Page 1
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
Sayfa 1 / 232
“Ey Halkım Allah’ın Davetçisine Uyun”
(Ahkaf, 46/31)
قرآن ير ال س ف ت قةب ل ع ت م سان ال ح قواعدال ال
Sayfa 2 / 232
قرآن ير ال س ف ت قةب ل ع ت م ال سان ح قواعد ال ال
Sayfa 3 / 232
Abdurrahmân es-Sa’dî
KUR’ÂN’I ANLAMADA
TEMEL ESASLAR
Çeviri
Doç. Dr. Abdulcelil Candan
Sayfa 4 / 232
Sayfa 5 / 232
Abdurrahmân es-Sa’dî’nin
Biyografisi
Doğumu:
Page 2
Kasîm bölgesine bağlı Uneyze şehrinde 1307 hicrî yılında
Muharrem ayının on ikinci günü dünyaya gelmiştir.
Nesebi:
Ebû Abdullah Abdurrahmân b. Nâsır b. Abdullah b. Nâsır b.
Hamed Âlu Sa’dî et-Temimî en-Necdî el-Hanbelî’dir. Âlu Sa’dî,
Benî amr kabilesinin bir koludur. Benî amr ise meşhûr ve büyük
Temîm kabilesindendir.
Yetişmesi:
Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmişti. Annesi 1310 h.
yılında o dört yaşındayken, babası 1313 h. yılında, o yedi yaşın- dayken vefat etti. Bakımını
babasının diğer bir eşi üstlendi, ona
gerçekten büyük bir sevgi ile baktı büyüyünceye kadar yanından
ayırmadı. Sonra büyük kardeşi Hamed’in evine geçti. Onun gö-
zetiminde ve terbiyesinde kaldı. Hamed, Kur’ân hafızı, sâlih bir
kimseydi. Babası küçük oğlu Abdurrahmân’ı vefat ederken ona
emanet etmişti.
İlim Talebi:
Şeyh Sa’dî’de daha küçük bir çocuk iken ilim iştiyakı ve sâlih
amellere bağlılık göze çarpıyordu. Onun sabah namazına gitme,
Sayfa 6 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
6
namazlara devamlılık, haramlardan sakınma, faydasız söz ve işten
uzaklaşma gibi halleri çocukluğunda göze çarpan sıfatlarıydı. Şer‘î
Page 3
ilimlere duyduğu iştiyakın bir sonucu olarak daha on iki yaşını
doldurmadan Kur’ân hâfızı oldu. Kendi beldesinin ve komşu bel- delerin alimlerinden dersler
almaya devam etti. İlim tahsili onun
yegane uğraşıydı ve gecesini, gündüzünü tamamen ilme ayırmıştı.
İlim ehlinden hiç kimseyi koymamış tümünden istifade etmeye
çalışmıştı. Bunun dışında şahsi olarak kitapları müteala ediyor,
tefsir, fıkıh hadis eserlerinde kendini yitirircesine dalıp gidiyordu.
Özellikle Şeyhulislam İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım el- Cevziyye’nin eserlerini
tamamen kuşatacak şekilde okumuş, öğ-
renmiş ve kavramıştı. Âlimlerin yanında usûl eserlerini, tefsîr ve
hadis kitaplarını, fıkıh metinlerini okumaya önem gösterdi.
Ahlâkı:
Müellif üstün ve faziletli bir ahlâka sahipti. Herkese karşı
alçak gönüllüydü. Vaktinin bir bölümünü kendisi ile vakit geçir- mek isteyenlerle birarada
geçirirdi. Bu durumda meclisleri ilmi
bir meclis olurdu. Çünkü o özellikle meclislerinin ilmi ve sosyal
araştırmaları ihtiva etmesine özel gayret gösteriyor, bunun so- nucunda toplantıda bulunanlar
vakitlerini geçirdikleri bu faydalı
araştırmalardan büyük yararlar elde ediyorlardı. böylelikle onla- rın sırada toplantı ve
sohbetleri ibadet ve ilmi meclislere dönü-
şüveriyordu. meclislerin herbirisi ile uygun bir şekilde konuşur,
dünya ve ahiretinde ona faydalı olacak konular hakkında görüş
alış-verişinde bulunurdu. Adaletli sulh yoluyla, tarafların rızası
ile problemleri çözdüğü çok olurdu. Fakirlere, yoksullara ve ya- bancılara oldukça şefkatli
olurdu. Güç ve imkanları çerçevesinde
onlara yardım elini uzatır, çeşitli vesilelerle hayırlı yapmayı sev- diğini bildiği ihsan sahibi
kimselerin kalplerini onlara meylettir- meye gayret ederdi. üstün bir edep, iffet, nezahet sahibi
olmakla
birlikte, bütün işlewrinde kararlı birisi idi.
Page 4
Sayfa 7 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
7
Öğretimi, en güzel konuları kavratması en ileri derecede
olanlardandı. Öğretim vakitlerini güzel bir düzene koymuştu.
Tahsil yapan öğrencileri arasında düşünme kabiliyetlerini ge- liştirmek maksadıyla
münazaralar düzenler, birtakım metinleri
ezberleyenlere ödüller verirdi. O metni ezberleyen herkese va- dettiği ödülü verir ve kimseyi
ondan mahrum bırakmazdı. Derste
okutulacak kitaplar arasında daha faydalı olanı seçmek hususun- da öğrencileri ile görüş alış-
verişinde bulunur, çoğunluğun arzu
ettiği kitabı tercih ederdi. Öğrencileri onunla oturup ders yap- maktan özel bir zevk alırlardı,
işte bu yüzden ilim tahsilinde
belli seviyelere gelmiş öğrencilerinin sayısı oldukça fazladır.
Tefsir İlmindeki Konumu:
Tefsirde oldukça yetkili idi. çünkü pek çok tefsi okumuş ve bu
alanda oldukça maharet kazamıştı. bir kaç cilltten meydana gelen
değerli bir tefsir telif etti. Bu tefsirini tasnif esnasında, tefsir olsun,
başka alana ait olsun, yanında hiçbir kitap bulunmaksızın hafıza- sından yazmıştır. her zaman
için o ve öğrencileri Kur’ân’ı okur,
kendisi de irticalen tefsirini yapar, geniş açıklamalarda bulunur.
Kur’ân’ın hükümlerinin ifade ettiği anlamları açıklardı. Kur’ân-ı
Kerim’den harika faydalı sonuçlar ve üstün anlamlar istinbat eder- di. O kadar ki onu dinleyen
kişi fesahati, konuşmasının akıcı ve
beliğ oluşu ve kıssları geniş geniş açıklaması dolayısıyla o der- sin bitmemesini tememmi
ederdi. Onunla beraber bulunup; ondan
ilim okuyan, onunla araştırmalara girişen, ilmi konularda ki üstün
Page 5
mevkini anlardı. Aynı şekilde onun tasnif ettiği eserleri ve fetva- larını okuyanlarda aynı
kanaate sahip olurlar. “Allah ona rahmet
eylesin mekanını firdevs cenneti eylesin.” [AMİN]
Eserleri:
Kitap, risale ve fetvalar şeklinde pek çok te’lifleri vardır. Bir
kısmı basılmıştır. Bir kısmı ise henüz yeni yeni basılmaktadır.
Sayfa 8 / 232
Eserlerinden başlıcaları şunlardır:
1. Teysîru’l-Kerîmu’r-Rahmân fî Tefsîri Kelâmi’l-Mennân
şeklinde isimlendirdiği, Tefsîru’s-Sa’dî diye de bilinen Yayınevimiz
tarafından dilimize kazandırılıp basılan Kur’an tefsîri.
2. el-Hakku’l-Vâdıhu’l-Mubîn fî Şerhi Tevhîdi’l-Enbiyâi ve’l- Murselîn. İbn Kayyım’ın
“Nûniyye kasîdesine şerhidir.
3. Menhecu’s-Sâlikîn ve Tavdîhu’l-Fıkh fî’d-Dîn
4. Tarîku’l-Vusûl ile’l-‘Ilmi’l-Me’mûl bi-Ma’rifeti’l-Kavâidi
ve’d-Davâbıti ve’l-Usûl.
5. ed-Dînu’s-Sahîh
6. Tenbîhâtu’l-Latîfe ale’l-Vâsıtiyye.
7. İrşâdu Uli’l-Elbâb.
8. Behcetu Kulûbi’l-Ebrâr. Yayınevimiz tarafından dilimize
kazandırılıp basılmıştır.
9. Tavdîhu’l-Kâfiyetu’ş-Şâfiyye
10. el-Hutab ale’l-Munâsebât
11. ed-Durretu’l-Behiyye Şerhu’l-Kasîdetu’t-Tâiyye
12. Risâletun Latîfetun Câmiatun fî Usûli’l-Fıkhi’l-Muhimme
Page 6
13. el-Kavâid ve Usûlu’l-Câmia
14. el-Kavâidu’l-Hisân li-Tefsîri’l-Kur’ân. (Elinizdeki kitap)
15. el-Kavlu’s-Sedîd fî Mekâsıdi’t-Tevhîd. Yayınevimiz tara- fından dilimize kazandırılıp
basılmıştır.
16. Teysîru’l-Latîfu’l-Mennân fî Hulâsati Tefsîri’l-Kur’ân
17. et-Tavdîhu’l-Beyân li-Şecereti’l-Îmân
Vefatı:
Şeyh rahimehullah ilim, davet, irşâd, vaaz, tedris, eğitim, öğ-
retim ile dopdolu bir hayat sürdükten sonra 22 Cumade’l-Ahire
1376’da vefat etti.
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
8
Sayfa 9 / 232
Önsöz
Hamd Allah’a mahsustur, O’na hamd eder, O’ndan yardım ve
bağışlanma diler, O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve
amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidâyete
erdirdiğini hiç kimse saptıramaz. Her kimi de saptırırsa onu hiç
kimse hidâyete ulaştıramaz. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka hak
ilah yoktur, bir ve tektir, hiçbir ortağı yoktur. Yine şehâdet ederim
ki, Muhammed sallalahu aleyhi ve sellem Allah’ın kulu ve Rasûlüdür.
O’na, âilesine ve ashâbına salât ve selâm olsun.
Bu çalışma, Kur’ân-ı Kerîm’in tefsîri ile ilgili değeri yüce,
faydası büyük esas ve kâideler içermektedir. Bu esas ve kâideler,
Page 7
okuyup üzerlerinde düşünenlere, Allah’ın kelâmını kavramak ve
onunla hidâyet bulmakta yardımcı olacaktır. Bu kâidelerin içeriği
vasfından çok çok yücedir. Çünkü bu kâideler, kul için tefsîrin
kapılarını aralar, pek çok tefsîr kitabının içermediği kavrama ve
anlama yöntemlerini sunar.
Allah’tan, bizi hedefimize ulaştırmasını, faydalı ilme ve
kâmil hidâyete ulaşmaya sebep olacak, kerem ve ihsanının hazi- nelerini bizim için açmasını
ümit ve niyâz ediyorum.
Bil ki, tefsîr ilmi mutlak olarak ilimlerin en yücesi, en fa- zîletlisi, en gereklisi ve Allah’a en
sevimlisidir. Çünkü Allah,
kitâbını tedebbür etmeyi, anlamlarını tefekkür etmeyi ve âyetleri
ile hidâyet bulmayı emretmiş; bunları yerine getirenleri öv-
Sayfa 10 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
10
müş, onları en yüksek makamlara yükseltmiş, çeşitli mükafat- lar va’detmiştir. Kul ömrünü bu
ilim dalında tamamen harcasa;
amaçların en büyüğünü, asılların aslını, dînin üzerine kurulu ol- duğu esası, dîn ve dünya
işlerinde salâhı elde etmenin karşılığın- da, bu, hiçte çok değildir. Bu sayede Allah insana en
güzel hayatı
ve hayırlı amelleri bahşeder; onunla hidâyet, rahmet ve hidâyet
dolu bir hayat elde edilir.
Şimdi sayesinde gayemizi elde edeceğimiz esas ve kâideleri
kısaca sunmaya başlayalım. Çünkü bunlar gerçek anlamda anla-
şılır, sebeb ve kâideleri ortaya konulur, gerekli şekilde örneklen- dirmeler yapılırsa sözü
uzatmaya ve ayrıntılara ihtiyaç kalmaz.
Allah’tan lutfuyla, tevfîkiyle yardımımıza yetişmesini, ihsan ve
Page 8
keremiyle bizi hidâyete eren ve hidâyete götüren kimselerden
kılmasını dilerim.
Abdurrahmân b. Nâsır Sa’dî
Sayfa 11 / 232
BİRİNCİ ESAS
Tefsîr İlmini Elde Etme Yöntemi
Herhangi bir hedef için yola koyulan ve gerekli sebeplere sa- rılan birinin başarı elde
etmemesi için herhangi bir neden yoktur.
Allah Teâlâ da bu gerçeğe şöyle işaret etmiştir.
﴿ o 1] ا : ]
Evlere kapılarından girin. (Bakara, 2/189)
Arzu edilen gaye ne kadar muazzam ise bu gerçek de o kadar
kesindir ve ona ulaştıracak en ideal, en güzel yolun araştırılması
o derece gereklidir. Hiç kuşkusuz içinde bulunduğumuz bu konu
en önemli, en yüce ve asıl olan bir konudur.
Şunu bilin ki Allah, Kur’ân’ı her zaman ve her yerde insan- lığa hidâyet ve irşad olması için
indirmiştir. O, en güzel ve en
doğru yola iletir.
﴿/ 0 1 2 3 4 5] اøŸ ءا: ]
Kuşkusuz ki bu Kur’ân en doğru yola iletir. (İsra, 9/19)
Kur’ân’ı, Ashabın anladığı şekilde anlamak gerekir. Onlar
on ayeti (daha az veya çok olabilir) öğrendiklerinde bu ayetle- rin değindikleri, iman, ilim ve
amel konularını kavramadan diğer
ayetlere geçmezlerdi. Onlar, inen ayetleri günlük hayata geçirir,
bu ayetlerin ihtiva ettiği haberlere inanır, emirlerine ve yasak- larına boyun eğer, kendilerinde
ve başkalarında şahit oldukları
Page 9
mevcut olay ve hadiseleri bu ayetlere dahil ederlerdi. Başkalarını
ilgilendiren konular varsa onlara da dikkat ederlerdi. Ayetleri
uygulayıp uygulamama, emir ve nehiyleri yerine getirme, fay-
Sayfa 12 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
12
dalı eylemlere ulaşma, eksiklikleri telafi etme, zararlı şeylerden
uzaklaşma konusunda kendilerini hesaba çekerek Kur’ân’ın
ilimleriyle hidâyet bulur, ahlâk ve âdâbına sarılır ve Kur’ân’ın
görüleni de görülmeyeni de bilen Allah’tan olduğunu, kendile- rine yöneltildiğini, manalarını
bilmekle, gereğince amel etmekle
sorumlu tutulduklarını bilirlerdi.
Kim ashabın bu metodunu takib eder, Kur’ân’ı anlama yo- lunda da gayret sarfederse tefsîr
ilmi konusunda önünde mu- azzam kapılar açılır, bilgisi çoğalır, basireti açılır. Dayatma ve
gereksiz şeylerden kurtulur. Hele hele arapçada söz sahibi olup,
Rasûlullah’ın dost ve düşmanlarına karşı nasıl bir yöntem uygu- ladığını bilse ve buna önem
gösterse daha da başarılı olur. Çünkü
bunlar tefsîr ilmine en çok yardımı dokunan faktörlerdir.
Kişi, Kur’ân’da gerekli herşeyin olduğunu bilir, her türlü
maslahatı içerdiğinin ve tüm kötülüklerden alıkoyduğunun far- kına varır, bunu her zaman
gözönünde bulundurur ve geçmiş ya
da gelecek olaylara indirgerse meselenin önemini anlar, yarar ve
semerisine vakıf olur.
***
Page 10
Sayfa 13 / 232
İKİNCİ ESAS
Ayetlerin İniş Sebebine Göre Değil,
Genele Göre Anlam Almaları
Bu oldukça yararlı bir kâidedir. Onun sayesinde büyük fay- da ve ilim elde edildiği gibi ihmal
edildiğinde de birçok ilimden
mahrum olunur ve büyük hatalar yapılır. Bu kâide üzerinde bir-
çok usulcü ve âlim ittifak etmiştir. Bu kâideye gerektiği şekilde
riayet edilirse, müfessirlerin nuzül sebebi için ortaya koymuş
oldukları açıklamaların sadece bazı lafızları açıklamak için birer
misal olduğu ve kelime ve ayetlerin anlamlarının bunlardan iba- ret olmadığı anlaşılır. Mesela
müfessirlerin “falan ayet, şu veya
bu olay hakkında indi” demelerinin anlamı, “mezkur olay da inen
ayetin anlamı kapsamındadır. Fakat tüm anlam ondan ibaret de-
ğildir” demektir. Çünkü geçtiği gibi Kur’ân, ümmetin başına da
sonuna da hidâyet için indirilmiştir.
Allah bizlere Kur’ân’ı tefekkür etmeyi ve üzerinde düşün- meyi emretmiştir. Kur’ân’daki
genel lafızları düşündüğümüz
zaman, onların birçok anlama geldiklerini görürüz. Durum bu
olunca bu lafızların içerdiği anlam alanını daraltmanın ne gerek-
çesi olabilir? Bundan dolayı olacak ki İbn Mes’ûd, “Kur’ân’daki
Ey iman edenler! hitablarını dikkatle dinle. Ya hayırlı bir şeyi
emretmekte, veyahut da bir kötülüğü nehyetmektedir.” demek- tedir. Allah’ın sıfat, isim ve
yüceliğini beyan edip, O’nu noksan
sıfatlardan tenzih eden ayetlere dikkat et. Allah’ı Kur’ân’da ge-
çen sıfatlarla an. Onu tenzih eden sıfatlardan da tenzih et. Keza,
peygamberleri, kitabları ve ahiret gününü Kur’ân’da geçtiği şek-
Page 11
Sayfa 14 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
14
liyle öğren, onları hakiki anlamlarıyla yad et. Onlar hak ve doğ-
ruluğun zirvesindedirler.
﴿3 4 5 6 7 8] ا ùĭءא: ٢٢ ]
Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir ki? (Nisa, 4/87, 122)
Kur’ân’da emir ile ilgili bir ayet görürsen aynı emrin kap- samına giren ve girmeyen
yönlerini, emir ve yasakların ümmetin
tamamına hitab ettiğini düşün. Allah’ın indirdiklerini bilmek her
hayır ve kurtuluşun temeli olduğu gibi onlardan habersiz kalmak
da tüm kötülük ve zararların başıdır.
Bu kâideye riayet etmek, Allah’ın peygamberine indirdi-
ği vahyin sınırlarını bilmek konusunda çok yardımcı olacaktır.
Kur’ân en güzel ve en doğru manaları, en açık ve en güzel keli- melerle ifade etmiştir.
[٣٣ :نא Ĝ ęا[ ( ) ' & % $ # " ! ﴿
Onların sana getirdiği her misale karşı mutlaka biz sana
gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz. (Furkan, 25/33)
Kur’ân bunu açıklar ve ona giden yolları beyan eder.
***
Sayfa 15 / 232
ÜÇÜNCÜ ESAS
Page 12
Kur’ân’da Sıfat ve Cins İsimlerin Başına
Gelen [ لا” [ Elif-Lam” Takısının Kapsamlılık
İfade Etmesi
Usulcü ve dilciler, bu kâideyi koymuşlar ilim ve iman ehli
bu kâide üzerinde ittifak sağlamışlardır. Şu ayet bu kâide için bir
örnektir.
x w v u t s r ﴿
~ } | { z y
¤ £ ¢ ¡
a
ے
2ا [ ا : ٣]
Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min er- kekler ve mü’min kadınlar, taate
devam eden erkekler
ve taate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru
kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, say- gılı erkekler ve saygılı kadınlar, sadaka
veren erkekler
ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç
tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını
koruyan kadınlar, zikreden erkekler ve zikreden kadın- lar (işte) bunlar için bağış ve büyük
mükafat vardır.
(Ahzab, 33/35)
Ayette geçen, İslam, iman, taat, doğruluk, sabır, saygı, doğ-
ruluk, boyun eğme, oruç ve diğer vasıfların başlarına “elif-lâm”
Sayfa 16 / 232
Page 13
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
16
takısının gelmesi bu özelliklerin içerdiği anlamların tümünü kap- samına almaktadır.
Dolayısıyla bu vasıfları ne kadar mükemmel
ve eksiksiz olursa onları işleyenlerin mükafat ve bağışlanmaları
da o derece mükemmel olur. Azaldıkça mükafat ve bağışlanma
da azalır; yok olunca da mükafat ve bağışlanmaları söz konu- su olmaz. Hayır, ecir ve
bağışlanmanın söz konusu olduğu tüm
vasıflar böyledir. Keza Allah tarafından terkedilmesi emredilip
işleyenlere ceza, kötülük ve noksanlık va’d edilen vasıflar da ay- nıdır. Yasak eylemi işlediği
oranda ceza söz konusu olur.
Şu ayetler de bu kâide için örnek teşkil ederler:
W V U T S R Q P O N M L K J ﴿
Y X] ا đĩجرא: - ٢٢]
Doğrusu insan hırslı yaratılmıştır, kendisine kötülük
dokununca sızlanır, kendisine hayır dokundu mu yardım
etmez. (Mearic, 70/19-21)
Allah’ın istisna kıldığı namaz kılan (Meâric, 70/22) insanlar
dışında ayet tüm insanları kapsar. Buna “Asr sûresi” de misal
verilebilir.
[٣ - : āđ ا﴿ ! " # $ % & ' [
Asra yemin olsun ki kuşkusuz insan ziyandadır. (Asr,
103/1-2)
İlk iki ayet her insanın hüsranda olduğunu ifade ederken,
0 / . - , + * ) (﴿
[٣ : āđ 1] ا
İman edip salih amel işleyen hak ve sabrı tavsiye eden- ler müstesnadır. (Asr, 103/3)
Page 14
Ayeti de kimlerin ziyanda olmadığını beyan etmektedir. Bu
tür misaller oldukça fazladır.
Bu kâidenin ençok uygulandığı yerler “Esma-ı Hüsnâ”dır.
Sayfa 17 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
17
Kur’ân’da bunlar oldukça fazladır. Hatta bunlar Kur’ân ilimle- rinin en yücesidirler. Misal
olarak Allah zatından bahsederken,
Allah olduğunu, Melik, Alim, Hakim, Aziz, Rahim, Kuddûs, Selam,
Hamid ve Mecid olduğunu beyan etmiştir. Allah lafzı, uluhiyete
layık ve rububiyetin tüm manalarını kapsayan bir isimdir. Tüm
yücelik, övgü, ihsan ve erdemliğe şamildir. Ne bir melek ne de
beşer ona benzer.
﴿ 1 2 43 5 6 7 8] ا ijýىر: ]
Ona benzer hiçbir şey yoktur O, işiten ve görendir.
(Şura 42/11)
Tam anlamıyla herşey Allah’a kuldur. O’na boyun eğmiş ve
teslim olmuştur. O’na hiçbiri ortak olamaz.
Allah; melek insan ve diğer varlıkları besler ve terbiye eder.
Yaratıp rızıklandırır, öldürür ve diriltir. Onlar ihlas ile yalnız ona
ibadet ve şükrederler. Yalnız O’nu ilah edinirler. Ondan başkasını
veli ve yardımcı edinmezler. Layık-ı vechiyle uluhiyyet O’na ait- tir. O, tüm mülkün
sahibidir. Tam anlamıyla tasarruf O’nun elin- dedir. Tüm yaratıklar onundur. Onun hükmü ve
emri altındadır- lar. O, herşeyi bilendir, ne yerde ne de gökte ona hiçbir şey gizli
kalmaz. Onun ilmi açık-gizli, zâhir-batın, mümkün-mümkün ol- mayan, geçmişteki-şimdiki
ve gelecekteki küllî-cüz’î, insanların
Page 15
bildikleri ve bilmedikleri herşeyi kuşatmıştır.
﴿ « ÃÂ Á À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4] ا : ٢]
Onun ilminden kendisinin dilediği kadarından başka
birşey kavrayamazlar. (Bakara, 2/255)
Tam anlamıyla hikmet sahibidir. Emrettiği herşey hikmet
doludur. Hikmetsiz birşeyi ne yaratmış ne de emretmiştir. İzzetin
her çeşidine sahiptir. Güç ve otoriteye mutlak anlamda sahiptir.
Kahretme ve mağlub etme gücüne sahiptir. Tüm yaratıklar onun
gücü karşısında zelil ve zayıftırlar. O’na muhtaç ve zaruret içer- sindedirler. Rahmet ve
bağışlama sıfatlarına sahiptir. Rahmeti
Sayfa 18 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
18
herşeyi kuşatmıştır. Hiçbir yarattığı bir an bile onun ihsan ve ke- remi dışında kalmaz. İlminin
ulaştığı her yere rahmeti de ulaşır..
﴿ 2 3 [ א : ]
Rabbimiz! ilim ve rahmetinle herşeyi kuşatmışsın.
(Mü’min, 40/7)
Allah esenlik ve emniyet verendir. Her türlü noksandan
uzaktır. Her tür eş ve benzerden uzaktır.
Allah’ın diğer Esmâ-ı Hüsna’sı da böyledir. Allah’ı tanım- da bu kâideden bir hayli
yararlanmaya çalış. Bu kâide sayesinde
Allah’ın güzel isimlerini öğrenip, imkanın nisbetinde derin ma- naları farkedersin. O’nu
hakkıyla kimse övemez, O kendisini
övdüğü gibidir. Kulların övgüsünden çok daha yücedir.
Page 16
[٢ : ïئאĩ ا [ÉÈ Ç Æ Å Ä ÃÂ Á À ¿ ﴿
İyilik (birr) ve takva konusunda yardımlaşınız. Günah
ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. (Maide, 5/2)
Ayette geçen Á ﴿ “birr” kavramı, her türlü iyilik ve hayrı
kapsamaktadır. Takva da sakınılması gereken, günah, haram ve
diğer yasakları içine alır. Günah Ç ﴿ “ism” de kötülüğe götü-
rücü her türlü yasağı kapsar. Düşmanlık È ﴿ “udvan” insan- ların mal, can ve ırzlarına yapılan
tüm tecavüzleri ve Allah’ın
emirlerini çiğnemeyi içine almaktadır.
“Ma’ruf” kavramı da, akıl ve dinin hoşgördüğü herşeyi içine
alır. “Münker” ise onun tersini ifade eder. Kötülük ve hayasızlığı
içerir.
Rasûlullah ümmetini bu konuda irşad etmiş ve namazda
א
āا ų ا
אد
א و
ĭ
Page 17
Żم
ù
hilas nı’hallA ev ezib kilnesE» ”ا
kullarına olsun” demelerini, bunu söylediklerinde de yer ve gök- te bulunan tüm iyi kullara
selam vermiş olacaklarını” öğretmiştir.(1)
Kur’ân’da bu tür misaller oldukça fazladır.
(1) Buhârî, (No: 831, 2/311); Müslim, (No: 402, 1/301) İbn Mes‘ûd radiyallâhu anh’den.
Sayfa 19 / 232
DÖRDÜNCÜ ESAS
Soru, Şart, Nehy ve Nefy Peşinde Gelen Nekra
(Belirsiz) Kelimeler Umum İfade Ederler
﴿ ml k j i h g f] ا ùĭءא: ٣٦]
Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın.
(Nisa, 4/36)
Ayetinde olduğu gibi “şirk” kavramı, niyet, söz ve hareket- lerde olan, büyük-küçük, gizli-
açık, her türlü şirkten nehyetmiş
ve hiçbir surette Allah’a ortak koşulmaması emredilmiştir. Bunun
benzeri şu ayetlerde de görülür.
[ R «ا﴿ : ٢٢]
Bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. (Bakara, 2/22)
Kıyametin durumunu belirten şu ayet de aynıdır.
﴿ z ~ } | { ا[ ¡ےĉęĬźرא: ]
Kimsenin kimseye yardım edemeyeceği gün. (İnfitar, 82/19)
Ayet, herkesi kapsamaktadır. (Allah’ın izni olmadan) hiç
Page 18
kimse bir başka kimseye hiçbir yardımda bulunamaz. Yakınlık
derecesi ne olursa olsun herhangi bir fayda veya zarar veremez.
/ . - , + *) ( ' & % $ # " !﴿
[ ٠ :÷Ĭijĺ] < ; : 9 87 6 5 4 3 2 10
Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa onu yine O’n- dan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer
sana bir hayır di- lerse O’nun keremini de geri çevirecek yoktur. Hayrını
Sayfa 20 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
20
kullarından dilediğine verir, O bağışlayan, esirgeyendir.
(Yunus, 10/107)
Allah’ın takdir ettiği herhangi bir kötülüğü kim olursa olsun
hiçbir kimse hiçbir surette bertaraf edemez. İnsanların başvur- dukları tedaviler ve sebebler de
Allah’ın kader ve kazası kapsa- mındadırlar.
3⁄41⁄2 1⁄4 » o 1 3 2 ﴿
[٢ : Ĉא ]
Allah insanlara bir rahmet açtı mı onu tutacak hiç kim- se yoktur. Mani olduğunu da verecek
hiç kimse yoktur.
(Fatır, 35/2)
[ ٣ :ģ ĭ ا [ÒÑ Ð Ï Î Í Ì ﴿
Sahip olduğunuz ne nimet varsa hepsi Alah’tandır.
(Nahl, 16/53)
İnsana isabet eden veya insanın sahip olduğu her türlü nimete
şamildir. İstenen şeyi veren ve zararı def eden yalnız Allah’tır.
Ù Ø Ö Õ Ô ÓÒ Ñ Ð Ï Î Í Ì Ë Ê ﴿
Page 19
[٣ : Ĉא ] Û Ú
Allah’tan başka yerde ve gökte size rızık veren kim ola- bilir? Ondan başka ilah yoktur
(Fatır, 35/3)
Şu ayetlerde olduğu gibi “kim” anlamına gelen “men” lafzı
genellik ifade eder.
[٤ :ÙĜا א [k j i h g f e ﴿
Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. (Hakka, 69/47)
﴿< ? @ ÓB A] ا فا: ]
Ondan başka ilahınız yoktur. (A’raf, 7/59)
Bu tür misaller Kur’ân’da çoktur.
***
Sayfa 21 / 232
BEŞİNCİ ESAS
Muzaf Olan Müfred de, İsm-i Cem’de
Genellik İfade Eder
﴿ U T S] ا ùĭءא: ٢٣]
Anneleriniz size haram kılındı. (Nisa, 4/23)
Âyetinde geçen “anneler” lafzı yukarıya ne kadar çıkarsa
çıksın tüm anneleri, nineleri kapsadığı gibi “kızlar” lafzı da ne
kadar inerlerse insinler tüm kız çocukları ve torunları kapsar.
Ayette zikredilenlerin hepsi için aynı hüküm geçerlidir.
[ : ą ا [t s r q p ﴿
Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu nimet ve
şükranla an. (Duha, 93/11)
Page 20
Âyetinde geçen “nimet” tüm dînî ve dünyevî nimetlere
şâmildir.
﴿ £ ¤ a[ « ا đĬمא: ٦٢ ]
De ki: Namazım, ibadetlerim, hayat ve ölümüm, alem- lerin Rabbi olan Allah içindir.
(En’am, 6/162)
Bütün namazları, bütün ibadetleri kulun hayatta ve mematta
içinde ve üzerinde bulunduğu herşeyi kapsar.
Bunların hepsi Allah’ın kerem ve ihsanı kapsamındadır.
Böylece sahip olduğumuz herşeyi, Allah’a ortak koşmadan O’n- dan bilmiş oluruz.
﴿ o1]ا : ٢ ]
İbrahim makamından namaz yeri edinin. (Bakara, 2/125)
Sayfa 22 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
22
Ayetinde geçen “makam” kelimesi bir görüşe göre İbrahim
aleyhisselam’ın tüm makamlarını kapsar.
Bunun daha açık olanı da şu ayettir.
[ ٢٣ :ģ ĭ ا ] \[ [Z Y X W V U ﴿
Allah’ı birleyerek İbrahim dinine uymayı sana vah- yettik. (Nahl, 16/123)
Bu da İbrahim aleyhisselam’ın üzerinde bulunduğu tevhid, ihlas
ve her türlü ibadeti kapsamaktadır. Daha da açık olanı şu ayettir:
﴿ ÅÄ Ã ÂÁ À ¿ 3⁄4] ا đĬمא: ٠ ]
Bunlar Allah’ın hidâyete erdirdiği kişilerdir. Onların
yoluna uy. (En’am, 6/90)
Page 21
Allah bu ayet ile peygamberlerin takib ettikleri her türlü fay- dalı ilim ve yüce ahlaka, hidâyet
ve salih amellere uyulmasını
emretmektedir. Bu ayet, “hilafına delil olmadıkça geçmişlerin
şeriatları bizim için de geçerlidir” fıkıh kâidesinin delillerinden
bir tanesidir.
Geçmiş peygamberlerin şeriatları, itikad ve ibadette takib
ettikleri yoldur.
﴿ ON M L K J] ا đĬمא: ٣ ]
Bu benim dosdoğru yolumdur. O’na uyun. (En’am, 6/153)
Âyetinde geçen “yol” kelimesi Allah’ın, kulları için koymuş
olduğu emir-yasak, itikad ve itaatı kapsamaktadır. “Benim yo- lum” demesi ise onun ortaya
koymuş olmasından dolayıdır.
[ :Ù Üאę ا﴿; > = < [
Nimet verdiklerinin yolu (Fatiha, 1/7)
ayetinde olduğu gibi doğru yolu peygamberlerine izafe et- mesi de onların doğru olan yolu
takib etmelerinden dolayıdır.
Nimet verilenler kapsamına, iyi ahlak, ilim, güzel evsaf ve amel
ehli peygamberler, doğrular, şehid ve iyi kullar girmektedir.
Sayfa 23 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
23
[ ٠ :ėıا כ [ï î í ì ë ê ﴿
Hiç kimseyi Rabbına yaptığı ibadette ortak etmesin.”
(Kehf, 18/110)
İbadet kapsamına, tüm açık ve gizli, itikadi ve ameli ibadet- ler girmektedir.
Page 22
Şu ayetlerde olduğu gibi Rasûlulllah sallallahu aleyhi ve sellem’in
her türlü ibadeti hakkıyla eda ettiği ifade edilip en yüce makama
nail olduğuna dikkat çekilmektedir. Bir insanın, ibadetleri hak- kıyla yerine getirdiği nisbette
Allah katındaki makamı yükseldiği
gibi ihmali nisbetinde de derecesi iner.
* ) ( ' & % $ # " ! ﴿
+ , - . / 0 21 7] اøŸ ءا: ]
Kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini bereketli kıl- dığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten
(Allah) eksiklikten
uzaktır. (İsra, 17/1)
﴿ o 1 3] ا : ٢٣]
Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüphe- ye düşüyorsanız. (Bakara, 2/23)
[ :نא Ĝ ęا[ ¤ ﴿
Kuluna Furkân’ı indiren “Allah” ne yücedir. (Furkan,
25/1)
Bu âyetlerde Rasûlullah, kul olma sıfatıyla anılmıştır.
[٣٦ : Ĩ ا [XW V U T ﴿
Allah kuluna kâfi değil mi? (Zümer, 39/36)
Kul ubûdiyet haklarını yerine getirdikçe Allah’ın ona olan
destek ve kifâyeti daha mükemmel ve tam olur. Bu haklarda ih- malkar oldukça o oranda
Allah’ın desteği de azalır.
Sayfa 24 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
24
[ ٠ : ĩ ا﴿ ! " # $ % & ' [
Page 23
Bizim buyruğumuz yalnız bir tektir. Göz açıp yumma
gibidir. (Kamer, 54/50)
[٤٠ :ģ ĭ ا[Á À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
Biz birşeyi dilediğimiz zaman sözümüz ona sadece
“ol” dememizden ibarettir. (Nahl, 16/40)
Âyetlerinde geçtiği gibi “Ol” emri Allah’ın yaratma ile il- gili tüm emirlerini kapsamaktadır.
Bunlar da Kur’ân’da oldukça
fazladır.
***
Sayfa 25 / 232
ALTINCI ESAS
Kur’ân’ın Tevhidi Pekiştirme ve Şirki
Yok Etme Yöntemi
Kur’ân’ın tamamı tevhidi pekiştirmek ve zıttı olan şirki yok
etmekten bahseder. Ayetlerin çoğunda tevhidin ve yalnız Allah’a
ibadet edilmesinin işlendiğini görmek mümkündür. Kur’ân; tüm
peygamberlerin kavimlerini yalnız Allah’a ibadet etmeye çağır- dıklarından, cin ve insanların
Allah’a ibadet etmek için yaratılmış
olduklarından haber vermektedir. Semavi kitaplar, peygamberler
ve akl-ı selim sahipleri bu konuda ittifak halindedirler. Bunlar
ussu’l-esastırlar. İhlas, ibadet, kalb ve amelin Allah’a yönelme- sinden ibaret olan İslam’a
göre, kim ihlas ile amel etmezse onun
ameli geçersizdir.
[ ٦ : Ĩ ا[a ﴿
Eğer Allah’a şirk koşarsan yaptığın ameller boşa
Page 24
gider. (Zümer, 39/65)
[ :مא đĬا[ ¤ £ ¢ ¡﴿
Eğer onlar Allah’a şirk koşarlarsa yapmış oldukları
ameller boşa gider. (En’am, 6/88)
Kur’ân insanları, akıl ve fıtratın da kabullendiği Allah’a iba- det etmeye ve sadece onun açık
gizli tüm ibadetlere ehil olduğuna
davet etmektedir. Allah’tan başkasına ibadet söz konusu olamaz.
Allah dışındakilerde yaratma yeteneği yoktur. Başta kendilerine
herhangi bir fayda ve zarar veremediklerine göre başkalarına na- sıl verebilirler. Keza Kur’ân
bu temelin Allah’a hamd, övgü ve
Sayfa 26 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
26
yücelik vesilesi olduğuna işaret eder. Bu yüceliğe sahip birinin
ortağı olduğu düşünülemez. Gizli, açık her türlü amel ve ibadete
en layık olanı da O’dur. Bu tevhid inancı hüküm koyma hakkını
yalnız Allah’a vermektedir. Başkası ne hüküm ne de kanun ko- yabilir.
[٤٠ :ėøijĺ] ba ` _ ^ ] \[ Z Y X ﴿
Hüküm Allah’ındır. Kendinden başkasına ibadet edil- memesini emretmiştir. (Yusuf,
12/40)
Kur’ân yer yer tevhidin güzelliklerini, İslam’ın yaratılış,
akıl ve din olarak tek yol olduğunu, şirkin çirkinlik ve tutarsız- lığını, müşriklerin dinleri gibi
akıllarının da bozulmuş olduğunu
kalblerinin ters çevrildiğini ve hayvanlardan daha kötü konumda
olduklarından bahsetmektedir.
Page 25
Kur’ân bazen de tevhidin, dünya ve ahirette sahibine kazan- dıracağı neticelerden, güzel
hayattan bahsettiği gibi şirkin dünya
ve ahirette sebebiyet verdiği kötü neticelerinden de bahsetmek- tedir.
Netice olarak, dünya ve ahirette elde edilen hayırların tümü
tevhidin semeresi olduğu gibi iki dünyada meydana gelen kötü-
lükler de şirkin neticeleridir. En iyiyi bilen Allah’tır.
***
Sayfa 27 / 232
YEDİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Peygamberimizin Nübüvvetini
Sunma Yöntemi
Bu yöntem, Rasûlullah’ın risaletini tanıtan ve kendinden
önceki peygamlerleri tasdik eden, onların yoluna davet eden,
onların sahib oldukları güzelliklere onun da sahib olduğunu, on- larda bulunmayan bazı
vasıfların evleviyetle onda da bulunma- dığını anlatan önemli bir yöntemdir. Rasûlullah’ın
şeriatı hep- sini geride bırakmıştır. Kitabı da diğerlerinin kitaplarını içine
almıştır. Önceki din ve kitapların sahip oldukları tüm güzellikler
Kur’ân’da dürülmüş ve birçok konuda onları geçmiştir. Onların
değinmediklerine Kur’ân değinmiştir. Kur’ân, Rasûlullah sallal- lahu aleyhi ve sellem’in
ümmî olduğunu, kimseden birşey öğrenme- diğini, insan ve cinlerin benzerini
getiremeyecekleri bir mucize
getirdiğini ifade etmektedir.
Kur’ân’ın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisi tara- fından yazılması veya
sunulması mümkün değildir. Kur’ân, ön- ceki peygamberlerin kıssalarını doğru ve hiçbir
şüpheye mahal
bırakmayacak biçimde sunmuştur.
Allah Teâlâ, Musa ve Yusuf aleyhisselam kıssalarında olduğu
Page 26
gibi ancak vahiy ile elde edilebilecek birçok haberi ayrıntılarıyla
vermiştir.
N M L K J I H G F E D C﴿
[٤٦ :ÿā ا [W V U T S R Q P O
(Musa’ya) seslendiğimiz zaman sen Tûr’un yanında
değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (orada
Sayfa 28 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
28
geçenleri sana bildirdik) ki senden önce kendilerine bir
uyarıcı peygamber gelmemiş olan toplumu uyarasın.
(Kasas, 28/46)
Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð ÏÎ Í Ì Ë Ê É﴿
[ ٠٢ :ėøijĺ ] Ø
Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman,
sen onların yanında değildin. (Yusuf, 13/102)
Kur’ân’da detayla anlatılan konular içinde Musa aleyhisse- lam’ın doğumu, büyümesi, İsa
aleyhisselam’ın doğumu, yetişme- si ve annesiyle ilgili birçok haber vardır. Bu konulardaki
birçok
yanlış haberi Kur’ân düzelterek vermiştir. Kur’ân gelmeden ki- tab ehli bunları doğru bir
biçimde bilmiyordu. Kur’ân bunları,
meydana geliş biçimiyle ortaya koymuştur. Bu durum karşısında
kitab ehli hayrete düşmüş, dilleri tutulmuştu. Ne indiği zaman ne
sonraki asırlarda Kur’ân’ın getirmiş olduğu hiçbir gerçeğe itiraz
edememişlerdir.
Page 27
Bazen de Kur’ân, Rasûlullah’ın risaletini Allah’ın ona yar- dımını, düşmanlarına karşı
sağladığı üstünlüğü ve yeryüzüne
hakim olacağını tam manasıyla anlatır. O’nun risaletine itiraz
etmenin Allah’ın hikmet, kudret ve rububiyetine itiraz etmekle
eş anlamlı olduğunu pekiştirir. Kur’ân; Rasûlullah’ın en güçlü
topluluklar karşısında bile üstünlük sağlamasını, düşünenler için
risalet ve tevhidin bir delili olarak sunar. Zaman zaman da risale- ti sahib olduğu yüce
vasıflarıyla ve Rasûlullah’ı da haiz olduğu
yüce ahlakıyla zikreder. Emanet ve doğruluğu en güzel şekliyle
ondan başka kim ortaya koyabilmiştir? Bu da onun Allah tara- fından gönderilmiş ve tüm
insanlar içinde seçilmiş olduğunun en
büyük delili değil midir?
Kur’ân bazen de Rasûlullah’ı öncekilerin kitaplarında, pey- gamberlerin müjdelerinde geçtiği
gibi ya özel ismi ile veya üs- tün vasıflarıyla veya ümmetinin ya da dininin sıfatlarıyla anlatır.
Sayfa 29 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
29
“Meryem oğlu İsa aleyhisselam da:
5 4 3 2 1 0 / . - , + * ) ( ' & ﴿
[٦ :ėā 6 7 8] ا
Ey İsrailoğulları ben size Allah’ın elçisiyim, benden
önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, benden sonra gelecek
Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak (geldim)
demişti. (Saff, 61/6)
Bazen Kur’ân, Rasûlullah’ın risaletini geçmiş ve gelecek
Page 28
şeylerden haber vermesiyle zikreder. Vahiy dışında bu haberle- re sahib olma imkanı yoktur.
Risalet bazen de, düşmanların tüm
imkanlarıyla ona karşı koymalarına rağmen Allah tarafından ko- runduğu haliyle anlatılmıştır.
Allah peygamberini düşmanlardan
korumuş ve O’nu desteklemiştir. Bu destek O’na resül ve vahiy
emini olmasından dolayı gelmekteydi. Bazen de risalet Kur’ân’ın
azametiyle beraber anlatılır.
q p o n m lk j i h g f e d c﴿
[٤٢ :Û ā ]
Kur’ân’a ne önünden ne arkasından bâtıl erişemez
Hikmeti sonsuz, her hamde lâyık olan tarafından indiril- miştir. (Fusilet, 41/42)
Kur’ân, risalet düşmanlarına, Kur’ân’ın mislini, on ayeti ve
hatta bir sûreye benzer bir şey getirmeleri konusunda meydan oku- muştur. Edebiyat erbabı
olup ve pek istekli olmalarına rağmen buna
cür’et edememişler ve onda şüpheye sebep olacak herhangi bir
noksanlık bulamamışlardır. Onlar çareyi kılıçlara sarılmada ve kan
akıtmada bulmuşlardı. Sözle baş edemeyeceklerini anlayınca böyle
bir yönteme başvurmuşlardı. İlim ve hikmet sahibi olduklarını iddia
ettikleri halde kılıç ve kan dökmeye başvurmaları, Rasûlullah’ın
doğru olduğunun, boş konuşmadığının ve Kur’ân’ın vahiy olu-
şunun, dünya ve ahiret saadeti için gerekli ilimleri içerdiğinin ve
Kur’ân’ın Rasûlullah’ın en büyük mucizesi olduğunun delilidir.
Sayfa 30 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
30
Page 29
Kur’ân, muhtelif yerlerde Rasûlullah’ın risaleti için en bü-
yük ve kâfî mucizenin kendisi olduğunu vurgulamaktadır.
2 a ﴿
[ : ij כĭđ 3 ] ا
Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz onlara
yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir
rahmet ve öğüt vardır. (Ankebut, 29/51)
Kur’ân bazen Rasûlullah’ın risaletini, göstermiş olduğu mu- cizelerle ortaya koyar ki bu
mucizelerin her biri onun risaleti- nin doğruluğuna delil olarak yetmektedir. Bunların hepsini
be- raber düşünürsek bunda herhangi bir şüphe kalır mı? Bazen de
Rasûlullah insanlara gösterdiği şefkat, merhamet ve ümmetine
karşı olan yufka yürekliliği, ve diğer eşsiz vasıflarıyla zikredil- mektedir. Bu yöntem ve usul
de çeşitli vesile ve şekillerle birçok
yerde beliğ bir biçimde serdedilmiştir. İlgili örnekler sayılamaya- cak derecede fazladır. En
iyisini bilen Allah’tır.
***
Sayfa 31 / 232
SEKİZİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Âhiret İnancını Sunma
Yöntemi
Bu esas, tevhid, risalet, ahiret ve haşır gibi tüm din ve pey- gamberlerin ittifak ettikleri üç
temel konudan birisidir. Bu me- seleyi Kur’ân birçok yerde çeşitli münasebetlerle zikretmiştir.
Kur’ân’ın ahiret inancını sunma yöntemlerinden bir kaçı:
1. Kur’ân, meydana gelecek adil ceza ve mükafatı zikret- miştir. Kıyamet gününe yemin
olsun. (Kıyamet 75/1) biçiminde
üç defa kendisiyle yemin edilmiştir.
Page 30
2. Allah Teala sonsuz kudret ve iradesini zikrederek hiç
birşeyin kendisini aciz bırakamayacağını ve insanları öldükten
sonra diriltmesini de güç ve kudretinin bir emaresi olarak beyan
etmektedir.
3. Kur’ân insanın ilk yaratılışına dikkat çeker. İnsanı yoktan
var eden, onu tekrar diriltebilir. İnsanı tekrar diriltmek ilk yarat- masından daha zor değildir.
