsahibine baktı. Sond'un gözleri fal taşı gibi açıldı. Konu kelimeler için faz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 96: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

la sarsıcı olduğundan elinden sadece kardeşçe bir anlayış için-de Usti'nin tombul kolunu sıkmak geldi. Sond iyimser bir şekilde, "Öte yandan Zohra güzel ve delidolu bir kadm," diye söze başladı. "Efendimin oğlu Kalif Khar-dan'ın kesin bütün bunların bir telafisini aldığı..." Usti, "Aldığı bir şey varsa bile bu hayal gücü sayesinde olu-yordur!" diye homurdandı. "Bunu Kalifi hor görmek için söy-lemiyorum, Akhran Hazretleri onu korusun. Düğün gecesi di-şi aslanla birlikte olarak erkekliğini kanıtladı. Neden boğazın-da bir pençeyle uyusun ki? Sonsuz bilgeliğiyle Sul bu kadınaÇok şükür ki kara büyü yeteneği vermemiş. Eğer yapabilseydikocasına yapacaklarını düşünmek bile tüylerimi diken dikenediyor. Bu arada laf açılmışken, Sul ile Çok Bilen Büyücülerinhikayesini duymuş muydun?" Hikayeyi ilk kez dört yüzyıl önce duymuş olmasına rağ-men ev sahipliği kurallarını da iyi bilen Sond, "Hayır, sanmı-'95

Margaret Weis & Tracy Hickmanyorum," dedi. "Dünya daha gençken her Tannnın -isimlerine şükürlerolsun- inananlarına sunduğu farklı hediyeler ve harikaları var-dı; fakat sadece Sul -her şeyin merkezi- büyünün sahibiydiBu armağanı ciddi ve ağırbaşlı insanlar arasından ona alçak-gönüllülükle gelen, hayatlarını sadece büyü konusunda değildünyadaki her şey için araştırma ve sıkı çalışmayla geçirerekona hizmet etmeye söz verenlerle paylaştı." "Büyücüler sözlerini tuttu, büyü, diller, matematik, felsefekonularında araştırmalar yaptılar, ta ki dünyadaki en bilgili vebilge kişiler olana dek. Bu yüzden aynı zamanda da en güçlü-ler oldular. Bir yandan da hepsi birbirlerinin dillerini ve âdet-lerini öğrendiği için bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulun-dular, bildikleri daha da katlandı. Sonra, kendi Tanrılarına dö-neceklerine hepsi yüzlerini Sul'e, merkeze döndü. Yavaş ya-vaş tek bir zihin oldular ve bu zihin onlara Tanrıların yerinegeçmelerini söyledi. "Tahmin edebileceğin gibi Tanrılar bu yüzden çılgına dön-düler ve Sul'e gidip büyünün insanların elinden alınmasını ta-lep ettiler. Büyü dünyada fazla yayılmış olduğu için Sul bunuyapamadı, fakat gitgide daha kibirli ve talepkar olan büyücü-lere Sul'ün kendi de kızmıştı. Bu yüzden onlara bir ders olma-sı için sert bir ceza verdi. "Yeni edindikleri gücün kutlanması yalanıyla büyücüleribir araya toplayan Sul her bir adamı alarak dilini kesti, böyle-ce hiçbiri herhangi bir dil konuşma yeteneğine artık sahip ola-mayacaktı. "Sul, 'Çünkü,' dedi, 'insanların kalpleriyle konuşmaları icapeder, siz ise bunu unuttunuz.'"Sonra Sul, dünyada hâlâ büyü olduğu için, onu genelde,'196

Gezginin Buyruğu • -^ini çekti- "nazik ve sevgi dolu olan kadınların eline_Tjstı xÇın vvi uygun buldu. Bu sayede büyü kötülük için değil iyi-• in kullanılacaktı. Buna ek olarak Sul büyünün fiziksel ob--rnuskalar, tılsımlar, iksirler, parşömenler ve değnekler-jjğjyla kullanılabilmesine karar vermişti, böylece büyü ya-nlar sadece kendi sınırlarıyla değil, büyüyü barındıran ci-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 97: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

mlerin maddesel özellikleriyle de kısıtlanmış olacaklardı." "İşte Sul böyle dedi ve yaptı ve Çok Bilen Büyücüler evle-rine gittiklerinde onların -kibirleri yüzünden- kaybettikleribüyü yeteneğinin artık karılarının elinde olduğunu görüp dil-siz hayatlarının sonuna kadar çorba içip lapa yemek zorundakaldılar." Hikayenin sonunda söylemesi gereken şeyi bilen Sond,"Sul'ün bilgeliğine şükürler olsun," dedi. Kaşını silen Usti, "Şükürler olsun," diye tekrarladı. "Öteyandan bu işi yaptığında Sul'ün aklında benim hanımım yok-tu. Hanımımın sözleri kaktüs iğnelerinden daha sivri ve akrepzehrinden daha öldürücü. Bu söyleyeceklerim aramızda kalsındostum ama..." -öne doğru eğilen Usti söyleyeceklerini vurgu-lamak için işaret parmağını Sond'un göğsüne dayadı- "Kalif inkarısının ona yemek yapmamasına pek de üzüldüğünü sanmı-yonım, demek istediğimi anladıysam" Dehşet içindeki Sond, "Olamaz!" dedi. "Düşündüğü şeyonu... onu..." "Zehirleyeceği mi?" Usti gözlerini yukarı çevirdi. "O kadıntam bir tehlike! Tehlike!" "Zohra Akhran'ın buyruğuna böyle karşı gelmeye cesaretedemez!" Usti hiçbir şey söylemedi, sadece avuçlarını gökyüzüneaçtı.197

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Sond duruma uygun olarak dehşete düşmüş görünüyordıLambanın çevresine bir göz attı ve bu sefer o Usti'nin kulaSna eğildi. "Cin ve efendisi arasındaki özel ilişkilere burnumu sokmakistemiyorum ama hanımın hiç senden... şey işte, bilirsin..." Usti yukan öyle bir bakış attı ki göz bebekleri görüş ala-nından çıktı. Hafif bir sesle, "Öldürmemi istemedi," dedi. "Be-nim hanımım bile kocasını öldürmemi isteyerek AkhranHazretleri'nin gazabını çekmeyi göze alamaz, özellikle deölümlü bir hayatı almak için Tanrı'nın iznini almam gerektiği-ni bildiği için. Fakat... başka..." Sond'un kulağına fısıldarkenelleriyle de açıklayıcı hareketler yaptı.Sond'un yüzü dehşet içindeydi. "Sen ne yaptın?" Bir palmiye yaprağıyla serinlemeye çalışan Usti, "Hiçbirşey," dedi. "Birkaç yüzyıl önce Khardan'ın büyük büyük bü-yük büyükbabasının beni kötü bir ifritin büyüsünden kurtardı-ğını, bu yüzden ona ve ailesine bin yıl boyunca herhangi birzarar," -Usti kelimelerin üzerine bastıra bastıra söylemişti-"veremeyeceğim için beni bağışlamasını istedim. Ki bu da ya-lan değil," diye ekledi, "tabii bir yere kadar. Yeminin sınırlarıhanımımın inanmasına izin verdiğim kadar kesin değil. Öteyandan, o zamandan beri" -cin inledi- "hayatım tam bir işken-ceye dönüştü. Ortaya çıkarsam hanımım bana çanak çömlekfırlatıyor, eğer çıkmazsam beni çanak çömleğe fırlatıyor!" "Bütün bunlara ne neden oldu? O kadar da iyi anlaşıyor gi-bi görünüyorlardı..." Usti "Koyunlar! Koyunların kendi yollarında olmalarını se-verim," derken kesilmiş koyuna sevgi dolu bir bakış attı, "fa-kat neden üzerlerinde böyle tantana çıkıyor anlayamıyorum.Akhran Hazretleri'nin kabilelerin kamplarını Tel çevresinde198

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 98: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğuları emriyle bir ilgisi var, yani Gül açana kadar. Şunu da. meden geçmeyeyim ki bana sanki hiç açmayacakmış gi- livor Hatta bence, açık açık konuşabilir miyim?"bi gelıy»Tabii." «gence o lanet olasıca bitki ölüyor, ama bu şurada ya dah rada olmuyor. Anladığım kadarıyla Zohra'nın insanları çö-I ün ortasındaki bu Tel ile koyunları otlattıkları batıdaki tepelerarasında mekik dokumak zorunda kalmışlar. Kabileleri sürek-li ikiye bölünmüş durumda. Burada yaşayanlar oradakiler içinendişeleniyorlar. Güneyden gelen akıncılardan korkuyorlar.Kurtlardan korkuyorlar. Güneyden gelen kurtlardan korkuyor-lar. Bilmiyorum!"Usti ter içinde kalan alnını sildi. "Hanımımın babası -Akhran Hazretleri onu kaşlarına kadarbir kızıl karınca yuvasına gömsün— ona Hranaların atları olsay-dı bütün sorunlarının çözüleceği gibi bir fikir vermiş. Zohra daKhardan'a gidip koyunları gütmek için atlar talep etti."Sond'un nefesi kesildi. Usti kasvetli bir sesle, "Kalif in tepkisi de aynen bu oldu,"dedi. Khardan'm tok sesini taklit edecek şekilde sesini kalın-laştırdı. "Hanımıma, 'Atlarımız Akhran Hazretleri'nin evlatları-dır,' dedi. 'Onun şanını taşımak için -savaş için, Onun adınışereflendirmek için düzenlenen oyunlarda- binilirler. Asla yüktaşımamışlardır! Yemeklerini hak etmek için asla çalışmalarıgerekmemiştir!'" Usti bağırmaya başladı. '"Soylu hayvanlarımızasla koyun gütmekte kullanılmayacak! Asla!'" Sond, "Şşştt! Sus!" diye uyardı, fakat bu arada da zevk için-de gülümsemesini ustaca gizledi. Bahsediyor oldukları koyunlar misali Usti'nin konuşmasıda tam olarak Sond'un istediği gibi güdülüyordu. Usti'nin ha-199

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanraretli anlatımı yüzünden anlık bir nefes darlığı çekerek knuşmasına ara vermesini fırsat bilen Sond fincana koyu K'?kahve koydu ve tatlı keçiboynuzları, hurmalar ve daha nekçok lezzetlerle dolu bir tabak sundu. Usti'nin gözleri zevktentam anlamıyla dolu dolu oldu. Kahvesini yudumlayıp incirden bir ısırık alan Sond, "Doğ-ru, Kalif in de belirttiği gibi atlarımız bizim için kutsaldır," di-ye söze başladı. "Biz bir kamptan diğerine taşınırken dahi sev-gili hayvanlarımıza binilmez, onlar da insanlarla beraber gu-rurla yürürler. Öte yandan," cin ciddiyetle devam etti, "başka-sının devesinin sırtından dünyaya bakmayı da bilmek lazım.Hanımının bakış açısını anlayabiliyorum. Bu huzursuz zaman-larda bir kabilenin parçalanmış durumda olması pek de iyiyeişaret değil. Aklıma gelmişken, bu arada develer tabii ki bu so-runun ideal çözümleri olacaktır, fakat geldikleri yere bir bak-sana. Meharûen için Sait'in talep ettiği fiyatlar tam bir rezalet.Efendim uzun bir süredir onu iyi bir kötekle kendine getirme-yi düşünüyor." "Ah, buna katılıyorum; ama atasözünün de dediği gibi,değneği büyük olana kötek atmak zordur." "Doğru." Sond iç çekti. "Aranlar benim insanlarımın sayıcaneredeyse iki katı ve mehar&en de rüzgar gibi hızlı. Sait'in oyarış develeri Khandar'da bile ünlü." "Neden develerin hayalini kuruyoruz ki? Uçan halıların da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 99: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

hayalini kursak pek farklı bir şey elde etmeyiz; bu arada lafıaçılmışken, inanır mısın bilmem, hanımımın dileklerinden biride uçan halıydı. Ona halıları göklere çıkarmanın efsaneler vemasallar için gayet normal bir şey olduğunu, fakat iş gerçekdünyaya gelince bunun son derece elverişsiz bir şey olacağınıanlatmaya çalıştım." Gezginin Buyruğu'Bir fırtına ifritiyle karşılaşırsanız ne olacak?' diye sor-«Bir üflemeyle kendinizi dünyanın öbür ucundaki putpe-rjn yanında bulursunuz. Ayrıca salak şeyleri kontrol et-. de bir yolu yok. Ters dönme gibi bir eğilime sahipler., yükselirseniz bir de burnunuzun kanamaya başlayacağınııvlvor muydunuz? Alın işte o aptal hikayelerde bahsedilme-bir şey size. Birini yerden kaldırmak ve havada tutabilmekcin gerekli enerjilerden bahsetmiyorum bile,' hayır, ona bu-nun mümkün olmadığını söyledim.""O ne yaptı?" "Çadırı kafama geçirdi. Şu izi görüyor musun?" Usti alnın-daki bir morluğu gösterdi."Evet." "Demir bir tava. Kulaklarım hâlâ çınlıyor. Şimdiyse gökyü-zünü kilimlerle döşemeyi reddettim diye hanımım daha iyi birçözüm bulmamı istiyor, yoksa mangalımı akarkum yatağınaatacakmış. Tüm gece gözümü kırpmadım. Ah, neden bütünbunlar benim başıma geliyor ki?" Usti cevap bekler gibi göz-lerini gökyüzüne dikti. "Ben tüm cinlerin herhalde en şanssı-zıyım! O nesnalar zavallı efendimi yakalayıp öldürmeseler vebeni de tutsak etmeseler beni kurtardığı için Fedj'e borçlu ol-mayacaktım ve şimdi -sanırım «esnaları kendisine tercih ede-ceğim- bu çılgın kadının pençelerinde olmayacaktım!" Sarıklı başını elleri arasına alan Usti ümitsizlik içinde in-ledi. Sond dikkatle, "Yine de," dedi, "hanımını memnun etme-nin bir yolu olabilir..." Usti inlemeyi kesti ve tek gözünü açarak parmakları arasın-dan baktı. "Evet? Hanımımı memnun etmenin yolundan mıbahsettin? Devam et." Margaret Weis & Tracı/ Hickman Sond tekrar bir düşündükten sonra, "Bunu yapıp yapma.mak konusunda emin değilim," dedi. "Sen eninde sonundabenim efendimin bir düşmanısın." "Düşman mı!" Usti ellerini açtı. "Bu bir düşmanın vücudumu? Hayır! Bu sadece iyi bir uyku çekebilmek için can atan bi-rinin vücudu! Yemeğini hâlâ sıcakken yiyebilmek isteyen biri-nin! Mobilyalarını tavanda değil tabanda görmek isteyen biri-nin vücudu!" Elini bağrına koyan Sond, "Ah, kalbimi parçalıyorsun!" de-di. "Durumun için gerçekten üzülüyoaım ve sen de pek iyigörünmüyorsun." Gözleri dolan Usti, "Pek iyi değil mi?" diye bağırdı. "Sade-ce yarısını biliyor olsaydın! Bu günlerdir çıkarmadığım ilk ye-mek! Yakında bir deri bir kemik kalacağım!" Ellerini yalvanr-casına birleştirdi. "Eğer hanımımın huysuzluklarına son vere-cek bir fikrin varsa sonsuza kadar sana borçlu kalırım! Seni te-min ederim övgüler için sadece senin ismini anarım!" Sond alelacele, "Hayır hayır!" dedi. "Bu senin fikrin olacak,övgülerin tamamı sana ait." Uzanıp Usti'nin şişman elini tuttu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 100: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Benim ödülüm dost bir cinin bir kez daha mutlu olabildiğinigörmek olacak." Usti, "Sen çok iyisin dostum! Çok iyisin!" diye mırıldandı,gözyaşları yanaklarının katmanları arasında kayboldu. "Evet,bu fikir neymiş bakalım?""Zohra'ya insanlarının atları çalmalarını öner."

Usti'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Gözyaşları kesildi. "Çal-mak?" "Neticede uygun olan da bu. Yıllardır insanlarım onlardançalıyordu. Şimdi Hranalarm bizden intikam almak için bir fır-satları var. Zohra'nm babası Şeyh Caffar mutlu olacak. Zohra202

Gezginin Buyruğu

olacak. Dahası, bu kadar parlak bir fikir verdiğin için sa-ri müteşekkir olacak! Hayatını cennete çevirecek! Seniniçbir şey daha iyi olamaz."lünaiçin Usti dikkatle, "Cahilliğimi affet dostum," diye söze başladı.»Aralarında uzun zamandır yaşamadığım için insanlarını pek mlyorum, fakat bana öyle geliyor ki -bir saygısızlık yap-mak istemem ama-Akarlar... biraz... hızlı sinirleniyor. Önerdi-ğin bu hırsızlık... eh... onları kızdırmayacak mı?" "Efendim bir ya da iki gün için kızgin kalacaktır, fakat -ensonunda- cesaretleri için Hranalara saygı duyacaktır." Sondsessizce, "Güneş de o gün buz kesecek," diye ekledi. Usti elini kulağına götürdü ve "Ne dedin?" dedi. "Hâlâ ku-laklarım çınlıyor, biliyorsun tava..." "Dedim ki efendim bu işi çok sevecek. Aslında," Sond he-vesle anlatmaya devam etti, "bu olay sayesinde iki kabile ara-sındaki dostluk bağları kuvvetlenebilir. Hranaların ihtiyacıolan atlar sağlanacak. Onlar memnun olacaklar. Akarlar Hra-naların cesur ve yürekli olduğunu görecekler. Benim insanla-rım da memnun olacak. Hepsi de senin sayende Usti! AkhranHazretleri kesin seni çok iyi bir şekilde ödüllendirecektir." Hasret dolu bakışlarını lambanın tavanına çeviren Usti,"Bulutlar arasında kendime ait bir yer," dedi. "Sadece küçükbir yer. Seksenden fazla odası olamayacak, dışarıda doksan.Sevimli bir bahçe. Sırtımın uzanamadığım yerlerini kaşıyacak,başım ağrıdığında şakaklarımı gül suyuyla ovacak, bana tatlıtatlı şarkı söyleyecek dişi cinler..." Hayaller alemine dalan Usti dişi cinlerden bahsettiği sıradaev sahibinin bembeyaz kesildiğini fark etmedi. Sond, niyet ettiğinden daha sert bir sesle, "Hak ettiğindenfazla bir şey olmayacak dostum," dedi. Boğazını temizledi.203

Margaret Weis & Tracy Hickman"Pekala, bunu yapacak mısın?" Usti ani bir kararlılıkla, "Yapacağım!" dedi. Sakıngan bir şekilde, "Övgüler için isminin geçmesini talep -şey... arzu- et_mediğine emin misin?" diye sordu. Başını iki yana sallayan Sond, "Hayır, hayır!" dedi. "Yalva-rırım beni bu işin dışında tut. Senin kadar bilge birisi enindesonunda bunu zaten düşünecekti."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 101: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Usti ciddiyetle, "Ah, işte bu doğru," dedi. "Aslında sen söy-lediğinde benim de dilimin uçundaydı." Sond, "İşte, gördün mü!" dedi ve arkadaşının geniş sırtınavurdu. Usti, "Hatta önce ben söyleyebilirdim," diye devam etti,"ama şu leziz kahveyi içmekteydim ve fincanı bırakarak sanahakaret etmek istemedim." "Senin o anda hoş bir işle meşgul olduğunu gören Akhranda düşüncenin benim ağzımdan çıkmasını sağladı. Senin ara-cın olabildiğim için," -cin yere eğildi- "onur duydum." Sond yüzünde sıcak bir gülümsemeyle dirseğini yastıklarınüzerine dayayarak doğruldu ve tatlı meyvelerin bulunduğu ta-bağı misafirine tuttu."Bir incir daha?"204

6 Tiksinti dolu bir ses lambanın dışından tekrarladı, "Bir in-cir daha?" Ses o kadar hafifti ki içeride yemek yiyen iki kişi-den hiçbiri duymadı. Bir cin başka bir cinin yaşam alanına davet edilmeden gi-remez, fakat eğer evin sahibi kendini korumak için özel birönlem almazsa içerideki konuşmaları dinlemesi mümkündür.Üzgün ve çaresiz olan Sond Usti'yi baştan çıkarmak için o ka-dar azimliydi ki lambasının çevresine büyülü mührü yerleştir-meyi unutuvermişti. Pukah, Macit'in çadırında durmuş, kulağını lambanın ağzı-na dayamıştı. Geçen bir saattir orada görünmez bir şekilde du-mp ikisinin arasında geçen konuşmaların her bir kelimesinidinlemişti, şimdiyse kafası inanılmayacak kadar çok karışmıştı. Efendisi tarafından çevirdiği işler yüzünden Zohra'ya gözkulak olması istendiğinden Usti'nin aniden ortadan kaybolma-sını -oldukça nadir görülen bir durumdu— hemen fark etmiş-ti. Zohra'nın mülkü olduktan sonra Usti'nin kendi isteğiyle ya-şadığı yerden dışarı çıktığı pek görülmemişti. Khardan'a karşıbir komplo kuruluyor olmasından korkan Pukah, şişman ciniaramak için kampın altını üstüne getirmiş, en sonunda onubulmayı en son umduğu yerde, düşmanının lambasının içinde205

Margaret Weis & Tracı/ Hickmangününü gün ederken bulmuştu! Sond neyin peşindeydi? Pukah'm hiçbir fikri yoktıSond'un şişman cine bir at pisliği kadar değer vermediğindeemindi. Pukah lambaya, "Bir tane daha balla süslenmiş 'sevgili Us-ti' lafı duyarsam kusacağım," dedi. Sond'un kayıtsızca at hırsızlığı önerisi yapmasını şaşkınlık-la dinlemişti. Kalın kafalı Usti bilmese de, Pukah atların çalın-masının iki kabile arasında ebedi bir kardeşlikle sonuçlanma-yacağını biliyordu. Pukah haşin bir sesle, "Ebediyete kadar sürecek bir kan da-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 102: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

vası demek daha uygun olur," dedi. Sond neden böyle bir öneri yaparak Akhran Hazretleri'ningazabını üzerine çekmeye cesaret ediyordu ki? "Akhran bunun gerçekten bizim balina göbeğin fikri oldu-ğuna inansa da, o kadar kızacak ki hepimizi Kürdin Denizi'nindibine gönderecek! Sond da bunu biliyor." Pukah kendi evine dönerken bu meseleyi biraz daha kur-caladı. Evi bir zamanlar bir yılan oynatıcısının sürüngeniniiçinde tuttuğu hasır bir sepetti. Bu bir cin için pek de alışıldıkolmayan bir ev sayılırdı. Bastine yakınlarında bir yolda tezgahaçmış yılan oynatıcısıyla karşılaştığında Pukah sadece genç bircindi. Efendisinin müziğiyle hipnotize olmuş gibi öldürücü ağ-zını sallayan yılana hayran kalan Pukah daha iyi görebilmekiçin sepete girmişti. Yılan oynatıcısı tarafından derhal yakalan-mış ve sonraki yirmi yılını Sardish Jardan diyarını gezip aynızamanda da Hırsızlar Tanrısı Bernario'nun bir inananı olan yı-lan oynatıcısı için ilginç işler yaparak geçirmişti. Evini oldukça sıkıcı bir kişilik olan -bunu çok geç fark et-mişti- yılanla paylaşmak dışında Pukah yollarda geçen yaşa-206

Gezginin Buyruğu memnundu.- Çeşit çeşit insanla karşılaşma, farklı fark-lından mıvrler ve köyler görme fırsatı olmuş, davet edilmediği ev-irmenin pek çok yolunu öğrenmişti. Ayrıca Bas ve Tara-? arasındaki, neredeyse her ölümsüzle tanışmıştı.Bir gün efendisi, Bernario'ya pek de akıllıca olmayan birkilde olsa da oldukça iyi tapınırken yakalanmıştı. Soymayaalıştığı zengin tüccar, yılan oynatıcısını öyle küçük parçalaraayırmıştı ki kendi sepetinin içine sığabilirdi. Bu olay Pukah'ıve yılanı işlerinin patronu yapmıştı. Yılan, özgürlüğü karşılı-ğında sepeti Pukah'a bırakmaya razı olmuştu. Onu bir ölümlüye tahsis edecek olan Akhran'ın yaşlı cinle-rinin gözünden kaçmayı düşünen Pukah, bağlı olacağı insanıkendi seçme umuduyla kendini, sepetiyle birlikte Kich sûlia-nna nakletmişti. Khardan'ın annesi Badia'nm görüntüsündenhoşlandığı için sepetini kadının eşeğinin arkasına yerleştirmiş,çadırına gelene kadar diğer sepetler arasında saklanmıştı. Bu,eski efendisi tarafından zengin evlerine girmek için ona öğre-tilen eski bir hileydi. Badia sepeti açtığında Pukah dışarı fırlamış, kollarını kadı-nın boynuna dolayıp onu esaretinden kurtardığı için sonsuzakadar kulu kölesi olacağını söylemişti. Genç cin onikinci yaşgününde Khardan'a verilmiş ve Pukah aslında ondan çok da-ha yaşlı olmasına rağmen ikisi birlikte büyümüş sayılırlardı, nede olsa cinlerin de ölümlüler gibi olgunlaşması gerekiyordu. Bu yüzden biri iki yüz, diğeri sadece yirmi beş yaşında ol-masına rağmen sahibinin kalbinde yanan aynı heyecan ve tut-ku ateşi cinin kalbinde de yanıyordu. Pukah da onun kadarhırslıydı, Tanrısının gözlerinde yükselebilmek için hevesliydi.Sond ve Fedj'i aşağılayan bakışlarla izlerdi. Hayatlarındanmemnun olan daha yaşlı iki cin paylarına düşeni artırmak için207

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanhiçbir istek duymuyorlardı, ya da o hep böyle olduğunu düsünmüştü. Pukah karar vermiş, "Bir sarayımın olması için yaşlanıp diş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 103: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lerimin dökülmesini beklemeyeceğim," demişti. "Bir sarayımolduğundaysa bu dünyada olacak, yukarıda bir yerlerde değilAyrıca ölümlülerle olmak inanılmaz zevkli." Akhran Fedj ve Sond'la konuştuğunda -tam anlamıyla ko-nuştuğunda- ve savaşan iki kabileyi Tel'de bir araya getirecekemirleri verdiğinde Pukah'm bütün renkli rüyaları yıkılmıştı.Pukah kıskançlıktan çatlayıp neredeyse ikiye ayrılmıştı. Gez-gin Tanrı'nm onunla konuşmuş olması için neler vermezdi ki!Sonra da iki salağın, Fedj ve Sond'un -"Kafalarında beyin ye-rine kum taşıyor olmalılar!"- durumu lehlerine çevirmek yeri-ne yakınıp söylenmelerini izlemek zorunda kalmıştı. Şimdiyse Sond, Pukah'm ta baştan beri yapacağı şeyi yapı-yordu... Akhran Hazretleri'nin gözlerinde bir kahraman olmakiçin kesin bir fırsat yaratıyor olmalıydı. Sepetinde oradan oraya yürüyen Pukah, "Bunu ne kadarda garip bir şekilde yapıyor!" diye kendi kendine söylendi."Anlamıyorum! Usti! At hırsızlığı! Ben Sond'un lambasında ol-saydım ne yapıyor olurdum? Aha!" Genç cin parmaklannı şıklattı. Sepetinde göze çarpan birnoktaya asılı aynanın önünde durdu ve uzun yıllar boyuncayılan dışında konuşacak kimsesi olmadığı için yapmaya alıştı-ğı gibi olayı kendi kendine açıkladı. "Pekala, sen Pukah olmasaydın da Sond olsaydın ne yapar-dın?" "Eh Pukah, sorduğuna göre, ben Pukah değil de Sond ol-saydım o sarkık çeneli salak Usti'nin atları çalmakla ilgili deli-ce bir planla hanımına gitmesini sağlardım. Sonra ben de208

Gezginin BuyruğuAktıran Hazretleri'ne gidip başımıza gelmek üzereCQflO~" -^ ıaketi haber aldığımı söyler ve araya girmesi için ona° rdım- O da araya girer, barış tekrar sağlanır, ve benA- Akhran'ın gözünde bir kahraman olurdum!" Planından gurur duyan Pukah neşeyle aynaya, ona neşe? He bakan Pukah'a baktı, sonra ikisinin aklına da Sond de-ğil pukah oldukları geldi. Kasvetli bir sesle Pukah Pukah'a, "Bu," dedi, "eğer Sond ol-saydım tam olarak yapacağım şeydi. Ah o domuz!" İkisi de aynaya doğru eğilen iki Pukah tam anlamıyla başbaşa verdiler."Pukah, adamım, sen de Sond kadar zeki değil misin?"Pukah sert bir sesle, "Daha zekiyim!" diye yanıtladı."Sond kadar akıllı değil misin?""Daha akıllıyım!" "Ve Pukah sen," -Pukah kendiyle göz göze gelmek için ba-şını kaldırdı- "kahraman olmak kaderinde yok mu? Bunu sa-dece kendi yakışıklı yüzünü ve geniş omuzlarını düşünen, ha-yattaki tek hırsı henüz tırmanmadığı bir bahçe duvarı ve ara-sına girmediği bir çift bacak bulmak olan o koca hantal hö-dükten daha fazla hak etmiyor musun?" (Burada Pukah'm ince ve narin yapılı olduğu, ne açıdanbakılırsa bakılsın yakışıklı sayılamayacak kadar uzun ve darbir yüzü olduğu ve şimdiye kadarki bazı alımlı dişi cinlereyaklaşma çabalarının tamamının sivri çenesinin sertçe tokat-lanmasıyla son bulduğunun belirtilmesi gerek.) Pukah sıcak bir sesle, "Hak ediyorsun! Sen hak ediyorsun!"d»ye yanıtladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 104: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Pukah, öyleyse Sond'un kahraman olma planlarını mah-vetme işi sana düşüyor; eğer bu mümkün olmazsa kendi pla-209

Margaret Weis & Tracy Hickmannmı yapıp kahraman olmak için elini ondan çabuk tutrnaİKŞimdi, bu mümkün mü?" Aynanın önündeki Pukah sepetin içinde aşağı yukarı dlanmaya başladı. Aynadaki de aynı şeyi yapıyor, aralarındabirinin bir fikri olduğunda ikisi bir araya gelip bilgi alışver;s-yapıyorlardı. İkisinin aklına da bir şey gelmedi, -en azından-aynadaki Pukah'ın gitgide yüzü asılıyordu. "Bu delice planı Zohra'ya açmaması için Usti'yle konuşmakişe yaramaz. Şişko cin plana âşık oldu. Hatta kendi fikri oldu-ğuna bile inanmış halde. Asla onu vazgeçmeye ikna edemem.O zaman bırakalım da gidip Zohra'ya atları çalma planını aç-sın. Ona gidip bunun bir tuzak olduğunu söyleyebilirim..." Pukah bunu bir an için düşündü fakat aynadaki Pukah ba-şını iki yana salladı. "Haklısın, hayır. Zohra benden en azefendimden nefret ettiği kadar çok nefret ediyor. Asla banainanmayacaktır." Aynadaki Pukah, "Akhran'a planı su yüzüne çıkaranın senolduğunu söyleyebilirsin," diye önerdi. Pukah bunun üzerinde düşündü ve en sonunda eğer dahaiyi bir fikir bulamazlarsa bununla idare edeceklerini söyledi.Ümitsizce, "Ama," diye de ekledi, "O Sond'u devesinden dü-şürecek birşeyler de olmalı...""Deve..." Pukah yansımasıyla göz göze geldi, ikisinin yüzünde de birtilkinin kurnazlığı okunabiliyordu.İkisi birden, "Tabii ya!" diye bağırdılar. "Develer! Sait!" "Sond ve Fedj iki kabile arasında barışı sağladılar. Peh! Oda ne ki! Hiç bir şey! Bir çocuk bile aklına koyarsa bunu ya-pabilirdi. Ya üç kabile barış içinde birleşirse! İşte bu bir şeysayılır! Böyle bir mucize Pagrah çölü tarihinde daha önce hiç210

Gezginin Buyruğuyaşanmadı!"man Quar bile bize bulaşmaya cesaret edemez!""Kaus okyanusa atlayıp hüsran içinde kendini boğar!" "Yukanda Akhran, aşağıda Akarlar muzaffer olur ve hepside benim sayemde!" Zevkle dans eden Pukah sepetinin içinde hoplayıp zıpla-ava başladı, aynadaki Pukah da en az onun kadar neşeyleoynuyordu. "Ben! Ben! Ben! Kahraman olacak olan benini. Pukah'la kı-yaslandıklarında Fedj ve Sond ancak birer köpek! Akhran'ınkendisi Pukah'ın önünde eğilecek. Tanrı beni kucaklayıp ikiyanağımdan öperken, 'Kahramanım, sen olmasaydın,' diye-cek, 'mahvolurdum! Quar'ın çizmelerini öpüyor olurdum! İştesana bir saray, hayır iki saray ve on düzine dişi cin!'" "Bırakalım da Sond oyunlarına devam etsin! Bırakalım plankurup entrikalar çevirsin! Bırakalım da kazandığını düşünsün!Meyveyi onun ağzından kapacağım ve üzerindeki diş izleri yü-zünden yemesi daha da tatlı olacak! Şimdi kendi planlarımınbaşına. Şeyh Sait'in cininin adı ne?"Aynadaki Pukah, "Raja," dedi.Pukah, "Raja," diye mırıldandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 105: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Bir kez daha dolanmaya başladı; bu sefer o kadar derin dü-şüncelere dalmıştı ki aynadaki Pukah'ı tamamen unuttu. Öteyandan aynanın diğer tarafındaki -yine de- onu unutmamış vegece çökene ve ikisi de karanlık tarafından yutulana kadaradımlarını onunla eş tutmuştu. 7 Hanımının çadırının girişinde duran kömür mangalındakibir delikten dışarıyı gözleyen Usti genç bir adamın -en azın-dan genç bir adam gibi görünüyordu- Şeyh Macit El Fakhar'ınkampında sabahın erken bir saatinde yürümesini izledi. Gençadamın çizmeleri tozluydu, kıyafetleri ince bir toz katmanıylakaplanmış, ağzını ve burnunu haik örtüyordu. Sabah serinli-ğinde ata.binmeye gittiği belliydi. Bunda garip olan bir şeyyoktu. Adamın üzerine dikkatlerin çekilmesi için hiçbir nedenolmamasına rağmen üzerinde olan dikkatler pek de pohpoh-layıcı türden değildi. Öğle yemeğini pişirmek için odun taşıyan kadınlar durupsoğuk, düşmanca bakışlarla adamı izliyorlar, aceleyle yollarınadevam etmeden önce belki hsıldaşıyorlardı da. Atların birbir-lerine göre avantajlarını tartışmakta olan kocaları genç adamyanlarından geçerken birbirleriyle göz göze geliyorlar, kaşlanbelirgin şekilde kalkıyordu. Konuşmalar kesiliyor, erkekler vekadınların gözleri kolunda şahiniyle gün boyu avlanmak içindışarı çıkan Kaliflerinin çadırına dönüyordu. Cin, adamın bakışlardan haberdar olduğu ve fısıldaşmalarıkesin duyduğunu fark etti, çünkü başı geri gidiyor, dudaklanbüzülüyordu. Mırıldanma ve üzerindeki gözleri görmezden212

Gezginin Buyruğu adam ne sağa, ne sola, doğrudan ileri doğru bakarakkamp içindeki yoluna devam etti. Yolu onu boş gözlerle izlemekte olan Kalif in yanından ge-riyordu. Usti nefesini tuttu. Khardan'a yaklaşan adam ilk kezhakışlannl hedefi olan çadırdan ayırdı. İkisinin gözleri birleşti-ğinde bakışları savrulan kılıçlar gibi birbirine çarptı; cin çınla-mayı duyduğuna ve çıkan kıvılcımları gördüğüne yemin ede-bilirdi. Ne Kalif, ne de genç adam konuşmadı. Başım aşağılayıcıbir edayla çeviren adam Kalif in yanından yoluna devam etti.Kalif de kendi yoluna, babasının kampın diğer tarafındaki ça-dırına yöneldi. Kadınlar işlerinin başına döndü, erkekler ko-nuşmalarına devam etti, çoğu prenslerine saygı ve acıma dolubakışlar attı, sabrını övdü, ondan inancı için işkence edilen birşehitten bahsedermiş gibi bahsetti. Genç adamın yaklaştığını gören Usti inledi ve çabucak kı-nlabilecek birkaç şeyi bir elbise yığınının altına sakladı. Ken-disi de mangalının içine, böyle acil durumlar için hazırladığıderi kaplı küvete saklandı. Khardan'ınkinden mümkün olabileceği kadar uzağa kurul-muş çadırına gelen genç adam girişteki örtüyü öfkeyle açtı.Usti Zohra'nm sesini haik kumaşı ardından duydu."Kadınsı değil!... Doğal değil!... Lanetli! Peh!" Cin dişlerini sıktı ve bir yırtılma sesi duyduğunda tekrar in-ledi. Bir bakış atmaya cesaret edebildi."Hayır hanımefendi! Yastıklar değil!"Çok geç. Hançerini çeken Zohra ipek bir yastığa saplayarak baştan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 106: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

aşağı yardı. Yüzündeki ifadeden cinin anladığı kadarıyla-Zohra için- öldürdüğü şey bir yastık değildi. Yastığı bir kö-213

Margaret Weis & Tracy Hickmanşeye fırlattıktan sonra bir başkasını yakaladı ve silahını onuda kumaşına soktu, yün dolgusunu çıkararak bağırsaklarınsöktü ve çölde nadir görülen bir kar fırtınası çadırı kaplarngibi görünene kadar etrafa fırlattı. Cin hazin bir sesle kendi kendine, "Bütün bu dağınıklığı kj_min toparlayacağını da biliyoruz değil mi hanımefendi," dedi Zohra etrafta canlı tek bir yastık kalmayana dek düşmanı-na tekrar tekrar saldırdı. En sonunda bitkin düşüp gazabınınmeyvelerinin arasına yıkıldı ve kanatana kadar dudağını ısırdı. "Bu lanet olasıca evlilik bir an önce sona ermezse kafayıüşüteceğim!" diye bağırdı. "Hepsi onun suçu! Ona bunu öde-teceğim. Hepsine ödeteceğim!" Zohra'mn eli kömür mangalını yakaladı. Alelacele banyoküvetine sığman Usti ümitsizlik içinde yalvarmaya başladı. "Hanımefendi! Size yalvarıyorum! Mobilyalarımdan geridekalanları düşünün!" Dudak büken Zohra mangalın içine baktı. "Neden? Seninkadar değersizlerse -seni balina kılıklı deve gübresi- birkaçsopa ve bir keçi postuyla yenilenebilirler!" Şişirilmiş bir işkembeden kaçan havanın sesini andıran birtıslama sesi ve mangaldan çıkan titrek bir duman cinin geliyorolduğunu haber verdi. Şişman ve rahat şeklini alan Usti çadı-rın ortasında maddeleşti. Etraftaki yıkıma kasvet ve acı içinde bir bakış atan cin el-lerini kavuşturdu ve toparlak göbeğinin el verdiğince eğilerekselam verdi. Usti mütevazı bir şekilde, "Akhran Hazretleri'nin inayeti busabah üzerinizde olsun narin çiçeklerin en güzeli," dedi. Narin çiçek hırıltılı bir sesle, "Akhran Hazretleri'nin lanetibu sabah üzerinde olsun at kıçı kılıklı yaratık," dedi.2U,

Gezginin Buyruğu? gözlerini kapattı, ürperdi ve derin bir nefes aldı. Tek--'lerek, "Teşekkür ederim hanımefendi," dedi.hra sinirli bir sesle, "Ne istiyorsun?" diye sordu. Mangalıalanmış yastıkların üzerine fırlatıp çadır boyunca gerginin turlamaya ve parmağına dolayarak uzun bir tutam si-yah saçıyla oynamaya başladı. Geçen akşam Sond'la birlikte çıkardıkları şeyi dikkatle tek-arlayan cin, "Eğer hanımefendi hatırlarlarsa," diye söze başla-dı "kendimizi şu anki dayanılmaz durumdan kurtarmak içinbir plan yapmamı emretmişlerdi." Zohra gözlerini cine dikti. "Sana emrettim ha? Plan yapma-nı ha! Peh" Elindeki saç tutamını geriye atıp yırtık kumaş vekoyun yünü yığını arasından bir mücevher kutusu almaya ye-tecek kadar kısa bir süre için yürüyüşüne ara verdi. Usti, "Be... belki de ben yanlış anlamışımdır hanımım," di-ye kekeledi. Hanımı küçümser bir bakış attı. "Belki de öyle oldu," dedi."Sana verdiğimi hatırladığım son emir..." Yüzünden ter fışkıran Usti, "Ha... hatırlıyorum!" dedi. "Amahanımefendi sizi temin ederim ki bizim gibi -nasıl desek-maddesel bir yapıya sahip olamayanlar için bile isteğiniz fizik-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 107: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sel olarak imkansız..." Mücevher kutusunu tehditkar bir şekilde havaya kaldıranZohra atış menzilini gözüyle tarttı. Usti, "Lütfen!" diye yalvardı. "Sadece bir dakika için benidinleyin!" "Bu senin o embesil fikirlerinden biri daha mı? Uçan halı-lar? Sıcak havayla dolduaılmuş bulutların arasında gezen do-muz bağırsakları? Ya da belki benim en sevdiğimdir... onlarınbize gelebilmesi için koyunlara kanat takmak!"215

Margaret Weis & Tracy HickmaTi Gözleri mücevher kutusunun üzerinde kalan Usti yutkıdu. İpek bir mendil çıkararak alnını silmeye başladı. "Ben... ben..." Cinin söyleyecekleri yanan yağın alevi gik-aklından uçup gitti. "Konuş!" Zohra'nın kaldırdığı elindeki mücevher kutusıışıkta parıldadı. Usti kendini korumak için pofuduk kolunu kaldırdı, gözle-rini kapadı ve aceleyle, "Hanımefendi, bana öyle geliyor kieğer atlara ihtiyacımız varsa almalıyız!" Cin mücevher kutusunun kafasından sekmesini bekleyerekdişlerini sıktı.Hiçbir şey olmadı.Usti hanımına tereddüt içinde bir bakış atmaya cesaret etti. Hareketsiz duruyor, kocaman açılmış gözlerle ona bakıyor-du. "Ne dedin sen?" Kolunu ağırbaşlılıkla aşağı indiren Usti, "Tekrarlıyorum ha-nımefendi," dedi. "Eğer atlara ihtiyacımız varsa almalıyız." Zohra gözlerini kırptı, elindeki mücevher kutusu düşerekyünle kaplanmış yere indi. Usti devam etti, "Sonuç olarak siz Kalif in baş zevcesisiniz."Aynen Sond'un tavsiye ettiği gibi savını kabul ettirmeye çalışı-yordu. "Onun olan aynı zamanda sizindir, öyle değil mi?" Zohra, "Ama ondan at istedim ve beni reddetti," diye mırıl-dandı. Usti kendinden emin bir sesle, "İşte sizin hatanız buydu ha-nımefendi," dedi. "Hepimiz sadaka veririz, ama hangimiz di-lenciye gerçekten saygı duyarız ki?" Bir an için cin fazla ileri gitmiş olduğunu düşündü. Zoh-ra'nın yüzü koyu gül rengine döndü, gözlerinden fışkıran ateşneredeyse cini kavuruyordu. Öfkeyle tekrar mücevher kutusu-216

Gezginin Buyruğu, ı ve Usti de mangalına sığınmaya hazırlandı ama anidenra'nm öfkesinin içe, kendi üzerine dönmüş olduğunu farketti Yüzünün önündeki siyah saçlarını geriye atan Zohra gö-nülsüz olsa da cine saygıyla baktı. "Evet," dedi. "Benim hatam buydu. Demek evlilik bağıylabenim olan şeyi almamı öneriyorsun. Kocamın bu işe aynı açı-dan bakacağını pek sanmıyorum." Usti dürüstçe bir ses tonuyla, "Hanımefendi," dedi, "cen-netten çıkma bir beraberliği bozmak benim üzerime düşmez.Asil kocanızın pek çok derdi var. Bizim Khardan'a bir anlık bi-le bir endişe vermememiz çok önem taşıyor. Bu yüzden onungözleri uyku sırasında kapalıyken, gece vakti bahsettiğimiz at-lan almamızı öneriyorum. Sabaha kalktığında atlar gitmiş olur-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 108: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lar ve kınlan testinin arkasından ağlamanın da bir anlamı ol-maz. Sonra da onu daha fazla üzüntüden kurtarmak için atla-nn o deve evladı Şeyh Sait tarafından çalındığını söyleriz." Zohra gülümsemesini saçlarının örtüsü arkasına gizledi."Asil kocam insanlarımı yüzlerce kilometre güneyde olmasıgereken atların üzerinde gördüğünde hikayemizde bir tutarsız-lık olduğunu düşünmeyecek mi?" "Sait'in tescilli bir salak olması ve atları parmaklarının ara-sından kaçırması bizim suçumuz mu? Çölde yollarını kaybet-miş dolanan zavallı atlar tepelerin eteklerindeki kampımızdaortaya çıktılar ve biz Hranalar da -sırf yüreğimiz acıdığı veAkhran Hazretleri çocuklarına saygılı davranılmasını istediğiiçin- onları aldık, onlar da asil yaratıklar oldukları için bizimonlan beslemek ve bakımlarını yapmak gibi pahalı bir işe kar-şılığını almadan girişmemize razı olmadılar." Son cümle nefe-sini tamamen kestiği için Usti duraksamak zorunda kaldı ve27

Margaret Weis & Tracy Hickmanderin bir nefes aldı. Bütün bunları tartarken mücevher kutusunun serin metalini yanağına tutan Zohra düşünceli düşünceli "Anlıyorum," de-di. "Peki ya bu planın faziletlerine babamı nasıl ikna edece-ğim? Dindar bir sala... adam olduğu, için buna asla izin verme-yecektir." "Babanız -Tanrı onu korusun- yaşlı bir adam hanımefen-di. Bu dünyadaki son günlerinin mutlu ve huzurlu geçmesiiçin dikkat etmek gerek. Bu yüzden onu böyle tedirgin edebi-lecek meselelerle yormamamızı öneriyorum. Kabilenizde böy-le bir maceraya atılmayı kabul edebilecek -hayır buna heves-li- adamlar olduğundan eminim." Zohra zalimce gülümsedi. Buna hiç şüphe yoktu! Son han-çerli kavgadan sonra Hranaların -aralarında kuzenlerinin deolduğu- bir çok delikanlısı kumlar üzerinde kan kaybeder va-ziyette kalmıştı. Hranalar yaralarını sarmışlar ve Akhran'a on-lara intikam zevkini tattıracak bir fırsat vermesi için dua etmiş-ler ve Caffar'ı açık açık savaş ilan etmelerine engel olduğu içiniçten içe lanetlemişlerdi. Bu gençler böyle bir akından olduk-ça hoşlanabilirler ve bunu Şeyhlerinden gizli tutmak konusun-da da kaygı duymazlardı."Bu iş ne zaman yapılabilir?" "Bir hafta içinde hanımefendi. Gece ayışığı olmayacak vehareketlerimizi karanlık gizleyecek. Aynı zamanda bunun sa-yesinde önerdiğiniz kişilerle bağlantı kurabilmem ve onlaraplanın ayrıntılarını anlatabilmem için benim de bol bol zama-nım olacak."Zohra yüce gönüllülükle, "Seni hafife almışım Usti," dedi."Hanımefendi çok ince!" Usti mütevazı bir şekilde eğildi.Mücevher kutusunu açan Zohra, çadırın bir köşesinde ga-218

Gezginin Buyruğui _ kurtulmuş tek yastığın üzerine oturdu. Kutudan üze-rek bir safir olan altın bir bilezik çıkardı, koluna taktı ve• vherlerin öğlen güneşini yansıtmalarını dikkatle ve beğe-niyle inceledi.Sakin sakin, "Şimdi," dedi ve eliyle çadırdaki karmaşayı"stererek, "şu dağınıklığı toparla," diye emretti.Derin bir iç çeken cin, "Peki hanımefendi," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 109: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

219

8 Şafakla birlikte tüm doğuyu altın pırıltısı kaplamıştı. Tel'ingüneyinde Akar ve Hranaların kamplarına gitgide yaklaşan tekbir bulut vardı. Batıdan doğuya doğru esen rüzgarları umur-samadan güneyden kuzeye doğru sakin sakin süzülen garipbir buluttu. Üzerinde iki cin uzanmış, sanki en lüks kanepeninüzerindeki kaliteli yastıklar gibi gelip geçici su buharının üze-rine serilmişlerdi. Cinlerden biri abanoz rengi cildiyle iri yarı ve yapılıydı. Al-tın kıyafetlere bürünmüş, omuzlarına kadar sarkan altın küpe-ler takıyordu, kollarını çevreleyen o kadar çok altın kolluğuvardı ki bir sultanın fidyesi sırf bunlarla ödenebilirdi. Yüzün-deki ifade acımasızdı, çünkü o savaşçı bir kabileye ait olan sa-vaşçı bir cindi. Yanında ise bir sepetten incir atıştıran ve heye-canla konuşan ufak tefek Pukah vardı. "Evet Raja dostum, Tanrımız, Kutsal Akhran Şeyh Macit ElFakhar'ın ve Şeyh Caffar El Vidcar'ın kabilelerinin birleşip ba-rış, ve dostluk içinde Tel'de beraber yaşamalarını ve bu birleş-meyi daha da güçlendirmek için Caffar'ın kızıyla Macit'in oğ-lunun evlenmelerini emretti." Raja, "Peki evlendiler mi?" diye homurdandı. Tüm bulutboyunca uzanmış yatan iri cin dev bir palayı havaya kaldırmış,220

Gezginin Buyruğusünesin ışığıyla keskinliğini dikkatle kontrol ediyor- ı^ başını salladı, "Tabii ki! Kesinlikle uzun süre unutul-ağını söyleyebileceğim bir düğündü; ama tabii ki senin"fendin bunu Tanrı'dan duymuştur?" Sesinde tehlikeli bir ton barındıran Raja, "Hayır," dedi."Efendim bu... mucizeden haberdar değil." Pukah anlayışlı bir ses tonuyla, "Ah!" dedi ve elini Raja'nınkara derili koluna koydu. "Böyle dinsiz bir efendiye hizmet et-menin senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum dostum.Şeyh Sait Akhran Hazretleri'ne olan hizmetlerine biraz dahadikkat ediyor olsaydı Tann'nın ihsanından yararlanan seninefendin olabilirdi." Raja, "Efendimin dinsizliği yüzünden çektiğim acıları kim-se bilemez," diye belirtti ve Pukah'a öyle soğuk bir bakış attıki genç cin anlamsız bir gülümsemeyle elini kaslı koca koldanhemen çekti. Siyah cin kılıcını havada bir o yöne bir bu yöneçevirip ışığı yansıtmasını izledi. "Demek iki kabilenin Tel'ingölgesi altında beraberce yaşadığını söylüyorsun? Onların nekadar köklü düşmanlar olduklarını düşündüğümde bunu ola-ğanüstü buluyorum." Pukah, "Öyleydiler sevgili Raja, eskiden birbirlerinin köklüdüşmanlarıydılar," dedi. "Geçmişin yaraları aşk ateşiyle dağ-landı. Nasıl bir kucaklaşma, nasıl bir öpüşme! Nasıl oyunlar,cümbüş, nasıl bir yoldaşlık var anlatamam. İnsanın gözünü ya-şartıyor."Raja çarpık bir gülüşle, "Öyle diyorsan," dedi. "Ya Kalifin karısına olan o aşkı!" Pukah kendinden geç-roişcesine öyle bir iç çekti ki yanlarından geçmekteyken telaş-lanan bit kuş sürüsünün tüyleri karıştı. "Güneş yükselirken Margaret Weis & Tracı/ Hickman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 110: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Jat-onun kollarından ayrılmak zorunda kaldığı andan güneşin ktığı ve tekrar büyüler alemine dalmaya koştuğu âna kaHKhardan için saatler geçmek bilmiyor." Bahsettikleri bayanın namını duymuş olduğu için Raja kalarını şüpheyle kaldırdı. Pukah ciddiyetle, "Seni temin ederim bu doğru sevgili Raja!" dedi. "Ama belki de sözlerime inanmıyorsundur..." Raja, "Hayır, hayır sevgili dostum," diye homurdandı. "Sa-dece bahsetmiş olduğun bu mutluluk tablosu" -siyah cin teh-ditkar bir hamleyle kılıcını öyle hızla indirdi ki bulutun yansıayrılarak tam ters yönde gitmeye başladı- "yüzünden zevkeboğuldum! Böyle eski düşmanların barış yapmış olması banafazla geliyor. Kendi gözlerimle görmek için sabırsızlanıyo-rum..." Pukah bir an için bile duraksamadı. "İşte bende tam olarakseni bu yüzden buraya getirdim. Bak şüpheci dostum."Eğilen Raja buluttan aşağı baktı. Daha şafak yeni sokmuştu. Pukah geçen akşam bir kavgaçıktıysa bile o âna kadar -hiç olmazsa kavgacılar yorgun dü-şeceklerinden- Tel'de bir miktar da olsa barışçıl bir hava bul-maktan emin olduğundan sabahın bu en uygun saatini denet-leme için özel olarak seçmişti. Gururla kampı gösteren cin, "Gördün mü? Sana ne demiş-tim? Hranaların çadırlarıyla Akarların çadırları yan yana!" dedi."Şuradaki koca kan lekesi de ne?" "Koyunları orada kesiyoruz." Pukah'm yüzü keçi sütü ka-dar tatlı ve masumdu."Anlıyorum." Pukah yüzünü göremesin diye bulutun kenarından aşağısarkan Raja dudağını ısırdı, kaşlarını çattı ve genç cine hızlı ve Gezginin Buyruğu-fke dolu yan bir bakış attı."Efendim Kalif in tek isteği" -siyah cinin yüz ifadesindeki ani değişikliği kesinlikle fark etmeyen Pukah gevezelik et-eve devam ediyordu- "efendin Şeyh Sait'in de Tel'de onlarakatılıp. Sait'e olan sevgileri birbirlerine olanın ancak üzerindeolan kuzenleriyle Macit El Caffar'ı bağrına basmasıdır." Yüzü bir kez daha ustaca bir ifadesizliğe bürünen Raja ba-sını kaldırdı ve Pukah'a dikkatle baktı. "Kalif in isteği bu mu?""Kalbinin derinliklerinden kopuyor.""Bu mesajı efendime ileteceğime emin olabilirsin."Pukah, "Süratle mi?" diye sordu. Raja sertçe, "Süratle," diye tekrarladı ve sözünü tutarak oanda ortadan kayboldu. "Ah, sanırım hevesini saklamakta güçlük çekiyor." Pukahpamuksu bulutta arkasına yaslandı. Kendi kendine neşeyle,"Sond'un işi buraya kadarmış," dedi. "Haydi şimdi kahramanolsun da görelim! Haydi şimdi minik planlarını kursun ve ikikabile arasında barışı koruyanın kendisi olduğuna AkhranHazretleri'ni inandırmaya çalışsın. Pukah, sen onu yendin! Pu-kah, üç kabileyi birleştiren sen olacaksın! Pukah, tarih seninismini öğrenecek!" Ağzına bir incir atan genç cin kollarını başının arkasınadestek yapıp arkasındaki bulutun üzerinde iyice gerindi. Gök-yüzünde süzülürken müteşekkir olan Akhran'ın ona bahşede-ceği sarayın yer planını kafasında kumyor, hayal gücününodalarını dans eden, şarkılar söyleyen, kulağına aşk sözleri fı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 111: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sıldayan uygun güzellerle dolduruyordu. Öte yandan eğer o anda bulutundan aşağı bakmış olsaydıyediği incirin boğazında kalmasına neden olacak bir şey göre-cekti.223

Margaret Weis & Tracy Hickmatı Atlara yakın bir yerde Sond Khardan'ın yanında duruvnhayvanları göstererek telaşla birşeylerden bahsediyordu.Khardan, "Bu savaş demek!" diye bağırdı."Sus ya şeydi, sesini alçalt biraz." İnanılmaz bir uğraş veren Kalif sonunda kara gözleri öf-keyle parlıyor olsa da Sond'un istediğini yapmayı başardı. Şa-fak söküyordu. İkisi kampın dış kısımlarında dolaşıyorlardı.Khardan'ın gözleri yine su kenarında huzur içinde otlayan at-lara gitti."Bu akını ne zaman yapmayı düşünüyorlar?""Bir hafta içinde ya şeydi. Ayın olmadığı ilk gece." "Diyorsun ki," -kelimeler Khardan'ın boğazında düğüm-lendi- "bu işin arkasında olan kişi benim... benim karım, öylemi?" "Evet, ya şeydi. Böyle bir haberi getirmiş olmak beni deçok üzüyor ama..." "O kadın bir cadı!" Khardan yumruğunu sıktı. "Böylece herşey sona eriyor Sond! Akhran'm kendisi bile böyle bir hakare-te katlanmamı bekleyemez! Atlarımı çalmak!" Eğer Sond Hranaların onun çocuklarını, soyunun devamı-nı çalmaya niyetlendiklerini söylemiş olsaydı, Khardan herhal-de daha fazla öfkelenmiş olmazdı. Hatta aslında böyle bir ha-beri çok daha sakin karşılayabilirdi. Uzun çöl geceleri ve ka-dınlar oldukça çocuklar olacaktı; fakat atları!... Efsaneye göre Akarların muhteşem atlan doğrudan Tan-rı'nın küheylanının soyundan gelirler. Bedeviler atlarını da çö-lün kendisine benzetmişlerdi, havanların düzgün parlak kürk-leri ya çöl gecesi kadar kara, ya da parlayan yıldızlar kadar be-yaz oluyordu. Uzun kuyrukları ve yeleleri kum tepeleri üze-22i,

Gezginin Buyruğurindeki rüzgar gibi eserdi.vaşta atlar coşarlardı. Kan kokusu ve birbirine çarpan çe-? -? sesi kulakların dikilmesine, gözlerin parlamasına nedenı ırdu ve sipahiler kavganın en yoğun olduğu yere doğru sal-, a geçmemeleri için atlanna zar zor engel olabilirlerdi. Sa-l 'nleri öldükten sonra bile düşmana saldırmaya devam edenatlarla ilgili sayısız hikaye anlatılırdı. Kabiledeki her erkeğin kendine ait, atalarını gururla saya-bileceği bir sürüsü vardı. Zor zamanlarda yiyeceği önce atlaraverir, ailesi artanlarla idare etmek zorunda kalırdı. Vahalardailk su içen atlar olurdu. Huzursuz bir küheylanı yatıştırabile-cek bir büyü yapabilen kadın, tüm diğer kadınlardan değerlisayılırdı. Bu soylu hayvanları kendi kullanımları için besleyip çoğal-tan Akarlar her yıl belli bir miktarı Kich şehrindeki Sultana sat-mak için ayırırlardı. Bu satış sayesinde kömür ve yakacakodun gibi gerekli ve çölde bulunmayan şeylerin yanı sıra pi-rinç ve un gibi temel besin maddeleri ve kahve, bal ve tütüngibi lüks şeyler satın alınabilirdi. Bu sayılanlardan son sırada-kiler bedevilerin sert yaşamlarını daha çekilebilir hale getiren

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 112: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

küçük zevklerdi. Bunlar dışında, Kich sûlian aynı zamandakadınlar tarafından o kadar sevilen mücevherleri, erkeklerindeğer verdiği kılıçlar, hançerler ve palaları, her iki cinsin giyi-mi için ipek ve pamuklu kumaşları sağlardı. Akarların Kich'e yaptıkları yıllık gezi önemli bir olaydı, biryıl boyunca sipahilerin konuşmalarını süslerdi -ya geçirdikle-ri iyi zamanları anarlar, ya da geçirmeyi umdukları iyi zaman-lar hakkında atıp tutarlardı. Atlarla ayrılmaksa işin en zor kıs-mıydı, ve güçlü bir savaşçının sevdiği bir hayvana veda eder-ken utanmadan iki gözü iki çeşme ağlaması pek de görülme-225

Margaret Weis & Tracy Hickmandik bir manzara değildi. Atlan çalmakla Hranalar, Akarların yaşamını, ruhunu, ka[_bini çalmış olacaktı. Sond'un da önerirken gayet iyi bildiği gi-bi bu, Hranaların işleyebileceği ve Kalif e Tanrı'nın emrini çiğ-netecek tek suçtu. Tabii ki Şeyh Caffar da -koyunları çalarak- Akarların Hra-naların varlığını tehlikeye attığını iddia edebilirdi. KoyunlarHranaların giyimi için gereken yünü, yedikleri eti, ihtiyaç velüks malzemelerini almak için gereken parayı sağlıyordu. Caf-far böyle olduğunu iddia edebilirdi, fakat boşa konuşurdu. Na-sıl her Tanrı Sul'ün mücevherinin sadece kendisine ait olanyüzünü görüyorsa Şeyh Macit ve Şeyh Caffar da aynı şekildesadece ışığın kendi doğrularına düştüğünü görüyorlardı. Diğerher şey karanlıktaydı. "Emirleriniz nedir efendim? Çobanlara hemen saldıralımmı?"Eliyle sakalını sıvazlayan Khardan derin derin düşündü. "Hayır. Masum olduklarını iddia edip Akhran'a onlara ne-densiz saldırdığımızı söyleyeceklerdir. Tanrı'nın gazabına ma-ruz kalan, o koyun kılıklılar yerine biz oluruz. Onları iş üze-rinde yakalamalıyız ki gökyüzüne hesap verirken haksızlıkedilenin biz olduğumuzu söyleyebilelim. Sonunda o lanet ola-sıca kadından kurtulabileceğim. Bu lanet olasıca yerden gide-bileceğiz." "Planınız mükemmel ya şeydi. Efendime bizzat kendim ile-teceğim..." Khardan, "Kimseye bir şey söyleme Sond!" diye emretti."Özellikle de babama! Öfkeden kudurur ve bir taşkınlık yapıpyanlışlıkla işi bildiğimizi onlara çaktırır. Yapılması gerekeniben yapacağım."226

Gezginin Buyruğu

"Kalif bilgeliğin ta kendisi."Khardan, "Bunu unutmayacağım Sond," dedi, kelimeler- 7inda düğümleniyordu. "Uyarın bizi korkunç bir felaket-döndürdü ve bizi o çobanların pis kokusunu çekmekten sonunda kurtaracak. Akhran Hazretleri uğradığımız ihaneti?• "rendiğinde senjn insanlarına bağlılığını da benim kendi du-daklarımdan öğrenecek ve eğer senin köleliğini sona erdirme-karar verirse, kimse benim kadar mutlu olmayacak." Kızaran Sond, Kalif le göz göze gelmemek için başını çe-virdi. Hafif bir sesle, "Yalvarırım bunu yapmayın ya şeydi," de-di. "Ben... Ben böyle bir onura layık değilim. Ayrıca babanızıbırakmak da beni derinden yaralayacaktır..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 113: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan sertçe, "Saçmalama!" dedi ve boğazını temizledi.Cinin geniş sırtına vurdu. "Şüphesiz Macit seni özleyecek. Be-nim büyük büyük büyük büyükbabamdan ve büyük ihtimalleondan da öncesinden beri bu aileye iyi hizmet ettin; ama ar-tık ölümlüler diyanndan ayrılıp yukarda günlerini ve geceleri-ni güzelleştirecek çekici dişi cinlerle huzuru bulmanın zamanıgelmedi mi?" Khardan, Sond'un kalbindeki yarayı deştiğini bilmiyordu.Acıyla kıvranan cin ızdırabını Kalif in önünde diz çökerek giz-lemeye çalıştı. Khardan ise bunu cinin bağlılığının dokunaklıbir başka göstergesi olarak algıladı ve çadırına dönerken azkalsın ağlayacaktı. Kalifin gitmesinden uzun bir süre sonrasına kadar Sondçöl kumlannda dizleri üzerinde kaldı, ölümsüz yumrukları ka-nayana kadar yerdeki kumları dövdü. Sond sadece insanlanna değil, Tanrısına da ihanet etmişti.Gezgin Akhran merhametiyle ün salmış bir Tanrı değildi; ver-diği cezalar sert, acımasız ve ani olurdu. Sond'un aklında Tan-227

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanrısmın bu ihanetini fark edeceği konusunda en ufak bir şüpKbile yoktu. Doğru, Sond yaptığı her şeyi sevgilisini kurtarmakiçin yaptığını söyleyebilirdi fakat gökyüzünün ihtişamlı entri-kalarıyla karşılaştırıldığında dişi bir cinin hayatının ne önemivardı ki? Sond Akhran'a gidip ölümsüzlerinden birinin tutsak edildi-ğini söylemeyi düşünmüş, fakat bu fikirden derhal vazgeçmiş-ti. Tanrı kızacaktı, fakat kızgınlığı Quar'a yöneltilmiş olacaktı.Gezgin Tanrı asla Nedima'yı geri alabilmek için Quar'ın istek-lerine boyun eğmez ve Sond'un da bunu yapmasına izin ver-mezdi. Hatta Akhran öfke içinde Sond'un Nedima'yı sonsuzadek kaybetmesine neden olacak düşüncesizce bir harekettebulunabilirdi. Kendine bunu hatırlatan Sond biraz sakinleşti. Eğer birisiNedima'yı kurtaracaksa, bu o olacaktı ve bu işte yalnızdı. Gözlerini yukarı çeviren Sond, "Bunu başarırsam benimiçin uygun bulduğunuz her cezayı seve seve çekmeye razıyımYüce Kişi," diye yemin etti. Yaptığının doğru şey olduğuna kendini inandırdığı için hu-zur bulan Sond toparlandı ve günlük işlerini yapmaya hazır-landı. Macit'in çadırına giderken Tel'in yanından geçti veKahinin Gülü'ne bir bakış attı. Kaktüs her zamankinden dahakötü görünüyordu. Kalın yeşil gövdesi hastalıklı kahverengibir renk almış, susuzluktan ölüyor gibi görünüyordu. İğneleridüşmeye başlamıştı. Sond zalimce, eh yakında sulanacak, diye düşündü. Kan-la...228

9 Khardan adamlarıyla gizlice buluşup Hranalar tarafındanplanlanan akını ve bozguna uğratmak için kurduğu kendi pla-nını anlattı. Bu zorbalık karşısında sipahileri de Kalifin öfke-sini paylaştılar. Onları sakinleştirmek için orada bulunan eğerKhardan olmasaydı, o an, oracıkta Hranaların çadırlarını baş-larına geçirebilirlerdi. Zohra da gizlice insanlarıyla buluştu. Başta Hrana erkekle-ri bir kadınla, özellikle de düşman olarak gördükleri bir kadın-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 114: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

la buluşmakta isteksiz davranmışlardı. Bunu hissetti ve içi acı-dı. Çoğu yarı kardeşleri, kuzenleri yeğenleri olan Hrana erkek-leriyle yüz yüze gelen, onlann şüpheci bakışlarını, karanlık

yüzlerini gören ve utançla kızaran Zohra kibirli Kalif e kendi-ni teslim etmeye ve kendi insanlarının düşmanı olmaya ne ka-dar yaklaştığını düşündü.Akhran'a şükürler olsun ki bu olmamış, gözleri açılmıştı. Alçak, tutku dolu bir sesle kabilesinin Akarların elindençektiklerini bir daha tekrarlamıştı. Adamlara zaten bildiklerişeyleri —koyun mevsiminin yaklaştığını, bu yüzden sürülerinvahşi hayvanların saldırısına karşı en savunmasız zamanlarınınolacağını- hatırlatmıştı. Yaptığı at talebini ve kocasının kırıcıreddini kelimesi kelimesine tekrarladı. Sonra da hayvanları el-229

Margaret Weis & Tracı/ Hickmande etmek için kendi planını sundu. Adamlar dinlediler, etkili ve kurnaz bir şekilde çektikl inin hatırlatılmasryla şüphe yerini kızgınlığa, Khardan'm hakretlerini duymalarıyla kızgınlık yerini derin bir öfkeye, Zolra'nın önerisiyle öfke yerini kontrolsüz bir hevese bıraktı Esonunda Akarlardan intikamlarını alacaklardı ve intikam nekadar da tatlı olacaktı! İki kabile de sert hareketlerle dikkati üzerlerine çekmeme-leri konusunda liderleri tarafından uyarıldığından Tel'de yalan-cı bir barış havası hakimdi. İki kabile de haftayı geçirmek içjndurulmuş, fakat daha önce zaman hiç bu kadar yavaş geçme-mişti. Gözleri birbiri ardına geçen geceler boyunca sabırsızcaayın küçülmesini, donuk ışıklarını çöle düşürerek her şeyinrengini emmesini izlemişti. Çoğu kişi ölmekte olan bir örüm-cek gibi kendi üzerine kapanan Kahinin Gülü'nün ayışığı al-tında özellikle çirkin gözüktüğünü fark etmişti. Kuruyan kak-tüsler artık garip bir koku -çürümüş et kokusu- yayıyorlardı. Çabuk düşünmeye ve hareket etmeye alışmış sabırsız in-sanlar olduklarından beklemek ve gizlilik tam bir işkence ol-muştu. Vahanın çevresindeki havada düşmemiş bir yıldırımınçıtırtısı vardı. İki Şeyh de bir fırtınanın yaklaşmakta olduğununfarkındaydılar. Caffar o kadar gergindi ki yemeden içmedenkesildi. Macit oğlundan derhal ona neler döndüğünü anlatma-sını istedi, fakat ona sadece her şeyin kontrol altında olduğuve zamanı geldiğinde ona da haber verileceği söylendi.Kan kokusu alan Macit gülümsedi ve kılıcını biledi. İki cin de -Fedj ve Sond- efendileri tarafından gizlice bir-birlerini izleme emri almışlar ve bunu öyle bir hevesle yerinegetirmeye başlamışlardı ki sürekli kamp çevresinde birbirleri-ne kötü kötü bakarken görülüyorlar, genel gerilimi iyice artı-230

Gezginin Buyruğu1 rdı. Neler döndüğünü bildiğini zanneden Pukah bu,n tadını çıkarıyor, bir yandan da Sond'un Akhran Haz-ri'nin gazabını ne zaman iki kabile üzerine indireceğiniak ediyordu. Planından gurur duymakta olan Usti artık... jçinde bir yaşam sürüyordu. Mangalı hanımının çadırındajjeğer bir yerde duruyordu. Zohra ona artık ayak işlerivermiyor, çadırın içinde oradan oraya atmıyor, bir kez bile ye-meklerini bölmüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 115: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Zohra ve Khardan arasındaki ilişki değişmedi... En azındandışarıdan bakıldığında. Daha önce olduğu gibi yolları tesadü-fen kesiştiğinde ikisi de tek kelime etmiyorlardı. Bakışları bir-leşiyor, bir an için kilitlendikten sonra ayrılıyordu; gerçi ne za-man ona baksa muzaffer bir aşağılama kusan gözleri oyma-mak için Khardan'm, içindeki özdenetimi en son damlasınakadar kullanması gerekiyordu. Daha hafta bitmeden aklını ka-çırabileceğini düşünmeye başlamıştı. Sonra, tükenmek bilmeyen günlerin ortasına yakın bir an-da Pukah'ın getirdiği bir bilgi Khardan'a tırmanan gerginliğinirahatlatmak için bir fırsat verdi. Karısına açık açık saldırmayıgöze alamıyordu, bu her şeyi suya düşürürdü; fakat en azın-dan onun kendini beğenmiş kıçına bir iki diken sokabilirdi. Zohra sabah gezisinden daha yeni dönmüş, çadırında vü-cudunu ter pislikten arındırarak parfüm sürünmekteydi kiKhardan aniden ve hiçbir uyarı olmaksızın içeri girdi.Sertçe, "Selamlar zevcem," dedi. Hızla dönerken uzun siyah saçları bir kırbaç gibi sırtındasaklayan Zohra yün bir sabahlık kaparak çıplak vücudununönüne tuttu. Konuşamayacak kadar öfkelendiğinden kocasınaalev alev gözlerle baktı.Başlangıçta Khardan da hiçbir şey söyleyemedi. Önceden231

Margaret Weis & Tracy Hickmantasarladığı konuşması dilinin uçundayken Zohra'nın kıvrak bedenini görmesi kelimeleri aklından silip atmıştı. Koyu gül rengine dönen yanaklara, yüzünün önündeki si-yah saç tutamlarına, Zohra'nın göğüslerine tuttuğu sabahhğlnüzerinden görünen beyaz omuzlara bakakaldı. Üzerinde biryasemin kokusu vardı ve çadır bezinden süzülen günışığı vü-cuduna sürülmüş yağı parlatıyordu. O sabahlığı hızla yakala-

yıp... Khardan hızla ve öfkeyle bakışlarını çevirdi, bu zayıf hali-ni göstermek istemiyordu. Tanıdığı tüm kadınlar arasından ne-den bu kadın onu böyle etkiliyor, kanını kaynatıyordu ki? Ka-lan itibarını kurtarmak için bir hamle yaptı. "Kendini bir paşanın odalığı mı sandın ki gün ortasında buhalde geziyorsun? Üzerine birşeyler giy be kadın!" Utanç ve öfke içinde yüzüne hücum eden kan yüzündenZohra'nın kulakları patlayacak gibi oldu, gözleri Khardan'ınanlık beğeni bakışlarını göremeyecek kadar karardı. Sadecebakışlarını belli ki tiksinme içinde ondan çevirdiğini görmüş-tü. Kırılan gunıru ve hiddeti yüzünden titreyen Zohra olduğuyerde, çıplaklığı sadece göğsüne tuttuğu tozlu sabahlıkla örtü-lü bir halde kaldı. "Ne diyeceksen de ve yok ol!" Sesi alçak ve boğuktu, birbaşkasında olsa aşk arzusu olabilecek, fakat onun için sadece-tanıdığı tüm erkekler arasından- onu hep zayıf anlarında ya-kalayan bu adamı öldürme arzusu barındırıyordu. Khardan kendi sesindeki boğulduğu boğazını temizleyerekgeçirdi ve önceden hazırladığı konuşmasına başladı. "Anladı-ğım kadarıyla atları sakinleştirmek için kullanılan tılsımı öğ-renmek için anneme gitmişsin.""Ne olmuş gittiysem? Bu seni hiç ilgilendirmez. Büyüyle il-232

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 116: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu , öyje meseleler kadınlar arasındadır, erkekler için değil."' Khardan yumuşakça, "Sadece kadınsı işlere bu ani ilginin denini öğrenmek istemiştim zevcem," dedi; karısının kurdu-- olanları hatırlayınca geri dönen kızgınlığı onu kurtarmıştı.7ohra'nın neden aniden bu büyü yetisini öğrenmek istediğiniayet iyi biliyordu ama onunla oynamaktan zevk alıyordu. Zohra sesindeki garip tınıyı fark etti ve bir an için kalbi du-racak gibi oldu. Öğrenmiş olabilir miydi?.. Hayır, bu imkansız-dı! Seçtiği her adam sadık ve güvenilirdi. Her şey bir kenara,Khardan'dan ve kabilesinden nefret etmeleri için nedenlerikendisininkiler kadar iyiydi. Sırrı ele vermektense dillerini ko-parmayı tercih ederlerdi. Öte yandan istemeden kendini ele veren Zohra olmuştu;onu dikkatle izleyen Khardan yanaklanndaki ani solgunluğu,gözlerinin korkuyla karardığını fark etmişti. Kendi kendine gü-lümseyerek Zohra'nın yatağına bir bakış atıp alay edercesine,"Belki de başka kadınsı işlerle de ilgileniyorsundur? Belki debu yüzden beni vücudunu kullanarak ayartmaya çalışıyorsunha?" "Peh! Kendini kandırma!" Zohra küçümseyici bir kahkahapatlattı, öfkesi korkuyu bastırmıştı. "Bacaklarımın arasına atımıalırım daha iyi!" Sözleri bir bıçak gibi tam hedefi vurmuştu. Khardan kulak-larına inanamıyordu. Tanıdığı hiçbir kadın böyle bir şey söy-lemeye cesaret edemezdi. "Sul adına! Bu hakaretin yüzündenseni öldürebilirim ve baban bile söyleyecek tek söz bulamaz!" "Devam et! Öldür! Kadınları öldürmek, koyunları çalmak!Peh! Korkak Akarların âdetleri bu mudur?" Kanı -başka şeylerle birlikte- öfkeyle kaynayan Khardanileri atılıp karısını yakaladı, çıplak kollarını sıktı. Acı veren233

Margaret Weis & Tracy Hickmankavrayışı yüzünden Zohra'nın gözleri dolmasına rağmen m ••cadele etmedi ya da kurtulmaya çalışmadı. Sadece sabahı lvücudunun önünde tutmaya devam etti, parmaklan bir ölü »•bi sertleşmişlerdi. Korkusuzca Khardan'a bakan Zohra'nın dndakları aşağılar tarzda büküldü. Tekrar, "Korkak!" dedi ve başının eğiminden -onunkine okadar yakındı ki- ve dilinin dudakları arasındaki hafif hareke-tinden Khardan'a onu öpmesi için meydan okuyor gibi geldi Kendine ve aklını dolduran çılgın düşüncelere öfkelenenKhardan Zohra'yı itti. Onu arkaya doğru fırlatarak parfüm şi-şelerinin ve kına kavanozlarının arasına düşürdü. "Hayatın içinAkhran Hazretleri'ne şükret hanımefendi!" deyip hızla arkası-nı dönerek çadırdan çıktı. Zohra artık orada olmayan kocasının ardından, "Ona şük-retmem!" diye bağırdı. "Ölseydim senin gibi bir... bir..." Öfkesine yenik düştü. Öksürerek kendini yatağına attı vehüngür hüngür ağlamaya başladı; hâlâ kocasının gözlerinde otiksinme ifadesini görebiliyordu... ta içinde bir yerlerde kendi-ni sunduğunu ve reddedildiğini biliyordu. Sinirden titreyen Khardan kampın içinden yürüdü. Kafasın-da bu kadına çektireceği utancı canlandırıyordu. Onu babası-nın önüne sürükleyecek, bir cadı olarak ilan edecek, kabile-sinden utanç içinde sürgün edilmesini görecekti... Tüm bu süre zarfında ellerinin tenine asılı kalan ümit veri-ci, iç gıcıklayıcı yasemin kokusu hâlâ burnundaydı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 117: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

234

ıo Sanki Akhran bizzat Hranaları kutsamış gibiydi. Akın günüsıcak ve boğucu bir şekilde başladı. Sabahleyin batıdaki tepe-lerden bir bulut kümesi aşağı indi, nemli bir rüzgar ve damla-ları daha sıcak toprağa değmeden buharlaşan düzensiz biryağmuru da beraberinde getirdi. Öğlene kadar yağmur kesildifakat bulutlar yerinde kaldı. Gece olduğundaysa havanın ken-disi bile ağırlaşmış gibiydi. Hava sıcaklığı azalmıştı ve ufuktayıldırımlar düşüyordu. Batirler kendilerini uzun geri dönüş yo-lunun soğuğundan korumak için koyun postlarına bürünmüş-ler, başlarını, ağızlarını ve burunlarını siyah kumaşlarla ört-müşlerdi. Kılıç ve hançerlerle iyi silahlanmışlardı. Yüzlerini örten ku-maşın arasından zar zor görülebilen gözleri, taşıdıkları çelikkadar sert ve soğuk bir ışıltıyla parlıyordu. Eğer yakalanırlarsaölümüne bir kavga çıkacağını her biri biliyordu. Her biri de buriski almaya hazır, hatta hevesliydi. En sonunda düşmanlarınakarşılık verecekler, onları kalplerinden vuracaklardı. Karanlığın arasından bir ses fısıltıyla, "Ben diyorum ki sengelmemelisin!" dedi. "Bu çok tehlikeli." "Ben de diyorum ki geliyorum, yoksa hiçbiriniz tek biradım bile atamazsınız."235

Margaret Weis & Tracy Hickman"Sen bir kadınsın, bu uygun değil." "Evet, bir kadınım. Peki siz erkekler arsında hanginiz havvanları kamptan uzaklaştırana kadar sessiz durmalarını sağlayacak büyüyü yapacak? Sen mi Seyih? Sen mi Abdullah? Ha'" Belli ki tartışmanın sona erdiğini düşünen Zohra siyahmaskesini kapatarak döndü. Vahanın suyu yanında biten yük-sek bir çalılıkta bir sıra halinde gizlenmiş adamların hepsionaylamayan bir tavırla başlarını salladılar, fakat hiçbirisi tar-tışmayı sürdürmedi. Atları kontrol etmekte, özellikle de adamların hiçbirisinindaha önce ata binme tecrübeleri olmadığından Zohra'nın bü-yüsü kesin çok işlerine yarayacaktı. Çoğu geçen haftasını giz-lice sipahileri izleyerek geçirmişti: atlara binmelerine bakmış,onlara emir vermek için kullandıkları kelimeleri dinlemiş, hay-vanların ne sıklıkta beslenip su verildiğini, ne yediklerini vebunun gibi şeyleri öğrenmişlerdi. Hranalar için cevaplanma-mış tek bir soru kalmıştı, o da atların yabancıları nasıl karşıla-yacakları sorusuydu. Bu noktada da Zohra'nın büyüsü ve hay-vanlar hakkındaki bilgisi devreye girecekti. Onun varlığının buyüzden paha biçilmez olduğunu biliyorlardı fakat -eğer bir se-çenekleri olsaydı- Hranaların çoğu ceplerinde bir sürü yılanlaçölde kalmayı Şeyhlerinin ne yapacağı belli olmayan dik baş-lı kızıyla böyle bir işe kalkışmaya tercih ederdi. Seyih'in isteksiz fısıltısı duyuldu: "Pekala, gelebilirsin...Herkes hazır mı?" Hranalann akını yönetmek için seçimleri Zohra'nın birkaçay küçük üvey erkek kardeşi Seyih olmuştu. Kurnazlığı ve sa-kinliğiyle Zohra'nın tam tersi olan Seyih aynı zamanda da ce-surdu, bir keresinde çıplak elleriyle aç bir kurtla dövüşmüştü.Aynı zamanda Macit'in akıncıları gelip sürülerinin seçme ko-236

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 118: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğularını çalarken de diğer Hranalar gibi o da eli kolu bağlı iz-y zorunda kalmıştı. Seyih'in çalacakları atlarla ilgili kendi

nları vardı, fakat bu planlardan ablasına bahsetmemeyi uy-bulmuştu çünkü hepsinin de sonunda Zohra'nm kocasıölüyordu. Sorusuna heves dolu çetin ses tonlarında cevaplar alan Se-vih memnuniyetle başını salladı. İşaretiyle birlikte hırsızlargrubu yüksek otların arasından atların gece için bağlanmış ol-dukları yere doğru süründüler. Arkalarındaki kamp, eğer du-rup düşünmüş olsalar doğal olmadığını fark edecekleri bir ses-sizlik içinde uyuyordu. Gece fazla sakin, fazla durgundu. Hiç-bir köpek havlamıyordu. Hiç kimse gülmüyordu. Hiçbir çocukağlamıyordu. Öte yandan batirlerin hiçbiri bunları fark etme-di, ya da -fark ettiyse bile- bunu yaklaşan fırtınanın yaptığıbaskıya bağladı. Yağmur durmuştu fakat kokusu hâlâ ağır boğucu havadaasılıydı. Gece kimsenin olabileceğine inanamayacağı kadar ka-ranlıktı, yumuşak toprakta sessizce ilerleyen akıncılar bile bir-birlerini göremiyorlardı. Zohra kardeşine, "Akhran bu gece gerçekten de bizimle!"diye fısıldadı. Macit, "Haklısın oğlum," diye homurdandı. "Yaklaşan bugarip fırtına Akhran Hazretleri'nin bizim olanı korumamız içinyardım ettiğinin bir kanıtı!"Khardan, "Şşşt baba. Sessiz ol," diye fısıldadı. Eli titreyen atın boynunu okşamak için uzandı. Efendisininsöylenmemiş emrini dinleyen at huzursuzca kıpırdansa da ses-sizliğini korudu. Yaklaşan savaşın kokusunu alan ve araların-da saklanan adamlar yüzünden rahatsız olan atların hepsi ger-237

Margaret Weis & Tracy Hickmangin ve heyecanlıydı. Sürüye yaklaşan deneyimli her binici huzursuz ayak sürümeler ve kafa sallamalardan bir terslik oldu-ğunu anlar ve dikkatli olurdu. Khardan ise Zohra ve batirleri-nin atlar hakkında daha ters giden birşeyler olduğunu farkedecek kadar deneyimli olmamalanna güveniyordu. Diğer Akarların -her adam sadece çelikle değil aynı za-manda da uçları yağlanmış birer meşaleyle silahlanmıştı- orta-sında babasının yanında duran Khardan, Macit'in iri yarı bede-ninin bastırılmış bir hiddetle titrediğini hissedebiliyordu. Onaakın haberini tam hırsızları yakalamak için ayrılacakları sıradavermişti. Macit oğlunun tahmin ettiği gibi o kadar sinirlendi kiSond onu kollarından yakalamamış olsa bir ifrit gibi kampınarasından geçer ve Caffar'ı o an gırtlaklardı. Uzun bir uğraştansonra Sond ve Khardan yaşlı adamı planlarını dinlemesi içinikna etmişler ve o da en sonunda Caffar'ı kendisinin öldüre-ceği konusunda verilen garanti sayesinde razı olmuştu. Zohra'ya gelince, Macit onu bir cadı ilan etmiş ve derhalcezasını çekeceğini söylemiş, ayrıca en insaflısı taşlanarak öl-dürülmek olan uygun birkaç ceza da önermişti. Khardan babasının elinin onunkini sıktığını hissetti. Bu,gözcülerin batirleri gördüğünün, adamdan adama iletilen ses-siz işaretiydi. Heves ve savaşın heyecanıyla titreyen Khardanuzanıp yanında çömelmiş olan adamın elini sıktı, sonra da me-şalesini yakmak için kullanacağı çakmaktaşını çıkardı. Ayakların kum üzerinde çıkardıkları sesi duymaya çalışan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 119: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan nefesini tuttu. Sonra kasları gerildi. Bir şey duyma-mış, burnuna bir koku gelmişti.Yasemin. Hızla çakmaktaşını çakıp kumaşa tuttu. Yağ alev aldı. Birelinde ateşler içindeki meşalesini tutan Macit korkunç bir na-238

Gezginin Buyruğutarak savaş atının sırtına atladı. Aniden ortaya çıkan alev-ürken hayvan şaha kalkarak toynaklarını ileri savurdu. O Ha kendi atının sırtına tırmanmaya çalışıyor olan Khardan, , ayj darbeyi başına yemekten kurtulmuştu, ama gelen biratırtı ve inleme sesi batirlerden birinin o kadar şanslı olmadı-ğını gösteriyordu. Şeyhlerinin işaretiyle Akarlann geri kalanı da meşaleleriniyaktı ve atlarının üzerine atladı, kılıçları alevlerin ışığında şim-şek gibi parlıyordu. Yayan ve tamamen atlıların merhametinekalmış olan Hranalar da kendi silahlarını çektiler ve başarısız-lıklarının verdiği hayal kınklığı ve öfke içinde savurmaya baş-ladılar. Işık ve gürültü insanların çoğunun kulaklarını dört açmışbir halde beklediği kampın dikkatini çekti. Cin Fedj bir gürül-tüyle tam aralannda ortaya çıktı fakat serinkanlı Sond tarafın-dan karşılandı. Karılarının birinin çadmndan "İnsanlarıma ne yapıyorsu-nuz?" diye bağırarak fırlayan Caffar'ın beyaz geceliğinin etek-leri çıplak bileklerine dolanıyordu. Macit, "Sana ne yapacağımı söyleyeyim! Hafif bir ateşinüzerinde hepinizi kızartacağım seni koyun sevici!" diye bağır-dı, ağzından tam anlamıyla köpükler saçıyordu. Heyecanlan-mış atının böğrünü tekmeleyen Macit hayvanı tam Caffar'ınüzerine doğru sürdü ve eğer ıskalamamış olsa, Şeyh'i Akh-ran'ın koyunlarını gütmeye göndermiş olacak bir hamle yaptı.Meşalelerin göz kamaştıran ateşinden ve artık zayıflamaya baş-layan gözlerinden olsa gerek, Macit iyi hesaplayamamış ve kı-lıcı zararsızca Caffar'ın kafasının üzerinden geçmişti. Atını döndüren Macit yeni bir saldın için tekrar dörtnalakoşturmaya başladı. "Cadı kızını ve onun iblislerini benim at-239

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanlarımı çalmaya gönderdin!"Caffar, "Kendi zehrinin bir tadına bak bakalım!" dive h-,- y uagır-dı. Sıska yaşlı adam beklenmeyecek bir çeviklikle Macifvahşi hamlesini eğilerek atlattı. Yanından dörtnala geçen atıüzerindeki Şeyh'in bacağını yakalayan Caffar, Macit'i eyerdenaşağı düşürdü. İkisi çöl kumları üzerinde yuvarlanmaya başla-dı, yumaıkları savmluyor, atlar tarafından ezilme tehlike^içindelermiş gibi görünüyorlardı. Khardan ilk işaretten sonra kendini kavganın dışında tut-

muştu. Meşalesi havada, kalabalığın arasından dörtnala geçer-ken gözleri bir siyah cüppeli figürden diğerine geçiyor, kılıcı-nı önüne çıkanlara sabırsızca savuruyordu. En sonunda aradı-ğını buldu. Geri kalanlardan daha ince, belirgin bir zarafetlehareken eden bu -eli hançerli- figür palası birkaç saniye için-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 120: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

de onu biçecekmiş gibi görünen bir düşman karşısında yavuzbir savaş veriyordu. Atını mahmuzlayan Kalif, "O benim!" diye bağırdı. Saldır-ganla siyah cüppeli kurbanının arasına giren Khardan adamınkılıç tutan eline kendi kılıcının kenarıyla vurdu. Eğilip Zohra'yıbelinden kavradı ve tekmeleyip bağıran kızı yüzükoyun atınıneyerine aldı. Sırıtan Khardan, "Ölüm senin aşağılandığını görme şansınıbenden alamayacak zevcem!" diye bağırdı. Zohra "Öyle mi?" diye hırladı. Başı aşağı sallanıyor, kendi-ni kurtarmak için debeleniyordu. Hançerini kaldırdı. Khardan bıçağın ışıltısını gördü ve yakalamak için bir ham-le yaptı. Altlarındaki atı dengesini korumak için aniden eğildi. Kalif bacağını saran yakıcı bir acı içinde, "Lanet olsun!" di-ye küfretti. Bıçağa yetişemedi fakat eline dolgun siyah bir saç240

Gezginin Buyruğu ^ı aeldi Sıkıca yakalayan Khardan Zohra'nın başını sertçetuta1" &[Ve çekti. Acı içinde bir çığlık atan Zohra bıçağı düşürdü fa-dönerek Khardan'ın koluna dişlerini geçirmeyi başardı.Etraflarına atlar doluştu. Kılıçlar meşale ateşinde parlıyor-du Kafalara inen, yanan odunlardan kıvılcımlar fışkırıyor, at-11ar bineklerinden düşürülüyor, gecenin ortasında kılıçlar vu-ruşuyordu. Savaşın hemen dışındaki kadınlar ağlaşıyor ve yal-varıyor, çocukları korku içinde bağrışıyordu. Çığlıklarına ku-laklar tıkalıydı, karmaşa hüküm sürdü, nefret içinde nedenlerunutuldu, sadece öfke ve öldürme arzusu kaldı. Sond ve Fedj dev palalarla dövüşüyor, birbirlerinin ölüm-süz vücutlarını yüzlerce kez kesiyorlardı. Macit, Caffar'ın kafa-sını yere vuruyordu. Seyih, Khardan'ın kardeşi Ahmet'le çarpı-şıyor, ikisi de düşmanının yiğitliğinin farkında, birbirleri karşı-sında bir avantaj sağlayamıyorlardı. Kargaşa içinde kimse deve çanlarının sesini duymadı. An-cak üzerlerinde patlayan göz alıcı bir şimşek mehari binicile-rinden birini aydınlattığında savaşmakta olan kabileler, arala-rında bir yabancının olduğunu fark edebildi. Manzara karşısında kadınlar hemen çocuklarını kapıp ça-dırlarına sığınmaya koştu. Hranalar ve Akarlar birer birer etraf-larında ne olup bittiğine şaşkın şaşkın bakmaya başladıkça çe-lik şıkırtısı, savaşanların homurtu ve naraları yavaş yavaş ke-sildi. Meşalelerin çıkacak fırtına yüzünden gitgide hızlanan rüz-garda titreyen alevi tüm çölde tanınan hızlı yarış develerindenbirinin üzerindeki pahalı kumaşlardan yapılmış kıyafetler için-deki kısa tıknaz bir şekli aydınlattı. Işık çok kaliteli bir eyeringümüş ve turkuvaz işlemelerinden yansıdı, devenin dizleri se-viyesinde duran kan kırmızısı püsküller parladı ve hayvanın2<1

