Top Banner
İÇİNDEKİLER ÖZET…………………………………………………………………………………………………………………………. GİRİŞ…………………………………………………………………………………………………………………………. BÖLÜM 1 1. KÜRESELLEŞME…………………………………………….……………………………………………………….. 1.1. KÜRESELLEŞMENİN TARİHSEL GELİŞİMİ………………………….. ………………….. 1.2. KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI…………………………………………………………… 1.2.1. EKONOMİK BOYUTLARI…………………………………………………………………. 1.2.2. SİYASAL BOYUTLARI.…………………………………………………………………….. 1.2.3. KÜLTÜREL BOYUTLARI…………………………………………………………………… 1.3. KÜRESELLEŞMENİN ETKİ ALANLARI……………………………………………………… 1.3.1. KÜRESELLEŞMENİN TOPLUMA ETKİSİ…………………………………………….. 1.3.2. KÜRESELLEŞMENİN DEVLET SİSTEMLERİNE ETKİSİ…………………………. BÖLÜM 2 2.TARİHSEL SÜREÇTEKİ DEVLET SİSTEMLERİ VE ULUS DEVLET……………………………………. 2.1. ESKİ DÖNEM YÖNETİM SİSTEMLERİ………………………..………………………………… 2.1.1 KRALİYETLER, TANRI KRALLAR, İMPARATORLUKLAR………………………… 2.2. YENİ DÖNEM SİSTEMLERDE ULUS DEVLET……………………….. ……………………….. 1
27

Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Jan 21, 2023

Download

Documents

İDRİS BAYRAM
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

İÇİNDEKİLER

ÖZET………………………………………………………………………………………………………………………….

GİRİŞ………………………………………………………………………………………………………………………….

BÖLÜM 1

1. KÜRESELLEŞME…………………………………………….………………………………………………………..

1.1. KÜRESELLEŞMENİN TARİHSEL GELİŞİMİ…………………………..…………………..

1.2. KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI……………………………………………………………1.2.1. EKONOMİK BOYUTLARI………………………………………………………………….1.2.2. SİYASAL BOYUTLARI.……………………………………………………………………..1.2.3. KÜLTÜREL BOYUTLARI……………………………………………………………………

1.3. KÜRESELLEŞMENİN ETKİ ALANLARI………………………………………………………1.3.1. KÜRESELLEŞMENİN TOPLUMA

ETKİSİ……………………………………………..1.3.2. KÜRESELLEŞMENİN DEVLET SİSTEMLERİNE

ETKİSİ………………………….

BÖLÜM 2

2.TARİHSEL SÜREÇTEKİ DEVLET SİSTEMLERİ VE ULUS DEVLET…………………………………….

2.1. ESKİ DÖNEM YÖNETİM SİSTEMLERİ………………………..…………………………………2.1.1 KRALİYETLER, TANRI KRALLAR, İMPARATORLUKLAR…………………………

2.2. YENİ DÖNEM SİSTEMLERDE ULUS DEVLET………………………..………………………..

1

Page 2: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

2.2.1. LİBERAL SİSTEMLERİN ULUS DEVLETE ETKİLERİ………………………..……….2.2.2. ULUS DEVLETLER VE YENİ DÖNEM KRALİYETLER ……..………………………

2.3. LİBERALİZM, KÜRESELLEŞME VE ULUS DEVLET ………………………………………………..

SONUÇ………………………………………………………………………………………………………………………..

KAYNAKÇA………………………………………………………………………………………………………………….

GİRİŞ

Toplumlar tarih boyunca dönemsel trendlere ve çağın

gereklerine göre birçok yönetim tarzıyla karşı karşıya

kalmışlardır. Makalemin ilk bölümünde kısaca değineceğim bu

yönetim tarzlarını uygulamaya koyma aşamalarında çevrelerindeki

birçok devletle münasebet içerisine girmiş, bu münasebet

kapsamında kültürle birlikte yönetim tarzları adına da büyük

birikimlerin sahibi olmuşlardır. Küreselleşme kavramının

temelleri sayabileceğimiz bu etkileşim sanayi devrimiyle

birlikte yeni bir boyut kazanmıştır.

Sanayi devrimi oluşan üretim imkanları, hammadde ihtiyacı,

Pazar ihtiyacı gibi etmenler egemen devletlerin dış ülkelerle

daha sıkı iletişimini zorunlu kıldığı gibi sömürge

faaliyetlerinin başlamasına, kültür hegemonyasının ortaya

çıkmasına ve dünya savaşları olarak tabir ettiğimiz iki büyük

2

Page 3: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

savaşa da zemin hazırlamıştır. Bunun yanında matbaanın icat

edilmesi ve basılı kaynakların tüketiminin kolaylaşması söz

konusu etkileşimi artıran unsurlardandır. Küreselleşmenin büyük

adımları olarak nitelendirebileceğimiz bu gelişmelerle birlikte

dünya toplumları arasındaki müştereklerin arttığını hatta

küresel bir kültür anlayışının ortaya çıktığını söylememiz

yanlış olmaz. Kültürel bağlamda bu gelişmeler yaşanırken

ekonomik alanda da bu gelişmelerin paralelinde önemli adımlar

atılmıştır. Üretim imkanlarının artması ve ulusal pazarların

şirketlere yetersiz gelmesi ulusal şirketlerin uluslararası

kimliğe bürünmesine zemin hazırlamıştır. Şirketlerin bu denli

büyümesi, geniş kıtalara yayılması imkanıyla birlikte

şirketlerin boyları ideolojilerin boylarını geçmiştir. Buna

bağlı olarak ülkeler toplumla ilgili ekonomik mevzuları büyük

oranda şirketlerin kontrolüne bırakmaya başlamış, kolaylık

sağlayacak yasalarla işleyişine destek olmuş, zamanla serbest

piyasa ekonomisine imkan verecek ortam sunmuş ve liberal

ekonomilerin önünü açmış, bu sayede rekabeti geliştirerek

tüketimi toplumlar için makul boyutlara taşınmasında destek

olmuştur. Bu sayede ekonomik olarak külfet geçirecek birçok

faaliyeti de özel sermayelerle giderme yoluna gitmiştir.