4. Kurumuş toprağı dirilten ve yeşerten insanı tekrar diril- tecektir. Allah Teâlâ, yaratılış
bakımından daha büyük olan yer- gök ve diğer muazzam kainatı misal vermektedir.
Düşünürler
bu gerçeği bildikleri halde nasıl olur da dirilmeyi inkar edip im- kansız görürler. İnsanların
başıboş, emir ve yasaksız bırakılması
O’nun hikmet ve ilimine ters düşmektedir. Bu gerçeğe de dikkat
çekilmiştir.
5. Dirilmenin, ceza ve mükafatın olacağını gösteren deliller- den bir tanesi de, geçmiş
topluluklardan iyilerin kurtulup müka-
Sayfa 32 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
32
fatlandırılmaları kötülerin de helak olup, cezalandırılmış olma- larıdır. Bu da Allah’ın
kıyametten önce insanları ödüllendirmesi
veya cezalandırması demektir ki bu sayede ibret alınmış olsun.
6. Kur’ân’da geçtiği gibi Allah’ın İsrailoğullarından, inek
sahibi ile binlerce kişiyi diriltmesi, Üzeyr aleyhisselam’ın yıkıl- mış bir köy yanından geçmesi
ve Allah’ın onu tekrar nasıl di- rilteceğini düşünmesi üzerine Allah’ın onları tekrar diriltmesi,
İbrahim aleyhisselam’ın kuşları diriltmesini Allah’tan istemesi, İsa
aleyhisselam’ın ölüleri diriltmesi gibi misaller, ahiretin gerçekleş-
mesinin mümkün olduğunu göstermek için Allah’ın vermiş oldu-
Page 31
ğu misallerdendir. Bu tür misallere de Kur’ân’da hayli rastlanır.
***
Sayfa 33 / 232
DOKUZUNCU ESAS
Kur’ân’ın Şer‘î Hükümleri Anlatmadaki
Yöntemi
Kur’ân, en güzel hedeflere en erken biçimde ulaşmayı ön- görmektedir. Bunun da en güzel
oluşunda kuşku yoktur. Kur’ân
insanları ve imkanlarını hayra doğru harekete geçirerek onları
kötülükten alıkoymaya çalışır. Kur’ân’da geçen “Ey iman eden- ler şunları yapın.. şunları da
terkedin” gibi hitablar iki gerçeği
içermektedir.
1- Sahip bulundukları imanlarının gereğini yerine getirmele- rini vurgulamaktır. Sanki onlara
şunları hatırlatır. “Ey iman eden- ler imanınız gereği Allah’ın emirlerine sarılın ve
yasaklarından
sakının, iyi ahlakla bezeniniz, kötüsünden uzak durun. Gerçek
imanın gereği de budur. Selef, imanın artıp eksildiğini kabul et- miştir. Naslar da bu
merkezdedir. Zaten Allah’ın “Ey iman eden- ler” diye hitab etmesi de bunun kanıtıdır. Zira bu
hitab ya bir
emrin yerine getirilmesini ya da bir yasaktan sakınılmasını ön- görmektedir. Bu yerine
getirilmeden “Ey iman edenler” hitabının
anlamı gerçekleşmez.
2- Kur’ân “Ey iman edenler” hitabıyla ortaya koymuş oldu-
ğu emir ve yasaklarla Allah’ın onlara bahşetmiş olduğu iman ni- metini hatırlatır. Bu,
nimetlerin en alasıdır. Nidanın anlamı şöyle
olur: “Ey iman nimetine erişenler, Allah’ın emir ve yasaklarına
uymak suretiyle bu nimetin şükrünü eda edin. Bu da iki şekilde
yerine getirilebilir.”
Page 32
Sayfa 34 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
34
R İmanlarını ikmal etmeleri, açık-gizli amelleri yerine ge- tirmeleri.
R İman nimetinin şükrünü yerine getirmeleri ki, şükür de
gerçek anlamda emir ve yasaklara uymakla elde edilebilir. Kur’ân
zaman zaman, hayırlardan iki dünyada elde edilecek neticeleri ve
kötülüklerden kaynaklanacak zararları hatırlatmak suretiyle bah- seder. Bazen de muhtelif
nimetlerin karşılığının ancak şükür ile
ifa edilebileceğinin bunun da imanın gereğinin ifasıyla mümkün
olacağını bildirir. Kur’ân bazen de konuyu itaatkar kulların, elde
edecekleri mükafatlara teşvik etmek ve günahlar sebebiyle düçar
olacakları neticeden korkutmak suretiyle işlemektedir. Bazen de,
güzel isimlerini ve kulları üzerindeki haklarını hatırlatır. İbadeti
hakkıyla yerine getirmelerini güzel isim ve sıfatlarıyla ona dua
edilmesini emreder. İbadetin tümü Allah’a şükür, ta’zim, yak- laşma, sevgi ve ikramdan
meydana gelmektedir. Allah bazen de
kullarını, sadece ona ibadet etmelerini, ona sığınmalarını, her ha- lükarda ona yönelmelerini,
tüm isteklerini ona yöneltmelerini em- retmektedir. Kulların kurtuluş ve mutluluklarının
temeli budur.
Allah’ın velayetine girmeyen, şeytanın velayetine girer. Bu
sayede şeytan ona her zararı yapar ve helak eder. Bu konular
ayrıntılarıyla Kur’ân’da anlatılmıştır. Bazen de gaflet ehline ve
muharref dinlerin mensublarına uyulmamasını emrederek, şu an- lama gelecek ayetlerle hitab
etmektedir.
[ :÷Ĭijĺ] Â Á À ¿ ﴿
Page 33
Yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun. (Yûnus, 10/95)
﴿ Ä Ã Â Á À ] ا فا: ٢٠]
Gafillerden olma. (A’raf, 7/205)
﴿ Þ Ý Ü Û ] ا đĬمא: ٢ ]
Yoksa zalimlerden olursun. (En’am, 6/25)
Sayfa 35 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
35
a ¤ £ ¢ ¡ ے ~ ﴿
1⁄2 1⁄4 »o 1 3 2
[ ٦ :ïĺï 3/4ا ¿ [
İman edenlerin Allah’ı anma ve ondan inen Kur’ân
sebebiyle kalblerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi
mi? Onlar daha önce kendilerine verilenler gibi olma- sınlar. Onların üzerinden uzun zaman
geçti de kalbleri
katılaştı. Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
(Hadid, 57/16)
***
Sayfa 36 / 232
ONUNCU ESAS
Kur’ân’ın Gayr-i Müslimleri Tevhide
Davet Etme Yöntemleri
Page 34
Kur’ân onları, İslam’a ve Rasûlullah’ın risaletine, İslam’ın
güzelliklerine ve risaletin delillerini düşünmeye davet etmektedir
ki, bu sayede hak ortaya çıkmış olsun ve inkarcıların mazere- ti kalmasın. İslam’ın
güzellikleri, Rasûlullah’ın mu’cizeleri ve
doğruluğunun delilleri İslam’ı davet ve muarızların şüphelerini
izale için yeterlidir. Hak ortaya çıkınca geriye kalanın batıl ol- duğu muhakkaktır. Kur’ân
onları geçmiş milletlerin başlarına
gelen musibet ve belalar konusunda uyarmakta ve batıl dinlerin
sahib bulundukları kötülüklerden sakındırmaktadır. Bunlar da
atalarını körükörüne taklid etmekten, gaflet, Allah’ın ayetlerini
yalanlamaktan kaynaklanmaktadır. Kur’ân onları kötü öncülerin
peşine takılmaktan sakındırmakta ve dünyada onları takib ettik- leri için kıyâmet günü nasıl
pişman olacaklarını hatırlatmaktadır.
Kıyamet gününde dünyadaki sevgi ve saygı yerini düşmanlık ve
kin alacaktır.
Kur’ân, mü’minlere uyguladığı yöntem gibi, gayr-i müslim- lere de Allah’ın nimetlerini
hatırlatır. Yaratma ve tedbir ortaya
koymada yalnız olduğunu, ortağı bulunmadığını, sadece kendisi- ne ibadet edilmesinin
gerekliliğini vurgulamaktadır.
Kur’ân, gayri müslimlerin dinlerinin çirkinlik ve yanlışlık- larını ortaya koyar, İslam ile
karşılaştırır ki bu sayede hak ortaya
çıkmış olsun. Ancak bu sayede tercih yapılabilir. Tüm bunlara
rağmen inatları devam ediyorsa, onları çeşitli bela ve musibet-
Sayfa 37 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
37
lerin beklediğini haber verir. İnsanlara da bunların inkarlarının
Page 35
şüphe, cehalet veya delil yetersizliğinden değil sadece kibir ve
inattan kaynaklandığını haber verir. Keza, Kur’ân, kendisinden
yüz çevirmelerinin menfaat ve psikolojik bazı nedenlerden kay- naklandığını, batılı hakka
tercih ettikleri için de ceza olarak kalp- lerinin mühürlendiğini, şeytanın istilasına maruz
olduklarından
bahseder. Çünkü Rahmân’ı bırakıp şeytanı dost edindikleri için
Allah, şeytanı onlara dost kılmıştır. Bu husus Kur’ân’da ayrın- tılarıyla izah edilmiştir.
Kur’ân’ı düşünerek oku onları açık bir
şekilde görmüş olacaksın. En iyisini bilen Allah’tır.
***
Sayfa 38 / 232
ON BİRİNCİ ESAS
Müfessir, Lafızların Direkt Anlamlarına Özen
Gösterirken Çağrıştırdıkları Manaları da
Gözardı Etmemelidir.
Bu da tefsîr ilminin en önemli ve faydalı kâidelerindendir.
İyi niyet ve derin düşünceyi gerektirir. Hidâyet için Kur’ân’ı in- diren, Kur’ân’ın içerdiği ve
insanın içinde gizlediği her ilmi de
bilir. Bundan dolayıdır ki alimler Kur’ân’da lafzın gelebileceği
değişik anlamlardan istifade cihetine gitmişler ve onu delil ola- rak kabul etmişlerdir.
Bu önemli esastan yararlanmanın yöntemi şöyledir: Lafzın
gelebileceği anlam iyice anlaşıldıktan sonra, aynı kelimenin ge- lebileceği anlam, kök ve
türevi üzerinde durulmalı ve fazla etüd
edilmelidir. Bu sayede derin ve hassas kelimeleri anlama mele- kesi hasıl olur. Kur’ân haktır.
Hakkın gerektirdiği ve haktan türe- tilen herşey haktır. Öyleyse Kur’ân’ın herşeyi haktır.
Bu yöntemi elde edip başarı elde edebilen birinin Kur’ân
Page 36
konusunda ufku açılır. Faydalı ilim, yüce ahlak ve erdemli öğre- tiler elde edecektir. Bunu
birkaç örnek ile izah etmeye çalışalım.
Esmâ-ı hüsna’dan “Rahman” ve “Rahim”i inceleyelim. İkisi la- fız olarak Allah’ın geniş
rahmetine delalet ederler. Onun rahmeti
hiçbir rahmete benzemez. Allah için daimi bir sıfattır. Bu rahmet- ten hiçbir canlı bir an bile
uzak kalmaz. Bu da Allah’ın sonsuz
kemal, kudret, ilim ve iradesine, dolayısıyla da İslam’ın nur ve
rahmet dini oluşuna delalet eder.
Bu kâideden hareketle Allah Teala’nın emir ve yasaklarının
Sayfa 39 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
39
da rahmet ve ihsan esası üzerinde kurulduğu ortaya çıkar. Çünkü
hepsi de rahmetin gereği ve neticesidir. Diğer bir misal de şu
ayette ki “emanet” lafzıdır.
3 2 a ﴿
o1]ا ùĭءא: ]
Allah size mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi
ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hük- metmenizi emreder. (Nisa, 4/58)
Bu kâide ışığında “emanet” kavramını incelediğimizde
onun, emanetleri korumaya, onları zayi etmemeye, taksiratta
bulunmamaya da delalet ettiğini anlamış oluruz. Bunlar yerine
getirilmediği takdirde Allah’ın rızası da mümkün olmamaktadır.
“Allah’ın insanlar arasında adaleti emretmesine” gelince onun- la da küçük-büyük demeden
insanlar arasında hükmedecek kişi- lerin hüküm konusunda bilgili olmalarının gerekliliği de
anlaşıl- mış olacaktır. Hakim, alim olunca ilminin gereğiyle hükmetmesi
Page 37
gerekecektir. Misal olarak iki eş arasında hüküm verecek olan
birinin bu konuda kendisini başarıya götürecek olan bilgiye de
sahib olması gerekmektedir. Bundan hareketle hakim için ilmin
vacib olduğu neticesine varılabilir.
Herkese kendisini ilgilendiren konularda ilim sahibi olması
farz-ı ayndır. Allah’ın emir ve yasakları hayli fazladır. Bunları
yerine getirmek de emir ve yasakları bilmeye bağlıdır. Cahil biri
bilmediği bir hususu nasıl yerine getirecek ve yasaktan nasıl
uzak duracaktır? İyiliği emr ve kötülükten men etmenin durumu
da aynıdır. İyiliği emretmek için onu bilmek gerekir. Kötülüğü
menetmek için de o kötülüğü bilmek gerekmektedir. Vacibin
kendisiyle yerine geldiği şey de vacibtir. Yasağı kaldırmak için
gerekli şey de vacibtir.
İlim, iman ve amelden önce gelir. Birşeyin zıddını bilmek
onu terketmekten önce gelir. Çünkü bir şeyin kötülüğünü veya
Sayfa 40 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
40
terk edilme nedenini bilmeden onu terketmek mümkün görülme- mektedir. Cihad konusu da
aynıdır. Cihad için gerekli herşey de
cihad konumundadır. Binicilik, nişancılık ve bunlar için gerekli
malzeme de cihad kapsamı içersindedir. Bu konu şu ayetin kap- samındadır:
﴿ R [a « ا ęĬلא: ٦٠]
Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar güç
Page 38
hazırlayın (Enfal, 9/60)
Âyet, her türlü ilmî, bedenî, siyasî, malî ve teknolojik kuvve- ti içermektedir. Allah tevhid
konusunda âlimleri şahid göstermiş-
tir. Onların tanıklığını kendisi ve meleklerin tanıklığıyla beraber
zikretmiştir. Bu da alimlerin adaletine, inkar edenler karşısında
onların şehadetlerinin de delil oluşuna işarettir.
~ { | } z y x w v u ﴿
ے ¡ [اę Ĝ אن: ٤[
Rabbimiz eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz
aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder et.”
(Furkan, 25/74)
Âyetinde de geçtiği gibi mü’minlerin Allah’tan takva sahip- lerine önder(ler) olmayı
istemeleri önderlik için gerekli olan ilim,
irfan iyi ahlak ve amelleri de kapsamaktadır. Çünkü, Allah’tan
birşeyi istemek o şey için gerekenleri de istemek demektir. Keza
kul Allah’tan cennete girmeyi ve cehennemden uzak kalmayı ta- leb edince cennete
yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak
şeyleri de istemiş sayılmaktadır. Bunun gibi Allah iyilik ve ıslahı
emretmiş, iyilik yapanları övmüş, müfsidleri de yermiştir. Bu da
insanların dünya ve ahiretlerinde faydalı olacak herşeyi emrettiği
gibi dünya ve ahiretleri için zararlı herşeyden de sakınmayı kap- samaktadır.
Şuayb aleyhisselam’ın da şöyle dediği gibi:
Sayfa 41 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
41
Page 39
﴿ÊÉ È Ç Æ Å Ä [ijİد: ]
İmkanım nisbetinde ıslah istiyorum” (Hud, 11/88)
Herkesin imkanı nisbetinde ıslahtan yana olması gerekmek- tedir.
﴿ Æ Å Ä ] ا : ٢٢٣]
Müminleri müjdele” (Bakara, 2/223)
﴿ UT S R Q] ا ęĬلא: ٦]
Mü’minleri cihada teşvik et” (Enfal, 8/65)
Ayetleri de öyledir. Ayette müjdeyi gerektiren ve kendisiyle
müjdenin tamamlandığı eşya, cihad için gerekli ve cihadı tamam- layan faktörler, cihad
techizatı, cesaret, moral, birlik ve manevi
kuvvet v.s. dahildir.
Şer’i hükümleri tebliğ etme, onları öğretme ve yayma da
aynıdır. Mükelleflere İslamî ahkamın ulaştırılmasında gerekli
herşey bu hükme dahildir. Misal olarak hac, fıtır sadakası ve ra- mazan hilali gibi vecibeleri
duyurmada yardımcı olacak cihaz,
hoperlör, telgraf v.s. de adı geçen vecibelerin kapsamındadır.
Kur’ân insanlara yararlı hiçbir şeyi yasaklamaz. Bilakis hak
olduğuna en büyük delil, onun faydalı hiçbir ilim veya buluş ile
ters düşmemesi ve akl-ı selimin reddetmediği herşeyi kabullen- mesidir. Sağlam aklın kabul
etmediğini Kur’ân’ın kabullenmesi
mümkün değildir. Deneyim ve realite bunun açık şahidleridirler.
Buluş ve teknoloji ilerleyip insanlar daha önce bilmedikleri şey- lerle karşılaşırken Kur’ân’ın
bunların mümkün olmadığını bil- dirmesi imkansızdır. Bilakis birçoğuna işaret ettiği ortaya
çıka- caktır. Bunun için de Allah’a hamd ederiz. Bu kitab dışında bun- lara değinmiştik.
Başarı Allah’tandır. En iyisini bilen de O’dur.
***
Sayfa 42 / 232
Page 40
ON İKİNCİ ESAS
Birbiriyle Çelişik Görünen Bazı Âyetlerin
Uzlaştırılması ve İzah Edilmesi
Bu tür ayetleri de Kur’ân’ın birçok yerinde görmek müm- kündür.
1. Bazı ayetlerde kıyamet gününde kafirlerin konuşmaya- cakları anlatılırken, bazılarında da,
konuşacakları, özürler beyan
edecekleri ve deliller ortaya koyacakları ve yaptıklarını itiraf ede- cekleri anlatılmıştır. Bu tür
ayetlerin te’lifi ve te’vili şöyledir:
İnanmayanlar ilkin konuşacaklar, mazeretlerini ortaya koya- caklar, küfürlerini inkar etmeye
çalışacaklar ve bu konuda yemin
de edeceklerdir. Bu merhaleden sonra ağız ve dilleri mühürlene- cek organları aleyhlerinde
tanıklık edecek yalanlarının kendileri- ne yarar sağlamadığını öğrenince dilsiz kesilip,
konuşamaz hale
geleceklerdir.
Kıyamet gününde Allah’ın kendileriyle konuşmayacağı ve
yüzlerine bakmayacağı ile ilgili ayetler ile konuşacağını beyan
eden ayetler de bu yöntem ile izah edilmiştir şöyle ki: Kendileriyle
konuşmaz diyen ayetlerden gaye, kendilerini sevindirecek bir
konuşmadır. Onların konuşmama manzarasından ibret almala- rı içindir. Allah Teala’nın
kendileriyle konuşacağını ifade eden
ayetler de Allah’ın onları rencide etmesi içindir. Allah’ın onlara
hoşnutsuzluğunu ifade etmektedir. Konuşmanın olacağını bildi- ren ayetler de Allah’ın
adaletine delalet edecek, hem ceza hem de
mükafat sahipleriyle ilgilidir.
2. Bazı ayetlerde,
Sayfa 43 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
Page 41
43
[٣ : ĩ ا [Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï ﴿
İnsan ve cinlerin yapmış oldukları günahlardan sorul- mayacağını” (Rahman, 55/39)
ifade ederken bazılarında da;
﴿V U T S R Q P] ا đý ءا: ٢ ]
...Hani kendilerine ibadet ettikleriniz nerede? (Şuara,
26/92)
[٦ :ÿā ا [x w v u t s r ﴿
...Peygamberlerimize nasıl cevap verdiniz? (Kasas, 28/65)
Şeklinde sorularla muhatap olacakları ifade edilmiştir. Bu
tür ayetlerin te’lif yönü de şöyledir: Sorulmayacaklarını beyan
eden ayetler belirsiz konulardan sorulmayacağını beyan ederler.
Onlarca bilinmeyen konuların sorulmasına gerek olmaz. Zaten
Allah Teala’ya herşeyleri malumdur.
Onların sorulacaklarını ifade eden ayetler ise yaptıklarını
kabulleneceklerini bildirirler. Bu sayede onlar rencide edilecek
ve Allah’ın adalet ve hikmeti ortaya çıkmış olacaktır.
3. Bazı ayetler kıyamet gününde insanlar arasında neseb-soy
farkı olmayacağını beyan ederken bazıları da o günde soy ve ne- sebin olacağını ifade
etmektedirler. Bunların te’lifi şöyledir.
[٣٤ - ٣ :÷ ] Ô Ó Ò Ñ Ð Ï Î Í Ì ﴿
O gün kişi kaçar kardeşinden, annesinden, babasından,
eşinden ve oğullarından (Abese, 80/34-36)
Âyetinde de beyan edildiği gibi insanlar arasında gerçekten
mevcut olan yakınlıktan bahsetmektedir. Akrabalık ve nesebi
Page 42
reddeden ayetler de bunların birbirinden istifade edemiyecek- lerini vurgulamak içindir.
Kafirler kıyamet günü yakınlarından
yararlanacaklarını iddia ettiklerinde Allah Teala; sağlam bir kalb
dışında mal ve oğulların fayda vermeyeceğini beyan etmiştir.
Akrabalığın fayda vereceğini belirten ayetler de mevcuttur.
Sayfa 44 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
44
Nitekim kendileri gibi amelleri olmamışsa da çocukların
babalarıyla bir araya gelecekleri beyan edilmiştir. Salih olmaları
kaydıyla Allah Teala baba, eş ve çocukları, cennetin yüksek ma- kamlarında bir araya
getirecektir. Akrabalar iman ve iyi ameller- de birleşince Allah da kereminden onlara lütufta
bulunarak onları
bir arada toplayacaktır. Hem de hiç kimsenin amelinden herhangi
bir azalma söz konusu olmayacaktır.
4. Şefaat ile ilgili ayetler de bu meyandadır. Bazı ayetlerde
şefaatın olacağı anlatılmışken, bazılarında da olmayacağı belir- tilmiştir. Diğer bazılarında da
Allah’ın rızasına bağlanmıştır. Bu
durumda mutlak mukayyede hamledilir. Bu tür ayetlerin te’vili
de şöyledir: Şefaatı nefyeden ayetler, Allah’ın izni ve rızası ol- madan şefaatın olmayacağını
beyan etmek içindir. Şefaatın ola- cağını bildiren ayetler ise, O’nun rızası ve izni dahilinde
olacak
şefaattan bahsetmektedirler.
5. Birçok ayet, Allah’ın kafir, fasık ve zalim toplulukla- rı hidâyete erdirmeyeceğini
anlatırken, diğer bazı ayetler de
Allah’ın onları hidâyete erdirip muvaffak edeceğinden bahset- mektedir. Hidâyet etmeyeceği
kesim, azabı hak edip hidâyete
erişmeleri takdir edilmeyenlerdir.
Page 43
Í Ì Ë Ê É È Ç Æ Å Ä Ã نث
[ - ٦ :÷Ĭijĺ] Ô Ó Ò Ñ Ð Ï Î
Üzerlerine rabbinin azab kelimesi hak olanlar, onlara
bütün ayetler gelmiş olsa bile acı azabı görünceye ka- dar inanmazlar. (Yunus, 10/96-97)
Hidâyete nail olacaklar ise kendileri aleyhinde Allah’ın azab
kelimesi takdir edilmeyenlerdir. Allah’ın onlar hakkında azab ke- limesi, gaflete düşüp, taklid
çıkmazına batıp Allah’ın hitabından
yüz çevirmelerinden dolayıdır.
Sayfa 45 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
45
[ :ėā ا [À¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » ﴿
Onlar (doğruluktan) eğrilince Allah onların kalblerini
eğriltti. (Saf, 61/5)
[ :ïĩ Ĩ] É È Ç Æ Å Ä Ã ﴿
Hidâyet bulanlara gelince Allah onların hidâyetlerini
artırır. (Muhammed, 49/17)
6. Bazı ayetlerde Allah’ın semada ve arşının üzerinde oldu-
ğu vurgulanırken bazılarında da sabreden ihsan sahibi ve doğru
kullarıyla beraber olduğu zikredilmiştir. Onun yücelerde oluşu
zatının gerektirdiği bir durumdur. Kullarıyla olması da onun (rah- metiyle) can damarlarından
daha yakın olmasından dolayıdır.
O, kullarından yüce ve kendisine layık bir şekilde arşı üze- rindedir. Böyle olduğu halde her
yerde (ilim ve rahmetiyle on- larla beraberdir.) Bunda herhangi bir çelişki söz konusu
değildir.
Page 44
Çünkü tüm sıfatlarıyla Allah kullarından farklıdır. Bunun dışın- daki sıfatlar ancak kulları için
düşünülebilir. Allah’ın iyi kişilerle
beraber olmasına gelince, bu onlara has bir beraber olma türüdür.
Her yerde onlara yardım ettiği, onları sevdiği ve onları başarılı
kılma anlamındadır. Bu tür ayetler övme bağlamında kullanıldığı
zaman rahmet ve sevgiyi; korkutma, teşvik ve sakındırma bağla- mında kullanıldığı zaman da
diğer anlamı içermektedir.
7. Birçok ayette inanmayanlarla her türlü yakınlık, dostluk
ve sevgi yasaklanırken bazı ayetlerde (anne-baba ve komşuluk)
haklarını izah eden ayetlerde olduğu gibi onlara iyilik etme ve
hoşgörü emredilmiştir.
Şu iki ayet her iki türdeki ayetleri gayet net bir şekilde açık- lamaktadır.
V U T S R Q P O N M L K J I﴿
d c b a ` _ ^ ] \ [ ZY X W
Sayfa 46 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
46
q po n m l k j i h g f e
[ - :Ùĭ Ýĩĩ ا [v u t s r
Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi
yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten,
onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah,
adalet yapanları sever. Allah, ancak sizinle din hakkın- da savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran
ve çıkarılmanız
için yardım eden kimselerle dost olmaktan meneder.
Page 45
(Mümtehine, 60/8-9)
Yasaklanan şey onları dinleri için sevmek ve onları dost
edinmektir. Akrabalık, insanlık ve komşuluk gibi sebeblerden
dolayı onlara iyilikte bulunmak ise yasaklanmamıştır.
8. Bazı ayetlerde, Allah ilkin yeri yaratmış sonra da göğe yö-
nelerek onu yedi kat halinde yaratmış daha sonra yeri döşemiştir.
Bazı ayetler, yerin göklerden önce yaratıldığını göstermektedir.
Allah, yedi göğü yarattıktan sonra yeryüzünü, insanların her tür- lü ihtiyaçlarıyla döşemiştir.
9. Allah Teala, mutlak ilim sahibi olduğunu beyan eder- ken bazı ayetlerde de ilmini bazı
olayların meydana gelmesine
bağlamıştır. Bu durumda anlam zenginliği söz konusudur. Yani
Allah’ın söz konusu amel için mükafat veya cezası vurgulanmak
istenmektedir. İyiliğe mükafat, kötülüğe de ceza va’d ediliyor.
Ayetlerde Allah ilminin kapsamlı oluşu anlatılırken, teşvik ve
korkutma da söz konusudur.
10. Bazı ayetlerde cihad emredilirken bazılarında da cihad- dan çekilme emredilmektedir. Bu
müslümanların güçsüz olduk- ları durum ile ilgilidir. Cihadı emreden ayetler ise müslümanla-
rın güçlü bulundukları, düşmanla başedebilecekleri durumlar ile
ilgilidir.
11. Kur’ân bazen, eşya ve hadiseleri sebeblere bağlarken,
bazen de onlarla beraber herşeyi kudretine bağlamaktadır. Her iki
Sayfa 47 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
47
durum da tevhidi gerektirir. Şöyle ki eşya ve olayların Allah’ın
Page 46
iradesine bağlanması; esbaba sarılma, iyi olanlara sarılıp kötü
olanlardan yüz çevrilmesi içindir, mübah ve serbest bırakılmış
şeylerden mü’min istifade cihetine gidecek, cehd ve gayret gös- terecek, faydalı sebeblere
sarılacak, Allah’ın ihsan ve kereminin
herşeyi kuşattığının farkına varacak, herşeyde Allah’a güvene- cek ve hiçbir surette kendi
nefsine güvenmeyecektir.
12. Kur’ân’ın, insanların sahip oldukları iyilikleri Allah’a;
kötülükleri de insana atfetmesinin nedeni, insanlar bazı sebeblere
sarılsalar da tüm iyiliklerin Allah’ın kereminden olduğunu beyan
içindir. Sebebleri yaratan ve insanı onları işlemeye muvaffak kı-
lan Allah’tır. İnsanların başına gelen kötü neticelerin sebebi de
kendilerinden kaynaklanmaktadır. O kulluk görevini ihmal etmiş
ve hududullahı aşmıştır. Her ne kadar takdir Allah’tan ise, se- bebin de kuldan geldiğini
unutmamak gerekir. Bu tür örnekleri
çoğaltmak mümkündür.
***
Sayfa 48 / 232
ON ÜÇÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın Batıl Din Mensuplarıyla Mücadele
Etme ve Delil Sunma Yöntemi
Kur’ân en güzel şekilde mücadele etmeyi emretmiştir. Pey- gamberlerin batıl taraftarlarıyla
mücadelede izledikleri mücadele
yöntemi düşünülürse batılı reddetmek ve hakkı üstün tutmak için
ortaya koymuş oldukları en güçlü ve en güzel delillerin serdedil- diği görülecektir.
Peygamberlerin toplumlarıyla nasıl mücadele
ettikleri düşünülürse, onların tek rububiyet sahibi, eşsiz ve insa- na rızık afiyet, göz, kulak,
akıl veren, zarar ve faydanın yalnız
Page 47
kendisinden geldiği Allah Teala’ya ibadet etmeye nasıl davet et- tikleri görülmüş olur. Sadece
bu gerçeğin bilinmesi bile insanın
İslam’a sarılması için yeterlidir.
İslam nimeti için tek şükür yolu da İslam’a boyun eğmekten
geçmektedir. Müşrikler bile Allah’a ortaklar koşup başka ilahla- ra ibadet etmelerine rağmen,
Allah’ın herşeyin yaratıcısı oldu-
ğunu ve onun birliğini itiraf etmişlerdir. Bu da ibadet edilmeye
müstehak olanın yalnız Allah olduğunun bir kanıtıdır. Bu gerçek
düşünüldüğünde hatıra ilk gelecek olan şeyin, ibadete tek ehil
olan ve bu sıfatlara sahib olan bir zatın olmasıdır. O’nun birli-
ğinin emareleri sadece O’na yönelmeye davet etmektedir. Keza,
Kur’ân müşriklerle, putlarının eksikliklerini, başkaları bir yana,
kendilerine bile fayda ve zarar veremeyecekleri konusunda mü-
cadele etmiştir.
Kur’ân kitab ehlinin geçmiş peygamberlerle yapmış olduk- ları mücadeleyi hatırlatarak
Allah’ın son peygamberi ile mücade- le etmelerinin de yeni bir şey olmadığına dikkat
çekmiştir.
Sayfa 49 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
49
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tüm peygamberlerin or- taya koymuş oldukları bir
inanca davet etmiştir. O’nun için bu
davetin garipsenmemesi gerekirdi. Bu inanç, görme, işitme ve
düşünme nimetlerini kullanmak suretiyle onları taklid bataklı-
ğından kurtarmıştı. Artık onlar Allah’ın ayetlerini düşünüp tek ve
gerçek ilahın Allah olduğunu farketme imkanını elde etmişlerdi.
Page 48
Şeytanların telkinleriyle tapmış oldukları insan ve cinlerden olan
sahte ilahlar da Allah’ın yaratıklarıdır. Bu yaratıklar hiçbir surette
ibadet edilmeye ehil olamazlar. İbadet edilmeye ehil olan sadece
ve sadece eşi ve benzeri olmayan Allah Teala’dır. Kur’ân, batıl
önderleri ile müşriklerin ele başlarının yanlış davalarını, yalan
yere kendi kendilerini temize çıkarmalarını ortaya koyup gerçeği
delilleriyle meydana çıkarmaktadır. Zaten Rasûlullah’ın doğrulu-
ğu bile tüm karşı iddiaları çürütmeye yeterlidir. Hakikatin ardın- da batıl ve yalanlardan başka
ne olabilir? Bu konu da Kur’ân’da
ayrıntılarıyla işlenmiş ve tüm tereddütler giderilmiştir. Kur’ân
herşeyi yerli yerine koymak suretiyle de mücadele etmekte ve
aciz, fakir olan bir kulun hiçbir surette ilah yerine konulmasını
kabullenmeyerek ve batıl ehline Kur’ân ve İslam’dan daha güzel
bir kitab veya din getirmeleri konusunda meydan okumaktadır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem inad sahibi müstekbirlere
mübahele (karşılıklı beddua etmek) için meydan okuduğu halde,
onun doğruluğunu bildiklerinden ona yanaşmamışlardı. Çünkü
buna giriştikleri halde Sadık-ı masduk sallallahu aleyhi ve sellem kar-
şısında helak olacaklarını çok iyi biliyorlardı.
Netice olarak şunu demek mümkündür: Hakkı gerçekleştir- mek ve batılı yok etmek için
Kur’ân herşeyi ortaya koymuştur.
***
Sayfa 50 / 232
ON DÖRDÜNCÜ ESAS
Kur’ân’da Görülen Bazı Hazflar (Kısaltmalar)
Page 49
Anlamı Genelleştirmek ve Zenginleştirmek İçindir
Bu esas da oldukça yararlı bir konudur. Değerlendirildiği
takdirde büyük faydalar elde edilecektir. Bir fiil veya fiil mana- sından olan bir şey başka bir
şey ile kayıtlanmışsa o kayda bağlı-
dır. Allah Teala fiili zikredip onun taallukatını hazfederse, anlam
bakımından daha kapsamlı ve daha güzel olmaktadır. Kur’ân’da
bu tür örnekler de hayli fazladır.
﴿ Ã Â Á] ا ijĭر: ٦]
Umulur ki akledersiniz. (Nur, 24/61)
﴿I H G] ا đĬمא: ٢ ]
Umulur ki düşünürsünüz. (Enam, 6/152)
﴿ w v u] ا : ٢]
Umulur ki korunursunuz. (Bakara, 2/21)
Bu ve benzer ayetlerde Allah’ın muradı şudur: Yani umulur
ki Allah’ın ayet ve öğretilerini anlayıp, düşünürsünüz. Unutmaz
ve gaflete düşmezsiniz. Her zaman uyanık bulunursunuz. Sünne- tullaha riayet ederseniz bu
sayede dünya ve ahiret saadetini ka- zanmış olursunuz. Taklid ve cehaletten, düşmanlarınızın
komp- lolarından kurtulmuş olacaksınız.
Kur’ân’daki siyak ve sibak da mana vermede önemli bir fak- tördür.
= < ; : 9 8 7 6 5 4 3﴿
< ? @ A] ا : ٣ ]
Sayfa 51 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
51
Ey iman edenler korunmanız için sizden öncekilere
Page 50
farz kılındığı gibi oruç sizlere de farz kılındı. (Bakara,
2/183)
Ayeti bu türdendir. Ayette geçen “korunma” orucun tüm
hikmetlerini kapsamaktadır. Nazmın anlamı şöyle olur: Tüm ha- ramlardan korunmanız
özellikle de oruçlulara yasak olan yalan
ve orucu bozan şeylerden sakınıp iyi sıfatlar ve ahlak ile bezen- meniz için oruç size farz
kılındı.
] , + *﴿ا : ٢]
(Kur’ân) muttakiler için hidâyettir. (Bakara, 2/2)
Ayeti de böyledir. Yani Kur’ân insanlığın onurunu bo- zan cehalet, küfür, isyan, günah, taklid
gibi eylemlerden sakı-
nıp Allah’ın şükrünü ifa edecek tüm hasletlerle bezenenler için
hidâyet kaynağıdır.
c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y ﴿
e d] ا فا: ٢٠]
Allah’tan korkanlar kendilerine şeytandan gelen bir
vesvese dokunduğu zaman (Allah’ın sevap-cezasını he- men hatırlar.) hemen (gerçeği)
görürler. (A’raf, 7/201)
Bu esasa göre, ayetin anlamı şöyle olur. Takva sahibi ve
sünnetullaha riayet edenlere şeytan bir günahı önerdiği zaman
hemen bu konuda Allah’ın emrini hatırlar ve takvalarının gereği- ni yaparlar. Allah’ın azabını,
günah ve isyanın zararlarını düşü-
nürler. Nereden geldiklerinin farkına varırlar. Kurtuluşu aramaya
koyulurlar, müstakim yola koyulup tevbe ve istiğfarda bulunur- lar. Böylelikle kendileri de
fıtratlarının gereğini yapıp şeytanı
kovmuş olurlar.
Kur’ân’da geçen, “iman edenler” ifadesi içeren ayetler de
aynı konumdadır. İman kavramı, boyun eğme ve teslim olmayı
Page 51
gerektiren ilim ve irfandan fışkıran bir inancı ifade eder. Yusuf
aleyhisselam kardeşlerinin kendisine söylemiş olduğu “Sen bizi
Sayfa 52 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
52
doğrulayacak değilsin.” (Yusuf, 12/17) ifadesi de aynı anlam- dadır. Bu izahın ışığında şunu
söylemek mümkündür. Kur’ân’da
geçen iman kavramı enfüs ve afakta Allah’ın kanunlarına ve ni- metlerine inanmak
anlamındadır. Bunlar ilim ve hikmet sahibi ve
hiçbir şeyi boşuna yaratmayan ve göndermeyen bir zat tarafından
gönderilmişlerdir. Tüm bunlar değişme kabul etmeyen gerçek- lerdir. Bunların farkına
varıldığında, imanın kainatta meydana
gelen sünnetullaha, akide, inanç, hüküm ve esaslara inanmak
anlamında olduğu anlaşılacaktır. Durum bu iken şu âyette oldu-
ğu gibi imanın bazen belli konulara inanmakla sınırlandırıldığı
görülmektedir.
﴿ 3 4 5] ا : ٣٦ ]
Deyin ki Allah’a iman ettik (Bakara, 2/136)
İyilik ve ıslahı emreden, kötülük yapmaktan alıkoyan ayet- ler de bu çeşittir. Bu ayetlerin
kapsamına dünya ve ahirette ya- rarlı her iyilik dahil olduğu gibi tüm kötülüklerden menetme
de
dahildir.
[ : ا[ ¡ ے ~ } | ﴿
Allah iyilik yapanları sever (Bakara, 2/195)
﴿ z] ا : ]
İyilik yapın (Bakara 2/195)
Page 52
[٢٦ :÷Ĭijĺ] &% $ # " ! ﴿
İyilikte bulunanlara ancak iyilik vardır (Yunus, 10/26)
[٦٠ : ĩ 2 3 ]ا ﴿
İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir. (Rahman 55/60)
Ayetlerde geçen “ihsan” (iyilik) kavramı Allah’ın nimetleri- ne karşı iyilik yapma ile diğer
tüm iyilik çeşitlerini kapsamakta- dır. Bu iyilik sayesinde, Allah’ı görüyorcasına ibadet hasıl
olur.
Zira biz onu görmesek de o bizi görüyordur. Söz, eylem, ilim,
Sayfa 53 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
53
irfan ile yapılması gereken tüm güzellik ve iyilikler ihsan kavra- mı kapsamındadırlar.
[ : àאכÝ ا﴿] \ [ [
Çoğaltma arzusu sizi helak etmiştir. (Tekasur 102/1)
Âyetinde nelerle çoğalmanın olduğunun zikredilmeme ne- deni, “Tekasur” lafzının makam,
mal, can vs. gibi konuları kap- samış olmasındandır. İnsan bu sayede kendisini Allah’a
itaattan
alıkoyacak gaye ve arzulardan yüz çevirecektir.
[٢ - : āđ ا﴿ ! " # $ % & ' [
Asra yemin olsun ki kuşkusuz insan ziyandadır. (Asr,
103/1-2)
Surede geçen “hüsran” kavramı da zararı her yönüyle kap- samaktadır. Bundan kurtuluş da,
iman, iyi eylemlerde bulunup
hak ve sabrı tavsiyede bulunmaya bağlanmıştır.
[٤٣ :ģ ĭ 0 1] ا / . - , + *﴿
Bilmiyorsanız zikir (ilim) ehlinden sorun. (Nahl, 16/43)
Page 53
Âyeti de bizlere sorulacak mercileri açıklarken neleri sora- cağımızdan söz etmemiştir. Bu da
insanın bilmediği tüm konuları
sorması gerektiğini ifade etmek içindir. Kur’ân’ın sabrı ve sab- redenleri övmesi de bu tür
ayetlerdendir ki, sabrın şu üç çeşitini
de kapsamış olsun.
1. Allah’a itaatta sabır.
2. Günahlara yaklaşmamada sabır.
3. Allah’ın takdirinde sabır.
Kur’ân’ın mutlak anlamda, inanmayanları, müşrikleri, za- limleri, fasıkları, münafık ve
azgınları da zikretmesi bu anlamda- dır. Kur’ân bununla, bu kavramların geldiği tüm
anlamları ifade
etmeyi istemiştir.
[ ا﴿ : ٦ ]
Sayfa 54 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
54
Eğer menedilirseniz. (Bakara, 2/196)
Âyeti her türlü engellenmeyi,
] /. - , + * ﴿ا : ٢٣]
Eğer korkarsanız, yaya veyahut binmiş olarak kılın.
(Bakara, 2/239)
Âyetinde geçen “korku” da her türlü korkuyu içermektedir.
Bu anlam ayetin sıyakından anlaşılmaktadır. Bu tür ayetler ol- dukça fazladır. Üzerinde daha
fazla durmamız, gayemizi aşacak- tır. Ancak bu yöntemi takib etmekle ilim bahçesine
girilebilir.
***
Page 54
Sayfa 55 / 232
ON BEŞİNCİ ESAS
Allah Teâlâ, Yüce Hedeflere Götürecek
Sebepleri Kalplerin Huzuru ve İmanın Artması
İçin Bir Müjde Kılmıştır
Kur’ân’da bu tür misaller de çoktur. Bunlardan birisi yar- dımdır. Allah Teala, mü’minlere
zafer müjdesi için melekleri in- dirdiğinden haber vermektedir.
﴿ - . / 0 1 2 3 54] ا ęĬلא: ٠ ]
Allah bunu sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu saye- de rahatlasın diye yaptı. (Enfal,
8/10)
Allah Teala rızka müjde olarak da yağmuru indirir.
e d c b a ` _ ^ ] \ [ ﴿
l k j i h g f] ا مو: ٤٦]
Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün,
fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye
(hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgarları gön- dermesi de Allah’ın delillerindendir.
(Rum, 30/46)
Bunlardan daha kapsamlısı da şu ayetlerde geçen müjdedir.
, + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
6 5 4 3 2 1 0 / . -
[٦٢ - ٦٤ :÷Ĭijĺ]
Haberiniz olsun ki, kuşkusuz Allah’ın dostları için kor- ku yoktur. Onlar mahzun da
olmazlar. Onlar iman eden
Sayfa 56 / 232
Page 55
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
56
ve takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da ahi- rette de onlara müjde vardır. (Yunus,
10/62-64)
Bu müjde Allah’ın dostları için hayrı istediğinin bir belirti- sidir. Övgü ve salih rüyalar,
dünyada görülen ilahi lütuf, hidâyet,
kolaylık, ihsan ve ilim bu ilahi müjdeler cümlesindendir.
Mü’minlerin karşılaştıkları zorluklar ilerde olacak kolaylık
ve zaferin belirtileridir. Başta peygamberler olmak üzere Allah
dostlarının başına gelen sıkıntılar dünyanın kendilerine dar gel- mesi ve zaman zaman
“Allah’ın yardımı ne zamandır” diye il- ticada bulunmaları ile ilgili Kur’ân kıssaları
düşünüldüğünde,
onlara ilahi lütuf neticesi ve sünnetullah gereği şöyle cevabın
geldiği görülecektir.
﴿ Æ Å Ä Ã Â Á] ا : ٤ ٢]
Haberiniz olsun Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara, 2/214)
[٦ - : ý ا » R [a ﴿
Kuşkusuz zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten
zorlukla beraber kolaylık vardır. (İnşirah, 94/5-6)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bu konuda şunları bu- yurur: “Bil ki zafer sabırladır.
Esenlik sıkıntıyladır. Her zorlukla
beraber bir kolaylık vardır.”(2) Bu tür misaller çoktur.
***
(2) Ahmed, (1/307); Beyhaki “Şu’abu’l-İmân” (1043); Taberânî “el-Kebîr” (11243);
Hâkim (3/541-542)
Sayfa 57 / 232
Page 56
ON ALTINCI ESAS
Bazı Âyetlerdeki Şartlı Cümlelerde Cevabın
Zikredilmemesi, Âyette Geçen Olayın Çok Önemli
Olduğunu ve Âhirette Hesabın Çok Çetin
Geçeceğini Bildirmek İçindir
Bu tür ayetler de hayli fazladır.
[٢ : ïåùا[ ) ' & % $ # " ! ﴿
O günahkarların, Rableri huzurunda başlarını öne
eğecekleri anı bir görsen. (Secde, 32/12)
[ ٢ : ïåù 0 1] ا / . - , + * ) ﴿
Rabbimiz, gördük, duyduk şimdi bizi dünyaya geri
gönder de iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık”
diyecekleri zamanı bir görsen! (Secde, 32/12)
[ :É ø] G F E D C B A @ ? > =﴿
Sen o zalimleri Rablerinin huzurunda tutuklanmış, bir- birlerine suç atarlarken bir görsen!
(Sebe, 34/51)
﴿ B ç æ[ -ا đĬمא: ٢]
Rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları
bir görsen (En’am, 6/27)
Bu ayetlerde görüldüğü gibi, şartın cevabı zikredilmemiştir.
Çünkü cevabın zikredilmemesi anlamı daha da güçlendirmekte- dir.
Sayfa 58 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
58
Page 57
[ : àאכÝ ا [p o n m l k ﴿
Gerçek öyle değil, bilgi ile bilmiş olsaydınız (Tekâsür,
101/5)
ayetinde de cevab zikredilmemiştir. Cevabla beraber ayet şu
anlama gelmektedir. Eğer bilgi ile bilmiş olsaydınız, içinde bu- lunduğunuz gaflet ve aşırılık
içinde bulunmazdınız.
***
Sayfa 59 / 232
ON YEDİNCİ ESAS
Kur’ân’da Geçen Bazı İsimlerin
Tek Başlarına Gelmeleri, Uygun Genel
Anlamı İfade Etmek İçindir
Bu kâidenin de misalları çoktur. İman, birçok ayette tek ba-
şına geldiği halde bazı ayetlerde salih amellerle beraber zikre- dilmiştir. Yalnız olarak
kullanıldığı zaman ceza veya mükafatı
gerektirecek şeriatın zahir ve batın tüm akidesi anlamındadır.
Bundan dolayıdır ki tüm bu anlamları içermiş olmasaydı imanın
herhangi bir tesiri olmazdı. Zaten selefe göre iman; kalbin doğru- laması, lisanın ikrarı ve
organların eyleminden ibarettir.
﴿e d c b a] ا : ٢]
İman edip salih amel işleyenler (Bakara, 2/277)
Şeklindeki ayetlerdeki imandan kasıt, kalbteki marifet, doğ-
rulama, inanç ve Allah’a yönelmedir. Salih ameller ise kavlî ve
fiilî tüm eylemleri kapsamaktadır.
Takva ve birr kelimeleri tek başlarına kullanıldıkları zaman,
Page 58
emirleri yerine getirip yasaklardan uzaklaşma anlamındadır.
İmanda olduğu gibi, ikisi de mutlak anlamda sevab ve kurtuluş
anlamını verirler. Zaman zaman ‘birr’ kavramı, iyilik yapmak,
kötülükten kaçınma ve takvayı meydana getiren ameller anla- mında kullanılır. Bunun delili
şu iki ayettir.