Margaret Weis & Tracy Hickmankafasını süsleyen mücevher işlemeli başlık ışıldadı. Bir ses, "Selamün aleyküm dostlarım!" diye bağırdı. "genim, Şeyh Sait El Şaban, Akhran Hazretleri tarafından buraya-duyduğumda kulaklarıma inanamadığım şeyi- eski düşman-lar olan sizlerin evlilik bağıyla birleşmiş olduğunuzu ve artıkbarış içinde yaşadığınızı görmeye gönderildim. Şu anda bura-da görmekte olduğum kardeşlik ve dostluk gözlerimi yaşartı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 121: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yor." Şeyh Sait ellerini gökyüzüne çevirdi. "Akhran'a şükürler ol-sun! Bu bir mucize!" II Ağzından kanı silen Macit, "Akhran'a şükürler olsun," diyemırıldandı. Dişlerinden birini tüküren Caffar kasvetli bir sesle, "Akh-ran'a şükürler olsun," diye tekrarladı. Devenin önündeki kumlardan fırlayan saygısız cin, "Pu-kah'a şükürler olsun!" diye bağırdı. "Hepsi benim sayemde!" Kimse onu kaale almadı. Sait'in gözleri gökyüzüne dönük-tü. Macit ve Caffar'in gözleri birbirlerinin üzerindeydi. Şeyhlerbirbirlerinden nefret ediyor olsalar da ikisi de Sait'e daha azgüveniyorlardı. Pagrah çölünün güneyinde yaşayan bir kabile-nin şefi olan meharinin üzerindeki kısa, tıknaz şekil zengin,açıkgöz ve kurnazdı. Evi çöl olsa da Şeyh Sait deve ticareti sa-yesinde Tara-Kan'ın bütün büyük şehirlerinde bulunmuştu.Dünya ve üzerinde dönen politikalar konusunda bilge, koz-mopolit bir kişilikti ve insanları Caffar ve Macit'in kabilelerinintoplamını sayıca ikiye katlıyordu. Hızlı meharileri üzerinde Aranlar, vahşi ve ölümcül savaş-çılardı. Sait'in -güneydeki topraklarından sıkıldığı için— kuzey-deki kabileleri tehdit ederek servetine servet katma, onlarıkendisini süzeranlzn -hükümdarları- olarak kabul etmeye vevergi ödemeye zorlama planları olduğuna dair dedikodular243

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatıvardı. Hem Macit'in, hem de Caffar'ın aklında bu düşüne ıvardı ve bu düşünceleri kelimelere ihtiyaç duymadan aralardaki sert bakışlarla paylaşmışlardı. İki eski düşman bir andzoraki müttefikler olmuştu. Pukah'ı kenara iten Şeyhler çadırlarına davet ederek konuklarına aceleyle saygılarını sundular. Arkalarında duran ka-bileleri şeflerinden bir işaret bekliyor, ihtiyatlı bir şekilde izli-yorlardı. Sait şeyhlerin davetini nezaket ve gönül rahatlığıyla kabuletti. Düşmanlarının arasında olduğunu bilmesine rağmen gü-neyin Şeyhi endişelenmiyordu. Hatta onlara karşı olan niyetisaldırgan olsa ve bu niyetini açık açık ortaya koyuyor olsa bi-le Sait'in orada konuk olarak bulunuyor olması onu dokunul-maz kılıyordu. Eski âdetler uyarınca konuk üç günlük bir sü-re zarfı boyunca onu rahat ettirmek, düşmanlardan korumakiçin hayatını ve tüm kabilenin hayatını ortaya koymak zonın-da olan ev sahibinin misafirperverliğinden -bu süre boyunca-yararlanabilir. Bu üç günün sonunda bile ev sahibi konuğunabir günlük mesafeye kadar eşlik edecek korumalar ayarlama-lıdır. Devesine ince bir değnekle vuran Sait, "Adar-ya-yan\" di-ye emretti. Hayvan diz çöktü -önce ön bacaklannı kırdı, son-ra arkalan- ve Şeyh'in muhteşem eyerinden itibarlı bir şekildeinmesine izin verdi. Macit kollarını iki yana açarak abartılı bir selamlama hare-keti yaptı ve yüksek sesle, "Bilhana, sana mutluluklar dilerimkuzenim!" dedi. Kollarını daha da açan Caffar daha yüksek bir sesle, "BilŞMfa, sana sağlık dilerim sevgili kuzenim," dedi.Sait'i sırayla kucaklayan şeyhler geleneksel olarak konuk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 122: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

2İ,İ,

Gezginin Buyruğumeşini mühürleyen bir âdetle onu iki yanağından öptü-Rjr yandan eyeri ve ince işçiliğini överken bir yandan davi takdir bakışlarıyla incelediler. Deveyi övmeleri iyi ol-j çünkü canlı bir şeyin böyle övülmesi nazar değmesine1 açabilir, bu da herkesin bildiği gibi bahsedilen şeyin has-talanıp ölmesine neden olurdu. Sait'in gözleri övülecek bir şey bulmak ümidiyle ev sahip-lerinin üzerinde dolandı. Şeyhlerden birinin sadece gece kıya-fetleri içinde, diğerininse üstü başı kan içinde olduğunu gör-düğü için ne yapacağını şaşırdı. Bir yandan da neler döndü-ğünü merak ediyordu. Bu yüzden bir babanın kalbine gidenen emin yolu bildiği için eski hileyi kullandı."Macit, senin en büyük oğlun, adı neydi... Khardan? EvetKhardan. Savaştaki cesareti ve yiğitliği hakkında pek çok hi-kaye duydum. Kendisiyle tanıştırılma şerefini bahşeder misin?""Tabii, tabii." Coşkulu bir şekilde eğilen Macit'in gözleribaştan aşağı düşmanının kanına bulanmış olmadığını ümitsizbir şekilde umduğu oğluna bakındı.Şeyhin sesi gece karanlığında, "Khardan!" diye gürledi.Mehari binicilerinin gelişi nasıl iki babanın arasındaki kav-gaya bir son verdiyse, karı koca kavgasına da aynı şekilde birson vemıişti. Zohra'yı atının üzerinde aceleyle doğmltmaya çalışanKhardan, "Sait!" diye fısıldadı. Sertçe, "Kes şunu!" dedi ve kızısarsıp başını zorla meşale çemberinin olduğu tarafa çevirdi. Zohra darmadağın olmuş saçlarının arasından baktı ve de-ve binicisiyle tehlikeyi aynı anda tanıdı. Aceleyle kocasınıncüppesinin içine saklanarak ışıktan kaçtı. Şeyh'in kızı olmasın-dan ötürü politik tartışmalarda yeralmıştı. Eğer Sait onu böyleerkeklerin arasında eğlenirken görürse bu hem babasının hem

245

Margaret Weis & Tracy Hickmande kocasının güçlü Şeyh'in gözlerinde alçalmasına nedencak, ona pazarlıklarda ve anlaşmalarda kullanabileceği bir Vverecekti. Kimse onu görmeden bir an önce ortadan kavhmalıydı. Öfkesini ve hayal kırıklığını içine atan Zohra, giydiği erkekkıyafetlerine sıkıca sarınmaya çalıştı. Onun niyetini anlayaKhardan da atını gölgelere doğru çekti. Zohra'nm elleri titriyordu, bir an sonra eli kolu kıyafetleredolaşmıştı. Khardan ona yardım etmek için uzandı fakat -ken-di vücuduna zorunluluktan ötürü yaslanmış bedeninin (enazından zorunluluktan ötürü olduğu düşünülebilirdi, ne de ol-sa hâlâ at sırtmdaydılar) tamamen farkında olan- Zohra hid-detle geri çekildi. Öfkeli fakat mümkün olduğu kadar sessizce, "Bana dokun-ma!" dedi.Macit'in sesi alanda yankılandı: "Khardan!" Khardan, "Geliyorum baba," diye seslendi. Karısına telaşla,"Acele et!" diye fısıldadı. Ona bakmayı bile reddeden Zohra uzun saçlarını toplaya-rak siyah cüppesinin içine tıkıştırdı. Tam attan inmeye hazırla-nırken Khardan onu belinden sıkıca yakaladı. Titrek meşaleışığında Zohra'nm siyah gözleri tehditkar bir şekilde parladı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 123: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

aynı tehditkar havaya, açılan dudakları arasından gözüken diş-leri de katkıda bulundu. Kadının öfkesini sakin bir şekilde görmezden gelen Khar-dan kendi başındaki örtüyü çıkararak kansınm siyah saçlanüzerine attı. "Senin o güzel yüzünü bir erkeğin yüzüyle karıştırmak im-kansız. Onu saklı tut."Şaşkınlık içinde ona bakan Zohra'nm gözleri faltaşı gibi246

Gezginin Buyruğuaçılmış»- Artık sabırsızlanmaya başlayan Macit'in sesi tekrar duyul-du: "Khardan!"Kocasının baş örtüsünü ağzı ve burnuna saran Zohra attanindi.Khardan nazik fakat sert bir şekilde "Zevce," diye seslendi.Bacağında kanamakta olan yarayı işaret etti. Alçak bir sesle,"İyi bir izlenim bırakmalıyım," dedi. Kastedileni anlayan Zohra'nın -maskelenmiş yüzündeaçıkta kalan tek şey olan- siyah gözleri ani bir öfkeyle parla-dı.Khardan gülümsemeye devam ederek omuz silkti. Eli cüppesinin altındaki bir keseye uzanan Zohra kırmızıçizgileri olan yeşil bir taş çıkardı. Taşı bıçak yarasının üzerineyerleştirerek açığın kapanmasını, kanın temizlenmesini sağla-yan büyülü kelimeleri isteksizce tekrarladı. Bu işi hallettiğindekocasına bir kaplanın dişinden daha keskin olan bir bakış at-tı ve gecenin gölgeleri arasına çekildi. Yüzüne kocaman bir gülümseme oturan Khardan atınınböğrünü tekmeledi ve babasının konuğunu karşılamaya gitti.Şeyhlerin yanma gelince atının ön dizlerini kırmasını sağladı,böylece hem at hem de üzerindeki binici aynı anda eğilip biryandan saygılarını sunuyorlar, bir yandan da etkileyici bir bi-nicilik gösterisi yapmış oluyorlardı. Bu gösteriden gerçekten zevk alan Sait ellerini çırptı. "Ahişte bu mükemmel, genç adam, mükemmel!" Atından atlayarak inen Khardan babası tarafından resmiolarak Şeyhle tanıştırıldı. "Duydum ki," -Sait Pukah'a bir bakış attı, o ise havadakigerginliğin farkında bile olmadan toplanmış grubu sanki tama-İ47

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanmen kendi elleriyle yaratmış gibi neşeyle izliyordu- "yeni evlenmişsin ve güzel bir karın varmış... kuzenimizin kızı." Şeyh Caffar'a bakarak başını eğdi, karşılık olarak Caffar daendişeli bir halde başını eğerken asi kızının nerede olabilece-ğini merak etti. Sait, "Neden aşkın kollarında eriyip gitmek yerine burada-sın?" diye öylesine sordu. Caffar Macit'e hızlı bir bakış attı, o ise çatık kaşları altındanoğluna endişeyle bakıyordu. "Neden olacak Şeyh Sait, siz tada evliliğim şerefine düzenlenen fantazyayı yakalama fırsatbuldunuz." Şaşkınlık içinde kalan Sait, "Fantazya?" diye tekrarladı. "Demek istiyorsun ki bu bir oyun, öyle mi?" Gözleri yerlerde yatan inleyen adamlara, tepelerinde dikilen, palalarından kan damlayan saldırganlarına gitti. Gecenin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 124: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ortası, bir yarışma için alışılmadık bir zamandı. Şeyhin kısılankurnaz gözleri tekrar Khardan'ın üzerinde döndü, onu dikkat-le süzdü. Sait'in cini Raja ona Macit ve Caffar'in güçlerini birleştirdik-leri haberiyle geldiği anda Sait bu rahatsız edici haberin ger-çekliğini kendi gözleriyle görme kararı almıştı. Şeyh önceinanmamıştı. İki kabilenin kanına karışan nefret zehrini Akh-ran'm bile temizleyebileceğini düşünmüyordu. Hızlı devesiylekuzeye yolculuk eden Sait uzaktan Tel yakınındaki kavgayıgörmüş ve kuşkusu doğrulandığı için kendi kendine gülümse-mişti. Şeyhin khurcirûermden birinin içinde saklanmış mücevherkutusundaki cinine, "Yanılmışsın Raja," demişti. "Burada sa-vaşmak için toplanmışlar, görünüşe göre bizim şansımıza iyibir de kavga izleme fırsatı bulabileceğiz."248

Gezginin Buyruğu Ote yandan kabilelerin alışmış oldukları kamp yerlerindenh'vle uzakta bir alanda savaşmayı seçmeleri ona garip gelmiş-. paha yaklaştığında Sait'in kafası Tel etrafında her iki kabi-lenin de çadırlarını ve bir süredir orada olduklannı gösterenbazı işaretleri gördüğü için daha da karışmıştı. Devesini ileri sürerken yarım ağızla, "Görünüşe bakılırsabelki de haklısın Raja," demişti. Şimdi ise Kalif in pantolonundaki koca kan lekesine ve ko-lundaki morarmış diş izlerine şaşkınlık içinde bakan Sait, "Sertoyunlar oynuyorsunuz genç adam," dedi. Macit gergin bir kahkahayla, "Bilirsin dostum, gençler işte,"dedi. Şeyh'in omzuna kolunu atan Macit, Sait'i karmakarışık kaniçinde kalmış alandan nezaket kurallarının uyardığından birazfazla bir güç kullanarak çevirdi. Caffar, "Eğlence bitti gençler," diye bağırdı. Arkası Sait'edönük bir şekilde kavgacılara sertçe bakıyor, bir yandan daalanı bir an önce toparlamalarını işaret ediyordu. Neşeli amaboş bir sesle, "Birbirinize yardım edin. İşte böyle!" diye devametti. Akarlar -gözleri Şeyhlerinde— Hranalara ellerini uzattılar,bir dakika önce öldürmeye çalıştıkları adamlara şimdi yardımediyorlardı. Caffar alçak bir sesle Fedj'e, "Kimsenin ölüp ölmediğinikontrol et!" dedi. Aniden durup Macit'in fazla dostça kavrayışından kurtulanSait arkasını döndü. "Ölmek mi?" Tekrar Sait'i yakalamaya çalışan Macit, "Ölmek! Ha! Ha!" di-ye kaba bir kahkaha attı."Ha! Ha! Ölmek! Kayınpederim nasıl da şakacı!" Kolunu219

Margaret Weis & Tracy HickmanCaffar'a dolayan Khardan adama öyle bir sarıldı ki neredeyseboğuyordu. "Bunu duydunuz mu çocuklar? Ölmek!" Yerde meşum bir şekilde hareketsiz yatan adamların bo-yunlarından hırsızlama nabız almaya çalışan ve meşaleleriniaceleyle söndüren kabile üyeleri arasından tek tük bir gülüş-me dalgası geçti. "Gel Sait, o uzun yolculuktan sonra acıkmış olmalısın. Sa-na yiyecek ve içecek birşeyler sunayım. Sond! Sond!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 125: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Ortaya çıkan cin mutsuz, şaşkın ve sersemlemiş görünü-yordu. Macit bunu fark ettiyse bile bölünen kavgaya bağladıve uğraşması gereken diğer meseleler yüzünden hemen unut-tu. "Sond, sen ve sevgili dostum Caffar'ın cini Fedj önden gi-dip konuğumuz için görkemli bir ziyafet hazırlayın." Sond yüzünde solgun bir gülümsemeyle ellerini başına gö-türdü ve dengesiz bir halde eğildi. "İtaat ediyorum, ya şeydi,"dedi ve kayboldu. Macit arkasından boğuk inlemelerin geldiğini duydu ve Sa-it'i tam anlamıyla kendi ayaklarına takılmcaya kadar hızla sü-rükledi. Dönerek bir kez daha neler döndüğüne bakmaya çalışanSait, "Oğlun da bize katılacak mı?" diye sordu. Sait'in omzunun üzerinden Khardan'a sertçe bakan Macit,birkaç acele baş hareketiyle Kalif in alanda kalarak kavganıntekrar çıkmasını önlemesini işaret etti. Eğilen Khardan, "Beni affedin Şeyh Sait," dedi, "ama benimburada kalıp sizin bu kayda değer devenizle ilgilenmem veherkesin çadırlarına döndüğünden emin olmam gerekiyor. Ba-zıları" -kumda iki Akar tarafından sürüklenmekte olan baygınHranaya bir bakış attı- "korkanm eğlencenin dozunu kaçır-mış."250

Gezginin Buyruğu Sait "Evet," dedi ama adamların arkasından gelen bir kan. : gördüğünü sandı fakat Macit'in koca vücudu engellediğiiçin daha iyi bir bakış atamadı. Macit, "Öte yandan sevgili kuzenim bize katılacaktır. Öyledeğil mi sevgili kuzenim?" dedi, sesi sinir edici bir vurguya sa-hipti- Caffar bakışlarını hızla çöle doğru sürüklenmekte olanadamdan aniden çekti ve kibarca birşeyler söylemeyi başardı.Hemen arkalarında yola düştü. Belirgin bir şekilde kafası karışmış olan Sait, Caffar'a baka-rak, "Tabii ki gece kıyafetleri içinde yemeğe katılmayacak, öy-le değil mi?" dedi. Giyinmemiş vaziyette olduğunu unutmuş olan Caffarüstüne başına bir bakıp utançtan kızardı ve giyinmeye çadırı-na gitti, saygınlığını tekrar kazanabilmesi için eline geçen buşansa müteşekkirdi. Öte yandan giderken Macit'in konukları-na yüksek sesle, "Yeni bir zevce. Eğlenceyi kaçırmak isteme-di fakat yatağa girmek için vakit kaybetmeye de gönlü razı ol-madı," dediğini duydu. Ellerini ağrıyan başına götürdü, bir yandan da ofluyordu.Çadırına hızla dalıp en iyi kıyafetlerini giyerken bir yandan da,"Lanetlendik! Lanetlendik!" diye mırıldanıyordu. Atların arasında durup emirlerinin yerine getirilip getirilme-diğini kontrol eden Khardan birden arkasında bir ayak sesiduydu ve gözüne çeliğin ışıltısı ilişti. Kulağına, "Bu fantazya daha bitmedi, Akar!" diye bir sesgeldi. Hızla dönen Khardan saldırganının midesine dirseğini ge-çirip adamın ciğerlerindeki havanın tatmin edici bir sesle dışa-rı boşaldığını duydu. Çenesine inen iyi hedeflenmiş bir sağ251

Margaret Weis & Tracy Hickmankroşe Seyih'i eğlencenin -onun için- bittiğine ikna etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 126: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan dermanı kesilmiş adamın çadırına gitmesine yardım etti ve onu şatafatsız bir şekilde içeri fırlattı ve aceleyle ge-ri dönüp ölülerle ilgilenmeye niyetlendi. Cesetleri aceleyle ka-zılmış mezarlara yığmayı düşünüyordu ki pek çok ağır yaralıolmasına rağmen iki taraftan da kimsenin ölmemiş olduğunurahatlayarak fark etti. Yaralıları çadırlarına, karılarının ellerineteslim ettikten ve babasının çadırından gelen yüksek sesli ko-nuşmaları ve gülüşmeleri duyduktan sonra Zohra'nm çadırınabir bakış attı. Çadır karanlık ve sessizdi. Kolundaki diş izlerine bakan Kalif başını iki yana salladı vegülümsedi, sonra da adımlarını kendi çadırına yönlendirdi vtükenmiş bir halde yatağına yığıldı. Uykunun sınırlarında bocalarken kulağına Pukah'ın sesini"geldiğini belli belirsiz duydu."Hepsi benim sayemde sahip! Benim sayemde!"252

12 Yetmiş iki saatlik konaklama süresi kör ve topal bir dilen-cinin ağır adımlarıyla geçiyordu. Fırtınadan sonra Tel, onlaradayanılmaz yaz sıcaklarının çok da uzakta olmadığını hatırlat-maya kararlıymış gibi görünen kızgın güneşin altında kavrulu-yordu. Kabileler bir de halledilmemiş mesele yüzünden ter dö-küyorlardı. Ağızlarında hâlâ kan tadı vardı, fakat en sıkı dost-lar, en yakın kardeşler olduklarından başka bir şeyi sezdirecekbir harekette bulunmaları, bakış atmaları, laf söylemeleri, hat-ta en ufak bir işaret vermeleri yasaklanmıştı. Doğal olmayan bu dostluk havası, kabile üyelerinin üzeri-ne öyle bir yük yüklemişti ki çoğu kampta boş boş dolanmak-tan çekiniyor, çadırları etrafında takılıp konaklama devresi bit-tiğinde yapmayı düşündükleri hakkında gizli kara planlar kur-mayı tercih eder hale gelmişti. Neyse ki günün sıcağı onlaramükemmel bir bahane verse de Şeyhler karanlık çöktüktensonraki sosyalleşme saatlerinde bile kampın doğal olmayanbir sessizlik ve kasvet havası içinde kaldığını açıklamakta güç-lük çekiyorlardı. Bu üç gün Zohra ortalarda hiç görünmemişti, ki bu da hembabası hem de kocası için iç rahatlatıcı bir neden olmuştu. Buçok da garip değildi, zaten bir yabancının ziyareti sırasında ka-253

Margaret Weis & Tracy Hickmandınları gözlerden uzak tutmak kabilelerin bir geleneği sayıhr_di. Sadece ufak bir olay oldu: Çocuğun biri Zohra'nm çadırı-nın yakınlarından geçerken çadırın hemen dışında kumlarınüzerinde duran pirinç bir mangal bulmuştu. Sahibine vermekiçin mangalı yerden alan çocuk, kaya gibi bir şeyle vurulmuşve kötü bir şekilde ezilmiş olduğunu fark etti. Katılan herkes için akşam yemeği günün en zorlayıcı ânıy-dı. Her zaman ayrıntılarla süslenmiş bir olay olan -konuğunşerefine her akşam bir koyun kesilirdi- akşam yemeğinin adapkuralları Macit ve Caffar'ın sadece konuklarına değil birbirleri-ne karşı da her türlü kibarlığı göstermelerini öngörüyordu.Macit'in zoraki gülümsemesi yüz kaslarını acıtmaya başlamış-tı. Caffar o kadar gergindi ki yediği yemekler midesinde oldu-ğu gibi kalıyor, bütün gece karın ağrıları çekiyordu. Bu arada herkes uşakların önlerindeki yemek örtülerineserdiği kızarmış koyun eti, bir tabak yumurta ve havuçtan iba-ret olan fetta, tatlı pirinç toplan ve bademli keklerle bir ziya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 127: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

fet çekiyordu. Yemekler sırasında hiç kimse konuşmuyor,böylece hem yiyeceklerin tadına varabiliyorlar, hem de hazımsüreci kesilmemiş oluyordu. Yemekten sonraysa zaman za-man tatlı çay, zaman zaman acı bir koyu kahve eşliğinde ye-nilen hurma ve incirler sonrasında paylaşılan nargile keyfi sı-rasında her biri kendisini ele verecek bir şey söylememe veavantajına olacak birşeyler duyma umuduyla erkekler -atasö-zü bu ya- kulağını keskin, dilini kör tutarak neşe içinde mu-habbet ediyorlardı. Muhabbetlerin asıl yükü gördüğü misafirperverlik karşısın-da dış dünyayla ilgili birşeyler anlatması beklenen konuğunüzerine biniyordu. Sait bu konuda kendini güvende hissedi-yordu, ne de olsa Tara-Kan'da sürekli değişen politik denge-254

Gezginin Buyruğu na mükemmel bir kaynak sağlıyordu. Öte yandan ilk ver-... kaber tam bir bomba etkisi yaratmıştı.Sait "Kich'deki Amir..." diye söze başlayacak oldu. "Amir?" Khardan irkilmiş görünüyordu. "Ne zamandan be-ri Kich'de bir Amir var?" "Dostlarım duymadınız mı?" Sait, önemli bir bilgiyi ilk ve-ren olmanın getirdiği keyif içindeydi. "Kich Tara-Kan impara-toruna düştü!"Caffar, "Sultan'a ne oldu?" diye sordu. Sait asık bir suratla, "Amir tarafından tüm ev halkıyla birlik-te ölüm cezasına çarptırıldı," dedi. "Söylenen o ki Quar'a iba-det etmeyi reddettiği için. Aslında bence Sultan'a bir seçenekbile verildiğini sanmıyorum. Quar'a ibadet etmekten gayet dememnun olabilirdi, fakat Amir'in nüfusun geri kalanı için birörneğe ihtiyacı vardı. Sultan, zevceleri, odalıkları, çocukları vehadımağaları şehrin üst kısımlarındaki uçurumlara götürülüpaşağı atıldılar; vücutları çakal ve akbabaları beslemek için ora-da bırakıldı. Şanslı olanlar," dedi ve bir incirden ısırık aldı,"düşüş sırasında öldüler. Daha az şanslı olanlar kurtarılıp on-lardan arta kalanlar işkencecilere verildi. Söylenene göre bazı-ları günlerce yaşamış. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi ne-redeyse şehrin tamamı birden din değiştirdi; asiller kendi ara-larında para toplayıp Quar adına yeni bir tapmak inşa etmeişine giriştiler." Sakallı dudakları arasından duman tüten Macit, "Umarımbu onlarla olan ticaretimizi kötü etkilemez," dedi.

Khardan sakince, "Böyle bir şeyin olacağını sanmıyorum,"diye cevapladı ve yastıklara yaslanıp kahvesinden bir yudumaldı. "Hatta daha da iyileştirebileceğini düşünüyorum. Sanırımşu Amir İmparator'un topraklarını Bas içlerine doğru yayma is-255

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanteği içindedir. Tabudan için kesinlikle atlara ihtiyacı olacak" Caffar yumuşak bir sesle, "Ama bakalım onları bir kafirden-imansızdan- almak isteyecek mi?" diye tartışmaya katıldı, biryandan dostluk görüntüsünü devam ettirirken bir yandan dadüşmanının ateşine soğuk su dökebilmekten zevk almıştı"Belki de bu sefer uçurumdan seni atar Macit." Caffar'm söy-lemediği kelimeler de hemen arkasından gelecekti: Umarımben de görmek için orada olurum. Söylenmemiş yorumu da kelimelere dökülenler kadar iyi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 128: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

duyan Macit'in sakalı kabardı, kaşları şahin gagası gibi burnu-nun üzerinde öyle tehditkar bir şekilde kapandı ki Khardanaraya girme ihtiyacı duydu. "Haydi şimdi. Amir eninde sonunda bir asker. Askerler ge-

nelde pratik insanlardır ve kesinlikle ne kadar güçlü olursa ol-sun bir rahibin onları yönlendirmesine alışık değillerdir. EğerAmir'in atlara ihtiyacı varsa bizimkileri alacak, biz de Quar'ıntakipçilerini felakete götürenlerin umalım ki Akhran Hazretle-ri'nin atları olduğu bilgisiyle gizli tatminini duyuyor olacağız." Sait dikkatle, "Dediğin gibi Amir pratik bir adam," dedi, nede olsa kaba bir şekilde ev sahibine ters düşmek istememesi-ne rağmen o da düşmanına laf sokmaya Caffar kadar heves-liydi. "Ayrıca sizin de Sultan'ın ordularını tek bir savaşta yoketmiş olmasından anlayabileceğiniz gibi mükemmel bir ku-mandan; ama İmam'ı da hafife almayın. Duyduğuma göre burahip büyük bir kişisel zeka ve güzelliğe sahip karizmatik birkişiymiş. Aynı zamanda da vücudunu ve ruhunu tamamenQuar'a adamış tam bir bağnazmış. Dedikodulara göre sadeceAmir üzerinde değil -daha önemlisi- Amir'in baş zevcesi üze-rinde de büyük etkisi varmış. Kadının adı Yamina ve söyle-nenlere göre çok güçlü bir büyücü."256

Gezginin BuyruğuMeredeyse kendini unutan Macit öfkeyle, "Umarım oğlu-nu kadın yüzünden tehdit altında olduğunu söylemeyeçalışmıyorsun!" dedi. "Alı tabii ki hayır." Sait tombul eliyle bir sakinleştirme ha-. etj yaptı. "Kendi karısı yüzünden olduğundan fazla değil." Kahvesi Khardan'ın boğazına kaçtı. Macit nargilenin mar-oucıınu ısırarak dişleriyle ikiye ayırdı ve Caffar bir inciri bütünhalde yuttu, neredeyse boğuluyordu. Sakalını mücevherli eliy-le sıvazlayan Sait tam bir masumiyet içinde etrafa bakmıyordu. Asık yüzlü ve aksi Sond tarafından hizmet etmesi emredi-len Pukah bu boşluğu değerlendirerek kahveleri aceleyle ta-zeledi. Sohbet daha güvenli konulara kaydı ve atlarla devele-rin birbirlerine göre avantajları konusundaki dostça bir konuş-ma gecenin uyum içinde bitmesini sağladı. Öte yandan o gece yatmadan önce Sait, konuk çadırınınkapısından dışarı baktı, gözleriyle Khardan'ın kendi çadırına-Kalifin çadınna, karısınınkin*. ''eğil- gitmesini izledi. Kendi kendine, "Raja haklıymış. Bu sadece bir çıkar evlili-ği, daha fazlası değil," diye mırıldandı. "Artık... Kararımı ver-dim." En sonunda konaklama süresi sona erdi. Üçüncü gününakşamı gece serinliğinden faydalanarak çölü geçmek isteyenSait devesine bindi. Khardan iki kardeşiyle birlikte ona eşliketmeyi önerdi. Sait arkadaşça reddederek ayrıldı. "Sizin Tanrımızın emirle-ri doğrultusunda beraberce ve dostluk içinde yaşıyor olmanızbenim gibi dindar bir adamı çok memnun ediyor. Emin olabi-lirsiniz ki gözlerim üzerinizde olacak kuzenlerim. Akhran'ınihsanı üzerinizdeyken benim kadar zengin ve güçlü olmanız257

Margaret Weis & Tracy Hickmanişten bile değil." Macit ve Caffar'm birbirlerine attığı sert bakışları gören Sa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 129: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

it gülümsemesini gizledi. Ev sahiplerinin etine batması için kıymığı arkasında bıra-kan Şeyh devesini gösterişle sürdü, bu fırsattan istifade hayva-nın inanılmaz hızını da göstermiş oldu. Refakatçilerinin atlandörtnala gelmelerine rağmen geride kaldı. Şeyhin ayrılmasından sonra Macit savaş atına eyeri yerleş-tirip bastırılmış öfkesini kusmak için çölün içine bir saatlikdörtnala bir geziye çıktı. Caffar yatağına gitti. Evine girmekiçin izin isteyen tanıdık bir ses duyduğunda Pukah sepetinin

içinde tatlandırılmış et yiyerek zaman geçiriyordu. Raja'yı gördüğü için biraz şaşırmış olan Pukah ayağa kalka-rak, "Gir, hoş geldin," dedi. "Bu büyük zevki neye borçluyum?Efendilerimiz bir tehlike içinde değil umarım?" Raja, "Hayır, seni temin ederim," diye yanıtladı. Avucunuaçıp güzel bir mücevher kutusu gösterdi. "Efendim bunu za-manında gelen 'ikazı' için teşekkürleriyle birlikte senin efendi-ne gönderdi." "İkaz mı?" Pukah'm ağzı açık kaldı. "Benim efendim onuikaz falan etmedi. Sen neden bahsediyorsun? Bunun gerçek-ten de Kalif için olduğuna emin misin? Belki de Fedj'i ya daSond'u arıyorsun..." Raja yumuşak bir sesle, "Hayır, hayır," dedi ve mücevherkutusunu Pukah'ın zayıf eline bıraktı. "Bu iki kabilenin sade-ce ona saldırmak için birleşmiş oldukları ve buraya belki kor-kar umuduyla çağrıldığı Şeyh Sait için artık çok açık." Raja'nın kibar ve yumuşak gülümsemesi bir horgörü ifade-sine dönüştü. "Efendine söyle, Şeyh Sait El Şaban'ı korkutmaplanı işe yaramadı. Efendim şimdi ordusunu hazırlamaya gidi-258

Gezginin Buyruğu»nf döndüğündeyse kabilelerinizi yerle bir edecek!" Cin eğil-di "Hoşça kal 'dostum'."Raja Pukah'ın sepetini sallayan ve çanak çömleği tıkırdatanbir gökgürültüsüyle ortadan kayboldu. Sersemleyen genç cinkoyu renkli dumana -akıp giderken Raja'dan arda kalan tekşeye- bakakalmıştı. Pukah ümitsizlik içinde, "Sul'ün kanı!" diye söylendi. "Şim-di ne halt edeceğim?"259

?3

"Kalk zevce!" Omzunun dürtülmesiyle Zohra rahatsız uykusundan uyan-dı. Eli saldıran bir yılanın çevikliğiyle hançere gitti. Khardandaha hızlıydı. Parmakları karısının bileğini yakaladı. "Ona ihtiyacın olmayacak. Babanın evinde beklendiğinisöylemeye geldim. Neler olduğu hakkında konuşmalıyız." Yatağının yanında diz çökmüştü. Hemen yanında bir yalambası yanıyordu. Ne istediğini anladığından parmakları arasındaki gergin kasların gevşemesi sayesinde emin olana kadaZohra'nm bileğini sıkıca tutan Khardan, karısının siyah saçlarla neredeyse tamamen gizlenmiş olan kızarmış yüzüne dikkatle baktı. Genelde ateşli olan gözler şimdi uyku, şaşkınlık, v-ta derinlerde bir yerde- korku yüzünden dumanlıydı. Karısı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 130: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

nm ne düşünüyor olduğunu tahmin edebiliyordu. Aşağılanmaboşanma... Zalimce gülümsedi. "Saat kaç?" Kolunu Khardan'dan çeken Zohra kuzu derişbattaniyeye sarındı. "Neden çağrılıyorum?" Gözlerini ovuşturan Khardan yorgun bir sesle, "Şafağa iksaat var," dedi. Görünüşe göre karısını utandırmamak için arkasını döndü, bunu yapmasının asıl sebebiyse uyurken yüzünün ne kadar tatlı göründüğünü, uzun kirpiklerinin yanakla260

Gezginin Buyruğuindeki gölgelerini, hafif yasemin kokusunu unutmaktı..."Neden çağrıldığını merak ediyorsan sana giyinmeni ve öğ-nrnek için babanın çadmna gelmeni öneririm. Bütün gün veece boyunca hiçbir şey yemeden ve dinlenmeden ata bindimartık seninle tartışacak ya da eğer istemezsen seni gelmeye7orlayacak enerjim yok. Bu yüzden zevce, ne istiyorsan onuyap" Sertçe dönerek karısının çadırından çıktı, bir yandan da ku-zu derisi battaniyenin altındaki o yumuşak göğüslerin altındanasıl bir karmaşa çıktığının düşüncesiyle anlık bir tatmin yaşa-mıştı- Eğer Khardan gecenin ortasında gelen bu esrarengiz vemeşum çağrının karısına verdiği ızdırap hakkında en ufak birfikre sahip olsaydı kendini dört gece önce bacağına saplananhançer için fazla fazla öcünü almış sayardı. Kocası ayrıldıktansonra Zohra bir anda soğuk ve huzursuz hale gelen battaniye-lere gömüldü, zihni sanki şiddetiyle onu kör eden bir duygufırtınası haline gelmişti. Üç konaklama günü herkes için zordu, fakat Zohra içintam bir işkence olmuştu. Hızlı hareket ederek ciddi düşünme-yi boş vermeye alışmış olduğu için yaptıklarının sonuçlarını yada nedenlerini düşündüğü nadiren olurdu. Son üç gündürkendi kendine uyguladığı hapisse düşünmek için bol bol vepek de hoşlanmadığı fırsatlar vermişti. Suçunun boyutlarınıfark etmişti. Daha kötüsü, muhtemel sonuçlarını... Kabilenin hayatta kalabilmesi yükünü omuzladığı için ailekutsal ve onurlu bir kuaımdu. Boşanma -ya da "boşanmış ol-ma"- bu yüzden korkunç bir kötülüktü ve sonuçlan çok sertoluyordu. Boşanmış bir kadın babasının çadırına geri gidebi-lirdi fakat artık itibarını kaybetmiş olur, çocukları kabilede ne26!

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbir statü, ne de bir makam sahibi olabilir ve -zamanla- ÖZSÜolmayı umabilen sözleşmeli kölelerden daha kötü şartlar altın-da yaşarlardı. Eğer bir kadın zina yaparken yakalanmışsa bunların ötesin-de bir şekilde de çirkinleştirilirdi -burnu kesilir, yüzü çizilirdivs- ki bir daha başka bir adamı günaha teşvik edemesin. Baş-ka birinin karısının ırzına geçen bir adamsa biraz daha iyi mu-amele görürdü. Sadece kabileden sürülür, dünyevi eşyalarına

el konulur fakat karısı ve çocuklarına onurlu bir şekilde kabi-le içindeki başka ailelere girme ya da kendi annelerinin yanı-na dönme şansı verilirdi. Bir kadın eğer ona kötü davranıyorsa, ya da onu ve çocuk-larını besleyemiyorsa kocasını boşayabilirdi. Bir adam eğer ev-lilik görevlerini yerine getirmiyorsa karısını boşayabilirdi, ki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 131: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

aynı nedenden kadın da kocasını boşamayı seçebilirdi. Aileiçindeki anlaşmazlıkların hepsi her iki tarafı da dinleyip tem-yizi olmayan bir karar veren Şeyhin önüne çıkarılırdı. Zohra atları çalmakla ilgili çılgın planını yaparken boşan-ma ihtimalini sadece göz önüne almakla kalmamış, değerli öz-gürlüğünü geri kazanacağı umuduyla bunu memnuniyetle bi-le karşılayacağını düşünmüştü. Öte yandan bu özgürlüğün ne-lere malolacağı hakkında üç gün boyunca düşünüp taşınmasıgitgide daha az çekici hale getiriyordu. Hüsrana uğramış halde dudağını ısıran Zohra, yatağınıniçinde iyice büzüşüp ne yapması gerektiğini düşündü. Gitme-yi reddedecekti; gelip onu sürükleyerek götürmeleri gereke-cekti! Öte yandan hemen fark ettiği gibi bu utanç verici olur-du ve büyük ihtimalle Khardan da tam olarak bunu umuyor-du. İtibarlı bir şekilde gidip onunla yüzleşmenin çok daha iyiolacağına karar verdi. Eninde sonunda onun da boşamak için262

Gezginin Buyruğurdan kadar çok nedeni vardı. İstediği kadar Zohra'nmnla yatmayı reddettiğini iddia edebilirdi. Kabiledeki herkesıchardan'ın onun çadırının yanma bile gelmediğini biliyordu.7ohra'nın aniden fark ettiği gibi sonuç olarak bir de gerdekçarşafı meselesi vardı. Onun hâlâ bir bakire olduğu gerçeği or-taya çıkarsa Khardan herkesin önünde küçük düşerdi! Atlarla ilgili meseleye gelince, kimseye bir zarar gelmemiş-ti. En azından çok değil. Onun olmasını istediği kadar çok de-ğil! Kararını verip yataktan çıktı. Acele etmeden yüzünü yıka-dı özenle en iyi kıyafetlerini giydi, uzun saçlarını taradı ve dü-zenledi, en sevdiği mücevherlerini taktı. Sonra rahatladı. Bıra-kayım da beklesinler, diye düşündü. Onun keyfini bekleye-ceklerdi. Zohra en sonunda babasının çadırına doğru yola çıktığın-da doğan güneşin ilk ışıkları kumları gül pembesi ve morrenklere boyamıştı. Kamp şimdiden canlanmıştı, çoğu insankavurucu öğle sıcakları onları çadırlarının serin gölgelerine sı-ğınmak zorunda bırakmadan önce günlük işlerini tamamlama-ya çalışıyordu. Meraklı ve düşmanca bakışları görmezden ge-len Zohra binicilerin kampını terk ederek kendi insanlarınınkampına girdi, ki orada da onu daha sıcak bir karşılama bek-lemiyordu. Hafifçe içini çekti, başını dik tutarak babasının ça-dırına girdi. İstediği zaman Zohra kendini güzelleştirebilirdi. Geneldebunu istemezdi, erkek kıyafetlerinin sağladığı özgürlüğü tercihediyordu. Bu sabahsa kadınlığını ön plana çıkararak bu erkek-leri daha da rahatsız etme isteği içinde görünüşüne aşırı birözen göstermişti. Kaliteli ipekten, teninin tonuna benzeyenkoyu gül kırmızısı bir kaftan giymişti. Altın işlemeli aynı renk-teki bir peçe saçını örtüyordu. El ve ayak bileklerinde gümüş263

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbilezikler ışıldıyordu. Ayakları çıplaktı, topuklarına ve avatparmaklarına kına yakmıştı. Siyah gözlerine sürme çekmişböylece büyük ve daha berrak görünmelerini sağlamıştı. Krallara yaraşan tavırlan gururlu, yüzü sakin ve etkileyiciydi. Çadırın içi yağ lambalarının hâlâ yanmasını gerektirecekkadar karanlıktı. İçeride -kasvetli bir sessizlik içinde- ŞeyhMacit ve Caffar, Kalif ve onların üç cini oturuyordu. Zohra'nın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 132: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kararlılığı tereddüte düştü, gururlu bakışları sarsıldı. Gözleriniaşağı çevirdi, bu yüzden de erkek ve cinlerin yüzlerindeki sertifadelerin çadıra girdiği sırada değiştiğini görmedi. Khardan'ın-yorgunluktan bembeyaz görünen- yüzünün beğeniyle yu-muşadığını görmedi. Babasının yıllardır yüzünden düşmeyenkaramsar bakışların bir an için yok olduğunu ya da Fedj'inmemnuniyet içinde başını salladığını görmedi. Hatta -eğerbakmış olsaydı- Macit'in yaşlı gözlerinin bile parladığını göre-bilirdi. Zohra ise hepsinin ona küçümseme ve hor gören ba-kışlar attığı kendi zihnindeki canlandırma dışında hiçbir şeygörmedi. Zohra tüm kibrinin bir bıçak yarasından kanı çekiliyormuşgibi çekildiğini hissetti. Suçunu tiksindirici olarak gördükleribelliydi. Onu korkunç bir ceza bekliyordu. Birden üzerine birağırlık çöktü. Bacaklannın tutmadığını hissedip girişin yakının-da bir yastığın üzerine çöktü. Çadır gözlerinde bulanıklaştı.Onlara ağlamasını görme zevkini yaşatmamak için bakışlarınıadamların üzerindeki bir noktaya sabitleyen yüzündeki her birkası kontrol etmeye çalıştı. Ona ne yaparlarsa yapsınlar bu-nunla gurur ve şerefle yüzleşecekti. Alçak bir sesle, "Neden babamın çadırına çağrıldım?" diyesordu.Herkes kocası olarak cevap verme hakkı onun olan Khar-264

Gezginin BuyruğuHan'a baktı. Cevap vermeden önce boğazını temizlemesi ge-ekti fakat cevabını verirken sesi sakin ve yumuşaktı. "Erkeklerin işlerine burnunu sokmayı seçtiğin için zevcehem Hranaların, hem de Akarların geleceğini ve refahını etki-leyecek bu tartışmaya senin de katılmana karar verildi. Politi-ka meseleleriyle uğraşmak erkeklerin sorumluluğu sayılır. Ka-dınlar bu dünyanın dertlerinden korunmalıdır. Öte yandan senişe bulaşmayı seçtin, bu yüzden de yaptığın şeyler için sorum-luluk almaya ve sonuçlarının yükünü paylaşmaya zorlanmanhem doğru hem de uygun olur." Ona fırlatmayı düşündükleri korkunç silaha karşı kendinihazırlamış olan Zohra, Khradan'ı duymasına rağmen hiçbir şeyanlamadı. Konuşması sona erdiğinde Khardan gözlerini onunüzerine dikti, belli ki bir çeşit cevap bekliyordu; öte yandansöylediği şeyler Zohra için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bek-lediği şey bu değildi. Başını kaldırıp kocasına şaşkınlık içindebaktı."Sen neden bahsediyorsun?" Khardan yorgunluğuna mağlup oldu. Resmiyeti bir kenarabırakıp açık açık konuştu. "Diyorum ki zevce, tam bir salak gi-bi davrandm. Senin yüzünden insanlarımız az kalsın birbirinikatledecekti. Akhran Hazretleri'nin kendi yansımamızı görebil-memiz için düşmanımızı bir ayna gibi yanımıza gönderdi. Şim-diyse düşman ayrıldı, bize olan saygısı arttı, dostluğu hakkın-da güvence veriyor...""HthgM" Pukah'tan boğuluyormuş gibi bir ses geldi. İrkilen Khardan şaşkınlık içinde cinine baktı. "Ne var? Ek-leyeceğin bir şey mi var?" Pukah sefil bir halde başını iki yana salladı. "Ha... hayır sa-hip."265

Margaret Weis & Tracı/ Hickman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 133: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan, "O zaman çeneni kapat!" diye kesip attı. "Akhran Hazretleri her zamanki gibi bilge. Akarlar ile Hra-naların bu ittifakı Sait El Şaban'ın bir zamanlar aşağılayarak ba-kan gözlerinin yeni bir saygı pırıltısı kazanmasına neden oldu.Bu saygıyı kullanarak artık deve üreticisiyle eşit şartlarda pa-zarlık edebiliriz, ona dilenci gibi yaklaşmamıza gerek yok."(Kalif daha dürüst bir şekilde, ya da hırsız gibi, diye ekleyebi-lirdi, Akarlar sahip oldukları birkaç deveyi geleneksel olarakbu şekilde edinmişlerdi.) "Öte yandan Sait kurnaz bir yaşlı til-kidir. Söylediği gibi bizi izliyor olacak ve kayada en ufak birçatlak görürse bizi çelik bir çekiçle paramparça eder." "Yrrp." Bir köşeye çömelmiş olan Pukah ağzını eliyle ka-pattı.Khardan ona ters bir bakış attı. "B... ben kendimi pek iyi hissetmiyorum Sahip. Eğer banaihtiyacınız yoksa..." Khardan, "Git! Git!" derken elini de sallayarak bunu destek-ledi. Bir ölümsüz için elinden geldiğince kötü görünen Pukahduman olup ortadan kayboldu. Çileden çıkmış halde iç çekenKhardan durup söyleyeceği şeyi hatırlamaya çalıştı. Sersemlemiş olan Zohra çılgınca at çalma planının -koca-sını sinirlendirmek yerine- saygısını kazandırdığını yavaş ya-vaş fark etmeye başlamıştı. Eh, diye düşündü, bir hırsızdan da başka ne beklenebilirki? Khardan, "Bu yüzden önerim şu ki," diyordu, "insanlarımızarasındaki bu savaşa bir son verelim. Dahası," -Kalif delici ba-kışlarını babasının üzerine çevirdi— "şunu da öneriyonım kiHranalara atları verelim..."266'

Gezginin BuyruğuMucit, "Hayır!" diye bağırdı. Şeyh yumruğunu sıktı. "Yeminederim.-"Khardan sertçe, "...Önerimi duymadan önce aptalca ya dagereksiz bir yemin etme," dedi. Sert bir bakış atan Macit çenesini kapattı ve oğlu devam et-ti.""Hranalara atları verelim ve karşılık olarak da aylık yirmikoyunluk bir ödeme alalım. Hranalar atları çölü geçip sürüle-rine ulaşmak için kullanacaklar. Çobanlık yapmak yok." Kalifdelici bakışlarını bu sefer de Caffar'a çevirdi. "Bu konuda an-laşabilir miyiz?" Caffar, "Evet! Evet! Sizi temin ederim!" diye kekeledi, Khar-dan'a şaşkınlık içinde ve rahatlamış halde bakıyordu. Akm gecesinden beri Şeyh kızını çadırına geri almaya vevarlığının geri kalan kısmını perişan bir halde geçimıeye kararvermişti. Şimdiyse aniden dik başlı bir kız yerine ona atlar ve-riliyordu! Şeyh mütevazı bir sesle, "Akhran'a şükürler olsun,"diye ekledi. Macit'in yüzüyse kıpkırmızı olmuş, gözleri öfkeyle yerlerin-den fırlamıştı. Oğluna başka pek çok adamı korku içinde kaç-maya gönderen bir bakış attı. Khardan'sa sert bakışları kendisakin, yumuşak ve sabit bakışlanyla karşıladı, sakallı çenesi sı-kı sıkı kapalıydı. Aralık göz kapaklarının altından izleyen Zohra birden için-de kocasına karşı bir sıcaklık hissetti. Bu beklenmedik duygu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 134: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yüzünden kokup paniğe kapılınca bunun sadece ona karşı ka-zandığı zafer yüzünden olduğunu düşünerek kendini avuttu. "Çobanlık.... yapmak... yok!" Macit'in boğazından hırıltıylaçıkan kelimeler sanki dişleri arasından zorla geçiyordu.Caffar, "Yok, yok!" diye söz verdi.267

Margaret Weis & Tracy Hickman Macit ızdırap dolu son bir iç çelişki daha yaşadı; sanki zehirlenmiş gibi dudaklarında salya baloncukları oluştu. Ayağakalkarken, "Peh!" dedi. "Öyle olsun!" Çadır girişindeki örtüyü hızla açan Macit ayrılmaya niyet-lendi. Khardan saygıyla, "Bir dakika daha söyleyeceklerimi dinle-meni istiyorum baba," dedi. Macit, "Neden? Ona şimdi ne vereceksin?" diye gürledi."Anneni mi?" Kollarını sallayarak Caffar'a döndü. "Al onu! Bü-tün karılarımı al!" Kemerinden hançerini çekerek Şeyh'e uzat-tı. "Midemi de al! Karaciğerimi! Kalbimi de çıkar! Akciğerleri-mi sök! Görünüşe göre oğlum değerli diğer her şeyi sana ver-mek istiyor!" Khardan gülümsememek için kendini zor tuttu. "Baba sa-dece önerecektim ki Kich'e olan yolculuğumu -öfkeleri yatış-tırmak için- planladığımızdan daha erken gerçekleştireyim.Böylece iki taraftaki fazla öfkeliler de yaralarını yalayıp karakara düşünmekten başka yapacak bir iş bulurlar. Caffar'ın in-sanlarına tepelere kadar eşlik edebilir, oradan da şehre devamederiz." Macit, "İstersen Sul'e kadar bile onlara eşlik edebilirsin!" di-ye homurdandı ve hızla çadırdan çıktı. Bir iç çeken Khardan babasının arkasından baktı, sonragözlerini Caffar'a çevirdi. "Babam sözünü tutacaktır, ben deinsanlarımızın sözlerini tutmalarını sağlayacağım." Kalifin sesisoğuktu. "Ama şunu da bilin ki biz hâlâ düşmanız. Öte yan-dan Akhran Hazretleri üzerine söz veriyoruz ki bu sırada"-bunu vurgulamıştı- "artık akın yok, hakaret yok, Akarlar Hra-nalara bir fiske dahi vurmayacaklar."Caffar, "Ben de aynı sözü veriyorum," dedi ve hevesle, "At-268

Gezginin Buyruğu. rl ne zaman alıyoruz?" diye sordu. Khardan ayağa kalktı. "Eminim ki babam şu anda o işle il-ileniyordur. Bizimle beraber at binmek isteyen adamları se-fin ve hazırlayın. Gün batarken yola çıkıyoruz." Soğuk bir şekilde eğilen Khardan düşmanının çadırındançıktı, ağırbaşlı hali asırlar sürmüş olan anlaşmazlıklarının sade-ce geçici bir süre için bağlandığını gösteriyordu. O çıktıktansonra Zohra bir an bekleyip babasına muzaffer bir bakış attıve Kalif in arkasından koştu. Anlaşmanın haberi iki kampta da yayılıyor, Hranalann ça-dırlarında şüpheyle inanamamaya, Akarlar arasındaysa öfkey-le inanamamaya neden oluyordu. Öte yandan Khardan'ın daplanladığı gibi iki tarafın da konuyu deşmek için yeterli zama-nı yoktu. Ayrıca Kalif in o gece şehre gideceği haberleri de ya-yılmaya başlamıştı, bu yüzden iki kamp da tam bir karmaşaiçindeydi. Erkekler eyerlerini yağlıyor ve kılıçlarını biliyor; ka-dınlar aceleyle cüppelere yamalar dikiyor, kocalarının khur-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 135: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

cirâeri içine koruyucu muskalar koyuyor, yol için yiyecek ha-zırlıyorlar, bir yandan da kocalarının döndüklerinde getirecek-leri güzel hediyeler hakkında heyecanla konuşuyorlardı. Zohra kampların arasından aceleyle geçerken tüm bu faali-yetleri görmüyordu, kafasındaki tek düşünce çadırına doğmyorgun adımlarla yürüyen Khardan'a yetişmekti.Elini uzatan Zohra kocasının koluna dokundu. Khardan döndü. Dudaklarmdaki gülümseme dondu, yüzükarardı. Zohra tam konuşmaya başlayacaktı ki Khardan öncedavrandı. "Pekala zevce, kazandın. İstediğini aldın. Eğer beni durdur-manın nedeni yaralarıma tuz basmaksa, bir daha düşünmeniöneririm. Yorgunum ve bu gece dinlenebileceğimi de sanmı-269

Margaret Weis & Trao/ Hickmanyorum. Dahası, yolculuk için yapmam gereken çok fazla şevvar. Şimdi izin verirsen..." Zohra gerçekten de zaferi konusunda böbürlenmeyi dü-şünmüştü. Keskin sözler dudaklarının ucunda, adamın gunını-nu söndürmek için fırlamaya hazır şekilde bekliyordu. Belkiherkesin ondan beklediği şeyin tersini yapmasına neden olantabiatındaki gariplik, belki çadırda Kalif için hissettiği sıcaklık-tandı. Nedeni ne olursa olsun düşmana fırlatmaya hazırlandı-ğı mızraklar bir anda çiçeklere dönüştü. Yumuşak bir sesle, "Kocam," dedi, "buraya sadece... sanateşekkür etmek için geldim." Eli Khardan'm kolunun üzerinde kaldı. Yüzündeki şaşkınifadeden onu ürkütmüş olduğunu anlayabiliyordu ve bir kah-kaha atmak istedi. Öte yandan kocasının eli onunkinin üzeri-ne kapandı. Zohra'yı kendine doğru çekti. Kalbinin hızlananatışları yüzünden boğulan kahkaha boğazında düğümlendi. Şimdi ona iğrenerek bakmıyordu. Gözlerinde güneşten bi-le daha sıcak olan bir ateş yanıyor, kızın gözlerini yere çevir-mesine neden oluyordu. Dudakları Zohra'nm yanağına sürtünürken, "Minnettarlığı-nızın kuyusu ne kadar derin hanımefendi?" diye sordu. Kızın vücudu güneşin alevleriyle yanıyordu. "Belki de ko-vanızı sallandırıp bakmalısınız efendim," dedi, gözlerini kapa-tıp dudaklarını uzattı.Izdırap içinde bir ses geldi, "Sahip!"Khardan sert bir sesle, "Şimdi olmaz Pukah!" dedi."Sahip! Yalvarıyorum sadece bir saniye!" Zohra kendine geldi, etrafına bakıp kampın ortasında du-myor olduklarını fark etti, etraflarında da bir sürü insan onla-rı izleyip gülüşüyor, birbirlerini dürtüyorlardı. Utanan Zohra270

Gezginin Buyruğukocasının kollarından kurtuldu."Bekle!" Khardan onu tekrar yakaladı. Geri çekilirken Zohra, "Belki de geri döndüğünüzde kuyu-nun derinliğini kontrol edebilirsiniz efendim," diye mırıldandı.Sonra tekrar kurtularak kaçıp gitti. Khardan arkasından bakakaldı, arkasından gitmeyi bir aniçin ciddi ciddi düşünüyordu ki el yine kolunu çekiştirdi. Dönerek cine korkunç bir bakış attı. "Evet?" dedi, sesi titri-yordu. "Ne istiyorsun Pukah?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 136: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Eğer bana ihtiyacınız yoksa ya şeydi, size olan hizmetle-rimden beni çok kısa bir süre için bağışlamanızı rica ediyo-rum. Sizi temin ederim çok çok kısa bir süre olacak. Gözünü-zü açıp kapamanız bile onunla kıyaslandığında uzun kalır.Varlığımı asla aramayacaksınız...""Bu konuda haklısın işte! Pekala yok ol!" "Teşekkür ederim ya şeydi. Gidiyorum. Teşekkür ederim."Eğilip, geri çekilip, tekrar eğilip, tekrar geri çekilen Pukah ace-leyle gözden kayboldu. Kalbi şakaklannda atmaya başlayan Khardan karısının pe-şinden gitmek için döndü fakat kendini etrafını çeviren, kim-lerin onunla birlikte geleceğini öğrenmek isteyen, çobanlarakimlerin atlarının verileceği konusunda tartışan, sayısız benzeraptalca soaıyla canını sikan bir kalabalık arasında buldu. Başlann arasından karısına bakman Khardan gül kırmızısıipeği görmeyi umuyordu fakat kamplardaki karmaşa dışındahiçbir şey göremedi. Zohra gitmiş; o an geçmişti. Tekraradamlarına döndü ve kendini insanlarının Kalifi olduğunu ha-tırlamaya zorladı, onun için öncelik onlardı -her zaman. Kendini zorlayan Kalif düşüncelerini gül kırmızısı ipektenve yaseminden önündeki meselelere çevirdi, sorulan bir mik-271

Margaret Weis & Tracy Hickmantar anlamsızca olsa da cevaplamaya çalıştı fakat sürekli lafları-nın arasına kuyular ve kovalar karışıyordu. Bir Akar ve birHrana arasındaki kavgayı yatıştırma işi sayesinde biraz olsunhararetini bastırmayı başardı. Sonra Macit ortaya çıktı ve oğlu-na neden babasının başını kopartıp bununla yetinmediğinisordu, sahibi olduğu en ihtiyar beygiri bile çobanlara verme-yeceğine dair yeminler etti. Khardan sabırla yürüttüğü mantı-ğı tekrarladı. Yolculuk için kendi yaptığı hazırlıklar günün geri kalanınıdoldurdu ve Khardan daha fark edemeden önce akşam, göl-gelerini soğuk, rahatlatıcı parmaklarını kum üzerinde uzatmış-tı bile. Gitme zamanı gelmişti. Siyah atının yanında duranKhardan etrafına bakındı. Savaş atları üzerinde arkasında du-ran sipahileri heyecanlıydı, yerlerinde duramıyorlardı. Onlarında arkasında birkaç tane Hrana yeni binekleri üzerine kurul-muş, uzun boylu hareketli hayvanlarla ilgili beceriksizlikleri,etraftakilere eyer üzerinde doğmamış olduklarını haykırır gibigururlu duruşları tarafından maskeleniyordu. Khardan bu gezi bitmeden olay çıkacağını biliyordu. Bakış-larının Zohra'nın çadırı üzerine, onu son bir kez görme umu-duyla kaydığını fark etti. Kamptaki diğer kadınlar kocalarına veda ediyorlar, şu yada bu gibi şeyleri unutmamalarını tembihliyorlar, öptürmekiçin bebeklerini havaya kaldırıyorlardı. Kocalar karılarını öp-mek için eğiliyorlardı. Zohra görünürlerde değildi. Bir anda bugezinin baş belası bir dertten başka bir şey olmadığını düşün-meye başlayan Khardan eyerine atladı. Babasına el sallayarakatını mahmuzladı. Kum üzerinde toynaklar sakladı, erkekler-den nara sesleri yükseldi ve sipahiler liderleri ardından at sür-dü, kampın görüş sınırları dahilindeyken binicilik yetenekleri-272

Gezginin Buyruğuni sergilediler.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 137: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

i'in yanından geçerken Khardan Kahinin Gülü'nün kısa lire önce ölmekte olduğu düşünülmesine rağmen şaşkın-bif suıck içinde şimdi açmanın eşiğinde gibi göründüğünü fark etti.273

?4 Khardan'm adamları Pagrah Çölü'nden batıya, Kich şehri-ne doğru ilerlerken aynı hedefe yönelmiş bir köle kervanı dakuzey bas topraklarında doğuya doğm gidiyordu. Sipahilerinaksine köle tacirlerinin yolculuğu yavaş ve acelesiz ilerliyordu.Bunun nedeni kölelere duyulan merhamet değil basit bir eko-nomi kuralıydı. Köleleri bir kıtanın yarısı boyunca hızla yürüt-tükten sonra satışa çıkarmak dezavantajlı oluyor, gerçek de-ğerlerinin çok altında fiyat biçiliyordu. Bu yüzden rahat birhızda yürümelerine izin veriliyor ve beslenmelerine dikkatediliyordu. Gerçi bunların hiçbiri Mathew'u ilgilendirmiyordu,hatta fark ettiği bile söylenemezdi, genç adamın işkencesi günbe gün artıyordu. Yaşamı, hatta soluduğu hava bile korku do-luydu. Devenin üzerinde yalpalayarak ilerleyen, çadırımsı basur-abm içinde gizlenmiş olan Mathew ara ara ümitsizce gaddartopraklara bakıyordu. Bu toprakları kendi anavatanıyla kıyas-ladığında aynı gezegende olup olmadığını merak etmeye baş-lamıştı. Önceleri çorak düzlüklerden geçmişler, develer çirkin ot-larla ve insanın etini parçalayabilecek bitkilerle kaplı kumluktaşlık arazilerden yayvan adımlarla yürümüşlerdi. Sonra düz-274

Gezginin Buyruğuderin vadilere dönüşmüş, develer dağılan taşlarınrumlann arasında basacak sağlam bir yer bulabilmek içindökmeye başlamışlardı. Bu vahşi güzellikten dolayı huşu? -nde kalan Mathew cafcaflı kırmızılar, turuncular ve sanlarlai ezenmiş, üzerinde baş döndürücü yüksekliklere çıkan dikkaya duvarlarına bakakalmıştı. Görünüşe göre bu diyardaki her şey sınırlardaydı. Ya gü-neş onları acımasızca yakıyor, ya da fırtınalar inanılmaz birhiddetle saldırıyordu. Sıcaklık olmadık bir şekilde yükselip al-çalıyordu. Gündüzleri genç büyücü aşırı sıcaklardan terlerkengeceleri soğuktan titriyordu. Eğer toprak zalim ve hava acımasızsa insanları daha da za-lim ve acımasızdı. Mathew'un ülkesinde Tanrıları Promenthastarafından ölümcül bir günah olduğu belirtildiğinden kölelikdiye bir şey duyulmamıştı. Kölelik kavramı Mathew'a tama-men yabancıydı, idrak etmesi ya da anlamasına imkan yoktu.Perdelerin arkasında gizlenen adam için o ve diğer erkek, ka-

dın ve çocukların birer maldan başka bir şey olmamalan, de-ğerlerinin yaşamlarıyla değil altınla biçilmesi tamamen saçmageliyordu. Mathew bir insanın nasıl olup da bir başkasını birat ya da deve gibi görebildiğini anlayamryordu. Genç büyücü kısa sürede farklı düşünmeyi öğrendi. Köle-lere atlara davranıldığı gibi davranılmıyordu. Örneğin atlar as-la dövülmezdi. Adamın suçunun ne olduğunu Mathew asla öğrenemedi.Belki kaçmaya çalışmıştı. Belki başka bir köleyle konuşurkenyakalanmıştı, bu yasaktı. Gûmlar kervanı durdurmuşlar, zaval-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 138: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lıyı yere yıkmışlar, erkek kölelerin giydiği tek şey olan peşta-malı çıkarıp adamı duygusuzca, hızlı ve etkili bir şekilde döv-müşlerdi.ve275

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Darbeler adamın kaba etlerine, satışa çıkarıldığında kan 1olacak olan tek yerine iniyordu, böylece pazarda alıcıların kaşısma çıktığında çirkin yaralar ve kamçı izleri gizlenmiş o]açaktı. Adam bağırmamak için önce kendini tuttu, fakat üç kır-baçtan sonra acı içindeki çığlıkları kaya duvarlar arasında yan-kılanmaya başladı. Dehşet içinde titreyen Mathew kulaklarını peçesiyle tıkadıGözlerini çevirerek yakınında yerde durmakta olan tahtıreva-na baktı, taşıyanlar fırsattan istifade kıçlarını yere koymuş .din-leniyorlardı. Ne yatağın içinden tek bir ses geldi, ne de perde-lerde en ufak bir kımıldanma oldu. Mathew'sa içerideki ada-mın izlemekte olduğunu biliyordu, çünkü gûrnıın emir almakiçin tahtırevana baktığını ve narin elin çıkarak zarif bir hareketyaptığını, sonra da geri çekildiğini görmüştü. Dayak sona er-di. Köle sürüklenerek ayağa kaldırıldı ve arkadaşlarının yanı-na zincirlendi, kervan da yoluna devam etti. Mathew'un dövülmekten korktuğu yoktu. Sırrının açığaçıkmasından ölümüne korktuğu için diğer kölelerden bileuzak duruyor, eğer yapabilirse kimseyle konuşmuyordu. Kaç-makla ilgili hiçbir plan kurmuyordu. Genç büyücü, Tanrı'nınbile unuttuğu bu topraklarda yirmi dakika bile dayanamayaca-ğını gayet iyi biliyordu. Bir süre için en güvenli olacağı yer,onu tutsak edenlerin yanıydı; en azından ona böyle geliyordu. Akşamla birlikte yolculuğa ara veriliyor, gûmlar Mathew'undevenin -ki son derece aptal ve vahşi bir hayvandı, Mat-hew'un gördüğü kadarıyla tek olumlu sayılabilecek yanı hiç suiçmeden çorak topraklarda inanılmaz mesafeler kat edebilme-siydi- sırtından inmesine yardımcı oluyorlardı. Muhafızlar da-ha sonra dişi köleleri günlük temizliklerini yapabilecekleriözel bir yere götürüyorlardı. Mathew hep bu sırada paniğe ka-276

Gezginin Buyruğuordu çünkü kendini sadece muhafızlardan değil, aynı za-nda kadınlardan da gizlemesi gerekiyordu. Bu günlük deh- bittiğinde gûmlar Mathew'u ve diğer kadınları çadırlarınarıvorlar, etraflarına muhafız dikiyorlardı ve Mathew en şortun-da rahatlayabiliyordu. Mathew köle tacirini o narin beyaz eli dışında hiç görme-miş olsa da özel olarak, devamlı izlendiği fikrine kapılmıştı.Akşamları onun çadırı tacirinkine en yakın yere kuruluyor,kervanda onun bindiği deve her zaman tahtırevanından birsonra yeralıyor, Mathew'un yemeği de tacirin yemeğinden he-men sonra geliyordu. Başlangıçta böyle göz altında bulunmak Mathew'un korku-sunu artırıyordu. Öte yandan aynı şey, zamanla ona birileriningöz kulak olduğu düşüncesiyle mantıksız bir güvenlik hissinekapılmasına yol açtı, ki bunun ümitsizlikten doğan bir özlem-den kaynaklandığı kısa süre sonra acı bir şekilde ortaya çıktı. Yolculuğun dördüncü gecesinde yine bir tabak yemekMathew'un çadmnın kapısından içeri bırakılmıştı. Boş gözler-le tabağa bakmış ve yaptığı şey hakkında pek fazla kafa yor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 139: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

madan arka tarafa, çadırın dışına boşaltmıştı. Gz2wlardan biri tam çadırın yanından geçerken ensesinesanki tüylü bir şey sürtünüyormuş gibi bir gıdıklanma hissinekapılmıştı. Etraftaki binlerce çeşit kanatlı böcekten biri oldu-ğunu düşünen güm ensesine bir şaplak patlatmış fakat gıdık-lanma hissi kaybolmamıştı. Başını çevirince onu rahatsız edenşeyi göreceği yerde Mathevv'un çadırının arkasından tabağınçıktığına ve içindekilerin yere boşaltıldığına tanık olmuştu. Kaşlarını çatan gûm -gizemli bir şekilde birden kesilen- gı-dıklanmayı tamamen unutara^ olayı rapor etmek için Kiber'inyanına koşmuştu.277

Margaret Weis & Tracy Hickmatı Çektiği acıları yorgun bir uyku içine gömmek için uz?nmolan Mathew, gûmlarm liderinin aniden çadıra girmesiyle neredeyse korkudan ölüyordu. Mathew bir yandan üzerindeki kadın giysilerini toparlarkenbir yandan da nefes nefese, "Ne var? Ne istiyorsun?" dedi. Di-li konuşmakta gitgide daha ustalaşıyordu, fakat bu gerçek onututsak alanları ne etkiliyor ne de şaşırtıyor gibi görünüyordu.Hepsinin mantıkları hayvansaldı zaten, bir köpek de bir baş-kasının havlamasına şaşırmazdı. Kiber cevap vermedi. Mathew'u kolundan yakalayarak ça-dırdan dışarı fırlatan güm, genç büyücüyü yerde sürükleyerekefendisinin kaldığı yere götürdü. Anlaşılan Kiber'in zaten gir-mesini gerektiren başka emirler vardı, çünkü izin bile isteme-den yanında Mathew'la içeri dalıvermişti. İçerisi loş ve karanlıktı, yanan bir lamba yoktu. Yüzündekipeçe yüzünden zaten yarı yarıya kör gibi olan Mathew çok azşey görebiliyordu. Genel bir lüks kanısına kapılmış; kaliteliipekten yastıklar, pahalı kilimler, altın ve pirinç pırıltısı gözü-ne çarpmıştı; havada güzel bir koku, kahve ve yiyecek koku-su vardı. Beyaz kıyafetlere bürünmüş bir adamın yastıklardanbirine uzanmış olduğunu gördü. Uzakta bir yerde siyahlariçindeki bir kadın başı öne eğik bekliyordu. Mathew'un girişiyle birlikte tacir başını kaldırdı. İçeride ol-malanna rağmen yüzü beyaz bir kumaşla örtülüydü. Görüle-bilen tek şey beyaz maskenin üzerinde ışıldayan kalın göz ka-paklarıyla gölgelenmiş bir çift gözdü. Mathew'un tüyleri ürper-di. Çadırın kapısından maskenin üzerine düşen ayışığı gençbüyücünün o gözlerde bulduğundan daha fazla sıcaklık barın-dırıyordu. Ne beklemesi gerektiği hakkında en ufak bir fikriolmayan Mathew ümitsizlikle gelmiş olan bir sükunet içinde278

Gezginin Buyruğuadamm gözlerine bakıyordu.?Tok! Dizlerinin üzerine çök, köle!" Kiber Mathew'un ko-acı verici bir şekilde burdu, genç büyücüyü yere indirdi.Tacir yumuşak bir sesle, "Sorun nedir?" diye sordu."Bu kendini açlıktan öldürmeye çalışıyor." Mathew yutkundu. Gölgeli soğuk bakışların altında kor-kuyla sinmiş bir halde, "Bu... bu doğru değil," diyebildi. "Mahit bunu, yiyeceğini çadırının arkasına, çimenlerin üze-rine boşaltırken yakalamış. Sonra geceleri hayvanların bununçadırının etrafında dolaştığını, yerleri kokladığmı hatırlamış.Anlaşılan Sahip, cömertliğiniz bunu değil, çakalları besliyor-muş."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 140: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Tacir, "Demek kaderden kaçmak için ölümü kullanmayakarar verdin ha?" diye sordu, gözler Mathew'a boş boş bakı-yordu. Sesinde bezgin bir tınıyla ekledi, "Bunu deneyen ilk ki-şi olmayacaksın." Mathew'un çatlak sesi, "Hayır!" dedi. Çatlamış dudaklarınıyaladı. "Ben... yemek... yiyemiyordum..." Sesi kayıp gitti. Genç adamın aklına kendini açlıktan öldür-mek gelmemişti, öte yandan yapmakta olduğunun tam olarakda bu, farkında olmadan, yavaş yavaş ve emin adımlarla ölü-me koşmak olduğunu fark etmişti. Belki de bilinçaltını kont-rolü ele geçirmiş ve bilincinin yapamayacak kadar korkak ol-duğu şeyi yapmaya başlamıştı. Mathew'un tek bildiği şey, ağ-zına attığı her lokmada midesinin kalktığı ve kum yemenin bi-le daha kolay geldiğiydi. Bunu o gölgeli gözlere nasıl anlatabilirdi? Yapamazdı. Buimkansızdı. Başını iki yana sallayan Mathew başka birşeylersöylemeye, yapamayacağını bildiği halde bundan sonra ye-mek yiyeceğine dair zayıf bir söz vermeye çalıştı. En azından279

Margaret Weis & Tracy Hickmanona zorla yediremezlerdi. Belki de her şeyden sonrabir şekilde ölebilecekti; fakat daha tek bir söz söyleyemçHtacir eliyle bir hareket yaptı. Çadırın arka tarafında duran kdin adamın yanına gidip diz çöktü. Tacir elini -narin beyaz el"ni- çenesine dayayıp kadının Mathew'a bakması için peçel'yüzünü yukarı kaldırdı. Kadın! Mathew dehşete düşmüştü. Karşısındaki en fazla ondört yaşında, küçük bir kızdı. Mathew'a korku dolu gözlerlebakıyordu, tüm vücudunun dehşet içinde titrediği görülebili-yordu. Tacir yumuşak sesiyle, "Kendi hayatının senin için bir de-ğeri olmadığı belli," dedi. "Peki ya başkalarının hayatı?" Eli kı-zın çenesini sıkıca kavradı. "Sen yemediğinde bu da yemeye-cek. Ona ayrıca su da verilmeyecek." Tacir elini kızın başın-dan omzuna kaydırdı ve kabaca iterek küçük kızı Mathew'unayaklarının dibine yuvarladı. "Önümüzdeki çöl sıcağında iki,

belki de üç gün dayanır." Sırtını yastıklara uzattı. "O öldüğün-deyse bir başkası olacak." Mathew adama inanmayan gözlerle baktı. Sonra bakışlarıminik ellerini yalvarır şekilde önünde kavuşturmuş olan kızagitti. Çatlak bir sesle Mathew, "Böyle bir şey yapacağınıza ina-namıyorum!" dedi. "Öyle mi?" Tacir omuz silkti. "Bu kızın" -kızı terliğininucuyla dürttü- "hiçbir değeri yok. Güzel değil, hatta artık birbakire bile değil. Birinin ev kölesi olarak belki birkaç bakıreder, ama daha fazla değil. Oysa sen, okyanusun diğer ucun-dan gelen güzeller güzeli nar çiçeğim, onun elli misli edersin!Gördün mü? Bunu yapmamın nedeni senin için duyduğumendişe değil güzelim, sadece hırs. Söylediğimi yapacağım ko-280

Gezginin Buyruğuusunda bu seni ikna ediyor mu?" Kvet. Mathew kabul etmeliydi ki ikna olmuştu. Aynı za-anda şunu da kabul etmeliydi ki o alıp satılacak bir şey, ta-şınabilir bir mülk, bir maldan başka bir şey değildi. Bu adam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 141: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kandırıldığını anladığında, Mathew'un hiçbir şeyden şüphelen-meyen alıcısı defolu mal almış olduğunu fark ettiğinde ne ola-caktı? Mathew bunları düşünmeye cesaret bile edemiyorduçünkü böyle giderse kafayı yiyebilirdi. Her şeye rağmen yapa-bildiği tek şey, titreyen dudakları arasından ona verilecek şey-leri yiyeceğine söz vermek oldu. Tacir onaylarcasına başınısalladı -bakışlarındaki soğuk duygusuz ifade asla değişmiyor-du- ve Mathew, gûm ve zavallı kızı eliyle def etti. Kiber, çadıra kadar kıza ve Mathew'a eşlik etti. Daha fazlayiyecek getirilmişti. Bu sefer Kiber de içeri girdi ve ümitle Mat-hew'u izlemeye başladı. Kız da ümitle izliyordu fakat gözleriMathew'un değil yemeğin üzerindeydi. Genç büyücü sebze ve yağ içindeki etle karıştırılmış pilavınasıl yutabileceğim düşündü. Duyduğu acıma duygusununyardımı olur ümidiyle bu zor işi atlatabilmek için kıza bakma-yı denedi, fakat işe yaramaması bir yana, kendini kızın geçir-miş olduğu korkunç yaşamı, görmüş olduğu zalim muamele-yi, onu bekleyen umutsuz ve boş geleceği düşünürken buldu.Ağzına attığı ilk lokmayı öğürerek çıkarınca Kiber öfkeyle hır-ladı. Kız kavuşturmuş olduğu ellerini daha da bir sıkarak sız-landı. Mathew azimle bir lokma daha aldı. Başka herhangi bir şeydüşünmeyi reddederek kaç kez çiğnediğini saymaya başladı.Ona ulaştığında yutkundu. Zihnini tamamen boş tutarak garipşeyden ağzına bir parça daha aldı. Aynen daha önceki gibi onkez çiğnedi, zihnini sayılardan başka her şeyden antmıştı. Bu23l

Margaret Weis & Tracy Hickmatışekilde akşam yemeğinden görünüşe göre Kiber'i memnuedecek kadar yedi, güm da geri kalanını kıza verdi. Kabı iWeliyle kavrayan kız, aç bir kurt gibi tamamını mideye indirdihatta kabın dibini yaladı, en son kırıntıya kadar her şeyi silinsüpürdü; sonra da Mathew'un önüne yüzükoyun kapanıp ağ-lamaya ve ne oldukları anlaşılmayan hayır duaları yağdırmayabaşladı. Görünüşe göre artık işinin bittiğini düşünüyor olan Kiberkızı hızla ayağa kaldırıp çadırdan dışarı çıkardı. Çadırın kapı-sından izleyen Mathew gûmun kızı tacirin çadırına götürdüğü-nü ve içeri fırlattığını gördü.Hatta artık bir bakire bile değil... Mathew tekrar o zalim sesi duydu, tekrar o donuk bakışla-rı gördü. Midesi bulanıyordu, yastıkların üzerine uzanıp yedik-lerinin büyük kısmını çıkarmayı bekledi, fakat ilginçtir ki vü-cudu yiyeceği kabul etmişti. Fazla uzun süre oruç tutan keşiş-lere bazen olduğu gibi bedeninin açlık duyduğu şeyi reddet-mesine yetecek kadar uzun bir süre boyunca aç kalmamıştı.Gözlerini kapadı ve içini tekrar bir hayal kırıklığı kapladı, birkez daha ölüm şansı elinden alınmıştı.282

?5 Sinekler vızıldıyor, yüzünden ter süzülüyordu; damlalardanbirinin sıcak tenine soğuk dokunuşuyla irkildi. Bunaltıcı sıcak-ta yan uyku halinde olan Mathew yalpalayarak ilerleyen hay-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 142: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

vanın sırtındaki eyere sıkıca tutundu. Bedeni acı çekiyordu fa-kat bunun farkında bile değildi. Tam anlamıyla orada değildi.O sıralarda artık sıkça yaptığı gibi bir kez daha gerçeklerdenuzaklaşmış, geçmişinin anılanna sığınmıştı. Aklı çok, çok uzaklarda, doğduğu topraklardaydı. Okudu-ğu tarihi okulun gür çimenlerinde yürüyor; okuldan bile dahaeski olan çınarların altında öğle yemeğini yiyor, arkadaşlarıylahayatın gizemleri üzerine tartışıyor, soğuk etleri yerken bu gi-zemler üzerine düşünüyor ve tatlıdan önce -her birini- çözü-yorlardı. Ya da sınıfında oluyor, yüksek sırasında oturuyor, yeni doğ-muş bir kuzunun yüzülmüş derisinden yapılmış parşömene ilkönemli büyüsünü zahmet içinde geçirmeye çalışıyordu. Parşö-menin üzerine bir damla damlatmamak için sık sık ara veripkuzunun büyüyü yazmak için kullandığı kanından yapış yapışolmuş parmaklarını siliyordu; en ufak bir hata, büyünün etkisi-ni yok edebilirdi. Cam pencerelerden sızan günışığınm kuzguntüyü kaleminde oluşturduğu siyah gökkuşağını açık seçik gö-283

Margaret Weis & Tracy Hickmanrebiliyordu. Günler boyunca o tek büyü üzerinde çalışmış t-kaleminin her bir darbesinin mümkün olabileceği kadar iyimasına uğraşmıştı. Zorlanmaktan parmaklarına kramplar o\ ?yor, sırtı yüksek sıra üzerine eğilmekten ağrıyordu. Hayatındhiç bu kadar mutlu olmamıştı. En sonunda büyü tamamlanmıştı. Arkasına yaslanıp bir sa-at boyunca parşömeni incelemiş, en ufak hatayı, en minik yan-lışı aramıştı. Hiç yoktu. Dikkatlice kıvırıp parşömeni son KutsalGünde ailesinin hediyesi olan parşömen kutusuna kaldırmıştı.Gümüş kapağı kapatmış, balmumuyla mühürleyip dikkatle ta-şıyarak büyüyü efendisi Başbüyücü'nün masasına götürmüş veona sunmuştu. Tam anlamıyla büyü kokan küflü ve tozlu tari-hi bir metne dalmış olan Başbüyücü hiçbir şey söylememiş, sa-kin bir şekilde büyü kutusunu kabul etmişti. İki hafta sonra -Mathew'un hayatı boyunca geçen en uzungünler ve gecelerdi- Başbüyücü genç adamı özel çalışma oda-sına çağırttı. Başka büyücüler, Mathew'un hocaları burada top-lanmıştı. Hepsinin gri sakalları göğüslerine değiyor, ona ciddiciddi bakıyorlardı. Başbüyücü Mathew'a büyü kutusunu geriverdi. Boştu. Mathew nefesini tuttu. Başbüyücü gülümsedi, di-ğer büyücüler gülümsedi. Büyünün mükemmel bir şekilde iş-lediğini söylediler. Mathew geçmişti. En sonunda artık bir bü-yücü çırağıydı. Ödülü, Sardish Jardan diyarına yapılacak bir de-niz yolculuğuna katılmaktı. Yolculuktan önce bir tatil için evine döndü, zamanını aile-siyle birlikte mum ışığıyla aydınlanan kütüphanelerinde de-vamlı bir meditasyon ve çalışmalarla geçirdi. Wesler, diğer Ti-rish Aranthlılar arasında zalim topraklar olarak bilinen toprak-larda yaşarlardı. Genel bir halk inanışına göre o kadar tepelikbir araziydi ki insan ancak eğimli bir şekilde uyuyabilirdi. Dağ-284

Gezginin Buyruğu., ayn] zamanda da ormanlıktı, baştan başa büyük çamağaçlarıyla kaplıydı. Toprak kayalık, insanların ancak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 143: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

fillerini besleyecek kadar tarıma elverişliydi. Öte yandan? vivecek sıkıntısı yoktu. Doğa insanları olan Wesler uzun sü-önce doğayla iç içe yaşamayı öğrenmişlerdi. Ormanda geyik iriboynuz avlarlar, vadilerde tavşan ve sincaplara tuzak ku-rarlar, delice akan nehirlerden parlak renkli alabalıklar yakalar-lardı. Doğa ve bilgi âşığı olan Wesler münzevi insanlardı, taştanevlerini sadece en sadık veya maceraperest dostlarının tırman-maya cesaret edeceği tehlikeli patikalarla ulaşılabilecek yerlerekurarlardı. Burada kitapları arasında sessiz yaşamlar sürenWesler, çocuklarını da bilgi arayışının her şeyden önce geldiğitür insanlara özgü hafif kaygılı bir tarzda yetiştirirlerdi. Narin yapıları, müzikal sesleri ve hem erkeklerin hem dekadınların doğal güzellikleri nedeniyle cinsiyetleri birbirindenayırmak zordu. Zaten Wesler de neden böyle bir şeye ihtiyaçduymaları gerektiğini anlamazlardı. Erkek ve kadınlar okulagitmekten avlanmaya kadar her konuda eşittiler. Dünyanın ge-ri kalanının küçümseyici bakış açısına göre erkeklerinin artıksakalının çıkmamasının nedeni de cinslerin yıllar boyunca sür-müş olan bu karışımıydı. Dünyayla zaten pek bir ilgileri olma-yan Wesler'se bu aşağılayıcı bakışları basit bir şekilde görmez-den gelirdi. Neredeyse asla kendi türleri dışından biriyle evlen-mezler, Tirish Aranth'm diğer insanlarını sıkıcı ve aptal, eski birWes deyiminin söylediği gibi 'bedene akıldan daha düşkün'bulurlardı. Mathew'un ailesi köklü bir aileydi ve nesiller boyunca bü-yük bir servet edinmişlerdi, böylece diğer her şeyi bir kenarabırakıp sadece çalışmalarıyla ilgilenebiliyorlardı. Annesi bir fi-285

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanlozoftu, Promenthas'm öğretileri üzerine yazdığı makalelhem laik, hem de dindar kesimlerden büyük onay alıyorHOna bir çok üniversitede kürsü önerilmişti, fakat her seferine]bu teklifleri geri çevirmişti. Hiçbir şey onu doğmuş olduğu tepelerden ya da kendini adadığı kocasından ayıramazdı. ]vjathew'un babasıysa bir simyacı; cam tüpleri ve mavi alevleri ara-sında vakit geçirmediği, korkunç kokular ve arada sırada tümevi sallayan dev patlamalar yaratmadığı sırada asla tam olarakmutlu olamayan hayalci bir adamdı. Mathew'un babasıyla ilgi-li ilk anısı onun gülen yüzü kapkara, kaşları yanmış bir şekil-de yeraltındaki laboratuvarından çıkmasıydı. Mathew'un ailesi onu genç erkekler için açılmış büyücülükokullarının en iyisine göndermişlerdi. Altı yaşında evden ayrıl-mış, bundan sonra sadece yılda bir kez, o da Kutsal Gün içineve geri gelmişti. Geri döndüğü zamanlar babasının saçlarınınbiraz daha ağarmış olması ve annesinin yüzündeki çizgilerinbiraz daha derinleşmesi dışında ikisini de hiç değişmemiş bu-lurdu. Yılda bir kez cam bir tüpten ya da bir kitaptan başlarınıkaldırarak Mathew'u karşılarlar, sanki en fazla bir saat içinuzaklaşmış gibi ona gülümserler, sonra da onlara katılması içinsessiz bir davetle sükunet içinde çalışmalarına geri dönerlerdi.Eve gelişinden ancak birkaç dakika sonra Mathew, içinde aslaayrılmamış olduğuna dair sıcak bir hisle masasında oturuyorolurdu. Şimdi de orada, arkası yüksek sandalyesinde oturuyor, an-nesinin kaleminin yazmakta olduğu sayfa üzerinde kaymasını,kendi kendine mırıldanmasını dinliyordu; annesi yazarkenyüksek sesle de konuşurdu. Açık pencerelerden ağır bir çam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 144: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kokusu taşıyan serin bir rüzgar esiyordu. Aşağıdaki laboratu-vardan bir çarpma sesi ve bir bağırış geldi. Babası... Garip, ba-286

Gezginin Buyruğu asla böyle bağırmazdı. Mathew başını okumakta olduğubası ^etaptan kaldırdı. Ne yanlıştı? Bu yaygara da neyin nesiydi?... Genç büyücü aniden uyandı ve tam eyerden düşecekkenkendini tuttu. Rüya görüyor olduğu gerçeği acı acı içini burk-tu Uyanmak hem bir ızdırap, ödediği bir bedel, ama bu peri-şan hayattan bir an için bile olsa kaçmaya değen bir bedeldi.Tam kendini koyuverip tekrar o harika dünyaya dalacaktı kibağırışların hayal gücünün ürünü olmadığını fark etti. Neler ol-duğunu anlayabilmek için Basurahn kumaşının arasındanbaktı. Yüreği bir anda paramparça oldu.Şehrin duvarlarına ulaşmışlardı. Kendi ülkesinin samandan üçgen çatılarına alışmıştı, duvar-ların üzerinde yükselen binalar ona günlerdir geçmekte oldu-ğu bu diyar kadar garip ve korkunç geliyordu. Müthiş şekiller-le döne döne yükselen yapılar, tombul kuleler ve minareleriy-le çılgın bir çocuğun elinden çıkmışa benziyorlardı. Mathew bu uzaklıktan bile şehrin, acımasız güneşin altındaterleyen, beslenen, dışkı boşaltımı yapan binlerce bedenin ko-kusunu alabiliyordu. Gürültüyü duyabiliyordu: yüzlerce insansesinin bir anda pazarlık, dua, kavga edişleri... O işte bu şehregötürülecek, zincirler içinde pazara sürüklenecek, sayısız acı-masız gözün önünde durmaya, bakışlara katlanmaya zorlana-caktı... Korkudan midesi bulanıyordu, aniden dönmeye başla-yan başını öne eğdi ve onu cehenneme gönderecek emri bek-lemeye başladı. Hemen gelen tek emirse develeri dizlerinin üzerine çöktür-ten emirdi. Beyaz kaplı tahtırevan yere indirildi. Bir köle elin-de su matarasıyla aceleyle geldi. Suyu açgözlülükle içen Mat-hew perdelerin arasından bakıyor ve gamların hızla saflar oluş-malarını izliyordu. Saflar liderlerini memnun edecek kadar düz-287

Margaret Weis & Tracy Hickmangün bir hale geldiğinde iyi bir binicilik gösterisi sergileyerek atlarını dört nala şehir duvarlarına doğru sürdüler. Düzlüğün di-ğer ucuna bakan Mathew gûmlan karşılamak için şehirden at-lıların çıktığını gördü. Bu, kapılardan geçmek için bir çeşit izinisteme şekli olmalıydı, kapılarsa Mathew'un görebildiği kada-rıyla hâlâ kapalıydı. Ön konuşmalar uzun sürdü. Bir köle yiyecekle birlikte gel-di ve tahtırevanın perdeleri arkasından bakan gözlerin deve ça-dırının içini görebildiği gibi garip bir hisse kapılan Mathe.w dik-katle yedi. Endişeyle izliyor olmasına rağmen Mathew köle kı-zı o ilk geceden sonra ancak nadiren görebilmişti. Kız tacirinçadırına girip çıkarken Mathew'un gözüne iliştiği anlardaysa,diğer bütün köleler kadar iyi besleniyor görünüyordu; en azın-dan hâlâ hayattaydı. Bir kez Mathew'la göz göze gelmiş fakatkonuşmamışü; ki bundan Mathew da gayet memnundu, sırnnıkorkuyla sakladığı için, bir kadın değil de bir erkek olduğunufark edebilecekleri düşüncesiyle hiç kimseyle konuşmaya cesa-ret edemiyordu. En fazla bir saat olması gerekirken ona çağlar gibi gelen birsüre sonunda şehirliler atlarını kapılara geri sürdü, gamlar da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 145: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

hayvanlannı geri çevirerek dört nala kervana döndüler. Mat-hew tacirin ilk kez tahtırevanın rahat ortamından dışarı çıktığı-nı gördü. Beyaz cüppesi etrafında uçuşarak gidip Kiber'i karşı-ladı. Kiber'se buna karşılık olarak Mathew'a muhteşem görü-nen bir akrobasi hareketiyle hâlâ koşmakta olan atından kolay-ca atlayarak, atla beraber koşup tacirin yanında durdu. Gürül-tü ve tozdan uzaklaşmak için Kiber ile tacir tahtırevanın arka-sına yürüdüler. Bu yürüyüşleri onları Mathew'un devesinin ya-nına getirmişti. Basurahn perdesi arkasında gizli kalmaya özengösteren Mathew öne eğilip konuşmaları duyabilmek için ne-288

Gezginin BuyruğufeSini tuttu.«Sorun nedir?""Yürürlükte yeni bir kanun var, Efendi."«Neymiş o?" "Sahip olduğumuz tüm büyülü nesneler ve cinlerin Quar'ıntapınağında saklanmak üzere İmam'a teslim edilmesi gereki-

yormuş." "Ne?" Mathew tacirin sesinin sinirden titriyor olduğunu duy-muştu. "Bu nasıl mümkün olabilir? Ona benim Quar'm sadıkbir takipçisi olduğumu söylemedin mi?" "Aynen böyle söyledim, Efendi. O da Tann'mn kendisi ta-rafından emredilen bu fedakarlığın Quar'm sadık takipçisi olanherkes tarafından memnuniyetle yerine getirileceğini söyledi.""İmam bir aptal! Kim cinini teslim eder ki?" "Görünüşe göre pek çok kişi, Efendi. Komutana göre Kichiçinde tek bir cin bile kalmamış ve insanlar her zamankindendaha iyi yaşıyorlarmış. Artık ihtiyaçları için imama gidiyorlar veo da Quar'la doğrudan bağlantı kurarak sorunlan hallediyor-muş. Komutan şehrin refah içinde olduğunu söylüyor. Hiçbirihtiyaçları kalmamış. Hastalık yok, pazarlar dolu, düşmanlarıayakları altında eziliyormuş. Şimdiden insanlar cinlerden mo-dern zamanlarda gerek duyulmayan, eskiye ait bir hatıra gibibahsediyorlar." "Demek duyduklanmız doğru. Quar bile bile kendi cinleri-ni yok ediyor. Bu hoşuma gitmedi." Sesteki donuk kötülük tı-nısı sıcağa rağmen Mathew'un içini ürpertti. "Taşıdığım şeyinönemini biliyorsun. O keşfedilmeden şehre girebilme şansımıznedir sence?" "Bana kalırsa oldukça az, Efendi. Şehir duvarlannm içinegirmeden önce kervan sıkı bir aramadan geçirilecek. Bu insan-289