Bu gelişmeler yönetim faaliyetlerini de büyük oranda

etkilemiştir. Bundan nasibini en çok Kraliyet sistemleri ve

Fransız Devrimi ile popülaritesini günümüze kadar taşımayı

başaran ulus devlet sistemleri almıştır. Kendi sınırları

içindeki mutlak idareyi esas alan bu sistemler liberal

ekonominin getirdikleriyle birlikte mutlak idareyi paylaşmak

durumunda kalmışlardır. Uluslararası anlaşmalar ve kuruluşlarla

3

Page 4: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

birlikte idare mekanizması büyük oranda bu kuruluşlar ve

sermayenin eline geçmiş, bu da ulus devlet sistemlerinin içinin

boşalmasına zemin hazırlamıştır. Fukuyama’nın Tarihin Son ve

Son İnsan kitabında dile getirdiği insanlığın ulaşması gereken

son noktaya varılmış, ulus devlet de dahil olmak üzere tüm

sistemlerin sonu gelmiş ve insan hak ettiği sisteme sonunda

kavuşmuştur.

Bunun yanında dünya üzerinde gerçekleşen bazı olaylar ulus

devlet sisteminin popülerliğini yitirip yitirmediği konusunda

akıllarda soru işareti bırakmaktadır. Balkanlarda ortaya çıkan

millet farklılığına bağlı bölünmeler, Türkiye, Fransa gibi

ülkelerin içlerinde barındırdıkları azınlıklara liberalizmin

gerektirdiği gibi yaklaşmaması ve ulus bütünlüğüne dair

kaygılarını devam ettirmesi liberal anlayış ile ulus

devletlerin kozlarını paylaşmaya devam ettiği konusunda

işaretler vermektedir. Bu kapsamda ulus devletin gerçekten

yitip yitmediği üzerine değerlendirmede bulunacağım.

4

Page 5: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

KÜRESELLEŞME

Küreselleşme kökü uzun zaman öncelerine dayanan, matbaanın

ortaya çıkmasıyla birlikte gelişme gösteren, sanayi devrimi ve

teknolojik gelişmelerle birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan

bir kavramdır. Küreselleşme kavramını dünyadaki toplumların

gündelik yaşam pratikleri ve kültürleri bakımından müşterek

noktalarının artması olarak tanımlayabiliriz. Öyle ki dünya

toplumları kendi yerel farklılıklarının yanında tüm dünyaca

tanınan ve kabul edilebilir müşterekler etrafında toplanmıştır.

Teknolojik ilerlemelere bağlı olarak da bu müştereklerin

ediniminin hız kazandığını görmekteyiz.

Küreselleşme kavramının oluşumunda bilgi ve enformasyon

yayma pratiğinin hız kazanması önemli bir faktördür. Tarihsel

sürece baktığımızda toplumlar arası iletişimin önceki

dönemlerde savaşlar ve ticaret vasıtasıyla olduğunu

görmekteyiz. Savaş dönemlerinde askerler işgal ettikleri

5

Page 6: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

toprakların kültürlerinden etkilenmekte, o kültürün izlerini

taşıyan ganimetleri kendi ülkelerine getirmekte, bu yaşam

pratikleri ve ganimetlerle kendi kültürlerine başka

kültürlerden ekleme yapmaktadırlar. İlerleyen dönemlere nazaran

son derece sınırlı olan bu kültür alışverişi günümüz

küreselleşme olgusunun temellerini oluşturmaktadır.

Bizzat münasebeti gerektiren bu küreselleşme döneminin

matbaanın ortaya çıkmasıyla birlikte yeni bir döneme girdiğini

görmekteyiz. Basılı yayın araçlarının ortaya çıkmasıyla

birlikte doğrudan edinilen bilginin, belge ve kültür

edinimlerinin dolaylı olarak aktarılmaya başlandığını

görmekteyiz. Matbaaya bağlı olarak basılan kitaplar farklı

dillere tercüme edilmiş ve farklı kültürlere aktarılmaya

başlanmıştır. Bu aktarımlar şüphesiz ki bir önceki geleneksel

küreselleşme olgusunu bir adım öteye götürmüş, yeni bir ivme

kazanmasını sağlamıştır.

Matbaanın küreselleşmeye kazandırdığı başka bir boyut ise

bireyselliğe dayalı bilgi alımının artması noktasında karşımıza

çıkmaktadır. Önceki dönemlere baktığımızda kültürel aktarımlar

yapılırken kabulün toplumsal mütabakatla mümkün olduğunu

görmekteyiz. Yeni bir yaşam pratiğini kullanmak için toplumun

onayından geçmesi gerekiyordu. Köy kahveleri, meydanları gibi

yerlerde hikaye anlatıcılar ve dış dünyadan haber getiren

kişiler yeni normları halkın beğenisine sunar buna bağlı olarak

da halk onu kabul ya da terk ederdi. Kitap, gazete gibi

unsurlarla birlikte bireye bağlı kabul söz konusu olmuş, buna

bağlı olarak da kabulün daha kolay gerçekleştiği döneme

girilmiştir. Kitap, gazete gibi bilgi edinme kaynakları6

Page 7: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

bireysel olarak tüketildiği için toplum ögelerinin etkinliğini

büyük oranda kırmaktadır. Basılı araç ile okuyucu arasında

etkilenmeyi engelleyecek herhangi bir unsur kalmamaktadır. Bu

kaynakların aktarımlarına karşı bireyin önceki bilgilerini

muhafaza edecek yegane unsur kendi aklıdır. Bu dönemle birlikte

toplumsal bir varlık olan bireyin yanında yalın olarak da

bağımsız gelişen birey unsuruyla karşılaşmaktayız. Tekli

gelişim imkanları arttıkça kişinin önem değerlerinde birinci

sırada olan toplumsal bir birey olma önceliğinin yerini

toplumsal yalnızlaşmada bir yer edinen değerli ‘’biricik’’

birey olgusunun geliştiğini görüyoruz. Artık kişiler

kendilerini toplumu oluşturan yapı taşlarından birisi olmak

yerine toplumda söz hakkı edinmeye çalışan değerli bir insan

olarak görmektedir. Bu küreselleşme olgusunun hareket hızını

güçlendiren bir faktördür.

Sanayi devrimi ardından oluşan seri üretim imkanları

şirketlere yoğun üretim imkanları sunmuş buna bağlı olarak

şirketler tabii oldukları topluma fazla gelecek derecede mal

üretmeye başlamışlardır. Bu durum şirketlerin uluslararası

şirket olma yolunda adım atmaları konusunda şirketleri teşvik

etmiş, bu üretime bağlı olarak da ham madde ihtiyacının

artmasına sebep olmuştur. Hammadde ihtiyacı için kaynak arama

ve üretilen malları pazarlama ihtiyacı toplumları birbiri ile

daha sıkı bir iletişim kurma gereği uyandırmıştır. İki büyük

dünya savaşının da zeminini oluşturan bu ekonomik etmenler

kültürlerin küreselleşmesi konusunda da etkili olan bir unsur

halini almıştır.

