Top Banner
1 Özkan Karaca KÜLLENEN MEKTUPLAR ATLANTİK MEDYA YAYINLARI
20

Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

May 16, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

1

Özkan Karaca

KÜLLENEN MEKTUPLAR

ATLANTİK MEDYA YAYINLARI

Page 2: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

2

ÖZKAN KARACA

1977 Malatya doğumludur. İlköğrenimini İstanbul’da Güngören İlkokulunda (1988) Ortaokulu, Güngören Ortaokulunda

(1992) Lise öğrenimini Zeytinburnu Cevizlibağ Tekstil Teknik Meslek Lisesinde tamamlamıştır. Lise öğreniminden sonra

tahsili sürdürmeyerek iş hayatına atılmıştır. Kanal 7 televizyon kuruluşunda aktüel kameramanlığı yapmış, askerlikten

sonra da bir süre bu kuruluşta çalışarak iş değişikliği dolaysı ile ayrılmıştır. Daha sonra film ve dizi filmlerin setlerinde

önce kameraman asistanlığı, ardından kameraman olarak prodüksiyon çalışmalarında aktif olarak yer almıştır. Küçük

yaşlarından bu yana ara vermeden yazı denemeleri karalayarak üslubunu geliştirmiştir. İlk makalesi 18 yaşlarında yerel

bir gazete (Karadeniz Gözde) köşe yazarlığı ile başlamıştır. Şiir ve makaleleri İslami Edebiyat , Mavera, Hicran, Hece,

Maki, Ay Vakti, İlkadım, Yüz Akı, Kara Kalem gibi dergilerde yayınlanmıştır. 2007 yılında İki Kanat Yayınları”nı kurmuştur.

Çeşitli tarihlerde; market, lokanta, beyaz eşya ve mobilya alım satım işletmeciliği yapmıştır. Sinema diline vakıf olarak,

kamera plan ve acı tekniğini kavrayarak hikaye tasvirini birleştirmesi ile çizgi film ve televizyon film senaryoları da

yazmaktadır. Tarihsel duygu ve günümüzün yaşamsal kodlarını açarak ülkemizin tarihi ve kültürel zenginliklerini

tanıtmaya yönelik çeşitli belgesel filmleri üretirken, bir yandan da kaliteli bir teknik alt yapı oluşturmaya başlayan:

Atlantik Medya ve Prodüksiyon şirketinde devam eden ve proje aşamasında olan belgesel dizi-televizyon filmlerine

yönelik yapımcı ve yönetmen olarak faaliyetini sürdürmektedir… İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği, Edebiyat Sanat ve

Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER), Türkiye Gezginler Kulübü Derneği ve İzollu Vakfı üyesidir.

Yönetmen Filmografisi: Geçmiş Zaman Olur ki…Yapım Tarihi: 2015, Anıtlar ve Anılar… Yapım Yılı:2015, Haz, Hız, Hava ve

İstanbul… Yapım Tarihi: 2015, Ruhunu Araya Şehir İstanbul... Yapım Tarihi: 2014, Üsküdar’a Gider İken… Yapım Tarihi:

2014, Barboros Hayrettin… Yapım Tarihi: 2011, Mimar Sinan… Yapım Tarihi: 2010

Diğer Filmografisi: Meditterane İstanbul - 2011 …. Görüntü Yönetmeni, Belgesel, Kurtlar Vadisi Pusu (4. Sezon) - 2010 ....

Kameraman, Tv Dizisi, Kurtlar Vadisi Pusu (3. Sezon) - 2009 .... Kameraman, Tv Dizisi, Kurtlar Vadisi Pusu (2. Sezon) -

2008 .... Kameraman, Tv Dizisi, Fadik İntikam Peşinde - 2008 .... Kameraman, TV Filmi Kan Damlaları - 2007 .... Kamera

Asistanı, TV Filmi, Kabadayı - 2007 .... Kamera Asistanı, TV Filmi

Göç-1 - 2006 .... Görüntü Yönetmeni Yardımcısı, TV Filmi, Anadolu Aşkı - 2006 .... Kamera Asistanı, TV Filmi

Göç-2 - 2006 .... Görüntü Yönetmeni Yardımcısı, TV Filmi, Cemre - 2006 .... Görüntü Yönetmeni Yardımcısı, TV Film

Yayınlamış Kitapları:Aynalar, Şiir: İki Kanat Yayınları (Ağustos 2007) Dünya Sarayında, Şiir: Atlantik Medya Yayınları (Eylül

2015) Hatıraların Küllerinde Sen, Şiir: Atlantik Medya Yayınları (Eylül 2015) Kül Dolu Kavanoz, Şiir: Atlantik Medya

Yayınları (Ağustos, 2015)

Page 3: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

3

Atlantik Medya Yayınları

Yayın No / 04 Deneme Kitaplığı / 01

Küllenen Mektuplar

Özkan Karaca

Birinci Baskı: Ekim 2015 ISBN 975-342-194-4

ATLANTİK MEDYA YAYINLARI

© Bu kitabın tüm yayın hakları Atlantik Medya Yayınları’na aittir.

Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz,

hiç bir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.

Aziz Mahmut Hüdayi Mah. Hâkimiyeti Milliye Cad. Vedat Kancal

İş Merkezi. No:58 Kat:49/A P.K 34672

Üsküdar / İSTANBUL

Tel: 0216 495 90 58 (pbx)

web Sayfası: www.atlantikmedya.com

e.posta:[email protected]

Genel Müdür: Ercan Çalık Genel Yayın Yönetmeni: Özkan Karaca Reklam ve Pazarlama: Uğur Yazıcılar Kurumsal İletişim: Cenk Orhun Film-Grafik: Ali Döş Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Step Ajans Kapak ve İç Baskı: Sönmez Matbaa Cilt: Kalanda Ciltçilik

Page 4: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

.

