KUVÂYİ MİLLİYE Nâzım Hikmet (Selanik, 14 Ocak 1902 – Moskova, 3 Haziran 1963) Bah riye Mektebi’ni bitirdi (1919), Hamidiye Kruvazörü’ne stajyer bahriye subayı olarak atandı. 1920’de sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkar tıldı. Ocak 1921’de Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçti. Cepheye gönderilmedi, bir süre Bolu’da öğretmenlik yaptıktan sonra Eylül 1921’de Batum üzerinden Moskova’ya gitti, Doğu Emekçileri Ko münist Üniversitesi’nde (KUTV) okudu. 1924’te Türkiye’ye döndü, bir yıl sonra yeniden Moskova’ya gitti, 1928’e kadar kaldı. 1928’de döndü ğünde bir süre tutuklu kaldı. Şiirleri ile ilgili açılan pek çok davada be raat eden Nâzım Hikmet, 1933 ve 1937’de örgütsel faaliyetleri nedeniyle bir süreliğine tutuklandı. 1938’de bu kez “orduyu ve donanmayı isya na teşvik” suçlamasıyla tutuklandı ve toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildi. 14 Temmuz 1950’de çıkan Genel Af Yasası’ndan yararla narak, 15 Temmuz’da serbest bırakıldı. Yasal olarak yükümlülüğü olma masına karşın, askerliğine karar alınmasını hayatına yönelik bir tehdit gördüğü için 17 Haziran 1951’de İstanbul’dan ayrıldı, Romanya üzerin den Moskova’ya gitti. 25 Temmuz 1951 tarihinde, Bakanlar Kurulu kara rıyla Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Ölümüne kadar pek çok ülkeye seyahatler yaptı, konferanslar verdi, şiirlerini okudu. Moskova’da Novo deviçiy Mezarlığı’nda gömülüdür. Şiir yazmaya 1914’te başlayan Nâzım Hikmet’in ilk şiiri, Mehmed Nâ zım imzasıyla (“Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı”) 3 Ekim 1918’de Yeni Mecmua’da yayımlandı. 19211924 yılları arasında Moskova’da öğrenim görürken tanıştığı Rus fütüristleri ve konstrüktivistlerinden esinlene rek, klasik şiir kalıplarından sıyrılmış, özgür, yeni bir şiir dili ve biçimi geliştirmeye başladı. Bu ilk çalışmalarından bazıları Aydınlık dergisin de yayımlandı. İlk şiir kitabı, Güneşi İçenlerin Türküsü 1928’de Bakû’da yayımlandı. 1929’da İstanbul’da basılan 835 Satır , edebiyat çevrelerinde geniş bir yankı uyandırdı. Zamanla, tam anlamıyla klasik de denileme yecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi. Halk şiirinin de Doğu şiirinin de çağdaş bir şiirden ödün vermeden na sıl kullanılacağını gösterdi. Edebiyatın yanı sıra, tiyatro ve sinema da Nâzım Hikmet’in ilgi alanına girmiştir. Moskova’da bulunduğu yıllar, bu iki sanat türünde Rusların öncülük ettiği çağa uygun düşmektedir. Pek çok filmin senaryolarını yazdı, çekimlerine katkıda bulundu. Gazete yazıları, romanları, öykü leri, çevirileri de olan Nâzım Hikmet’in yapıtları, 1938’den 1965 yılına dek Türkiye’de yasaklandı. 1965’ten başlayarak, çeşitli basımları yapılan yapıtları, “bütün yapıtları” kapsamında, bir araya getirildi. Yapı Kredi Yayınları, bu “külliyatı” yeniden gözden geçirerek yayımlamaktadır.