7

Page 8: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Neo Marksist yaklaşımlar küresel ekonominin güç

kazanmasıyla kültürel hegemonya kavramı arasında ilişki

kurmaktadır. Başta ABD olmak üzere sanayi devrimini tamamlamış

ülkeler üretimlerini daha kolay pazarlamak adına sanayisi henüz

gelişmemiş ülkelere karşı ürünlerinin yanında kültürlerini de

pazarlamaktadır. kitle iletişim araçlarıyla birlikte insanlar

Hollywood filmlerini kolayca temin edip izleyebilmekte; jazz,

hiphop vb. müziklere kolay erişmekte ve tüketmekte; Mcdonald’s,

Burger King gibi mekanlarda yemek yiyebilmekte ve bütün

dünyayla birlikte modayı takip edebilmekte kot pantolon giymeyi

anormal karşılamamaktadır. Bu hızlı adapte olma sürecinde dizi-

film karakterlerini örnek alma, bu mecralardaki yaşam

tarzlarını hoş görmeye başlama gibi unsurların önemi büyüktür.

Hegemonyayı farklı kültürlere yayan gelişmiş ülkeler

kültürün yanında dillerini de bu toplumlara empoze etmeyi

başarmışlardır. Okullarda kendi dillerinin okutulması yeni

nesilleri bu dillerle konuşmaya teşvik etmiş, hegemonyanın

getirdiği dili önemseyip yerel dillerini kullanmayan nesillerin

bir üst nesille kültür alışverişi zorlaşmıştır. Nesiller arası

iletişimi zayıf toplumların yeni unsurları kültürlerine kabul

etmesi daha kolay hale gelmiştir. Kitle iletişim araçlarının

yoğun saldırısına maruz kalan yeni ‘’modern’’ nesiller,

aralarında üst kültür haline gelen egemen kültür ögelerini

tüketme yarışı içerisine girmiş, ‘’trend’’ olarak

değerlendirilen bu tüketim süreci kendi içinde popüler kültür

olgusunu doğurmuştur. Bu dönemin ardından yerel kültürler

ataların kullandığı kültür olarak eski kavramını çağrıştırmış,

8

Page 9: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

yenidünya vatandaşı olma algısının popüler kültürü tüketmekle

mümkün olacağı inancı ortaya çıkmıştır.

Şirketler artık bir ürünü bir toplum için özel olarak

üretmemekte, üretilen bir ürünü değişikliğe gitmeden, kültürel

kodları işlemeden tüm dünyaya aynı şekilde servis etmektedir.

Adidas, Nike vb. markaların ürünlerini tüm dünya üzerinde temin

etmek mümkün hale gelmiştir. Fransa’da beğenerek tükettiğiniz

bir hamburgeri Türkiye’de tekrar tadabilmeniz aynı şekilde

mümkün olmuştur. McLuhann’ın küresel köy kavramında da altını

çizdiği gibi dünya aynı kültürü barındıran, zaman ve mekan

uzatışını yitirmiş bir küresel köy halini almıştır.

Küreselleşme olgusu kültürel kodlar taşıyan küçük yatırımcıları

büyük ölçüde etkilemiş, onları daha ücra mekanlar olan köy ve

kasabalara itmiş; onların yerini kendi kültürlerinden imgeler

barındırmayan uluslararası kuruluşlara bırakmıştır.

Küreselleşme kavramının tüm dünyayı etkisi altına

almasında iletişim olanaklarının gelişmiş olması önemli yer

tutmaktadır. İnsanlar imkanların artmasıyla birlikte bilgi ya

da enformasyonu almak için fazladan çaba sarf etme gereği

duymamaktadır. Söz konusu unsurlar artık insanların

salonlarına, yatak odalarına kadar girmektedir. Bunun yanında

alternatif fazlalığı ve yoğun bilgi saldırısı insanların

bilgiyi yorumlamasına imkan vermemektedir. Artık insanlar

bilgiyi akıl süzgecinden geçirmemekte, derinlemesine

yorumlamamakla birlikte bilgilerin tamamını elde etme gereği

dahi duymamaktadır.

9

Page 10: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Teknolojinin sağladığı imkanlarla birlikte reklamlar

insanlara en iyisini giymeyi, en iyisini tüketmeyi hak eden

değerli varlıklar olarak seslenmektedir. Reklamlarla birlikte

bireyler reklam modelleriyle aynı değerde gibi lanse edilmekte,

tüketim mallarını reklam ya da film yıldızları üzerinde sunarak

bu malzemeleri daha cazip hale getirmektedir. Üretim ve bilgi

furyasına kapılan bireyler ihtiyaçlarını dahi belirlemekte

zorlanır hale gelmişlerdir. Öyle ki reklamlar bireyin hiç

ihtiyacı olmadığı ürünleri dahi bir ihtiyaçmış gibi algılayıp

tüketme eğilimine girmişlerdir. İnsanlarda oluşan bu tüketme

arzusu algı-değer fonksiyonlarında da değişime sürüklemiştir.

Elde edilmiş bir ürünün birkaç yıl içinde ufak fonksiyon

değişikliğiyle daha iyisi çıkmaya başlamış, insanlardaki

‘’sahibim.’’ algısının yerini ‘’daha iyisine sahip değilim.’’

algısına bırakmıştır.