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanlar yabancılara pek güvenmiyorlar, özellikle de görünüşe »fto kafirler grubu okyanusu geçip bu topraklara ayak basabildikleri için. Komutana kafirleri Quar adına bizim ortadan kaldırdğımızı söyledim ve etkilenmiş göründü." "Ama bizi iyice bir silkelemeden bırakacak kadar etkilen-medi ha?""Hayır Efendi." Tacir hırladı; sesi avını kaçırmış olan bir kedinin sesine ben-ziyordu. "Bu haberi daha önce almış olsak ne olurdu sanki? Ar-tık geri dönmek için çok geç. Bir köle tacirinin pazara ulaştık-tan sonra geri dönmesi şüpheli karşılanacaktır. Ayrıca satışla-rından elde edilecek paraya da yola devam etmek için ihtiya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 146: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

cım var." Uzun bir süre sessiz kaldı, düşüncelere dalmıştı. MathewKiber'in atının huzursuzca eşelendiğini duydu. Diğer atlara suverilmekteydi, o da hakkını istiyordu. Gûmlarm lideri hayvanayumuşak kelimeler fısıldayınca at sakinleşti. "Pekala. Yapacağımız şey şu." Tacirin sözleri sakin ve ke-sindi. "Kamptaki herkesin büyülü eşyalarını topla ve yakaladı-ğımızda kölelerin üzerinde ele geçirdiklerimizin yanma koy,bunlara bana ait olanları da ekle...""EfendıV "Yapılabilecek bir şey yok! Umalım da bu onları tatmin et-sin ki arama sırasında daha dikkatsiz davransınlar. Bu ve kafir-lerin benim emrimle ölmüş olması Quar'm sadık takipçileri ol-duğumuza İmam'ı inandınr herhalde. Önüm açık olacak." "Peki ya..." Kiber duraksadı, sanki konuşmaya isteksiz gi-biydi. "Onunla ben ilgileneceğim, için rahat olsun. Ne kadar az bi-lirsen senin için o kadar iyi."290

Gezginin Buyruğu"Evet, Efendi.""Emirlerini aldın. İş başına.""Evet, Efendi." İkisi ayrıldı; tacir üzeri kapalı tahtırevana dönerken KiberHe efendisinin buyruklarını yerine getirmeye koyuldu. İçini çe-ken Mathew arkasına yaslandı. Neler döndüğünü anlamakümidiyle konuşmayı dinlemişti, fakat duyduğu hiçbir şey biranlam ifade etmiyordu. Cinler! Bu ölümsüzler hakkında birşey-ler okumuştu. Teorik olarak meleklere benzeyen bu varlıklarinsan düzleminde, lamba, yüzük ve benzeri aptalca cisimleriniçinde yaşarlar; insanlarla -bütün insanlarla, sadece rahiplerledeğil- konuşur, sıradan adamlarla sohbet edip onlar için en ba-sit işleri yerine getirirlermiş.Mathew, tacir gibi soğuk, kurnaz ve bariz bir şekilde akıllıbirinin böyle saçmalıklara inanıyor olmasından dolayı hayretleriçinde kalmıştı. Belki de sadece adamlanyla dalga geçmekamacıyla öyleymiş gibi davranıyordu. Büyülü eşyalara gelince,bunların ne olduğunu öğrenmek için genç çırağın içi içini yiyi-yordu. Bu ümitsiz durum içinde ilk kez bir umut ışığı parlamış-tı. Bu eşyalardan birini ele geçirebilseydi...Hemen yakınından gelen bir fısıltıyla irkildi."Hanımım!" Mathew Basurahn perdelerini hafifçe araladı. Köle kız de-vesinin dibinde duruyordu. Eliyle işaret eden kız, "Hanımım," dedi. "Sen gel. O seni ça-ğırdı." Mathew ürperdi, sıcak elleri korkuyla buz kesti, boğazı dü-ğümlendi. "Gel, gel!" Kız tahtırevana doğru telaşlı, korku içinde bir ba-kış attı ve Mathew kendisi emirleri dinlemekte gecikirse kızın291

Margaret Weis & Tracı/ Hickmancezalandırılacağını birden fark etti. Her bir uzvu titreyerek dvenin üzerinden ağır ağır aşağı indi. Onları izleyen birileri var mı diye etrafına bakman kız, Mat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 147: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

hew'un elini tutarak kumlar üzerinde onu tahtırevana doğnıçekiştirdi. Mathew develerin bulunduğu yerden, birkaç gûrmınşehre giriş için kölelere yürüyüş pozisyonu aldırdıkları merkez-deki kalabalıktan uzak durduklarını fark etti. Diğerleri emirlerdoğrultusunda büyülü eşyalan toplamaktaydılar; başkaları daatlarla ilgileniyor ya da develeri besliyordu. Hiç kimse onlaradikkat bile etmiyordu. Kız, Mathew'u tahtırevanın ters ucunabütün gözlerden uzak ucuna götürdü.Kız perdeye doğnı, "Onu getirdim," dedi.Tacirin sesi duyuldu,"Yaklaş, nar çiçeğim." Mathew'un kalbi o kadar sert çarpıyordu ki acıdan nefes bi-le alamıyordu, duraksadı, cesaretini toplamaya çalıştı. Kız göz-lerinde yine bir korku ifadesiyle emre uymasını işaret etti. Ür-peren Mathew perdeye yaklaştı. Narin el dışarı uzandı, boynu-nun etrafındaki cüppeyi yakalayıp daha da yakma çekti. "Biraz önce öğrendiğim kadarıyla şehre girdiğimizde arana-cakmışız. Üzerimde talimin edemeyeceğin kadar değerli, büyü-lü bir şey taşıyorum. Anlaşılabileceği gibi bu ayaktakımı tara-fından bulunmasını istemiyorum. Benim eşyalarımı ararken ol-dukça dikkatli davranacaklardır, fakat senin gibi bir köle kızı-nın taşıdıklarıyla çok fazla ilgileneceklerini sanmıyorum. Buyüzden bu şeyi sana vereceğim, böylece onu senden almayagelene kadar benim için saklayacaksın." Mathew'un nefesi kesildi. Bu mümkün olabilir miydi? Böy-le kadim bir şeyi böyle kolayca eline geçirebilir miydi? Tacirinonun bir büyücü olduğunu bilmesi mümkün değildi, herhaldeonun bu objeyi kullanamayacağını düşünmüştü. Güçlü bir şey292

Gezginin Buyruğuı alıydı. Mathew, tacirin Quar'ın rahibinin emirlerine karşı lerek hayatını tehlikeye attığını anlamaya yetecek kadar buTanrı'nın acımasızlığına tanık olmuştu. Mathew'un elleri heye-anla titredi. Bu şeyi kullanabilmek için onun hakkında eldeedebileceği kadar çok bilgi elde etmeli, üstelik de bunu yapar-ken şüphe de çekmemeliydi, bu yüzden aceleyle birşeyler dü-şünmeye çalıştı. Son anda onun gibi köle bir kızın büyük ihti-malle böyle bir yükün altına girmek istemeyeceği aklına geldi. "Ben... Anlamıyorum sahip." Mathew kekeliyordu, "Güveni-nize... kesin benden daha layık birileri vardır." "Sana zerre kadar güven duymuyorum nar çiçeğim. Bunusana vermemin nedeni zengin ve önemli birine, yani benimiçin bulması kolay birine satılacak olman.""Ya onu kaybedersem, ya da ona bir şey olursa?.." Tacir sakin sesiyle, "O zaman korkunç bir şekilde ölecek-sin," dedi. "Bu şey kutsanmış, ya da başka bir deyişle lanetlen-miş; öyle ki kaybedilmesi ya da bir yerde unutulmasına imkanyok." Mathew'un cüppesini tutan narin el kasıldı, nefesini ke-siyordu. "Bunu bilerek yapmaya çalışan biri benim Tanrımındüşünebileceği en korkunç ve acı dolu şekilde can verir; veinan bana sevgili nar çiçeğim, bu konudaki yeteneği dilleredestan olmuştur." Ses tonunda şüphe yoktu. Mathew boğulmaya başlamıştı,köle kızsa korku dolu, faltaşı gibi açılmış gözlerle ona bakıyor-du. El son anda cüppesini bıraktı, tahtırevanın perdesinin ara-sında kayboldu. Mathew derin bir nefes aldı. Perde bir kez da-ha aralandı. Uzanan tacir Mathew'un elini yakalayıp bir şey tu-tuşturdu.Mathew şaşkınlık içinde bakakaldı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 148: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Avucunun içinde cam bir küre vardı. Rahatça eline sığacak293

Margaret V/eis & Tracy Hickmanbüyüklükteki kürenin alt ve üst kısmında ince altın ve oıi ?. sı-'rnuşişlemeler vardı. Su doluydu ve içinde -biri yelpaze gibi bir kiruğu ve uzun yüzgeçleri olan kadifemsi siyah, diğeri yassı vflcudu ve kocaman açılmış gözleri olan altın renkli- iki balık vflzüyordu.Ona verilen şey bir akvaryumdu!"Ben... Ne..." Mathew anlamlı bir şey söyleyemiyordu. "Kapa çeneni nar çiçeğim ve beni dinle. Fazla zamanımızyok. Bunu gözlerden uzak tutmalısın. Kürenin kendisi de bukonuda sana yardımcı olacaktır, ne de olsa kendini başkaları-na göstermekten hoşlanmaz. Balıklara bakmana ya da onlarıbeslemene gerek yok, kendi başlarının çaresine bakarlar. Herzaman, ister uyurken ister uyanıkken olsun, küreyi yanında tut.Kimseye ondan bahsetme. Bu kadar titreme nar çiçeğim. Bunuen fazla birkaç gün boyunca taşımak zorunda kalacaksın, ki okadar bile uzun süreceğini sanmıyorum. Sonra seni bu yüktenkurtarmak için ben geleceğim. Bana iyi hizmet edersen ödül-lendirileceksin." Narin el uzanıp Mathew'un yanağını okşadı."Bana ihanet edersen..." Aniden perde hışırdadı, günışığında bir bıçak parladı ve kö-le kızdan ürkmüş bir ses geldi. Kıza bakan Mathew gözlerin acıiçinde açıldığını, sonra yavaş yavaş içindeki yaşamın akıp gitti-ğini gördü. Kız kıyafetlerinin üzerinde kırmızı, koca bir lekey-le yere yığıldı. Tacirin gümüş bir hançer tutan narin eli kaniçindeydi. Mathew dehşet içinde geri çekiliyordu ki tacir onu bileğin-den yakaladı ve sıkıca tuttu. "Sen ve ben dışında artık hiç kim-senin bundan haberi yok nar çiçeğim. Şimdi çabucak bineğinegit." Ses alçak, yumuşaktı. "Tanık olduğun gazabımı unutma."Narin el gevşedi ve tahtırevanın içinde kayboldu. Afallamış294

Gezginin BuyruğuMathew akvaryumu kıyafetinin içine soktu. Sıcak teninej -prı cam soğuktu. Sanki göğsüne buz bastırmış gibi ürperdi.değthew nerede ya da ne yapıyor olduğunun bile farkında ol- adan döndü, sıcak, güneşten kavrulmuş toprağın üzerindebelli belirsiz adımlarla yürümeye başladı. Onu devesinin yanı-na götüren tek şey içgüdüydü. Grubun geri kalanı yola devam etmeye hazırlanıyordu. Kö-le tüccarları develerin dizlerindeki bağları çözdü ve teşvik edi-ci bağırışlarla, değneklerle vurarak hayvanlan ayağa kaldırdılar.GûOTİar atlarına bindi; tahtırevan taşıyıcıları yüklerini omuzladi;köleler ayağa kalktı, zincirleri ahenksiz bir şekilde şmgırdadı.Kollarında içleri garip ve ilginç şeylerle -madalyonlar, muska-lar, mücevherler, hepsi de büyü taşıyor olabilecek şeylerle-dolu birer bambu sepet taşıyan iki köle tahtırevanınla beraberyürüyordu. Kiber kervanı dörtnala, aşağı yukarı dolaştı, karan-lık bakışlarını insan sıralarının üzerinde dolaştırdı. En sonundatahtırevana bir bakış atıp başını onaylarca salladı ve atını ilerisürdü. Sıcak, boğucu havada asılıymış gibi görünen sancaklar-la birlikte kervan sakin bir şekilde yola koyuldu. Mathew'un devesi doğruldu, isyan edercesine homurdandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 149: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Devenin üzerindeki çadırın arasından dışarı bakan gençbüyücü, köle kızın kumlarda unutulmuş cesedine bakakalmıştı. Önünde, ovanın üzerinde şehir duvarları -ızdırap ve sefaletzindanları- yükseliyordu. Şehrin leş gibi kokusu burnuna çarp-tı. Deve, köle kızın cesedinin etrafından dolaştı; akbabalar şim-diden yere inmeye başlamışlardı.Eyerinin üzerinde dönen Mathew kıskançlıkla cesede baktı.295

ı6 İfrit Kaug cinlerin düzleminde şatafatlı bir sarayda yaşamı-yordu. Bilinmemesi herkes için daha iyi olacak nedenlerdenötürü Kürdin Denizi'nin dibindeki bir mağarada yaşamaktay-dı. Dedikodulara göre, yüzyıllar önce, Tanrı Zhakrin'in gücü-nün zirvesinde, Kaug'un Tanrısı Quar'ınsa önemsiz bir kıç ya-layıcı olduğu inanç döngülerinden birinde Karanlık Tanrı tara-fından bu mağaraya sürülmüştü. İçdenizin bulanık, tuzlu sularında yüzerken Pukah bu hi-kaye üzerinde düşünüyordu. Doğru olup olmadığını ve eğerdoğruysa Kaug'un bu cezayı hak etmek için ne yapmış olabi-leceğini merak etti. Aynı zamanda eğer Kaug bu kadar güçlüy-se neden daha iyi bir bölgeye taşınmadığını da merak etti. Suyu havaymış gibi rahat soluyabilmesi gerçeğine rağmenPukah kendini boğuluyor gibi hissediyordu. Parlayan güneşi,kocaman açık karaların verdiği özgürlük duygusunu özlemiş-ti. Kollarıyla suyu yararak atığı kulaçlar sırasında soğuk, ıslak-lık ve en kötüsü pörtlek gözlü balıkların bakışlarına katlanmakzorunda kaldığı için kendi kendine kızıyordu. Şu balıklar tik-sindirici yaratıklardı. Yapış yapış ve pullu. Hiçbir çöl bedevisibalık yemez, balığı ancak yiyecek daha iyi bir şey bulamayanşehir insanlarına yaraşır bir şey sayarlardı. Salak şeylerden bir296

Gezginin Buyruğu si ona çarptığında Pukah'ın tüyleri diken diken oldu. Ba-- kenara itip elini de yakınlardaki bir süngere sildiğinden in olduktan sonra Pukah mağara girişini arayarak suda iler-lemeye devam etti.İşte oradaydı, içeriden ışık geliyordu. Güzel, Kaug evdeydi. Kaug'un evi denizin en dibinde, sarp bir siyah kaya yığını-nın içine oyulmuştu. İçeriden gelen ışık yardan sarkan, boğul-muş bir kadının saçı gibi suyun içinde bir o yana bir bu yanasürüklenen yeşilimsi kahverengi yosunlan aydınlatıyordu. De-niz tabanından yükselen mercan kayalıkları grotesk şekilleroluşturmuş, sürekli kayan gölgeler arasında kıvranıp bükülü-yordu. Küçük tehditkar gözleri, kaygan vücutları ve sıra sıra ji-let gibi keskin dişleri olan balıklar yanından geçti, önce Pu-kah'a aç bir bakış atıp sonra da cinin sahip olduğu ruhani be-dene küfrettiler. Pukah da onlara aynı şekilde kalpten bir küfür etti, başkahiçbir şey için olmasa da çirkin oldukları için. Genç cin etra-fındakiler yüzünden en ufak bir korku değil, sadece belli birmiktar tiksinti ve temiz hava alma isteği duyuyordu. Kendin-den, zekasından ve karşısındakinin ona kıyasla aptallığındanemin olduğu için Pukah düşmanının başına sözlü bir çuval ge-çirmeyi dört gözle bekliyordu. Eğer Pukah Sond ya da Fedj'le konuşmuş olsaydı tedbiralırdı. Aslında ipek terlikleri içinde titriyor olurdu çünkü -kö-tü ifritle olan bir karşılaşma sonucu- çuvala girenin kendisi ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 150: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ma ihtimali daha fazlaydı, üstelik bu pek sözlü bir çuval da ol-mazdı. Öte yandan Pukah planından ne Sond'a ne de Fedj'ebahsetmişti. Diğer cinleri geçerek Akhran'ın takdirini hâlâ ken-disi kazanmak isteyen Pukah ilkini kurtarabilmek için ikincibir dolap planlamıştı. İster cin, ister insan olsun başka çoğu ki-297

Margaret Weis & Tracy Hickmansinin yaptığı hataya düşerek ağır bir vücudun ağır bir zekavbarındıracağı fikrine kapılmış, yaşlı ifritin zayıf zekasıyla avı-nın başının etrafında dönen bir kuş gibi oynayabilecek kapa-siteye sahip olduğunu düşünmüştü. Mağaranın girişi önünde deniz tabanına inen Pukah, içeri-ye göz attı. İfritin hantal gövdesinin içeride dolandığını zar zorgörebiliyordu, kederli kederli mağaranın içinde yüzen ya dabir yerlere yatmış olan, ifritin hizmetindeki büyülü deniz kes-tanelerinden gelen ışık, düşük omuzlu bir şeklin siluetini orta-ya çıkartıyordu. Pukah saygıyla, "Selamün aleyküm, ey kudretli Kaug," di-ye seslendi. "Sırılsıklam evine girebilir miyim?" Karanlık şekil her ne yapıyorsa yapmayı kesti, sert bakışla-rını girişe çevirdi.Haşin bir sesle, "Kim o seslenen?" diye sordu. Pukah mütevazı bir sesle, "Benim, Pukah," dedi, yaptığırolden büyük bir keyif alıyordu. "Son derece önemli bir konuhakkında konuşmak için İhtişamlı Şahsınızı görmeye geldim." Kaug pek de kibar olmayan bir şekilde, "Pekala, girebilir-sin," dedi, eninde sonunda önemsiz ve alt seviye bir cindenbaşka bir şey olmayan konuğuna sırtını dönmüştü. Bu saygısızlıktan dolayı sinirlenmiş olan Pukah'ın ifritin ra-hatını bozmuş olmaktan duyduğu memnuniyet iki katına çık-mıştı. Görünüşe göre sandalye olarak kullanılması tasarlanmışyosun kaplı kayalara iğrenerek bir bakış atan Pukah su dolumağaranın arka tarafına doğru giui. Geçerken Kaug'un insan-ların dünyasından özellikle güzel bazı şeyler toplamış olduğu-nu fark etti. Dev bir deniz kabuğundan bozma masanın üze-rinde duran mücevherlerle süslü altın bir yumurta özellikle il-gisini çekmişti. Daha önce hiç bu kadar kayda değer bir şey298

Gezginin Buyruğugörmemişti- Pukah kararlı bir şekilde zihnini öncelikli işlere yöneltti fa-kat bir yarım yüzyıl sonra ifritin evde olmadığı bir anda gerigelip acık secık olarak bu ayının zevklerine hitap etmeyen bugüzel ve narin şeylerden onu kurtarmayı aklına not etti. Elini sarığına, sonra da yüzüne götürerek yere eğilen Pu-kah, "Sana mutluluklar dilerim, ey yüce kişi," dedi. En sonunda yüzünü yaptığı işten Pukah'a dönen Kaug, "Neistiyorsun?" diye sordu. Koklayan Pukah ifritin bir kazana doğru eğilmiş, inanılma-yacak kadar kötü kokan birşeyler pişirmekte olduğunu fark et-ti. Akşam yemeğine davet edilmekten korkan Pukah ufak te-fek ön konuşmaları geçerek bir an önce asıl konuya gelmeyekarar verdi. "Ey muhteşem kişi, buraya efendin, saygıdeğer ve kutsalQuar'a bir uyarı yapmaya geldim." İfrit Pukah'a, "Öyle mi?" dedi, kısılan gözlerle ona bakıyor-du, gözlerindeki kurnazlık aralanmış göz kapakları yüzünden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 151: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

gizlenmişti. "Peki efendim için duyduğun bu endişe neden,minik Pukah?" Minik Pukah1. Genç cinin öfkesi alevlendi; tek yapabildiğişey aralarında daha akıllı, daha bilge olanın kendisi olduğunu,bu yüzden bu hakareti görmezden gelme büyüklüğünü göste-rebileceğini kendi kendine tekrarlamak oldu. Arna bu yosun yumağıyla işim bitmeden yaptığı yorumiçin pişman olacak! "Geldim, çünkü Tanrılardan hiç birinin aşağılanıp insanla-rın gözlerindeki yüksek seviyelerinden düşmelerini istemem,yüce kişi. Zavallı ölümlülerin kendilerini büyük görmelerineve hepimizin işinin zorlaşmasına neden oluyor, haksız mıyım?"299

Margaret Weis & Tracy Hickman Söylediklerimi anladın mı balık çorbası beyinli yoksa tebhecelik kelimeler mi kullanmalıyım? Kaug hantal gövdesini dev bir süngerden yapılmış koltuğabırakırken, "Evet, katılıyorum. Kesinlikle," dedi. Oturduğu za-man binlerce minik balık etrafa kaçıştı. Pukah'a rahat bir ba-kış attı, ama oturmasını söylemedi. "Sanırım Efendimin başınagelecek bir çeşit küçük düşme durumu görüyorsun."Pukah, "Evet," dedi. Kaug temkinli bir sesle, "Öyleyse Quar sana bu zamanlıuyarın için minnettar kalacaktır," dedi. "Bu yaklaşan felaketitanımlama büyüklüğünü gösterecek misin? Böylece yaptığıntanımı Efendime götürebilirim ki bu felaketi engellemek içinhazırlıklarımızı yapabilelim." "Sana anlatacağım, fakat bunu engellemek için yapabilece-ğiniz hiçbir şey yok. Bunu yapmamın tek sebebi Efendini eğerkaderini kabul etmek yerine onunla savaşmayı seçerse kesinolarak karşılaşacağı utanç verici sondan kurtarmak."İşte, sanırım ona söyledim! "Eğer söylediklerin doğruysa Efendim ve ben ismini gökle-re çıkartırız, ey bilge Pukah. Oturmaz mısın? Yiyecek içecekbirşeyler?"Ölüler Diyarında yemek yerim daha iyi! "Hayır, teşekkür ederim, yüce kişi, ama gerçekten de ilahibir kokusu var. Zamanım kısa. Senin de bild'ğin gibi ölümlüefendim Kalif ben olmadan yapamıyor, bu yüzden yanma ge-ri dönmeliyim." Kaug, "Hmmm," diye mırıldandı. "O zaman ilgi çekici soh-betine devam etmelisin." "Birbirimize karşı dürüst olalım, yüce kişi. Kutsal Efendin,Quar'ın gökyüzünün kontrolünü ele geçirmeye kararlı ve be-300

Gezginin Buyruğu Kutsal Efendim Akhran'm da bu macerasını engellemeyen az onun kadar kararlı olduğu bir sır olmaktan çıktı. Bu ko-nuda hemfikir miyiz?" Kaug samimiyet dolu bir sesle, "istediğin her şey hakkındahemfikir olabiliriz sevimli dostum," dedi. "Oturmak istemedi-ğine emin misin? Ya da haşlanmış ahtapot almayacağına?" Haşlanmış ahtapot! Tuz gerçekten bu herifin beynini yemişolmalı. İfritin davetini nazikçe reddeden genç cin, "Senin ve Efen-dinin de kuşkusuz duymuş olduğu gibi Şeyh Caffar El Vidcarile Şeyh Macit El Fakhar'ın kabileleri Kalif Khardan ve kabile-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 152: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sinin çiçeği olan Zohra'nın evlenmesiyle birleşti," diye devametti ve ellerini büyük bir sevinç gösterisi halinde iki yana açtı."Onlarınki gerçekten de cennetten çıkma bir evlilik! Şimdiyseçölün üçüncü bir kabilesinin de bize katılmasıyla -iyi şansımızSul'ü kıskandırmasın- üzerimizdeki mutluluk daha da bir art-tı!" Pukah'ın göğsü özellikle de ifritin asık yüzünün belirgin birşekilde daha da asıldığını fark etmesiyle iyice bir kabardı. Kaug, "Üçüncü bir kabile mi?" diye sordu. "Bu hangisi olu-yor?""Güçlü ve kudretli Şeyh Sait El Şaban'ın kabilesi tabii ki!" Pukah asla fark etmemiş olmasına rağmen Kaug'u hayretedüşürmeyi başarmıştı. Birinin elinizden beslendiğini düşünür-ken parmaklarınıza geçen dişleri hissetmek ciddi bir darbeolabilir. Sond ona ihanet etmişti! Pukah'ın korku olduğunu dü-şündüğü bir nedenden dolayı Kaug'un gözleri fal taşı gibi açıl-mıştı, asıl nedense korku değil öfkeydi. Sonra gözleri tekrarkısıldı, Pukah'ı kurnaz bakışlarla tekrar incelemeye başladı."Bunları bize neden anlatıyorsun?"301

Margaret Weis & Tracy Hickman Pukah derin bir ah çekti. "Kalbimde şehir insanlarına kazayıf bir nokta var. Üç kabile bir arada Kich'i dümdüz etrnev'planlıyorlar, oradaki İmam'ın görevine son verip onu kılıçtangeçirecek; sarayı ele geçirip Amir'i karılarının ve odalıklarınınderdinden kurtaracaklar. Eğer içlerinden gelirse belki şehriyağmalayıp yakarlar. Belki de bunu yapmazlar. O anda tama-men efendimin nasıl hissettiğine bağlı. Böyle bir vahşet ve kandökümünü midem kaldırmaz. Ayrıca daha önceden de belirt-tiğim gibi Quar için küçük düşürücü bir yenilgi olur." Kaug ağır ağır, "Gerçekten de öyle olur," dedi. "Evet hak-lısın Pukah. Şu anda korkunç bir trajedi meydana gelmek üze-re." Gerçekten de öyleydi, fakat tam olarak Pukah'ın aklında-ki şekilde değil. "Ne yapmamızı önerirsin? Senin şu çabuk si-nirlenen Kalifinin yatışıp bizi rahat bırakması için ne gerekirdersin?" Tatlı tatlı gülümseyen Pukah konuyu enine boyuna düşün-dü. "Khardan şu anda biz konuşurken Kich şehrine doğru yolalıyor, görünüşe göre Amir'e at satmaya gidiyor, fakat asılamacı ona nasıl davranılacağını görmek. Eğer ona iyi davranı-lırsa şehre dokunmaz, belki haraç olarak sadece birkaç yüzdeve, bir iki çuval altın ve mücevher, yüz kadar top ipek ta-lep eder. Herhangi bir şekilde hakaret görür ya da kınlırsa hertarafı dümdüz eder!" Pukah bu son kısmı söylerken oldukçaacımasız bir görünüşe büründü ve eliyle çıplak bir boyna inenkılıç gibi hızlı bir hareket yaptı. Kaug'un yüzü ifadesizdi, gerçi içten içe öyle bir hiddetleyanıyordu ki etrafındaki suyun hâlâ kaynamıyor olması şaşıla-cak şeydi. Pukah'ı düşünceli bakışlarla süzüyordu. İfrit yavaş-ça, "Eğer Efendine -şüphesiz- hak ettiği gibi davranırsak," de-di, "karşılık olarak ne yapacak?"302

Gezginin Buyruğu"Kalif zenginlikleri üç kabile arasında paylaştıracak ve on- dağıtacak, hepsi atalarının topraklarına geri dönecek. Qu-'ın şehri sağlam kalabilir ve o da savaşı güneyde insanları bi-zi hiç ilgilendirmeyen Bas üzerine kaydırabilir."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 153: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Başını onaylarcasına sallayan Kaug, "Cömertçe," dedi. Pukah, "İşte Kalif böyledir," dedi. "Cömert, ama bir yerekadar!" Genç cinin Kaug'un yüzünden anladığı kadarıyla ifritetkilenmiş, hatta dehşete düşmüştü. Planı işliyordu. Kaug ha-berleri Quar'a götürecek, o geri çekilip Akhran'ı tehdit etmeyikesecek, o da Caffar ve Macit'in kabilelerinin birbirleriyle sa-vaşmasına göz yumacak, böylece Sait, ona saldırmayacakları-na ikna olacak ve güneydeki evine geri dönecek, bütün bun-lar da Pukah tarafından alçakgönüllülükle kendi işi olarak su-nulup ona, banyolarda dişi cinlerin bulunduğu bulutlar arasın-daki bir saray kazandıracaktı. Misafirinden bir an önce kurtulup haberleri Quar'a götür-mek için sabırsızlanan Kaug, Pukah'a yemeğe kalmasını teklifetti, hatta ısrar etti ve dokunaçlarından tutarak akşam yemeği-ni kazanın içinden çıkartıp gösterdi. Bu noktada Pukah Efendisinin onu çağırdığını duydu ve if-ritin yerleşim alanını kabaca bir aceleyle terk etti. Kaug sudan çıktığında, daha o gideli bir saniye olmuştu.Öfkesini kusabilen ifrit bir hortum kudretiyle iç denizin üze-rinde uçtu, dalgalar etrafında köpürüyor, uçuşan saçları rüz-garda çırpmıyordu. Bir elinde hiddet içinde yere fırlattığı bir yıldırım duruyor-du. Diğerindeyse mücevherlerle süslenmiş bir yumurta vardı.303

7*> cû

O

s:

1 Üç kere çalan gongun sesi tütsü kokulu karanlığın içindeçınladı. Duvardaki bir oyuğun içinde, mermer zemin üzerindeduran bir pamuk şiltede uyumakta olan bir adam aniden uyan-dı. Önce sunağın üzerinde duran pirinç gonga inanmaz göz-lerle baktı, sanki çağrıldığını gerçekten duyduğunu mu yoksahâlâ rüyada mı olduğunu merak ediyor gibiydi. Gong ise tek-rar çalarak şüphelerini yok etti. Kalçalarına sermiş olduğu be-yaz bir kumaştan başka bir şey giymemiş olan adam şiltedenkalktı ve aceleyle cilalı mermer zemin üzerinde koşturdu. Saf altından bir koçbaşı şeklinde yapılmış olan sunağa eriş-tiğinde balmumundan yapılma bir mumu yaktı ve sunağınönünde yüzükoyun yattı; elleri ileri doğru uzanmış, karnı ye-re değiyor, burnunu mermere bastırıyordu. Yatağına çekilme-den önce kendini güzel kokulu yağlarla ovmuştu, kahverengicildi mum ışığında parlıyordu. Tanrısına olan hürmetini gös-termek için asla kesilmeyen saçı çıplak sırtını parlak siyah birbattaniye gibi kaplıyordu. Yerde yatarken İmam'ın narin bedeni korku veya soğuktandeğil de şevkle titredi. "Benim, Faysal, değersiz hizmetkarın.Konuş benimle Ey Quar, Gökyüzünün Hükümdarı!""Çağrıma çabuk cevap verdin."307

Margaret Weis & Tracy Hickman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 154: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Faysal mumun alevine bakarak başını kaldırdı. "Gece gündüz sizin tapınağınızda yaşamamın nedeni en ufak dileğini2;yerine getirebilmeye hazır bulunmak için değil mi Efendim?" "Ben de öyle duydum." Quar'm sesi yerden, duvarlardantavandan geliyordu. İmam'm etrafında fısıldıyor; Faysal sesintitreşimlerinin vücudunu okşadığım hissedebiliyordu, ilahi biraşkla neredeyse kendini kaybederek gözlerini kapattı. "Bu veKich şehrinde yaptıkların beni memnun ediyor. Daha öncehiçbir rahibim inançsızları doğru yola sokmak için bu kadarşevkli olmamıştı. Gözlerim senin üzerinde Faysal. Gelecektede bana bugüne kadar olduğu gibi hizmet etmeye devamedersen, bir gün tüm dünyayı çevreleyecek olan muazzammezhebim için sanırım senden daha iyi bir lider olmayacak." Faysal yumruklarını sıktı, vücudu şiddetli bir zevkle sarsıl-dı. Boğuk bir sesle, "Anlatamayacağım kadar onur duydum EyHer Şeyin Hükümdarı," diye fısıldadı. "Yaşamamın tek amacısize hizmet etmek, adınızı yüceltmek. En büyük, hatta tek ar-zum, bu ismi dünyanın dört bir yanındaki kafirlerin dudakla-rına taşımak." Tanrı, "Saygıdeğer bir amaç, fakat başarmak pek de kolaydeğil," dedi. "Tam şu anda bile şehrine inançsızların en iğrenç-lerinden biri gelmekte. Hırpani Tanrı, Akhran'm dindar bir ta-kipçisi hırsızlar grubuyla birlikte Kich'e geliyor, amaçları: Şe-hirde casusluk yapmak. Saldırmayı ve insanları kendi kötüTanrılarına ibadet etmeye çekmeyi düşünüyorlar." İmam dehşet içinde, "Akhran!" diye bağırdı, Sul'ün derin-liklerinden çıkan bir zebaninin ismi bile herhalde benzer birferyada neden olurdu. Sersemleyen İmam doğruldu ve Tanrı-sının varlığıyla etrafında hayat bulmuş olan karanlığa bakakal-dı. Yağlı tenini kaplamış olan ter, çıplak göğsünden aşağı sü-308

Gezginin Buyruğuildü. Karın kasları gerildi -bir yaşam boyunca oruç tutmak-dolayı- fazlaca görünmekte olan kaburgaları sıkıştı. "Ha-yır! Bu olamaz!" "Buna bir felaket olarak bakma. Yapmakta oldukları hain

planları zamanında öğrenmiş olmamız bir nimet, savaşmaktaolduğumuz kutsal kavgayı kazanacağımızın bir göstergesi.Amir'e danış, beraberce gelen inançsızlarla ilgilenmek için eniyi planı kurun. Sunağın üzerinde benden bir hediye bulacak-sın, bunun sayesinde Amir senin Quar'ın işinin peşinde oldu-ğunu bilecek. Onu Amir'in baş zevcesi, Büyücü Yamina'ya gö-tür. Onunla yapması gerekeni anlayacaktır. Takdisim üzerin-dedir sadık kulum." Yüzü koyun yere kapaklanan Faysal vücudunu mermereiyice bastırdı, sanki Tanrısına fiziksel olarak sarılıyormuş gibizemini kucakladı. Yavaş yavaş içindeki mutluluk azaldı ve an-ladı ki Quar artık onunla birlikte değil. Urpererek ciğerlerinederin bir nefes alan İmam dengesiz bir şekilde ayağa kalktı vegözleri derhal sunağa gitti. Boğazına bir hıçkırık takıldı. Tit-reyen elini saygıyla uzattı, terden ıslanmış parmakları Tann'nınhediyesini kavradı: Küçük, abanoz bir at.309

Kapı nöbetçisi, "Akarların Kich Şehrinde ne işleri var?" di-ye sordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 155: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan sinirli bir sesle, "Akarlar Amir'e satmak için at ge-tirdiler," diye cevapladı. "Tıpkı Kich'in ilk yerleşimlerinin ça-murları daha kurumadan önceki zamanlardan beri, her yılyaptıkları gibi. Bunu sen tabii ki biliyor olmalısın Kapı Komu-tanı. Daha önceleri sorunsuz içeri alınıyorduk. Bu değişiklikniye?" Kapı Komutanı Khardan ve adamlarına aşağılayıcı bir bakışatarak, "Artık Kich'de pek çok şeyin aynı olmadığını fark ede-ceksiniz, kafir" diye cevapladı. "Örneğin, siz girmeden önce

tüm büyülü eşyalarınızı, muska ve tılsımlarınızı teslim etmeni-zi istemek zorundayım. Emin olabilirsiniz ki onları iyi muhafa-za edeceğim ve ayrılırken size iade edilecekler. Yanlarınızdabulunan cinleri de tapınağa götüreceksiniz, orada Quar'ınİmamına saygı gösterisi olarak teslim edilecekler." "Tılsımlar! Muskalar!" Khardan'ın öfkesini sezen atı altındahuzursuzca kıpırdandı. "Sen bizleri ne sandın... kadınlar mı?Akar erkekleri böyle şeylerin koruması altında yolculuk et-mezler!" Atını daha fazla kontrolü altına alan Khardan eyerin-de öne doğru eğilip Kapı Komutanıyla göz göze konuştu,310

Gezginin Buyruğu«rinlere gelince, yanımda bir tane olsaydı bile -ki yok- onuouar'ın İmamına vereceğime Kafirin Suyu'na atlarım daha iyi." Kapı Komutanı öfkeden kıpkırmızı oldu. Eli, belinde asılıkalın sopaya gitti, fakat kendine hakim oldu. Bu inançsızlarlailgili emirler almıştı ve bu hoşuna gitmese de emirleri uygula-maya mecburdu. Öfkesini içine atıp Khardan'm önünde soğukbir şekilde eğildi ve bedevilerin girebileceğini eliyle işaret etti. At sürüsünü adamlarından birkaçının koruması altında du-varların dışında bırakan Khardan ve sipahilerinin geri kalanıKich Şehri kapısından içeri girdi. En azından iki bin yıldır ayakta kalmış tarihi bir şehir olanKich, tüm bu süre zarfında çok az değişmişti. Merkezi bir yer-de, Güneyde Ganzi Dağlan ile kuzeydeki Ganza Dağlan ara-sındaki geçit üzerine kurulu olan Kich Tara-Kan'ın en önemliticari şehirlerinden biriydi. İmparator'un hükmü altında olmasına rağmen Kich bağım-sız bir şehir devleti olarak varlığını sürdürmekteydi -en azın-dan tarihinin büyük bir kısmı boyunca böyle olmuştu. Kuşak-lardır Sultan'ın ailesi tarafından yönetilirken İmparator'a yıllıkdolgun bir vergi ödüyor, karşılık olarak da en sevdiği uğraşın-da -servetine servet katmakta- rahat bırakılmayı bekliyordu.İnsanları çoğunlukla Tanrıça Mimrim'in -güzellik ve parayı se-ven bir Tanrıçanın- takipçileriydi. Yüzyıllar boyunca Kich in-sanları rahat bir yaşam sürmüşlerdi. Sonra her şey değişmeyebaşladı. Tanrıçaları hiçbir zaman günlük dualar falan hakkın-da çok talepkar değildi çünkü bu gibi ciddi şeyler hem iş hemde zevklerin bölünmesine yol açardı. İnsanlar yavaş yavaşMimrim'e sırtlarını döndüler, artık inançları Tanrıçalarındançok paraya dönüktü. Mimrim'in gücü azaldı ve kısa zamandaQuar'ın kurbanı oldu.3»

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Kich insanları gökyüzündeki savaş hakkında hiçbir şey hımiyorlardı. Tek bildikleri şey bir gün İmparator'un birlikleriniQuar'm arması olan koçbaşı flaması altında kuzeyden üstleri-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 156: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ne çullandığıydı. Kapılar düştü, Sultan'ın -her zamanki gibisarhoş olan- korumaları katledildi. Kich artık İmparator'undoğrudan kontrolü altındaydı, ordunun güneydeki zengin Basşehirlerinin boğazındaki mızrak ucu olmuştu. Şehir, askeri bir kaleye dönüştürüldü. On iki kilometrelikbir duvarla çevrili olan Kich bu iş için biçilmiş kaftandı. Etra-fında kuleleri, okçular için yarıkları olan duvarın on bir kapı-sı artık gece gündüz kapalı tutuluyordu. Şehirlilere sokağa çık-ma yasağı uygulanıyordu. Gece on birden sonra şehir sokak-larında en ufak bir hareket bile fermanla yasaklanmış, yasağauymayanlara ağır cezalar uygulanıyordu. Sokaklarda eli sopa-

lı bekçiler devriye geziyor, geçtikleri her bahçede çitlere vuru-yorlardı. Bunun nedeni sözde hırsızları korkutmaktı, ama asılneden kapalı kapıların ardında hiçbir ayaklanma ateşinin tu-tuşturulmaya çalışamadığından emin olmaktı. Sokaklarda dolaşan bekçilerin yanı sıra bir de pazarlarındamlarında dolaşanlar vardı. Üzerleri güneşten korunmak içinkapatılmış olan pavyonumsu dükkanların tepesinde her otuzmetrede bir ışık almak için açıklıklar vardı. Bekçiler bu dam-ların üzerinde dolaşıp sopalanyla vuruyor, şüpheli bir hareketolup olmadığını kontrol etmek için açıklıklardan aşağı bakı-yorlardı. Öte yandan, Kich'de ayaklanma falan çıkacağı yoktu. İn-sanlar önce bu önlemlere içerlemiş olsalar da sonradan karşı-lığını almışlardı. Ticaret üç katma çıktı. Daha önceleri akıncıbatiAer yüzünden yolculuk etmek için fazla tehlikeli olan ku-zeydeki yollarda artık İmparator'un birlikleri devriye geziyor-312

Gezginin BuyruğuA Kich ile Khandar'ın başkenti arasındaki ticaret gelişti.

Kich'in insanlan zamanla yeni Tanrıları Quar'ı dostça gözlerlegörmeye ve talep ettiği kesin itaati ya da haraçları çok görme-meye başladılar. Gündüzleri Kich suMarı tıka basa insanla doluydu. Satıcıla-rın muhtemel müşterileri çekmek için seslenişleri, gürültü pa-tırtı, pazarlıklar sırasındaki bağırış çağırışa karışıyordu. Cırtlaksesli çocuklar feryat figan ayak altında koşturuyorlardı. Hava-da çınlayan küfürler, kurnazca konuşmalar ve dilencilerin sız-lanmaları hayvanlann hırlamaları, homurtuları, melemeleri vehavlamalarının düzensizliğiyle birlikte karmakarışık bir hal alı-yordu. Şehrin içindeki yer fiyatları da çok yükselmişti, ne de olsakimse koruyucu duvarların dışında yaşayacak kadar aptal de-ğildi. Sokaklar da dar ve sıkışıktı, öyle bir labirent oluşturuyor-lardı ki yabancılar her seferinde umutsuzca kayboluyordu. Kil-den yapılmış ve sıvayla kaplanmış penceresiz evler karayaoturan gemiler gibi birbirlerinin üzerine binmiş, kendi altların-dan üzerlerinden etraflarından dolanan, bazen beklenmedikşekilde bir duvarla son bulan, bazen evlerin içlerine oyulmuşgibi görünen merdivenlerden aşağı inen ya da yukarı çıkan so-kakların her yönüne açılıyordu.

Margaret Weis & Tracy Hickman Seyit başıyla onayladı. Kapının hemen içerisindeki boş bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 157: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bölge, tüccarların şehre getirdiği arabalar için bir bekleme ye-ri olarak kullanılıyordu. Adamların ve atların burada bekledi-ğinden emin olan ve onları beladan uzak tutmak için Seyit'egüvenen Khardan, kardeşi Ahmet ile birlikte adımlarını Kas-bah'a yönlendirdi. Gidecekleri yol çok uzun değildi. Saray ve kale karışımıolan Kasbah şehir duvarlarının kuzey uçundaydı. Sarayı şeh-rin geri kalanından ayıran kendine ait koruyucu duvarın üze-rinden eski Sultan'ın sarayının zarif minareleri, yüksek kulele-ri ve kubbesi görülebiliyordu. Kuvars kristallerinden yapılmışkubbeleri altınla kaplanmış olan saray, parlak güneş ışığı altın-da mücevher gibi ışıldıyordu. Pencereler dantel gibi ince işlen-miş kafeslerle kaplanmıştı. Duvarların üzerinde sallanan pal-miye yaprakları içerideki zevk bahçeleri hakkında ipucu veri-yordu. Ahmet'in şehre ilk gelişiydi, bu yüzden gözleri şaşkınlıkiçinde fal taşı gibi açılmıştı. Kardeşini binicisinin uzun değneğini onlara doğru salladı-ğı eşeğin önünden çeken Khardan, "Nereye gittiğine dikkatet," dedi. "Hayır! Kendini yorma! Boş ver onu. Senin dikkati-ne değmez. Bak, şuraya bak." Eşeğin arkasından tehditkar bakışlar atan kardeşinin dikka-tini çekmeye çalışan Khardan, Kasbah'ın duvarlannın tam kar-şısında, sollarında kalan sekizgen biçimli taş bir binayı gösterdi. Khardan asık bir suratla, "Bu Quar adına yaptıkları yeni ta-pınak olmalı," dedi, bir yandan da girişin üzerinde parlayan al-tın koçbaşına ters ters bakıyordu. "Şuradaki de" -yüksek birminareyi gösteriyordu, belki şehrin en yüksek minaresiydi-"Ölüm Kulesi."3K

Gezginin Buyruğu"Neden ona böyle bir isim vermişler?" "Kich'de suçlulara böyle ceza veriyorlar. Mahkumun ellerive ayakları bağlanıyor ve bir çuvalın içine koyuluyor. Kulenintepesine bu şekilde çıkarılıyor ve canlı canlı tepesinden aşağı-daki sokağa atılıyor. Kanunları çiğneyeceklere bir uyarı olma-sı için orada gömülmeden bırakılıyor." Ahmet dehşet içinde Ölüm Kulesine baktı. "Böyle bir şeygöreceğimizi düşünüyor musun?" Khardan sırıtarak omuz silkti. "Kim bilir? Önümüzde uzunbir gün var." Ahmet kafası karışık bir şekilde, "Şimdi nereye gidiyoruz?Saraya gitmemiz gerekmiyor mu?" diye sordu çünkü saraydanuzaklaşıyorlarmış gibi gelmişti. "Ön kapıdan girmemiz gerekiyor, o da şehrin diğer yanın-da, bu duvarın öbür ucunda. Oraya ulaşmak için pazarlarıniçinden geçmemiz gerekiyor."Ahmet'in gözleri neşeyle parladı. Khardan dalga geçerek, "Dikkat et," dedi. "Eğer başını öy-le sağa sola çevirmeye devam edersen boynunu kıracaksın." Ahmet, "Ama hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum," diyerekitiraz etti. Bir anda nefesi kesilerek Khardan'm koluna asıldı veişaret etti. "Bu kim?" Etrafındaki kaos ve kargaşanın içinden bir ifritin etrafında-ki deniz suyunu yararak geçmesi gibi muhteşem bir cazibeylegeçen adam, güneşten bile daha ışıltılı görünüyordu. Her birsantimetresi altın işlemelerle ve mücevherlerle süslenmiş par-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 158: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lak sarı kadifeden kıyafetler giyen adamın boynunda uzun al-tın zincirler asılıydı. Altın ve gümüş bilezikler kollarını kaplı-yor, takmış olduğu yüzüklerden parmakları görünmüyordu,sarkan küpelerin ağırlığı yüzünden kulaklarının şekli değiş-315

Margaret weis & Tracy Hickmanmisti. Teni zeytin rengiydi ve gözlerinin çevresi göz kapakla-rından kulaklarına kadar uzanan, etrafları siyah renkle çi2jijparlak renklerle boyanmıştı. Hemen arkasından bir uşak ko-şuşturuyor, dev bir palmiye yaprağını adamı güneşten koru-mak için başının üzerinde tutuyordu. Bir başka uşak da yanın-dan yürüyor, tüylü bir yelpazeyi sürekli yelleyerek adamı se-rinletiyordu."O bir tefeci, Servet Tanrısı Kharmani'nin bir takipçisi.""Kich'de herkesin Quar'a taptığını zannediyordum." "Ah, Quar bile Kharmani'yle ters düşmeyi göze alamaz.Eğer böyle bir şey yapsaydı bu şehrin ekonomisi aniden çö-kerdi. Ayrıca Kharmani'nin takipçileri sayıca oldukça az ve bü-yük ihtimalle Quar'ın dikkatini bile çekmiyorlar. Sadece paray-la ilgilendiklerinden savaşlar ve politikayla hiçbir ilgileri yok." Ahmet kalabalığın içinden aşırı bir kendine güven içindekendisine atılan kıskançlık ve şehvet dolu bakışlardan besle-niyormuşcasına geçmekte olan adama bakakaldı. Ahmet abisine, "Bu Kharmani'nin takipçilerinin hiç çöleyolları düşer mi?" diye fısıldadı. "O bileziklerden biri bile birerkeği ve üç karısını..." Khardan aceleyle, "Böyle bir şeyi düşünme bile!" diye ce-vapladı. "Tanrı'nın gazabını hepimizin üzerine çekeceksin!

Kharmani'nin seçilmişlerini kimse soymaya cüret edemez! Ge-çen sefer Kich'teyken Hırsızlar Tanrısı Bernario'nun takipçile-rinden birinin bir tefecinin parasını çalmaya çalıştığına tanıkoldum. Adamın kesesine dokunduğu anda eli yapışıverdi, ha-yatının geri kalanını kurbanının peşinden sürüklenerek geçir-mek zorunda kaldı, eli sürekli adamın cebi üzerinde, asla ken-dini kurtaramıyordu."Ahmet kuşkulu görünüyordu. "Gerçekten mi?"316

Gezginin BuyruğuGülümsemesini saklayan Khardan, "Gerçekten!" dedi. Ahmet tefecinin ardından pişmanlık içinde bakarken bir-den tam ters yönden gelen bir şıkırtı sesi genç adamın dikka-tini çekti. Arkaya bakarken abisinin gömleğinin kolunu çekiş-tirdi. "Bu zavallılar da kim?" Khardan tiksinmiş bir bakış attı. "Köle pazarına götürülenköleler." Birkaç metre ötelerindeki bir sıra çadırı işaret etti."Şehrin bu kısmından tiksiniyorum. Görüntüsü bile ağzımdagünlerce geçmeyen kötü bir tat bırakıyor. Arkalarında taşınanbeyaz tahtırevanı görüyor musun? İşte o köle taciri. Etrafında-ki atlı adamlar ise gamları, korumaları.""Köleler nereden geliyor?" "Büyük ihtimalle çoğu Ravanchai'den." Khardan sokaklar-da sürüklenen birbirlerine zincirlenmiş başlan öne eğik erkekve oğlan dizilerine baktı. "O diyarın insanları çiftçidir" -sesin-de bir aşağılama tonu vardı- "ve küçük kabileler halinde ya-şarlar. Barışçıl insanlar olduklarından tacirler ve onların gûm

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 159: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

grupları için kolay av olurlar; periyodik olarak üzerlerine sal-dırıp güçlü erkekler ve çekici kadınları toplar ve satmak içinburaya, Kich'e getirirler." "Kadınlar mı? Onlar nerede?" Ahmet köle sırasını yeniuyanmış bir ilgiyle inceledi. "Büyük ihtimalle tahtırevanın önünden giden şu kapalı ara-banın içinde. Ne kadar sıkı korunduğunu görüyor musun? Ta-bii ki onları göremezsin. Saklanmış olacaklar. Ancak satış ala-nına geldiklerinde satıcı peçelerini açacak ki alıcılar ne aldık-larını görebilsinler." Ahmet dudaklarını yaladı. "Belki de paranın bana düşenkısmıyla..."Khardan hızlı bir harekette genç adamın yanağına bir tokat37

Margaret Weis k Tracy Hickmannakşetti. Teni utanç ve acıdan kızaran Ahmet, elini yanmakta olanyanağına götürdü ve abisine ters ters baktı. Sokağın ortasındaaniden durup, "Bunu neden yaptın?" diye sordu. Durduklann-da aniden etraflarını para dilenen yan çıplak çocuklar sarmış-tı. "Babamın köleleri var. Senin de..." Khardan sertçe, "Sözleşmeli uşaklar!" diye azarladı. "Birborcu ödemek için kendilerini satan adamlar. Böyle bir köle-lik onurludur, çünkü özgürlüklerini kazanmak için çalışıyorlar.Bu adam" -öfkeli bir şekilde tahtırevanı gösterdi- "kendi kişi-sel kazancı için insan ticareti yapıyor. Onları kendi istekleri dı-şında yakalıyor. Akhran böyle şeyleri yasaklar. Ayrıca" -Khar-dan gülümsedi, kardeşinin yüzüne bu sefer hafifçe vurdu-"paranm yeteceği kadmlan sen beğenmezsin, beğeneceklerinede paran yetmez." Tekrar yola koyuldular, dilenci çocuklardan itiraz feryatla-rı yükseldi. Sağındaki bir sokağa dönen Khardan, "Burası da," dedi,"pazarlar." Şaşkınlık içinde ağzı açık kalan Ahmet acısını birden unu-tuverdi. Böyle bir bolluk ve şatafatı, satılan bu kadar fazla çe-şit malı, böyle bir gürültü karmaşasını hayal bile edemezdi.Yürüyüşlerine devam ederken art arda sokaklarda kurulmuşolan, etraflarına el kol hareketleri yapan alıcıların toplandığıpavyonlara bakıp durdu. Pazarların belli bölümleri, hatta zaman zaman Kich'teki ba-zı sokakların tümü belli malların satışına ayrılmıştı. Saray du-varının karşısında, güney kısmında mallarından yansıyan ışıkgözleri kamaştıran Bakır ve Pirinç Sokağı vardı. Hemen yanın-da Fmncılar Pazarı vardı ki bu kısımdan gelen kokular Ah-318

Gezginin Buyruğumet'in karnının gürültüyle guruldamasına neden olmuştu. Buüzeri kapalı pavyonlar sırasına meyilli bir şekilde, sadece bak-manın bile insanın başını döndürdüğü acayip bir renkler vedesenler cümbüşü olan Kilim Pazarı uzanıyordu. Güneye doğru dallanarak devam eden bir yolu işaret edenKhardan "Sokağın aşağısında," dedi, "İpek ve Ayakkabı Paza-rı var. Annelerimiz için oradan hediyeler alacağız." Ahmet tokada karşılık olarak kurnazca, "Belki karın için debirşeyler ha?" dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 160: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Belki." Khardan kızardı ve sesi kesildi. Bu Ahmet'in beklediği cevap değildi, genç adam bir mik-tar şaşkınlık içinde abisine bakakaldı. Khardan'ın gözününönüne gül rengi ipek gelmişti. Burnuna tekrar yasemin koku-su gelen Khardan aceleyle görülecek yerleri belirtmeye devametti. "Onun arkasında Ahşap ve Hasırcılar Pazarı, sonra Boya-cılar ve Dokumacılar, İp Örücüler sokağı, Çömlekçiler Pazarı,Altın ve Mücevher İşlemeciler, Tefeciler, Tütün ve Nargile sa-ucıları, ve Çayevleri ile arvatlar... konuk evleri. O yöndeki so-kaklarda büyülü tılsımlar ve muskalar, tuz, tatlı etler, kürkler,demir işleri ve silahlar satın alabilirsin." "Silahlar!" Ahmet'in gözleri parladı. Babası paranın ona dü-şen kısmıyla bir kılıç sözü vermişti. Nafile bir umutla parlakçeliğin ışıltısını görmek için kalabalık sokağa baktı. "Önce ora-ya gidelim." "Şüphesiz. Dikkat et." Genç adam onunla Kasbah duvarıarasındaki büyük bir su kütlesinin içine tam düşmek üzerey-ken Khardan kardeşini yakaladı.""Bu da ne?" "Bir havuz. Şehrin içinde bu yapay göllerden çok var. Suarlardan taşınarak dağlardan geliyor. Pek çok kullanım alanı3'9

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanvar..." Khardan Ahmet'i dürttü ve havuzda ellerindeki devepisliğini yıkayan bir adam ile ancak yarım metre ötesinde sutestisini dolduran kadını gösterdi. "Susadın mı?""Henüz değil!" Khardan "çakallar" demiş olabileceği bir ses tonuyla, "Şe-hir insanları," dedi. Ahmet onaylarcasına başını salladı, gençyüzü yeni edindiği bir bilgiyle ciddileşmişti. Görevlerinin öneminin ve Amir'in görüşme saatlerinin an-cak sabah serinliği sırasında devam edeceğinin farkında olanKhardan, kardeşinin yanında getirdiği on tümeni kısa bir sü-rede hafifletecek satıcıların pençelerinden kurtararak yanındasürükledi. Güneşin neredeyse tepeye ulaşmak üzere olduğu-nu fark eden kardeşler pazarlardan ayrılarak Kasbah'ın hey-betli girişine doğm ilerlediler. Kemerli geçidin açık duran ahşap dev kapılarının iki yanın-da taştan iki koca kule nöbetteydi. Kapının üzerinde, kulele-rin ikinci katları arasında sütunlu bir geçit vardı. Onun üzerin-de de üstü açık bir kat daha vardı. Bu üçüncü katın tepesin-den kapının hemen üzerine gelecek şekilde dev bir kılıç ası-lıydı. Sağlam demir zincirlerle asılmış olan bu kılıç ona bakanherkese Amir'in demir yumruğu altında yaşadıklarını hatırlatanbir simgeydi. Kılıç o kadar büyük ve ağırdı ki Başkent Khan-dar'dan buraya dağların üzerinden getirebilmek için bir orduve yedi fil gerekmişti. Kılıcın Kich'e geldiği gün, aynı zamanda da Amir'in tahtaçıktığı gün olarak şehir için tam bir merasim havası içinde geç-mişti. İfrit Kaug kılıcı yerine kendi asmış, ölümsüzün elleri ağırsilahı taşınmış olduğu dev arabadan kolayca kaldırmıştı. İmamkılıcı kutsamış, güneş, ay ve yıldızlar gökten düşene kadar de-320

Gezginin Buyruğu edecek olan Quar'ın yeni düzenini simgelemek için ora-, asılı kalacağını kehanet etmişti. Söylemeye bile gerek yok,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 161: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kich'in insanlan etkilenmişti. Khardan'sa etkilenmemişti. Başının üstünde sarkan kılıcabakarken her şeyin eskiden nasıl olduğunu üzüntüyle hatırladı. Eski günlerde -zevk almaktan hoşlanan, İmparator'a yıllıkvergisini ödedikten sonra önündeki bir yıl boyunca politikahakkındaki her şeyi unutmak için aceleyle elinden geleni ya-pan basit bir adam olan- Sultan'ın zamanında orada gümüş birhilal asılıydı. Onun yönetimi altında kapılarda sorular sorul-mazdı, cinleri İmam'a vermek gibi saçmalıklardan bahsedil-mezdi. Büyük kapının sağındaki kuledeki muhafızlar öğlengüneşi altında uyuklarlardı. Sokağa çıkma yasağı yoktu. Herakşam şehrin erkekleri büyük kapının önündeki havuzun et-rafında rahatlamak, fısıltılarla günün dedikodularını paylaş-mak, geçmiş günleri anlatan meddahları dinlemek için topla-nırdı. Kapının solunda kalan iç avluda bulunan kışlalarındakiaskerler tembellik yapar, kumar oynar, havuza gelen peçelikadınları dikizler ya da kılıç oyunları oynarlardı. Oysa şimdi kulenin askerleri tetikte, gelen giden herkesidikkatle inceliyordu. İnsanlar hâlâ su için havuza geliyor, fa-kat hiçbiri muhafızların meşum bakışları altında uzun süre kal-mıyordu. Ahşap kapılar açıktı, fakat burada da Khardan'ı sorguya çe-ken muhafızlar konuşlanmıştı. Sorgulamanın içeriği atların kö-kenlerinden kendi kökenlerine -ki bu noktada az kalsın Khar-dan kendini kaybediyordu- kadar uzanıyordu. Sadece karde-şinin sakinleştirici eli sayesinde Khardan -tam anlamıyla- dili-ni ısırarak hiddetli kelimelerini yutabilmişti.En sonunda muhafızlar geçmelerine kabaca izin verdiler.321

Margaret Weis & Tracy HickmanKasbah'ın serin gölgeleri arasına girdiler; Ahmet kaldırım tas-ları üzerinde yürürken başını olmadık bir açıyla eğip dev kılı-ca bakakaldı. Khardan kılıcın altından tek bir bakış bile atma-dan geçti, yüzü asık ve sert, bastırılmış öfkesi yüzünden karar-mıştı.Atların fiyatı yükseliyordu. -322

3

"Ey Kralım, bedevi ve adamları şehre vardılar.""Pekala. İmam'a haber verin." Elleri kavuşmuş bir halde yere eğilen uşak çekildi, sessizadımlarla görüşme odasından geri geri çıktı. Amir sadece emirkomuta zincirinde ikinci adam olmakla kalmayıp aynı zaman-da da başvezir olan ve o sırada tahtın yakınlarında duran Mu-hafız Komutanına bir bakış attı. Önceleri sivil bakanlar Kich'inyönetiminde yüksek mevkilerde bulunuyordu fakat şimdi şe-hir askeri idare altındaydı ve Amir kendini öncelikle bir gene-ral sonra bir kral -o da zorla- olarak görüyordu. Amir Abdül Kasım Kannadi sivillere güvenmiyordu. Bir ön-ceki Vezir, Sultanla aynı kaderi paylaşmış, aşağıdaki sivri ka-yalardan hükümdarının çığlıkları hâlâ gelmeye devam ederkenuçurumdan aşağı yuvarlanma şerefine ulaşmıştı. Kannadi şeh-rin kontrolünü ele geçirdiğinde tüm sivil personeli kendiadamlarıyla değiştirmişti. Deneyimli bir asker olduğundan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 162: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Amir daha düşük mevkilerdeki görevlileri de öldürecek ya daen azından zindana attıracaktı, fakat ruhani lider olan İmamFaysal bu gereksiz kan dökümüne neden olacak karara itirazetmişti.FaysaPın ısran üzerine düşük mevkilerdeki görevlilere Qu-

323

Margaret Weis & Tracy Hickmanar'a hizmet ederek hayatta kalma ya da önceki Tanrılarına hiz-met ederek ölme gibi bir tercih hakkı tanınmıştı. Söylemeyebile gerek yok, hepsi birden din konusunda bir dönüşüm ge-çirivermişler ve görevlerinden azledilseler de yaşamalarınaizin verilmişti. Sultan'a aşırı bağlı oldukları bilinen birkaç tane-si şanssız kazalara uğramıştı, hepsi birden Bernario'nun takip-çileri oldukları düşünülen kişiler tarafından tuzağa düşürülüpölünceye kadar dövülmüştü. Bernario'nun takipçilerinin siyahcüppeleri altında Amir'in üniformasını giyiyor oldukları yö-nündeki görgü tanığı ifadeleri derhal kayıtlardan çıkarılmıştı. Bu adamların aileleri olayları protesto ettiğinde Amir'in yü-zü bembeyaz görünüyordu. Kannadi olaylar yüzünden ne ka-dar üzgün olduklarını belirtmiş, dedikoduları yalanlamış veKich artık kanun ve düzeni tekrar sağlayabilecek, iyi vatandaş-lar için şehri daha güveli hale getirebilecek birilerinin elindeolduğu için Quar'a şükretmelerini söylemişti. İmam ise dahada beyazdı ve babaları, kocaları ya da kardeşleri bu dünyadangöçmeden önce en azından doğru yolu bulduğunu söyleyerekakrabaları teselli etmeye çalışmıştı. İmam Faysal ile Amir Kannadi arasında bu konuda kapalıkapılar ardında ne gibi konuşmalar geçti bilinmez fakat keskingözlü gözlemcilerin anlattığına göre ertesi gün yüzü öfkedenbembeyaz olan Amir, tapınak çevresinden uzak durmak içinözen gösteriyorken, İmam da uzun acılar ve ızdıraplar çekmişgibi görünüyormuş. Fısıltılara göre aralarındaki gerginlik Kan-nadi'nin baş zevcesi, aynı zamanda son derece dindar veimanlı bir kadın ve büyük güç ve yetenek sahibi bir büyücüolan Yamina tarafından tatlıya bağlanmış. Bütün bunlar sadece dedikodu ve tahminlere dayanıyordu.Bilinen bir şey varsa o da bu olaydan sonra şehrin yönetimini324

Gezginin BuyruğuAmir'in İmam ve Yamina'ya devrettiğiydi. Konuyla ilgili herkes için bu talihli bir düzenleme olmuştu.Günlük önemsiz devlet işlerini hor gören Amir tüm dikkatinisavaşı güneye doğaı yaymaya ayırabiliyordu. İmam, Tanrısınınetkisini insanların günlük yaşamlarına yansıtabiliyor, böyleceÇmar'ın şanını yaymaya adanmış bir şehir oluşturma rüyasınaadım adım yaklaşıyordu. Amir'in karısı Yamina'ya gelince, dü-zenleme sayesinde en çok istediği iki şeye kavuşmuştu: Güçve İmam'la günlük temas. İmam Pagrah Çölünde yaşayan kafirlerin savaş yanlısı, teh-ditkar hareketlerde bulunduğunu Tanrısından öğrenince me-seleyi doğrudan Amir'e götürmüştü. İmam bu tehdide karşı Amir'in tepkisinin de kendisininkin-den farklı olmasını beklemiyordu. İkisi zevk bahçesinde yü-rürken Faysal'm gözleri kavurucu bir bağnazlık ateşiyle parla-mıştı. İmam, "Ordularımızla tepelerine çöküp onlara Çmar'ın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 163: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kudretini göstereceğiz," demişti. "Onlar da Kich'in insanları gi-bi dizleri üzerine yıkılıp tapınmaya başlayacaklar!" "Kim? Çöl insanları mı?" Amir grileşmeye başlamış siyah sa-kalını süs bitkisi olarak kullanılan bir limon ağacından kopar-dığı çatallı bir dalla kaşırken sırıttı. "Kan içindeki birkaç cesetonları din değiştirmeye ikna etmez. Çapulcu Tanrılarının sofubirer inananı gibi gözükmeyebilirler, fakat bahse girerim Akar-ların her birini Dünya'nın en yüksek uçurumundan aşağı yu-varlasan bile tek bir tanesi Quar'm yönüne tükürmeye bile te-nezzül etmez." Böyle kaba laflardan dolayı donakalan İmam'ın kendineAmir'in eninde sonunda bir asker olduğunu tekrar hatırlatma-sı gerekti.325

Margaret Weis & Tracy Hickman Faysal, Amir'i, "Pervasızca konuşmamı affedin ama sanırımQuar Hazretleri'nin gücünü küçümsüyorsunuz Ey Kral," diyepayladı. "Dahası, bu Gezgin Tanrı'nm insanları üzerindeki et-kisini abartıyorsunuz. Onlar için yaptığı ne var ki? Bilinen dün-ya sınırları içinde insanı en fazla dehşete düşürebilecek yerdeyaşıyorlar. Su ve yiyecek bulabilmek için sürekli dolanmak zo-rundalar, yaşamları tam bir hayatta kalma mücadelesindenibaret. Vahşiler, eğitimsizler, uygarlıktan yoksunlar, hatta zarzor insan tanımına girebiliyorlar. Eğer onları şehre getirirsek..." Amir, "...Gece ayaklanır ve boğazınızı keserler," diye ta-mamladı. Ağacın tekinden bir portakal koparıp güçlü dişleriy-le kabuğunu kopardı, orada bulunan hadımağalarının iğren-mesine aldırmadan kopardığı parçayı yere tükürdü. "Dikkat et, bu söylediklerin küfre girer!" İmam'ın nefes alışverişleri hızlanmıştı, sesi boğuktu. İmam'ın cılız yüzündeki alev alev kara gözlere bir bakışatan Kannadi tartışmaya son vermeyi aniden akıllıca buldu.Konuyu askeri bir bakış açısından inceleyeceğini ve kararınıİmam'a bildireceğini söyleyip hızlı bir şekilde dönerek bahçe-yi terk etti.Burnundan soluyan Faysal tapmağına geri döndü. Ertesi gün Kannadi İmam'ı divana -görüşme odasına- ça-ğırdı ve Akarların Kalifinin başkaldırısının icabına bakacak birplan önerdi. Faysal planı dinledi ve endişelerini belirtti. Pekbeğenmemişti. Amir de beğeneceğini düşünmemişti zaten.Öte yandan Kannadi'nin de İmam'ın önerdiğinden daha tem-kinli bir yol izlemek için -ruhani olmasa da askeri açıdan— ne-denleri vardı. Kannadi'nin fikrini değiştirmesini uman Faysal gün be güntezini bastırdı, fakat hiçbir sonuç alamadı. Yine de İmam» son326

Gezginin Buyruğuâna kadar ısrar etti. Khardan'm saraya gelmek üzere yolda ol-duğunu öğrendiğinde ise aceleyle tapmaktan aynlıp sokağınaltına yapılmış gizli bir geçitten geçerek Kasbah'a gidip fikrinideğiştirmesi umuduyla son bir kez daha görüşmek için aceley-le Kannadi'nin yanına çıktı. Faysal, Kannadi'nin İmparator'a bir mektup yazdırırkenoturmakta olduğu gül ağacından tahta yaklaşırken, "Ey Kral,öğrendiğime göre bedevi Khardan buraya gelmek üzereymiş,"dedi. "Öğle yemeğinden sonra devam ederiz." Kannadi katibi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 164: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

gönderdi, katip de eğilerek selamladı ve divanı terk etti. "Evet,geliyor. Muhafızların geçmesine izin verme konusunda kesinemirleri var, tabii ona belli bir miktar sıkıntı verdikten sonra.Planlarım hazır. Sanırım," -Kannadi İmam'a ak düşmüş kaşla-n altından sakin bir bakış attı- "hâlâ onaylamıyorsunuz öyledeğil mi?" Ellili yaşlarının başında olan Abdül Kasım Kannadi, yüzügüneşten kararmış, rüzgardan sertleşmiş, yağmurlarla kamçı-lanmış; uzun boylu ve iri yapılı bir adamdı. Amir kondisyonu-nu en iyi seviyede tutar, her gün savaş atıyla gezintilere çıkarve adamlan ve subaylarıyla birlikte yorucu çalışmalara katılır-dı. "Gevşek" bir yaşamdan nefret ederdi ve eski Sultan'ın için-de yaşadığı gereksiz lüksten o kadar iğrenmişti ki -eğer onakalsaydı- saray bir kışlayı andıracak şekilde çoktan değiştiril-miş olurdu. Neyse ki Amir'in karıları -başlannda Yamina- araya girdi-ler. İpek duvar kilimleri yerlerinde kaldı, şatafatlı bir ahşap oy-ma olan gül ağacı taht, yakacak oduna dönüşmekten kurtul-du, narin vazolar yumurta kabuğu gibi kırılmadı. Uzun tartış-327

Margaret Weis & Tracy Hickmanmalar, surat asmalar, somurtmalardan sonra -baş zevce ola-rak- kocasının gecelerinin son derece soğuk ve yalnız geçme-sini sağlayabilecek olan Yamina, Amir'i bile rahat askeri üni-formasını çıkarıp yöneticilerin işlemeli ipek kaftanlarını giyme-ye ikna etmişti. Kaba saba, keskin dilli, disiplin konusunda sert bir adamolan Kannadi, daha önceleri keyif düşkünü Sultan'ın yönetimialtında tembel bir varlık gösteren uşakların ve hadımağalarınmkabusu haline gelmiş, zavallılar korunma ve teselli için Yami-na'ya koşar olmuşlardı. Bir cin tüm dünyayı dolaşabilir ve Kannadi'ye İmam'dandaha ters düşen tek bir insan evladı bile bulamayabilirdi. Da-ha yirmili yaşlarında olmasına rağmen şimdiden kilisedeönemli bir güç haline gelmiş olan Faysal, güçlü kuvvetli Kan-nadi'nin tek koltuğunun altına alıp bir çocuk gibi taşıyabilece-ği ufak tefek bir adamdı. Öte yandan İmamla ilgili bir şey var-dı ki huysuz yaşlı general de dahil herkes ona ters düşmek ko-nusunda iki kere düşünüyordu. Hiç kimse Faysal'ın yakının-dayken kendini gerçekten rahat hissedemezdi. İmparator'unFaysal'a Kich kilisesinin kontrolünü sırf ondan kurtulmak içinverdiği yönündeki dedikoduların doğruluğunu Kannadi sık sıkmerak ediyordu. Diğer ölümlülerin onun önünde titremesine yol açan şeyTanrısının İmam'ın içindeki varlığıydı. Faysal yakışıklı biradamdı. Badem şekilli boncuk boncuk gözleri düzgün kemik-li bir yüze oturtulmuştu. Dudakları insanı baştan çıkarabilirdi.Yumuşak dokunuşlu parmakları ince ve uzundu, ancak par-fümlü ipek perdeler arkasındaki zevkler için özel olarak tasar-lanmış gibi görünüyorlardı. İmam Kich'deki tapınağın başınageçtiğinde saraydaki odalıklar ve zevceler arasında dini duy-328

Gezginin Buyruğusularının birden arttığını fark eden tek kadın Yamina olmamış-tı. Öte yandan kadınların iç çekmeleri boşunaydı. Badem göz-lerde yanan tek ateş ilahi bir aşkın ateşi, dudakların öpücük-ler kondurduğu tek yer sıcak bir vücut değil sadece Quar'ın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 165: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

soğuk ve kutsal sunağıydı, Kannadi'nin de fark ettiği gibi ra-hibi tehlikeli yapan tam olarak buydu. Amir, bedevilerle ilgilenme planının askeri açıdan mantıklıolduğunu bilmesine ve bundan vazgeçmeye hiç niyeti olma-masına rağmen gözucuyla İmam'a bakmaktan kendini alamı-yordu. Zayıf suretin fazlasıyla yumuşadığını, badem gözlerdeaşırı bir merhamet ifadesi belirdiğini gören Kannadi'nin kendiifadesi inatla sertleşti. İmam'ın sessizliğinden rahatsız olmuş bir halde, "Evet?" de-di. "Hâlâ onaylamıyor musunuz?" İmam yumuşak bir sesle, "Ey Kral, onaylamayan ben deği-lim," dedi, "Tanrımız. İnançsızlar çok fazla güçlenmeden önceonları bastırmanızla ilgili önerimi tekrarlıyorum." Kannadi öfkeyle, "Peh!" dedi. "Quar'ı sorgulamak en sonbana düşer, ama onun istediği sadece daha çok takipçi. Be-nimse kazanmam gereken bir savaş var..." İmam alışılmadık bir şevkle Amir'in sözünü kesti, "Quar'ında öyle, Ey Kral." Kannadi pek de hoşnut olmayan bir sesle, "Evet, şu gök-yüzündeki savaşı biliyorum," diye cevapladı. "Quar'ın kenditakviye kanalları kesildiği, sağ kolu o dik başlı bedeviler tara-lından tehdit altında olduğunda askeri stratejiler üzerine onunfikrini de alırım. Güneyden birliklerimi çekip gerisin geriye se-kiz yüz kilometre yürüttükten sonra çöle vardıklarında dört biryana çoktan dağılmış olan bir düşmanın peşine gönderme fik-rine gelince, bence bu tamamen saçma!"329

Margaret Weis & Tracy Hickman Amir'in grileşmeye başlamış kaşları diken diken oldu. Ga-ga biçimli burnu üzerinde kapandıklannda yaşlı bir yırtıcı ku-şun çetin bakışlarını andırıyorlardı. "Geri çekilip güney şehirlerinin güçlenmesine fırsat tanı-mak. Hayır, iki cephede birden savaşmayacağım. Zaten bunungerekli olduğunu bile düşünmüyorum. Bu kabilelerin birleş-miş olduğu düşüncesi! Hah!""Fakat kaynağımız..." "Bir cin!" Kannadi küçümser bir bakış attı. "Ölümsüzler herzaman sadece kendileri için çalışırlar, insan ya da Tanrılar içindeğil!" Badem gözlerin aniden parlamasından anladığı kadarıylatehlikeli bir batağa saplanmak üzereydi, bu yüzden Amir dahagüvenli bir noktaya çekilip düşmana kendi silahıyla saldırdı. "Bak Faysal, Quar da bunu itiraf ediyor. Tann'nın bu güne

kadar yaptığı en akıllıca şey sana cinleri dünya üzerinden kal-dırmanı emretmekti. Bu askeri bir konu İmam, bırak kendi yo-lumla ilgileneyim, ya da belki," -yumuşak bir ses tonuyla ek-ledi- "İmparator'a Bas'ın zengin şehirlerini ele geçirmek ama-cıyla verdiği savaşa, vergilerini at pisliği olarak gönderecekbedevileri kovalamak için ara verildiğini kendin söylemek is-tersin?" İmam hiçbir şey söylemedi. Söyleyebileceği hiçbir şey yok-tu. Faysal askeri konular hakkında pek bir şey bilmezdi, fakato bile güneyin boğazından mızrağın ucunu çekmenin onlaranefes alma, hatta belki de şu an için kaybetmiş gibi göründük-leri cesaretlerini toplama fırsatı vereceğini fark edebiliyordu.Tanrısına gönülden bağlı olsa da Faysal fanatik bir budala de-ğildi. İmparator'un Quar'ın seçilmişi olarak bilinmesinin iyi bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 166: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

nedeni vardı, bir rahibin bile karşı çıkamayacağı ya da önüne330

Gezginin Buyruğugeçemeyeceği bir güce sahipti. Bir an düşündükten sonra Faysal başını eğdi. "Beni ikna et-tin Ey Kral. Planında sana nasıl yardımcı olabilirim?" Amir akıllıca davranarak gülümsemedi. "Yamina'ya git. Herşeyin hazır olduğundan emin ol. Sonra buraya yanima gel. Sa-nırım bu kafirle konuşup inancını Quar'a yönlendirmesine ça-lışmak istersin?""Elbette." Amir omuz silkti. "Sana tekrar söylüyorum, nefesini boşaharcayacaksın. Bu bedevilerin konuşmayı bildiği tek dilçeliğin dilidir." Faysal tekrar başını eğdi. "Belki de daha önce başka bir dil-de konuşulduğunu duymadıklarındandır."

A

Khardan ve Ahmet saraya girmek üzere Kasbah'm ön bah-çesini geçiyorlardı. Heybetli girişten hemen sonra, sağlarındaaskerlerin kışlası yeralıyordu. Askerler arasında Khardan'ınBas'taki savaş için yapılan hazırlıklar yüzünden olduğunu dü-şündüğü olağandışı bir hareketlilik vardı. Siyah bol kıyafetlerebürünmüş olan üniformalı adamlar -boyun kısmı sert, ayakla-ra kadar uzanan, arkasında altın renkli koçbaşı olan kırmızırenkli pelerinler giyiyorlardı- bedevilere dik dik bakıyorlardı.Bakışlar düşmanca olmasına rağmen, aynı zamanda da saygı-lıydı. Bedevilerin muhteşem bir savaş gücü olarak saldıkları ünher yerde bilinir ve haksız bir ün de değildir. Anlatılanlara gö-re zamanında sadece Pagrah kabilelerinin üzerlerine çullana-

cağı dedikodusu yüzünden Bas'taki bir karakol tek bir yum-ruk bile atmadan teslim olmuştu. Pukah'ın anlattığı çılgın masaldan bihaber, orada -cinin hi-kayesine göre- casus olarak bulundukları gerçeği konusundaen ufak bir bilgileri olmayan Ahmet ve Khardan, askerlerinmeşum bakışlarını fark ettiler, fakat bunu savaş yeteneklerineyapılan doğal bir iltifat olarak kabul ettiler. "Ağzını kapat yoksa içine sinek kaçacak." Kalif kardeşinikaburgalarından dürttü. "Eninde sonunda insanlar tarafından332

Gezginin Buyruğuvapılrms bir bina. Biz kimiz ki böyle insan yapısı şeylerden et-kilenelim? Akhran'm harikalarını gördük bir kere." On yedi yılının tamamı boyunca Akhran'ın kumlu harika-larının arasında yaşamış ve altın kubbeleri, parlayan dantelsiişlemeleri, güneşte ışıldayan zarif minareleriyle bu saray kadargüzel başka hiçbir şey görmemiş olan Ahmet etkilenmeyehakkı olduğunu içerlemiş bir halde düşündü. Yine de, abisineolan sevgi ve saygısı o kadar güçlüydü ki açık ağzını hemenkapattı ve sıkılmış gibi görünmeye çalışarak yüz hatlarını sert-leştirdi. Ayrıca, bu askerlerin yanında koruması gereken birsaygınlığı vardı; Khardan'mki gibi bir kılıcın şimdi belindensallanıyor olmasını öyle çok isterdi ki... Daha da fazla muhafızın bakışları altında saraya giren

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 167: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Khardan eskiden -Sultan'ın zamanında- birşeyler isteyenler,asilzadeler, bakanlarla sürekli dolu olan muazzam beklemeodasının şimdi neredeyse tamamen boş olmasına şaşırmıştı.Çizmeleri yerde tok bir ses çıkarıyor, ardıç ve gül ağacındanoyma, bitirmek için büyük ihtimalle bir yığın sanatçının otuzyılını verdiği tavan işlemelerinin altında yankılanıyordu. Muh-teşem tavan, duvarları süsleyen inanılmaz kilimler, ayaklan al-tındaki harika döşemelerin güzelliğinden aptala dönen Ahmetdurdu ve şaşkınlıkla etrafa bakakal di. Sersemlemiş kardeşini yakalayıp ileri doğru çeken Khar-dan, "Bu işten gitgide daha az hoşlanıyorum," diye mırıldandı.Onu doğru gelen ipek kaftanlı bir uşak ismini ve ne istediğinisordu. Khardan'ın bekleniyor oldukları yönündeki cevabındansonra uşak bedevileri divanın hemen dışındaki geçiş odasınagötürdü. Khardan hemen kılıcını ve hançerini çıkararak muha-fız komutanına uzattı. Ahmet de hançerini verdi ve cüppesinineteklerini açarak kılıç kuşanmamış olduğunu gösterdi. İki kar-333

Margaret Weis & Tracı/ Hickmandeş görüşme odasının kapısına doğru yönelmişlerdi ki komu-tan onları durdurdu."Bekleyin. Henüz içeri giremezsiniz." "Neden?" Khardan şaşkınlık içinde adama bakıyordu. "Si-lahlarımı verdim.""Henüz aranmadınız." Komutan bir el işareti yaptı. Khardan döndüğünde bir hadımağasının ona doğru adımattığını fark etti. Öfke içinde, "Bunun anlamı nedir?" dedi. "Ben insanları-mın Kalifiyim! Kardeşimin ve benim silah taşımadığımıza dairşeref sözü verdim!" Komutan dudak bükerek, "Amir'in niyeti Çölün Kalifinehakaret etmek değil," dedi, "fakat Quar'm kutsal İmam aracılı-ğıyla gelen kanunu böyle, Amir'in huzuruna çıkmadan öncetüm kafirlerin silahları aranacak." Ahmet gerilirken, buraya kadar, diye düşündü, Khardandaha fazla kendini tutamayacak. Önce Khardan'ın düşünceside aynen bu şekildeymiş gibi görünmüştü. Yüzü öfkedenbembeyaz olan Kalif yaklaşmakta olan hadırriagasına öyle sertbir bakış atmıştı ki yağları sarkan koca adam duraksamış, tav-siye almak için komutana dönmek zorunda kalmıştı. Komutanparmaklarını şıklattı. Divanın girişinin iki yanında beklemekteolan iki muhafız bu işaret üzerine bellerinde asılı olan kılıçla-rını çekip kapının önünde çaprazladılar. Khardan'ın içindeki savaş Ahmet'in gözlerinden saklanamı-yordu. Kalif orada bulunan herkesin suratlarına çizmelerinintozunu silkerek oradan uzaklaşmak için yanıp tutuşuyordu, fa-kat insanlarının bir yıl daha hayatta kalabilmek için paraya veparayla alınacak şeylere ihtiyacı vardı. Her ne kadar tatminedici olsa da bu kibirli hareketin bedelini ödeyenler onlar ola-334

Gezginin Buyruğucakti- Sinirden titreyen Khardan son derece itici ve küçük dü-şürücü arama işlemine razı geldi, kıyafetleri arasında hadıma-ğasmın şişman parmakları geziniyor, dürtüp mıncıklıyor, Khar-dan'ın vücudunda dokunulmadık tek bir nokta bırakmıyordu. Ahmet de arandı, utancından neredeyse yerin dibine gire-cekti. Gizli hiçbir silah bulamayan hadımağası başıyla komu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 168: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

tana onaylama işareti verdi. Khardan gergin bir sesle, "Şimdi girebilir miyiz?" diye sor-du. Komutan soğuk bir sesle, "Çağrıldığın zaman kafir, dahaönce değil," diye cevapladı. Masaya oturdu ve rahatça öğle ye-meğini yemeye hazırlandı, ki bu başkalarının önünde önceonlara teklif etmeden asla hiçbir şey yemeyen bedeviler içinbüyük bir hakaretti. Khardan, "Peki ya o ne zaman olacak?" diye hırıltılı bir ses-le sordu. Muhafız omuz silkti. "Şanslıysanız bugün. Değilseniz önü-müzdeki hafta içinde." Khardan'ın yüzünün karardığını gören Ahmet fırtınanınpatlamasını bekleyerek dişlerini sıktı, ama Kalif öfkesine ha-kim oldu. Komutana arkasını döndü, kollarını kavuşturup baş-kaları Amir'in huzuruna çıkarken alınan silahlan incelemeyegitti. Sahipleri olmadığı halde silahların hâlâ orada olduğu gi-bi pek de hayra yorulamayacak bir gerçek Khardan'a pek çokşey anlatabilirdi, tabii eğer dikkatini toplayabilecek bir haldeolsaydı. Oysa o, silahları görmüyordu bile. İki yanında yum-rukları sıkılı bir şekilde üzerine gelmekte olan bir öfke selinekarşı boş boş bakıyordu. "Bir daha asla," diye mırıldandı. Dudaklarından sessiz ye-minler dökülüyordu, "Akhran şahidim olsun, bir daha asla!"335

Margaret Weis & Tracy Hickman Divandan bir uşak geldi. "Amir şimdi kendine Kalif diyenkafir Khardan'ı görecek." Komutan ağzında gevelediği ekmek parçasını yutmadan"Ah, görünüşe göre şanslısınız," dedi. Kapıdaki muhafızlar geri çekildiler, bir kez daha kılıçlanbellerındeki yerlerini bulmuştu. "Ben Kalif im. Benim Kalifliğim bu zıpçıktının Amir olma-sından çok öncelere dayanır." Khardan ipeklere bürünmüşezik uşağa ters ters baktı, adam tüysü kaşlarını kaldırarak bukonuşmayı onaylamayan bakışlarını aşağı indirdi. Bedevilerin geçebilmesi için olabildiğince geri çekilen uşaksoğuk bir sesle, "Dümdüz devam edin," dedi. Uzun cüppesi arkasında dalgalanan Khardan divana girdi.Onu takip eden Ahmet üzerlerindeki keskin at kokusu yüzün-den uşağın yüzünün buruştuğunu fark etti. Başını dik tutanAhmet bunun üzerine zarif uşağa özellikle sürtündü. Adamıniğrenme tepkisiyle eğlenmek için arkasına bakınca ise başkabir şeyi fark etti. Öğle yemeğini unutan komutan masadan kalkmış ve ke-merindeki kılıcını gevşetiyordu. Bir el işaretiyle birlikte alçaksesle bir emir verdi. Girdikleri kapı; Kasbah'ın dışına açılan ka-pı sessiz menteşeleri üzerinde kapandı. Diğer iki muhafız, kı-lıçları çekik olarak odaya sessizce daldı ve sürgülenmiş ka-pıların önünde yerlerini aldı.Ahmet abisine uzandı. Saraydan çıkış yolları kapatılmıştı.336

5 "Şimdi olmaz Ahmet!" Kardeşinin gömleğinin kolunu çekiş-tiren elini iten Khardan sinirli bir sesle kestirip attı. "Sana söy-lediğim gibi yap. Eğildiğimde eğil ve çeneni kapalı tut." Divanın rengarenk mozaiklerle kaplı döşemesi üzerinden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 169: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

geçerken Khardan Sultan'm zamanından beri görüşme odasın-da pek çok şeyin değişmiş olduğunu fark etti. Eski günlerdedivan köpekleri, şahinleri ya da en son saray dedikodularıhakkında tartışan, yaltaklanabilmek için Sultan'ın gözününkendilerine takılmasını bekleyen insanlarla dolu olurdu. Dahayoksul başvuru sahipleriyse bir köşeye toplanmış olur, katle-dilen bir akrabaları kadar önemli ya da pazardaki bir pavyo-nun haklan kadar önemsiz davalarını sunmak için alçakgönül-lülükle beklerlerdi. Çıplak ayaklarıyla bir oraya bir buraya ko-şuşturan uşaklar düzeni sağlamaya çalışırlardı.Bugünse divan tam bir tezat içinde, bomboştu. Eski bir söz der ki, "Önden girdiğinde arkanı kolla." Dene-yimli bir savaşçının içgüdüleriyle hareket eden Khardan da biryıldan uzun bir süredir gelmemiş olduğu giriş odasını gözle-riyle hızlı bir şekilde kontrol etti. Üç tarafı kapalı olan yüksektavanlı, dikdörtgen biçimli oda dördüncü tarafta açıktı, bu ta-raf sa dışarı, aşağıdaki muhteşem zevk bahçesine bakan sütun-337

Margaret Weis & Tracy Hickmanlu bir balkondu. Khardan farkına bile varmadan o yöne doğru hasretle bakakalmıştı. Süs ağaçlarının balkonla aynı hizada-ki tepelerini görebiliyordu. Egzotik çiçeklerin kokusunu taşı-yan hafif bir rüzgar divanın içine doluyor, günışığı sütunlararasından parlıyordu. Tahtadan dev kepenkler raylar üzerindeçekilerek havanın kötü olması ya da sarayın saldırıya uğrama-sı durumunda kapatılabiliyordu. Odadan Amir'in özel bölümleri dahil olmak üzere sarayınpek çok başka kısmına çıkan kapılar vardı. Amir'in korumala-n bunlann önünde nöbet tutuyor, ikisi de tahtın arkasındabekliyorlardı. Khardan onlara ilgisiz bir bakış attı. Artık odayayabancı olmadığı için ilgisi Abdül Kasım Kannadi'ye, KichAmirine yönelmişti. Sultan'm olan tahtın yanında iki adam duruyordu. Khardanikisini de inceledi ve hangisinin Amir olduğunu anlamak ko-nusunda hiç güçlük çekmedi: Zengin işlemelerle süslü ipekkaftan içinde beceriksizce hareket eden ve geniş omuzlu olan.Khardan'm yaklaştığını duyan Amir, kaftanın yerleri süpüreneteklerini toplayıp gül ağacı tahta çıkan merdivenleri kasılmışbir şekilde tırmandı. Kannadi oturduğunda yüzünü ekşitti, bel-li ki tahtı rahatsız bulmuştu. Güneşten yanmış, sertleşmiş su-ratı fark eden Khardan, eyer üzerinde çok daha rahat olabile-cek bir adamla karşı karşıya olduğunu düşündü. Kalif öfkesi-nin vücudunu terk ettiğini hissetti; işte şimdi onu anlayabile-cek birinin yanındaydı. Şimdi korkması gereken bir adamınyanında olduğu Khardan'm aklına ne yazık ki gelmemişti. Diğer adam tahtın yanına doğru ilerledi. Omuzlarından ası-lı olan beyaz cüppeden anladığı kadanyla bu adamın bir ra-hip olduğunu fark eden Khardan ona bir bakış bile atmaya ge-rek duymadı. Kalif bir rahibin at satışıyla nasıl bir ilgisi olabi-338

Gezginin Buyruğuleceği konusunda hafif bir merak duymuş, fakat gelişlerininAmirle olan konuşmalarını böldüğünü varsayarak kestirip at-mıştı ?Tahtın dibine ulaşan Kalif, Sultan'm önünde yaptığı gibieğildi ve elini alnına, oradan da zarif bir hareketle göğsünegötürerek resmi selamı verdi. Gözucuyla Ahmet'in onu aynen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 170: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

taklit ettiğini ve ikisini birden utandıracak bir şey yapmadığı-nı kontrol ettiği için Khardan, İmam'ın yüzünde beliren şaş-kınlık ifadesini ve adamın öfkeyle yaptığı el hareketini fark et-medi bile. Kalif doğrulduğunda onunla Amir'in arasına girmişolan silahlı bir muhafızı görmekten dolayı belirgin şekilde şa-şırmıştı. Muhafız, "Bu saygısızlık da ne demek oluyor kafir?" dedi.İmparator'un -Quar'ın seçilmişinin, bu dünyanın ışık kaynağı-nın temsilcisinin önünde diz çök!" Khardan'ın öfkesi alevlendi. "Ben insanlarımın Kalifiyim!Kimsenin önünde, İmparator bile burada olsa diz çökmem!" "Solucan!" Muhafız tehditkar bir şekilde kılıcını kaldırdı."İmparator burada olsaydı karnının üzerkjde sürünüyor olur-dun!" Khardan'n eli kılıcına gitse de boşluktan başka bir şeyi kav-rayamadı. Hüsrana uğramış bir halde, onunla çıplak elleriylekarşılaşmaya hazır bir edayla muhafıza doğru bir adım atmıştıki tahttan tok bir ses geldi."Onu rahat bırak komutan. O eninde sonunda bir prens." Beynine hücum eden kandan dolayı kulakları çınlayanKhardan adamın sesindeki alaycı tonu duymadı. Ahmet duy-du ve şah damarları patlayacak gibi oldu. Odanın garip, soğukboşluğu onu rahatsız ediyordu; tahtta oturup boş bir ifadeylebakan adama güvenmiyordu; tehlike olduğunu hisseden an-339