* ) ( ' & % $ # " ﴿
+ , - . / ٠ ٢] لآ ĩ نا: ٣٣ - ٣٤ ]
Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış
Sayfa 60 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
60
olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun..
O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için
harcarlar. Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler..
(Al-i İmran, 3/133-134)
Görüldüğü gibi bu ayetler takvayı meydana getiren haslet- lerden bahsetmektedirler.
[٢ : ïئאĩ ا [ÉÈ Ç Æ Å Ä ÃÂ Á À ¿ ﴿
İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve hak- sızlık ta yardımlaşmayın (Maide, 5/2)
Ayetinde olduğu gibi de Á ﴿ “birr” kavramı Allah’ın razı
olduğu tüm eylemleri içermektedir. Takva da: Terkedilmesi gere- ken eylemleri yapmama
anlamındadır.
È Ç﴿‘İsm’ ve ‘udvan’: Her iki kavram beraber kul- lanıldıkları zaman birincisi, kulun
Rabbine karşı işlemiş olduğu
günahlar, ikincisi de insanların kan, ırz ve mal ile ilgili konularda
birbirlerine karşı işlemiş oldukları günahlar anlamındadır.
Page 59
‘İsm’ kavramı yalnız kullanıldığı zaman kulun rabbine karşı
işlemiş olduğu günahlar anlamına geldiği gibi insanların birbirle- rine karşı işledikleri
günahlarıda kapsamaktadır. “İsm” kavramı
için söylediklerimizi “udvan” için de söylemek mümkündür.
İbadet, tevekkül ve istiâne: İbadet, yalnız kullanıldığı zaman
gizli ve açık olarak işlenen ve Allah’ın razı olduğu tüm hasletleri
kapsar. İbadet kavramının içerdiği en önemli diğer iki kavram da
tevekkül ve istianedir.
Aşağıdaki ayetlerde olduğu gibi ibadet, tevekkül ve istiane
beraber geldikleri zaman şu anlamları verirler.
[ :Ù Üאę 2 3 4 5 6] ا ﴿
Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım taleb
ederiz. (Fatiha, 1/5)
Sayfa 61 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
61
﴿ kj i h [ijİد: ٢٣ ]
Ona ibadet et ve O’na güven (Hud, 11/123)
Ayetlerde geçen ibadet, açık-gizli tüm ibadetleri kapsamak- tadır.
Tevekkül de fayda veya zararın gelmesiyle ilgili olarak kal- bin Allah’a bağlanması ve
güvenmesi anlamındadır.
‘Fakir’ ve ‘Miskin’: Ayrı ayrı kullanıldıkları zaman biri diğe- ri yerine kullanılır. Zekat
ayetinde (Tevbe, 9/60) olduğu gibi bir
arada kullanıldıkları zaman ise, fakir çok fazla ihtiyacı olan veya
yeteri kadar imkana sahib olmayan kişi anlamına gelir. Miskin
Page 60
ise: Muhtaç olup fakir derecesinde düşkün olmayan kişidir. Bazı
ayetlerde geçen, Kur’ân okuma, ona sarılma ve O’na uyma gibi
ayetler namaz ile beraber zikredildikleri zaman İslam’ı tam ola- rak uygulamak anlamını
verirler.
[٤ : ij כĭđ ] 32ا a ﴿
Kitabtan sana vahyolunanı oku ve namazı kıl. (Ankebut,
29/45)
﴿ Ð Ï Î Í Ì] ا فا: ٠ ]
Kitaba sarılanlar ve namazı kılanlar (A’raf, 7/170)
Ayetlerinde ise namazın önemini vurgulamak için anılmış-
tır. Çünkü kitaba sarılma, namaz kılmayı da içermektedir.
***
Sayfa 62 / 232
ON SEKİZİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Hidayet ve Dalaleti
Anlatmadaki Yöntemi
Birçok ayette hidâyet ve dalaletin Allah’tan olduğu vurgu- lanırken, bazılarında da hidâyet ve
dalaletin nedeni kuldan gelen
sebeblere bağlanmıştır. Bağışlama, cezalandırma, rızık verme
konuları da böyledir. Kur’ân’da geçen benzeri ayetler, her konu- da Allah’ı birlemenin
önemini, tek yaratıcı olduğunu, herşeyin
hazinesini elinde bulundurduğunu, dilediğine verdiğini, diledi-
ğinden de men ettiğini ifade ederler.
Bu da, kulların bunları itiraf etmelerini arzu ve isteklerini
yalnız Allah’a yöneltmelerini ve Allah’tan başka kimseden hiç
Page 61
birşey istememelerini gerektirmektedir. Şu kudsi hadis de aynı
manayı vermektedir. “Ey kullarım hidâyete erdirdiklerim dışın- da hepiniz yanlış yoldasınız.
Benden hidâyet taleb edin ki sizleri
hidâyete erdireyim.”(3)
Bazı ayetlerde de hidâyet ve dalaletin sebebleri zikredilmiş-
tir ki kul iyi sebeblere sarılsın kötü olanlardan da sakınsın.
﴿ z y x w ~ { | } ے ¡ ¢ £ ¤
[ ٠ - :ģ ا » R [a
Kim verir ve sakınırsa en güzeli de doğrularsa biz
onu en kolaya hazırlarız. Kim de cimrilik eder kendi- ni müstağni sayar en güzeli yalanlarsa
biz onu en zora
hazırlarız. (Leyl, 92/5-10)
(3) Müslim “K. Birr ve’s-Sılâ” (4/1994) Ebû Zerr radıyallâhu anh’den
Sayfa 63 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
63
Bu ayetlerde Allah hem hidâyetin hem de dalaletin sebeple- rini beyan etmiştir.
Hidâyetin sebebleri, Allah’a iman ve sünnetullaha göre ha- reket etmektir. Dalaletin nedeni de
bunların tersidir. Kur’ân’ın
özellikleri anlatılırken de aynı yöntem görülür.
] \ [ Z Y X W V U﴿
f e d c b a ` _ ^
[ ٦ : ïئאĩ ا [g
Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına gö-
türür ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa
Page 62
çıkarır ve onları dosdoğru yola sevkeder. (Maide, 5/16)
t s r q p on m l k j i ﴿
u] ا : ٢٦]
Allah onunla birçok kimseyi saptırır. Birçoklarını da
doğru yola yöneltir verdiği misallerle Allah ancak fa- sıkları saptırır. (Bakara, 2/26)
Ô Ó Ò Ñ ÐÏ Î Í Ì Ë Ê ﴿
Û Ú Ù Ø Ö Õ] ا فا: ٣٠]
O bir grubu doğru yola iletti bir gruba da sapıklık hak
oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine
dost edindiler. (A’raf, 7/30)
Allah bu ayetlerle de, niyeti güzel olup hayır işleyenleri
hidâyete erdirdiğini; sünnetullaha muhalefet edip, Allah düşman- larını dost edinenleri de
saptırdığını beyan etmektedir.
[ :ėā ا [À¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » ﴿
Onlar yoldan sapınca Allah da kalplerini saptırdı.
(Saff, 61/5)
Sayfa 64 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
64
﴿ Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò] ا đĬمא: ٠ ]
Ona iman etmedikleri ilk durum gibi onların gönülle- rini ve gözlerini ters çeviririz.
(En’am, 6/110)
[ ٢ :įĈ] n m l k j i h g f e ﴿
Ben, tevbe edip iman eden, salih amel işleyen ve sonra
Page 63
da hidâyete erenler için bağışlayıcıyım (Taha, 20/82)
> =< ; :98 7 6 5 ﴿
? @ C B A] ا فا: ٦ ]
Rahmetim her şeyi kuşatmıştır, O’nu takva sahipleri- ne, zekat verenlere ve ayetlerimize
iman edenlere yaza- cağım. (A’raf, 7/156)
﴿ 2 3ا [ اف: ٦ ]
Rahmetim iyilik yapanlara yakındır. (A’raf 7/56)
* ) ( ' & % $ # " ! ﴿
[٣٣ :نا ĩ آل[ - , +
Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış
olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun.
(Al-i imran, 3/133)
Kur’ân, takvayı oluşturan ve kendileriyle rahmet ve bağış-
lanmanın elde edildiği sebebleri de açıklamıştır.
a ¤ £ ¢ ¡ ے﴿
2ا [ : ٢]
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad
edenler var ya işte bunlar Allah’ın rahmetini umanlardır.
(Bakara, 2/218)
2 a ﴿
]٢٠٤ :فا ا]
Sayfa 65 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
65
Page 64
Kur’ân okunduğu zaman dinleyin ve susun ki size mer- hamet edilsin. (A’raf, 7/204)
Rahmet ve bağışlamanın yolu genel anlamda Allah ve
Rasûlü’ne itaat etmekten özel anlamda da ayetlerde geçen ey- lemleri işlemekten geçer.
Azaba gelince onu gerektiren birçok neden anlatılmış ise de
hepsi iki nedende odaklanır.
1- Allah ve Rasûlü’nü yalanlama
2- Allah ve Rasûlü’ne itaat etmekten yüz çevirme.
- , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
[ - :ģ ٠ ] ا / .
O ateşe ancak yalanlayıp yüz çeviren kötüler girer.
Temizlenmek üzere malını hayra veren iyiler ondan uzak
tutulur. (Leyl, 92/15-18)
[٤ :įĈ] Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð ﴿
Gerçekten bize vahyolundu ki yalanlayan ve yüz çevi- renlere azab edilecek. (Taha, 20/48)
Rızık sebeblerine gelince, onlar da Allah ve Resülüne itaat
etmek, yeryüzünde güzel teşebbüslerde bulunmaktır.
﴿ vu t s r q p o n m l k j] ا Żĉق:
[٢ - ٣
Kim Allah’a karşı takvalı davranırsa, Allah ona bir kur- tuluş yolu yaratır ve ummadığı
yerden de rızıklandırır.
(Talak, 65/2-3)
﴿ [ ^ _ ` b a] ا Żĉق: ]
Allah zorluktan sonra kolaylığı yaratacaktır. (Talak, 65/7)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi zorlukları göğüslemek ve za- manı beklemek de rızkın
sebebleri arasındadır.
Page 65
Sayfa 66 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
66
¤ £ ¢ ¡ ے ~ } | { ﴿
a [ijİد: ٣]
Rabbinizden mağfiret dilemeniz sonra da ona tevbe
etmeniz (için indirildi.) Eğer bu emrolunanları yapar- sanız Allah sizi tayin edilmiş bir süreye
kadar güzel bir
şekilde yaşatır. Fazilet sahibi herkese de iyiliğinin kar-
şılığını verir. (Hud, 11/3)
Bu ayette rızkın sebebi çokça zikir ve istiğfar olarak vurgu- lanmıştır.
% $ # " ! Ô ÓÒ Ñ Ð Ï Î ﴿
[ - ٠ : ijĬ]
Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü o çok
bağışlayıcıdır ki bu sayede üzerinize gökten bol-bol
yağmur indirsin. (Nuh, 71/10-11)
Bu ayette de Allah’tan mağfiret dilemenin bol rızık ve hayra
sebeb olduğu anlatılmıştır. Dolayısıyla onun tersi de fakirlik ve
zor şartlara sebebiyet verir. Buna dair misaller çoktur.
***
Sayfa 67 / 232
ON DOKUZUNCU ESAS
Bazı Âyetlerin Esmâ-i Hüsna ile
Bitmelerinin Hikmeti
Page 66
Kur’ân bu yöntemiyle, ilgili ayet ile ayetin bittiği isim
arasında bir bağlantının olduğunu vurgulamak istemiştir. Bu
kâidenin de önemli yararları mevcuttur. Bu şekilde biten ayet- ler incelendiğinde, ayette geçen
Allah’ın sıfatlarıyla ayetin muh- tevası arasındaki bağlantı hemen anlaşılacaktır. Bu da
Allah’ın
emir ve yasaklarıyla yarattıklarının bu isimleri arasında yakın bir
bağlantı olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu, Allah’ı ve O’nun emrettiği ahkamı bilme konusunda
çok önemli ve faydalı bir konudur. Rahmet ayetleri, rahmet sı-
fatlarıyla; cezayı va’d eden ayetler de, izzet güç, kudret, ilim ve
kahreden sıfatlarla bitmektedir. Sınırlı bilgilerimizle bazı ayetleri
inceleyeceğiz. Çok önemli olduğu ve ilgili tefsîrlerde de zor bu- lunabileceği için misalleri
fazlaca zikredeceğiz.”
﴿ Ò Ñ Ð Ï Î ÍÌ Ë Ê] ا : ٢]
Semaları yedi kat olarak yarattı, o herşeyi bilendir.
(Bakara, 2/29)
Yeri ve göğü yarattığını beyan ettikten sonra ilminin herşeyi
kuşattığını belirtmiştir.
Bu, Allah’ın ilminin kainatı kuşattığının ve onu insanlar
için en güzel biçim ve sınırsız ilmiyle düzenlemiş olduğunun
delilidir.
﴿ , - . / 0 1 2 3] ا ĩ כ: ٤ ]
Sayfa 68 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
68
Page 67
Yaratan bilmez mi? O lütuf sahibi ve herşeyden haber- dardır. (Mülk, 67/14)
Evreni yaratması ve içini insan, hayvan, bitki ve cansız var- lıklarla döşemesi, Allah’ın ilmi
konusundaki aklî delillerdendir.
İlmi olmayan biri onları nasıl yaratabilir?
Allah’ın, meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını haber
vermesi, meleklerin sual sormaları, Allah’ın Adem’i yaratması,
ona tüm eşyanın isimlerini öğretmesi, meleklerin bunları bilme
konusunda aciz kalmaları, Adem’in ise bu isimleri haber verme- sini konu alan şu ayette:
[ \ [ Z Y XW V U T S R Q P ﴿
]ا : ٣٢]
Allah’ım, seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Bize
öğretmiş olduğun ilim dışında ilmimiz yoktur. Sen ilim
ve hikmet sahibisin dediler. (Bakara, 2/31-32)
Meleklerin Allah’ın sonsuz ilim ve hikmetini itiraf edip ha- talarını kabul ettiklerini ve
yeryüzünün insan için hazırlandığı-
nı açıklamaktadır. Bu iki ayet, meleklerin büyük ve bilgi sahibi
yaratıklar olmalarına rağmen, kendi bilgilerinin Allah’ın ilmi
karşısında çok basit kaldığını ve ilimlerinin ancak Allah’tan gel- diğini itiraf ettiklerini
bildirmektedirler. Bundan dolayıdır ki bu
konu Allah’ın “Alim ve Hakim” sıfatlarıyla bitmiştir. Bu sıfatlar
Allah’ın Adem’e ilim öğrettiğini ve yaratma hikmetini ortaya
koymaktadır ki bu da münasebetin en alasıdır.
﴿ Ü Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð] ا : ٣]
Adem Rabbinden bir takım kelimeler aldı ve derhal
tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merha- meti bol olandır. (Bakara, 2/37)
Bu ayetin Allah’ın “Tevvab ve rahim” sıfatlarıyla bitmesi
oldukça manidardır. Çünkü bu ayette Adem’in Allah’ın rahmet,
Page 68
Sayfa 69 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
69
inayet, bağışlama ve ona muvaffakiyet bahşetmesi söz konusudur.
Allah teâlâ tevbeleri kabul ettiği ve merhamet sahibi oldu-
ğu için Adem; tevbekar bir tavır ile gereken sebeblere de sarıla- rak nimetlerin Allah’tan
geldiğini, şükür ve duanın sadece O’na
yapılması gerektiğini, Allah’ın da kullarının tevbe ve dualarını
kabul ettiğini ve buna razı olduğunu göstermek suretiyle Allah’a
yönelmişti. Allah kullarının tevbesini kabul eder ve onları tevbe- ye muvaffak kılar. Tevbe
şartlarını onlara kolaylaştırır ve dilek- lerini yerine getirir.
Bu sebeple bir diğre ayette şöyle buyurmuştur:
[ :ÙÖijÝ 7 8 9 ;: مث] ا ﴿
Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah tevbelerini
kabul etti (Tevbe, 9/118)
Yani, onların kalplerini yönlendirdi. Eğer kalbleri döndürme
konusunda Allah’ın ilmi ve fiili yardımı olmasaydı onlar tevbe
etmeye muvaffak olamazlardı. Allah’ın rahmet ettikleri dışında
nefsin istilası ve belasından kurtulan olmaz. Allah insanı nefsin
ve şeytanın belasından korumaktadır.
Neshi konu alan ayette Allah’ın sonsuz kudret ve mülkün- den söz edilir.
< ; : 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 / . ﴿
] ?> =ا : ٠٦ - ٠ ]
Allah’ın herşeye güç yettiğini ve yer ve göklerin mülkü-
Page 69
ne sahib olduğunu bilmiyor musun? (Bakara, 2/106-107)
Bu ayetler, neshi inkar eden Yahudilere ve diğer kimselere
reddiyede bulunmakta ve neshin Allah’ın kudret ve hükümranlı-
ğının bir neticesi olduğunu göstermektedir. Allah kulları arasında
dilediği şekilde hükmeder. Ahkam gönderir. Tüm bunları da hik- met ve adaletle
gerçekleştirir.
Sayfa 70 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
70
q p o n ml k j i h gf e d ﴿
r] ا : ]
Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye yönelirseniz Allah’ın
vechi oradadır. (Bakara, 2/115) dedikten sonra:
Allah’ın rahmeti geniştir ve ilim sahibidir. diye buyurması
manidardır. Yani, Allah’ın kerem ve mülkü geniştir. Uzak ve ya- kın her mülk O’nundur.
İlmi, herşeyi kuşatır. Geçmiş ve gelecek
herşeyi, çeşitli kıblelere yönelmedeki hikmeti ve herhangi bir
yöne doğru yönelenlerin de niyet ve gayelerini bilir. Birisi hiçbir
kötü niyet olmaksızın kıble tayin etme konusunda hata eder ve
başka yöne doğru namaz kılarsa yine Allah’ın rızasını hak et- miştir.
İbrahim ve İsmail aleyhimasselam’ın dualarını içeren
﴿ ) ( *+ , - . / 0] ا : ٢ ]
Rabbimiz! Bizden kabul et, şüphesiz ki sen işitensin,
ilim sahibisin. (Bakara, 2/127)
Page 70
Âyeti de Allah’ın mübarek iki ismiyle bitmiştir ki her iki pey- gamber bu iki isimle yaptıkları
şeyin kabul edilmesini Allah’tan
dilemişlerdi. Allah onların niyetlerini biliyor ve dualarını işiti- yordu. Burada geçen “semi”
dua makamında geçtiği için kabul
eden anlamındadır. Nitekim şu ayette de İbrahim aleyhisselam şöy- le dua etmiştir.
[٣ : İا Ö] 2 ﴿
Şüphesiz ki Rabbim duaları işitendir (kabul edendir).
(İbrahim, 14/39)
﴿ H G F E D] ا : ٢ ]
Rabbimiz! Onlara içlerinden bir peygamber gönder.
(Bakara, 2/129)
﴿ U T S R Q] ا : ٢ ]
Sayfa 71 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
71
Şüphesiz, üstün gelen ve herşeyi yerince yapan sensin.
(Bakara, 2/129)
Âyetinin de “Aziz ve Hakim” isimleriyle bitmesinin anlamı
şudur: Allah’ım bizden sonra peygamber göndermen hem rah- met hem hikmet hem de izzet
neticesidir. İnsanların başıboş ve
peygambersiz kalmaları Allah’ın hikmetiyle bağdaşmaz. Allah,
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i son peygamber olarak gön- dermekle bu hikmeti
gerçekleştirmiştir. İnsanların mazeretlerini
ortadan kaldırmak için önce peygamberler göndermiştir. Tüm
emir ve kanunlar Allah’ın izzet ve hikmetiyle gerçekleşmekte- dir.
Page 71
Allah güzel isimlerini beyan ederek hikmetlerin ayrıntılarını
zikretmemektedir ki kulları isimlerin gerçekleştirecekleri hik- metleri araştırsınlar. Bu gerçeği
şu ayet gayet açık bir biçimde
ortaya koymaktadır.
» o 1 3 2 ﴿
] 1/2 1/4ا : ٢٠]
Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer saparsanız
iyi bilin ki Allah Aziz’dir, Hakim’dir. (Bakara, 2/209)
Bu ayette eğer saparsanız size şu kadar ceza vardır denil- memiş, “Biliniz ki Allah Aziz ve
Hakim’dir.” denilmiştir. Bu da,
Allah’ın izzet ve gücünü, hikmet ve boş yere birşey yapmadığını
farkederseniz, günah ve hatalarınızdan dolayı korkup tedbir al- manız gerekir, imajını vermek
içindir. Çünkü ceza gerekene ceza
vermesi O’nun hikmetinin gereğidir. Bu cezadan alıkoymak veya
onu aciz bırakmak da hiç kimsenin kârı değildir. Onun ceza ve
hükmünden kaçmak da mümkün değildir.
| } z y xw v u t s r q p ﴿
]٣٤ : ïئא ĩا] ~ {
Kendilerini yakalamadan önce tevbe ederlerse şunu
Sayfa 72 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
72
bilin ki Allah bağışlayan ve merhamet sahibidir. (Maide,
5/34)
Page 72
Ayetinden de anlaşılacağı gibi, ayetin sonunda suç işleyenle- ri af edin veya salıverin
denilmemiş. Bilin ki Allah bağışlayan ve
merhamet sahibidir, denilmiştir. Buradaki espiri şudur: Allah’ın
tevbekârların tevbelerini kabul edeceğini ve onları tevbe etme- ye muvaffak kılacağını
bildiğiniz zaman siz de affedilmeyi hak
eden birini affediniz demektir.
98 7 6 5 4 3 2 1 0 / ﴿
] ٣ : ïئא ĩا] = < ; :
Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık
bir ceza ve Allah’tan bir ibret almak üzere ellerini kesin.
Allah izzet ve hikmet sahibidir. (Maide, 5/38)
Bu ayetinin anlamı da: Allah izzetiyle ve hırsızın elinin kesil- mesine ve mütecavizin
cezalandırılmasına hükmetti şeklindedir.
Varislerin alacakları maldan bahseden Nisa sûresinin dör- düncü ayetinin sonu şu şekilde
bitmektedir.
﴿ Ö Õ Ô Ó Ò ÑÐ Ï Î] ا ùĭءא: ]
Allah’tan bir vecibe olarak bunlar farz kılındı. Şüphesiz
ki Allah ilim ve hikmet sahibidir. (Nisa, 4/11)
Allah’ın ilim sahibi oluşu, insanların bilmediklerini kendi- sinin bildiğini, hikmet sahibi
olması da malları sahiplerine hik- met ile dağıtmayı emrettiğini göstermektedir. Bu görev
insanlara
bırakılıp siz bildiğiniz gibi dağıtın denilseydi işin içine, cehalet,
adam kayırma, zulüm ve haksızlık karışacaktı. Dağıtım işi kar- gaşa ve ölüm ile de
neticelenebilecekti. Fakat Hikmet ve İlim
Sahibi bunu insanlara bırakmadı, bizzat kendi üstlendi ve en adil
biçimde dağıtılmasını emretti.
Allah’ın ilim ve izzetinden dolayıdır ki kim, Allah’ın ahka- mına itiraz edip şu şöyle olsaydı
veya böyle olmasaydı derse,
Page 73
Sayfa 73 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
73
Allah’ın ilim ve hikmetine halel getirmek anlamına geleceği için
onun dinle alakası kesilir. Allah bu hikmetten dolayıdır ki hü-
kümleri beyan ettikten sonra ilim ve hikmet sahibi olduğunu da
vurgulamaktadır. Keza cezayı bildiren ayetlerin sonunda da bu
isimleri zikrediyor ki ahkamın gerçekleşmesi için cezanın da ge- rektiği ve bunun Allah’ın
ilim ve hikmetiyle olduğu bilinsin. Dua
ayetleri de uygun isimlerle bitmektedir.
﴿ HG F E D C] ا فا: ٠ ]
Allah’ın güzel isimleri vardır. Onlarla dua edin (A’raf,
7/180)
Yani talebinizi uygun isimle O’na iletin.
[ :ã ا [T S R Q P ON M L ﴿
Allah onları herhalde memnun kalacakları girilecek
bir yere sokacaktır. Allah kesinlikle tam bir bilgi sahibi- dir, halimdir. (Hac, 22/59)
` _ ^ ] \ [ Z Y X W V U﴿
[٦٠ :ã ا [g f e d c ba
İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile
karşılık verir de bundan sonra kendisine yine bir teca- vüz ve zulüm vaki olursa, emin
olmalıdır ki, Allah ona
mutlaka yardım edecektir. Hakikaten Allah çok bağışla- yıcı ve mağfiret edicidir. (Hac,
22/60)
r q p o n m l k j i h ﴿
[٦ :ã ا [w v u t s
Page 74
Böylece (Allah, haksızlığa uğrayana yardım edecektir
ve buna kadirdir.) Çünkü Allah geceyi, gündüze katar,
gündüzü geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıy- la işiten ve görendir. (Hac, 22/61)
Sayfa 74 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
74
﴿ z y x ~ { | } ے ¡ ¢ £ ¤
[٦٢ :ã ا[a
Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nun dı-
şındaki taptıkları ise batılın ta kendisidir. Gerçek şu ki
Allah, evet O, yücedir, büyüktür. (Hac, 22/62)
1 3 2 ﴿
[٦٣ :ã 1/2 1/4 ا [o
Görmedin mi, Allah, gökten yağmur indirdi de bu sa- yede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten
Allah çok lütufkardır.
(Her şeyden) haberdardır. (Hac, 22/63)
Ë Ê É È Ç Æ ÅÄ Ã Â Á À ¿ 3⁄4 ﴿
[٦٤ :ã ا[
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hakikaten Allah,
yalnız o zengindir, övgüye değerdir. (Hac, 22/64)
/ . - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
= > ; : 9 8 76 5 4 3 2 1 0
[٦ :ã ا[
Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca
Page 75
denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de,
kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü
Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Hac,
22/65)
Yukarıda geçen ilk ayette Allah’ın Alîm ve Halîm isimleri
zikredilmiştir. Allah bu iki ismiyle onların iyi niyet ve amelleri- ni bilmekte ve ona göre
onları mükafatlandıracak ve günahlarını
affedecektir. Artık üzerlerinde hiçbir şey yoktur. İkinci ayette de
Allah’ın af sahibi ve bağışlayıcı olduğu zikredilmiştir. Ayet görü-
len haksızlığa karşılık verilmesini mübah gördüğü gibi faziletin
Sayfa 75 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
75
yerine de işaret etmiş ve suçluyu affetmenin daha iyi olacağına
dikkat çekmiştir. Ayetin vermek istediği mesaj şudur: Allah’ın af
ve merhametine ermek istiyorsanız, Allah’ın şu iki ismiyle beze- nin ve ona göre O’na ibadet
edin.
Üçüncü ayet de Allah’ın Semi’ ve Basir isimleriyle bitmek- tedir. İşiten olması onun her sesi
duyduğunu, gören olması da
herşeyi görmesini gerektirmektedir. Dördüncü ayet en yüce ve
en büyük zat olduğunu belirten iki ismiyle bitmektedir. Onun bü-
yüklük ve kibriyası karşısında tüm yaratıklar cılız kalır ve onun
dışında kalan ma’budlar iptal olur. Bu da sadece onun hak, onun
dışında olan herşeyin batıl olduğunu gösterir.
Beşinci ayet: Allah’ın Lütuf sahibi ve herşeyden haberdar
Page 76
sıfatlarıyla bitmektedir. Bu sıfatlar Allah’ın ilminin genişliğini ve
gizli-açık herşeyden haberdar olduğunu göstermektedir. Yerin bi- tirmiş olduğu her türlü bitki
ve tohum buna dahildir. Lütuf sahibi
olması da, onun insanlar için her türlü rızkı, hayrı ve pak suyu
bahşettiğini göstermektedir.
Altıncı ayet: Allah’ın zengin ve övülmeye layık olduğunu
gösteren iki ismiyle bitmektedir. Bunları da Allah’ın yer ve gökle- rin içindeki mülke sahip
olduğunu, ve onların hiç birine muhtaç ol- madığını beyan ettikten sonra zikretmiştir. Mutlak
anlamda zengin
olan O’dur. Hiçbir şey ona hiçbir şey kazandıramaz. Kamil anlam- da övgüye layık olan da
O’dur. Herkes Allah’ın mülkü karşısında
fakir ve muhtaçtır. O, fazlu kereminden onlara lütfetmiştir. Yer ve
göğün içindeki herşeyi insanların istifadesine sunmuştur. Allah gü-
zelliği kullarına yarattığı için cemal sıfatına haizdir. Bundan dola- yıdır ki takdir etme ve
kanun koymada övgüye layık olan O’dur.
Zat, sıfat ve fiil olarak harşeyi ile övgüye ehildir.
Yedinci ayet: Allah’ın rahmet ve şefkatı beyan eden iki is- miyle bitmiştir. Onun merhamet ve
şefkatinin gereği olarak tüm
kainatı insanın istifadesine sunmuş ve kudretiyle yer ve göğü
sarsmaktan korumuştur.
Sayfa 76 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
76
Keza onun rahmetinin gereği olarak yeri ve diğer faydalar
için denizi onların istifadesine vermiştir. Allah onlar için barına- cakları yerleri ve her türlü
ihtiyaçlarını yaratmış ve bunları onlar
için koruyup devam ettirmiştir.
Page 77
Kasas ve Şuara surelerinde peygamberlerin kıssaları anla- tıldıktan sonra “Rabbin, izzet ve
merhamet sahibidir” sıfatları
hayli zikredilmiştir: Bu da şu anlama gelir: Her kıssa bir pey- gamberin kavmiyle beraber
kurtuluşundan bahsetmektedir. Bu
da ancak Allah’ın lütuf ve keremiyle gerçekleşmektedir. Keza
her kıssada peygamberleri tekzib eden kavimlerin de helakları
söz konusu olduğu için Allah’ın izzet ve güç sahibi olma sıfatı
zikredilmiştir.
Allah’ın izzet ve merhamet sahibi sıfatları hem kurtarma
hem de helak etmeyi gerektirmektedir. İzzet ve merhametiyle,
yalanlayanları helak ettiği gibi aynı vasıflarıyla peygamberleri ve
kendilerine uyanları da kurtarmıştır. Allah’ın rahmeti bir yönüyle
de yaptıkları eylemin çirkinliğini göstermektedir. Çünkü Allah
onlara peygamberler, kitaplar ve nimetler göndermek suretiyle
rahmet kapılarını ardına kadar açtığı halde onlar küfür, şirk ve
azgınlıklarıyla kapıları kapatmışlar ve rahmetin girmesine engel
olmuşlardır. Onlara azabın gelmesi bu tavırlarından dolayıdır.
Í Ì Ë Ê É È Ç Æ ÅÄ Ã Â Á ﴿
] : ïئא ĩا]
Allah’ım onlara azab verecek olursan senin kulların- dır. Onları affetsen de şüphesiz ki sen
izzet ve hikmet
sahibisin. (Maide, 5/118)
İsa aleyhisselam’ın bu duasının, “sen rahmet eden ve bağışla- yansın” şeklinde gelmemesi de,
söz konusu makamın acıma ve
merhamet makamı olmayıp İsa aleyhisselam ve annesini ilah edi- nenlere gazab etme ve
intikam alma yeri olmasından dolayıdır.
Bundan dolayı ayette, rahmet ve mağfiret sahibi yerine, izzet ve
Page 78
Sayfa 77 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
77
hikmet sahibi sıfatları gelmiştir ki bu makama daha uygundur.
Umudu en güzel şekilde beyan eden yönetemlerden birisi de
bir ayette hem rahmet hem de ceza nedenlerinin anılması sonra
da ayetlerin rahmet sıfatlarıyla bitmiş olmasıdır. Bu yöntemi şu
iki ayette görmek mümkündür.
﴿ 2 3 1آل [ ĩ ان: ٢ ]
Allah dilediğini bağışlar dilediğine de merhamet eder.
Allah bağışlayan ve merhamet edendir. (Ali-i İmran, 3/129)
Ë Ê É È Ç Æ Å ﴿
Õ Ô Ó Ò Ñ ÐÏ Î Í Ì] ا ا: ٣ ]
Bu suretle Allah, münafık erkeklere ve münafık kadın- lara, müşrik erkeklere ve müşrik
kadınlara azab edecek,
inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini ka- bul buyuracaktır. Allah çok
bağışlayan, çok merhamet
edendir. (Ahzab, 33/73)
Bunun diğer bir izahı da şudur: Allah’ın rahmeti gazabını
geçmiştir. Allah’ın rahmeti herşeyi kuşatmıştır. En basit şekliyle
rahmeti gerektirecek eylemi yapana ulaşacaktır. Kalbinde hardal
tanesi kadar iman olan cehennemden çıkacaktır. Bu misalleri
vermekle yetiniyoruz. Diğerleri buna kıyas edilebilir.
***
Page 79
Sayfa 78 / 232
YİRMİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Muhkem ve Müteşabih Âyetlerden
Meydana Gelmesinin İzahı
Kur’ân bir yönüyle bütün olarak muhkem, bir yönüyle mü-
teşabihtir. Diğer bir yönüyle de bir kısmı muhkem bir kısmı da
müteşabihtir. Kur’ân’ın bu üç özelliğini de çeşitli ayetlerde gör- mek mümkündür. Bazı
ayetler Kur’ân’ın muhkem olduğunu be- lirtmektedirler.
﴿ o n m l k j i h g f ed [ijİد: ]
Elif-Lam-Ra. Bu bir kitabtır ki hikmet sahibi, herşey- den haberi olan (Allah) tarafından,
ayetleri sağlamlaş-
tırılmış sonra da güzelce açıklanmıştır. (Hud, 11/1)
Ayetin anlamı şudur: Kur’ân, gayet sağlam bir biçimde di- zilmiştir. Hikmette en üst
zirvesindedir. Herşeyi doğru ve haktır.
Emirleri hayır hareket ve güzelliktir. Yasakları da insanlara zarar
veren konulardadır. Çirkin ahlakı men eder. İşte Kur’ân’ın muh- kem oluşunun bir anlamı
budur.
Zümer suresinde de Kur’ân’ın bütün olarak müteşabih oldu-
ğundan bahsedilir.
[٢٣ : Ĩ 8 9] = < ; : ا ﴿
Allah, sözün en güzelini birbirine benzer ikişerli bir
kitab halinde indirdi. (Zümer, 39/23)
Ayette geçen müteşabihin anlamı şudur: Hidâyet, güzellik
ve hak oluşta, fayda, muhteva, akıl ve kalbleri temizleme ile
maslahat konularında tüm ayetler birbirine benzerler.
Page 80
Sayfa 79 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
79
En güzel lafızlar ve en güzel anlam O’nundur. Nitekim
Kur’ân, muhtelif bitkilerin insanlara çeşitli yönlerden sağladıkları
faydalardan bahsederken onlar için de “müteşabih” sıfatını kullan- mıştır. Çünkü fayda
sağlama yönüyle birbirlerine benzerler:
v u t s r q p o n m﴿
z y x w] ~{ | } ا đĬمא:
[ ٤
Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hur- maları, ekinleri, zeytinleri, narları
birbirine benzeyen ve
benzemeyen, biçimde yaratan O’dur. (En’am, 6/141)
= < ;: 9 8 7 6 5 43 2 1 0 / . ﴿
] ?>ا : ٢]
Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandıkça bu
daha öncede rızıklandığımız şeydir derler. Onlara (de- dikleri)ne benzer verilmiştir. (Bakara,
2/25)
﴿ ts r q p o n m l] لآ ĩ نا: ]
O’nun bazı ayetleri muhkemdir. Bunlar kitabın anası-
dır. Diğerleri de birbirine benzer. (Al-i İmran, 3/7)
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Kur’ân’ın bir kısmı muhkem
bir kısmı da müteşabihtir. Parlak zeka ve derin bilgiye sahib
olanların imanı müteşabih ayetler karşısında hiçbir sûrette sarsıl- maz ve şüpheye kapılmazlar.
Çünkü onlar müteşabih ayetleri de
Page 81
muhkem ayetler gibi değerlendirirler ve ‘hepsi de Rabbimizden
nazil oldu’ derler.
Allah’tan geldiğine göre onda herhangi bir noksanlık veya
çelişki söz konusu olamaz. Bir yerde anlamı bizce anlaşılmıyorsa
onu diğer ayetler açıklar. Böylelikle problem ortadan kalkar. Bu
tür ayetlere de misaller çoktur. Önceden de geçtiği gibi bunlardan
birisi: Allah’ın herşeye kadir olması, Allah’ın dilediğinin olacağı,
Sayfa 80 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
80
dilemediğinin olmayacağı ve bazı insanları hidâyete bazılarını da
dalalete götürmesidir.
Bazı ayetlerin anlamı bize kapalı veya hikmetsiz görünür- se diğer ayetlerden istifade cihetine
gitmeliyiz. Bu bağlamda
yukarda geçtiği gibi Allah’ın hidâyete veya dalalete götürmesi
konusunun gerçek anlamı bize kapalı gelse konuyla ilgili diğer
ayetlerden faydalanma yönüne gitmeliyiz. “Böyle bir yönteme
başvurduğumuzda karşımıza şu netice çıkar: Hidâyeti gerçek- leştiren bazı sebebler vardır.
Kul onlara sarıldığında Allah ona
hidâyeti nasib eder:
[ ٦ : ïئאĩ ا ] \ ]Z Y X W V U ﴿
Onunla Allah, rızasının peşinde gidenleri esenlik yol- lara iletir. (Maide, 5/16).
Hidâyette olduğu gibi dalalete de götüren nedenler vardır.
Ô Ó Ò Ñ ÐÏ Î Í Ì Ë Ê ﴿
Ö Õ] ا فا: ٣٠]
Page 82
Bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapık- lık hak oldu. Çünkü onlar şeytanları
Allah’tan başka
dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda oldukla- rını sanıyorlar. (A’raf, 7/30)
[ :ėā ا [À¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » ﴿
Onlar (haktan) eğrilince Allah da kalblerini eğritti.
(Saff, 61/5)
Cebriyye’ye göre kul, günahları işleme konusunda zorla- nır. Oysa birçok ayette Allah’ın
hiçkimseyi günaha zorlamadığı
belirtilmektedir. Yaptıklarını iradeleriyle gerçekleştirmektedir.
Yaptıkları kendilerine nisbet edilmektedir. Cebriyye’nin tam ak- sine Kaderiyye de insanlara
yaptıklarını izafe eden ayetlerden ha- reketle kaderi inkar cihetine gitmişler ve tüm eylemleri
insanlara
Sayfa 81 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
81
atfedip Allah’ın takdirini reddetmişlerdir. Onlara göre Allah diler
fakat takdir etmez. Bu konuyu açıkça beyan ve Allah’ın herşeyin
yaratıcısı olduğunu belirten ayetleri görmezlikten gelmişlerdir.
İnsanların Fiillleri: Bu konu ile ilgili ayetleri de tek başlarına
anlamak zor. Çünkü bazı ayetlere göre kula hiçbir sorumluluk
ve pay verilmemiştir. Bu da Cebriyyeciliğe götürür. Cebriyye ve
Kaderiyye ekolleriyle ilgili olarak şunu hatırlamak gerek: Ayet
ve nasların tamamı doğrudur. Hepsine inanmak ve doğrulamak
farzdır. Ayetler arasında herhangi bir çelişki söz konusu değil- dir. Günahlar ve taatlar
kulların irade ve kudretleriyle meydana
gelmektedir. Allah ise herşeyin yaratıcısıdır. Kulların kudret ve
Page 83
iradelerini de o yaratmıştır. Ayetlerin birbirleriyle açıklanması en
güzel yöntemdir. Bir yerde mücmel olan bir ayeti diğer ayetler
açıklamaktadır.
Kur’ân’ın emrettiği veya yasakladığı namaz, zekat, zina ve
zulüm gibi eylemler mücmel olan konular değillerdir. Çünkü
Kur’ân insanlarca bilinen konuları kendilerine emretmiş veya
onlardan sakındırmıştır. Kaldı ki sünnet Kur’ân’daki mücmelleri
beyan etmiştir.
***
Sayfa 82 / 232
YİRMİ BİRİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Her Zaman ve Mekâna Hitap Etmesi
ve Örfe Değer Vermesi
Bu da önem ve faydası büyük olan bir esastır. Allah ma’rufu,
yani akıl ve dinin güzel gördüğü şeyi emretmiş, çirkin gördüğü
şeyleri de yasaklamıştır. Mü’minler iyiliği emr ve kötülükten sa- kındırmakla
emrolunmuşlardır. Kur’ân’da bu husus onlar için bir
özellik olarak gelmiştir. Namaz, oruç, zekat, hac ve iyilik, güzel
ahlak, cesaret, mürüvvet, düşünme vb. konular her zaman için
geçerli olan ve değişmeyen ma’ruf çeşididir. Bunlar her ümmette
geçerli ve emrolunan faziletlerdir. Keza, şirk, haksız yere adam
öldürme, zina, içki v.b. şeyler de her zaman ve mekan için ya- saklanan ve hoş olmayan
hasletlerdir. Bunun yanında zaman ve
mekana göre hüküm alan ve değişebilen daha başka şeyler de
vardır.
Page 84
Böyle konuların hükümlerini Allah örf ve adetlere tevdi
etmiştir. Maslahata göre değerlendirilirler. Misal olarak Allah
anne-babaya iyiliği emretmiştir. İyilik çeşitleri zaman ve meka- na göre değişebileceği için
iyiliğin nev’i üzerinde durulmamıştır.
Bu da iyiliğin her çeşidini kapsaması içindir. Bir dönemde hoş
karşılanan bir iyilik çeşidi diğer bir dönemde değişiklik arzede- bildiği gibi insanlara yapılan
iyilikler de değişebilmektedir.
Dikkat edilmesi gereken husus, içinde bulunduğumuz za- man içinde iyilik sayılacak tarzda
anne ve babalarımıza ihsanda
bulunmaktır.
Akraba, komşu ve arkadaşlara yapılacak iyilikler de aynı-
Sayfa 83 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
83
dır. Zaman ve mekana göre hüküm alır. İnsanlar arasında geçerli
olacak iyilik esastır. Böyle bir iyiliğin dine aykırı olması da söz
konusu olmaz. Kötülük ve cezalar da böyledir. Örf esastır.
﴿ 3 ]ا ùĭءא: ]
Kadınlarla iyi geçinin (Nisa, 4/19)
﴿ml k j i h] ا : ٢٢]
Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların
da erkekler üzerinde hakları vardır. (Bakara, 2/228)
Kur’ân kadın ile erkeğin karşılıklı haklarını örfe havale et- miştir. İçinde bulundukları ortam
önemlidir. Bu tür adetleri tek
tek saymak mümkün değildir. Kur’ân bunları öz olarak ifade et- miştir. Bu da Kur’ân’ın eşsiz
oluşunun ve doğruluğunun delille- rindendir.
Page 85
[ ٣ :فا ا[ -, + * ( ﴿
Yeyin, için, israfta bulunmayın. (A’raf, 7/31)
﴿ ML K J I H G F E D] ا فا: ٢٦]
Ey Ademoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi
ve süslenecek elbise indirdik. (A’raf, 7/26)
Allah, yiyecek, içecek ve elbiseyi mübah kıldığını beyan
ederken bunların çeşitlerine değinmemiştir. Çünkü bunlar zaman
ve mekana göre değişebilmektedirler. Kur’ân’ın indiği zamanda
mevcud olup olmamalarına bağlı değildir.
﴿ R [a « ا ęĬلא: ٦٠]
Düşmanlara karşı gücünüz nisbetinde kuvvet hazırla- yın. (Enfal, 8/60)
Kur’ân’ın indiği zamandaki silahların zamanla değiştikleri
bir geçektir. Ayet, imkan nisbetinde elde edilebilecek ve zamana
göre ihtiyaca cevab verebilecek her türlü silahı kapsamaktadır.
Sayfa 84 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
84
B A @ ? > = < ; : 9﴿
HG F E D C] ا ùĭءא: ٢]
Ey iman edenler mallarınızı aranızda batılla yemeyin.
Kendi rızanızla yaptığınız ticaret olursa başka. (Nisa, 4/29)
Bu ayet de ticaretin çeşit ve cinsini belirtmemiş ve alışverişte
söylenecek olan sözlere herhangi bir sınırlandırma getirmemiştir.
Page 86
Bu da bize Şâri’nin yasakladığı muameleler dışında ticaret kap- samına giren her türlü
alışverişin mübah olduğunu göstermekte- dir. Karşılıklı rızayı ifade eden tüm lafızlar ticaret,
muamele ve
akitlerde geçerlidir.
***
Sayfa 85 / 232
YİRMİ İKİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Örnek Vermedeki Yöntemi
Kur’ân, en geniş anlamıyla insanların ihtiyaç duydukları
şeylere dağinmiş, en açık ve net biçimde de mesajını insanlara
iletmiş ve en güzel eğitim metodunu sunmuştur. Kur’ân’ın eği- tim yöntemlerinden birisi de
misaller getirmesidir. Allah Teala
tevhid ehli ile şirke düşenlerin durumlarını ve eylemlerini çeşitli
misallerle ortaya koymuştur. Kur’ân’ın misalleri vermedeki ga- yesi, meseleyi okuyucu
gözünde canlandırmak ve duyu organ- larına hitab ederek açıklamaktır. Bu da Allah’ın
kullarına olan
lütuf ve keremindendir.
Kur’ân birçok ayetinde vahiy ve ilmi yağmura, kalpleri de
toprak ve vadilere benzetmiştir. Vahiy ve ilmin kalbe olan tesiri
yağmurun toprak üzerindeki tesirine benzetilmiştir. Suyu çeken
ve bitki yetiştiren toprak, vahyi kabullenen ve anlayan kalbe ben- zetilmiştir. Suyu tutup bitki
yetiştirmeyen fakat insan ve hayvan- ların içme ve faydalanmasında kullanılan toprak çeşidi
de Kur’ân
ve sünneti ezberleyip insanlara götürdüğü halde onunla amel et- meyen insan kalbine
benzetilmiştir. Suyu tutup bitki yetiştirme- yen fakat insan ve hayvanların içme ve
faydalanmasında kulla- nılan toprak çeşidi de Kur’ân ve sünneti ezberleyip insanlara gö-
türdüğü halde onunla amel etmeyen insan kalbine benzetilmiştir.
Suyu tutmayan ve bitki yetiştirmeyen toprak çeşidi de vahiyden
Page 87
istifade etmeyen, ezberlemeyen ve amel etmeyen kalbin benzeri- dir. Toprak ile kalb
arasındaki benzerlik açıktır. Vahyin yağmura
benzetilmesi de öyledir. Yağmurda yeryüzü bitki ve canlılar için
hayat varken, vahiy de ruh ve gönüller için hayat kaynağıdır.
Sayfa 86 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
86
Kur’ân’ın verdiği misallerden bir tanesi de tevhid kelime- sinin her zaman için Rabbinin
izniyle meyve veren ağaca ben- zetilmesidir. Tevhid kelimesi söyleyenin kalbinde kök
salmıştır.
Ona marifet, doğrulama ve düşünce kazandırır. Meyvesi takva,
sevgi ve imandır. Her zaman için güzel niyet, ahlak, hidâyet ve
iyi ameller verir. Sahibini ihlas, yakin ve ilminden dolayı mele-i
alaya çıkarır.
Kur’ân, Allah’tan başka ilah edinen, onlarla övünen ve put- lardan fayda ve zarar umanları da
takatsız, çaresiz, çok zayıf bir
yuva yapan örümceğe benzetmiştir. Örümceğin ağ kurması ona
bir güç kazandırmadığı gibi aksine onu daha fazla yormaktadır.
Allah’a ortak koşanlar da öyledirler. Şirke düşmekle zarardan
başka hiçbir şey elde etmezler. Çünkü kalbleri Allah’tan kop- muştur. Kalbi Allah’tan kopan
biri her yönüyle zayıf düşmüş de- mektir.
Yaratıklara bel bağlayan biri çaresizdir. Beklentileri boşa çı-
kacaktır.
