GİRİŞ İÇİNDEKİLER • Yaşlılık nedir? • Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarının tanımları • Yaşlanmanın farklı boyutları ile tanımları HEDEFLER •Bu üniteyi çalıştıktan sonra; •Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarının tanımlarını tanımlayabilecek, •Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarını arasındaki farkı gösterebilecek, •Yaşlanmanın farklı boyutları ile tanımını yapabileceksiniz. z ÜNİTE 1 GERONTOLOJİK SOSYAL HİZMET Prof. Dr. Emine ÖZMETE
10
Embed
İLER •Yaş, yaşlanma ve yaşlı •Yaşlanmanın farklı boyutları ile ......kaçınılmaz değildir. Bu yaşlanma hastalıklar, sigara, alkol ya da madde bağımlılığı gibi
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
GİRİŞ İÇ
İND
EKİL
ER • Yaşlılık nedir?
• Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarının tanımları
• Yaşlanmanın farklı boyutları ile tanımları
HED
EFLE
R •Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarının tanımlarını tanımlayabilecek,
• Yaş, yaşlanma ve yaşlı kavramlarını arasındaki farkı gösterebilecek,
• Yaşlanmanın farklı boyutları ile tanımını yapabileceksiniz.
z
ÜNİTE
1
GERONTOLOJİK SOSYAL HİZMET
Prof. Dr. Emine ÖZMETE
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Bütün dünyada özellikle de gelişmiş ülkelerde
yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Bu, büyük
oranda teknolojik gelişmelerle birlikte sağlık hizmetlerinin
gelişmesi, dolayısıyla yaşam süresinin
uzaması ile ilişkilendirilebilir.
Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında, yaşlı nüfusa
bakış farklılaşabilmektedir.
GİRİŞ
Dünyada nüfusun giderek yaşlanması, yeni yüzyılda öne çıkan en önemli
demografik olgulardan biridir. Günümüzde insanlar daha uzun yaşamakta, doğum
oranları azalmakta, yaşlı nüfusun toplum içindeki sayısı ve oranı artmaktadır.
Böylece nüfusun yaşlanması, sağlıktan sosyal güvenliğe, çevre konularından
eğitime, iş olanaklarına, sosyal - kültürel ve boş zaman aktivitelerinden aile
yaşamına kadar toplumu tüm yönleri ile etkilemektedir.
Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, tüm dünyada, yaşlı nüfusun giderek
artmasının en önemli nedenleri;
Son 50 yılda yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerle beraber daha sağlıklı
yaşam koşullarının oluşması,
Antibiyotiklerin keşfi ile bulaşıcı hastalıkların etkinliğini yitirmesi,
İnsanların eğitim düzeylerinin yükselmesi,
Sağlık hizmetlerinin gelişmesi ve toplumun sağlık durumunda iyileşmenin
sağlanması ile yaşam süresinin uzaması olarak sıralanmaktadır.
Diğer yandan, yaşam süresinin uzaması ile mortalite (ölüm) hızının önemli
düzeyde düşmesi, özellikle gelişmiş ülkelerde yaşam beklentisini arttırarak, yaşlı
nüfusun artışını desteklemiştir. Günümüze değin gelişmiş ülkelerde daha görünür
olan yaşlanma olgusu, artık gelişmekte olan ülkeler açısından da önemle
değerlendirilmesi gereken bir konudur. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan
ülkelerin yaşlı nüfusa bakışları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Bu bölümde yaşlılık, yaş ve yaşlanma kavramlarının farklı tanımları
açıklanacaktır.
YAŞLILIK NEDİR?
Günlük yaşamda yaşlılık ile ilgili birçok kavram kullanılmaktadır. “Yaş”,
“yaşlı”, “yaşlanma” ve “yaşlılık” kavramları aynı anlama geliyor gibi görünse de
farklı tanımlanmaktadır. Yaş; kronolojik ve biyolojik yaş olarak iki biçimde
açıklanmaktadır. İnsan yaşamının, doğumdan içinde bulunulan ana kadar olan
bütün dönemlerini kapsayan süreci “kronolojik yaş”; içinde bulunulan yaş
basamağının zaman birimi ise “biyolojik yaş” olarak ifade edilmektedir. Yaşlanma;
her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya neden olan evrensel bir süreçtir.
Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus oranının yüksek olması ve bunun sonuçları ile
karşılaşmaları, öncelikli olarak, yaşlıların yaşamlarının iyileştirilmesine ve daha
kaliteli bir yaşam sürdürmelerine yönelik düzenlemelerin, uygulamaya yönelik
politikaların ve hizmetlerin geliştirilmesini sağlamıştır.
Ancak gelişmekte olan ülkelerde yaşlılık olgusunun sağlığa, ekonomiye ve
topluma etkilerine ilişkin farkındalık daha azdır. Gelişmekte olan ülkeler için yaşlı
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Bireyin saçlarının beyazlaşması ya da dökülmesi, cildinin
kırışması “yaşlanma” olarak algılanmamalıdır.
Yaşlılık, ilk bakışta
fizyolojik bir olgu olup, döllenme ile birlikte
başlayıp, ölüme kadar devam eden değişim
sürecidir.
nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması henüz bir sorun olmamakla birlikte, çok yakın
gelecekte bu ülkelerin yaşlılık eylem planlarını oluşturmaları kaçınılmaz hâle
gelecektir.
Başka bir deyişle, molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde süreç
içerisinde ortaya çıkan, dönüşü olmayan yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin
tümüdür. Yaşlanma, beden yapısı ve işlevinde süregelen bozuklukların birikiminin
sonucudur. Diğer bir deyişle yaşlanma, önlenmesi mümkün olmayan kronolojik,
sosyal ve biyolojik bir süreçtir. Yaşlanmaya ilişkin tanımların ortak yanı ise, bu
olgunun canlılara özgü olduğu gerçeğidir. Yaşlanma beden yapısı ve işlevindeki
süregelen engellerin birikimi olarak ortaya çıkar.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1963 yılında yaşlıların sağlık sorunları
konusunda düzenlediği toplantıda yaşlıları kronolojik olarak üçe ayırmıştır:
1) orta yaşlılar (45-59 yaş)
2) yaşlılar (60-74 yaş)
3) ihtiyarlar (75 yaş ve üzeri)
Yaşlanma, genel olarak, organizmanın çevreye uyumunda gitgide artan bir
yetersizlik şeklinde ortaya çıkar. Bireyin saçlarının beyazlaşması ya da dökülmesi,
cildinin kırışması “yaşlanma” olarak algılanmamalıdır. Gerçekte birey çevresine
uyum göstermekte artık zorlanıyor ise yaşlanıyor demektir.
Yaşlanma:
birincil
ikincil
üçüncül yaşlanma şeklinde de incelenmektedir.
Birincil yaşlanma, (normal yaşlanma); izleri yıllarca ortaya çıkmasa da
yaşamın erken dönemlerinde başlar. Bütün organlar ya da sistemler aynı düzeyde
olmasa da beden genel olarak yaşlanır.
İkincil yaşlanma, insanların çoğunda ortaya çıkar, ama evrensel ya da
kaçınılmaz değildir. Bu yaşlanma hastalıklar, sigara, alkol ya da madde bağımlılığı
gibi kötü kullanımlar sonucunda bedenin yıpranmasıdır ve böyle bir yaşam
sürecinin sonucudur.
Üçüncül yaşlanma, yaşamın sonunu haber veren hızlı ve en ileri düzeydeki
bozulmadır. Sağlıkta, toplumsal yaşamda, bilişsel işleyişteki değişiklikler ile ortaya
çıkar.
Yaşlılık, tüm canlılarda görülen temel bir biyolojik süreçtir. Yaşlılık; bireylerin
fiziksel ve ruhsal güçlerini bir daha yerine gelmeyecek şekilde yavaş yavaş
kaybetme hali olarak tanımlanmaktadır. Yaşlılık, yaşam sürecinin çocukluk,
gençlik, yetişkinlik gibi doğal ve kaçınılmaz bir sürecidir. Fransızların büyüme ve
olgunluk sürecinden sonra “üçüncü çağ” olarak isimlendirdikleri yaşlılık, insan
yaşamının son dönemidir. Yaşlılık, ilk bakışta fizyolojik bir olgu olup, döllenme ile
birlikte başlayıp, ölüme kadar devam eden değişim sürecidir. Bu nedenle
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Yaşlanma; kronolojik, biyolojik, fizyolojik,
psikolojik, sosyo-kültürel,
ekonomik ve toplumsal olmak üzere farklı
boyutları ile tanımlanmaktadır.