Margaret Weis & Tracı/ Hickmancak tehlikenin kaynağını bulamayan bir hayvan gibi ensesindeki tüylerin diken diken olmasına neden olan asıl şey zavıferiyip gitmiş yüzüyle rahipti. Ahmet bu dünyada olup bitenşeyleri değil de ötekindekileri görüyormuş gibi bakan alevalev gözlere değil odanın içindeki herhangi başka bir yerebakmak istiyordu; fakat bunu yapamadı. Badem gözler onuyakalamış ve sımsıkı tutuyorlardı. İmam, genç adamı zincirevurmuş olsaydı bile onu daha kesin bir mahkumiyet altına ala-mazdı. Korkmuş ve korkusu yüzünden utanç içinde olan Ah-met konuşamadı. Abisinin talimatlarını yerine getirmekten vebu korkunç yerden canlı çıkmayı ummaktan başka elinden ge-len bir şey yoktu. Amir, "Kendimi tanıtayım," diyordu. "Ben Abdül KasımKannadi, İmparatorluk Ordusunun generali ve artık Kich'inAmiri. Bu" -rahibi gösterdi- "İmam." İmam hareket etmedi ama Khardan'a bakmaya devam etti,içindeki kutsal ateş gitgide daha sıcak alevler yayarak yükseli-yordu. İmam'a bir bakış atan Khardan alevlere dokundu. Karde-şi gibi o da bakışlardan kolay kolay kurtulamadığını fark etti. "Ben... Sanıyorum ki bir an önce işimizi bitirebiliriz, EyKral." Khardan'ın canı sıkkın gözüküyordu. "Adamlarım tapı-nak yakınlarında beni bekliyorlar." Bakışlarını neredeyse fizik-sel bir güç harcayarak İmam'dan kurtaran Khardan odanın et-rafına rahatsız bir bakış attı. "Bu duvarlar arasında kendimipek de rahat hissetmiyorum." Amir'in el etmesiyle bir katip ellerinde bir tomar kağıtlayanlarına geldi, Amir kısa bir süre için kağıtları inceledi, son-ra Khardan'a baktı. "Kayıtlara göre her yıl yaptığınız gibi kabi-lenizin atlarını satmaya geldiniz," dedi, karanlık gözleri serin-kanlılıkla Kalif e bakıyordu.340

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 171: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu»Bu doğru Kralım." "Son ziyaretinizden beri pek çok şeyin değiştiğini biliyormusunuz?" "Bazı şeyler asla değişmez Kralım. Bunlardan biri de bir or-dunun iyi atlara ihtiyaç duymasıdır. Bizimkilerse" -Khardangururla başını kaldırdı- "bütün dünyanın en iyileridir." "Yani atlarınızı eski Sultan'ın düşmanlarına satmaktan ra-hatsız olmuyorsunuz öyle mi?" Khardan kısa ve öz bir şekilde, "Sultan benim dostum de-ğildi. Düşmanım da değildi. Bu yüzden onun düşmanları be-nim ne dostum, ne de düşmanımdır. Biz iş yapıyorduk Kra-lım," dedi. "Hepsi bu." Amir tek kaşını kaldırdı; bu cevaptan etkilendiğini mi yok-sa rahatsız mı olduğunu söylemek imkansızdı. Yüzündeki ka-yıtsız ifadeden bir anlam çıkarılamıyordu. "İstediğiniz fiyat ne-dir?""At" başına kırk gümüş tümen, Kralım." Amir tekrar kağıda baktı. Birşeyler fısıldayan katip Khar-dan'a kağıt üzerindeki kuş izleri gibi gelen bir satın işaret etti.Amir, "Bu geçen yılkinden daha yüksek," dedi. Khardan soğuk bir sesle, "Dediğiniz gibi," dedi ve aranmışoldukları giriş odasına bir bakış atarak, "bazı şeyler değişti,"diye ekledi. Bunun üzerine Amir gülümsedi -ağzının bir kenarını saka-lının içine gömen bir gülümseme- ve eli düşünceli düşüncelisakalını sıvazlayarak kağıdı incelemeye geri döndü. Khardankollarını kavuşturmuş önünde duruyor, İmam'dan başka her-hangi bir yere bakıyordu. Unutulmuş ve dikkat çekmeyen Ah-met sürekli olarak artık çıkış bile olmayan çıkışa bakıyor veçölde olmayı diliyordu.341

Margaret Weis & Tracı/ Hickman "Sana bir soru sorabilir miyim Kalif?" İmam'ın sesi bir alevgibi parladı. Khardan sanki ses tenini yakmış gibi gerildiAmir'e bir bakış atıp geçen yılkı at satışlannın bulunduğu ka-ğıtlara hâlâ gömülmüş gibi göründüğünü fark edince -gözlerigölgeler altında- istemeyerek de olsa İmam'a döndü."Sen bir kafirsin -bir inançsız- bu doğru değil mi?" "Hayır, bu doğru değil, Kutsal Kişi. Benim ve insanlarımı-zın Tanrısı Gezgin Akhran'dır. Ona olan inancımız güçlüdür." "Öte yandan karşılıksız, öyle değil mi Kalif? Yani demek is-tiyorum ki," -İmam uzun parmaklı ellerini iki yana açtı- "siziniçin ne yapıyor, şu Gezgin Tann? Suyun her damlasının altınkadar değerli olduğu, güneşin insanın kanını kaynatabileceği,kör edici kum fırtınalarının eti kemikten ayırabileceği, yaşana-bilecek en acımasız topraklarda yaşıyorsunuz. İnsanlarınızyoksul, çadırlar içinde yaşıyorlar, su ve yiyecek bulabilmekiçin oradan oraya dolaşmak zorundalar. Sokaklarımızdaki enadi dilencinin bile başını sokacak bir evi ve önünde yiyeceğivar. Sizler eğitilmemişsiniz, ne siz, ne de çocuklarınız," -göz-leri Ahmet'e döndü, o ise derhal başka bir yere baktı- "oku-ma yazma bilmiyorsunuz. Yaşamlarınız verimsiz geçiyor. Do-ğuyorsunuz, yaşıyorsunuz, ölüyorsunuz. Sizin şu Tanrınız si-zin için hiçbir şey yapmıyor!""Biz özgürüz.""Özgür mü?" İmam şaşırmış görünüyordu. Ahmet, Amir'in belgeyi okumakla meşgulmüş gibi görün-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 172: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

mesine karşın dikkatle dinlediğini ve gözucuyla da olanları iz-lediğini fark etti. "Kimsenin boyunduruğu altında değiliz. Kendimizinkilerdışında kimsenin kanunlarını takip etmeyiz. Güneş kadar öz-gür bir şekilde dolanır, ihtiyacımız olanı topraktan alırız. Ken-342

Gezginin Buyruğu. :z jçin çalışırız. Terimiz bir başkasının kanı değildir. Kağıt? erindeki çizikleri" -Amir'in belgesini işaret etti- "okuyama-abiliriz; fakat neden bunu yapmak isteyelim ki? Ne gerekvar?""Tabii ki Tanrınızın kutsal yazıtlarını okumaya ihtiyacınızvar!" Khardan başını iki yana salladı. "Tanrımızın yazıtları rüzga-ra kazınmıştır. Onun sesinin kum tepeleri üzerinde şarkı söy-lediğini duyanz. Kelimelerini diyar diyar dolaşırken bize yolgösteren yıldızlarda görürüz. Dualarımız atmacaların kanatla-rında süzülür, atlarımızın ayaklarında yeri döver. Karılarımızıngözlerine bakar ve görürüz. Yeni doğmuş her çocuğun ağlayı-şında duyanz. Bunu yakalayıp kağıdın esaretine bağlamak gü-nahtır. Tanrımız.bunu yasaklar." "Demek," -İmam gülümsedi- "Tanrınız size emirler veriyorve siz de bu emirleri uyguluyorsunuz ha?""Evet.""Öyleyse tam olarak özgür sayılmazsınız." Omuz silken Khardan, "Karşı çıkmakta özgürüz," diye be-lirtti."Karşı çıkmanın cezası nedir?""Ölüm.""Peki ya erdemli bir yaşam sürmenin ödülü?""Ölüm." Amir'den bir ses geldi, gelen hafif kıkırdama sesi İmam'ınters bakışlarıyla boğaz temizlemeye dönüştü. Kannadi bakışla-rını, çocukça olduğunu düşündüğü gevezelikler yüzünden git-gide daha da sabırsızlanan Khardan'ın üzerine tekrar çevirdi.Yetişkinler bu gibi bariz şeyler üzerine konuşmak bir yana,kafa bile yormazdı. Ahmet'se İmam'ın gözlerindeki ateşi görü-343

Margaret Weis & Tracy Hickmanyor ve abisinin bu işi biraz daha ciddiye alıyor olmasını dryordu. "Öyleyse zor bir yaşam sürmekte ve acı içinde ölmekte özgürsünüz. Sizin şu Tanrınızın nimetleri bunlar mı?" "Yaşadığımız hayat bize ait. Sizden aynını yaşamanızı ya daanlamanızı beklemiyoruz. Ölüme gelince, şehir duvarlarıylaonu durdurmayı başarmanın bir yolunu bulmadıysanız herke-sin başına gelecek." "Doğduklarından beri kör olanların, sonsuz bir karanlıkiçinde yürüyenlerin hiç görmedikleri için ışık kavramını aslaanlayamayacakları söylenir." İmam'ın sesi yumuşaktı. "Bir günsizin gözleriniz de ışığa açılacak. Quar'm saçtığı ışığın içindeyürüyecek ve ne kadar kör olduğunuzu göreceksiniz. Başıboş,amaçsız gezintilerinizi bırakacak, şehre geleceksiniz ve Qu-ar'm insanlarına verdiği nimetlerden faydalanacak, ona olanteşekkürleriniziyse verimli, işe yarar hayatlar sürerek göstere-ceksiniz." Khardan gözlerini belirgin bir şekilde devirerek kardeşine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 173: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bir bakış attı. Bedeviler arasında delilere iyi davranılır, çünküherkes bilir ki onlar Tann'nın yüzünü görmüştür. Öte yandanhiç kimse saçmalıklarını dinlemez. Kalif de belli ederek dikka-tini tekrar Amir'e yöneltti. Tekrar boğazını temizleyen Kannadi kağıdı katibe geri ve-rerek adamı bir el hareketiyle gönderdi. "İnsanlarınızın böyle felsefi bir bakış açısı olmasındanmemnun oldum Kalif." Amir Khardan'ı soğuk gözlerle izliyor-du. "Çünkü zor yaşamlarınız daha da zorlaşmak üzere. Atları-nıza ihtiyacımız yok.""Ne?" Khardan şaşkınlık içinde Amir'e bakakaldı."Sizin atlarınıza şu anda ihtiyacımız yok, ileride de olacağı-344

Gezginin Buyruğu hiç sanmıyorum. İnsanlarınızın yanına elleriniz boş dönme-niz gerekecek. Her ne kadar şehri küçümseseniz de onlarsızyaşamayı çok zor bulacağınız bir takım faydalan olduğunu ka-bul etmelisiniz. Tabii," ağır bir alayla ekledi, "Tanrınız göktenpirinç ve buğday yağdırmayı uygun bulmazsa." Khardan çetin bir sesle, "Beni kilim tüccarıyla karıştırma EyKral," dedi. "Sanma ki sırtını çevirdin diye ayaklarına kapanıpdüşük bir fiyat vereceğim. Yüz tane kilim tüccarını gezebilir-sin, fakat seni zafere taşıyacak atlan tek bir kişiden alabilirsin.Kan kokusundan çekinmeyecek atlar. Boru sesiyle kulaklarıdimdik olan, savaşın kalbine dörtnala koşturacak atlar. Soyla-rı Tanrı'nın atından gelen atlar! Hiçbir yerde -bu dünya üze-rinde hiçbir yerde- böyle atlar bulamazsınız!" Amir, "Ah Kalif, ama görüyorsun ki artık kendimizi bu dün-yayla sınırlamak zorunda değiliz," dedi. Bir uşağa işaret etti,"Karımı çağırın." Uşak aceleyle eğilerek emri yerine getirmeküzere ayrıldı. Takip eden gergin sessizliğin ardından Amir, "Belki debahsettiğiniz ışık budur, İmam," diye konuşkan bir şekilde de-vam etti. "Belki de açlık gözlerini açacak ve onları küçümse-dikleri şehir duvarları içine çekecektir." İmam içtenlikle, "İşler böyle gelişirse Quar'a şükürler ol-sun," dedi. "böylece hem bedenleri kurtulur, hem de ruhları." Suratı asık bir şekilde dinlemekte olan Khardan hiçbir şeysöylemedi, fakat ikisinin üzerinden de sert bakışlarını ayırma-dı. Amir'in karısını çağırttığını duymasıyla istemsizce geri biradım atmıştı. Sait'in sözlerini hatırlamıştı. Amir'in baş zevcesi...anlatılanlara göre hatırı sayılır bir güce sahip olan bir büyü-cü. Khardan büyüden korkmazdı, kadın işi olarak görürdü,hastaların iyileştirilmesi ve fırtına sırasında atların sakinleştiril-345

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanmesi için gerekli olduğunu düşünürdü. Öte yandan -kontroledebildiği bir şey olmadığı için- güvenmezdi. Eskilerin güçle-riyle ilgili hikayeleri, şehirlilerin harem dairelerinde bulunabi-lecek güçlerle ilgili hikayeleri duymuştu. Bu hikayelere gülüpgeçer, kadınlarının kadim sanatlarda fazla güçlenmelerine izinveren adamları hor görürdü. Güçlü Kannadi'ye baktığındaysa,Khardan'a -biraz geç de olsa— öyle geliyordu ki bu konuyu bi-raz fazla hafife almış olabilirdi. Divana bir kadın girdi. Üzerinde siyah ipekten, kumaşayüzlerce minik güneş gibi işlenmiş altın ipliklerden noktalan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 174: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

olan bir çador vardı. Vücut hatları tamamen gizlenmiş olsa dakadın öyle bir zarafetle hareket ediyordu ki güzelliğine tanıkolmak için onu görüyor olmak gerekmiyordu. Kenarlan altmişlemeli siyah bir peçe yüzünü ve başını örtüyor, sadece birtek gözü açıkta bırakıyordu. Sürme çekilmiş bu tek göz Khar-dan'a sanki iki gözün gücü tek gözde birleşmiş gibi sert bakı-yordu. Amir, "Yamina, bu kafire Quar'ın insanlarına armağanınıgöster," diye emretti. Ellerini alnına götürüp kocasına eğilerek selam veren Ya-mina, soğuk bir ifadeyle ona bakmakta olan Khardan'a dön-dü; sürekli değişen kum tepeleri Kalif in yüzünden daha fazladuygu açığa vururdu. Yüzüklerle süslenmiş elini çador kumaşının kıvrımları ara-sına sokan Yamina bir şey çıkardı. Kadın avucundaki objeyiKhardan'a gösterdi. Obje abanozdan muhteşem bir işçilikle oyulmuş bir attı.Her aynntısı tamamen mükemmel, yaklaşık on beş santimetreboyundaydı; hayvanın burun delikleri alev alev iki yakut, göz-lerindeyse birer topaz parlryordu. Atın koşum takımları altın346

Gezginin Buyruğu turkuvaz renkli, eyeri fildişindendi. Toynakları gümüş kap-1 maydı- Gerçekten de tam bir sanat eseriydi ve bakakalmışolan Ahmet derin bir iç çekti. Khardan'sa etkilenmemiş görü-nüyordu. Kalif aşağılar bir ses tonuyla, "Demek Quar'ın insanlarınaarmağanı bu ha," dedi ve onunla dalga geçiyor olabilecekleri-ni düşünerek Amir'e hızlı bir bakış attı. "Bir çocuk oyuncağı." Amir buna cevap verircesine sakin bir şekilde, "Göster onaYamina," diye emretti. Büyücü atı yere koydu. Parmağmdaki bir yüzüğe dokuna-rak üzerindeki mücevheri açtı. İçinden minik bir parşömen çı-kardı ve atın ağzını açarak parşömeni içine yerleştirdi. Yerde-ki atın yanına diz çöken büyücünün görünen tek gözü kapa-lıydı, kadim lisanda birşeyler mırıldanmaya başladı. Atın ağzından bir duman çıktı. Khardan Ahmet'in elini ya-kaladığı gibi onunla beraber geri çekildi, yüzü şüphe içindey-di. İmam kendi kendine birşeyler mırıldanıyor, Quar'a duaediyor; Amir'se eğleniyor gibi görünüyordu. Khardan şaşkınlık içinde nefesini tuttu. At büyüyordu! Bü-yücü konuştukça, aynı kelimeleri tekrar tekrar söyledikçe atuzuyor, genişliyordu. Bir an otuz santimetreyken bir sonrakian Khardan'ın beline geliyor, kısa bir süre sonra bir adam bo-yuna erişiyordu, sonunda Khardan'm kendi savaş atı kadarhaşmetli bir hale gelmişti. Büyücünün sesi kesildi. Yavaşçaayağa kalktı ve kalkarken abanoz at başını çevirerek ona bak-tı, artık abanoz falan değildi! Hayvan etten kemiktendi, çölde özgürce koşturan diğer at-lar kadar canlıydı. Khardan bakakaldı, hiçbir şey söyleyemedi.Daha önce böyle bir büyü ne görmüş, ne de böyle bir şeyinolabileceğine ihtimal vermişti.347

Margaret Weis & Tracy Hickman İmam hürmetkar bir sesle, "Quar'a şükürler olsun," dîvmınldandı. Khardan sıkılmış dişlerinin arasından, "Bu bir numara'"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 175: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dedi. Amir omuz silkti. "Eğer öyle diyorsan... Öte yandan bu 'nu-mara'yı Yamina, diğer zevcelerim ve şehirdeki soylu ve asille-rin zevcelerinin hepsi yapabiliyor." Ayağa kalkan Amir gülağacı tahtın basamaklanndan aşağı indi, atın yanma gidip boy-nunu okşadı. Khardan'ın da açık seçik görebildiği gibi muhte-şem bir hayvandı, tez canlı ruhu burun deliklerinin alev aleyakut kırmızısıyla boy ölçüşebilirdi. Bu garip durumu çözebilmek için atın gözleri fıldır fıldır dönüyor, toynakları döşemelzeminde gergin bir şekilde kıpırdanıyordu. Amir kadifemsi burnu okşarken, "Dediğim gibi, bu güzehayvan Tanrımızın bir armağanı," dedi. "Gerçi büyü at şekliverilmiş her obje üzerinde işe yarıyor; ister tahtadan oyulmuş,ister çamurdan yapılmış olsun. Kendi oğullarımdan biri dahabu sabah bir tane yaptı, kendisi daha altı yaşında." Khardan sinirle, "Ey kral, sen beni aptal mı sandın?" dedi."Kadınların böyle büyüler yapabildiklerine inanmamı mı bek-liyorsun?" Öte yandan daha konuşurken Khardan'ın gözleri Yami-na'ya gitti. Üzerine dikilmiş olan büyücünün tek gözü kırpıl-mıyor, yön değiştirmiyordu. Amir serinkanlılıkla, "Senin neye inandığın beni ilgilendir-miyor, Kalif," dedi. "Gerçek olan bir şey var ki, atlarına ihtiya-cım yok, bu yüzden de sen ve insanların umutsuz bir durum-dasınız; ama Quar merhametlidir." Khardan'ın sözünü kesme-mesi için Amir elini kaldırdı. "Şehirde sizi ve kabilenizi barın-dıracak yerimiz var. İnsanlarını Kich'e getir. Size iş bulunacak.348

Gezginin Buyruğukekleriniz benim ordumun saflarına katılırlar. Savaşçılar ola-k oldukça iyi bir şöhretiniz var. Sizinle beraber at sürmek-n " -sesinin tonu belirgin bir şekilde değişti, bu konudaki iç-tenliği açıktı- "onur duyacağım. Kadınlarınız kilimler dokuyupçömlekler yapar, onları pazarlarda satar. Çocuklarınız tapınak-taki okula gider, okuma yazmayı öğrenir..." Khardan soğuk bir ses tonuyla "...ve Quar'a tapmayı öğre-nirler, öyle değil mi, ey Kral?" diyerek Amir'in konuşmasınıonun yerine bitirdi. "Tabii ki. Tek, Gerçek Tanrının takipçisi olmayanlar bu du-varların içinde barınamazlar." Khardan eğilerek, "Cömertliğiniz için teşekkür ederim eyKral," dedi. "Öte yandan, insanlarım ve ben açlıktan ölmeyitercih ederiz. Görünüşe göre burada vaktimizi boşa harcamı-şız. İzin verirseniz..." İmam aniden ileri atılarak, "Bak, gördün mü?" dedi. İncekolu kalktı ve titreyen parmağı Khardan'ı gösterdi. "Şimdi ina-nıyor musun, ey Kral?" Amir, atın bile savaş çağnsı duyduğunu sanarak kişneme-sine neden olacak gökgürültüsü gibi bir sesle, "Demek öyle!"diye gürledi. "Doğruymuş! Siz gerçekten de iblis kardeşlerini-zin çölden çıkıp şehrimizi talan edebilmesi için bilgi toplayancasuslarsınız. İşi beceremediniz Kalif! Tanrımız her şeyi görür,her şeyi duyar; hain planlarınız yönünde uyarıldık!""Casus mu?" Khardan adama şaşkınlık içinde bakakaldı. Amir, atın kişnemelerini bastıracak kadar yüksek bir sesle,"Muhafızlar!" diye bağırdı; tüm bu karmaşa hayvanı iyice he-yecanlandırmış, şaha kalkıyordu. "Muhafızlar! Yakalayın!"349

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 176: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

6

Heyecanlanan atın dizginlerinden tutmak zorunda kalanAmir'in bağıra, bağıra çağırdığı muhafızlar odanın her köşesin-den o tarafa doğru koşmaya başladılar. Şaha kalkan atın önün-den çekilen İmam, gül ağacından yapılmış tahtın yanındanolan biteni solgun bir yüzle, dikkatle izliyordu. Yanında cüp-pesinin siyah katlan arasından tek gözü gözüken Yamina -eliİmam'ın çıplak kolu üzerinde- duruyordu. Tahtın yanındadurmakta olan Amir'in korumaları ellerinde kılıçlarıyla Khar-dan ve Ahmet'e doğru atıldılar. Sırtını Ahmet'e dayayan Khardan, en yakınındaki koruma-ya bir tekme savurdu. Kalif in siyah binici çizmeleri muhafızınkılıç tutan eline çarptı. Kemik çatırtısı duyuldu ve adamın kı-lıcı elinden uçarak gürültüyle yere düştü. Khardan, "Kap şunu!" diye bağırdı ve Ahmet'i yerde durankılıca doğru itti. Aceleyle tökezleyen Ahmet yerde kayan kılıca doğru atıldı.Eğer eğilmese Khardan'nın başını vücudundan ayırabilecekşekilde diğer muhafızın kılıcı savruldu. Hızla ayağa kalkanKhardan muhafızın bitirici hamlesini koluyla karşıladı ve ko-rumanın bileğini iki eliyle birden yakalayıp büküverdi.Kemikler çatırdadı ve kılıç, acıyla bağıran muhafızın tutma-350

Gezginin Buyruğuvan parmaklarından kılıç kayarak düştü. Muhafızı bir diğerininüstüne fırlatan Khardan kılıcı kaptı. Ahmet'se silahı elinde, tamarkasında duruyordu. Khardan, "Bu tarafa!" diye bağırıp, geldikleri geçiş odasınadoğru yöneldi. Ahmet soluk soluğa, "Hayır, o taraf kapalı!" dedi. "Sanasöylemeye çalıştım..." Khardan'ınsa hiçbir şey duyacak hali yoktu. Bir çıkış bula-bilmek için gözleriyle divanı taradı. Amir "Kepenkleri kapatın!" diye gürledi. "Kepenkleri kapa-tın!" Kepenkler! Dönen Khardan balkonu ve aşağıdaki bahçeninağaçlarının tepelerini gördü. Bahçe bir duvarla çevriliydi ve oduvarın da ardında şehir ve özgürlük vardı. Öte yandan uşak-lar Amir'in emrini yerine getirmek için koşuşturmaya başlamış-lardı bile. Kepenkler, döşemeli yere sürtünerek, aceleyle ka-patılıyordu. Khardan kardeşini balkona doğru itti. Bir muhafız Kalif'edoğru atıldı, fakat Khardan'ın inen kılıcı yüzünden gerisin ge-riye düştü, bir yandan da neredeyse kopmuş olan kolunu tu-tuyordu. Khardan dönüp kepenklere doğru kardeşinin ardın-dan cüppesinin etekleri çevresinde uçuşarak koşmaya başladı. Kepenkler neredeyse kapanmıştı fakat uşaklar -güneşteparlayan kılıçlarıyla onlara doğru koşan iki çöl bedevisini gö-rünce- işi bırakıp, panik içinde kaçıştılar. Amir'in uşaklarınakorkaklıklan yüzünden yağdırdığı lanetler divanın içinde yan-kılandı. Kepenklerin arasındaki boşluktan sıyrılan Khardan ve Ah-met balkona geçti.Khardan aceleyle koşarak mermer korkulukların üzerinden351

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 177: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbakarken Ahmet'e "Kapat şunları!" diye emretti. Bahçe en a?altı metre aşağılanndaydı. Duraksayarak ardına baktı. Arkasın-

da ayak sesleri duyulabiliyordu; kepenkler zorlanmaya başla-mıştı. Yapılabilecek pek bir şey yoktu. Ahmet'i tutup taş korkuluğun üzerinden geçmesine yar-dımcı oldu. Bir gözü yavaş yavaş açılan kepenklerde, kendisi de kor-kuluğun üzerinden geçti ve dış kısımdaki küçük çıkıntı üzerin-de zar zor dengesini sağladı."Çiçekler! Atla!" diye bağırdı. Önce kılıcını atan Ahmet emri uygulamaya hazırlandı, amabir türlü aşağı atlayamadı. Elleri korkulukta, kilometrelerce al-tında gibi gözüken bahçeye bakınca bembeyaz kesilmişti."Haydi!" Khardan ayağıyla kardeşini ittirdi. Ahmet'in elleri kaydı vebir çığlık atarak düştü. Kendi kılıcını çiçeklerin üzerine atanKalif de bir kedi çevikliğiyle kardeşinin ardından çiçeklerinüzerine atladı.

"Kılıcım nerede? Sen iyi misin?" Ahmet güçlükle, "Evet," diyebildi. Sert düşüş onu şok et-miş, sersemlemiş ve sarsılmış bir halde bırakmıştı. Ağzındankan sızıyordu. Düşerken dilini ısırmış ve dizi incitmişti fakatabisine bunları söylemektense _ölmeyi yeğlerdi. "Kılıcın orada,şu pembe şeylerin arasında." Günışığında parlayan kabzayı gören Khardan hızla eğilerekkılıcını yerden aldı. Saray ve çevresi hakkındaki bildiklerinihatırlamak umuduyla konumunu belirlemek için etrafına bak-tı. Doğal olarak daha önce zevk bahçesinin içinde bulunma-mıştı. Sadece sultan, sultanın zevceleri ve odalıkları günün sı-cağında ağaç gölgeleri ve portakal çiçeklerinin altında dinlen-352

Gezginin Buyruğuk süs havuzlarında birbirlerini ıslatmak, taflanlar etrafında nlar oynayarak rahatlamak için buraya girebiliyorlardı. Sa-aVın doğu ucunda, askerlerin kışlalarından uzakta ve etrafıvüksek bir duvarla çevrili olan bahçe tam anlamıyla özel veşehrin kokusu ve gürültüsünden korunmuş durumdaydı. Khardan, "Eğer kuzey duvarını tırmanırsak bizimkilerin ya-kınına çıkarız," diye mırıldandı. Ahmet taflanlardan yapılmış labirente ve sapaklara çaresiz-ce bakarak, "İyi de, kuzey hangi taraf?" diye sordu. Kalif, "Akhran'a bize yol göstermesi için dua etmeliyiz,"dedi. Bahçeye kadınlann yanında sadece hadımağalarının girme-lerine izin verildiğini bildiğinden, en azından burada muhafız-lar yok, diye düşündü. Öte yandan sızaktan gelen emirler vebağırışları duyulabiliyordu. Bu durum şüphesiz değişecekti.Fazla zamanlan yoktu. Çiçeklerin arasından fırlayıp yollardan birine dalmasıyla ür-küttüğü bir ceylan korku içinde kaçtı. Arkasına döndü ve kar-deşine onu takip etmesini işaret etti. Genç adamın yüzü bem-beyaz, fakat çetin ve yiğitti. Khardan onun topalladığını farketti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 178: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"İyi olduğuna emin misin?""Ben iyiyim. Sen sadece bizi buradan çıkarmaya bak." Başıyla onaylayan Khardan kuzeye gidiyormuş gibi görü-nen bir yolu seçti. Ahmet'le birlikte patikayı bir göletin etrafın-daki geniş açıklığa gelene kadar takip ettiler. Ahmet tam açık-lığa girmek üzereydi ki son anda Khardan onu çalılıkların ara-sına geri çekti."Hayır! Yukarı bak!"Balkonda yayları hazır ve okları bahçeye çevrilmiş vaziyet-353

Margaret Weis & Tracy Hickmante sıra sıra okçular bekliyordu. Khardan kendini ve kardeşini taflanların arasında elindengeldiğince gizleyerek, duvarı görme ümidiyle ancak arada birkafasını yukarı çıkararak önce bir yolu sonra bir diğerini seçinduruyor, fakat her bir yol onu bahçenin güzel kokulu labiren-tinde gitgide daha da derinlere götürdükçe hüsrana düşmeyebaşlıyordu. Ahmet arkadan hiç şikayet etmeden geliyordu fa-kat Khardan genç adamın bitmek üzere olduğunu anlamıştıacı dolu hırıltıları dizinin gitgide kötüleştiğini gösteriyordu. Son bir köşeyi döndüğünde Kalif in gözüne en sonundaduvar ilişti ve rahatladı. Yol boyunca sağını solunu o kadar şa-şırmıştı ki bu duvarın onu doğru yere çıkarıp çıkarmayacağıkonusunda en ufak bir fikri yoktu, ama umurunda bile değil-di. Bir kez açığa çıktıktan sonra gerekirse Amir'in bütün ordu-suyla bile kapışabilirdi. Öte yandan duvara yaklaştıkça Khardan'ın umutları söndü.Duvar altı metreden yüksekti, yüzeyi dümdüzdü ve herhangibir tutamak göze çarpmıyordu. Üzerinde bitmiş olabilecek sar-maşıklar kesilip atılmıştı. Etrafındaki ağaçlar, dalları duvarınüzerinden geçmesin diye budanmıştı. Olası âşıklarının bahçe-ye girmemesi için Sultan'ın önlem aldığı açıktı, karılan konu-sunda çok dikkatli davranmış olmalıydı. Hüsran içinde dişlerini sıkan Khardan, duvar boyunca koş-tu, ümitsizlik içinde duvarda bir çatlak, bahçıvanlardan biriningözünden kaçan bir sarmaşık, herhangi bir şey aradı. Yakınla-ra düşen bir okun vızıltısı açık açık görülmeseler bile bitkilerarasında hareketlerinin fark edilebildiğini gösteriyordu. Şimdi-den muhafızlar içeri doluşuyor olmalıydılar... Bir ses, "Hayır! Lütfen bırakın gideyim!" diye yalvanyordu."Size mücevherlerimi, her şeyimi veririm! Lütfen beni oraya354

Gezginin Buyruğuseri götürmeyin!" Khardan durdu. Bu bir kadın sesiydi ve çok yakınından ge-liyordu. Arkasından gelmekte olan Ahmet'i bir el işaretiyleHurması için uyarıp, gül ağaçlarının arasından, sesin geldiğiyöne dikkatlice baktı. Ahmet bu dinlenme fırsatından mem-nun, sersemlemiş halde duvara yaslanıp, her hareketinde ağ-rıyıp sızlayan bacağını ovmaya başladı. Bir buçuk metre kadar ötesinde bir kadın iki hadımağasıy-la -vücutları meslektaşlarında sıkça rastlandığı gibi hantallaş-mış olsa da yine de güçlü adamlardı- boğuşuyordu. Hadıma-ğaları kadının kollarından yakalamış, muhtemelen saraya doğ-nı sürüklüyorlardı. Kadın gençti, kıyafetleri boğuşma sırasındayırtılıp parçalanmış, peçesi düşmüş olduğu için başı ve yüzügörünüyordu. Khardan -tehlikede içinde olmasına rağmen-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 179: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kadının güzelliği karşısında donakaldı. Ömründe hiç böyle saçlar görmemişti. Uzun, dolgun veparlatılmış altın rengindeydi. Yalvanrken başını oradan orayaattığında, çevresinde altın bir bulut gibi dalgalanıyordu. Sesi,gözyaşlarına boğulmuş olmasına rağmen tatlıydı. Yırtık elbise-sinin arasından açık seçik gözüken göğüsleri ve kollarının te-ni kaymak gibi beyaz, etrafındaki güller kadar pembeydi. Kadına kötü davranıldığı açıktı. Kollarında morluklar vardı,ve -Khardan öfkeyle içini çekti- sırtında kamçı izleri vardı. Khardan Ahmet'e "Burada kal!" diye emretti. Kılıcını çekipbulundukları patikaya doğru koştu ve hadımağalarma yaklaştı."Bırakın onu!" diye haykırdı. İrkilen hadımağaları dönüp, uzun cüppesi ve binici botla-rıyla karşılarında bir çöl bedevisini görünce gözleri fal taşı gi-bi açıldı.Hâlâ kadını sıkı sıkı tutmakta olan hadımağalanndan biri355

.Margaret Weis & Tracy Hickmanırmistitrek tiz sesiyle, "İmdat!" diye bağırdı. "Hareme izinsizbirisi var! Muhafızlar! İmdat!" Tutsak, Khardan'a dağılmış altın bir saç yağmuru arkasın-dan tatlı tatlı baktı. "Kurtar beni!" diye yalvardı. "Kurtar beni! Ben Sultan'ın kız-larından biriyim! Sarayda saklanıyordum fakat beni buldularve beni acımasız işkencelere ve ölüme götürüyorlar! Cesur ya-bancı, hayatımı kurtar, bütün servetim senin olsun!" "Kes sesini!" Hadımağalarından biri kızı tombul elinin ter-siyle tokatladı. Az sonra kendisi acıyla çığlık atıyordu, kolunda omzundanbileğine kadar açılan yaraya aptal aptal bakakalmıştı. "Kızı bırakın!" Khardan diğer hadımağasına doğru hamleyaptı fakat o kızın kolunu çoktan bırakmıştı. "Muhafızlar! Muhafızlar!" hadımağası panik içinde çığlıkatıp geri geri Khardan'dan uzaklaşmaya başladı, en sonundada yağları gülünç bir şekilde hoplayıp zıplayarak patika bo-yunca koşmaya başladı. Diğer hadımağası, kafası bir havuzuniçinde, ölü gibi yatıyordu, havuzdaki su sızan kanıyla kırmızı-ya boyanmıştı. Kızı kollarına atıldığı sırada yakalayan Khardan, "Buradannasıl çıkabiliriz?" diye sordu. "Çabuk! Benim de peşimde mu-hafızlar var! Adamlarım duvarın dışında, köle pazarının orada-lar. Oraya gidebilirsek..." Kız Khardan'a yapışıp, "Evet! diyebildi. "Bana sadece birsaniye ver." Kız nefeslenmeye çalışırken Khardan'ın göğsüne dayanmışolan göğüsleri inip kalkıyordu. Kokusu Khardan'ın burnunadoldu, ipek gibi parlayan saçı yanağını okşadı. O şimdi sıcak-lık, güller, gözyaşı, yumuşaklıktı ve Khardan kollarını kıza do-356

Gezginin Buyruğulavıp onu daha c'a yakınına çekti, korkusunu dindirmeye ça-lıştı. Göründüğü kadarıyla güzel olduğu kadar cesurdu da, çün-kü birkaç nefes aldıktan sonra kollarından ayrıldı. "Duvarıniçinden... gizli bir... yol var. Beni takip et!" "Bekle! Kardeşim!" Khardan çalılıklar arasından kaybolup

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 180: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Ahmet'le birlikte geri geldi. Onları etrafındaki çiçekler kadar narin ve beyaz olan eliy-le çağıran kız, Khardan ve Ahmet'i labirentin içinde yalnız ol-salar hiçbirinin göremeyeceği kadar zekice dönemeçler ve sa-paklar arasına gizlenmiş bir yol boyunca götürdü. Etraflarınabaşka ok düşmedi. Öte yandan hâlâ kalın seslerin som soranbağırışlarını ve hadımağalarınm tiz çığlıklarını duyabiliyorlardı. Kız onları tek başlarına olsalar anında kaybolacakları taf-lanlardan sık bir orman arasına sokmakta tereddüt etmedi.Khardan artık yüksek ağaçların arasından ne duvan ne de baş-ka herhangi bir şeyi göremiyordu ve tam aklında ufak bir şüp-he kıvılcımı oluştuğu sırada son bir köşeyi dönüp önünde ür-kütücü görünümlü dikenleri olan çalılar bulunan duvarla kar-şılaştılar. Khardan ümitsizlik içinde baktı. Çalıları yukarı çıkmak içinkullanabilirlerdi fakat yukarı çıkana kadar her tarafları param-parça olurdu. Dikenlerin zehirli olup olmadığını da bilmiyor-lardı. Her birinin üzerinde muma benzeyen damlacıklar vardı.Yine de her şey Amir'in hapishanesinde çürümekten iyiydi. Kı-zı arkaya itip tırmanmaya hazırlanırken kız onu durdurdu. "Hayır, izle!" Kız aceleyle duvara doğm gidip gevşek bir ta-şı çekti. Bir gıcırtı duyuldu ve dikenli çalılık ardında bir açık-lık bırakarak ve Khardan'ı hayrete düşürerek yana çekildi.Açık yerden Khardan pazar yerini görebiliyor ve gevezelik357

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatıeden pek çok ses duyabiliyordu. Arkalarındaki diğer sesler -muhafizlarınki- gitgide yaklasıyordu. Kız hızla sokağa koştu. Khardan önce kardeşini duvar-dan geçirdi, daha sonra kendisi de peşinden gitti. Kızı açıklığın yanında oturmuş kör bir dilencinin yanındadiz çökmüş buldu. Kız aceleyle konuşuyordu. Khardan şaşkın-lıkla kızın bileğinden çıkardığı altın bir bileziği dilencinin se-petine bıraktığını gördü. Kör dilenci, göremeyen birisi için ina-nılmaz bir çeviklikle bileziği kıyafetinin içine sokuşturdu."Gel." Kız Khardan'ın elini tuttu. Khardan, "Duvardaki açıklık ne olacak?" diye sordu. "Kaç-tığımızı fark edecekler..." "Dilenci onun çaresine bakacak. Her zaman bakar. Adam-ların nerede demiştin?""Köle pazarının orada." Khardan sokaklara doğru baktı. Ahmet abisinden bir emirbekleyerek ona umutla bakıyordu fakat hangisinin nereyeaçıldığı hakkında Kalif in en ufak bir fikri bile yoktu. Pazarla-nn hepsi birbirine karışmış gibiydi, tamamen kaybolmuştu.Öte yandan kız tam olarak nerede olduğunu biliyor gibiydi.Khardan ve kardeşini hızla tezgahlann önündeki kalabalığadoğru götürdü. Kalif arkaya bakınca şaşkınlıkla önünde hiçbirşey görmeyen süt beyazı gözleri ve sepetinde birkaç bakır pa-rayla dilencinin oturduğu duvarın yüzeyinin tamamen düm-düz olduğunu gördü.Başka kimse onlara dikkat etmiyor gibiydi. Khardan'a sıkıca tutunan kız, "Askerler sizi bahçede kıstır-dıklarını sanacaklar," dedi. "Şurası köle pazarı... ve... şunlar se-nin adamlann mı?" Duraksadı. "Şu... kaba görünüşlü grup..."Khardan düşünceli düşünceli, "Evet," dedi. "Sence askerler358

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 181: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğuarayı aramaya mı yoğunlaşacaklar?" "Evet!" Kız gözlerini açarak gözlerinin içine baktı ve bir an-Ha kızın gözlerinin çöl seması, safirler, serin sular kadar maviolduğunu fark etti. "Şehirden kaçacak zamanın olacak. Teşek-kürler cesur adam," -utanan kız bakışlarını eğdi- "beni kurtar-dığın için." Khardan kızın yalpaladığını gördü. Tam düşerken yakaladıve çektiği sıkıntılar yüzünden kızın düştüğü bu zayıf ve yor-gun durumu fark edemediği için kendi kendine küfretti. Kız zayıf bir sesle, "Üzgünüm," diye mırıldandı, yanağmda-ki nefesi akşam meltemi kadar yumuşaktı. "Başınıza çok dertaçtım. Beni bırakın. Dostlarım var..." Khardan sertçe, "Saçma!" dedi. "Bu kasaplar şehrinde gü-vende olmazsın. Ayrıca, sana hayatlarımızı borçluyuz." Mavi gözlerini açan kız ona baktı. Kollarını boynuna dola-dı. Khardan'ın nefes alış verişi hızlandı. Kızın elinin pembe-beyaz parmakları sakallı yüzüne dokundu. "Güvende olaca-ğım... nereye götüreceksin beni?" Khardan boğuk bir sesle, "Kabileme, bizim yaşadığımız çö-le," diye cevap verdi. "Demek sen bir batirsin, bir haydut!" Yüzü solgunlaşti;gözlerini gözlerinden ayırdı. "Lütfen beni bırak! Şansımı bura-da deneyeceğim." Yanaklarında gözyaşları parladı. Ellerinigöğsüne bastırdı. Elleri o kadar narindi ki Khardan bu ellerinbir çiçeğin yapraklarını bile koparamayacağını düşündü. Kal-bi göğsünde eriyip gitti. Khardan içtenlikle, "Hanımefendi!" dedi. "İzin verin sizegüvende olacağınız yere kadar eşlik edeyim! AkhranHazretleri adına yemin ederim ki size hak ettiğiniz saygı gös-terilecek."359

Margaret Weis & Tracy Hickman Gözyaşlarıyla buğulanmış güzel gözler onunkilere çevriler"Hayatımı kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye attın! Tab"ki sana inanıyorum! Sana güveniyorum! Beni götür, babamkatlettikleri bu korkunç yerden uzaklara götür!" Hıçkırıklara boğulan kız, yüzünü Khardan'ın göğsüne sak-ladı. Kulaklarına toplanan kan onu neredeyse tamamen sağıredecek gibi zonklayan Khardan kıza sarıldı, ruhu kızın koku-suyla doldu, gözleri saçlarındaki güneş ışığıyla kamaştı."Adın ne?" diye fısıldadı.Kız, "Meryem," dedi.360

7Ahmet, "Abi!" diye bağırdı. "Haydi!" Etrafına tedirgin bakışlar atan Meıyem de, "Evet! Oyalan-mamalıyız," dedi. "Askerler burada olmamasına karşın biziAmir'e rapor edebilecek casuslar olabilir." Kız utangaç bir ta-vırla, "Beni artık yere bırakabilirsin," diye ekledi. "Yürüyebili-rim.""Emin misin?" Kız onaylar şekilde başını salladı ve Khardan onu yere bı-raktı. Adamın hayran bakışlarını üzerinde hisseden kız birden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 182: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yarı çıplak olduğunu fark etti. Kızararak elbisesinin yırtık par-çalarını toparlamaya çalıştı, namusunu korumak için kumaşparçalarını kapatmaya çalışmasına rağmen kapattığından dahafazlasının görünmesine neden oldu. Hızla etrafına bakman Khardan'ın gözüne bir ipek tüccarı-nın tezgahı ilişti. Uzunca bir eşarbı kapıp kızın üzerine attı.Sertçe, "Kendini ört," diye emretti. Meryem dediğini yaptı, ipeği başının ve omuzlarının etrafı-na sardı.Tüccar, "Parasını ödeyecek misiniz?" diye bağırdı. "Git de parayı Amir'den iste!" Khardan ufak tefek adamıkenara itti. "Belki karısı senin için yoktan var eder!"36,

Margaret Weis & Tracy HickmaTi "Bu taraftan!" Kalifin elini yakalayan Meryem, Ahmet'iKhardan'ı pazarların arasına soktu, satıcılar, müşteriler, eşeklerve köpeklerin arasından kendilerine yol açarak ilerlemeyebaşladılar. Adamlarının görüş alanına girdiklerinde Khardan, "Seyit!"diye bağırdı. Sipahiler yanlarına koştu. "Sul adına! Kalif, neler oldu? Sa-raydan bağırışlar geldiğini duyduk..." Seyit merak içinde onlara bakıyordu; çalıntı bir' eşarba sa-rınmış garip bir kız, Ahmet'in yüzü bembeyaz ve topallıyor,Khardan'ın kıyafetleri kan lekeleri içinde... "Bu uzun bir hikaye dostum. Amir'in atlarımızı almayacağı-nı söylesem yeter. Bizi casus olmakla suçladı ve tutuklatmayaçalıştı.""Casus mu?" Seyit'in ağzı açık kalmıştı. "Ama ne..." Khardan omuz silkti. "Onlar şehir insanları. Ne bekliyor-dun ki? Beyinleri bu kabuğun içinde çürümüş olmalı." Etraflarında toplanan adamların geri kalanı kendi araların-da konuşuyorlardı. Kalif sesini yükselterek, "Hayır, eli boş geri dönmeyece-ğiz," dedi. "Ayrıca bu köpeklerden de kaçmıyorum! Bu şehir-den çıkışımız bizim seçtiğimiz zamanda ve şekilde olacak!" Acı intikam yeminleri eden sipahiler sert naralar attılar. On-lara korku içinde bakan Meryem Khardan'ın yanında büzüldü.Kalif kızı sarmalayıp yakınma çekti. "Buraya dürüst bir alışve-riş yapmaya gelmiştik fakat hakarete uğradık. Sadece biz de-ğil, Tanrımıza da hakaret edildi." Adamların bakışları öfke dol-du, elleri silahlarına gitti. Elini tezgahlara çeviren Khardan, "buyılı geçirmek için ihtiyacınız olan ne varsa alın!" diye bağırdı.Adamlar bir tezahüratla atlarına koştular.362

Gezginin Buyruğu

Khardan, Seyit'in atının gemini yakaladı. "Askerlere dikkatedin.""Sen gelmiyor musun?" "Ahmet yaralı, ayrıca bir de kadın var. Sizi burada bekleye-ceğim." Sırıtan Seyit, "Kalifim sizin için getirebileceğim bir şey varnu?" diye sordu. Khardan, "Hayır. Almak için geldiğimden çok daha fazlahazine buldum bile," diye cevapladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 183: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Seyit kıza bir bakış attı, sonra güldü ve dörtnala aynldı. Çılgınca naralar atan, kılıçlarını havada sallayan sipahileratlarını doğruca pazarlardaki tezgahlara sürdüler. İnsanlar ye-ri döven toynakların sesi ve çeliğin ışıltısı yüzünden panikiçinde bağrışarak dehşete düşen tavuklar gibi önlerinden ka-çıştı. Seyit atını doğrudan bir ipek tüccarının tezgahına sürdü.Tezgah devrildi. Sahibi avaz avaz bedevilere küfrederek sokakortasında hoplayıp zıplıyordu. Bir kahkaha patlatan Seyit kılı-cını birkaç kaliteli ipeğe geçirip bir bayrak gibi başının üzerin-de sallamaya başladı. Sokağın diğer tarafında Seyit'in kardeşi -palasının iyi he-deflenmiş bir iki savruluşuyla- bir pirinç ustasının tezgahınınraflarını indirdi. Kaplar, lambalar, nargileler yüzlerce çanın birarada çalması gibi bir gürültüyle sokağa dağıldı. Kaliteli birlambayı kapıp khurcinine tıkan bedevi daha fazla ganimetbulmak için atını dörtnala sürdü. Korkuyla titreyen ve Khardan'a iyice yanaşan Meryem, "Bi-risi ölecek!" dedi. Kalif, "Eğer bizi durdurmaya çalışırlarsa olacak olan bu,"dedi.363

Margaret Weis & Tracy Hickman Gözleri gururla parlayan Khardan tam adamlarının tezeallar arasında yarattıkları tahribatı izlemekteydi ki arkadan neredeyse onu düşürecek kadar kuvvetli bir şekilde itildi. Arkasındöndüğünde savaş atını gördü. Sabırsızca hareketlenmiş olanhayvan onu kargaşanın olduğu yöne doğru burnuyla tekrardürttü. Gülen Khardan atın burnunu okşadı, heyecanlanmış hay-vanı sakinleştirdi. "Khardan, muhafızlar! Artık gitmemiz gerekmiyor mu?"Kendi eyerine yerleşmiş olan Ahmet saraya doğru endişe do-lu bir bakış attı. "Rahatla kardeşim! Büyük ihtimalle hâlâ bahçede dolandı-ğımızı sanıyorlardır; ama haklısın, ne olur ne olmaz diye yinede hazır beklemeliyiz." Meryem'i belinden kavrayan —o kadar inceydi ki Kalif in el-leri neredeyse tamamen çevreleyebiliyordu- Khardan atının

sırtına kaldırıyordu ki aniden ensesinde bir gıdıklanma, boy-nunun arkasına dokunan tüyler gibi bir hisle başını çevirdi. Silkizki diğer pazarlardan ayrı olan köle pazarında işler herzamanki gibi devam ediyordu. Pazarlarda sık sık ayaklanma-lar çıkardı. Köle alıcıları sergilenmekte olan mallarla çok dahafazla ilgileniyorlardı; özellikle de tam o sırada satışa çıkarıl-makta ve satıcı peçeli kadını önlerine sürüklediği sırada kala-balıktan gelen heyecanlı konuşmalara bakılırsa güzelliğiyledillere destan olan kadınla... Bu iblisler şehrinin pençelerinden bir çaresizi kurtarmışolan Khardan'ın yüreği büyük ihtimalle benzer acı bir kaderinonu beklediği bir başkasının görüntüsüyle öfke ve acıma duy-gusu içinde burkuldu. Kadının peçesini kavrayan satıcı kopa-rırcasına başından çıkardı. Kalabalıktan hayret nidaları yüksel-364

Gezginin Buyruğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 184: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

,. e ahardan bile şaşkınlık içinde kaldı. Ateş rengindeki saç-ı rı öğlen güneşinin ışınlarını yakalıyor gibiydi. Narin omuzla-rına sanki ışıl ışıl alevler dökülüyordu. Öte yandan Khardan'ı etkileyen şey kızın güzelliği değildi.Zaten o anda pek de güzel sayılmazdı. Yüzü sıska ve çökmüş-tü gözlerinin altında karanlık gölgeler vardı. Khardan'ın dik-katini çeken şey kadının yüzündeki ifadeydi, daha önce Khar-dan'ın hiç görmediği bir bakışı -tüm umudunu kaybetmiş, ölü-mü tek kurtuluşu olarak gören bir insanın bakışı- vardı. Satıcı, "Yolculuk onun gibi narin bir çiçek için zorlu oldu,"diye bağırıyordu, "ama azıcık yiyecek ve suyla nadide bir çi-çeğe, toplanmak için bekleyen bir çiçeğe dönüşeceğine hiçşüphe yok! Evet, teklifleri alayım." Khardan'ın başından aşağı kaynar sular döküldü. Bir insa-nın bir başkasını satın alması ve böylece Tanrıların gücüne-yaşam ve ölüm üzerindeki güce- kavuşması tam bir günahtı. Dönüp Meryem'i eyerin üzerine oturttu, fakat kendisininki-ne değil Ahmet'inkine. Ona hayretler içinde bakakalan kardeşine, "Ona dikkat et,"diye emretti. Pazar yerinden hâlâ nara ve bağırışlar geliyor, kibu da sipahilerin eğlencesinin henüz bitmediğini gösteriyordu.Öte yandan Kasbah tarafından gelen bir ses, bir boru sesi di-ğer sesleri bastırıyordu. Yüzü bembeyaz olan Meryem, "Askerler!" dedi. "Gitmeli-yiz!" Eyerine atlayan Khardan boru seslerinin geldiği yöne sakinbir şekilde baktı. "Organize olmak zamanlarını alır, kalabalığınarasından geçmek içinse daha da fazla zaman harcarlar. Me-rak etmeyin. Bizim gibi Seyit de onlan duyuyor. Beni bekle-yin. Kısa sürede dönerim."365

Margaret weis & Tracy Hickman Kalif in atı tek bir komutla ileri atıldı. Khardan ölümcül birsessizlik içinde, tek bir uyarı bile yapmadan köle alıcıları ka-labalığının arasına daldı. Fal taşı gibi açılmış gözler ona bakı-yordu. İnsanlar ya önünden kaçıştılar, ya da atın ayaklan al-tında kaldılar. Bağırış çağırışlar, küfürler yükseldi. Birisi çizme-sini yakalayıp onu atından indirmeye çalıştı. Khardan'ın kılıcı-nın tepesine inmesiyle köle taciri başından sızan kanlar içindeyere yığıldı. Kimisi ondan kaçmaya, kimisi ona saldırmaya çalışan birkalabalığın arasında kaldı. Kılıcını bir sağa bir sola savuranKhardan -gözleri satış sahnesinin üzerinde- atını ileri sürme-ye devam etti. Satıcı aniden Khardan'ın niyetini fark etti. Panikiçinde korumalarını çağırdı ve malını kurtarmak için uzaklaş-tırmaya çalıştı. Khardan'ın tekmesinin başına inmesiyle satıcı geri geri yal-palayarak korumalarının üzerine yıkıldı.Khardan, "Buraya! Seni kurtarmaya geldim!" diye bağırdı. Sahne üzerinde duran kadın aynı umutsuz, keder dolu ifa-deyle bakıyordu. Khardan'ın kılıcını bedenine saplamak mıyoksa onu güvenliğe mi götürmek istediği zavallı yaratık içinfark etmiyormuş gibi görünüyordu. Bir insanın bir başkasını nasıl böyle açması bir hale düşü-rebileceğini öfkeyle düşünen Khardan eyerinden yana sarktı.Kadının beline kolunu dolayıp kolayca kaldırdı ve atının arka-sına yerleştirdi, ellerini de kendi beline dolamasını sağladı. Kadının gevşek kolları aşağı düştü. Arkasına dönen Khar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 185: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dan kadının ona umursamaz, boş gözlerle baktığını gördü."Sıkı tutun!" diye emretti. Bir an için kadının dediğini yapıp yapmayacağını merak et-ti. Eğer yapmazsa, sonu gelmişti, ne de olsa Kalif hem onu tu-366

Gezginin Buyruğutup hem de atını üzerlerine gelen kızgın kalabalığın arasındansüremezdi."Canlan, lanet olası!" Khardan saldıran kalabalığın arasında atını kontrol edebil-mek için bir savaş veriyordu, ne dediği hakkında bir fikri yok-tu. Tekmeler atan, atının gemini yakalamaya çalışanlara kılıcı-nı savuran Kalif in bildiği tek şey bu genç kadını kurtarmanınbir anda onun için büyük bir önem kazanmış, bu rezil şehirli-ler üzerindeki zaferinin bir sembolü olduğuydu. "Yaşama geri dön!" diye bağırdı. "Hiçbir şey o kadar kötüdeğil!" Khardan belki söyledikleri, belki de şahlanan, gergin attandüşme korkusu yüzünden belindeki kolların gerildiğini hisset-ti. Kadının gücü -bir kadın için alışılmadık bir güçtü- yüzün-den biraz şaşıran Khardan'm bu konuda kafa yoracak zamanıyoktu. Köle tacirlerinden birine ait olan atlı bir grup gûm,Khardan'a ulaşmak için kalabalığı yarmaya çalışıyordu. Efendisinin bir emriyle Khardan'ın atı şahlanarak ölümcültoynaklarını savurdu. Kalabalık dağıldı, birden fazlası yarılankafalarından sızan kanla yere yıkıldı. Arkadaşlarının yıkıldığı-nı gören köle alıcılan dönüp kaçmaya başladı, G«mlar ve at-ları etraflanna doluşan panik içinde bir kalabalığın araşma sı-kışıp kaldı. Tacirin gurlarından ancak birkaçı kalabalığı aşabildiği sı-rada Khardan muzaffer bir şekilde köle pazarından dörtnalauzaklaştı. Kardeşinin onu beklediği yere doğru giderken Khar-dan beyaz bir tahtırevanın yanından geçti. Bu manzara karşısında arkasındaki kadın korkuyla nefesi-ni tuttu, Khardan'ın belindeki elleri sıkıldı. Aşağı bakan Khar-dan tahtırevanın perdesinin narin bir el tarafından açıldığını,367

Margaret V/eis & Tracı/ Hickmanbir adamın yüzünün dışarı çıktığını gördü. Adamın zalim sa-distçe gözleri soğuk bir çelik gibi Khardan'ı delip geçti. Ruhuna kadar ürperen Khardan bakışlarını ayıramadı. Hat-ta atını durdurup tahtırevandaki adama dehşetli bir merakiçinde bakakaldı. Başının hemen yanında savrulan bir kılıcınsesi onu ancak kendine getirebildi. Hızla arkasını dönüp ken-di kılıcının kabzasını gûmun çenesine geçirip adamı atındandüşürdü. Öte yandan, diğer gûmlar da ona yetişmekteydi,hepsiyle birden savaşamazdı.Kadına, "Sıkı tutun!" diye bağırdı. "Tek şansımız kaçmak!" Atını mahmuzlayan Khardan, hayvanı dörtnala ileri sürdü.İnsanlar güvenli bir yerlere kaçışmış, sokak artık tamamen bo-şalmıştı. En sonunda açık alana çıkmış olan at, atası olan rüz-garın hızıyla koşmaya başlamıştı. Kadın yanan bir sancak gibiarkasından savrulan saçlarıyla hayatı pahasına tutunmuş, başıKhardan'ın sırtına yaslanmış, kolları panik içinde öyle bir güç-le sıkıyordu ki neredeyse Khardan'ı nefessiz bırakacaktı. Gûmlar arkalarında sanki yaya kalmışlardı. Khardan'ın buçılgın koşudan ve bekleyen Akarların yüreklendirici bağırışla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 186: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

rından heyecanlanan atı tüm gücünü gösteriyordu. Kabilele-rinde az sayıda hayvan Khardan'ın küheylanının hızına erişe-bilirdi. Gûmlar tek tek arkada kaldı, yumruklarını havaya kal-dırıp küfürler savurdu. Heyecan ve tehlikeyle sarhoş olan sipahiler aflarını liderle-rinin etrafına sürdüler, bağırıp çağırarak Kalif in sırtına vurdu-lar. İpek ve pamuk kumaşlarla süslenmiş, çantaları aşırılmışmücevherlerle dolu, kuşakları yeni edinilmiş silahlarla bezen-miş olan bedevilerin eyerleri üzerinde çuval çuval un ve pirinçvardı.Amir'in askerleri en sonunda görüş sınırları içine girmişler-368

Gezginin Buyruğudi fakat ilerleyişleri sipahilerin arkalarında bıraktıkları enkazyüzünden yavaşlamıştı. Adamlarını etrafında toplayan Kalif atını uzun bir deve ker-vanının girişi için ardına kadar açık olan şehir kapılarına doğ-ru sürdü. Sipahilerin yanından geçtiği en son bina Quar'ın tapmağıy-dı. Atını döndüren Khardan hızla yaklaşmakta olan askerlerealdırmadan hayvanı tapmağın merdivenlerinden yukarı sürdü. Kalif, "Quar'a hürmetimi göstermemi mi istediniz?" diye ba-ğırdı. Amir'in muhafızından almış olduğu kılıcı kaldıran Khardanpaha biçilmez pencerelerin birine sokuverdi. Altın bir koçbaşışeklinde boyanmış olan vitray ışıl ışıl binlerce parçaya ayrıldı.Alt seviye rahipler bağrışarak tapmaktan kaçıştı, yumruklarınısıkıyorlar veya tehditkar şekilde ellerini sallıyorlardı. Khardan'm atı dönerek merdivenleri tek bir hamlede indi.Sipahileri ve Kalif onları durdurmak için yarım gönüllü bir de-neme yapan birkaç muhafızı çiğneyerek kapılardan dışarı çıktı. Şehir hâlâ görüş menzilinde olmasına rağmen ok menzilin-den çıktıklarında Khardan dur emri verdi. "Üç beşiniz atları toplayın!" dedi. "Hepsini aldığınıza eminolun! Bu domuzlara arkada hiçbir şey bırakmak istemiyorum!" Seyit bağırarak, "Askerler peşimizden gelecek mi?" diyesordu. "Şehirliler mi? Çölde mi? Hah!" Khardan bir kahkaha patlat-tı. "Gel dostum, şu kızı alıver ha?" "Zevkle, Kalifim." Ağzı kulaklarına varan Seyit, kızıl saçlıköle kızı yakalayıp Kalif in atından kendi atına geçirdi. Atını Ahmet'in yanına süren Khardan, Sultan'ın kızına elle-rini uzattı. "Yolculuğa benimle devam eder misiniz hanımefen-369

Margaret Weis & Tracı/ Hickmandi?" diye sordu. Meryem yumuşak bir sesle, "Evet," dedi ve Khardan onukollarına alırken kıpkırmızı oldu. Şehir duvarlarına doğru son bir zafer narası atan sipahileratlarını çevirip siyah cüppeleri uçuşarak çöle daldılar. Şehir kapılarında askerlerin komutanı atının üzerinde otu-ruyor, arkasında sessiz bir sıra halindeki askerleriyle bedevile-rin kaçışını izliyordu. Curaların lideri hararetli birşeyler söylü-yor, gözden kaybolmakta olan sipahileri gösterip avazı çıktığıkadar bağırıp çağırıyordu. Öte yandan komutan başını iki ya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 187: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

na sallayarak sakin bir şekilde atını çevirdi ve arkasında adam-larıyla şehre geri döndü. Sarayda Amir ve İmam zevk bahçesine bakan balkonunüzerinde, uşaklann yaralı hadımağasını taşımalarını izliyordu. İmam, "Her şey planladığınız gibi gitti," dedi. (Rahip tapı-nağa yapılan tecavüzden henüz haberdar değildi, yoksa olay-ları bu kadar iyi karşılamış olmazdı.) İmam'm sesinde hafif bir kıskançlık tınısı sezen Amir içteniçe gülümsedi. Dıştan bakıldığında yüzünün sert, askeri sakin-liği korunuyordu. "Tabii." Omuz silkti. "Gerçi bir an için o ki-birli küçük eniği kazara yakalayacağımızı düşündüm. Onukendim yakalayıp bahçeye fırlatmam gerekeceğini sandım, fa-kat neyse ki kepenklerle ilgili ipucunu anlamayı başardı." İmam yumuşak bir sesle, "Engereği koynuna aldı," dedi."Dişlerinin keskinliğinden emin misin?" Amir yüzünde rahatsız bir bakışla Faysal'a döndü. "Bakİmam, bu şüpheci tavrından artık sıkıldım. Kızı odalıklarımarasından karım kendi elleriyle seçti. Evet, onun hakkında birşüphem yok. Meryem hırslıdır ve eğer başarılı olursa ona ev-370

Gezginin Buyruğulenme sözü verdim. Hiçbir sorunla karşılaşmamak. Tüm kaba-dayılıklarına rağmen bu bedeviler çocuklar gibi saftır. Meryemsanatında ustadır..." Amir duraksadı, kaşları kalktı. "O pek çoksanatta ustadır, aslında zevk verme sanatında diğerlerinin ya-nında hatırı sayılır bir yeteneği var. Genç adam iyi vakit geçi-recek." Arkasını döndü, şehir duvarları üzerinden çöle baktı. Kan-nadi, "Gecelerinin tadını çıkar, kafir," diye mırıldandı. "Kabile-lerinizin birleştiği hakkındaki dedikodular doğruysa gecelerinsınırlı olacak. Senin ve o Hırpani Tanrının ilerlemenin önünegeçmenize izin veremem."37'

\

8

Khardan Amir'in askerlerinin onları takip etmeyeceğinegerçekten inanıyor olmasına rağmen, mümkün olduğu kadarhızla eve gitmeyi akıllıca bulmuştu. Onu hızlanmaya zorlayanşey Amir'den korkusu değil, tahtırevandaki zalim yüzdü. O sa-dist gözlerde intikam tehdidinden fazlası, bir vaat vardı. Şehir-den çıktıklarından sonraki ilk gece Khardan uyuyamadığınıfark etmişti. Soğuk terler döküyor, bir şeyin üzerine tırman-makta olduğu hissinden kurtulamıyordu. Kendi topraklarında daha rahat uyuyabilirdi ve adamlarınında eve dönmeye onun kadar istekli olduğunu biliyordu. Kim-se tüm gece ve günün serin saatleri boyunca at sürmekten,hayvanların yorulmalarım önlemek için at değiştirip durmak-tan şikayetçi değildi. Yemeklerini eyer üzerinde yiyor, solu-canlar gibi kendilerini kuma gömerek atlarının dizginleri bi-leklerine bağlı halde birkaç saat kestirebiliyorlardı. Sipahilerinruh halleri oldukça iyi, hatta yolculuklarının başarıyla sonuç-lanmış olması durumundan bile daha iyi haldeydi; ne de olsaakın yapmaktan daha çok sevdikleri bir şey yoktu. Bu ânı tümyaşamları boyunca hatırlayacaklardı, hatta şimdiden uzun yol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 188: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

culuğa renk katmak için Kich şehrindeki zaferlerini tekrarlayıpduruyorlar, hikayeler her seferinde anlatışlarının mayasıyla ek-372

Gezginin Buyruğumek gibi şişiyordu. Khardan başlarda bu konuşmalar sırasında sessiz kalmayıtercih ediyor, etindeki kıymıklar gibi onu rahatsız eden soru-lar hakkında kara kara düşünmeyi yeğliyordu. Quar'm onların„eüşi hakkındaki uyarısıyla Amir ne kastetmişti? Kannadi Akar-ların şehri işgal etmek için casusluk yaptıkları gibi bir fikre na-sıl kapılmıştı? Böyle delice bir şey Şeyh Macit'in aklına aslagelmezdi; ya da çöldeki herhangi bir şeyhin aklına... Duvarlar-la çevrili Kich şehri gibi bir kaleye saldırmanın artık cesaret ta-nımından çıkıp aptallığa gireceğinin herkes tarafından bilin-mesinin yanı sıra, Sul adına, zaten kim böyle bir yeri isteyebi-lirdi ki? Bir de tahtırevandaki sadist bakışlı adam vardı. Belli ki birköle taciriydi, fakat kimdi ve nereden gelmişti? Khardan buadamın anısının sürekli onu rahatsız ettiğini fark etti ve kurtar-dığı köle kıza ayırabileceği nadir zamanları onun hakkındabirşeyler öğrenebilmek için harcadı. Gerçi kadının hiçbir yardımı olmadı. Köşesine çekilmiş,sessiz bir kadındı ve elinden geldiğince herkesten, hatta er-keklerin gözlerinden uzak yapılması gereken temizliğinde yar-dım edebileceği için onu memnuniyetle karşılayacak olanMeryem'den bile uzak duruyordu. Bu kızıl saçlı kadın o kadarsessizdi ki -asla konuşmuyor, ona sorulan hiçbir soruyu ce-vaplamıyordu- Khardan onun sağır dilsiz olup olmadığını dü-şünmeye başlamıştı.

Margaret Weis & Tracy Hickmanmıştı. Bir süre sonra Khardan fark etmişti ki yaşamaya zorlamayı bıraktıkları anda kadın kumların üzerine uzanıp ölebilir-di ve birden fazla kez başına onu bu kadar etkileyen ne »e]_miş olabileceğini merak etmişti. Tahtırevandaki adamın soğukacımasız gözlerini hatırlayan Khardan bir cevap bulması içinuzaklara bakması gerekeceğini düşünmüyordu. Günler geçtikçe ve Akarlar kendi topraklarına yaklaşıp şe-hir duvarlarını, kokuyu ve gürültüyü arkalarında bıraktıkça ya-vaş yavaş Kalif kendine geldi. Artık sadece adamlannın hika-yelerini zevkle dinlemekle kalmıyor, aynı zamanda da kendi-ninkileri anlatıyor, babacan bir tavırla Ahmet'in kulakları kıza-rana kadar kardeşinin saraydan kaçarkenki kahramanlıklarınınüzerinde duruyordu. Khardan Sultan'm kızının kurtarılışıyla il-gili kısımları takdirli bakışlar altında anlatmış, hadımağalarınmcırtlak taklidini yaparak hikayesini renklendirdiğinde adamla-rı kahkahalara boğulmuştu. Kalif in kendine gelmesinde Sultan'ın kızının da rolü bü-yüktü. Khardan sözünü tutup kendi annesine göstereceği say-gı ve ihtimamı göstermiş, hatta kıza sırf kendisinin bineceği-böyle bir şey ne görülmüş ne de duyulmuştu- bir at verme-yi bile önermişti; fakat kız utangaçlık içinde reddetmiş, buhayvanlar hakkında hiçbir şey bilmediğini ve onlardan çokkorktuğunu söylemiş, eğer fazla yük olmuyorsa Khardan'labirlikte gitmeyi tercih edeceğini belirtmişti. Fazla bir yük! Kumların üzerinde dörtnala giderken Khar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 189: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dan'ın kalbi tepeler arasındaki rüzgar gibi şarkılar söylüyordu;güzel yaratığın ona tutunması, ellerini göğsünün üzerinde ka-vuşturması, yorulduğunda başını sırtına yaslaması... Nasıl birsanatla bunu yaptığını bilmiyordu, fakat güç yolculuk bile kı-zın güzelliğini bir nebze olsun azaltamamıştı. Khardan ve di-37<

Gezginin Buyruğuaerleri at ve ter kokusu içindeyken o gül ve portakal çiçeğikokuyordu. Kız kendini dikkatli bir şekilde örtülü tutuyor, be-vaz vücudu güneşten ve diğer adamların bakışlarından tama-men korunuyordu. Erkeklerin yanında nadiren mavi gözlerinikaldırıyor, bir kadına yaraşır şekilde bakışlarını aşağıda tutu-yor, uzun siyah kirpikleri yanaklarım okşuyordu. Bakire kızın namuslu tavırları beraber yaptıkları yolculuktayaşadıkları yakınlık yüzünden Khardan'a daha da çekici geli-yordu. At korkusu yüzünden -Meryem atlann ona çok büyükve güçlü göründüklerini söylemişti- Khardan'a bu kadar yakınoturuyordu. Gözlerinde yaşlar belirdi. Khardan onun utanma-dan yoksun olduğunu düşünüyor olmalıydı! Kızın gözyaşları-nı silen Khardan onun utanması olmadığı gibi bir şey düşün-mediği konusunda temin etti. Arkasında oturduğunu fark et-miyordu bile. Meryem tatlı tatlı gülümsedi ve ona daha da sı-kıca sarıldı. Bedenleri atın yürüyüşünün temposunda birliktehareken ediyor, sırtında yumuşaklık ve sıcaklığı hissedenKhardan'm zaman zaman içinde parlayan arzuyu kontrol et-mek için tüm iradesini kullanması gerekiyordu. Kalif bu zevkten uzun süre mahrum kalmayacağı yönünde-ki düşünceleriyle kendini avutuyordu. Meryem'in mavi gözle-rine her baktığında içeride çiçek açmakta olan aşk ve takdirigörebiliyordu. Tel'e vardıklarıda ilk yapacağı şey Sultan'ın kı-zını karısı yapmak olacaktı. Yakında kızın kollarında uyuya-cak, başını şimdi sık sık sırtına dayanan titrek göğüslerin üze-rinde dinlendirecekti. Zohra'yla ilgili düşünceleri bu yeni aşkının kanatlarındauçup gitti; ancak haremine alacağı yeni bir zevce hakkındaonun ne tepki vereceği sorusu nadiren aklına geliyordu.Kamptaki son anlarını düşünürken Khardan kendi kendi-375

Margaret Weis & Tracy Hickmanne, "Eh, ne. yapalım," demişti, "Zohra artık evcilleşti, en azından şimdilik. O son olaylar onu itaat edecek kadar korkuttuOnu mutlu etmek için elimden geleni yapmalıyım, bu aradada gerçek mutluluğu bir başkasında bulurum." (Ki bu daAmir'in bedevilerin tüm kabadayılıklarına rağmen çocuklar ka-dar saf olduğu yönündeki yorumunu destekliyordu.) Meryem'in sohbetleri çöldeki uzun gece yolculuklarınırenklendiriyordu. Khardan'a Sultan'ın sarayındaki yaşamla ilgi-li -Khardan'ın inanılmaz bulduğu- hikayeler anlatıyordu. Zevcelerin ve odalıkların her gün yıkanmaya ve sıcak, par-fümlü suyla oyunlar oynamaya gittiği kapalı mermer banyolar-dan bahsediyordu. Göstermelerine izin verilmese de Sultan'ıno gece için koynuna alacağı kadını seçmek için baktığı deliğinher zaman farkındaydılar. Sultan'ın o gün için seçtiği kadını kovalamak ve en sonun-da yakalayarak teslim olmaya zorlama zevkini yaşamak içinsarayın içine özel olarak yaptırdığı özenle hazırlanmış labiren-ti anlattı. Sultan'ın kızları dans etmeleri için davet ettiği akşam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 190: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yemeklerinden bahsetti. Üzerlerindeki peçeleri ve kıyafetleriçıkaran kadınlar gözleri önlerinde zarafet içinde hareket edengüzel vücutları görmemeleri için bağlanmış müzisyenlerin eş-liğinde hafifçe dans ediyorlardı. Meryem ayrıca bahçe duvarındaki gizli geçitten de bahset-ti; Sultan tarafından seçilmeyen kadınların kör dilenciye ağzı-nı kapalı tutması ve giriş çıkışları gizlemesi için iyi para vere-rek -ne de olsa hadımağalan tarafından yakalansalar paranınhayatları için pek bir değeri olmayacaktı- nasıl âşıklarını gizli-ce içeri aldıklarını anlattı. Khardan şaşkınlık içinde dinliyor, kanı damarlarında karın-calanıyordu. Amir'in de böyle bir yaşam sürüp sürmediğini376

Gezginin Buyruğusordu. Katı yüzü, sert askeri duruşu hatırladığında Kalif buadamın böyle şeyler yapacağına inanamazdı. Meryem, "Hayır," diye cevapladı. "Kannadi'nin bir kalbiyok. Savaş ve dökülen kanlar dışında hiçbir şeyi güzel bulmaz.Ah, tabii haremi ve zevceleri var, ama onları sadece sağladık-ları büyü gücü için bulunduruyor. Haremi bir cadı toplantısı,bir aşk yuvası değil. Kadınlar sadece büyüden, o sanattaki hü-nerlerinden bahsediyorlar, aşk sanatından değil. Banyolara sa-dece yıkanmak için gidiyorlar, kendilerini göstermek için de-ğil. Hatta Amir'in gözetleme deliğinin bile kapatılması emriniverdiğini duydum. Artık mahrem akşam yemekleri yok. Amirmüzisyenleri askerlerine çalmaları için gönderdi. Amir'e kalsaisterse bahçe, zevcelerinin âşıklarıyla dolsun, fark etmez." Bir Sultan kızı için pek de uygun bir şekilde konuşmuyorolduğunu fark eden Meryem aceleyle konuyu değiştirdi. "Ben de o kadar uzun zaman fark edilmemeyi başardım.Amir'in askerleri sarayı ele geçirdiklerinde babamı kolayca ya-kaladılar. Korumaları kaçtı —korkaklar- ve onu korkunç kade-rine bıraktılar. Sarayın içine inşa edilmiş gizli saklanma yerle-ri, ayrıca askerlerin kışlasına giden bir yeraltı tüneli de var.Sultan'm bu bilgiden yararlanacak vakti olmadı; Amir bunudikkate almış, daha şehri işgal etmeden önce birliklerini sara-yı ele geçirmeye göndermişti. Gerçi ben o gizli yerlerden biri-ne saklanabildim. Bir gardıroptan biraz büyüktü. Orada ne ka-dar kaldığımı bilmiyorum, karanlıkta aç ve susuz süründüm,ama dışarı çıkmaya korkuyordum. Çığlıklan duymuştum" -ür-perdi— "ve dışarıda neler olduğunu biliyordum. Daha sonrahadımağalarınm kendi aralarında babamın ölümüyle ilgili ko-nuşmalarını dinledim."Sesi boğuldu. İnsanüstü bir çabayla gözyaşlarına hakim ol-377

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanmayı başardı ve hikayesine devam etti. "En sonunda gardırobu terk etmem gerektiğini, yoksa ora-da öleceğimi anladım. Dışarı süründüm. Planım kendimiAmir'in çok sayıdaki odalığının arasında saklamaktı. Beni ça-ğırtmadığı sürece güvende olacağımı düşünüyordum. Planımişe yaradı, en azından bana öyle geliyordu. Diğer kızlara vehadımağalanna aralarında yeni, asillerden birinin hediyesi ol-duğumu söyledim. Onları kandırdığımı düşünmüştüm fakatgörünüşe göre tüm bu süre boyunca her şeyden haberdarlar-mış. Anlaşılan Amir asillerden birinin onu tahttan indirmekiçin yaptığı bir planın parçası olduğumu düşündüğü için beni

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 191: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

izletmiş. Bense kaçmak için fırsat kolluyordum ve siz divandao kargaşayı çıkannca, ya şimdi ya da hiç, diye düşündüm." "Duvardaki delikten çıkma ümidiyle aceleyle bahçeye çık-tım, fakat hadımağalan beni yakalayıp kimin için çalıştığımıöğrenmek için dövdü. Tam beni Amir'in işkence odalarına gö-türüyorlardı ki siz ortaya çıktınız." Khardan'a sıkı sıkı sanldı, bedeni bir duygu seline kapılmışgibi titriyordu. Kalif onu teselli etmek için elinden geleni yap-tı, gerçi adamlanndan oluşan bir gmbun önünde at sırtındagittikleri göz önüne alınırsa bu pek de fazla bir şey sayılmaz-dı. Bu da aslında iyi oldu, yoksa bekleyip kızı zevce olarak al-mak konusundaki kararı o an, gecenin ortasında çöl kumlarıüzerinde sona erebilirdi. Aklını arzularının verdiği acıdan uzaklaştırmaya çalışanKhardan huysuz bir şekilde bu sefer İmam'la ilgili başka birsoru sordu. Meryem seve seve cevap verdi, gerçi Khardan'ınaklı başka yerlerde olduğundan kızın dediklerini anlayabilme-si için belli bir zaman geçmesi gerekmişti."...İmam'm öğretisinin bir parçası, çünkü o bedensel arzu-378

Gezginin Buyruğuların" -Meryem'in güzel yüzü kızardı- "çocuk yapmak için ge-rekli olsa da, Quar'a tam olarak tapınmaktan zihni alıkoydu-ğunu düşünüyor." Böyle bir konuyu açık açık konuşmaktan utandığı içinKhardan'ın kulağına, "Hadımağalarının sözlerine inanacakolursan," dedi, "İmam'ın hiçbir kadınla yatmadığı söyleniyor.Yine dedikodulara göre bu da Yamina'nın değiştirmeyi ciddibir şekilde istediği bir şeymiş." İmam'ın boncuk boncuk gözlerinde yanan kutsal ateşi ha-tırlayan Khardan bunun doğru olduğuna inanabilirdi, ama ko-nunun Yamina'dan açılması aklına başka bir soruyu getirmişti. Meryem'e, "Atla ilgili olan büyü," diye sordu, "gerçek bü-yü müydü yoksa saf çocukları kandırmak için yapılan numa-ralar gibi bir şey miydi?" "O gerçek büyü!" Meryem'in sesi korkuyla titriyordu. "Ay-nca bu Yamina'nın güçlerinin en büyüğü de değil." Khardan aniden, "Sen de... büyü konusunda o kadar yete-nekli misin?" diye sordu, onun için kolay olmamıştı. Meryem bedevinin korkusunu tahmin edip rahatça, "Ah,hayır!" dedi. "Tabii kadınların sahip olduğu yeteneklerim var,ama babamın sarayında büyü pek de önemli bir şey sayılmaz-dı ve tabii benim de -kızı olduğum için- böyle sıradan bir sa-nat konusunda öğrenim görmem yakışık almazdı." Kendinibeğenmiş bir şekilde konuşuyordu ve Khardan da başıyla cid-di ciddi onaylıyordu. "Yamina gibi güçlü olmaktan kesinlikleçok uzağım. Hiç ıskalamamaları için Amir'in askerlerinin silah-larına büyü yapabiliyor..." Sarayda onlan durdurmaya çalışan deneyimsiz muhafızlarıdüşünen Khardan gülümseyerek, "Bu konuda küçük bir hatayapmış olmalı," dedi.379

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Khardan kızın bedeninin gerildiğini hissetti. Onun tekrar okorkunç yakalanma ânını yaşadığını düşünen Kalif döndü vekıza güven verici bir şekilde gülümsedi. Kızın da peçesinin al-tında gülümsemesi hazırdı, fakat Khardan tekrar önüne döner

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 192: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

dönmez kayboldu. Kız öfkeyle onları fazla dobraca kullandığıiçin kırmızı dudaklarını ısırmıştı. Kalif askerlerin bile bile ıska-ladıklarını tahmin etmemeliydi! O gece aralannda başka konuşma olmadı. Khardan'in güç-lü sırtına başını dayayan Meryem uyuyor numarası yaptı. Atı-nı kumlar arasında mümkün olduğunca dikkatle süren, yoldaatın ayağının kaymasına ve kızın uyanmasına neden olabile-cek düzensizlikler için gözlerini dört açan Khardan, aklınınSultan'ın pek çok odasında geziyormuş gibi o akşam duydu-ğu hikayeler arasında gezinmesine izin verdi. Güneş doğdu,soluk mavi gökyüzünde parlayan bir ateş topu gibiydi. Khar-dan görmedi. Kör müzisyenlerin emriyle çaldığı tatlı bir rüya-nın içinde kaybolmuştu. Günler süren yolculuktan sonra Akarlar, Şeyh Caffar El

Vidcar'ın kabilesinden olanların onları soğuk bir konuksever-likle karşıladığı tepelere vardı. Çobanlara verilen atlara iyi ba-kıldığından emin olan Khardan karşılık olarak verilen yeni ke-silmiş birkaç koyunu aldı ve sipahiler gönülsüzce teklif edilenüç günlük konaklamayı reddederek yollarına devam etti. Bir gün ve gece boyunca devam eden yorucu bir yolculukonları Tel'e, evlerine geri getirdi.380

9 TeJ eteklerinde kamp kurmuş olan kabilelerdeki kadın er-kek ve çocukların her biri sipahilerin arkalarında bıraktıklarıtoz bulutunu görür görmez onları karşılamaya çıkmıştı. Kam-pın tam sınırında durup gözlerini ikindi güneşi yüzünden kı-sarak bakan Macit, bulutun olması gerektiğinden daha büyükolduğunu düşündü. Kaşları endişeyle çatıldı. Birkaç gündüriçinde birşeylerin ters gittiğine dair kötü bir his vardı. Khar-dan'ı bulup başının dertte olup olmadığını öğrenebilmek içinSond'u çağırmıştı fakat cinin yerinde yeller esiyordu. Ölümsü-zün böyle aniden ortadan kayboluşu Macit'in endişelerini da-ha da artırmıştı. Birşeyler ters gitmişti, bundan emindi. Şimdi de toz bulutunu görünce Macit olan biteni anlamış-tı. Atları geri getiriyorlardı. Satış gerçekleşememişti. Sipahiler kampa görkemli bir giriş yaptılar. Bütün binicilikmaharetlerini göstererek atlarını Macit'in önünde tek sıra hali-ne getirdiler ve Khardan'm ardından hepsi hayvanlarını Şeyh-lerinin önünde diz çöktürdü. Tim endişelerine rağmen Ma-cit'in göğsü kabardı. Kendini Caffar'a muzaffer bir bakış at-maktan alamadı. Sıkıyorsa çobanların bunu yapsınlar! Caffar'sa atlılara değil, geri getirdikleri atlara bakıyordu veşimdi kalkmış kaşlarla bakma sırası ona gelmişti. Yüzü asılan381

Margaret Weis & Tracy HickmanMacit başını çevirdi. Khardan'ın yanma gidip neyin yanlış git,tiğini öğrenmek için sabırsızlanan Şeyh'in meşum bakışlarıSultan'm kızına döndü. Kadınlar! Macit'in içini belanın kökün-de bu kadını bulacağı yönünde bir his kaplamıştı. Başka gözler de Sultan'm kızını gördü, başka kaşlar da bumanzara karşısında çatıldı. En güzel kıyafetlerini giymiş, siyahsaçları bir kuzgunun kanadı gibi parlayana dek taranmış, vü-cudu yasemin kokulanyla bezenmiş olan Zohra tam çadırın-dan çıkıp kocasını karşılayacaktı ki atının arkasında oturan sı-kı sıkıya örtülü kadını gördü. Kimdi o? Kocasının onunla ne işi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 193: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

vardı? Aceleyle çadırının gölgeleri arasına çekilen Zohra kulakkabartarak baba oğul arasındaki konuşmayı izledi.Atından inen Khardan babasına sarıldı. "Eve hoş geldin oğlum!" Kollannı Khardan'ın boynuna do-layan Macit'in sesindeki hafif titreme gerçek duygularını eleveriyordu. Başkalannın da arkadaşlarım, oğullarını, kardeşlerini karşı-lamasıyla birlikte etraflarında sanki seslerden bir duvar örül-müştü. İnsanlar ganimetleri atlardan indiriyor, gülen zevcelereve çocuklara dağıtıyordu. Ganimetlere bakan Macit oğluna sorgularmış gibi bir bakışattı. "Sanınm yolculuk başarılı geçti ha?"Khardan başını iki yana salladı, yüzü karardı ve ciddileşti."Ne oldu?"

