ARALIK 2017 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI AHMET KORKMAZ TÜRKİYE'YE YÖNELİK SIĞINMACI VE MÜLTECİ HAREKETLERİNİN ULUSAL GÜVENLİĞE ETKİLERİ: SURİYELİ SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ
ARALIK 2017
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
AR
AL
IK 2
017
DOKTORA
TEZİ
AH
ME
T K
OR
KM
AZ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
AHMET KORKMAZ
TÜRKİYE'YE YÖNELİK SIĞINMACI VE MÜLTECİ HAREKETLERİNİN ULUSAL GÜVENLİĞE ETKİLERİ:
SURİYELİ SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ
UL
US
LA
RA
RA
SI İL
İŞK
İLE
R A
NA
BİL
İM D
AL
I
TÜRKİYE’YE YÖNELİK SIĞINMACI VE MÜLTECİ
HAREKETLERİNİN ULUSAL GÜVENLİĞE ETKİLERİ: SURİYELİ
SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ
Ahmet KORKMAZ
DOKTORA TEZİ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ARALIK 2017
iv
TÜRKİYE’YE YÖNELİK SIĞINMACI VE MÜLTECİ HAREKETLERİNİN ULUSAL
GÜVENLİĞE ETKİLERİ: SURİYELİ SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ
(Doktora Tezi)
Ahmet KORKMAZ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Aralık 2017
ÖZET
Bu çalışmada, Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan sorunlar ele alınmıştır.
Bundan hareketle çalışmadaki temel amaç, 2011 yılından itibaren kitlesel ve
zorunlu olarak Türkiye’ye gelen Suriyelilerin özellikle güvenlik açısından yol
açtıkları tehditleri ve riskleri ortaya koymaktır. Konu, Waever’in güvenlik
konusunda anahtar kavram olarak gördüğü ulusal güvenlik bağlamında
incelenmektedir. Siyasî-askerî güvenlik ile toplumsal güvenliğin etkileşim içinde
olmasından hareketle bütüncül bir yaklaşım izlenmektedir. Topluma yönelik
tehditler de ulusal güvenliğin bir parçası olarak ele alınmaktadır. Çalışmanın ilk
bölümünde sığınmacı/mülteci ve göç konusu, Türkiye’nin yaklaşımı dikkate
alınarak, kavramsal, hukukî, teorik ve güvenlik boyutlarıyla incelenmiştir. İkinci
bölümde tarihsel gelişimi bağlamında Türkiye-Suriye ilişkilerinin güvenlik boyutu,
sığınmacı sorununun ortaya çıkışı, ilgili aktörlerin Suriye krizindeki konumu ve
sığınmacı sorununa yaklaşımı analiz edilmiştir. Son bölümde ise sığınmacı
kaynaklı sorunların Türkiye’nin ulusal güvenliğine etkileri incelenmiştir.
Bilim Kodu : 1141
Anahtar Kelimeler : Türkiye, Suriye, göç, sığınmacı, mülteci, güvenlik
Sayfa Adedi : 221
Tez Danışmanı : Doç. Dr. Fatma TAŞDEMİR
v
THE EFFECTS ON NATIONAL SECURITY OF THE MOVEMENT OF
REFUGEES AND ASYLUM SEEKERS INTO TURKEY: SYRIAN ASYLUM
SEEKERS EXAMPLE
(PH. D. Thesis)
Ahmet KORKMAZ
GAZI UNIVERSITY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES
December 2017
ABSTRACT
Within this study, the problems arising from Syrian asylum seekers are
approached. The main aim of this study is to reveal the threats and risks of the
Syrian citizen mass who forced to came to Turkey since 2011. The subject is
examined in the context of “national security” which is Waever’s key concept in
security. Holistic view is observed, taking into account that political-military security
and social security are interacting with each other. Threats targeting society are
also considered as the components of national securty. In the first part of the
study, the asylum seeker/refugee and migration topics were studied in terms of
conceptual, legal, theoretical and security dimensions, taking Turkey’s approach
into consideration. In the second part, within the context of historical development,
the security dimension of the relations between Turkey and Syria, the emergence
of the problem of the asylum seker, the positions of the related actors in the Syrian
crisis and their approaches to the problem of the asylum seeker were analyzed. In
the final part, the effects of asylum seeker oriented problems to the national
security of Turkey were analyzed.
Science Code : 1141
Keywords : Turkey, Syria, migration, asylum seeker, refugee, security
Page Number : 221
Supervisor : Doç. Dr. Fatma TAŞDEMİR
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ................................................................................................................ iv
ABSTRACT ...................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER ................................................................................................... vi
KISALTMALAR ................................................................................................. ix
GİRİŞ ................................................................................................................ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
SIĞINMACI/MÜLTECİ KONUSUNUN TANIMLANMASI VE KAPSAMI
1.1. Kavramsal ve Hukukî Boyut ...................................................................... 3
1.1.1. Göç Kavramı ................................................................................... 5
1.1.1.1. Göçün Nedenlerine İlişkin Teoriler...................................... 7
1.1.1.1.1. Makro düzey uluslararası göç teorileri ................ 8
1.1.1.1.2. Mikro düzey uluslararası göç teorileri ................. 11
1.1.1.1.3. Göç sistemleri teorisi .......................................... 14
1.1.1.1.4. Uluslararası ilişkiler disiplininin yaklaşımı ........... 15
1.1.2. Sığınma, Sığınmacı ve Mülteci Kavramları ...................................... 16
1.1.2.1. Sığınmacı/Mültecilere İlişkin Hukukî Düzenlemeler ............ 20
1.1.2.1.1. İki savaş arası dönem ........................................ 20
1.1.2.1.2. Soğuk savaş dönemi .......................................... 22
1.1.2.1.3. Soğuk savaş sonrası dönem .............................. 27
1.1.2.2. Türkiye’de Sığınmacı/Mültecilere Yönelik Mevzuat ............ 29
1.2. Sığınmacı/Mülteci Konusunun Güvenlik Boyutu ........................................ 33
vii
Sayfa
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNİN GÜVENLİK BOYUTU VE SIĞINMACI SORUNU
2.1. Türkiye-Suriye İlişkilerinin Gelişimi ve İki Ülke Arasındaki Güvenlik Sorunları (1923-2011) ............................................................................... 49
2.1.1. 1923-2002 Dönemi .......................................................................... 50
2.1.1.1. Hatay Meselesi ve Türkiye’ye Katılımı ................................ 51
2.1.1.2. SSCB’nin Ortadoğu’ya Girişi ve 1957 Suriye Krizi .............. 52
2.1.1.3. Su Sorunu .......................................................................... 56
2.1.1.4. Terör ve Güvenlik Sorunu ................................................... 59
2.1.2. 2002-2011 Dönemi .......................................................................... 62
2.2. Suriye İç Savaşı ve Sığınmacı/Mülteci Sorunu (2011-2016) ..................... 65
2.2.1. Suriye’de İç Savaşın Başlaması ...................................................... 65
2.2.2. Bölgesel ve Küresel Aktörlerin Sığınmacı/Mülteci Sorununa Yaklaşımı ......................................................................................... 66
2.2.2.1. Türkiye'nin Yaklaşımı ve Uygulamaları ............................... 66
2.2.2.1.1. “Güvenli Bölge”den “Çatışmasızlık Bölgeleri”ne . 72
2.2.2.2. BM’nin Yaklaşımı ................................................................ 79
2.2.2.3. ABD’nin Yaklaşımı .............................................................. 83
2.2.2.4. AB’nin Göçmen/Mülteci Konusuna Yaklaşımı ve Yeni Stratejisi .............................................................................. 86
2.2.2.5. RF’nin Yaklaşımı ................................................................ 90
2.2.2.6. İran’ın Yaklaşımı ................................................................. 94
2.2.3. Suriye’de Siyasî Çözüm Arayışları .................................................. 97
2.2.4. Suriye Krizi ve Sığınmacılar: Pakistanlaşma-Afganistanlaşma İddiaları ...................................................................................................... 99
viii
Sayfa
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
3.1. Suriye’nin “Kitlesel Göç” Tehdidi Politikası ................................................ 104
3.2. PYD/YPG’nin Türkiye’ye Yönelik Tehditleri ............................................... 124
3.3. Ülke İçinde Tartışmaları Artırması ............................................................. 142
3.4. Toplumsal Sorunların Ortaya Çıkması ....................................................... 153
3.5. İş/Çalışma Dünyasına Olumsuz Etkileri ..................................................... 163
3.6. Güvenlik ve Gettolaşma Sorunları ............................................................. 168
SONUÇ ............................................................................................................ 179
KAYNAKLAR .................................................................................................... 187
ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................................... 219
ix
KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar Açıklamalar
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
ABÖ Afrika Birliği Örgütü
AFAD Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
Ak Parti Adalet ve Kalkınma Partisi
AL Arap Ligi
ASGA Acil Sosyal Güvenlik Ağı (Emergency Social Safety Net)
BM Birleşmiş Milletler
BMKP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
BMMYK Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
CHP Cumhuriyet Halk Partisi
ÇHC Çin Halk Cumhuriyeti
DEAŞ (IŞİD) Irak Şam İslâm Devleti
DMO Devrim Muhafızları Ordusu
ENKS Suriye Kürt Ulusal Konseyi
FKÖ Filistin Kurtuluş Örgütü
GAP Güneydoğu Anadolu Projesi
GİGM Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
HDP Halkın Demokrasi Partisi
HTŞ Heyet Tahrir El Şam
IKBY Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
İHEB İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
İNGEV İnsani Gelişme Vakfı
KCK Koma Ciwaken Kürdistan (Kürdistan Topluluklar Birliği)
MC Milletler Cemiyeti
MEB Millî Eğitim Bakanlığı
MGK Millî Genel Kongre
x
Kısaltmalar Açıklamalar
MGK Millî Güvenlik Kurulu
MOBESE Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu
NATO North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik
Antlaşması Örgütü)
OCHA Office for the Coordination of Humanitarian Affairs (BM
İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi)
ÖSO Özgür Suriye Ordusu
PKK Kürdistan İşçi Partisi
PYD/YPG Demokratik Birlik Partisi/Halk Savunma Birlikleri
RF Rusya Federasyonu
SDG Suriye Demokratik Güçleri
SMDK Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
STA Silah Ticareti Antlaşması
STK Sivil Toplum Kuruluşu
SUK Suriye Ulusal Konseyi
UCM Uluslararası Ceza Mahkemesi
UGÖ Uluslararası Göç Örgütü
UMH Ulusal Mutabakat Hükümeti
UNHCR United Nations High Commissioner for Refugees (Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği)
UNPROFOR United Nations Protection Force (BM Koruma Gücü)
UNRRA United Nations Relief and Rehabilitation Administration (BM
Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi)
UNRWA United Nations Relief and Works Agency for Palestine
Refugees in the Near East (BM Yakın Doğu’daki Filistinli
Mültecilere Yardım ve Çalışma Kuruluşu)
YDSİ Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği
YTS Yabancı Terörist Savaşçı
YUKK Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
1
GİRİŞ
Savaş, iç çatışma, kriz veya afet gibi gelişmeler sebebiyle gerçekleşen
sığınma/göç hareketlerini kabul eden ülkelerde birçok açıdan sorun
yaşanmaktadır. Yıllardan beri nüfus hareketlerine maruz kalan Türkiye’ye, bir
süreden beri kitlesel ve zorunlu olarak Suriyeli şahıslar gelmektedirler. Bu itibarla
çalışmanın temel sorunsalı, 2011 yılından itibaren Suriye krizi ile birlikte artarak
devam eden sığınmacı akınlarının, Türkiye’nin ulusal güvenliğine etkilerini
incelemektir.
Bu çalışmanın temel varsayımı, sığınmacı sayısının yoğunluğu ve dağılımı
nedeniyle Türkiye genelinde yol açtıkları güvenlik tehdit ve risklerinin sürmesidir.
Özellikle Esad rejiminin iktidarda kalması ve PYD/YPG’nin etkinliğinin devamı
durumunda, Suriye bağlantılı, sığınmacı kaynaklı çeşitli sorunların sürmesi
kuvvetle muhtemeldir. Böylece orta ve uzun vadede hem dış politika/güvenlik hem
de toplumsal boyutuyla Türkiye’yi meşgul edecek ve kendisine karşı
kullanılabilecek bir durum ortaya çıkabilecektir.
Teorik boyutu itibarıyla sığınmacı sorunu, Suriye kriziyle ilişkili olarak
Waever’in güvenlik konusunda anahtar kavram olarak gördüğü ulusal güvenlik
bağlamında ele alınacaktır. Bu kapsamda siyasî-askerî güvenlik ile toplumsal
güvenliğin etkileşim içinde olmasından hareketle ulusal güvenlik başlığı altında ve
bütüncül bir yaklaşım içinde inceleme yapılacaktır. Bu konuda Bigo’nun sığınma/
göç hareketlerinde ulusal güvenlik-toplumsal güvenlik ayrımı yapmaması ve
topluma yönelik tehditlerin, ulusal güvenliğin bir parçası durumuna gelmesi
yaklaşımı dikkate alınmaktadır.
Çalışmada, Türkiye’de bulunan Suriyelilere yönelik olarak “sığınmacı”
kavramı kullanılmıştır. Sığınmacı/mülteci konusunda uluslararası mevzuatı kabul
etmiş olan Türkiye, daha önce “coğrafya sınırlaması” bağlamında Avrupa dışından
gelenleri mülteci yerine “sığınmacı” olarak tanımlamıştır. Bu yaklaşım, Suriyelilerin
kitlesel olarak gelişiyle birlikte değişime uğramıştır. 2013 yılında kabul edilen
“Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” ile sığınma talep edenlere sağlanan
uluslararası koruma “mülteci”, “şartlı mülteci” ve “ikincil koruma” olarak tasnif
2
edilmiştir. 2014 yılında yürürlüğe giren “Geçici Koruma Yönetmeliği” ise
Suriyelilerin statüsünü, Türkiye’de “geçici koruma” sağlanan yabancılar olarak
tanımlamaktadır. Çalışmada, bu yasal düzenlemelerden bağımsız bir şekilde,
gerek toplum gerekse İdare tarafından benimsenmiş olmasından ve “sığınma
hakkı”nın öneminden dolayı “sığınmacı” kavramı tercih edilmiştir.
Sığınmacı/mültecilere ilişkin yapılan çalışmalarda konunun hukukî boyutu
öne çıkmaktadır. Uluslararası hukukun bir parçası olan mülteci hukuku konusunda,
uluslararası alanda ve Türkiye’de yapılan düzenlemeler, sığınmacı/mültecileri
koruma altına almayı ve durumlarını iyileştirmeyi hedeflemektedirler. Çalışmada
kullanılan metodoloji bağlamında sığınmacıların kitlesel ve zorunlu olarak gelişiyle
birlikte ortaya çıkan sorunlar karşısında Türkiye’nin ulusal mevzuatında yaptığı
düzenlemeler ve uygulamada karşılaştığı sınırlamalar incelenmiştir.
Ayrıca çalışmada süreç analizine dair bir yöntem uygulanarak, sığınmacı
sorununun ortaya çıkışı, kapsamı ve Türkiye’nin ulusal güvenliğine etkileri analitik
bir şekilde irdelenmiştir. Bunun için konuyla ilgili kitap, makale, sempozyum
bildirileri, saha raporları, ilgili kurumların ve yetkililerin açıklamaları, liderlerin
konuşmaları ve medyada yer alan haberler tetkik edilmiştir.
Çalışmanın ilk bölümünde sığınmacı/mülteci ve göç konusu, Türkiye’nin
yaklaşımları ve uluslararası alandaki gelişmeler dikkate alınarak güvenlik
boyutuyla ele alınmış, ayrıca konunun kavramsal, hukukî ve teorik boyutlarına yer
verilmiştir. İkinci bölümde öncelikle tarihsel gelişimi bağlamında Türkiye-Suriye
ilişkilerinin güvenlik boyutu ortaya konulmuştur. Bilahare 2011 yılında Suriye krizi
ile birlikte ikili ilişkilerin değişmeye başlaması, sığınmacı sorununun ortaya çıkışı,
Türkiye’nin ve konuya müdahil yerel/bölgesel/uluslararası aktörlerin konuya
yaklaşımları analiz edilmiştir. Son bölümde ise Suriye kriziyle etkileşim içinde olan
sığınmacılardan kaynaklanan/kaynaklanabilecek sorunlar ve bunların Türkiye’nin
ulusal güvenliğine etkileri incelenmiştir.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
SIĞINMACI/MÜLTECİ KONUSUNUN TANIMLANMASI VE KAPSAMI
1.1. Kavramsal ve Hukukî Boyut
Tarih boyunca insanlar çeşitli gerekçelerle yaşadıkları yerleri terk etmişlerdir.
Günümüzde artarak devam eden nüfus hareketlerinin yol açtığı sorunların çözümü
giderek daha da zorlaşmıştır. Dünya nüfusunun yaklaşık % 3’ünün (250 milyon)
uluslararası göçmenlerden oluşması, nüfus hareketlerinin ülkeleri ve halkları
etkileme potansiyelinin büyüklüğünü göstermektedir.
Tarihte önemli nüfus hareketleri gerçekleşmiştir. M.Ö. IV. yüzyıldaki Kavimler
Göçü, Avrupa’nın geleceğinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Aynı dönemde Türk
boylarının farklı coğrafyalara göç etmeleri sonucunda çeşitli devletler kurulmuştur.
Anadolu’ya yönelik kitlesel göçler ise 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı sonrasında
gerçekleşmiştir.
XV. yüzyılda başlayan keşifler sayesinde farklı coğrafyalara gidilmiştir. Batılı
tarihçiler, XIX. yüzyıla kadar devam eden bu süreçte, Avrupa’nın değerlerinin yeni
coğrafyalara taşınmasını sömürgecilik olarak tanımlamışlardır. Mezkûr
coğrafyalarda yapılan tarımsal üretimde, Afrika’dan getirilen köleler kullanılmış,
daha sonra suç olmasına rağmen köle ticareti devam etmiştir. Bilahare Güney
Asya ve Çin’den, uzun vadeli sözleşmelerle getirilen insanlar, İngiliz sömürge
topraklarında çalıştırılmışlardır. Öte yandan, Avrupa’dan ayrılanlar tarafından,
Amerika, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’da yeni devletler kurulmuştur.1
XVI. yüzyılda Aziz Barthelemy katliamına maruz kalan Fransız Protestanlar,
ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bu dönemde İspanya’daki Yahudiler
sürgün edilmiş, imparatorlukların dağılması ile artan nüfus hareketlerinin siyasî ve
sosyo-ekonomik sonuçları olmuştur. Bunlara ilaveten 1709 yılında gerçekleşen
Poltova Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’ne sığınan XII. Şarl (Demirbaş Şarl),
1 Ferro, M. (2011). Sömürgecilik tarihi, fetihlerden bağımsızlık hareketlerine 13.yüzyıl-20.yüzyıl. (Çev.
Cedden, M.). Ankara: İmge Kitabevi, 290 ; Abadan-Unat N. (2012) Bitmeyen göç: konuk işçilikten ulus-ötesi
yurttaşlığa. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 32.
4
kendisini isteyen Ruslara verilmeyerek 5 yıllık sürenin ardından ülkesi İsveç’e geri
gönderilmiştir.2 1783 yılında Rus İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhakıyla birlikte
Osmanlı Devleti’ne göçler başlamıştır. XIX. ve XX. yüzyılda ise Kırım, Kafkasya ve
Balkanlar’dan ayrılmak zorunda kalan insanlar Anadolu’ya sığınmışlardır.3
XX. yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı, nüfus hareketleri konusunda dönüm
noktası olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın ardından farklı etnik ve dini grupların bir
arada yaşadığı imparatorlukların dağılması, Avrupa’da yerlerinden edilenlerin
sayısını artırmıştır. Bu arada Rusya’da 1917 yılında gerçekleşen Bolşevik
İhtilali’nin ardından milyonlarca insan çevre ülkelere sığınmıştır. Aynı dönemde
Anadolu’da yaşayan Ermeniler ve bazı gruplar ise yaşadıkları topraklardan
ayrılmak zorunda kalırken, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşma ile nüfus
değişimi yapılmıştır.4 1919-1939 yılları arasında Avrupa’da yerlerinden edilen
milyonlarca insanın yaşadığı sorunlar üzerine kurulan Milletler Cemiyeti (MC),
Avrupa’daki mültecilerle, özellikle de Hitler’in zulmünden kaçan Yahudiler ile
ilgilenmiştir. II. Dünya Savaşı’nın ardından Afrika, Ortadoğu ve Asya’da kurulan
istikrarsız devletlerdeki iç çatışmalar da yeni nüfus hareketlerine yol açmışlardır.5
II. Dünya Savaşı’nda büyük hasar gören Avrupa’nın kalkınmasını
hızlandırmak için aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerden işgücü
getirilmiştir. 1970’lerde yaşanan ekonomik krizle birlikte Avrupa’daki işçilerin
ülkelerine geri gönderilmesi gündeme gelmiş ama daha sonra ailelerini
getirmelerine izin verilmiştir. 1980’lerin ortasından itibaren nüfus hareketlerinde
artış görülmüş, Doğu Bloku’nun yıkılışı bu kapsamdaki sorunları çoğaltmıştır.6
Küreselleşme, ulaşım ve iletişim alanındaki yenilikler, nüfus hareketlerinin
etkilediği ülkelerin ve bölgelerin sayısını artırmıştır. Ayrıca bu yenilikler,
2 Şenocak, S. (2006). Fransa ve göç olgusu. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2005).
İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 48 ; Sevinç, T. (2014). İsveç Kralı XII. Şarl’ın Osmanlı Devleti’ne ilticası
ve ikâmeti (1709-1714). History Studies, 6 (1), 156-157. 3 Kırımlı, H. (2006). Kırım’dan Türkiye’ye Kırım Tatar göçleri. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-
11/12/2015). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 147-152. 4 Çelebi, Ö. (2011). Kuramların sessizliği: liberalizm, realizm ve iltica rejiminin kuruluşu. Çelebi, Ö.,
Özçürümez, S. ve Türkay, Ş. (Editörler). İltica, uluslararası göç ve vatansızlık: kuram, gözlem ve politika.
Ankara: BMMYK, 13. 5 Çiçekli, B. (2009). Uluslararası hukukta mülteciler ve sığınmacılar. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 20 ;
Abadan-Unat, a.g.e., 33. 6 Öner, N.A.Ş. (2002). Çabalar sonuç verecek mi? Avrupa Birliği’nin ortak bir göç ve sığınma politikası
oluşturma girişimleri. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar,
tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları, 539-541.
5
ülkelerinden ayrılan insanların anavatanları ile irtibatlarını sürdürmelerini daha da
kolaylaştırmıştır.7
1.1.1. Göç Kavramı
Göç (migration); bir ülke içinde veya ülke dışına çıkılarak gerçekleşen nüfus
hareketleridir.8 Daha kapsamlı bir tanımla göç; bireysel veya gruplar halinde
insanların, daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak veya zulme uğramamak amacıyla,
ülke içinde yer değiştirmeleri veya başka ülkelere gitmeleridir.9 Öte yandan, ülke
nüfusunu daha homojen hale getirmeyi hedefleyen bir projenin parçası olarak da
zorunlu nüfus hareketleri yaşanabilmektedir.10 Castles ve Miller’e göre göç; kitlesel
olarak gerçekleşen, kaynak (göç veren) ve hedef (göç alan) ülkelerdeki insanları
etkileyen ve etkileşimlere açık olan dinamik bir olgudur.11
İnsanların yer değiştirmeleri, ülke içinde gerçekleşirse “iç göç” (internal
migration), ülke sınırları aşılarak yapılırsa “uluslararası göç” (international
migration) olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası göç, insanların geçici veya sürekli
olarak yabancı bir ülkede kalmak hedefiyle bulundukları ülkeleri terk etmeleridir.12
Abadan-Unat’a göre uluslararası göç; ulus kavramının sorgulanmasına yol açan
ve demografik açıdan milyonlarca insanı etkileyen bir süreçtir. Bir başka yönüyle
uluslararası göç, bir ülkenin topraklarına ve halkının arasına yabancı uyruklu
şahısların katılmalarıdır.13
Dünya genelinde savaş, çatışma, kriz, sürgün ve afet gibi vakalar yüzünden
zorunlu göçler yaşanmaktadır. “Zorunlu göç” (forced migration), insan veya doğa
kaynaklı gelişmeler üzerine yaşamları ve durumları tehdit altında olan insanların
7 Kalkınma Bakanlığı. (2014). Göç özel ihtisas komisyonu raporu. Ankara: Kalkınma Bakanlığı, 3 ;
Unutulmaz, K.O. (2002). Gündemdeki kavram: göçmen entegrasyonu Avrupa’daki gelişimi ve Britanya
örneği. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar.
İstanbul: İletişim Yayınları, 137. 8 Perruchoud, R. (2009). Göç terimleri sözlüğü. Çiçekli, B. (Çev. Ed.). Cenevre: Uluslararası Göç Örgütü, 22. 9 Saraçlı, M. (2011). Uluslararası hukukta yerinden edilmiş kişiler. Ankara: Adalet Yayınevi, 7. 10 Waever, O. (2008). Toplumsal güvenliğin değişen gündemi. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 160. 11 Castles, S. ve Miller, M.J. (2008) Göçler çağı, modern dünyada uluslararası göç hareketleri. (Çev. Bal,
B.U. ve Akbulut, İ.). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Eserin orjinali 2003’te yayımlandı), 30-31. 12 Acer, Y., Kaya, İ. ve Gümüş, M. (2010). Küresel ve bölgesel perspektiften Türkiye’nin iltica stratejisi.
Ankara: USAK Yayınları, 11 ; Göç Terimleri Sözlüğü, 59. 13 İçduygu, A., Erder, S. ve Gençkaya, Ö.F. (2014). Türkiye’nin uluslararası göç politikaları 1923-2023:
ulus-devlet oluşumunda ulus-ötesi dönüşümlere. İstanbul: Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi Proje
Raporları, 26 ; Abadan Unat, a.g.e., 3.
6
zaruri olarak gerçekleştirdikleri nüfus hareketleridir.14 Çok sayıda insanın kısa
sürede yer değiştirmesi “kitlesel göç” (mass migration) olarak tanımlanmaktadır.15
Bir ülke içinde devlet ve devlet-dışı aktörler ile devlet-dışı aktörlerin kendi
aralarında yaşanan çatışmalar ve savaşlar, insanları ülke içinde ve/veya yurt
dışına kitlesel göçe zorlamaktadır. Bunlarla bağlantılı olarak göç; zorunlu-gönüllü,
bireysel-kitlesel, ülke içi-uluslararası, geçici-sürekli göç gibi çeşitli şekillerde tasnif
edilebilmektedir. Nihai hedef olarak göç sürecinde insanlar, öncelikle yaşamlarını
güvence altına almayı, sonrasında yaşanabilir bir ülke veya bölgeye yerleşmeyi
istemektedirler.16
Göçmenlerin (migrant) gittikleri ülkelere yerleşme hedeflerinin bulunması
önemlidir. Her ülke, kendi yasal mevzuatı, siyasî ve sosyal politikaları
doğrultusunda göçmenleri kabul etmektedir. Dolayısıyla göç politikaları, genellikle
ülke yönetimleri tarafından oluşturulmaktadır.17 Ayrıca göçmenler, başka bir ülkede
bulunsalar dahi vatandaşı oldukları ülkelerin korumasından yararlanmayı
sürdürmektedirler.18
“Yasa dışı göçmenler” (illegal immigrant), yabancı bir ülkeye yasa dışı
yollardan giren, ikamet ve çalışma izni olmayan ve bu nedenle sınır dışı edilmenin
eşiğinde olan insanlardır. Ekşi’ye göre ülkeye girişleri, ikametleri, seyahatleri ve
istihdamları yasal düzenlemelere aykırı olan yabancılar düzensiz göçmenlerdir.
Hedef ülkelerdeki yasa dışı göçmenleri de kapsayan “düzensiz göçler” (irregular
migration) ise yol açtıkları sorunlar açısından göçmenlerin kaynağı olan, geçiş ve
hedef konumunda bulunan ülkeleri yakından ilgilendirmektedir.19 Kitlesel olarak
gerçekleşen zorunlu göçler, aynı zamanda düzensiz göç kategorisindedirler.
14 Göç Terimleri Sözlüğü, 69. 15 Peker, B. ve Sancar, M. (1986). Mülteciler ve iltica hakkı, yaşamın kıyısındakilere hoşgeldin diyebilmek.
Ankara: İnsan Hakları Derneği, 5 ; Göç Terimleri Sözlüğü, 37. 16 Kümbetoğlu, B. (2002). Göç çalışmalarında nasıl sorusu. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler).
Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları, 82 ; Saraçlı, a.g.e., 7-44. 17 Çelikel, A. ve Öztekin-Gelgel, G. (2014). Yabancılar hukuku. İstanbul: Beta Basım-Yayım, 23 ; Ergüven,
N.S. ve Turanlı, B. (2013). Uluslararası mülteci hukuku ve Türkiye. A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, 62(4),
1021. 18 Kılıç, T. (2006). Bir insan hakkı olarak iltica. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2015).
İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 177. 19 Ekşi, N. (2016). Yabancılar ve uluslararası koruma hukuku. İstanbul: Beta Basım, 4. Baskı, 1 ; Acer, Kaya
ve Gümüş, a.g.e., 12 ; Göç Terimleri Sözlüğü, 14-15.
7
Göçü önlemek ve yasa dışı göçle mücadele etmek için izlenen politikalardan
yeterli verim alınamamaktadır. Üstelik sığınma arayışında olan bu insanların
seyahatlerinin kısıtlanması, yasa dışı ve alternatif yollara başvurmalarına neden
olmaktadır.20 Nüfus hareketleri, hangi nitelikte olursa olsun, hedef ülkeleri, özellikle
de komşu ülkeleri çok boyutlu olarak etkilemektedirler.
1.1.1.1. Göçün Nedenlerine İlişkin Teoriler
İnsanlar genel olarak siyasî, ekonomik, sosyal nedenler ve doğa olayları
karşısında zorunlu veya gönüllü olarak göç etmektedirler. Göç teorileri, insanların
neden göç ettiklerine yanıt bulmak amacıyla geliştirilmiştir. Sirkeci’ye göre göçün
temel nedenleri 3KA’dır. Bunlar kitle (nüfus) açığı, kalkınma açığı ve katılım
açığıdır. Kitle açığı, genç nüfus ihtiyacıdır. Kalkınma açığı, hem devlet hem de
bireysel temelde gelir eşitsizliğinin olmasıdır. Katılım açığı ise demokrasi, temsil,
azınlık hakları gibi konularda yaşanan sorunlardır.21
Göç hareketlerinde, devlet yöneticilerinin aldıkları kararlar ve uygulamaları
etkili olmaktadır. Bu alandaki bilimsel araştırmaların göreceli olarak geç
başlamasında, ülke yöneticilerinin kararlarını sorgulama ihtimalinin etkisi
bulunmaktadır. Araştırmalarda, öncelikle iç göçlere, göçlere neden olan faktörlere
yoğunlaşılmış, farklı düzeylerde ve çok boyutlu olarak konu ele alınarak teoriler
geliştirilmiştir. Son dönemde mevcut teorilerin sentezlenmesi ile yeni perspektifler
ortaya konulmaktadır.
XIX. yüzyılın sonlarında İngiliz coğrafyacı E.G.Ravenstein’in “Laws of
Migration” (Göç Yasaları) isimli çalışması, nüfus hareketleri konusundaki ilk
bilimsel çalışmadır. İngiltere’deki iç göçleri ele alan bu çalışmadan günümüze
nüfus hareketlerinin kapsamı genişleyerek derinleşmiş ve dinamik bir olguya
dönüşmüştür.22 Göçe yol açan faktörler ve göçmenlerin motivasyonlarındaki
20 Karrenbrock, G. (2006). Göç ve iltica. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2015). İstanbul:
Zeytinburnu Belediyesi, 166. 21 Sirkeci, İ. (2017, Kasım 6), Birgün. 22 Sert, D.Ş. (2002). Uluslararası göç yazınında bütünleyici bir kurama doğru. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner,
N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları, 29.
8
çeşitlilik nedeniyle farklı teoriler geliştirilmiştir. Ancak günümüzde dahi göç ile ilgili
kapsayıcı bir teori bulunmamaktadır.23
Nüfus hareketleri, XX. yüzyılda farklı kavramlar ve teoriler çerçevesinde
incelenmiştir. Castles ve Miller, göç çalışmalarında kullanılan üç farklı teorik
yaklaşımdan bahsetmektedir: Ekonomik göç teorileri, tarihsel-yapısalcı yaklaşım
ve dünya sistemleri teorisi.24 Morawska ise göç teorilerini; makro ve mikro düzeyde
tasnif etmektedir. Buna göre makro düzey göç teorileri; itme-çekme modeli,
bölünmüş işgücü piyasası teorisi, dünya sistemleri teorisi ve politik ekonomi
modelidir. Mikro düzey göç teorileri ise neoklasik ekonomik teori, insan sermayesi
teorisi, yeni göç ekonomileri, sosyal ağlar-göçmen ağları ve kümülatif nedensellik
modelini kapsamaktadır.25
1.1.1.1.1. Makro düzey uluslararası göç teorileri
1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı’nın etkisi yıllarca sürmüştür.
Bu kriz; tarım, sanayi, madencilik gibi sektörlerde büyük hasarlara yol açmış,
işsizlik artmış, üretim ve ticaret azalmıştır. Kriz sonrasında yeni arayışlara giren
insanların, büyük umutlarla yaşadıkları yerlerden ayrılmaları üzerine göçle ilgili
teorik çalışmalar yapılmıştır. XX. yüzyılda göçle ilgili makro düzeyde yapılan
çalışmalarda, daha çok göçler ve nedenleri üzerinde yoğunlaşılmış, bireysel
faktörler ve motivasyonlar dışarıda tutulmuştur.26
İtme-çekme modeli
Neoklasik ekonomi yaklaşımının geçmişi, 1885 tarihli “Göç Yasaları”na kadar
gitmektedir. İngiltere’de kırsaldan kente yapılan göçü araştıran ve bugün de
kısmen geçerliliğini koruyan göç yasalarına ulaşan bu çalışma, göç türlerini ve göç
23 Abadan-Unat, a.g.e., 3-4 ; Kümbetoğlu, a.g.m., 53. 24 Castles ve Miller, a.g.e., 30-40 ; İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 35. 25 İnternet: Morawska, E. (2007). International migration: its various mechanisms and different theories that
try to explain it. Web: http://dspace.mah.se/bitstream/handle/2043/5224/WB1%2007%20inlaga_1.pdf?
sequence=1 adresinden 5 Şubat 2015’te alınmıştır. 26 İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 35.
9
kararlarında etkin olan faktörleri (itme-çekme faktörleri/push-pull factors)
açıklaması nedeniyle önemlidir.27
Everett Lee’nin “A Theory of Migration”28 (Bir Göç Teorisi) isimli çalışmasında
belirttiği “itme-çekme modeli”, nüfus hareketleriyle ilgili araştırmalarda sıkça
kullanılmaktadır. Mezkûr model, bir ülkedeki itici faktörler ile diğer ülkedeki çekici
faktörleri ortaya koymaktadır.29 Buna göre itici faktörler; ülkedeki demografik
değişim, yaşam koşullarının yetersizliği, kişiler arasındaki ekonomik uçurum,
çatışma ve siyasî baskılardır. Çekici faktörler ise; işgücü ihtiyacı, ekonomik
imkânlar ve siyasî özgürlüklerdir. Bu modele göre insanlar, gelirin daha yüksek
olduğu yerlere göç etme eğilimindedirler.30 Yer değiştirmelere yönelik karar
süreçlerinde, çekici faktörler ötelenirken, itici faktörler daha etkin bir duruma
gelebilmekte ve iyi yaşam şartlarına ulaşılması hedeflenmektedir.31
Sture Öberg, “itme-çekme modeli”ndeki faktörleri, “sert ve yumuşak” olanlar
şeklinde daha detaylı bir tasnife tabi tutmuştur. Buna göre sert faktörler; insani
krizler, silahlı çatışmalar, çevre felaketleri gibi gelişmelerdir. Yumuşak faktörler ise
yoksulluk, işsizlik, sosyal sıkıntılar gibi temel problemlerdir. Buradan hareketle,
nüfus hareketlerinin başlamasında hangi faktörün daha baskın olduğuna göre yer
değiştiren insanların özellikleri ortaya konulabilmektedir.32
Bölünmüş/ikili işgücü piyasası teorisi
Michael J.Piore’nin geliştirdiği teori; gelişmiş ülkelerin düşük ücretle çalışan
işgücüne duyduğu ihtiyacın, göçün başlamasında etkisinin bulunduğunu ve kaynak
ülkelerdeki kötü ekonomik şartların ise göç sürecinde belirleyici olmadığını
savunmaktadır.33 Öte yandan, gelişmiş ülkelerin işgücü taleplerine göre göçlerin
27 Castles ve Miller, a.g.e., 31 ; Saraçlı, a.g.e., 15-16. 28 Lee, E.S. (1966). A theory of migration. Demography, 3(1), 47-57. 29 Göç Terimleri Sözlüğü, 30. 30 Castles ve Miller, a.g.e., 31 ; İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 36 ; Güllüpınar, F. (2012). Göç
olgusunun ekonomi-politiği ve uluslararası göç kuramları üzerine bir değerlendirme. Yalova Sosyal Bilimler
Dergisi, (4), 57-58. 31 Acer, Kaya ve Gümüş, a.g.e., 21-22. 32 Öberg, S. (1996). Spatial and economic factors in future south-north migration. Lutz, W. (Ed.). The future
population of the world: what can we assume today? London: Earthscan, 336-357 ; Sert, a.g.m., 37. 33 Piore, M.J. (1980). Comment (birds of passage: migrant labor and industrial societies). Industrial and
Labor Relations Review, 33(3), 312-314.
10
gerçekleştiği iddiası, konuya ilişkin sınırlı bir bakış açısı sunmaktadır. Ne var ki
göçleri engellemeye yönelik politikalara rağmen düzensiz göçlerin sürdüğü
görülmektedir.34
Ayrıca Piore, gelişmiş ülkelerde sermaye yoğun ve emek yoğun sektörler
şeklinde bölünmüş/ikili bir yapı olduğunu vurgulamaktadır. Sermaye yoğun
sektörlerde, daha donanımlı ve vasıflı yerli işgücü istihdam edilirken, emek yoğun
sektörlerde ise daha vasıfsız göçmenler, düşük ücretle çalıştırılmakta ve
gerektiğinde işten çıkarılmaktadırlar.35
Dünya sistemleri (merkez-çevre) teorisi
Immanuel Wallerstein’in “Modern Dünya Sistemi, Kapitalist Tarım ve 16.
Yüzyılda Avrupa Dünya Ekonomisinin Kökenleri” (The Modern World System,
Capitalist Agriculture and the Origins of the European World Economy in the
Sixteenth Century) isimli çalışmasından esinlenilen bu teori, uluslararası göç ile
kapitalist sistem arasında bir ilişki kurmaktadır. Bu teori, kapitalist ekonominin
çevre ülkeleri etkileyerek göç etmeye istekli toplumlar yarattığını ileri sürmekte36,
merkez-çevre veya gelişmiş-az gelişmiş ülkeler arasında çıkarlara ve sömürü
sistemine dayanan ilişkiler olduğunu belirtmektedir.37 Ayrıca söz konusu teori;
ulaşım ve iletişim ağlarının, ülke yönetimleri arasındaki ilişkilerin, dil, din, tarih ve
kültür bağlarının, sömürgeci-eski sömürge devlet ilişkisinin nüfus hareketlerinde
etkili olduğunu ifade etmektedir.38
Marksist politik ekonomiye dayanan bu teoriye göre göç, ucuz işgücü
piyasası oluşturmakta ve ülkeler arasında bağımlılık ilişkisi yaratmaktadır. Az
gelişmiş ülkelerin, gelişmiş ülkelere bağımlı hale gelmesi, küresel ticaretin ve
ekonomik çıkarların devamlılığı ve kontrolü açısından önemlidir. Öte yandan,
34 Sert, a.g.m., 33-34. 35 İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 37-38. 36 Massey, D.S., Arango, J., Hugo, G., Kouaouci, A., Pellegrino, A. and Taylor, J.E. (2014). Uluslararası göç
kuramlarının bir değerlendirmesi. Göç Dergisi, 1(1), 24-28. 37 Güllüpınar, a.g.m., 67. 38 Morawska, a.g.m., 3.
11
mezkûr teori, göçü tek boyutlu yani kapitalist sistem merkezli incelemesi nedeniyle
eleştirilmektedir.39
Politik ekonomi modeli
Politik ekonomi modeli, nüfus hareketlerinin sadece ekonomik boyutuyla ele
alınmasına verilen bir yanıt niteliğindedir. Bu model, nüfus hareketlerinin sürekliliği
veya engellenmesinde siyasî aktörlerin ve karar alıcıların etkisini vurgulamaktadır.