İÇİNDEKİLER

Önsöz …………………………............................................................................................. 5

Gül Bahçesinde………………..…………............................................................................ 6

Küllenen Mektup -1 …....…………............................................................................... 7

Küllenen Mektup -2……………..................................................................................... 8

Küllenen Mektup -3..………….………………….................................................................10

Küllenen Mektup -4………………...................................................................................10

Küllenen Mektup -5 ………………………………………….....................................................11

Küllenen Mektup -6 ….…….…….……………………………………........................................11

Küllenen Mektup -7..……..……………………………….......................................................12

Küllenen Mektup -8………….……………………….............................................................13

Küllenen Mektup -9 ………………..………………..............................................................14

Küllenen Mektup -10..................................................................................................15

Küllenen Mektup -11………………………….................................................................. 15

Küllenen Mektup -12................................................................................................ 16

Küllenen Sevda..…………………................................................................................... 17

Tarihe Selam……..……………….................................................................................... 19

Page 5: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

Önsöz

Page 6: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

6

EY GÜLÜM… Ey..! Rüyalarımın penceresine gizlice yaslanan Ey..! Hülyalarımın perdesini sinsice aralayan Ey..! Düşlerimin pergelini izlerinle karalayan Hayallerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Her anımdan zihnime kurulan, her yanımdan fikrime vurulan, her yazımdan sonra sislerinle oyalayan: Günlerimin şafakları senle doğar, Gözlerimin nemleri seninle batar. Sana olan sevdaya son vermişken, umutsuz sevgiyi zamanın kuyusuna gömmüşken, karanlığın işaretine ulaşmışken... karşıma çıktın. Tebessümün ruhumun kalıbında dondu. O günün damlası kan sızarak kalbimi yoran, günlerin teni gözlerime dolan, güllerin rengi gönlümü soran. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma milleşmiş. Sancılı kalıp içersinde kavrulup duran ben. Gözlerimiz kilitlendi: Sana olan sevdam yeniden filizlendi. Bakışlarında şiir satırları gördüm, tebessümünde hatırların izlerini buldum. Belki de bu umutsuzluğun alevinde mantığımı söndüren boş ve uzak olan sevda düşüdür. Gözlerim gözlerini arıyor, sözlerim sözlerini sarıyor... Beni ret etseniz de, yüreğinizde set çekseniz de; sizin gönlünüzü sıkacak, ruhunuzu daraltacak gelişmelerden uzak kalacağımdan emin olabilirsiniz. Var oluş istikameti iki kanattır: Biri sanatla medeniyetin dairesine ulaşmak, diğeri de ihsanların gayesinde bulaşarak ufuklarda süzülmektir. Var oluşun istirahatı iki kanattır: Biri kişilik ve kimliğin olgunda şahsiyet donanımı, diğeri de şahsiyetlerin olgunluğuna ayna olacak ve bütünlük içersinde tamamlayacak eştir. Benimle hayat yolculuğuna çıkmayacaksanız da; çürük bedenimi sahiller boyu sürükleyerek, yumuşak kumların batışıyla ağır ağır yürüyeceğim. Aydınlık gözlerin ufkunda gündüzün perdesi kapanarak, gecenin karanlığına benliğim yaslanacaktır. Üzerime yığılan zifiri karanlığın bağrıyla size olan hislerimi derin kör kuyulara atacağım. Gözlerimi dolduran geniş deryanın ıslaklığı yüreğime çökecektir. Ve... Sizler; meçhullerin bir daha açılmamak üzere dikenli güllerin bahçesinde gölgenizi kalbime gömeceğim.

Page 7: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

GÜL BAHÇESİNDE Bir ahu bakışın ömrümün kederine değer. Yüreğime kan sızarak akışın: Sevdamın; asil ferdine, asıl kendi adına olan...... değer. Özümü oyalayan, sözümü aralayan, ruhumu kollayan, izanımı zorlayan..! Hüzün sarsıntısı ile, yağmurların irademi örterek karanlığın bağrına sokulmuştum. İsmini dilimden düşürerek karanlığın bezi içersinde arıyordum. Başıma toplanan yıldızları avucumda topladım. Işık süzmeleriyle; yolumu tayin, ismini kaim ederek izlerle sürülüyordum... İsmini anı taşların altında buldum, dudaklarım çığlığın yankılı sesinde isminle duruldum. Seni kalbimin sandığını açarak sakladım. Benliğimi dikenliyen gül adı olan sen. Gül bahçesinde durdum. Karanlık içersinde kan akışı gibi hafakan basan, ızdırab yükleyen güllerin gözlerime kan boşaltan renkleri. İsminle haykırdım, yapraklar savruldu. Hazin bahçenin boğucu oltasında hafakanlar bastı, gölgen kırılan dimağımda taştı. Bir yandan güllerin kanlı bakışı üzerime hücum eder, bin andan günlerin derdi yüreğimi ezer. Anların resminde yansıyan cismin alnıma yerleşti, izlerin sesinde fısıldanan ismin canıma yerleşti. Gözlerimin acı boğuntusunda sen, gönlümün sancı kavruluşunda sen. Güllerin yapraklarını rüyalarına sokuyorum. Günlerin şanlı adresinde ve merkezinde konumlanan sana taze gül gönderiyorum. Şiirlerimin bestesi seninle çalıyor, acı melodilerin yakarışı seni çalıyor. Yüreğimin esareti senin adınla kelepçeleniyor. KÜLLENEN MEKTUP- 1 Bulutlar nemli yağmurlarla kirlenmişti. Ruhumun aralanan penceresine senin resmin yanaşmıştı. Yağmurun yüreğime batışında sensizliğin acısı akmıştı... Hayallerime ittiğim bulutlar gelinlik olarak süslenmişti. Biriken karabulutların kadehleri gözlerimi yıkarak duygularım kanla ıslanmıştı. Hayatımı saran zincirlerle sukutlar yırtılmıştı. Geçmişin inlerine kapattığım sevda benliğimde yankılanmış. Ufukların bilinmezinde ruhum sislenmişti Acı yüklü nefesim sesini arayarak seni arayıp durmuştu