Caffar da Macit'i rahatsız edecek kadar yüksek bir sesle,"Evet Khardan, bize neden atları satmayı beceremediğinizi an-lat," dedi. Khardan hikayeyi birkaç kelimeyle tekrarladı. Başkalarınında dinliyor olduğunun farkında olduğundan dolayı özelliklekısa tuttu, ayrıntıları ve kendi düşüncelerini babasının çadırm-382

Gezginin Buyruğudaki özel konuşmaya sakladı. Öte yandan söylenmemiş keli-meleri duymak Şeyh için çok da zor değildi ve Caffar'ın kara-ran yüzüne attığı yan bir bakış Hrana'nın çevik zekasının dabunları fark ettiğini anlatmaya yetti. Kendi çadırının gölgeleriarasında gizlenmiş olan Zohra da bu dile dökülmeyen sözleriduymuştu. Macit zorlama bir neşeyle, "Pekala öyleyse," dedi, eliniKhardan'ın omzuna koydu ve onu tekrar kucakladı. "Muhte-şem bir zafer olmuş olmalı! Keşke ben de orada olsaydım! Be-nim oğlum Amir'e kafa tutuyor! Benim adamlarım Kich'i yağ-ma ediyor!" Şeyh gürültülü bir kahkaha patlattı. Onun sözleri-ni duyan sipahiler birbirlerine gurur dolu bakışlar attı. Khar-dan'ın kurtardığı iki kadının üzerinde oturduğu atların yanmagiden Macit, "Bunlar da şehirden beraberinizde getirdiğinizhazinelerden olsa gerek herhalde?" diye sordu. Sanki narin seramikten yapılmış gibi dikkatle Meryem'i be-linden kavrayan Khardan kızı attan indirdi. Elinden tutarak na-zikçe Şeyh'in yanma getirdi."Baba, bu Meryem, Kich'in eski Sultanı'nm kızı." Kumda dizleri üzerine çöken Meryem, Macit'in önünde ba-şını eğdi. "Kurtarıcımın onurlu babası. Oğlunuz beni, gaddar-ca öldürülen bir anne babanın zavallı bir yetimini kurtarmakiçin kendi hayatını tehlikeye attı. Amir bana işkence edecekti,sonra da aynen babamı öldürdüğü gibi beni de öldürecekti,fakat oğlunuz beni kurtardı ve şehirden kaçırdı." Başını kaldı-ran Meryem Şeyh'e ciddiyetle baktı, beyaz ellerini birleştirdi."Bu şefkatinin karşılığı olarak servet öneremem. Bu iyiliğe kar-şılık olarak ancak onun kölesi olabilirim ve eğer benim gibizavallı bir dilenciyi kabilenize kabul etme lütfunda bulunursa-nız bunu seve seve yaparım."383

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Bu güzel konuşmadan etkilenen ve konuşmayı yapandanbüyülenen Macit, Khardan'a bir bakış attı. Oğlunun gözlerinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 194: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

her insanın hissetmiş olması gereken bir aşkla alev alev oldu-ğunu gördü. Şeyh kadını peçesinin altından henüz görmemişolmasına rağmen güneşin altında parlayan altın renkli saçınınbir tutamı gözüne ilişmişti. Mavi gözlerin minnettar yaşlarladolu olduğunu görebiliyor, elbisenin kıvrımları altında gizle-nen bedenin zarafetini fark edebiliyordu. Khardan eğilip kızınazikçe ayağa kaldırdığında bu yüzden Macit hiç şaşırmadı. Khardan buğulu bir sesle, "Bir köle değil, baba," dedi, "be-nim karım. Ona bu kampta hak ettiği saygının gösterileceğineşerefim üzerine söz verdini; bu yüzden de artık kendi annebabası hayatta olmadığı için senden, babamdan kendi kızın gi-bi onu evine almanı rica ediyorum. Ta ki evliliğimiz için ge-rekli düzenlemeler tamamlanana kadar." Gölgelerin arasında gizlenen siyah gözler öfkeyle parladı.Kendini boğuluyor gibi hisseden Zohra tırnaklarını avucununiçine batırdı ve kendine hakim olmaya çalıştı. Göğsündekikorkunç ağrıdan dolayı nefes nefese, "Bana ne ki?" dedi. "Be-ni neden ilgilendirsin? Hiç! O benim için hiçbir şey değil! Hiç-bir şey!" Hatırlayarak biraz sakinleşen, kendi kendine sözleri tekrar-layan Zohra kısa bir süre sonra tekrar izleyip dinlemeye da-vam edebildi. Macit bu yeni kızını kabul etti ve onu hemen etrafına top-lanıp gaddar kaderi hakkında teskin etmeye başlayan zevcele-rine teslim etti. Khardan'm annesi bizzat kızın elinden tutupkendi çadırına götürdü. Kalif gözlerinde kamptaki herkesingörebildiği bir aşk ateşiyle birlikte gururla izledi.Gözlerini arkada gizlenmiş duran sessiz kadına çeviren Ma-384

Gezginin Buyruğucit "Peki ya bu?" diye sordu. Köle, Seyit'in atı üzerindeki yerinden kıpırdamamıştı. Etra-fına bakmıyordu. Siyah peçesinin altındaki gözlerinde ne ilgi,ne merak, ne de korku, sadece aynı kara umutsuzluk vardı. Khardan haşin ve öfkeli bir sesle babasına köle pazarını vetam satılmak üzereyken kadını nasıl kurtardığını anlattı. Kalifpzîmları nasıl atlattıklanyla ilgili heyecanlı hikayeyi anlattı fa-kat beyaz tahtırevandaki zalim bakışlı adam konusunda birşey söylemedi. Khardan adamdan kimseye bahsetmemişti, bu-na da niyeti yoktu. Sanki Sul'ün bir iblisiymiş gibi adamdanbahsetmenin onu oraya getireceği gibi garip, batıl bir korkuyakapılmıştı. Khardan, "Seyit bu kadını kendi haremine almayı önerdi,"diye ekledi. "Baba, bu Seyit açısından asil bir davranış, ne deolsa kadının çeyizi olmadığını biliyoruz." Macit onaylamasını beklermişcesine sipahiye baktı. İleri çı-kan Seyit, Khardan'ın yüreğindeki arzuyu belirttiğini anlatmakiçin eğildi. Macit oğluna döndü. "Kurtarıcısı sen olduğuna gö-re bu kadının yaşamı senin ellerinde Kalif. Bunu uygun bulu-yor musun?" Khardan resmi bir şekilde, "Evet, ey Şeyhim," diye yanıtla-dı. Benim yokluğumda bu adam liderlik etti ve görevlerini üs-tün bir şekilde yerine getirdi. Daha uygun bir ödül düşünemi-yorum.""Öyleyse karar verildi. Kadın beni dinle." Şeyh, hâlâ atın üzerinde hareketsiz oturmakta olan kadınabaktı. "Kadın?" Köle bir cevap vermedi, ileri doğru öyle solgun ve katı bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 195: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yüzle bakıyordu ki Macit'in aklına ister istemez bir ceset geldi.Khardan'a dönüp, "Bunun derdi ne?" diye sordu.385

Margaret Weis & Tracy HickmanKhardan alçak bir sesle, "Baba, büyük bir şok geçirdi," ded' Macit, "Eh, pekala, Seyit onu yakında teselli edecektir " dedi ve gülmek için başarısız bir hamlede bulundu, yarım ay gj.bi donuk bir ışıkla parlayan yüzün karşısında kahkahası sönüngitmişti. "Kadın, bundan böyle sana acıdığı için çeyizsiz bir şe-kilde seni ailesine kabul eden bu adama aitsin. Onun her is-teğine boyun eğeceksin ve sadık hizmetkarı olacaksın, karşı-lık olarak da ilgisini ve sevgisini alacaksın." Tekrar eğilerek selam veren Seyit, Khardan'a bakıp koca-man gülümsedi. Uzanıp karşı koymayan kadını attan indirdi. Seyit, "Şeyhim eğer sizin için yapabileceğim başka bir şeyyoksa," diye söze başladı; dudaklarını yalıyor, aç gözlerle ka-dına bakıyordu, "uzun bir yolculuk oldu..." "Evet, evet, tabii!" Macit gülümsedi. "Şüphesiz yorgunsun-dur ve biraz dinlenmeyi hak ediyorsun. Devam et!"Kadını kolundan tutan Seyit onu çadırına götürdü. Kadının başı öne eğik, sanki bastığı yeri bile görmüyormuşgibi gidişini izleyen Khardan yüreğinin itirazlarını bastırdı.Kendi kendine her şeyin köle kadının iyiliği için olduğunusöyledi. Neden minnettar olamıyordu? Eğer Khardan onu kur-tarmamış olsaydı şimdi onu kötü amaçları için kullanıp sonrada sıkılınca hizmetkarlarına fırlatacak bir vahşinin pençelerin-de olacaktı. Seyit kabaydı ve hiç de yakışıklı değildi. Zavallıadamın yalnızca tek bir zevcesi vardı, bu yüzden evine olacakbu ek iyi karşılanacaktı. Evet, köle kadının yaşamı zor olacak-tı, fakat karnı doyacak, başının üzerinde bir dam olacaktı. Se-yit onu dövmezdi. Eğer olursa çocuklarına iyi bakılırdı. Seyit ve yeni kadını çadırlarının içinde kayboldular. Khar-dan'ın babası Kich'deki durumla ilgili bir soru sordu ve böyle-ce Kalif dikkatini başka bir yöne çevirme fırsatı buldu. Derin386

Gezginin Buyruğurtişmalar içinde, ikisi şeyhin çadırına doğru yürümeye başla-, caffar'ın da onlan dikkatle izlemekte olduğunu fark edenKhardan babasına bir bakış attı, Macit'in isteksiz fakat onaylar-ca başını sallamasıyla diğer şeyhi de yanlarına davet etti. Üçadam Macit'in çadırına girdi; onlara hizmet etmek için cin Fedjgeldi. Diğer sipahiler de kendi aileleriyle birlikte çadırlarına da-ğıldı; kadınlar heyecanla hoş ipeklerden, yeni pirinç lambalar-dan bahsediyorlar ya da ışıl ışıl bilezikleri birbirlerine gösteri-yorlardı. Kimsenin fark etmediği, unutulan Zohra kendi çadı-rına geri çekildi. Soğuk ellerini alev alev yanaklarına bastırıpipek yastıklann arasına gömüldü, hayal kırıklığı içinde peçesi-ni kemiriyordu. Kamp tam bir sessİ2İiğe bürünmüştü. Batmakta olan güneşzalim topraklara ürkütücü bir güzellik getirmiş, kumları gitgi-de koyulaşarak mora dönen pembe bir renge boyamıştı. Bo-ğuk bir haykırış havada çınladığında serin akşam esintisi dahayeni yeni çadırların arasında dolaşmaya başlamıştı. Ses o kadar vahşi, o kadar öfke doluydu ki kamptaki her-kes saldırıya uğrandığını zannetti. Erkekler ellerinde silahlarıy-la kamptan fırladı, çılgınca etrafa bakınıp neler döndüğünü so-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 196: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ruşturdu. Kadınlar çocuklarını göğüslerine bastırıp korkuylaçadırlarının kapısından dışarı baktı. Khardan ve şeyhler Ma-cit'in çadırından dışarı fırladı.Macit, "Ne var? Sul adına neler oluyor?" diye gürledi. Bir ses, "İşte bu, ey Şeyh!" dedi. Öfkeyle tıkanan ses zar zoranlaşılabiliyordu. "Şunu bir görün!" Amir'in ordusunun üzerlerine geliyor olmasından daha azbir şey beklemeyen Macit döndüğünde Seyit'in çadırından çık-makta olduğunu şaşkınlık içinde gördü, adam köle kadını387

Margaret Weis & Tracı/ Hickmancüppesinin arkasından, tutmuş sürüklüyordu. Kadınınyoktu, kızıl saçları parlak bir küme halinde darmadağın ımuştu. Seyit vahşi bir hırıltıyla yere fırlattı. Kadın elleri iki Vana açık, yüzükoyun Macit'in ayaklarının dibine yıkıldı, hareketsizdi. Şaşkına dönmüş olan Şeyh, "Seyit, bu da ne demek olu-yor?" diye sordu, böyle abuk sabuk bir nedenden bütün kamptelaşa verildiği için kızmıştı. "Sorun ne? Kız bakire mi değil? Bukadarını da bekleyemezdin..." "Bakire mi?" Seyit hırsla soludu. Eğilerek kızıl saçları kav-radı ve kadının yüzünü Macit'e bakacak şekilde çekerek başı-nı kaldırdı. "Bakire mi?" diye tekrarladı. "Bakire değil! Hatta kadın biledeğil! Bu kadın bir erkek!"388

ıoSeyit'e bakakalan Caffar kocaman bir kahkaha patlattı. Seyit öfkeden kıpkırmızı oldu. Uzanıp Khardan'ın kılıcınıyakaladı ve Kalifin elinden çekip aldı."Onurum kırıldı!" diye bağırdı. "Namusum kirlendi!" İki büklüm duran adamı dizlerinin üzerine kaldırdı. Seyitkılcı havaya, diz çökmüş titremekte olan şeklin üzerinde kal-dırdı. "Bu iğrenç başı gövdesinden ayırarak intikamımı alaca-ğım!" Adam başını kaldırdı. Khardan soluk yüzdeki ifadenin anive korkunç bir değişim geçirdiğini, gözlerin daha önce hiçbirinsanda görmediği bir dehşet ve korkuyu yansıttığını fark etti.Görünüşe göre bu ifade inecek olan darbeden duyulan birkorku değil de dehşetli bir hatıranın geri gelmesindendi veölüm tehdidini bile gölgede bırakıyordu. Bembeyaz yüze ba-kakalmış olan Khardan birden başına inen bir çekiç gibi farketti ki bu bir adam da değil, bir çocuk, üstelik Ahmet'ten pekde büyük olmayan bir çocuktu. Korkmuş ve yalnız bir çocuk. Khardan kadını... çocuğu... köle satış tezgahının üzerinde,yüzünde aynı ümitsiz ifadeyle dururken bir kez daha gördü.Şimdi anlıyordu. Genç adamın neden ya da nasıl kadın kıya-fetlerine bürünmüş olduğunu kimse bilemezdi; fakat o sırada389

Margaret Weis & Tracy Hickmanemin olduğu bir şey var idiyse o da sırrının eninde sonundaortaya çıkacağı ve sonunun korkunç olacağıydı. En azındanbu kılıç darbesi acısız ve çabuk olurdu, sefaletin bu yüzde bı-raktığı iz silinmiş olurdu.Seyit'in kollan öldürücü darbeyi indirmek için gerildi. Neden olduğunu bilmeksizin aniden atılan Khardan, Se-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 197: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yit'in elini yakaladı, kılıcı adamın elinden koparıp attı. "Neden beni durdurdun? Ha neden?" Seyit'in ağzından kö-pükler saçılıyordu, gözlerini kan bürümüş, fal taşı gibi açılmıştı. Khardan sertçe, "Bu hayatı ben kurtardım," dedi. Kuma dü-şen kılıcını alıp kemerindeki yerine soktu. "Bu yüzden, almakda yalnız benim hakkım." Seyit, "O zaman onu sen öldür! Bunu yapmalısın. Bunusenden talep ediyorum! Onurum kırıldı!" diye tısladı, bir yan-dan da nefes alıp verişleri ağırlaşmış, sanki pislenmiş gibi sü-rekli ellerini kıyafetlerine silmeye başlamıştı. "Onun yaşaması-na izin veremezsin! O pisliğin teki, kirli!" Seyit'i ve babasının ona fırlattığı ters bakışları görmezdengelen Khardan yüzünü genç adama döndü. İnsanlar daha iyigörebilmek için birbirlerini itip kakarak, başlarını uzatarak iyi-ce yaklaştılar.Etrafına sert bir bakış atan Kalif, "Geri çekilin!" diye emretti. Suratı asık, ellerini hâlâ gömleğinin önüne silmekte olanSeyit yerinden kımıldamadı. Başka hiç kimse de hareket etme-di.Khardan, "Baba, bu benim hakkım değil mi?" diye sordu.Macit hiçbir şey söylemeden onaylarcasma başını salladı."O zaman bırakın da bu... adamla konuşayım!" Macit, yüzü asık, bir miktar geri çekilirken Caffar'ı da bera-berinde çekti. Kabilenin diğer üyeleri de birer birer geri çekil-390

Gezginin Buyruğudi en sonunda genişçe bir yarım daire oluşmuştu. Khardan or-tada, genç adam da hemen önünde, başı öne eğik, diz çök-müş duruyordu. Kalif gence yardım istercesine baktı, şimdi ne yapması ge-rektiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Kanuna göre, görünüşegöre ona dokunması için başka bir adamı baştan çıkarmakamacıyla kılık değiştiren bu adamın kesinlikle ölmesi gerekliy-di. Eğer kanuna karşı gelirse Khardan'ın insanlarının Kalifi ola-rak pozisyonu tehlikeye girerdi. Kalif yavaşça kılıcını çekti...Yine de... Başka bir açıklaması olmalıydı! Genç adamın yüzü aynı korkunç ifadeye büründü. Dizleriüzerine çökmüş, sanki sahip olduğu cesareti son damlasınakadar toplamak istiyormuşcasına elleri sımsıkı kenetlenmiş,Khardan'a boş gözlerle, dehşet verici, umutsuz bir sükunetiçinde bakıyordu. Khardan'ın avuçları terlemeye başladı. Kılıcın sapını dahada sıkı kavradı. Daha önce de adam öldürmüştü, fakat hiç bukadar savunmasız, böyle dizleri üzerine çökmüş birini değil.Bu düşünce midesini bulandınyordu, fakat bir seçeneği yok-tu. Öldürücü darbeyi indirmek için sanki dengesini sağlıyor-muş gibi ağırlığını bir ayağından ötekine geçirdi, son bir ilhamgelmesi ümidiyle kamp çevresine hızlı bir bakış attı.Beklediği ilham beklemediği bir kaynaktan geldi. Çadırın birinin gölgeleri arasındaki bir hareket dikkatiniçekti. Alacakaranlığın ışığına çıkmak için sessizce bir adım ile-ri atan Zohra, bir yandan kafasında yanlış birşeyler varmış gi-bi başına vumrken diğer yandan da dudaklarını bir kelimesöylermiş gibi hareket ettirdi."Deli!"Khardan karısına bakakaldı, aniden beynine üşüşen fikirler391

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 198: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracy Hickmanfırtınası onu şaşkına çevirmişti. Hissetmekte olduğu çelişkiv'nasıl fark edebilmişti? Daha da garibi, bu çocuk için o ya dbundan dolayı neden birşeyler hissetmiş olsundu ki? Kalif, herneyse, diye düşündü. Cevabını almıştı. Bütün bunların nasılsona ereceğini hâlâ bilmese de artık nasıl başlayacağını bili-yordu. Kılıcını indiren Khardan, toplanmış olan kabilelere ciddibir bakış attı. "Aklıma geldi de Akhran herkese kendi savun-ması için konuşma fırsatı tanımamızı emrediyor. Buna bir iti-razı olan var mı?" Fısıldaşmalar oldu. Seyit sinirle hırladı, duyulmayan

birşeyler mırıldandı fakat yüksek sesle hiçbir şey söylemedi. Khardan tekrar arkasını döndü ve genç adama ciddi bir ba-kış attı. "Konuşabilirsin. Bunu neden yaptığını anlat bize."Genç adam cevap vermedi. Khardan içini çekti. Bir şekilde onu konuşmaya zorlama-lıydı. Aniden, "Bana cevap verebilir misin?" diye sordu. "Dilsizmisin?" Genç adam, sanki uzun süredir ondan esirgenen uyku içinyanıp tutuşuyormuşcasma, bezgin bir şekilde başını iki yanasalladı. Khardan, "Görünüşüne bakılırsa bu diyarlardan değilsin,"diye sabırla devam etti, genç adamın bir cevap vermesiniumuyordu. "Öte yandan, dilimizi anlıyorsun. Yüzünü gördüm. Seni öl-dürmekle tehdit ettiğinde Seyit'in söylediklerini anladın." Genç adam yutkundu, Khardan adamın cinsiyetinin kesinkanıtı olan boğazındaki düğümü artık görebilmişti.Genç adam daha çok bir flüt sesini andıran bir sesle,392

Gezginin Buyruğu"Ben... Ben anlıyorum," dedi. Khardan onu kurtardığından be-ri ağzından çıkan ilk kelimelerdi. Boş gözler Kalif e baktı. Genç adam umursamaz bir ses tonuyla, "Bu somlar da ni-ye?" diye devam etti. "Bitir artık şu işi." Khardan kısık bir sesle, "Lanet olsun çocuk! Bana kendiniöldürtme!" dedi, bu kelimeler yalnız genç adamın kulakları

içindi. Genç adam irkildi, sanki korkunç bir rüyadan uyanmışca-sma gözlerini kırpıştırdı ve Khardan'a şaşkın şaşkın baktı. Gencin yanma kadar giden Kalif adamın çenesini kavradıve yüzünü sertçe ışığa çevirdi. "Sakalın yok." Kılıcıyla cüppe-nin önünü araladı. "Göğsünde kıl da yok." Genç boğuk bir sesle, "Bu... benim diyanmdaki... erkekle-rin... bir özelliği," dedi. "Kadın gibi giyinmek de mi senin diyarındaki erkeklerinbir özelliği?" Utançtan kızaran, başını öne eğen genç adam cevap ver-medi.Khardan ısrar etti, "Senin diyarında ne işle uğraşırdın?""Ben... sihir yapardım... siz büyücü diyorsunuz." Khardan rahatladı. Arkasından yükselen merak dolu, heye-canlı fısıltıları duyabiliyordu. Khardan, "Bu diyar nerede?" diye sözüne devam etti, bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 199: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yandan da akıl ve biraz da şans vermesi için AkhranHazretleri'ne dua ediyordu.Tanrı dualarını duydu. En azından biri duydu.Çocuk, "Hurn Denizi'nin diğer ucunda," diye mırıldandı. "Ne?" Khardan genç adamın çenesini acı verecek kadar sı-kı kavrayıp başını yukarı kaldırdı. "Söylediğini tekrarla ki her-kes duysun!"393

Margaret Weis & Tracy Hickman Genç umutsuzluk içinde "Hurn Denizi'nin diğer ucunda'"diye bağırdı. Khardan yüzünde ciddi bir gülümsemeyle genç adamı sert-çe itti. Kabilesine döndü. "İşte, duydunuz mu? Bir büyücü olduğunu iddia ediyor'Herkes, yalnız kadınların büyü yapabildiğini bilir. Sadece buda değil, aynı zamanda Hurn'un diğer yanındaki bir diyardangeldiğini söylüyor." Kalif ellerini salladı. "Herkes böyle bir yerolmadığını bilir! Herkes Hurn'un Sul'ün cehennemine dökül-düğünü bilir. Tam düşündüğüm gibi, bu adam deli. AkhranHazretleri'nin kanunlarına göre ona herhangi bir zarar verme-miz yasak." Khardan kendinden emin bir şekilde etrafına bakındı. Za-fer neredeyse elindeydi fakat daha kazanmamıştı. Henüz de-ğil. Tanrılarının buyruklarını işlerine nasıl geliyorsa öyle yo-rumlamaya alışmış bedeviler bir idamın heyecanından o kadarda kolay vazgeçmeyeceklerdi. Kırılan onum hâlâ tatmin olmamış olan Seyit bir adım öneçıktı ve yüzünü kabilelere döndü. "Ben diyorum ki o deli değil! Bana göre o bir sapık veAkhran Hazretleri'nin kanunlarına göre ölümle cezalandınl-malı." Khardan babasına bir bakış attı. Macit hiçbir şey söyleme-mişti fakat Şeyh'in Seyit'e hak veriyor olduğu açıktı. Kollarınıgeniş göğsü üzerinde kavuşturmuş, kaşları diken diken olmuşolan Şeyh oğluna endişeyle karışık kızgın bakışlar atıyordu. Khardan kabiledeki liderliğinin bıçak sırtında dengede ol-duğunu fark etti. Hâlâ gölgeler arasında gizlenmekte olanZohra'ya baktı. Alev alev simsiyah gözlerin onu dikkatle izle-diğini görüyordu fakat o gözlerin arkasındaki düşünceler hak-394

Gezginin Buyruğukında en ufak bir fikri yoktu. Khardan sessizce dua etti; eğer dileğin genç adamın yaşa-masıysa bana yardım et Akhran. Akhran sayesinde mi kendiliğinden mi bilinmez, anidencevabı fark etti. Khardan gence döndü. "Yaşam ya da ölüm hakkında kararverecek olan sensin. Sana bir seçim sunacağım. Eğer aklın ba-şındaysa bir erkek olarak cesurca öleceksin. Eğer deliysen ya-şayacaksın... Bir kadın olarak." Dinleyen kabileler arasında şaşkınlık ve takdir fısıldaşma-ları oldu. Macit şimdi gururla etrafına, böyle tanrısal bir bilge-likle tartışmaya girebilecek herhangi birine meydan okurcası-na bakmıyordu.Khardan Seyit'e döndü, "Bu seni tatmin eder mi?" Seyit bir an için düşündü. Eğer genç adamın aklı başın-daysa suçunun bedelini hayatıyla ödeyecek ve onuru kurtul-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 200: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

muş olacaktı. Öte yandan, eğer deliyse -ve aklı başında han-gi adam hayatının geri kalanını kadın olarak geçirmek isterdiki- herkes onun Akhran'm yüzünü görmüş olduğunu bilecekve Seyit için hiçbir utanç söz konusu olmayacaktı. Her iki du-mmda da onurunu kurtarmış olacaktı. Çatık kaşları düzelenSeyit başını onaylar şekilde öne eğdi. Khardan kılıcı havaya kaldırdı. Batan güneşin ışıkları çeliğikızıla boyuyor, Kalif daha iyi bir tutuş yakalayabilmek için kı-lıcın kabzasını sıkıca kavrıyordu. Sertçe, "Evet?" dedi. Gözleri gencin gözleriyle buluştu. Bir an için, dönmekteolan dünyada sadece ikisi kalmıştı. Başka kimse, hiç kimseyoktu. Khardan kendi kalp atışlarını, kendi nefesinin fısıltısınıduyabiliyordu. Güneş batıyor, kan kırmızısına dönüyordu; do-ğuda gökyüzü kararmış, ilk çıkan yıldızların hafif ışıltılanyla395

Margaret Weis & Tracı/ Hickmansüslenmişti. Çölün kokularını -ılgınları, adaçaymı, vahaçevresindeki çimenlerin tatlı, atların keskin kokusunu- alabil'yordu. Hafif, neredeyse hürmetkar bir sesle, "Yaşa," diye yalvardı"Yaşa!" Onunkilere bakan gözler dolu dolu oldu. Baş öne düşer-ken kızıl saçlar bir peçe gibi omuzlarına döküldü. Genç ada-mın boğazından sökülen bir hıçkırıkla beraber omuzlan titre-meye başladı. Khardan rahatlamanın verdiği bir yorgunlukla birlikte kılı-cını indirdi. İçinden genç adamı omuzlarından tutup sankikendi kardeşiymişcesine rahatlatmak geliyordu, fakat buna ce-saret edemezdi. Koruması gereken bir pozisyonu vardı. Buyüzden suratı asık bir şekilde kabilelere döndü."Bir kadını öldürmeyeceğim!" Kılcını kuşağına soktu. Aniden Caffar ileri çıkıp kumun üzerinde büzülmüş zaval-lı şekli göstererek, "Bütün bunlar çok iyi," dedi, "bu adamınkuşkusuz deli, Tanrı tarafından dokunulmuş olduğunu da ka-bul ediyorum; ama ona şimdi ne olacak? Onunla kim ilgilene-cek?"Temiz bir ses, "Ben söyleyeyim," dedi. Zohra çadırının gölgeleri arasından dışarı çıktı, ipek kafta-nı şiddetlenen ılizgarda uçuşuyor, mücevherleri tükenmekteolan ışıkta parlıyordu. "Büyü gücü olduğunu iddia ediyor. Buyüzden hareme girecek... Khardan'ın zevcesi olarak!"396

II Güneş batıdaki tepelerin arkasında kayboldu. Günün sonışıkları gökyüzünü hâlâ aydınlatıyor ve çöl kumunun kristalle-rinden de yansıyordu. Kadınların bazıları şaşkınlık içinde ne-fessiz kaldı, zevceler kuş sürüleri gibi bir araya toplanırkenipeğin telaş içinde hışırdaması, fısıldaşmalar ve orada buradakocalarından sessiz olmaları için gelen hafif emirler duyuldu. Kabilelerin üzerine şaşkınlıkla birlikte iyice güçlenmiş olansessizlik çöktü. Herkes Khardan'a bakıyor, tepkisini bekliyor-du. Kalif sanki atını delicesine dört nala sürerken hayvan ani-den altında oluvermiş gibi hissediyor ve görünüyordu. Nefesikesildi, yüzü kızardı, sonra bembeyaz oldu; baştan aşağı titre-di. Neredeyse boğulurcasma, zar zor, "Zevce, fazla ileri gidi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 201: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yorsun!" diyebildi. Zohra sakindi, "Hiç de değil. Sen iki -nasıl desek- 'kadını'çalıp evlerinden kopardın. Bu yüzden Akhran'ın kanununagöre onlara bakmak, ya kendi çadırına alarak, ya da bir baş-kasınmkine alınmalarını sağlayarak geçimlerini sağlamakla yü-kümlüsün..."Khardan Zohra'ya doğru bir adım atarak vahşi bir sesle,397

Margaret Weis & Tracy Hickman"Sul adına ne diyorsun sen be kadın!" diye bağırdı. "Ben onların hayatlarını kurtardım! Onları bir akında alıp götürrne-dim!" Zohra ellerini salladı. Peçesi yoktu ve yüzünde sakin, cid-di ve ağırbaşlı bir ifade vardı. Sadece Khardan siyah gözleriniçine baktığında zamanında söndüğünü düşündüğü korlarıntekrar alev almış olduğunu gördü. Onları neyin ateşe vermişolabileceği konusunda Kalifin en ufak bir fikri bile yoktu.Başka bir kadın olsa bunun kıskançlık olduğunu söyleyebilir-di, fakat kıskançlık için bir miktar umursama gerekirdi ve Zoh-ra sevgisini ona vermektense yerde yürüyen en iğrenç yaratı-ğa vereceğini sayısız kez belirtmişti. Onun değiştiğini düşünmüştü, fakat görünüşe göre budoğru değildi. Hayır, bu sadece onu aşağılamak, insanlarıönünde utandırmak ve kendisini kendi insanları gözünde yü-celtmek için yapılan bir hareketti. Aynen gerdek çarşafı mese-lesinde olduğu gibi Khardan bir kez daha ona karşı savunma-sızdı, ne de olsa Zohra kendi topraklarında savaşıyordu, büyükadınların alanıydı ve erkekler burunlarını sokamazdı. Zohra, "Tabii ki ikisine de gerekli törensel testleri uygula-yacağım," dedi. Gurur dolu bakışları herkesin üzerinden geçip Meryem'inüzerinde kilitlendi. Kız ise Khardan'ın annesinin kollarına so-kulmuştu. Zohra alaycı bir yumuşaklıkla, "Ne dersin kızım?" diye sor-du. "Sen -Sultan'ın kızı- büyü sanatında iyi misindir?" Kız uzun kirpikleri altından Khardan'a bir bakış attıktansonra utangaç bir şekilde, "Ben... ben pek o kadar... iyi sayıl-mam," diye itiraf etti. Şaşırmış fakat kendinden emin görünü-yordu. Henüz tehlikeyi kavrayamamıştı, "...ama kocamı mutlu398

Gezginin Buyruğuetmek için elimden geleni yaparım..." Zohra, dişi bir aslanın avının boğazını parçalamadan he-rnen önce çıkaracağı türden bir sesle, "Eminim yaparsın," diyemlrıldandı. "Ayrıca eminim ki 'babana' gelip," -Zohra kötü kö-tü bakmakta olan Macit'e dönüp uysal uysal gülümsedi- "bü-yü konusundaki yetenek eksikliğine rağmen seni zevce olarakalmak isteyecek pek çok erkek olacaktır. Ne de olsa eminimbaşka konularda yeteneklerin vardır..." Meryem masumane bir şekilde, "Ama ben Khardan'ın eşiolacağım," diye söze başladı fakat bir terslik olduğunu farkedip durdu. Zohra "Ah, zavallı çocuk, korkarım bu pek de doğru de-ğil," dedi. "Eğer bu diğer 'kadın'ı çadırına alırsa bu mümkünolmaz. Sen büyü konusunda yetenekli misin?" Dönerek bütün bunların ne anlama geldiği konusunda enufak bir fikri olmayan, sadece kaderinin -bir kez daha- has-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 202: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sas bir denge üzerinde durduğunu sezen gence bir bakış attı.Hâlâ yerde iki büklüm duran genç adamın sızlanmaları kesil-mişti. Boş gözlerini bir Khardan'a bir Zohra'ya çevirdi. "Evet, ben... yetenekliyim..." diyebildi, başka ne söyleyebi-leceğini bilmiyordu. Gerçekten de deli, diye düşündü Zohra; ama deli ya da de-ğil, benim işimi görüyor. Zohra savaş taktiği açısından şansını denemişti. Kocasıhakkında ve bir kadın olarak diğer kadınlarla ilgili bilgisiylekuşanmış bir şekilde zaferden emin olarak atını ileri sürmüş vegalip çıkmıştı. Bütün erkekler gibi Khardan da kontrol edeme-diği bir şey olduğu için büyüye güvenmezdi. Meryem bu sa-natta ne kadar usta olursa olsun —ki Zohra Sultan'ın sarayında-ki zevki sefayı düşündüğünde bunun pek de büyük olmadı-399

Margaret Weis & Tracy Hickmanğından emindi- Khardan'a daha çok hitap edecek alanları vur-gulamak için bu yeteneğini küçük gösterme yolunu seçmiş ol-malıydı. Deliye gelince, onun gerçekten yetenekli olup olma-dığının bir önemi yoktu. Sonuç olarak testleri yapacak olanZohra'ydı ve testler gizli yapılırdı... Zohra'mn berrak gözleri tekrar Meryem'e döndü, "Bak kı-zım," diye devam etti, "Khardan'ın zaten bir karısı var. Bu ikin-ci olacak. Kanunlara göre hiçbir erkek bakabileceğinden fazlazevce alamaz ve atlan satma konusundaki başarısızlığı yüzün-den kocamın tek yapabileceği şey iki kişiyi barındırmak. Birüçüncüye bakamaz." Eğer Zohra, Meryem'i dikkatle izliyor olsaydı mavi gözlerinaniden çelik gibi buz kestiklerini fark edebilir, keskin uçlarınıhissedebilir ve bir düşman -onunla kendi seviyesinde savaşa-cak, ölümcül bir düşman- kazandığını anlayabilirdi. Kocasın-dan intikamını almış, zafer sarhoşluğu içindeki Zohra, Mer-yem'in bakışlarındaki hançeri görmedi. Öte yandan başka biri görmüştü... Genç adam. Gerçi ken-di içindeki karmaşayla o kadar meşguldü ki kızın fırlattığıölümcül bakışları görmesine rağmen bir an sonra aklındaki fır-tınalar yüzünden bu anıyı tamamen unutmuştu. Şeyhe dönen Khardan, "Baba!" dedi. "Bu konuyu sana bı-rakıyorum. Kararını söyle ve ben de uyayım." Macit'in alnının kırışmasından ve bıyıklarının titremesindenoğlunun tarafını tutmak istediği açıktı, ama uygulanması gere-ken bir kanun vardı ve hak yerini bulmalıydı. Şeyh başını iki yana salladı ve sertçe, "Delinin açlıktan öl-mesine göz yumamayız, bu Akhran Hazretleri'ni kızdıracaktır,"dedi. "Sen delinin sorumluluğunu üzerine aldın. Eğer arayagirmeseydin şimdi -tamamen kazara- ölmüş olacaktı." Macit400

Gezginin Buyruğubunu söylerken protesto bakışlarını yukarı çevirmişti. "Ne de0lsa onun deli olduğunu bilmemizin hiçbir yolu yoktu, buyüzden de cahilliğimiz yüzünden ölümünden sorumlu tutula-mazdık ve sen, Khardan," -Macit oğluna kötü kötü baktı—"şimdi evlilik planları yapıyor olurdun. Bu sana bir ders ol-sun!" Eliyle kızı gösterdi ve "Meryem'i kendi aileme kabul ettim.Bir talip çıkana kadar ona iyi bakılacak." Kararın bildirilmesiyle Şeyh'in dudaklan sımsıkı kapandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 203: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kollarını kavuşturup istek sahibine sırtını döndü; bu, artık tar-tışmanın sona erdiğinin işaretiydi. "Durun bakalım bir dakika!" Bu ses Khardan'ın annesi Ba-dia'ya aitti. Bir adım öne çıkıp Macit'e döndü. Ufak tefek bir kadındı,boyu kocasının omzuna bile gelmiyordu. Genelde uysal ve sa-kin bir kadın olduğundan bir anne ve baş zevce olarak yerinibilirdi, fakat onun da sınırları vardı ve o sınırlar artık aşılmıştı.Elleri belinde, kocasının karşısında dikilmiş, toplanmış olankabilelere göz atıyordu. "Bana kalırsa hepiniz aklınızı kaçırmışsınız! Bu zavallı ya-ratık kadar deli olmalısınız!" Bunu söylerken genç adamı gös-tererek kırıcı bir hareket yapmıştı. "Haremde bir erkek! Böylebir şey asla kabul edilemez, tabii... eğer... eğer onun..." Yüzütamamen kızarmıştı fakat yolundan dönecek kadar utanma-mıştı. En sonunda kocasının şaşkın bakışlarına aldırmayarak,"erkekliği kesilip atılmazsa!" diye bitirdi. Kabiledeki diğer kadınlar onaylarca başlarını sallayıp fısıl-daştılar. Khardan soğuk bir sesle, "Zavallı adam deli. Bir de onu ha-dım edemezsiniz," dedi. "Suratında sakal, göğsünde kıl yok.401

Margaret Weis & Tracy HickmanNasıl bir zarar verebileceğini düşünüyorsunuz? Özellikle ribenim haremimde." Zohra'ya ters bir bakış attı. "Benim karıbundan daha erkek! Öte yandan -eğer bu seni mutlu edecekse anne- çadırına bir muhafız dikeceğim. Pukah onu gözleye-cek. Bu zaten akıllıca bir hareket olur, ne de olsa deliliğiyiekendine ya da bir başkasına zarar verebilir. Şimdi konu kapan-madan önce söylemek istediğim son bir şey var." Khardan açıklığın ortasından ayrılarak Meryem'in tam kar-şısına yürüdü. Boncuk boncuk, sevgi dolu gözlere bakarak kı-zın ellerini tuttu. "Gündüz etrafına güneşten bile daha fazlaışık saçıyorsun, geceyse mehtap gibi karanlığımı aydınlatıyor-sun. Seni seviyorum ve Akhran Hazretleri şahidim olsun ki bu-nun için Amir'in hazinesini talan etmem gerekse bile sanabenden başka bir erkeğin sahip olmasına izin vermeyeceğim." Eğilip kızı alnından öptü. Gözyaşlarını tutamayan Meryemona iyice sokuldu. Kızın narin ve sıcacık bedeni kollarında tit-riyordu. Kokusu Khardan'ı sarhoş etmiş, gözyaşları yüreğiniateşe vermişti. Khardan'ın annesi aceleyle gelip kızı götürdü. Bir dakika önce bin iblisle savaşıyormuşcasma nefes nefe-se kalmış olan Khardan da kararmakta olan çöle doğru hızlaayrıldı. Eğer Kahinin Gülü'nde bir umut ışığı yakalamayı bek-liyorduysa bile öyle bir şey bulamadı. Khardan'ın şehre olanyolculuğunun başında yeşil ve neredeyse sağlıklı gibi görünenbitki -bir kez daha- kum ve büzülmüştü. Kabilelerin diğer üyeleri de tek tek yok oldu, heyecanlı fı-sıltılar halinde günün olaylarını tartışmak için hızla çadırlarınagittiler. Ortada yalnız iki kişi kalmıştı, Zohra ve genç adam. Zohra kazanmıştı, fakat nedense intikamının tatlı meyvesiağzında kül tadı bırakmıştı. İçindeki acıyı gizleyip tekrar o es-ki dik başlı kişiliğine büründü ve çadırına döndü.<02

Gezginin Buyruğu Genç adam arkada, çöl tabanının granit zemininde dizleri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 204: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

-zerine çökmüş halde kalmıştı. Yanından geçenlerin çoğu yanbakışlar atmış; bakışların hiçbiri ona ulaşamamıştı. Ne yapma-sı nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Orada yatan başsızcesedi olsaydı herhalde etrafındaki canlılar arasında ölümünyalnızlığını şu ankinden daha acı hissedemezdi. John bir kez ölmüştü; hayatı keskin çelik tarafından kopar-tılmıştı. Mathew umutsuzluk içinde, "Ya ben kaç kez öldüm?" diyesordu. "Daha kaç kez ölmem gerekecek?" Gücü tükendi ve sıcak sert zemine yığıldı, tüm duyuları ka-yıp gitti. Bir melek kanadının yumuşak tüylerinin üzerine ka-panışını ya da bir çiğ tanesi gibi tenine damlayan göz yaşınınnarin dokunuşunu hissetmedi.403

12

Pukah hayretle, "Sen kimsin?" diye sordu. Genç adamın tepesinde havada asılı duran kadın, korkuiçinde geri çekildi, Pukah'ı görmesiyle beraber de ortadankayboldu. Pukah, "Dur! Gitme!" diye seslendi. "Güzel yaratık! Senikorkutmak istememiştim! Lütfen gitme! Ben... Gitti bile." Cinkederle etrafa göz gezdirdi. "Neydi o? Bir ölümsüz olmalı, amabunca asırlık hayatımda daha önce böylesine hiç rastlamamış-tım!" Elleriyle boşluğu yoklayarak bilinci yerinde olmayan gençadamın yanma yaklaştı. "Burada mısın güzel varlık? Bana ken-dini göster. Pukah'tan korkmana gerek yok. Bana Nazik Pu-•kah derler. Bir insan bebesi kadar masum. Beni büyüleyipgözlerimi kamaştırdın, şimdi de gittin! Tek istediğim senin gö-nüllü kölen olmak ve ayaklarının dibinde sana tapmak. Beyazelbisenin altından görünen o minik beyaz ayaklar, yıldızlarınışığından oluşan gümüş saçlar, bir güvercininkine benzeyenkanatlar... Kanatlar! Vay be! Ve kalbimi eriten o gözler!..." "Yok. Gitmiş." Pukah iç geçirdi, omuzları çöktü. "Terk edil-dim! Ne diyeceğini biliyorum." Diğer yarısının ileri süreceğiherhangi bir tartışmayı önlemek için elini kaldırdı. "Pukah, za-404

Gezginin Buyruğuten başın yeterince belada. İhtiyacın olan son şey bir kadın...kanatları bile olsa. Senin yüzünden Şeyh Sait ve -aşağı yuka-0- yirmi bin çılgın meharistesi -develi süvari- güneyden bu-raya her yeri ezip geçerek, gelip hepimizi kesecek. Bu hatamıdüzeltebilmek için Kaug'a -ki şalvarına vatozlar üşüşsün!- git-tim ve üç kabilenin Kich şehrine ilerlemek üzere bir araya gel-diklerini söyledim. Quar ve Akhran arasında barış sağlanacak,böylece kabileler eskisi gibi ayrılıp artık Sait'e tehdit oluştur-mayacak, böylece Sait de bizi huzur içinde bırakarak devele-rinin başına geri dönecekti. Pukah başını üzgün üzgün sallayarak bilinçsiz genci kaldır-dı, "İşe yaraması gerekiyordu! Kaug dehşete düştü, adım gibieminim. Sen de biliyorsun! Onu gördün!" Bunlar genç adamayönelik sözler değildi, kendi kendine sesleniyordu. Ortalığıkarıştıran Tanrıların Şeytanı Quar'dan başkası değildi. Amir'inbu kadar kuvvetli bir general olduğunu nerden bilebilirdim ki?Büyülü atlan olduğunu? Benim zavallı efendimi yakalamaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 205: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

çalışıp neredeyse hepimizin canına malolacağmı nasıl bilebi-lirdim? Ben..." Vahşi bir ses karanlığın içinden, "Demek o sendinl" diyegürledi. Pukah omzunda taşıdığı genç adamı neredeyse düşürüyor-du. Telaşla etrafına bakınırken kendi kendine, "Pukah," diyesöylendi, "ne zaman çeneni kapalı tutmayı öğreneceksin sen?Kim... Kim var orda?" diye seslendi.Korkunç ses, "Sond!" diye cevap verdi. Fiziksel forma geçen iri yarı yapılı cin, güçlü kolları genişgöğsünde kavuşmuş, yüzünde karanlık bir ifadeyle Pukah'ınönünde dikilmekteydi."Sond! Sevgili dostum! Önünde eğilirdim ancak şu anda bi-405

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatıraz rahatsız bir durumdayım..." Artan öfkesiyle sesi iyice gürlemeye başlayan Sond '"phatsız!'" dedi. "Seninle işim bittiğinde domuz herif, sadece rahatından olmakla kalmayacak aynı zamanda kellenden, bağır-saklarından, sağlığından, büyünden ve aklıma gelebilecekbaşka her şeyinden olacaksın!" Baş aşağı duran, başı ve kolları Pukah'ın omuzlarından sar-kan genç adam sızlanıp hareketlendi. Pukah, Sond'un bu ka-baran öfkesinin sebebini, yaşlı cinin konuşmasının ne kadarı-na kulak misafiri olduğunu, daha da önemlisi hem hırsı vehem derisi yüzülmeden bu durumdan nasıl kurtulabileceğinimerak ederek Sond'a uysal uysal gülümsedi. "Benimle ve benim değersiz işlerimle bu kadar yakından il-gilendiğiniz için çok onurlandım Sond, tabii ki bunlan senin-le tartışmaktan sonsuz bir haz alabilirdim ancak, senin de gör-düğün gibi, efendim bana bu zavallı deli adama göz kulak ol-mamı emretti ve ben de görev bilinci yerinde olan bir hizmet-kar olarak elbetteki bu emri yerine getirmeliyim. Beni buradabeklersen bu adamı yatağına bırakır bırakmaz hemen döne-rim. Yemin ederim bir köpeğin iki havlaması kadar bile sür-mez..." Sond sertçe, " Ölü bir köpeğin iki havlaması kadar diyelim,"diye kesti. "Benden o kadar da kolay kurtulabileceğini sanmasolucan." Cin gökgürültüsünü andıran bir sesle ellerini çırptı. Pu-kah'ın omuzlarından sarkan genç adam ortadan kaybolmuştu.Pukah endişeyle geri çekildi."Zavallı deli adam!" diye bağırdı. "Ne yaptın ona?" Sond sıktığı dişlerinin arasından, "Yatağına gönderdim.Emirlerin bu değil miydi?" diyerek her adımında geri çekilen406

Gezginin Buyruğupnkah'a bir adım daha yaklaştı. "Senin yapman gerekeni yap-tınl. Bana minnettar değil misin?" Kazayla ayağını bakır bir çömleğe sokarak neredeyse çadı-nn üzerine devrilen Pukah, "Ö... öyleyim!" diye cevap verdi."Ço... çok minnettarım, sevgili dostum S... Sond." Dengesini sağlayan Pukah umutsuzca ayağındaki çömlek-ten kurtulmaya çalışırken sekmeye başladı. Omuz kasları geri-len, damarları şişen, gözleri alev alev yanan Sond zavallı gençcini takip etmeye devam etti. "Madem bana minnettarsın 'dostum' Pukah şu son derece

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 206: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ilginç konuşmana devam et bakalım. Kaug'a gittin ve ona bir-şeyler dedin... Ne dedin?" "Eee... şey, ona sonunda Şeyh Macit el Fakhar ve Caffar elVidcar'ın kabilelerinin birleştiklerini ve ee... ve yakında üçün-cü bir kabileyle -Şeyh Sait el Şaban'ınkiyle- birleşecek olma-nın sevincini yaşıyor olduğumuzu ve ... ve..." Pukah hızlı dü-şünerek, "Kaug'a bunlann hepsinin senin sayende olduğunusöyledim yüce Sond ve bunun gerçekten de senin yüksek ze-kanın bir göstergesi olduğunu..." Yaşlı cine yaltaklandığını (bir yandan da eğer Sait onlarasaldıracak olursa şimdiden suçu başkalarının omzuna atmakiçin zemin oluşturmanın yapılabilecek en iyi şey olduğunu)düşünen Pukah bu sözler üzerine sinirden mosmor kesilmişSond'u görünce son derece afalladı. Nefesi kesilmiş, neredeyse boğuluyor gibi görünen cin,"Sen... ne?" diyebildi. Pukah alçakgönüllülükle, "Ben sadece senin itibarını teslimettim, Sond dostum." Sonunda çömleği ayağından çıkartarakdoğruldu ve ellerini reddeder bir şekilde kaldırıp, "Bana teşek-kür etmene gerek yok. Hak etmediğin bir şey değil..."407

Margaret Weis & Tracy Hickman Pukah'ın sesi söndü. Korkunç bir sesle kükreyen Sond 1 Iyüz metre havalanmış olmalıydı. Güçlü kollan, sanki yıldızlargökyüzünden birer birer sökmek istermiş gibi başının üzerin-de havaya kalkmıştı. Gerçi Pukah'ın da o anda fark ettiği gibiSond'un gazabının hedefi yıldızlar değildi. Bir meteor gibi in-meye başlayan cin Pukah'a doğru dalışa geçti. Panikten eli ayağı birbirine dolanan genç cinin tek yapabil-diği şey, kollarıyla başını siper etmek ve kendini demir birkumbaraya tıkılmış, kilitlenerek mühürlenmiş ve yerin dokuzkat dibine gömülerek sona eren trajik hayatı için kederlen-mekti. Muazzam bir rüzgar ona çarptı, etrafında eserek iki pal-miye ağacını köklerinden söktü...Sonra fırtına dindi. Hepsi bu, diye acı içinde düşündü Pukah, her şey sonaerdi.Ancak hiçbir şey olmadı.Korku içinde bekledi.Hâlâ bir şey yoktu. Kafasını koruyan kollarını çözmeden, gözleri sımsıkı kapa-lı olan Pukah kulak kabarttı. Tek duyduğu bağırsakları burku-larak sökülen bir adama ait olabilecek acınası bir inlemeydi.Pukah ihtiyatla gözlerini araladı ve dirseğinin aralığından gözattı. Kendini bir arada tutmaya çalışıyormuşcasına kollarını kar-nının etrafına dolamış, iki büklüm duran Sond acı acı hıçkırt-yordu. Pukah gerçekten etkilenmişti; tam olarak doğruyu söyle-memiş olduğu için hafif bir suçluluktan öte birşeyler hissede-rek, "Ah sevgili dostum," dedi. "Bana minnettar olduğunu bi-liyorum ama emin ol bu duygu gösterisi tamamen..."408

Gezginin Buyruğu"'Minnettar'!" Sond başını kaldırdı. Cinin yanaklarından gözyaşları süzü-lüyor, dudaklarından köpükler saçılıyor ve ağzından kan dam-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 207: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lıyordu. Ellerini iyice açan Sond dişlerini gıcırdatarak Pukah'ınboğazına atıldı. Sond, "'Minnettar'!" diye bağırdı. Pukah'ı yere serdi ve gençcini ensesinden kavrayarak başını çorak zemine vurmaya baş-ladı. Ağzından çıkan her sözle daha da sert vuruyordu, "Kay-bettim! Onu kaybettim! Ebediyen! Ebediyen!"Güm, güm, güm... Pukah yardım çağırmak istedi fakat kafasının içindeki diğerher şey diline öyle bir dolanmıştı ki tek yapabildiği şey her birdarbede "Ah! Ah! Ah!" demekten ibaretti. Neyse ki sonunda Sond'un gücü tükendi yoksa Pukah'ıdünyanın öteki tarafından çıkana kadar yere vurabilir ve dışa-n çıkan cin, Mathew'un aslında deli falan olmadığını keşfede-bilirdi. Acısı ve öfkesinden tükenmiş olan Sond, Pukah'a indir-diği son bir darbeyle onu sert granitte iki metre kadar yerin di-bine gömdü. Sond sırtüstü yığıldı, nefes nefese, inliyordu. Sersemlemiş, yönünü kaybetmiş ve baştan aşağı titremekteolan Pukah başta deliğinden çıkmamayı ve onu Sond'dan ko-ruyan şeyi yeterli bulmadığından olsa gerek, üzerini de çölüngeri kalanıyla örtmeyi düşündü. Ancak kafası netleştikçe yaşlıcinin söyledikleri kulaklarında yankılandı: Kaybettim!... Onuebediyen kaybettim!... 'O' kimdi? Nasıl kaybetmişti? Ve neden bunlar onun, Pu-kah'ın, suçu gibi görünüyordu? Bu soruların cevabını almadan -demir bir kumbaraya kilit-lenmiş olsa bile- asla içinin rahat etmeyeceğini bildiğinden ya-vaşça deliğinden dışarı baktı.409

Margarer Weis & Tracy Hickman Yaşlı cinin yeniden düşmanca bir yaklaşım sergilemesi kokuşuyla her an deliğine geri dalmaya hazır bir şekilde çekinçekine, "Sond?" dedi. "Anlamıyorum. Bana sorunun ne oldu-ğunu söyle. Sanırım ortada kesinlikle bu sorun var." Sond yalnızca inleyerek cevap verdi, yüzü şahit olunabile-cek en acı kederle çarpılmıştı ve kafasını bir o yana bir bu ya-na savuruyordu. Birşeylerin gerçekten de çok ters gittiğine dair bir hisse ka-pılan ve bunun kendi başındaki belaları daha da beter halegetirmesinden kaygılanan Pukah, "Sond," dedi, "eğer... ee...eğer bana ne olduğunu söyleyebilirsen belki yardımcı..." "'Yardım'!" Sond dirsekleri üzerinde doğrulup kan çanağı-na dönmüş gözlerini Pukah'a dikti. "Kılıcımı alıp beni ortadanikiye ayırmaktan başka yapmadığın ne kaldı ki?" Pukah tevazuyla, "Eğer gerçekten istediğin buysa, bunuyapmaktan da şeref duyarım yüce Sond," diye başladı. Sond, "Kapa çeneni!" diye söylendi. "Senin yapabileceğinhiçbir şey yok. Kimsenin yok, hatta Akhran'ın bile." Pukah dehşetli Tanrı'nın adını duyar duymaz endişeyle yu-karı baktı ve deliğine geri kaçtı."Sen... Kutsal Akhran'la mı konuştun?""Evet. Başka ne yapabilirdim ki?""Peki ona... ne söyledin?""Ona suçumu itiraf ettim." Rahatlayan Pukah derin bir nefes aldı. Teskin edercesine,"Bağışlayıcı Tanrı'nın bu suç için seni affettiğinden hiç kuş-kum yok," dedi. Pukah'a dik dik bakan Sond, "Tabii senin bu işte parmağınolduğunu öğrenmemden önceydi!" diye gürledi ve umutsuzca

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 208: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

iç geçirdi. "Zaten artık bir önemi kaldığını sanmıyorum."410

Gezginin Buyruğu Pukah, "Bence de yoktur!" dedi fakat Sond onu dinlemi-yordu. "Nedima'yı, Kaug onu bahçeden çaldığı gece kaybettim.Kaug benim bunu görmemi sağladı. Yapacağım herhangi birşeyin Kaug'u onu bana geri vermeye ikna edebileceğimi sana-rak ne büyük aptallık ettim. Beni kullanıyordu; ama çok çare-sizdim. Başka ne yapabilirdim ki?" Sond, Nedima'nın ifrit tarafından kaçırılış öyküsünü ve Ka-ug'un Sohd'u Nedima'yı ebediyen kaybetme tehdidiyle kabile-

leri ayırmaya zorlamasını birkaç buruk cümleyle aktardı. Sond perişan bir biçimde, "Kabileleri ayırmaya çalıştım;ama işe yaramadı. Bunu gördün," diye devam etti. "her şey ba-na karşıydı! Birdenbire Sait'in ortaya çıkışı" -Pukah huzursuz-ca kıpırdandı- "ve Akarları Hranalarla yakınlık kurmaya zorla-ması. Olanları açıklamak ve bana bir şans daha vermesi içinyalvarmak için Kaug'a gittim fakat o insafsızca güldü. Kendi-mi onu atlatabilecek kadar zeki mi sandığımı sordu. Nedi-ma'nın artık gittiğini ve onun yanma gönderileceğim güne ka-dar onu bir daha asla göremeyeceğimi söyledi." Pukah düşünceli düşünceli kaşlarını çattı. "Garip bir açık-lama. Ne demek istedi?" Sond başını ellerinin arasına bırakarak bezgince omuz silk-ti. "Ben nereden bileyim?" diye geveledi."Peki Akhran Hazretleri ne dedi?" Sond, "Nihayet onu bulduğumda," dedi, asık yüzünü yuka-rı kaldırarak, "ki dört gün dört gece süren bir arayış sonrasın-daydı, yapmış olduğum şeyi yapma nedenimi anladığını söy-ledi. Bir dahaki sefere doğrudan ona gitmemi istedi, Tanrılarınplanlarını bozmaya kalkışmamak üzerine katı bir ders verdi vebizzat kendisinin ortadan kaybolan ölümsüzlere ne olduğunu«ıı

Margaret Weis & Tracy Hickmanaraştırmamız için bizi görevlendirdiğini hatırlattı..."Pukah, "Tabii ya, işte bu!" diye bağırdı."Ne?" Pukah, "Nedima'nın kaybolması! Kaug onu kayıp cinlerinolduğu yer her neresiyse oraya yollamış. Senin de ona katıl-man konusunda söylediklerine bakılırsa, sırada da biz varız gi-bi görünüyor," diye ekledi. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Sond doğruldu, yüzükaranlıkta hafif bir umut ışığıyla parlamaya başlamıştıPukah hayretle ona baktı. "Saygıdeğer Sond, keyfinin yerine gelmesine ve bu değişi-me benim biçare sözlerimin yol açmış olmasına son derece se-vindiğimi belirtmek isterim, ancak Nedima'nın Tanrılar bilirnereye, hatta düşündüm de, onların bile bilmediği bir yeresürgün edilişiyle ilgili bu korkunç haberi nasıl oluyor da böy-lesi bir sevinçle karşılıyor olduğunu merak etmekten kendimialamıyorum." "Ben... sanmıştım ki... yani Kaug'un onu..." Sond'un sesiboğularak kayboldu, yüzü bir kez daha kara kara düşüncele-re daldı. Ne olup bittiğini bir anda kavrayan Pukah, "Haa!" dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 209: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Kaug mu?" diye dudak büktü. "Nedima'nın narin ve güzel ol-duğunu mu söylemiştin? O zaman Kaug'un ilgisini çekmez. Osu aygırlarıyla düşüp kalkar. Ciddiyim! Bu konuda bilirkişi sa-yılırım... Şimdi gel dostum." Pukah deliğinden yukarı tırmanacak kadar kendini emni-yette hissetti. Sond'a yaklaşarak ayağa kalkmasına saygıylayardım etti. "Her zaman kafamdan birşeyler geçiyor bilirsin.Doğurgan bir beyne sahip olmak da benim lanetim sanırım.Kafamda bir plan oluşmaya başladı bile. Hayır, henüz bir şey412

Gezginin Buyruğu öv[eyemem. Biraz araştırma yapmam, bilgi toplamam lazım,"Sond'un omuzlarındaki toprağı silkeleyen ve kırışmış kıyafet-lerini düzelten cin ciddi ciddi konuşmaya devam etti, "Bu ak-sam şeyden... ee... kendi kendime konuşurken senin kulakmisafiri olduğun şeylerden kimseye bahsetme, özellikle deefendimize. Bu da planın bir parçası. Her şeyi mahvedebilir-sin." Pukah, şaşkınlık içinde ona bakakalan Sond'a, "Şimdi," di-ye devam etti, "gidip efendimin buyruğu üstüne şu deli ada-ma göz atmalıyım. Sanki yeterinde işim yok muş gibi!" Derinbir iç çekti. "Umudunu kaybetme Yüce Sond!" Pukah Sond'unomzuna hafifçe vurdu. "Pukah'a güven!" dedi ve gözden kay-boldu.VÎ

13

Görüp gördüğü en garip rüyadan uyanan Mathew doğrul-du, korkuyla titriyordu. Rüyasında kumlarda yatarken beyazbir sarık ve ipek şalvar giyen bir adam birden ortaya çıkmış,kendisinden beklenmeyecek bir güçle Mathew'u omzuna al-mıştı. Başka bir adam ortaya çıkana kadar bu genç adam ken-di kendine konuşuyordu, ya da Mathew'a öyle gelmişti. Bu ye-ni ortaya çıkan adamın görünüşü korkunçtu. Gökgürültüsü gi-bi bir ses çıkarmış, ondan sonra iki adam da ortadan kaybol-muş, genç büyücü de kendini ağır keçi kokusu olan bir çadı-nn içinde bulmuştu. Karanlıkta etrafına bakman Mathew rüyasının en azındanbir kısmının rüya olmadığını fark etti. Gerçekten de bir çadı-rın içinde yatmaktaydı, gerçekten de çadırın bir önceki sahibibir keçiymiş gibi bir koku vardı ve karanlıkta yapayalnızdı.Hava ciddi bir şekilde soğuktu, üzerini örtmek için birşeylerarandı. Yumuşak yün bir battaniye bulup vücuduna sardı vetekrar yastıkların üzerine uzandı. Aniden, keskin bir korkuyla tekrar doğruldu. Elini cüppe-sinin derinliklerine daldırıp, delice akvaryumu aradı. Parmak-ları soğuk yüzeyin üzerine kapandığında altın ve gümüş işle-meler tenine battı. Hafifçe salladı ve kürenin içindeki hareketv,

Gezginin Buyruğuhissiyi içi rahatladı. En azından su hâlâ içindeydi; balıklara dabir zarar gelmemiş olmalıydı. Çadınn dışmdan gelen hafif bir ayak sesi Mathew'un küre-yi hızla cüppesinin içine geri sokmasına neden oldu. Kalbi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 210: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

göğsünden dışarı çıkmak istermiş gibi atıyor, şimdi nasıl birkabusla karşı karşıya olduğunu merak eden büyücü korkuiçinde çadır girişine bakıyordu. "Uyanık mısınız efen... şey... hanımım?" Ses biraz şaşkın gi-bi geliyordu. Bir anlık duraksamadan sonra Mathew, "Evet," diye yanıt-ladı. Ses alçakgönüllü ve boyun eğer bir tonla, "Girebilir mi-yim?" diye sordu. "Efendim gece için sizi rahat ettirmemi bu-yurdu."Biraz daha rahat nefes almaya başlayan Mathew, "Seni...Khardan mı gönderdi?" diye sordu."Evet efen... şey, hanımım.""Öyleyse lütfen, içeri gir." Ses, "Teşekkür ederim efend... hanımım," dedi ve rüyasın-daki adamlardan biri çadıra girerken Mathew şaşırıp kaldı. İçeri giren, onu bir yavru köpek kaldırır gibi kolayca hava-ya kaldıran, genç adamdı. Elleri önünde kavuşmuş, gözleri ye-re bakan, beyaz sarıklı adam nazikçe Mathew'u sağlık ve mut-luluk dileyerek selamladı.Mathew da uygun bir cevap kekeledi.Genç adam, "Size bir şirac, gaz lambası getirdim," dedi vebirden bir lamba belirdi. Lambayı dikkatle yere koyduktansonra bir el hareketi yaptı ve lamba yandı. "Burada ayrıca ısın-manız için bir mangalla birlikte kömür de var. Efendim sizinburalardan olmadığınızı söyledi," -genç adam dikkatle konu-V5

Margaret Weis & Tracy Hickmanşuyor, sanki dikkatsiz bir sözle Mathew'u gücendirmek istemi-yor gibiydi- "bu yüzden bizim yöntemlerimizi de bilmiyorsu-nuzdur sanırım.""Ha... hayır, bilmiyorum." Genç adam kibarca başını salladı fakat -Mathew'un bak-madığını düşündüğü bir anda- gözlerini yardım ister gibi yu-karı çevirdi. "Mangalın tam burada, çadırın üzerindeki açıklığın hemenaltında olmasına dikkat edin ki duman dışarı çıkabilsin; yoksasabah uyanamazsınız, kömür dumanı zehirlidir. İzin verirsenizyatağınızı yapayım," —genç adam Mathew'u nazik fakat sertçeçadırın bir kenarına, işini engelleyemeyeceği bir yere itti-"Uyurken yastıkları keçe kilimin üzerinde tutmaya özen gös-termenizi öneririm. Bilirsiniz ne akrep ne de karakurt keçeüzerine çıkmaz." Mathew, "Bilmiyordum," diye mırıldandı. Bu genç adamahayretler içinde bakakalmıştı. "Karakurt nedir?" "Büyükçe siyah bir örümcek. Isırdıktan sonra birkaç sani-ye içinde ölmüş olursunuz." Mathew endişeyle, "Ama keçe üzerine çıkmadığını söylü-yorsun? Neden?" diye sordu. Genç adam dindar bir sesle, "Ah, bu sorunun cevabını an-cak Akhran Hazretleri biliyor," dedi. "Benim tek bildiğim etra-fı, hepsi kanına susamış örümceklerden oluşmuş bir ordu ta-rafından kuşatılmış olduğu halde rahat rahat uyuyan bir adamgörmüş olduğumdur. Örümceklerden bir tanesi bile keçe bat-taniyesinin üzerine kara adımını atmadı. Ha bir de: Her sabahkıyafetlerinizi ve özellikle ayakkabılarınızı silkelemeyi unut-mamalısınız, akrep keçe üzerine çıkmasa da akıllıdır ve kıya-fetleriniz arasına saklanarak sokma şansını dener."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 211: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

416

Gezginin Buyruğu Nerede yattığına dikkat etmediği geceleri veya her sabahnasıl umarsızca kadın ayakkabılarını ayağına geçirdiğini hatır-layan Mathew bir akrebin iğnesinin tenine girişini açık seçikgözünün önüne getirince boğazının düğümlendiğini hissetti.Aklını bu dehşetten kurtarmak için genç adama sorular sorma-yı uygun buldu. Mathew içtenlikle, "Kayda değer bir büyücüsün," diye sö-ze başladı. "Ne zamandır bu sanatla ilgileniyorsun?" Genç adam Mathew şaşırtacak bir şekilde doğruldu ve bü-yücüye ters ters baktı. Genç adam, "Deli olduğunu biliyomm," dedi, "fakat bu sa-na bana hakaret etme hakkı vermez.""Hakaret etmek mi? Hiç öyle bir..." "Bana büyücü demek! Kadın işleriyle uğraştığımı ima et-mek!" Genç adam gerçekten alınmış gibi görünüyordu. "Ama... ama o ortaya çıkardığın lamba; o alev. Sanmıştımki..." "Ben bir cinim tabii ki. Adım Pukah. Khardan benim efen-dim." "Bir cin!" Mathew'un nefesi kesildi ve geri çekildi. Görünü-şe göre kamptaki tek deli kendisi değildi. "Cin diye bir şeyyoktur ki!" Pukah Mathew'a acıyarak baktı. "Kuduz bir köpek kadardeli," diye mırıldandı. Başını iki yana sallayıp yastıkları düzen-lemeye devam etti. "Bu arada efen... hanımım, bu akşam sizkumlar üzerinde yatarken yanınıza geldiğimde, bir ölümsüz-benim türümden biri- üzerinize eğilmişti." Gözleri bu anıyla parlayan Pukah yapmakta olduğu şeyiunutup yavaşça yastıkların arasına gömüldü. "Aslında benimtürümden değildi. Görüp gördüğüm en güzel varlıktı. Saçı gü-W

Margaret Weis & Tracy Hickmanmüş rengiydi. Baştan aşağı beyaz kıyafetler giyiyor, sırtındanyumuşak tüylü kanatlar çıkıyordu. Onunla konuştum," dedisesi üzgündü, "fakat ortadan kayboldu. Kendisi sizin dişi cini-niz miydi? Eğer öyleyse," diye heyecanla devam etti, "ona hiç-bir zarar vermek istemediğimi, tek istediğimin yalnızca bir da-kika ona takdirimi anlatmak olduğunu söyleyebilir misiniz..." Mathew, "Neden bahsettiğin hakkında en ufak bir fikrimyok!" diye kesti. "Dişi cinler! Saçmalık bu! Gerçi..." -bir an du-raksadı- "tarif ettiğin şey bizim melek diye bildiğimiz varlıkla-ra benziyor..." Pukah kendinden geçmiş halde, "'Melek'!" diye mırıldandı."Ne kadar da güzel bir kelime. Ona uyuyor. Sizin diyarınızda...herkesin... böyle hizmetkarları mı vardır?" "Melekler! Bize hizmet etmek mi!" Mathew bu saygısızlıkkarşısında kalakalmıştı. "Asla! Eğer birini görecek kadar şanslıolursak kendisine hizmet etmek bizim için bir şeref olur." Pukah kasvetle, "İşte buna inanabilirim," dedi. "Benim ol-saydı ona tüm hayatım boyunca hizmet edebilirdim. Gerçieğer bu varlıkları hiç görmüyorsanız Tanrınızla nasıl iletişimkuruyorsunuz?" Mathew "Kutsal rahipler aracılığıyla," dedi fakat kekeliyor-du, aklına yine John gelmişti. "Bu rahipler -tabii ancak rahip-lerin en önde gelenleri- Promenthas'm melekleriyle konuşup

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 212: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Onun Kutsal Arzularını öğrenebilirler.""Meleklerin tüm yaptığı bu mudur?" "Eh..." —Mathew duraksadı, bir anda kendini rahatsız his-setmişti- "bir de koruyucu melek dediğimiz varlıklar vardır,bunların görevi insanları himayeleri altına alıp korumaktır,ama...""Ama ne?" Pukah meraklanmıştı.«18

Gezginin Buyruğu "Ben... ben asla inanmıyordum... Demek istediğim hâlâinanmam..." Cin, "Sen bana da inanmıyorsun!" dedi. "ama gördüğün gi-bi önünde duruyorum. Şimdi," -Pukah zarafetle ayağa kalktı-"eğer izin verirsen geri dönmem gerekiyor. Efendimin şüphe-siz bana ihtiyacı vardır. Benim tavsiyemi almadan hiçbir işekalkışmaz." Mathew "Tabii, başka... başka bir şeye ihtiyacım yok," di-ye mırıldandı, aklı karışmıştı. "Teşekkür ederim... Pukah..." Cin, "Ben teşekkür ederim efen... hanımım," diye cevapla-dı, eğilerek selam verdi ve duman olup çadır kapısının altın-daki aralıktan dışarı süzüldü. Hayretler içinde kalan Mathew bir saniye önce cinin duru-yor olduğu noktaya bakakaldı. "Belki de gerçekten deliyim,"diye mırıldandı ve elini alnına götürdü. "Bu gerçek olamaz.Bunları yaşıyor olamam. Hepsi bir rüya ve ben yakında uya-nacağım..." Çadırın dışında başka biri vardı. Mathew bileziklerin şıngır-tısını, ipek hışırtısı duydu ve burnuna aniden parfüm kokusugeldi. Hafif bir fısıltı, "Uyanık mısın?" diye sordu. Mathew, "Evet," diye cevap verdi, korkmak için fazla şaş-kın bir haldeydi."Girebilir miyim? Benim, Zohra." Zohra? Kendisinin hareme alınacağını belirten kadının buolduğu konusunda belli belirsiz birşeyler hatırlıyordu. Birisisanki ona bu isimle hitap etmişti. Duyduklannı bir araya geti-recek olursa bu, onun Khardan'ın karısı olduğunu gösteriyor-du. "Evet, lütfen..." Çadırın kapısı karardı, ipek kaftanından şekli seçilemeyenbir figür içeri girdi. Lambanın ışığı bilezik ve yüzüklerden yan-419

Margaret Weis & Tracy Hickmansıyor, peçenin üzerinde zar zor görülebilen siyah gözleri ate-şe veriyordu. Hızla içeri giren Zohra çadırın kapısını arkasın-dan zaman kaybetmeden örttü, dışarı ışık sızmamasına dikkatetti. Tatmin olunca yastıkların üzerine oturdu; diz çökerken ra-hat bir zarafetle lıareket etmiş, şimdi de gözlerini hâlâ cininonu ittiği köşede büzülmüş olan Mathew'a dikmişti. Zohra, eliyle de işaret ederek, "Işığa gel," dedi, bileziklerigüzel sesler çıkararak şıngırdadı. "İşte, tam karşıma geç." Otur-duğu yerin karşısında, mangalın ve lambanın diğer tarafında-ki yastıkları gösterdi. Söyleneni yapan Mathew yastıkların üzerine oturdu. Sıcaksarı ışık ikisinin de yüzünü yıkıyor, arka plana alevlerin dan-sıyla hareket eden gölgeler düşürüyordu. Gözleri dikkatleMathew'u izlerken Zohra yavaşça peçeyi indirdi. Mathew'sa o sırada daha önce hiç bu kadar güzel ya davahşi bir kadın görmemiş olduğunu düşünüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 213: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Benim karım bundan daha erkek! Khardan'm acı sözleri tekrar Mathew'un aklına geldi ve-karşısında oturan kadının yüzüne baktığında- ne demek is-tendiğini anlayabiliyordu. Gururla dolu bu yüzün erkeksi birtarafı vardı, yüzeyin altında kaynamakta olan birşeyler olduğu-nu hissedebiliyordu. Yine de, eğer isterse dudakların yumuşa-yabileceğini, gözlerin sevecen olabileceğini düşündüren bir-şeyler de vardı. Mathew açık açık, "Size teşekkür etmek isterim hanımefen-di," dedi. "Hayatımın kurtulmasında sizin de bir rolünüz oldu." Kadının beklenmedik cevabı, "Evet," oldu. "Buraya gelişi-min sebebi bunu yapma nedenim. Senin için araya girmemeneden olacak ne vardı? Adın ne?"Genç adam, "M-Mathew," dedi, aniden gelen somdan do-420

Gezginin Buı/ruğulayı şaşırmıştı. "M-Mat-hew." Zohra'nın dudakları alışmamış oldukları sesiçıkarmakta güçlük çekiyordu. Mathew, "Mathew," diye tekrarladı, isminin başka bir insantarafından söyleniyor olması onu biraz olsun mutlu etmişti. İlkkez birisi ona ismini soruyordu. Zohra mağrur bir şekilde, "Ben de öyle dedim. Mat-hew,"dedi. "Pekala Mat-hew, neden hayatını kurtardığımı bana söy-leyebilir misin?" Genç adam, "Ha... hayır," dedi, som onu tedirgin etmişti.Zohra'nın gerçekten bir cevap beklediğini fark edince uygunkelimeler aradı, "B... belki de kadın kalbi halime acımıştır..." "Peh!" Zohra'nın küçümsemesi lamba alevinden daha yakı-cıydı. "Kadın kalbiymiş! Bende kadın kalbi falan yok. Ayrıcaacıma gibi bir şey de hissetmiyorum. Eğer hissettiğim bir şeyvarsa," -aşağılar bir bakış attı— "o da küçümsemedir!" Sinirleelbisesini çekiştirdi, keskin tırnakları narin kumaşı yırttı. "Eğerbir erkek vücuduna sahip olsaydım asla bu... bu kefene sak-lanmazdım!" Mathew, "Ve hayatımı kurtarmak için benim yaptığım şeyiyapmazdın," dedi. Delici bakışlar karşısında utanarak başınıöne eğdi. Hafif bir sesle, "O da yapmazdı," diye ekledi. O ka-dar hafif bir sesle söylemişti ki karşısındakinin duymuş oldu-ğunu düşünmüyordu, fakat Zohra kelimeleri yakalamıştı vedalışa geçen bir atmaca gibi saldırdı. "Khardan? Tabii ki hayır! Kadın elbiseleri arkasına saklan-maktansa bin hançerle ölmeyi tercih eder. Bana gelince, benhapsolmuş durumdayım. Her sabah kalkıp o elbiseleri giyer-ken tekrar tekrar ölüyorum! Belki de," -şimdi kendi kendinekonuşma sırası ondaydı- "belki de seni kurtarmamın sebebi421

Margaret Weis & Tracy Hickmanbuydu. Onları sana bakarken, gözlerini benim üzerime diktik-leri gibi senin de üzerine dikerken gördüm..." Mathew bir anda her şeyi anladı. Gurur, bu güzel yüzü iç-ten içe kemiren acıyı gizliyordu. Ama neden? Burada yanlışolan neydi? Bunu anlamıyordu, iki kabile arasında asırlara da-yanan düşmanlık, Tanrıları tarafından zorlandıkları evlilik, Telüzerinde, kahverengiye dönüp ölmekte olan çiçek hakkındaen ufak bir fikri olması mümkün değildi. Bilmesinin tek nede-ni kadının yüzünde onun nasıl insanlarla çevrili olduğu halde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 214: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

-kendisi gibi- yapayalnız olduğunu gördüğü içindi. Şimdi karşısındakine acıyan kendisiydi, acıyor ve herhangibir yardımda bulunabilmek için yanıp tutuşuyordu. İlk kez,yakalanışından itibaren o işkence dolu haftalar boyunca bera-ber yaşadığı korku ruhunun karanlık köşelerinde kaybolmaya,yerini çok daha kutsal bir duygu, kaygı doldurmaya başlamış-tı. Yine de bunu karşısmdakinden olabildiğince gizli tutmasıgerektiğinin farkındaydı, yoksa o gururun kamçısını yemesikaçınılmazdı. Zohra aniden, "Senin deli olduğuna inanmıyorum," dedi veMathew korkunun geri döndüğünü hissetti. Kadın, "Evet," di-ye ekledi, genç adamın gözlerindeki ateşi fark etmişti, "diğer-lerini deli olduğuna inandırmaya devam etmen lazım. Sanınmçok da zor olmaz." Dudak büktü. "Senin görmüş olduğun gi-bi hepsi salak." "Peki ya... Khardan?" Mathew duraksadı, yüzünün kızardı-ğını hissediyordu. "O da beni deli mi zannediyor?" Zohra narin omuzlarını silkti, bu hareketle birlikte ipek hı-şırtısı duyuldu ve parfüm kokusu çadırın içindeki sıcaklıklabirlikte süzüldü. "Ne düşündüğünü neden bilmeliyim... hattaumursamalıyım ki?" Gözleri Mathew'u bir cevap vermeye cü-422

Gezginin Buyruğuret etmeye zorluyordu. "Hiç, sadece," -genç adam duraksadı, karı koca arasındakiözel konulara girmeye başlayan bu konuşmadan rahatsız ol-muştu- "sadece sen onun... karışısın. Sanmıştım ki o..." "...Gecelerini benim yanımda mı geçiriyor? Eh, yanılmış-sın." Zohra üşüyormuşcasına cüppesini etrafına sardı, oysamangalın sıcaklığı çadırdaki havayı gitgide daha da nefes alın-ması zor bir hale getiriyordu. "Sadece lafın gereği karı koca-yız. Ah, bu bir sır değil. Kampta bunu duyabilirsin." Aniden,"Khardan oldukça ilgini çekiyor gibi görünüyor," dedi, gözle-ri Mathew'un kalbini delip geçiyor gibiydi, böyle beklenmedikbir som karşısında genç adam afallamıştı. Mathew, "Beni köle tacirlerinden kurtardı," dedi, teni yanı-yor gibiydi. "Ayrıca bu gece bir daha kurtardı. Bu çok doğalki..." Zohra şaşkınlık içinde, "Sul adına!" dedi. "Galiba sen onaâşıksın!" Mathew sıcak bir ses tonuyla, "Hayır, hayır," diye itiraz et-ti. "Onu... takdir ediyorum, hepsi bu. Ayrıca minnettarım da..." Zohra merak içinde, "Denizin diğer yanındaki diyarınızdaâdetler böyle midir?" diye sordu ve yastıkların üzerinde arka-sına yaslandı. "Orada erkekler erkekleri mi sever? Tanrımızböyle bir şeyi yasaklar. Sizinki yasaklamıyor mu?" "Ben... ben..." Zavallı Mathewün ne diyebileceği, neredenbaşlayabileceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. "Bana inanı-yor musun öyleyse?" Bu pamuk ipliğine tutunup boğulmaktankurtulmaya çalıştı. "Benim gerçekten de denizin diğer yanın-daki diyarlardan geldiğime inanıyor musun?" "Ne fark eder ki!?" Zohra önemsiz ayrıntıyı elinin tersiyleyana itti. "Soruma cevap ver."423

Margaret Weis & Tracı/ Hickman "Aslında..." Mathew kekelemeye başladı, "senin... seninbahsettiğin... türden bir aşk... Tanrımız tarafından yasaklanma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 215: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

mıştır. Aşk... iki insan arasındaki aşk... kutsaldır, tabii gerçekaşk olduğu sürece... yani sadece bedensel hazlara dayanmadı-ğı sürece.""Kaç yaşındasın?" Mathew, "Kendi ülkemde on sekiz yaz gördüm hanımefen-di," diye cevapladı. Genç büyücü aniden o ülkenin meşelerin altında geçenyazlarına inanılmaz bir özlem duydu. Zohra gözlerinin doldu-ğunu görmesin diye aceleyle başını öne eğdi. Belki kadın yi-ne de gördü ve aklını sıla hasretinden uzaklaştırmanın bir yo-lunu aradı. Eğer amacı bu idiyse bir sonraki sorusuyla takdiredilesi bir başarıya ulaştı."Peki erkeklerle mi kadınlarla mı yatarsınız?" Mathew'un gözleri fal taşı gibi açıldı; kan yüzüne öyle birhücum etti ki açık kalan ağzından damlamaya başlamamasınahayret etti. "Ben... ben... hiç... yatmadım... yani... demek istiyorum ki...o çeşit... bir ilişkim... olmadı... herhangi birisiyle, ha... hanıme-fendi!" diye kekeledi. Zohra ciddi bir ses tonuyla, "Ah, bu iyi," dedi, peçesininkenarını düşünceli düşünceli yüzüklü parmaklarına doluyor-du. "Tanrımız Akhran pek çok şeyi bağışlar, fakat böyle birkonuda anlayışlı olacağını sanmıyorum. Pekala," diye devametti, dudaklarında eğlendiğini gösteren bir gülümseme vardı,"bir büyücü olduğunu iddia ediyorsun. Bu nasıl mümkün ola-bilir? Tanrılar bu yeteneği yalnız kadınlara verir. Belki de,"-aniden aklına bir şey gelmişti- "daha önce hiç şey yapmadı-ğından..."w

Gezginin Buyruğu Ağırbaşlılığına tekrar kavuşan Mathew, "Sizi temin ederimhanımefendi," dedi, "yurdumun erkekleri asırlardır bu sanatlauğraşıyorlar ve... bahsetmiş olduğumuz şeyin... bununla hiç il-gisi yok." "Ama" -Zohra şaşkına dönmüş görünüyordu- "bu nasılmümkün olabilir ki? Çok Bilen Büyücülerin ve Sul'ün onlaraverdiği lanetin hikayesini bilmiyor musun? Erkeklerin büyüyapması yasaklanmıştır!" Mathew dikkati elden bırakmadan, "Neden bahsettiğinizibilmiyorum hanımefendi," dedi. "Eğer Çok Bilen Büyücülerhikayesinden kast ettiğiniz Büyücülerin Serzenişi ise..." Yastıkların arasında daha rahat bir pozisyon alan Zohra,"Bana bu hikayeyi anlat," dedi. Mathew endişeyle dışarı doğru baktı. "İsteğinizi yerine ge-tirmek benim için bir onur olacaktır hanımefendi; fakat bunungüvenli olacağından emin misiniz? Eğer..." Zohra, "Kocam beni aramaya mı gelirse? Hiç sanmıyorum,"dedi, dudaklarında alaycı bir gülümseme olmasına rağmen-Mathew'un fark ettiği- bir acı da vardı. "Ayrıca, burada senin-le birlikte güvendeyim öyle değil mi? Sen deli değil misin? De-vem et. Hikayeni anlat." Mathevv aklını toparlamaya çalıştı... Pek kolay değildi. Ço-cukken büyü okuluna ilk gittiğinde, kara cüppeli başbüyücü-lerden, dizi dizi tahta sıralardan, göğe yükselen taş kulelerdendehşete düştüğü sırada bu hikayeyi dinleyişini hatırladı. Böy-le çölün ortasında bir çadırda, vahşi ve muhteşem bir kadıngözlerinin içine bakarken tekrarlayacağını en çılgın hayallerin-de bile düşünmemişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 216: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Mathew, "İnancımıza göre Tanrımızın inananlarına bahşet-tiği hediyeler ve lütuflar vardır," diye başladı ve devam etmek«25

Margaret Weis & Tracy Hickmaniçin Zohra'nın anladığını gösteren bir işaret bekledi. "Öte yan-dan her şeyin merkezi olduğundan sadece Sul büyüye sahip-tir. Bu hediyeyi alçakgönüllülükle ona gelip hayatlarını sade-ce büyüyle değil, dünyadaki her şeyle ilgili araştırma ve çokçalışmayla ona adayacak, ciddi ve bilgili kişilerle paylaşır. "Uzun zaman önce bir grup büyücü o kadar gayretle çalış-tı ki dünyadaki erkek ve kadınların en bilgeleri oldu. Sadecebüyü değil, aynı zamanda diller, felsefe, bilim ve diğer pekçok sanat dalında da bilgi sahibi oldular. Hepsi birbirinin dili-ni ve âdetlerini öğrendiğinden dolayı bir araya gelip paylaşa-rak bilgilerini daha da artırmaları mümkün oldu. Kendi Tanrı-larına döneceklerine gitgide daha fazla Sul'e, merkeze dönme-ye başladılar. Merkeze döndüklerinde dünyadaki karmaşa veacıyı gördüler, buna gerçeği değil, gerçeğin sadece bir kısmı-nı görebilen Tannlar arasındaki tartışmalar, kavgalar, kamplaş-maların neden olduğunu anladılar. Yavaş yavaş büyücüler tekbir zihne dönüştüler ve bu zihin onlara büyülerini Tanrılar ara-sında bir yer edinmeye çalışmak için kullanmalarını söyledi." "Ne yazık ki, Tanrılar kendilerini tehlikede hissedip Sul'egittiler ve büyünün dünyadan alınmasını talep ettiler. Sul bu-nu yapamazdı, büyü dünyada çok fazla yayılmıştı. Sul'ün ken-disi de büyüyü kötü kullandıkları için büyücülere kızdı ve on-ları ciddi bir şekilde cezalandırdı, Tanrıların yerine göz dik-mekle suçladı. "Büyücülerse tek amaçlarının diğer insanların acılarınıazaltmak ve Tanrıların bu acıları kendi aralarındaki bencilcetartışmalarla unuttuklarını haykırmak olduğunu söyleyerekserzeniş ettiler. Sul hayal kırıklığına uğramıştı ve böylece on-ları affetti; ama dedi ki Tanrılan memnun etmek için birşeyleryapmak gerekliydi yoksa Tanrılar büyünün yeryüzünden çe-426

Gezginin Buyruğukümesinde ısrar edeceklerdi. Bu yüzden büyücüler anlaşmayarazı oldu. "Büyü fiziksel cisimler kullanılarak yapılmalıdır -muskalar,madalyonlar, iksirler- böylece sanatla uğraşanlar hem kendiinsan limitleriyle, hem de büyüyü barındıran bu cisimlerin fi-ziksel özellikleriyle sınırlanmış olurlar. Bu sayede Tanrılar bü-yüyü kendi güçlerine bir tehdit olarak görmediler ve büyücü-ler de insanlığın yararına çalışmak için diyar diyar dolaşabildi-ler. İşte bu," Mathew bitirirken rahatlamıştı, "benim hikayem." Zohra hayal kırıklığıyla, "Sul dillerini kesmemiş mi?" diyesordu. Mathew şok içinde, "Dillerini kesmek... Hayır, tabii ki ha-yır!" dedi. "Sonuç olarak Sul bir Tanrı, bir..." Tam, "barbar de-ğil," diyecekti ki şimdiye kadar tanık olduklanna bakılırsa buinsanların Tanrıları aslında barbardı! Lafı yarım kaldı. Neyse ki kendi düşünceleri arasında.kaybolmuş olan Zoh-ra fark etmedi. "Demek bir büyücüsün öyle mi? Sülün sanatını mı icra edi-yorsun? Nasıl büyüler yapabilirsin? Göster bana." Mathew, "Hanımefendi," dedi, biraz aklı karışmıştı. "Pekçok şey yapabilirim ama muska ve madalyonlarıma ihtiyacım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 217: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

var, ama onlar gemimiz -kotra- denizde battığı sırada kaybol-du. Eğer yeterli araç gerecim olursa başkalarını yapabilirim, si-ze o zaman becerilerimi göstermekten memnun olurum." "En azından her zamanki şeyleri yapabilirsin: hastaları veyaralıları iyileştirmek, hayvanları sakinleştirmek, bu gibi şeylerişte." Mathevv tereddütle, "Hanımefendi," diye başladı, onu de-nemek için mi yaptığından emin değildi, "Bu gibi şeyleri sekizyaşındayken yapabiliyordum. İnanın bana benim becerilerimV7

Margaret Weis & Tracy Hickmanbunların çok ötesinde." Zohra'nın gözleri bir miktar açıldı. Peçesiyle oynamayı bı-raktı, parmaklan donakaldı. "Açıkla." "Pekala..." Mathew duraksadı, ondan beklenen şeyin ne ol-duğunu bilmiyordu. "Birincisi, geleceği görebilirim. Sul tara-fından bizi denemek için gönderilen kötü ruhlarla savaşabili-rim, tabii karanlık Tanrılar tarafından gönderilenlerle de. Ölü-lerin huzur bulamamış nıhlarını huzura kavuşturabilirim. Bü-yülü ya da büyüsüz silahlar tarafından tehdit altında olanlarıkoruyabilirim. Sul'ün birtakım alt seviye hizmetkarlarını çağı-rabilir ve kontrolüm altında tutabilirim, gerçi bu oldukça teh-likelidir ve -bir çırak olduğumdan- yanımda bir başbüyücü ol-madan yapmamam gerekir. Ben daha gencim," diye özür di-lercesine ekledi, "ve hâlâ öğrenmekteyim." Biraz önceki rahat pozisyonundan doğrulmuş olan Zohrahayret içinde ona bakıyor, gözleri kuvarz kristalinden yansı-yan güneş ışığı gibi parlıyordu. "Gerçekten de bunları yapabi-lir misin?" dedi. Gözlerindeki ışıltı bir anda tehlikeli bir hal al-dı. "Belki de gerçekten delisindir." Mathew bir anda kendini çok, çok yorgun hissetti. Bezginbir sesle, "Bu konuda," dedi, "değilim. Beni deneyebilirsiniz.Eğer ihtiyacım olan şeyleri bulursanız ve çalışmam için birkaçgün verirseniz..." Zohra sert bir sesle, "Bunu yapacağım," dedi ve bir kediçevikliğiyle bilezikleri şıngırdayarak ayağa kalktı. Mathew'agülümsedi. "Eğer doğru söylüyorsan, herkesin zevcesi arasın-da en değerli ve aranan sen olursun Mat-hew!" Mathew kızardı fakat cevap verebilmek için fazla bitkindi.Zohra onun tükenmiş, beyaz yüzünü gördüğünde ifadesi yu-muşadı, fakat sadece bir an için, o da genç adam ona değil de428

Gezginif Buyruğuarzuyla yatağına bakarken. Ayrılmaya hazırlanırken tam çadır girişinde durdu. "HangiTanrıya tapıyorsun?" Mathew, "Ona Promenthas deriz," diye cevapladı, sorduğuiçin şaşırmış, önemsediği için daha da şaşırmıştı. Zohra umulmadık bir nezaketle, "Promenthas... bu gecesana... huzur versin Mat-hew," dedi. Duygulanan genç adam bir şey söylemedi fakat bakışlarınıkaçırdı, gözleri dolmuştu. Kendi kendine gülümseyen Zohraeğildi, yağ lambasını söndürdü ve çadırdan süzülerek uzaklaş-tı, yumuşak terlikleri kumlu zeminde en ufak bir ses çıkarmı-yordu. Görünüşe göre Promenthas'ın huzuru gerçekten de onun-laydı, bu yabancı ve korkunç diyarda da olsa genç büyücü bü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 218: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

tün macerası başladığından beri ilk kez derin, rüyasız bir uy-kuya daldı.«9

14

Daha sonraki birkaç gün Tel etrafında kamp kurmuş kabi-leler için oldukça sıkıntılı geçti. Amir'in burnunu sürtmektenaldıkları zevk azaldıktan sonra insanlar bulundukları durumudeğerlendirmeye başladı ve pek de iyi sonuçlara ulaşmadı. Bir kez daha kabileler bir araya gelmişti ve kendilerini tek-rar ızdırap içinde buldular. Adamların yağmaladıklarıyla birsüre idare edilebilirdi, ama bir yıl değil. Ne Akarlar, ne de Hra-nalar çiftçi değildi. Yaşamak için şehirden alacakları tahıl, buğ-day gibi şeylere de ihtiyaç duyuyorlardı. Ayrıca biliyorlardı kieğer Amir büyüyle bir at yaratabiliyorsa, koyun yaratması dao kadar zor olmazdı. Bu durumsa Caffar ve halkının yetiştir-dikleri hayvanlan ve onların yünlerini sonbaharda şehirde sat-maları ihtimalini de epey düşürüyordu. Sadece hayatta kalma-ları ihtimali düşük görünmekle kalmıyor, aynı zamanda çölünortasında, su seviyesinin gittikçe düştüğü, atların çimenlerihızla bitirdiği, her geçen günün onları yaza ve sirokonun vah-şi rüzgarları tehlikesine daha da yaklaştırdığı bu vahada kapa-na kısılmışlardı. Hâlâ Kahinin Gülü'nün çiçek açıp onları kurtaracağı umu-du vardı. Hâlâ tam olarak ölmemişti, kaktüsün solmuş, kuru-muş, siyahlaşmaya başlamış, birisi üzerine üfleyecek olsa da-

«30

Gezginin Buyruğuğılacak gibi göründüğü göz önüne alınırsa, bu oldukça şaşır-tıcı bir durumdu; fakat konu çiçek açmaya gelince Macit'in oğ-luna üzülerek söylediği gibi Caffar'm kel kafası bile daha ön-ce çiçek açardı. Kabile liderleri, Khardan, Macit ve Caffar ne yapılabileceğiüzerine uzun süredir arada bir hararetlenen bir tartışma için-deydiler. Sonuç olarak şeyhlerin cinlerinin çağrılıp Akhran'ıbulup durumdan haberdar etmeleri, fırtına dönemi geçinceyekadar Tel'den ayrılmaları için izin istemelerine karar verildi. Fedj tek başına gitti; Sond ise ismini vermediği bir rahatsız-lığı bahane göstererek bu görevden bağışlanmasını istedi. Bir-kaç gün sonra Fedj yüzü asık bir şekilde geri döndü ve Gez-gin Tanrı'yı, adına yakışır bir biçimde hiçbir yerde bulamadı-ğını söyledi. İnsanlann üzerine bir hüzün çöktü. Günler gitgide daha sı-cak, otlar gitgide daha zor bulunur oldu, su seviyesi gün begün biraz daha düştü, günler geçtikçe insanların sinirleri dahada gerildi. Fedj'in dönüşünden sonra Macit, "Ben gidelim diyorum!"dedi. "Biz yazlık kampımıza gideriz. Siz koyunlarınızı..." acı birsesle, "...ve bizim atlanmızı alıp dağ eteklerine geri dönersi-niz," diye de ekledi. Her zamanki gibi inlemekte olan Caffar iğneleyici yorumuduymadı. Khardan duydu, fakat derin düşüncelere dalmış ol-duğu için babasına bir uyarı bakışı atmaktan başka bir şey

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 219: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yapmadı. Caffar, "Akhran'ın gazabından korkmuyor musun?" diyebağırdı. Kafasını iki yana salladı. "Peh! Akhran bir yüzyıl daha bizim hakkımızda en ufak birşey düşünmez. Zaman bir Tanrı için nedir ki? O kadar zaman431

Margaret Weis & Tracy Hickmangeçtikten sonra zaten ölmüş oluruz ve hiçbir önemi kalmazYa da..." Macit sert bir ifade takınarak devam etti, "üç ay bo-yunca burada kalırız, ölürüz ve yine hiçbir şey değişmez." Caffar ellerini kaldırarak "Hayır, hayır!" dedi. "Ben o fırtına-yı hatırlıyorum; sen unutmuş olsan da..." Babasının tartışma isteğiyle kabardığım gören Khardan,"Bekleyin," diye kesti, "Bir fikrim var. Amir'in tam olarak yap-mamızı beklediği şeyi yapsak ne olur? Kich'e saldırsak?" Caffar tekrar inledi. "Bu sorunlarımızı nasıl çözecek ki? Sa-dece yenilerini ekleyecek!" Macit, kaşlarını çattı ve oğluna ters ters baktı. "Git karınınçadırında oturan deliye katıl..." "Hayır, baba, Şeyh Caffar beni dinleyin. Belki baştan beriTanrı'nm bizden yapmamızı istediği şey budur. Belki de buyüzden bizi bir araya getirdi. Ben Tel tepesinden ayrılmayakarşı değilim, ama ayrılmadan önce bunu yapalım!" "İki kabile, Kich'i yağmalıyor! Daha önce şansınız yaver git-ti. Böyle bir şans iki kere olmaz." "İki kabile olması gerekmiyor! Üç de olabilir! Sait'i de yanı-mıza katarız. Birlikte şehri yağmalayacak yeterli adamımız olu-yor ve bu sefer işi doğru düzgün yapacağız. Amir'e ve İmam'a,Akhran Hazretleri'ne hakaret etmeden önce bir kez daha dü-şünmeyi öğretmiş oluruz, ayrıca bir ömür boyu yetecek kadarzenginlik de ele geçirebiliriz." Khardan bunları söylerken, gözleri tam o sırada Macit'inçadırına girmekte olan Meryem'e takıldı. Kuşkusuz, tesadüfenerkeklere yiyecek ve içecek götürmeye müsait olan tek kişihep o oluyordu. Macit -ki tam Kich'i yağmalama planını reddetmek üzerey-di- kızı görüp oğluna yan yan baktığını fark edince birden fi-432

Gezginin Buyruğukir değiştirdi. Meryem, Khardan için ideal bir eş olacaktı. To-runları Sultan'ın soyundan gelmiş olacaklardı! Damarlarında_-daha önemli olan- Akar kanı kadar asil kan da dolaşacaktı. Ayrıca, Macit şehri kuşatma düşüncesiyle kendi yaşlı kanı-nın da kaynadığını fark etti. Efsanevi bir batir olan büyükba-bası bile böyle gözü pek bir şeye kalkışmamıştı. Meryem gittiğinde "Bunu sevdim!" dedi. Kadınların önün-de politika konuşulmazdı. Caffar da beklenmedik bir biçimde, "Bence de ilginç bir fi-kir," dedi, "tabi daha çok ata ihtiyacımız olacak..." Babasının yeniden kabarmaya başladığını gören Khardanaceleyle, "Her şey Sait'e bağlı," diyerek araya girdi. "Belki deonu, hızlı hecin develerini bize vermeye ikna edebiliriz. Ku-zenlerimiz bize katılacaklar mı acaba ne dersiniz?""Kimse iyi bir yağmayı Sait'ten çok sevemez!" Çin'in çadırdan sıvışmak üzere olduğunu gören Khardan,"Pukah, sorun nedir?" diye sordu, "Nereye gidiyorsun? Dahasana izin vermedim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 220: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Eee, şey, düşündüm ki, Efendi, pipo içmek isteyebilirsi-niz..." "İstersem sana söylerim. Şimdi otur ve sessiz ol. Bunlar se-nin de ilgini çekebilir, ne de olsa bu ittifak meselesini ortayaatan sendin." Pukah dürüstçe, "Efendi, böyle önemsiz bir konuyu unut-manızı tercih ederim," dedi. "Hem Şeyh Sait'e güvenebileceği-nizden emin misiniz? Onun zihninin kum tepeleri gibi olduğu-nu duymuştum, rüzgarın estiği yönde yer değiştirirmiş." Macit ters ters, "Ona güvenmek mi?" diye sordu. "Hayır onagüvenemezsin. Birbirimize bile güvenemiyoruz, bu nedenfarklı olsun ki? Ona bir mesaj göndereceğiz..."«3