AB karar mekanizmalarının izlediği politikalar sonucunda, nüfus hareketlerinin
niteliği ve istikametinin şekillenmesi buna örnek olarak verilebilir.40
Bunlara ilave olarak bir politik ekonomi yaklaşımı olan “hegemonik istikrar
teorisi”, uluslararası alanda hakim güç konumundaki ülkenin etkinliğini
vurgulamaktadır. Uluslararası istikrarı sağlayan hegemon ülkenin gücünü
yitirmesiyle birlikte istikrarsız bir ortam oluşmaktadır.41 Ayrıca hegemon ülkeler,
serbest piyasa ekonomisi sayesinde nüfus hareketlerini düzenleme imkânına
sahiptirler. Bir hegemon ülke, yabancı yatırımcıyı teşvik ederek, az vasıflı ve geçici
işgücünü yurt dışından getiren programları uygulayarak ekonomik hedeflerine
ulaşabilmektedir. Örneğin ABD, 1942-1964 döneminde Meksika’dan yaklaşık 5
milyon tarım işçisini bir program çerçevesinde çalıştırmak üzere ülkesine
getirmiştir.42
1.1.1.1.2. Mikro düzey uluslararası göç teorileri
Mikro düzey uluslararası göç teorileri, nüfus hareketlerinin başlamasında
bireylerin etkisine odaklanmaktadır. Bu teoride, insanların yerlerini terk etmelerine
yol açan sebepler ve sosyo-ekonomik koşullar incelenmekte ancak uluslararası
alandaki yapısal etkenler ve geçmişte yaşanan tecrübeler yeterince dikkate
alınmamaktadır.43
39 Castles ve Miller, a.g.e., 34-35. 40 Morawska, a.g.m. 3-4 41 Okur, M.A. (2012). Emperyalizm, hegemonya, imparatorluk. İstanbul: Ötükent Neşriyat, 186-187. 42 Morawska, a.g.m. 4. 43 Saraçlı, a.g.e., 23-25-26.
12
Neoklasik ekonomik teori
Neoklasik ekonomik teori, daha önce belirtilen makro modelin yanısıra mikro
teori de sunmaktadır. 1960 ve 70’lerde Sjaastad, Borjas ve Tadaro tarafından
geliştirilen neoklasik ekonomik teoriye göre; ücretlerin düşük olduğu ülkeler ve
bölgelerde oturan insanlar, ekonomik maliyetleri ve muhtemel kazançlarını
hesaplayarak yer değiştirme planları yapmakta, fayda sağlayacağı sonucuna
vardıklarında ise yaşadıkları topraklardan ayrılmaktadırlar.44
Doğal olarak insanlar, bilgi ve kapasitelerine uygun işlerin olduğu ülkelere
gitmeyi istemektedirler. Ancak bu süreçte, göçün ve iş bulma süresinin yol açtığı
maddi kayıplar, yeni bir kültürü ve dili öğrenmenin getirdiği zorluklar, uyum
sağlamada ve sosyal ilişki kurmada yaşanan sıkıntılar gibi yeni maliyetler de
ortaya çıkmaktadır.45
İnsan sermayesi teorisi
İnsan sermayesi teorisi, özellikle mesleki kariyeri, eğitimi ve dili iyi seviyede
olanların nüfus hareketlerini açıklamaktadır. Buna göre insanlar, sahip oldukları
donanımlara uygun olan ülkelere gitmektedirler. Öte yandan, bir kişinin bulunduğu
ülke ile gitmeyi hedeflediği ülke arasında yapacağı kıyaslama ve elde etmeyi
planladığı kazanç, nüfus hareketliliğini şekillendirmektedir.46
Yeni göç ekonomileri
Oded Stark’ın geliştirdiği bu teoride; göç etme kararının sadece bireylerce
verilmediği, aile fertlerinin de bu süreçte etkili olduğu, detaylıca hesaplanmış bir
stratejiye göre hareket edildiği, göçmenler ve aileleri arasında risk paylaşımına
dayanan bir bağımlılık ilişkisi kurulduğu ve göç edenlerin ailelerine para
göndermeleri ile her iki tarafın da kazançlı çıktığı belirtilmektedir.47 Öte yandan bu
44 Morawska, a.g.m, 4-5 ; Abadan-Unat, a.g.e., 7. 45 Massey, Arango, Hugo, Kouaouci, Pellegrino and Taylor, a.g.m., 14,15. 46 Massey, Arango, Hugo, Kouaouci, Pellegrino and Taylor, a.g.m., 15. 47 Stark, O. and Bloom, D.E. (1985). The new economics of labor migration. The American Economic
Review, 75(2), 173-178.
13
teori, aile fertlerinin hangi ülkeye göç edileceğine dair kararı nasıl verdiklerini izah
etmemektedir.48
Sosyal ağlar-göçmen ağları
Nüfus hareketlerinin sürekliliğinde sosyal ağlar veya göçmen ağları etkili
olmaktadır. Bu ağlar sayesinde, göçmenler ile göçmen adayları arasındaki irtibatın
sürekliliği sağlanmaktadır. Akrabalık ve arkadaşlık ilişkileri, aynı şehir/coğrafyadan
olma, aynı kültürden gelme gibi ortak bağların, bu irtibatın tesisinde önemli bir yeri
vardır. Sosyal ağlar vasıtasıyla, göçün maliyeti ve riskleri asgari düzeye
çekilmektedir.49
Sosyal ağlar, göçmenlerin yeni yerlerine uyum sağlamalarına yardımcı
olmakla birlikte bazı durumlarda bunun tersi de yaşanabilmektedir. Göçmenlerin
katılacağı sosyal ağların niteliği, yeni ülkelerinde dar bir çevre içinde, kapalı devre
yaşamalarına ve uyum süreçlerinin uzamasına da yol açabilmektedir.50 Bu
noktada iyi eğitimliler; daha çok iş arkadaşlıklarına ve kurumsal ağlara, vasıfsız ve
yoksul göçmenler ise genellikle akrabalık ilişkilerine dayanan sosyal ağlara daha
fazla yönelmektedirler.51
Bunlara ilaveten sosyal ağlar ile birlikte gündeme gelen “ulus-ötesi göçmen/
topluluklar” ise homojen yapıdaki ulus-devletlere tehdit olarak görülmektedirler. Bu
gruplar, çifte/çoklu vatandaşlık taleplerini dile getirmektedirler.52 Ulus-ötesi
göçmenlerin anavatanları ile irtibatlarını sürdürmelerine, iletişim ve ulaşım
alanındaki yenilikler yardımcı olmaktadır.53 Öte yandan, sosyal ağlar vasıtasıyla
gerçekleşen göçlerin bir kısmının, yasa dışı yollardan gerçekleştirildiği de bir
gerçekliktir.
48 Saraçlı, a.g.e., 26-27. 49 Massey, Arango, Hugo, Kouaouci, Pellegrino and Taylor, a.g.m., 28. 50 Güllüpınar, a.g.m., 73-74. 51 İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 44. 52 Abadan-Unat, a.g.e., 292-294. 53 Castles ve Miller, a.g.e., 40 ; İçduygu, Erder ve Gençkay, a.g.e., 44.
14
Kümülatif nedensellik
Kümülatif nedensellik, göçün sürekliliğini açıklamaya yönelik bir teorik
yaklaşımdır. Bu teori, bir sektörde sadece göçmenlerin çalıştığı algısının toplumda
yerleşmesi durumunda, işgücü ihtiyacını karşılamak için yeni göçlerin
başlayacağını belirtmektedir. Örnek olarak Avrupa’da otomotiv sektörü, ağırlıklı
olarak göçmenlerin çalıştığı bir iş sahası olarak kabul edilmektedir.54
Ayrıca bu teori, göçlerin başladıktan bir süre sonra sürekli hale geldiğini ve
kendi kendisini beslemeye başladığını ileri sürmektedir. Bu yaklaşım, bir açıdan
göçlerin devamlılığınında sosyal ağların etkisini vurgulamakta, öte yandan
gerçekleşen göçlerin de bir doyma noktası olduğunu belirtmektedir.55
1.1.1.1.3. Göç sistemleri teorisi
Göç sistemleri teorisi, uluslararası ilişkiler disiplini içinde, nüfus hareketlerini
siyasî ve ekonomik yönleriyle incelemektedir. Mezkûr teoriye göre, iki veya daha
fazla ülke arasındaki insan hareketliliği sayesinde bir irtibat ağı oluşmaktadır.
Böylece oluşan göç sisteminde, merkezi konumdaki bir veya birkaç devletten
müteşekkil bir bölge ile nüfus hareketlerine kaynaklık yapan belirli sayıda ülke yer
almaktadır.56
Devletler arasında önceden var olan ilişkilerin nüfus hareketlerindeki önemini
vurgulayan söz konusu teori57, sömürgecilik, siyasî/kültürel ilişkiler, ticaret gibi
bağları ele almaktadır. Örneğin Cezayir’den Fransa’ya gerçekleşen göçler, iki ülke
arasındaki sömürge ilişkisine, Almanya’daki Türk nüfus ise geçmişte bu ülkeye
çalışmak için giden işçilere dayanmaktadır. Bu teori, kişilerin ve aile fertlerinin
karar alma süreçlerindeki etkisini dikkate alması, makro ve mikro düzeylerdeki
etkenlere de odaklanması sebebiyle önemlidir.58 Ayrıca teori, coğrafi yakınlığı,
54 Abadan-Unat, a.g.e., 21-24. 55 Saraçlı, a.g.e., 30. 56 Abadan-Unat, a.g.e., 22-23 ; Güllüpınar, a.g.m., 77. 57 İçduygu, Erder ve Gençkaya, a.g.e., 44. 58 Castles ve Miller, a.g.e., 35-37 ; Sert, a.g.m., 42-43.
15
devletler arasındaki ilişkileri kolaylaştıran bir etken olarak değerlendirmekle birlikte,
ilişkileri belirleyici bir unsur olarak görmemektedir.59
Nüfus hareketlerini inceleyen teoriler arasında çelişkiler bulunduğu algısı
oluşsa da, her bir teori, nüfus hareketlerini farklı düzey ve açılardan ele almaktadır.
Bu yönüyle teoriler, nüfus hareketlerine yönelik politika belirleme sürecinde ilgili
aktörler ve kurumlara katkı sağlayabilmektedirler. Zaten nüfus hareketlerini
kapsamlı olarak ele alan bir “büyük teori” de bulunmamaktadır. Öte yandan,
coğrafi yakınlık, geçmişteki irtibatları, kişi ve aile fertlerinin düşünceleri, akrabalık
bağları, aynı dil, din ve etnik kökenden olma gibi faktörler, insanların hedef ülke
seçimlerinde etkili olmaktadır.60
1.1.1.1.4. Uluslararası ilişkiler disiplininin yaklaşımı
Uluslararası ilişkiler teorileri, nüfus hareketlerine karşı mesafeli bir duruş
sergilemişlerdir.61 Öte yandan, uluslararası alanda yaşanan gelişmelere paralel
şekilde atılan bazı adımlar vardır. Özellikle I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı hasar ve
insanların kitlesel olarak yerlerini terk etmeleri bir dönüm noktası olmuştur.
Uluslararası ilişkiler teorilerinin öncüsü olan İdealizm, uluslararası örgütlere,
sivil toplum kuruluşlarına (STK), işbirliğine, hukuka ve özgürlüklere önem
atfetmektedir. Bu çerçevede I. Dünya Savaşı sonrasında MC’nin (1920-1946)
kurularak mültecilerin sorunlarını çözmek için Nansen Ofisi’nin ve Hitler’in
zulmünden kaçanlara yönelik Yüksek Komiserliğin faaliyete geçirilmesi ve bazı
kurumsal adımlar atılması önemlidir. Ancak bu süreçte uluslararası örgütler,
yerlerinden edilenlerin sorunlarını çözmede başarılı olamamışlardır. Uluslararası
sistemde ana aktör olarak devletlerin görülmesi ise mülteci konusunun geri planda
kalmasına yol açmıştır.62 Ayrıca MC, nüfus hareketlerini, ülkelerin ikili ilişkilerle
çözebileceği bir sorun olarak görerek hatalı bir yol izlemiştir.63
59 Massey, Arango, Hugo, Kouaouci, Pellegrino and Taylor, a.g.m., 33-34. 60 Abadan-Unat, a.g.e., 4-24 ; Sert, a.g.m., 37-41. 61 Çelebi, a.g.m., 9-16. 62 Çelebi, a.g.m., 21-22-25. 63 Kılıç, a.g.m., 173.
16
Öte yandan, uluslararası ilişkiler disiplininin hakim teorisi Realizm64 ise
devletler arasında yaşanan çıkar ve güç mücadelesine, ülkelerin egemenliğine,
uluslararası sistemdeki otorite boşluğuna vurgu yapmıştır. Bu doğrultuda Realizm,
uluslararası örgütleri ve STK’ları geri plana iterek, uluslararası hukukun işlevini ve
işbirliğini de yeterli görmemiştir.65
Realizm’in kurucuları arasında, kendisi de bir göçmen olan Hans Morgenthau
da yer almıştır. Buna rağmen Realizm, sığınma ve göç konularına eğilmemiştir.
Realizm, başat güçlerin çıkarlarıyla uyumlu bir mülteci rejimi kurulabileceğini ve
işbirliği yapılabileceğini öngörmüştür. Bu çerçevede II. Dünya Savaşı sonrasında,
bugün de geçerli olan mülteci tanımı yapılmış ve kurumsal bir mülteci rejimi
kurmaya çalışılmıştır. Öte yandan Realizm, SSCB ile yürütülen mücadelede
mültecileri bir propaganda aracı olarak kullanmaya çalışmıştır.66 Dolayısıyla
sığınmacı/mülteciler, uluslararası ilişkiler disiplini tarafında yıllarca ihmal edilmiştir.
1.1.2. Sığınma, Sığınmacı ve Mülteci Kavramları
Sığınma/iltica (asylum), ırkı, dini, milliyeti, siyasî görüşü veya bir gruba
bağlılığı nedeniyle zulme uğrayacağı korkusu taşıyan insanların korunma
arayışında olmalarıdır.67 Pazarcı’ya göre sığınma, bir ülkede oturan/bulunan
insanların, baskı veya ayrımcı uygulamalar karşısında yabancı bir ülkeye,
diplomatik temsilciliğe, savaş gemisi/uçağına veya askerî tesise giderek koruma
talep etmeleridir.68 Kitlesel sığınma (mass influx) vakalarında, bir başka ülkenin
sınırı yasa dışı olarak geçilmekte veya sınır kapısı/sınır geçiş yeri olarak belirlenen
noktalar kullanılmaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) göre
kitlesel sığınma, kısa bir sürede, gruplar halinde insanların, sığınma sebeplerinden
64 Realizm, 1930’ların sonundan 1980’lerin ortalarına kadar etkili olmuştur. 65 Aydın, M. (2004). Uluslararası ilişkilerin ‘gerçekçi’ teorisi: kökeni, kapsamı, kritiği. Uluslararası İlişkiler,
1(1), 33-48. 66 Çelebi, a.g.m., 22-26. 67 Price, M.E. (2009). Rethinking asylum: history, purpose and limits. New York: Cambridge University
Press, 4. 68 Pazarcı, H. (2012). Uluslararası hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi, 214-216.
17
birinin zorlamasıyla ülke dışına gitmeleri69 ve diğer devletlerin de bu insanları
kabul etmeleridir. Kitlesel göçün bir çeşidi olan kitlesel sığınma, çatışmalar ve/veya
krizlerin yaşandığı dönemlerde artış göstermektedir. Avrupa Konseyi
Yönergesi’nde (Geçici Koruma Yönergesi) kitlesel sığınma, bir ülke/bölgeyi terk
etmeye zorlanmış insanların, kendi imkânları veya yardımlar sayesinde Avrupa
ülkelerine ulaşmaları olarak tanımlanmıştır.70
Savaş, çatışma, kriz, baskı, zulüm ve şiddet gibi nedenlerle yaşadıkları
toprakları terk eden insanlar, daha güvenli yerlere gitmeyi hedefleyerek, başka
ülkelere/egemen güçlere sığınmak durumunda kalmaktadırlar.71 Tarih boyunca
sığınma yeri olarak genellikle kutsal mekânlar kullanılmıştır. İlk Müslümanlar,
karşılaştıkları baskı ve zulüm üzerine Habeşistan’a sığınmış, daha sonra
Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdir.72 XX. yüzyıla kadar sığınma arayan
insanları korumaya yönelik evrensel standartlar oluşmamış ve sığınma konusu
uluslararası bir sorun olarak görülmemiştir. Özellikle iki dünya savaşının yol açtığı
yıkımdan etkilenen insanların nereye ve nasıl yerleştirileceği sorunu karşısında
uluslararası alanda düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur.73
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde (İHEB) sığınma hakkı yer
almaktadır. BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarihinde ilan ettiği İHEB’de
(md.14), “Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve
sığınma olanağından yararlanma hakkına sahiptir” ve “Siyasî olmayan suçlar veya
BM’nin amaçları ve ilkelerini ihlal eden davranışlardan kaynaklanan kovuşturmalar
söz konusu olduğunda bu hakka başvurulamaz” ibareleri yer almaktadır.74
69 Acer, Y., Kaya, İ. ve Gümüş, M. (2011). Türkiye için yeni bir iltica stratejisi üzerine gözlemler. Çelebi, Ö.
Özçürümez, S. ve Türkay, Ş. (Editörler). İltica, uluslararası göç ve vatansızlık: kuram, gözlem ve politika.
Ankara: BMMYK, 73. 70 Avrupa Konseyi Yönergesi (Geçici Koruma Yönergesi). İnternet: http://www.goc.gov.tr/icerik3/avrupa-
birliginde-gecici-koruma_409_558_1096. 71 Hazan, J.C. (2002). Geçmişten geleceğe zorunlu göç: mülteciler ve ülke içinde yerinden edilenler. Ihlamur-
Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim
Yayınları, 185-186. 72 Çiçekli, a.g.e, 20 ; Kılıç, a.g.m, 173. 73 Goodwin-Gill, G.S. and McAdam, J. (2007). The refugee in international law. New York: Oxford
University Press, 10-421 ; Çiçekli, a.g.e., 20 ; Saraçlı, a.g.e., 58-65. 74 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi için bkz. BMMYK Türkiye Temsilciliği. (1998). Sığınma ve mülteci
konularındaki uluslararası belgeler ve hukuki metinler. Ankara: BMMYK Türkiye Temsilciliği, 170.
18
Sığınma arayışındakiler açısından “sığınma hakkı” (right of asylum), iki
anlama sahiptir: Sığınma verme hakkı ve sığınma kazanma hakkı. Sığınma verme
hakkı, ülkelerin inisiyatifinde olan bir haktır. Sığınma kazanma hakkı ise
sığınmacının başvuru yaptığı ülkeden bu hakkı elde etmesidir.75 Sığınma hakkı
verilmesi, zor durumdaki bu insanlara yardım etme yollarından biridir.
Sığınmacılar (asylum seeker); bir ülkeye kabul edildikten sonra mülteci
statüsü için başvuruda bulunan kişilerdir. Mülteci statüsü için başvuru yapmamış
veya başvurusu henüz sonuçlanmamış kişiler, sığınmacı olarak kabul
edilmektedirler. Sığınma başvuruları, ülkelerin yasal mevzuatına ve uluslararası
hukuka göre değerlendirilmektedir. Başvurusu reddedilenlere ise insani
gerekçelerle ikamet izni verilerek ülkede kalmaları sağlanabilmektedir. Bununla
birlikte her sığınmacıya da mülteci statüsü verilmemektedir. Statüsü geçici olan
sığınmacılara sağlanan imkânlar, ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu
durum, sığınmacılara yönelik bağlayıcı nitelikte uluslararası düzenlemeler
olmayışından kaynaklanmaktadır.76
Goodwin-Gill ve McAdam’a göre mülteciler (refugee); bir ülkedeki
dayanılması zor olan şartlardan veya karşılaşılan sorunlardan uzaklaşma
arayışında olan insanlardır. Savaş, çatışma, kriz, baskı, özgürlüklerin kısıtlanması,
yoksulluk, afet gibi sorunlarla karşılaşan insanlar, başka ülkelere gitmeyi
istemektedirler. Böyle durumlarda bireyler, öncelikle güvenliklerini ve özgürlüklerini
teminat altına almaya çalışmaktadırlar.77 Çelikel ve Gelgel’e göre mülteci;
ülkesindeki siyasî olaylar yüzünden kendi isteğiyle veya zorunlu olarak ülkesini
terk eden ancak yabancı bir ülkenin vatandaşlığına ve korumasına geçmemiş olan
kişidir.78
Mülteciler, yaşamın kıyısında kendisine yer bulan insanlardır.79 Bu kişiler,
kendi ülkelerinin koruma sağla(ya)maması nedeniyle başka ülkelerde mülteci
statüsü arayışına girmektedirler. Ancak siyasî nitelikte olmayan suçlara karışanlara
75 Göç Terimleri Sözlüğü, 49. 76 Acer, Kaya ve Gümüş, a.g.e., 13 ; Saraçlı, a.g.e., 80-83 ; Kılıç, a.g.m., 176. 77 Goodwin-Gill, G.S. and McAdam, a.g.e., 15. 78 Çelikel ve Öztekin-Gelgel, a.g.e., 18. 79 Peker ve Sancar, a.g.e., 6-7.