Page 8: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

8

KÜLLENEN MEKTUP- 2 Semanın ufkunu saran karabulutlar dağılmış, baharın rikkatini yeryüzüne yayan ışıltısı sarmıştı. Güneşin enginliğini gözlerimize yapıştırarak, güllerin rengini ve kokusunu sinemizde yatıştırarak öteler ötesinin ufuk perdesi aralanmıştı. Güneşin sıcak yüzü tenleri yıkamaya başlamış, güllerin zarif yelleri açılmaya başlamıştı. Akşamın mehtabında sahillerin sürükleyişi hicranımı taşlamıştı. Zihnimin ince bezini yırtarak, fikrimin kalın tezini kırarak... Güllerin kanlarını yüreğimde kaçışımla ısırıyordum, günlerin tanlarını sözlerimde bakışımla ısıtıyordum. Kendimi kaybettiğim, hicranla ezildiğim yaralı ruhum. Belli belirsiz sahillin dilinde yutularak yürüyorum, karanlığın gizlediği ufuklara doğru yalnızlığa kapanıyordum... Gökyüzünün süslü perdesi yıldızlar başımda taç. Bedenimi ürperten ılık İlkbaharın esen uğultusu kafamın odasında dinmişti. Ruhumu saran, kafamın odasını soran sesin yankısı ise bende sinmişti. Bir yandan bakan güller, bin andan akan düşler. Güllerin rengi, günlerin derdi: Birinde gözlere kan akar, diğerinde izlere yan bakar. Varlık istikametinin var oluşu, karlık istirahatının yar oluşu yakalandığı an, ruhun sevincine şan takar: Gül ve günler... Güller izzet, günler ismet. Düşler ise; yüreklerin çizik izi, kafaların kırık dizi, günlerin yanık sisi. Zihnimin günlüğü artan adımlarımla tutuşmaya başlamıştı. Fikrimin külüne, izanımın gülüne yazdığım yırtık sayfalar. Benliğimi soldurduğu, irademi doldurduğu ve yüreğimi yaslarla yoğurduğu denizin kucağında! Hüzünlere gark olan gözlerime dalgalar çarpıyordu. Duygularıma vurulan balyozların hıçkırığıyla, düşüncelerime kurulan heyelanların kırıklığıyla yaslar ve yaşlar artıyordu. Aklım durmuş, ruhum donmuş, kalbim dalmış... Düşler..! boş bir avuntu, loş bir anı esintisi olarak beyhude ömrün tozu olarak dağılıp gider. Düşler sonunda kalan ise yalnızca kafalara biriken hecelerin hamal yüküdür. Yükler idraklerin derinliğine sızarak; hayatın değişimini kavranmasını zayıflatıyor, sağlam kişilik edinmesini zayıflatıyor, toplumun zengin birikiminde kaliteli kimlik edindiremiyor. Atıl ve sıradan hayatla, bereketsiz ve verimsiz zamanla, esefsiz ve esersiz özürlülükle ömür geçiriliyor. Anlık anlar dönüyor, geleceğin bilinmez karanlığına üfleniyor. Ruhları ve kalpleri karartan vasıtasız ve gayesiz düşler. Bunun sonucunda yüzler kırışmış, dişler kırılmış, düşler hayatının çarkında sıkışmış olarak yaşamın soluğu söner. Düşler... Gerçekçilikle birleşirse, gayelerin adımı akıl nimeti ile şekillenirse; hayatın anlamı, varlığın sırrı boşluk yerine hoşluk meydana getirir. Mana yarışının dinamizmine koşarak insanlık özelliği yakalanır. Geleceğin aydınlığında akılcı adımlarla, akıcı yaklaşımlarla merdivenleri çıkarak ihsanların kapısı aralanır. Güller; bize estetiğin ve güzelliğin resmini fısıldar, sevginin zarif tebessümünü yaslar. Kırmızılıklar gözlerin yaşlarını isletir, kırıklıklarla kan olarak yüzleri ıslatır.

Page 9: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

Güller sevdalara tılsımdır, yüreklerin yangınlarına biriken ayrılıkların yakarışıdır. Gayesiz düşlerden uzak, gayelerin derinliğine vakıf olarak, akıl izzetine akif kalarak güller varlığımda bana paye. Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemeyerek; gözlerimin boğumlandığı, ruhumun boğulduğu, kalbimin kasıldığı, dimağıma kadar biriken selin yığılışıyla ve fıtratımın fırtınalı coşkusuyla İstanbul Boğazının enginliğine haykırıyorum: Selam; yaşamın donanım işaretini sunan izler, varlığın gelişim iradesini açan güller. Adresi benliğimize ulaşan, zihinlerin duvarında buluşan, satırlara kazınan, hatıralara yazılan: Günler... Akşamın soğuk deminde, sahillerin millerce uzunlukta ki dilinde ağır ağır süzülüyordum. Kulaklarımda dalgaların sahile vuran tokadı, üzerimde martıların acı çığlığı, önümde karanlığın alnı, özümde hecelerin yağmurları takip eder. Her yanım kuşatılmış, her anım başıma gömülmüş. Rüyaların bulanık tablosu şiirle tüten duygularımın sandığından çıkarılarak, fikrimde seyir. Seyir ki hüzün bakış. Yüreğime ok atışı gibi; bedenimi eğen, ruhumu ezen çatlamış tablo. Zamanların akıntısında çağlarla sarılan, ruhların ufuk aşıntısında aralanan, anlık anların harabelerinden süzülen… Destansı sevdaların düşleri varılan, hicranlı ayrılıklarla yazılan; Üsküdar’ın dudağına yapışmış konağı, acı aşkların yanağı olan: Kız Kulesi karşımda durur. Tarihlerin kuyusunda çalkalanan sancıların yakıcı sırdaşı... Kim bilir hangi sevdanın ayrılıklarına tanık oldu, kim bilir hangi zahmetlerin kamcısı davasına vurdu. Nice hadiselerin tanığı, nice kasidelerin sanığı olarak yorgun duvarları fısıldar. Anıların mühründe öğütlenen, asırların dişinde öğütülen: Kız Kulesi İstanbul’un kalın ense kökünde, başıma yığılan ağırlığın közünde yürüyorum; karanlığın gizlediği ufuklara doğru. Uzaklıklar gözlerime koz, yıkıntılar gönlüme toz, hüzün taşkınlıkları artan doz... Sanki yılların çilesi ıslatmıştı. Boynuma ateş dolanmıştı. Günler; gözlerimde okunan hicranla yıkanmış, güllerin kanlarıyla dokunan isyanıyla sararmış, düşlere sokulan ıssızlıkla sıvanmıştı. Düşüncelerime yansıyan, güllere ayna. Şu satırların yazılmasına sebep kaynak. Düşlerimde bilenen, duygularımda şekillenen güllerin kanlarını yüreğime akıtan, yosunlu kuyuların acılığını yaşatan. Rüyalarımın penceresinden akan, kafa kağıdına yazdığım eserimden bakan. Şiirlerimin ilham yazısı seslenir, gül esintisini her andan nefesi kalbimin izinde savrulan, gün esaretinin her andan ruhumun gizinde kavrulan: İlkbaharla açan güllere selam. Esaretiyle yüreğimi sürgünlere atan sana kelam... Kalıpta donan ruhum erimiş, satırda duran özlem kalbime inmişti. Güllerin aynasında ki kanlar dökülerek, kirpiklerimi ağrıtan anılar film şeridi gibi canlanmaya başlamıştı. Gül kokulu, şen dokulu; kafamın odasını altüst eden, fikrimin adasını işgal eden...