Margaret Weis & Tracy Hickman Şeyhler ve Kalif ne söylemeleri, neler önenneleri gerektiğihakkında tartışmaya koyuldular ve Pukah sonunda fark edil-meden çadırdan sıvışmayı başardı. Cin, her gün, gün doğmadan kalkıp Sait'in kampına gidi-yor, bütün sabahını orada, Şeyh'in ordusunu genişletmesini sı-kıntıyla izleyerek geçiriyordu. Kendi adamlarıyla tatmin olma-yan Sait bütün güney kabilelerini toparlıyordu. Kampa sürek-li yeni adamlar ve yeni develer akın ediyordu. Birkaç güne ka-dar olmasa bile birkaç haftaya kadar Sait'in Tel'e saldıracağıbelliydi. Pukah kısa bir süre, Kich'i yağmalama önerisinin Sait'in ku-zenlerine saldırmayı unutacak kadar ilgisini çekip çekmeyece-ğini düşündü; ama bu fikri hemen reddetti, çünkü Sait'in bu-nun Khardan'ın numaralarından biri olduğunu düşüneceğinibiliyordu. Pukah iç çekti ve saldırı gerçekleştiğinde kampta olmamakve böylece Khardan gerçeği öğrendiğinde gazabından kurtul-muş olmak yönünde plan yapmaya devam etti. Cin dışında başkaları da Sait'i kayda değer bir ilgiyle izli-yordu. Amir'in casusları Şeyh'in hükümdarlığı altmdakileri veona borcu -para, vefa borcu ya da her ikisi birden- olanlarıçağırarak büyük bir savaşa hazırlandığını rapor etmişti. Bede-vinin hedefinin Kich olduğuna dair söylentiler hızla yayılmış-tı. Bas'taki şehirler İmparator'un keskin kılıcını boyunlarındahisseder oldukça Sait'e hediyeler göndermeye başladı. Şeyhcariyeler, eşekler ve on yıl kullansa yine bitmeyecek kadarçok kahve, tütün, baharata boğulmuştu. Sait aptal değildi, gü-neylilerin onun genişleyen ordusundan haberdar olduklarını,434

Gezginin Buyruğumezarları üzerinde dans etmeye değil, onları kurtarmaya gele-ceğini umduklarını biliyordu. Sait, Kich'e saldıracağı hakkındaki söylentileri duyduğundaçok güldü; böyle bir şeye kim inanırdı ki? Amir'in ününü duy-muştu. Kannadi, kurnaz, becerikli, saygı duyulması ve korkul-ması gereken bir generaldi. Sait Bas şehrinden gelen elçilere tekrar tekrar, "Benim der-dim Amirle veya onun Tanrısıyla değil," dedi. "Benim savaşımeski düşmanlarımla. O beni rahat bıraktıkça, ben, Şeyh Sait elŞaban, Kannadi'ye dokunmayacağım." Sait'in sözleri Kannadi'nin kulağına geldi fakat o hiçbirineinanmadı. Çöle akan hediye selini gördü, Bas'm -bir zamanlar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 221: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

adını duyduklarında titreyip, karşısında eğilen- şehirlerininşimdi yüreklenip ona başkaldırdıklarını ve ona karşı çıktıkları-nı gördü. Amir kızmıştı. Batıdaki şehirlerin, kendi çift taraflıajanlarının hükümetlerini içten çökertmesiyle çürük meyvelergibi eline düşeceğini umuyordu. Çölden gelen güçle ilgili busöylentiler işi gitgide daha da güçleştiriyordu ve hepsi de bubedevilerin suçuydu. Amir, İmam'm bunlara sertçe cevap ve-rilmesi yolundaki ısrarına hak vermeye başlamıştı. Yine de, Kannadi tedbirli bir adamdı. Daha çok bilgi isti-yordu. Sait kesinlikle kuzey yönünde bir hareket planlıyordu,bu kadarını casuslarından öğrenebilmişti; ama embesiUeronun Macit ve Caffar'la ittifak kurmaya değil, onlara saldırmakiçin geldiğini düşünüyorlardı. Bu askeri kafa yapısı olan gene-ral için çok anlamsızdı. Yüzyıllar öncesine dayanan bir kan da-vasının, onun o anda orada oluşturduğu tehditten daha önce-likli olabileceğini aklı almıyordu. Hayır, Kannadi'nin Tel ya-kınlarında kamp kurmuş olan kabilelerin arasında ne geçtiği-ni öğrenmesi gerekiyordu.A35

Margaret Weis & Tracy Hickman Oraya bir casus yerleştirmişti, ama ondan da ses seda yoktu. Her geçen gün, artan bir sabırsızlıkla Yamina'ya Meryem'inrapor verip vermediğini soruyordu.Pek çok gün boşu boşuna bekledi. Meryem'in de kendi problemleri vardı. İddia ettiği gibi Sul-tan'ın kızı değildi. Tersine, İmparator'un kızıydı -annesi yüz-lerce cariyeden biriydi- ve İmparator'un bir hediyesi olarakAmir'e verilmiş, böylece Kannadi'nin haremine gelmişti.Amir'inse onunla evlenmeyip, sadece cariye olarak almasıMeryem'de büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Kannadi'ninFaysal'a da dediği gibi hırslı bir kızdı. Amir'in karısı olmak is-tiyordu, Yamina bu tehlikeli görevi önerdiğinde bundan dola-yı casusluğu kabul etmişti. Meryem tehlikenin farkındaydı, ama çekeceği rahatsızlığıhiç düşünmemişti. Khandar'ın başkentinde, İmparator'un gör-kemli sarayı ve ardından, Kich'te eski Sultan'm zengin sarayın-daki lükse alıştıktan sonra Meryem çöl hayatını iğrenç, pis vetiksindirici bulmuştu. O, Şeyh Macit'in hareminin şımartılan maskotuydu. Neza-keti ve güzelliği, Sultan'm sarayında başından geçen skandalhikayeleriyle birleşince Macit'in zevceleri ve kızlarının favorisiolmuştu. Macit'in baş zevcesi Badia, Meryem'i keçileri sağmak,atları gütmek, su getirmek, yakacak odun toplamak gibi ger-çekten zor işlerden uzak tutuyordu; fakat yine de Meryem'denharemde kalmasının bedelini az da olsa ödemesi bekleniyor-du. Yirmi yıldır dedikodu yapıp, süslü havuzların etrafında ya-yılıp yatmak dışında hiçbir şey yapmayan biri için bu bile sonderece nefret edilesiydi.Ayrıca, Khardan'm yanına yaklaşamadığı ve bu yüzden de136

Gezginin Buyruğuoraya elde etmesi için gönderildiği bilgiye ulaşamadığı için git-gide daha fazla hayal kırıklığına uğruyordu. Yamina'ya her za-manki gibi yakmıyordu. Acı acı, "Burada ne kadar perişan halde olduğumu taliminbile edemezsin," dedi. Çadırında yalnızdı, elinde yaldızlı çerçeve içinde aynaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 222: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

benzeyen bir şey tutuyordu. Eğer biri içeri girerse -ki, geceninbu geç saati göz önüne alındığında pek mümkün değildi- onusadece kendine bakarken görecekti, daha fazlası değil. Aslında bu ayna ona sahip olan büyücünün başka bir bü-yücünün suretini çağırarak onunla iletişim kurmasını sağlayanoldukça güçlü büyüye sahip bir araçtı. "Çadırım o kadar küçük ki girmek için çömelmem gereki-yor. Kokusu berbat, ilk geldiğimde beni üç gün hasta etti. Er-keklere sıradan bir ev kölesi gibi hizmet etmem bekleniyor.Güzel giysilerim paçavralara döndü. Koyun ve ceylan etinden,ekmek ve pirinçten başka yiyecek hiçbir şey yok. Ne tazemeyve, ne sebze. Şarap da yok, içecek olarak sadece çay vekahve var..." Yamina şefkat içermeyen bir sesle, "Eminim bu rahatsızlığıtelafi edecek birtakım eğlenceler vardır," diye sözünü kesti."Hatırlıyorsan ben Kalif i gördüm. Yakışıklı bir genç. Etkileyi-ci, hem de çok etkileyici. Böyle biri insanın gecelerine heye-can katar. Karanlıktaki keyfi beklemek gümşığınm çabucakgeçmesini sağlar." Meryem acıklı bir sesle, "Geceleyin beklediğim tek şey bö-cekler tarafından ısırılmak," dedi. "Ne?" Yamina gerçekten ürkmüş görünüyordu. "Adamı da-ha baştan çıkaramadın mı?"Meryem ters ters, "Uğraşmadığımdan değil," diye cevapla-437

Margaret Weis & Tracy Hickmandi. Daha genç ve güzel olduğu için bir zamanlar onu kıskananYamina'nın kendini beğenmiş bakışlarına dayanamıyordu. "Buadam onur gibi bir kavrama sahip. Benimle birlikte olmadanönce benimle evleneceğine söz verdi ve korkarım bu konudada çok ciddi! Ancak onunla evlenerek bu kampta neler olupbittiğini anlayabilirim. Şeyh'in toplantılarını dinlemeye çalış-tım, ama ben her içeri girdiğimde susuyorlar. Öte yandan,

eğer evli olsaydık eminim onu yaptıkları planları anlatmaya ra-zı edebilirdim...""Öyleyse evlen! Seni seni engelleyen ne?" Meryem, haremdeki yerini bir erkeğe kaptırdığından bah-setmeden, kısaca Zohra'nın olayı nasıl bozduğunu anlattı. Birerkeğin onun yerini almasıyla ilgili olan kısım onun tüm hare-min alay konusu olmasına neden olurdu. Bu Meryem'in guru-runa büyük bir darbeydi, ama intikamını alacaktı. Yamina hikayeyi dinledikten sonra, "Yapılacak tek bir şeyvar," dedi. "Ne olduğunu biliyorsun." Meryem, "Evet," diye cevap verdi. Dışarıdan isteksiz hattatereddütlü görünse bile, için için seviniyordu. "Gerçi bu,İmam'ın öğretilerine ters düşüyor. Eğer öğrenecek olursa..." Yamina, "Nasıl öğrenecek ki?" diye sordu. "Eğer işi doğrudüzgün yaparsan kimse, kadının akrabaları bile anlamaz." Meryem inatla, "Yine de," diye ısrar etti, "bu konuda seninonayını istiyorum."Yamina sessizdi, dudakları hoşnutsuzlukla büzülmüştü. Meryem saygıyla cevabı bekledi. Yamina'nm onu İmam'aihbar ederek kolayca ihanet edebileceğini biliyordu. Öte yan-dan cinayet için Yamina'yı onay vermeye zorlaması, suçu onaatmak oluyordu; bunu sır olarak saklaması gerekecek, böyle-ce Meıyem de güvende olacaktı.. «8

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 223: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu Meryem yumuşak bir sesle, "Biliyorsun," diye ekledi, "ay-na şu ânın görüntü ve seslerini iletmenin dışında önceki kul-lanımlarını da gösterebiliyor." Yamina gergin bir sesle, "Bunun gayet iyi farkındayım! Pe-kala, onayım var," dedi, "fakat ancak başka yol kalmazsa. Er-keklerin aklı apış arasındadır. Sen onun kollarındayken onumKalif e pek bir şey ifade etmeyecek. Ayrıca evlilikte paylaşılanyatak, iş konuşmak için var olan tek yatak değildir güzelim.Ya da belki de," -Yamina'nın sesi yumuşadı- "çekiciliğini kay-betmeye başladın; denemene rağmen başarısızlığa uğradın.Belki de Zohra ve şu diğer karısı onu senden daha çok etkili-yordur ha?" Meryem sertçe, "Hiçbir şeyde başarısızlığa uğramadım!" di-ye cevap verdi. "Onun sevdiği benim. Geceleri yalnız geçi-yor." "Öyleyse onu ayartıp gecelerini senin çadırında geçirmesi-ni sağlamak zor olmamalı, Meryem, çocuğum." Yamina'nın se-si sertleşti. "Kum saatindeki kumlar tükeniyor. Amir sabırsızla-nıyor. Onu hayal kırıklığına uğrattığından bile bahsetti. Bu ha-yal kırıklığının hoşnutsuzluğa dönüşmesine izin verme." Meryem'in elindeki ayna -neredeyse kızın asık yüzü ka-dar- karardı. Kızgınlığının ve incinmiş gururunun altında ince-den inceye bir korku yatıyordu. Bir zevcenin aksine cariyelerefendilerinin insafına kalırdı. Tabii Amir ona hiçbir zaman kö-tü davranmazdı -ne de olsa o Imparator'un kızıydı- ama onubir muhabbet kuşu gibi verme hakkı vardı. Ayrıca Amir'in ay-nı zamanda da arkadaşı olan şişman, tek gözlü bir komutanıvardı ve bu tek göz Meryem'in üzerindeydi... Hayır, Meryem Khardan'a sahip olacaktı. Daha önce cazi-besinden hiç kuşku duymamıştı; sadece Amir'i değil başka«9

Margaret Weis & Tracy Hickmanpek çok erkeği de etkilemişti; fakat bu adam, Kalif, farklıydıYamina'nm kuralının nadir istisnalarından olabilirdi. Onu baş-tan çıkarmak kolay olmayacaktı. Meryem, yine de, dikkatliolursam ve fahişeyi değil de masum, âşık kurbanı oynarsambaşarılı olabilirim, diye düşündü... Amir'in cariyesi aynayı bir kenara bırakarak yatağına gitti.Yüzünde tatlı ve pek de o kadar masum olmayan bir ifadeyleuykuya daldı. Hareme yeni katılan bir diğer kişi de, aynı nedenlerden ol-masa da Meryem'den daha rahat bir yaşam sürmüyordu. Deli birinin hayatı, bedeviler arasında çok da kötü sayıl-mazdı. Mathew artık ani ve korkunç bir ölüm tehdidi altındadeğildi. (Tabii karakurt ısırığı dışında, ki Mathew hiç görme-miş olsa da Pukah'ın anlattığı kara örümcek rüyalarına giriyor-du.) Korktuğu gibi dışlanmıyordu ya da diğer insanlardan ay-rı bir yere kapatılmamıştı. İtiraf etmeliydi ki, bu barbarlar de-lilere davranışları konusunda zihinsel hastalıklan olan insanla-rı hapishanelerden biraz iyi (çoğu zaman da daha kötü) yerle-re kapatan kendi insanlarından daha insancıldı. Kabiledekiler ona -her zaman dikkatli ve temkinli ama hepiyi niyetle- hürmet göstermek için yollarından sapıyor, yanın-dan geçerken selam verip onunla konuşuyor, ona -şiş kebapve pirinç topları gibi- ufak tefek yiyecekler getiriyorlardı. Ba-zı kadınlar hiç mücevheri olmadığını görerek ona kendilerin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 224: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kini vermişlerdi. (İzin verse, Zohra onu tepeden tırnağa dona-tacaktı.) Eğer Zohra kadınların, onun "dul" kaldığı takdirdekendi parası olacağından emin olmak için böyle cömert dav-randıklarını söylemeseydi Mathew bu verilenlerin hepsini iadeedecekti.«o

Gezginin Buyruğu Çocuklar ona şaşkınlıkla bakıyorlar ve genç anneler sık sıkjy[athew'dan yeni doğmuş bebeklerini bir iki dakika da olsakucağında tutmasını rica ediyorlardı. İlk başlarda Mathew builgiden çok duygulanmış ve bu vahşi sandığı insanları yanlışyargıladığını düşünmeye başlamıştı. Sonra bir gün Zohra onagerçekleri gösterdi. Bir sabah, vahadan su doldurmaya giderlerken Mathewutangaç bir şekilde, "İnsanlarınızın beni sevmesine memnunoldum," dedi. Şaşkınlıkla bakan Zohra, "Seni sevmiyorlar," dedi. "Enazından beni sevdiklerinden çok sevmiyorlar. Sadece korku-yorlar."Şaşırma sırası Mathew'daydı. "Benden mi?" diye sordu. Mathew'un sıska vücuduna küçümser bir bakış atan Zoh-ra, "Hayır, hayır! Tabii ki öyle değil, senden kim korkar ki?"dedi. "Onlar Akhran Hazretleri'nin gazabından korkuyor. Bakşimdi, doğmayı bekleyen bebeklerin ruhları cennette, dişi cin-ler tarafından bakıldıkları çok güzel bir diyarda uyur. GezginTanrı bütün bebekleri ziyaret eder ve onları kutsar. Bebekle-rin çoğu bu ziyaret sırasında uyuyordur, ama bazen, bir tane-si uyanır, gözlerini açar ve Tann'nın yüzüne bakar. Işık gözle-rini kamaştırır. Bütün duyuları körelir ve burada, dünyada oşekilde doğar." Mathew, "Demek Khardan onlara benim Tann'nın yüzünügörmüş olduğumu söylerken bunu kastediyordu," diye mırıl-dandı. "Evet, sana zarar vermeye bu yüzden cesaret edemezler.Hediyeler ve yoğun ilgi de bu yüzden. Sen Tanrı'yı gördün veO'na geri döndüğünde yüzünü hatırlayacaksın. Geri kalanları-mız ise tanımayacak. İnsanlar, öldüklerinde cennete gittikleriw

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanzaman senin onları tanıştıracağını ümit ediyor.""Benim onlardan önce mi gitmem gerekiyor?" Zohra başıyla onayladı. "Bunu mümkün görüyorlar. Ne deolsa çelimsiz bir şeysin.""Ya çocukları kucaklamam? O da bir tür kutsama mı?...""Seni nazara karşı kullanıyorlar."Mathew kulaklarına inanamayarak, "Neye?" diye sordu. "Nazar, kem göz, biz bir canlıyı öldürebileceğine inanırız.Diğer anneler yeni doğmuş çocuğunu kıskanmasın diye, an-nesi bebeği senin kucağına verir; kim bir deli tarafından ku-caklanan bir çocuğu kıskanabilir ki?" Mathew'un buna verebilecek bir cevabı yoktu; hiç sorma-mış olmayı dilemeye başlamıştı. Hediyeler ve güler yüzler gö-zünde birden fesat bir hal aldı. Tüm bu insanlar hevesle onunölmesini bekliyorlardı! Zohra düşünmeksizin "Yo, hevesle değil," dedi. "Öyle yada böyle, nasıl olacağını pek umursamıyorlar. Sadece onlanTanrı'ya hatırlatacağından emin olmak istiyorlar ve -bu haşin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 225: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

topraklarda- işi şansa bırakmamak en iyisi." Haşin topraklar, haşin insanlar. Mathew kendini onların ye-rine koydukça, vahşi ve acımasız olmadıklarını fark etmeyebaşlamıştı. Sadece kaderlerini kabul ediyor, boyun eğiyorlardı,hayır aslında kaderlerinden gurur duyuyorlardı. Ölüm de, do-ğum gibi yaşamın bir gerçeğiydi ve çok daha az önem verili-yordu. Mathew'un anayurdunda ölüme ağırbaşlı bir tören eşlikederdi... Rahipler ve yaslı aile ölünün başında toplanır, ruhucennete taşıması için dualar okunur, ince bir cenaze törenin-den sonra bedenin katedralin kutsal topraklarına gömülmesive ardından dostlar ve ailenin takip ettiği katı bir yas dönemi...1,1,2

Gezginin Buyruğu Çölde, bedeviler arasında ölüler sık kullanılan yollar üze-rinde yerleri gelişigüzel seçilen işaretlenmemiş sığ mezara gö-mülürdü. Yalnız, özellikle kahraman bir batir veya bir şeyhinistirahat yeri mezar küçük taşlarla kaplanarak belli edilirdi. Buyerler neredeyse birer türbe olmuştu; her geçen kabile küçükbir taş ekleyerek saygılarını sunardı. Hepsi bu kadardı. Çöldeki ölüm aynen çöldeki yaşamabenziyordu. Sade, korkutucu ve rahatsız. Mathew kararım ver-miş, yaşamayı seçmişti. Neden? Korkaklıktan olduğunu sanı-yordu; ama içinde bir yerlerde bunun asıl neden olmadığınıbiliyordu.Neden Khardan'dı. Khardan onun içten içe ölmekte olduğunu görmüştü. Mat-hew, o çılgın, korkunç, görkemli kurtarılış ânında Kalif in söy-lediklerini hâlâ hatırlıyordu. Canlan, kahrolası! Yaşama geridön! Khardan'm kolları onu tutsak edenlerden uzağa taşımış-tı. Khardan'm elleri celladının elini durdurmuştu. Khardan'miradesi onu seçimini yapmaya yönlendirmişti. Mathew, Khar-dan'ı Zohra'nın söylediği gibi, sevmiyordu. Genç adamın yü-reği yarılıp açılmış, yarası hâlâ tazeydi ve kanıyordu. O yaraiyileşene kadar bir daha hiç kimseye veya hiçbir şeye karşıgüçlü duygular besleyemezdi. Mathew çadırının karanlığında, kendi kendine, "Ama Khar-dan sayesinde şu anda yaşıyorum," dedi. "Henüz bunun neanlama geldiğini bilmiyorum. Ölümü tercih edebileceğimdenbaşka bir şey bilmiyorum. Tek bildiğim Khardan'm bana yaşa-mı sunduğu ve karşılık olarak da benim -ne kadar değersiz vebasit olsa da- kendi yaşamımı ona adadığım."443

?5

Bir kez daha Tel'deki kabileler arasında zoraki bir ittifakkurulmuştu. Şeyhler ve Kalif, her iki kabilenin Aksakallarınıtoplantıya çağırdı ve Kich'i yağmalama planını önerdi. Yağlan-mış bir çadıra fırlatılan bir meşale daha büyük bir patlamayaneden olamazdı. Kimse kimseye güvenmiyordu. Planın erdemlerinden tutunda daha edinilmemiş ganimetlerin nasıl paylaşılacağına kadarhiçbir konuda anlaşılamıyordu. Kimse bir karar veremiyor, yabir taraf ya da diğeri sinirle toplantıyı terk ediyordu. Herkessık sık fikir değiştiriyordu. Önce Akarlar taraftar, Hranalar kar-şıyken kısa bir süre sonra Hranalar taraftar oldu ve Akarlar tam

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 226: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bir saçmalık olduğunu söyledi. Şeyhler o anda kimin argüma-nı daha mantıklı görünüyorsa o yönde fikir değiştiriyor, ay otuyemiş bir at gibi herkes olduğu yerde dönüp dumyor, hiçbiryere varılamıyordu. Tel çevresinde hayat da aşağı yukarı benzer bir şekilde de-vam etti. Kahinin Gülü ölmedi, ama çiçek de açmadı. Hayır,hiç kimse pek kendisine ilgi gösterdiğinden değil; herkesinaklı birilerine -Sait, Amir ya da birbirlerine- karşı çıkacak sa-vaşla ilgili dedikodularla fazlaca meşguldü.Ölümsüzlere gelince, Sond zamanının çoğunu lambası<;«

Gezginin Buyruğuiçinde suratını asarak geçirdi. Zohra'nm onu görmesinden kor-kan Usti mangalını terk etmekten ürküyor, bu yüzden gizlikalmayı tercih ediyordu, belirgin bir şekilde kilo vermişti. Pu-kah güneye günlük gezilerini yapıyor, Sait'in ordusunun sayı-larının artmasını izlerken bu karmaşadan kendini kurtarabil-mek için umutsuzca birşeyler düşünmeye çalışıyordu. Ölümlülerden Meryem'se Khardan'ı etkileyebilmek için ca-zibesini kullanmayı beklerken ve izlerken Zohra da Mathew'aata binmeyi öğretti. En sonunda Zohra, yalnız at turlarını paylaşacak bir arka-daş bulmuştu. Kendisiyle birlikte götürdüğünde Mathew'unkampta daha iki günü dolmamıştı. Bunu yaparken Zohra'nınnedenleri tümüyle kişisel değildi, ciddi ciddi genç adamın sağ-lık durumunu düşünüyordu. Genç adamla ilgileniyor olması gerçeği Zohra'yı şaşırtmış-tı. Hatta başlarda biraz da sinirlendiriyordu. Bu bir zayıflık be-lirtisiydi. Önceleri tek istediği, genç adamı Khardan'ı daha dafazla yaralamak için kullanmaktı, fakat sonra aslında bununhoşuna gittiğini, farklı ve ilginç olduğunu, ayrıca kendini üs-tün gördüğü birileriyle konuşmanın da iyi bir değişiklik oldu-ğunu kabul etti. Bu tam da haremde ikinci bir zevce olması gi-biydi. Tabii bir de adamın büyü konusundaki yetenekleri hak-kında biraz olsun doğaı söylüyor olma ihtimali vardı. Ondanbirşeyler bile öğrenebilirdi. Zohra'nm kendine itiraf edemediği şey Mathew'da kendiyalnızlığını gördüğüydü. Bu ve ikisinin de Khardan'a duydu-ğu gizli beğeni aralarında ikisinin de -bir süre için- varlığınıfark edemediği bir bağ oluşmasına neden olmuştu. Mathew'u yakından izleyen Zohra sağlığı için gitgide dahaendişelenir oldu. Narin beden ve fazlaca hassas zihin bu dün-«5

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanyada uzun süre dayanamazdı. At binmek gerekli egzersizi sağ-layacak, işine yarayacak bir beceri olacak ve genç büyücününaklını değiştirilemez -ve bu yüzden çölde yaşayanlar için ka-bul edilmesi gereken- şeyler üzerinde kafa yormaktan alıko-yacaktı. Mathew'un ata binmeyi kabul etmesinin tek nedeni aklınısıla hasretinden uzaklaştıracak herhangi bir şey yapıyor olmaisteğiydi. Kabul etmeliydi ki bu gerçekten de zihnini meşgulediyordu. Öncelikle hayvanın kendisine duyduğu korkuyuyenmeliydi, ki deveden daha akıllı olan at (en azından Mat-hew'un kafasında) ilk bakışta ondan nefret etmiş, özellikle dikdik suratına bakmıştı. Daha sonra eyerin üzerinde durmayakonsantre olması gerekti. Sert granite birkaç düşüşten sonra

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 227: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

aklı tamamen başka bir şeyle meşgul olmaya başlamıştı: Acı. Her tarafı morarmış, zar zor kampa yürürken kendi kendi-ne, "Artık bu kadar," dedi. "Bu sefer şanslıydım. Bir dahaki se-fere boynumu kıracağım." Topallaya topallaya yürürken birden karşısına Khardan çık-tı. Kalif avlanmaya çıkmış, kendisini rüzgar ve kumdan koru-mak için haik maskesini takmıştı. Mathew'un tek görebildiğidelici siyah gözlerdi, onlar da ciddi ve sertti. Yanlış bir şey yapmış olduğundan -ne de olsa Zohra'nın ıs-ranyla da olsa erkek elbiseleri giyiyordu- korkan Mathew kı-zarıp kekeleyerek özür dilemeye çalıştı. Khardan, "Hayır, hayır," diye sözünü kesti. "Ata binmeyiöğreniyor olmandan memnunum. Bu Akhran tarafından kut-sanmış bir erkek becerisi. Belki bir gün seni ben götürür vebildiklerimi öğretirim. O zamana kadar," -gözleri az ileridedurmakta olan Zohra'ya gitti, onun da yüzü başındaki kumaş«6

Gezginin Buyruğutarafından örtülmüştü- "sana neredeyse benim kadar yetenek-li bir öğretmen eşlik ediyor." Khardan'm sözlerinden ve Kalif in onunla konuşmak içindurmuş olduğu gerçeğinden memnun olan Mathew, Zohra'nmda beklenmedik övgü karşısında afallamış olduğunu fark etti,çadıra dönerken kadının normalde alev alev olan gözleri dal-gın ve düşünceliydi. Mathew, Khardan'ın saygısını kazanmanın insanın hayatınıtehlikeye atmasına değeceğine karar verdi ve sonunda ölse bi-le -ki bu da pek o kadar olanaksız değil gibi görünüyordu-ata binmeyi öğrenmeye yemin etti. Bu sayede aynı zamandaZohra'yla büyü konusunda tartışmaya da imkan buluyordu,kampta bunu yapmaktan çekiniyordu. Genç adam kısa süredebu sanat konusunda ülkesinde onu ancak bir çırak yapan ye-teneklerinin çöl kadınlarının rüyalarında bile göremeyeceğikadar büyük olduğunu fark etti. Kısa bir süre sonra da bunun nedenini keşfetti, ona kalırsabu oldukça şaşırtıcıydı. İkisi vahadaki gölgelerden birinde dinlenip yorgun atları-nın biraz tembellik etmesine izin verirken, "Büyülerin muskave madalyonlarla yapıldığını gördüm... en iyileri vasat sayıla-bilir," dedi. "Parşömenleriniz nerede saklanıyor Zohra? Asılgüçlü büyülerin anahtarı onlardır. Neden onları hiç kullanmı-yorsunuz?" "Parşömenler mi?" Zohra'nın kafası karışmış ve pek de ilgi-lenmemiş gibi görünüyordu. Dikkati Khardan ve Akar erkeklerinin avmdaydı, su için va-haya gelen bir ceylan sürüsünü şahinlerini kullanarak avlıyor-lardı.Mathew da takibi izlemek için bir an durdu. Kendi ülkesin-W

Margaret Weis & Tracy Hickmande de şahin avı görmüştü fakat buradakini uzaktan bile olsaandıran bir şey değildi. Başka her şey gibi o da vahşi, acıma-sız ve etkiliydi. Eğer bir kuşun ceylan kadar büyük bir hayva-nı indirebileceğini söyleseler gülüp geçerdi, ama şimdi gözle-rinin önünde oluyor ve yine de inanamıyordu. Khardan kolundaki şahinin başındaki örtüyü kaldırdı. Şa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 228: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

hin yükseldi. Ceylanların üzerinde uçarken kurbanını seçti vedalışa geçti, hayvanın başını hedef almıştı. Genelde av köpek-lerini atlatabilen ceylan havadan hızla gelen kuşu atlatamadı.Aniden inen şahin, ceylanın başını yakaladı ve gözlerini gaga-lamaya başladı. Az sonra kör olmuş olan hayvan takıldı, tökez-leyip yere düştü... Avcılar için artık kolay bir avdı. MathewKhardan'ı şahinleri bu iş için bir koyunun kafatasındaki gözçukurlarına et koyarak eğitirken görmüştü. O zamanlar gençbüyücü bunun korkunç bir spor olduğunu düşünmüş, fakatşimdi hayatta kalmak için gerekli olduğunu anlamıştı."Mat-hew! Şuna bak!" Zohra'nın heyecanla gösterdiği şey Ahmet'in şahinininözellikle iyi çıkardığı bir avdı. İzleyen Mathew, Khardan'ın eli-ni Ahmet'in omzuna koyduğunu, genç adamı kutlayarak ku-şun çıkardığı işi övdüğünü gördü. Macit de onlara katıldı veüçü birlikte gülüşmeye başladı. Mathew'un yüreği buruldu, yalnızlığı neredeyse katlanıla-mayacak boyutlara ulaştı. Tatsız bir sesle, "Parşömenler," diye sözüne kaldığı yerdendevam etti, "ne zaman istersen kullanabilmek için büyülerinüzerine yazıldığı kağıt parçalarıdır." Zohra'nın merak içinde yüzüne bakarak, "Yazmak?" diyesorması onu şaşkına çevirdi. "'Yazmak' da ne demek?"Mathew boş boş baktı. "Yazmak işte. Bilirsin, okunabilme-«8

Gezginin Buyruğusi için kelimeleri yazmak. Kitaplar gibi." "Ha... kitaplar!" Zohra omuz silkti. "Böyle şeylerin şehirlilertarafından kullanıldığını duymuştum; söylendiğine göre onlarısınmak için de inek pisliği yakıyorlarmış." Son söylediği cüm-lede bir iğrenme tonu vardı.Mathew'un ağzı açık kaldı. "Okuma yazma bilmiyorsunuz!""Hayır." "Ama..." -Mathevv sersemlemişti- "...Tanrınızın kanunlarınınasıl okuyup inceleyebiliyorsunuz? Herhangi bir yerde yazılıdeğiller mi?" "Kanunlar Akhran'ın ağzından insanlarının kulaklarına veonların da ağzından kendilerinden sonra gelenlerin kulakları-na söylenmiştir. Daha iyi nasıl bir yol olabilir ki? Neden sözlerönce kağıda, sonra göze, sonra ağza, sonra da kulağa gitmeliki? Bu tam bir zaman kaybı." Mathew bu çürütülemez mantık bataklığında debelendi,sonra tekrar denedi. "Kitaplar atalarınızın bilgilerini koruyabi-lirdi. Kitaplar aracılığıyla bu bilgiler saklanmış olurdu." "Şimdi de saklanıyor. Biz koyun yetiştirmeyi biliyomz,Khardan'ın insanları atlar hakkındaki şeyleri. Avlanmayı, vaha-ları nerelerde bulacağımızı, yılın ne zamanı fırtınaların gelece-ğini biliyoruz. Nasıl çocuk yetiştirileceğini, kumaş dokumayı,keçileri sağmayı biliyomz. Kitaplann bunları sana öğretme-miş!" Mathew kızardı. Bu kadarı doğruydu. Kadın işleri yapmaçabalan tam bir başarısızlıktı. "Başka öğrenilecek ne var ki?" Aksak bir ses tonuyla, "Sizin dilinizi konuşmayı bana kitap-lar öğretti. Bana insanlarınız hakkında birşeyler de öğrettiler,"diye ekledi. Gözleri genç adamın üzerine dönen Zohra, "Öğrettiklerişeyler doğru muydu peki?" diye sordu, bakışları tereddütsüz-«9

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 229: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracı/ Hickmandü."Hayır, pek değil," diye kabul etmek zorunda kaldı. "Gördün mü? Bir adamın gözüne bakarsın Mat-hew ve ya-lan söyleyip söylemediğini anlarsın. Kitaplar yalan söyler veyürekleri, ruhları olmadığı için asla bir şey anlayamazsın." Mathew, gözleri yalan söyleyen adamlar da vardır, diye dü-şündü fakat bir şey söylemedi. Yüreği, ruhu olmayan adamlar.Zihninden, tabii kadınlar da, diye geçirdi; son zamanlarda sü-rekli onları izleyen, daima üzerlerine kilitlenmiş gibi gelen fa-kat asla doğrudan onlara bakarken yakalayamadığı berrak ma-vi gözler aklına gelmişti. Ne zaman baksa gözler tevazuyla ye-re dönük oluyor, ama -arkasını döndüğünde- tenini delipgeçtiklerini hissedebiliyordu. Meryem düşüncesi kafasını karıştırmıştı. Azimle aklını oâna vermeye çalıştı. Görünüşe göre kitaplar Zohra'yı büyüyebaşlatmak için doğru bir yaklaşım değildi. Yani bir rota belir-leyerek gemiyi daha sakin sular olduğunu düşündüğü bir yö-ne çevirdi. Kadını ikna edecek bir açıklama yapabilmek için çabalaya-rak, "Parşömenler kitap değildir," diye başladı. "En azındanbüyülü parşömenler değil. Sul, büyünün fiziksel cisimler baz-lı olmasına karar verdiğinden büyücülerin büyülerini işletme-lerinin tek yolu onları kağıt üzerine yazmak oldu. Bundan ön-ce -tarihin anlattığına göre- tek yapmaları gereken şey kadimkelimeleri söylemek, böylece Sul'ün uşağı ortaya çıkar, ya daodun alev alır, ya da istediğin her ne ise olurmuş. Oysa şimdibüyücü sözleri kağıt üzerine yazmalı. Yüksek sözle okudu-ğunda -şanslıysa- istediği sonucu alır." Artık Zohra avı tamamen unutmuş, onu dikkatle dinliyor-du. "Yani Sul'ün bir hizmetkarını çağırmak için tek yapmam45°

Gezginin Buyruğugereken bu kelimeleri bir şey üzerine yazmam, okumam vehizmetkarın gelmesini beklemem öyle mi Mat-hew?" Gözlerinin önüne kampta ipini koparmış koşuşturan iblis-ler gibi korkunç bir görüntü gelen Mathew çabucak, "Eh, ha-yır," dedi. "Bu kadar güçlü bir büyü yapabilmek için uzun yıl-lar çalışmak gerekir. Yazdığın kelimelerin her bir harfi şekil veyapı olarak mükemmel olmalı, tam olarak doğru kelimelerkullanılmalı ve son olarak da büyücünün tam kontrolü olma-lıdır yoksa Sul'ün hizmetkan onu da SuPün bir hizmetkarınaçevirir." Zohra'nın ilgisinin dağılmaya başladığını fark edince,"Ama sana öğretebileceğim başka büyüler var," diye çabucakekledi. Kadının gözleri parladı, sıcak ve tehlikeliydi. "Bunu yapa-bilir misin?" "B... biraz düşünmem... hatırlamam lazım." Mathew keke-liyordu ama onun ilgisini uyandırabildiği için memnundu."Ne zaman başlayabiliriz?" "Parşömen kağıdına ihtiyacım var, tercihen koyun derisi.Bir tüy kalem yapmalıyım ve mürekkebe de ihtiyacım var.""Hepsini bugün ayarlayabilirim." Mathevv dalgın dalgın, "Daha sonra da çalışmak, aklımı to-parlamak için zamana ihtiyacım olacak. Büyümü kullanmaya-lı beri başımdan çok şey ve çok zaman geçti," dedi; yine sılahasreti duymaya başlamıştı. "Belki, birkaç gün içinde..." Zohra, "Pekala," dedi. Sesi aniden soğumuştu. "Haydi. Öğ-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 230: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

le sıcağından önce kampa dönmüş olmalıyız." Bir an için ortadan kalkan yalnızlık ve kaybolmuşluk duy-guları geri gelirken Mathew iç çekti. Kimi kandırıyordu ki? Kendinden başkasını değil. Khardaniçin kadın gibi giyinip deli taklidi yapan bir korkaktan başka451

Margaret Weis & Tracy Hickmanne olabilirdi ki? Kesinlikle asla bir arkadaş, bir yoldaş -bir kar-deş- değil. Ve tabii Zohra. Onun aynen bu diyarın da zanıanzaman olduğu gibi vahşi ve yabani bir güzelliğe sahip olduğu-nu düşünüyordu. Onu da aşağı yukarı Khardan'ı takdir ettiğigibi takdir ediyor, gururu ve gücünü kıskanıyordu. Ona öne-rebileceği bir şey vardı bu şekilde onun beğeni ve takdirinikazanmayı umuyordu. Gerçi Mathew'u kendi çıkarları -yalnız-lığını azaltmak, büyü öğrenmek- için kullandığı açıktı. Hayır bu garip diyarda yalnızdı ve her zaman da öyle ola-caktı. Bu düşünce tam anlamıyla nefesini kesen bir darbe indir-mişti.Her zaman. Bu diyardaki geleceğiyle ilgili herhangi bir şey düşünme-mişti, çünkü -şu âna kadar- bir geleceği olacağını düşünmü-yordu. Sadece ölümü düşünüyordu.Her zaman. Şimdiyse elinde yaşam vardı, bu da bir "her zaman"ı, birgeleceği olduğunu gösteriyordu.Bir gelecekse, ne kadar kasvetli olursa olsun, umut demekti. Umutsa belki de eve dönmek için bir yol bulabileceği an-lamına geliyordu.«2

Günler geçtikçe ve Meryem bedeviler arasında daha daçok zaman geçirdikçe Khardan'ı baştan çıkarma teşebbüsününbaşarısızlığa uğramasından korkmaya başladı. Onur bir bede-vinin en çok değer verdiği, tek şeyiydi; zengin ve fakir, kadınve erkek herkes sahipti. Erkeğin sözü, kadının namusu, bun-lar mücevherlerden daha değerliydi çünkü satılamaz ya da ta-kas edilemez, kaybolduklanndaysa asla yeniden edinilemezdi.Onur bir bedevinin hayatta kalması için gerekliydi. Hayatınınbağlı olduğu arkadaşına güvenmeli, geleceğinin bağlı olduğuaile kurumuna güvenmeliydi. İşte bu, Meryem'in Amir'e kolay kolay anlatabileceği birşey değildi. Kannadi sabırlı bir adam değildi. Sonuç almak is-tiyordu, mazeret değil. Bilgi toplamak için cariyesini gönder-mişti ve başarılı olmasını bekliyordu. Meryem'in ihtiyacı olanbilgi Khardan'daydı. Bir kez yatağına girince, başı yumuşakgöğsü üzerinde dinlenir, maharetli elleri tarafından mest olur-ken onun istediği her şeyi söyleyecekti. Meryem kendi kendine, "Eninde sonunda o sadece bir er-kek," dedi. "Yamina haklı. Erkeklerin beyni apış arasındadır.Bana karşı koyamaz." Sabırsızca tam doğru ânın gelmesinibekledi ve izledi, en sonunda da şans kapısını çaldı.«3

Margaret Weis & Tracı/ Hickman Alacakaranlıktı. Gün boyunca babası ve diğer kabile arka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 231: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

daşlarıyla boş boş tartıştıktan sonra düşünceli düşünceli karnniçinde gezen Khardan, narin omuzlan sırtında ardına kadar sudolu iki koyun derisi matara takılı bir sırık yüzünden iki bük-lüm olmuş halde Meryem'i bir çadırın arkasından çıkarkengördü. Bu normalde kadın işiydi ve ufak tefek şeklin zarafeti-ni takdirle izlemek için duran Khardan, kız sendelemeye baş-layana kadar yükünün ağırlığını fark etmedi bile. Meryem se-rin sudan tek bir damla bile dökmemek için mataraları yavaş-ça yere indirdi. Elini zayıf bir hareketle alnına götürdü, gözle-ri kaydı. İleri atılan Khardan kız tam düşerken yakaladı. En yakında kendi çadırı vardı. Bilinçsiz kızı içeri taşıyıpyastıkların üzerine yatırdı ve tam gidip yardım çağırmak üze-

reydi ki hareket ettiğini fark etti. Geri dönüp yanında diz çök-tü."İyi misin? Ne oldu?" Kıza endişeyle bakıyordu. Hafif doğrulan Meryem sersemlemiş gözlerle etrafına bak-tı. "Bir şey yok," diye mırıldandı. "Ben... sanırım aniden ken-dimi kaybettim." "Annemi çağıracağım." Khardan ayağa kalkmaya niyetlen-di. Meryem amaçladığından daha yüksek bir sesle, "Hayır!"dedi. Khardan ona bakınca kız kızardı. "Hayır, lütfen annenibenim için rahatsız etme. Şimdi çok daha iyiyim. Gerçekten.O kadar... sıcak ki." Eli bir sanatçı edasıyla giydiği kaftanınkıvrımlarını öyle bir açtı ki cezbedici bir şekilde boynu, göğüs-lerinin şekli ortaya çıktı. "İzin ver kısa bir süre için burada, se-rin bir yerde dinleneyim, sonra işimin başına dönerim."

Khardan gözlerini kaçırıp aksi bir sesle, "O mataralar seniniçin fazla ağır," dedi. "Annemle bu konuda konuşacağım."454

Gezginin Buyruğu "Bu onun suçu değil." Meryem'in mavi gözlerindeki yaşlarışıldadı. "O... o bana bunu yapmamamı söyledi." Yumuşak eluzanıp Khardan'm elini tuttu. "Ama karın olmaya layık oldu-ğumu sana o kadar çok kanıtlamak istiyorum ki!" Khardan'm tenini alevler yaladı, kanı ateş aldı. Neler oldu-ğunu anlayamadan Meryem kollarında, dudakları onun du-daklarını tatmaktaydı. Öpücükleri şevkle cevap buluyor, kızınbedeni Sultan'm bakire kızından beklenmeyecek bir aşklaonun bedenine teslim oluyordu. Khardan farkına bile varma-dı. Dudakları süt beyazı boynu öpüyor, elleri kaftanın ipek ku-maşı altındaki yumuşaklığı arıyordu ki birden Kalif ne yap-makta olduğunu fark etti. Nefes nefese Meryem'i kendinden uzaklaştırdı, hatta nere-deyse yastıkların üzerine fırlattı. Kontrolünü tek kaybeden Khardan değildi. Herhangi birerkeğin kollarında daha önce hiç böyle bir haz almamış olanMeryem, Khardan'm kolunu yakaladı. "Ah, sevgilim, canım!" O da nefes nefese, Khardan'ı yastık-ların üzerine çekti, kendini kaybetmiş, Amir'in cariyesinin fet-tanlığı içinde davranıyordu. "Şimdi mutlu olabiliriz! Bekleme-mize gerek yok!" Neyse ki Khardan kendi savaşıyla o kadar meşguldü ki hiç-bir şey fark etmedi. Kendini Meryem'in ellerinden kurtarıp zarzor ayağa kalkarak çadır girişine yöneldi. Az önce ölümcül birdüşmanla savaşmış ve canını zar zor kurtarmış gibi nefes ne-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 232: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

feseydi. Yüzünü yastıklara gömen Meryem gözyaşlarına boğuldu.Khardan için bu yaşlar, yiten masumiyet için dökülüyordu vekendini bir canavar gibi hissetti. Aslında yaşlar sinir ve bezgin-likle dökülüyordu.455

Margaret Weis & Tracy Hickman Annesini göndermekle ilgili anlamsız birşeyler geveleyenKhardan hızla çadırdan çıktı. O gittikten sonra Meryem kendi-ni toparladı. Gözyaşlarını sildi, elbiselerini düzeltti, hatta gü-lümsemeyi bile başardı. Khardan'in aşkının için için yananközleri biraz önce bir yangına, kolay kolay sönmeyecek biryangına dönüşmüştü. Arzusundan kör olunca ikisinin bir an-da evlenmelerine olanak verecek her türlü mucizeye inanma-ya hazır hale gelecekti. Çadırı terk eden Meryem, yolda hızla o tarafa doğru gelenBadia'yla karşılaştı. İlerideki annesinin endişeli sorularına sa-dece bayıldığını ve Khardan'ın o kendini daha iyi hissedenekadar yanında kalma inceliğini gösterdiğini söyleyerek cevapverdi. Badia elini Meryem'in ince beline rahatlatıcı bir şekilde do-larken, "Zavallı kızım, bu ayrılık ikinize de işkence oldu," de-di. "Bu sorun bir an önce çözülmeli." Meryem tatlı ve dindar bir gülümsemeyle, "Akhran yardım-cımız olsun, bu olacak," dedi. "Usti, evinden dışanda ne yapıyorsun? Seni çağırmadım!"Zohra yastıkların üzerinde uyumakta olan şişman cinin göbe-ğini dürttü. "Bu yerde duran şey de neyin nesi?" Usti korkmuş bir homurtuyla doğruldu. Yağ kütleleri dalgadalga sallanırken yağ lambasının ışığında hanımına bakarakgözlerini kırpıştırdı. Korkmuş bir halde, "Ah, prenses," dedi."Ne kadar da çabuk döndünüz?""Akşam yemeği vakti geçti sayılır." Umutla, "Yemek yediğinizi var sayabilir miyim?" diye sor-du."Evet. Deliyle birlikte yedim. Sana bunun ne olduğunu bir«6

Gezginin Buyruğukez daha soruyorum, seni gidi kendini cinden sayan tembel."Yerde duran cisme bir göz atan Usti, "Bir mangal," dedi. Zohra, "Bunun bir mangal olduğunu görebiliyorum senikeçi beyinli cin!" diye köpürdü. "Ama benim değil. Neredençıktı?" Kederli bir sesle, "Hanımefendi biraz daha açık olmalı," de-di. Zohra'nın gözlerinin tehlikeli bir şekilde kısıldığını görün-ce aceleyle, "Bu bir hediye. Badia'dan," diye ekledi. "Badia?" Zohra gözlerini cine dikmişti. "Khardan'm annesimi? Emin misin?" Usti şevkle, "Eminim," dedi, bir kez olsun hanımını mem-nun edebildiği için mutluydu. "Kendi hizmetkarlarından birigetirdi ve özellikle 'kızı Zohra' için olduğunu söyledi. Size tes-lim etmek için bekliyordum."Zohra yumuşakça, "'Kızı'... 'Kızım' mı demiş?" diye sordu. "Neden olmasın? Sadece Tanrı'nın gözlerinde de olsa sizonun kızısınız." Zohra, "Sadece... daha önce bana hiçbir şey göndermemiş-ti," diye mırıldandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 233: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Diz çökerek mangalı inceledi. Pirinçten yapılmış, gerçek-ten iyi biçim verilmiş, ince işlemeli, daha önce hiç görmediğitürden bir şeydi. Aslan pençesini andıracak şekilde yapılmışüç ayak hazneyi tutuyordu. Kapağın çevresindeki şatafatlı de-likler dumanı dışarı salmaya yarıyordu. İçine baktığında, Zoh-ra mangalın pirinç göbeğinde altı parça kömür olduğunu gör-dü. Ağaçlar fazla olmadığından kömür de neredeyse mangalkadar değerli bir hediyeydi. Hemen aklına mangalın aslında Khardan'ın bir hediyesi ol-duğu geldi. "Adam bana kendisi verebilmek için fazla gurur-lu," diye tahmin yürüttü. "Reddedeceğimden korkuyor, bu457

Margaret Weis & Tracy Hickmanyüzden de verebilmek için bu numarayı ayarlamış." Endişeyle bir esnemeyi bastıran cin, "Ne dediniz hanımım?"diye sordu. "Hiç." Gülümseyen Zohra kapağın ince işlemeleri ve kıv-rımları üzerinde parmaklarını gezdirdi. "Kendi mangalına geridön. Bu akşam şişman bir cine ihtiyacım olmayacak." Usti, "Hanımefendi nezaket dolu!" diye belirtti. Rahatlamışbir iç çekişle birlikte kendini dumana çevirdi ve evinin huzurve rahatına kaçtı. Cinin mangalını tekmeleyerek kenara iten ve içeriden ge-len zavallı yakınmaları duymazdan gelen Zohra yeni mangalıçadırın tepesindeki açıklığın hemen altına yerleştirdi. Kömürüyaktığında gül ya da limon ağacı tahtasından geliyor olduğu-nu düşündüğü parfümü andıran hafif bir koku olduğunu farketti. Daha önce hiç böyle bir koku duymamıştı. Yatmak için hazırlanırken, kesin Khardan'dandır, diye dü-şündü. Uzandı ve mangaldan çıkan dumanın açıklıktan yük-selmesini izledi. Ama neden? Amacı ne olabilir? Ne açıdan ba-kılırsa bakılsın Sultan'ın bahçesinden topladığı o sarışın güleüstün geldiğim için benden nefret ediyor gibi görünüyor. Be-nimle hiç konuşmadı, döndüğü geceden beri tek bir kelime et-medi. Belki de siniri geçti ve bunu ancak bu şekilde göstere-biliyor. Ben de ona yüce gönüllü olabileceğimi göstereceğim.Yarın belki ona gülümserim...Belki. Bu düşünceyle yüzünde bir gülümseme beliren Zohra yağ

lambasını söndürdü ve yastıkların üzerine uzanarak yün batta-niyeyi üzerine çekti. Mangaldaki kömür yanmaya, çadırı yu-muşak bir sıcaklıkla doldurup çölün sert soğuğunu uzaklaştır-maya devam etti.458

Gezginin Buyruğu Kendi mangalında saklanan Usti, dağılan mobilyalarını to-parladı, erik şarabı içip bolca bademli tatlı tüketerek zor haya-tı için kendini teskin etmeye çalıştı. Gece ilerledi. Zohra rüyasız bir uykuya gömüldü. Mangal-dan çıkan duman tepedeki delikten çıkmaya devam etti amaartık ince bir çizgi halinde yükselmiyordu. Duman fark ettir-meden, yavaş yavaş hayat buldu, döne döne meşum bir dan-sa başladı...

»7

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 234: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Tüm kamp uyuyordu. Yastıkları üzerinde yatmakta olanMathew daha önce hiç bu kadar yüksek sesli bir sessizlik duy-madığını düşündü. Hatta zihninde yankılanıyordu. Doğrulupbir ses -yalnızlığını bastıracak herhangi bir ses- duyabilmekiçin kulak kabarttı; ama ne bir bebek sızlanması geldi, ne debir at etrafta dolanan bir aslan ya da çakalın kokusunu alarakendişeyle kişnedi. Görünüşe göre o gece çölde hiçbir şey ol-muyordu. Mathew doğruldu ve soğuktan ürperdi. Üzerine bir pelerindaha alarak yağ lambasını yaktı ve çalışmaya hazırlandı. Bir parça parşömen kağıdı çıkardı ve çadırın düzgün taba-nına yaydı. Zohra yazım aracı olarak kullanması için ona birşahin tüyü getirmişti. Bunun büyüleri geçirirkenki etkisindenpek emin değildi, okullarda kullanıldığı gibi kuzgun tüyünütercih ederdi. Gerçi yazıların hiç birisinde tüy kalemin kendi-sinin büyülü özelliklere sahip olması gerektiğiyle ilgili bir şeyhatırlamıyordu. Kullanılan tüyün yapısını belirleyen şeyin sa-dece âdetler olmasını umuyordu. Reçineyle birlikte yakılankoyun yünü küllerine su katarak yaptıkları mürekkep kasesi-ne kalemi batırıp parşömenin üzerine yavaşça kadim şekilleriyazmaya başladı.460

Gezginin Buyruğu Bu, işine ayırdığı üçüncü gecesiydi ve fark etmişti ki gün-lerinin büyük kısmı kendini sanatına verebileceği bu rahat vesessizlik anlarını bekleyerek geçiyordu. Öğleden sonraları her-kes dinlenerek geçiriyordu, bu da eksik kalan uykusunu ka-patmak için ona fırsat veriyordu. Şimdiden yastığının altındasakladığı küçük bir tomar parşömeni olmuştu. Çalışırken ilk, en basit büyüsüne Zohra'nın verdiği tepkiyihatırlayarak gülümsedi. Bir kase alıp bir avuç kumla doldur-muştu. Sonra elinde parşömenlerden biriyle hafif bir korkuiçinde kadim sözleri söylemişti. Şahin tüyü işe yaramış mıydı?Ya mürekkep? Her kelimeyi doğru hecelemiş, büyünün sözle-rini doğru vurguda okumuş muydu? Korkularının boş olduğu ortaya çıktı. Büyüyü okumayı bi-tirdikten bir an sonra kağıdın üzerindeki kelimeler kıvranıphareket etmeye başladı. Gözleri bir çocuğunkiler gibi korkuy-la açılan Zohra bir köşeye büzüldü. Parşömeni kaseye bırakanMathew eğer elini rahatlatır bir tarzda tutmasaydı çadırdan ko-şarak kaçabilirdi. Kadın ona yaslanmış, kelimelerin parşömen-den kaseye akmalarını izlemişti. Harfler kuma değdiklerindekum şekil değiştirmeye başladı ve birkaç saniye içinde parşö-men de harfler de ortadan kayboldu; artık çadır zemininde birkase serin, saf su duruyordu.Kaseyi Zohra'ya doğru tutan Mathew, "Al, içebilirsin," dedi. Zohra'nınsa bununla hiç işi olmazdı. Mathew kendisi içti,kadın onu izlerken -ona kötü birşeyler olmasını yan umutla,yarı dehşetle beklerken- bunu yapmak oldukça garip bir duy-guydu. Hiçbir şey olmadı, fakat yine de büyülü suyu içmeyikabul etmedi. Mathew iç çekti, biliyordu ki eğer Zohra suyadokunmak istemiyorsa kamptaki başka hiç kimse böyle birşey yapmayı aklının ucundan bile geçirmezdi. Bu noktada çö-461

Margaret Weis & Tracy Hickmanle büyülü bir şekilde su getirme hayalleri bir anda son bulmuş

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 235: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

oldu. Zaten bedevilerin çölde daha fazla su olmasını büyük ih-timalle istemeyeceklerini de -biraz da acıyla- fark etti. Zalimtopraklanyla savaş vermekten acı bir zevk alıyorlardı. Mathew'un beyninin bir kısmı tembel tembel bunları düşü-nüyor, diğer bir kısmı elindeki işe yoğunlaşmış haldeyken ikikısım öyle bir hızla bir araya geldi ki tüm vücudu fiziksel birşekilde sarsıldı.Kampta bir yerlerde güçlü bir büyü işliyordu. Bunu nasıl bilebildiğini anlatamazdı. Daha önce hiç böylebir şey hissetmemişti, belki ancak kendisi büyü yaparken...Belki de okulunda sürekli hissediyordu ve bunu hiç fark et-memişti, ne de olsa büyü orada fazla yaygındı. Nedeni neolursa olsun yapılan büyü tenini karıncalandırıyor, başınınüzerindeki saçlar yıldırım düşen bir yere çok yakın duran bi-rinin saçları gibi havaya kalkıyordu. Ayrıca kara, kötü büyüydü. Farkı fark edebilmesi öğretildi-ğinden Mathew bunu hemen anlamıştı, garip bir parşömen yada büyü kitabıyla karşılaşmaları durumunda anlayabilmeleriiçin büyücülere bu öğretilirdi. Mathew duraksadı. Bu işe bulaşmak mıydı? Böyle bir şeyyaparak kendini tehlikeye atmış, bu işi her kim yapıyorsa ken-di gücünü göstermiş olmaz mıydı? Aldırmamaya çalışıp işinegeri döndü, fakat eli titredi ve parşömen üzerine mürekkepdamlatarak bütün işi berbat etti. Kötülük aurası etrafında git-gide büyümekteydi. Mathew ayağa kalktı. Çelik çarpıştırmaya gelince bir kor-kak olabilirdi ama büyüde değil. Kadim sanatları biliyor, anlı-yordu, onlarla savaşabilirdi. Ayrıca, aceleyle parşömen çanta-sını kapıp ayışığıyia aydınlanmış geceye süzülürken kabul et-462

Gezginin Buyruğuti ki merakı korkusuna kat kat üstün geliyordu. Büyünün kaynağını bulmak kolay oldu. Öğlen güneşi gibiyüzüne vuruyordu. Neredeyse büyünün kalp atışlarını duyabi-lecekti. Geldiği yer... Zohra'nın çadırıydı! Kadın onu kandırmış mıydı? Aslında kara büyüyle haşır ne-şir olan kudretli bir büyücü müydü? Daha yakma sokulan Mat-hew buna inanamıyordu. Vahşi, çabuk kızıyor, yabani, fakatdürüsttü... hatta fazlaca dürüst. Hayır, diye düşündü, eğerZohra seni öldürmek isteseydi basit bir şekilde çadırına gelirve hançeri kalbine saplardı. Kara büyü gibi bir kurnazlık onagöre değildi.Bu da demekti ki... Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi olan Mathew adımları-nı hızlandırdı. Çadırlarının arasındaki uzaklık fazla değildi, nede olsa ikisi Khardan'ın hareminde birlikteydiler. Yine de ça-dıra ulaşıp kapıyı örten kumaşı yana itene kadar Mathew'asanki saatler geçmiş gibi geldi.Gözleri dehşetle fal taşı gibi açılmış halde kalakaldı. Işıldayan bir duman bulutu Zohra'nın uyuyan bedeni üze-rinde havada asılı duruyordu. Tam o çadıra daldığı sırada bu-lut alçaldı ve yavaşça kadının burun deliklerinden içeri süzül-dü. Zohra aldığı nefesle bulutu içine çekti. Nefesini verdi fakat bir sonrakini alamadı. Gözleri açıldı.Nefes almak için ağzını açtı ama duman ağzına dolup onuboğmaya başladı. Gözleri korkuyla açıldı. Karşı koymaya, el-leriyle parıldayan ölümcül bulutu yakalamaya çalıştı. Panikiçindeki parmakları duman dışında bir şeye rastlamadı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 236: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Bu hayalet de neyin nesiydi? Mathew'un hiçbir fikri yoktu,daha önce buna benzer bir şeyi ne görmüş, ne de duymuştu.O her neyse, şu anda Zohra'yı öldürüyordu. Birkaç dakika463

Margaret Weis & Tracy Hickmaniçinde ölmüş olacaktı, şimdiden çabalan zayıflamıştı, dumankadının burnundan içeri süzülmeye devam ediyordu. Neredengeliyordu? Kaynağı neydi? Belki o yok edilirse... Aceleyle etrafına bakman, panik içinde bir parşömen ya damuska bulmayı uman Mathew, mangalı, dumanın yükseldiği-ni ve tepedeki delikten çıkıp gitmek yerine Zohra'nm yatağıüzerinde biriktiğini gördü. Kömür... yanıyor... Çadırdan dışarı fırlayan Mathew bir avuç kum aldı ve hızlaiçeri dönüp sıcaktan kızarmış mangalın üzerine attı, bu şeyindikkatini dağıtmayı umuyordu, ama hiçbir işe yaramadı. Onutamamen görmezden gelerek dikkatini kurbanı üzerine yoğun-laştırmış olan ölümcül duman, Zohra'nm vücuduna girmeyedevam ediyor, onu boğuyordu. Yüzü kararmış, gözleri kaymış,bedeni nefes almak için verdiği boş çabayla sarsılıyordu. Dizlerinin üzerine çöken Mathew avuç avuç kum alıp man-galın üzerine attı. Önce işe yaramadığını, ateşi söndürmeninbüyüyü durduramayacağını düşündü. Hiddet ve umutsuzluklafark etti ki bu şeyle savaşamazdı. Elindeki birkaç parşömenledeğil. Zohra'nm ölümünü izlemek zorunda kalacaktı... Mangal tam anlamıyla gömülene kadar Mathew ümitsizcekum atmaya devam etti. Duman aniden hareket etmeyi kesti-ğinde Zohra'nm çırpınışları kesilmiş, bedeni hareketsiz yatı-yordu. Bulutun korkunç ışıltısı azalıp bocalamaya başladı. Ye-nilenmiş bir umutla güç kazanan Mathew keçe bir battaniyekaparak kum kaplı mangalın üzerine fırlattı. Cismin etrafınaiyice bastırarak sıkıştırdı, mümkün olabilecek tüm hava girişçıkışını engelledi. Bir hiddet ve nefret dalgası ona fiziksel bir darbe vurarakgerisin geri fırlattı. Kulaklarıyla değil, ruhuyla duyduğu bir öf-ke çığlığıyla bulut Zohra'nm bedeninden dışarı fırladı. Havada«64

Gezginin Buyruğuyükselip inanılmaz bir hızla ona doğru dalışa geçti, ışıldayaneller boğazına yönelmişti. Mathew hiçbir şey yapamazdı, kendini koaımak için tepkiverebilecek zaman yoktu. Aniden serin bir rüzgar arkasındakiçadır girişinden girerek tepedeki açıklığa doğaı esti. Bulutsanki kanatları rüzgardanmış gibi dağıldı ve kayboldu. Kısa birsüre sonra çadırın içinde ürpertici şekilde parlayan ve oradanoraya amaçsız ve hiddetle dolanan duman parçalanndan baş-ka bir şey değildi. Sonra onlar da yok oldu. Tüm vücudu ter içinde kalan Mathew başını eğerek ürkekbir nefes aldı. Zar zor ayağa kalkarak mümkün olduğunca ça-buk Zohra'nın yatağının başına gitti. Kadın hareketsiz yatıyor-du; yüzü ayışığında bembeyaz, gözleri kapalıydı. Mathew eliniZohra'nın kalbinin üzerine koydu ve çok çok hafif olsa da hâ-lâ attığını hissetti. Artık büyünün etkisi altında değildi. Büyü dekömürle birlikte sönmüştü, fakat yine de kadın ölüyordu. Başka ne yapabileceği hakkında en ufak bir fikri olmadığıve o şeyin yaşam nefesini emmiş olduğunu fark ettiği için Mat-hew Zohra'nın ağzını araladı ve kendi yaşamını ona üfledi. Bunu tekrar tekrar yaptı, işe yarayacağından emin değildi,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 237: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ama birşeyler yapması gerekiyor gibi hissediyordu. Sonra eli-nin altındaki göğsün hareket ettiğini, kadının ağzından gelenhavanın dudaklarına çarptığını hissetti. Mutluluktan uçarcasınaZohra'nın bedenine nefes vermeye devam etti. Gözler bir an-da -korku içinde fal taşı gibi- açıldı eller Mathew'un yüzünüyakaladı. Kadının alnına düşmüş saçları geriye doğru okşarken,"Zohra!" diye fısıldadı. "Zohra. Benim Mathew. Artık güvende-sin. O şey gitti!"Bir an için Mathew'a bakakaldı, korkmuştu, inanamıyordu.465

Margaret Weis & Tracı/ HickmanSonra bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve yüzünügenç büyücünün göğsüne gömdü. Mathew ona sarıldı, saçımokşayıp bir çocuğu teskin edercesine ileri geri salladı. Dehşetiçinde ve korkunç anıyla titreyen Zohra onu sıkıca tutuyor, de-lice ağlıyordu. Yavaş yavaş okşayan elin, sallanma hareketininhipnotik etkisiyle beraber büyücünün rahatlatıcı mırıldanmala-rı dehşetin en kötü kısmını yok etti. Hıçkırıklar hafifledi.Zar zor, "O... o neydi öyle?" diye sorabildi. "Bilmiyorum." Mathew'un gözleri artık battaniyeyle örtülüolan mangala gitti. "Her ne idiyse, bir büyüydü. Güçlü bir bü-yü. Kara büyü. Şu mangaldan çıkıyordu." Zohra hıçkırıkla karışık, "Khardan beni öldürmeye çalıştı!"dedi. Yüzünü ellerinin arasında sakladı. Mathew, "Khardan? Hayır!" dedi, onu sıkıca tutuyor, rahat-latmaya devam ediyordu. "Büyü hakkında ne düşündüğünübilirsin! O böyle bir şey yapmaz. Kendine gel Zohra." Elinin tersiyle gözyaşlarını silen Zohra birden Mathew'unkollarında olduğunu fark etti. Yüzü kızararak geri çekildi; Mat-hew da utanmıştı ve rahatsızdı, hemen onu bıraktı. Alelacele ayağa kalkan Mathew mangalın yanına gitti vedikkatle battaniyeyi kaldırdı."Bu şeyi nereden buldun?" Birkaç denemeden sonra Zohra hâlâ titreyen, hissiz par-maklarıyla yağ lambasını yakmayı başardı ve titrek alevi man-galın yanına tuttu. Mathew üzerindeki kumu silerek çadırın or-tasında duran mangalı göz önüne çıkardı. Gözleri şaşkınlık içinde bakakalmış, "Bu soğuk," dedi. Ak-lı karışmış bir halde dönüp tekrar Zohra'ya baktı. "Khardan se-ni öldürmek istedi derken ne kast ettin?"Zohra, "Bunu bana o gönderdi," dedi. Korkusu çekiliyor,466

Gezginin Buyruğuyerini öfke alıyordu. Hâlâ buna inanmayı reddeden Mathew, " O mu gönderdi?"diye sordu. Zohra, "Eh," diye kabul etti, "Sandım ki..." Ürperti içindebir nefes aldı. "Çadırıma Badia, Khardan'm annesi tarafındangönderildiğini söyleyen bir hizmetkar tarafından getirilmiş..."Mathew aniden bakışlannı kaldırdı. "Meryem!" "Meryem?" Zohra'nın bakışları küçümseme doluydu. "Birkedi yavrusundan şüphelenirim daha iyi!" Neredeyse idam edildiği o geceyi belirgin bir şekilde hatır-layan Mathew, "Yavru kedilerin de pençeleri vardır," diye mı-rıldandı. "Khardan'la olan evliliğini bozduğunda onun yüzün-deki ifadeyi gördüm. Eğer imkanı olsaydı seni oracıkta öldü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 238: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

rürdü Zohra. Son zamanlarda bizi izlemekte olduğunu fark et-tim. Kalif le olan evliliğinin yolu üzerinde sen duruyorsun vebu küçük sorunla ilgilenmeyi düşünüyor." Zohra'nın gözleri vahşi bir öfkeyle parladı. Çadır girişineyöneldi."Bekle!" Mathew kolundan yakaladı. "Nereye gidiyorsun?" "Ona bunun hesabını soracağım! Onu şeyhlerin önüne çı-karacağım! Nasıl bir cadı olduğunu herkese..." "Dur Zohra! Bir düşün! Bu delilik! Her şeyi inkar edecek.Bütün gece boyunca haremdeydi, büyük ihtimalle de Macit'inharemindeki diğer kadınların gözü önünde olmaya özen gös-termiştir. Hiçbir kanıtın yok! Sadece benim sözüm ve ben debir deliyim! Seni öldürmeye çalışan bir duman mı? Aptal gibigörüneceksin Zohra... Khardan'ın gözünde kıskanç bir aptal." "Mantıklı! Haklısın," diye mırıldandı. Öfkesi ardında bitkin-lik bırakarak yavaş yavaş yok oldu. Yasükların arasına gömül-dü. Başını ellerine dayayarak "Başka ne yapabilirim ki?" diye«67

Margaret Weis & Tracy Hickmangeveledi, uzun siyah saçları parmakları arasından dökülüyordu Mathew kara kara, "Emin değilim," dedi. "Öncelikle bununeden yaptığını anlamaya çalışmalıyız." "Kendin söyledin. Khardan'la evlenebilmek için!" Zoh-ra'nın gözleri alev alevdi, bu da bembeyaz yüzünde korkunçbir görüntü oluşturuyordu. "Eğer ben ölürsem başka bir zevcealabilecek, bu kadarı açık." "Peki bu kadar acele neden? Sadece gerçekten güçlü büyü-cülerin yapabileceği böyle bir büyüyle kendini açığa çıkarmariskini neden alsın? Özellikle de Khardan ve kabilenin geri ka-lanına bu sanatla ilgili yetenekleri hakkında yalan söylediktensonra. Tabii büyük ihtimalle asla yakalanmayacaktı. Bu cina-yet teşebbüsü onun için oldukça akıllıcaydı. Sen sabaha ölübulunacaktın. Uykunda ölmüş olduğun düşünülecekti." Ürperen Zohra boğuluyormuş gibi bir ses çıkardı, öksürdüve eliyle ağzmı kapattı. Mathew yumuşak bir sesle, "Özür dilerim," dedi. "Bir anunuttum... Hâlâ sınıfta olduğumu zannettim. Beni affet..."Zohra anlamıyordu, fakat onaylarcasına başını salladı. "Şimdi dinlensen iyi olur. Bu konuda yarın daha rahat ko-nuşuruz..." "Hayır Mat-hew!" Zohra onu sıkı sıkıya yakalamıştı. "Benibırakma!" Rahatlatıcı bir şekilde konuşan Mathew, "Güvende olacak-sın," dedi. "Bu gece başka bir şey yapmaya kalkışamaz. Zatenfazla büyük bir risk almış durumda. Büyüsünün işleyip işleme-diğini görmek için sabahı beklemek zorunda." "Uyuyamayacağım. Birşeyler söylüyordun... devam etse-ne."Zohra ondan uzaklaştı. Mathew'sa yutkundu, alev alev si-«68

Gezginin Buyruğuvah gözlerin bakışları altında düşüncelerini toparlamaya çalış-tı."Acele demiştin Mat-hew. Acele etmekle ilgili birşeyler..." "Evet. Bir iki ay içinde Khardan'la evlenebileceğini şüphe-siz biliyordur. Eğer herkese gösterdiği gibi masum bir kız ol-saydı böyle kısa bir süre onun için önemli olmazdı; ama o ma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 239: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sum bir kız falan değil. Khardan'la evlenmek isteyen... hayırbuna ihtiyaç duyan güçlü bir büyücü ve bunu yapmak için ci-nayeti bile göze alıyor." xMathew, "Böyle bir büyü sanatını nerede öğrenmiş olabi-lir?" diye kafa yordu. Gözlerini Mafhew'a diken Zohra, yavaş yavaş, "Amir'in ka-rısı Yamina kurnaz bir büyücüdür," dedi, ikisi de aynı şeyi dü-şünüyordu. "Meryem de saraydan geliyor. Bak şimdi bu iş gitgide an-lam kazanıyor! Khardan'ın Meryem'e bahçede rastlaması nekadar da büyük bir tesadüf değil mi! Bir Tanrı kesin Meryem'egülümsüyordu." Zohra, "Quar," diye mırıldandı. "Ama buraya neden gelmişolabilir ki? Bir suikastçı mı?" Mathew bir an düşündükten sonra, "Hayır," dedi. "EğerKhardan'ı öldürmek için gönderilmiş olsaydı bunu bugüne ka-dar onlarca kez yapabilirdi. Seni öldürmeye çalıştı, ama sade-ce evliliğinin önünde bir engel olduğun için. Kilit nokta bu.Onunla evlenmesi gerekiyor ve bunun için de pek fazla zama-nı yok. Ama neden?" Sabırsızca ayağa kalkıp çadırda volta atmaya başlayan Zoh-ra, "Bir de hiç kimseye anlatamıyoruz!" dedi. "Haklısın Mat-hew. Bize kim inanır ki? Ben kıskanç bir eşim, sense... bir de-li." Çaresizlik içinde parmağındaki yüzükleri tekrar tekrar çe-«69

Margaret Weis & Tracy Hickmanvirmeye başladı. "Ne kadar da aptalız!" Kendi alnına bir tokat patlatan Zoh-ra Mathew'a döndü. "Aslında çok basit. Bu konuda kafa yor-maya bile gerek yok. Onu öldüreceğim!" Yatağının yanma giden Zohra elini yastığının altına soktuhançeri buldu, elbisesinin koluna sakladı. Hızla ve sakince ha-reket ediyordu, Mathew'un sersemlemiş zihni ona yetiştiğindeneredeyse çadırdan çıkmıştı bile. "Hayır!" Mathew ileri atıldı ve Zohra'yı kolundan yakaladı."O... onu öldüremezsin!" diye kekeledi, şok olmuştu."Neden?" Mathew, neden? diye düşündü. Neden az önce seni öldür-meye çalışan birini öldürmeyesin? Bir tehdit, bir tehlike oluş-turduğunu düşündüğün birini neden öldürmeyesin? Bir yaşa-mın Tanrı'nın kutsal bir armağanı olduğunu ve geri alma hak-kının ancak Tanrı'da olduğunu söyleyebilirim. Başka birinincanını almanın herhangi bir kişinin işleyebileceği en büyükgünah olduğunu söyleyebilirim. Benim dünyamda bu doğru,ama ya bu dünyada? Belki de bu inanç ancak bizim toplumu-muzun bir lüksü. John'un katili karşımda duruyor olsaydı, bi-ze öğretildiği gibi onu affedip elimi uzatabilir miydim? Yoksaelimi boğazından yakalamak için mi... Mathew yavaş yavaş, "Çünkü... eğer onu öldürürsen," de-di, "yaptığı korkunç şeyi kimse bilmeyecek. Onurlu bir şekil-de ölmüş olacak." Zohra Mathew'a dikkatle baktı. "Bu kadar genç biri içinçok bilgesin." Hayal kırıklığı içinde iç çeken kadın kaldırmışolduğu çadır kapısını indirip içeri döndü. "Ayrıca haklısın. Al-tın saçlar altında saklanan yılanı ortaya çıkarmalı ve herkesingörmesi için teşhir etmeliyiz."«70

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 240: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu "Bu... biraz zaman alabilir." Mathew'un ne dediği hakkın-da en ufak bir fikri yoktu. Titreyerek, neredeyse gitmesine izinverecektim, diye düşündü. O kızı öldürmek tamamen mantık-lı görünüyordu! Bu topraklar bana ne yapıyor?"Neden?" Zohra'nın sorusu onu dikkatini toplamaya zorladı. "Şey... ee... Meryem başarısız olduğunu fark ettiğinde, te-dirgin ve tetikte olacak, ihtiyatlı davranacak. Neden büyüsü iş-lemedi? Belki de mangalı kullanmadın, yarın akşam ya da birsonraki akşam kullanacaksın. Ya da, bir şekilde onu alt etmişolabilir misin acaba? Eğer öyleyle ondan şüpheleniyor musun?Yakın bir zamanda büyüsünü tekrar kullanmaktan çekinecek-tir, ama senden kurtulmak için daha bildik yollara başvurabi-lir. Ben senin yerinde olsam kayınpederinin çadırından gele-cek yiyecek veya içeceği kabul etmezdim."Zohra aniden, "Usti!" dedi.Mathew boş boş baktı, anlamamıştı. Yastıkları sağa sola tekmeleyen Zohra yerde duran birmangalı kaptı. Yüzeyindeki sıyrık ve eziklerden çok eski, ol-dukça kullanılmış bir mangal olduğu anlaşılıyordu. Tırnağıylaüç kez vuran Zohra, "Uyan seni ayyaş," diye seslendi. İçeriden bir inleme sesi geldi. Bitkin ses, "Hanımefendi,"dedi, "saatin kaç olduğundan haberiniz var mı?" "Sana kalsaydı rahatını bir daha asla bozamayacaktım, şiş-ko! Ortaya çık. Sana emrediyorum." Şoklarla dolu bir geceden sonra Mathew için dahası da var-mış gibi görünüyordu. Cin olduğunu iddia eden o genç adamla ilgili daha fazlakafa yormamıştı. Kampta onu bir daha görmediğinden, kendi-sinin sanıldığı gibi onun da deli olduğunu varsaymıştı. Kabile-dekiler arasında geçen, 'cin şunu yaptı, cin bunu yaptı' gibi47'

Margaret Weis & Tracı/ Hickmangünlük konuşmaları duymuştu, fakat kendi ülkesinde insanla-rın "peri"lerden -geceleri evlere girip bebekleri değiştirenayakkabıları tamir eden ya da abuk sabuk başka şeyler yapanvarlıklardan- bahsetmeleri gibi bir şey olduğunu düşünmüştü.Şimdiyse tek yapabildiği başka bir mangaldan başka bir du-man yükselirken ağzı açık izlemekti. Gerçi bu duman tehditkar sayılmazdı; kırmızı büyükçe birburnu olan şişmanca, orta yaşlı kel bir adam şekline bürünü-yordu. İpek gecelik giyiyordu ve görünüşe göre rahat, sıcakbir yataktan zorla çıkarılmıştı. Zavallı bir ses tonuyla, "Ne istiyorsunuz hanımefendi?" di-ye söze başlamıştı ki hâlâ dehşetin izlerini taşıyan Zohra'nmsoluk yüzünü fark etti. Korkuyla tekrar, "Hanımefendi?" diyesordu. "Ne... ne oldu?" "Ne mi oldu? Sen bir öküz gibi uyurken ben neredeyse uy-kumda katlediliyordum! İşte bu oldu!" Zohra küçümsemesinigösterecek şekilde elini salladı. "Ve sen ölümüm için Akhran'ahesap vermek zorunda kalacaktın!" Alçak bir sesle, "Düşün-mek bile tüylerimi ürpertiyor," dedi, "kim bilir Tanrı'nın elin-

de seni nasıl bir kader bekliyor olurdu!" Ayaklarının altındaki zemini sarsacak kadar büyük bir gü-rültüyle yere kapanan cin, "Prenses!" diye inledi. "Siz ciddi mi-siniz?" Bakışları Zohra'nm üzerinden Mathew'a, sonra da geri-ye kaydı. "Evet, ciddisiniz! Ah, ben ölümsüzlerin en aşağılığı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 241: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

yım! Merhamet edin hanımım. Kutsal Akhran'a bundan bahset-meyin! Yemin ederim hatamı affettireceğim! Çadırınızı temizle-yeceğim, her gün. Aynca yastıkları parçaladığınızda bir kez bi-le şikayet etmeyeceğim. Bakın," -bir yastık kapan Usti hınçlaparçaladı- "hatta sizi dertten kurtarmak için ben kendim bileparçalarım! Siz sadece En Kutsal ve Ciddi Bir Şekilde Çabuk472

Gezginin BuyruğuKızan Akhran'a bir şey söylemeyin!" Bu konuyu düşünüyormuş gibi yavaş yavaş konuşan Zoh-raj "Ona söylemeyeceğim," dedi, "ancak yapmanı istediğim birşey var. Beni öldürmeye çalışanın kim olduğunu biliyoruz. Sa-na bu kadını gece gündüz izleme görevi veriyorum. Eğer ba-şarısız olursan ne olacağını söylememe gerek var mı..." "Başarısız olmak mı? Ben mi? Bir seluka -av tazısı- gibionun tepesinde olacağım... Bir kadın mı demiştiniz?" Usti'ningözleri etrafındaki yağ tabakalarının arasından fırlamıştı."Şu kız, Meryem." "Meryem? Hanımefendi yanılıyor olmalı. Ondan daha tatlı,hoş, küçük..."Zohra'nın gözleri parladı. Usti, "...küçük bir orospu görmedim," diye geveledi, başıeğik, dizleri üzerinde geri geri gidiyordu. "Tabii ki buyurduğu-nuz gibi davranacağım prenses. Bugünden itibaren bin bebe-ğin uykusunu uyuyabilirsiniz. Endişelenmeyin. Hayatınız be-nim ellerimde!" Bu sözlerle birlikte cin alışılmadık bir şevkleeriyip ortadan kayboldu. Gücü tükenen, gerisin geri yastıklara gömülen Zohra, "Ha-yatım... onun ellerinde," diye mırıldandı. "Akhran hepimizeyardımcı olsun." Cinin biraz önce yerlere kapandığı noktaya hayretle baka-kalmış olan Mathew bu konuda Zohra'ya ancak katılabilirdi.473

ı8

"Bir deliye göz kulak olmak. Pukah dostum, sana uygungörülen şey ancak bu," diye mınldandı Pukah. Havada uçmak-ta, güneye yaptığı günlük geziyi tamamlamakta olan Pukahkendine korkunç bir şekilde acıyarak yolculuğunu renklendi-riyordu. Gece gündüz genç büyücüyü izlediğine kendini inan-dırmış olsa da Pukah'ın aslında Mathew'la pek ilgilendiği yok-tu. Genelde çadırının dışında zaman öldürüyor, beyni yoğur-duğu yeni planlarla meşgul oluyordu. İçeri baktığında, bugenç adamı kontrol etmekten çok güzel ölümsüzü bir kez da-ha olsun görebilmek umuduyla dolu oluyordu. Pukah, Mat-hew'un koyun derileri ve kötü kokan mürekkeple birşeyleryaptığını görmüş, fakat bunun üzerine kafa yormamıştı. Sonuçolarak o bir deliydi, öyle değil mi? Böylece Mathew'un büyü çalışmaları tamamen Pukah'ınbilgisi haricinde gelişti. Genç büyücü -yapabildiği kadar iyi—muskalar ve madalyonlar gibi parşömenler de yaptı ve Zoh-ra'yı kullanımları konusunda eğitti. Zohra'ysa ona büyününiyileştirme amaçlı kullanımını öğretti. Mathevv'un bu konudapek bilgisi yoktu. Kendi ülkesinde hastalar ve yaralıların bakı-mı tıp alanında uzmanlaşmış büyücülere aitti. Pukah, Zoh-ra'yla Mathew'un gün içinde uzun süreler yalnız zaman geçir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 242: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

474

Gezginin Buyruğudiklerini de biliyordu, ama bunu da önemsememişti. Efendisi-nin zevcesi kadın olduğunu düşünen bir adamla zaman geçi-riyordu. Ne olmuş? Daha garip şeyler de yapmıştı. Pukah'mkendi dertleri vardı, yakında ölü bir filin leşi gibi şişecek dert-ler. Her zamanki gözetleme noktasına gelen Pukah tam oradangeçen bir bulutun üzerine rahatça yerleşmişti ki aşağı baktığın-da son derece rahatsız edici bir şok yaşadı. Cin, "Sul şu Sait'i götürsün!" dedi. "Şu sefili götürsün de ce-henneme atsın, orada da bütün işi gücü on bin zehirli mızra-ğı göbeğine saplamak olan on bin iblisi peşine taksın! Ah dos-tum Pukah, işte şimdi başın büyük belada!" Bir ses, "Bak sen. Bu minik Pukah değil mi?" diye gürledi."Selamün aleyküm, Pukah. Efendinin bugün vereceğin başkasırrı var mı?"Pukah dikkatle, "Aleyküm selam Raja," dedi. Raja, "Efendimin ordusu hakkında ne düşünüyorsun?" diyesordu. Buluttan aşağı, tam anlamıyla bir hecin devesi güruhusayılabilecek yığına bakıyor, parlayan siyah derili göğsü gurur-la kabarıyordu. "Gördüğün gibi hepimiz hazırlandık ve bugünkuzeye doğru yola çıkıyoruz." Esnemesini bastırmaya çalışan Pukah, "Bence iyi bir ordu,ordular düşünülürse," dedi. Raja, "İyi mi?" diye köpürdü. "Efendinin kıçına tekmeyibastığında ne kadar 'iyi' olduğunu göreceksin!""Kim efendine tekmeyi basacakmış?" Raja, "Benimkine değil seninkine, seni katır beyinli salak!"diye hırladı. Pukah kederli kederli, "Bence tekme basılacak kişi seninefendin, çünkü olacak olan bu," dedi. "Bunu sana söyleyece-475

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatığim çünkü seni severim Raja ve tabii efendini de. Bence ŞeyhSait çok büyük bir adam ve kabilesinin önünde küçük düşme-sini istemem."Raja Pukah'a şüpheyle baktı. "Neyi söyleyeceksin?" "Eğer aklınız varsa gerisin geri arkanıza dönüp develerinbirbirlerini tepmesini ya da her ne yapıyorlarsa onu yapmala-rını izlemeniz gerektiğini, çünkü eğer Şeyh Macit el Fakhar,Şeyh Caffar el Vidcar ve Amir Abdül Kasım Kannadi'ye karşıbir işe kalkışırsanız kesin..."Raja hayret içinde sözünü kesti, "Amir mi?""Ne dedin sen?""Sen ne dedin?""Amir'den bahsettin sanırım.""Sen Amir'den bahsettiğin için!" Pukah rahatsız bir sesle, "Öyle mi yaptım?" diye sordu."Öyle bile olsa lütfen duymadın say. Şimdi nerede kalmıştık..." Raja tehditkar bir şekilde, "Evet, kaldığın yerden devamedeceksin minik Pukah," dedi. "Amir'den bahsetmeye devamet yoksa Sul şahidim olsun dilini yakalar, ikiye ayırır, ağzındandışarı çıkanp ensenin arkasına düğüm atanm." Küçümseyen Pukah, "Şimdi pek bir kabarık görünüyorsun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 243: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ama yakında efendimle yeni arkadaşı seni kesip normal ölçü-lerine indirecektir," dedi, ama yine de kızgın Raja'yla araların-da birkaç kilometrelik bir mesafe olmasına dikkat etti. Raja, "Hangi yeni arkadaş?" diye gürledi. Etrafındaki bulut-lar hiddetinden karardı, bileklerinde yıldırımlar çatırdadı."Dediğim gibi, efendin için kalbim fazla yumuşak..."Raja, "Kafan da öyle," diye hırladı. "...ve bence sen gidip efendin Sait'i uyarmalısın. Öyle ki,efendim Khardan sizin ona saldırma planları kurduğunuzu öğ-

«76

Gezginin Buyruğurenince Kich şehrine gitti, orada Amir adına eğlenceler düzen-ledi ve efendimden o kadar etkilendi ki daha uzun kalmasıiçin elinden geleni yaptı. Hatta bu ısrarlara İmam da bizzat ka-tıldı. Kannadi baş zevcesi Yamina'yı çağırttı ve Yamina efen-dimin zevki için çeşit çeşit büyülü gösteriler yaptı; ama efen-dim tüm davetleri geri çevirmek zorundaydı, çünkü onlara dabelirttiği gibi çöle geri dönüp savaş açmaya niyetlenen eski birdüşmanın icabına bakmalıydı. "Kannadi delirmiş gibiydi. 'Bana bu sefilin adını ver' diyebağırdı, kılıcını çekti ve 'ver ki onu bizzat dört eşit parçaya bö-lüp kedime yem edeyim,' dedi. "Anlıyorsun ki efendim bunu yapmak istemiyordu -ne ka-dar gururlu olduğunu bilirsin- ve bunun sadece kendi savaşıolduğunu söyledi; ama Kannadi ısrarcıydı ve efendim -anlı-yorsun, aslında istemeden- bu düşmanın adının Şeyh Sait elŞaban olduğunu söyledi. Amir kılıcının çeliği üzerine o andanitibaren Khardan'ın düşmanının kendi düşmanı olduğuna ye-min etti. İkisi çok dostça ayrıldı, hatta Amir kızlarından birinievlenmesi için Khardan'a verdi ve efendimle adamlarına ayrıl-madan önce şehrin ganimetlerinden faydalanmalarını söyledi. "Efendim bunu zevkle yaptı. Amir'in kızı şimdi Şeyh Ma-cit'in çadırında kalıyor ve evlenmelerini kutlamak için bekle-diğimiz tek şey Amirle kuvvetlerinin gelmesini beklemek, kişu anda yol dalar." Pukah bitirdi, zaten artık nefesi kesilmiş, endişeyle Raja'nmne tepki vereceğini bekliyordu. Pukah'ın da tahmin ettiği gibianasının gözü olan Şeyh Sait, casuslarından, Khardan'ın Kich'eziyaretini haber almıştı, fakat ayrıntılar eksikti. Pukah bu yüz-den yalanlarına kattığı bir miktar gerçekle hikayesinin akla ya-kın olmasını sağlamıştı.477

Margaret Weis & Tracy Hickman Raja bir anda gökgürültüsüyle kaybolup arkasında bulutla-rın kara bir anafor oluşturduğu boşluk yarattığında cin gerçek-ten de hikayenin akla yakın göründüğünü anladı. Rahatlaya-rak iç çekti. Rahatlayarak buluta yaslanan Pukah, "Eh Pukah, işte buyaptığın akıllıcaydı," dedi. Pukah, "Teşekkür ederim dostum," diye cevapladı. "Sanı-rım ben de aynı fikirdeyim, çünkü Amir'in muazzam ordusu-nun düşmanlarıyla ittifak kurduğunu öğrendiğinde Sait'i kesinbir korku kaplayacak. Adamlarını dağıtıp anayurduna geri dö-necek. Efendini bu dişi deve evlatlarının saldırısıyla rahatsızolmaktan kurtarmış olacaksın. Sait (ki umarım sakalı burnu-nun içine büyür) gerçeği -Amir'in bu konuyla hiçbir ilgisi ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 244: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

madığını- öğrendiğinde yaz çoktan gelmiş, Şeyh'in bir saldırıdüzenlemesi için fazla geç olmuş olacak. Şimdi -bir kez daha-efendini koruduğuna göre, zavallı Sond'u bu durumdan kur-tarmalısın, ki o da -şüphesiz- sana sonsuza kadar minnettarkalacaktır." Pukah daha iyi olan yarısını, "Ah, muhteşem bir plan," di-ye bilgilendirdi. "Sanıyorum ki o ve Fedj'in benim için çalışı-yor olmaları pek de uzun sürmeyecek..." İkinci kişilik, "Ah, Pukah," diye kesti, gözleri dolmuştu,"böyle devam edersen Kutsal Akhran bile diz çöküp sana tap-maya başlayacak!" Sait, "Ne? Bu mümkün değil!" diye gürledi, devesini öyleani dizginlemişti ki hayvan neredeyse kumlara yuvarlanacaktı. Yorgunluktan nefes nefese olan Raja, "Ben de öyle düşün-düm, ya şeydi," dedi. "Pukah'ın nasıl bir yalancı olduğunu bil-diğimden kendi gözlerimle görmek için Kich'e uçtum."v8

Gezginin Buyruğu"Ve?" "Ve Amir'in güneydeki birliklerinin bir kısmını geri çektiği-ni öğrendim. ? Şu anda biz konuşurken onlar şehirde toplan-maktalar, askerler doğuya, çöle gitmekten bahsediyor.""Ama daha yola çıkmadılar, öyle mi?" "Hayır, ya şeydi. Belki de hâlâ evlilik üzerine anlaşmalarsürüyordun.." "Peh! Bunun mümkün olduğuna inanmıyorum! Şehir ve çölarasında bir ittifak mı? Akhran Hazretleri buna asla izin ver-mez. Yine de," Şeyh bıyık altından mırıldandı, "Khardan'ın şe-hirden ayrılırken arkasında bir yıkım bıraktığı ve bu davranışıyüzünden ceza görmediği doğru, Amir onun bir rüzgar kadarözgürce gitmesine izin vermiş. Ayrıca atında saraydan bir dekadın varmış, söylendiğine göre rüzgarda eğilen bir söğüt ka-dar güzelmiş..." Raja, "Emriniz nedir ya şeydir diye sordu. "Anayurda geridönüyor muyuz?" Arkasına bakan Şeyh muazzam mehariste ordusunu, güne-şin kılıç ve hançerlerde, mızrak ve ok uçlarında parladığınıgördü. Arkalarında başka bir ordu, bu sefer erkeklerinin pe-şinden gelerek kamp kurup savaştan sonra yaralarıyla ilgilene-cek kadın ve çocuklardan oluşmuş bir ordu vardı. Burada onabağlı bulunan tüm kabileler toplanmıştı. Onları bir araya top-lamak uzun saatler boyu süren görüşmeler, eski yaraların te-mizlenmesi ve tavizler vererek mümkün olabilmişti. Şimdihepsi savaş istiyordu, o ise geri dönmelerini mi söyleyecekti?Kavgaya yeni, daha büyük bir köpek de katıldığı için Şeyh Sa-it'in kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp kaçtığını mı söy-leyecekti?"Asla!" Sait öyle bir hiddetle bağırmıştı ki sesi asker dizile-479

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanri boyunca yayıldı, adamlar ne için bağırdıklarını bilmeseler deşevkle aynı şekilde karşılık verdiler. Sait sancağını taşıyıcıdan kaparak havada salladı. "Haydiaskerlerim! Haydi! Düşmanlarımızın üzerine rüzgar gibi çulla-nacağız!" Sancaklar havada, meharisteler develerini kuzeye, Tel'edoğru sürdü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 245: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Sana diyorum Sond, Akhran Hazretleri bu yolculuğa çık-mamız konusunda ısrar ederken oldukça kesin konuşuyordu."Pukah cin dostuyla konuşurken yumuşak bir fısıltı kullanıyor-du. İkisi Macit'in çadırında -bir kez daha- toplanmış, Şeyh Sa-it'e nasıl bir yaklaşımda bulunulması gerektiğini görüşen efen-dilerinin emirlerine hazır bekliyorlardı. Pukah küçümser birtonda, "Tabii," diye ekledi, "bu önerdiğim kurtarma teşebbü-sünün son derece tehlikeli olduğunu biliyorum, bu yüzdeneğer gelmek istemezsen..." "Sul'ün cehenneminin dibi bile olsa" -Sond yemin etti- "gi-deceğim! Bunu biliyorsun Pukah, şimdi salaklıktan vazgeç." Pukah, "O zaman efendinden izin iste," diye zorladı. "Yada belki Nedima'nın nasıl işkencelere maruz kaldığını bile bil-meden, yüreğin parçalana parçalana burada kahve servisi yap-mayı tercih edersin. Efendilerimiz kayıp ölümsüzleri bulmamızve ihtişam içinde geri dönmemiz için gereken kısa zaman bo-yunca biz olmadan da yapabilirler. Tel, ölüler diyarı kadar sı-kıcı. Biz yokken ne olabilir ki?" Bir an düşündükten sonra Sond, "Haklısın," dedi. "Senefendinin iznini aldın mı?" Pukah, "Khardan beni Tanrı'nın verdiği göreve gönder-mekten gurur duydu," diye böbürlendi.480

Gezginin Buyruğu Aslında Pukah'm Tanrı'yla görüştüğü falan yoktu, amaAkhran Hazretleri'nin onların bu işi yapmalarını isteyeceğinidüşünmekte sakınca görmemiş, bu yüzden de Tanrı'nın vakti-ni almamak için Akhran'm emirlerini alıp onları Khardan'a ilet-meye gerek duymamıştı. Pukah, "Efendim şüphesiz senin efendinle bu konuda gö-rüşmüştür," diye devam etti. "Macit gitmeni bekliyor olacak." Sond kendini Nedima'yı zalim kelepçelerden kurtarırkenhayal etti. Kendini onun kollarına bırakacak, ayılıp bayılarak,gözyaşlanna boğularak ona kurtancısı olduğunu söyleyecek,sonsuza kadar onun olmaya yeminler edecekti... Tabii Akhran,Tanrı da onu mutlaka ödüllendirecekti... Belki o ve Nedi-ma'nın beraber yaşayabileceği, bulutların üzerinde bir saray...Kararını veren cin, "Efendime bu akşam soracağım," dedi. Cin Fedj çadırın kapısından içeri fırtına gibi hiddetle daldı-ğında ikisi Şeyhlere ve Kalif e berkuk -tatlı pirinç toplan- ser-visi yapıyordu. Macit, "Bunun anlamı da nedir?" diye sordu. Rüzgardan kı-yafetleri uçuşuyor, pirinç çadırın etrafına dağılıyor, tabandakitoz ve kum boğucu bir bulut halinde kalkıyordu."Beni affedin ya şeydi." Nefes nefese kalmış cin, şekil kazanana kadar dönüp dur-du. Onu her zamanki endişeli ifadesiyle izlemekte olan Caf-far'ın önünde yere kapanan Fedj, "Bize doğru koca bir ordu-nun gelmekte olduğunu gördüm," dedi. "Şu anda kampımız-dan üç günlük mesafede!"Ayağa fırlayan Khardan, "Sait?" diye sordu. Fedj, "Evet, ya şeydi" diye cevapladı, sanki soruyu soranCaffar'mış gibi efendisine bakıyordu. "Yanında birkaç yüz me-haristesi var, aileleri de arkalarından geliyor."481

Margaret Weis & Tracy Hickman"İrrkk!" Pukah bir tepsi tatlı keçiboynuzunu düşürdü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 246: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kalif heyecan içinde, "İşte, gördün mü baba?" dedi. "Bütüntartışmalarımız boşaymış. Sait'e herhangi bir teklif götürmemi-ze gerek yok! Dostça bize katılmaya geliyor." Macit, "Hımmm," diye homurdandı. "Meharistelerin savaşagidiş tarzlan da böyledir." Omuz silken Khardan, "Pek fark etmez," dedi. "Sait düstu-rumuzu biliyor: 'Kılıçlar hep çekili, dosta düşmana aynı hitap.'Her neyse, sonuç olarak dostça davranacaklarını düşünüyo-rum. Pukah burada, kendisi beni bu konuda temin ediyor." Pukah'a gülümseyerek bir bakış attı. Cinin karşılık olarakverdiği gülümseme biraz önce zehirli su içmiş bir tilkinin gü-lümsemesiydi, ama Khardan'ın kafası öyle meşguldü ki farketmedi. "Artık onlarla birleşip Kich'i yağmalama planımızı tar-tışabiliriz! Deve sürücülerinin barış içinde aramıza katıldığınıgördüklerinde artık bizim insanlarımız arasındaki tartışmalarda bir son bulur! Akhran Hazretleri Sait'i, gerçekten doğru birzamanda gönderdi!" Pukah aniden inledi. Zavallı bir sesle, "Fazla tatlı," dedi veellerini karnına götürdü. "Eğer izin verirseniz efendim..." "Git! Git!" Khardan elini salladı, sürekli sözünün bölünme-sinden sıkılmıştı. Yerine geri dönerek öne eğildi, Şeyhler deiyice yaklaştı. "Şimdi, önerim şu. Üç gün sonra, Sait'le buluş-mak için..." Az sonra Şeyhler ve Kalif kafa kafaya verip derin tartışma-lara gömülmüştü. Sond bundan faydalanarak dışarı çıkıp Pu-kah'm ardından gitti. Gerçekten de hasta görünen cin bir ça-dır direğine yaslanmıştı. Sond'un mahzun ifadesini gören Pukah, "Pekala, buradasen ne arıyorsun," diye sordu. "Eğer bu gece yola çıkacaksak482

Gezginin Buyruğubir an önce oraya dönüp efendinden izin alsan iyi olur." "Hâlâ gitmeyi düşünüyor musun?" Sond hayretler içindebakakalmıştı.Pukah ciddi ciddi, "Şimdi daha da çok!" diye belirtti. Sond şüpheli görünüyordu. "Bilmiyorum," dedi. "Eğerefendilerimiz Sait ile birlikte Kich'i talan edecekse bize ihtiyaç-ları olacak..." Pukah, "Ah, emin olabilirsin o iş olmadan çok önce geridönmüş oluruz," dedi. "Büyük ihtimalle bin yıl kadar önce,"diye de mırıldandı."Ne dedin? Sen iyi misin?" Pukah, "Uzaklaşmam gerekiyor," diye kabul etti. "Bu...eee... ittifakı ayarlarken sırtıma yüklenen yük benden çok şeygötürdü. Evet, uzaklaşmam gerekiyor! Ne kadar çabuk olursao kadar iyi." Sond, "Öyleyse hemen şimdi gidip efendimle konuşayım,"dedi ve kayboldu. Pukah arkasından bakakaldı, dalgın bakışları cini ŞeyhlerinKich'in talanında Sait'in yardımını kabul edip etmemeyi tartışı-yor olduğu çadıra kadar izledi. Yanaklara öpücükler yerineböğre hançerlerle karşılanacaklarını bir bilselerdi!... Pukah in-ledi. Ümitsizlik içinde çadıra bakarken ufak tefek bir figürün ça-dırdan uzaklaştığını fark etti; ama kendi korku ve sefaletineöyle bir gömülmüştü ki bir kadının içeride olup bitenleri ne-den durup dinleyecek kadar merak ettiğine aldırış etmedi. Yada neden bu kadar aceleyle ayrıldığına...