Seri ve hızlı üretimin getirdiği bir başka sorun olarak

karşımıza özgünlüğün ve orijinalliğin kaybolması sorunu

çıkmaktadır. Kopyalama ve seri üretimle birlikte belirli büyük

markalar tüm dünyada benzer giyim tarzı ve tüketim ağı

oluşturmuş, özgün tüketimi bitirme noktasına getirmiştir. Dünya

üzerindeki her bir insan aynı modayı takip eder olmuş,

farklılık yaratan gündelik kültürel pratikler kaybolma

noktasına gelmiştir. Bunun benzeri durumu sanatta da

görmekteyiz. Popüler kültürün ortaya çıkmasıyla birlikte sanat

tüketimi azınlık grubun elinden çıkmış büyük kitlelere

dağılmıştır. Sanatın oluşturulmasında harcanan emek azalmış,

alıcısının karşısına içi boş olarak çıkmaya başlamıştır. Sanat

ne kadar geniş kitleye yayılırsa kendinden o kadar ödün vermesi

10

Page 11: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

gereken bir olgudur. Sanatı en iyi şekilde oluşturan

yeteneklerin yerini sanatı bir şekilde oluşturan kişiler

almaktadır. Sanat belirli bir kesimin ihtiyaçlarını karşılayan

bir unsur olmaktan çıkmış, ticari kaygılar taşıyan üzerine

fazla düşünülmeyen bir unsur halini almıştır. Bu bağlamda

sanatın metalaşması durumu söz konusu olmuştur. Buna bağlı

olarak geniş yayılımla birlikte toplumlar sanatın bir

kopyasıyla yetinmek durumunda kalmış, sanatın insanı düşünmeye

iten derinliği ortadan kalkmış ve yüksek zümreye hitap eden

işin ehli sanatçılar popüler kültür sanatçılarına yenik

düşmüşlerdir. Sanat artık tüketildiği andan itibaren unutulan,

yenisi düşünülen bir kavram olarak içi boşaltılmıştır. Bunun en

bariz örneğini edebiyatta görmek mümkündür. Klasikler olarak

adlandırdığımız eserlerin okuyucuları kitabın detaylarını ve

karakterlerini hatırlayabilmekteyken popüler kültürün ürünü

olan kitapların değil karakterleri yazarlarının adları bile zar

zor hatırlanmaktadır. Suç ve Ceza’yı okuyan bir okuyucu

Raskolnikov’u kolay kolay unutmazken günümüzde ticari kaygıyla

yazılan bir kitabı diğerlerinden ayırt etmek oldukça güç bir

hal almaktadır. Şüphesiz ki bunda seri üretim imkanları ve

masrafların azalması sonucu yazma eğilime girişen insanların

oluşturduğu edebiyat çöplüğünün etkisi de büyüktür. Bu geniş

üretim ağıyla birlikte artık her bir kitap birbirinden

esinlenilmiş, her bir kitap başka bir kitaptan izler

taşımaktadır. Küreselleşmeden asgari düzeyde etkilenmiş

edebiyat dönemindeki her bir kitap okumaya değerken günümüzde

böyle bir yaklaşımın içinde bulunmak fazla iyimser bir hava

yaratmaktadır.

11

Page 12: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Orijinalliğin kaybolması noktasında resim sanatını örnek

göstermek yerinde olacaktır. Dönemlerinde paha biçilemeyen

eserlerin binlerce kopyasını piyasada görmek mümkün olmuştur.

Bu kopyaların basım teknikleri ile ortaya çıkarılan üretimleri

orijinalinden ayırmak bir hayli güç hale gelmiştir. Bu kapsamda

orijinalin bire bir kopyası binlerce üretim görmekte, bir Mona

Lisa tablosunu sıradan bir bireyin evinde duvarda asılı görmek

mümkün olmuştur.

Küreselleşme, insanların olaylar karşısında derinlemesine

düşünme yeteneği gün geçtikçe köreltmiş, yerel unsurların

ortadan kalkıp özelliğini yitirmesine zemin hazırlamış ve

farklı mekanlarda aynı insanların oluşmasının önünü açmıştır.

Küreselleşmeyle birlikte her bir insan dünya vatandaşı konumuna

gelmiş, kaliteli üretimin yerini sıradan ama ihtiyaç giderici

ürünler almış ve orta düzeyde her bir birey aynı ilgi ve

ihtiyaçlar ekseninde toplanmışlardır. İnsanların kendilerini

sürekli bir ihtiyaç içerisinde hissetmeye başlamış, tüketim

çılgınlığı insanları kontrol altına almayı başarmıştır.

İnsanların yaşam standartlarının arttığı aşikar olsa da

standartların artmasının insanlara mutluluk getirdiğini

söylememiz mümkün değildir.

12

Page 13: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

TARİHSEL SÜREÇTE DEVLET SİSTEMLERİ VE ULUS DEVLET

İnsanların ihtiyaçlarını karşılama ve kendini güvende

hissetme arzusuyla toplu yaşamayı seçmesi zamanla liderlerin

ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Ortaya çıkan bu liderlerin

belirlenmesinde ilk başlarda iş bölümündeki etmenler etkin

olmakla birlikte topluluğun sıkıntılı zamanlarda aldığı

kararlar da etkili olmuştur. Zira bazı insanlar risk alıp

liderlik vasfını yüklendiği gibi bazıları da alınan kararlar

karşısında boyun eğip ortaya çıkan liderlerin meşruiyetini

sağlamıştır(Fukuyama; aktaran: Zülfü Dicleli, 2012). Bu

meşruiyet ve bağımlılık süre uzadıkça daha sağlam zeminlere

oturmuş, sorgulanamaz konuma gelmiştir. Öyle ki liderler zaman

geçtikçe liderliklerinin temellerini tanrılara bağlamış yahut13

Page 14: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

kendilerini tanrı kral olarak betimlemişlerdir. Meşruiyeti

olağanüstü kavramlarla ilişkilendirmek eski dönemlerde sıklıkla

başvurulan yöntemler olmak üzere halk üzerinde büyük intiba

bırakmaktadır. Türklerdeki kut anlayışı, Eski Mısır’da

firavunlar, Arap kabilelerindeki yöneticiler bu uygulamaların

basit birer örneklerini oluşturmuşlardır. Bu meşruiyeti

tanrısal unsurlara bağlama geleneği yönetim unsurlarının aynı

sülale üzerinde sürdürülmesi geleneğini de beraberinde

getirmişlerdir. Kimi sistemlerde babadan oğula geçtiği gibi

kimilerinde de aile eşrafından herhangi bir üyeye geçmesi

şeklinde görülebilmekteydi. Nispeten küçük topluluklarda

görülen bu tanrı kral uygulamalarının boyutları uygulandığı

milletlere göre farklılıklar göstermekteydi. Kimi kendini direk

tanrı olarak nitelendirirken kimisi de tanrının kendini

tanrının yönetme yetkisini bahşettiği soy olarak

tanımlamaktadır.

Toplumların kalabalıklaşması ve yönetim mekanizmasının

daha geniş sınırlara ulaşması Roma İmparatorluğu gibi çok

uluslu büyük devletlerin ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur.