18
Embed
KUVÂYİ MİLLİYEimages.ykykultur.com.tr/upload/document/bbfff3bb-d0aa-45... · 2019-06-25 · Memleketimden İnsan Manzaraları Şiirler 6 (2002) Yeni Şiirler Şiirler 7 (2002)
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
KUVÂYİ MİLLİYE
NâzımHikmet (Se la nik, 14 Ocak 1902 – Mos ko va, 3 Ha zi ran 1963) Bahri ye Mek te bi’ni bi tir di (1919), Ha mi di ye Kru va zö rü’ne staj yer bah ri ye su ba yı ola rak atan dı. 1920’de sağlık ku ru lu ka ra rıy la as ker lik ten çı kartıl dı. Ocak 1921’de Mil li Mü ca de le’ye ka tıl mak üze re Ana do lu’ya geç ti. Cep he ye gön de ril me di, bir sü re Bo lu’da öğ ret men lik yap tık tan son ra Ey lül 1921’de Ba tum üze rin den Mos ko va’ya git ti, Do ğu Emek çi le ri Komü nist Üni ver si te si’nde (KUTV) oku du. 1924’te Tür ki ye’ye dön dü, bir yıl son ra ye ni den Mos ko va’ya git ti, 1928’e ka dar kal dı. 1928’de dön düğün de bir sü re tu tuk lu kal dı. Şi ir le ri ile il gi li açı lan pek çok da va da bera at eden Nâ zım Hik met, 1933 ve 1937’de ör güt sel fa ali yet le ri ne de niy le bir sü reliğine tutuklandı. 1938’de bu kez “or du yu ve do nan ma yı is yana teş vik” suç la ma sıy la tu tuk lan dı ve top lam 28 yıl 4 ay ha pis ce za sı na mah kûm edil di. 14 Tem muz 1950’de çı kan Ge nel Af Ya sa sı’ndan ya rar lana rak, 15 Tem muz’da ser best bı ra kıl dı. Ya sal ola rak yü küm lü lü ğü ol mama sı na kar şın, as ker li ği ne ka rar alın ma sı nı ha ya tı na yö ne lik bir teh dit gör dü ğü için 17 Ha zi ran 1951’de İs tan bul’dan ay rıl dı, Ro man ya üze rinden Mos ko va’ya git ti. 25 Tem muz 1951 ta ri hin de, Ba kan lar Ku ru lu ka rarıy la Türk va tan daş lı ğın dan çı kar tıl dı. Ölü mü ne ka dar pek çok ül ke ye se ya hat ler yap tı, kon fe rans lar ver di, şi ir le ri ni oku du. Mos ko va’da No vode vi çiy Me zar lı ğı’nda gö mü lü dür.Şi ir yaz ma ya 1914’te baş la yan Nâ zım Hik met’in ilk şi i ri, Meh med Nâzım im za sıy la (“Hâ lâ Ser vi ler de Ağ lı yor lar mı”) 3 Ekim 1918’de Ye ni Mec mu a’da ya yım lan dı. 19211924 yıl la rı ara sın da Mos ko va’da öğ re nim gö rür ken ta nış tı ğı Rus fü tü rist le ri ve kons trük ti vist le rin den esin le nerek, kla sik şi ir ka lıp la rın dan sıy rıl mış, öz gür, ye ni bir şi ir di li ve bi çi mi ge liş tir me ye baş la dı. Bu ilk ça lış ma la rın dan ba zı la rı Aydınlık der gi sinde ya yım lan dı. İlk şi ir ki ta bı, GüneşiİçenlerinTürküsü 1928’de Ba kû’da ya yım lan dı. 1929’da İs tan bul’da ba sı lan 835Satır, ede bi yat çev re le rin de ge niş bir yan kı uyan dır dı. Za man la, tam an la mıy la kla sik de de ni le meye cek ama bi çim sel ba kım dan da ha az de ney sel bir şi ir di li ge liş tir di. Halk şi i ri nin de Do ğu şi i ri nin de çağ daş bir şi ir den ödün ver me den nasıl kul la nı la ca ğı nı gös ter di.Ede bi ya tın ya nı sı ra, ti yat ro ve si ne ma da Nâ zım Hik met’in il gi ala nı na gir miş tir. Mos ko va’da bu lun du ğu yıl lar, bu iki sa nat tü rün de Rus la rın ön cü lük et ti ği ça ğa uy gun düş mek te dir. Pek çok fil min se nar yo la rı nı yaz dı, çe kim le ri ne kat kı da bu lun du. Ga ze te ya zı la rı, ro man la rı, öy küle ri, çe vi ri le ri de olan Nâ zım Hik met’in ya pıt la rı, 1938’den 1965 yı lı na dek Tür ki ye’de ya sak lan dı. 1965’ten baş la ya rak, çe şit li ba sım la rı ya pı lan ya pıt la rı, “bü tün ya pıt la rı” kap sa mın da, bir ara ya ge ti ril di. Ya pı Kre di Ya yın la rı, bu “kül li ya tı” ye ni den göz den ge çi re rek ya yım la mak ta dır.