Mü’min ise, Allah’a bağlandığı için iman ve tevhidi saye- sinde güçlüdür. Çünkü fayda ve
zararın sadece Allah’ın elinde
olduğunu bilmektedir. Mü’min söz ve eylemlerinde doğru yol
üzerinde bulunmaktadır. İradesini hayırda kullandığı ve Allah’a
Page 88
bağladığı için hürdür. Müşrik ise tam aksine efendisine yük olan
dilsiz köle gibidir. Ondan hiçbir hayır beklenmez. Çünkü insanla- ra bağlanmıştır. Onlara köle
olmuştur. Hayrı ne bilir ne de işler.
Kur’ân’ın müşrik için diğer bir benzetmesi de yükseklerden
düşüp kuşların parçaladıkları birinin durumuyla izah edilmekte- dir.
, + * ) ( '& % $ # " ! ﴿
: 9 8 7 6 5 43 2 1 0 / . -
[ ٣ :ã ا;> = < ? @ [
Sayfa 87 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
87
Ey insanlar (size) bir misal verildi. Şimdi onu dinleyin,
Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya
gelseler, bir sineği bile yaratamazlar. Sinek onlardan
bir şey kapsa bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de
aciz, kendinden istenen de. (Hac, 22/73)
Ayetinde geçtiği gibi müşrik ve onların Allah dışında dost
edindiklerinin misali sineklerin durumuyla anlatılmıştır. Şöyle ki
tüm putlar en zayıf yaratıklardan olan bir sineği yaratmaya ça- lışsalar dahi bunu
beceremezler. Durumları bu iken nasıl olur da
bütün putlar değil de sadece bir kısım ve hatta daha az sayıdaki
putlar bir sineği yaratabilirler veya kendilerinden bile herhangi
bir zararı def edemedikleri halde nasıl olur da insanlara herhan- gi bir fayda veya zarar
sağlayabilirler? Bu acizliğin ötesinde bir
acizlik düşünülebilir mi? Allah’a ortak koşan birinin içine düş-
Page 89
müş olduğu çıkmazdan daha kötüsü var mı?
Böyle birinin misali birçok efendisi olan ve hiçbirini razı ede- meyen kölenin misali gibidir.
Kalbinde çok sayıda put sevgisi taşı-
maktadır. Daimi bir şirk içine saplanmıştır. İçinde bulunduğu çık- mazı düşünebilirse, belki
kötü durumunun farkına varacak; dinini,
akıl ve düşüncesini nasıl kaybettiğini öğrenmiş olacaktır.
Kalbini sadece Allah’a veren, yalnız ondan korkan, ona ibadet
eden, fayda ve zararın sadece Allah’tan geldiğine inanan Muvahhid
ise, huzur içindedir. Kalbi ve vicdanı rahattır. Hakkı bulduğunun
farkındadır. Varacağı yer en güzel yerdir. Onu en güzel hayat bek- lemektedir.
Kur’ân’ın misallerinden bir tanesi de amelleri bahçe ve bos- tanlara benzetmesidir. İhlas ve
sünnete uygun yapılan ameller, en
güzel yerde hava, rüzgar, güneş ve akan sudan faydalanan bir bah-
çeye benzetilmiştir. Yağmur yağmasa da serinlik ve nemden fay- dalanmaktadır. Tüm bu
şartlardan ayrı olarak da en yüksek ve en
güzel yerde bulunmaktadır. İşte böyle yerde yetişecek ağaç, bitki
ve meyveleri düşün. Bu bahçenin sahibi güven içerisindedir, hu-
Sayfa 88 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
88
zurludur. Allah’ın rahmeti ve bereketi sayesinde herhangi bir afet
veya beladan korkmamakta ve kaygı duymamaktadır. Güvendiği
zat daima dipdiri, uyumaz ve onu hiçbir şey aciz bırakamaz.
Allah’tan başkasına güvenen kimsenin durumu ise hayli fark- lıdır. Fayda ve zarar vermeyen
ölülere güvenmektedir. Kendini ve
malını onlara terketmiştir. Böylelerine Allah gazab etmektedir.
Page 90
Bahçesine afet ve belaları göndermektedir. Güvenmekte olduğu
sahte ilahlar ne ona ne de bahçesine fayda verebilmektedir. Artık
elleriyle kendisini dövmektedir. Çalışamayacak derecede yaşlan- mıştır. Ellerinden hiçbir iş
gelmeyen mecalsız bir ailesi vardır.
Önceden onlara güvenirdi ama heyhat bu aldanmışın musibeti,
ne büyük olacaktır! Bu işlediği amellere riya, nifak ve şirki ka- rıştırmak suretiyle onları
geçersiz kılmıştır. Eyvah bu rengarenk
mis kokan mükemmel bahçesi artık afetlerle yıkılıp kurumuştur.
Sahibi, umutsuz ve çaresiz bir biçimde ailesiyle beraber eli kolu
bağlı olarak beklemektedir.
Bu misal, misallerin en güzeli ve en anlamlı olanlarındandır.
Allah’a iman edip iyi amellerde bulunanlarla riyakârlık yaparak
amellerini boşa çıkaranların durumlarını açıklamaktadır. Amellerin
bahçelere benzetilmesi şu yöndendir; bahçeler bir çok şeyden fay- dalanır ve güç alırlar.
Elverişli toprak, gübre, su, hava ve tecrübeli
bahçıvan.. Ameller de öyledir. Onları da halis bir kalb, samimiyet,
sünnete ittiba, Allah’ın ayetleri üzerinde düşünme geliştirir ve güç-
lendirir. Allah kafirlerin yaptıklarını seraba koşan, susamış birine
benzetmiştir. O haliyle seraba doğru koşmaktadır. Yanına vardı-
ğında ise onu bomboş olarak görmektedir.
Kur’ân’ın kafirlerin yaptıklarına getirdiği diğer bir benzetme
de esen rüzgarla toz-duman olan küldür. Bu benzetme de kafir- lerin yaptıklarının boşa
gideceğini canlandırmaktadır. Küfür ve
isyanı ateş mesabesindedir. Onun yaptıklarını yakıp savurmuştur.
Kör taklidiyle bir şey yaptığını düşünmektedir. Fakat kıyamette
karşılığını alacağı yerde serab gibi hayal kırıklığına uğrayacak ve
Page 91
Sayfa 89 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
89
amellerinden faydalanamayacaktır. Ayette Nur, 24/39 geçen serab
kelimesi, susamış birinin sıcak çölde hayali bir su gördüğü yerdir.
O sıcağın altında su var zannıyla o yöne giderek takattan düşer. Bu
taklid neticesi ata ve geçmişlerinin yanlış yollarını takib edenin
durumunu andırır. Kıyamette ise eliboş kalacak ve pişmanlık du- yacaktır. Ne yapmışsa, Allah
ona göre muamele edecektir.
İhlasla yapılan ameller kuvvetli bir bahçeye benzetildiği
gibi, riyakarların yaptıkları da üzerinde toprak bulunan kaygan
bir kayaya benzetilmiştir. Yağmur yağınca sadece kuru kaya
kalmaktadır. Riyakarın kalbi de öyledir. İçinde ne iman ne ihlas
ne de tasdik vardır. Taş gibi katıdır. Yaptıklarını inanarak yap- mamıştır. Riya ve gösteriş için
yapmıştır. Yağmurun kayaya iş-
lemediği gibi onun da kalbine hiçbir amel tesir etmemiştir. Bu
misaller, amellerin kabul yönleriyle eksik veya sağlam oluşlarını
canlandırmaktadır. Münafıkların durumu da karanlıkta başkası-
nın yardımıyla ateş yakan birine benzetilmiştir.
Etrafı aydınlanıp durumu anlaşılınca ışığı sönüvermiştir.
Artık önceki halinden daha kötü bir karanlığa düşmüştür. Münafık
da öyledir. İman nuruyla aydınlanınca önünü görür, fakat nefsi- ne uyunca hayretler içine
düşer ve kendi kendine şunu sormaya
başlar. Acaba, ata ve dedelerini mi taklid edecek yoksa hak din
İslam’da kalmaya mı devam edecektir? Taklid şeytanı ona gala- be çalarak atalarının batıl
dininde kalmayı yeğlemiş ve karan- lıklarda kalmaya karar vermiştir. Artık İslam nurunu
yitirmiş ve
Page 92
hayretler içinde kalmıştır. Sünnetullah gereği onun için dönüş de
söz konusu değildir. Çünkü hakkı gördükten sonra bile bile on- dan yüz çeviren birinin tekrar
hakkı bulması ve ona dönmesi çok
zordur. Bu misal, hakkı gördükten sonra nefislerine uyarak imanı
terkeden münafıkları anlatmaktadır.
F E D C B A @ ? > = < ; : ﴿
[ : G H IJ K L M N] ا
Sayfa 90 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
90
Yahut (onların durumu) gökten sağanak halinde bo-
şanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar
bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir.
O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tutarlar. Oysa Allah kafirleri
çepeçevre kuşatmıştır. (Bakara, 2/19)
Bu ayet de Kur’ân’ı işittikleri halde taklid neticesi yüz çe- virdikleri için ondan
faydalanmayan münafıkların durumlarını
canlandırmaktadır. Allah Teala dünyanın süs ve cazibesine alda- nanların durumunu da
baharın yeşilliğini daimi bilip aldananla- rın durumuna benzetmiştir. Onlar dünyanın geçici
metaına aldan- mışlar ve yaratılış gayelerini unutmuşlardır. Baharın son bulması
gibi dünya da onları terketmiştir. Yeşilliği sararıp kaybolmuştur.
Bu misal iyi-kötü herkesin yaşadığı bir olaydır. Fakat dünya sar- hoşluğu ve iman zaafiyeti
onları dünyayı ahirete tercih etmeye
götürmüştür.
***
Page 93
Sayfa 91 / 232
YİRMİ ÜÇÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın İrşad Yöntemi
Kur’ân’ın irşad ile ilgili iki yöntemi vardır.
1- Kur’ân bilinen şeylere (ma’rufa) davet eder ve onlardan
haber verir. Kötü oldukları bilinen şeylerden alıkor.
2- Bilinen metodlarla faydalı neticeler elde etmeye ve bu
yolda düşünmeye davet eder.
Kur’ân, birinci yöntemiyle hayırlı ve hikmetli konulara;
ikinci yöntemi ile de, birçok ayetiyle yer, gök ve onların içindeki
varlıklar üzerinde düşünmeye ve araştırmalar yapmaya davet et- miştir. Kur’ân onların
insanların yararına sunulduğunu, demirin
insanlar için yaratıldığını, onda fayda ve kuvvetin bulunduğunu
beyan eder.
﴿ ! " # $ % & ' ) ( * + , [ ĩنא: ٢٠]
Allah’ın göklerde ve yerdekileri sizin emrinize verdiği- ni görmüyor musunuz? (Lokman,
31/20)
Kur’ân, bu ve benzeri ayetlerle aklımızı kullanmaya ve ev- renin içindeki nimetlerden
faydalanmaya bizleri davet etmiştir.
Bu ayetleri düşünüp kainatın niçin yaratıldığı üzerinde düşünür- sek iki önemli neticeyi elde
ederiz.
1- Allah’ın yüce sıfatlarıyla hikmet ve sayısız nimetlerini,
cennet, cehennem, ahiretin varlığını ve peygamberlerin vermiş
oldukları haber ve bilgilerin doğru olduklarını öğrenmiş oluruz.
Her alim, bilgisi nisbetinde bu tür delilleri ortaya koymuştur.
Page 94
Zaten Kur’ân’da, Allah’ın ayetlerinden akıl sahiplerinin isti- fade edebileceğini haber
vermiştir. Her kab hacmi nisbetinde
Sayfa 92 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
92
Kur’ân deryasından nasibini alır. Bu ilimlerin en kıymetlisi ve
en alisidir.
2- Çeşitli ve faydalı neticeleri elde etmek için aklımızı kul- lanırız. Allah evreni istifademize
sunmuştur. Ondan yararlanma
yeteneğini bizlere bahşetmiştir. Din-dünya ayırımını yapmadan
yararlanmamızı öğütlemiştir. Yerin içindeki ve üzerindeki nimet
ve hazinelerden yararlanabilmemiz için onu elverişli bir biçimde
yaratmıştır.
Bu gün için, Kur’ân’ın bu emrine uyup içindeki nimetleri
değerlendirmenin önemi daha da fazla önem kazanmıştır. Yerin
içinde birçok madenin bulunduğu ortaya çıkmıştır.
“Kendisiyle vacibin tamamlandığı şey de vacibtir” kâidesi
bizlere birçok şey hatırlatmalı. Bu kâideye göre teknoloji ve fen- ni ilimleri öğrenmek (ümmet
için) hem dinen hem de aklen farz- dır. Bu aynı zamanda cihad çeşitlerinden ve Kur’ân
ilimlerinden
bir tanesidir. Kur’ân bize demirde hem fayda hem de kuvvetin
bulunduğundan bahseder. İstifade edip kullanmamız için yeryü-
zünü faydamıza sunmuştur. En faydalı metodlarla ondan istifade
etmeliyiz. Bu da ancak modern araştırma, teknik ve deneyimlerle
olabilir. Bu, Allah’ın sonsuz kudretine, geniş rahmet ve hikme- tine delalet eden ayetleridir.
Onlara her türlü nimeti sunmuş ve
Page 95
elde etme yollarını da kolaylaştırmıştır. Hergün yeni yeni yön- temler geliştirilmektedir.
Kur’ân her zaman için insanların fay- dalanabilecekleri ilahi mesaj ve tüm ihtiyaçları için yol
gösterici
bir meşaledir.
***
Sayfa 93 / 232
YİRMİ DÖRDÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın İ’tidale Davet Etmesi ve Aşırılıktan
Sakındırması
Kur’ân vasat ve i’tidale davet edip her türlü aşırılıktan ve
haddi aşmaktan sakındırmaktadır.
[ ٠ :ģ ĭ ا [N M L K J ﴿
Muhakkak ki Allah adalet ve iyiliği emreder (Nahl, 16/90)
﴿ o 1] ا اف: ٢]
De ki, Rabbim adaleti emretmiştir. (A’raf, 7/29)
Bu konudaki ayetler de hayli çoktur.
İ’tidaldan gaye, her konuda ölçülü olmak, haddi aşmamak,
aşırıya kaçmamak, gerekli haklara riayet etmek ve tefrite gitme- mektir.
İbadet konusunda i’tidal emredilmiştir. Bundan kasıt da
Rasûlullah’ın sünnetini yaşamaktır. Bu konuda da birçok ayette
ifrat ve tefrite gidilmemesi tavsiye edilmiştir. Allah’ın emretmiş
olduğu ibadette iki konuya dikkat çekilmiştir: İhlas ve sünnete
uygunluk. Bu iki esastan biri ihmal edilirse ibadet geçerliliğini
yitirir.
Peygamberlere iman konusunda da i’tidal esastır. Onlara
Page 96
iman, onları herkesten fazla sevmek ve saygı göstermek ve layık
oldukları makamı vermek ile gerçekleşir. Kur’ân birçok ayet- te peygamberler konusunda
aşırılığa gitmekten sakındırmıştır.
Onlara peygamberlikten daha yüce bir konum tanımak, Allah’ın
bazı sıfatlarını onlara vermek, onların hakları konusunda taksirat-
Sayfa 94 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
94
ta bulunmak, saygı ve sevgilerinde kusur göstermek, onlara uy- mamak, Hristiyanların yaptığı
gibi ifrata gitmek veya Yahudilerin
Musa hakkında gösterdikleri gibi tefrite düşmek, onların arasını
ayırmak, bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak gibi konular
Kur’ân’ın peygamberler konusunda yasakladığı konulardır.
Veli ve alimler konusunda da Kur’ân i’tidali emretmiştir.
Onları sevmek, ve onlara saygı göstermek farzdır. Onlar hak- kında aşırılığa kaçmak, Alah’ın
sıfatlarını onlara vermek onları
rahatsız etmek, onlara düşmanlık göstermek de haram kılınmış-
tır. Allah’ın bir dostuna düşmanlık beslemek, Allah’a savaş ilan
etmektir.
Nafaka ve sadakalar konusunda da i’tidal emredilmiştir.
Cimrilik, israf ve savurganlık yasaklanmıştır. Fiil ve amellerde
cesaret ve yiğitlik emredilmiş, korkaklık ve korkaklar yerilmiş,
bile bile nefsi tehlikeye atmak yasaklanmıştır. Sabır da birçok
ayette övülmüş, sebatsızlık, hakaret, kabalık ve sertlik yeril- miştir. Her hak sahibinin hakkına
riayet edilmesi emredilmiştir.
Bunların kapsamına, anne-baba, akraba, komşu, arkadaş, idareci,
Page 97
öğrenci, işçi ve benzer gruplar girer. Bir bakıma bunların hakla- rına riayet etmek Allah’ın
hakkına riayet etmektir. Fiil ve sözle- rimizle en iyi biçimde bu haklara riayet etmeyi ihmal
etmemeli
ve bu konuda da aşırılıktan sakınılmalıdır.
Yeme, içme, giyim, davranış, yürüme, ve konuşmalarda da
i’tidal emredilmiş; haddi aşma, israf, savurganlık ve bedene ezi- yet etme yasaklanmıştır.
Netice olarak; ilim ve hikmet sahibi Allah her konuda ifrat
ve tefritten sakındırmış ve
Sizi vasat bir ümmet kıldık (Bakara, 2/143) buyurmuştur.
***
Sayfa 95 / 232
YİRMİ BEŞİNCİ ESAS
Allah’ın Sınırlarını Gözetip Kollamak
Kur’ân hududullah’a (Allah’ın sınırlarına) riayet edilmesini
emretmiş, ve onların aşılmasını yasaklamıştır.
[ ٢ :ÙÖijÝ ا﴿ , - ./ [
Allah’ın koyduğu sınırlara riayet edenler. (Tevbe, 9/112)
﴿ ¿ ÄÃ Â Á À] ا : ٢٢]
Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, onları aşmayın. (Bakara,
2/229)
﴿ [ ^ _ ` ba] ا : ]
Bunlar Allah’ın sınırlarıdır yaklaşmayın. (Bakara, 2/187)
Allah’ın sınırlarından kasıt, açık yada gizli, Allah’ın kulla- rı için koymuş olduğu emir ve
yasaklardır. Onlara riayet etmek
Page 98
de, gereği şekilde emirlere sarılmak ve yasaklardan uzaklaşmak- la mümkündür. Allah’ın
sınırlarına riayet etmek onları hakkıyla
bilmekle mümkün olabilir. Emrolunanlar, olduğu gibi yerine ge- tirilir, yasaklardan da
gerektiği şekilde uzak durulur.
Şeytanın tuzaklarına dikkat etmek gerek. Çünkü o hak ile ba- tılı birbirine karıştırmaya
çalışmaktadır. Kur’ân, Allah’ın sınırla- rını bilenleri övdüğü gibi bilmeyenleri de yermiştir.
“Kur’ân’da
şunlar Allah’ın sınırlarıdır. Onlara riayet edin.” şeklinde ayet- ler, Allah’ın emir ve
yasaklarıdır. Onları aşma veya ihmal etme
yasaklanmıştır.
Kur’ân, yiyecek, içecek, giysi ve evlenmeye teşvik ettiği
Sayfa 96 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
96
gibi bu konularda aşırılığa kaçmayı ve çirkinliği yasaklamıştır.
Talak, nikah, iddet konularında da ilahi esaslara uyulması ve ya- saklara bulaşılmaması
emredilmiştir.
Miras konusuna dikkat çekilmiş, hak sahiplerinin hakları-
na riayet edilmesi ve hak etmeyenlere de herhangi birşeyin ve- rilmemesi emredilmiştir.
“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Onlara
yaklaşmayın” sözünden murad Allah’ın yasaklarıdır. Yasakların
sınırına yaklaşmayın demektir. Bu yasağın kapsamına, onlara se- beb olan durumlar, onlara
götüren eylemler de girer. Oruçluya
haram olan şeyler sayıldığı ve oruç zamanı belirtildiği zaman da
“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Yaklaşmayın” ifadesi kullanılmıştır.
(Bkz. Bakara: 187)
Bir hayasızlığa bulaşmadıkları müddetçe kadınlara verilen
mihirden birşey alınmaması ve
Page 99
﴿ Z] ]\ [ اøŸ ءا: ٣٢]
Zinaya yaklaşmayın. (İsra, 16/32)
[٢ :مא đĬا[ ) ' & % $ # " ! ﴿
En güzel şekil dışında yetimin malına yaklaşmayın.
(En’am, 6/152)
gibi yasaklardan sonra da “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, on- lara yaklaşmayın” ifadeleri
kullanılmıştır. Kumar ve içki hak- kında da şu ifade kullanılmıştır.
< ; : 9 8 7 6 5 4 3 2 1 ﴿
[ : ïئאĩ ا [BA @ ? > =
Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza Düşmanlık
ve kin sokmak sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alı-
koymak ister (Maide, 5/91)
Netice olarak; hayır, kurtuluş ve huzur Allah’ın sınırlarına ria- yet etmede, kötülük ve ceza da
onları bilmeyip ihlal etmededir.
Sayfa 97 / 232
YİRMİ ALTINCI ESAS
Ahkâmın Bazı Kayıt ve Şartlarla Uygulanışı
Bu kâidenin temeli, herhangi bir şarta bağlanarak uygulan- ması istenen hükümlerin, şartlar
yerine getirilerek uygulanması-
dır. Bu da önemli kâidelerden birisidir. Şart ve kayda bağlanan
hükümler ancak adı geçen şart ve kayıdların yerine gelmesiy- le tatbik edilirler. Bu nevi
ayetler çoktur. Bazı usûlcülerin bazı
şartlar için “Bu şartın hükmü geçersizdir” görüşleri tartışılabilir.
Kur’ân’da geçen her lafzın bir anlamı vardır. Bazı müfessirlere
bir anlam kapalı kalabildiği halde aynı anlam başka birçok kişiye
Page 100
açıktır. Müfessirlerin, “şart zahiri anlamında değildir” sözleri ise
bu şartla hüküm verilmez demektir.
Allah kulları için usül ve furu’ esaslarını, anlamaları için en
güzel yöntemlerle beyan etmiştir ki bu sayede emrolunan şey- lerin güzellikleri ile yasaklanan
şeylerin zararları anlaşılsın. Şu
ayet bu gerçeği ifade eder
﴿ À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1]ا ijĭĨËĩن: ]
Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilaha taparsa, bu
hususla ilgili hiçbir delili yoktur (Mu’minun, 23/117)
Allah’tan başkasına yalvarıp tapan küfre girmiş olur. Hiçbir
delili de yoktur. Allah’ın onu bir kayıdla beyan etmesi şirkin,
müşriklerin taklid, vehamet ve hamakatlarını ortaya koymak
ve herhangi bir mesnedlerinin bulunmadığını belirtmek içindir.
Onlar sadece hissî behimî taklidleri neticesinde küfür bataklığına
düşmüşlerdir. En basit bir düşünceye sahib olsalardı böyle bir
hamakata düşmezlerdi.
Sayfa 98 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
98
Buna diğer bir misal da şu ayettir:
m l k j i h g f ﴿
n] ا ùĭءא: ٢٣]
Kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde
bulunan üvey kızlarınızda size haram kılındı. (Nisa,
Page 101
4/23)
Ayette geçen “evlerinizde bulunan üvey kızlarınız” kaydı ha- ram kılınmaları için şart
olmadığı halde, ayette böyle bir kaydın
gelmesi, olayın şenaat ve vehametini daha iyi belirtmek içindir.
Yani insanın evinde bulunan üvey kızlarını nikahlaması çirkinli-
ğin en büyüğüdür. Çünkü artık kızı konumundadır.
Kur’ân, akıl sahiplerine böyle bir evliliğin çirkinliğini gös- termek ve dolayısıyla ondan
caydırmak için böyle bir yönteme
başvurmuştur. Zaten üvey kızların haram olması için aynı evde
yaşama şartı da yoktur. Bir kadınla evlenmek ya haramdır, veya
helaldır. Bunlar da nikahları helal veya haram olan kadınlar gibi- dirler. Aynı evde bulunup
bulunmaması şart değildir.
﴿ ON M] اøŸ ءا: ٣]
Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin (İsra 17/31)
Bilindiği gibi fakirlik endişesi olsun veya olmasın çocuk
öldürmek haramdır. Ayet birçok yönden öldürmenin vehametini
ortaya koymaktadır. Böyle bir öldürme herşeyden önce haksız- ca bir eylem ve şefkat
edilmesi gereken insanlara karşı işlenen
bir cinayettir. Allah’ın kaderine başkaldırmadır. Allah’a karşı
kötü zan beslemektir. Fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürenler,
Allah’ın kaderine karşı isyan ettiklerinin farkında değillerdir.
Fakirlikten bu derece korkulmadığı halde böyle bir girişimde
bulunmuşlardır. Rableri hakkında şu kötü düşüncede bulunmuş-
lar. Eğer bunlar yaşasalar fakirliğimiz daha da artacaktır vehmine
kapılmışlardır. Fakirlik halinde bile öldürülmeleri haram ve ya-
Sayfa 99 / 232
Page 102
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
99
sak olduğuna göre zenginlik hallerinde öldürmek hayli hayli çir- kin ve yasak olur. Bu ayet,
arap cahiliyyesinin içinde bulunduğu
bir durumu da açıklamaktadır. Kur’ân’ın bu nedenlerle beraber
öldürme eylemini ortaya koyması daha iyi bir biçimde meseleyi
canlandırmakta ve açıklamaktadır.
﴿ _ ` gf e d c b a] ا : ٢٢]
Eğer kocalar barışmak isteseler, bu durumda boşadık- ları kadınları geri almaya daha fazla
hak sahibidirler.
(Bakara, 2/228)
Ric’at ile ilgili bu ayet hakkında alimler çeşitli görüşler öne
sürmüşlerdir. Bazıları ayette geçen şartın bir hüküm belirtmedi-
ğini söylemiş dolayısıyla barışmak istemeleri ile istememeleri
hiçbir hüküm ifade etmez, demişlerdir. Yani, koca ric’at yapmak
isterse yapar. Ayette geçen kayıt sadece, kadına herhangi bir hak- sızlığın gelmesini önlemek
ve Allah’ın bu konudaki emrini yeri- ne getirmek içindir. Bu ayet anlam bakımından şu ayet
gibidir.
] +* ) ( ' & ﴿ا : ٢٣]
Ya onları güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın
(Bakara, 2/231)
Bazı alimler de ayette geçen kaydı genel anlamıyla kabul et- mişler ve koca, iddet halindeki
eşine ancak iyilik dilediği zaman
ric’at edebilir, yok eğer, eşinin zararını isterse bu durumda ona
ric’at edemez demişlerdir. Doğrusu da budur.
] +* ) ( ' & % $ # " ! ﴿ا : ٣ ٢]
Yolculukta olur da yazacak kimse bulamazsınız (borca
karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir. (Bakara 2/283)
Page 103
Ayet rehin tutmayı sefer kaydına bağladığı halde seferde de
hazarda da rehin vermek-tutmak caizdir. Öyleyse böyle bir kay- dın ne faydası olabilir?
Seferin zikredilmesinin faydası şudur:
Kur’ân rehin tutmaya en fazla ihtiyaç duyulan durumu zikretmiş-
Sayfa 100 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
100
tir. Çünkü sefer hali katib, (noter veya şahitler)in zor bulunduğu
bir durumdur. İşte bu durumda rehin almak-tutmak kaçınılmaz
bir durum arzeder. Sefer için öne sürülen kayıt kabzetmek içinde
söz konusu değildir. Yani: Rehin almak için, kabz şart değildir.
İhtiyat ve güvence için zikredilmiştir. Katibin bulunmaması şartı
bu şekilde düşünülebilir.
b a ` _ ^ ]\ [ Z Y ﴿
Erkeklerinizden iki de
ا : ٢ ٢]
şahid bulundurun. E
] g f e d c
ğer iki er- kek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir er- kek ile biri yanılırsa
diğerinin ona hatırlatması için iki
kadın olsun. (Bakara, 2/282)
Teamül, erkekler hazır olsun-olmasın bir erkek ile iki kadın
şahitliğinin geçerliği yönündedir. Ayet hakların korunmasını sağ-
layacak en iyi şekli ifade etmiştir.
Rasûlullah’ın yeminle beraber tek şahidi kabul etmesi de
Page 104
buna delildir. Ayet buna değinmemiştir. Değinmemesinin hikme- ti de hakların muhafazası
için en iyi durumu dile getirmiş olma- sıdır.
﴿ o 1] 1/2 1/4 ا : ]
Fayda veriyorsa öğüt ver (A’la, 87/9)
Bu ayet için de aynı kâide uygulanır. Bazı alimler, fayda
versin vermesin öğüt vermenin gerekliliğini ifade etmişlerdir.
Kanaatımıza göre ayeti bu biçimde yorumlamak yanlıştır. Ayet
düşünüldüğü zaman şöyle bir anlam çıkar: Kısmen veya tam ola- rak fayda sağlanıyorsa veya
kötülük kısmen veya birden ortadan
kalkıyorsa, öğüt verme cihetine gidilir. Yok eğer öğüt vermenin
zararı faydasından daha çok ise öğüt verilmez.
Müşriklerin putlarına hakaret etmek de böyledir. Bu sayede
Allah’a sövmek söz konusu olursa terkedilir. İyiliği emretme ve
Sayfa 101 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
101
kötülüğü engelleme de aynıdır. Bu vecibelerle faydadan ziyade
zarar söz konusu ise terkedilirler.
[ ٢ :ģ ĭ ا [z y x w v ﴿
Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et. (Nahl,
16/125)
Ayeti de bizlere kayıt ve şartların fayda ve hikmetten hali
olmadıklarını ifade eder. (Çünkü faydanın söz konusu olmadığı
yerde hikmetten söz edilemez.)
﴿ ÈÇ Æ Å Ä] ا : ٦]
Page 105
Peygamberleri haksız yere öldürürlerdi. (Bakara 2/61)
Peygamberi öldürmenin haklı yönü bulunmadığı halde,
“haksız yere” kaydı zikredilmiştir. Bu da kötülüğü yapanların
cürüm işleme yönünden insanların en kötüleri ve yaptıklarının
da en çirkin bir hareket olduğunu açıklamak içindir.
﴿ ÏÎ Í Ì Ë Ê É È Ç] ا đĬمא: ]
Allah’ın öldürülmelerini haram kıldığı nefisleri hak- sızlıkla öldürmeyin. (En’am, 6/151)
Burada “hak” kaydı ayrı bir konumdadır. Çünkü ‘hak’ ile
öldürmenin nasıl olacağını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem be- yan etmiştir. Ayetin
getirdiği ‘hak’ kaydının ne olduğunu açıkla- mıştır. “Müslümanın katli üç durum dışında helal
olmaz: Kısas,
evlinin zina etmesi, İrtidat.”(4)
3 2 a ﴿
o 1] ¿ 3/4 1/2 1/4 ا ùĭءא: ٤٣]
Hasta veya yolculukta iseniz, yahut sizden biriniz ayak
yolundan gelirse yahut kadınlara dokunup da su bula- mamışsa o zaman temiz bir toprakla
teyemmüm etsin.
(Nisa, 4/43)
(4) Buhârî, Diyât, (No: 6878, 12/201) Müslim “Kasâme” (No: 1676, 3/1302). İbn
Mes’ûd radıyallâhu anh’den.
Sayfa 102 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
102
Teyemmüm için suyun bulunmamasının yolculukta olma
şartı yoktur. Seferde ve hazarda su bulunmayınca teyemmüm
Page 106
edilir. Ayette “yolculuk” kaydının zikredilmesi ise suyun en faz- la bulunmadığı bir durumu
belirtmek içindir. Hazarda genellikle
su bulunur. Bazı alimler, su bulunsa da sadece yolculuk halinde
teyemmüme cevaz vermişlerdir. Bu ise zayıf bir görüştür. Çünkü
Rasûlullah’ın uygulamasına aykırıdır.
Ü Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï ﴿
àß Þ Ý] ا ùĭءא: ٠ ]
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötü-
lük etmelerinden endişe ederseniz namazı kısaltmanız- da size bir günah yoktur. (Nisan
4/101)
Fakihler namazı kısaltmak için korkunun şart olmadığın- da ittifak etmişlerdir. Kasr konusu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e sorulunca “O, Allah’ın sizlere bahşettiği bir sadakadır.
Ondan faydalanın”(5) buyurmuştu.
Namazı kısaltmak her zaman faydalanılması gereken bir ruh- sattır. Korkuyla herhangi bir
ilgisi yoktur. Bazı alimler de ayetteki
şartı tam anlamıyla uygulayarak namazın kısaltılması için seferle
beraber korkuyu da şart koşmuşlardır, yani yolculuk ve korku bir
arada ise namazın sadece heyet ve rukünlerinde kısaltma yapılır.
Namazların sayısında kısaltma olmaz. Seferde korku söz konusu
değilse namazın şart ve hey’etinde kasr yapılmaz, adet cihetiy- le kasr yapılır. Bu uygulama
Rasûlullah’ın sünnetine de muhalif
değildir. Çünkü kendisinden sadece namazların adeti sorulmuş
kendileri de namaz adetlerinin kısaltılabileceğini söylemiştir. Bu
durumda herhangi bir problem kalmaz. Zaten Rasûlullah her ha- lukarda ruhsatın
uygulanabileceğini ifade etmiştir. Rasûlullah’ın
bu izahı ayeti açıklamaktadır. Sünnetin ayet ile çelişmesi söz ko- nusu değildir. Onunla amel
edilebilir.
(5) Müslim, (No: 686, 1/478). İbn Mes’ûd radıyallâhu anh’den.
Page 107
Sayfa 103 / 232
YİRMİ YEDİNCİ ESAS
Gerekli Yerlerde Âyetler Birbirleriyle
Tefsîr Edilir
Bu da faydası büyük olan bir kâidedir. Kur’ân’ın bazı yer- lerinde bir hüküm veya konu
açıklanırken zihinde başka varsa- yımlar doğar. Bu durumda Kur’ân bir bütün olarak ele alınır
ve
konu ile ilgili diğer ayetler de incelenirse mesele en güzel biçim- de halledilir. Bu Kur’ân’ın
en güzel yöntemlerinden birisidir. Bu
sayede her müşkil halledilir. Varsayımlar açıklığa kavuşturulur.
Bu da Allah’ın fazl-u keremindendir. Konunun anlaşılması için
şu ayetleri inceleyelim:
GF E D C B A @ ? < = > ; ﴿
[ :ģĩĭ ا[
De ki ben ancak bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine ki -o bu- rayı dokunulamaz kılmıştır- kulluk
etmekle emrolundum.
(Neml, 27/91)
Bu ayet zihinde “Allah’ın rububiyetinin Mekke ile sınırlı
kalma” kuşkusunu uyandırmaktadır. Fakat aynı ayetin “Her şey
onundur” kısmıyla böyle bir kuşku ortadan kalkmaktadır.
﴿ ! " # $ % & ') [ijİد: ٠ ]
Onların tapmakta olduklarışeylerden şüphen olmasın.
(Hud, 11/109)
Ayetin bu kısmı onların yanında bir delilin olabileceği kuş-
kusunu verirken aynı ayetin “onlar ancak daha önce babaları-
Page 108
nın taptığı gibi tapıyorlar” kısmı da söz konusu olan şüpheyi
Sayfa 104 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
104
izale etmektedir. Onların sapıklığı babalarını körükörüne taklid
etmekten kaynaklanmaktadır. Ayetin sonundaki “Biz onların na- siblerini eksiksiz olarak
vereceğiz” kısmı da, onların övündük- leri ve endişe duymadıkları ibadet şeklinin aslında boş
bir çaba
olduğunu belirtmektedir. “Kuşkusuz onlar Kur’ân hakkında bir
şüphe içerisindedirler” bölümü de onların bir çıkmazda bulun- duklarını, yaptıkları ibadetlerin
boş olduğunu ve ahirette beklen- tilerine ulaşamıyacaklarını açıklamaktadır. İlim ve izzet
sahibi
Allah’ın sapıkların arzularını yerine getirmesi mümkün değildir.
[ :ءא ùĭا[ % $ # " ! ﴿
Mü’minlerden özür sahibi olanlar dışında oturanlarla
malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir
olmaz. (Nisa, 4/95)
Ayetin bu bölümü “oturanların özrü olsa da bir olamazlar”
kuşkusunu verirken, ayetin “özür sahipleri dışında” bölümü
bunu ortadan kaldırmaktadır.
Ó Ò Ñ Ð Ï ÎÍ Ì Ë Ê É È Ç Æ Å ﴿
â á à ß Þ ÝÜ Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô
[ ٠ :ïĺï ا[
İçinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar daha
sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Allah hepsine
Page 109
de en güzel olanı va’d etmiştir. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır. (Hadid, 57/10)
Ayetin bu bölümü fetihten sonra harcayanlara hiçbir müka- fatın olmayacağı kuşkusunu
verirken ayetin “Allah hepsine de
en güzel olanı va’d etmiştir” bölümü bu kuşkuyu ortadan kaldır- maktadır.
Ayetin bu bölümü ihlasa değinmediği için “İnfak ihlassız da
olsa geçerlidir” şüphesini, ayetin sunundaki “Allah yaptıkları-
nızdan haberdardır” bölümü gidermektedir.
Sayfa 105 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
105
W V U T S R Q P O N M ﴿
[٤ :ģĩĭ ا[
O şehirde dokuz kişi (elebaşı) vardı ki onlar bozgun- culuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç
yanaşmıyorlardı.
(Neml, 48/48)
Ayetin ilk bülümü, bozgunculuk yaparken iyilik yapmala- rının da mümkün olacağı ihtimalini
verirken “iyilik tarafına ya- naşmıyorlardı” bu ihtimali kaldırmaktadır. Bu da yaptıklarında
asla iyiliğin bulunmadığını göstermektedir. Birçok yerde geçen:
[ ٠ :ģĩĭ 9] < ; : ا ﴿
Sen sağıra işittiremezsin (Neml, 48/80). ayetinde “Acaba
işaretlerden de mi anlamıyorlar?” sorusuna arkalarını verip
dönerlerken bölümü cevap vermektedir. Çünkü arka dönmek,
hem işitme hem de görmenin olmadığını dolayısıyla işaretlerden
Page 110
anlamalarının hiçbir surette mümkün olmadığını ifade etmekte- dir. Ayet bize tam anlamıyla
Kur’ân’dan yüz çevirdiklerini beyan
etmektedir.
[ ٦ :ÿā ا [ih g f e d ﴿
Fakat Allah dilediğini hidâyete erdirir. (Kasas 28/56)
Ayetinde hidâyetin sebebsiz yapıldığışüphesini de ayetin so- nundaki Allah hidâyete
erecekleri en iyi bilendir kısmı ortadan
kaldırmaktadır. Allah hidâyete ehil olanları hidâyete erdirmekte- dir. Onlar hidâyeti isteyenler
ve Allah’ın ayetlerini düşünenlerdir
ki bu hidâyetin sebebsiz olmadığını göstermektedir. Allah hiçbir
şeyi başıboş ve hikmetsiz yapmaz. Mukallid olmayan anlayışlı
kimseler Allah’ın bu nimetine nail olurlar.
***
Sayfa 106 / 232
YİRMİ SEKİZİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Mü’minlerin Özelliklerini Ortaya
Koymadaki Yöntemi
İman, her iyilik ve hayrın temelidir, o olmadan hiç birşey
elde edilemez. Dünya ve ahirette mutluluk mümkün değildir.
Bundan dolayıdır ki Kur’ân’da sık sık imandan, onun gereğin- den ve onu gideren
durumlardan sakınmaktan, mü’minlerin va- sıflarından ve onların dünya ve ahiretteki
kazançlarından bahse- dilmektedir. Kur’ân’da mü’minlere emir ve yasakları bildirmek- le
ilgili, veya ahkamı sunmak için yapılan hitablar günah sahibi
olan olmayan her mü’mini kapsamaktadır. Medih, övgü veya
mü’mine verilecek mükafatlardan söz eden hitablarda kamil an- lamda, imanın gereğini
yerine getiren mü’minler kasdedilmek- tedir. Şöyle ki Allah mü’mini kedisine boyun eğen ve
onu doğ-
rulayan, Allah’ın sevdiği herşeye inanan, onların gereğini yerine
Page 111
getiren, kötü şeylerden uzak duran, Allah’a yönelen sıfatlarıyla
zikretmektedir. İmanı karşılığı da ona en güzel mükafatlar da
va’dedilmiştir.
Kur’ân mü’minleri; Allah’a, meleklerine, kitablarına, pey- gamberlerine, ahirete, kadere,
hayır ve şerrin Allah’tan olduğu- na iman etmeleriyle; tüm peygamberlerin getirdiklerine,
gaybe,
açık-gizli her durumda Allah’ın emirlerini işiten, ona itaat eden,
boyun eğen sıfatlarıyla anmıştır.
B A @ ? > = < ; : 9 8 7 ﴿
L K J I H G F E D C
Sayfa 107 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
107
X W V U TS R Q P O N M
Z Y[ \ [ ا ęĬلא: ٢ - ٤]
Mü’minler ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titre- yen kendilerine Allah’ın ayetleri
okunduğunda imanları
artan ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
Onlar namaz kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıklar- dan harcayanlardır. İşte gerçek
mü’minler onlardır.
(Enfal, 8/2-3)
Allah mü’minleri ayetleri karşısında tüyleri ürperenler, göz- leri yaşaranlar, kalbleri
yumuşayanlar, zikir ve ayetlerle kalbleri
huzur bulanlar, gizli ve açık her halde Allah’tan korkanlar, amel
işlerlerken kalbleri korku içinde olanlar ve rablerine dönecekleri- ni bekleyenler olarak
vasfetmiştir. Keza Allah onları özellikle na- mazda ve her hal-u karda huşu içinde olanlar,
faydasız şeylerden
Page 112
yüz çevirenler, zekat verenler, namuslarını koruyanlar, gerektiği
yerlerde şahitlikte bulunanlar, emanet ve sözlerini yerine getiren- ler olarak da zikretmiştir.
Mü’minler yeryüzünde vakarla yürürler, cahillere güzellik- le karşılık verirler. Geceleri
namaz ve ibadetle geçirirler. Azaba
girmemek için Allah’a yalvarırlar. Herşeyde itidali esas alırlar,
müsrif ve cimri değildirler. Allah’a ortak koşmazlar, Allah’ın
helal kıldığı haller dışında kimseyi öldürmezler. Zina etmezler.
Yalan söylemezler, çirkin bir durumla karşılaştıklarında vakar
ile karşılık verirler, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu za- man onlara sağır ve kör
davranmazlar. Secde ve gözyaşlarıyla
karşılık verirler. Allah’ın ayetleri korku ve teslimiyetlerini artı-
rır. Daima en güzel ve yüce şeyleri ararlar. Ahlak, iyilik, hidâyet
ve erdemlilikte öncüler olmayı isterler. Eş, çocuk ve mesul bu- lundukları kişilerin haklarına
riyayet ederler. En kamil anlam- da inanırlar, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad ederler,
her
konuda ihlas ehlidirler, mü’minleri severler, selef-i salihin için
Sayfa 108 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
108
duada bulunurlar, mü’minlere kin beslemezler, Allah’ı, Rasûlünü
ve mü’minleri dost edinirler, Allah ve din düşmanlarından uzak
dururlar, iyliliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Her durumda
Allah ve Rasûlüne itaat ederler. Gerçek ve kamil inanca sahip- tirler. Tam anlamıyla Allah’a
teslim olmuşlardır. Emirlere sarılıp
yasaklardan sakınırlar. Hududdullah’a riayet ederler.
İşte azaptan uzak olacak, Allah’ın mükafatını hak edecek ka- mil mü’minlerin vasıfları
bunlardır. Bunlar her türlü iyiliğe nail
Page 113
olacaklardır. Allah’ın mü’minlere va’d ettiği iyilikler yüzü aşkın- dır ki her biri dünya ve
içindekilerden daha hayırlıdır. Allah’ın
rızası cennete girme, cehennemden ve kabir azabından uzak kal- ma, dünya ve ahiret
nimetlerine nail olma, dünyadan iman ile
ayrılma, hoş rızıklar, ihsanlar, muvaffak olma, zorluklardan uzak
kalma, kalb huzuru, iyi hayat, musibetlere sabretme, kötülükler- den korunma, düşmanlara
karşı Allah’ın koruması, hata ve unut- ma hallerinde mazur sayılma, mukallidlerin düştüğü
hatalardan
korunma ve sorumluluklarının hafifletilmesi gibi konular iman
ile elde edilecek ilahi nimetlerdir. Bundan dolayı iman Allah’ın
rahmetini gerektirecek, azabından uzaklaştıracak, musibetleri
hafifletecek en büyük vesiledir.
***
Sayfa 109 / 232
YİRMİ DOKUZUNCU ESAS
Kur’ân İlimlerini Bilmek Sayesinde Elde
Edilecek Faydalar
Tefsîr ilminin nerdeyse en büyük gayesi budur. Kur’ân çe-
şitli ilimleri kapsar, kendine fayda sağlamak isteyen mü’min,
Kur’ân’ı etüd etmeli ve ilimlerini araştırmalıdır. Konular ile ilgili
ayetleri tek tek ele almalıdır. İlim, amel ve inanç bazında ondan
istifade etmelidir.
Kuşkusuz Kur’ân ilimlerinin en yücesi olan tevhid ilmi
Allah’ın yüce sıfatlarını tanıtır. Tevhid ve sıfatlar ile ilgili ko- nular üzerinde durulmalı,
teşbihe gitmeden ele alınmalıdır. Bu
sayede isim ve sıfatlarında hiçbir şeyin ona benzemediği ortaya
Page 114
çıkacaktır. Müminin kalbi marifetullah ve Allah sevgisiyle dola- cak. Mutlak kemaliyet
sahibi, ihsan sahibi Allah’ı ilmi nisbetinde
tanımış olacaktır. Her şeyin başının iman olduğunu farkedecek.
İmanın Allah’ı ve onun sıfatlarını bilme oranında kuvvetlenip
zayıfladığını hissedecek. Hakkıyla ona inanacak ve şükrünü eda
edecektir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in özellikleri: Bu da Kur’ân’ın
en çok üzerinde durduğu konulardandır. Onların başlarına gelen- lerden, mücadelelerinden,
dost ve düşmanlarından ve özellikle- rinden bahseder. Bu konu ile ilgili ayetler bilinirse
peygamberlere
olan iman ve muhabbet artar, ahlak ve amellerinde onlara ittiba
edilir. Onlara hakkıyla uymak, onları gerçek anlamda tanımakla
mümkündür. Bu konuda yeteri kadar ayet mevcuttur. Bu ayetler
sayesinde onların hidâyetlerinden istifade edilir, nurlu yolları ta- kib edilir. Peygamber
kıssalarını okumaktan gaye ibret almaktır.
Sayfa 110 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
110
İnsanları Tanıma İlmi: Kur’ân iyilerle kötüleri ayıran Fur- kan’dır. Her iki kesimin vasıflarını
ve varacakları neticeleri be- yan eder. İyilikleri teşvik ve kötülükleri men eder. İmanın en
sağlam kulpu olan Allah için sevmeyi ve Allah için buğzetmeyi
gerçekleştirir. Tüm bunlar onları tanımakla mümkündür.
Dünya, kabir ve ahiret ilmi: Bu ilimde de sayısız faydalar
mevcuttur. Azabı gerçekleştiren amellerden bahseder, bu ilim
ilahi adalet, yardım ve nimetlerin nasıl elde edildiğini öğretir.
Bunlara iman, tam manasıyla onları bilmekten geçer.
Page 115
Emir ve yasaklar konusunda Kur’ânî ilimler: Bu da fayda- sı çok olan ilimlerdendir. Bu ilim
sayesinde, hududullah bilinir.