19
mülteci statüsü verilmemektedir.80 Bir yönüyle sığınma olgusu, siyasîleşmiş ve
uluslararasılaşmış bir konu durumundadır. Bölgesel ve uluslararası krizler, siyasî
ve sosyal değişimler/dönüşümler, kitlesel sığınma vakalarına yol açmaktadırlar.
Sığınma arayışındakileri kabul eden ülkeler, onları korumak ve yaşamlarını
sürdürmelerini sağlamakla yükümlüdürler. Ancak ülkelerin nüfus hareketleriyle tek
başlarına mücadele edememeleri nedeniyle uluslararası işbirliğine ihtiyaç
duyulmaktadır.81
Kitlesel sığınmacıları kabul etmeye yönelik isteksizlik giderek artmaktadır.
Zaman içinde ev sahibi ülkeler, bu insanları tehdit olarak görmeye, zorlama veya
teşvik yoluyla ülkelerine geri göndermeye çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda
sığınma arayışındaki insanları kabul etmek yerine kendi ülkeleri içinde
kalmalarının sağlanması ve burada koruma altına alınmaları gündeme gelmiştir.
Sığınma konusunda bir geriye gidiş olarak görülen söz konusu yaklaşımın
ardından, sığınmacıların sayısında azalma olurken, ülke içindeki zorunlu yer
değiştirmelerde artış yaşanmaktadır.82
Kitlesel sığınma vakalarında, yabancı bireylerin durumlarını tek tek ele almak
zordur. Böyle durumlarda sığınmacılar, Afrika ve Latin Amerika’daki örneklerde
olduğu üzere “grup” olarak değerlendirilerek “varışta mülteci” (prima facie refugee)
kabul edilmektedirler. Kitlesel sığınmacılara verilen “geçici koruma” ile kısa sürede
ve güvenli bir şekilde ilgili ülkeye kabul edilmeleri ve geri gönderilmemeleri
sağlanmaktadır.83
Gittikleri ülkelerde yıllarca kalıp sorun yaşayan mültecilerin içinde
bulundukları şartlar, “uzun süren mülteci durumu” (protracted refugee situation)
kavramı ile açıklanmaktadır. BMMYK’ya göre “uzun süren mülteci durumu”, az
gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerde, 25 binin üzerinde insanın, 5 yıl ve daha fazla
süreyle mülteci olarak yaşamasıdır. Bu kavram, zaruri sebeplerle ülkelerini terk
80 Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e.,15-30. 81 Haddad, E. (2008). The refugee in international society, between sovereigns. New York: Cambridge
University Press, 2-3. 82 BMMYK Türkiye Temsilciliği, (1997). Dünya mültecilerinin durumu 1997-1998, bir insanlık sorunu.
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 48. 83 İnternet: Global consultations on international protection, protection of refugees in mass influx situations:
overall protection framework, (19/02/2001), EC/GC/01/4. Web: http://www.refworld.org/docid/
3bfa83504.html adresinden 3 Şubat 2015’te alınmıştır.
20
etmelerinin üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen geri dönemeyen ve genellikle
yabancı bir ülkedeki barınma merkezleri/kamplarda yaşamlarını sürdüren insanları
tanımlamaktadır.84 Pakistan ve İran’da yaşayan Afgan mülteciler, başta Ürdün ve
Lübnan olmak üzere yurt dışında yaşayan Filistinliler, bu tanımlamanın kapsamına
girmektedirler.
1.1.2.1. Sığınmacı/Mültecilere İlişkin Hukukî Düzenlemeler
Mülteci hukuku, uluslararası hukukun bir parçasıdır. Bu sebeple uluslararası
hukuktaki gelişmelerle etkileşim içinde olan mülteci hukukunun gelişim süreci
devam etmektedir. Bugünün insan hakları ihlalleri, geleceğin sığınma sorunları
olabilmektedir.85 Temel olarak mülteci hukuku, ülkelerinde hakları çiğnenen
insanları koruma rejimidir. Sığınmacı/mültecilere uluslararası koruma sağlanması
ile bir tür ülke koruması tesis edilmektedir.86
XX. yüzyılda sığınmacı/mültecilerin sorunlarına çözüm bulmak amacıyla
yürütülen çalışmalar; iki savaş arası dönem, Soğuk Savaş dönemi ve Soğuk
Savaş sonrası dönem87 şeklinde tasnif edilebilir. Bu üç dönem arasında,
sığınmacı/mültecilerin sorunlarına yaklaşımlar arasında önemli farklılıklar
bulunmaktadır.
1.1.2.1.1. İki savaş arası dönem
I. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da yerlerinden edilen insanların sayısı
artmıştır. Ayrıca Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla birlikte göçler başlamış, 1922
yılına kadar yaklaşık 1.5 milyon Rus vatandaşı Avrupa’ya sığınmıştır. 1926 yılında
Avrupa’daki mülteci sayısı 9.5 milyona ulaşmıştır.88
84 İnternet: Executive Committee of the High Commissioner’s programme, protracted refugee situations,
(10/06/2004), EC/54/SC/CRP.14. Web: http://www.unhcr.org/40ed5b384.html adresinden 12 Şubat 2015’te
alınmıştır. 85 Haddad, a.g.e., 84 ; Çiçekli, a.g.e., 24. 86 Özkan, I. (2013). Göç, iltica ve sığınma hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 119 ; Çiçekli, B. (2014).
Yabancılar ve mülteci hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 221 ; Ergüven ve Özturanlı, a.g.m., 1053. 87 Haddad, a.g.e., 5. 88 Çelebi, a.g.m., 13.
21
Mültecilere ilişkin sistematik çalışmalar ve koruma rejimi, 1920 yılında
kurulan MC ile birlikte başlamıştır. 1921 yılında Rus mültecileri ve 1924 yılında
Ermeni mültecileri korumaya yönelik anlaşmalar yapılmıştır.89 Bu anlaşmalar ve
düzenlemelere göre mülteciler, bireysel değil grup olarak ele alınmışlardır.
Mülteciler ise ülkelerinin dışında bulunan ve koruma altında olmayan kişiler
şeklinde tanımlanmışlardır.90 Bu süreç, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne kadar devam
etmiştir.
Rus mültecilere yardım etmek için MC’ye yapılan başvuru üzerine 1921-30
döneminde Yüksek Komiser olarak Norveçli Friditof Nansen91 görevlendirilmiştir.
1933-35 döneminde Yüksek Komiserlik yapan Amerikalı James McDonald ise
daha çok Hitler’in zulmünden kaçan Yahudiler ile ilgilenmiştir. 1930’larda Yahudi
mülteciler gündemdeki yerini korumuş, 1938 yılında Fransa/Evian’da yapılan
toplantıda Almanya ve Avusturya’da yaşanan zorunlu yer değiştirmeler ele
alınmıştır. Ancak bu dönemde MC’nin çalışmaları sistematik hale gelememiş, belli
gruplara ve gelişmelere yönelik çözüm arayışları icra edilmiştir.92
II. Dünya Savaşı sürecinde Avrupa’da yerlerinden edilen yaklaşık 20 milyon
kişiye yardım etmek için uluslararası işbirliğine ihtiyaç duyulmuştur. Bu dönemde
mülteci sorununun çözümünde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) önderliği
gerekli olmuştur. Ardından başta ABD ve İngiltere olmak üzere müttefik
devletlerce, Avrupa’daki mültecilere yardımlar yapılmıştır.93 Bununla birlikte 1943
yılında BM Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi (United Nations Relief and
Rehabilitation Administration-UNRRA) faaliyete geçirilmiştir. Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’nde (SSCB) faaliyetine izin verilmeyen bu kuruluş, yaklaşık 7
milyon insanın ülkelerine geri dönmesini sağlamıştır.94
89 Helton, A.C. (1989). The detention of refugees and asylum-seekers, a misguided threat to refugee
protection. Loescher, G. and Monahan, L. (Eds.). Refugees and international relations. New York: Oxford
University Press, 137-138. 90 Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e., 16. 91 Seyahat ve kimlik belgesi olan “Nansen Pasaportu” ile mültecilerin sorunlarının çözülmesi hedeflenmiştir. 92 Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e., 18 ; Acer, Kaya ve Gümüş, a.g.e., 29 ; Çiçekli, a.g.e., 21. 93 Hazan, a.g.m., 186-187 ; Çelebi, a.g.m., 14. 94 Kılıç, a.g.m., 173-174-185.
22
1.1.2.1.2. Soğuk savaş dönemi
II. Dünya Savaşı sonrası başlayıp 1947 Truman Doktrini ile ortaya çıkan
ABD-SSCB kutuplaşması, 1948-1953 döneminde zirveye ulaşmıştır.95 Böylece
dünyayı şekillendirecek olan Soğuk Savaş süreci başlamıştır.
Bu dönemde BM bünyesindeki UNRRA’nın yerine 1947 Temmuz ayında
“Uluslararası Mülteci Örgütü” kurulmuştur. Örgüt, 73 bin kişinin ülkelerine geri
dönmesini, yaklaşık 1 milyon insanın başka ülkelere yerleşmesini sağlamıştır.
Buna rağmen BM, yeni bir örgüt (BMMYK) kurulması için çalışmalara
başlamıştır.96
Öte yandan, 1948 yılındaki Arap-İsrail Savaşı’nın ardından mültecilere ilişkin
yeni gelişmeler ortaya çıkmıştır. Komşu ülkelere sığınan veya Filistin’de kalmayı
sürdürenlere yardım etmek amacıyla 1949 yılında “BM Yakın Doğu’daki Filistinli
Mültecilere Yardım ve Çalışma Kuruluşu” (United Nations Relief and Works
Agency for Palestine Refugees in the Near East-UNRWA) faaliyete geçirilmiştir.97
Bu alanda atılan en önemli adım ise BMMYK’nın kuruluşu olmuştur. BM
Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1950 tarih ve 428 (V) sayılı kararının ekinde
BMMYK’nın kuruluş tüzüğü kabul edilmiştir. Mültecilere uluslararası koruma
sağlamayı ve sorunlarına geçici çözümler üretmeyi hedefleyen BMMYK’nın görev
süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Avrupa’dan
ayrılıp Batılı ülkelere gitmeyi hedefleyenlere yönelik kurulan BMMYK’nın
fonksiyonu98, zaman içinde mültecilerin hakları ve çıkarlarının korunması
açısından önemli hale gelmiştir.99
95 Sönmezoğlu, F. (2000). Uluslararası ilişkiler sözlüğü. İstanbul: Der Yayınları, 625. 96 Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e.,19-20 ; Kılıç, a.g.m., 185. 97 Faaliyetlerine devam etmekte olan söz konusu kuruluş, yaklaşık 5 milyon kayıtlı Filistinli mülteciye
yardım etmeyi sürdürmektedir. İnternet: http://www.unrwa.org/who-we-are adresinden 11 Ocak 2015’te
alınmıştır. 98 Hocke, J.P. (1989). Beyond humanitarism, the need for political will to resolve today’s refugee problem.
Loescher, G. and Monahan, L. (Eds.). Refugees and international relations. New York: Oxford University
Press, 37-48 ; Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e., 20-21. 99 Türk, V. (1999). The role of UNHCR in the development of international refugee law. Nicholson, F. and
Twomwy, P. (Eds.). Refugee rights and realities, evolving international concepts and regimes. New York:
Cambridge University Press, 173.
23
BMMYK’nın konumunu güçlendiren, görev ve yetkilerini genişleten ilk
gelişme 1956 yılında olmuştur. Sovyet güçlerinin Macar Devrimi’ni bastırmasıyla
Avrupa’ya dağılan yaklaşık 200 bin Macar mülteci, ABD, Kanada ve Avustralya’ya
yerleştirilmiştir. BMMYK, Macarları varışta veya grup temelinde statü vermek
suretiyle mülteci olarak tanımıştır. Günümüzde BMMYK, sığınmacı/mültecilere,
kendi ülkelerinde yerinden edilenlere ve vatansız kişilere yardımcı olmaktadır. Bu
kapsamda BMMYK, evlerine gönüllü dönüşler, yerel uyumu hızlandırma ve üçüncü
bir ülkeye yerleştirme seçenekleriyle, bireylerin sığınma haklarını kullanabilmelerini
ve başka bir ülkede mülteci olarak barınabilmelerini sağlamaya çalışmaktadır. 128
ülkede faaliyet gösteren, yaklaşık 11 bin personeli bulunan ve 2016 yılı itibarıyla
6.54 milyar dolar bütçesi olan BMMYK, 50 milyondan fazla sığınmacı/mültecinin
hayata yeniden tutunmalarını sağlamıştır.100
Mültecilere ilişkin bir başka önemli gelişme, 28 Temmuz 1951 tarihinde
Cenevre’de “Mültecilerin Hukukî Statüsüne İlişkin Sözleşme”nin (1951 Cenevre
Sözleşmesi)101 kabul edilmesidir. 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe giren
Sözleşme’ye göre [1A(2) hükmü] mülteci; “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal
gruba mensubiyeti veya siyasî düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı
sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin
korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak
istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet
ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle
dönmek istemeyen her şahıs” olarak tanımlanmıştır.102
1951 Cenevre Sözleşmesi’nin mülteci tanımında, “1 Ocak 1951 tarihinden
önce Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucu” ülkesinin dışında kalanlara/
bulunanlara vurgu yapılarak bir “sınırlama” getirilmiştir. Öte yandan Sözleşme’de
[1B(1)a hükmü] taraf devletin “1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da veya başka bir
yerde meydana gelen olaylar” şeklindeki ibareyi de kabul ederek coğrafi genişleme
yapabileceği ifade edilmiştir. Sözleşme’nin evrensel nitelik kazanmasını da
100 İnternet: UNHCR’nin tarihçesi. Web: http://www.unhcr.org/tr/unhcrnin-tarihcesi adresinden 14 Kasım
2017’de alınmıştır. 101 Mültecilerin Hukukî Statüsüne İlişkin Sözleşme (Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Sözleşme)’nin
Türkçe metni için bkz. İnternet: http://www.goc.gov.tr/icerik6/multecilerin-hukuki-durumuna-iliskin-
sozlesme_340_341_641_icerik. 102 Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 68.
24
geciktiren bu tarih ve coğrafya sınırlaması, daha sonra 1967 Protokolü (1951
Sözleşmesi’ne Ek Mültecilerin Hukukî Statüsüne İlişkin Protokol-New York
Protokolü)103 ile kaldırılmıştır.104
Dünya genelindeki uluslararası göçmenlerin bir kısmını oluşturan mültecilere,
1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki tanım çerçevesinde “sözleşme mültecileri” de
denilmektedir.105 BMMYK Tüzüğü ve 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre mülteci
statüsü almak isteyen bir kişinin, ülkesinin dışında olması gereklidir.106 1951
Cenevre Sözleşmesi’nde birden fazla vatandaşlığa sahip mültecilere ilişkin
düzenleme bulunmaktadır [1A(2) hükmü]. Çifte vatandaş bir mülteci, haklı sebebe
dayalı bir korku olmaksızın vatandaşı olduğu ülkelerden birisinin korumasından
faydalanmıyorsa, vatandaşı olduğu ülkenin korumasından mahrum
sayılmamaktadır.107
BMMYK’nın kuruluşu ve 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin kabulüyle birlikte
sığınmacı/mültecilerin sorunlarına sistematik şekilde eğilen yeni bir süreç
başlamıştır. Mülteci tanımını bireysel (grup temelli değil) yapan 1951 Cenevre
Sözleşmesi’nde sığınma hakkı detaylıca ele alınmış, zulüm olasılığı bulunan
yerlere sığınma arayışındakilerin geri gönderilmemesi dahil bazı yükümlülükler
getirilmiştir.108
1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan “geri göndermeme” ilkesine [Non-
refoulement-V(33) hükmü] göre, sığınma arayışındaki bir kişinin, yaşamı ve
özgürlüğünün tehlikeye gireceği bir ülkeye geri gönderilmemesi gereklidir. Zaten
mülteci tanımında da, bireyin milliyet veya etnik grubu yerine “zulüm” korkusu
yaratan nedenlere odaklanılmıştır. Ayrıca Sözleşme’ye taraf bir ülkenin, sığınmak
isteyenleri kabul etme ve geri çevirmeme sorumluluğu bulunmaktadır. Uluslararası
103 1967 Protokolü’nün Türkçe metni için bkz. İnternet: http://www.goc.gov.tr/icerik3/multecilerin-hukuki-
statusune-iliskin-1967-protokolu_340_343_650. 104 Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 68. 105 Helton, A.C. and Jacobs, E. (2010). What is forced migration?. Farrel, T. (Ed.), Security studies, critical
concepts in international relations. London and New York: Routledge, 254 ; Price, a.g.e., 17. 106 Ergüven ve Özturanlı, a.g.m., 1022-1023. 107 Ekşi, a.g.e., 44 ; Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 68. 108 Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 68 ; Karrenbrock, a.g.m., 166.
25
örf ve adet hukuku kuralı olan “geri göndermeme” ilkesi, uluslararası hukukun
“emredici bir kuralı” (jus cogens) olma yolunda ilerlemektedir.109
Söz konusu olumlu gelişmelere rağmen mültecilerin hak ihlallerini
inceleyecek bir uluslararası mahkeme bulunmamaktadır. Bu nedenle mültecilerin
haklarının korunmasında, BMMYK ve özellikle sığınma talep edilen ülkelere
sorumluluklar düşmektedir.110 Öte yandan, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967
Protokolü’ne taraf olmayan ülkelere, uluslararası hukuktan kaynaklanan “ikincil
koruma (tamamlayıcı koruma) (complementary protection) bağlamında yüklenen
sorumluluklar vardır.111
Mülteci hareketlerinin Avrupa’dan Asya ve Afrika’ya kaymasıyla birlikte
mülteci tanımı kısıtlı kalmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin kapsamını
genişletmek amacıyla 1965 yılında BMMYK’nın önerisiyle İtalya’da mülteci
sorununun hukukî boyutları ele alınmış ve BMMYK tarafından bir protokol taslağı
hazırlanmıştır. Taslak üzerinde çalışıldıktan sonra Genel Kurul’a ve bilahare taraf
devletlere de gönderilerek 4 Ekim 1967 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1967
Protokolü, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki tarih ve coğrafya sınırlamasını
kaldırarak uygulama alanını evrensel hale getirmiştir.112
Afrika Birliği Örgütü (ABÖ)113, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki mülteci
tanımında yer alan zulüm koşulu (zulme uğramaktan haklı nedenlere dayalı korku)
yerine daha geniş bir tanımlama yapmıştır. Buna göre 10 Eylül 1969 tarihinde
kabul edilen ve 20 Haziran 1974 tarihinde yürürlüğe giren ABÖ Sözleşmesi’nde114
mültecilerin; “dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği veya vatandaşı olduğu ülkenin
bir bölümünde veya bütününde kamu düzenini ciddi bir biçimde tehdit eden olaylar
yüzünden, ülkesi dışında başka bir yere sığınmak için yaşadığı yerden ayrılmak
109 Öztürk, N.Ö. (2015). Mültecinin hukukî statüsünün belirlenmesi. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 83 ; Sığınma
ve mülteci…, a.g.e., 77-78 ; Ergüven ve Ö1zturanlı, a.g.m., 1025. 110 Fitzpatrick, J. (2002). The human rights of refugees, asylum-seekers and internally displaced persons: a
basic introduction. Fitzpatrick, J. (Ed.). Human rights protection for refugees, asylum-seekers and internally
displaced persons, a guide to international mechanisms and procedures. New York: Transnational
Publishers, Inc., 4 ; Çiçekli, a.g.e., 22. 111 Goodwin-Gill and McAdam, a.g.e., 285. 112 Öztürk, a.g.e., 84. 113 2002 yılından itibaren Afrika Birliği adını almıştır. 114 Afrika’daki Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen ABÖ Sözleşmesi’nin Türkçe metni için bkz.
Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 314.
26
zorunda kalan insanlar” olduğu belirtilmiştir. Bilahare bulunulan ülkedeki çatışma,
şiddet ve kaos durumu ön plana çıkmış, zulüm korkusuna daha az vurgu
yapılmaya başlanmıştır. Bu geniş yaklaşım BMMYK tarafından da tercih
edilmektedir.115
1960 ve 70’lerde Afrika ve Asya’da sömürgecilik sonrası kurulan devletlerdeki
siyasî ve askerî çatışmalar, nüfus hareketlerini artırmıştır. Kitlesel sığınmaların
çoğalmasının doğal sonucu olarak mülteciler “grup” olarak ele alınmışlardır.116
1977 yılında BM Genel Kurulu’nda “mülteciler ve yer değiştirmiş kişiler” (refugees
and displaced persons) ibaresi kullanılmıştır. Böylece mülteci statüsü
kazanamayan ancak başka ülkelerde sığınma arayanların “yer değiştirmiş/
yerinden edilmiş kişiler” (displaced persons) oldukları kabul edilmiştir.117
Bununla birlikte “ülke içinde yerinden edilmiş kişiler” (internally displaced
persons) kavramı ise 1998 Nisan ayı içinde BM İnsan Hakları Komisyonu’na
sunulan “BM Ülkesinde Yerinden Edilmiş Kişilere İlişkin Klavuz İlkeler”de
açıklanmıştır. Tanıma göre mezkûr şahıslar; silahlı çatışma, şiddet, insan hakları
ihlalleri, insan veya doğal kaynaklı felaketler üzerine yaşadıkları yerleri terk etmek
veya kaçmak zorunda kalan ama ülke dışına çıkmayan kişilerdir. 1999 yılında
BMMYK Yürütme Konseyi’nin (EXCOM) onayladığı 1998 Klavuz İlkeleri, ülke
içinde yerinden edilmiş kişiler konusunda referans metin niteliğindedir.118
Asya, Afrika ve Orta Amerika’daki çatışmalar nedeniyle 1970 ve 80’lerde
kitlesel sığınma vakaları artmıştır. Sığınmacı/mültecilerin kalış sürelerinin uzaması
ve sorunların artması üzerine, BMMYK öncülüğünde kamplar/barınma
merkezlerinde ihtiyaçlarının karşılanması ve korunmaları sağlanmıştır. Ancak bu
uygulamalar, sorunların daha da büyüyerek kalıcı hale gelmesine yol açmıştır.
Sığınmacı/mültecilerin büyük ölçüde az gelişmiş/gelişmemiş ülkelerden
115 Price, a.g.e., 5-12 ; Dünya mültecilerinin durumu..., a.g.e., 52. 116 Hocke, a.g.m., 39-40 ; Hazan, a.g.m., 188-189 ; Çiçekli, a.g.e., 22-23. 117 Pazarcı, a.g.e., 216-217. 118 Helton and Jacobs, a.g.m., 261 ; Dünya mültecilerinin durumu…, a.g.e.,117.
27
kaynaklanması sebebiyle çözümün yine bu ülkelerde üretilmesi görüşü ağırlık
kazanmıştır.119
Kolombiya/Cartagena’da 19-22 Kasım 1984 tarihlerinde yapılan “Orta
Amerika, Meksika ve Panama’daki Mültecilerin Yasal ve İnsancıl Problemlerden
Korunması Hakkındaki Uluslararası Konferans Dizisi”nde, “Cartagena Mülteciler
Bildirisi” kabul edilmiştir. Bu bildiride “mültecilerin ülkelerine geri dönüşlerinin
gönüllü olması, BMMYK ile işbirliği içinde gerçekleşmesi, mültecilerin korunması
ve desteklenmesine yönelik programların takviye edilmesi, mülteci tanımına
‘yaygın şiddet, dış saldırı, iç çatışmalar, yaygın insan hakları ihlalleri veya kamu
düzenini ciddi olarak bozan diğer durumlardan dolayı hayatları, güvenlikleri veya
özgürlükleri tehdit altında olduğu için ülkelerinden kaçan kişilerin’ eklenmesi, geri
göndermeme ilkesinin bir jus cogens kuralı olarak kabul edilip uygulanması”
hususları yer almıştır.120
1980 ve 90’larda yaklaşık 5 milyon kişi, mülteci statüsü almak için Batılı
ülkelere başvuruda bulunmuştur. Bu süreçte havayolu taşımacılığında alınan
mesafe, sığınma arayışlarının farklı ülkelere yayılmasında etkili olmuştur. Öte
yandan, sığınma arayan insanların, hedef ülkelerde yol açtıkları sorunlar,
sınırlayıcı politikaları gündeme taşımış, bunun üzerine yalan beyanla mülteci
statüsü almak için yapılan başvurularda artış görülmüştür.121
1.1.2.1.3. Soğuk savaş sonrası dönem
Soğuk Savaş döneminde sığınma konusu, Batı’nın Doğu Bloku’na karşı
üstünlük sağlamak için kullandığı bir araç olmuştur. Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla
birlikte sığınma arayışında yaşanan artış, Batılı ülkelerin konuya yaklaşımını menfi
yönde değiştirmiştir. Bu süreçle birlikte sığınma konusu, “insan odaklı” yaklaşım
yerine “güvenlik” perspektifinden ele alınmıştır.122
119 Milner, J. and Loescher, G. (2011). Responding to protracted refugee situations, lessons from a decade of
discussion. Oxford: University of Oxford Refugee Studies Centre, 1-3 ; Hazan, a.g.m.,189. 120 Sığınma ve mülteci…, a.g.e., 328-331. 121 Price, a.g.e., 7 ; Hocke, a.g.m., 40 ; Dünya mültecilerinin durumu…, a.g.e., 6. 122 Price, a.g.e., 6 ; Çiçekli, a.g.e., 23-24.
28
1990’larda Yugoslavya’nın parçalanması, 1994 yılında Ruanda’da yaşanan
soykırım gibi önemli gelişmeler nüfus hareketlerini artırmıştır. Bu gelişmeler
karşısında yeterince aktif olamayan uluslararası toplum, kalıcı çözümler üretmek
yerine geçici insani yardımlara yönelmiştir. Batılı ülkelerde sığınma konusunda
daha sert politikalar izlendiği sırada BM Mülteciler Yüksek Komiseri Sadako
Ogato, mültecilerin ülkelerine “gönüllü geri dönüşlerini” gündeme getirmiştir. 1992-
1996 döneminde, Pakistan ve İran’da bulunan yaklaşık 2.7 milyon Afgan mülteci
ülkesine geri dönmüştür. Öte yandan, bu süreçte mülteciler, kendi ülkelerine uyum
sağlamada sorun yaşamışlardır.123
Sığınmacı/mültecilerin ev sahibi ülkelerde kalış sürelerinin uzaması, sorunu
çok boyutlu hale getirmiştir.124 ABD’nin Afganistan ve Irak’a müdahaleleri ile
birlikte yeni kitlesel sığınma vakaları yaşanmıştır. Geçmişte sığınmacıları kabul
etmeye meyilli ülkeler, özellikle 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırılarından sonra
ulusal güvenliklerini ön planda tutmaya başlamışlardır. Böylece ülkeler, nüfus
hareketlerinin önünü kesmeye çalışmışlardır.125
Sığınma arayışındakilere uluslararası koruma sağlanması ve yardımlar
yapılması, sorunun çözümü için yeterli değildir. Ülkelerin sınırlı sayıda sığınmacıyı
kabul etmeleri ve hazırlanan projelerin yüksek maliyeti nedeniyle kendi ülkelerinde
korunmaları gündeme gelmiştir.126 Uluslararası toplum da, sorunların yaşandığı
ülkelerde çözülmesine sıcak bakmaktadır. Sığınma sorununun çözümünde,
BM’nin politikaları ve faaliyetleri belirleyici olmaktadır. Bu kapsamda, insanların
yaşadıkları yerleri terk etmelerine yol açan koşulların ortadan kaldırılması ve
uluslararası koruma sağlanmasında ülkelerin sorumluluklarının zorunlu hale
getirilmesi önemlidir.127
Bu minvalde BM Genel Kurulu’nda 19 Eylül 2016 tarihinde ilk kez düzenlenen
“Büyük Ölçekli Mülteci ve Göçmen Hareketlerine yönelik BM Zirvesi”nde, 193
hükümet tarafından kabul edilen New York Bildirisi önemlidir. Bildiride, “mülteci/
göçmenlerin insan haklarının korunması, eğitilmeleri, kitlesel göçü kabul eden
123 Hazan, a.g.m., 189-190. 124 Milner and Loescher, a.g.e., 7. 125 Karrenbrock, a.g.m., 166 ; Hazan, a.g.m., 190. 126 Price, a.g.e., 12-13. 127 Helton and Jacobs, a.g.m., 262 ; Dünya mültecilerinin durumu…, a.g.e., 48-49.
29
ülkelerin desteklenmesi, BMMYK tarafından mültecilerin üçüncü ülkelere
yerleştirilmesi, Uluslararası Göç Örgütü (UGÖ)’nün BM sistemine dahil edilerek
göç konusunda küresel yönetişimin güçlendirilmesi” gibi hususlar yer almıştır. Bu
zirve, Suriyeli sığınmacılar vakasının ardından dünya genelinde sorumluluğun
yaygınlaştırılması açısından önemlidir.128
1.1.2.2. Türkiye’de Sığınmacı/Mültecilere Yönelik Mevzuat
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce özellikle Balkanlar ve
Kafkasya’dan başlayan zorunlu göçler, kuruluşun ilk döneminde de devam
etmiştir. Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’dan göçler gerçekleşmiştir. 1930’lu
yıllarda Almanya’daki Nazi rejiminden kaçan yaklaşık 800 Yahudi Türkiye’ye
sığınmıştır. Bu dönemde “Türk soylu ve Türk kültürüne bağlı olanların” Türkiye’ye
gelişlerini kolaylaştırmak amacıyla 14 Haziran 1934 tarihli ve 2510 sayılı “İskân
Kanunu”129 kabul edilmiştir. İskân Kanunu’nda ilk kez mülteci tanımı yapılmıştır.
Buna göre mülteci “Türkiye’de yerleşmek maksadile olmayıp bir zaruret ilcasile
muvakkat oturmak üzere sığınanlara denir” şeklinde açıklanmıştır. 1951 Cenevre
Sözleşmesi öncesinde sığınanların Türk olup olmadığı ayrımına göre mültecilere
ilişkin düzenleme yapılmıştır.130
1923-1997 döneminde Balkanlar’dan gelip Türkiye’ye yerleşenlerin sayısı
1.650.000 iken aynı dönemde diğer ülkelerden gelenlerin sayısı 17.900’dür. Bu
durum, Türk ulusu ve kimliğini oluşturmak için dışarıdan Türk ve Müslüman
nüfusun gelişinin tercih edildiğini göstermektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu
yana Türkiye’ye kabul edilen göçmen sayısı yaklaşık 2 milyondur. Göçmenlerin
büyük çoğunluğu Türk soylu ve Türkçe bilen kişilerden oluşmaktadır. Öte yandan,
1923 yılından itibaren gelen göçmen sayısı, 2011 yılından bu yana kitlesel ve
zorunlu şekilde göç eden Suriyelilerin yaklaşık olarak yarısı kadardır.131 Türkiye’ye
128 “New York Declaration for Refugees and Migrants” için bkz. İnternet: http://www.un.org/
en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/71/1. 129 21 Haziran 1934 tarih ve 2733 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
arsiv/2733.pdf. 130 Taneri, G. (2012). Uluslararası hukukta mülteci ve sığınmacıların geri gönderilmemesi ilkesi. Ankara:
Bilge Yayınevi, 230 ; Öztürk, a.g.e., 350-352. 131 Kirişçi, K. (1988). Türkiye’ye yönelik göç hareketlerinin değerlendirilmesi. Bilanço 1923-1998: Türkiye
Cumhuriyeti’nin 75. Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 111-116 ;
İnternet: Erdoğan, M. ve Ünver, C. (2015). Türk iş dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler konusundaki görüş,
beklenti ve önerileri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) ve
30
sığınma başvurusunda bulunanlar iki nedenle kabul edilmektedirler. İlk olarak
1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf ülke olarak Türkiye,
topraklarına sığınanları geri gönderememektedir. İkincisi ise Türk halkının
sığınmacılarla dil, din, kültür ve tarih gibi ortak bağlarının bulunmasıdır.132
Türkiye’nin hazırlık çalışmalarına da katıldığı 1951 Cenevre Sözleşmesi, 5
Eylül 1961 tarih ve 10898 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir.133 10 yıl gecikmeyle Sözleşme’ye taraf olan Türkiye, mülteci tanımındaki
tarih ve coğrafya sınırlamasını (1 Ocak 1951 tarihinden önce Avrupa’da meydan
gelen olaylar) kabul etmiştir. Bilahare 1967 Protokolü kapsamında Türkiye, tarih
sınırlamasını kaldırmış, sadece Avrupa’dan geleceklere mülteci statüsü vereceğini
belirtmiştir. Avrupa dışından gelenlerin ise BMMYK tarafından Batılı ülkelere
yerleştirilmesi kabul edilmiştir.134 1967 Protokolü, Bakanlar Kurulu’nun 1 Temmuz
1968 tarih ve 6/10266 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmıştır.135
Anayasa’nın 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
antlaşmaların kanun hükmünde olduğu belirtilmektedir.
SSCB ve Yugoslavya’nın dağılması sonrası göçler, İran ve Irak’tan gelen
sığınmacılardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle 1994 yılında “Türkiye’ye İltica
Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkâmet İzni Talep
Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen
Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik”136 (İltica ve Göç Yönetmeliği) (1994 Yönetmeliği)
hazırlanmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü temel alınarak
hazırlanan 94/6169 karar sayılı yönetmelik, mülteciler, sığınmacılar, yabancılar,
sınırlara gelen yabancılar ve nüfus hareketlerine ilişkin usul ve esasları, görevli
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 74. Web: http://tisk.org.tr/tr/e-yayinlar/353-goc/353-goc.pdf
adresinden 6 Ekim 2017’de alınmıştır. 132 Karrenbrock, a.g.m., 165. 133 5 Eylül 1961 tarih ve 10898 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
arsiv/10898.pdf. 134 Çatır, G. (2002). Zorunlu göç tecrübesinin devlet politikalarındaki yansıması: Bulgaristan’dan Türkiye’ye
kitlesel göçün analizi. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar,
tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları, 222. 135 5 Ağustos 1968 tarih ve 12968 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet:
http://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/media/uploads/2015/08/02/MultecilerinHukukiDurumunaDair1967Proto
kolu.pdf. 136 30 Kasım 1994 tarih ve 22127 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
arsiv/22127.pdf.
31
kuruluşları belirlemeyi amaçlamış137, ayrıca sığınma kavramını Türk mevzuatına
sokmuştur. Yönetmeliğe göre sadece Avrupa’dan gelenler mülteci, Avrupa
dışından gelenler ise sığınmacı olarak kabul edilmişlerdir.138
İçişleri Bakanlığı’nın 22 Haziran 2006 tarihinde hazırladığı 57 sayılı Genelge
(Uygulama Talimatı)139, 25 Mart 2005 tarihinde kabul edilen “İltica ve Göç
Alanındaki AB Müktesabatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem
Planı”nın140 ardından yayınlanmıştır. Eylem Planı’nda, göçler ve sığınma
hareketleri konusunda altyapı hazırlanması, coğrafi sınırlamanın kaldırılması
halinde yaşanabilecek sorunlar ve sığınmacıların oluşturduğu külfetin paylaşılması
gibi konular yer almıştır. Genelge ise sığınmacı/mültecilere ilişkin düzenlemeleri
uyumlu hale getirmeye ve uygulamadaki sorunları aşmaya yönelik olarak
hazırlanmış, AB’ye uyum çabaları kapsamında ilk kez “tamamlayıcı koruma”
statüsüne yer verilmiştir.141
19 Eylül 2006 tarihli ve 5543 sayılı yeni “İskân Kanunu”, göçmeni, Türk
soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu
halde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlar şeklinde tanımlamıştır.
Ayrıca serbest göçmen, iskânlı göçmen, münferit göçmen ve toplu göçmen
kavramlarına yer verilmiştir.142
Sığınmacı/mültecilere ilişkin mevzuat eksikliğini gidermek amacıyla 4 Nisan
2013 tarih ve 6458 nolu “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” (YUKK)
kabul edilmiştir. YUKK; yabancıların Türkiye’ye geliş-gidişleri, kalmaları, koruma
talepleri konusundaki usul ve esasları, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (GİGM)
kuruluşuyla ilgili detayları düzenlemiştir. YUKK, sığınma talep edenlere sağlanan
137 Çelikel ve Öztekin-Gelgel, a.g.e., 22-23. 138 Ekşi, ag.e., 46-48. 139 İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 22 Haziran 2006 tarih ve 57 sayılı genelgesi için bkz.
İnternet: http://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/57-Sayili-Genelge-2010-Degisikligi.pdf. 140 İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem
Planı için bkz. İnternet: http://www.goc.gov.tr/files/files/turkiye_ulusal_eylem_plani(3).pdf. 141 Ekşi, a.g.e., 46-47 ; Öztürk, a.g.e., 376-377. 142 19 Eylül 2006 tarih ve 5543 sayılı İskân Kanunu için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
eskiler/2006/09/20060926-1.htm.
32
uluslararası korumayı; “mülteci”, “şartlı mülteci” ve “ikincil koruma” olarak
sınıflandırmıştır.143
YUKK’a göre mülteci (md. 61), 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi
sınırlama temelinde tanımlamıştır. Sadece “Avrupa ülkelerinde meydana gelen
olaylar” nedeniyle gelecek yabancıya veya vatansız kişiye nitelikleri uyması
halinde mülteci statüsü verileceği belirtilmiştir. Mülteci statüsü, bireysel olması
nedeniyle kitlesel göçlerde uygulanamamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’deki
Suriyeliler, Avrupa dışından kitlesel göçle geldikleri için mülteci değildirler. 1994
Yönetmeliği’nde “sığınmacı” olarak tanımlanan yabancılar, YUKK’da “şartlı
mülteci” olarak nitelendirilmiştir. YUKK (md. 62), “Avrupa ülkeleri dışında meydana
gelen olaylar” sebebiyle gelecek olan yabancı veya vatansız kişiye “şartlı mülteci”
statüsü vermekte ve BMMYK vasıtasıyla güvenli üçüncü ülkeye yerleştirilinceye
kadar Türkiye’de kalmasına müsaade etmektedir. Bu statü de bireysel olup kitlesel
göçlerde uygulanmamaktadır. “İkincil koruma” (md. 63) ise mülteci ve şartlı mülteci
olarak olarak nitelendirilemeyen, menşe veya ikamet ülkesine geri gönderildiğinde
ölüm cezası, işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza ve muamele, çatışmalar
dolayısıyla ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle menşe veya ikamet
ülkesinin korumasından yararlanamayan veya yararlanmak istemeyen yabancı
veya vatansız kişiye verilen statüdür.144 Bir yönüyle Türkiye’de kalma hakkı
olmayan ve sınır dışı kapsamına giren yabancı veya vatansız kişilere yönelik
olarak geri göndermeme ilkesinin uygulanmasıdır.145
YUKK (md. 91), ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri
dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak Türkiye’nin
sınırlarına gelen veya sınırları geçen yabancılara yönelik “geçici koruma”nın
şartlarını belirlemiş ancak gerekli düzenlemelerin Bakanlar Kurulu tarafından
yapılmasını öngörmüştür. Bu minvalde hazırlanan “Geçici Koruma Yönetmeliği”146
(2014/6883 karar sayılı), 22 Ekim 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir. Özellikle 2011 yılından itibaren Suriyelilerin zorunlu ve kitlesel
143 4 Nisan 2013 tarih ve 6458 nolu Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu için bkz. İnternet:
http://www.mevzuat.gov.tr/ MevzuatMetin/1.5.6458.pdf. 144 Ekşi, a.g.e., 159-162. 145 Asar, A. (2016). Göç Yönetimi. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, 25-26. 146 Geçici Koruma Yönetmeliği için bkz. İnternet: http://www.goc.gov.tr/files/files/03052014_6883.pdf.