Tanrı kral uygulamasına nazaran liberal yapıya bir nebze daha

yakın olan bu uygulamalarda şehirlerden gelen temsilcilerin

oluşturduğu bir senato mevcut olmakla birlikte yönetim adına

ortak kararlar alındığı görülmekteydi. Kavimler göçüne kadar

devam eden bu büyük krallıklar süreci toplulukların Avrupa

kıtası yönünde birbirini göçe zorlamasıyla birlikte baskıya

dayanamamış ve yıkılma evresine geçmiştir. Avrupa’nın bugünkü

etnik haritasının oluşmasında da etkisi olan bu göçle birlikte

yıkılan büyük krallıkların yerini derebeyliklerin aldığını

14

Page 15: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

görmekteyiz. Büyük krallıklara nazaran daha küçük alana

hükmeden bu sistemler meşruiyetini daha çok toprak varlığından

ve kiliselerin desteğinden almaktadır. Toprak sahibi varlıklı

kişiler topraklarını surlarla çevrelemekte ve içinde bulunan

tebaaya hükmederek geçimini devam ettirmekteydi. Bu dönemde din

adamlarının etkin rolü halkın isyan etmesine mani oluyor, bunun

yanında toplum hayatın her bölümünde kilisenin ekseninde

adımlar atıyor ve uygulamalara gidiyordu. Bunun yanında

Osmanlı, Bizans gibi imparatorlukların yoğun rekabeti devam

ederken küçük derebeylikler de bu rekabette kullanılan küçük

kozlar olarak tarihteki yerlerini almaktaydı.

Bu sistemleri incelediğimizde sistemlerin insan odaklı

olmak yerine yine sistem odaklı olmasıdır. Yani oluşturulan

sistemin temel gayesi kendi varlığını devam ettirmek

üzerineydi. Bu uğurda toplum fertleri sistemin devamlılığını

sağlamak için üretmek durumunda olan sistem işçileri konumundan

öteye gidememekteydi. Sosyal devlet anlayışı oturmamıştı,

yönetimde söz sahibi olmak gibi bir durum söz konusu değildi ve

tebaanın sosyal imkanları son derece kısıtlıydı. Toplumlardan

beklenti ürün vermesi ve asker ihtiyacını karşılamasıyla

sınırlıydı. Tarihteki bu uzun çekişmeler ve Avrupa’daki dini

baskı Rönesans ve reform hareketlerini de beraberinde

getirmiştir. Zorunluluk halini alan bu hareketlerle birlikte

Avrupa’da sanat, bilim, siyaset, din gibi birçok alanda önemli

adımlar atılmış, tabular yıkılmaya başlamış, baskıcı unsurlar

ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Rönesans ve reform

hareketleri dünyanın bilim ve teknoloji konusunda da atılımlar

yapmasına zemin hazırlamıştır. Kilisenin bilgi edinimi

15

Page 16: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

konusundaki sınırlamalarının ve katı tutumunun saf dışı

bırakılması insanların bilgi ve enformasyona yönelimini

hızlandırmıştır ve bu sayede bilim ve teknoloji adına muazzam

bilgi birikiminin oluşturulmasını sağlamıştır. Dünya üzerinde

siyasal çatışmalar tüm hızıyla devam ederken bir yandan da

teknolojik atılımlar tüm hızıyla devam etmiştir.

Büyük ölçüde başarıya ulaşan bu hareketler ardından

ilerleyen süreçte bütün çok uluslu devletlerin başının belası

haline gelen Fransız Devrimi hareketi gerçekleşmiştir. Bu

hareketle birlikte dünya üzerinde ulus esaslı devletlerin esas

alınması anlayışı gelişmeye başlamış, halkların bu yönetimlerde

söz sahibi olması yönünde adımlar atılmış ve halkın refahını

temel alan sistemler oluşturulmaya başlanmış ve halkın

güvencelerini yasalarla güvence alma geleneği oluşturulmaya

çalışılmıştır. Tarihin bu dönemine kadar devam eden ‘’devletin

refahı’’ önceliğinin yerini ‘’halkın refahı’’ anlayışı almış,

odak nokta halka doğru kaymıştır. Bütün dünyada bir fenomen

olarak yer edinen ulus devlet anlayışı büyük devletler içinde

yer edinen küçük tebaaları da harekete geçirmiş, özgürlük

hareketlerinin başlamasına sebep olmuştur. Bu atılımlarla

birlikte ulus devlete dayalı sistemlerin oluşmasına da zemin

hazırlamıştır.

‘’Ulus-devlet kavramı, feodal nitelikler taşıyan bir yapılanma biçiminden,

merkeziyetçi bir temelde gelişme gösteren sosyolojik ve tarihsel bir olguyu temsil

etmektedir. Bu bağlamda ulus devlet; ortak değerler etrafında toplanan ve ulusal

politikalarla şekillenen siyasi bir çerçevede yaşayan ve fikir beyan eden milletlerin bir

arada yaşadığı siyasi bir düzen olarak da ifade edilebilmektedir. ‘’(aktaran:16

Page 17: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Cebeci, 2008: s. 24). Ulus devlet anlayışı feodal yapıdan

farklı olarak merkeziyetçi bir yapı olarak göze çarpmaktadır.

Ulus devlet ortak tarihe, kültüre, dile ve emellere sahip

toplum bireylerin bir devlet altında tebaa oluşturmasına dayalı

bir yapıyı ifade etmektedir. Toprağa bağlı devlet yapısında

sıradan bir birey olarak yaşamak yerine belirli müştereklerin

çatısı altında yönetime dahil olma arzusu insanlara daha cazip

gelmiştir. Federal yapıdaki gibi toprak sahiplerine hizmet etme

geleneği yerine halkın kendi kendine hizmet etmesi, fayda ve

zararlara topyekün ortak olması toplumlarda heyecan yaratan bir

unsur olarak fenomen olmuştur. Bu dönemin ardından

gerçekleştirilen siyasi mücadelelerle milletler kendi

kaderlerini kendileri tayin etme girişimlerinde bulunmuş,

başarılı da olmuşlardır.

‘’Devletin otoritesi ülkede bulunan herkesi kapsamakta; ülkede bulunan

herkes, devlet gücü dışında herhangi bir otoriteyle karşı karşıya kalmamaktadır.