Page 10: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

10

Anlık tozların düşlerinde solukla yürüyen. Damarlarımın ininde uğultulu seslerle gezinen. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma damgalanmış. Benliğimi ansızın sislenerek yürüyen sen... Sen izanımın bünyesinde, zamanlarımın bütünlünde gölgesin. Gölgenle izin izimi bulan varlık. Zihnimi ve fikrimi kemirip duran darlık... Sana sürgünüm: Sevdanın işaretinde atılan oklarla bilinmezin balçıklarına iten, karanlığın kubbesinde biten sürgün yüreğim Selamların haykırışı sesini bulsun. Satırlarım senin gözünü öpsün. Kelamlarım; kırgınlığını dindirerek, kızgınlığını sindirerek tutsun... KÜLLENEN MEKTUP- 3 Sen benden gittin gideli, şizosfen günlerin sataşmasıyla gölgemin ardında yitik kaldım. Gönlümün acısında ezilerek sukut ettim. Senin gözlerin ummanların yerine yıkık vurdu. Anıların kâbus bakışıyla vakitler bana deli oldu Uzaklığın dilinden acı azık aldım. Hafakanların çarpıntısıyla Yüreğimi kıstığım sert veda oldu. Karlı geçmişin soğukluğuyla sevdamın kuşunu sensizliğe salmıştım Duygularıma yığılan sevda sesli sular kurudu. Alnımın zindanında sensiz yerin örümceklerle tutuldu Yıldızların gözlerimde kaynayan batışı ve bulutların sözlerimde kanayan ağlayışı oldu. Sukutların ellerimde kapanan sıkıntısı, rüyaların kalbimde kararan sığıntısını bıraktı.Sessiz gelen, sensiz geçen günlerin yağlı kementli intizarı attı Seni bana hatırlatır durur parçalanan düşlerin bezleri KÜLLENEN MEKTUP- 4 Geleceğin atlasına seni işaretlemiştim Hayatın hazanlarına seni serpmiştim Kalemimin atışlarına seni izah etmiştim Seni uzakların bakışına gül diye ekmiştim Anılarımın sandığında ansızın göründün Zihnimin çerçevesinde tebessümünü süpürdüm Alnımın camekânında ellerine döküldüm Gülistanların çardağında gözlerine süzüldüm Yitik kentin karanlığına esaret ayaklarımı serdim

Page 11: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

KÜLLENEN MEKTUP- 5 Yüreğimin yangını intizara sürüklüyor, günlerimin sızısı ıssızlığa itiyor, düşlerimin batan kayığı hiçliğe gömülüyor, kafam seni resmederek sessizliğe atıyor. Kalbim seni heceleyerek sensizliğin hüznünde yakarışım adımlarına yayıldı, gözlerinin kuru penceresine yazdığım satırlarım kaldırımlara atıldı. Gözlerim yaşla yırtılarak, gönlüm yasla kırılarak seni anı paketine sararım. Duygularım acı aşla beslenerek, düşüncelerim aşk çıkmazının sokağına seslenerek seni ararım. Hayallerimin aynasından kopmayan, rüyalarımın penceresinden çıkmayan sen... Sensizlik feneri elimde, sensizlik teri dilimde... Sayfalar la karalanarak, günlerin ölü donukluğuyla paralanarak seninle kapanırım. Gölgen tanların kanlı kızıllığında ellerimde tutuldu, gözlerin zihin tutkalında anların kara perdesine yapıştı. Film şeritleri kafa raflarına itildi, ara sıra raflardan anıları çıkarak izliyorum. Bazen ise benden tarafa dönerek gülümsemeni ısırıyorum... Sözlerin sözlerimi kovalayarak, gözlerin gözlerimi kapatarak sevda damlasını içmiştim. Buradan son çıkışınla yüreğim harabeye dönerek senin özleminle zamanım hüzün tutuyordu. Sensizlikle sarsılarak ruhumun izine sokulan ismini hicran yutuyordu. Hüzün selleri anılara doğru sürüklüyordu... KÜLLENEN MEKTUP- 6 Hicranın aleviyle yandım durdum, özlemin sıcaklığı her yanımı tutuşturdu. Ne olur ses ver, ne olur hüznümün kırık ağacına yaklaş. Seni seviyorum. Geleceğin sisli merdivenlerinden çıkarak hayatımızın değişimini yakalayalım. Harabe zamanlarımın sensizlik değirmeninde öğütülen yüreğimi açarak sürgün veren yollarımı açayım. Senin hayat elin olarak hayallerime kaçıyorum. Ahdetin kanlı sayfalarını karıştırıyorum. Sen ve ben... Elin elime sarılmış, gözlerin gözlerime yaslanmış. Sen benim için özelsin, Sen benim için değer ifade eden güller gülüsün. Gülüm; Gülistanlar bahçesinde seni görürüm, başımda esen yellerle seni denizin mavi saçlarında görürüm. Ufukların perdesini açarak geleceğe yürürüz. Hayallerimin değirmeninde suyu alarak sana sunarım. Canım: Gönül yasımın teri damlamış, kalemlerimin mürekkebi ile bulanmış olan suyumdan içer miydin? Rüyalarımda görülen, kalbimin toprağına gömülen sen. Hüzünle; ruhum tutuşmuş, yüzünle kafam tutulmuş, rüyalarım yorulmuş... Kara günlerin rengi ile kaplatma beni, kaba dillerin tükürüğü ile sarartma beni, kafa tozunun feryadında daraltma beni. Sana ellerimi uzatıyorum, geri çevirme, ne olur uzatma sürgünlerin kanatlarına. Sana yüreğimi veriyorum, ağlatma beni. Benliğimi aldın deryaların aynasına bıraktın, şimdi ise günlerim çalkantılı. Üzerimden hüzün yağmuru geçiyor, sayfalarıma akan hüzün yağmuru ile yazıyorum seni. Hayatımın cenderinde bakan hüzün çamurunda yaşıyorum.