33
şekilde gelişleriyle birlikte “geçici koruma” statüsü ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla Türkiye’deki Suriyeliler, “geçici koruma” sağlanan yabancılar olarak
tanımlanabilir.147 “Geçici koruma” kapsamındaki yabancıların, bireysel uluslararası
koruma (mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma) başvuruları, mevcut uygulamanın
sekteye uğramaması amacıyla işleme konulmamaktadır.148
“Geçici koruma” açısından kitlesel akınların Avrupa veya Avrupa dışından
gelmesi arasında fark bulunmamaktadır. Kriz sebebiyle kitlesel veya bireysel
olarak sınırlara gelen veya sınırları geçen Suriye vatandaşları ve vatansızlar ve
mülteciler, geçici koruma altına alınmaktadırlar. Geçici koruma, idari bir kararla
veya geçici korunanın isteği ile sona erebilmektedir.149
1.2. Sığınmacı/Mülteci Konusunun Güvenlik Boyutu
Dünya tarihinde güvenlik kaygısının en fazla yaşandığı ve buna karşılık
güvenlik önlemlerinin en çok alındığı bir dönemden geçilmektedir.150 Tehditler,
riskler ve zafiyetler bulunduğu müddetçe güvenlik sorunları tartışılmaya devam
edecektir. İnsan hareketliliği bağlamında temel kavramlardan biri güvenliktir.
Sığınmacı/mülteci ve göç hareketleri her geçen gün artış göstermektedir. İnsan ve
doğa kaynaklı gelişmeler karşısında yaşadıkları yerleri terk etmek durumunda
kalan insanların sayısı 65 milyona ulaşmıştır. Bu insanlar, hem geçiş yaptıkları
ülkelerde hem de kendilerini kabul eden ülkelerde güvenlik tehdit ve risklerine ve
endişelere yol açmaktadırlar.151
İnsan hareketliliğini sınırlandırmak ve/veya durdurmak amacıyla hükümetler,
olağanüstü ve gerekirse askerî önlemlere dahi başvurmakta, buna mukabil
tartışmalı olduğu görülen ve düşünülen bazı uygulamalara dahi yeterince eleştiri
yapılmamaktadır. Uluslararası kamuoyunda etkili olan yabancı ve göçmen karşıtı
147 22 Ekim 2014 tarih ve 29153 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
eskiler/2014/10/20141022-15.htm. 148 Asar, a.g.e, 191-192. 149 Ekşi, a.g.e., 166-168-175. 150 Paker-Balta, E. (2009). Güvenlik endüstrisi ve güven(siz)liğin inşası: bir toplumsal paranoyayı anlamak.
Toplum ve Bilim, (115), 211. 151 Karabulut, B. (2011). Güvenlik, küreselleşme sürecinde güvenliği yeniden düşünmek. Ankara: Barış
Kitabevi, 184-185 ; Birdişli, F. (2014). Teori ve pratikte uluslararası güvenlik. Ankara: Seçkin Yayıncılık,
134-139 ; Çatır, a.g.m., 227.
34
söylemler, hükümetlerin uygulamalarının sorgulanamamasına önemli oranda katkı
sunmaktadır.152
Dar bir tanımla güvenlik kavramı, tehdit ve risklerin olmaması, korku ve
güvensizliğin bulunmaması durumudur.153 Ancak güvenlik kavramı ve tehditlerin
tanımlanmasına ilişkin farklılıklar vardır. Güvenliğin tüm zamanlar ve mekânlar için
geçerli bir cevabı olmayıp kültürlere göre değişebilmektedir. Kişilerin ve
toplumların güvenlik anlayışları, onların siyasî bakış ve felsefi dünya görüşlerinden
türemektedir.154
Ken Booth’a göre güvenliğin tanımının temelinde “güvensizlik” yer
almaktadır. Buna göre güvensizlik, tehditler karşısında korku ve tedirginlik içinde
yaşamayı kapsamakta, tehditlerin yol açtığı güvensizlik seviyesi ne kadar artarsa,
insanların günlük rutinleri üzerinde o kadar etkili olmaktadır.155 John Baylis,
güvenliğin dar ve büyük ölçüde askerî tanımının yerini “güvenli” veya “güvensiz”
olmanın ne anlama geldiği konusunda daha geniş bir anlayışa bıraktığını
belirtmektedir.156
Barry Buzan’a göre güvenlik, insanların karşılaştığı sorunlar arasında en üst
sıralarda yer almaktadır. Güvenlik; Realistler ve İdealistler tarafından sırasıyla
“güç” ve “barış” kavramlarının tamamlayıcısı olarak kabul edilmişlerdir. Güvenliğin
doğası gereği üzerinde uzlaşı sağlanmış bir tanım aramayı isabetli bulmayan
Buzan’a göre devlet ve toplum, güvenlik arayışında bazen birbiriyle uyum bazen
de karşıtlık içinde olabilmektedir.157 Her şeye rağmen Buzan, güvenliği, devletlerin/
toplumların kimliğine ve bütünlüğüne hasım olarak görülen güçlere karşı koyma
kabiliyeti olarak tanımlamıştır.158
152 Rumelili, B. ve Karadağ, S. (2017). Göç ve güvenlik: eleştirel yaklaşımlar. Toplum ve Bilim, (140), 69-70. 153 Açıkçeşme-Akgül, S. (2016). Güvenlik, güvenlik çalışmaları ve güvenlikleştirme. Balta, E. (Editör).
Küresel siyasete giriş, uluslararası ilişkilerde kavramlar, teoriler, süreçler. İstanbul: İletişim Yayınları, 241-
244. 154 Bilgin, P. (2010). Güvenlik çalışmalarında yeni açılımlar: yeni güvenlik çalışmaları. Stratejik
Araştırmalar, 8(14), 76. 155 Ken Booth (2012). Dünya güvenliği kuramı (Çev. Üngör, Ç.). İstanbul: Küre Yayınları, 128. 156 Baylis, J. (2008). Uluslararası ilişkilerde güvenlik kavramı. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 84. 157 Buzan, B. (2015). İnsanlar, devletler ve korku (Çev.ed. Çıtak, E.). İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık,
26-35-37. 158 Buzan, B. (1991). New patterns of global security in the twenty-first century. International Affairs, 67(3),
432-433.
35
Ole Waever’e göre güvenlik, “söz edimi” (speech act) kuramı ile ilgilidir. Buna
göre bir devlet yetkilisi, güvenlik söylemiyle acil durum ilan etmekte ve tehdit
oluşturan gelişmeyi engellemek için gerekli her türlü yöntemi kullanma hakkını
istemektedir.159 Bu bağlamda “varoluşsal tehdit” ve “olağanüstü önlem” gündeme
getirilerek, büyük gücü olan güvenlik söylemi ile izleyici kitlesi üzerinde etki
kurulmaya çalışılmaktadır.160
Güvenliğin tanımı bireysel, ulusal veya uluslararası düzeyde ele alınış
durumuna göre de değişmektedir. Büyük ölçüde askerî açıdan tanımlanan “ulusal
güvenlik”, tarihsel olarak literatüre hâkim olmuştur. Dolayısıyla güvenliğin hangi
analiz düzeyine odaklanması gerektiği konusunda da bir tartışma bulunmaktadır.
Her bir düzeye göre ortaya konulan yaklaşımların, birbirleriyle örtüşmesi veya
çatışması da söz konusu olabilmektedir.161
Waever’a göre ulusal güvenlik, tüm güvenlik alanı için kullanılan anahtar bir
kavramdır. Devlet güvenliği olarak da tanımlanan bu kavram, ağırlıklı olarak siyasî
ve askerî güvenlikle ilgilidir. Öte yandan, ulusal güvenliğin önemli bir unsuru olan
“ulus” merkeze alındığında ise “toplumsal güvenlik” gündeme gelmektedir.
Buradan hareketle güvenlik alanları arasında bir etkileşim bulunduğu ve bu
nedenle bütüncül bir inceleme için birlikte ele alınmalarının faydalı olduğu
söylenebilecektir.162
Ulusal güvenlik kavramı, devlet odaklı geleneksel güvenlik anlayışını
yansıtmaktadır. Devletler, 1648 Vestfalya Antlaşması’ndan bu yana uluslararası
sistemin en güçlü aktörleri olarak kabul edilmektedirler. Devletlerarası ilişkileri
düzenleyen bir üst otoritenin olmaması sebebiyle güvenliğin, devletlerin
sorumluluğunda olduğu ve kendilerini korumak dışında alternatifleri bulunmadığı
düşüncesi oluşmuştur. Ulusal güvenlik, devletlerin bekasını hedef alan tehditlere
ve bunlara karşı koymak için askerî imkân ve kabiliyetin geliştirilmesine vurgu
yapmaktadır. Devletlerin tehditlere karşı koyma mücadelesinde ise sahip oldukları
159 Buzan, B., Waever, O. and Wilde, J. (2008). Security: a new framework for analysis. London: Lynne
Rienner Publishers, 21. 160 Booth, a.g.e., 136-137. 161 Baylis, a.g.m. 73. 162 Waever, O. (2008).Toplumsal güvenliğin değişen gündemi. Uluslararası İlişkiler. 5(18), 152-153.
36
güç unsurlarının (Ordu, istihbarat, ekonomi, coğrafya, nüfus vb.) kapasiteleri etkili
ve belirleyici olmaktadır.163
Bununla birlikte “ulus” ve “güvenlik” kavramlarından oluşan ulusal güvenlik,
devletlerin güvenlik politikalarının meşruiyet kaynağının ulus/halk olduğunu
açıklamaya çalışmaktadır. Güvenlik ve ulusal güvenlik kavramlarını aynı anlamda
kullanan Realistler, bir devletin kendi ulusunun güvenliğini sağlamakla yükümlü
olmasından hareketle devletin güvenliğini, bireylerin güvenliği olarak da
görmektedirler.164 Öte yandan, Wolfers’e göre bir ulusun güvenliği, herhangi bir
saldırı olasılığına karşı caydırıcılık kabiliyeti veya bir savaş halinde zafer kazanma
kabiliyetine göre artar/azalır. Doğal olarak tüm uluslar, her zaman aynı seviyede
tehdit altında bulunmazlar. Uluslar, kendi güvenlik perspektiflerinin genişliği
bakımından farklılaşabilmektedirler.165
Öte yandan Buzan, birey güvenliğinin devletten olumlu/olumsuz şekilde
etkilendiğini ve birey-devlet çekişmesinin devletin bütünlüğünü tehdit etmesinden
dolayı birey güvenliğini öne çıkarma çabasının ulusal güvenliğine katkıda
bulunduğunu ifade etmektedir. Söz konusu yaklaşım, ulusal güvenliğin devletin iç
yapısından ve istikrarından ayrı tutulamayacağını göstermektedir. Ancak bu
durum, hükümetlerin muhalif kesimlere yönelik uygulamalarını meşrulaştırmada bir
araç olarak kullanabileceklerini de işaret etmektedir.166
Soğuk Savaş döneminde güvenlik, iki süper güç arasındaki gerilimin silahlı
çatışmaya dönüşmemesi şeklinde “dar” olarak tanımlanmıştır.167 Booth’a göre bu
dönemde egemen devletlere, askerî güce, uluslararası düzenin korunmasına ve
stratejik ilişkilere odaklanan geleneksel güvenlik yaklaşımına, 1980’lerin sonundan
itibaren eleştiriler getirilmiş ve böylece yeni tartışmalar ortaya çıkmıştır. Ayrıca
Booth, “eleştirel güvenlik çalışmalarının, güvenliğin, çok farklı siyasî, metodolojik
163 Dedeoğlu, B. (2003). Uluslararası güvenlik ve strateji. İstanbul: Derin Yayınları, 51-55 ; Baylis, a.g.m.,
71-73. 164 Torun, A. (2012). Ulusal güvenlik ve küreselleşme: Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasının
dönüşümünde küreselleşmenin rolü. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 19. 165 Wolfers, A. (2013). Muğlak bir simge olarak ulusal güvenlik. (Çev. Aka, H.B.). Uluslararası ilişkilerde
anahtar metinler. İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık, 46-47. 166 Buzan, a.g.e., 62-63-97-98. 167 Bilgin, a.g.m., 73-74.
37
ve felsefi çıkış noktalarından hareket eden yerel ve küresel siyaset perspektifleri
açısından teori ve pratikte ne anlama gelebileceğini incelemeyi hedeflediğini”
belirtmiştir.168
Güvenlik gündeminin geliştirilmesi tartışmalarında Buzan’ın 1983 yılında
yazdığı People, States ve Fear (İnsanlar, Devletler ve Korku) isimli kitabının etkisi
büyüktür. Öte yandan Booth, söz konusu kitabın, genişletilmiş güvenlik gündemine
ilişkin bilinci artırmasına rağmen devlet merkezci yaklaşımlardan kurtulamadığını
iddia etmiştir.169 Bilahare güvenlik gündemi, daha geniş bir tehdit yelpazesini
içerecek şekilde genişletilmiştir. Bu yeni tehditler, askerî tehditlerin yanı sıra siyasî,
ekonomik, sosyal sorunlar, etnik çatışmalar, çevre kirliliği, etnik anlaşmazlıklar,
uluslararası göç, uyuşturucu ticareti ve uluslararası kaçakçılık gibi sorunları da
içermektedir. Dolayısıyla ABD-SSCB kutuplaşması ve askerî konuların gölgesinde
kalan konular ön plana çıkmaya başlamıştır.170
Güvenlik yaklaşımını genişletme (broading security) ve derinleştirme
(deepening security) çalışmaları, Soğuk Savaş’ın son döneminde hız kazanmıştır.
Güvenlik gündeminin genişletilmemesi gerektiği ve askerî olmayan sorunların/
tehditlerin gündeme alınmasının disiplin içinde kaos yaratacağı da iddia edilmiş
hatta bu sorunların güvenlik sorunu dahi olup olmadığı tartışılmıştır. Booth,
güvenliğin, siyaset kuramının izin verdiği şekilde ve ölçüde genişletilebileceğini,
derinleştirmenin ise güvenlik fikrinin arkasındaki siyaset kuramını ortaya çıkarmak
ve güvenliğin teknik/stratejik bir mesele olarak kalmasının önüne geçmek için
yapılan kazı olduğunu belirtmiştir.171
Güvenlik konusunda üç analiz düzeyi172 ve “beş sektöre” yoğunlaşan Buzan,
Kenneth Waltz’un görüşlerinden esinlenerek oluşturduğu birey, devlet ve
uluslararası “düzeylerle” ve ilk kez kendisinin ortaya koyduğu ve sonrasında
Kopenhag Okulu içinde geliştirdiği askerî, siyasî, ekonomik, toplumsal ve çevresel
“sektörler” ile güvenlik çalışmalarına yeni bir yaklaşım getirmiştir. Bu konuda 168 Booth, a.g.m., 47-48-122. 169 Booth, a.g.m., 200. 170 Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 71 ; Bilgin, a.g.m., 79. 171 Booth, a.g.e., 194-199-201 172 Kenneth N. Waltz 1950’lerde Man, the State and War (İnsan, Devlet ve Savaş) isimli savaşın nedenlerine
ilişkin çalışmasında birey, devlet ve toplum ile uluslararası sistemi ele almıştır. Waltz, K.N. (2009). İnsan,
devlet ve savaş: teorik bir analiz. (Çev. Bozkurt, E., Kanat, S. ve Yalçıner, S.). Ankara: Asil Yayın Dağıtım.
38
Waever, söz konusu beş sektörün, günümüz itibarıyla güvenlik konusunda en
önemlileri olduğunu ve işe yaradığını belirtmiştir. Ancak Waever, güvenlik
konusunda ilave sektörler için yeni adaylar bulunduğunu, en iyi üç adayın ise
“toplumsal cinsiyet, din ve işlevsel güvenlik” (functional security) olduğunu ifade
etmiştir.173
Öte yandan Buzan, güvenliği tek bir düzeye veya herhangi bir sektöre
sınırlanmış olarak kabul etmeyi doğru bulmadığını, farklı düzeyler ve sektörler
arasında bir etkileşim bulunduğunu, dolayısıyla güvenlik kavramının bütünleştirici
bir yaklaşım olduğunu ve farklı açılardan analiz etme fırsatı yarattığını ifade
etmektedir. Bu minvalde Kopenhag Barış Çalışmaları Merkezi bünyesindeki bir
grup akademisyen, 1988 yılında Avrupa güvenliğinin askerî olmayan yönleri
üzerine çalışmalar yapmışlardır.174
Güvenliğe ilişkin dönüşümde ve yeni yaklaşımların geliştirilmesinde Buzan
önderliğindeki Kopenhag Okulu, Booth önderliğindeki Aberystwyth Okulu ve Didier
Bigo önderliğindeki Paris Okulu’nun büyük etkisi olmuştur. Konstrüktivist (İnşacı)
yaklaşımı temel alan Kopenhag Okulu’nun öncü isimleri Buzan, Waever ve Wilde,
1990’larda “güvenlikleştirme” literatürünü ortaya koymuşlardır.175 Bu dönemde
devletlerin karşılaştıkları tehdit ve riskler çeşitlenirken, asimetrik tehdit, hibrit
savaş176 gibi yeni kavramlar da gündeme gelmiştir.
Güvenliği istenmeyen bir gelişmeyi engellemek için istisnai tedbirlere çağrı
yapan söz edimi olarak tanımlayan Waever’in önerdiği “güvenlikleştirme” teorisi,
bir toplumda değerli görülen bir özne/nesneye yönelik tehdidin bulunması, eğer
yoksa suni bir tehdit üretilmesi ve akabinde bu tehdidi ortadan kaldırmak için
ivedilikle ve olağandışı tedbirler alınmasıdır.177 Bu teoriye göre söz edimi ile
güvenlik çerçevesine alınan bir konu öncelikle siyaset-dışı alandan siyasî alana,
173 Waever, a.g.m., 164. 174 Buzan, a.g.e., 1-283-286 ; Açıkçeşme-Akgül, a.g.m., 247. 175 Mandacı, N. ve Özerim, G. (2013). Uluslararası göçlerin bir güvenlik konusuna dönüşümü: Avrupa’da
radikal sağ partiler ve göçün güvenlikleştirilmesi. Uluslararası İlişkiler, 10(39), 107. 176 Hibrit savaş, Rusya Federasyonu’nun (RF) Kırım ve Ukrayna’daki uygulamalarıyla gündeme gelmiştir.
Bu savaşta konvansiyonel-konvansiyonel olmayan kuvvetler birlikte ve/veya eşgüdümlü olarak
kullanılmaktadır. 177 Buzan, B. (2008). Askerî güvenliğin değişen gündemi. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 107-108 ; Buzan,
Waever and Wilde, a.g.e., 23-26 ; Waever, a.g.m., 152.
39
sonrasında güvenlik alanına taşınmaktadır.178 Booth’a göre bir ülke yöneticisinin,
bir konuyu “ulusal güvenlik sorunu” olarak ifade etmesinin, o konu/sorun/suç ile
mücadeleye öncelik verilmesi, zaman, enerji ve kaynakların tahsis edilmesi
anlamına gelmektedir. “Güvenlik etiketlemesi” yapılması, konunun öncelikli hale
gelmesini sağlamaktadır.179
Bir konunun güvenlikleştirme çerçevesine alınabilmesi için tehdit arz edip
etmemesi veya niteliği önemli olmayıp “güvenlikleştirici aktörün” (securitizing actor)
söylemi belirleyici olmaktadır. Söz konusu aktör/ler, güvenlikleştirici bir adım atmak
suretiyle, konuyu varoluşsal tehdit ve siyaset üstü bir konuma getirerek yarar
sağlamayı hedeflemektedirler. Nihayetinde kamuoyunun tehdit bağlamında
güvenlikleştirme adımını onaylaması veya tepki göstermesine göre
güvenlikleştirme eyleminin başarı durumu ortaya çıkmaktadır.180
Bilgin’e göre güvenlikleştirme süreci, güvenliğin siyasîliğine işaret
etmektedir. Aktörler, siyasî bir tercihle, güvenlik tehdidi oluşturmayan sorunları da
güvenlikleştirmektedirler. Burada bir sorunun güvenlik konusu olmasına objektif
veya sübjektif olarak değil, özneler arası bir değerlendirme süreci ile karar
verilmektedir. Sorunların güvenlikleştirilmesinin siyasî bir tercih olmasının ardında
yatan gerekçe ise güvenlik kavramının gücü ve bu sayede tartışmalı uygulamaları
hayata geçirebilme kolaylığıdır.181
Kopenhag Okulu’nun sorunları normal siyasetle çözmedeki başarısızlık
sonucu güvenlik etiketlemesine yöneldiğini belirten Booth, güvenlikleştirme dilinin,
güvenliği sonsuza dek askerîleşmiş, birinin kazanıp diğerinin kaybettiği ve
çatışmacı bir devletçi çerçeve içinde dondurduğu eleştirisi getirmektedir. Ayrıca
Booth, söylem oluşturma gücü olmayanların güvenlik oyununa katılamadığına,
178 Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 73-74. 179 Booth, a.g.e., 137. 180 Waever, O. (2004). Peace and security: two concepts and their relationship. Guzzini, S. and Jung, D.