İnsanlar yasak ve emirleri bilmeye muhtaçtırlar. Onları yerine
getirmenin yolu da ilimden geçer. Kur’ân’ı etüd eden emir ve
yasakları öğrenme imkanını elde eder, nefsini sorgular, ne derece
onları yerine getirdiğini kontrol eder. Emirleri yerine getiriyorsa
Allah’a hamdeder, fazlasını Allah’tan ister, taksiratı varsa onları
telafi etmeye çalışır. Allah’tan başarı diler ve nefsiyle mücadele
eder. Yasaklar da öyledir. onlardan neyin kasdedildiğini öğrenme- ye çalışır. Yasaklar
konusunda görevini yerine getirmişse Allah’a
hamdeder. Bu konuda da Allah’ın yardımını ister, yasaklardan
sakınmanın yolu ilahi emirlere sarılmaktan geçer. Yasaklardan
kaçınmanın da emirlere sarılmak gibi ibadet olduğunun şuuruna
varır. Bu işe gerçek bir tevbe ile başlanmalı ve onu tevbesinden
hiçbir şey alıkoymamalıdır. Kim bu biçimde emir ve yasaklara
önem verirse, Kur’ân’ı anlamada doğru yol üzerinde bulunmuş
sayılır.
***
Sayfa 111 / 232
OTUZUNCU ESAS
Kur’ân’ın, Esmâ-i Hüsnâ’ya İman Etmeye Davet
Etmedeki Yöntemi
Allah’ın güzel isimlerine inanmanın üç esası vardır.
1- İsme inanmak 2- İsmin geldiği anlama inanmak 3- Bu
anlamın tezahürü olan diğer hususlara inanmak. Bu da Kur’ân’ın
Page 116
üzerinde durduğu önemli meselelerdendir.
Kur’ân’da geçen isim sayısı seksen küsürdür. Kur’ân’ın il- gili yerlerinde geçerler. Bu isimler
bizlere, Allah’ın yaratması,
emirleri sevab ve cezası gibi konularda bilgi verirler. Allah’ın
ilim sahibi olduğuna, O’nun ilminin herşeyi kuşattığına, kudret
sahibi olduğuna ve kudretinin herşeyin üzerinde olduğuna, rah- met sahibi oduğuna ve
rahmetinin herşeyi kapladığına inanmak
gerekir. Allah’ın isimleri, anlamları ve tezahürleri iç içedir. İsim
ve vasfa delalet eder. O da ona taalluk eden hususları kapsar.
Bu üç özellikten birini inkar eden tam anlamıyla Allah’ın
isimlerine ve sıfatlarına iman etmiş olmaz. Bu biçimde Allah’ın
isim ve sıfatına iman etmek tevhidin aslıdır. Bu üç isme diğerle- rini kıyaslamak mümkündür.
***
Sayfa 112 / 232
OTUZ BİRİNCİ ESAS
Kur’ân’da Rubûbiyet
Kur’ân’da Rububiyet, onunla ilgili konular ve türevleri çok
geçer. Rububiyeti iki bölümde incelemek mümkündür.
Genel Rubûbiyet: Bütün yaratıklar bunun kapsamına girer.
İyi, kötü, mükellef olan, olmayan, canlı, cansız hepsinin rızkı-
nı veren, düzene koyan, yaşam veren, ihtiyaçlarını karşılayan,
faydalı hale getiren, yalnız Allah’tır. Hiçbir canlı bunun dışında
değildir.
Özel Rubûbiyet: Veli ve seçkin kullarını terbiye etmekle olur.
Onları vahiy ve ilim göndermek suretiyle eğitir, imanla hidâyete
Page 117
erdirir, başarılı kılar. Güzel ahlakla yetiştirir, çirkinliklerden korur,
kolaylığı gösterir, zordan uzak kılar. Her hayra muvaffak eder. Şer
ve zarardan muhafaza eder, Rubûbiyet mutlak olarak kullanıldı-
ğında birinci kısımdaki genel rubûbiyet kastedilir.
[٢ :Ù Üאę ا﴿ ) ( * [
Alemlerin Rabbi (Fatiha, 1/1)
﴿ ÂÁ À ¿ 3⁄4] ا đĬمא: ٦٤ ]
O, herşeyin Rabbidir (En’am, 6/164)
Benzer ayetler bu bağlamda zikredilebilir.
Rızasına bağlı olarak zikredilen veya peygamber veya onla- ra tabi olanların dualarında söz
konusu olan rububiyetle de ikin- ci kısım rububiyet kasdedilmektedir. Bu bölüm birincisi için
bir
tefsîr mesabesindedir. Kur’ân’da genelde peygamberler ve onla- ra tabi, olanlar dualarında
“Rab” ismini kullanmışlardır. Onların
Sayfa 113 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
113
tüm istekleri hususi rububiyete dahildir. Bu çeşit rububiyetin
anlamını kavramak insana çok yarar sağlar. Birçok ayette tüm
yarattıkların “Allah’a kul” oluşlarından bahsedilir.
[ ٣ : ĺ Ĩ] Ë Ê É È Ç Æ Å Ä Ã Â Á ﴿
Yerde ve gökte olan herkes Rahman’a kul olarak gele- cektir. (Meryem 19/93)
Hepsi onun kullarıdır. Onlar hiç birşeye malik ve sahib de-
ğillerdir. Ne kendilerine ne de başkalarına bir yarar veya zarar
sağlıyabilirler.
Page 118
Bazı ayetlerde de insanlar çeşitli kısımlarda işlenmiştir. İn- sanlar onun yaratmış olduğu
yaratıklardan sadece bir bölümdür.
[٦٣ :نא Ĝ ęا[ ¤ £ ¢ ﴿
Rahmanın kulları ki yeryüzünde mütevazi olarak yü-
rürler (Furkan, 25/63)
[٣٦ : Ĩ مث] ا XW V U T نث
Allah kuluna yetmez mi? (Zümer, 39/36)
Bazı kıraatlarda “kullarına” olarak geçer,
[ :ءاøŸ ا[ $ # " ! ﴿
Kulunu geceleyin mescid-i haramdan mescid-i aksaya
yürüten zat eksiklikten uzaktır. (İsra, 17/1)
﴿ o 1 3 ا [ : ٢٣]
Kulumuza indirdiğimizden şüphe duyarsanız... (Bakara,
2/23)
Ayetlerde geçen “kullardan” gaye, hakkıyla kulluk görevle- rini yerine getiren ihlaslı
şahıslardır.
Birinci kulluk kapsamına iyi kötü herkes girer.
İkinci kulluk ise: İyilerin özelliğidir. Aralarındaki fark şu- dur: Rububiyet Allah’ın fiil ve
sıfatı, ubûdiyet (kulluk) ise kulun
sıfat ve fiilidir.
Sayfa 114 / 232
OTUZ İKİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Emir ve Yasak Koymadaki
Yöntemi
Allah bir şeyi emrederse mutlaka onun zıttını yasaklar.
Page 119
Birşeyi de yasaklarsa onun zıttını emreder. Kendisi veya dostları
hakkında bir vasfı överse bu, o vasfın yüceliğine delildir. Gerçek
anlamda bir vasfın yüceliğine delildir. Gerçek anlamda bir emri
yerine getirmek ancak onun zıttından uzaklaşmakla mümkündür.
Misal olarak, tevhidi, namazı, zekatı, orucu, haccı, anne, baba ve
akrabaya iyiliği emrederse bu aynı zamanda şirk, namaz, oruç,
hac ve zekatı terketmeyi, akrabaya kötülük etmeyi ve zulmü de
yasaklıyor demektir. Yani şirki ve namazı terketmeyi yasaklı-
yorsa onların zıttı olan tevhid ve namazı emretmektedir. Sabır,
şükür, Allah’a yönelme, onu sevme, ondan korkma, ondan ümit
kesmemeyi emrettiğinde onların zıttı olan, nankörlük, sebatsız- lık, Allah’tan yüz çevirme ve
kalbe Allah’tan başka şeyleri koy- ma gibi hasletlerden de nehyetmektedir.
Bunlar örneklerden bir kaçıdır. Tüm emir ve yasaklar bu
yönteme tabidirler. Birşey övülüyorsa bu onun büyüklüğüne işa- rettir. Allah zatının
yüceliğinden bahsederken, ayıp ve eksiklik- lerden, uykudan, gevşeklikten, ölümden,
bilgisizlikten, boşuna
birşey yaratmaktan, zulümden, başıboşluktan, hikmetsiz birşey
yapmak ve benzer eksik sıfatlardan münezzeh olduğunu beyan
eder. Bunun anlamı kendisini tam hayat sahibi, kayyum, sonsuz
kuvvet, kudret, ilim, adalet ve hikmet sahibi olmakla methetmesi
olur. Çünkü yokluk ve eksiklik mutlak kemale aykırıdır.
Sayfa 115 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
115
Allah Kur’ân’da şüphe, ihtilaf ve realiteye aykırılığın bu- lunmadığını beyan etmektedir. Bu
da onun her konuda hak oldu-
Page 120
ğunu, doğru yola ilettiğini gösterir. Kur’ân’ın peygamberlerden
yalanı, iftirayı, delilik, sihirbazlık, nefse uyma, şiir, ve sapıklığı
nefyetmesi, onların doğrulukta en üst zirvede bulunduklarını,
kendilerinden birşey söylemediklerini, büyük akıl sahibi olduk- larını ifade eder. Bu kâideyi
Kur’ân’dan öğrenmek büyük yarar- lar sağlar.
***
Sayfa 116 / 232
OTUZ ÜÇÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın Kalbe Ait Hastalıkları
Ele Alma Yöntemi
Kur’ân’a göre kalbe ait hastalıklar iki türlüdür. 1- Şüphe ve
kararsızlıktan kaynaklanan hastalıklar. 2- Günah ve meşru olma- yan isteklerden kaynaklanan
hastalıklar.
Bu iki tür hastalığı birbirinden ayırma, Kur’ân’daki işleniş
biçimine göre belirlenir. Hastalıktan bahseden ayetler, münafık- lardan veya İslam’a karşı
olan kişilerden bahsediyorlarsa, bu tür
hastalık, şüphe ve kararsızlıktan kaynaklanıyor demektir. Yok
eğer, günah veya onlara meyleden ayetler bağlamında zikredil- mişse bu, hastalığın günah ve
meşru olmayan arzulardan kaynak- landığını gösterir.
Kalbe ait hastalıkları iki kısımda incelemek şundan dola- yıdır: Bir kalbin hasta oluşu onun
sağlam olmadığını gösterir.
Gerçek anlamda kalbin sağlam oluşu da iki şeyle mümkündür.
a) Tam olarak ilim, irfan ve yakine sahib olmakla b) Tam olarak
irade ve Allah’ın razı olduğu şeyleri sevmek ile.
Sağlam kalb: Hakkı bilip ona tabi olan, batılı tanıyıp ondan
uzaklaşandır. İlim diye sarılan şüpheler, vahiyle çelişen evham,
Page 121
ilim değildir. Boş şüphe ve kuruntulardır. Kalbin zayıf veya sağ-
lam oluşu içinde bulunduğu ilim ve irfanın sağlam veya zayıf
olmasına bağlıdır. Sevgi ve iradesi Allah’ın haram kıldığı şeylere
yönelik ise bu onun irade za’fiyetini göstermektedir. Devamlı bu
iki durum birbirine bağlıdır. Bir insanın arzularına yenik düşme- sinin bir nedeni, Allah’ın
adalet, kaza, hikmet ceza ve mükafa-
Sayfa 117 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
117
tıyla ilgili kötü ilminden kaynaklanmaktadır. Diğer bir neden de
dünyevi arzuları ahirete tercih etmesindendir. Bir kefe ağır basar- sa diğeri hafif demektir.
Birinci tür kalb hastalığına misal Bakara
süresinin onuncu ayetinde geçen
﴿ U T S] ا : ٠ ]
Kalblerinde hastalık vardır. (Bakara, 2/10)
İfadesindeki hastalıktır. Bu hastalık, taklid, kuşku ve risale- te ters düşen şüphelerden
kaynaklanmaktadır. Hastalık herşeyi
ile onlardan kaynaklanmaktadır. Onun için mazur sayılamazlar.
Bunun diğer bir benzeri de Tevbe sûresinde geçen şu ayette bu
tür hastalıktan haber vermektedir.
[ ٢ :ÙÖijÝ ا [O N M L K J I H G ﴿
Kalblerinde hastalık olanlara gelince onların da in- karlarını büsbütün artırır.
﴿z y x w v u ~ } | { ے¡
[ ٣ :ã ا[
Page 122
Allah şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki, kalb- lerinde hastalık olanlar ve kableri
katılaşanlar için şey- tanın katılığı bir deneme (vesilesi) kılsın. (Hac, 22/53)
Bu ayet de aynı hastalıktan bahsetmektedir. Kalbi hastalık- lar, şüphe ve ilmi zaafiyetten
kaynaklanmaktadır. En basit bir
şüphe veya ilmi kusur hastalığa sebebiyet vermek için yeterlidir.
İkinci tür kalb hastalığı:
﴿ : ; > = < ? @ A] ا ا: ٣٢]
Çekici bir eda ile konuşmayın sonra kalbinde hastalık
bulunan kimse ümide kapılır (Ahzab, 33/32)
Bu ayette geçen hastalık türü meşru olmayan arzu ve kötü
iradeden kaynaklanan hastalıktır. Bu hastalık için de en basit bir
Sayfa 118 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
118
sebeb veya kötü bir meyil yeterlidir. Günahları işleyen, veya ar- zulayan bir kalb hastadır.
Hastalığı şehvetlerden kaynaklanmak- tadır. Eğer kalbi hasta olmasaydı o da Allah’ın
methettiği şu ke- sim arasına girerdi.
Y X W V U T S R Q P O N ﴿
Z] \ [ ^ _ ` dc b a] ا å ا: - ]
Allah imanı size sevdirdi ve kalblerinizde süsledi. Size
küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda
olanlar bunlardır. Bu Allah’tan bir lütuf ve nimettir.
(Hucurat, 26/7-8)
Allah’ın övdüğü kalbe sahib olanlar, Allah’ın bu eşsiz nime- tine şükretmeli ve ondan
muvaffakiyet için duada bulunmalı, se- beblere sarılmalı ve başarıyı onun fazlu kereminden
istemelidir.
Page 123
***
Sayfa 119 / 232
OTUZ DÖRDÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın Zarardan Hafif Olanı Tercih
Etmesi ve İki Maslahattan En Faydalı
Olanını Almayı Tavsiye Etmesi
Kur’ân birçok yerde faydalı şeyleri terkedenlerin zararlı
şeylere bulaşacağından bahsetmektedir. Birçok yerde Allah müş-
riklerden bahseder. Onlar Allah’a ibadetten yüz çevirdikleri için
putlara ibadet etme belasına düşmüşlerdir. Peygamberlere beşer
oldukları için ittiba etmekten sarf-ı nazar edince beyinsizlerin pe-
şine düşmek durumunda kalmışlardır. İlkin iman edip sonra küf- re girince Allah kalplerini
mühürledi, artık kıyamete kadar ina- nacak değiller. Allah’ın dosdoğru yolunu gördükleri
halde ondan
yüzçevirip yanlış yollara düşünce de Allah kaplerini ters çevirdi.
Onlar şaşkın bir halde kala kaldılar. Artık herşeyleri hüsrandır.
Allah’ın ayetleriyle alay edince Allah da onları çetin bir azapla
cezalandırdı. Hakka boyun eğmedikleri için de batıla boyun eğ-
mek zorunda kaldılar. Mescidleri de Allah’ın adının anılmasını
yasaklayıp tahrip edince artık oralara korku içersinde girebildi- ler.
m l k j i h g f e d c﴿
x w v u t s r q p on
z y ~ { | } ے ¡ ¢ £ ¤
[ - :ÙÖijÝ ا[a
Onlardan kimi de eğer Allah lütuf ve kereminden bize
Page 124
verirse mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz salihler- den olacağız diye Allah’a and içti.
Fakat Allah lütfun-
Sayfa 120 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
120
dan verince onda cimrilik edip yüz çevirerek sözlerin- den döndüler. Nihayet verdikleri
sözden döndüklerinden
ve yalan söylediklerinden dolayı Allah kendisiyle kar-
şılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak soktu.
(Tevbe, 9/75-77)
Bu manada çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bu ayetler hidâ-
yete erişmek isteyen birinden bahsetmektedir. Allah isteğini ye- rine getirdikten sonra doğru
yolu terkettiği için yanlış yola düşü-
rülmekle cezalandırılmıştır. Zaten yanlış yolda ısrar eden birinin
hidâyete erişmesi de zordur.
À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
Ë Ê É È Ç Æ Å Ä Ã Â Á
% $ # " !ا : ٠ - ٠٢ ] & ') [
Allah tarafından kendilerine yanlarında bulunanı tas- dik edici bir elçi gelince kitab ehlinden
bir grup sanki
Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına alıp
terkettiler. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar şey- tanların uydurup söylediklerine
tabi oldular. (Bakara,
2/101-102)
Onlar Kitapların en yücesini, en faydalısını ve en doğrusunu
terkedince, en zararlı, en rezil ve en yalancı olanına tabi olmak
Page 125
belasına düçar oldular. Rahman yolunda harcamada bulunmayın- ca Şeytan yolunda infak
etmek zorunda kaldılar.
***
Sayfa 121 / 232
OTUZ BEŞİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Küçük Zararı Tercih Etme ve İki
Maslahattan En Faydalısını Almadaki Yöntemi
Kur’ân, iki maslahattan en yüce olanı, iki zarardan, zararı
az olanı ve zararı def etmeyi, şahsî maslahatı elde etmeye tercih
etmiştir. Birincisine göre fazilet yönünden amelleri tasnif eder.
[ ٠ :ïĺï ا [ÎÍ Ì Ë Ê É È Ç Æ Å ﴿
Elbette içinizden fetihten önce harcayan ve savaşan- lar daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit
değillerdir.
(Hadid, 57/10)
a ¤ £ ﴿
¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o1 3 2
[ :ÙÖijÝ ا [À
Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haramı aramayı
Allah’a ve Ahiret gününe iman edip de Allah yolunda ci- had edenlerin imanı ile bir mi
tutuyorsunuz? (Tevbe, 9/19)
- , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
; : 9 87 6 5 4 3 2 1 0 /.
<= > ? @ E D C B A[ ا ùĭءא: ]
Özür sahipleri dışında mü’minlerden oturup kalanlar
ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. (Nisa, 3/95)
Page 126
İkinci kâideye misal için de şu ayeti vermek mümkün:
Sayfa 122 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
122
K J IH G F E DC B A @ ? > ﴿
XW V U T S R Q P O N M L
d c b a ` _ ^ ]\ [ Z Y
p o n m l k j i h gf e
| { zy x w vu t s r q
Sana haram ayı yani onda sava
[٢
ş
:
may
ا
ı
]
soruyorlar: De
~ }
ki, o ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları)
Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkar etmek, Mescid-i
Haram’ın ziyaretine mani olmak ve halkını oradan çı-
karmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne
katilden daha büyük bir günahtır. (Bakara, 2/217)
Page 127
Allah bu ayetlerde kafirlere şu mesajı vermek istemektedir.
“Müslümanların haram aylarda cihad etmelerine itiraz etmeni- zin herhangi bir anlamı yoktur.
Çünkü bu doğru değilse sizin
insanları Allah yolundan alıkoymanız, küfre gitmeniz, Mescid-i
Haram’dan insanları çıkarmanız fitne olarak daha büyüktür.
Mü’minlere eziyet etmek onları dinlerinden çevirmeye çalışmak
haram aylarda adam öldürmekten daha büyüktür.
M L K J I H G F E D C﴿
\ [ Z Y XW V U T S R QP O N
[٢ :çÝę ا [a ` _ ^ ]
Eğer kendilerini henüz tanımadığınız mü’min erkek- lerle mü’min kadınları bilmeyerek
çiğnemeniz sebebiy- le üzüntüye kapılmanız ihtimalı olmasaydı Allah savaşı
önlemezdi. (Fetih, 26/25)
Hudeybiye anlaşmasında düşman, savaş ortamına sebebi- yet verdikleri halde, daha büyük
zararları önlemek için Allah
Sayfa 123 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
123
mü’minleri savaşmaktan alıkoymuştu. Eğer savaş emri verilseydi
Mekke’de müşriklerin elinde kalan korumasız mü’minler, müş-
riklerden çok işkence göreceklerdi ve dolayısıyla İslam ordusu
zaafa uğrayacaktı. Hudeybiye şartları ilk bakışta müslümanların
aleyhine görülmüşse de o feth-i mübin ve büyük maslahatlar için
bir zaferdi. Ondan dolayıdır ki Mekke’de savaş emri verilmedi.
Çünkü o şartlarda savaşmanın zararı eziyetlere tahammül etmek- ten daha büyüktü. Ashab o
şartlarda da Kur’ânî mücadele ve teb- liğ vecibelerini yerine getirmeyi ihmal etmiyorlardı.
Page 128
﴿ o 1] 1/2 1/4 ا : ]
Faydası varsa öğüt ver (A’la, 87/9)
Yani tebliğ ile zarar geliyorsa onu terketmek daha iyidir. Bu
anlamdaki ayetler çoktur.
¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 3﴿
Ë ÊÉ È Ç Æ Å ÄÃ Â Á À
Ò Ñ Ð Ï Î Í Ì] ا : ٢]
Sana içki ve kumardan sorarlar. De ki onda büyük gü-
nah ve insanlara faydalar vardır. Fakat günahları fay- dalarından çoktur. (Bakara, 2/219)
Bu ölçü geneldir. Birşeyin zararı ve günahı, kâr ve faydasın- dan daha çok ise ilahi hikmet
onu yasaklar. Bu kâide dinen geçer- li olduğu gibi akıl da onu doğrulamaktadır. Allah en
iyisini bilir.
***
Sayfa 124 / 232
OTUZ ALTINCI ESAS
Kur’ân’ın Haksızlığa Misliyle Karşılık
Vermedeki Yöntemi
Kur’ân, yapılan haksızlığa misliyle karşılık verilmesini mü-
bah görürken aşırı gitmeyi yasaklamış ve affa sarılmayı öğütle- miştir. Bu konu ile ilgili
ayetler de çok sayıdadır.
3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o1 3 2 ﴿
Eğer bir topluluğa azab edecekseniz size yap
[ ٢٦ :ģ ĭ ا [À ¿
ılan aza- bın misliyle azab edin. Ama sabrederseniz andolsun ki o
sabredenler için daha iyidir. (Nahl, 16/126)
Page 129
a ¤ £ ¢ ¡ے ~ } | ﴿
R [اijý ٤٠ :ىر[
Kötülüğün karşılığı ancak kötülüktür. Kim af eder iyi- likte bulunursa, onun mükafatı
Allah’a aittir. Allah za- limleri sevmez. (Şura, 42/40)
Bu ayetler karşılık vermenin üç durumunu da açıklamış bu- lunuyor. Mescid-i Haram’da
savaşma hakkında Allah şunları bu- yurur:
. -, + * ) (' & % $ # " !﴿
< ; :9 8 7 65 4 3 2 1 0 /
= < ? @ E D C B A] ا : - ٢ ]
Onlar sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Ka-
Sayfa 125 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
125
firlerin cezası böyledir. Eğer savaşmaktan vazgeçerler- se zalimlerden başkasına saldırı
yoktur. Haram ay ha- ram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar karşılıklıdır. Kim
size saldırırsa siz de ona misillemede bulunun (Bakara
2/191-192)
Bu hüküm Allah’ın değer verdiği ve dokunulmazlığını em- rettiği herşey için geçerlidir.
Allah’ın yasakladığı bir şeyi ihlal
edene misillemede bulunulur. Fakat karşılık vermede aşırı gidil- mez.
﴿ ^ _ ` i h gf e d c b a] ا : ٤ ]
Kim size saldırganlık ederse siz de aynısıyla karşılık
verin. Fakat Allah’tan korkun (Bakara, 2/194)
e d c b a` _ ^ ] \ [ Z Y ﴿
hg f] ا : ]
Page 130
Ey iman edenler öldürülenler hakkında size kısas farz
kılındı, hüre hür, köleye köle, kadına karşı da kadın
öldürülür. (Bakara, 2/178)
¤ £ ¢ ¡ ے ~ ﴿
[٤ : ïئאĩ ا » R ]a
Tevratta onlara karşışöyle yazdık: Cana can, göze göz,
buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... (Maide, 5/45)
y xw v u t s r q p o n m ﴿
z] | } اøŸ ءا: ٣٣]
Kim zulmen öldürülürse, biz de onun velisine yetki
verdik. Kısasta ileri gitmesin, zaten alacağını almıştır.
(İsra, 17/33)
[ ٤ :ءא ùĭا[ ,+ * ( ) ' & % $ # " ! ﴿
Sayfa 126 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
126
Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, ancak
haksızlığa uğrayan başka. (Nisa, 4/148)
Yapılan haksızlığa karşı çıkma ve onu protesto etme ile ilgili
ayetler çoktur.
***
Sayfa 127 / 232
Page 131
OTUZ YEDİNCİ ESAS
Hüküm Belirlemede Kasıt ve İradenin
Önemi
Hükmün geçerliliğinde maksadın rolü büyüktür. Bu önem- li kâideyi Rasûlullah şu meşhur
hadisleriyle izah etmişlerdir.
“Ameller niyetlere göredir.”(6)Bu konu ile ilgili birçok ayet mev- cuttur. Bu ayetlerden ve en
önemlilerinden birinde: Allah amel- lerin karşılığını niyete bağlamıştır. Bu bağlamda sadaka,
iyilik
ve insanlar arasını bulmayı anlatan şu ayetler konuyu aydınlat- maktadır.
= > ; : 9 8 7 6 5 4 3 ﴿
]٤ :ءא ùĭا]
Kim bunları Allah rızası için yaparsa, ona büyük ecir
veririz. (Nisa, 4/114)
] ' & % $ # " ! ﴿ا : ٢٦]
Onlar ki mallarını Alah rızası için harcarlar. (Bakara,
2/265)
Buna karşılık da Allah rızasına kasdetmeyenler için şu ifade
yakıştırılmıştır.
[ ٣ :ءא ùĭا[ % $ ﴿
İnsanlara gösteriş için (harcamada bulunurlar) (Nisa,
4/38)
(6) Buhârî, “Bed’u’l-Vahyi” (No: 1, 1/9); Müslim, “İmâra” (No: 1907, 3/1515). İbn
Mes’ûd radıyallâhu anh’den
Sayfa 128 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
Page 132
128
Allah teâlâ, başta Rasûlullah olmak üzere sahebe ve tabiin
için şu ifadeyi kullanmıştır.
[٢ :çÝę 0 1 2 3 54] ا ﴿
Allah rızasını taleb ederler (Feth, 48/29)
﴿ _ ` gf e d c b a] ا : ٢٢]
Eğer kocalar barışmak istiyorlarsa bu durumda bo-
şadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibi- dirler. (Bakara, 2/228)
] + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿ا : ٢٢]
Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz.
Lakin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi so- rumlu tutar. (Bakara, 2/225)
﴿z y x w v u t s] |} ا ùĭءא: ٢ ]
Bu taksim, vasiyetten ve borçtan sonra kimseyi zarara
uğratmaksızın yapılacaktır. (Nisa, 4/12)
﴿z y x ~ { | } ے] £ ¢ ¡ ا ùĭءא: ٤]
Eğer hanımlarınız size mihirlerinden rızalarıyla birşey
verecek olurlarsa onu afiyetle yeyin (Nisa, 4/4)
E D C B A @ ? > = < ﴿
HG F] ا ùĭءא: ٢]
Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Meğer
rızayla yapılan bir ticaret ola (Nisa, 4/29)
﴿. / 10 2 3 4 5 76] ا : ٢٢٠]
Onlarla birlikte yaşarsanız onlar (zaten) kardeşleriniz- dir. Allah işleri bozanla düzelteni
bilir. (Bakara 2/220)
﴿ o 1] 1/23/4 1/4 ا : ٦ ٢]
Page 133
Sayfa 129 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
129
Rabbimiz, unutur veya hataya düşersek bizi sorumlu
tutma! (Bakara, 2/286)
Allah bu duaya “aynen öyle yaptım.” karşılığını vermiştir.
﴿ w x y z ~ { | } ے ¢¡
] : ا ا]
Hatalarınızdan dolayı size sorumluluk yoktur. Fakat
kalplerimizin kasıtlı olarak yaptıkları böyle değildir.
(Ahzab, 33/5)
Allah hata ile meydana gelen öldürmeler için diyet ve keffa- reti emretmiştir.
j i h g f e d c﴿
s r q p o n m l k] ا ùĭءא: ٣ ]
Kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası ebedi
olarak cehennemdir. Allah O’na gazab etmiş ve lanetle- miştir. O’na büyük bir azab
hazırlamıştır. (Nisa, 4/93)
Av cezası hakkında da şunu buyurmuştur.
[ : ïئאĩ 3/4 1/2 1/4 ا [o 1 ﴿
İçinizden kim (ihramlı iken) kasden hayvan öldürse öl- dürdüğü hayvanın dengi ona ceza
vardır. (Maide, 5/95)
﴿ji h g f e d c b] ا : ٢٣]
Bilin ki Allah içinizden geçenleri bilir. Bu sebeple Al- lah’tan sakınınız. (Bakara, 2/235)
Tüm bu ve benzer ayetlerden de anlaşılacağı gibi beden ve
Page 134
dil ile yapılan eylemlerin doğruluk veya yanlışlıkları kasıt ve ni- yete göredir.
***
Sayfa 130 / 232
OTUZ SEKİZİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Gönül Alma ve Hayır İşlemeye
Özen Göstermesi
Kur’ân gönül alma ve hayır işlemeye büyük özen göster- miştir.
1- Boşanmış kadınlar: Kocalarından ayrıldıkları için genel- de gönülleri kırılmış ve
üzüntülüdürler. Allah zengin ve fakir- lere imkanları nisbetinde onlara iyilikte bulunmayı
emretmiştir.
Kocaları ölmüş kadınlar da böyledir. Onların gönlü alınır. Bunun
için bir seneye kadar kocasının evinde kalır ve ona iyilik yapılır.
Hamileyken boşanmış kadınlar ile ric’i talakla boşanan ka- dınların nafakalarıda iddet süreci
boyunca kocalarına aittir. Ana- baba, akraba ve yoksullara
> = < ; : 9 8 7 6﴿
? @ C B A] ا ùĭءא: ]
Yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır
bulunursa, bundan onları da rızıklandırın ve onlara gü-
zel söz söyleyin (Nisa, 4/8)
[ ٤ :مא đĬا[ ﴿
Devşirildiği gün de hakkını (sadaka) verin. (En’am, 6/141)
Bu ayetler sadaka vermek ile gönül almayı öğütlemektedir- ler. Ayetlerde geçen ve sabah
olurken mahsüllerini devşirecekle- rine yemin eden ve fakirlere hiç birşey vermemeyi
birbirlerine
öğütleyen bahçe sahipleri de bu bağlamda zikredilebilirler.
Page 135
Sayfa 131 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
131
} z y x w v u t s r q p﴿
]٢٣ :ءاøŸ ا] ¢ ¡ ے ~ { |
Anne ve babandan biri veya ikisi yanında yaşlanırsa
onlara “of” deme onları azarlama, ikisine de güzel söz
söyle onları esirgeyerek alçak gönüllükle üzerine kanat
ger... (İsra, 46/23)
Allah, peygamberlerini nasıl teskin ettiğinden çeşitli müna- sebetlerle bahsetmiştir.
Mü’minlere de türlü sıkıntılardan sonra
zaferleri müjdelemiştir. Bu ibret ve ders almamız gereken bir
konudur. Gerektiğinde onlardan da faydalanma cihetine gidilme- lidir.
***
Sayfa 132 / 232
OTUZ DOKUZUNCU ESAS
Kur’ân’ın İç ve Dış Siyasetteki Yöntemi
Bu konuda da Kur’ân en yüce, en faydalı ve zarardan en
uzak olan yöntemi sunmuştur.
[ :نا ĩ آل[ @? < = ﴿
İşlerde onlara danış. (Al-i imran, 3/159)
Âyeti bile bu konuda yeteri kadar bize ışık tutmaktadır. Mü-
minlerin vasıflarını sıralarken de şu özelliklerini belirtmektedir.
﴿p o n] ا ijýىر: ٣]
Page 136
Onların işleri kendi aralarında şura iledir (Şura, 42/38)
Ayette geçen “emr” kelimesi her iki ayette de genelliği ifade
edecek biçimde gelmiştir. Bu da mü’minlerin başta idare olmak
üzere her konuda istişareyi esas almalarının gerekliliğini göster- mektedir. Tüm sorunlarını,
ihtilaflarını istişare ile çözme cihetine
giderler. Akılcı tek çözüm yolunun istişareden geçtiği artık bili- nen bir gerçektir.
Allah mü’minlere meselelerini cemaat ruhu ve istişare ile
çözmelerini emretmiştir. Maslahata sarılıp zararlı yöntemlerden
uzaklaşmaları gerek. Maslahat ile zarar birbirine karışsa, netice
bakımından iyi ve zararı en az olanı tercih edeceklerdir. Neticeye
giden, meşru yolları zorlayacaklardır. Hedefe varmaları teknoloji
ve modern cihazlara bağlıysa imkan nisbetinde bunları elde etme
yollarını arayacaklardır. Kesinlikle karamsarlığa düşmeyecekler,
başarılarını başkalarına bağımlı hale getirmeyeceklerdir. Çünkü
bu tehlikeli bir girişimdir.
Sayfa 133 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
133
İslam toplumunun kurtuluşu birleşmede olduğu için mutlaka
bunun gerçekleştirilmesi gerekir. Düşmana karşı koyma ve buna
hazırlık için gerekli adımların atılması gerekir.
Netice olarak iç ve dış siyasette başarının yolu istişareden
geçer. Onun için bu önemli vecibeyi gerçekleştirecek her yola
başvurmalı ve önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kur’ân’ın bu
Page 137
esası, her zaman ve mekanda ve her toplum için önemini koru- maktadır.
﴿ R [a « ا ęĬلא: ٦٠]
Gücünüz nisbetinde düşmanlarınıza karşı güç hazırla- yın. (Enfal, 10/60)
ayeti de bu gerçeğe işaret etmekte ve düşmana karşı imkan- ları kullanıp hazırlık yapmanın
vucubiyetini belirtmektedir. Bu
gücün nasıl olduğunu sınırlandırmak mümkün değildir. Fikrî
ilmî, maddî, manevî, her kuvvet bu kapsamdadır. Kısacası, za- man ve şartlara göre her türlü
imkanı kullanmak gereklidir.
﴿j i h g f] ا ùĭءא: ]
Ey iman edenler tedbirinizi alınız. (Nisa, 4/71)
ayeti ile benzer diğer ayetler, konuya ışık tutmaktadırlar. Barış
süreleri dahil, düşmanın komplolarına karşı uyanık olmamız, bu- nun için de haber alma
merkezleri ve istihbarat mekanizmalarını
faaliyete koymamız gerekmektedir. Onlara fırsat vermemek için
bu alanlarda onları geçmemiz için de bulunduğumuz durumdan
kesinlikle haberdar olmalarına imkan verilmemelidir. Özellikle
devletin iktisadi ve lojistik güçlerini bilmelerine fırsat verilmeme- lidir. Bu tedbirler,
“tedbirinizı alın” ayetinin gereğidir.
Kur’ân’ın çok önem verdiği hususlardan birisi de birlik ru- hunun korunmasıdır.
Q P O N M LK JI H G F E D C﴿
TS R[ لآ ĩ نا: ٤٤ ]
Sayfa 134 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
134
Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan öncede
Page 138
peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürü-
lürse, gerisin geriye mi döneceksiniz. (Al-i İmran, 3/144)
Bu ayet, müslümanların her zaman için akılcı ve objektif olarak
meseleleri ele almalarını öğütlemektedir. Liderlerinin geçici olarak
yokluğu onların varlığını sarsmamalıdır. Bu da ancak yetenekli ve
ehil liderzleri yetiştirmek ve öne çıkarmakla mümkün olmaktadır.
Liderin yokluğu halinde hemen yeri doldurulabilmelidir.
İslam toplumu, her konuda beraberliğini korumalı, hedef bir- liğini sağlamalı ve düşmanlara
karşı caydırıcılığını ortaya koya- bilmelidir. Emparyalizmin kötü emellerine karşılık
verebilmeli,
milli sınır ve bağımsızlığını koruyabilmelidir. Onların gücünü göz
önünde bulundurarak tedbir almalı, Allah’ın kendilerine bahşettiği
nimetlerin değerini bilmeli ve O’na olan güveni yitirmemelidir.
Allah, müslümanları yeryüzünü imar etmeleri ve içindeki
zenginlikleri değerlendirmeleri, teknoloji ve ilimde güçlerini
artırmak için halife kılmıştır. Allah, zayıf, takatsız ve misyon- suz bir topluluğu sevmez.
Yeryüzü, kendilerine değer verebilen
insanlarındır. Onlar için hayatta kalmak, Allah yolunda izzetle
ölmekten daha değerli değildir. Anlamsız, gayesiz bir hayatın
değeri de olmaz. Gayesiz yaşamayı tercih edenler için hayatın
herhangi bir anlamı olmadığı gibi kişiliklerini de yitirirler. Allah,
cılız ve herhangi bir varlık gösteremeyen Arap toplumundan, her
konuda üstün olan bir toplum vücuda getirdi. Araplar Kur’ân’ı
anlayıp hayatlarına geçirince böyle bir seviyeye ulaşabildiler.
[ ٦ : ÖאĕÝ ا [z y x w ﴿
Gücünüz kadar takvaya sarılın. (Teğabün, 64/16)
Page 139
Ayetinin anlamı şudur: Hayır ve iyiliğin bulunduğu her ko- nuda atılım yapın, tedbirlere
sarılın, bireysel ve toplumsal olarak
imkanlarınızı bu yolda seferber edin. İşte gerçek anlamda takvanın
bir anlamı da budur. Bazılarının iddia ettiği gibi yukarıdaki ayet:
Sayfa 135 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
135
﴿ 4 5 6 7 8 9] : لآ ĩ نا: ٠٢ ]
Ey iman edenler! Allah’tan korkulması gerektiği şekil- de korkun ” (Al-İ İmran, 3/102)
Ayetini nesh etmemiştir. Bilakis birinci ayet ikincisini açık- lamaktadır. Dünya ve ahirette
insana yarar sağlayacak herhangi
bir konu için elden gelen gayreti sarfetmek dini bir vecibedir.
Sonsuz hikmet sahibi Allah, kullarının sebeblere sarılmalarını
emretmiş ve imkanları nisbetinde onları gerçekleştirmelerini is- temiştir. Aksi halde güç ve
dinamizmlerini kaybederler.
Yasaklar konusu da böyledir. Mü’min, imkanı nisbetinde
onlardan uzak durmaya çalışacaktır. Harama gitmeye gerek bı-
rakmayacak derecede helal mevcuttur. Takvaya götüren yollar da
emredilmiştir. Hedefe götüren meşru vasıtalar da gaye hükmün- dedir.
Kur’ân’ın siyasi yöntemini ortaya koyan ayetlerden birisi de
şudur:
3 2 a ﴿
Æ Å Ä Ã Â Á À¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o1]ا ùĭءא: ]
Allah, emanetleri ehline vermeyi, insanlar arasında
hüküm vereceğiniz zaman adil davranmanızı emret- miştir. Allah ne güzel bir şekilde size
öğüt vermektedir.
Page 140
Allah, işiten ve görendir. (Nisa, 4/58)
Bundan sonra gelen ayet de aynı konuyu işlemektedir.
Birçok şey emanet kapsamına girmektedir. İdarenin her çeşi- dinin ehil ellere verilmesi de
emanet kapsamı arasındadır. İhtisası
gerektiren konuların uzmanlarına verilmesi de emanetin ehline
verilmesi içersindedir. Ayet, idarede topluma en güzel yöntemi
sunmuştur. Çünkü toplumun düzelmesi, idare ve devletin önemli
mercilerine yetenekli ve ehil kişilerin getirilmesine bağlıdır. Bir
kimseyi yönetime getirmede ehliyet birinci nedendir.
Sayfa 136 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
136
[٢٦: ÿāا[ ¤ £ ¢ ¡ ے ~ ﴿
Ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse güçlü ve güve- nilir olandır. (Kasas, 28/26)
Bu da ancak İslam toplumu içinde her ferdin üzerine düşe- ni yerine getirmesiyle
mümkündür. Bunun içine, emaneti yerine
getirmek, idareye katılma, hakları sahiplerine verme, iş ve teşeb- büste üzerine düşeni yerine
getirme, işçi ve çalışanların haklarına
riayet etme ve sorumluluğun bilincinde olma ile mümkündür.
﴿ : ; > = < ? @ G F E D C B A] ا đý ءا: - ]
O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a
temiz bir kalb ile gelenler (O günde fayda bulanlar)
müstesnadır. (Şuara, 26/88-89)
Müslümanlar gevşeme ve ihmale mahal vermeden vecibe- lerini yerine getirmeye
çalışmalılar. Ancak bu durumda İslam
Page 141
ümmeti bireyleriyle, yönetimiyle aile yapısıyla ve idarecileriyle
hayırlı bir toplum olacaktır. İdarede ümmetin başarısı başarının
yegane adresidir. Bunu en güzel ifade eden şu ayettir:
[ : ïا[ ¤ £ ¢ ¡ ے ~ } | ﴿
Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah da onu değiş-
tirmez (Ra’d, 11/11)
İdarecilerden şikayetçi olanlar kendi kendilerini sorgulama- lıdırlar. Sünnetullaha riayet
etmeliler ve hikmetli yola koyulmalı-
dırlar. Neticenin de iyi bilinmesi gerek. Problem sadece yönetici- lerinin yetersizliğinden
kaynaklanmamaktadır. Asıl mesele ferd
ve toplum olarak herkesin görevinin şuurunda olma noktasında
odaklanmaktadır. Bireyler üzerlerine düşenleri bilir ve baştakile- rinin ehliyetsiz konumlarını
farkeder, gerekenleri yapmaya çalı-
şırlarsa mesele çözülecektir. Yöneticiler de ümmetin içinden çık- mış, toplumun küçültülmüş
bir örneğidirler. Fakat birçok insan
bunun farkında değildir.
Sayfa 137 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
137
Allah, insanlar arasında adaletin sağlanmasını emretmekte- dir. Yer ve gök adaletle kaimdir.
Adalet meselenin ruhu ve daya- nağıdır. Öyle olmayınca dengeler bozulur, herşey alt-üst olur.
Adalet kapsamına, adaleti bilmek, boyutlarını tanımak ve
nasıl uygulanacağını bilmek de dahildir. Yöneticiler, insanlar
arasında en seçkin ve en yetenekli kişiler olmalıdır. Onların fa- aliyetleri yönetime yansır.
Zulüm ve fitne önlenir. Böyle olunca
toplum düzelir ve ilerler. Bu konuya diğer birçok ayet de değin- mektedir.
﴿ ÑÐ Ï Î Í Ì Ë Ê É È Ç] ا ùĭءא: ]
Page 142
Ey iman edenler, Allah’a, Rasûlüne itaat edin ve sizden
olan idarecilere de itaat edin. (Nisa, 4/59)
İdareyi bundan daha güzel ifade eden başka bir mesaj ola- maz.
İslam siyasetini izah eden ayetler arasına, suç ve hadlerle
ilgili olan âyetler ve Allah ve kul haklarından söz eden ayetler
de girer. Bu adaletin ta kendisidir. Fitne ve fesat odaklarını kuru- tur. Onları alıkor. Toplumu
suçlardan temizler. Mal, ırz ve canları
koruma altına alır. Her şartta hakkı söylemeyi, iyiliği emretme- yi ve kötülükten sakındırmayı
emreden ayetler de İslam’ın si- yasi yönetimini anlatan ayetler kapsamındadır. Keza
zulümden
vazgeçiren, hürriyet tanıyan, hakkı söyleme özgürlüğü tanıyan,
yalancı, bozguncu ve beyinsizlerin oraya koydukları sözde hür- riyeti yasaklayan ayetler de
böyledir. Bu çeşit hürriyet taraftarı
yalancı hürriyet ile batının nasıl vahşi, gaddar tablolar sergiledi-
ğini görmemezlikten geliyorlar. Gerçek anlamda hürriyetin ölçü-
sü, Kur’ân ve sünnetin ortaya koyduğu kriterlerdir. Cehaletten
kaynaklanan, ahlaki değerlerden uzak sözde hürriyet ise fitne
anarşizminin en büyük nedenlerindendir. Gerçek hürriyet, hayırlı
neticeleri doğurur. Sahte hürriyet de onun aksini... İslam birin- cisine evet derken ikincisine
tüm kapıları kapatmıştır. Ancak bu
sayede maslahatlar elde edilir ve kötülükler önlenmiş olur.
Sayfa 138 / 232
KIRKINCI ESAS
Kur’ân’ın Tıp İlminin Asılllarına Delâleti
Tıp ilmi üç temele dayanır. 1- Yararlı şeyleri alma 2- Zararlı
olanlardan uzaklaşma 3- Bedeni zararlı şeylerden koruma.
Page 143
Bedenin korunması ve zararlı şeylerden uzak durmaya şu
ayet işaret etmektedir.
[ ٣ :فا ا[ , + * (﴿
Yiyiniz içiniz fakat israfta bulunmayınız. (A’raf, 7/31)
Ayet bedenin dinamizmini sağlayan, yeme ve içme faaliyet- lerinin yerine getirilmesini
emretmektedir.
Kur’ân, yiyecek ve içecekler konusunda ise detaya girme- miştir. Bunun nedeni de insana her
zaman ve mekanda yararlı
olacakları belirtmek içindir. Yasaklanan şey de israftır. İsraf; yi- yecek ve içeceklerdeki
yapım malzemesine veya zaman ve ye- mek çeşidine dikkat etmeden gelişi güzel herşeyi
yemek-içmek
suretiyle olur. Birçok hastalığın nedeni budur. Normal yiyecek
ve içecekler bile zarar verdikleri zaman terkedilirler. Zararlı yi- yecekleri yemek hiçbir
durumda caiz olmaz. Su ile abdest almak,
hastaya zarar veriyorsa teyemmüm eder. İhram esnasında saçın- dan rahatsız olan kimse traş
olur ve fidye verir. Bu, bedeni zararlı
maddelerden koruma yöntemidir.
Zarar veren diğer şeylere karşı İslam daha duyarlıdır. İslam,
bile bile kişinin kendini tehlikeye atmasını haram kılar. Tehlike
kapsamına vücuda zarar veren her ilaç, yiyecek v.s. girer. Zararı
defetmek, ondan korunmak, tedavi olmak da tehlikeyi atlatmak
için gereklidir.
Sayfa 139 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
139
Cihad, namaz, hac, oruç, insanlara iyilikte bulunma gibi iba- detlerin asıl maksadı her ne
kadar Allah’ın rızasını elde etmek ise
Page 144
de bunlar sayesinde beden sayısız yararlar görür, antreman yapar
ve zararlı şeylerden uzaklaşır, kalp ve ruh huzur bulur.
Netice olarak İslam’ın asıl gayesi her iki dünyada da insa- nın, malını, canını, kalb ve ruhunu,
ahlak ve dinini korumaktır.
***
Sayfa 140 / 232
KIRK BİRİNCİ ESAS
Kur’ân’ın İçinde Bulunduğu Zamanı
Değerlendirmeye Önem Vermesi
Kur’ân, insanları içinde bulundukları zamanı değerlendir- meye buna engel olabilecek
şeylerden uzak durmaya, fırsatı de-
ğerlendirmeye ve herşeyi yerli yerince kullanmaya davet eder.
Bu konuyu birçok ayette bulmak mümkündür.
Bu da Allah’ın hikmetsiz birşeyi emretmediğini ve dünya ve
ahiret mutluluğuna eriştirdiğini göstermektedir. İnsan tüm gay- retini elinde bulunan işe
sarfetse başarılı olur. Hedefine ulaşır.