“Kronolojik yaşlanma” primer ve sekonder yaşlanma ayrımıyla
irdelenmektedir.
yaşlanmanın biyolojik, sosyal, ekonomik, ekolojik ve biyografik bir yazgı olduğu
kabul edilir.
Yaşlılık sürecindeki sorunları geniş bir bakış ile inceleyen
“Gerontoloji Bilimi”, yaşlanma ve yaşlı insanlar üzerinde çalışmak için
yaşlanmanın toplumsal ve kültürel boyutları ile ilgilenir.
Yaşlıların tıbbi sorunları ile de “geriatri” bilimi ilgilenmektedir.
Gerontoloji yaşlılığın biyolojik, psikolojik ve fizyolojik boyutlarına sosyolojik
olarak bakar. Çok boyutlu bir konu olarak ortaya çıkan yaşlılığın ve bu sürece ilişkin
sorunların interdisipliner (disiplinlerarası) ve transdisipliner (disiplinlerüstü) bir
yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Yaşlılığın toplumsal önemi geniş
kapsamlıdır. Bunun nedeni yaşlılığın gerçekte sunduğu fırsatlar ve getirdiği yükler
ile birlikte ne anlama geldiğini açıklayan mevcut verilerin ve bilginin çarpıcı bir
biçimde değişmesidir. Burada, birbiriyle bir ölçüde çelişkili olan iki süreç söz
konusudur. İlki, çağcıl toplumlardaki yaşlı insanların, modernizm öncesi
kültürlerdeki yaşlıların sahip olduklarından daha düşük bir konum ve güce sahip
olmalarıdır. Çünkü bugünkü Batı-dışı toplumlarda (Hindistan, Çin, geleneksel Türk
toplulukları vb.) olduğu gibi, yaşlılığın “bilgelik” olduğuna inanılmaktaydı. Önemli
kararlar hakkında söz sahibi olanlar genel olarak bu topluluklardaki en yaşlı
insanlardı. Bugün artan yaş bunun tersine bir döngüyü getirmiştir. Türkiye gibi
sürekli değişen bir toplumda yaşlı insanların bilgi birikimi genellikle
“genç nesillere” artık bir yararı olmayan, zamanın gerisinde kalan bir bilgelik yığını
gibi görünmektedir. Ancak bu noktada yaşlı insanların yaşlanmayı bugün insan
bedeninin kaçınılmaz bir çöküş süreci olarak görmeye daha az eğilimli oldukları da
diğer bir gerçektir. Burada bir kez daha anlaşılmaktadır ki sosyalleşme süreci,
doğal döngüyü de etkisi altına almaktadır. Yaşlanma süreci bir zamanlar, “yılların
yol açtığı yıkımın kaçınılmaz sonucu” olarak görülürken, giderek artan bir biçimde
yaşlanma doğal bir değer olarak görülmektedir. Tıp alanındaki ve beslenme
biçimlerindeki değişimler ile gelişmeler, kaçınıl(a)mazın artık yavaşlatılabileceğini
ya da ona karşı konulabileceğini göstermektedir.
Sağlık hizmetlerindeki ilerlemelerin sonucu olarak, yaşama süresi açısından
insanlar ortalama bir yüzyıl kazanmışlardır. Sosyologlar ve gerontologlar bunu “ak
saçlı güç” ya da “nüfusun grileşmesi” olarak ifade etmektedirler.
çevresindeki bireylerle iletişim kurduğu ve toplumun normlarını, değerlerini, rol
beklentilerini öğrendiği, toplumsal yaşama ilişkin tutumlarını ve fikirlerini
geliştirdiği bir süreçtir. Böylece birçok toplumda yaşlılığa ilişkin değerler, yargılar,
gelenekler, diğer öğrenilmiş davranışlar ve tutumlar yaşlıların rollerini
belirlemektedir. Bu açıdan yaşlılık bireyler için aile bireyleri, çocukları, akraba ve
arkadaşları ile iletişim sürecinde öğrendikleri yaşam boyu gelişen bir süreçtir.