Page 12: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

12

KÜLLENEN MEKTUP- 7 Genç adam gecenin karanlık örtüsünde ruhunun hazin yankısı çığlık kopartarak sahilde yürüyordu. Dilinde dökülen özlem ve söylemler uzaklığın kanlı deresine itilmişti. Dişinde sıkışan kırgınlıkla hayallerinin fotoğrafı karanlığı ısırmıştı. Seni diyordu genç adam ‘ - Seni geleceğimin atlasına gül olarak ekmiştim, günlerin başaklarında seni görmüştüm, canım seninle cananlığa kavuşmuştu. Şimdi ise yüreğimin dileğine çıkılan hayal merdivenlerinden düştüm. Gözlerimde ve gönlümde hüzün yağmuru döktüm... Ruhunun hazin kamcısı acıyla döverek başı düşmüş, dizleri eğilmiş olarak ağır ağır yürümeye devam etmişti. Kulaklarını şaklatan dalgaların sahile vuran sert tokadı, kalbini yaralayan dert sakatı her yanını sarmıştı, her anı ruhunu tırmalayarak artmıştı. Boğazı ışıklarıyla öpen karşı kıyının betonuna gözleri takıldı. Genç adam ‘ - İşte sevdiğim şu evlerin kör penceresinde ikamet ediyor. Acı aşkların fısıltısı duvarlarını ıslatmış Kız kulesinin üstünde bulunuyor. Tarih kokan, heybeti ile Haydar paşayı tutan, boğazın maviliğine gülümseyen kışlanın yakınında, Selimiye mahallesinde sevdamın ayaklarını vurduğu yerdir ‘... Başında hüzün yağmuru akar, soğuk ürpertiyle denizin ağlaması bakar. İntizarın hicranında ufuklar karanlık balçıkla kararak gönlü sararmış, umutları sönmüş, hayalleri yıkılmış olarak geleceğin perdesini kav la tutuşturarak yakar. Hüzün yağmuru şiddetlenmişti... Kederin kader alnında terlemeye başlamıştı. Ruhunu ıslatan hüzün yağmuruyla sarsılmış ve kederle terleyen kalb titremiş olarak sahilin çapağı olan taşın beline yığıldı. Başını ayaklarının arasına sıkıştırarak söylenmeye başlar ‘ Ey aşk acısı, ey gönül yarası, ey derdin karası... Sana sığınırım, Sevgimin adını düşlerim... Onun yokluğunda sürgün kaldım, günlerim onsuzlukla zindan oldu. Bir çıkış ver, bir ferahlık ser. Hani gözleri gözlerime kilitleniyordu, hani sözleri sözlerimi sarıyordu bir zamanlar’... Zihnine film şeritleri yayılır, anıların sahnesi açılır. Ela gözleri karanlığı yırtan ayla kendisine bakmış, siyah saçları denizin dalgasında ellerine düşmüş, oval çenesi ufukların köşesinden bakarak gözlerine çökmüş, güzel yüzü sahilin ıssız belinde kafa odasını kırmıştı. Derbeder durumda sürüklenip duruyordu, sevda ölümünün soluğunu yutarak hüzün yağmuruyla: Duyguları kanlanış, sözleri kurumuştu. Dudaklarına yapışan hüzün melodisi tütsülenir, karanlık siyah saçın dalgasına. Öylece durup izler sevdiğinin hayalini... İkametgâhı gözlerine batarak gölgesi yanı başında buluşmuştu. Gölgeye sorar ‘ Ey hayal sulületi karanlığın aynasından çıkarak ellerimi tutsan, geleceğimizin inşasını beraber kursak‘... Hayal suhulet donuk kalır, ağzından tek kelime, gözlerinde bir gram bakış görülmez gözleri kapalı, hayattan kopuk, cansız et yığını gibi durur. Genç adam yaklaşır, hayal geriye çekilir. Genç adam adımlarını hızlandırır, hayal de gerisin geri hızlanır. Daha çabuk kavuşma özlemiyle kollarını açar, feryat koparır. ‘- Ey canım benim