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 247: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Amir banyo odasındaydı. Bir masanın üzerinde çıplak ya-tarken uşağının ellerinde tarif edilmez işkenceler çekmekteydi483

Margaret Weis & Tracy Hickmanki bir köle gelerek Kannadi'nin baş zevcesiyle İmam'ın onuson derece acil bir mesele hakkında görmek istediklerini ha-ber verdi. Dirsekleri üzerinde doğrulan Amir, "Ah!" diye homurdandı."Kızdan haber çıktı." Efendisinin üzerini örtmekte olan uşağa,"Bana şu havluyu at," dedi. "Hayır, durma. Çöldeki barbardostumuzu yanlış tartmadıysam yakında tekrar at üzerindeolacağım ve bu yaşlı kaslardaki kramplardan kurtulmam gere-kiyor." Başıyla sessizce onaylayan uşak tekrar işe koyuldu, kocaelleri Kannadi'nin bacaklarındaki kasları dövüp ovmaya de-vam etti. Amir'in boğazından boğuk bir çığlık kaçtı. Amir'in banyo odasına giren İmam, "Quar'm lütfü üzeriniz-de olsun," dedi. "Seslerden -en azından— katlediliyor olduğu-nuzu düşündüm." Alnından ter boşalan Kannadi dişleri arasından, "Öyle olu-yor zaten!" dedi. "Adam işinden zevk alıyor. Bir gün onu cel-lat başı yapacağım. Aahhhf Amir derin bir nefes aldı, elleriüzerinde yattığı mermer masanın kenarlarına yapıştı. Sırıtanuşak generalin diğer bacağına geçti. "Yamina nerede?"İmam soğukkanlı bir sesle, "Geliyor," dedi. "Haberler var." Yamina odaya girdi, yüzünde tek gözünü açıkta bırakanmütevazı bir peçe vardı. Su birikintilerine basmamak için dik-katle yürüyerek gömme mermer banyonun etrafından dolaştı.Parfümlü suyun üzerinde zambaklar yüzüyordu. Tavandakiaçıklıktan içeri günışığı süzülüyor, her tarafı kapalı odayı ra-hatlatıcı bir aydınlığa kavuşturuyor, ışık suyun yüzeyinde dansediyordu."Kızdan haber mi çıktı?"Yamina, "Evet beyim," dedi ve ona doğru eğilerek selam484

Gezginin Buyruğuverdi, İmam'a da aynı şekilde selam verdi, gerçi bu sefer gö-rünen tek gözü adamın yakaladığı ama görmezden gelmeyitercih ettiği tutkulu bir bakış attı."Sonunda çöl prensini baştan çıkarmayı başarmış mı?" Yamina utana sıkıla, "O konuyu tartışmadık," dedi, böylerezil konular konuşulduğu için İmam'a özür dilercesine baktı."Meryem'in fazla zamanı yoktu. Söylediğine göre Khardan'ınkıskançlığı sınır tanımayan baş zevcesi tarafından sürekli gözaltında tutuluyormuş. Dedikodulardan duyduklarımızın doğmolduğunu öğrenmiş. Şeyh Sait el Şaban ve meharistderiTel'den üç günlük mesafedelermiş. Bedeviler buluşup planlaryapacakmış," -Yamina sözlerinin etkili olması için duraksadı-"Kich'i talan etmek için planlar!" "Ah! Lanet olsun sana taş kalpli piç kurusu! Bir gün boğa-zını sökeceğim!" Yarı yarıya doğrulan Amir arkasındaki uşağı-na ters ters baktı. Onsuz yapamayan Kannadi tarafından tehdit ve hakaretedilmeye alışık olan uşak karşılık olarak sadece sırıttı ve onay-larcasına başını salladı, elleri Kannadi'nin savaş gazisi etleriniyoğurmaya devam etti. Amir ters bakışlarını İmam'a çevirdi. İsteksizce, "Görünüşe

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 248: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

göre haklıymışsın İmam," dedi. Faysal eğildi. "Ben değil, Tanrımız. Onların şehre yaklaş-masına izin vermeyi düşünüyor musunuz?" "Tabii ki hayır! Böyle bir durumda Kich'de büyük bir kar-maşa çıkar. Khardan'ın son küçük ziyaretinden sonra insanla-rı sakinleştirmek yeterince zordu. Hayır, biz gidip bu yavruköpeğin işini çabucak bitireceğiz." İmam dürüstçe, "Umarım mümkün olduğunca az kan dö-külür," dedi. "Yoksa Quar pek memnun olmaz."485

Margaret Weis & Tracı/ Hickman "Hıh! Bu şehri alırken dökülen kanlar Quar için sorun ol-mamıştı, ya da kısa süre sonra güneyde dökmeyi planladığ-ınız kanlar. Sanırım hiç ruh almamaktansa ölü ruhları almayıtercih ediyor ha?" Yamina'nın gözleri bu saygısız sözler karşısında fal taşı gi-bi açıldı. Bakışlarını İmam'a çevirdiğinde onun yüzünün kızar-dığını, zayıf vücudunun bastırılmış bir öfkeyle titrediğini gör-mek onu şaşırtmadı. İmam'ın yanına yaklaşıp elbisesinin ipekkatmanları arasında gizli eliyle bileğini yakaladı, kendini kont-rol etmesi için uyarmaya çalıştı. Öte yandan Faysal'ın herhangi bir uyarıya ihtiyacı yoktu.Kendi sıcak etine kadının soğuk elinin değmesiyle teni karın-calandı ve mümkün olduğunca diplomatik ve göze çarpmaya-cak şekilde bileğini kadından kurtardı, bir yandan da Amir'eserzeniş etmeye başladı. "Doğal olarak Quar yaşayanların ruhlarını istiyor ki üzerle-rine lütuflarını bahşedip hayatlarını daha zengin bir hale geti-rebilsin. Öte yandan büyük bir keder içinde biliyor ki karan-lıkta yürümekte ısrar edenler var. Onların ruhlarının selametive sefil hayatlarından kurtulmaları için, öldükten sonra yaşam-da göremedikleri gerçeği görebilsinler diye bu kafirlerin katle-dilmelerine izin veriyor." Kannadi, "Hmh!" diye homurdandı, gözleri alev alev olanİmam'ın karşısında her zamanki gibi kendini rahatsız hissedi-yordu. "Bu kafirleri kılıçtan geçirmemize Quar'ın bir itirazı ol-maz mı demek istiyorsunuz?" Amir'in kararan yüzünü fark eden İmam, "Askeri konularaburnumu sokmak bana düşmez," dedi ve dikkatle devam etti,"ama... izin verirseniz bir öneride bulunabilir miyim?"Faysal uysal bir sesle konuşuyordu, Kannadi de onaylar şe-^86

Gezginin Buyruğuylde başını salladı. "Sanırım bu aslanın başını kesmektense dişlerini nasıl sö-kebileceğimiz! biliyorum. Planım şöyle..." Faysal önerisini açıkça, kesin, kısa ve öz bir şekilde anlat-tı, düzenli zihni her ayrıntıyı düşünmüştü. Kannadi İmamlaolan daha önceki deneyimlerinden, bu adamın dindar olduğu

kadar bir dahi olduğunu da bilmesi gerektiği halde şaşkınlıkiçinde dinledi. İmam sözünü bitirdiğinde Kannadi isteksizcebir kez daha başıyla onayladı ve kocasının alt edildiğini görenYamina İmam'a gurur dolu bir bakış attı. Eliyle uşağına çekilmesini emreden Amir aksi aksi, "Ya işeyaramazsa?" diye sordu. Bir havluya sarınarak acı içinde mer-mer masadan indi. "Ya din değiştirmeyi reddederlerse?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 249: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

İmam dindar bir sesle, "O zaman," dedi, "bunun adı cihatolur! Quar değersiz ruhlarına merhamet etsin."487

?9

Mathew'un çadırının serin gölgesinde iki büklüm duran,bembeyaz kanatları sarkmış Asrial yüzünü elleri arasına sakla-yıp ağladı. Koruyucu melek umutsuzluğa sıkça düşmezdi. Disiplininböyle bir şekilde kaybedilmesi serafimlerden sert, azarlayıcıbakışlar ve büyük ihtimalle kerubimlerden birinden Proment-has'a tamamen güvenmek, her şeyin onun isteği olduğu veherkesin yüce iyilik için çalıştığıyla ilgili bir söyleve nedenolurdu. Böyle bir söylevi düşünmek, aklında o güçlü sesi duymakAsrial'ın yaşlarının daha da artmasına neden oldu. İnancınıkaybettiğinden değildi. Kaybetmemişti. Tüm kalbi ve ruhuylaPromenthas'a inanıyordu; onun buyruğunu yerine getirmekiçin ölümlü dünyada çalışıyor olmak kendisi için en büyükzevkti. Mathew koraması ve yönlendirmesi için ona verildiğin-den beri geçen on sekiz yıl boyunca bu böyle olmuştu.Peki ya şimdi? Asrial başını kederle iki yana salladı. Koruduğu genç adamacı ve ızdırabında yalnız değildi. Gûrdas melek dostlarınıngövdelerini biçerken Asrial dehşet içinde izlemişti. Araya gire-meyen başka meleklerin dizlerinin üzerine yıkılıp Proment-488

Gezginin Buyruğuhas'a dua ettiklerini, sonra kalkarak bedenlerden yeni ayrılanruhları güven içinde dinlenebilecekleri yere götürdüklerinigörmüştü. Sadece Asrial için, dua etmek yeterli olmamıştı. O, Mat-hew'u tüm kalbiyle seviyordu. O daha bebekken beşiğininüzerinde, sadece nefes almasından bile haz aldığı geceleri ha-tırlıyordu. Onun bu yabancı sahilde alçakça katledilmesini iz-lemek... Bu şaşkına dönmüş aıhla yüz yüze gelmek, onu o ka-dar çok sevdiği yaşamdan vazgeçirmeye çalışmak, tam da ye-ni yeni..." Genç büyücünün hayatı pahasına kaçmasını sağlayan şey,meleğin duyulmayan dürtüşüydü. Büyücünün başındaki siyahkukuletayı düşürerek güzel yüzün ve uzun bakır kırmızısı saç-ların ortaya çıkmasını sağlayan şey Asrial'ın görünmez eliydi.Bunu neden yapmıştı? Onun gençliğinin ve güzelliğinin vahşi-lerin yüreklerine dokunabileceği ve onu rahat bırakabilecekle-ri gibi çılgınca bir umuda kapılmıştı. Etkilemeye çalıştığı ada-mın bir yüreği olmadığı hakkında en ufak bir fikri yoktu, Mat-hew'un güzelliğinin uyandırdığı tek duygu açgözlülüktü. Asrial genç adamın bir köle olarak satılmak için kervanaalındığını gördüğünde bir hata yaptığını anlamıştı. Kişisel ola-rak bir insana bağlanmasına izin vermişti. İstemeden Proment-has'm planını bozmuş, şimdi de bu hatası yüzünden acı çeki-yordu. Tacirin kervanında Mathew ağlaya ağlaya uyuduğu oilk gece Asrial eve, Promenthas'm yanına uçmuştu. Tanrı'nmönünde dizleri üzerine çöküp cüppesinin eteklerini öpmüş,bağışlanma ve acı çeken insan için çabuk bir ölüm dilenmişti. Promenthas tam ona istediğini bağışlamak üzereydi ki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 250: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Akhran, Gezgin Tanrı -ki kendisi Asrial için korkunç bir var-lıktı- tarafından konuşmaları bölünmüştü. Titreyerek bir köşe-489

Margaret Weis & Tracy Hickmanye çekilmiş, Tanrıların konuşması bitene kadar sabırsızlık için-de orada saklanmıştı. Şimdiden Mathew'un bu dehşet içinde-ki yaşamından kurtulduğunu, yüzüne yerleşecek huzur ifade-sini, ruhunun en sonunda eve dönmeye hazır olduğunu anla-dığmdaki sevincini gözlerinin önüne getirebiliyordu. Sonra, Promenthas barbar Gezgin Tann'yla konuştuktansonra fikrini değiştirmişti! Görünüşe göre Mathew yaşamalıy-dı. Neden? Tabii ki Asrial'a neden verilmemişti. İnanç. Tann'yagüven. Genç adamı hayatta tutmak için ne gerekiyorsa yapma-lı, hatta bu kadar da değil, aynı zamanda onu bir şekilde Akh-ran'a tapanların eline vermeliydi. Acı bir hayal kırıklığı içinde, Mathew'un dehşet ve ızdırabıkalbini burksa da Asrial, Tanrısının emirlerini yerine getirdi.Mathew'un yavaş yavaş kendini açlıktan öldürdüğünü muha-fıza gösteren, Khardan'a tüylü kanatlarıyla dokunup köle ola-rak satılmak üzere olan genç adamı görmesini sağlayan oydu. Peki ya ne için? Böylece Mathew kadın kıyafetleri içindeonu deli sanan insanların arasında yaşayabilsin diye! Proment-has ne düşünüyordu? Bu insan, bu on sekiz yaşındaki çocukcennette süregelen savaşı sona erdirebilecek ne...""Çocuğum!" Ürken Asrial etrafına baktı, peşinde dolanan o vahşi, bar-bar cinin en sonunda onu bulmuş olmasından korkmuştu.Hızla ortadan kaybolmaya başladı. Ses tekrar geldi, "Çocuğum, gitme!" yumuşak, nazik ve yal-varır gibiydi. Asrial durdu, kanatları dehşet içinde titriyordu."Benden ne istiyorsun? Kimsin sen?""Ayaklarının dibine bak." Asrial aşağı baktı ve çadır zemininde, içinde iki balığın ol-duğu küçük kristal bir kürenin durduğunu gördü. Panik için-«90

Gezginin Buyruğude bakakaldı. Mathew her zaman çok dikkatliydi. Bu sabahZohra'yla çıkmadan önce küreyi özellikle yastığının altına sak-ladığından Asrial emindi. Telaşla küreyi alıp gizlendiği yeregeri götürmeye hazırlanıyordu ki ses onu durdurdu."Küreye dokunma. Bu onu uyandırabilir." Yanında diz çöken Asrial balıklardan birinin -siyah olanın-kürenin dibine yakın bir yerde uyuşuk uyuşuk, gözleri kapalıyüzdüğünü, uyuyor olduğunu fark etti. Diğeri, altın renkli olantepeye yakın bir yerde daireler çiziyor, suyu sakinleştirici, hip-notik bir hareketle döndürüyordu.Asrial korku içinde, "Sen de kimsin?" diye sordu. "Sana söyleyemem. İsmimi söylemek büyüyü bozacaktır. Ouyanacak ve yaptığım şeyi fark edecektir. Şimdi beni dinle veitaat et çocuğum. Fazla zamanımız yok. Gücüm tükeniyor.Kampta Kayıp Olanları bulmak için yola çıkacak iki kişi var.Sen de onlarla beraber gitmelisin." Asrial kesik bir nefes aldı, kanatlan çırpındı, "Hayır! Yapa-mam! Görevimi ihmal etmeyi göze alamam!" "Bunu yapmalısın çocuğum. Bunu onun için yapıyorsun.Eğer yapmazsan o insanın düşünebileceği en korkunç şekilde,yavaş yavaş can verecek... acı ve ızdırapla beslenen Karanlık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 251: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bir Tanrıya kurban edilecek. Bu korkunç ızdırap içinde senininsanın günlerce dayanacak, en sonunda ruhu kaybolacakçünkü acısının yaratığı delilik içinde Promenthas'ı reddede-cek..." "Ama onu bırakamam." Melek ağlıyor ve elleriyle kulakla-rını kapatıyordu. Buna rağmen yüreğine fısıldamakta olan se-si engelleyemedi. "Bunu yapabilirsin. Bizi taşıdığı sürece güvende olacaktır.O Taşıyıcı ve bu yüzden zarar verilemez. O güvende olacak...491

Margaret Weis & Tracı/ HickmanTabii onu arayan kişi onu tekrar bulmadığı sürece."Asrial dehşet içinde, "Tahtırevandaki adam!" diye bağırdı "Evet. Şimdiden onu bulmak için yolda. Geçen her saniyebiraz daha yaklaşıyor.""Promenthas'la konuşmalıyım!" "Hayır!" Balık kürenin içinde ilgisizmiş gibi yüzmeye de-vam etse de ses ısrarlı, sert, etkiliydi. "Hiç kimse -hele bir Tan-rı- bilmemeli, yoksa her şey berbat olur. Onlarla git çocuğum.Bu senin koruduğun kişinin -ve büyük ihtimalle de dünya-nın- son şansı."Asrial umutsuzluk içinde, "Şans! Ne şansı?" diye bağırdı. Balıksa başka bir şey söylemedi. Döne döne yüzüyor, so-lungaçları içeri dışarı hareket ediyor, zarif kuyruğuyla yüzgeç-leri, suyu kristalin kenarlarından aşağı yumuşak dalgalar halin-de, uyuyan eşinin üzerine gönderiyordu. Küreye dokunmaktan çekinen Asrial üzerine ipek bir eşarpbıraktı ve Mathew'un yatağının üzerindeki yastıkların arasınagömüldü. "Ne yapmalıyım?" diye mırıldandı, kanatlarındaki küçüktüyleri koparıyordu. "Ne yapmalıyım?"«92

20 Mathew, "Hayır, sen oku," diye ısrar etti ve parşömeniZohra'nın isteksiz ellerine tekrar tutuşturdu. "Devam et. Keli-meleri oku.""Onları yazmış olmam yetmiyor mu?" Zohra parşömeni çadırın tabanına düzgün bir şekilde koy-du, gözlerini guaır, korku ve dehşet karışımı bir duyguylaüzerine dikti. Derin bir nefes alarak parşömeni kum dolu ta-sın üzerine kaldırdı. Sonra, tam son anda Mathew'a çevirdi."Sen!" "Hayır Zohra!" Mathew parşömeni itti. "Sana söyledim. Busenin büyün. Onu yapması gereken sensin\""Yapamam Mat-hew. İstemiyorum!" Mathew yumuşak bir sesle, "Neyi istemiyorsun?" dedi. "Gü-cü mü? Seni insanların arasında büyük bir büyücü yapacak gü-cü mü? Onlara yardım etmeni sağlayacak..." Zohra'nın gözleri parladı. Dudakları kısıldı, parşömeni tu-tan eli onu yere düşürdü, yumruğu sıkıldı. Ateşli bir sesle,"Onları yönetme gücü!" dedi. Mathevv iç çekti, omuzları düştü. "Evet, pekala" -kum ça-nağını işaret etti- "bu korkunu yenmedikçe hiçbir şey yapa-mazsın..."493

Margaret Weis & Tracı/ Hickman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 252: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Zohra öfkeyle, "Ben korkmuyorum!" dedi. Parşömeni kaparak Mathew'un ona öğrettiği gibi dikkatledüzeltti. Kum çanağının üzerinde tutarak yavaş yavaş, dikkat-le kadim sözleri tekrarladı. Mathew nefesini tuttu, gözlerini kaçırdı, bakamıyordu. Yabüyü işlemezse? Ya onu yanlış değerlendirmişse? Ya büyüonun içinde yoksa? Gözünün önüne kadının hayal kırıklığı ge-lerek ürperdi. Zohra hayal kırıklığını pek de iyi karşılamıyor-du... Zohra'nın aniden derin bir nefes alması Mathew'un tekrarparşömene bakmasını sağladı. İçini rahatlama ve gurur duygu-ları kapladı. Parşömenin üzerindeki kelimeler hareket etmeyebaşlamıştı. Tek tek kayarak çanağın içine döküldüler. Birkaçsaniye içinde kum serin, saf suya dönüşmüştü. Zohra, "Başardım!" diye bağırdı. Neşe içinde kollarını Mat-hew'un boynuna dolayıp sarıldı. "Mat-hew! Başardım!" Öğrencisinden daha az coşku duymayan Mathew bu kor-kunç diyara geldiğinden beri ilk kez ruhunun çorak çöllerin-de minik bir sevinç patlaması yaşıyordu; Zohra'ya sıkı sıkı sa-rıldı. İnsan teması aşırı şekilde tatmin ediciydi. Bir an için kas-vetli rüzgar o kadar da soğuk esmiyor gibi geldi. DudaklanZohra için ateşle bezenmiş olsa da -Mathew için- yalnız birkalp kırıklığı içinde birleşti. Zohra bunu fark etti. Mathew onun gerildiğini hissetti vekadın onu itti. Genç adam başını öne eğdi ve utancı, suçlulukduygusunu, onu boğmakta olan kaybolmuşluk duygusununacı suyunu yuttu. Kadına bir göz attığında soğuk, sert, gurur-lu, aşağılayıcı yüzü gördü... İçindeki açık yara kanıyor, acı onualt ediyordu."Anlayamıyor musun?" diye bağırdı, birden öfkelenmişti.494

Gezginin Buyruğu"Burada olmak istemiyorum! Seninle birlikte olmak istemiyo-rum! Eve gitmek istiyorum! Kendi insanlarımla kendi ülkemdeolmak istiyorum! Tekrar... ağaçlan görmek! Yeşil çimenler üze-rinde yürüyüp su içmek —istediğim kadar çok- ve buz gibi so-ğuk bir nehrin ortasına yatıp üzerimden akıp gitmesini istiyo-rum. Kuşlan, yaprakların hışırtısını, rüzgar dışında herhangibir şey dinlemek istiyorum!" Saçını başını yoldu, delice gözle-rini çadırda gezdirdi. "Tanrım! Bu hiç esmeyi kesmez mi?" Nefes almak için ara verdi, göğsündeki acı onu boğuyordu."Katedralin kutsanmış sessizliğinde oturarak dua etmek ve...ve dualarımın bu lanet olası rüzgardaki kumlar gibi dağılıp git-tiğini değil, Promenthas'ın kulaklarına gittiğini bilmek istiyo-rum! Çalışmalarıma devam etmek istiyorum! Ben yaklaşırkengözlerini çevirmeyen, ben geçtikten sonra arkamdan dik dikbakmayan insanlarla beraber olmak istiyorum. Adımı bilen in-sanlarla konuşmak istiyorum! Adım Mathew, Matheu). Mat-hewdeğil! Ben... babamı, annemi... evimi istiyorum! Bu yanlış mı?" Kadının gözlerinin içine baktı. Neredeyse anında uzun kir-pikler aşağı indi ama orada tam da beklediği şeyi, küçümse-meyi, zayıflığı karşısındaki acımayı gördü... Mathew acı bir ızdırap içinde, "Keşke Khardan o gece be-ni öldürmüş olsaydı!" diye patladı. Zohra'nm ani cevabı onu korkuttu. Hızla uzanıp Mat-hew'un ağzını kapatmıştı. "Hayır Mat... Matchew!" Adını doğ-ru söylemek için verdiği uğraş Mathew'u umutsuzluğuna rağ-men etkilemişti. "Böyle şeyler söylememelisin. Bu sana hayat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 253: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

bahşeden Tanrımızı kızdırır!" Korkuyla etrafa bakındı. Israrla,"Bir daha asla böyle bir şey söylemeyeceğine ya da düşünme-yeceğine söz ver," diye fısıldadı, elini ağzından çekmemişti.Mathew ağzını kapatan parmakların arasından yapabildiği495

Margaret Weis & Tracı/ Hickmankadar, "Pekala," diye geveledi. Söz dinleyen bir hayvana yapıldığı gibi kadın onu sevdi veelini çekti,'ama endişeyle onu izlemeye devam etti, bakışlarıbirden fazla kez çadır girişine yöneldi. Mathew bir anda farketti ki Zohra gerçekten korkuyor, Tanrısının çadırın kapısınıhiddetle açıp alevler içindeki kılıcını çekerek Mathew'un iste-ğini oracıkta yerine getireceğini düşünüyordu. Mathew, bu insanlar her şeyi ne kadar da kişisel alıyorlar,diye düşündü, şimdi kendini daha da yabancı ve yalnız hisse-diyordu. Tanrılarına ne kadar yakınlar, onu her şeye ne kadardahil ediyorlardı. Akhran'la tartışıyor, ona küfrediyor, onu kut-suyor, ona itaat ediyor, onu görmezden geliyorlardı. Bir keçisütten kesildi mi, bir kadın testi kırdı mı, bir adam ayak par-mağını çarptı mı... Serzenişlerini hep Tanrılarına yöneltiyorlar-dı. Bunlar için Onu suçluyorlardı, fakat -Mathew'un kabul et-mesi de gerekiyordu ki— işler iyi gittiğinde övgülerinde de cö-merttiler. Bu Akhran onlar için bir Tanrı'dan çok bir baba gi-biydi -kendileri kadar insan olan, hatalarıyla insan olan bir ba-ba gibi. Hatasız bir varlığa duyulan saygı, yüceltme, tapınmaneredeydi?Hatasız bir varlık..- Mathew, "Promenthas! Cennetin ve yeryüzünün yaratıcısı,"diye fısıldadı, "beni affet! Günah işledim!" "Sen... ne diyorsun?" Zohra şüpheyle bakıyordu. Mathewfarkında olmadan duasını anadilinde yapmaktaydı. "Senin kutsal iraden sayesinde buradayım. Promenthas! Se-nin buyruğunla hâlâ hayattayım!" Mathew bakışlarını göklereçevirdi. "Bunu göremedim! Kendime acımakla o kadar meş-guldüm ki! Bunu fark etmedim ve böylece seni sorgular ol-dum! Beni buraya bir nedenle getirdin... ama ne? Seni bu in-496

Gezginin Buyruğusanlara öğretmek için mi? Bu olamaz! Ben bir rahip değilim!Senin rahiplerin öldü, ben kurtuldum. Ne amaçla? Anlamıyo-rum; ama sanırım anlamam da gerekmiyor." Mathew kendikendine muhasebe yaparken Promenthas'ın öğretilerini hatır-lıyordu. "Ölümlü zihinler Tanrı'nın zihnini anlayamaz." Gerçibu insanlar bunu yeterince rahat yapıyorlar gibi görünüyordu. Zohra korku içinde, "Matchew!" diye bağırdı, kolunu çekiş-tiriyordu. "Matchew!"Gözlerini kırpıştıran Mathew Zohra'ya baktı. "Ne?" "O garip kelimelerle konuşma. Bunu sevmiyorum. BununAkhran'ı gücendireceğine eminim." Kızararak, "Ö... özür dilerim," dedi. "Ben, ben dua ediyor-dum... kendi Tanrıma." "Bunu gece yaparsın. Başka bir büyü öğrenmek istiyorum.Ayrıca Matchew," -sert bir bakış attı- "bir daha beni öpmeyeçalışma!" Mathew donuk bir şekilde gülümsedi. "Özür dilerim." De-rin bir nefes aldı. "Ayrıca, Zohra sen ismimi... gayet güzel söy-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 254: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lüyordun."

Margaret Weis & Tracı/ Hickmansinin yüksek dağlar arasındaki evini, gün batımında bulutlarınaldığı gül kırmızısı rengi görecek olsaydı kalbi kırılırdı. O za-

man biraz değil tamamen delirirdi. Kendine hakim olmaya çalışarak, "Daha önce söyledikler-im hakkında yanılmışım," diye devam etti. "Tanrım bana Onunarzusunu yerine getirmek için burada olduğumu söyledi. Açık-ça sahip olmamam gereken bir şey için özlem duymam... say-gısızlık olur." Zohra onaylarca başını salladı, siyah gözleri endişeliydi."Bu özlemi uzun zamandır sende görüyordum," dedi. "Belkiartık geçer. Peki çanakta ne görebiliriz?" Mathew, "Geleceğe bakacağız," dedi. Bunun onu memnunedeceğini düşünmüştü ve haklıydı da. Kocaman sıcak bir gü-lümsemeyle ödüllendirildiğinde çanağı tekrar Zohra'nm önü-ne itti. "Büyüyü sen yapacaksın. Kendinin ve insanlarının ge-leceğine bakacaksın." Doğrusunu söylemek gerekirse kendi-ninkini görmekyi pek istemiyordu. Zohra'nın gözleri parladı. Çanağın yanında diz çökerken,"Böyle mi yapmalıyım?" diye sordu. "Fazla gerginsin. Rahatla. İşte. Şimdi beni çok iyi dinle. Gö-receğin şeyler olacak şeylerin 'resimleri' değil. Geleceğinde se-ni bekleyen olayları simgeleyen şeyler göreceksin. Bu simge-leri yorumlamak, ne olduklarını anlamaya çalışmak bize düşü-yor. "Zohra surat astı. "Bu aptalca görünüyor." Mathew gülümsemesini gizledi. "Bu sadece seni gördükle-rin hakkında düşünmen ve üzerlerinde çalışman, kabul edipgeçmemen için Sul'ün seni zorlama yöntemi. Unutma ki gör-düğün şeyler hiç olmayabilir, çünkü gelecek şu anda çizilmek-tedir."498

Gezginin Buyruğu"Neden uğraştığımızı merak etmeye başlıyorum!" Mathew sertçe, "Bunun kolay olacağını söylemedim! Ayrı-ca bir oyuncak da değil," diye cevapladı. "Geleceğe bakmanıntehlikeleri de vardır -örneğin kötü birşeyler gördüğümüzde-geleceği değiştirmek için şimdiki zamanı değiştirmemiz mi ge-rekli yoksa aynen devam mı etmeliyiz, asla bilemeyiz.""Kötü bir şey görürsek engellemeye çalışmalıyız!" "Belki de değil. Bak şimdi," kadının artan bezginliğine kar-şı Mathew sabırla devam ediyordu, "mesela suya baktın vekendini atma binerken gördün. Bir anda atın tökezliyor ve dü-şüyor. Sen de attan düşüp kolunu kırıyorsun. Bu kötü bir şey-dir öyle değil mi? Bunu önlemek için elinden geleni yapar mı-sın?""Tabii ki!" "Pekala, diyelim ki at düşmüyor ve seni bir kum batağınataşıyor, ikiniz de ölüyorsunuz."

Zohra'nın gözleri açıldı. Suya artık daha bir saygılı bakarak,"Ah, anlıyorum," dedi. "Bunu yapmak istediğimden emin de-ğilim Mat-hew." Mathew rahatlatıcı bir şekilde gülümsedi. "Sorun çıkmaya-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 255: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

cak." Sembollerin genelde çapraşık ve anlaşılabilmek için faz-la karmaşık olduklarını bildiğinden kendini güvende hissedi-yordu. Büyük ihtimalle Zohra hiçbir şey anlamayacak, Mat-hew'un Sul'ün ne dediğini çıkarabilmesi bile günlerini alacak-tı. Bu arada geleceğe bakma işi kadını eğlendirebilir ve aklı-nı... başka meselelerden uzaklaştırabilirdi. Yumuşak bir sesle, "Zohra, rahatla," dedi. "Kafandan her şe-yi atmalısın. Kafanı boşalt ki Sul bir çocuğun kuma çizdiği gibizihnine imgelerini çizebilsin. Gözlerini kapat. Şu cümleyi tekrar-la." Yavaşça büyünün kadim sözlerini söyledi. "Şimdi sen."499

Margaret Weis & Tracy HickmanZohra sözler üzerinde zorlandı, acemice söylüyordu."Tekrar."Tekrar söyledi, bu sefer daha rahattı."Devam et." Devam etti, her seferinde kelimeler dudaklarına daha rahatoturuyordu. "Hazır olduğuna inandığında" -konsantrasyonunu bozma-mak için Mathew sesini neredeyse fısıldar hale getirmişti-"gözlerini aç ve suya bak." Başta, uyarılara rağmen Zohra'nın vücudu heyecan ve en-dişeden kaskatıydı. Bu doğal bir tepkiydi ve sözlerin tekrarlan-masının bir nedeni de buydu: Sul ele geçirene kadar zihni da-ha sakin sulara çekmek. Mathew Zohra'nın omuzlarının yavaşyavaş düştüğünü, ellerinin titremeyi kestiğini, yüzünün huzurbulduğunu gördü ve öğrencisinin başardığını fark ederek içigerçek bir gurur ve başarı hissiyle doldu. Artık transa geçmiş-ti. Mathew sık sık neden güçlü başbüyücülerin örneğin kud-retli imparatorluklarla uğraşabilecekken gençlere büyü öğret-mekle zaman kaybettiklerini merak etmişti. Şimdi anlamayabaşlıyordu. Zohra derin derin iç çekerek gözlerini açtı ve suya baktı.Alnında minik bir öfke çizgisi belirdi. Mathew nazikçe, "Önce bir şey görmeyeceksin," dedi. "Sa-bırlı ol. Bakmaya devam et."Zohra gözlerini kırptı, nefesini tuttu."Bana ne gördüğünü anlat.""Ben" -sesi tereddütlüydü- "avcı kuşlar görüyorum.""Ne tür kuşlar?""Atmacalar. Hayır dur, aralarında bir şahin var."Mathew, bu sembolün neyi kastettiği açık, diye düşündü.500

Gezginin Buyruğu"Ne yapıyorlar?" "Avlanıyorlar. Bu, günindi zamanı; güneş daha yeni batmış,gece çöküyor.""Ne avlıyorlar.""Hiçbir şey. Aralarında kavga ediyorlar ve avlan kaçıyor." Bu kesinlikle şaşırtıcı değildi. Tel çevresinde kamp yapmışolan iki kabilenin arasında ufak tefek anlaşmazlıklar çıkmayanneredeyse tek bir gün bile geçmiyordu. Mathew başıyla onay-ladı ve alaylı bir sesle, "Devam et," dedi. "Başka kuşlar geliyor. Kartallar! Çok fazla..." Zohra anidennefesini tuttu. "Saldırıyorlar!"Mathew, "Kim saldırıyor?" diye sordu, telaşlanmıştı. "Kartallar! Atmacalara saldırıyorlar! Onları gökte darmada-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 256: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ğın ediyorlar! Şahin... Ah!" Zohra elleriyle ağzını kapattı, göz-leri dehşet ve şok içinde suya kilitlenmişti. "Ne?" Mathew neredeyse çığlık atmıştı. Zohra'nın imgele-mini paylaşamayacağını bildiği halde çanağı kapıp kendisi içi-ne bakmamak için tüm iradesini kullanması gerekiyordu. "Ne-ler oluyor Zohra? Söyle bana!" "Şahin kuma düşüyor... Bedenini sivri pençeler parçala-mış... Atmacalar tamamen yok edildi, kimisi öldü, kimisi kar-tallar tarafından... yavrularını beslemek için... yuvalarına götü-rüldü..."Mathew sabırsızca, "Başka bir şey?" diye sordu. Zohra hayır anlamında başını salladı. "Artık hava karardı.Gece oldu. Başka bir şey göremiyorum. Bekle..." Şaşkına dön-müş halde çanağa bakakaldı. "Hepsini tekrar görüyorum!" Bu korkutucu imgelerden bir anlam çıkartmaya çalışanMathew aklı karışmış ve korkmuş bir halde hızla Zohra'yabaktı. "Daha öncekinin tamamen aynısı mı?"501

Margaret Weis & Tracy Hickman"Evet." Mathew, "Tamamen!" diye ısrar etti. "En ufak bir farklılık?Ne kadar küçük olursa olsun..." "Hiç... Sadece bu sefer zaman tan vakti, güneşin doğuşun-dan hemen önce. Atmacalarla şahin bu sefer gün doğumundaavlanıyorlar." Mathew içi rahatlayarak bir oh çekti. Neredeyse duyulama-yacak kadar alçak bir sesle, "Devam et," dedi."Anlamıyorum.""Daha sonra açıklarım." "Atmacalar yine kendi aralarında kavga ediyorlar. Av kaçı-yor. Kartallar geliyor. Saldırıyorlar. İzleyemeyeceğim!" "Evet izleyebilirsin!" Mathew neredeyse onu tutup sarsa-caktı ki tırnaklarını avucuna batırarak kendini kontrol etti."Şimdi ne oluyor?" "Kartallar şahine saldırıyor. Düşüyor... ama kuma değil!O... düşüyor... bir... çamur ve gübre batağına... Yaşıyor ve ba-taktan kurtulmaya çalışıyor. Savaşmak için yanıp tutuşuyor;ama kartallar atmacaların peşinden uçup gidiyor.""Ya şahin?""O yaralı... ve kanatları... pislik içinde... ama yaşıyor.""Ve?""Ve güneş doğuyor."Zohra'nm sesi kesildi, suya bakakalmıştı."Başka bir şey yok mu?" Zohra hayır anlamında başını salladı. Gözlerini kırparakkendine geldi ve yavaşça Mathew'a döndü. "Bu çok kötüydüöyle değil mi?"Genç büyücü bakışlannı kaçırarak, "Evet," diye cevap verdi."Ne anlama geliyor?"502

Gezginin Buyruğu Mathew kaçamak bir şekilde, "Ben... ben biraz üzerindeçalışmalıyım," dedi. Kadın, "Hayır," dedi. "Üzerinde çalışmaya gerek yok Mat-hew. Ne anlama geldiğini biliyorum. Yüreğimde görüyorum.Büyük bir savaş yaklaşıyor! İnsanlarım savaşacak ve ölecekler!Anlamı bu değil mi?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 257: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Mathew, "Evet, bir kısmı öyle," dedi, "ama bu o kadar dabasit değil Zohra! Bu konuda seni uyarmıştım. Birincisi, Sulumut vaat ediyor! Bu yüzden iki imgelem vardı." Zohra acı acı, "Ben umut falan görmüyorum!" dedi. "Atma-calara saldırılıyor ve öldürülüyorlar!" "Ama birincisinde güneş batmakta, sonra gece oluyor. İkin-cisinde şafak vakti, sonra güneş doğuyor. Birincisinde şahinölüyor. İkincisinde Khardan yaşıyor.""Khardan!" Zohra bakakalmıştı.Mathew kızardı. Bunu söylemek istememişti. Zohra'mn dudakları sıkı sıkı kapandı. Ayağa kalktı ve çadırgirişine baktı. Niyetini sezen Mathew da ayağa kalkarak kadı-nın kolunu yakaladı. "Bırak beni!" Zohra'nın gözleri tehlikeli bir şekilde parlıyor-du."Nereye gidiyorsun?""Babama anlatmaya, onları uyarmaya.""Bunu yapamazsın!" "Nedenmiş?" Öfkeyle kendini Mathew'un elinden kurtardıve ilerlemeye başladı. Mathew, "Nasıl açıklamayı düşünüyorsun?" diye bağırdı.Kadını tekrar yakalayarak kollarından sıkı sıkı tuttu ve yüzünebakması için zorladı. "Büyüyü nasıl açıklayacaksın Zohra? An-lamayacaklardır! İkimizi de tehlikeye atacaksın! Üstelik Sul'ün503

Margaret Weis & Tracy Hickmanbize anlatmaya çalıştığı şeyi bile henüz bilmiyoruz!" Sessizce, Promenthas sen benim yalanımı affet, diye duaetti."Ama saldırıya uğrayacağız!" "Evet, ama ne zaman? Bu gece de olabilir, bundan otuz yılsonra da! Nasıl bilebilirsin ki?" Zohra'nın kolundaki kasların tekrar gevşediğini hissedincerahatladı. Kadının kolunu bıraktı. Ona arkasını dönen Zohraeliyle gözlerini, görmesini istemediği gözyaşlarını sildi. "Keşke bunu hiç yapmamış olsaydım!" Hayal kırıklığıyla suçanağına bir tekme attı, seramik çanak paramparça olurkençadırın zemini, yastıklar, kıyafetler de sırılsıklam oldu. Mathew tam rahatlatıcı -anlamsız belki, ama rahatlatıcı-birşeyler söylemeye hazırlanıyordu ki çadırın içinde bir du-man belirdi ve maddeleşerek cinin koca, hantal gövdesinioluşturdu. Usti etraftaki yıkıma kederle baktı. Titrek bir sesle,"Prenses," dedi, "genelde çamaşırlar suya götürülür, su çama-şırlara getirilmez. Sanırım şimdi bu karmaşayı toparlamak ben-den bekleniyor, öyle değil mi?"Zohra, "Ne istiyorsun?" diye sözünü kesti. Usti açık açık, "Eğer sizin için sakıncası yoksa biraz dinlen-mek, hanımefendi," dedi. "O kadını, Meryem'i günlerdir izliyo-rum ve bütün bu arada yaptığı en heyecan verici şey keçi sağ-

mayı öğrenmek oldu. Yirmi dört saatin çekici beyaz bir vücu-du ve altın saçları izleyerek geçirilmesi gençliğimin hayali ola-bilirdi ama artık benim yaşımda düşüncelerimin ister istemezhaşlanmış biftekler, güzel bir parça kızarmış kuzu, badem tat-lılarına yöneldiğini itiraf etmeliyim. Hepsini de kanepemde ya-yılmış yatarken hazmetmek..."Mathew cinin mutlu zırvalıklarını, "O şimdi ne yapıyor?" di-5°4

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 258: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğuye kesti. Usti ters ters, "Öğle sıcağını uyuyarak geçiriyor, ya şeydi,"dedi, "diğer bütün akıllı insanlar gibi." Cin eğilerek, "Sizin du-rumunuza bir gönderme yapmak istememiştim," diye de ekle-di. Mathew iç çekti ve Zohra'ya bir bakış attı. "Sanırım izlen-mesini biraz hafifletmemizin sakıncası olmaz," dedi. "Usti'ninde dediği gibi, günler geçti ve hiçbir şeye kalkışmadı. Nedenacaba?" İşte üzerinde kafa yorulması gereken bir sorun dahaçıkmıştı. "Ne dersin?" "Hımm?" Zohra ona baktı. Söylediklerinin tek bir kelimesi-ni bile duymamış olmalıydı. "Ah." Omuz silkti. "Umurumdadeğil. Bu nafile kovalamacadan sıkıldım zaten. Kızı rahat bı-rak." "En azından bu öğleden sonra. Ben şurayı temizleyeyim."Mathew bu öneriyi yaparken tamamen var olduğuna inanma-dığı biriyle konuşuyor olmanın rahatsızlığını ve gerçek dişilikhissini duyuyordu hâlâ. "Sen gidebilirsin." Usti minnettar bir bakış attı. Coşkuyla "Akhran seni kutsa-sın deli adam," dedi ve birileri fikrini değiştirmeden hızla or-tadan kayboldu. Ellerini şakaklarına götüren Zohra zar zor, "Başım çatlıyor,"dedi. "Ne yapılması gerektiğini düşünmek için çadırıma gidi-yorum." Kadın yanından geçerken Mathevv yumuşak bir sesle,"Umut, Zohra," dedi, "Hâlâ umut var..." Siyah gözler onun gözlerine arayış içinde baktı, sıcak veyoğundular. Sonra, Zohra tek bir kelime etmeden yanındandolaştı ve çadırdan çıkarak sıcak güneşin altında pişmekteolan ortadaki boşluğun üzerinden süzüldü.505

Margaret Weis & Tracy Hickman Arkasını dönen Mathew su çanağının parçalarını yavaş ya-vaş toplamaya başladı. Parçaları elinde tutmaktayken anidendurdu, elindeki parçalara bakıyor ama görmüyordu. Boş boş,"Umut mu?" dedi. Evet. Zohra'nm ve insanlarının geceden kur-tulma umudu; tamamen yok olmaktan kurtulma umudu. Sadece Khardan gökyüzünden düşerse. İhtişamlı bir şekil-de ölmek yerine yaşamak için...Şerefsiz ve utanç içinde yaşamaya devam etmek için...506

21 Meryem'in son birkaç gün boyunca önemli hiçbir şey yap-madığını söylerken Usti haklıydı; en azından onun yakalaya-bileceği bir şey yapmamıştı. Bunun birkaç nedeni vardı vebunlardan en hafifi Meryem'in Usti'yi fark etmiş olması değil-di. Sarsak cin iyi bir casus değildi ve büyücü kadının izlendi-ğini ve kim tarafından izlendiğini anlaması kolay olmuştu. Ta-bii bu bilmesi gereken her şeyi anlatmaya yetmişti: Zohra birşekilde cinayet teşebbüsünden kurtulmuş, şüphe etmeye baş-lamış şimdi de Meryem'in oldukça güçlü bir büyücü olduğunainanıyordu. Kesin bilmemesine karşın bunun için deli adamateşekkür etmesi gerektiğini sanıyordu. Övgülerinin adama ula-şacağından emin olacaktı. Bu arada, izlendiğini bilmesi onu daha fazla önlem almaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 259: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

zorlamıştı. Khardan'la evlenme amacına hâlâ yaklaşamamıştıve tam da görevinde başarısız olacakmış gibi göründüğü sıra-

da Macit'in çadırının önünden geçerken -Quar'a şükürler ol-sun ki- erkekler Şeyh Sait'in güneyden yaklaşmakta olduğuhaberini almıştı. Birkaç dakika kulak kabartınca istediği herşeyi öğrenmişti. Çabucak Yamina'yı aynaya çağırmış, sonra da Meryem'inöğrendiği hayati bilgiyi Amir'in karısına iletirken aynı zaman-507

Margaret Weis & Tracy Hickmanda da bilgiyi Macit'in zevceleriyle da paylaşmıştı. Erkeklerindinlenmesi aralarında normal sayıldığından zevcelerin hiçbiriMeryem'in böyle önemli bilgileri duymasını ya da yayma hak-kını sorgulamamıştı. Hatta bu çok hoşlarına gitmiş, geceninilerleyen saatlerine kadar muhtemel sonuçları üzerinde tartış-mışlardı. Yamina da karşılık olarak Meryem'e Amirin haberleri aldı-ğı ve planlarını bu haberler yönünde yaptığını söyleyen birmesaj göndermişti. Mesajda ayrıca Kannadi'nin onu hareme al-mak için sabırsızlandığı da eklenmişti. Meryem'se yeni zengin-likler bulmuş cimrinin teki gibi mutlu olacağına, aniden altınınkurşuna dönüştüğünü fark etmişti. Özellikle de -şu âna kadaren yüksek hedefi olan- Amir'in yatağını paylaşma düşüncesioldukça nahoş geliyordu. Onun istediği Khardan'dı. Daha önce hiçbir erkek onun zihnini ve ruhunu böylesineele geçirmemişti. Bu duyguyu sevmiyordu. Karşı çıkmaya çalı-şıyordu, ama Khardan'ı görmek, ona yakın olmak, kendinigöstermek, onu gizli gizli -seyretmek için fırsat bulmadığı birgün bile geçmiyordu. Ona âşık değildi. Âşık olmak onun do-ğasında yoktu. Ona duyduğu arzu -daha önce başka hiçbir er-keğe duymadığı türden bir istek- bedenini yakıp kavuruyordu. Bu arzusunu tatmin edebilmiş olsaydı, aşk dolu birkaç ge-ceden sonra belki tamamen sönmüş olacaktı. İstediğini alama-yacağını bilmesi değerini on kat artırmıştı. Khardan onu kıv-randırıyordu. Meryem geceleri aşk fantezileriyle işkence çeki-yor, günlük sıradan işleri, Khardan'a kraliyet hareminde öğre-tilen becerileri gösterme hayalleriyle çekilebilir hale geliyordu.Bir de Amir ona savaş açacaktı. Khardan ölebilirdi! Ölebilir miydi? Hah! Meryem onu aslateslim olmayacağını bilecek kadar iyi tanımıştı. Bin tane düş-508

Gezginin Buyruğumana karşı yalnız kalsa da savaşarak ölürdü. Meryem ne ya-pabilirdi ki? Aklına yalnızca bir şey geliyordu. Onu kendisiyle beraberKich'e kaçmaya ikna etmek. Amir, Khardan gibi bir adamı or-dusunda kullanabilirdi. Sarayda Meryem'e yakın olurdu ve be-devi bir kez şehir hayatının zevklerini tattıktan sonra bir dahageri dönmek istemeyeceğine emindi. Khardan'm insanlarına bağlılığını bildiğinden Meryem pla-nının başarısından şüpheliydi, ama denemekten bir zarar gel-mezdi. En azından onunla konuşmak, adamın çadırının mah-remiyetinde onunla yalnız kalabilmek için bir neden yaratmışolurdu. Sonuç olarak, Zohra ile Mathew baş başa verip korkunçimgeleri tartıştıkları, Usti'yle de iyi bir şişe şarabın eşliğinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 260: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

baş başa verip keyif çattıkları o öğleden sonra Meryem sözdeöğlen uykusundan kalkmış ve güneşin altında kavrulmaktaolan kampta dışarı çıkmıştı. Meryem sessizce, kimseye görünmeden Khardan'ın çadırı-na süzülmüştü. O uyuyordu, güçlü vücudu yastıkların üzerineyayılmıştı. Meryem kendini uzun dakikalar boyunca onu izle-meye zorladı, kendine özlemiyle acı çektirmekten haz alıyor-du. Khardan, yatağın üzerine düşen ve akşamın yaklaşmasıy-la artık kaybolmuş güneşi engellemek için bir kolu gözlerininüzerinde dinleniyordu. Nefes alıp verişi düzgün ve derindi.Gömleğinin önü açıktı, güçlü, kaslı göğsü görünüyordu. Mer-yem elini içeri soktuğunu, o yumuşak teni okşadığmı, dudak-larının adamın boynuna dokunduğunu hayal etti ve tekrargözlerini kapatıp kendini kontrol altına almak zorunda kaldı,yoksa ona yaklaşmaya cesaret bile edemezdi.Kızgın yanaklarının serinlediğini hissederek titreyen dizle-509

Margaret Weis & Tracy Hickmanrinin üzerine çöktü ve adamın koluna hafifçe dokundu."Khardan!" diye fısıldadı. Korkuyla sıçrayan Khardan'ın eli içgüdüsel olarak kılıcınagitti."Ne? Kim o..."Meryem dehşetle geri çekildi. "Khardan, sadece benim!" Onu görünce Khardan'ın ifadesi yumuşadı, ama sonra kaş-ları çatıldı. "Burada olmamalısın!" Sesi haşindi, ama Meryembiliyordu ki bu haşinlik öfkeden değil tutkudan kaynaklanı-yordu... Bundan hoşlanıyordu. Avuçlarını kapatarak, "Lütfen beni gönderme!" diye yalvar-dı. "Ah Khardan, o kadar korkuyorum ki." Khardan, "Ne oldu?" diye sordu, bir anda endişelenmişti."Korkmana sebep olan kim?" Meryem, "Kimse," diye kekeledi. "Aslında" -söylediğini dü-zeltmeye çalışırken gözlerini yere çevirmiş, kirpikleri altındanbakıyordu- "beni korkutan biri var."Khardan sertçe, "Kim?" diye sordu. "Bana ismini ver!" Meryem sözde ondan uzaklaşmaya çalışarak, "Hayır, lüt-fen..." diye yalvardı. Buraya gelmesindeki amacı bu olmama-sına rağmen düşmanına vurabileceği bu darbe boşa harcamakiçin fazla iyiydi. Khardan tartışmaya devam etti ve fazla güçlü olduğundanen sonunda Meryem ısrarlarına dayanamadı.İsteksizce, "Zohra!" diye mırıldandı. Khardan asık bir yüzle, "Tahmin etmiştim," dedi. "Ne yap-tı? Akhran adına, bunu ödeyecek!" "Hiçbir şey! Gerçekten. Sadece bazen bana öyle bir bakı-yor ki. O siyah gözler. Aynca o öyle güçlü bir büyücü ki..."Khardan Meryem'e teselli edercesine baktı. "Canım, sen o510

Gezginin Buyruğukadar sevgi dolu minik bir kuşsun ki kimse için kötü şeylersöylemiyorsun. Hatta kedi için bile. Korkma. Ona söylenecekiki çift lafım olacak." "Ah, Khardan!" Meryem güzel ellerini ovuşturdu. "Geliş se-bebim bu değildi! Ben kendim için korkmuyorum.""Kim için korkuyorsun peki?" "Senin için!" Yüzünü elleri arasına saklayan Meryem ağla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 261: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

maya başladı, ama burnunu şişirip kızartacak kadar değil desadece gözlerine hafif bir parıltı verecek kadar göz yaşı dök-meye özen gösterdi."Canım benim!" Kollarını ona dolayan Khardan sıkıca sarıldı, peçesinin al-tından çıkan sarı saçları okşadı. Meryem etrafına örmüş oldu-ğu zincirlerle adamın vücudunun gerildiğini hissedebiliyordu.Kendi tutkusu da kabardı. Peçenin, yüzünden düşüp dolgun,kırmızı dudaklarını ortaya çıkarmasına izin verdi. Ona bakabilmek için kadını hafifçe uzaklaştıran Khardanbuğulu bir sesle, "Neden benim için korkuyorsun?" diye sordu. Gözyaşlarına boğulmuş sesiyle Meryem, "Bu... korkunçŞeyh Sait'ten bahsedildiğini duydum," dedi. "Bir savaş çıkabi-leceğini biliyorum! Ölebilirsin!" "Anlamsız." Khardan güldü. "Bir savaş mı? Sait dualarımızacevap vermek için geliyor ceylan gözlüm. Bizimle Kich'e ge-lecek. Kim bilir," altın bukleleri arkaya doğru okşarken alaycıbir tonda, "belki de gelecek haftaya Amir ben olurum," diyeekledi.Meryem gözlerini kırpıştırdı. "Ne?" Sadece birşeyler söylemiş olmak için Khardan, "Amir!" di-ye devam etti. Yükselen kuvvet kalesi hızla dağılıyordu. "BenAmir olacağım ve sen de bana sarayın harikalarını gösterecek-5"

Margaret Weis & Tracy Hickmansin. Özellikle de şu banyoya bakan gizli deliği ve kör müzisyenlerin çaldığı şu bölmeyi." Meryem dinlemiyordu. Bu mümkün olabilir miydi? Nedenbunu daha önce düşünmemişti? İşe yarayabilir miydi? Sıradahâlâ o korkunç savaş vardı... Düşünmeliydi. Bir plan kurma-lıydı. Bu arada, Khardan buradaydı, dudakları yanağına doku-nuyor, tenini ateşe veriyordu... Nefes nefese, "Gitmeliyim!" dedi ve adamın kollarındankurtuldu. "Bu zayıf ve aptal kızın gözyaşlarını lütfen affet." Ge-ri geri çadırdan çıkarken kalbi öyle hızlı atıyordu ki kendi ke-limelerini bile duyamıyordu. "Sadece seni sevdiğini bil yeter!" Khardan'm elleri ve kolları engellemeye çalışmadan onubırakmış ve gitmesine izin vermiş olsa da, gözleri onu sımsıkıkavramıştı ve Meryem'in tek yapabileceği şey sıcak dokunuş-larından kaçmaktı. Tam anlamıyla koşarak kendi çadırının se-rin ıssızlığına sığındı.Evet, Amir'in yatağında yatacaktı...Yanında yatansa Kannadi değil, Khardan olacaktı!512

22 Şeyh Sait artık Tel çevresindeki kampa iki günlük mesafe-deydi. Herkes bir sonraki günün getireceklerini sabırsızlıkiçinde bekliyordu, çünkü eğer Sait gerçekten de dostluk amaç-lı geliyorsa önden gösterişli ulaklar gönderirdi. Eğer bir düş-mansa, kimseyi göndermezdi. Sipahiler savaşmak için yaşadık-larından biri ya da diğerine daha fazla hazırlıklı değillerdi.Khardan gibi, çoğu kişi Sait'in savaşmayı seçeceğini sanmıyor-du. Onlara saldırmak için nasıl bir nedeni olabilirdi ki? Pukah bir neden söyleyebilirdi. Pukah pek çok neden sa-yabilirdi. Kampta ertesi sabahı iple çekmeyen tek kişi kendi-siydi. Ellerinde hediyeler ve efendisinden selamlarla gelengösterişli ulaklar olmayacağını biliyordu. Bunun yerine deve-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 262: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

lerini dört nala üzerlerine süren vahşi mehariste yığınları ola-cağını biliyordu. Sait'in adamları tam anlamıyla savaşın evlat-larıydı, ki bu da bir bedevinin diğerine yapabileceği en yük-sek iltifattı. Ahmaklık derecesinde cesur ve güçlü olan Aranlarhecin develerinin sırtında olduğu kadar ayakları üzerinde deiyi dövüşür, bir ellerinde kılıçla develerinin yamndan koşar-ken boştaki tek elleriyle hayvanın sırtına çıkıp, bu arada da kı-lıçlarını savuracak eğitim alırlardı. Pukah gitmek için yanıp tu-tuşuyordu. Sabaha gitmiş olması gerekiyordu ve o gece gitme-53

Margaret Weis & Tracy Hickmanyi düşünüyordu... Sond'la ya da Sond'suz. Macit cininden ayrılmaya pek istekli değildi ve Sond'urıAkhran'ın bir diğer çılgın görevi için gidiyor olması gerçeği deişleri kolaylaştırmıyordu. Şeyh, Gezgin Tanrı'nın bilgeliğindenşüphe etmeye başlamıştı. Kahinin Gülü ölmek üzere gibi gö-rünüyordu. Atlarını Hranalara vermek zorunda kalmıştı. (De-ğerli hayvanlarının meleyen bir koyun sürüsünün ardındanyüz kızartıcı bir şekilde ağır aksak yürümeleri Macit'in en kö-tü kabuslarını oluşturuyordu.) Sonra Amir at almayı reddetmiş-ti, Kalif neredeyse tutuklanıyordu ve en sonunda da şu deliadam tam ortalarında belirivermişti. Macit cinine, "Akhran bana daha fazla ne yapabilir?" diyesordu. "Tabii sakalımı tutuşturmak dışında. Şimdi de seni ben-den almak istiyor!" Macit'in öfkesine rağmen tartışmayı Nedima'ya olan aşkısayesinde sürdürebilen Sond, "Bu çok acil bir durum," dedi."Efendim, siz her şeyi gündüz gözüyle değil gece gözüyle gö-rüyorsunuz. Atlarınızı kaybetmiş olabilirsiniz, ama artık koyunetiniz var. Caffar ve siz o yaşlı haydudu, Sait'i korkutmayı ba-şardınız, şimdi ise kendisi dostluğunuzu istiyor. KhardanAmir'in gazabından kaçtı ve Sultan'ın kızını kaçırarak adamınburnunu da güzelce bir sürttü. Şimdi de intikamınızı şehirdenalacaksınız ve bu arada da zengin olacaksınız!" Sond sözlerini bitirirken, "En fazla birkaç gün için uzaktaolacağım, ya şeydi" dedi. "Beni hiç aramayacaksınız. KızınızZohra'nm cini, Usti ben geri dönene kadar ihtiyaçlarınızı kar-şılamayı kabul etti." (Usti gerçekten de bunu kabul etmişti,ama büyük miktarda kımızdan sonra, tabii bir de konuşmayısabaha hatırlamaması somnu vardı; ama bu Sond için fazla biranlam ifade etmiyordu, ne de olsa Macit'in ona ihtiyaç duydu-514

Gezginin Buyruğuğunu düşünmesinden önce geri dönmüş olmayı umuyordu.)Sond yumuşak bir sesle, "Ayrıca Şeyhime hatırlatmalı mıyımbilmiyorum ama," diye devam etti, "şu aralar Akhran Hazret-leri'ni gücendirmek için pek uygun bir zaman değil." Ne kadar isteksizce olsa da Macit bu kadarını kabul ediyor-du. Duvarlarla çevrili bir şehre yapılacak bir akın için GezginTann'nın verebileceği bütün kutsama ve biraz daha fazlasınaihtiyaç duyacaklardı. İsteksizce razı olurken, "Pekala," dedi,"gidebilirsin, ama sana lambanın gücü adına emrediyorum, bizKich'e saldırıyı başlatmadan önce burada olacaksın." Fazlasıyla sevinen Sond, "Emriniz yerine getirilecektir, yaşeydi," diye bağırdı ve efendisine sıkıca sarılarak onu iki yana-ğından öptü, ki bu Macit'i oldukça mahcup etmiş ve adamgüçlü yumruğunu indirerek cini yıkmıştı. Gerçi Sond'un çene-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 263: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sindeki şişlik yüreğindekinin yanında hiç kalırdı. Yolculuğahazırlanmak için alelacele lambasına gitti. Bu arada Pukah, Kamp çevresinde huzursuzca dolanıyor,atla birisi gelse dehşet içinde titremeye başlıyordu, Sait'in bek-lenenden önce saldırıya geçmiş olmasından korkuyordu. Ak-şamdı, kumlar altın rengi ve mora bürünmüştü. Güzelliğe ta-mamen ilgisiz olan Pukah insanların serin gece rüzgarındanfaydalanmak için dışarı çıkmaya başlamasını gitgide artan birkasvetle izliyordu. Gözü uzaktaki tepelerin ardında yavaş yavaş kaybolmaktaolan güneşte, Pukah, "Sond'a bir saat vereceğim," dedi. "Ka-ranlıkla beraber ayrılıyoruz." Her zamanki gibi kendi kendine konuşuyordu, bu yüzdenbeyanlarının hafif, yumuşak bir iç çekişle cevaplanmasına ol-dukça şaşırdı ve pek de az sayılmayacak bir paniğe kapıldı.Zıplayarak ayağa kalkarken, "Kim var orada?" diye bağırdı.5'5

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatı"Kim konuştu?" Kılıcını çekti. Tatlı bir ses, "Lütfen! Silahını kaldır!" dedi, Pukah'm geçir-diği yüzyıllar boyunca duyduğu en tatlı sesti. Kılıcı düşürerekdizlerinin üzerine çöktü. Kollarını açıp çılgınca etrafa bakarken, "Bu sensin, beniesir alan varlık!" diye seslendi. "Lütfen, kendini göster. Yeminediyorum, sana zarar vermem! Bunu yapacağıma tabanlarımakızgın çiviler girmesine izin veririm daha iyi..."Ses, "Sana yalvarırım böyle korkunç şeyler söyleme!" dedi. "Hayır, hayır! Söylemeyeceğim. Özür dilerim. Lütfen, senisadece bir kez olsun görmeme izin ver; izin ver ki bunun birrüya olmadığını anlayabileyim!" Çin'in sersemlemiş gözleri önünde altın renkli bir yağmurparladı. Yağmurun içinden bir kadın şekli çıktı. Uzun kollu ka-barık cüppelere bürünmüştü. Omuzlarından bir kuğununkile-ri geride bırakacak kadar beyaz ve narin kanatlar çıkıyor, uç-larındaki tüyler yerlere değiyordu. Gümüş saçları arasındakiyüz güzelliğiyle öyle ruhaniydi ki kalbi göğsünden fırlayıp ka-dının çıplak, beyaz ayaklarının dibine düştüğünde Pukah hiç-bir şey hissetmedi. "Lütfen bana adını söyle; söyle ki şu andan itibaren sonsu-za kadar her an kendi kendime tekrarlayayım!" Güzelliğin ölümsüz imgesi, "Benim... benim adım Asrial,"dedi. Pukah kendinden geçmiş bir halde, "Asrial! Asrial!" diyetekrarladı. "Öldüğümde dudaklarımdaki son söz bu olacak." Asrial hiç de romantik olmayan bir şekilde "Sen ölemez-sin, ölümsüzsün," diye belirtti. Öte yandan kcruışurken sesititriyordu ve yanağında bir damla yaş bir yıldız gibi parladı.Pukah anında, "Sen tehlikedesin, başın dertte!" diye yürüt-5,6

Gezginin Buyruğutü. Kendini yüzükoyun kumlara attı, kolları iki yana açıktı."Yalvarırım sana! İzin ver yardım edeyim! İzin ver değersiz ya-şamımı yanağındaki yaşı oradan kaldırabilmiş olmayı bilmeödülü karşılığında feda edeyim. Her şeyi yaparım, her şeyi!"Asrial, "Beni de yanınıza alın," dedi.Pukah ağır bir sesle, "Onun dışında her şeyi," dedi. Topuklarının üzerinde oturur pozisyona geldi, meleğe ke-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 264: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

derli bir bakış attı. "Benden basit bir şey iste. Belki de ayakla-rını serinletmek için okyanus hoşuna gider. Tam şuraya, solu-na yerleştirebilirim. Sağına da manzarayı tamamlamak için birdağ. Elinde tutman için ay, saçlarına takman için yıldızlar..." Asrial'ın gözleri açıldı. "Bütün bunları gerçekten de yapa-bilir misin?" Birden bunlardan biri ya da birkaçının ondan gerçekten deistenebileceğini fark eden Pukah, "Eh, hayır," diye kabul etti."Ama ben daha gencim. Bir gün, daha yaşlandığımda bütünbunları ve benzer mucizeleri gerçekleştirebileceğim!" Parmak-larını şıklattı. Kendinden emin, "Görüyorsun," diye devam et-ti, "ben Tanrımın bir gözdesiyim." "Ah!" Meleğin solgun, donuk yüzü Pukah'ın gözlerini ka-maştıracak kadar aydınlandı. "Öyleyse korkman için bir nedenyok ve sizinle gelmem ancak basit bir sıkıntı olacak. Ayak al-tında dolaşmam," diye söz verdi. "Hiç sorun çıkarmam ve yar-dımım bile dokunabilir. Ben senin gibi Tanrımın bir gözdesideğilim," diye utanarak ekledi, "ama Promenthas çok güçlü-dür ve çocuklarını seven bir babadır." "Sen onun kızı mısın?" Pukah etkilemeye çalışmak için yan-lış ölümsüzü seçmiş olduğundan korkmaya başlamıştı. Kızaran Asrial, "Hayır, tam olarak değil," dedi. "Sadece de-mek istemiştim ki Promenthas'a tapanların hepsi onun tarafın-517

Margaret Weis & Tracy Hickmandan çocukları olarak görülür." Zaman kazanmaya çalışan Pukah, "Demek sen Prornent-has'a tapıyorsun," dedi, bütün bunlardan kendini nasıl kurta-rabileceğini merak ediyordu. Asrial, "Evet," diye cevapladı. "Oturmamın bir sakıncası varmı? Zor... bir gün oldu..." "Ah, lütfen!" Pukah hızla ayağa kalktı. "Ne tercih edersin?Bir bulut? Kuğu tüyünden bir yastık? Koyun yünü bir battani-ye?" Nispeten daha kolay numaralar olduğundan üçünü de or-taya çıkardı. Battaniyeyi seçen Asrial, "Teşekkür ederim," dedi. Kendielleriyle -Pukah içini çekerek ne kadar da güzel elleri olduğu-nu fark etmişti— battaniyeyi çöl zeminine yaydı ve dizlerininüzerine çöktü.Kadın, "Özür dilerim," dedi, "ama neye bakıyorsun?" "Kanatların. Beni affet, ama onları ezmeden nasıl o şekildeoturabildiğini merak ettim de." "Arkaya kıvrılıyorlar. İşte böyle." Hafif dönerek altında tüy-lerin zarafet içinde nasıl yeri süpürdüğünü Pukah'a gösterdi. Manzaranın güzelliği karşısında kendinden geçen Pukah,"Ah!" dedi. Tam tüylerden birine dokunmak için uzanırken eli-ni yakaladı. Tahriklere kapılmamak için sıkıca arkasında tuttu. "Bu boyutta dişi bir ölümsüz görmek alışılmadık bir du-rum." Pukah'ın aklını aniden kıskançlık kapladı. Vahşi bir ses-le, "Deli adam senin efendin. Ona ne şekilde hizmet ediyor-sun?" diye sordu. "Deli adam... Mathew demek istiyorum, benim efendim de-ğil'' Pukah'a mağrur bir bakış atarak, "Biz, sizin gibi insanlarahizmet etmeyiz," diye ekledi. "Ben sadece Tanrıma, Proment-has'a hizmet ederim."518

Gezginin Buyruğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 265: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Pukah kendinden geçmiş bir halde, "Öyle mi?" diye bağır-dı. "Öyleyse deli adamla neden berabersin?" Asrial öfkeyle, "Mathew deli değil!" dedi. "Ben onun koru-yucusuyum." "Sen mi?" Pukah bunu eğlendirici bulmuş gibi görünüyor-du. "Onu neden koruyorsun? Kelebeklerin şiddetli saldırıların-dan mı? Fazla yaklaşan serçelerden mi?" Asrial acıyla, "Yoldaşları Quar'm iğrenç takipçileri tarafın-dan katledildiklerinde hayatını kurtardım!" diye bağırdı. "Okorkunç köle tacirinin iblis pençelerindeyken onu hayatta tut-tum. Senin efendin kafasını kesecekken onu kurtardım!" Pukah düşünceli düşünceli, "Bu doğru işte," dedi. "Bunukendi gözlerimle gördüm ve inanamadım. Khardan normaldemerhamet edecek biri değildir." Artık kadına daha bir saygıy-la bakıyordu. Nezaketle, "Öyle sanırım senin deli... Özür dile-rim... Senin Mathew, Tanrısının ona seçtiği koruyucu açısın-dan çok şanslı. Böyle rahatsız edici bir meseleye değindiğimiçin affet ama sanırım senin Mathew'un ayrıca daha çok ko-runmaya ihtiyacı olacak," diye ekledi. "Ah, Pukah!" Asrial'ın gözleri dolmuştu. "Onu bırakmak is-temiyorum, ama görünüşe bakılırsa bir seçeneğim yok! Sizin-le bu yolculuğa çıkmazsam onun başına çok kötü şeyler gele-ceği söylendi!"Pukah, "Nereye gittiğimizi biliyor musun?" diye sordu."Kayıp Ölümsüzleri aradığınız söylendi." Pukah, "Kim söyledi sana?" dedi, korkmuş ve rahatsız ol-muştu. "Sond! Tabii ya! Sen Sond'u tanıyorsun! O seni tanıyor!Ah, bunu tahmin etmeliydim! Nedima için yüreği kan ağlıyorha? Bu arada da başka bir ölümsüzle gönül eğlendiriyor..."Kıyafetlerine sıkıca sarınan Asrial soğuk bir sesle, "Neden519

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbahsettiğini bilmiyorum!" dedi. "Bu Sond'u hiç duymadım. Ba-na kimin söylediğine gelince, sana bunu söyleyemem. Bu birsır -belki de- Mathew'umun hayatına malolabilecek bir sır." Pukah pişmanlık içinde, "Özür dilerim. Lütfen ağlama. Benkıskanç bir aptalım!" dedi. "Sadece sana delicesine âşığım!" "Aşk?" Kafası karışmış gibi bakıyordu. "Sizin türünüz ara-sındaki bu aşk, kıskançlık, cilveleşme muhabbeti de nedir?""Sizin erkek melekleriniz var mı?""Evet, tabii ki.""Hiç âşık olmaz mısınız?" "Tabii ki hayır. Düşüncelerimiz cennete ve insanlar arasın-da yapacağımız iyiliklere yönelmiştir. Tüm zamanımızı Pro-menthas'a ibadet ederek geçiririz. Tüm aşkımız ona yöneliktir,üstelik bu saf aşktır, insanlarınki gibi bedensel şehvetle kirle-tilmemiştir. Bu sizin için geçerli değil mi?" Soğuk, masum bakışlar altında kendini biraz rahatsız hisse-den Pukah, "Ee, hayır," dedi. "Korkarım biz de bedensel şeh-vetten payımızı almışız. Sözlerimi affet ama bunun olmadığıbir cennet hayal edemiyorum." Asrial, "İnsanlarla fazla vakit geçirmenin sonucu bu olsagerek," diye belirtti. Mağrur ses tonundan kızmaya başlayan Pukah, "Eh, konuaçıldığına göre," diye ekledi, "Bu 'Mathew'um' muhabbeti ba-na kalırsa günlük konıma işinden biraz daha ileri gidiyor.""Ne demek istiyorsun?" "Belki de onu korumaktan başka şeyler de yapmak istiyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 266: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sundur demek istiyorum..." "Ne cesaretle!" Hızla ayağa kalktı, kanatları kızgınlıkla açıl-dı. Yüzü koyu gül rengine döndü; gözleri öfkeyle parlıyor,açılmış kanatları gece havasını yelleyerek Pukah'ın burnuna520

Gezginin Buyruğusaf, kutsal bir tütsü kokusu dolduruyordu. Pukah tekrar yerekapaklandı. Kederle, "Cesaret ettim, çünkü ben senin üzerime tükür-mene bile layık olmayan, kendine bir de cin diyen sefil heri-fin tekiyim!" diye bağırdı. "Beni affeder misin?""Beni yanınıza alacak mısınız?" Pukah ona ciddi ciddi bakarak, "Asrial, lütfen benden bu-nu isteme!" diye yalvardı. "Çok tehlikeli. Tahmin edemeyece-ğin kadar tehlikeli." Utanç içinde, "Sond'a bahsettiğimden da-ha tehlikeli," diye kabul etti. "Bilmen gerekiyorsa, benim git-memin tek sebebi; burada işleri o kadar kötü karıştırdım ki,efendimin beni cezalandırılmam için Akhran'a vereceğindenkorkuyomm. Herkes bilir ki Gezgin Tann'nın pek çok hatasıolsa da merhamet etmek bunlardan biri değildir. Kayıp Olan-ları arayarak, umuyorum ki efendimin benden şüphe etmeyenbaşına açmak üzere olduğum ciddi dertleri giderebilirim.""Bunu özellikle ona zarar vermek için yapmadın mı?" Pukah, "Hayır, ah, hayır!" diye bağırdı. "Kendi adıma baş-ka hiçbir şey söyleyemesem de en azından bunu söyleyebili-rim. Başından beri sadece ona yardım etmek istedim." Hıçkı-rıklara boğulmuştu, boğazına kaçan kumla ilgili birşeyler mı-rıldanırken gözlerini sildi. Asrial utangaç bir tavırla, "Öyleyse," dedi ve elini Pukah'auzattı, "beraber senin efendinin ve benim Mathew'umun baş-larına istemeden açtığımız dertlerden onları kurtarmaya çalışa-cağız. Bana katlanabilecek misin?" Pukah alçakgönüllülükle, "Sen bana katlanabilirsen..." de-di."Öyleyse gelebilir miyim?""Evet." Pukah içini çekti. "Bu yüreğime ters düşüyor. Ah,521

Margaret Weis & Tracy Hickmanbak işte. Sond geliyor ve yüzündeki aptal sırıtışa bakılırsa iyihaberleri var. Sana hikayenin geri kalanını da anlatsam haolur. Ve -şey- Sond'a şu şeylerden... biraz önce söylediklerim-den bahsetme oldu mu? O anlamayacaktır. Gidiş nedenimizSond'un sevgilisi, Nedima adında dişi bir cinin ifrit olarak bi-linen kötü bir yaratık tarafından kaçırılmış olması. Bu ifrit -adıKaug'dur- Kürdin Denizi'nin altında çok korkunç bir yerdeyaşıyor; biz de Kayıp Ölümsüzleri arayışımıza oradan başlaya-cağız. "Ah, Sond! Zamanı gelmişti. Tam da senden bahsediyor-duk. Bu Asrial. O da bizimle geliyor... Evet, kanatları var. Obir melek... Soru sorma. Zamanımız yok. Her şeyi yolda anla-tırım!"522

23 Sait, Tel'e bir günlük mesafedeydi. Khardan, babası ve Caf-far erkenden kalkıp gözlerini güneye çevirdiler. Güneş, Güne-şin Örsü'nün üzerinde doğdu, gökyüzünde alev alevdi. Her-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 267: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kes sabırsızlıkla bekliyordu. Sonunda üç mehariste göründü. Gösterişli ulaklar değildi-ler. Develerini kampa doğru sürmek gibi, dostluk niyetleriniortaya koyabilecek bir davranış sergilemekten kaçındılar.Onun yerine yüksek bir kum tepesinin üstünde dikildiler, gü-neş Şeyh Sait el Şaban'ın sancağı ve adamlarının ellerindekikınlarından çıkmış kılıçlarda parlıyordu.Bu bir savaş çağrısıydı. Atlarına binen Khardan ve Macit bineklerini dörtnala yanla-rına sürdüler; Caffar'sa onları, büyük bir isteksizlik içinde kum-da ağır ağır ilerleyen yaşlı dişi bir deveyle takip ediyordu, de-ve, Şeyhi kısa süren müzakerenin ancak sonuna yetiştirebildi. Macit, "Kuzenimiz bize savaş açtığını mı söylüyor?" diyesordu ve atını Şeyh el Şaban'm deve binicilerinin lideri olansancak taşıyıcısıyla burun buruna gelecek kadar ileri sürdü. Mehariste resmi bir dille, "Biz savaş için değil, barış içingeldik," dedi. "Şeyh Sait el Şaban'ın hükmü altında olduğunu-zu ve vergi olarak," -mehariste başka şeylerle birlikte otuz523

Margaret Weis & Tracı/ Hickmansağlam at ve yüz tane de koyun içeren uzun bir talep listesi-nin maddelerini tek tek sıraladı ve- "vermeniz gerektiğini ka-bul edin, biz de barış içinde buradan ayrılalım," diyerek son-landırdı. Macit'in kaşları öfkeyle çatıldı. "Şeyh Sait el Şaban'a söylekendimi Sul'ün hükmü altına sokarım ve ona vergimi kan ola-rak öderim daha iyi!" Mehariste suratsızca, "Öyle olsun!" dedi ve Şeyhlerle Kalifegüneyi, muazzam mehariste ordusunun toplanmakta olduğuyeri işaret etti. "Tahsilat için bekliyor olacağız." Deve sürücüleri kılıçlarını kaldırarak düşmanlarını selamla-dı, sonra da dönüp hızla uzaklaştı. Develerin eyerlerinden sar-kan püsküller hayvanların uzun ince bacakları etrafında çılgın-ca sallanıp duruyordu. Khardan ve Şeyhler apar topar kampa döndüler. Macit'inağzı bir savaş ihtimaliyle kulaklarına varmışken, Caffar lanet-lendiğini söyleyerek homurdanıp sızlanıyordu. Hiddetindenyüzü kararmış olan Khardan kimseye sezdirmeden çadırınagitti ve Pukah'ın yaşadığı sepeti tekmeledi."Dışan çık sefil herif, çık da kulaklarını sökebileyim!" Çadırın girişini aralayarak içeri bakan Ahmet, "Unuttun muabi?" dedi, "Gitmesine izin vermiştin." Khardan, "Evet ve neden gün doğmadan gitmiş olmak içinbu kadar hevesli olduğunu şimdi anlıyorum!" diye homurda-narak küfretti. "Sait'in bize saldırma planları yaptığını ne kadarzamandır biliyordu merak ediyonım." "Khardan, yine de bu bir savaf Ahmet kardeşinin bu öf-kesini anlayamıyordu. Khardan yumruğunu sıktı, "Evet, ama benim istediğim sa-vaş bu değil!"524

Gezginin Buyruğu Ahmet on yedi yaşında, yeni bir kılıç sahibi ve atını ilk bü-yük savaşına sürmek üzere olan birinin ruh haliyle, "Tamam,bugün deve binicilerine saldırırız, yarın Kich'e," dedi. Khardan'ın sert ifadesi yumuşayıp bir gülümsemeye dönüş-tü. Kolunu kardeşine dolayıp sarıldı. "Sana öğrettiklerimi unut-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 268: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ma! Beni gururlandır!" Ahmet, "Öyle yapacağım Khardan!" dedi, sesi heyecan veyaşadığı yoğun duygular yüzünden kesik kesik çıkıyordu. Khardan, oğlanın utandığını fark edince yüzüne şefkatlebir iki tokat attı. "Sakın atından falan düşeyim deme!" "O zamanlar çocuktum! Yıllardır öyle bir şey yapmadım!Artık bu konuda çeneni kapatmanı tercih ederim!" Ahmet kardeşini ittirdi. Khardan daha sert bir itişle karşılıkverdi. Bu arkadaşça itişip kakışmaları bir koç boynuzundangelen boru sesiyle bölündü."Savaş çağrısı!" Ahmet'in gözleri parladı. Khardan, "Git hazırlan," diye emretti. "Anneni ziyaret etme-yi de unutma.""Ağlar mı sence?"Khardan omuz silkti. "O bir kadın." Ahmet, "Bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum," diye ho-murdandı, gözleri yere inmiş ve yüzü kızarmıştı. Khardan kardeşinin göremeyeceğini bildiği, kaçamak birşekilde gülümsedi. On yedisinde annesiyle vedalaştığını hatırladı. O zaman da gözyaşları dökülmüştü, üstelik tek ağlayanda annesi değildi. Bu anı onu günlerce utandırmıştı. Oysa şim-di daha olgundu ve anlıyordu. Kendisini de zorlu bir ziyaretbekliyordu. Sert bir şekilde kardeşine, "Artık bir erkek oldun," dedi."Erkek gibi davranman lazım. Savaşa annenin dualarını alma-525

Margaret Weis & Tracy Hickmandan mı gireceksin?""Ha... hayır, Khardan." "Öyleyse git hadi!" Khardan onu gene, ama bu sefer Ma-cit'in haremine doğru itti. "Seninle at sürerken görüşürüz. Tamsağımda yeralacaksın." Bu, şerefli bir konumdu. Yüzü mutluluk ve gururla parla-yan Ahmet döndü ve açıklıktan hızla geçerek Macit'in çadırla-rına gitti. Khardan uzun bir süre o yöne doğru bakakaldı, ancak dü-şünceleri annesi üzerinde yoğunlaşmamıştı. Evli olmadıkların-dan ötürü tam bir görev sayılmasa da Meryem'le vedalaşmakistiyordu. Ancak bundan önce yerine getirmesi gereken can sı-kıcı başka vedalaşmaları da vardı. Dönerek çadırından ayrıldı. Ortadaki boşluktan, karılarınınyaşadıkları yer arasındaki kısa mesafeyi kat ederken her za-manki gibi havanın durumunu kontrol ediyordu ki batıda gök-yüzünde bir kararma olduğunu fark etti. Fırtına için garip birzaman, diye düşündü. Epey uzaklarda gibi görünse de büyükihtimalle dağ eteklerinin üzerindeydi. Bunun üzerinde pek ka-fa yormadı. Genelde bulutlar buraları terk etmezlerdi. Çölünsıcaklığı nemlerini emdiğinden çoğunlukla dağılıp giderlerdi.Sipahilerinden birinin ona sorduğu bir soruyla dikkati dağılıpgitti. Cevabını veren Khardan, fırtınanın üzerinde daha fazladurmadı. Kampa tam bir karmaşa havası hâkimdi: Gıcırdayan bileyitaşlarında kılıçlarını keskinleştirenler, eyerleri ve gemleri top-layanlar, aileleriyle vedalaşanlar, karılarından koruyucu ma-dalyonlarla kaba saba muskalar alanlar... Khardan bir süre du-rup küçük çocuklarını toplayıp onları sıkı sıkı kucaklayan birbabayı seyretti.526

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 269: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Gezginin Buyruğu Kalif aniden kalbinin sıkıştığını hissetti. O da kendi çocuk-ları olsun istiyordu. Macit'in pek çok oğlunun en büyüğü ol-duğundan, Khardan'ın yaşamındaki en keyif verici işlerden bi-ri, küçük kardeşlerini yetiştirmek, onlara ata binmeyi ve savaş-mayı öğretmek olmuştu. Bu becerileri bir de öz oğullarına ver-mek, herhalde onun için en gurur verici an olurdu. Tabii birde ona sıkı sıkıya bağlanacak küçük bir kız çocuğu (kafasın-da sarışın mavi gözlü bir kız canlandı) sahibi olmak. Onu kuv-vetli kollarının arasında koruyup hayatın tüm acımasızlığındanuzakta tutmak. Büyüdüğündeyse yeni süsler ya da bir çift kü-pe alması için kendisini ikna etmeye çalışırken hayal edebili-yordu. Israrcı sesi, yumuşacık elleri... tıpkı annesininki gibi... Khardan silkindi ve bakışlannı varması gereken yere, Zoh-ra'nın çadırına çevirdi. Yüzü asık, keyifsizce çadırın kapısınıyana iterek içeri girdi. "? Zohra onu bekliyordu. Bu, savaşa gitmeden önce yapmakzorunda olduğu bir ziyaretti. Her ne kadar o Meryem'i kampa,babasının çadırına getirdiğinden beri, birbirleriyle konuşma-mış, birbirlerinin bulunduğu taraflara ancak nadiren bakmışolsalar da gelenekler bunu gerektiriyordu. Zohra, soğuk ve ifadesiz bir yüzle onu karşılamak üzereayağa kalktı ama karı koca arasında âdet olduğu üzere önün-de eğilmedi. Çadırda başka biri daha ayağa kalkmıştı. Khar-dan, Mathew'un da orada olmasına şaşırmıştı; afallamış haldeZohra'ya baktı. Deli adamın çadırına girip gerçek bir zevcey-miş gibi onunla vedalaşmaktan onu kurtarmış olan Zohra'nmgösterdiği öngörü ve düşünceliliğe hayret etmişti. Öte yandan bu beklenmedik itina gösterisi oraya gerçekgeliş sebebinden onu caydırmaya yetemezdi. İkisini birliktegörmek öfkesini ikiye katladı. Ona, biri hâlâ bakire diğeriyse527