Zamanı gelmemiş konulara dikkatini verse onları elde edemiye- ceği gibi başarı da elde
edemez. Tali işlerle meşgul olur ve asıl
hedefi kaybeder. Bazen ileride yapılacak bir problemin çözülme- si, hazır da olan sorunun
çözülmesine bağlıdır. İnsan işine prog- ramsız giriştiği için hem şu anki hem de gelecekteki
sorunu çöze- meyebilir. Fakat tüm dikkatiyle elinde olan meseleyi halletmeye
koyulursa, gelecek olanı da hazırlıklı karşılar. Formunda olduğu
için onu istekli ve düzgün moral ile çözmeye çalışır ve başarı elde
eder. Aşağıdaki ayet, konuya açık bir biçimde değinmektedir.
fe d c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y X ﴿
rq p o n m l k j i h g] ا ùĭءא: ]
Kendilerine ellerinizi savaştan çekin, namaz kılın ve
Page 145
zekatı verin denilen kimseleri görmedin mi? Sonra
onlara savaş farz kılınınca içlerinden bir grup hemen
Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile in- sanlardan korkmaya başladılar. (Nisa,
4/77)
Sayfa 141 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
141
Allah ilk olarak ellerini savaştan çekmelerini emredince
buna uymamışlar ve cihad vakti gelince de başarı gösterememiş-
lerdi. Bunun bir benzeri de Uhud savaşında meydana gelmiştir.
Allah buna sebebiyet verenleri kınamıştır.
B A @ ? < = > ; : 9 8 7 6 ﴿
]٤٣ :نا ĩ لآ]
Andolsun ki siz ölümle yüzyüze gelmezden önce onu
temenni ederdiniz işte şimdi onu karşınızda gördünüz.
(Al-i İmran, 4/143)
. - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
= > ; : 9 8 7 6 5 4 3 2 10 /
]٦٦ :ءא ùĭا]
Eğer onlara kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çı-
kın diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna
bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine
getirselerdi onlar için daha hayırlı olurdu. (Nisa, 4/66)
Ayet amellere yönelmede mü’minlere cesaret vermektedir.
Page 146
Buna benzer diğer bir ayet de şudur:
m l k j i h g f e d c b﴿
y x w v u t s r q p o n
[ - :ÙÖijÝ ا { | } [z
Onlardan kimi de eğer lütuf ve kereminden bize verirse
mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz salihlerden ola- cağız diye Allah’a söz verdi.” Allah
kendilerine lütf edin- ce cimrilikte bulunup yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
Nihayet Allah kablerine nifak soktu. (Tevbe, 9/75-77)
Allah, insanlara bulundukları zamanı değerlendirmelerini
emretmiştir. Bütün imkanlarını zamanın vecibelerine sarfetmele-
Sayfa 142 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
142
rini istemiştir. Böylelikle hemen yapılması gereken hizmet yerine
getirilince, gelecekte yapılacak hizmetlere de kolaylık sağlamış
olur. Kur’ân’ın istediği de budur. Tali vecibelere gelince, Allah
her zaman için hayırlı işlerle meşgul olmamızı ve onlar için de
gayret sarfetmemizi istemektedir. Tüm hayırlı hizmetlere teşeb- büs etmek ile faydasız
olanlardan uzaklaşmak bu kapsamdadır.
Allah iyi ve hayırlı işleri meydana getirecekleri hayırlı netice- lerle zikrederken faydasız
amelleri de sebebiyet verecekleri kötü
neticelerle beraber zikretmektedir.
Gelecekte yapılması gereken ameller ile şuan yapılması ge- rekenleri karşılaştırırsak şu
neticeyi elde ederiz. Şu anki görev
için ihmalkar davranırsak ona karşı olan azmimiz kırılacak ve
görev karşısında mecalsiz kalacağız. Aksine gelecek görev için
Page 147
içimizde yapma azmi olursa bu sayede dinamizmimiz artar ve
zorluklar kolaylaşır.
a ¤ £ ¢ ﴿
]٠٤ :ءא ùĭا]
Eğer siz acı duyuyorsanız onlar da sizin gibi acı du- yuyorlar. Fakat onların Allah’tan
ummadığı şeyleri siz
umuyorsunuz. (Nisa, 4/104)
Kur’ân’ın bu konudaki yöntemlerinden birisi de nimetlerin
zıttını düşünmek suretiyle onların değerlerini hatırlatmaktır. Bu
husus nimetlere olan şükrü daha da artıracaktır. Bu bağlamda
Kur’ân sık sık İslam ve din nimetlerini hatırlatır.
Á À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
Ê É È Ç Æ Å Ä Ã Â
Î Í Ì Ë] لآ ĩ نا: ٦٤ ]
Andolsun ki, içlerinden kendilerine Allah’ın ayetle- rini okuyan, kendilerini temizleyen
kendilerine kitab
Sayfa 143 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
143
ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah,
mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha
önce onlar apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı.
(Al-i İmran, 3/164)
S R Q P O N M L K J I H﴿
Page 148
b a ` _ ^ ]\ [ Z Y X W V U T
e d c] لآ ĩ نا: ٠٣ ]
Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz bir- birinize düşman kişiler idiniz de o
gönüllerinizi birleş-
tirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler ol- muştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun
tam kenarında
iken oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini
böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız. (Al-i İmran, 3/103)
Bu nimetlerden gerektiği biçimde yararlanmanız gerekmek- tedir.
* ) ( ' & % $ # " ! ﴿
3 2 1 0 / . - , +
4] ا ęĬلא: ٢٦]
Hatırlayın ki bir zaman siz yeryüzünde aciz, sayısı az
bir toplumdunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden
korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah size yer yurt
verdi, yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızık- lar verdi. (Enfal, 10/26)
/ . - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
[ :ÿā 0 1] ا
De ki düşündünüz mü hiç eğer Allah üzerinize geceyi
ta kıyamet gününe kadar karanlık olarak devam ettir- se Allah’tan başka size bir ışık getirecek
ilah kimdir.
(Kasas, 28/71)
Sayfa 144 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
144
Page 149
Allah bu ayetlerle içinde bulunduğumuz ihsan ve nimetlerin
zıttını düşünmemizi dolayısıyla nimetlerin kadrini bileceğimizi
emretmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bu konuya
işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kendinizden daha düşük du- rumda olanlara bakın.
Kendinizden daha yükseklerde olanlara
bakmayın. Bunu yaparsanız Allah’ın nimetlerinin değerini dü-
şürmemiş olursunuz.”(7)
Allah teâlâ şöyle buyurur:
﴿ 3 4 5 6 7 8 9] ; : ا فا: ٤ ]
Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki felaha kavuşasınız.
(A’raf, 7/74)
d c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y ﴿
[ - ٦ : ą ا [e
Allah seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bu- lup da yol göstermedi mi? Seni fakir
bulup zengin etme- di mi? (Duha, 9/6-8)
***
(7) Buhârî, (No: 6490, 11/322); Müslim, (No: 2963, 4/2275).
Sayfa 145 / 232
KIRK İKİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Allah ve Peygamber’in Hukukunu
Ortaya Koymadaki Yöntemi
Kur’ân, Allah ile peygamberin haklarını birbirinden ayır- mıştır. Allah’a ait haklar olduğu
gibi sadece peygambere ait hak- lar da vardır. İkisi arasında müşterek haklar da söz
konusudur.
Haklar üçe ayrılır.
Page 150
1- Allah’a ait haklar: Bu bağlamda her çeşit ibadet zikredi- lebilir.
2- Rasûlullah’a ait haklar: Ona hürmet göstermek, ta’zimde
bulunmak ve ona ittiba etme gibi konular gösterilebilir.
3- İkisi arasında müşterek haklar: Allah ve Rasûlüne iman
etmek, onlara itaat etmek ve sevmektir. Kur’ân bu üç çeşit hakkı
çeşitli vesilelerle zikretmektedir.
Allah’a ait haklar: İbadet ve ihlası emreden, riyadan sakındı-
ran ayetler. Bunlar sayılmayacak kadar çoktur.
o 1 3 2 ﴿
[ :çÝę ا [
Ta ki (ey müminler) Allah’a ve Rasûlüne iman edesi- niz, Rasûlüne yardım edesiniz ve ona
saygı gösteresiniz
ve sabah-akşam Allah’ı tesbih edesiniz. (Feth, 48/9)
“Allah ve Rasûlüne iman edesiniz.” âyetinin ilk bölümü
müşterek hakkı, “Rasûlüne yardım edesiniz ve O’na saygı gös- teresiniz” bölümü sadece
Rasûlullah’a ait hakkı, “sabah ve ak-
Sayfa 146 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
146
şam Allah’ı tesbih edesiniz.” bölümü de sadece Allah’ın hakkını
açıklamaktadır.
﴿ RQ P O] لآ ĩ نا: ٣٢]
Allah ve Rasûlüne itaat ediniz. (Al-i imran, 3/32)
[٦٢ :ÙÖijÝ ا﴿ % & ' ) ( [
Page 151
Allah ve Rasûlü razı edilmeye daha çok ehildirler.
(Tevbe, 9/62)
﴿ P O N] ا ùĭءא: ٣٦ ]
Allah ve Rasûlüne iman edin. (Nisa, 4/136)
[ :ÙÖijÝ ا [j i h g f﴿
Allah fazl-u kereminden bize verecektir, Rasûlü de...
(Tevbe, 9/59)
Bu ayetler, Allah ve Rasûlü’nün müşterek haklarından söz
etmektedirler.
Şu ayet de Allah’a ait bir hakkı izah etmektedir:
[ :ÙÖijÝ ا [n m l k ﴿
Biz yalnız Allah’a rağbet edenleriz. (Tevbe, 9/59)
Müşterek hakları değerlendirirken, Allah’a ait olan tüm hak- ların Rasûlullah için de geçerli
olacağını düşünmemek gerekir.
Allah için olan mahabbet, iman ve itaatla beraber ibadet, huşu ve
ta’zim Allah için söz konusu iken bunların aynısı Rasûlullah için
söz konusu değildir.
Rasûlullah’ın haklarına gelince, onlar Allah için sevmek
ve ona itaat Allah’a itaat olduğu için peygambere itaat etmektir.
Bunlara Rasûlullah’ın hakkı denmesinin nedeni onunla alakalı
olmasıdır. Yoksa Allah tarafından Rasûlullah’a, anne-babaya,
alime, evlada, eşe, komşuya ve bizden olan idarecilere karşı
yerine getirilmesi gereken haklar da Allah’ın hakları kapsamın- dadır.
Sayfa 147 / 232
Page 152
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
147
Kul bu hakları, Allah’ın emri olduğu için ibadet niyetiyle ye- rine getirecektir. Rasûlullah’ın
hakkı yukarda sayılan haklardan
farklıdır. Çünkü onun ümmeti üzerindeki hakkı çoktur. Ümmetin
sahib olduğu tüm nimetler onun vesilesiyle olmuştur.
***
Sayfa 148 / 232
KIRK ÜÇÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın Hak Üzere Sebat Göstermeye
Davetteki Yöntemi
Kur’ân, sonucundan endişe duyulan konularda sebat göste- rilmesini ve acele edilmemesini,
elden çıkma ihtimali olan ko- nularda da acele edilmesini öğütlemektedir. Bu konuda pek çok
ayet vardır. Sebat göstermeyi tavsiye eden ayetlerden bazıları
şunlardır:
﴿ z y x w v u t] | } ا ùĭءא: ٤ ]
Ey iman edenler Allah yolunda savaşa çıktığınız za- man iyi anlayıp dinleyin. (Nisa, 4/94)
g f e d cb a ` _ ^ ] \ [ Z﴿
po n m l k j i h مث] ا ùĭءא: ٣ ]
Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince onu
hemen yayarlar. Halbuki onu Rasûle veya aralarında yetki
sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin iç yü-
zünü anlayanlar onun ne olduğunu bilirlerdi. (Nisa, 4/83)
[٣ :÷Ĭijĺ] » o 1 ﴿
Page 153
Onlar ilmini kavrayamadıkları şeyi yalanladılar.
(Yunus, 10/39)
Bu yöntemle ilgili olarak istişare, tedbire başvurma ile bilin- meyen konularda konuşmama
zikredilebilir.
İkinci kısım yani hayırlarda acele etmeyi emreden ayetler de
hayli çoktur.
Sayfa 149 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
149
* ( ) ' & % $ # " ﴿
]٣٣ :نا ĩ لآ]
Rabbinizin bağışına ve genişliği gökler ve yer kadar
olan cennete koşun (Al-i İmran, 3/133)
﴿? @A] ا : ٤ ]
Hayırlarda yarışın (Bakara, 2/148)
﴿ , - . / 0 1 2 3] ا ijĭĨËĩن: ٦]
Onlar hayırlarda yarışanlar ve O’nun için öne geçen- lerdir. (Mü’minun, 23/61)
[ ٠ :ÙđĜاij ﴿ا ]
Hayırda öne çıkanlar ahirette de önde olacaklardır.
(Vakıa, 56/10)
Onlar dünyada olduğu gibi ahirette de herkesten önce cen- nete gireceklerdir. Bu ayetlerde
verilmek istenen mesaj şudur:
Mü’minler hayırlı fırsatları asla kaçırmamalı, zararlı ve kötü şey- lere girmekten
sakınmalıdırlar.
[ ٠ : ïئאĩ ا [Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô﴿
Page 154
İnanan bir toplum için Allah’tan daha güzel hükmü
kim koyabilir? (Maide, 5/50)
***
Sayfa 150 / 232
KIRK DÖRDÜNCÜ ESAS
Kötülüklere Karşı Nefsin Eğitilmesi
Kur’ân, nefsin zararlı şeylere meyletmesi veya içine düşme
korkusu bulunduğu durumlarında başına gelecek zararları ve el- den kaçırabileceği hayırları
hatırlatır.
Doğruluğu yakalamada bu da çok önemli bir yöntemdir.
Çünkü her zaman için kötülükten sakındırma yeterli gelmemek- tedir. Ancak elden
kaçırabileceği faydalar söz konusu olunca du- rum değişmektedir. Zaman zaman fayda
konusu yüzlerce emir ve
yasaktan daha fazla netice vermektedir.
﴿E D C B A] ا ęĬلא: ٢]
Şunu biliniz ki mal ve çocuklarınız sizin için imtihandır.
(Enfal, 8/28)
Kur’ân, ilkin, insanları doğruluktan alıkoyan fakat herkesin
arzuladığı iki şeyin fitne ve imtihan vesilesi olduğunu zikretmiş-
tir. Daha sonra da adı geçen imtihanda başarı sağlandığı halde
neyin elde edileceğini hatırlatmıştır. Aynı ayetin sonu şöyle bit- mektedir.
﴿ K J I H G F] ا ęĬلא: ٢]
Şunu biliniz ki Allah katında büyük mükafat vardır.
(Enfal, 8/28)
[ Z Y X W V U T S R Q﴿
Page 155
\ [ ^ _ ` c b a] ا ùĭءא: ٠ ]
Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundu-
Sayfa 151 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
151
nuz. Ya kıyamet günü Allah’a karşı onları kim savuna- cak? Yahut onlara kim vekil olacak?
(Nisa, 4/109)
s r q p o nm l k j i h g f e ﴿
z y x w v u t] | } ا ijýىر: ٢٠]
Kim, ahiret kazancını isterse kazancını artırırız. Kim
de dünya kazancını isterse ona da dünyada birşeyler ve- ririz. Ahirette ise ona hiç bir nasip
yoktur. (Şura, 42/20)
" ! Ü Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò ﴿
% $ #ا đý ءا: ٢٠ - ٢٠] & ' [
Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden
faydalandırsak, sonra tehdit edilmekte oldukları (azap)
başlarına gelse! Faydalandırıldıkları nimet onlara hiç
yarar sağlamayacaktır. (Şuara, 26/205-207)
Meselenin özü anlaşılırsa diğer ayetlerden de bu yöntemle
istifade edilebilir.
***
Sayfa 152 / 232
KIRK BEŞİNCİ ESAS
Page 156
Kur’ân’da, İyi ve En İyi (Salâh-Aslâh)
Meselesi
Kur’ân, bu konu üzerinde ısrarla durmuştur. Bu, Kur’ân’ın
en önemli meselelerindendir. Hatta diyebiliriz ki, Kur’ân baştan
sona bu konuyu işlemektedir.
Salah: Sünnetullaha riayet ederek meselelerin, Allah’ın irade- sine uygun ve doğru bir
biçimde ele alınmasıdır. Allah iyi amelleri
işlemeyi emretmiş ve iyileri övmüştür. Çünkü iyi ameller, kalb,
iman, dünya ve ahireti ıslah eder. Onun zıttı ise işleri bozmak- tır. Birçok ayette de insanların
bozduklarını düzelten muslihlerin
övüldüğünü görüyoruz. Genel anlam da “sulhun daha hayırlı ol- duğu” işlenmiştir. Kötü işleri
düzeltmenin anlamı, genel anlamda,
onları zarardan arındırmaya çalışmaktır.
Islahın en önemlisi ise, müslümanların dünya ve ahiretleriy- le ilgili durumlarını iyileştirmeye
veya düzeltmeye çalışmaktır.
Şuayb aleyhisselam diliyle Kur’ân şunu hatırlatır:
﴿ ÊÉ È Ç Æ Å Ä [ijİد: ]
İmkan nisbetinde islahı istemekteyim. (Hud, 11/88)
Din-dünya maslahatı için uğraşı gösteren herkes muslihtir.
Allah ona gerçeği gösterir ve muvaffak kılar. Bunun zıttı için
çalışan ise bozguncudur. Allah bozguncuların halini düzeltmez.
Islah konusunda Kur’ân’ın özenle üzerinde durduğu konulardan
bir tanesi de insanlar arasını düzeltmektir. Kan davaları, ailevî ve
malî ihtilaflar bu kapsama girer. İki taraf arasında adaleti uygula- mak esastır. Barış; bereket,
hayır ve esenliktir. Savaşta bile düş-
Sayfa 153 / 232
Page 157
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
153
man barıştan yana tavır koysa bu istekleri değerlendirilmeli ve
Allah’a güvenerek barış tercih edilmelidir. Barışın temeli, İslam
toplumunun maslahatını göz önünde bulundurarak, imkanlar da- iresinde barış ortamını
sağlamaya çalışmaktır. Başka bir ifade ile
her türlü kötülük ve fesadı ortadan kaldırma faaliyetidir.
***
Sayfa 154 / 232
KIRK ALTINCI ESAS
Kur’ân’ın Müslüman ve Müslüman Olmayanları
Davet Etme Yöntemi
Müslüman olmayanlara Kur’ân’ın emirleri, İslam’a davet
niteliğindedir. Müslümanlara yönelik emirleri ise inandıklarını
takviye etmeye, iman ve amelde noksanları tamamlamaya yö-
neliktir. Kur’ân’ın müslüman olmayanlara yönelik bir daveti şu- dur:
﴿Z Y X W V U T] ا ùĭءא: ٤]
Ey Kitab ehli indirdiklerimize iman edin. (Nisa, 4/47)
Bu ayet müslümanları, imanlarında samimi olmaya ve nok- sanlarını tamamlamaya davet
etmekte ve gizli-açık her amelde
ihlasa sarılmalarını öğütlemekte, imanı bozan ve zedeleyen ey- lemlerden uzak durmalarını,
namaz oruç, hac v.s. ibadetlerini
yerine getirmelerini istemektedir. Onları, bu amellerini bozan
amellerden uzak durmaya çağırmaktadır.
Tevekkül’e Allah’a yönelme gibi ibadetlere sarılmalarına ve
Page 158
onlarda samimi olmaya davet etmektedir. Kur’ân’ın, mü’minlerin
hak ve doğruda kalmalarını istemesinin bir anlamı burada yat- maktadır. Çünkü en güzel ve
doğru yolda oldukları halde böy- le bir davete muhatap olmaları hak üzere sebattaki
eksiklikleri
tamamlamak içindir. Bu davet, olan birşeyi tekrarlayıp durmak
değildir. Bu yöntem de büyük faydalar içermektedir. İstifade yö-
nüne gidilmelidir.
Sayfa 155 / 232
KIRK YEDİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Hâss ve Âmm’ı İşleme Yönteme
Kur’ân’ın işlemek istediği bir konu, özel bir durum için ge- lipde hükmün genelleşmesi
isteniyorsa, adı geçen hüküm genel- lik kazanır. Bu da Kur’ân’ın belağat mu’cizesinin bir
yönüdür.
Bunun örnekleri de çoktur: Kur’ân, münafıkları anlatırken tevbe
edenleri onlardan istisna etmiştir.
3 2 ﴿
o 1] 1/4 ا ùĭءא: ٤٦ ]
Tevbe edenler, ıslah olanlar, Alah’a bağlananlar ve ihlas- la dine bağlananlar müstesnadır.
İşte bunlar mü’minlerle
beraber olanlardır. (Nisa, 4/146)
Onlara verilecek ecirler söz konusu olunca “onlara ecir ve- receğiz” denilmeyip şöyle
denilmiştir:
﴿ Ã Â Á À ¿ 3⁄4 1⁄2] ا ùĭءא: ٤٦ ]
Allah, mü’minlere büyük ecir verecektir. (Nisa, 4/146).
Bu onlarla beraber diğer mü’minleri de tevbe, ihlas ve imana
davet içindir. Böylelikle ayet hem münafıkları hem de mü’minleri
davet etmiş oluyor.
Page 159
J I H G F E D C B A﴿
S R Q P O N M L K
_ ^ ] \[ Z Y X W V U T
` a] ا ùĭءא: ٠ - ]
Sayfa 156 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
156
Allah’ı ve peygamberini birbirinden ayırmak isteyip”
bir kısmına iman ederiz bir kısmına inanmayız diyenler
ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu?
İşte gerçekten kafirler bunlardır. Biz kafirlere alçaltıcı
bir azab hazırlamışızdır. (Nisa, 4/150-151)
Dikkat edilirse “Biz onlara alçaltıcı azab hazırladık denil- memiş” biz, kafirler için
hazırladık,” denilmiştir ki tüm kafirler
ayetin kapsamına girmiş olsun.
﴿o n m l] ا đĬمא: ٦٤]
De ki Allah sizi ondan kurtaracaktır. (En’am, 6/64)
Yani ayetin bağlamından anlaşılan “İçine düştüğünüz her
türlü sıkıntıdan” kurtaracaktır.
***
Sayfa 157 / 232
KIRK SEKİZİNCİ ESAS
Page 160
Allah’ın İlmini Bazı Olayların Meydana
Gelmesine Bağlayan Âyetlerin İzahı
Allah’ın ilmini sonradan meydana gelecek olaylara bağla- manın izahı şöyledir: Ayetlerde
geçen ilim, üzerine ceza terettüp
eden ilimdir. Çünkü kitab, sünnet ve icma ile Allah’ın herşeyi
bildiği sabittir. Gizli, açık, afaki, efsunî ne varsa Allah’a ma- lumdur. Onun ilmi küçük-
büyük, hazır, geçmiş, gelecek, herşeyi
kuşatmıştır. Kullarının yaptıklarını ve yapacakları herşeyi bilir.
Yapmadan önce de biliyordu.
“Bilinmesi için şunu şunu emretti.” şeklinde olan ayetlerde- ki ilimden gaye cezanın terettüb
ettiği ilimdir. İnsanların şu anki
fiilleriyle bu fiilleri gerçekleştirmeden önceki ilmi bu kapsama
girmemektedir. Çünkü bu tür ilme ceza terettüb etmemektedir.
Ancak gerçekleşen eylemler için ceza söz konusudur. Söz konu- su olan ayetlerden bazıları
şunlardır.
} z y x w v u t s r q p ﴿
]٤ : ïئא ĩا] ¡ے ~ { |
Ey iman edenler: Allah sizi ellerinizin ve mızraklarını-
zın erişeceği bir avlanma ile dener ki gizlide kendisin- den kimin korktuğu ortaya çıksın.
(Maide, 5/94)
T S R Q P O N M L K J I H G﴿
VU] ا : ٤٣ ]
Sayfa 158 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
158
Üzerinde bulunduğun kıbleyi, ancak peygambere uya- nı, ökçeleri üzerinde geri dönenden
ayırd etmemiz için
Page 161
kıble yaptık. (Bakara, 2/143)
8 7 6 5 4 3 2 1 0 / . - ﴿
[٢ :ïĺï 9] ا
Biz demiri de indirdik ki onda büyük kuvvet ve insanlar
için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberi- ne, gaybe inanarak yardım edenleri
belirlemek içindir.
(Hadid, 57/25)
[ : ij כĭđ ا [u t s r q p o ﴿
Allah elbette iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bi- lir (ortaya çıkaracaktır) (Ankebut,
29/11)
[ ٢ :ėıے] ¡ ا כ { | } ~ z y x w﴿
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha
iyi hesab edeceğini görelim diye onları uyandırdık.
(Kehf, 18/12)
Bu ve benzeri ayetlerin tümü bu şekilde izah edilirler.
***
Sayfa 159 / 232
KIRK DOKUZUNCU ESAS
Allah’ın Birşeyi Yasaklaması Durumunda
Yerine Daha Faydalı Olanı Koyması
Allah, mü’minlerin arzuladıkları birşeyi kaldırsa onlar için
daha kolay ve daha yararlı bir kapı açar. Bu da Allah’ın lütfu
keremindendir.
} z y xw v u t s r q p o ﴿
Page 162
¤ £¢ ¡ ے ~ {|
]٣٢ :ءא ùĭا]
Allah’ın sizi birbirinden üstün kıldığı şeyleri hasretle
arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasiple- ri var, kadınların da kazandıklarından
nasipleri vardır.
Allah’ın lütfunu isteyin. (Nisa, 4/32)
Allah, faydasız şeyi istemeyi yasaklamış ve onlara lütuf ve
ihsan yollarını açmıştır. Allah hem fiil hem de duayla kendisin- den istememizi emretmiştir.
Musa aleyhisselam rabbinin kelamı-
nı duyduğunda rabbini görmeyi istedi ve Allah bu isteğini ger-
çekleştirmeyip ona bahşetmiş olduğu o muazzam hayır ile teselli
etti ve şöyle buyurdu:
+ * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
]٤٤ :فا ا] / . - ,
Ey Musa! dedi, ben risaletimle ve sözlerimle seni in- sanların başına seçtim, sana verdiğimi
al ve şükreden- lerden ol. (A’raf, 7/144)
Sayfa 160 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
160
1 0 / . -, + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
2 3 4 5 6] ا : ٠٦ ]
Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya
onu unutturursak mutlaka daha iyisini veya benzerini
getiririz. (Bakara, 2/106)
﴿] \ [ ^ _ ` ba] ا ùĭءא: ٣٠ ]
Page 163
Kadın erkek birbirinden ayrılsalar, Allah herbirini bol
nimetlerinden zenginleştirir. (Nisa, 4/130)
Bu manada birçok ayet mevcuttur.
***
Sayfa 161 / 232
ELLİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Mucizeleri İşlemedeki Yöntemi
Mucizelerden gaye, Allah’ın yaratıp ortaya koyduğu harika
fiillerdir. İnanmayanların Rasûlullah’tan istedikleri bazı muci- zeler ise bu kabilden olmayıp
sadece inat gösterme ve küfürde
ısrardan ibarettir. Böylece bunlar ile diğer mucizeler arasındaki
farklar rahatlıkla ortaya çıkmaktadır. Mucizeler, peygamberlerin
ve getirmiş oldukları şeylerin doğruluğunu ortaya koyan delil ve
burhanlar konumundadırlar. Şu hadis konuyu aydınlatmaktadır:
“Allah her peygambere, insanları davasına inanmalarını kolay- laştıracak mucizeler
vermiştir.”
Rasûlullah’a verilen mucizeler sayısız ve şüphe götürmeye- cek derecede açık oldukları için
inkar edenlere herhangi bir ma- zeret bırakmamışlardır. İnanmayanların Rasûlullah’tan
istemiş
oldukları bazı mucizeler ise bu türden değildir. Onlar bu sayede
batıl dinlerinde kalmaya bahane bulmuşlardı. Rasûlullah onlara
mucize gösterip imana davet edince, kendilerini haklı çıkarmak
bahanesiyle “eğer doğru isen bizlere şu şu mucizeleri de göster”
demeye başlamışlardır. Tabi ki bu istekleri kabul edilecek türden
değildir. Allah onların arzularına göre mucizeler gönderse bile
inanmayacaklarını bildiği için isteklerini karşılıksız bırakmıştı.
Page 164
Çünkü onlar batıl dinlerinde kalmaya şartlanmışlar ve haktan yüz
çevirmişlerdi. Bu da onların hem şu an hem de gelecek hakkında- ki cehaletlerini ortaya
koymaktadır.
Şu ana dair cehaletleri şuydu: Vaziyetleri, onların mucize
isteklerinde samimi olmadıklarını ortaya koymaktaydı. Eğer
mucizeler geldiğinde inanmamakta israr etselerdi hemen ken-
Sayfa 162 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
162
dilerine azabın gelmesi gerekirdi. Gelecek ile ilgili cehaletleri
de şuydu: Mucizelerin gösterilmesi halinde mutlak olarak ina- nacaklarını iddia etmeleri
gerçekleri yansıtmamakta idi. Çünkü
onların bu durumu kalblerinde taşıdıkları inanca aykırı idi.
Dolayısıyla Allah’ın dilemesi dışında istedikleri tüm mucizeler
de gelse, inat ve küfürlerinde kalmaya israr edeceklerdi.
Bu tür isteklerini Kur’ân, birçok yerde işlemektedir.
﴿ Y X W V U T S R Q P O] اøŸ ءا: ٠ ]
Onlar sen, dediler bizim için yerden bir kaynak fışkırt- madıkça sana asla inanmayız. (İsra,
17/90)
- , + * ) ( ' & % $ # " !﴿
. / 0 1 2 3 4] ا đĬمא: ]
Eğer onlara melekleri indirseydik ölüler de onlarla konuş-
saydı ve herşeyi toplayıp karşılarına getirseydik. Allah
dilemeseydi yine de inanacak değillerdi. (En’am, 6/111)
Bu tür mucize isteyen muarızlar açık bir biçimde Allah’a
Page 165
acziyet ve saçma şeyleri nisbet etmekteydiler. Bu isteklerinin di-
ğer bir anlamı da şu idi: Haşa, Allah, resülunün tasdik edilmesi
maksadıyla yeterli derecede mucize göstermemiş, delil ve hüccet
vermemiştir. Bu ise hikmet ve peygamberinin gönderiliş gaye- siyle ters düşmektedir.
Böyle bir iddia ise içinde bulundukları şirk ve küfürden daha
vahim bir durumdur. Bu tür tekliflerde bulunanlar da İslam’ın
haklılığını bildikleri halde insanları İslam’dan vazgeçirmeye ça- lışan elebaşları ve öncülerdir.
Allah bu tür isteklerinden dolayı
her defasında onları rencide etmiş ve söylediklerinden münezzeh
olduğunu beyan etmişti.
[٣ :ءاøŸ ا[ ﴿
De ki: Rabbimi tenzih ederim. (İsra, 17/93)
Sayfa 163 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
163
﴿ 0 1 2 3 4 5 6 87] اøŸ ءا: ]
Kıyamet gününde onları kör, sağır, ve dilsiz bir halde
yüzü koyun haşr ederiz. (İsra, 17/97)
Z Y X W V U T S R Q P O N ﴿
h g f e d c b a ` _ ^] \ [
t s r q p o n m lk j i
zy x w v u ~ { | } ے ¡ ¢ £ ¤
2 a
1⁄2 1⁄4 » o 1 3
Page 166
È Ç Æ ÅÄ Ã Â Á À ¿3⁄4
Ayetlerimizi ancak ka
[ ٤ - ٢ : ij כĭđ ا [Î Í Ì Ë Ê É
firler bile bile inkar eder. Sen
bundan önce ne bir yazı okur ne de elinle onu yazardın.
Öyle olsaydı batıla uyanlar kuşku duyarlardı. Hayır, O
(Kur’ân) kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde apa-
çık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkar
ederler. “Ona Rabbinden başka mucizeler indirilmeli
değil miydi?” derler. De ki mucizeler ancak Allah’ın
katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz
onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için
onda rahmet ve ibret vardır. De ki benimle sizin ara- nızda şahid olarak Allah yeter. O,
göklerde ve yerde ne
varsa bilir. Batıla inanıp Allah’ı inkar edenler (var ya)
işte ziyana uğrayacaklar onlardır. (Ankebut, 29/47-52)
İnanmayanların istekleri incelendiğinde burhan ve delil ol- maktan ziyade, iman etmeyi
geçersiz kılan bazı zorlamalardan
ibaret oldukları anlaşılacaktır.
Sayfa 164 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
164
İmanda aslolan gaybe inanmaktır. Geçerli iman da böyle
bir imandır. Hüküm sahibi yalnız Allah’tır. Kulları için hüküm
Page 167
koyacak O’dur. Kim hüküm şöyle veya böyle olmalı demeye
kalkışırsa haddini aşmıştır. Burhan ve delil getirmek, Allah’a
aittir. Kendiliğinden birşeyler ortaya koymaya çalışan, Allah’ın
hükmünde ona ortaklık iddiasında bulunmuş olur ve ona karşı
başkaldırmıştır.
| } z y x w v u t s r q p o n m l﴿
[٣ :مא đĬا[ £¢ ¡ ے ~ {
Allah’a karşı yalan iftirada bulunandan, yahut kendi- sine hiçbir şey vahyolunmadığı halde
bana vahyolun- du diyenden veya Allah’ın indirdiği ayetlerin benzerini
bende indireceğim diyenden daha zalim kim vardır.?
(En’am, 93)
***
Sayfa 165 / 232
ELLİ BİRİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Duayı Öğretmedeki Yöntemi
Kur’ân’da Allah’tan başkasına dua edilmemesini emreden
ve dua edenleri öven ayetler taleb ve ibadet dualarını oluştur- maktadır. Bu da faydalı bir
yöntemdir.
Birçok kişi sadece ihtiyaç için dua etmektedir. Oysa tüm iba- detler dua kapsamındadır.
Duayı, herhangi bir arzuyu Allah’tan
istemekten ibaret bilmek yanlıştır. Kur’ân tüm ibadetlerin bir
nevi dua olduğunu beyan etmektedir. Genel anlamda buna şu
ayet delildir:
﴿ - . / 0 21 [ א : ٦٠]
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim.
Page 168
(Ğafir, 40/60)
Yani, isteğinizi ve ibadetlerinizi kabul edeyim. Çünkü,
; : 9 8 7 6 5 4 3﴿
[ א : ٦٠]
Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılana- rak cehenneme gireceklerdir. (Ğafir,
40/60)
Ayette geçen “İbadet” dua anlamında kullanılmıştır. Çünkü
dua eden lisan-ı kal ile, Allah’a arzusunun kabulünü sunarken,
ibadet eden de lisan-ı hal ile ondan ibadetinin kabulü ile günah- larının affını istemektedir.
Hangi müslümana “Namaz, oruç, hac ile diğer ibadetleri ye- rine getirmendeki gayen nedir?,
diye sorulsa kuşkusuz ki “Kastım
Sayfa 166 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
166
Rabbimin rızasını, sevabını alma ve azabından kurtulmadır” di- yecektir. Bundan dolayıdır ki
amellerin kabulü için niyet şarttır.
İbadetlerin meyvesi ise her iki dünyada alınır.
﴿£ ¤ [ א : ٤ ]
Dini Allah’a hâlis kılarak yalnız O’na dua edin. (Ğafir,
40/14)
Bu ayette de “din” kelimesi “ibadet” yerinde kullanılmıştır.
Kur’ân’da sıkça kullanılan bu kelimeler, duanın, dinin ruhu
ve özü olduğunu gösterir. Ayetin anlamışöyle olur: “İhtiyaçlarınızı
istediğiniz zaman ihlasla isteyin. İbadet ve amellerinizi de ihlasla
yerine getirin.”
Page 169
Dualar bazen de belirli bir gaye için yapılır.
[ ٠ : ĩ ا [D C B A @ ?﴿
(Nuh) şöyle dedi: Allah’ım ben yenik düştüm bana yar- dım et. (Kamer, 54/10)
[ ٢ :÷Ĭijĺ] w v u t s r q p o n﴿
İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak oturarak
veya ayakta durarak bize dua eder. (Yunus, 10/12)
Bu ayette de talepte bulunmak amacıyla yapılan dua söz ko- nusudur.
Kul zararın giderilmesi için dua etmeye devam etmektedir
ve zararın giderilmesini istemektedir. Bu duada ibadet söz konu- sudur. Çünkü bu esnada
Allah’tan duanın kabulü ümit edilmekte
ve Allah dışındakilerden yüz çevirilmektedir. Artık duanın yalnız
Allah’a yapıldığını ve ancak onun tarafından isteğinin yerine ge- tirilebileceğine
inanmaktadır. İşte buna ibadet duası denir.
﴿ z y x] |} ا فا: ]
Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. (A’raf, 7/55)
Sayfa 167 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
167
Bu ayet de iki noktaya değinmektedir. Yalvara yalvara ve
ilhah. İlhah ile fakr ve aczini ortaya koymak ve gizlilik duanın
adabındandır. İbadet duası da bu adabla yapılır. İbadet de ancak
devam, ihlas ve huşu ile yapılır.
¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
]ا Ĭ ءא: ٠ ]
Page 170
Onlar (peygamberler) hayır işlerinde koşuşurlar, uma- rak ve korkarak bize yalvarırlardı.
(Enbiya, 21/90)
Ayette geçen “korkarak ve ümit ederek” peygamberlerin
duadaki adabı arasında zikredilmiştir. Aynı ayet onların hayırları
işlemek suretiyle Allah’a ibadet ettiklerinden bahsetmektedir.
﴿ I H G F E] ا đý ءا: ٣ ٢]
Allah ile birlikte başka bir ilaha yalvarma! (Şuara,
26/213)
[ : å ا [O N M L K J﴿
Allah ile birlikte başka kimseyi çağırma! (Cin, 72/18)
Bu ayetlerin kapsamına hem istek hem de ibadet duası gir- mektedir. Kim yalnızca Allah’a
arz edilmesi gereken bir talebi
başkasına yöneltir veya Allah’tan başkasına ibadet ederse, din- den çıkar ve Allah’a ortak
koşmuş olur.
Þ Ý Ü Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï Î﴿
[ ٠٦ :÷Ĭijĺ] ß
Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek şey- lere tapma. Eğer bunu yaparsan o
takdirde sen mutlaka
zalimlerden olursun. (Yunus, 10/106)
﴿ HG F E D C] ا فا: ٠ ]
En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel
isimleriyle dua edin. (A’raf, 7/180)
Sayfa 168 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
168
Page 171
Bu ayetlerde geçen dua hem istek hem de ibadet duaları-
dır. İstek duası, isteğe göre Allah’ın isimlerinden biriyle yapı-
lır. Allah’tan bağışlanma ve rahmet isteyen biri Allah’ın Rahim
ve Gafûr isimleriyle duada bulunur. Allah’tan rızık isteyen
“Rezzâk” ismiyle dua eder. İbadet duası ise Allah’ın güzel isim- leriyle yapılır. Önce dua
edeceği mübarek ismin anlamını bilmeli
ve dua esnasında tüm kalbiyle ona yönelmelidir. Allah’ın yücelik
ve azametini ifade eden isimler ta’zim yönüyle kalbi ihata eder.
Rahmet, fazilet ve keremi ifade eden isimler de kalbe esenlik ve
muhabbet yayar. Sevgi ve yakınlığı ifade eden isimler de böyle- dir. Allah’ın sonsuz ilim ve
lütfunu ifade eden isimleri, murakebe
ve haya etmemizi gerektirir.
Kalb de Esma-i hüsna ile en huzurlu ve anlamlı hayatı yaşa- yacaktır. Kul bunları yaşayarak
kendini devamlı olarak bu halde
hisseder. Ruhu ve nefsi kendini bu atmosferin dışında görmez.
Bu çeşit amellerle bedeni ibadetler de kemâle erer.
Allah’tan kalblerimizi, irfan, sevgi ve huşu ile doldurması-
nı taleb ediyoruz. O en büyük kerem sahibi ve cömertlerden de
cömert’tir.
***
Sayfa 169 / 232
ELLİ İKİNCİ ESAS
Hakkın İtiraz Edilmeyecek Derecede
Açık Olması
Hak açık ve belli ise ona teorik veya pratik olarak karşı ko- nulamaz.
Page 172
Bu yöntem hem dinen hem de aklen bilinir. Herhangi bir
konu şüphe veya birkaç ihtimal taşıyorsa, ona itiraz edilir. Karşı
çıkılır veya izah istenir. Aksine birşey sadece bir anlama geliyor
ve başka bir ihtimal taşımıyorsa, ona karşı çıkmak veya itiraz
etmek anlamsızdır. İtiraz edenede aldırış edilmez. Çünkü onun
tavrı gurur ve inattan kaynaklanmaktadır.
﴿ ÛÚ Ù Ø Ö ÕÔ Ó Ò Ñ] ا : ٦ ٢]
Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk ile eğrilik birbi- rinden ayrılmıştır. (Bakara, 2/256)
Doğruluk ile eğrilik birbirinden ayrılmışsa ki ayrılmıştır.
Öyle ise zorlamanın herhangi bir anlamı kalmamış demektir.
Çünkü zorlama gizli de olsa bir maslahat için yapılır. Her iki dün- yada faydası belli ve
saadeti temin eden bir konuda ikrah etmenin
ne anlamı olabilir? Konu ile ilgili diğer bazı ayetler de şunlardır.
[٢ :ėıا כ [L K J I H G FE D C B﴿
De ki hak Rabbinizdendir. Dileyen iman etsin, dileyen
inkar etsin. (Kehf, 18/29)
Yani, hak artık delilleriyle ortaya çıkmıştır. Dileyen inanır,
dileyen inkar eder.
Sayfa 170 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
170
﴿ \ [ ^ _ ` fe d c b a] ا ęĬلא: ٤٢]
Helak olan açık delillerle helak olsun, yaşayan da açık
delillerle yaşasın. (Enfal, 8/42)
Page 173
[ :نا ĩ آل[ @? < = ﴿
Onlara (yapacağın) işler konusunda iştişare et. (Al-i
imran, 2/159)
Yani, istişarenin gerekli olduğu ve maslahatın olduğu yerde
istişarede bulun. Maslahatı kesin ve yapılması kaçınılmaz olan
yerlerde ise azimle beraber Allah’a tevekkül et. Bu durumu çok
açık bir şekilde şu ayet de açıklamaktadır.
﴿n m l k j i] ا ęĬلא: ٦]
Onlar, hak ortaya çıktığı halde seninle mücadele edi- yorlar. (Enfal, 8/6)
Hak tam anlamıyla ortaya çıktıktan sonra onunla mücadele
etmek hem aklen hem de dinen yanlıştır.
/ . - , + * ) ( ' & % $ # " !﴿
] :مא đĬا]
O, size yasakladığı şeylerin tümünü ayrıntılı olarak
bildirmişken, üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan
niye yemeyeceksiniz? (En’am, 6/119)
Allah bu ayetle üzerine ismi anılan yiyecekleri yemeyen- leri kınamıştır. Kınama sebebini de
açıklamıştır. Haram olduğu
açıklanmayan şeylerin helal olduğu ortaya çıkmaktadır. Onda
tereddüt etmenin bir anlamı yoktur. Allah, iman etmeyenleri kı-
namıştır.
» o 1 3 2 ﴿
]اýĬź قא: ٢٠- ٢]
Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar ve kendileri-
Page 174
Sayfa 171 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
171
ne Kur’ân okunduğu halde secdeye varmıyorlar.?
(İnşikak, 84/20-21)
Allah Kur’ân’ın yüce, açık, faydalı ve doğru mesaj olduğu- nu beyan ettikten sonra şöyle
buyurmuştur:
[٦ :Ù àאå ا ] \ [ [Z Y X W ﴿
Artık Allah'tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze
inanacaklar. (Câsiye, 45/6)
[ : åĭ ا [uY X b a﴿
O halde Rabbinizin hangi nimetinden kuşku duyar- sınız? (Necm, 53/55)
[ ٣ : ĩ ا [e d c b a ﴿
O halde şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla- yabilirsiniz. (Rahman, 55/53)
[٣٢ :÷Ĭijĺ] Ó Ò Ñ Ð Ï﴿
Haktan sonra batıldan başka ne var? (Yunus, 10/32)
İnanmayanlarla mücadeleyi emreden tüm ayetler böyledir.
Onlarla en güzel biçimde mücadele emredilmiştir. Herşey ortaya
çıkıp hak açıkça belirlendiği halde inanmayanlara dünya ve ahi- rette karşılaşacakları cezalar
hatırlatılır. Bu konudaki ayetler de
çoktur.
***
Sayfa 172 / 232
ELLİ ÜÇÜNCÜ ESAS
Page 175
Mükafatın Zorluğa Göre Olması
Kur’ân’ın ortaya koyduğu kâidelerden birisi de ibadetler- de mükafatın zorluğa göre
olduğunu, ibadetin kolay oluşunun
Allah’tan bir ihsan ve minnet olduğunu ve bu kolaylığın ecir- den herhangi bir şeyi
azaltmadığını ortaya koymasıdır. Bu esas
Allah’ın kullarına olan ihsanı, keremi ve hikmetini ortaya koy- maktadır. Bu Allah’ın büyük
fazlının bir tezahürüdür ki diğer iyi- likleri karşısında bir hiç mesabesindedir.
Herşeye rağmen Allah’tan kulları için bir hayır ve ihsandır.
Allah’ın kullarını, dünya ve ahiret saadetlerini temin eden ibade- te muvaffak kılması da
O’nun kerem ve ihsanıdır.
a ¤ £ ¢ ﴿
[ ٠٤ :ءא ùĭا[
Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da sizin acı çektiğiniz
gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan onların
ummadıkları şeyleri ummaktasınız. (Nisa, 4/104)
:9 8 7 6 5 4 3 2 1 0﴿
G F E D C B A @ ? > = < ;
H] ا : - ٦ ]
Andolsun ki sizi korku, açlık, mallarınızdan ve ürün- lerinizden eksiltmek gibi şeylerle
deneriz, sabredenleri
müjdele ki onlara bela eriştiği zaman “biz Allah içiniz
ve biz ona döneceğiz” derler (Bakara, 2/155-156)
Sayfa 173 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
173
[ ٠ : Ĩ ا [ë ê ç æ å ﴿
Page 176
Sabredenlere hesabsız olarak mükafatları verilecektir
(Zümer, 39/10)
Gerek ibadetleri yerine getirme, haramları terketme ve ge- rekse musibetlere karşı sabır olsun
ecir ve mükafat, görülen zor- luğa göredir. Allah’ın kullarına olan lütfu keremini şu ayetler de
izah etmektedirler.
M L K J I H G F E D C B﴿
X W V U T S R Q P O N
f e d cb a ` _ ^ ] \ [ Z Y
i h g] ا ęĬلא: - ٢ ]
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir
uykuya daldırıyordu. Sizi temizlemek, şeytanın pisliği- ni sizden gidermek kalblerinizi
birbirine bağlamak ve
savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir yağ-
mur indirdi. Hani Rabbin meleklere “Muhakkak ben
sizinle beraberim, haydi iman edenlere destek olun,
ben kafirlerin yüreğine korku salacağım demişti.
(Enfal, 8/11-12)
Allah bu iki ayetle kullarına nasıl yardım ettiğini ve ibadeti
onlara nasıl kolaylaştırdığını açıklamaktadır.
[٦٢ :÷Ĭijĺ] + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
Haberiniz olsun ki Allah’ın dostlarına korku yoktur.
Onlar mahzun da olmazlar.(Yunus, 10/62)
Ayette zikredilen müjdelerden kasıt, Allah’ın dünyada mü’min
kullarına ibadeti kolaylaştırması onları hayır ve taata muvaffak
kılması ve kötülüklerden uzaklaştırmasıdır.