(Eds.). Contemporary security analysis and Copenhagen peace research. London and New York: Routledge,
56-57 ; Leonard, S. (2007). The ‘securitization’ of asylum and migration in the European Union: beyond the
Copenhagen school’s framework. SGIR Sixth Pan-European International Relations Conference,, 7-8-19. 181 Bilgin, a.g.m., 82-83.
40
buna karşılık gündem oluşturma gücüne sahip kitlelerin de “izleyici kitlesi”
olmamayı seçebileceğine dikkat çekmektedir.182
Bu süreçte halkın/izleyicilerin ikna edilmesinde, devletin bekasına yönelik
tehdit olduğu veya başka bir çarenin kalmadığı gibi dramatik söylemler
kolaylaştırıcı olmaktadır. Bunun akabinde insan haklarının sınırlandırılması, maddi
ve insan kaynaklarının bir konuya kanalize edilmesi, acil ve olağandışı önlemler
alınması gibi uygulamalar kolaylıkla gerçekleşebilmektedir.183
Öte yandan, güvenlik dışılaştırma (desecuritization) ise daha önce tehdit
olduğu kabul edilen bir şeyin artık tehdit olarak inşa edilmemesidir.184 Kopenhag
Okulu, güvenlik dışılaştırma stratejisinin yaygınlaştırılması ve sadece devletin
bekasını ilgilendiren acil konuların güvenlik konusu olarak kabulüne devam
edilmesini önermektedir. Bu bağlamda Avrupa ülkeleri arasındaki sorunların ve
ilişkilerin, NATO’nun da yardımıyla güvenlik dışına çıkarılmasıyla güvenliğin
sağlanması hedefi ortaya konulmuştur.185
Kopenhag Okulu ile Aberystwyth Okulu arasında, sorunların güvenlikleştirme
veya güvenlik dışılaştırma ile mi çözüleceği konusunda farklı yaklaşımlar
bulunmaktadır. Kopenhag Okulu, sorunları güvenlik dışılaştırarak (güvenlik
gündeminden çıkarmak, siyasî süreçlerle ortaya koymak ve çözmek) çözmeye
çalışırken, Aberystwyth Okulu ise güvenliğin “siyasîliğinin farkına varma” çağrısı
yapmaktadır. Kopenhag Okulu’na göre devletin bekasını ilgilendiren sorunlar
seçilerek güvenlikleştirilmeli, diğer konular ise normal siyasî süreçler içinde
çözülmelidir. Aksi takdirde güvenlik genişlerse, güvenlik sarmalı başka konularda
da çözümü zorlaştıracaktır.186
Soğuk Savaş dönemindeki askerî tehditlerin azalmasıyla birlikte diğer
tehditler öne çıkmıştır. Bunlardan biri olan “toplumsal tehdit”, analiz düzeyi olarak
devlet ve toplum ayrımını yapan ve toplumu referans nesnesi olarak kabul eden bir
kavramdır. Bu yaklaşımda toplumun genel kimliği/kültürü, değerleri ve bileşenleri
182 Booth, a.g.e., 204-205-207. 183 Açıkçeşme-Akgül, a.g.m., 252. 184 Buzan, a.g.m., 107. 185 Bilgin, a.g.m., 82. 186 Bilgin, a.g.m., 83-84.
41
referans alınmakta ve toplumun bekasına yönelik tehdit algısı üzerinden
güvenlikleştirici adımlar atılmaktadır. Toplumsal güvenlik, ulusal güvenliğe kıyasla
güvenlikleştirme adımlarının ve güvenlikleştirici aktörlerin çeşitli olduğu bir
sektördür. Söz konusu aktörlerin, güvenlik inşasındaki kapasiteleri, etkinlikleri ve
ayrıcalıklı konumlarına göre güvenlikleştirme gerçekleşmektedir. SSCB ve
Yugoslavya’nın dağılmasıyla yaşanan toplumsal sorunlar ve çatışmalar, toplumsal
güvenliği gündeme taşımıştır. “Güvenlikleştirme” ve “toplumsal güvenlik”, göç-
güvenlik ilişkisi bağlamında önemli eleştirel güvenlik kavramlarıdır.187
Sığınma/göç hareketlerini topluma yönelik potansiyel tehdit olarak gören
Kopenhag Okulu, bu insanların ülkeyi istila ettikleri ve toplumun genel yapısını/
kimliğini değiştirmeye başladıkları temasını kullanmaktadır. Waever’e göre
toplumsal güvenliğe tehdit olarak görülen en önemli konulardan biri göçtür. Buna
göre Waever, “X halkının, Y halkı tarafından istila edildiği veya o halk yüzünden
özelliklerini kaybettiği, X topluluğunun eskisi gibi var olamayacağı, çünkü nüfusu
diğerlerinin oluşturacağı ve X kimliğinin, nüfusun yapısındaki değişim nedeniyle
farklılaşmakta olduğu” hususlarını ifade etmiştir.188
Bu minvalde Soğuk Savaş’ın son döneminde Buzan, Batılı devletler/
toplumların çoğunluğunun göçler sonucu oluştuğunu, göçlerin hem nimet hem de
tehdit olarak görülebileceğini, göç edenlerin yerli halktan farklı kültürel veya etnik
yapıdan olması halinde tehdidin ön plana çıktığını ve toplumu yeniden
şekillendirmeye başladığını, uluslararası göçlerin devletlerin uygulamalarıyla
kontrol altına alınabileceğini ancak kararlı göçmenler karşısında az sayıda devletin
sınırlarını kapatabildiğini ve göçle ilgili toplumsal güvensizliğin ulusal güvenlik
gündeminde önemli bir yer işgal edeceğini ifade etmiştir.189
Öte yandan Didier Bigo ise devlet güvenliği/ulusal güvenlik ve toplumsal
güvenlik şeklinde analiz düzeyi tasnifinin sığınma/göç hareketlerinde yapılmasını
eleştirmektedir. Toplumun bekasına ve değerlerine yönelik bir tehdidin, toplumu
korumakla sorumlu olan devlete karşı tehdit ile eşdeğer olduğu algısına vurgu
yapan Bigo’ya göre söz konusu ayrım kullanışlı bir analitik araç değildir. Bu
187 Waever, a.g.m., 153-172 ; Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 76-78. 188 Waever, a.g.m., 158. 189 Buzan, a.g.e., 90-92.
42
yaklaşıma göre sığınma/göç hareketlerinin hangi analiz düzeyi (devlet veya
toplum) üzerinden ele alınması gerektiği hususu geri planda kalmakta ve böylece
topluma yönelik sığınmacı kaynaklı tehditler, ulusal güvenliğin bir parçası
durumuna gelmektedirler.190
Kopenhag Okulu’nun güvenlikleştirmeyi başlatan “söyleme” odaklandığını
belirten Bigo, bu söylemin bürokrasi tarafından nasıl uygulamaya konulduğuna
dair yeterince bilgisi olmadığını iddia etmektedir. Dolayısıyla Bigo, bir yönüyle
“güvenlikleştirmenin söylem veya uygulama düzeyinde mi olduğu” tartışmasını
yapmaktadır. Bu süreçte bürokrasinin işleyişini, uygulamalarını, kurum içi ve
kurumlar arası mücadeleyi gündeme getiren Bigo, toplumsal “tedirginliğin
yöneticileri” (managers of unease) olarak gördüğü güvenlik bürokrasisinin
etkinliğini özellikle vurgulamaktadır.191
Ayrıca Bigo, tedirginliğin yöneticileri olan bürokrasinin ulus-ötesi ilişkilerini ve
işbirliklerini, bunun ulusal egemenlik alanına etkilerini ele almaktadır. Güvenliğin
uzmanlık gerektirdiğini, özerk bir yapısı/işleyişi bulunduğunu ve bilgiden
kaynaklanan güce sahip olduklarını belirten Bigo, bu sayede bürokrasinin siyasî ve
sosyal alanlarda da etkili olabildiğini, bir sorunun tehdit olarak tanımlanması ve
buna karşı önlemler alınması sürecinde de etkisinin bulunduğunu
açıklamaktadır.192
Sığınma/göç hareketlerinin bir güvenlik konusu olarak inşası “göçün
güvenlikleştirilmesi” olarak kavramsallaştırılmıştır. Siyasî ve sosyo-ekonomik
sorunlar ve krizlerin yoğun olduğu ülkelerde, sığınmacı/mültecilere ve göçmenlere
yaklaşım genellikle menfi yönde olmaktadır. Güvenlikleştirici aktör/lerin etkisiyle,
bu insanların istikrarsızlığın ve sorunların kaynağı olduğu algısı yerleşmektedir.
II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın imarı ve kalkınması için yabancı ülkelerden
getirilen işçilere, 1970’lerde artan ekonomik sorunların ardından olumsuz şekilde
yaklaşılmıştır. Bu süreçte yeni göçmenlerin gelişinin engellenmesi gündeme
190 Bigo, D. (2002). Security and immigration: toward a critique of the governmentality of unease.
Alternatives, (27), 73 ; Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 77-85. 191 Bigo, a.g.m., 73 ; Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 77-85. 192 İnternet: Bigo, D. (2006). Globalized (in) security: the field and the ban-opticon. Web:
http://www.people.fas.harvard.edu/~ces/conferences/muslims/Bigo.pdf adresinden 16 Mayıs 2017’de
alınmıştır.
43
alınmış, özellikle siyaset dünyası ve medyanın yabancıları tehdit ve güvensizlik
kaynağı olarak yansıtmaları sonucu seyahat sınırlamaları getirilmiştir.193
1990’larda Arnavut göçmenler İtalya’ya gittiklerinde ülkeyi işgal ettikleri ifade
edilmiştir. Benzer yaklaşım, Arap Baharı sürecinde Tunuslu sığınmacıların İtalya/
Lampedusa Adası’na ve Suriyeli sığınmacıların AB’ye geçişlerinde gösterilmiştir.
Böylece “güvenlik-güvensizlik” söylemi, nüfus hareketleri konusunda daha sık
kullanılır hale gelmiştir. Bu süreçte siyasî ve bürokratik elitler, konunun güvenlik
boyutu üzerinden kamuoyunu etkilemeye/yönlendirmeye çalışmışlardır.194
Sığınmacı/göçmenlerin, toplumsal güvenliği ve kamu düzenini tehdit eden
potansiyel suçlular olarak yansıtılmaları, bir yönüyle halkın güvenlik ihtiyaçları ve
taleplerini de ortaya çıkarmaktadır.195 Ülkeye girişi engellen(e)meyen yabancılara
yönelik en önemli yaptırım ise sınır dışı edilmeleridir. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne
göre devletler, ulusal güvenliğe veya kamu düzenine tehdit oluşturan yabancıları
sınır dışı etme yetkisine sahiptirler.196
Güvenlikleştirici aktör/ler, bir konuyu güvenlikleştirebilme gücü ve etkisine
sahiptirler. Hükümet yetkilileri, siyasî liderler/siyasetçiler, bürokratlar, medya
grupları ve STK yetkilileri, güvenlikleştirici aktör olarak işlev görmektedirler.
“Göçün güvenlikleştirilmesi” sürecinde, özellikle siyaset ve medya dünyası,
güvenlik/istihbarat kurumları etkili olmaktadırlar. Söz konusu kavramın “sosyo-
ekonomik”, “güvenlik”, “kimlik” ve “siyasî boyutları” bulunmaktadır. Sosyo-
ekonomik açıdan sığınmacılar/göçmenler, işsizlik, kayıt dışı ekonomi ve sosyal
sorunların kaynağıdırlar. Güvenlik boyutuyla ulusal güvenliğe tehdit oluşturan
potansiyel suçlulardır. Kimlik açısından toplumsal kimliğe ve kültüre tehdit
oluşturan, ülke demografisini değiştirmeye başlayan kişilerdir. Siyasî açıdan ise
ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi uygulamalara maruz kalan
insanlardır. Sığınmacı/göçmenlere bu olumsuz yaklaşım neticesinde toplumsal
193 Leonard, a.g.m., 3. 194 Neocleous, M. (2014). Güvenliğin eleştirisi (Çev. Ok, T.). Ankara: NotaBene Yayınları, 11-112. 195 Salomoni, F. (2002). Göç verenden göç alan ülkeye geçiş: Akdeniz modeli ve İtalya örneği. Ihlamur-Öner,
S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim
Yayınları, 419-432-433. 196 Pazarcı, a.g.e., 220.
44
ayrışma derinleşmekte ve ulusal kimlik üzerinden “biz-onlar” kamplaşması
yaşanmaktadır.197
Göç-güvenlik perspektifi, sığınmacı/göçmenlerin terör örgütlerine vasat teşkil
ettikleri, çatışma ve kriz dönemlerinde “beşinci kol” faaliyeti yürütebilecekleri
kanaatini yaygınlaştırmaktadır.198 Bu yaklaşım aynı zamanda sığınmacı/mültecileri
koruma rejimine zarar vermektedir. “Uzun süren mülteci” durumunda ise
sığınmacıların kaldıkları kamplar/barınma merkezlerinin güvensizlik ve istikrarsızlık
kaynağı olduğu, terör faaliyetleri için üs olarak kullanıldığı, ülke içinde ve komşu
ülkelere yönelik tehdit oluşturdukları düşüncesi kabul görmektedir.199 Ürdün ve
Lübnan’da Filistinlilerin kaldıkları kamplar ve Pakistan’da Afgan mültecilerin
barındıkları kamplar, terör örgütleri ve silahlı gruplar tarafından militan temininde
sıkça kullanılmıştır.
Sığınma/göç hareketlerinden kaynaklanan sorunlar, ülke sınırlarını aşan
niteliğe sahiptirler. Bu sorunun bölgesel ve uluslararası güvenliği etkileme
potansiyeli bulunmaktadır. Soğuk Savaş döneminde sığınmacı/mülteciler, yardım
kuruluşları ve insan hakları örgütlerinin ilgi alanında iken BM ve NATO’nun (North
Atlantic Treaty Organization-Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) gündeminde yer
almaya başlamışlardır. Bu dönemde Batı’nın Doğu Bloku’na karşı mücadelede
kullandığı araçlardan biri mülteciler olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında ise
güvenlik konusuna dönüşen sığınma/göç hareketlerinden kaynaklanan sorunların
çözülebileceği, barış ve güvenliğin sağlanabileceği beklentisi artmıştır. Bunun
üzerine BM Genel Sekreteri Butros Gali, 1992 yılında kriz bölgelerindeki
çatışmaları sonlandırmayı ve yeni bir “güvenlik sistemi” kurmayı gündeme
getirmiştir. Ancak savaşlar ve iç çatışmalar devam ettikçe nüfus hareketlerinde
artış olmuştur.200
197 Ceyhan, A. and Tsoukala, A. (2002). The securitization of migration in Western societies: ambivalent
discourses and policies. Alternatives: Global, Local, Political, (27), 24 ; Köşer Akçapar, Ş. (2002).
Uluslararası göç alanında güvenlik algılamaları ve göçün insani boyutu. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş.
(Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları, 567. 198 Adamson, F.B. (2010). Crossing borders, international migration and national security. Farrel, T. (Ed.).
Security studies, critical concepts in international relations. London and New York: Routledge, 223-224. 199 Milner and Loescher, a.g.e., 1-3 ; Saraçlı, a.g.e., 148. 200 Dünya mültecilerinin durumu…, a.g.e., 34-40 ; Çelebi, a.g.m, 9-10 ; Saraçlı, a.g.e., 48.
45
Sığınma/göç hareketleri, devletlerin kendi başlarına çözemeyecekleri ve
işbirliği/dayanışma gerektiren bir sorun haline gelmiş durumdadır. Stephen
Krasner’in “bağımlı egemenlik” (interdependence sovereignty) kavramı ile belirttiği
gibi egemenlikleri çerçevesinde devletlerin kontrol güçleri ve yetenekleri devam
etse dahi birbirlerine olan bağımlılıkları sürmektedir.201 Booth’a göre ülke sınırları
yok olmayarak bazı şekillerde işlevleri değişmekte, egemen devletlerin birbirlerine
karşı açık ve bir dereceye kadar hassas kalmalarında karşılıklı bağımlılık önemli
olmaktadır.202 Dolayısıyla devletlerin sığınmacı/göç konusunda işbirliği yapmaları,
ulusal ve bölgesel güvenlik zafiyetinin oluşmaması veya engellenmesine katkı
sağlayabilecektir.
ABD 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırıları sonrası yeni bir
güvenlikleştirme politikasına yönelmiştir. Bu saldırılar, Soğuk Savaş sonrası
döneme ani ve beklenmedik bir son vermiş, Soğuk Savaş dönemindeki
“evrenselleştirici” eğilimler yeniden açığa çıkmıştır. ABD Başkanı George
W.Bush’un 29 Ocak 2002 tarihli “Birliğin Durumu” konuşmasında “şer ekseni”
olarak tanımlanan İran, Irak ve Kuzey Kore kaynaklı sorunlar güvenlikleştirilmiş,
askerî sektörün geleneksel üstünlüğü yeniden sağlanmış ve dünya kamuoyunun
desteği alınmıştır. Teröre karşı savaşın, oldukça başarılı bir makro
güvenlikleştirme olduğu söylenebilir.203
Akabinde ABD’nin terörle mücadeleyi yaygınlaştırması ve yeni bir tehdit
arayışında olması sonucu yabancılar hedef konumuna getirilmiş204, Avrupa’daki
terör olaylarıyla güvenlik odaklı yaklaşımlar artmış ve sığınma/göç hareketlerinin
güvenlikleştirilmesi hız kazanmıştır. Bu süreçte korkunun küreselleşmesi sonucu,
medeniyetler çatışması205 tezine paralel şekilde, güvenlik paranoyasına girilmiş,
terör korkusu yabancı düşmanlığını tetiklemiş, sosyal barış ve çok kültürlü toplum
201 Krasner, S.D. (2001). Abiding sovereignty. International Political Science Review, 22(3), 231 ; Adamson,
a.g.m., 230. 202 Booth, a.g.e., 484. 203 Buzan, a.g.m., 117-120 ; Waever, a.g.m., 171-173 ; Açıkçeşme-Akgül, a.g.m., 252. 204 Hardt, M. and Negri, A. (2011). Çokluk: imparatorluk çağında savaş ve demokrasi. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 26-31-42 ; Neocleous, a.g.e., 63. 205 Samuel Huntington’un 1992 yılında kavramsallaştırdığı “Medeniyetler Çatışması” tezi, etnik, dini ve
kültürel açıdan farklı medeniyetlerin bir arada yaşayamayacaklarını iddia etmiştir. Huntington, S.P. (2002).
Medeniyetler çatışması ve dünya düzeninin yeniden kurulması. İstanbul: Okuyan Us Yayınları.
46
yapıları zarar görmüş206 ve mülteci/göçmenlerin karşılaştıkları sorunlar (kimlik,
entegrasyon, işsizlik, ayrımcılık gibi) ötelenmeye başlamıştır.207
11 Eylül saldırıları sonrası olağanüstü ve istisnai önlemlere başvurulmuştur.
Bilahare Bigo’nun belirttiği çerçevede daha az “istisna politikası”, daha çok
“huzursuzluk politikası” izlenmiştir. Söz konusu politika, hükümetlerin uygulamaları
ve güvenlik teknolojileriyle ilgilidir.208 ABD ve birçok devlette iç güvenliği sağlama
konusunda görüş birliği sağlanmıştır. İç güvenlik gündemi, ticaretten finansa
seyahatten sivil özgürlüklere kadar her konuda denetimlerin ve kısıtlamaların
artırılmasını içermektedir.209 Bu süreçte sınır güvenliğine önem veren Kanada’da
yüksek risk taşıyan yabancıların sınır dışı edilmesi gündeme gelmiştir. Avustralya
2007 yılında yasa dışı göçü güvenlik tehdidi olarak tanımlamış, sınır güvenliğini ve
göçleri önlemeyi terörle mücadele kapsamında ele almıştır. ABD’de yasa dışı göç,
Başkan Bush döneminde tehdit olarak kabul edilirken Başkan Obama döneminde
ise tam tersi uygulanmıştır. Sığınmacı hareketleri ve yasa dışı göçleri engellemeye
çalışan AB ise dış sınırların kontrolüne yoğunlaşırken sıkı vize ve geri gönderme
politikalarına yönelmiştir.210
ABD Başkanı Donald Trump 20 Ocak 2017 tarihinde göreve başladıktan
sonra öncelikle göçmen/mültecileri hedef alarak ülkeye girişlerini/kabullerini
engellemeyi hedeflemiştir. Bir göçmen ülkesi olan ABD’nin bu uygulamaları,
uluslararası mülteci hukuku açısından geriye gidiş anlamına gelmektedir. Söz
konusu gelişmeler, başta BM olmak üzere nüfus hareketleriyle ilgilenen veya
maruz kalan devletler ve ilgili kuruluşları olumsuz yönde etkileyebilecek, yabancı
düşmanlığı, ayrımcılık ve İslâmofobi gibi uygulamalarda artış yaşanabilecektir.