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanerkek olan iki zevce vermekle Akhran Hazretleri'nin kendisi-ne pis bir oyun oynadığını düşünmeye başlamıştı. Gerdek çar-şafındaki kırmızı leke onu Zohra'nın yol açabileceği aşağılan-madan kurtarmıştı. Her iki kabile mensupları da geceleri Khar-dan'ın onun çadırına uğramadığını biliyorlardı ve Zohra'nınkadınlıktan ne kadar uzak davrandığı Çador bilindiğindenZohra da dahil olmak üzere her iki kabilede bu yüzden onusuçlayan tek bir kişi bile yoktu. Deli adam konusunda dautançtan kurtulmuştu; ancak ne olursa olsun her iki karısınında -tüm yönlerden- çölden daha az doğurgan olduğu gibi acıbir gerçekle -en azından çöl baharda çiçekleniyordu- başaçıkmasına yardımcı olmuyordu. Zevceleri buraya gelmelerineneden olan o lanet olasıca kuru, solmuş gülden farksızdı. Bunların hepsi bir gün son bulacak, diye düşündü. Mer-yem çadırıma geldiğinde hepsi son bulacak. Birden, Akhran'ınbaştan beri düşündüğü şeyin bu olabileceği aklına geldi. Khar-dan'ın çocukları bir Sultan'ın kızından olacaktı! Oğullarının da-marlarında koyun kanı akmayacaktı! Zohra altın işlemeli koyu mavi ipekten bir çador giyiyor-du. Yüzünde peçe yoktu, mücevherleri çadıra sızan günışığıaltında kıvılcımlar saçıyordu. Kocasıyla her yüz yüze geldiğin-de olduğu gibi kara gözleri için için yanıyordu, ama tutku ate-şiyle değil. İkisinin arasında herhangi tür bir çekim varsa bilegörünüşe göre Kalif in Kich seferinin sonunda bu ölüp gitmiş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 270: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ti. Kin, nefret, kıskançlık, utanç... onları ayıran, insanoğlunundövebileceği her şeyden daha keskin ve daha derine girenhançer buydu artık. Zohra soğuk soğuk, "Demek savaş başlıyor," dedi. "Ko-cam, sanırım benim gözyaşlarını ya da dualarım için buradadeğilsin."528

Gezginin Buyruğu"En azından zevce, birbirimizi anlıyoruz." "Öyleyse buraya gelmeye neden zahmet ettiğini anlamıyo-rum." Khardan döndü, "Çünkü beklenen bu, başka türlüsü doğ-ru olmazdı," dedi. "Hem böylece seninle önemli bir konuyutartışma fırsatı elde etmiş oluyorum. Ayrıntılarını bilmiyorum,çünkü Meryem, o sevgi dolu nazik varlık, bana söylemeyi red-detti; ama onu korkutacak bir şey yaptığını ya da söylediğinibiliyorum. Sul adına!" Sesi parlamıştı. Yumruğunu sıkıp Zoh-ra'ya doğru bir adım attı, öfkeden alev alev yanan gözlerini,tehditkar bir bakışla ona dikti. "Eğer ona bir şey yapacak ve-ya söyleyecek olursan veya altın saçlarının tek bir teline zararverecek olursan Akhran Hazretleri üzerine yemin ederim ki..." Zohra hiç sesini çıkarmadan, tek kelime etmeden ya da tekbir çığlık atmadan kocasının üzerine aniden atıldı, keskin tır-nakları bir panterin pençeleri gibi parladı. Bu beklenmediktepkisi Khardan'ı hazırlıksız yakalamıştı. Öfke dolu inkar ya dabelki kendini haklı gören bir suçlunun kibirli sessizliği gibibirşeyler bekliyordu. Hayatı pahasına dövüşmek zorunda ka-lacağını düşünmezdi. Khardan, Zohra'nın bileklerinden yakalayıp ellerini yüzün-den zorla söküp aldı ancak sağ yanağında dört uzun, kanlı tır-mık yarası parlıyordu. Zohra ikinci bir hamleyle Kalif in boğa-zını kavradı. Zohra'nın gücü ortalama bir kadınınkinin çok üs-tündeydi. Buna saldırının hiddetini, çevikliğini ve yaşattığı şo-ku da ekleyince, Khardan'ın başı epey belaya girmiş sayılabi-lirdi, ama Mathew da işe karıştı. Zohra'yı zapteden genç bü-yücü onu Khardan'ın üzerinden söküp aldı. Kadın deli olmuş bir kedi gibi sağa sola tekmeler savuruptıslıyor, kurtulup tekrar atılmak için mücadele ediyordu.529

Margaret Weis & Tracy Hickman Kollarını sıkıca Zohra'ya dolayarak, savmlan kollarını zap-tetmeyi başaran genç büyücü Khardan'a düşmanca bir bakışattı.Mathew, "Git buradan!" diye bağırdı. Kesik kesik nefes almakta olan Khardan, "O bir cadı!" de-di, parmakları yüzündeydi. Elini indirdiğinde kanı gördü veküfretti. Zohra tekrar üzerine atılmaya kalktı fakat Mathevv onu sıkısıkı tutuyordu. Mathew öfkeyle Khardan'a, "Sen anlayamazsın!" diye ba-ğırdı. "Sadece çık git!" Genç adamın yüzünün bu kadar solgun ve tehditkar olma-sına hayret eden Kalif şaşkınlık içinde ona bakakaldı. Gömle-ğinin kolunun ucuyla kanayan yarasını şöyle bir temizlediktensonra karısına son bir keskin bakış attı ve dönerek çadırdanayrıldı. Zohra ağzından köpükler saçarak, "Bırak beni! Bırak beni!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 271: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

diye bağırıyordu. "Onu öldüreceğim! Bu hakaretini hayatıylaödeyecek!" Mathew, artık Khardan'a verebileceği zarardan çok onuniçin endişelendiğinden sıkıca tutmaya devam etti. Bu haksızbir endişe de değildi. Kadının vücudu aniden bir ceset gibikaskatı oldu. Nefesi kesildi. Bir çeşit nöbet geçiriyordu. Mathevv çaresizlikle çevresinebakındı, birşeyler... herhangi bir şey arıyordu... Çadırın dire-ğinden sarkan bir matara gözüne ilişti, boştaki eliyle matarayıkaparak suyu kadının yüzüne çarptı. Zohra'nm nefesi yediği şokla açıldı, su ağzından akarkentükürükler saçıyor ve zar zor nefes alıp veriyordu. Neredeyseyıkılacak gibi sendeleyerek çadırın kenarına gitti. Mathevv ona53°

Gezginin Buyruğuyardım etmek için yanma gitti ancak o -beklenmedik bir güç-le- büyücüyü itti. "Zohra! Bekle!" Mathew bacaklarının etrafına dolanarak ne-redeyse tökezlemesine sebep olan kaftanının kısıtlayıcı etekle-rine küfretti ve kadın öfkeyle çadırdan çıkmadan hemen önceonu bileklerinden yakaladı. "Khardan'ı suçlayamazsın! Onunseni öldürmeye çalıştığını bilmiyordu! Anlamasını bekleye-mezsin. Ayrıca ona söyleyemeyiz de!" Zohra durakladı. Mathew'a bakmak üzere kafasını çevir-medi ancak tüm bedeni öfkeden sarsıldığından en azındanonu dinlediğini biliyordu. Mathew nefes nefese, "Bunu kanıtlamanın bir yolunu bu-lacağız!" dedi. "Savaştan sonra..."Artık kadın ona dönmüş, soğuk gözlerle bakıyordu."Nasıl?" "Ben... Henüz bunu bilmiyorum. Bir şey... birşeyler düşü-nürüz" diye ağzında geveledi. Hayatında hiç -erkek ya da ka-dın- böylesine delirmiş bir insan görmemişti; şimdiyse aynıkadın aniden sakinleşmiş, kendine gelmişti. Bir an önce ateş-ken birden şimdi buz olmuştu. Bu insanları asla anlayamaya-caktı! Asla! Zohra çenesini kaldırarak, "Evet," dedi, "bunu yapacağız.Ona o kadının bir cadı olduğunu göstereceğiz. Şeyh ölüm fet-vasını verecek. Adamları onu kumların üzerinde zaptedecek-ler ve ben de kafasını bir kayayla ezeceğim!" Mathew ürpererek, bunu yapar da, diye düşündü. Yüzün-deki soğuk teri sildiğinde bacaklarının onu taşıyamaz hale gel-diklerini fark edip yastıkların üzerine yığıldı. Zohra, "Bana söylemeye geldiğin şey nedir?" diye sordu.Bir aynanın önüne oturarak elindeki bir bileziği bileğine taktı.53'

Margaret Weis & Tracy Hickman Kollarını sıkıca Zohra'ya dolayarak, savrulan kollarını zap-tetmeyi başaran genç büyücü Khardan'a düşmanca bir bakışattı.Mathew, "Git buradan!" diye bağırdı. Kesik kesik nefes almakta olan Khardan, "O bir cadı!" de-di, parmakları yüzündeydi. Elini indirdiğinde kanı gördü veküfretti. Zohra tekrar üzerine atılmaya kalktı fakat Mathew onu sıkısıkı tutuyordu. Mathew öfkeyle Khardan'a, "Sen anlayamazsın!" diye ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 272: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ğırdı. "Sadece çık git!" Genç adamın yüzünün bu kadar solgun ve tehditkar olma-sına hayret eden Kalif şaşkınlık içinde ona bakakaldı. Gömle-ğinin kolunun ucuyla kanayan yarasını şöyle bir temizlediktensonra karısına son bir keskin bakış attı ve dönerek çadırdanayrıldı. Zohra ağzından köpükler saçarak, "Bırak beni! Bırak beni!"diye bağırıyordu. "Onu öldüreceğim! Bu hakaretini hayatıylaödeyecek!" Mathew, artık Khardan'a verebileceği zarardan çok onuniçin endişelendiğinden sıkıca tutmaya devam etti. Bu haksızbir endişe de değildi. Kadının vücudu aniden bir ceset gibikaskatı oldu. Nefesi kesildi. Bir çeşit nöbet geçiriyordu. Mathew çaresizlikle çevresinebakındı, birşeyler... herhangi bir şey arıyordu... Çadırın dire-ğinden sarkan bir matara gözüne ilişti, boştaki eliyle matarayıkaparak suyu kadının yüzüne çarptı. Zohra'nın nefesi yediği şokla açıldı, su ağzından akarkentükürükler saçıyor ve zar zor nefes alıp veriyordu. Neredeyseyıkılacak gibi sendeleyerek çadırın kenarına gitti. Mathew ona530

Gezginin Buyruğuyardım etmek için yanına gitti ancak o -beklenmedik bir güç-le- büyücüyü itti. "Zohra! Bekle!" Mathew bacaklarının etrafına dolanarak ne-redeyse tökezlemesine sebep olan kaftanının kısıtlayıcı etekle-rine küfretti ve kadın öfkeyle çadırdan çıkmadan hemen önceonu bileklerinden yakaladı. "Khardan'ı suçlayamazsın! Onunseni öldürmeye çalıştığını bilmiyordu! Anlamasını bekleye-mezsin. Ayrıca ona söyleyemeyiz de!" Zohra durakladı. Mathew'a bakmak üzere kafasını çevir-medi ancak tüm bedeni öfkeden sarsıldığından en azındanonu dinlediğini biliyordu. Mathew nefes nefese, "Bunu kanıtlamanın bir yolunu bu-lacağız!" dedi. "Savaştan sonra..."Artık kadın ona dönmüş, soğuk gözlerle bakıyordu."Nasıl?" "Ben... Henüz bunu bilmiyorum. Bir şey... birşeyler düşü-nürüz" diye ağzında geveledi. Hayatında hiç -erkek ya da ka-dın- böylesine delirmiş bir insan görmemişti; şimdiyse aynıkadın aniden sakinleşmiş, kendine gelmişti. Bir an önce ateş-ken birden şimdi buz olmuştu. Bu insanları asla anlayamaya-caktı! Asla! Zohra çenesini kaldırarak, "Evet," dedi, "bunu yapacağız.Ona o kadının bir cadı olduğunu göstereceğiz. Şeyh ölüm fet-vasını verecek. Adamları onu kumların üzerinde zaptedecek-ler ve ben de kafasını bir kayayla ezeceğim!" Mathew ürpererek, bunu yapar da, diye düşündü. Yüzün-deki soğuk teri sildiğinde bacaklarının onu taşıyamaz hale gel-diklerini fark edip yastıkların üzerine yığıldı. Zohra, "Bana söylemeye geldiğin şey nedir?" diye sordu.Bir aynanın önüne oturarak elindeki bir bileziği bileğine taktı.531

Margaret Weis & Tracy Hickman Bu sabah onun çadırını ziyaret sebebini mantıklı bir şekil-de anlatabilmek için önce kafasını toparlaması gerekiyordu. "Rüyadaki semboller üzerinde çalışıyordum. Seninle tartış-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 273: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

mam gereken bazı şeyler var, özellikle de artık bir savaş teh-didiyle karşı karşıya olduğumuz için." İmgelemden bahsetmesiyle birlikte Zohra'nın eli titremeyebaşladı. Elinde tuttuğu aynayı hızla indirdi. Tedirgin bir bakış-la dönüp ona baktı ve elini başına götürdü, alnı acıyla kırış-mıştı. Aniden korku dolan boğuk bir sesle, "Hayır," dedi. "Bu odeğil. Öyle olsa bilirdim. Bunu -soğuk bir boşluk olarak-içimde hissederdim." Yumruk yaptığı elini kalbinin üzerinekoydu. "Tıpkı o lanetli suya baktığımda hissettiğim gibi. Bukonuda konuşmak istemiyorum Mat-hew. Ayrıca" -başını ka-ranlık düşünceleri uzaklaştırmak istermişçesine salladı- "bugerçek anlamda bir savaş değil, öyle isimlendirmelerine rağ-men. Bu bir," -omuz silkti- "oyun, hepsi bu." "Oyun mu?" Mathevv'un ağzı açık kaldı. "O zaman... kim-seye... bir zarar gelmeyecek mi? Kimse ölmeyecek mi?" Işıl ışıl bir yüzüğü parmağına geçiren ve ışıkta parlamasınıizleyen Zohra, "Evet, tabii ki," dedi. "Kılıçlarını birbirlerine sa-vdıracak, birbirlerini bineklerinden düşürecekler ve kimilerikesin ölecek, ama genelde kaza sonucu. Belki Sait üstün çıka-cak. O ve meharistdevi bizim adamlarımızı gerisin geri kampasürecek. Kazandığı zaferle böbürlenerek kendi topraklarınageri dönecek. Ya da bizimkiler onu kendi yurduna sürecek vezaferleriyle böbürlenecekler. Ölüler kahraman ilan edilecek vearkalarından şarkılar söylenecek. Karılarını ve çocuklarını, er-kek kardeşleri çadırlarına alacak, ama hepsi bu."Mathew sadece bir kısmını duymuştu. Gözlerini boşluğa532

Gezginin Buyruğudikmiş, zihninde -Zohra'nın anlattığı- imgelemi tekrar görü-yordu.Birden, "İşte bu!" dedi. "Ne?" Sesinin tonundan irkilen Zohra bakışlarını mücevher-lerden kaldırıp ona baktı. "Atmacalar kendi aralarında savaşıyorlardı! Kartallar gökyü-zünden dalışa geçerek saldırdılar!" Zohra, "Bak işte, gördün mü?" diyerek ona muzaffer bir ba-kış attı. "Ordular gökyüzünden indiği zaman endişelenmeyebaşlayabiliriz. O zamana kadar," -mücevherlerle süslenmeyegeri döndü- "tüm bu savaş zırvalığı sadece bu sabahki at ge-zintimizi kaçıracağımız anlamına geliyor." Fırtına kararlı bir şekilde dağ eteklerinden aşağıya sürük-lendi. Kampta yaklaşan bulutlara ilgi gösteren tek bir kişi var-dı. Çadır kapısını eliyle aralamış olan Meryem, bulutları dik-katle izliyor, yavaş yavaş yaklaşmalarını seyrediyordu. Hattabu işe o kadar dalmıştı ki Khardan eline dokunana kadaronun geldiğini bile fark etmedi. Ürkerek hafif bir çığlık attı. Khardan ise hızla çadıra girdive bir an sonra Meryem onun kollarındaydı. Işıl ışıl mavi gözler Kalifin yüzünde, "Oh, sevgilim!" diyefısıldadı. "Gitmeni istemiyorum!" Khardan bu titreyen dudakları öpmek ve yumuşak yanak-tan süzülen damlaları silmekten başka ne yapabilirdi ki? Hafifçe, "Kederlenme," dedi. "Akhran'a bunun olması içinyalvarmıştık!"Meryem ona şaşkın şaşkın baktı."Ama Şeyh Sait'le barış istiyordunuz...""Öyle de olacak zaten; ama önce o koca göbeğinden fazla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 274: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

533

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbirkaç kiloyu eksilteceğiz." Khardan kılıcının kabzasına hafif-çe vurdu. "Bizim galibiyetimizi kabul ettiğinde ona birlikte sa-vaşma önerisini götürmeyi düşünüyorum. Kich'e akın etmeşansı! Sorun ne? Bunun seni sevindireceğini sanmıştım." Meryem'in bakışları yine fırtına bulutlarına kaymıştı. Göz-lerini hemen Khardan'a geri çevirdi. "Ben... Ben korkuyorum," diye kekeledi. "Seni kaybetmek-ten korkuyorum." Yüzünü adamın göğsüne gömdü. Khardan altın saçları ok-şadı ama cevap verirken sesinde yine de bir rahatsızlık vardı. "Benim bir savaşçı olarak yeteneklerime inancın bu kadarmı?" "Oh, Hayır!" Meryem hızla gözyaşlarını sildi. "Aptalca ka-dınlık yapıyorum. Beni affet!" Khardan "Seni kadın olduğun için affetmek mi? Asla!" de-di Meryem'in büyük bir zarafetle yalvarır gibi havada duran el-lerini öptü. "Bu yüzden seni hayatının sonuna kadar cezalan-dıracağım." Böyle bir ceza Meryem'in kalp atışlarını öyle hızlandırdı kiKhardan'm bunu pek masumca bulmayacağından korktu.Meryem, kızarmasının, bedenini ele geçiren tutkulara değil deaklının karışmış olmasına verilmesini umarak, adamın yoğunbakışlarına yakalanmadan yüzünü aceleyle aşağı çevirdi. Boy-nunun etrafındaki kolyeyi çıkararak utangaç bir şekilde Khar-dan'a sundu.Sunulan şeyi eline alan Khardan, "Bu nedir?" diye sordu. Meryem, "Gümüş bir kalkan," dedi. "Bunu takmanı istiyo-rum. Bu... babamın, Sultan'ındı. Annem onu savaşta korusundiye yapmıştı. Koruması çok kuvvetli değildir, ama içinde be-nim sevgimi taşıyor olacak."534

Gezginin Buyruğu Khardan, "İhtiyacım olan tek güç de bu!" diye fısıldadı vekalkanı elleriyle sıkıca tuttu. Meryem'i tekrar öpüp güçlü kol-larıyla sarıldı. Meryem zar zor kendine gelebildi. Israrcı bir şekilde, "Bu-nu takacağına söz verir misin?" diye sordu."Onu bana kendi ellerinle takacaksın!"Khardan başındaki örtüyü neredeyse saygıyla çıkardı. Meryem adamın yüzündeki uzun tırmık izlerini gördü vehafif bir çığlık attı. Onlara dokunmakta tereddüt göstererek,"Bunlar da ne?" diye sordu. "Sen yaralanmışsın!" Khardan sertçe, "Yok bir şey!" dedi ve yüzünü kaçırarakipek bandı Meryem kıvırcık siyah saçlarının üzerinden geçire-bilsin diye başını öne eğdi. "Sadece yabani bir kediyle ufak birboğuşma." Bu yabani kedinin tam olarak hangi cinsten olduğunu bil-diğini düşünen Meryem kendinden memnun bir şekilde gü-lümsedi. Bu konuda akıllıca davranarak başka bir şey söyle-medi ve eli adamın saçlarına değerek bandı onun başına ge-çirdi. Dokunuşuyla beraber Khardan'ın bedeninin titrediğinihissetti ve aceleyle bir adım geri çekilirken endişeli bakışlarıbir kez daha yaklaşan fırtınaya çevrildi.Koç boynuzunun yüksek sesi Khardan'ın dikkatini çaldı. Yüzü heyecan ve tutkuyla kıpkırmızı olmuş halde, "Hoşça-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 275: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kal ceylan gözlüm!"dedi. "Benim için ağlama sakın! Ben iyiolacağım!" Eli gümüş kalkanın üzerine kapandı. Gizli, güçlü ve gözyaşlarına boğulmuş bir şekilde gülümse-yen Meryem, "Öyle olacağını biliyorum!" dedi.535

24

Büyülü abanoz atın üzerindeki Amir, bulut biçimli ifritingörüşe en elverişli yerinden aşağıya baktı ve Şeyh Sait'in me-haristelerinin, hızlı develerini rüzgarla yarışır bir şekilde kumtepelerinin arkasında toplamalarını seyretti. Hemen altında,Tel etrafındaki kamp yerinde süren hazırlıkları görebiliyordu:aceleyle atlarına koşturan adamlar, çadırların dışında çocukla-rıyla birlikte kümelenmiş, erkeklerini yüreklendirmek için ür-kütücü savaş türküleri söyleyerek ellerini sallayan kadınlar. Amir'in etrafındaysa, her askerin en az kendininki kadarbüyülü bir savaş atına binmiş olduğu koca bir ordu vardı. Kan-nadi'nin, yüksekliğe ve bir ifritin arkasına binerek göklerdeuçmaya alışık olmayan adamlarının çoğu, aşağıya endişeli ba-kışlar atıyordu. İçlerinde rengi atmış, soğuk ter dökenler azdeğildi, birçoğu, sonsuz bir utançla eyerlerinde eğilmiş sessiz-ce kusuyordu. Yine de bunlar disiplinli, deneyimli bir birlikti.Tek kelime etmiyorlardı. Onlan bu şimşek saçan kara bulut-lardan altlarındaki topraklara, bildikleri en iyi şey olan savaş-maya ve işgal etmeye yollayacak bir işaret için gözleriniAmir'le görüşen komutanlarına dikmiş bekliyorlardı. Amir keskin bir dille, "Emirleri aldınız. Ne yapacağınızı bi-liyorsunuz," dedi. İmam benden, size bu kafirlerin karanlık536

Gezginin Buyruğuruhlarını Quar'm ışığıyla aydınlatmak için savaştığınızı hatırlat-mamı istedi. Bu adamlarla sadece onlara ordumuzun gücünüve kudretini gösterecek kadar savaşacaksınız. Onları bölmek,morallerini çökertmek istiyorum. Ölmelerini istemiyorum!" Komutanlar bu sözleri onayladılar, fakat şevkleri kırılmışgibiydi. "Bu sabah çobanlarınkine yaptığımız gibi kamplarını yerlebir etmenizi istiyorum. Yaşlılara ve yaralılara dokunmayın.Onları istemiyoruz, işimize yaramazlar. Doğurgan yaştaki ka-dınlar ve çocuklar yakalanıp şehre geri götürülecek, ama tacizedilmeyecekler. Bir kadının ırzına geçerken yakalanan biri da-ha ne olduğunu anlamadan kendini saraydaki harem ağaları-nın arasında bulacaktır." Komutanlar başlarını sallayarak onayladı. Hadım ağaların-dan çoğunun gayet iyi bildiği gibi Amir bu konuda her zamansert olmuştu. Söz konusu operasyonu oracıkta kendi kılıcıylagerçekleştiren de Amir'in kendisi oluyordu. Bunun nedenimerhametli ya da iyi bir insan olması değildi. Sadece iyi bir ge-neraldi, gençliğindeki savaşlarda, bir kere dizginler elden bı-rakıldı mı sıkı disiplinli bir ordunun bir anda nasıl kontrolsüzbir güruha dönüşebileceğine şahit olmuştu. Amir tehdidinin iyice içlerine işlemesi için gözlerini birliğinüzerinde gezdirdi. İki komutanının üzerine gözlerini dikenKannadi, sözlerini özellikle onlara yönelterek devam etti."Aran'a saldırmak üzere güneye at sürenler için de aynı emir-ler geçerli. Tüm esirler Kich'e getirilecek. Sorusu olan var mı?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 276: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

"Adamları orada öylece bırakıp gitmek hoşumuza gitmiyorEfendim. Bu bedevilerden bahsedildiğini duymuştuk. On biniblis gibi savaşıyorlar ve teslim olmaktansa kendi kalplerini sö-küp atmayı bile tercih ediyorlarmış. Amir'in affını dileyerek söy-537

Margaret Weis & Tracy Hickmanİliyorum ama bu adamlar asla Quar'a dönmezler. Onları öldü-relim ve ruhlarını, beklemek yerine Quar'a şimdi gönderelim." Bu sözleri destekleyen mırıltılar yükseldi. Kannadi de içteniçe komutanların dediğini destekliyordu. Bedevilerin enindesonunda temizlenmesi gerekeceğini biliyor, ancak ne yazık kiİmam'ın da bunu görmesi gerekiyordu. İlahi bir coşkuyla körolan o badem gözler şu anda bütün insanları Tek ve Asıl Tan-rı'nm yoluna çevirmenin ihtişamından başka bir şey görmü-yordu. Kannadi sertçe, "Emirleri duydunuz," dedi. "Uygulandıkla-rından emin olun. Erkekler meydanda yenilip açlıklarına terkedildiklerinde, Kich'de ailelerine ne kadar iyi bakıldığını vearadıkları gerçek ruhani teselliyi Quar'da bulduklarını göstere-ceğiz." Kannadi İmam'ın sözlerini tekrarlıyordu, ancak onu ya-kından tanıyanlar hafiften dudak büktüğünü fark edebiliyor-lardı. Amir yavaş yavaş, açık bir dille, "Öte yandan, eğer size sal-dırırlarsa," dedi, "kendinizi korumak için onları öldürmektenbaşka çareniz yok."Başlarıyla onaylayan adamlar rahatlayarak sırıttı. "Yine de, ben geri çekil emri verdiğim anda bütün savaşkesilmeli. Erkekler arasından da birkaç esir alın, özellikle gençve kuvvetli olanlardan. Anlaşıldı mı? Başka soru?... Güzel. Qu-ar sizinle olsun!" O anda komutanlar coşkulu bir haykırışla cevap verebilir-lerdi ama kesin sessizlik emredildiğinden hiç ses çıkarmadandağılarak tek tek görevlerinin başına döndüler. Amir en gözde komutanına, tek gözlü ve o gözünü güzelMeryem'e dikmiş olan adama işaret etti. "Kasım, sana söyleye-ceklerim var." Kasım, Amir'in emriyle kalktı ve atını kumanda-538

Gezginin Buyruğunmınkinin yanına yaklaştırdı. Amir alçak sesle, "Komutan," de-di, "mahkumların alıkoyulması saçmalığını İmam'ı mutlu et-mek için söylediğimi biliyorsun. Öte yandan, bu gece ruhuQuar'ın ellerine teslim edilmesi gereken bir adam var." Kasım tek kaşını kaldırdı, diğer kaşı, acımasız bir kılıç dar-besine kadar oradaki gözünün ardında bıraktığı boş yuvayı ör-

ten bezin altında kalıyordu. "Bana ismini verin generalim." "Kalifleri... Khardan. Onu daha önce görmüştün. Sarayday-ken." Kasım, "Evet Amirim," diyerek başıyla onayladı, ama Kan-nadi adamın tedirginleştiğini fark etti.Amir, "Bir sorun mu var?" derken sesi sinirli gibiydi. Kasım tereddütle, "Sadece... İmam Şeyhlerin ve Kalifin,kendi insanlarını Tanrı' mn gerçekliğine davet etmeleri için ha-yatta kalmaları gerektiğini söylemişti de..." diyebildi. Eyerinden kayarak öne eğilen Amir, yüzünü Kasım'ın yü-züne iyice yaklaştırdı. "Daha çok kimin gazabından korkuyor-sun? Bu dünyada benimkinden mi, yoksa diğerinde Quar'ın-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 277: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kinden mi?" Buna verilebilecek tek bir cevap vardı. Kasım Amir'in efsa-nevi işkence odalarını iyi bilirdi. Eğilerek alçak bir sesle,"Khardan ölecek!" dedi. Kannadi küçümseyen bir tonda, "Ben de öyle düşünmüş-tüm," dedi ve tekrar eyerinin üzerine yerleşti. "Bana onun kel-lesini getir ki emirlerimin yerine getirildiğine emin olabileyim.Şimdi gidebilirsin." Komutan selam verip dörtnala uzaklaştı, toynakları ifritinbulutsu göğsünü döverken ürkütücü bir sessizlik vardı. Amir pusların ardından kendisini izleyen bir çift dev gözebakarak, "Ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi Kaug?"539

Margaret Weis & Tracy Hickmandiye sordu."Evet Sahip." Amir'in bakışları altında uzanan çöle döndü. Atlarındaki si-pahiler, vahşi naralar atarak, kılıçları havada deve binicileriylebuluşmaya gidiyordu. Kannadi boş boş, müttefikleri karşılamak için garip biryöntem, diye düşündü. Öte yandan insan bu barbarlardanbaşka ne bekleyebilirdi ki?Elini kaldırıp işareti verdi.54°

25 Zohra'nm çadırından çıkan Mathew yukarıda hızla hareketeden koyu siyah buluta baktı ve gökyüzünden aşağı inen birordu gördü. Önce ne konuşabildi ne de bir tepki verebildi. Hayrettendonakalmış bir halde, ağzı bir karış açık bakakaldı. Kanatlı at-lara binmiş yüzlerce asker fırtına bulutundan aşağı süzülmek-teydi. Sıkı bir düzen içinde, aşağıdaki topraklara, Tel yakının-daki kampa yönelmiş bir hortum gibi daireler çizerek iniyor-lardı. Üniformalarına iliştirilmiş altın koçbaşının artık iki yanın-dan kartal kanatları çıkıyordu. Mathew boğuluyormuş gibi bir çığlık attı. Bağırdığını du-yan Zohra çadırından dışarı fırladı. Dörtnala süren kocaları ye-ni gözden kaybolmakta olan yakındaki pek çok kadın gözle-rini telaş içinde ona çevirdi. Zaten konuşamayacak dummdaolan Mathew tek kelime etmeden işaret etti. İlk inişler gerçek-leşmeye başlamış, büyülü atların topnakları yere değer değ-mez dörtnala koşmaya devam ediyordu. Zohra'nm kalbi korkuyla donup kalmış, uyuşmuştu; göğsü-nü kavradı. "İmgelem!" diyebildi. "Quar'm askerleri!" Buluttan aşağıya doğnı güçlü bir rüzgar esti ve kampın et-rafında girdap gibi dönen yakıcı ve kör edici bir kum fırtınası541

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbaşladı. Çadırın direklerini yakalayan rüzgar, devasa bir el gi-bi onları yerden söküp havalandırdı ve içindekileri hapsede-rek üzerlerine kapandı. Göğe korku dolu feryatlar, çığlıklaryükseldi. Rüzgar şiddetlenip fırtınaya dönüştü ve ortalık za-man zaman şimşek ve yıldırımlarla bölünen derin bir karanlı-ğa gömüldü. Bazı kadınlar çoktan gözden kaybolmuş olan sipahilerinpeşinden koşmaya, kaçmaya çalıştı. Rüzgarın çöl tabanında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 278: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

sürüklediği battaniyeler kurbanların bacaklarına dolanıp düş-melerine neden oldu. Sanki tüm cansız şeyler birden kötü ni-yetli birer canla dolmuştu. Bakır kaplar, demir tencereler veçanak çömlek eski hanımlarına çarpıyor, onları bayıltıp yereseriyordu. Kilimler onları dokuyanlara dolanıyor, nefes alma-larına engel oluyordu. Sonra fırtınanın içinden Quar'm askerleri çıktı. Kampın içi-ne dalmışlardı, fırtına işlerini yapmalan için aniden hafiflemiş-ti. Askerler eyerlerinden sarkarak, ağlaşan çocukları kapıpuzaklaşıyordu. Başkaları kadınların baygın bedenlerini eyerle-rine alıp atlarına kalkış emirleri veriyordu. Avların hepsi o kadar kolay ele geçmiyordu. Her ne kadarharemlerde korunmuş olsalar da çöl kadınları gerçekte baba-ları, erkek kardeşleri ve kocaları kadar amansız savaşçılardı.Savaşları zafer kazanmak için değildi, ama yine de savaşıyor-lardı. Bu, günlük, doğa koşullarına karşı, hayatta kalabilmekiçin verilen bir savaştı. Badia kırık bir çadır direğini eline alıp savurdu, bir askerinomzuna geçirip onu atından düşürdü. Arkasında yılların evli-lik tartışmalarının kazandırdığı çeviklikle olan bir nine, bakırbir kabı son derece etkin bir şekilde fırlatarak askerin tekininensesine isabet ettirdi ve onu ânında yere yıktı. On iki yaşın-5V

Gezginin Buyruğudaki bir kız, dörtnala giden bir atın yularına sıçradı. Yularıkavrayan kız, o seyrederken babasının bayga oyununda defa-larca yaptığı gibi, ağırlığını vererek atın dengesini bozdu. Atyere yığılırken binicisi de devrildi. Kızın küçük kardeşleri üze-rine atladılar, sopalarla ve minik yumRiklanyla pataklamayabaşladılar. Yine de, bu savaş ezici bir güce karşı veriliyordu ve kay-bedilmesi kaçınılmazdı. Rüzgar Mathew'un ayaklarını yerden kesti ve onu dizleriy-le ellerinin üzerine devirdi. Zohra'yı çadırına geri koşarken gö-rür gibi oldu ama bir sonra -kum fırtınasından dolayı- onugözden kaybetti. Sert fırtınaya karşı ayağa kalkmaya uğraşır-ken, çadır tam devrildiği sırada Zohra'mn elinde hançerle dı-şarı çıktığını gördü. Çadır! Mathew'un aklından o anda sadece iki şey geçti: ba-lıklar ve büyüleri. Paniğe kapılan Mathew arkasını döndü veçadırının kanatlanıp büyük bir kuş gibi uçtuğunu, ardında daparşömenlerinin sürüklediğini gördü. Bu defa rüzgar ona iste-meden de olsa yardım ediyor, o eşyalarını kurtarmak için ko-şarken arkasından esiyordu. İleri atılarak yakalayabildiği par-şömenleri yakaladı ve içinde iki balığın olduğu cam küreyi bu-labilmek için döküntülerin arasında çılgınca arandı. Gözüne bir pırıltı çarptı. Küre işte oradaydı... dörtnala gi-den bir atın toynaklarının hemen altında! Mathew balıkları kaybederse başına nasıl korkunç şeylergeleceğini söyleyen o soğuk sesin kulaklarında yankılandığınıduydu. Yüreği ağzında, sinerek demir ayakların küreyi ezişiniseyretti. Kıvranıp çığlık atan iki çocuğu taşımaya çalışan bini-ci ona tek bir bakış atmadan Mathew'un yanından şimşek gi-bi geçti. Etrafındaki karmaşa yüzünden sersemleyen genç bü-543

Margaret Weis & Tracı/ Hickmatıyücü tam çaresizce Zohra'yı aramak üzere dönüyordu ki aynı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 279: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

parıltı tekrar gözüne çarptı. Aşağı baktığında rüzgarla kendisi-ne doğru sürüklenmekte olan cam küreyi gördü. Şaşkınlıktan kaskatı kesilmiş Mathew hayretle baktı. Kürehiçbir zarar görmemişti, tek bir çizik bile yoktu. Arkasından gelen bir bağırış duydu. "Mat-hew!" Alelaceleküreyi aldı ve balıkların hayatta olduklarına emin olmak içinçabucak bir göz atarak üzerindeki kadın elbisesinin arasınasokuşturdu."Mat-hew!" Bu bir uyarıydı. Hızla dönen Mathew atının üstündeki bir askerin, "kadın"ıyakalayıp eyerine çekmek üzere, ona doğru yaklaşmakta ol-duğunu gördü. Mathew onu hayrete düşüren bir soğukkanlı-lıkla askerin uzatmış olduğu kolunu yakaladı. Ayaklarını sıkı-ca basarak tüm gücüyle adamı eyerinden çekti. Adam Mathew'un üzerine düştü ve her ikisi de yere yığıl-dı. Adamla boğuşan Mathew kendini kurtarmaya çalışırkenduyduğu korkunç bir çığlıkla birlikte üzerindeki ağır bedenhareketsizleşti ve yığıldı. Bir çadoran ipek kumaşı Mathew'unbaşının üzerinde mavi ve altın renkli bir bulut gibi döndü.Ağırlık üzerinden kaldırıldı, bir el ayağa kalkmasına yardım et-ti. Kalktığında Zohra'nın, kanlı hançerini askerin sırtından çı-kardığını gördü. Uzun siyah saçları rüzgarda dalgalanan Zohra elinde han-çeriyle bir sonraki düşmanıyla karşılaşmak üzere döndü. "Zohra!" Mathew feryatların, çığlıkların, at kişnemelerinin,haykınş ve emirlerin arasından çaresizce bağırıyordu, "Zohra,Khardan'ı bulmalıyız!"Onu duyuyorduysa bile oralı olmuyordu.Mathew yüz yüze gelebilmek için onu çılgınca kendine çe-5«

Gezginin Buyruğuvirdi. "Khardan!" diye bağırdı. Onları yere yıkma niyetiyle hızla yaklaşan bir asker görenMathew yarı devrilmiş bir çadırın altına saklanmak için atıldıve karşı koyan Zohra'yı da beraberinde sürükledi. Orada uzun süre güvende kalamayacaklarını bilmesinerağmen çadır yine de bir koruma sağlardı ve Zohra'nın tehli-keyi görmesini sağlayacak kadar zaman kazanabilirdi... kazan-malıydı. Mathew nefes nefese, "Beni dinle!" dedi. Dizlerinin üzerin-de, karanlıkta kadının omuzlarından tutuyordu. "İmgeleri ha-tırla! Khardan'ı bulup, kaçması için onu ikna etmemiz gereki-yor!" Zohra'nın gözleri ateş saçıyordu. "Kaçmak! Hah!" Aşağılarbir bakışla Mathew'u süzdü. "Korkak! Sen istiyorsan buradasaklan! Kadın kıyafetleri içinde güvende olursun. Khardan ay-nen benim gibi savaşarak ölecek!" Mathew, "Sonra da senin ve insanlarının üzerine gece çö-kecek!" diye bağırdı. Sürünerek çadırın dışına çıkmakta olan Zohra durdu. Dışa-rıda toynaklar gümbürdüyor, kadınların ve çocukların çığlıkla-rı kulaklarında acı acı yankılanıyordu. Mathew aceleyle, "İmgeleri düşün Zohra!" dedi. "Pek çokyara alan şahin. Gece çöküyor. Ya da şahin, kanatlan çamurabatmış bir biçimde, doğmakta olan günle beraber savaşmayaçalışıyor!" Zohra ona bakıyordu fakat Mathew kül rengi yüze baktı-ğında gözlerinin onu görmüyor olduğunu fark etti. İkisi de bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 280: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kez daha o imgeleri görüyordu. Hançer uyuşmuş parmaklarınarasından yere düştü. Kadının eli -askerin kanma bulanmışeli- kalbine bastırdı.545

Margaret Weis & Tracy Hickman "Ondan böyle bir şey isteyemem! Benden sonsuza kadarnefret eder!" Silah olabilecek bir şey arayan Mathew tatsız bir sesle, "İs-temeyeceğiz zaten," dedi ve demir bir tavada karar kıldı. Korkusundan kampa aniden çöken ve artık bağırmadankonuşmalarına imkan veren ürkütücü sessizliği fark etmemiş-ti."Ama onu nasıl bulacağız?" "Herhalde erkekleriniz burada neler olduğunu anlayıncageri döneceklerdir, öyle değil mi?" Zohra heyecanla, "Evet!" dedi. "Bize dönecekler, Sait degelecek! Quar'm bu iğrenç oğullarım bozguna uğratmak içinyan yana savaşacaklar!" "İmgeler doğruysa değil. Bir şey olacak ve birbirlerindenayrılacaklar. Yine de haklısın. Khardan kampa geri döner, ta-bii eğer yapabilirse. Haydi!" Dikkatle çadırdan dışarı çıktı. Zohra da arkasından... İkiside şaşkınlıktan donakaldı. Savaş bitmişti. Kamp tamamen yer-le bir edilmişti. Rüzgardan, kılıçlar ve atların toynaklarındankumaşları yırtılıp lime lime olmuş çadırlar ölü kuşlar gibi yer-lerdeydi. Hayvanlar insafsızca doğranmış, deri mataralar yarıl-

mıştı; içlerindeki değerli sıvı çölün kumlarını suluyordu. Kırı-lıp dökülmemiş, ezilmemiş, parçalara ayrılmamış tek bir şeybile kalmamış gibi görünüyordu. Mücadeleyi bırakmamış birkaç kişi de sonunda ele geçmişve askerler onları, devasa bedeni gökyüzünü karanlığa boğanifritin onları bekleyen ellerine taşımıştı. Artık esirler güvendeolduklarından rüzgarlar tekrar güçlendi. Mathew kampın ucuna doğru rüzgarla kalkan kumun ara-sından zar zor birşeyler -pembe-kırmızı ipeği- fark etti. Bak-546

Gezginin Buyruğumaya devam ettikçe garip bir şey gördü. Peçesi başında uçmuşaltın saçlı bir kadın at üzerindeki bir askerle konuşuyordu. Ha-raretle birşeyler anlatıyordu, öfkeli gibi görünüyordu çünküayağını hızla yere vurup ısrarla güneyi gösteriyordu. Meryem! Mathew, ne kadar da garip, diye düşündü. Ne ya-pıyor? Neden kaçmaya çalışmamış? Mathew, gösterdiği yönebaktığında nefesi kesildi. "Bak!" diye bağırdı, kumdan neredeyse kapanmış gözleri-nin ve bastıran kasvetli karanlığın ardından hayal meyal bir-şeyler seçiliyordu. "Oradalar! İşte Khardan! Siyah atını görebi-liyorum! Acele et!" Koşmaya başladı. "Yoksa çok geç kalabili-riz!" Bir el onu kolundan yakaladı, tırnaklar acı verici bir şekil-de etine battı. Döndüğünde Zohra'nın boş bakışlarının yuka-rıya dönük olduğunu gördü. Bulutların ardından atlardanoluşmuş bir hortum daha çıkıyor, yeni bir asker birliği geri dö-nen bedevileri karşılamaya geliyordu.Yavaşça, "Sanırım zaten geç kaldık, Mat-hew!" dedi.5V

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 281: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

26

Macit ve Caffar Şeyhler kampta neler olduğundan habersiz,Sait'i karşılaşmak için çölü geçerek yapılan saldırıyı komutaediyordu. Ata binmeye alışkın olmayan Caffar eyerinde hopla-yarak gidiyor, üzengileri havada uçuşuyordu. Görünüşe bakı-lırsa daha savaş meydanına varamadan düşüp boynunu kırma-sı hiç de uzak bir ihtimal değildi. Macit, Şeyh'i arkada kalma-ya ikna etmeye çalışmıştı, fakat -bunların tümünün Macit'in işiolduğuna kendini neredeyse ikna etmiş olan— Caffar, bu "müt-tefik"ini görüş mesafesinden çıkarmayı reddederek liderlerlebirlikte at sürmekte ısrar etmişti. Hranalar ve Akarlar atlarınısavaşa birlikte böylece sürdü... Bir gözleri önlerindeki, diğeriyanlarında at süren düşmanda. Birbirlerini dikkatle izlemekle o kadar meşguldüler ki anbe an kararan gökyüzüne bakmak için başlarını yukarı çevir-mek akıllarına bile gelmedi. Eğer Caffar -beklendiği üzere-atından düşüp yere sırtüstü bir iniş yapmasaydı kimse farkınabile varmayacaktı. Hranalar durdu ve düşmüş liderlerine yardım etmek içinçevresinde toparlandı. Caffar'ın nefesi kesilmiş, konuşamıyor-du ama gözü dönmüş bir şekilde elini kolunu sallayarak Ma-cit'i işaret ediyor, sipahilerin önlerine geçmelerine izin verme-548

Gezginin Buyruğumelerini söylemeye çalışıyordu. Cin Fedj atın peşinden koşarken, yerde neles nefese göğebakacak zaman buldu. Fedj atla beraber efendisine yardım etmek için geri döndü-ğü sırada, "Umarım şu lanet fırtına savaş başlamadan önce da-ğılır!" diye homurdandı. Fedj efendisinin elini tuttu ve Caffar'ı ayağa kaldırmak içinçekmek üzereyken yukarı baktı. Cinin gözleri fal taşı gibi açıl-dı. O anda panik içinde bağırdı ve efendisinin elini bıraktı,Şeyh kumlara geri düştü. Cin, "Fırtına!" diye bağırdı. "Bu fırtına değil ya şeydi. BuKaug, Quar'ın ifriti!" "Peh! Bir ifritin burada ne işi var?" Caffar inanmaz bakışla-rını yukarı çevirdi. Fedj'in nefesi aniden kesildi. Arkayı işaret ederek, "Ordu-lar!" diye bağırdı. "Atlılardan oluşan bir ordu kampa saldırı-yor!" Caffar döndüğünde büyülü atlarına binmiş askerlerin fırtı-na bulutlarından çıkıp aşağıdaki çadırlara doğru dalışa geçtik-lerini gördü.Caffar cine, "Macit'e git!" diye emretti. "Git onu uyar!" Fedj ânında gözden kaybolmuştu, bir o kadar daha süredeMacit'in atının önünde vücut buldu. İrkilen Şeyh dizginlere öy-le ani bir şekilde asıldı ki atı neredeyse devriliyordu. Macit öfkeyle, "Ne istiyorsun?" diye gürledi. "Çekil yolum-dan! Efendi dediğin o beceriksiz budalaya git ve bir daha sa-vaşa giderken eşeğe binmesini söyle!"Fedj, "Sahip!" diye bağırdı. "Kamp saldırı altında!" Dörtnala babasının yanına gelen Khardan hiddetle, "Caffarbizi böyle numaralara kanacak kadar salak mı sanıyor?" diye549

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 282: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracy Hickmansordu. "Düşman arkamızda değil önümüzde!" dedi ve arkasın-da mehariste ordularının seçilebildiği büyük bir kum bulutu-nu işaret etti. Fedj buna cevap olarak sadece -son derece suratsız bir şe-kilde- dönüp arkalarında bıraktıkları Tel'i işaret etti. Khardanve Macit isteksizce arkaya baktı.Khardan, "Akhran Hazretleri adına!" dedi, nefesi kesilmişti. Gözleri şaşkınlıktan faltaşı gibi açılmış olan Macit sadece"Kim... Ne?" diyebildi. Khardan, "Amir'in askerleri!" diye bağırdı. Dizginlere asıla-rak atın başını döndürdü. Siyah savaş atı neredeyse kumdadengesini kaybediyordu, fakat' Khardan'ın becerisi hayvan ar-ka bacaklarını tekrar altına getirene kadar ayakta kalmasınısağladı. İleri atılan at, efendisini çılgınca dörtnala götürmeyebaşladı. Diğer sipahiler şaşkınlık içinde dönüp duruyor, bağırıp ça-ğırıyor, daha yeni yetişenlere el kol hareketleriyle haber veri-yorlardı. Hepsi tek tek kampa dönmek için geri atıldı, becerik-siz Hrana binicilerinden birkaçı heyecanla eyerlerinden düştüya da atlarını devirdi. Macit Fedj'e, "Sait'e uç!" diye emretti. "Amir'in saldırdığınıve bizim onu Akhran adına bu inançsıza karşı kendimizi sa-vunmamıza yardım etmesi için çağırdığımızı söyle!" "Tamam!" diye bağıran Fedj öyle bir hızla yok oldu ki busözü onun yerine hava söyledi. Cin, Sait'in yanına vardığında gökten inen orduları kendigözleriyle gören Şeyh, çoktan durumdan haberdar olmuştu. Cin tek kelime etmeye fırsat bulamadan Sait, "Demek öy-le!" diye hırladı. "Sorun ne? Khardan bizi tek başına yeneme-yeceğinden mi korktu? Haklı da! Hem size hem de arkadaşı-550

Gezginin Buyruğunız Amir'e karşı savaşacağız!" Fedj, "Ne demek istiyorsun?" diye bağırdı. "Amir arkadaşı-mız değil! Bize saldırdığını görmüyor musun?" Savaşın hiddetiyle gözleri kör olan Sait onu duymadı bile.Şeyh devesini tam ileriye sürüyordu ki adamlarından biri ba-ğırıp gökyüzünü gösterdi. Kanatlı atlara binmiş bir birlik fırtı-na bulutundan çıkıp güneye uçuyordu.Sait hiddetle, "Demek efendinin planı bu ha?" diye bağırdı. "Ne planı? Anlamıyorsun! Beni dinle!" Fedj çaresizce yalva-rıyordu. "Hayır, çok iyi anlıyorum. Bizi buraya çekiyorsunuz, böy-lece Amir biz yokken savunmasız kampımıza saldırıyor! Kan-nadi fazla ileri gidemeyecek! Büyülü kanatları olan savaş atla-rı bile mebaristelere yetişemez!" Emirler yağdırıp kuvvetlerini dağıtan, bazılarını arkasınıkollamak için bırakan diğerlerine ise saldırmalarını emredenSait devesini çevirdi ve hayvanını askerlerin arkasından sür-meye hazırlandı. "Seni beyinsiz keçi!" Fedj Sait'in arkasından uçtu. "Amir bi-zim müttefikimiz değil! Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsin?Şimdi de bizi bölmesine izin vererek onun ekmeğine yağ sü-rüyorsun." Yüzü öfkeden kıpkırmızı olan Sait onu dinlemeyibile reddetti. Elli metre yüksekliğe çıkan Fedj deveyi elleriyletutup sarsarak şişman Şeyh'in aklını başına getirmeye hazırla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 283: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

nıyordu ki Sait'in cini Raja efendisinin eyerindeki heybedensıçrayıp önüne çıktı. Siyah derisi güneşte parlayan, kasları fırlamış, gözleri hid-detle alev alev olan Raja, yetmiş metre yüksekliğe çıkarakFedj'in üzerine atıldı. İki cin yere öyle bir gümbürtüyle düştüki altlarındaki zemin çatladı. Raja ve Fedj elleri birbirlerinin551

Margaret Weis & Tracy Hickmanboğazında, yuvarlanıp durdular. O sırada Şeyh Sait kanatlı atlıların ardından, kum tepeleri-nin üzerinde hızla devesini sürüyor, meharisteleriyse askerle-re aşağı gelip erkek gibi savaşmalarını bağırıyordu. Bir yıldırım gibi Tel'e doğru at süren Macit arkasına baktı-ğında develilerin kuyruklarını kıstırıp -en azından öyle görü-nüyordu- geldikleri yöne kaçtıklarını gördü. "Ah! Korkak!" Dizginleri hızla çeken Macit atının şaha kalk-masına, ön ayaklanmn havayı neredeyse yarmasına neden oldu. Uzaklaşan Sait'in ardından, "Dilerim ki karıların develerleçiftleşir!" diye bağırdı. "Dilerim ki oğullarının dört ayağı, kızla-nnın da hörgüçleri olur! Dilerim ki... Dilerim ki..." Macit'in aklına başka bir şey gelmiyordu. İnsanları içinduyduğu endişeden dolayı nefesi kesildi. Öfkeden gözleri do-larak dörtnala sürmeye devam etti.552

27 İfritin sesi Khardan'ın kulaklarında uğuldadı, Kaug'un ne-fesi yüzüne kum püskürttü. Onu kör etmek için şimşekler çak-tı. Bastığı topraklar gökgürültüsüyle titredi. Gece gibi çökenkaranlık güneşin üzerini örttü. Khardan dalışa geçen ölümcül bir şahin gibi avının üzeri-ne saldırdı. Öfkesinden deliye dönmüş Khardan ne yazık ki adamları-nı çok geride bırakmıştı. Tek başına Amir'in öncü birliklerine,pervasızca, gözü dönmüş şekilde saldıran Khardan, onları ta-mamen gafil avlayarak üzerlerine bindi. Tek bir adam yerineon bin tane iblisle de savaşıyor olabilirlerdi. Kılıcının pençesi düşmanının etini yardı. Tel'de yetişen Ka-hinin Gülü düşmanının kanıyla sulandı, Khardan tek başınasavaştı. Gazabı düşmanlarını buğdayların tırpanla biçilmesi gi-bi biçti. Kollan dirseklerine kadar kızıla boyanmıştı, kılıcının kab-zası ve eli öyle bir kana bulanmıştı ki parmaklan yapış yapışolmuş, hareket etmiyorlardı. Atı da en az sahibi kadar vahşicesavaşıyor, keskin toynaklarıyla ezip geçiyor ve kandan kay-ganlaşmış zeminde bile üstün bir beceriyle ayakta kalmaya de-vam ediyordu.553

Margaret Weis & Tracy Hickman Khardan'ın saldırısı o kadar ateşliydi ki düşmanları, yirmi-ye birlik üstünlüklerine rağmen, onun savunmasını geçemedibile. Tekrar tekrar kılıç ve hançerlerle üzerine atıldılar fakather seferinde de püskürtüldüler. Khardan'ın yakında yorulupgücünü kaybedeceğini düşündüklerinden, bekleyip zaman ge-çirmeye çalıştılar. Kılıcının inip kalkışı yavaşlayınca, alıp ver-diği nefes ıslıklar çalmaya başlayınca düşmanları cesaret bul-du. Etrafını çevreledi, yavaş yavaş çemberi daralttılar ve bu se-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 284: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

fer başarılı oldular. Bir kılıç Kalifin kolunu kesti, bir diğeri göğsü boyuncakanlı bir yarık açtı. Khardan yaralandığını biliyordu ama hiçacı hissetmiyordu. Toynakları beyin ve et parçalarının üstün-de kayan atı karmakarışık kumların üzerinde bir sendeleyipbir atılırken o da amansızca savaşmaya devam etti. Bir ara, önündeki bir düşmanla savaşırken -arkasında- birkılıç parıltısı gördü. Kendini bundan savunamazdı, sonunungeldiğini anladı. Yine de en azından son bir düşmanı da ya-nında götürebilirdi ve -bir taraftan arkadan gelen hamleyekarşı kendisini hazırlamasına rağmen- önündeki adamı kılıç-tan geçirdi. Beklediği darbe gelmedi. Duyduğu bir çığlıkla ar-kasına baktı. Kardeşi Ahmet, elinde kanlı kılıcıyla, beti benziatmış bir şekilde biraz önce Khardan'ı öldürmek üzere olanadamın cesedine bakıyordu. Khardan sertçe, "Solda!" diye bağırdı, onu ilk cinayetininşokundan uyandırması gerektirdiğini biliyordu. "Savaş evlat,savaş!" Kardeşinin sesine içgüdüsel olarak uyan Ahmet döndü veaskerin hamlesini beceriksizce karşıladı. Khardan kardeşininyanında durmaya çalıştı fakat garip bir hisse kapılmaya başla-mıştı, savaşın vahşi çılgınlığında daha önce hiç hissetmediği551

Gezginin Buyruğubir yorgunluk ve bezginlik Kalif i kapladı. Ciddi bir yara alma-mış olduğunu biliyordu ama yine de sanki hayatı bedenindenakıp gidiyordu. Gözlerine ürkütücü kanlı bir renk alan karan-lık çöktü. Zamanın kendisi yavaşladı. Adamlar ve atlar görüşalanına girdi, büyümüş gibi görünüyorlardı. Onlarla savaşma-ya çalıştı ama aniden kılıç tutan eli sanki kurşundan, silahı taş-tanmış gibi gelmeye başladı. Sonra önünde kırmızıya bulanmış pusun ardından gelentek bir şekil oluştu. Amir'in askerlerinin komutanlarından biri,tek gözü olan bir adamdı. Khardan o gözde ölümün parladı-ğını gördü fakat kendisini korumak için hiçbir şey yapamadı;kolunu kaldırmak için gerekli güce bile sahip değildi. Komu-tanın kılıcının boynuna doğru inmeye başladığını gördü; kılı-cın ışıltısı etrafını çevreleyen pusu yarması Khardan'a sonsuzakadar sürmüş gibi geldi. Khardan korkmuyordu, içinde sadece keskin bir öfke var-dı. Ölecekti... Bir bebek gibi çaresizce ölecekti. Çelik boğazına vurdu ve durdu, kılıç sanki demir bir tas-maya çarpmışcasına geri sekti. Komutanın tek gözünün hay-retle büyüdüğünü gördü, sonra adam korkunç bir çığlıkla atın-dan geriye düşerek kırmızıya bulanmış pusun içinde gözdenkayboldu. Khardan görüşünü açabilmek, bu korkunç uyuşukluğuüzerinden atabilmek için gözlerini kırptı. Dehşetli bir gecedekaybolmuş amaçsızca dolaşan küçük bir çocuk gibiydi. Kaskatı kesilmiş vücudunun onu artık desteklemeyip eye-rinden kaydığını hissetti. Ilık kumlara yıkılıp uyku özlemiylegözlerini kapadı."Khardan!" diye bir ses geldi.Kurşun gibi ağır olan gözkapaklarını aralamaya çalışarak555

Margaret Weis & Tracy Hickmanyukarı baktığında sislerin içinde pembe kırmızı bir peçenin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 285: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

uçuşmakta olduğunu fark etti. "Meıyem!" diye mırıldandı. Onun nasıl olup da burada ola-bildiğini anlamıyordu. O tehlikedeydi! Doğmlmak, onu kurta-rabilmek için çılgınca çabaladı.Ama yorgundu.Çok yorgun...

28 Bir palmiye ağacının gövdesinin sağladığı yavan konmağasığınmış olan Mathew, Tel etrafında sürmekte olan savaşıdram izleyicilerinin garip ilgi yoksunluğuyla izliyordu. Bu duy-gu yoksunluğunu anlayamıyordu, bu toprakların haşinliği veacımasızlığının onu insanlıktan çıkarıyor olmasından korktu. Mathew'un kafasında tek bir düşünce, tek bir amaç vardı:Khardan'ı bulmak. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu. Bu karan-lığa, fırtınanın bu rüzgarına ve girdap gibi dönüp duran kum-lara sessizce küfreden genç büyücü dalgalar halinde ilerleyen,mücadele eden, savaşan insan yığınlarına bakıyordu. Yüzüneçarpıp duran kumlar gözlerini yakıyordu. Yanaklarından süzü-len yaşlar toz yutmamak için ağzının üzerine taktığı peçeyi ıs-latıyordu. Öfke ve sabırsızlıkla gözyaşlarını ve gözüne kaçankumları sildi ve kalabalığa bakmaya devam etti. Bir ara Khardan'ı gördüğünü sandı ve yanında çömelmişolan Zohra'ya işaret etti; ama o kesin bir şekilde başını hayıranlamında salladı. Adam döndüğünde Mathew bir iç çekti veZohra'ya hak vermek zorunda kaldı. Uçuşan cüppeleriyle bü-tün sipahiler ona benziyordu. O sabah Khardan'm üzerindeayırt edici bir şey olup olmadığını hatırlamaya çalıştı, kırmızıbir urgan ya da kimi zaman siyah botlarına tercih ettiği kırmı-557

Margareı Weis & Tracy Hickmanzı deri botları... Öte yandan, sabah artık çok uzakta kalmış,kan ve dehşetin gölgesinde kaybolmuştu. Hiçbir şey hatırlaya-mıyordu. Arkasında duyduğu toynak sesi ve Zohra'dan gelen kesikbir nefes Mathew'un korkuyla dönmesine neden oldu. Asker-lerden biri kılıcını kaldırmış, atını onlara doğru sürüyordu.Mathew Zohra'nın elini hızla çadomnun içine soktuğunu, son-ra da hançerinin parıltısını gördü. Mathew'un da eli içgüdüselolarak büyü parşömenlerine gitti. Dalga mı geçiyordu? Ne ya-pabilirdi ki? Düşmanının yüzüne bir tas su mu atacaktı? Savaşbüyüsünü yapabilmek için bir değneğe, güçlü bir şeye ihtiya-cı vardı. Asker hızla yaklaştı. Mathew Zohra'nın gerildiğini, atılma-ya hazırlandığını hissetti, fakat adam onların kadın olduklarınıfark edince kılıcının inişini kesti. Kabaca gülerek, "Hah sizi unuttuk mu güzellerim?" diyesordu. Üniforması kanla lekelenmişti. "Dikkatsizliğime verin.Burada bekleyin. Erkeklerinizden birkaçının daha ruhunu Qu-ar'a gönderip sizin için döneceğim." Adam atını geri sürdü. Mathew adamın arkasından atılanZohra'yı yakaladı. "Kes şunu! Delirdin mi sen?" "O bin domuzun evladı! Bırak beni!" Zohra'nın yüzü sol-gun ve kararlıydı. "Hiç umut yok Mat-hew! Khardan'ı asla bu-lamayacağız! Ben insanlarımla birlikte savaşmaya gidiyorum!""Yakalanırsın! Bir kadınla savaşmazlar!"Zohra vahşi bir sesle, "Kadın olmayacağım!" diye bağırdı. Sipahilerden birinin cesedi onlardan elli metre kadar uzak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 286: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

ta yatıyor, rüzgar, üzerindeki cüppeyi kamçılıyordu. Zohra'nınbakışları cesede sabitlendi, Mathew için kadının niyetini anla-mak zor olmadı. Başındaki peçeyi çıkarıp yere atan Zohra yü-558

Gezginin Buyruğurümeye başladı. Mathew, "Öldürüleceksin! Khardan yok olacak, insanlarında öyle!" diye bağırdı. Palmiye ağacının gövdesine dayananMathew birden hareket edemeyecek kadar çok korktu. Aske-rin ağzı sulanan bakışlarını hatırladı... Çalıların üzerinden tırmanan Zohra sertçe, "En azından in-sanlarımın ruhları Akhran'ın karşısına gururla, yaptığımız yan-lışların öcünü aldığımızı bilerek çıkar," dedi. Elbisesine diken-ler takıldı, kumaşı yırtıp parçaladı. Mathew önce savaş meydanına sonra da an be an kendi-sinden uzaklaşmakta olan Zohra'ya baktı. Şahit olduğu dehşetverici bu katliam kanlı bir yummk gibi yüzüne çarptı. Umutsuzca, "Zohra!" diye bağırdı. "Beni bırakma! Beni yal-nız bırakma!" Zohra durdu ve ona bakmak için döndü. Uzun siyah saç-ları rüzgarda uçuşuyordu, paçavra olmuş giysisi bir kuşun ka-nadındaki tüyler gibi etrafında çırpınıyordu. Yüzü bir atmaca-nın gagası kadar keskin, gözleri herhangi bir avcı kuş gibi ka-ranlık ve ölümcüldü. O gözlerde Mathew'a yönelen küçümseme genç büyücü-nün kalbini delip geçmişti. Zohra tek bir kelime etmeden ar-kasını döndü. Sert rüzgara karşı mücadele ederek bir kez da-ha cesede yöneldi. Mathew'u uğuldayan bir karanlık sardı. Tekrar ağacın göv-desine yaslanarak fırtınaya bakakaldı, bütün kabusun en baş-tan, yeniden başladığını görüyordu. Onu Kich'e geri götürmekiçin gelen asker. Kich'e varır varmaz da beyaz tahtırevandakiadam onu bulurdu... Titremeye başladı. Nefes nefese, "Promenthas!" dedi. "Hayatımı kurtardın! Be-ni bir sebeple bu lanetli topraklara sürdün! Neden? Neden?"559

Margareı Weis & Tracy Hickman Mathew bir işaret için göklere baktı ama orada bir cevapyoktu. Umutsuzlukla başını tekrar eğdi. Zaten bir cevap olma-sını nasıl bekleyebilirdi ki? Promenthas çok uzaklardaydı. Mat-hew hiç kimseyi, hatta kendi insanlarını bile önemsemeyen buvahşi Tanrı'nın, bu Gezgin Tanrı'nın topraklarındaydı. MathewZohra'yı izlemek için döndü. Tam çaresizce onun peşindengitme düşüncesine kapılıyordu ki -en azından yalnız ölmezdi-o anda karanlığın ve kan gölünün ortasında hayret verici birgörüntü, pembe kırmızı bir ipek gözüne çarptı. Bir anda her şeyi anladı. Khardan'ı kurtarmakla ilgilenen-ler yalnızca kendileri değildi! Mathew "Zohra!" diye bağırdı. Savaşın sesini bastırabilme-si için epey güçlü bağırması gerekiyordu. "Zohra!" Zohra başını çevirdi, gözüne kaçmasın diye saçlarını tutu-yordu. Mathew çılgınca bağırarak işaret etti. Bu Meryem'di. Büyülü atlardan birinde, savaş meydanınıardında bırakarak yerle bir edilmiş kampa doğru gidiyordu.Eyerinin önünde, cüppesine bakılacak olursa, bir sipahininbedeni vardı. Adamın kafası aşağı sarkmış, kolları sallanıyor-du. Onun Khardan olduğu konusunda Mathew'un en ufak bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 287: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

şüphesi yoktu ve Zohra'nm aniden sertleşen duruşuyla keskinbakışlarından onun da Khardan'ı tanıdığını anladı. Ne yapacağını bilemeyen Mathew ona yetişebilme umu-duyla değil de tamamen çaresizlikten Meryem'in arkasındanyayan koşmaya başladı. Öte yandan zorluklar ve çalışmaylagüçlenmiş narin bedeni beklediğinden iyi çıktı. Gücünü azal-tan korkudan sonra ilaç gibi gelen inatçı heyecanı onu canlan-dırdı. Koşarken sanki ayakları yere bile değiniyordu. Vahşi bir sevinç içinde yavaş yavaş arayı kapatabildiğimfark etti.560

Gezginin Buyruğu Savaş alanını arkada bırakan Meryem, kampa varınca ya-vaşladı. Atı kontrol ederek yukarıdaki buluta baktı, elinde tut-tuğu değneği kaldırıp kadim sözler söyledi. Alev alev parlayandeğnek onu etrafa yayılan beyaz bir ışık çemberi içine soktu. "Kaug!" diye seslendi. "Elini uzat! Bizi bulutların üzerineçek!"Eyerinde taşıdığı adam kıpırdanıp homurdanmaya başladı. Elini Khardan'ın vücudunda gezdirdi. Adamın güçlü, ada-leli sırtı parmakları altındaydı, "Bu korkunç rüya yakında sonaerecek sevgilim," diye mırıldandı. "Birazdan bu iğrenç yerdençok uzakta olacağız! Seni İmam'a götüreceğim sevgilim. Ayrı-ca beraberimizde, Amir'in İmam'ın kesin emrine karşı gelerekKasım'a seni öldürmesini emrettiğini anlatan hikayeyi de gö-türüyor olacağım." "Tabii ki Amir bunu reddedecektir." Parmakları belindeki,pembe kırmızı ipeğin arasına gizlenmiş bir keseye hafifçe do-kundu. "Ama Kasım'ın ölmeden önceki görüntüsünü aynamahapsettim. Kannadi'nin ihanetini belgeleyen son sözleri elim-de." At huzursuzca kıpırdandı, ansızın parlayan bir yıldırım çokyakınlarına düşmüştü. Meryem sabırsızca yukarıdaki buluta bakarak elindeki asa-yı ona doğru salladı, "Haydi Kaug! Beni buradan kurtar!" diyebağırdı. İfrit savaşla meşgul olduğundan hiçbir cevap alamadı. Si-nirle alt dudağını ısıran Meryem iç çekti. Gözleri bir kez dahaKhardan'a çevrildi."Amir'i alt etmek için bundan fazlası gerekli tabii," dedi,56.

Margaret Weis & Tracy Hickman"ama bu bir başlangıç olacak. Bu sırada sevgilim," -elleriKhardan'ın omuzlarını ovuyordu- "kendine geldiğinde sanabeni katil Kasım'ın pençelerinden nasıl kurtardığını anlataca-ğım. Hayatını kurtarmak ve ikimizi Kich'e sağ salim ulaştırabil-mek için askerlere nasıl yalvardığımı anlatacağım. Evet, birmahkum olacaksın, ama tarihe, gelmiş geçmiş en iyi bakılan

mahkum olarak geçeceksin! Her gece ziyaretine geleceğimsevgilim. Seni Quar'ın imanına ulaştıracağım ve," -derin birnefes aldı, parmakları şiddetle sarsılır gibiydi- "seni başkadünyevi zevklerle de tanıştıracağım! Bedenin bana ait olacakKhardan! Ruhunu Quar'a vereceksin ve ikimiz birlikte hükme-derek..." Meryem hafif ayak seslerini ve sık nefes alış verişlerin se-sini duymakta gecikmişti. Döndü ve deli adamın soluk yüzü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 288: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

nün, kırmızı saçlarının hemen arkasında olduğunu gördü.Değneğini kaldırdı fakat büyülü sözleri dile getirmesine fırsatkalmadan Mathew onu eyerden devirerek yere çaldı.Kötü düştü.Başı, acı... Mathew öfkeyle, "Zohra! Buna vaktimiz yok!" diye karşıçıktı. Zohra'nın hançer tutan elini Meryem'in göğsünün tamüzerinde yakalayarak durdurdu. "Bak ona! Baygın! Onu buhalde öldürür müsün?" Bir an duraksayan Zohra, "Hayır" dedi. "Haklısın Mat-hew.Ölümü kolay ve çabuk olur. Bu beni yeterince tatmin etmez." Tiksinen Mathew Khardan'a döndü. Buz gibi bir sesle Zoh-

ra'ya, "Onu yere indirmeme yardım et," diye emretti. Rüzgarın gazabına karşı, Khardan'ı tutup aşağı indirmekiçin bayağı uğraştılar. Mathew birileri onlarla ilgileniyor mu di-562

Gezginin Buyruğuye endişeyle arkalarındaki savaşa baktı; ama askerler kendile-rini savaşa kaptırmışlar, sipabilerse hayatları pahasına müca-dele ediyorlardı. Ne olursa olsun, üzerlerine dikkat çekmeme-nin daha iyi olacağını düşünüyordu. Elini uzattı ve atın gemi-ne dokundu, o anda tam da beklediği gibi büyülü hayvan or-tadan kayboldu.Zohra'yı aşağı çekerek, "Eğil!" dedi. Meryem'in düşürdüğü değneğin sönmekte olan ışığındaKhardan'ı inceleyen Zohra, "Onun nesi var?" diye sordu. Ma-rifetli elleri adamın kana bulanmış gömleğini umulmadık birnezaketle çıkardı. "Yaralanmış, ama o kadar ciddi değil. Baygasırasında daha kötü yaralar aldığına şahit olmuştum! Öte yan-dan sanki ölümün eşiğindeymiş gibi!" "Bir büyünün etkisi altında. Ama ne olabilir?... Hah! İşte ce-vap burada." Khardan'ın haikinm kumaşını yana çeken Mat-hew elini çabucak Kalif in boynuna taktığı bir mücevherin al-tına soktu. "Zohra, bak!" Gümüş bir kalkan parlak, büyülü bir parıltıyla küçük bir aygibi ışıldıyordu. Nefesini tutan Zohra kalkana korkuyla karışık bir hayret

duygusu içinde bakakaldı. Mathew, Meryem'e doğnı bir bakış atarak, "Büyücümüz-den bir ayrılık hediyesi," dedi. "Çok akıllıca. Kalkanı tek birkelimeyle etkinleştirebiliyor olmalı. Khardan muhtemelen ölügibi yıkılmıştır. Bu şey sadece onu büyülemekle kalmamış,Meryem ona ulaşana kadar başına bir şey gelmesini önlemiş.""Büyüyü nasıl bozabiliriz?" Mathew bir süre sessiz kaldıktan sonra Zohra'nın yüzünebaktı."Bunu yapmak isteyeceğimizden emin değilim Zohra. Eğer563

Margaret Weis & Tracı/ HickmanKhardan kendine gelirse geri dönüp savaşacak ve imgeleminöngördüğü gibi ölecektir. Bu onu kurtarmak için tek şansı-mız." Zohra Mathew'a baktı; sonra da insanlarının enkaza dön-müş kamplarının ortasında yatmakta olan Khardan'a döndü.Kıyafetleri kanla kaplanmıştı; hem kendi kanı, hem düşmanın-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 289: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

kiyle... Başını kaldırıp Tel'e baktı. Fırtına diniyordu. Savaş da. Nasıl sonuçlanacağı başındanbelliydi. Kendilerinden sayıca üstün düşmanları tarafından ga-fil avlanan sipahiler evlerinin yıkımı ve esir alınmış ailelerininendişesiyle gözlerini kan bürümüş ve yiğitçe savaşmışlardı.Kannadi'nin askerlerinin bir çoğu Tel'in eteklerinde son uyku-larına yatacak ve kemikleri savaş meydanının etrafında şimdi-den sinsi sinsi dolaşmaya başlamış olan çakallar ve sırtlanlarayem olacaktı. Yine de Amir'in birliklerinin sayıca üstünlükleri karşısındabedevilerin ayakta kalması mümkün değildi. Sipahûev'm be-denleri vahada dört bir yana dağılmıştı. Bazıları ölmüştü. Ço-ğu sadece yaralı ya da kendinden geçmişti. Kannadi'nin asker-leri emirlere uyarak düşmanlarıyla kılıçlarının düz kısmıyla sa-vaşıp onları döverek indirmişti. Savaşmaya devam etmek içinayağa kalkanlar bir daha kalkamayacak hale gelene kadar tek-rar ve tekrar yere serilmişti. Mathew acıyan yüreğiyle Zohra'yı seyretti. Onun ne düşü-nüyor olduğunu tahmin edebiliyordu. Khardan dönüp savaşa-bilirdi. Bir çok kılıç yarasıyla parçalanıp yıkılana kadar Amir'inaskerlerini zorlamaya devam edebilirdi... Ölü gibi solgun yüzüyle Mathew'a döndü. "Nereye gidebi-liriz?"Neden bir yere gitmeliyiz ki? Neden sadece burada kalmı-564

Gezginin Buyruğuyoruz? Bu sözler tam Mathew'un dilinin ucuna gelmişti ki anabölükten ayrılan bir grup askerin kampın enkazına doğru atsürdüğünü gördü. Ellerinde yanan meşaleler taşıyorlardı. Eği-liyor, çadırların tepesine dokunuyor, onları ateşe veriyorlardı.Hayatta kalanlar için geride hiçbir şey bırakmamaya niyetli gi-biydiler. Diğerleri, yaralılar arasında dolaşıyor, arada bir Sipa-Merden birini atlarının arkasına alıyorlardı. Mathew, Khar-dan'ın kardeşi Ahmet'in bir eyere çekildiğini görür gibi oldu.Genç adamın yüzü kana bulanmıştı. Gözleri bir tehlikeden diğerine kayarken bir kum tepesininüzerinde -batan güneşte silueti belirmiş- beyaz bir tahtırevangördü! O burada! Benim için gelmiş! Dehşet boğazını düğümledi,nefes alamıyordu. Cam küre tenine değdi, buz gibi soğuklu-ğuyla ürperdi. "Mathew! Görüyor musun? Askerler kampı ateşe veriyorlar!Ne yapmalıyız?" Soluk almakta zorlanan Mathew, "Neden bana bakıyor-sun?" diye sordu ve Zohra'ya sitemle baktı. "Ben bu topraklarhakkında hiçbir şey bilmiyorum! Tek bildiğim kaçmamız ge-rektiği! Hızla kaçmalıyız!" Gözleri istemeden tekrar o kum tepesine kaydı. Gözlerinikırpıştırarak bakakaldı. Tahtırevan gitmişti! Yoksa hiç oradaolmamış mıydı? Hayal mi görmüştü? Ya da olan bitenin deh-şetiyle aklını mı oynatmıştı? Kafasını iki yana sallayarak hızlaetrafına göz gezdirdi. Çadırlardan kalanlar, parçalanmış direkler, battaniyeler,minderler ve kabilelerin bütün eşyaları alevler içindeydi. Ka-yıplarının başında ağlayan, yumruklarını kaldırarak lanetlerokuyan birkaç yaşlı kadın kalmıştı. Askerler onları görmezden565

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 290: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracı/ Hickmangelip işlerine devam ettiler.Mathew, Khardan'ın başındaki örtüyü çıkarmaya başladı.Zohra hayret içinde, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Khardan'ın siyah kıyafetini titreyen ellerle çıkarmaya uğra-şırken bir gözü askerlerin üzerinde olduğu halde yaptığı şeyeara vermeden, biraz ileride kendinden geçmiş yatan Meryem'ibaşıyla işaret ederek, "Bana onun kıyafetlerini ve peçesiniver," diye emretti. Zohra'nm kıkırdaması onu şaşırttı, bir kahkahadan çok devbir kedi mırıltısı gibi daha gırtlaktan gelen derin bir sesti bu.Anlaşılan planını onaylıyordu. Kamptan yükselen duman bulutunun ardına gizlenerekKhardan'ın kanlı tunik ve pantolonunu hızla pembe kırmızıipekle sardılar. Zohra, Adamın boynunda parıldayan gümüşkalkana dokunmamaya özen göstererek Meryem'in peçesinisakallarını kamufle etmek için Khardan'ın yüzüne taktı. Zohrabu işle uğraşırken Mathew da Meryem'in bilinçsiz, yarı çıplakvücudunun başında, alelacele bulabildiği büyülü şeyleri topla-yıp cüppesine tıkıştırıyordu. Son olarak, kadının elinden artıktamamen kararmış olan değneği aldı, muazzam bir saygı gös-tererek dikkatle bir kumaş parçasına sardı ve keselerden biri-ne atıp beline astı. Bir kolu her ikisinin omzuna sarılmış ve ayakları yerde sü-rünür şekilde kaldırdıkları Khardan'ın bedeni cesetmiş gibiağırdı. Mathew yükün altında yalpaladı. "Çok fazla taşıyama-yız!" diye homurdandı. Yoğun dumandan öksüren Zohra, "Buna gerek kalmaya-cak!" dedi. "Askerler gidene kadar vahada saklarız. Sonra kam-pa geri dönebiliriz."Mathew gördüğü tahtırevanın gerçek olup olmadığına566

Gezginin Buyruğuemin olmadan kampa dönmek isteyeceğinden emin değildi,ama tartışacak hali yoktu. Peçelerini sıkıca sarmış olan Zohraile Mathew, yanan meşalelerin ışığından uzak dunıp gölgeler-den yürümeye çalışarak kampta aceleyle ilerlediler. Alevler içinde olan bir çadırın etrafından dönerlerken ani-den bir askerle karşılaştılar, adam loş ışıkta onlara bakakaldı."Hey siz! Kadınlar! Durun orada!"

Zohra, "Duymamış gibi yap!" diye mırıldandı. Klıardan'ıaralarında sürükleyerek başları önde yürümeye devam ettiler.Asker arkalarından gelmeye başladı. Kaba bir ses, "Köpek! Nereye gittiğini sanıyorsun sen! İştenmi kaytarıyorsun?""Komutanım! Bakın bazı kadınlar kaçmaya çalışıyor!" Mathew, işte şimdi işimiz bitti, diye düşündü. Khardan'ınağırlığı altında omuzlarına saplanan acıyla ezildi. Hem dumanhem de peçe yüzünden nefesi tıkanmıştı. Tükenmenin eşiğin-deydi; ayaklarına adım attırmak için bilinçli bir çaba sarf etme-si gerekiyordu. Artık sonları gelmişti. Verilecek emri kederlebekledi... Bir düzine ipekten minderi ateşe vermeye kendini kaptır-mış olan komutan kaçmaya çalışan kadınlara şöyle bir göz at-tıktan sonra adama tiksinti dolu bir ifadeyle baktı. "Şunlara bir bak! İki büklüm hasta kocakarılar. Eğer hadımedilmeyi göze alıyorsan, kaçırdığımız genç ve güzel kızlardan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 291: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

biri yüzünden göze al bari! Şimdi görevine geri dön!" Mathew ve Zohra rahatlamış bir biçimde birbirlerine gü-lümsediler. Mathew Zohra'nın -yanan köyün alevlerinin yan-sıdığı- kara gözlerinde yorgun bir zaferin izini gördü."Başardık, Mat-hew!" diye fısıldadı.Genç büyücü cevap veremedi, buna mecali kalmamıştı.567

Margaret Weis & Tracy HickmanKampın sonuna yaklaşmışlardı. Birkaç adım daha ve suyunçevresindeki püsküllü çalılara ulaşmış olacaklardı. Khardan'ınbilinçsiz bedenini ıslak zemine bırakan Zohra ve Mathew da-ha ileri gidemeyecek kadar yorulduklarından onun yanına yı-kıldılar. Çalıların arkasına, kamptan görünmeyecek şekilde otlarınüzerine yatmışlardı. Hareket etmeye, konuşmaya, neredeysenefes almaya korkuyorlardı. Görünüşe göre askerler saatlerceortalıkta dolanmışlardı. Yanan kamptan çıkan duman, üzerle-rinden sürükleniyor, yaralıların karanlıkta yankılanan inleme-leri ve feryatlarını duyabiliyorlardı. Zaman geçti, kimse onları fark etmedi. Kimse o tarafa gel-medi bile. Kara bulut, parlak dolunayı karanlık gökyüzündesırıtan bir kafatası gibi bırakarak gözden kayboldu. Hâlâ bü-yünün etkisinde olan Khardan bilinçsizce yatmaya devam et-ti. Düzenli nefes alıp verişine bakılırsa, Zohra da uykuya dal-mıştı. Peçesi başından sıyrılmış, yüzüne dolunayın ışığı düşüyor-du. Mathew yıkılmamak için Zohra'nın yüzünü incelemeyekoyuldu. Uyuyor olamayacak kadar dik başlı, inatçı, gururluve güzel görünüyordu. Üzgün üzgün gülümseyerek bir iç çek-ti. Zohra onu ne kadar da kızdırmıştı, kızdırmış ve cesaretinikırmıştı; ve utanç duymasına sebep olmuştu. Gözlerinin üze-rindeki bir tutam siyah saçı çekti ve kadının soğuktan ürper-diğini fark etti. Mathew olabildiğince kolunu, nazik ve yavaşbir hareketle ona dolayıp kendine doğru çekti. Uyanmayacakkadar yorgundu. İçgüdüsel olarak sıcak vücuda yaklaşan Zoh-ra iyice sokuldu. Acı duman kokusunun arasından burnunahafif ve tatlı bir yasemin kokusu geldi.Başını çeviren Mathew, Zohra'nın kocasına baktı. Üzerinde-568

Gezginin Buyruğuki kadın giysileri çamur ve pisliğe bulanmıştı. İmgeleri hatırla-

yan Mathew korkuyla ürperdi. Bu anıyı azimle bir kenara itti.Khardan yaşıyordu. Önemli olan buydu. Mathew Khardan'm yüzündeki pembe kırmızı peçeyi kal-dırdı. Adamın etkisi altında olduğu büyü korkunç bir şey ol-malıydı. Yüz çizgileri burkuluyordu. Arada bir dudaklarındanbastırılmış bir inleme kaçıyor, elleri seğirip yumaık oluyordu.Yine de Mathew henüz büyüyü bozmaya cesaret edemezdi.Kamptan hâlâ keskin, kaba sesler duyar gibi oluyordu. Kalif için sessizce şefkat gösterip uykusunu korumaktanbaşka yapabileceği bir şey yoktu... bu koruma ne kadar zayıfolsa da. Uzanıp Khardan'ın elini tuttu. Mathew gözlerini kapattı, kaçan kumların yarattığı rahatsız-lığı gidermek için sadece bir an için kapalı tutacaktı. Rahatsız-lık kısa süre sonra kaybolmuştu. Gözleri kapalı kaldı. Uyu-muştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 292: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

569

29

Ölümsüzler arasında genelde olduğu gibi Raja'yla yaptığıberabere kalınan savaştan bitap düşmüş olan Fedj, hızla geridöndüğünde savaşın sonuna bile yetişememişti. Efendisinibulmak için savaş meydanını arayan cin, Caffar'ı kendini kay-betmiş bir şekilde yatarken buldu. Talihsiz Şeyh savaşın ilk ka-yıplarından olmuştu. Savaş meydanına yürüyerek gelen Caf-far'in kafasına bir atın toynağı çarpmış ve adam anında yereyığılmış, kılıcını çekmeye bile fırsat bulamamıştı. Cin, efendisinin hâlâ yaşadığından emin olduktan sonraadamı kamptan geriye kalanların yanına taşıyıp sonra da ha-yatta kalan diğer insanlar için geri dönmüştü. Bir askerin kaç-maya çalışanlardan bahsettiğini duymasıyla birlikte, ne olupbittiğini anlamak için araştırmaya girişti. Üç kadın dumandanfaydalanarak kaçmaya çalışıyordu. Kadınlardan biri hasta veyayaralı olmalıydı çünkü diğer ikisi onu taşıyormuş gibi görünü-yordu. Onlara yardım etmek üzere atıldığı sırada yaralı kadı-nın yüzündeki gül renkli peçenin düştüğünü gördü. Fedj öylece kalakaldı. Varlığını gösterebilmek için bile faz-la sersemlemişti. Gül rengi peçeyle az buçuk gizlenmiş olsa da altından,sert, yakışıklı hatlar ve kara sakallar hemen tanınıyordu.570

Gezginin Buyruğu Cin öfkeyle, "Khardan!" diye mırıldandı. "Bir kadın kılığın-da savaş meydanından kaçıyor! Efendim bunu duyunca neolacak bakalım!" Böyle diyerek efendisinin yanma geri uçtu. O sırada Caffardaha yeni doğruluyor, başını kavramış, Tanrı tarafından lanet-lendiğini söyleyerek inliyordu.Bir ses, "Efendi" diye fısıldadı. "Kadının yerini buldum."Narin bir el beyaz tahtırevanın perdelerini araladı."Evet?" "Vahadaki yüksek çalılıkların arasında saklanıyor. Onunlabirlikte iki kişi daha var.""Mükemmel, Kiber. Geliyorum." Tahtırevanın perdeleri tekrar örtüldü. Aralarından bir adamçıktı. Tahtırevan Tel'in doğusuna doğru bir kum tepesinin ar-kasına gizlenmişti. Gûm ve efendisi, yeri süpüren rüzgardanbile daha az ses çıkararak harabeye dönüşmüş kampın ucun-dan yürüdü. İkisi de etrafa bakmadı; gözleri sadece hedefleriüzerindeydi ve sonunda vahaya vardılar. Kiber çalılıktan hızlıca geçerek efendisini üç kişinin çamuriçinde birbirine sokularak uyduğu yere götürdü. Onların üzerine eğilen köle taciri parlak dolunay ışığı altın-da yüzlerini inceledi. "Siyah saçlı bir güzel, genç ve güçlü. Peki ya bu da nesi?Benim nar çiçeğimi çalıp başıma tüm bu dertleri açan kara sa-kallı iblis! Bu gece Tann bize olan lütfunu hiç esirgemiyor Ki-ber!""Evet efendi." "İşte benim alev saçlı nar çiçeğim de burada. Gördün müKiber benim sesime uyanıyor. Korkma nar çiçeğim. Bağırma.571

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 293: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Margaret Weis & Tracy HickmatıSustur onu Kiber. Ağzını kapat. İşte oldu." Tacir siyah bir mücevher çıkartıp yerdeki üç kişinin üzerin-de tuttu. "Karanlığın ve Şeytani Olan Her Şeyin Tanrısı, Zhakrin adı-na, hepinize emrediyorum... uyuyun..." Tacir büyünün etkisini gösterdiğine emin olmak için bir anbekledi."Pekala Kiber, devam edebilirsin."Dönerek uzaklaştı. En sonunda görevlerini tamamlamış olan askerler ellerin-deki yanan odun parçalarını kamp boyunca alev alev yananateşlere attılar. Büyülü atlarının üstüne atlayıp süzülerek göğeyükseldiler ve batıya, Kich'e geri döndüler. Kaug, Amir'i, onunbirliklerini ve tüm esirleri güçlü elleriyle taşıyarak çoktan ay-rılmıştı. Çölde gece, ölümün sesiyle capcanlıydı: alevler çıtırdıyor;yaşlı bir kadın ağlıyor; yaralılar inliyor; leş yiyiciler cesetlerikapışmak için hırlaşıyordu. Hayatta kalanlardan ayakta durabilenler, duramayanlar içinellerinden geleni yaptılar, yaralılar bu serin havada en azındanısınabilsinler diye ateşlerin yanına taşındı. Kabile üyeleri rakipkabile üyelerine yardım ediyor, çobanlar atlıları kollarında ta-şıyor, atlılar çobanların kurumuş dudaklarına su damlatıyordu.Kimsenin ölüleri gömecek gücü yoktu. Bedevilerin cesetleriateşlerin yanına alınarak çakal ve sırtlanlardan uzak tutuldu.Onların bu çabasına karşın çakallar ve sırtlanlar çaresizce ulu-yup Amir'in askerlerinin cesetleriyle ziyafet çektiler. Güçsüz ve yaralı olan Macit getirilen her cesede bakıyor-du. Orada bir arkadaş, burada bir kuzen görüyor ama boşuna572

Gezginin Buyruğuaradığı kişinin izine bir türlü rastlayamıyordu. Adamlarını sor-guya çekti: Başka ceset var mıydı? Herkesi bulmuşlar mıydı?Eminler miydi? Adamları sadece başlarını hayır anlamında sallamakla ye-tindi. Adamları da, onun hem bulmak için sabırsızlandığı hemde bulmaya korktuğu kişinin kim olduğunu biliyorlardı. Onugörmemişlerdi. Gördükleri kadarıyla ölümleriyle karşılaşmışolanların hepsi bu kadardı. Macit, Khardan'ın kanlı ve çentilmiş kılıcını kaldırarak,"Ama kılıcı burada!" diye bağırdı, "düşmüş atının altında yer-de buldum!"Bakışlarını kaçıran adamlar yüzlerini çevirdi. Macit, "Esir alınmaz!" diye gürledi. "Kılıcını kimseye teslimetmez! Hepiniz körsünüz sersemler! Gidip kendim arayaca-ğım!" Aldığı yığınla yaraya aldırış etmeyen Şeyh, elinde meşaley-le, Tel çevresindeki arayışını kendi yürütmeye karar verdi. Leş yiyiciler ziyafetlerini böldüğü için ona hırlayıp sessizceayrıldı ve o korkutucu ışığıyla birlikte gözden kayboluncayakadar gölgelerin altında sinsice gizlendiler. Hırsla Tel'in kaya-lıklarına tırmanmaya başlayan Macit, askerlerin ve atların leş-lerini çeviriyor, altlarına bakıyor, bir kenara çekiyordu. Kan kaybından sersemleyip güçsüz düştüğünde artık enazından bu gecelik vazgeçmesi gerektiğini kabullendi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 294: Margaret Weis & Tracy Hickman - Kahinin Gülü 1

Kumların üzerine çöküp kampın kalıntılarına, için için ya-nan ateşlere, yıldızların ışığıyla aydınlanmış geceye döne dö-ne yükselen dumana, başları öne eğik yürüyen insanların -ar-da kalanların- ateşlerin üzerindeki siluetlerine baktı. Macit'in yaşlı, çetin gözleri doldu. Burnundan soluyarakgözyaşlarını bastırmaya çalıştı, ama alevler gözlerinin önünde573

Margaret Weis & Tracı/ Hickmanbulanıklaştı, umutsuzluk ve keder onu ele geçirdi. Yaşlı adamkendini böyle kadınsı bir zayıflığa bırakmayı reddederek aya-ğa kalkmaya çalıştı. Eli, kanla kaplı topraktan çıkan bir kaktü-se değdi. Yaşlı adam hırçın bir sesle, "Lanet olsun sana Akhran!" di-ye küfretti. "Bizi mahvettin!" Etine batan dikenlerine aldırmadan kaktüsü yakalayan Ma-cit, Kahinin Gülü'nü sıkıca kavrayıp kumlu topraktan sökme-ye çalıştı.Kaktüs kımıldamadı.Tekrar tekrar çekti, tekmeledi, kılıcıyla kesmeye çalıştı.Kaktüs boyun eğmeyi inatla reddetti. Macit tükenmişti, yere çöktü ve şafak sökene kadar gülühayretler içinde seyretti.574

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)