Ekonomik Yaşlanma
Emeklilik döneminin başlaması ile birlikte gelir azalmakta ve alışılmış
toplumsal statü giderek kaybolmaktadır. Bu da çoğu zaman yaşlılar için ilişkilerin
ve etkileşimlerin değişmesine neden olabilmektedir. Diğer yandan yaşlılık bilişsel ve
fiziksel gerileme, üreticilik rolünün azalması, sosyal statüde değişme, sosyal
desteğin zayıflaması, sağlığın kaybı gibi özgün sorunlarıyla bir “kayıplar dönemi”
olarak tanımlanabilir. Kayıpların birbiriyle kesişmesi ve yoksunluklara dönüşmesi;
gelirin düşmesi ile yoksulluğun başlaması yaşlıların öz-saygısını ve yaşamdan
duydukları tatmini azaltmaktadır. Böylece sağlık ve bakım maliyetinin arttığı bir
dönemde gelir kaynaklarındaki azalma, yaşlıların yaşam biçiminin değişmesini
kaçınılmaz hâle getirmektedir.
Toplumsal Yaşlanma
Toplumsal yaşlanma “doğumda beklenen yaşam süresi”, “toplumun
ortalama yaşı” göstergeleri bağlamında değerlendirilmektedir.
Bir toplumda 65 yaş ve üzerindeki birey sayısının toplam nüfus içinde aldığı
payın düzeyine göre toplumlar için “genç olgun-yaşlı” tanımlamaları
yapılabilmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı % 4’ten az ise “genç
nüfus”; % 4 - % 6.9 arasında ise “olgun nüfus”; % 7 - % 10 arasında ise “yaşlı
nüfus”; % 10’un üzerinde ise “çok yaşlı nüfus” olarak tanımlanmaktadır.
Ayrıca “doğumda beklenen yaşam süresi” toplumda yaşlılığın
değerlendirilmesinde sık kullanılan bir değişkendir. Toplumdaki ölüm oranlarından
yararlanılarak, koşullar sabit olarak düşünülüp, yeni doğmuş bir bebeğin kaç yıl
yaşama olasılığı olduğu hesaplanmaktadır.
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Öze
t •Yaşlılık, tüm canlılarda görülen temel bir biyolojik süreçtir. Bunun
yanında farklı boyutlarıyla da incelenmesi gerekmektedir. Yaşlılık; bireylerin fiziksel ve ruhsal güçlerini bir daha yerine gelmeyecek şekilde yavaş yavaş kaybetme hali olarak tanımlanmaktadır.
•Yaşlılık sürecindeki sorunları geniş bir bakış ile inceleyen “gerontoloji bilimi”, yaşlanma ve yaşlı insanlar üzerinde calışmak için yaşlanmanın toplumsal ve kulturel boyutları ile ilgilenir. Yaşlıların tıbbi sorunları ile de “geriatri” bilimi ilgilenmektedir.
•Yaşlanma “birincil, ikincil ve üçüncül yaşlanma” şeklinde de incelenmektedir.Birincil yaşlanma,erken dönemde başlar ve zaman içinde bedenin genel olarak yaşlanması olarakaçıklanabilir. İkincil yaşlanma ise kişilerin bireysel hastalıkları, alışkanlıkları ve bazı kötü kullanımlar sonucu bedenlerinin yıpranması olarak açıklanır. Üçüncül yaşlanma ise; yaşamın sonunu haber veren hızlı ve en ileri düzeydeki bozulmadır. Sağlıkta, toplumsal yaşamda, bilişsel işleyişteki değişiklikler ile ortaya çıkar.
•Bunun yanında yaşlanma; kronolojik, biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel,ekonomik ve toplumsal olmak üzere farklı boyutları ile tanımlanmaktadır. yaşamın sonunu haber veren hızlı ve en ileri düzeydeki bozulmadır. Kaçınılmaz bir süreç olarak yaşlılığın, başarılı bir yaşlanma stili ile olumsuz etkilerinin azaltılabileceği düşünülmektedir.
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Öd
ev •Kronolojik ve sosyo/kültürel yaşlanma arasındaki farkı örnekler
vererek açıklayınız.
•Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “ödev” bölümüne yükleyebilirsiniz.
Giriş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. ………………….her canlıda görülen ve tüm işlevlerde azalmaya neden olan
evrensel bir süreçtir.
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?