[ - :ģ ے] ¢ ¡ ا { | } ~ z y x w﴿
Page 177
Sayfa 174 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
174
Artık kim verir ve sakınırsa en güzeli de doğrularsa biz
de onu en kolaya hazırlarız. (Leyl, 92/5-7)
Allah herşeylerinde kolaylık sağlar demektir.
ed c b a ` _ ^ [ \ [ Z Y﴿
[ :ģ ĭ ا[
Erkek, kadın kim mü’min olarak iyi amel işlerse biz
ona güzel bir hayat yaşatırız. (Nahl, 16/97)
Allah’ın va’d ettiği hayat içinde ibadetlerden lezzet alma
zorluklara katlanma ve Allah’ın takdirine rıza gibi konular zik- redilebilir. Tüm bu durumlar
mü’min için hayır demektir. Allah
ona ibadet yollarını kolaylaştırınca, ona hamd ve senada bulunur.
Engellerle karşılaşırsa sabreder ve karşılığını Allah’tan bekler.
Bu konu birçok ayette işlenmiştir.
***
Sayfa 175 / 232
ELLİ DÖRDÜNCÜ ESAS
Kur’ân’ın Faydasız Şeyleri Yasaklama
Yöntemi
Kur’ân faydası olmadığı için birçok şeyi yasaklamıştır.
Page 178
İnsana Allah’ı tanıması ve kulluk görevini yerine getirmesi için
işitme, duyma ve anlama becerilerini vermiştir. İnsan bunları
kullanmakla, taklitten kurtulur. Allah’ın değişmez kanunları üze- rinde düşünür. Bu sayede de
Allah katında değeri artar. Bunları
yerli yerinde kullanmadığı zaman, onların bulunmaması halinden
daha çok zarar görür. Bunlar Allah’ın insana verdiği deliller ko- numundadırlar. Onlar
sayesinde dünya-ahiret mutluluğunu elde
edebilir. Maksatlarına göre kullanılırsa büyük nimet, kullanılma- dığı zaman da büyük
musibet olur.
Bu hikmetten dolayıdır ki Allah bu nimetleri, taklid çıkmazı-
na saplanmış kafirlerden nefyetmektedir. Müslüman olduklarını
iddia edenler de kafirler gibi bu nimetleri yerli yerinde kullanma- salar onların konumuna
düşerler.
1 0 /. - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
; : 9 8 7 6 5 4 3 2
L K J I H G F ED C B A @ ? < = >
]ا : ٠ - ]
Onlara Allah’ın indirdiklerine uyun denildiği zaman
onlar hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola
uyarız derler. Ya ataları birşey anlamamış doğruyu da
bulmamış idiyseler? Kafirlerin durumu sadece çobanın
Sayfa 176 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
176
bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna ben- zer . Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve
kördürler. Bu se- beble düşünmezler. (Bakara 2/170-171)
Page 179
[ ٠٣ : ïئאĩ ا [Ý Ü Û Ú ﴿
Şu varki onların çoğu akletmez. (Maide, 5/103)
﴿ < ? @ B A] ا đĬمא: ٣]
Fakat onların çoğu bilmez (En’am, 6/37)
A @ ? > = < ; : 9 8 7 6﴿
Q P O N M L K J I H G F E DC B
S R] ا فا: ٢ ]
Kıyamet gününde biz bundan habersizdik demesinler
diye, Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden
zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve
dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (A’raf, 7/172)
Son ayet Allah’ın rububiyetini ortaya koymaktadır. Şöyle ki
Allah onları ilkin babalarının sırtında sonra da annelerinin kar- nında şekillendirdi. Sonra da
mükemmel yaratık olarak yeryüzü-
ne çıkardı. Yer ve göktekileri onların hizmetine sundu. Yaratılış
gayesini bilmeyenlerin durumlarını da şu ayet açıklamaktadır:
u t s r q p o n m l k﴿
x w v] ا فا: ]
Onlara ayetlerimizi verdiğimiz ve fakat onlardan sıy- rılıp çıkan o yüzden de şeytanın
takibine uğrayan ve so- nunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. (A’raf,
7/175)
Yani Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmiş ve onlardan tiksin- miştir.
Sayfa 177 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
Page 180
177
﴿z y] | } ا فا: ٦ ]
İsteseydik onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. (A’raf,
7/176)
Ayetlerimizi düşünseydi onlarla değerini yükseltmiş ola- caktı. Fakat kör taklide sarılarak
hayvanlar seviyesine düştü ve
dünyaya saplandı. Allah böylelikle mukallidlerin düştükleri çık- mazları da şu ayetlerle
açıklamıştır.
87 6 5 4 3 2 1 0 / . - , + * ) ﴿
B A @ ? >= < ; : 9] ا فا: ]
Onların kalbleri var, onlarla kavramazlar. Gözleri var
onlarla görmezler. Kulakları var onlarla işitmezler. İşte
onlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da şaşkındırlar.
İşte asıl gafiller onlardır. (A’raf, 7/179)
Hayvanlarda da aynı organlar var, fakat onları yerli yerinde
kullanmadıkları için onlarla aynı durama düşmüşlerdir.
Î Í Ì Ë Ê É È Ç Æ Å Ä ﴿
[٤٦ :ã ا[
Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz lakin göğüsler için- deki kalbler kör olur. (Hac, 22/46)
8 7 6 5 4 3 2 1 0 / . - , + ﴿
F E D C B A @ ? < => ; : 9
]ا مو: ٢ - ٣ ]
Elbette sen ölülere duyuramazsın, arkalarını dönüp gi- derlerken sağırlara o daveti
işittiremezsin, körleri de sa- pıklıklarından doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet
göstererek ayetlerimize iman edenlere duyarabilirsin.
(Rum, 30/52-53)
Page 181
Sayfa 178 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
178
J I H G F E D C B A ﴿
S R Q P O N M L K
_ ^ ] \[ Z Y X W V U T
` a] ا ùĭءא: ٠ - ]
Allah’ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile
peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip bir kısmı-
na iman ederiz ama bir kısmına inanmayız diyenler ve
bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte
gerçekten kafirler bunlardır. (Nisa, 4/150-151)
Allah birçok yönden küfürlerini ispat etmiştir. Şöyle ki:
Allah ve peygambere iman ettik dedikleri halde iman etmedik- lerini göstermektedir. Çünkü
imanın gereğini yerine getirmemiş-
lerdir. Rasûlullah’ın risaletine inanmadıkları için diğer peygam- berleri de yalanlamış olurlar.
Çünkü hepsinin mesajı birdir. Birini
inkar eden hepsini inkar etmiş olur.
﴿ > = < ? @ G F E D C B A] ا : ]
İnsanlardan bazıları vardır inanmadıkları halde Allah
ve ahiret gününe inandık” derler. (Bakara, 2/8)
Gerçek iman, mü’minin kalbini cehalet, şüphe ve taklitten
temizler. Onların yerine kainat ve Kur’ân delilleri üzerinde dü-
şünmeyi tercih eder. Bunun neticesinde ibadet ve Allah’a teslim
Page 182
olma meyveleri biter.
Münafıklar her ne kadar iman ettiklerini iddia etseler de sa- mimi olmadıkları ve imanlarının
semeresi olmadığı için imanları
kabul görmemiştir. Bundan dolayıdır ki Allah imanın varlığını
bazı amellere bağlamıştır.
] ٢٢ :نا ĩ لآ] . - , + *﴿
Mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (Al-i
İmran, 3/122)
Sayfa 179 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
179
[٢٣ : ïئאĩ ا [Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï ﴿
Eğer mü’min iseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.
(Maide, 5/23)
, + * ) ( ' & % $ # " !﴿
7 6 5 4 3 2 1 0 / . -
D C B A @ ? <= > ; : 9 8
] ٤ :لא ęĬا]
Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün iki ordu- nun birbiriyle karşılaştığı gün
kulumuza indirdiğimize
inanmışsanız bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi
birşeyin beşte biri Allah’a, Rasûlüne, onun akrabalarına,
yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. (Enfal, 8/41)
B A @ ? > = < ; : 9 8 7﴿
Page 183
L K J I H G F E D C
TS R Q P O N M] ا ęĬلא: ٢ - ٤]
Mü’minler ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titre- yen, kendilerine Allah’ın ayetleri
okunduğunda imanla- rını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimse- lerdir. Onlar
namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine
rızık olarak verdiğimizden harcayan kimselerdir. İşte
onlar gerçek mü’minlerdir. (Enfal, 8/2-4)
Gerçek iman, doğru istikamet gerektirir. Bu da vecibele- ri yerine getirme ve günah ve şirkten
kaçınmakla mümkündür.
Bundan dolayıdır ki Kur’ân onlar için “İşte gerçek mü’minler
onlardır” demiştir. İlim, amel etmeyi ve Allah’ın kitab ve elçile- rine uymayı gerekli kıldığı
için yollarını şaşırmış kitab ehli için
Kur’ân şunları buyurmuştur:
¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
Sayfa 180 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
180
É È Ç Æ Å Ä Ã Â Á À
Ë Ê] ا : ٠ ]
Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tas- dik edici bir elçi gelince kitab ehlinden
bir grup sanki
Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp
terkettiler. (Bakara, 2/101)
Bunun benzeri diğer bir ayet de Musa aleyhisselam’ın İsrail
oğullarına verdiği cevabı içeren şu ayettir:
~{ | } zy x w v u t s r q p﴿
Page 184
ے ¡ ¢ £ ¤ [ا : ٦ [
Musa kavmine, Allah bir sığır kesmenizi emrediyor
demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O
da cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım demişti.
(Bakara, 2/67)
Cehalet her ne kadar kötü ise ilimin gereğini yerine getirme- mek, ondan daha da kötüdür.
***
Sayfa 181 / 232
ELLİ BEŞİNCİ ESAS
Hayırlı Amelleri Yapmaktan Alıkonulanların
Ecirlerinin Boşuna Gitmesi
Herhangi hayırlı bir işe girişip de alıkonulan veya başladığı
halde bitiremeyenler girişimlerinden dolayı yaptıklarının ecrini
alacaklardır. Bu konu ile ilgili ayetler çoktur.
[ ٠ : ïئאĩ ا [P O N M L﴿
Artık O size yaptıklarınızı bildirecektir. (Maide, 5/105)
﴿ 2 3 ]ا : ٦ ٢]
Herkesin kazandığı kendine yapacağı da kendinedir.
(Bakara, 2/286)
[٤ :÷Ĭijĺ] à ß Þ Ý ﴿
Benim yaptığım bana sizin de yaptıklarınız sizedir.
(Yunus, 10/41)
İnsanın yapmaktan aciz kaldığı ameller:
Page 185
1⁄4 » o 1 3 2 a ﴿
ÉÈ Ç Æ Å Ä Ã Â Á À ¿ 3⁄4 1⁄2] ا ùĭءא: ٠٠ ]
Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek bir-
çok güzel yer ve bolluk görecektir. Kim Allah ve Rasûlü
uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine
ölüm yetişirse, onun mükafatını vermek Allah’a aittir.
(Nisa, 4/100)
Böyle biri hicret için yola çıkmış fakat tamamlamadan vefat
Sayfa 182 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
182
etmiştir. Kim hayırlı bir yola çıkar, elinde olmayan bir nedenle
ondan engellenirse onun ecri yazılacaktır. Niyetinden dolayı ecri
hak etmiştir. Çünkü ameller niyetlere göredir.
[٦ : ij כĭđ ا [ut s r q p﴿
Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yolları-
mıza eriştireceğiz. (Ankebut, 29/69)
Hayır yolda gayret gösterenler neticeye ulaşsınlar veya ulaş-
masınlar Allah, onların mükafatlarını verecektir. Geride bırakılan
eserlere gelince: Bu konuyla ilgili bazı ayetler şunlardır:
[ ٢ :÷ĺ] 3 2 ﴿
Biz ki ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bırak- tıkları eserleri yayarız. (Yasin,
36/12)
Page 186
Ayette geçen “öne sürdükleri şeylerden” gaye, girişmiş ol- dukları faaliyetlerdir, “bıraktıkları
eserler”den maksat da dün- yada yapıp da sevapları ahirete giden hayırlı işlerdir.
Mücahidlerin sebebiyet verdikleri hayırlı eserlere şu ayet
değinmektedir.
i h g f e d c b a ` _ ^ ﴿
u t s r q p o n m l k j
[ ٢٠ :ÙÖijÝ ے] ¢ ¡ ا { | } ~ zy x w v
Allah yolunda uğrayacakları hiçbir susuzluk, yorgun- luk, açlık, kafirleri öfkelendirecek bir
yeri çiğnemeleri
ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları yoktur ki mut- laka bunlarla kendilerine iyi bir amel
yazılmış olmasın.
Allah güzel davrananların ecrini zayi etmez. (Tevbe,
9/120)
Bunlar yaptıklarından kalan hayırlı eserlerdir. Teşebbüs edi- len faaliyetlerden de şu ayet
bahsetmektedir.
Sayfa 183 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
183
a ¤ £﴿
[ ٢ :ÙÖijÝ 2 3 ] ا
Küçük-büyük bir masraf yapmaları, bir vadiyi geçme- leri mutlaka onların lehine yazılır ki
Allah onları yap- tıklarının en güzeliyle mükafatlandırsın.(Tevbe, 9/121)
İnsanların geride bıraktıkları eserler ikiye ayrılır.
1- İnsanın katkısı olmadan meydana gelen eserler: Hayırlı
bir amel yapan, başkaları da bu hayırlı işten faydalanan ve onu
takib eden veya iffetini korumak gayesiyle evlenip salih evlatlara
Page 187
sahib olan kimsenin durumu gibi. Bu zat vefat ettikten sonra da
çocuklarının dua ve hayırlı hizmetlerinden istifade eder.
2- En faydalı ve hayırlı olan ameller: Bu da iyi niyetle vü-
cuda getirilen eserlerdir. Başkasına hayırlı bir ilmi öğreten bu
kısmına dahildir. Onun böyle bir hayra niyet etmesi bile en hayır- lı amellerdendir. İlminden
meydana gelecek hayırlı neticelerden
faydalanacaktır. Başkasına örnek olması için hayırlı faaliyetlerde
bulunan ve salih bir nesil bırakmak için evlenen kimsenin duru- mu da böyledir. Niyetine göre
mükafatlandırılacaktır. Keza, ha- yır niyetiyle ağaç diken, bir proje geliştiren, sanat ortaya
koyan
da böyledir. Bu da niyetine göre ecir alacaktır. Kendisinden sonra
eserlerinden faydalanılacaktır. Bu hayırlı işlerde ücret alması da
onun sevab kazanmasına halel getirmeyecektir. Nitekim şu hadis
de bu konuya açıklık getirmektedir. Allah bir ok ile üç kişiyi cen- netine kor. Onu yapanı,
kullananı ve onlara yardımcı olanı.”
***
Sayfa 184 / 232
ELLİ ALTINCI ESAS
Kur’ân’ın Toplumun İhtiyaçlarını Yerine
Getirmedeki Yöntemi
Kur’ân, müslümanlardan her türlü maslahat ve ihtiyaçlarını
yerine getirmelerini, hepsinin bu konuya yönelme imkanı yoksa
her ferdin imkanını ortaya koyması ve mesaisini ona tahsis etme- sini emreder.
Müslümanlar tek bir güç meydana getirme faaliyetlerinde
bulunmalıdırlar. Bu da İslam’ın hikmetli ve faydası büyük öğ-
retilerinden birisidir. Her zaman için herkesin belirli konularla
Page 188
meşgul olması mümkün değildir. Önemli konulardan sarf-ı nazar
etmek iyi olmaz. Din ve dünya için en büyük iki ibadet olan ci- had ve ilim konularında
Kur’ân’da şunlar buyurulur:
Å Ä Ã Â Á À ¿ 3⁄41⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
[ ٢٢ :ÙÖijÝ ا [Í Ì Ë Ê É È Ç Æ
İnananların hepsi toptan sefere çıkacak değillerdi,
onların her kesiminden bir grup dinde geniş bilgi elde
etmek ve kavimleri savaştan döndüklerinde onları ikaz
etmek için geride kalmalıdır. (Tevbe 9/122)
Ayet, ilim için bir cemaatın cihad için de bir başka cemaatın
bulunmasını emretmektedir. Cihada giden cemaat, elde edemedi-
ği konuları, dönünce ilim cemaatından tedarik edecektir.
qp o n m l k j i h g f ﴿
] ٠٤ :نا ĩ لآ]
Sayfa 185 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
185
Sizden hayra çağıran ve kötülükten alıkoyan bir toplu- luk bulunsun. (Al-i İmran, 3/104)
[٢ : ïئאĩ ا [ÃÂ Á À ¿ ﴿
İyilik ve takva konusunda yardımlaşınız. (Maide, 5/2)
[ ٦ : ÖאĕÝ ا [z y x w ﴿
Gücünüz kadar Allah’tan korkun (Teğabun, 64/16)
﴿p o n] ا ijýىر: ٣]
Onların işleri kendi aralarında şûrâ iledir. (Şura, 26/38)
Page 189
Bu ayetlerin tümü bu güzel ve faydalı esasa değinmektedir.
Her hayırlı işin bir cemaat tarafından yerine getirilmesiyle İslam
toplumunun ihtiyaçları karşılanmış olur. Çünkü her birey umum
maslahatı gerektirecek hizmetlerde görev almalıdır. Müslümanlar
bu prensibi uyguladıkları takdirde işleri yoluna girer ve kötülük- lerden uzak kalırlar. Başarı
Allah’tandır.
***
Sayfa 186 / 232
ELLİ YEDİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Evrenle Tevhide Davet
Etme Yöntemi
Yer, gök ve içindekiler tevhide davet etmektedirler. Kur’ân
birçok ayet ile yaratıklar üzerinde düşünmeye davet etmekte ve
düşünenleri övmektedir. Kur’ân din ve dünyamız için bizlere ya- rarlar sağlayacak ayetler
sunmuştur. Kur’ân’ın bu yönteminden
imkan nisbetinde yararlanma cihetine gitmeliyiz.
Netice olarak şunu söylemek mümkündür. Bu muazzam
evren üzerinde düşündüğümüzde onun bir yaratıcısının olduğu- nu, kendi kendine
yaratılmadığını, onu yaratan Zat’ın herşeyden
önce var olduğunu, ondan sonra hiçbir şeyin bulunmadığını, son- suz kuvvet ve ilim sahibi
olduğunu fark ederiz.
Tekrar dirilmemiz ilk yaratılmamızdan daha zor ve garip de-
ğildir.
﴿ ¤ a [ א : ]
Gökleri yaratmak insanları yaratmaktan daha büyük- tür. (Gafir, 40/57)
Bunları ibretle düşündüğümüz takdirde Allah’ın hikmetini,
Page 190
yarattıklarını, sonsuz ilmini, kainatın başıboş yaratılmadığını
ve başka bir dünya için yaratıldığımızı anlamış olacağız. Kainat
içindeki güzellik ve insanların yararına yaratılmış bulunan nimet- leri düşündüğümüz zaman
Allah’ın sonsuz ilmini büyük ihsan ve
kereminin farkına varmış olacağız.
Kainatta bulunan bu özellikler Allah’ın iradesinin azametini
Sayfa 187 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
187
bizlere tarif etmektedir. İbadet ve hamde layık olan yalnız O’dur.
Kerem ve kemal sahibi O’dur. Umut edilecek ve sakınılması
gereken yalnız O’dur. Sadece O’na dua edilir. Tüm yaratıkların
ihtiyaçlarını ancak O karşılar. İnsan tüm kainatın kendisi için ya- ratıldığını düşündüğünde,
son icad ve teknolojik buluşların da bu
kapsama girdiğini fark edecektir. Çünkü, Allah tüm beceri ve im- kanlarımızla kainatı
incelememizi, onun üzerinde düşünmemizi
emretmiş ve tembellik ve donukluktan uzaklaşmamızı istemiştir.
Bu tür araştırma ve çalışmaların gayri müslimlere ait olduğunu
veya onların faydasız olduklarını düşünmek de yersiz bir iddia- dır. Allah’ın kainatı
faydamıza sunması kapsamına tüm bilim ve
icadlar girer. Şu ayet de buna işaret eder:
[ :ě đ ا [c b a ` _ ^﴿
(Allah) insana bilmediğini öğretti. (Alak, 96/5)
***
Page 191
Sayfa 188 / 232
ELLİ SEKİZİNCİ ESAS
Herşeyin Zıddıyla Bilinmesi
Allah, peygamber ve dostlarının makamlarını belirtmek için
onları eksik sıfatlara sahib insanlarla beraber zikreder. Böylelikle
onları tanıtır. Bu kâidenin birçok yaratık üzerinde uygulandığını
Kur’ân heber vermektedir.
1- Allah, Adem aleyhisselam’a ilim ve tüm eşyanın ilmini öğ-
retmekle üstün kıldığını haber vermektedir. Allah, melekleri ko- nuları sormak suretiyle
imtihan edince onlar bilmediklerini itiraf
etmişlerdi. Allah, Adem’in bunları bildiğini onlara haber verince,
ona saygı göstermişler değer ve şerefini kabullenmişlerdi.
2- Allah, ilim ve rüya tabiri konularında Yusuf aleyhisselam’ın
üstünlüğünü göstermeyi murad edince krala rüyayı göstermişti.
Kral rüyasını etrafındakilere anlatınca onlar tabir etmekten aciz
olduklarını itiraf etmişlerdi ve, Yusuf Aleyhisselam rüyasını tabir
etmiş, böylece üstünlük ve şerefi ortaya çıkmıştı.
3- Firavun, Musa aleyhisselam’a karşı çıkarak kendisinin de
onun gibi mucizeler getirebileceğini iddia edip her taraftan si- hirbazları malum yerde
toplayıp değnek ve iplerini ortaya atınca
Allah, Firavun ve sihirbazlarının yaptıklarının asılsızlığını ortaya
koydu.
o1 3 2 ﴿
]٦ :فا ا]
Onlar atınca insanların gözlerini büyülediler. Onları
korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. (A’raf, 6/116)
Page 192
Sayfa 189 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
189
Bu durum karşısında Musa asasını attı, insanların gözü
önünde, ip ve değneklerini yuttu. Böylece büyük bir mucize gös- termiş oldular. Musa
aleyhisselam’ın mucizesine ilkin sihirbazlar
teslim oldu.
4- İnsanlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e yardım et- mekten yüz çevirip ona karşı
cephe oluşturarak davası aleyhinde
komplolar düzenlediklerinde, Allah Teala akılları durduracak bi-
çimde ona yardım etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tek
başına gaddar ve insafsız düşmanlarına karşı elde etmiş olduğu
başarı, zaferin en büyük belirtisiydi.
~ { | } z y x w v u ﴿
a ¤ £ ¢ ¡ ے
3 2
¿ 3⁄4 1⁄21⁄4 » o 1
[٤٠ :ÙÖijÝ ا [Æ Å Ä Ã ÂÁ À
Eğer siz ona yardım etmezseniz ona Allah yardım et- miştir. Hani kafirler onu, iki kişiden
biri olarak çıkar- mışlardı. Hani onlar mağarada idi, o arkadaşına üzül- me, çünkü Allah
bizimle beraberdir diyordu. Bunun üze- rine Allah ona sükunet ve emniyetini indirdi onu sizin
görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanların
sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Allah
üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe, 9/40)
Huneyn günü, müslümanlar sayılarına aldanınca sayıları on- lara bir fayda sağlamamıştı.
Yeryüzü onlara dar gelince geri çe- kilmek zorunda kalmışlardı. Böyle bir günde Allah’ın
Resülüne
Page 193
yardım göndermesi, üzerine huzur indirmesi ve zor anda ona za- fer bahşetmesi de bu tür
mucize ve yardımlardandı. Böyle bir
zaferi diller anlatmaktan aciz kalır. Peygamberleri ve sevgili
kullarının başlarına gelen musibetler ve sıkıntılı anlarında Allah
Sayfa 190 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
190
onlara hemen yardım etmiştir. Bu sayede insanlar Allah’ın lütuf
ve kereminin anlamını öğrenmiş olurlar.
5- Umutsuzluktan sonra Allah’ın nimet ve lütfunu öğrenmiş
bulunuyorlardı. Kalbleri hamd ve sena ile doluyordu. Allah, in- sanlara bu nimetlerini, zıttını
düşünüp ona göre şükretsinler diye
zikretmektedir.
9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 / . - , ﴿
: ;> = < ? @ D C B A] ا đĬمא: ٤٦]
Deki: Eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör
eder, kalblerinizi de mühürlerse bunları size Allah’tan
başka hangi ilah geri verebilir? (En’am, 6/46)
/ . - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
; : 9 8 7 6 5 4 3 21 0
G F E D C B A @ ? > = <
[ ٢ - :ÿā ا [IH
De ki: düşündünüz mü hiç eğer Allah üzerinizde geceyi
tâ kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse Allah’tan
Page 194
başka size bir ışık getirecek ilah kimdir? Hala işitmeye- cek misiniz! Rahmetinden ötürü
Allah geceyi ve gündüzü
yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, gündüzün de onun fazl-u
kereminden arayıp şükredesiniz. (Kasas, 28/71-72)
6- Yakub aleyhisselam’ın çocukları ile ilgili olan kıssada da aynı
durumla karşılaşıyoruz. Kıtlıkla karşılaşıp Yusuf aleyhisselam’ın
yanına gidince şöyle demişlerdi:
[ :ėøijĺ] ? > =﴿
Bizi ve ailemizi kıtlık bastı. (Yusuf, 12/88)
Bundan hemen sonra kendilerine şöyle denildi:
Sayfa 191 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
191
[ :ėøijĺ] Y X W V U T S ﴿
Güven içinde ve Allah’ın izniyle Mısır’a girin (Yusuf,
12/99)
Mısır’da bol nimetler, mutlu hayat, yüksek mevki, itibar, iz- zet ve kerem içinde yaşadılar.
Allah’ın kullarına olan lütfu kere- mini çok az insan takdir edebilir. Kur’ân’ın bu durum
karşısında- ki yöntemlerinden bir diğeri de şöyledir: Allah Teala, musibetler
karşısında insanın sebat göstermesi için, neticede elde edecekleri
mükafatları da zikretmektedir ki musibetlerin yükü hafiflesin.
Uhud yenilgisi üzerine Bedir’de müşriklerin başına gelen eziyet- ler hatırlatılmıştır.
Ü Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï ﴿
Ý] لآ ĩ نا: ٦ ]
(Bedir’de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiği
Page 195
bir musibet Uhud’da kendi başınıza geldiği için mi, “Bu
nasıl oluyor” dediniz? De ki, o kendi kusurunuzdandır.
(Al-İmran, 3/165)
- , + *) ( ' & % $ # " ! ﴿
[ :ėøijĺ] 3 2 1 0 / .
Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar işin farkına
varmadan kendilerine haber vereceksin diye vahyettik.
(Yusuf, 12/15)
Rüyasını hatırlayınca Yakub aleyhisselam’ın gönlü ferahlıyor
ve umudu artıyordu.
,+ * ( ) ' & % $ # " ! ﴿
[ :ėøijĺ]
Ey oğullarım gidin de Yusuf’u ve kardeşini iyice araştı-
rın ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. (Yusuf, 12/87)
Sayfa 192 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
192
Musa aleyhisselam’ın gönlüne Allah’ın sukûneti indirmesi de
bu kabildendir.
; : 9 8 7 6 5 43 2 1 0 / .﴿
[ :ÿā ا [F E D C B A @ ?> = <
Musa’nın annesine: Onu emzir. Kendisine zarar ge- leceğinden endişelendiğinde onu denize
bırakıver, hiç
korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri verece-
Page 196
ğiz ve peygamberlerden biri yapacağız diye bildirdik.
(Kasas, 28/7)
Tüm bunlardan daha genel ve daha açık olanı, Allah’ın elçi- lerine zafer ve gerçek neticeyi
müjdelemesidir. Bu sayede zorluk- lar ve musibetler hafifler, kalblere huzur ve güven iner.
Allah’ın
lütf-u keremi tahmin edilenin çok üstündedir. Fakat insanların
çoğu bilmemektedirler.
***
Sayfa 193 / 232
ELLİ DOKUZUNCU ESAS
Kur’ân’ın En Güzel Yola İletmesi
Bu ne güzel bir kâide ve ne hikmetli bir yöntemdir. Kur’ân’ın
bu özelliği belirli bir konuyu değil, tüm konuları kapsamaktadır.
Her konuda en güzel yol O’dur. Akîdede, ahlâkta, amelde, si- yasette, insanlar ile olan
münasebetlerde, sanatta, kısacası dinî,
dünyevî her konuda insanları en güzel yola iletmektedir.
﴿/ 0 1 2 3 4 5] اøŸ ءا: ]
Gerçekten bu Kur’ân en doğru yola iletir. (İsra, 17/9)
Âyette geçen “Akvam” en doğru, en sağlam, en faydalı, en
hoş, işleri en iyi biçimde yerli yerine koyan demektir.
İnanç sistemi: Hayat ve kalbleri salaha ulaştıran ve huzura
götüren inanç sistemidir. Bu inancın sahibi izzet ve şeref sahibi- dir. Hiçbir insana el açmaz,
boyun eğmez, sadece Allah’a boyun
eğer. O’na teslim olur. O’ndan ister ve O’na ibadet eder. Allah
tüm kainatı zaten bu maksatla yaratmıştır. Ahlak sistemine gelin- ce, tüm güzel ahlaklarla
bezenmeye davet eder. Sabır, vakar, af- fetme, terbiye, hem Allah hem de insanlara karşı iyi
davranma..
Page 197
Kur’ân, güzel ahlakın tümüne davet etmektedir. Kalbleri
birleştirir. Bölünmeyi önler. Kur’ân’ın davet ettiği dine gelince,
o en güzel biçimde hem Allah hem de kul haklarına davet eder ve
yerine getirilmesini sağlar.
Kur’ân’ın davet ettiği din ve dünya siyaseti, hedefe ulaştır- mak için faydalı olan siyasettir,
zarardan sakındırır. Maslahatı
esas alır. Gerekli olan her yerde istişareyi esas alır. Zaman ve
Sayfa 194 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
194
durumu göz önünde bulundurur. Evde ve aile fertleriyle olan
davranışlarda da bunu en güzel biçimde uygular. Eş, çocuklar,
hizmetçiler ve arkadaşlarla en doğru ve akılcı yöntemi emreder.
Kur’ân bunu hem açık bir delil hem de bir ölçü olarak ele alır.
Bu önemli konuyu burada ayrıntılarıyla anlatmak çok zordur.
Kur’ân ve sünnet onu geniş olarak ele almıştır. Bu izahlardan
anlaşılacağı gibi Kur’ân’ın herhangi bir biçimde faydalı bir ilmi
iyi bir yöntemi veya ölçüyü yasaklaması mümkün değildir.
***
Sayfa 195 / 232
ALTMIŞINCI ESAS
Kur’ân’ın Kıssalarla Eğitme Yöntemi
Page 198
Kur’ân’ın eğitim yöntemlerinden birisi de çok uzun kıs- saları zikretmek ve vermek istediği
mesajı yerine göre kısaca
veya detaya inmek suretiyle ortaya koymasıdır. Bu da önemli
bir esastır. Kur’ân’ın önemle ele aldığı konulardan bir tanesidir.
Kur’ân kıssalarla büyük gayeleri hedefler. Kıssanın Kur’ân’da
icmali (detaysız) anlatılması, anlatılanları bir kâide olarak değer- lendirmesinden dolayıdır.
Diğer yönden de Kur’ân’ın ayrıntılara
geçmesi de anlatılmak istenen konunun açıklamaya gerek duy- masındandır.
Kıssanın durumuna göre bazen icmali verilmesi gerekmek- tedir. Kıssa icmali verildikten
sonra ayrıntılara geçer. Birçok
kıssada bu yöntemi görmek mümkündür. Yusuf aleyhisselam’ın ve
Ashabu’l-Kehf kıssalarında da bu özellik göze çarpmaktadır.
Yusuf aleyhisselam’ın kıssası şu şeklinde başlıyor:
[٣ :ėøijĺ] ¤ £ ¢ ¡﴿
Biz sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz (Yusuf, 12/3)
Ve şöyle devam ederek kıssanın tamamı sunuluyor.
[ :ėøijĺ] U T S R Q P O N M﴿
Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinin (kıssaların) da so- ranlar için ibretler vardır. (Yusuf,
12/7)
Ashabu’l-Kehf kıssasında da aynı yöntemi bulmak müm- kündür. Kıssa önce özet olarak
verilmiştir.
Sayfa 196 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
196
^ ] \ [ Z Y X W V U T S ﴿
l k j i h g f e d c b a ` _
Page 199
w v u t s r q p o n m
[ ٢ - :ėıے] ¡ ا כ { | } ~ z y x
Yoksa sen sadece Kehf ve Rakim sahiplerinin bizim şa-
şılacak ayetlerimizden olduklarını mı sandın. O genç-
ler mağaraya sığındılar. “Rabbimiz bize katından bir
rahmet ve bize şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla”
dediler. Bunun üzerine mağarada nice yıllar onların
kulaklarına ağırlık vurduk. Sonra onları uyandırdık ki
iki zümreden hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesab
edeceğini bilelim. (Kehf, 15/9-12)
Kur’ân böylelikle birkaç ayet ile kıssanın özetini vermiş
daha sonra da şöyle buyurarak ayrıntılara geçmiştir.
[ ٣ :ėıا כ﴿¢ £ ¤ [
Biz sana onların haberlerini gerçek olarak aktarı-
yoruz. (Kehf, 15/33)
Musa aleyhisselam’ın kıssası da böyledir.
} | { z y x w v u t ﴿
[٣ :ÿā ا[
İnanan bir kavim için Musa ve Firavun’un haberlerinden
bir parçayı doğru olarak sana okuyacağız. (Kasas, 28/3)
Adem aleyhisselam kıssası:
[ :įĈ] @ ? > = < ; : 9 8 7 6 5 ﴿
Andolsun biz önceden Adem’e tavsiye etmiştik, fakat
unuttu. Biz onda bir azim bulmadık. (Taha, 20/115)
Kur’ân, kıssayı toplu bir biçimde anlattıktan sonra tafsilatını
Page 200
da verir.
Sayfa 197 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
197
Kur’ân’ın bir konudan daha önemli diğer bir konuya geçişi
de sık sık uygulanan bir yöntemdir. Kur’ân, Allah’a küfr edip
başka ilah edinenleri, Allah’a çocuk isnad etmelerini, onları
Allah’tan kopmuş bir nur olarak telakki etmelerini daha sonra da
bu nurun insan şekline dönüşmesini, en sonunda da nurun ilahi
şekline geçme safsatalarını reddederek şöyle der:
/ .- , + * ) (' & % $ # " ! ﴿
[ :ėı0 1 2 3] ا כ
Ne kendilerinin ne de atalarının bu konuda bir bilgisi
vardır. Ağızlarından ne büyük bir söz çıkıyor! Onlar ya- landan başka birşey söylemiyorlar
(Kehf, 15/5).
Kur’ân, onların bu iddialarının dayanıksız ve ilimden yok- sun olduğunu söyler. Bunun ne
kadar asılsız olduğunu da ayetin
“ağızlarından ne büyük bir söz çıkıyor” kısmı ortaya koymakta- dır. “onlar yalandan başka
birşey söylemiyorlar” demek suretiy- le onları en kötü vasıf olan yalancılıkla
nitelendirmektedir.
Kur’ân, ahireti inkar edenler konusunda şöyle demektedir.
[٦٦ :ģĩĭ ا [LK J I H G ﴿
Doğrusu onların ahiret hakkındaki bilgileri ardarda
gelip toplandı. (Neml, 27/66)
Yani ilimleri en zayıf ve dayanıksız olan ilimdir. Sahibini
Page 201
felakete götürür. Böyle bir ilme ancak beyinsizler inanır. Daha
sonra da şöyle diyerek onların dalalet ve şaşkınlığın zirvesinde
olduklarını ortaya koymuştur.
[٦٦ :ģĩĭ ا [W V U T S ﴿
Doğrusu onlar ondan yana kördürler. (Neml, 27/66)
Kur’ân, Nûh aleyhisselam ile onu yalanlayıp dalalet içinde ol- makla itham eden kavmi
hakkında şunları der:
Sayfa 198 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
198
^ [ \ [ Z Y X W V U T ﴿
] ٦ :فا ا]
Ey kavmim! dedi ben beyinsiz değilim. Fakat ben
alemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir Rasûlüm
(A’raf, 7/61)
Kur’ân önce ondan her türlü kötü hasletleri nefhyetmiş
sonra da “Fakat ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir
Rasûlüm” demek suretiyle onun kamil anlamda hidâyet üzerinde
olduğunu belirtmiştir. Sonra da onun daha yüce ve daha büyük
bir özelliğini hatırlatarak vahyi ve peygamberliğini zikretmiştir.
] ٦ :فا ا] ( ' & % $ # " ! ﴿
Ben size rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve
ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. (A’raf, 7/68)
Page 202
Hûd aleyhisselam hakkında da Kur’ân aynı yöntemi uygu- lamıştır. Son Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem risaletini de bu
yöntemle sunmuştur. İlkin peygamberliğe uymayan hasletleri
reddetmiş ve şöyle buyurmuş:
[٢ - : åĭ ا﴿ ! " # $ % & ' ) ( * [
Battığı zaman yıldıza andolsun ki arkadaşınız sapmadı
ve batıla inanmadı (Necm, 53/1-2)
Sonra da getirdiğinin vahiy olduğunu vurgulamıştır.
[٤ : åĭ 0 1 2 3 4 5] ا ﴿
O, vahyedilenden başkası değildir. (Necm, 53/4)
Yaşlı olmasına rağmen Zekeriyya aleyhisselam’ın çocuk sahibi
olmakla müjdelenmesinden sonra Meryem ve İsa aleyhisselam’ın
kıssalarını sunması da aynı metod doğrultusundadır. Keza Kur’ân
ilkin Ka’be’nin saygınlığını anlatmış, ondan sonra da ona yönel- meyi emretmiştir. Bu
konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Sayfa 199 / 232
ALTMIŞ BİRİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Zamanı Değerlendirmeki
Yöntemi
Kur’ân, zamanı boşa geçirmemeye ve ondan faydalanmaya
büyük özen göstermiştir. Kur’ân zamanı iki biçimde ele alır.
a) Genel anlamda b) Özel anlamda
İslamın birçok hükmünün yerine getirilmesi zamana bağlıdır.
] : ا[ ¤ £ ¢¡ ے ~ } ﴿
Page 203
Sana hilalleri sorarlar: De ki: Onlar insanlar ve özel- likle hac için vakit ölçüleridir.
(Bakara, 2/189)
Ayette geçen “mevakît” yani vakitler kapsamı altına, namaz,
oruç, zekat ve diğer bazı ibadetler girer. Hac, belli aylarda ifa
edildiği ve öneminden dolayı özellikle zikredilmiştir. Borç, id- det, icare ve benzer akitler de
böyledir.
[ :ق Żĉا[ *( ) ﴿
İddeti sayın. (Talak, 65/1)
﴿ PO N M L K J I H G F E] ا : ٤ ]
Sizden kim hasta yahut yolcu olursa diğer günlerde
kaza eder. (Bakara, 2/184).
﴿ 1 2 3 4 5 6 87] ا : ٢٢٦]
Eşlerine yaklaşmamaya yemin eden erkeklerin dört ay
beklemeleri gerekir. (Bakara 2/226)
﴿ z y x w v u t s] ا ùĭءא: ٠٣ ]
Sayfa 200 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
200
Namaz mü’minler üzerinde vakitleri belli bir farzdır.
(Nisa 4/103)
[ ٢ :ėıے] ¡ ا כ { | } ~ z y x w ﴿
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha
iyi hesab edeceğini görelim, diye onları uyandırdık.
(Kehf, 18/12)
Page 204
Onları uyandırmaktaki maksat Allah‘ın kudretini ortaya çı-
karmak içindir. Aksi takdirde onlar uykularına devam edip uyan- dırılmasalardı kıssalarının
da herhangi bir anlamı kalmazdı.
Zamanı tayin etme, gün sayma ve hesaplama konularında
dünya ve ahirete yönelik bir maslahat söz konusu ise Kur’ân
onun üzerinde durmuş ve ona özendirmiştir. Üzeyr aleyhisselam ile
ilgili kıssada geçen zaman da böyledir.
y x w v u t s r q p o n m l k﴿
z ~ { | }ے] £¢ ¡ ا : ٢]
Yahut görmedin mi o kimseyi ki evlerinin duvarları ça- tıları üzerine çökmüş bir kasabaya
uğradı. ‘Ölümünden
sonra Allah bunları nasıl diriltir, acaba?’ dedi. Bunun üze- rine Allah onu öldürüp yüz sene
bıraktı. (Bakara, 2/259)
Zamanın gayesini şu ayet öz bir biçimde ortaya koymaktadır.
[ :÷Ĭijĺ] Â 3 2 ﴿
Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) bir
takım menziler takdir eden O’dur. (Yunus, 10/5)
***
Sayfa 201 / 232
ALTMIŞ İKİNCİ ESAS
Kur’ân’da Sabrın İşleniş Biçimi
İbadet ve diğer işleri yerine getirmede en büyük yardımcı sa- bırdır. Sabrın gerçekleşmesine
yardımcı olan faktörlerden bazıla- rı: Sabrı ve sabra giden yolları, sabrın önündeki engelleri,
sabır- sızlık ile nedenlerini ve onlardan kurtulma yollarını bilmektir.
﴿ ¡ ¢ £¤ a] ا : ٤]
Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. (Bakara, 2/45)
Page 205
Bütün istek ve arzularınıza sabır ile gidin. Bu sayede ibadet- leri ifa etmek kolaylaşır, Allah
ve kul hakları yerine getirilir, nef- se ve şeytana karşı koymak basitleşir, haramlar işlenmez,
nefsani
arzuların önüne geçilir. Allah’ın rızası elde edilir ve zorluklara
karşı direnç gücü artar.
Sabra gitmek için birtakım metodları bilmek gerekir. Çünkü
sabrın meydana gelmesi onlara bağlıdır. Öncelikle hakkında sa- bır gösterilen konunun değer
ve fazileti ile elde edilecek neticele- rin bilinmesi gerekir ki insan ibadetlerle imanın arttığını,
kalbin
huzur bulduğunu ve faziletlerin elde edildiğini öğrenmiş olsun.
Haramların zararlarını, meydana getirdikleri kötü neticeleri fark
etsin. Kulluk görevini yerine getirenin Allah katındaki sevab
ve mükafatını bilmiş olsun. Evet insan bunları bildiğinde tüm
zorluklara karşı direnebilecek ve sebat gösterebilecek ve aynı
zamanda ilmin değeri ortaya çıkacaktır. İlmin en büyük fazilet
olduğunun farkına varacaktır.
Kur’ân tüm sapmaların asıl nedenini cehalet ve ilimlerden
uzaklaşma olarak belirtmektedir.
Sayfa 202 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
202
[٢ : Ĉא ] 2 3 ﴿
Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar. (Fatır, 35/28)
﴿ J K L M N O P Q R S T U
] :ءא ùĭا]
Allah’ın kabul edeceği tevbe ancak bilmeden kötülük
Page 206
edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir.
(Nisa, 4/17)
Ayetin anlamı, onlar günahlarını kabullenmediler demek
değildir. Ayetin anlamı şudur: Onların ilim ve deneyimleri onla- rı günah işlemekten,
zarardan ve kötü neticelerden alıkoymaya
yetmemiştir.
Kur’ân, Musa’nın Hızır’a şöyle dediğini nakleder.
w v u t s r q p o n m l k j i h﴿
[٦٦ - ٦ :ėıا כ[
Dedi ki doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemez- sin. Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl
sabredersin.
(Kehf, 18/67-68)
Ayet bize sabırsızlığın nedenini, meseleyi bilmeme olarak
sunmaktadır. Eğer Hızır aleyhisselam da Musa aleyhisselam gibi yap- saydı onun da sabrı
tükenecekti.
Kur’ân’ın azamet ve mutlak doğruluğunu şu ayet ortaya koy- maktadır.
[٣ :÷Ĭijĺ] ¿3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1 ﴿
Bilakis onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu asla
kendilerine gelmemiş olan Kur’ân’ı yalanladılar. (Yunus,
10/39)
Kur’ân’ı yalanlayanlar onu hakkıyla bilmediklerinden dola- yı yalanlamışlardı. Eğer Kur’ân’ı
hakkıyla bilselerdi, onu yalan-
Sayfa 203 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
203
Page 207
lama cihetine gitmezler bilakis onu doğrular ve ona boyun eğer- lerdi. Gerçek şu ki onlar
Kur’ân’ı hakkıyla anlayamamışlardı.
Kur’ân, kendisini bildikleri ve doğruluğunu öğrendikleri halde
onu yalanlayanlar hakkında da şöyle demektedir.
, + * ) ( '& % $ # " ! ﴿
[ ٤ :ģĩĭ ا- ]
Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde zulüm
ve kibirlerinden ötürü onları inkar ettiler. (Neml, 27/14)
a ¤ £ ¢ ﴿
2] ا đĬمא: ٣٣]
Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler
açıkça Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar. (En’am, 6/33)
Netice olarak şunu söylemek mümkündür: Her konuda başa- rı sağlamak, sabır göstermeye
bağlıdır. Sabrın hakikatını ve geti- receği hayırlı neticeler ile başarısızlığın kötü neticelerini
bilmek
sabır göstermeye yardımcı unsurlardır.
***
Sayfa 204 / 232
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ ESAS
Hedefe Varmanın İmana ve İyi Amellere
Bağlı Oluşu
Kur’ân, insanın hayırlı neticeler elde etmesini, gerçek iman
ve iyi amellere bağlı kılmakta ve kuru laflar, taklitçilik ve dün- yevi bir takım çıkarlarla
ortaya çıkmayı da yoldan sapmışların
yöntemi olarak nitelendirmektedir.
Page 208
a ¤ £ ¢ ¡ ے ~ } ﴿
[٣ :É ø]
Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır
ne de evlatlarınızdır. İman edip salih amelde bulunan- lar müstesna. Onlar için yaptıklarına
karşılık kat kat
mükafat vardır. (Sebe, 34/37)
[ :ءا đý ا[ @ ? < = > ; : ﴿
O gün ne mal fayda verir ne de evlat. (Şuara, 26/88)
Bu manada ayetler çoktur.
Kur’ân’ın bu konuya ilişkin diğer bir yöntemi de sapmış
olan Yahudi ve Hristiyanların durumlarını ortaya koymasıdır.
ÆÅ Ä ÃÂ Á À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o 1﴿
Í Ì Ë Ê É È Ç] ا : ]
Yahudiler, yahut hiristiyanlar hariç hiç kimse cenne- te girmeyecek dediler. Bu onların
kuruntusudur. Sen de
onlara eğer sözünüze sâdık iseniz delilinizi getirin de.
(Bakara, 2/111)
Sayfa 205 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
205
Kur’ân kurtuluşun ne ile olacağını da belirtmiştir.
Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó Ò Ñ Ð Ï Î ﴿
ß Þ Ý Ü Û] ا : ٢ ]
Bilakis kim muhsin olarak yüzünü Allah’a döndürürse
Page 209
onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku
vardır ne de üzüntü çekerler. (Bakara, 2/112)
﴿ 9 : ; > = <? @ A B C D
] ٢٣ :ءא ùĭا]
Ne sizin kuruntularınız ne de Ehl-i kitabın kuruntula- rı (gerçektir). Kim bir kötülük yaparsa
onun cezasını
görür. (Nisa, 4/123)
﴿ z y x w v u t ~ { | } ے ¡
[ ٣ : ĺ Ĩ] ¤ £ ¢
Kendilerine ayetlerimiz okunduğu zaman inkar eden- ler iman edenlere iki topluluktan
hangisinin mevki ve
makamı daha iyi, meclis ve topluluğu daha güzeldir?”
dediler. (Meryem, 19/73)
[ ٣ :ف ì ا[ ¤ £ ¢ ¡ ے ~ } ﴿
Dediler ki bu Kur’ân iki şehirden bir büyük adama in- dirilse olmaz mıydı? (Zuhruf, 43/31)
Görüldüğü gibi inanmayanlar, üstünlük için dünyalık ve ri- yaset gibi değerleri öne sürmekte
ve mü’minleri bunlara sahip
olmamakla itham etmektedirler. İşte aldanmanın temel nedeni
burada yatmaktadır. Çünkü dünyalık mal ve makamlara hem kö-
tüler hem de iyiler sahip olabilmektedirler.