Şiirler 1 (2002) 835 Satır Jokond ile SİYAU Varan 3 1+1=1 Sesini Kaybeden Şehir
Şiirler 2 (2002) Benerci Kendini Niçin Öldürdü? Gece Gelen Telgraf Portreler TarantaBabu’ya Mektuplar Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı Şeyh Bedreddin Destanı’na Zeyl
Şiirler 3 (2002) Kuvâyi Milliye Saat 2122 Şiirleri Dört Hapisaneden Rubailer
Şiirler 4 (2002) Yatar Bursa Kalesinde
Şiirler 5 (2002) Memleketimden İnsan Manzaraları
7, 73, 87 ve 91. sayfalardaki desenler hariç kalan bütün desenler OyaBülent Eczacıbaşı Koleksiyonu’ndaki orjinallerden kullanılmıştır. İzin ve yardımları için teşekkür ederiz.
BAŞLANGIÇ
ONLAR
11
Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar;korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlarve kahreden yaratan ki onlardır,destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına sancaklarını elden yere düşürürlerve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürlerve yeşil bir ağaç gibi gülenve merasimsiz ağlayanve ana avrat küfreden ki onlardır,destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Demir, kömür ve şekerve kırmızı bakırve mensucatve sevda ve zulüm ve hayat
12
ve bilcümle sanayi kollarınınve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanusve kederli nehir yollarının,sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur,bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır.Asırda onlar yendi, onlar yenildi.Çok sözler edildi onlara dairve onlar için : zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
BİRİNCİ BAP
YIL 1918 – 1919ve
KARAYILAN HİKÂYESİ
15
Ateşi ve ihaneti gördükve yanan gözlerimizle durduk bu dünyanın üzerinde.İstanbul 918 Teşrinlerinde,İzmir 919 Mayısındave Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar : Mayıs ortalarından Haziran ortalarına kadaryani tütün kırma mevsimi, yani, arpalar biçilip buğdaya başlanırken yuvarlandılar...Adana, Antep, Urfa, Maraş : düşmüş dövüşüyordu...
Ateşi ve ihaneti gördük.Ve kanlı bankerler pazarında memleketi Alaman’a satanlar,yan gelip ölülerin üzerinde yatanlardüştüler can kaygusunave kurtarmak için başlarını halkın gazabındankaranlığa karışarak basıp gittiler.Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, iki kat soyulmamak için.
16
Ateşi ve ihaneti gördük.Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,Yeşilırmak, Kızılırmak,Gültepe, Tilbeşar Ovası, gördü uzun dişli İngiliz’i.ve Aksu’yla KöpsuKaragöl’le Söğüt Gölüve gümüş basamaklı türbesinde yatan büyük, âşık ölü,şapkası horoz tüylü İtalyan’ı gördü.Ve Çukurova,kıyasıya düzlük,uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıyave Seyhan ve Ceyhanve kara gözlü Yürük kızı,gördü mavi üniformalı Fransız’ı.Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğuve ağalar :Bağdasar Ağa’dan Kellesi Büyük Mehmet Ağa’ya kadar,düşmanla birlik oldular.Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,gelinlerin ırzına geçip,çocukları öldürüp ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapanve çığ gibi çoğaldı çetelerve köylülerden paşalar görüldü, kara donlu köylülerden.Ve bizim tarafa geçenler oldu Tunuslu ve Hindli kölelerden.Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
17
kısık gözleri, seyrek sakalı, hafif makinalı tüfeğiyle dağlarda bir başına dolaştı.Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstüve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin, ne zaman sıkışsa bizimkiler, peyda oluverdi, yerden biter gibi ove ateş etti ve düşmanı dağıttı ve kayboldu dağlarda yine.
Ateşi ve ihaneti gördük.Dayandık,dayandık her yanda,dayandık İzmir ’de, Aydın’da,Adana’da dayandık,dayandık, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te.
Antepliler silâhşor olur,uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı ard ayağından vururlarve arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
Belki rahatsızdı, belki rahattı,bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,yaşıyordu bir tarla sıçanı gibive korkaktı bir tarla sıçanı kadar.Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,onun atı, silâhı, toprağı yoktu.Boynu yine böyle çöp gibi ince ve böyle kocaman kafalıydı Karayılan Karayılan olmazdan önce.
Düşman Antep’e girinceAntepliler onu korkusunu saklayan bir fıstık ağacından alıp indirdiler.
Altına bir at çekip eline bir mavzer verdiler.
Antep çetin yerdir.Kırmızı kayalarda yeşil kertenkeleler.Sıcak bulutlar dolaşır havada ileri geri...
Düşman tutmuştu tepeleri,düşmanın topu vardı.Antepliler düz ovada sıkışmışlardı.Düşman şarapnel döküyordu,toprağı kökünden söküyordu.Düşman tutmuştu tepeleri.Akan : Antep’in kanıydı.Düz ovada bir gül fidanıydı