Page 13: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

niye kaçarsın benden, niye uzak kalırsın yardan. Gel ellerimi tut, gel gönlümü nefesinle yıkat’... Hayal cesedi Boğazın dalgasını yararak Selimiye’nin duvarlarına sokularak kaybolur. Karabasanlar bedenini tutarak kahkahalarını kafasında yankılandırırlar. Hafakanlar ayaklarına serilerek denizin çağıran sesine itekler. Hüzün yağmuru ıslattığı gibi denizin çağıran kolları gözlerine çarparak: Gel diyordu. - Senin yangınını söndüreyim, hüzün yağmurundan kaç, esaret ayaklarını bana dokundur, senin bedenini karanlık derinliğimde kapatayım. Aşkın keder kalemi yüreğine bir kere yazıldı mı iz kalır, kalbinde hep sızısını hissedersin. Genç adam öylece durur düşüncelerin dehlizinde dolaşır. Karanlığın alnında çağıran ses, kalbinin acı nefesi buhranlara atarak çıkmazlarda bocalıyordu. Hüzün yağmuru artmış artık meçhulün adresine sürüklüyordu ‘ Ya ölümün vuslatında hayata son vermek, ya da yeni bir hayatın menzillerine uzanmak. Başı kâh denizde batıyordu, kâh sahil yolunun uzaklığına çevriliyordu. Bir kedi gelir ayaklarına dolanır, kedinin mırıltısı silkeler kendisini. Yorgun ayaklarını isteksiz sürükleyerek sahilin karanlık ağzına girerek kaybolur. Sahilin tokadı artar, kedinin mırıltısı denizin tokadına yanıt verir KÜLLENEN MEKTUP- 8 Yüreğim sevda sesinde yanık, benliğim ise sensizliğin sürgünlerine atılan sanık. Hüznüm tanık; martıların acı çığlığı, sahillerle adımlanan taşlar, senin saçlarını ellerime düşüren mavi deli dalgalar, Kız kulesine sırlarımı açan sözlerim, yıldızların gözlerime dolan dertleri, her vaktimin anları bana tanık... Uzatma sürgün yüreğimi, gönderme hazin yolların kuruluğuna. Seni sorarım şafakların kanlarına, seni görürüm alnımın terleyen penceresinde, seni ararım kara dilin kaldırımında, seni sararım ufukların tebessümüne. Vakitlerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Düşlerin hecesi seni fısıldar, zihnimin hançeri seni gönlüme saplar, damarlarımın içinde gezen sevda izi ruhumu kaplar. Senin ismin dudaklarıma kilitlenerek yorgun, hayallerimin kelebeği duygularımın sisinde yolcu. Bir teselli ver, yüreğimin hüznünü söndür. Bin tesirli söz sun, ellerimin uzanan hicranını anı kuyularına döndür. Nemli yazda, senli yazılarla ve sensiz anlarla ulaşmaya çalışıyorum. Titreyen sesimi, dalgalara itekleyen nefesimle sana yazıyorum, okuyan gözlerine yapıştırarak kazıyorum. Canımın içi, yazgımın kanlı dişi, kanıma damgalanan dili olan. Şiirlerimin bestesi seninle okunur, kafa kağıdım seninle dokunur. Kalabalığa usulca sokulurum, seni bulurum umuduyla tozlu adımları yırtarım, çehrelerle seni gözlerime ısırırım. Yaşamımın üzerinde aşan yankı, hicranımın alevinde aranan boşluk sanki. Yoksun artık, yoksul kalan kelimelerim ağlayışların sarsıntısında, yorgun duran yüreğim derya çığlığıyla boğuldu.

Page 14: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

14

KÜLLENEN MEKTUP- 9 Sana anlatacak sözlerim durgun nehiri batıracak kadar, şafakların vurgun seherini yırtacak kadar çoktu. Senin ise bana üflediğin sessizlik hançeri. O hançerle; uykularım bölündü, yıldızlar başıma çöktü, yüreğim hüzünle döküldü. Sana değer veriyordum, ilgimi uzatıyordum, sevdamın asıl derdini sunuyordum. Değerlerin büstü olarak kalbime dikmiştim seni. Özlem yangınlarında sayfalara dökülerek yaz samda, günlerin heyelanları üzerime yığılarak çıkış yolunu kazısam da... Çilenin yakaladığı yaşamımdın. Sana yazılanlar; sevda toprağında filizlenen, duyguların yağmurunda beslenmişti. İlhamını ise özlem çamurunda batırarak yüreğimi ıslatmış, düşüncelerimin balyozu ruhuma sataşarak serseri kalemimle satırlara yayılmış, derbeder ayaklarımla sahillerin karanlık dudağında bedenim kırılmış. Sana yazdıklarımı eser telifi içersinde gelecek kuşaklara aktaracağım. Otuzumdan sonra kitaplarla toplumun ızdırabını yansıtacağım, sosyal yarayı pansuman edecek zihni ve fikri güzelliği kucaklamış ve istikamet olmuş eserler. Artık sana olan yüreğim koptu, kalemim kırıldı, duygularım yırtıldı. Sen acı bir tebessümle çehrem geçmişin tablosunda donacaksın. Şayet sizde bir yerlerde makalelerimi okursanız ya da kitap raflarında adımla karşılaşırsanız anıların tabağını rüyaların mutfağına atarsınız ya tabağı kırar anlık anların dişinde kaybolmuş bir hiçliğin sokağı, ya da tabağı yıkarsın anı kuyusunda acı tat olsa da ömrün aynası gözlerime dokunur dersin... Seni artık duygularımın sandığından çıkarıyorum, düşüncelerimin zindanından salıyorum. Ben ise sahillerin karanlık dudağında derbeder ayaklarımı sürükleyerek sürgün veren uzaklıklara doğru gözlerimden kan, gönlümden ise ah yankısı denizin tokadına yanıt verecek. Bir yerlerde kitap raflarında adımla karşılaşırsan şunu söylemeyi unutma: BİR VARMIŞ.... BİR YOKMUŞ