Devlet herhangi bir yabancı uyruklunun ülkesine girmesine veya kendi vatandaşının

ülkeden ayrılmasına, yani sınır dışından sınır içine, içeriden de sınır dışına çıkışlara

izin vermeme hakkına ve yetkisine sahiptir. Öte yandan devlet, herhangi bir

yükümlülük altına girmeksizin veya bir karşılık vaadinde bulunmaksızın tebaası olan

fertlerden her türlü fedakarlığı, gerektiği durumlarda cebir unsurunu da kullanarak

beklemek hakkına sahiptir.’’(aktaran: Cebeci: 2008, s.25). Ulus

devletlerde devletlerin yönetme kudretinin tamamı ulusun

seçtiği yöneticilerde toplanmaktadır. Karar verme sürecinde bu

yöneticiler dışında her hangi bir ülke ya da topluluğun resmi

olarak müdahale etme imtiyazı bulunmamaktadır. Mutlak özerklik

ve karar alma yetisi bulunan bu devlet sistemi günümüze kadar

popülaritesini koruyan bir unsur olmakla birlikte liberal

17

Page 18: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

sistemlerin gelişmesiyle birlikte meşruiyetini de kaybetme

tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Öyle ki birçok sosyolog

ulusal devlet kavramının şeklen devamlılığını sağlasa da

yapısının temelini oluşturan birçok özelliğini de liberalizme

teslim etmek durumunda kaldığını ifade etmektedir.

Sosyologların bir kısmı ulusal devlet başta olmak üzere birçok

sistemin yapısının içinin sadece şeklen devam ettiğini ifade

ederken bir kısmı da son dönemde gerçekleşen olaylar ve

milliyetçilik akımlarını referans alarak ulus devlet

anlayışının popülaritesini gelecekte de koruyacağına işaret

etmektedir.

LİBERALİZM, KÜRESELLEŞME VE ULUS DEVLET

20. ve 21. Yüzyıl dünya üzerinde ekonomik, teknolojik ve

siyasal boyutta büyük çalkantıların yaşandığı yüzyıllar olarak

göze çarpmaktadır. Teknolojik atılımların artmasıyla birlikte

iletişimin hızı ve hacminde muazzam gelişmeler ortaya

çıkmıştır. Bu gelişmeler ekseninde ortaya çıkan kitle iletişim

araçlarıyla birlikte kültürler arası iletişim de hız kazanmış

bu eksene bağlı olarak da toplumların yerel kültürlerinin

yanında küresel bir kültür de edinmeleri sağlanmıştır. Yerel

kültürlerin önüne geçen bu küresel yaşam pratikleri üretim ve

tüketim hacminin de gelişmesini sağlamıştır.

Kültür boyutundaki bu gelişmelerin yanında ekonomik

boyutta da gelişmeler kendini göstermiştir. Sanayi devrimi

sonucunda sanayileşmelerini sağlayan devletlerin bünyesinde yer

18

Page 19: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

alan şirketlerin hacimlerini geliştirmesi sonucunda devlet

sistemlerinde söz sahibi olabilecek konuma gelmişlerdir.

Uluslararası boyutlara ulaşan bu şirketler gelenek olarak

devlet faaliyeti sayılan birçok kolda özel teşebbüs olarak

hizmet etmeye başlamış ve devletleri yatırım yapma

zorunluluklarından kurtarmıştır. Bu gelişim ve ortaklık

karşısında devletler de özel şirketlerin yatırımlarını yasalar

oluşturarak belirli ölçüde güvence altına almıştır. Şirketlerin

devletlerle giriştiği bu ortaklıklar özel sermayenin dünya

üzerinde büyük bir güç kazanmasını sağlamıştır. Şirketler son

dönemlerle birlikte istihdam alanında da büyük bir kesime hitap

etmeye başlamıştır. ‘’Küreselleşmenin ekonomik ayağı, uluslararası

sermayenin dünya üzerindeki egemenliğini ortaya koymaktadır. Bu egemenlik kendi

mantığı içinde, sermaye ve onun simgesi olan marka bazında dünyayı, tüketiciyi ve

tüm insanları yönlendirmektedir. Küreselleşmenin bu boyutunda uluslararası

sermayenin egemenliği bir yandan günlük yaşam açısından dünyayı

homojenleştirirken, öte yandan üretimde verimliliğinin dünya ekonomisindeki en

belirleyici ölçütü olarak karşımıza çıkmaktadır.’’(Alagöz; 2005: s.3)

Uluslararası kuruluşlarla birlikte sermayenin uluslararası

dolaşımının sağlanması tüm dünyanın küreselleşmenin etkisi

altında kalması olgusunu ortaya çıkarmıştır. Sermayenin bu

denli büyümesi ve bu kadar büyük bir kitleye hitap ediyor

olması şirketlerin uluslararası kanunlarla koruma altına

alınması gibi bireylerin de iş yaşamları konusunda korunma

ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Büyük coğrafyalara hitap eden

şirketler ucuz işçi ve hammadde bulma konusunda sıkıntı

yaşamadığı gibi işçi konusunda da kolaylıkla alternatif

bulabilmektedir. Devletlerden farklı olarak sermayeler

19

Page 20: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

çalışanlarının sosyal yaşam ve geçimleri konusunda yeterli

derecede sorumluluk almamaktadır. Sermayenin kendini büyütme

arzusu işçinin geleceğini düşünmekten çok daha önce

gelmektedir. Bu kapsamda bireyin haklarını koruma vazifesini

devletler kendi bünyelerinde çıkardığı kanunlarla

sağlayabildiği gibi uluslararası anlaşmalarla da bu güvence

sağlanmaktadır. Aynı şekilde sermayenin rahat dolaşımı ve bu

dolaşımda geri kalmış ülkelerin istismar edilmesini engelleyen

uluslararası anlaşmalar da mevcuttur.

Küreselleşmenin getirdiği bu uluslararası anlaşmaların

devletler arası iletişimi ve farklılıkları da

homojenleştirmiştir. Artık devletler ekonomik, askeri, sosyal

boyutlarda ortaklık ve işbirliği içine girmekte ve ortak

yasalar uygulamaya koymaktadır. Bunun yanında BM, Avrupa

Konseyi gibi kuruluşlar devletlerin meşruiyetini onaylama

konusunda etkin rol oynamaya başlamışlar ve yönetimler

konusunda uyarıda bulunma, yol gösterme, tavsiyelerde bulunma

gibi vasıflar da edinmiştir. Ayrıca özel topluluklar arasında

yapılan gümrük anlaşmalarıyla birlikte bireylerin vize

muafiyeti kazanması gibi durumlar da mümkün kılınmıştır.