***
Sayfa 206 / 232
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ ESAS
Hak Ehlinin Kalplerine Gelen Şüphelerin
Geçici Olması ve Hemen Dağılması
Page 210
Zaman zaman hakkı ve inancı zayıf düşürmek için ortaya
atılan şüpheler hak karşısında hemen yok olup dağılırlar. Bu da
Kur’ân’da sık sık geçen önemli kâidelerdendir. Ayetleri iyice
düşünmeyenler hataya düşebilirler. Vesvese ve diğer geçici bazı
nedenlerden dolayı belli belirgin olan hakkın kuruntu ve vesve- selerle gölgelendiğinin
farkına varılırsa, bu durumu önlemek için
sağlam inanca başvurulur. Bu sayede hak ile batıl karşılaştırılır.
Bir süre mücadele ettikten sonra hak tekrar ortaya çıkar ve batıl
dağılır. İyi bir netice elde edilir. İman ve yakin artar. Bunda da
büyük fayda ve hikmetler vardır.
1- Kuşkusuz ki peygamberler iman yönüyle insanların en
faziletlisi ve üstünüdürler. Peygamberler hakkında inanılması
gereken de budur. Onlar imanda en yüksek zirvededirler. Bunun
aksi olan şek ve şüpheler konusunda ise masumdurlar. Buna
rağmen, Kur’ân bize peygamberlerin geçici olarak bazı şüphe- lere düştüklerini ve başarısız
kaldıklarından bahsetmektedir. Bu
cümleden olarak bazı peygamberler zaferin gecikmesi karşısında
şöyle demişlerdi:
﴿ À¿ 3⁄4 1⁄2] ا : ٤ ٢]
Allah’ın yardımı ne zaman? (Bakara, 2/214)
Böylece onların kalbine de beşer olarak bazı umutsuzluk be- lirtileri doğar ve ondan
etkilenirler. Bunun hemen akabinde de
hemen ilahi yardım gelir ve üzüntü ve ye’s bulutları dağılır.
Sayfa 207 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
Page 211
207
﴿Æ Å Ä Ã Â Á] ا : ٤ ٢]
Haberiniz olsun Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara,
2/214)
Böyle durumlarda Allah’ın yardımının müjde ve va’dının
gerçekleşmesinin insan üzerinde çok büyük bir etki ve anlamı
vardır. Bu etki ancak bu biçimde gerçekleşir.
2 a ﴿
[ ٠ :ėøijĺ] 1⁄4 » o 1 3
Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendileri- nin yalanlandıklarını sandıkları sırada
onlara yardımı-
mız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Yusuf,
12/110)
Geçici olan bu kuruntular, hak karşısında dağılıp yok olurlar.
Bu tür ayetleri yanlış bazı yorum veya te’villerle izah etmeye
kalkışmak anlamsızdır.
e d c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y X ﴿
[ ٢ :ã ا [f
Biz senden önce hiçbir resül ve nebi göndermedik ki o
bir temennide bulunduğunda şeytan onun dileğine ille
de (beşeri arzular) katmaya kalkışmasın. (Hac, 22/52)
Yani onların yakinlerine bazı şüpheler taarruz eder. Kur’ân,
ayetin sonunda bunun hikmetini belirtmektedir. Neticede Allah
şeytanın ortaya attığı bu vesveseleri ortadan kaldırır. Ayetlerini
ihkam eder. Çünkü Allah ilim ve hikmet sahibidir. Bu ayetten,
bu tür geçici durumların tüm peygamberlerin başına geldiği an- laşılmaktadır.
Page 212
Peygamberlerin masumiyetinden hareket ederek bu durumu
ismet sıfatlarına ters düşeceği için inkar etmeye kalkışmak büyük
hatadır. Çünkü bu tür geçici tehlikenin kalblerine doğması ismet
Sayfa 208 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
208
sıfatlarına halel getirmez. Bunun dışında bir şey söylemek veya
yanlış yorum ve te’villerde bulunmak realite ve tarihi gerçeklere
aykırıdır.
2- Bu konuda yapılan hatalardan birisi de Yunus aleyhisselam
ile ilgilidir.
﴿ g f e d c] ا Ĭ ءא: ]
Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.
(Enbiya, 21/87)
Burada geçen durum da geçici bir haldir. Hemen geçmiştir.
Bu, insanların istemediği halde maruz kaldığı vesveseler türün- dedir. İman ve sağlam yakin
sayesinde hemen dağılıp giderler.
Aynı durumdan şikayetçi olan bazı sahabelere Rasûlullah sallalla- hu aleyhi ve sellem şöyle
müjde vermiştir. “Bu kötü durumu vesve- seye çeviren Allah’a hamd olsun. Bu imanın ta
kendisidir.”(8)
3- Zaman zaman kızgınlık veya diğer bazı sebeblerden kay- naklanan ve insanın başına gelen
kuruntular da bu türdendir. Bazı
günahlardan dolayı mü’minin kalbine bu tür vesveseler doğabi- lir. Hemen ilahi güç ve kamil
imanı sayesinde o badireyi atlatır.
4- Yusuf’un aleyhisselam başından da böyle bir durum geçmişti.
[٢٤ :ėøijĺ] F E D C B A @ ?> = < ﴿
Page 213
Andolsun ki kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret
ve ikazını görmeseydi o da kadına meyledecekti. (Yusuf,
12/24)
O, kamil iman, murakabe korku ve ümide rağmen böyle bir
durum ile karşılaşmıştı. Fakat sahip olduğu murakabe duygusu,
bu geçici arzuyu hemen dağıtmış ve onu Allah’ın razı olduğu
bir iradeye kalbetmişti. İşte bu ihlas ve imanı sayesinde o, Yusuf
Sıddık oluverdi. Kadınlara karşı zafer elde etti ve Rabbinden böy- le musibetlerden uzak
bırakılmasını niyaz etti ki böyle bir hale
(8) Ahmed, (1/235); Ebû Dâvûd, “Edep” (No: 5090). İbn Abbâs radıyallahu anhumâ’dan
Sayfa 209 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
209
ancak büyük irade sahibi insanlar muvaffak olabilir. O Sıddık,
şöyle niyazda bulunmuştu:
[٣٣ :ėøijĺ] a` _ ^ ] \ [ Z ﴿
Rabbim! Hapis beni çağırdıkları şeyden bana daha
sevimlidir. (Yusuf, 12/33)
Bu onun kahramanlığını gösteren ve hadiste geçtiği gibi
“Neseb sahibi güzel bir kadın kendisini davet ettiğinde “Ben
Allah’tan korkuyorum” diyebilen herkes için geçerlidir.”(9)
c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y﴿
e d] ا فا: ٢٠]
Takvaya erenler var ya onlara Şeytan tarafından bir
Page 214
vesvese dokunduğunda (Allah’ın emirlerini) hatırlayıp
hemen gerçeği görürler. (A’raf, 7/201)
Ayette geçen “vesvese” iman ve iradeye tearuz eden durum- dur. Mü’minlere bu hal geldiği
zaman imanlarını takviye edecek
vecibeleri, ayetleri, neticeleri ve hükümleri hemen düşünürler ve
kendilerine gelirler. Bu sayede şüphe ve kuşkuları dağılmış olur.
Şeytan da perişan ve aciz olarak gerisin geri döner.
5- Lut aleyhisselam’ın şöyle demesi de bu tür ayetlerdendir.
﴿ Ë Ê É È Ç Æ Å Ä Ã Â Á À [ijİد: ٠ ]
Keşke benim size karşı (koyacak bir gücüm olsaydı
veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim (Hud, 11/80)
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ayeti “O çok
güçlü bir kaleye sığınmıştı”(10) şeklinde izah etmiştir.
Dayanılacak yegane güç ve kuvvet sadece Allah Teala’dır. Fakat
o çok zor durumlar altında Lut aleyhisselam, yegane dayanağın Allah ol- duğunu bildiği halde
hatırına bir an da olsa maddi kuvvetler gelmişti.
(9) Buhârî, “Ezan” (No: 660, 2/143); Müslim, “Zekat” (No: 1031, 2/185).
(10) Buhârî, “Ehâdîsu’l-Enbiyâ” (No: 3372, 6/410-411); Müslim, “İman” (No: 151,
1/133) Ebû Hureyre radiyallahu anh’den.
Sayfa 210 / 232
ALTMIŞ BEŞİNCİ ESAS
Bir Vecibenin Terk Edilmesi veya Bir Haramın
İşlenmesi Söz Konusu ise Mübahın
Terk Edilebileceği
Page 215
Kur’ân bir vecibenin terk edilimesi veya haramın işlenmesi
söz konusu ise mübahın terkedilebileceğini vurgulamaktadır.
Bununla ilgili ayetler de pek çoktur. Bu kâide de “vasıtalar
gayelerle aynı hükümlere tabidirler” kâidesi kapsamındadır.
¤ £ ¢ ¡ ے ~ } | ﴿
] ٠ :مא đĬا]
Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin sonra onlar
da bilmeyerek Allah’a söverler. (En’am, 6/108)
﴿ ÌË Ê É È Ç Æ Å Ä] ا ijĭر: ٣]
Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayakları-
nı yere vurmasınlar. (Nur, 24/31)
﴿ : ; > = < ? @ A] ا ا: ٣٢]
Çekici bir eda ile konuşmayın sonra kalbinde hastalık
bulunan kimse ümide kapılır. (Ahzab, 33/32)
- , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
[ :Ùđĩå . /0] ا
Ey iman edenler, cuma günü namaza çağrıldığı zaman
namaza koşun ve alış-verişi bırakın. (Cuma, 62/9)
Sayfa 211 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
211
İmkan nisbetinde mübah olan emirler yerine getirilir. Farz
veya sünnete mübah ile ulaşıyorsa mübah da emir kapsamında- dır. Yok eğer bir vacibin terki
veya haramın işlenmesi söz konusu
Page 216
ise mübah terkedilir ve o mübahı işlemek haram olur. Ameller ilk
ve son niyetlere göredir.
***
Sayfa 212 / 232
ALTMIŞ ALTINCI ESAS
İmanın En Önemli Konusunun
Tevhid Oluşu
Kur’ân’ın en fazla üzerinde durduğu ve davet ettiği konu,
uluhiyet ve ibadette tevhid konusudur. Bu tartışılmaz bir gerçek- tir. En büyük ve en faziletli
konu budur. İnsanlığın düzelmesi
içinde en gerekli olan budur.
Tevhid için insanlar ve cinler yaratılmış din gönderilmiş ve
kanunlar vazedilmiştir. Onun varlığıyla iyilik; yokluğuyla da fit- ne ve fesad olur. Kur’ân
baştan sona tevhitten bahsetmektedir.
Ya doğrudan doğruya veya dolaylı olarak onu pekiştirmeye ça- lışmaktadır. Bazen de tevhidin
zıttını reddetmek, dünya ve ahi- rette tevhid ehlinin elde edecekleri mükafatları, onlarla
müşrikler
arasındaki farkları belirterek işler. Tevhidin bu çeşidine uluhiyet
tevhidi denir. Uluhiyet sıfatı herkesin iman etmesi gereken bir
sıfattır. Bu sıfat ism-i a’zama delalet eden bütün kemal sıfatlarını
havi ve lazimi bir sıfattır. İbadet kavramını tamamıyla kapsadı-
ğı için ona tevhidi ibadet de denilmiştir. Bu da ihlas ile Allah’a
kulluk etmek, onu gereği gibi tanımak küçük büyük şirkten uzak
kalmak, her konuda Rasûlullah’a ittiba etmek, her türlü bid’attan
uzak durmak, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekle ger-
çekleşir.
Page 217
İmanın en büyük konusu olan tevhidi şeyh Muhammed b.
Abdulvehhab başta “Kitabu’t-Tevhid” olmak üzere birçok eserinde
ele almış ve açıklamıştır. Mahiyetini, ayrıntılarını, nasıl gerçekle-
şeceğini ve tevhidi bozan hususları açıklamaya çalışmıştır. Kur’ân
birçok yöntem ile tevhidi ortaya koymuştur. Kitabımızın başında
Sayfa 213 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
213
bir nebze üzerinde durmuştuk. Tefsirimizde(11) Bil ki, Allah’tan
başka ilah yoktur. Günahların için istiğfar et. (Muhammed, 47/19)
âyetini tefsîr ederken, tevhidi pekiştiren sekiz önemli esası ortaya
koyduk.
Allah’tan başka ilah yoktur, hakikatının bilinmesi birkaç bi-
çimde gerçekleşir.
1- En önemlisi şudur: Tevhid Allah’ın yarattıkları ve esma-ı
hüsnası, sıfatları, azamet ve kemalına delalet eden fiiller üzerin- de düşünmek suretiyle
gerçekleşir. Bu yöntem, Allah’ı birleme
ve gereği gibi ibadet etmeyi gerektirir.
2- Allah’ın yaratma ve işleri düzene koymada bir ve tek ol- duğunu bilmekle olur. Bununla da
Allah’ın uluhiyette de bir olu-
şu ortaya çıkar.
3- Gizli-açık, maddi-manevi, dünya ve ahiret ile ilgili tüm
nimetlerin Allah’tan olduğunun bilinmesiyle elde edilir. Bu da
kalbi; korku, ümit ve istek hallerinde Alah’a bağlar. Ortaksız bir
ilah olarak tanıtır.
Page 218
4- Allah’ın dostlarına vermiş olduğu sevabı ile düşmanları-
nın maruz kaldıkları cezaları düşünmek suretiyle elde edilir. Bu,
kulu ibadet edilmeye ehil tek zatın Allah olduğuna götürür.
5- İnsanları dalalete götüren, Allah ve peygamberin yolun- dan alıkoyan tağutları, Allah’tan
başka tapınılan putları tanımak- la olur. Bu putlar her halleriyle zayıf ve acizdirler. Fakir ve
bi-
çaredirler, ne kendilerine, ne de kendilerine tapanlara bir fayda
veya zarar verebilirler. Hiç kimseyi öldüremezler, diriltemezler.
Kendilerine tapanlara yardım edemezler, herhangi bir fayda ve- remezler. Zararı def
edemezler. Bütün bunlar “Allah’tan başka
ilah yoktur” hakikatını öğretmeye yardımcı unsurlardır.
6- Tüm semavi kitablar bu gerçekte birleşmiştir. Semavi ki- tabların en önemli konusu da
tevhittir.
(11) Tefsîru’s-Sa’dî adıyla tercüme edilerek yayınevimiz tarafından yayınlanmıştır.
Sayfa 214 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
214
7- Ahlak, akıl, ilim, görüş bakımından seçkin ve en faziletli
şahsiyetler olan peygamberler ve alimler bu konuyu doğrulamış-
lardır.
8- Kainat ve insanın nefsindeki tüm deliller en açık bir bi-
çimde tevhide delalet etmektedir. Kainat ve insanın içindeki hay- ret verici nizam, eşsiz
hikmet ve garabetler lisan-ı hal ile tevhide
davet etmektedirler.
Allah’ın tevhide davet ettiği yöntemlerden bazıları bunlar- dır. Kur’ân’ın birçok yerinde
çeşitli yöntemlerle la ilahe illallah’a
Page 219
davet edilir. Tüm peygamberler ilk davetlerinde tevhide çağırır- lardı. Sıraladığımız
yöntemlerin daha etkili ve daha güzellerini
ortaya koymak suretiyle tevhidi öğretirlerdi.
***
Sayfa 215 / 232
ALTMIŞ YEDİNCİ ESAS
Kur’ân’ın Şüphe ve Kuruntulardan Kurtulmak
İçin Net ve Açık Olan Haberleri Tercih
Etmeyi İstemesi
Kur’ân, şüphe ve kuruntulardan kurtulmak için haklılığı
açık olan şeylere gidilmesini öngörmektedir. Bu oldukça önem- li bir ölçüdür. Çünkü şüpheli
olan, net olanı ortadan kaldırmaz.
Bilinmeyen şey, açık ve belirgin olanla karşılaştırılmaz. Kur’ân
birçok yerde buna dikkat çekmiştir. Kur’ân ilimde söz sahible- rinden bahsederken onların
Kur’ân müteşabihatı hakkındaki şu
beyanlarını aktarmaktadır.
﴿ 2 3آل [ ĩ نا: ]
Ona iman ettik hepsi Rabbimizden indirilmişlerdir.
(Âl-i İmran, 3/7)
Muhkem ayetlerin içerikleri bellidir. Bundan dolayı müteşa- bihatın da muhkem ayetlere göre
açıklanmaları gerekmektedir.
Kur’ân fitnecilerin mü’minler konusunda dolaştırdıkları yersiz
haberlere itibar etmek isteyen müslümanları kınamış ve şunu
vurgulamıştır.
M L K J I H G F E D C B ﴿
N] ا ijĭر: ٢ ]
Page 220
Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın mü’minlerin
kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da “Bu açık
bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? (Nur, 14/12)
Sayfa 216 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
216
Ayet, mü’minlerin imanları gereği bu tür kötülükleri yapma- yacakları, ve kötülerin ortaya
koydukları sansasyonel haberlere
itibar edilmemesini öngörmektedir.
q p on m l k j i h g f e d c ﴿
t s r] ا ا: ٦]
Ey iman edenler, Musa’ya eziyet verenler gibi olmayın.
Allah, onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O Allah ya- nında şerefli idi. (Ahzab, 33/69)
Musa’nın Allah katında şerefli olması, ona yapılan iftira ve
ithamların asılsız olduğunun kanıtıdır. Çünkü birisinin Allah ka- tında üstün olması, onun her
türlü itham ve peygamberliğin şanı-
na uymayan noksanlıklardan uzak olduğunu ve azim sahibi tüm
şahsiyetlerin sahib bulundukları hasletlerin kendisinde de bulun- duğunu ortaya koymaktadır.
Allah müslümanları, gazaba uğramış, katı yürekli ve pey- gamberlere savaş ilan eden
Yahudiler gibi olmaktan sakındırmış-
tır. Yahudilerin bu düşmanlığından Musa aleyhisselam da payını
almıştır. Halbuki Musa aleyhisselam’ın Allah katındaki değeri de
bilinen bir gerçekti. Onun sayesinde birçok nimet elde etmişler- di. Allah katındaki
değerinden dolayı İsrailoğullarını kötü aki- betlerden ve öldürülmekten kurtarmıştı. Allah bu
emriyle müslü-
manları İsrailoğullarına uymaktan sakındırmış, peygamberlerin
Page 221
efendisi ve en değerlisi olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e
eziyyet etmemelerini hatırlatmıştır.
[٣٢ :÷Ĭijĺ] ÔÓ Ò Ñ Ð Ï﴿
Haktan sonra sapıklıktan başka ne vardır. (Yunus, 10/32)
[٦ :É ø] a ¤﴿
Kendilerine ilim verilenler Rabbinden sana indirilenin
hak olduğunu bilirler. (Sebe, 34/6)
Sayfa 217 / 232
ALTMIŞ SEKİZİNCİ ESAS
Allah İçin Birşeyi Terk Edene
Daha İyisinin Verileceği
Bu kâide de Kur’ân’ın birçok yerinde geçmektedir.
1- Mal-mülk, akraba ve dostlarını terkedip Allah yolunda
hicret eden ilk muhacirlerin durumu: Allah onlara terk ettiklerin- den daha geniş ve daha
faydalısını vermiştir.
2- İbrahim aleyhisselam’ın durumu da aynıdır. Putçu bir baba- yı ve toplumunu terkedince,
Allah ona İshak ve Yakub ile salih
bir nesil vermişti.
3- Yusuf aleyhisselam kralın karısı karşısında iffetini muhafaza
edip, nefsini o şa’şaalı hayattan kurtarıp, zindanı, fitne fesad ve
günah işlemeye tercih edince Allah, bunlara karşılık ona yeryü-
zünün idaresini bahşetmişti. O dilediği gibi yaşıyor ve hükmedi- yordu.
4- Ashabu’l-Kehf: Putçu toplumlarından uzaklaşınca, Allah
onlara her türlü rahatlık ve huzuru bahşetmiş ve dalalete düşen- lerin hidâyetine sebeb
kılmıştı.
Page 222
5- İmran kızı Meryem: İffetini koruyunca, Allah ona değer
vermiş, kudretinden ona bir çocuk bahşetmiş, onu ve çocuğunu
insanlık için ibret kılmıştı. Allah için nefsani arzulardan uzak du- ranlara Allah, tüm dünya
lezzetlerini geride bırakacak olan iba- det, muhabbet ve Allah’a yönelme zevkini verir.
Sayfa 218 / 232
ALTMIŞ DOKUZUNCU ESAS
Kur’ân’ın Fitne-Fesad Odaklarıyla
Mücadele Yöntemi
Kur’ân, fitne-fesad odaklarıyla mücadeleyi üstlenmiştir.
Şer odaklarından kurtulmanın tek yolu Kur’ân mesajına kulak
vermek ve direktifleri, hayata geçirmektir. “Kur’ân’ın iyilik ve
iyiliğe davet etmesi” konusunu işlerken bu konu üzerinde dur- muştuk. “Kur’ân’ın batıl
taraftarlarıyla mücadele yöntemi” ile
“Kur’ânın iç ve dış siyaseti” bölümlerinde de aynı konu üzerinde
durmuştuk.
Kur’ân, fitne ve fesattan kurtulmanın yolunun kendi emir- lerine uymada olduğu gerçeğini sık
sık işlemektedir. Şer odak- larının başı, risalet, vahiy ve dinleri inkar eden ateist kesimdir.
Onlar, Kur’ân’ı ve diğer kitab ve peygamberlerin getirmiş olduk- ları herşeyi inkar
etmektedirler. Onlar en açık ve belli olan ger-
çekleri bile bile reddetmekten çekinmezler ve onlara inanmayı
gurur konusu ederler.
Şer odaklarından bir diğeri de Allah’ı yaratıklara benzeten
veya onlara denk gören; Allah’ın sıfat ve hakkını inkar eden müş-
riklerdir. Kur’ân’da şirkin iptal edilmesi, tevhid ve Allah’ın birliği
ile ilgili delillere çokça yer verilmiştir. Allah’tan başkasına ibadet
Page 223
edilmez. Allah’ın dengi benzeri hiçbir yaratık yoktur. Kur’ân on- ların her türlü iddialarını
çürütmektedir. Peygamberlerle risaleti
inkar edenlere karşı Kur’ân’ın ortaya koyduğu deliller, mucize- ler ve sıfatlarla mücadele
edilir. Kur’ân bunları ortaya koymakla
peygamberler ve onların davalarının hak olduğunu, insanların en
Sayfa 219 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
219
doğru ve en üstün insanlar olduğunu ispatlamış bulunmaktadır.
Şer odaklarından birisi de peygamberler arasında ayırım
gözeten, Kur’ân’ın bir kısmına inanıp diğer kısmını inkar eden- lerdir. Kur’ân’da bunların
reddiyle ilgili bir çok delil bulunmak- tadır. İddialarında türlü çelişkilere düşmektedirler.
Gerçek iman,
Allah’ın indirmiş olduğu tüm kitab ve peygamberlere iman et- mektir. Hak nerede olursa
olsun kabullenmek gerekir. Onun dı-
şında herşey kuruntu ve boş iddialardır.
Fitne ve fesad odaklarından bir tanesi de dinsizlik ve komi- nizm ideolojileridir. Bunlar
tarihin görmüş olduğu en büyük fitne
ve fesad akımlarıdır. Bunlar; din, inanç ve mülkiyetin amansız
düşmanıdırlar. Kur’ân, güçlü delillerle, onların boş iddialarını;
güzel ahlakıyla da onların kötü ahlaklarını; zekat kardeşlik ve
hukuka saygı pirensipleriyle de onların insanların arasına yay- dıkları fitne ve fesadı yok
etmeyi üstlenmiştir. Keza İslam’da
onların fitnesine dur diyebilecek yardım müesseseleri, hukuk ve
ahkam kurumları mevcuttur. Tüm bunlar kominizm ve bolşevik- liğin fitnesini yok etmeye ve
şerlerini kaldırmaya yeterlidir.
Fitne ve şer odaklarından birisi de bid’at ehli ve ekolleridir.
Kur’ân’da iman ve ibadet konularında sünnete uymayı emreden
Page 224
birçok delil vardır. Müteşabih ayetler, muhkem ayetlerle yorum- lanır. Allah’ın ipi olan
Kur’ân’a ittiba edilir. Bu şekilde asılsız
iddialarına cevap verilmiş ve delilleri çürütülmüş olur.
Şer odaklarından bir tanesi de bölünmeyi, cepheleşmeyi
meydana getiren ve İslam birliğini dağıtan hiziplerdir. Bu konuda
da Kur’ân, Allah’ın ipine sarılmayı, bölünme ve hizipleşmeden
uzak durmayı, kardeşliği, sevgiyi emretmekte; bölünmeyi, dala- let ehlinin alameti olarak
göstermekte ve bu tür fırkaların yoluna
düşmekten sakındırmaktadır.
Fesad odaklarından diğer birisi de mal, can ve ırz düşman- larıdır. Kur’ân birçok ayetinde
onlarla mücadele etmeyi, onlara
Sayfa 220 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
220
hadleri uygulamayı, onların eylemlerinden uzak durmayı emret- mektedir. Va’z, irşad ile de
onların iyiye yönlendirilmesi tavsiye
edilmektedir. Fitne ve fesadın kötü neticelerini Kur’ân’ın emirle- rine uymayanlar üzerinde
kolayca görmek mümkündür.
Kur’ân’ın muhkem kalesine giren emin olur. Dışarda kalan
ise tüm fitne ve belalara maruz kalır. Kur’ân her türlü batıla karşı
kalkan, kalb ve toplum için güven kaynağıdır.
***
Sayfa 221 / 232
YETMİŞİNCİ ESAS
Page 225
Anlamları Çok Geniş ve Kapsamlı Olan
Bazı Âyetler
Bu te’lifimizi neşretmenin asıl gayesi geçen satırlarda, işle- meye çalıştığımız esasları; ayetler
ışığında bazı perensip, kâide
ve yöntemleri ortaya koymaktır. Bu kâide ve yöntemleri her ne
kadar değişik konu ve başlık altında işledik ise de hepsinin temel
gayesi birdir. O da tek bir kâide ve külli bir esasta toplanabilir.
Kur’ân’ın her bir ayeti başlıbaşına bir kâide ve bir esastır. Bu
da Kur’ân’ın Allah katından indirildiğinin ve sözleri özlü ve an- lamlı olan sadık-ı masdukun
doğruluğunun büyük delillerinden
birisidir.
Şimdi de bunlardan bazı misallar vermeye çalışalım.
[٤٦ :Û ā ] ç æ å äã â á à﴿
Kim iyilik ederse kendisi için, kim de kötülük ederse
kendisi için yapmış olur. (Fussilet, 41/46)
[٢٦ :÷Ĭijĺ] &% $ # " ! ﴿
Güzel davrananlara daha güzel karşılık birde fazlası
vardır. (Yunus, 10/26)
[٦٠ : ĩ 2 3 ]ا ﴿
İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir. (Rahman, 55/60)
T S R Q P O N M L K J ﴿
[ ٠ :ģ ĭ ا [XW V U
Sayfa 222 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
Page 226
222
Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder.
Çirkin işleri fenalık ve azgınlığı yasaklar. (Nahl, 16/90)
[٢ : ïئאĩ ا [ÉÈ Ç Æ Å Ä ÃÂ Á À ¿ ﴿
İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, azgınlık ve gü-
nah üzerinde yardımlaşmayın. (Maide, 5/2)
ed c b a ` _ ^ ] \ [ Z Y ﴿
Erkek ve kad
[ :ģ ĭ ا
ı
]
n mü’min olarak kim salih bir amel i
l k j i h g f
şlerse
ona hoş bir hayat yaşatırız ve mükafatlarını elbette yap- makta olduklarının en güzeli ile
veririz. (Nahl, 10/97)
a ` _ ^ ] \ [ Z Y X W ﴿
[ - :Ù ا [d c b
Kim bir zerre ağırlığı kadar iyilik işlerse onu görecek;
kim de bir zerre ağırlığı kadar kötülük işlerse onun da
karşılığını görecektir. (Zilzal, 99/7-8)
[٢٠ :ģĨ ĩ ا [sr q p o n m l k j i h ﴿
Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsa- nız Allah katında onu bulursunuz;
hem de daha üstün ve
mükafatça daha büyük olmak üzere. (Müzzemmil, 73/20)
[ ٠ : Ĩ مث] ا ë ê ç æ å ﴿
Page 227
Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak verilecektir.
(Zümer, 39/10)
﴿ / 0 1 2 3 4 5 6] ا å ا: ٦]
Ey iman edenler: size bir fasık bir haber getirirse iyice
araştırın. (Hucurat, 49/6)
﴿ p o n] ا ijýىر: ٣]
Onların işleri kendi aralarında şûrâ iledir. (Şura, 42/38)
Sayfa 223 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
223
[ :نا ĩ آل[ @? < =﴿
Onlara bu iş konusuda danış! (Al-i imran, 5/159)
[٤٤ :÷Ĭijĺ] 3 2 1 0 / . ﴿
Şüphesiz ki Allah insanlara hiç bir şekilde zulmetmez.
(Yunus, 10/44)
. - , + * ) ( ' & % $ # " ! ﴿
] ٣٠ :نا ĩ لآ]
Herkes, ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmış ise, yap- tıkları önüne konulduğu gün,
isteyecek ki kötülükleri ile
kendi arasında uzun bir mesafe bulunsun. (Al-i İmran, 3/30)
﴿ 1 32] ا ùĭءא: ٢ ]
Barış daha hayırlıdır. (Nisa, 128)
[ :÷Ĭijĺ] F E D C B A @ ﴿
Kuşkusuz Allah fesad ehlinin amellerini düzeltmez.
Page 228
(Yunus, 10/81)
] ` _ ^ ] \﴿ا : ٢٠]
Allah fesad çıkarmayı sevmez. (Bakara, 2/205)
﴿ z ~ } | { ا[ ¤ £ ¢ ¡ےĉęĬźرא: ]
O gün hiç kimse diğerine hiçbirşey yapamaz, o gün
herşey Allah’a aittir. (İnfitar, 82/19)
[ : å ا [O N M L K J﴿
Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın. (Cin, 71/2)
[ R «ا﴿ : ٢٢]
Allah’a ortaklar koşmayın. (Bakara, 2/22)
﴿ R [a « ا : ٠ ]
Sayfa 224 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
224
Önceden kendiniz için yapacağınız her iyiliği Allah’ın
katında göreceksiniz. (Bakara, 2/110)
[٣ : Ĩ ا [ZY X W V ﴿
Haberiniz olsun halis din Allah’ındır. (Zümer, 39/3)
[ ٦ : ÖאĕÝ ا [z y x w ﴿
Gücünüz kadar Allah’tan sakının. (Teğabun, 64/16)
نث ÊÉ È Ç Æ Å Ä [ijİد: ]
Ben sadece gücüm yettiği kadar islah etmek istiyorum.
(Hud, 11/13)
Page 229
نث ÐÏ Î Í Ì] ا : ٢٣]
Aranızda faziletli davranmayı unutmayın. (Bakara,
2/237)
﴿ Z] ] \ [ ا فا: ]
İnsanların eşyasını eksik vermeyin. (A’raf, 7/85)
﴿ Z Y ] [ijİد: ٢ ]
Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hud, 13/112)
﴿ 3 2 [ijİد: ]
Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükafatını
zayi etmez. (Hud, 13/115)
Q P O N ML K J I H ﴿
[٢٤ :ėøijĺ] R
İşte böyle biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak
için (delilimizi gösterdik) Şüphesiz o ihlaslı kullarımız- dandı. (Yusuf, 4/24)
﴿ 1 2 3 4 5] ا āא א: ٠ ]
İşte biz iyileri böyle mükafatlandırırız. (Saffat, 37/80)
Sayfa 225 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
225
G F E D C B A @ ? > = < ; ﴿
[٢ :ï ا [H
Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri göze- ten, Rablerinden sakınan ve kötü
hesaptan korkan kim- selerdir. (Ra’d, 13/21)
[٤٠ :ىر ijýا[ ¡ے ~ } | ﴿
Page 230
Kötülüğün karşılığı ancak kötülüktür. (Şura, 42/40)
3⁄41⁄2 1⁄4 » o1 3 2 ﴿
Eğer ceza verecekseniz size yap
[ ٢٦
ılan haks
: ģ ĭا[
ı
À ¿
zlığın misliy- le ceza verin. Sabrederseniz elbette o sabredenler için
daha hayırlıdır. (Nahl, 16/126)
﴿^ _ ` gf e d c b a] ا : ٤ ]
Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar
saldırın. (Bakara, 2/194)
﴿ / 0 1 2 3 4 5] اøŸ ءا: ]
Şüphesiz ki bu Kur’ân, en güzel yola iletir. (İsra, 17/9)
﴿ À ¿ 3⁄4 1⁄2 1⁄4 » o] اøŸ ءا: ]
Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap
edecek değiliz. (İsra, 17/15)
[ :ÙÖijÝ ا [xw v u t s ﴿
İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. (Tevbe, 9/91)
] \ [ Z Y X W V U ﴿
^ _ ` ba] ا فا: ]
Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten alıkor,
hoş şeyleri helal kılar ve pis şeyleri onlara yasaklar,
üzerlerindeki zincirleri indirir. (A’raf, 7/157)
Page 231
Sayfa 226 / 232
Kur’ân’ı Anlamada Temel Esaslar
226
[٤٠ :ىر ijýا[ ¤ £ ¢ ﴿
Kim af eder, islah ederse onun ecri Allah’a aittir.
(Şura, 421/40)
[٤٦ :ėıا כ﴿ ' ) ( * + , - . / [
Kalıcı iyi ameller Rabbinin indinde hem sevapça daha
hayırlı hem de ümit bağlamaya daha layıktır. (Kehf,
18/46)
[ ٦ : ĺ Ĩ] Û Ú Ù Ø Ö Õ Ô Ó ﴿
Sürekli kalan iyi şeyler Rabbinin nezdinde hem mü-
kafat bakımından daha hayırlı hem de akibetçe daha
iyidir. (Meryem, 19/76)
﴿ R [a « ا : ]
Allah sizin için kolaylığı ister ve sizin için zorluğu
istemez. (Bakara, 2/185)
[ :ã ے] ¢¡ ا { | } ~ z﴿
Allah dinde sizin için bir zorluk yaratmadı. (Hac,
22/78)
﴿ ` f e d c b a] ا ا: ٤]
Allah hakkı söyler ve (iyi) yola iletir. (Ahzab, 33/4).
[٣٣ :نא Ĝ ęا[ ( ) ' & % $ # " ! ﴿
Page 232
Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki (onun
karşılığında) sana daha doğrusunu ve açığını getirme- yelim. (Furkan, 25/33)
﴿È Ç Æ Å Ä Ã Â Á] ا ا: ٢]
Sizin için Rasûlullah’ta güzel örnek vardır. (Ahzab,
33/21)
Sayfa 227 / 232
Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
227
[ : ý ا [xw v u t s r q p ﴿
Rasûlullah size neyi getirirse onu alın, sizi neden alı-
koyarsa da ondan vazgeçin. (Haşr, 59/67)
g f e d c b a `﴿
l k j i h] ا ا: ]
Mü’min erkeklerle mü’min kadınlara yapmadıkları
birşeyden dolayı eziyet edenler şüphesiz bir iftira ve
apaçık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58)
﴿ R [a « ا ęĬلא: ٦٠]
Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet
hazırlayın. (Enfal, 8/60)
Bu ve benzeri ayetlerin herbiri başlı başına özlü ve anlamı
çok olan birer kâide ve esastır. Kâide ve yöntemleri işlerken bun- ların birçoğu geçti.
Kur’ân’a vakıf olan veya ezbere bilenlere
bunlar malumdur.
Nimeti sayesinde bizleri iyi amelleri işlemeye muvaffak kı-
Page 233
lan Allah’a hamd olsun. Onları bir araya getirmeye Allah bizleri
muvaffak kıldı. Okuyucuya kolay gelecek biçimde onları açık
ve öz olarak işlemeye çalıştık. Kur’ân’ın anlaşılması için yararlı
olur kanaatindeyiz. Bu çalışmamızla en faydalı, en doğru ve en
açık yöntemleri ve kâideleri ortaya çıkarmaya çalıştık.
Çalışmamız kendi kendini tanıtmaya kafidir. Onu ihlaslı bir
amel kılmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim. Cennetine vesile
olan amellerden eylesin. Onunla bizlere ve okuyucularımıza ha- yırlı neticeler ihsan eylesin.
Salat ve selam Rasûlullah’a onun ashâbına, ehline ve onların
izinde gidenlerin üzerine olsun. Son sözümüz alemlerin Rabbi
olan Alah’a hamd olsun.
Hicri 6 Şevval 1365.
Sayfa 228 / 232
Sayfa 229 / 232
İÇİNDEKİLER
Abdurrahman b. Nâsır es-Sa’dî’nin Biyografisi ...........................5
Önsöz ............................................................................................9
Birinci Esas: Tefsîr İlmini Elde Etme Yöntemi .................... 11
İkinci Esas: Ayetlerin İniş Sebebine Göre Değil,
Genele Göre Anlam Almaları ................................................13
Üçüncü Esas: Kur’ân’da Sıfat ve Cins İsimlerin Başına
Gelen [ لا” [ Elif-Lam” Takısının Kapsamlılık İfade Etmesi .....15
Page 234
Dördüncü Esas: Soru, Şart, Nehy ve Nefy Peşinde Gelen
Nekra (Belirsiz) Kelimeler Umum İfade Ederler ..................19
Beşinci Esas: Muzaf Olan Müfred de, İsm-i Cem’de
Genellik İfade Eder ................................................................21
Altıncı Esas: Kur’ân’ın Tevhidi Pekiştirme ve Şirki
Yok Etme Yöntemi ................................................................25
Yedinci Esas: Kur’ân’ın Peygamberimizin
Nübüvvetini Sunma Yöntemi ................................................27
Sekinci Esas: Kur’ân’ın Ahiret İnancını Sunma Yöntemi ...31
Dokuzuncu Esas: Kur’ân’ın Şer’î Hükümleri
Anlatmadaki Yöntemi ............................................................33
Onuncu Esas: Kur’ân’ın Gayr-i Müslimleri
Tevhide Davet Etme Yöntemleri ...........................................36
On Birinci Esas: Müfessir, Lafızların Direkt
Anlamlarına Özen Gösterirken Çağrıştırdıkları
Manaları da Göz Ardı Etmemelidir .......................................38
On İkinci Esas: Birbiriyle Çelişik Görünen
Bazı Âyetlerin Uzlaştırılması ve İzah Edilmesi ....................42
On Üçüncü Esas: Kur’ân’ın Batıl Din Mensuplarıyla
Mücadele Etme ve Delil Sunma Yöntemi .............................48
On Dördüncü Esas: Kur’ân’da Görülen Bazı Hazflar
Anlamı Genelleştirmek ve Zeninleştirmek İçindir ................50
On Beşinci Esas: Allah Teala, Yüce Hedeflere
Götürecek Sebepleri, Kalplerin Huzuru ve İmanın
Artması İçin Bir Müjde Kılmıştır ..........................................55
Page 235
Sayfa 230 / 232
İçindekiler
230
On Altıncı Esas: Bazı Ayetlerdeki Şartlı Cümlelerde
Cevabın Zikredilmemesi, Ayette Geçen Olayın Çok
Önemli Olduğunu ve Ahirette Hesabın Çok Çetin
Geçeceğini Bildirmek İçindir ................................................57
On Yedinci Esas: Kur’ân’da Geçen Bazı İsimlerin
Tek Başlarına Gelmeleri, Uygun Genel Anlamı
İfade Etmek İçindir ................................................................59
On Sekizinci Esas: Kur’ân’ın Hidâyet ve Dalaleti
Anlatmadaki Yöntemi ............................................................62
On Dokuzuncu Esas: Bazı Ayetlerin Esma-i Hüsna
İle Bitmelerinin Hikmeti ........................................................67
Yirminci Esas: Kur’ân’ın Muhkem ve Müteşabih
Ayetlerden Meydana Gelmesinin İzahı .................................78
Yirmi Birinci Esas: Kur’ân’ın Her Zaman ve
Mekana Hitap Etmesi ve Örfe Değer Vermesi ......................82
Yirmi İkinci Esas: Kur’ân’ın misalleri
Vermedeki Yöntemi ...............................................................85
Yirmi Üçüncü Esas: Kur’ân’ın İrşad Yöntemi .....................91
Yirmi Dördüncü Esas: Kur’ân’ın İ’tidale Davet
Etmesi ve Aşırılıktan Sakındırması .......................................93
Yirmi Beşinci Esas: Allah’ın Sınırlarını Gözetip Kollamak ......95
Page 236
Yirmi Altıncı Esas: Ahkamın, Bazı Kayıt ve
Şartlarla Uyulanışı .................................................................97
Yirmi Yedinci Esas: Gerekli Yerlerde Ayetler
Birbirleriyle Tefsîr Edilir .....................................................103
Yirmi Sekizinci Esas: Kur’ân’ın Mü’minlerin
Özelliklerini ortaya Koymadaki Yöntemi ...........................106
Yirmi Dokuzuncu Esas: Kur’ân İlimlerini Bilmek
Sayesinde Elde Edilecek Faydalar ......................................109
Otuzuncu Esas: Kur’ân’ın Esmâ-i Hüsnâ’ya
İman Etmeye Davet Etmediki Yöntemi ............................... 111
Otuz Birinci Esas: Kur’ân’da Rûbubiyet .......................... 112
Otuz İkinci Esas: Kur’ân’ın Emir ve Yasak
Koymadaki Yöntemi ............................................................ 114
Otuz Üçüncü Esas: Kur’ân’ın Kalbe Ait Hastalıkları
Ele Alma Yöntemi ............................................................... 116
Sayfa 231 / 232
İçindekiler
231
Otuz Dördüncü Esas: Kur’ân’ın Zarardan Hafif Olanı
Tercih etmesi ve İki Maslahattan En Faydalı Olanını
Almayı Tavsiye Etmesi. ....................................................... 119
Otuz Beşinci Esas: Kur’ân’ın Küçük Zararı Tercih Etme
ve İki Maslahattan En Faydalısını Almadaki Yöntemi ........121
Otuz Altıncı Esas: Kur’ân’ın Haksızlığa Misliyle
Page 237
Karşılık Vermedeki Yöntemi ...............................................124
Otuz Yedinci Esas: Hüküm Belirlemede Kasıt
ve İradenin Önemi ...............................................................127
Otuz Sekizinci Esas: Kur’ân’ın Gönül Alma ve Hayır
İşlemeye Özen Göstermesi ..................................................130
Otuz Dokuzuncu Esas: Kur’ân’ın İç ve Dış
Siyasetteki Yöntemi .............................................................132
Kırkıncı Esas: Kur’ân’ın Tıp İlminin
Asıllarına Delâleti ................................................................138
Kırk Birinci Esas: Kur’ân’ın İçinde Bulunduğu
Zamanı Değerlendirmeye Önem Vermesi ...........................140
Kırk İkinci Esas: Kur’ân’ın Allah ve Peyamber’in
Hukukunu Ortaya Koymadaki Yöntemi ..............................145
Kırk Üçüncü Esas: Kur’ân’ın Hak Üzere Sebat
Göstermeye Davetteki Yöntemi ..........................................148
Kırk Dördüncü Esas: Kötülüklere Karşı
Nefsin Eğitilmesi .................................................................150
Kırk Beşinci Esas: Kur’ân’da İyi ve En İyi Meselesi .........152
Kırk Altıncı Esas: Kur’ân’ın Müslüman ve Müslüman
Olmayanları Davet Etme Yöntemi ......................................153
Kırk Yedinci Esas: Kur’ân’ın Hass ve Amm’ı
İşleme Yöntemi ....................................................................155
Kırk Sekizinci Esas: Allah’ın İlmini Bazı Olayların
Meydana Gelmesine Bağlayan Ayetlerin İzahı....................157
Kırk Dokuzuncu Esas: Allah’ın Birşeyi Yasaklaması
Page 238
Durumunda Yerine Daha Faydalı Olanı koyması ...............159
Ellinci Esas: Kur’ân’ın Mucizleri
İşlemlemedeki Yöntemi .......................................................161
Elli Birinci Esas: Kur’ân’ın Duayı
Öğretmedeki Yöntemi .........................................................165
Sayfa 232 / 232
İçindekiler
232
Elli İkinci Esas: Hakkın İtiraz Edilmeyecek
Derecede Açık Olması .........................................................169
Elli Üçüncü Esas: Mükafatın Zorluğa Göre Olması ..........172
Elli Dördüncü Esas: Kur’ân’ın Faydasız Şeyleri
Yasaklama Yöntemi .............................................................175
Elli Beşinci Esas: Hayırlı Amelleri Yapmaktan
Alıkonulanların Ecirlerinin Boşuna Gitmemesi .................181
Elli Altıncı Esas: Kur’ân’ın Toplumun İhtiyaçlarını
Yerine Getirmedeki Yöntemi ...............................................184
Elli Yedinci Esas: Kur’ân’ın Evrenle Tevhide
Davet Etme Yöntemi ...........................................................186
Elli Sekizinci Esas: Herşeyin Zıddıyla Bilinmesi ...............188
Elli Dokuzuncu Esas: Kur’ân’ın En Güzel Yola İletmesi ..193
Altmışıncı Esas: Kur’ân’ın Kıssalarla Eğitme Yöntemi .....195
Altmış Birinci Esas: Kur’ân’ın Zamanı
Değerlendirmedeki Yöntemi ...............................................199
Page 239
Altmış İkinci Esas: Kur’ân’da Sabrın İşleniş biçimi ..........201
Altmış Üçüncü Esas: Hedefe Varmanın İman ve
İyi Amellere Bağlı Oluşu, ....................................................204
Altmış Dördüncü Esas:Hak Ehlinin Kalblerine Gelen
Şüphelerin Geçici Olmaları ve Hemen Dağılmaları ............206
Altmış Beşinci Esas: Bir Vecibenin Terki veya Haram’ın
İşlenmesi Söz Konusu İse Mübahın Terkedilebileceği ........210
Altmış Altıncı Esas: İmanın En Önemli Konusunun
Tevhid Oluşu........................................................................212
Altmış Yedinci Esas: Kur’ân’ın Şüphe ve Kuruntulardan
Kurtulmak için Net ve Açık Olan Haberleri
Tercih Etmeyi İstemesi. .......................................................215
Altmış Sekizinci Esas: Allah İçin Birşeyi Terkedene
Daha İyisinin Verileceği ......................................................217
Altmış Dokuzuncu Esas: Kur’ân’ın Fitne-Fesad
Odaklarıyla Mücadele Etme Yöntemi .................................218
Yetmişinci Esas: Anlamları Çok Geniş ve Kapsamlı
Olan Bazı Ayetler .................................................................221
İçindekiler ...........................................................................229
232/232
268kurani-anlamada-temel-esaslar.pdf görüntüleniyor.
Özgün Adı:
el-Kavâidu’l-Hisân
el-Mute’allikatu bi Tefsîri’l-Kur’ân
Page 240
Telif: Abdurrahmân b. Nâsır es-Sa’dî
Yayıncı: Guraba
Çeviri: Abdulcelil Candan
Tashih ve Redakte: Ahmet İhsan Dündar
Yayına Hazırlık: Guraba
Kapak: Selim Çimendağ
Baskı-Cilt: Step Ajans
Guraba Yayınları: 79
ISBN: 975-92420-0-1
Birinci Baskı
M.2008/ H. 1429
Her Hakkı Saklıdır
GURABA YAYINCILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Çatalçeşme Sk. Defne Han 27/9
Cağaloğlu – İstanbul
PK. 591 SİRKECİ
Tel: (0212) 526 06 05 Fax: 522 49 98
www.guraba.com.tr
[email protected]