Page 15: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

KÜLLENEN MEKTUP- 10 Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemediğim seller hayatımı bataklığa sürüklüyordu. Kalemimi tutan parmakların titrediği, gözlerimin boğulandığı, kalbimin kasıldığı, ruhumun boğulduğu ve dimağıma kadar yığılan hüzün yağmuruyla kalemim selin önüne geçemeyerek sürüklenircesine haykırıyorum..! Selam sana; Sevdamın adı, hayatımın acı tadı. Bir çileli anın sebebi olan, bin şiir mısralarının kendisi bulunan... Selam Sana; Düşlerin çukurunda yaralayan, rüyaların penceresinde yakalayan. Sana sevgi hecelerini kanatlandırarak, sevdamın serçesini ellerine kondurarak ulaştırdığım sessiz ve ıssız gölgenin yakarışı! .. Hayatımda şekillenen, hayalimde bilenen sen. Selam Sana; Bin bir çile ve zahmetle yoğrulmuş, tarihin soylu anası, tarihsel ve kültürel zenginliğin adresi: İstanbul Selam Sana; Sevdaya gözyaşı abidesi Kız kulesi, Dilden dile- gönülden gönüle akan türküyle aşkın tellendiği türküye konu olmuş Üsküdar. Duvarları kan tutan... gurbetin gözyaşını yutan: Selimiye... Ey! .. yürek yaşlarımın ve yanık derdimin gayesinde ki selamlarıma karşılık ver Ey! ... söz yaslarımın ve yıkık derdimin amacına sürüklendiren sen Selamımın haykırışını; maviliğin enginliğini gözlerime yapıştırarak ve mürekkeplerin rengini satırlara damlatarak gönderiyorum. Ölüm vuslatının istirahatgahı Karacaahmet ten, Üsküdar semtinin serinlik ve eşsiz güzellik aynasında maviliğin kara dilinden, tarihin izleri kaybolsa da; seni anlatan kaldırımlardan, adımlarımın kaba sesinden, aydınlığın güzel sesinden: Sana selam iletiyorum. KÜLLENEN MEKTUP- 11 Günler günleri telaşla kovalıyor, aylar ayları takiple kapatıyor. Fakat yüreğim yırtıldığı, rüyalarım kırıldığı halde yine yoksun. Yoksun kalan hicran derdimle, sensizlik sessizliğinde karanlığın giysisini giyen gölgeni arıyorum. Ufukların kanlı yüzüne ismini ve cismini sarıyorum. Gecenin karanlığına boğulan Üsküdar pencerelerini, gemilere kılavuzluk yapan fenerle tarıyorum. Fenerler; rüyalarıma yavuz, biriken gözyaşıma havuz, sensizlik körlüğüne kılavuz oldular... Kız kulesine fırlattığım hüzün taşları, yorgun duvarlarının canı yanarak acımla feryat ediyor. Deli dalgalar gözyaşımı yutarak, bilinmezlerin kara fanusunda kapanarak iradem hapiste kaldı. Sensizlik sessizliğine gömülen, kaldırımların kalabalığıyla sürülen

Page 16: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

16

ruhuma yaklaşarak bir santimde olsa tebessüm ver, benliğinden bir gramda olsa bakış ser. Umutsuzluğun sıkan cenderesinde boğulacak gibiyim, Uzakların bıkan enderinde bağıracak gibiyim... Sana olan özlemim darağaçlı intizarıma dayanarak gönül yasımla yandıkça yanıyorum, kalemim mürekkepler tutarak kanlı hüzünle battıkça batıyorum, bedenim Karacaahmet’in ölüm soluğunda yattıkça yatıyor. Düşlerim sönük, sözlerim donuk kaldı, beni benden aldın. Dudaklarımı tellendiren melodiler, duygularımı seslendiren şiirler, ellerimi terlettiren işaretler seni söyler bana. Ah..! Sevginin çilesinde çiçek bahçeleri kuruyarak kopan ızdırap çığlığım... Ah..! Yaşamımın filesinde topladığım dilek sayfaları tutuşarak deryanın serinliğine bıraktığım küllenmiş kaşım. Ah..! Hayatımın direğinde yükselen sevda kubbesi yıkılarak koparılan başım. Ah..! Zamanımın dişlerine atılan taşlar: Hep seninle akar, yüreğim seninle bakar. KÜLLENEN MEKTUP- 12 Sevdamla sana sürgün kaldım. Derbeder durumda sürüklendiğim, sahiller boyunca yürüdüğüm deryanın sesinde seni konuştum. Uzatma sürgün yüreğimi, gönderme nazlı yaprakların kuruluğuna. Gözlerim acıdan deryaya nazar bakışlı, bakış ki derya gözlerime boşalmış. Yüreğimde yükselen feryat ki sözlerime yığılmış. Yılgın ve kırgın kalan, hüznün çamuruna bulanan yaralı ruhum. Buhranla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak, fikrimi yaslayarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor. Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenginliğinle, duygu enginliğinle... Gözyaşı ve gönül yası avuçlarımda biriktirdiğim yağmuru görebilir misin? Denizin saçlarına taş atarak ufukların altın prizmasına kanatlanarak sen ve ben olarak süzülebilir misin? Genişliğin atmosferini ellerinde örebilir misin?

Page 17: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

KÜLLENEN SEVDA Seni nasılda Hayalimin Cam kavanozuna hapsetmiştim Ara sıra anın kırıkları çarpan Bazen de acı ısırıkları atılan Olmuştun Seni Aynaların çığlığında anmıştım Yolumu iten Taşların ıslığında aramıştım Günler günler üstünde birikerek Küllenen hatıralar alev alarak Şafakların kanlı gözlerine dokunarak Ey mağrur olan Senin bana Belki de döneceğin Zamanın kapısını beklemiştim Küllenen sevda Bu ya... Geleceğin direğinde sınırları tutan Geçmişin dileğinde sırları yutan Toprakları üzerimden atarak Senin gölgende iz sürmüştüm Ah... Duydum ki Nemli mevsimin durağında Soğuğun tutulduğu Şubat'ta Beni benden atarak Evlenmişsin…

Page 18: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

18

Hayallerim nasılda Sensizliğin gürültüsü ile Başıma çöktü Hatıralar nasılda Sessizliğin örtüsü ile Harabeye döndü Ey mağrur olan Gül yüzlü rengimdin Duygularıma yaslanan Sevdamın kendisiydin Şimdi ise Beni benden alarak Yüreğimin mezarlığına Gömüldün Gri şehrin Sürgün veren yataklığında Kaldırımlara kan sıçratarak Bulutlara gözyaşı saklayarak Denize taşları sallayarak Anıların kâğıdını yakarak Beni bende bırakarak Derbeder misali Yürüdüm durdum...