Magna Carta ile başlayan devletlerin anayasal düzene geçme

eğilimleri tüm dünyayı ardı ardına etkisi altına almıştır. Son

yüzyıla gelindiğinde artık kraliyetler ve diktalar dünya

üzerinde meşruiyetini sağlamakta büyük sıkıntılar

yaşamışlardır. Tüm dünyaca en iyi düzen olarak lanse edilmekte

olan liberal sistemler diktaları da bazı değişiklikler yapma

konusunda zorlamıştır. Avrupa’da kraliyetler temsili boyuta

gerilemiş, siyasi haklarını liberal sistemlere teslim

20

Page 21: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

etmişlerdir. Dünya savaşları sonucunda Marksist ve Liberal

olmak üzere iki büyük sistemde odaklanmalar yaşanmış, dünya

ikinci savaş sonunda batı ülkeleri, demir perde olarak

adlandırılan doğu ülkeleri ve üçüncü dünya ülkeleri olarak

adlandırılan tarafsızlar olarak üç kutba ayrılmışlardır. Yeni

dönem sistemler olarak ilgi gören bu iki sistemden birini

seçmek devletler için kaçınılmaz bir son olarak göze

çarpmaktadır. Buna bağlı olarak birçok dikta yönetimi yıkılmış,

onların yerlerine bu sistemlerden birini benimseyen yeni

yönetimler geçmişlerdir. Artık birçok yönden geri kalmış

bölgelerde hükmünü sürdüren dikta yönetimleri meşruiyetlerinin

devamlılığını, hükmettiği toplumların bu sistemlere hazır

olmamasına bağlamışlardır. Ekonomik olarak diğer devletler

tarafından ambargoya maruz kalan bu devletler ekonomilerinin el

verdiği ölçüde direnmeye çalışmakla birlikte ekonomilerin iflas

ettiği noktalarda hükmettiği devleti yeni yönetimlere teslim

etmişlerdir. Doksanlarda iki büyük sistemden biri olan

marksizmin çökmesiyle birlikte tek başına büyüme fırsatı bulan

liberalizm ABD öncülüğünde tüm dünyada yayılma göstermiştir.

Günümüzde incelediğimizde Marksist yapıyı benimsemiş

devletlerin dahi bu yapılarını devam ettiremedikleri,

uygulamalarının geleneksel olmaktan öteye götüremedikleri ve

liberal düzene ayak uydurdukları görülmektedir. Bunun en bariz

örneğini Çin oluşturmaktadır. Son yüzyılda Marksist bir

portrede hareket eden Çin, Sovyet bloğunun da dağılmasıyla

birlikte yapısını liberal çizgiye yaklaştırmıştır. Liberal

ekonomide söz söz sahibi bir konumda olan Çin Marksist yapısını

gelenek olarak sürdürmeye devam etmektedir.

21

Page 22: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Tüm dünya üzerinde ekonomik, politik ve sosyal çizgide

liberalizmin derin etkilerini görmek mümkündür. Liberal

algıların getirmiş olduğu yapılar ulus devlet anlayışını

derinden sarsmaktadır. Öyle ki ulus devletin temel prensipleri

arasında egemenliğini ve karar alma yetisini kendi içinde

barındırması, sınırlarının mutlak hakimiyeti ve tabii olduğu

halk üstünde yasama, yürütme ve yargılama konusunda mutlak

denetimi gibi unsurlar mevcuttur. Buna rağmen uluslararası

anlaşmalar ve kuruluşlar bu yapıları derinden sarsmaktadır.

AİHM, BM, AB gibi organlar yasama konusunda ulus devletleri

sınırlandırdığını görmekteyiz. Bunun yanında gümrük birliği

gibi anlaşmalarla ulus devletlerin sınırlar konusundaki

tutumuna zarar vermektedir. Ayrıca AB vize muafiyeti gibi

uygulamalarla birlikte ulus devlet anlayışını derinden sarsan

uygulamalar yer almaktadır. Buna rağmen bu karmaşık yapıların

ülkelere getirmiş olduğu imtiyazlar ulus devletlerin yapılarına

aykırı bu topluluklara dahil olmaları sonucunu doğurmuştur.

Ulus devletlerinin günümüzdeki durumu ve geleceği hakkında

iki büyük görüş etrafında toplanılmıştır. Bunlardan ilki ulus

devletlerin sonunun geldiği üzerinedir ki uluslararası yapıları

incelediğimizde ekonomik sosyolojik ve siyasal olarak

sınırların belirli oranda ortadan kalkması bu görüşün referans

noktasını oluşturmaktadır. Bugün baktığımızda AB sınırları

farklı boyutlarda şekillenmiş bir devlet profili çizmekte ve

vücuda getirdiği kararlar bu devlet profilini

güçlendirmektedir. Bunun yanında BM kuruluşuna baktığımızda

yapılanmanın farklı bir boyutunda farklı bir devlet profili

çizmektedir. Aynı şekilde İslam İşbirliği Örgütü dünyayı ele

22

Page 23: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

alış yönü bakımından dini referans alarak hareket eden ayrı bir

devlet profili yansıtmaktadır.

Artık modern manada devlet profilini bütün müşterekleri

göz önünde bulundurarak tespit etmeye çalışmak yeni yapıları

eski kuramlarla açıklamaya çalışmak kadar zor bir durum haline

gelmiştir. Küresel camiadaki algılar yeni dünya yapısındaki

devlet oluşumlarını siyasal, toplumsal, kültürel, dini,

ekonomik olarak farklı farklı ele almaktadır. Ülkeler bu tür

kuruluşların her biri için ayrı ayrı bütçeler ayırmakta ve

politik aksiyonlarını da bu kuruluşlardaki konumuna göre

şekillendirmektedir. Bugün dünya haritasını politik, dini,

ekonomik vb. olarak incelediğimizde her bir olguda farklı

sınırlar ve haritalar görmemiz mümkündür. Ve bu bütün

kuruluşlar karar alma, uygulama, çizgi belirleme konusunda en

az geleneksel devlet ögeleri kadar donanımlı bir yapı

göstermektedir.