Page 19: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

©ATLANTİK MEDYA YAYINLARI www.atlantikmedya.com

TARİHE MEKTUP Selam Sana! Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış, gözyaşı ile sulanmış, toprağının her bir karışı- bin tarağı şehitlerin kemikleri ve sulbünden geldiğimiz atalarımızın ten(r) i ile süslenmiş eşsiz güzellikte, zarif özellikte ülke: Türkiye’m Anadolu’nun kapısını Malazgirt’te (Ağustos 1071) ’ de yıldırım yumruğuyla aralayarak giren: Veli duruşlu muzaffer komutan Alparslan ve akıncıları… Hilal etli bedenlerini, çelik bileklerini, azim dolu başlarını feda ederek on beş yıl içinde Anadolu’nun tapusu bütünü ile kıyamete kadar; çağların mirasında, dağların mevkisinde, bağların meyvesinde, şehirlerin menzilinde ikamet eden nesillerine geçti. Bozkır kültüründen, İslam medeniyeti dairesine giren atalarımız yerleşik mekânlarda toplanarak, şehirler kurup geliştirerek; kültür, sanat ve sosyal müessesler tesis ederek bulundukları yerleri izanların derinliğinde; bileklerini yorarak, dileklerini geleceğe sorarak imar seferberliğinde geliştirmeye başladılar. Böylece çağların alnında parlayan, zamanların yelkovanını güzelliklerle yakalayan, gönüllerin duvarını paklayan ve günümüze de ışık tutan: Kıymetli mimari eserleri ile Anadolu’yu ve fethettikleri üç kıtanın; yer in bakırını, gök’ün bakışını! İnci gerdanla, yakut endamla, altın cevherle süslediler. Bilek terinde, beyin zerinde, kalbin yerinde hayırla yâd edilen ecdadımızın pak ruhlarına, hak sürurlarına selam… Osmanlı Ordusu önce insanların; dil, din, ırk ne olursa olsun kucaklarını açarak, toprak fethinden önce kalpleri fethederek topraklarını: Avrupa’nın Viyana kapısına, Orta Doğu’nun ve Orta Asya’nın yapısına ve Afrika’nın çöl ortasına kadar geliştirdiler. Edirne başkenttir. Devasa Osmanlı Devletinin bağrında duran fitne ocağı, fesat kucağı Bizans Devletine son verilmelidir. Altın asrın kutlu peygamberimizce Muhammet Mustafa (S.A.V) ’in mutlu sahabelerine dile getirdiği “Kostantiniyye (İstanbul) , elbette fetih olunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, O’nun askeri ne güzel askerdir.” Müjdeye mazhar olabilmek toplandılar. Tarih boyunca yıkılmaz ve aşılmaz denilen İstanbul surlarına nemli gözlerini sürdüler. Şanlı Komutan 2. Mehmet ve neferleri, Bizanslıların; Rum ateşine, ok adedine, kılıç aletine karşılık… Canları yere yıkılarak, kanları sur’lar da yıkanarak: Ulubatlı Hasan’ın burçların üzerine çıkardığı ve göklerin işaretinde al kanlı bayrağımız kıyamete kadar dalgalanmak üzere göndere çekilmiştir. Bu büyük gelişmeyle de Avrupa oldukça sarsılarak reform hareketi başlattılar. Zaferle (Mayıs 1454) Bizans Devleti bir daha dirilmemek üzere tarihin kaçınılmaz boşluğuna yuvarlanmıştır. O zamana kadar Osmanlı ‘Devlet ‘ olarak isimlendiriliyordu.

Page 20: Küllenen Mektuplar- Özkan Karaca

20

İstanbul’un Fethi ile Osmanlı ‘ İmparator ‘ olarak Cihan hâkimiyetini pekiştirerek anılmaya başlayacaktır. Bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açan Fatih in fatih yürekli torunları olan sizler… Selam. Fatih Sultan Mehmet’ten birkaç yıl sonra tahta oturacak olan, Yavuz Sultan Selimle gelen Mısır’ın fethi bereketi ile Abbasi devletinden hilafeti alarak, bundan sonra da Osmanlı padişahları İslam Halifesi olarak tarihin sayfalarına kayıt düşülecektir. Yavuz Selimin hemen ardından: Kanun yapan, adaleti gözeten olarak ta zikredilen oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ la; sosyal, siyasal, kültürel seferberlikle iman ve izan inşası seferberliği hızlanacaktır. Kanuni ile Osmanlı İmparatorluğu zirveye oturacaktır. Osmanlı ordusu öncü kuvvette kalplerin fethini kazanarak, dünyanın nizamını hak- hukuk sesinde açarak: Arş, arş üç kıtaya kadar ayak ritmini açarak gelişleşmişti. Ne var ki tarih tekerrürü aynalardan yansıyarak; çağların ağlayan beyin kürekli, bilek yürekli banileri zamanın bulutlarını yürek yangınlarına emerek güzden güne Osmanlının devasa toprağının eridiğini gösterecektir. Osmanlının kaynakları ve dayanakları tarumar edilerek beli bükük, yorgun düşmüştü. Öyle yorgun ki Avrupa’nın ellerini ovuşturarak, dilleri coşturarak adlandırdığı “ Can çekişen hasta adam.” Ve hasta adamın! Göz kamaştıran zenginliğini harita üzerinde, mücrim ellerle paylaşılan pasta. Bir millet mozaiği; Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve daha sayamayacağımız irili ufaklı ırktan mensuplarla, var oluş istikbali kaybetmemek için istiklal mücadelesine girmiştir. Acı savaşın mücadelesinin sonucu olarak; düşmanın sırıtkan süngüsü, gürültülü topu ve hedefli namlusuna karşı iman dolu göğüslerini siper ederek: Dini sağlam örgüsü, geleceğin beyaz örtüsü ve neslin özgürlüğü için şehit yada gazi olan nice isimsiz kahramanların evlatları olan sizler. Selam…