Bunun yanında bir diğer görüş ise ulus devlet anlayışının

liberal yapılar arasında asla kaybolmayacağını ve sürekli canlı

kalacağını dile getirmektedir. Bu görüşün referans noktasını

son zamanlarda da kendini gösteren etnik kökenli ayaklanma

hareketleri ve mikro milli yapıların bölünerek ortaya

çıkmasının devam etmesi oluşturmaktadır. Öyle ki balkanlarda

son dönemde ortaya çıkan bölünmeler, yeni uluslar ulusal devlet

kimliğinin ortadan kolay kolay kalkmayacağı konusunda ipuçları

vermektedir. Fakat ulus devletlerin bağımsızlıklarını

sağlamasının ardından izlediği uygulamalar ulus devlet

algısının değiştiği ve kavramsal olarak içinin boşaltıldığı

izlenimi uyandırmaktadır. Bağımsız olan ulus devletler

23

Page 24: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

günümüzde meşruluğunu kazanmak için BM’ye başvurmakta, gözlemci

statüsü kazanmaya çalışmaktadır. Bunun yanında elinden geldiği

kadar uluslararası kalkınma kuruluşlarında yer edinmeyi

amaçlamaktadır. Kuzey Kore gibi istisnai ülkelerin dışında

genel konjonktür bu şekilde ilerlemektedir. Geçmiş dönemlerdeki

prestij unsuru mutlak hakimiyet iken günümüzde mutlak

hakimiyetten ödün vermek göz ardı edilerek ülkeler arası birlik

anlaşmalarına dahil olmak, ortak kararlarda yer edinebilmek

prestiij unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni dünya

düzeniyle birlikte ulus devlet kavramı ismen devam etse de

içerik olarak birçok özelliğini kaybetmiştir.

24

Page 25: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

SONUÇ

Tarihsel dönem boyunca devlet oluşumları ve yönetim

biçimleri bazında birçok sistem denenmiş ve dönem dönem popüler

olan yönetim sistemleri ortaya çıkmıştır. Tarihsel birikim

arttıkça daha kazuistik bir yapıya bürünen bu yönetim

tarzlarında zaman zaman tek kişinin egemenliğine dayanan

sistemler olmakla birlikte bunun yanında bir zümrenin, bir

ailenin ya da seçilmiş bir grubun yönlendirdiği yönetim

tarzları denenmiş olmakla birlikte devletlerin birbiri ile

iletişimleri de daha kapsamlı bir hal almıştır. Bunun yanında

teknolojik gelişmeler ve kutuplaşmalarla birlikte bütün dünyayı

etkisi altına alan bazı sistemler ortaya çıkmıştır.

Rusya’nın Sovyet atılımıyla birlikte Marksizm’in pratiğe

dökülmesinin ardından Liberal ve Marksist anlayış bütün dünyayı

etkisi altına almıştır. Bu iki anlayış arasında dünya büyük bir

kutuplaşma içine girmiş, bu iki yapılanmanın dışında kalan

devletler yoğun bir baskı politikasına maruz kalmıştır.

Marksist pratiklerin yanlış uygulanması ve çöküşü liberalizmin

yayılma alanı önündeki engelleri ortadan kaldırmış, liberal

ekonomi ve liberal demokrasi küreselleşme ekseni altında tüm

dünyayı etkisi altına almıştır. bu kapsamda Fukuyama’nın da

bahsettiği üzere insanlığın aradığı sisteme ulaşmış ve buna

bağlı olarak tarihin sonuna erişilmiştir.

25

Page 26: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

Liberalizmin küresel boyuttaki etkileri ulus devlet

kavramını da derinden etkilemiştir. Fransız ihtilalinden

günümüze denk popülaritesini koruyan ulus devlet kavramı

liberalizmin küresel sonuçları altında birçok vasfını tüketmiş

ve ödün vermek durumunda kalmıştır. Artık devletler etnik

unsura dayalı olarak edindikleri ulus devlet başlığını liberal

gerekliliklerle doldurmakta, savaşarak ya da siyasi

çatışmalarla edindikleri egemenlik haklarını edinir edinmez

kendi elleriyle küresel kuruluşlara teslim etme eğilimine

girişmişlerdir. Günümüzdeki sistem ve işleyişlerini

incelediğimizde ulus devlet kavramının kitaplarda, sınırların

haritalarda kalmış tarihsel bir olgudan öteye gidemediğini

görmekteyiz.

KAYNAKÇA

AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali(2006), ‘’ Ulus Devlet ya da HalkınEgemenliği’’, İmge Kitabevi, Ankara.

26

Page 27: Küreselleşme,liberal devletler ve Ulus devletin sonu

AKDEMİR, Müslim (2004). ‘’ Küreselleşme ve Kültürel Kimlik Sorunu’’ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 3, Sayı:1

ALAGÖZ, Mehmet(Mayıs,2005), ‘’Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeninde Ulus Devlet Anlayışı’’, Akademik Bakış E-Dergisi Sayı:6.

ARSLANEL, Nazan; ERYÜCEL,Ertuğrul(2013). ‘’ Küreselleşme Sürecinde Egemenlik Kavramının Dönüşümü’’ Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (1): 23-36, Erzurum.

CEBECİ, Kemal (2008).’’Küreselleşme Bağlamında Ulus-Devletin Egemenlik Gücünü Dönüşümü’’, Sayıştay Dergi, Sayı:71

DEMİR, Gülten (2001). ‘’ Küreselleşme Üzerine’’, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Dergisi, Cilt: 56, Sayı: 1, 73-104, Ankara.

FUKUYAMA, Francis (2012), ‘’Tarihin Sonu ve Son İnsan’’, Profil Yayınları, İstanbul.

GÖZE, Ayferi (2009), ‘’Liberal Marksist Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri’’, Beta Yayınları, İstanbul.

HABERMAS, Jurgen (2002), ‘’ Küreselleşme ve Milli Devletlerin Akıbeti’’, Bakış Yayınları, İstanbul.

KAHRAMAN, Suna Güzin(2004), ‘’Radikal Demokrasi ve Vatandaşlık: Liberal ve Komuniteryan Yaklaşımlarla Bir Karşılaştırma’’, Yüksek Lisans Tezi( Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı), Ankara.

KAYA, Mehmet (2009). ‘’ Küreselleşme Yaklaşımları’’ Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 1-16; Diyarbakır.

KAZGAN, Gülten (2002). ‘’Küreselleşme ve Ulus Devlet’’, İstanbul: Bilgi Üniversitesi.

OLGUN, Hürriyet(2006). ‘’ Küreselleşme Kavramı ve İçeriğine Genel Bir Bakış’’, Sosyo Ekonomi Dergisi, Ankara.

ŞİMŞEK, Ufuk; ILGAZ,Selçuk(2007). ‘’Küreselleşme ve Ulusal Kimlik’’, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Erzurum.

WALLERSTEİN, İmmanuel(1998), ‘’ Liberalizm’den Sonra ’’, Metis Yayınları, İstanbul.

27