Genel olarak sığınma/göç hareketleri konusunda devletlerin güvenliği veya
“ulusal güvenlik” ön plana çıkmaktadır. Bunun sonucunda nüfus hareketleri
206 Kaya, A. (2005). Göç: güvenlik ve korkunun iktidarı. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-
11/12/2005). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 24-25. 207 İnternet: Kaya, A. (2007). Securitization of migration in the West and integration of migrants. Istanbul
Kültür University Conference on Migration, Turkey and the EU, 2. Web: http://www.fes.de/aktuell/
focus_europa/5/Docs/FES_Tuerkei_Beitrag_Ayhan_Kaya.pdf adresinden 27/06/2015’te alınmıştır ; Leonard,
a.g.m., 7. 208 Price, a.g.e., 8 ; Waever, a.g.m., 173 ; Karabulut, a.g.e., 186-187. 209 Buzan, a.g.m., 119-120. 210 Akçadağ, E. (2012). Yasa dışı göç ve Türkiye. İstanbul: Bilgesam Yayınları, 10-52.
47
kısıtlanmaya/engellenmeye çalışılmakta ve sınır güvenliğine odaklanılmaktadır.211
Bunun en bariz örnekleri AB ve ABD’de mülteci/göçmenlere yönelik
uygulamalarda görülmektedir. Öte yandan Türkiye ise kitlesel akınlar karşısında
Suriyelilerin ülkeye gelişlerini engelleyici bir yaklaşım içinde olmayarak “açık kapı”
politikası izlemiştir. Ayrıca Türkiye, Suriye iç savaşının ardından sınır hattında
yaşadığı güvenlik sorunlarına ve Suriye kaynaklı tehdit ve saldırılara meşru
müdafaa hakkı çerçevesinde karşılık vermek durumunda kalmıştır.
Türkiye’de çok kısa sürede sayıları artan Suriyeli sığınmacılardan
kaynaklanan veya algılanan sorunların büyüklüğü nedeniyle konunun güvenlik
boyutu öne çıkmaktadır. Suriye krizi bağlamında sığınmacı sorunu, Waever’in
güvenlik konusunda anahtar kavram olarak gördüğü ulusal güvenlik bağlamında
ele alınacaktır. Bu kapsamda siyasî-askerî güvenlik ile toplumsal güvenliğin
etkileşim içinde olmasından hareketle bütüncül bir yaklaşım içinde inceleme
yapılacaktır. Bu konuda Bigo’nun sığınma/göç hareketlerinde ulusal güvenlik-
toplumsal güvenlik ayrımı yapmaması ve topluma yönelik tehditlerin, ulusal
güvenliğin bir parçası durumuna gelmesi yaklaşımı dikkate alınmaktadır.
Dolayısıyla devlet ve toplum ayrı referans nesneleri olarak ulusal güvenlik başlığı
altında ele alınacaktır.
Söz konusu perspektife göre Suriye krizi ve sığınmacı sorununun iç içe
geçmiş olduğu görülmektedir. Bu nedenle sığınmacı vakasının hem ulusal
güvenlik hem de toplumsal güvenlik boyutları bulunmaktadır. Ulusal güvenlik
boyutuyla Türkiye; Esad rejimi, PYD/YPG ve DEAŞ (IŞİD) kaynaklı saldırılar ve
tehditlere maruz kalmış, krizin askerî boyutu önem kazanmış ve Suriye sınırı terör
örgütlerinin militan ve mühimmat aktarımlarında aktif şekilde kullanılmıştır.
Hükümet, 2013 yılından itibaren kitlesel sığınmacı akınlarını, önce Türkiye’ye
yönelik tehdit, ardından güvenlik riski olarak değerlendirmiştir. Toplumsal güvenlik
boyutuyla ise sığınmacılar, terör saldırıları, yerel/ulusal düzeyde yaşanan sosyo-
ekonomik ve güvenlik sorunları ile Türk vatandaşlığına alınma durumlarından
dolayı sıkça gündeme gelmeye başlamışlardır.
211 Şimşek, D. ve İçduygu, A. (2017). Giriş: uluslararası göç, politika ve güvenlik. Toplum ve Bilim. (140), 6-
8.
48
Öte yandan, özellikle muhalif siyasî/sosyal aktörler, söylemleriyle
sığınmacıları güvenlikleştirmeye başlamışladır. Sığınmacı sorununda, AB’ye
geçişlerin artmasının ardından Türkiye ile mutabakata varılması ve bilahare
Suriyelilere Türk vatandaşlığı verileceğinin açıklanmasıyla “siyasallaşma” eğilimi
artmıştır. Böylece ülke dışında ve içinde “siyasallaşmaya” başlayan sığınmacı
konusu, özellikle “16 Nisan Referandumu” öncesinde muhalif gruplar/siyasetçiler
tarafından sıkça gündeme getirilmiş ve ulusal kamuoyunda da karşılık
bulmuştur.212 Bu aşamada Hükümet’in, sığınmacılara karşı temkinli hareket ettiği,
güvenlikleştirme adımları atmadığı ancak ortaya çıkan sorunlara göre gerekli
düzenlemeleri ve uygulamaları hayata geçirdiği söylenebilir.
212 İçduygu, A. (2017). Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar: “siyasallaşan” bir sürecin analizi. Toplum ve
Bilim, (140), 40 ; Rumelili ve Karadağ, a.g.m., 89.
49
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNİN GÜVENLİK BOYUTU VE
SIĞINMACI SORUNU
2.1. Türkiye-Suriye İlişkilerinin Gelişimi ve İki Ülke Arasındaki Güvenlik
Sorunları (1923-2011)
İngiltere ve Fransa, I. Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı Devleti’nin
Ortadoğu’daki topraklarını paylaşmaya yönelik olarak Sykes-Picot Anlaşması’nı
imzalamışlardır. 2016 yılında 100. yılına giren ve bölgedeki aktörlerin bilgisi
dışında imzalanan bu anlaşma ile mezhepsel/etnik ayrışma ve gerilimleri canlı
tutacak suni sınırlar çizilmesi hedeflenmiştir. Uzun yıllar İngiltere ve Fransa’nın etki
alanında kalan bölge devletlerinin siyasî ve sosyo-ekonomik sorunları, Arap Baharı
süreciyle birlikte yeniden alevlenmiştir.213
Arap Baharı’nın etkisini gösterdiği Suriye’deki iç savaşa çözüm bulmak için
ABD ve RF’nin öncülüğünde Esad rejimi ve muhaliflere yönelik yapılan çalışmalar,
DEAŞ (IŞİD) ve cihatçı gruplara karşı yürütülen mücadele, Demokratik Birlik
Partisi (PYD)/Halk Savunma Birlikleri (YPG)’nin Kürt koridoru/özerk bölge kurma
hedefi, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın yönetimde kalıp kalmayacağı, İran ve Şii
milislerin Suriye sahasındaki etkinliği gibi konular, Türkiye’nin güvenliğini yakından
ilgilendirmektedir.
Bu bölümde Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinde Ortadoğu coğrafyasında
yaşanan gelişmelere kısaca değindikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşundan günümüzde kadar Suriye ile ilişkiler ve yaşanan sorunlar, özellikle
güvenlik boyutuyla tetkik edilecektir. Suriye kaynaklı sorunların ikili ilişkilere
yansıması ve bölgesel gelişmelere etkisi incelenecektir. Bilahare Suriye krizi ve
sığınmacı akınları, yerel/bölgesel ve küresel aktörlerin yaklaşımları çerçevesinde
ele alınacaktır.
213 İnternet: Osman, T. (2014). Sykes-Picot Ortadoğu’ya nasıl bir miras bıraktı. Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140630_sykes_picot_mirasi adresinden 12 Mart 2015’te
alınmıştır.
50
2.1.1. 1923-2002 Dönemi
Suriye, tarih boyunca farklı dinlere, medeniyetlere ve devletlere ev sahipliği
yapmıştır. Şam’ın Emeviler’in başkenti olmasının ve Hâricîliğin214 bu bölgede
ortaya çıkmasının İslâm tarihi açısından önemli bir yeri vardır. Yavuz Sultan Selim,
1516 yılında Suriye’yi Osmanlı topraklarına katmıştır. Daha sonra Osmanlı
Devleti’nden geri almak için yürütülen çabalara ve bu amaçla çıkartılan isyanlara
rağmen Suriye, yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında kalmıştır.
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti güç kaybederken Balkanlar’da ortaya çıkan
milliyetçilik rüzgârları, farklı milletler arasındaki bağları koparan ve ayrıştıran bir
etki yaratmıştır. Bu gelişmeler, zamanla Osmanlı Devleti’nin diğer coğrafyalardaki
topraklarına da yansımıştır. İttihat ve Terakkî yönetiminin politikaları, Osmanlı
Devleti bünyesindeki yerel unsurlardan kaynaklanan zenginliği ve bunların sahip
olduğu özerkliği ortadan kaldırmaya veya etkisiz kılmaya başlamıştır. Söz konusu
ötekileştirici yaklaşım, Araplar arasında rahatsızlığı artırmış, bilahare Arap
aşiretlerinin 1916 yılında ayaklanmaları sonucunda Filistin Cephesi’nde bulunan
Türk askerleri katledilmiştir.215
Osmanlı Devleti’nin Suriye’deki hâkimiyeti 1918 Ekim ayında sona ermiştir.
Bu süreçte etkili olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a İngilizlerin vaat
ettiği Arap Krallığı kurulamamıştır. Öte yandan, Faysal’ın Şam merkezli olarak
kurduğu yönetimi yıkan Fransa ise 1920 Temmuz ayında MC’nin onayı ile manda
yönetimi tesis etmiştir. Suriye’yi dört özerk bölgeye216 ayıran Fransızlar; Sünnî,
Alevî ve Dürzîlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeleri dikkate alarak 1924 yılında
214 Hâricîlik, siyasî görüş farklılığından doğmuş, bunu Kur’an’a dayandırdıkları için dini bir nitelik
kazanmıştır. Hz. Muhammed zamanında Hâricî düşünce yapısında Müslümanlar olduğu ve Hz. Osman
döneminde artış gösterdiği belirtilmektedir. Şam Valisi Muaviye’ye karşı savaşırken Hz. Ali’nin halifeliğini
meşru gören Hâricîler, daha sonra bunu reddederek Hz. Ali’yi şehit etmiş ve Hz. Osman’ı da öldürmekle
övünerek bu olayı kabul etmişlerdir. Hâricîler, kendileriyle aynı fikirde olmayan Müslümanları kâfir sayarak
mücadele etmiş ve sistemli bir şekilde “İslâm’da tekfir” hareketini başlatmışlardır. Akbulut, A. (2016).
Sahabe dönemi iktidar kavgası, Alevî-Sünnî ayrışmasının arka planı. Ankara: Otto Yayınları, 3. Baskı, 204-
209. 215 Karpat, K. (2011). Osmanlı’dan günümüze Ortadoğu’da millet, milliyet, milliyetçilik. İstanbul: Timaş
Yayınları, 263-264. 216 Bu özerk bölgeler; Şam, Halep, Lazkiye ve Cebel-i Dürüz’dür.
51
Şam ve Halep’i birleştirmiş, Alevî ve Dürzî bölgeler ise 1936 yılına kadar ayrı
kalmışlardır.217
Fransa ile İngiltere, 1916 Mayıs ayında imzaladıkları Sykes-Picot Anlaşması
kapsamında Osmanlı topraklarını bölüşmeyi, yeni ve suni sınırlar çizmeyi
hedeflemişlerdir.218 Bilahare yeni kurulan devletlerin sınırlarının gerçeklikten uzak
bir şekilde çizilmesi, Ortadoğu’da güvenlik sorunları ve etnik çatışmalar yaşanması
için gerekli zemini hazırlamıştır. Öte yandan, Türkiye-Suriye sınırının çizilmesi
amacıyla Kurtuluş Savaşı sırasında ve daha sonra atılan adımlardan (Ankara
Antlaşması-1921, Türkiye-Fransa Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması-1926) belirli
ölçüde mesafe alınmıştır.219 Lozan Antlaşması’nda da çözülemeyen Hatay
meselesi, ilerleyen süreçte Türkiye lehine çözüme kavuşturulmuştur.
2.1.1.1. Hatay Meselesi ve Türkiye’ye Katılımı
Hatay meselesi, Türkiye ile Suriye arasında sıkça gündeme getirilen bir konu
olmuştur. Lozan Antlaşması’ndan bir sonuç alınamaması üzerine Atatürk, Hatay’ın
Türkiye’ye katılımını sağlamak için yoğun bir şekilde mücadele etmiştir.
Uluslararası hukuka uygun olarak Türkiye 1939 yılında Hatay’ı bünyesine
katmıştır. Ancak Şam yönetimi, bu durumu kabullenmekte zorluk çekmiş ve uzun
yıllar Hatay’ı Suriye haritalarında göstermiştir.
Hatay’ın Türkiye’ye katılmasında Fransa’nın aldığı karar belirleyici olmuştur.
1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesi, Fransa açısından Almanya’yı kontrol etmeyi
gerekli kılmıştır. Bu dönemde siyasî ve ekonomik sorunlarla mücadele eden
Fransa, önem ve önceliğini Avrupa’ya vermek durumunda kalmıştır. Bunun
üzerine Suriye’deki konumunu gözden geçiren Fransa, Suriye’ye bağımsızlığını
vererek manda yönetimini kaldırmayı planlamıştır. Bilahare Fransa, 1936 Eylül
ayında üs kurma ve asker bulundurma karşılığında Suriye’ye bağımsızlığını
vermeyi hedeflemiş, İskenderun Sancağı’ndaki (Sancak) yetkisini Şam yönetimine
217 Özkoç, Ö. (2008). Suriye Baas partisi: kökenleri, dönüşümü, izlediği iç ve dış politika (1943-1991).
Ankara: Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Tezler Dizisi: 17, 20 ; Erciyes, E. (2004). Ortadoğu denkleminde
Türkiye-Suriye ilişkileri. İstanbul: IQ Yayıncılık, 41-43. 218 İnternet: 1937 Sancak (Hatay) ayrı varlığının kuruluşuna ve 1939 Hatay’ın Anavatana bağlanmasına
ilişkin andlaşmalar. Web: http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/HatayAntlaşması.pdf adresinden
14 Mayıs 2015’te alınmıştır. 219 Baş, A. (2012). 1957 Suriye krizi ve Türkiye. History Studies, International Journal of History, 4(1), 90.
52
devretmiştir. Türkiye’nin bu gelişmeyi MC’ye taşıması üzerine bölgeye gönderilen
komisyon üyeleri, bir rapor hazırlayarak, Sancak’ın Suriye’den ayrı bir statüye
sahip olduğuna vurgu yapmışlardır. Daha sonra Sancak’ta 1938 Ağustos ayında
yapılan seçimlerde çoğunluğu elde eden Türk tarafı, bir ay içerisinde “Hatay”
ismini kabul etmiştir. Bilahare Hatay Meclisi 29 Haziran 1939 tarihinde oy birliği ile
Türkiye’ye katılma kararı almıştır.220
Batı’nın onayı ile Hatay’ın Türkiye’ye katılması, Suriye’de bir travma etkisi
yaratmıştır. Bu gelişme, doğal olarak Türkiye-Arap ülkeleri ilişkilerine de olumsuz
bir şekilde yansımıştır. Hatay konusunu geri planda tutarak ikili ilişkileri sürdürme
hususundaki uzlaşıya rağmen Suriye, kriz dönemlerinde Hatay konusunu
Türkiye’nin karşısına sıkça getirmiştir.221 1950’lerden itibaren Baas Partisi’nin
Suriye’de etkisinin artması ve Hafız Esad’ın 1970 yılında darbe ile iktidara gelmesi
sonrası Hatay meselesi gündemde kalmaya devam etmiştir.222
Suriye; İngiliz ve Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından 1946 Nisan
ayında bağımsızlığını kazanmıştır. Bu tarihten yaklaşık 3 yıl sonra Türkiye’nin
İsrail’i tanıyıp diplomatik ilişki kuran ilk Müslüman ülke olması, Suriye ile ilişkileri
olumsuz bir şekilde etkilemiştir.223 İsrail’in kuruluşunun ardından başlayan Arap-
İsrail savaşı, Filistin’de mukim yaklaşık 1 milyon kişiyi mülteci durumuna
getirmiştir.224 Böylece İsrail’in Ortadoğu’daki mevcudiyeti, Arap ülkeleri ve
halklarını çok boyutlu olarak etkilemeye başlamıştır.
2.1.1.2. SSCB’nin Ortadoğu’ya Girişi ve 1957 Suriye Krizi
II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistem şekillenirken SSCB kaynaklı
tehdit algısında artış olmuştur. Bunun üzerine ulusal güvenliğini sağlama arayışına
220 Sancak Meclisi’ndeki 40 milletvekilinin 22’si Türk, 9’u Alevî, 5’i Ermeni, 2’si Arap ve 2’si Rum-
Ortodoks’tur. İnternet: http://ttk.gov.tr/templates/resimler/File/HatayAntlaşması.pdf adresinden 14 Mayıs
2015’te alınmıştır ; Fırat M. (2007). İki dünya savaşı arasında Türkiye ve Fransa. Osmanlı Bankası Arşiv ve
Araştırma Merkezi. Web: http://www.obarsiv.com/pdf/melek_firat.pdf adresinden 21 Şubat 2016’da
alınmıştır. 221 Kürkçüoğlu, Ö. (2010). Türkiye’nin Arap Ortadoğusu’na karşı politikası (1945-1970). Ankara: Barış
Platin Yayınevi, 7-16. 222 Arı, T. (2008). Ortadoğu ile ilişkiler (1980-1999). Çakmak, H. (Editör). Türk dış politikası (1919-2008).
Ankara: Platin Yayınları, 775. 223 Karpat, a.g.e., 268 ; Erciyes, a.g.e., 44. 224 Armaoğlu, F. (2010). 20. yüzyıl siyasî tarihi (1914-1995). İstanbul: Alkım Yayınevi, 592-612.
53
giren Türkiye, jeopolitik konumunu ön planda tutmak suretiyle Batı/NATO’dan
destek almaya çalışmıştır. NATO’nun Ortadoğu Komutanlığı kurma projesinde ön
planda yer almasıyla beraber Türkiye, SSCB ile karşı karşıya gelmiştir.225
SSCB’nin Ortadoğu’da yayılmasını engellemek amacıyla, Kore Savaşı
tecrübesinden hareketle 24 Şubat 1955 tarihinde Bağdat Paktı kurulmuştur.
Türkiye’nin üyesi olduğu pakta tepki olarak Suriye ve Mısır’ın yeni bir pakt
kuracağının gündeme gelmesi, Ankara-Şam arasında gerilime yol açmıştır. Bağdat
Paktı, ABD’nin beklentilerinin aksine Ortadoğu’da SSCB’ye yönelimi ve bölgedeki
ayrışmayı artıran bir girişim olmuştur. Buna ilaveten, İngiltere ve Fransa’nın 1956
yılında Süveyş krizinde Mısır’a yönelik saldırgan tutumlarına karşı tavır alan ABD
ve SSCB, bölgenin yeni başat aktörleri konumuna gelmişlerdir. Mısır’ın yanında
yer almak suretiyle Ortadoğu’ya etkili bir giriş yapan SSCB’nin, aynı zamanda
“Suriye’ye 20 milyon sterlin tutarında askerî destek sağladığı, eğitim/danışmanlık
için subay ve teknisyen gönderdiği” ifade edilmiştir.226
Öte yandan, ABD Kongresi’nin 9 Mart 1957 tarihinde kabul ettiği Eisenhower
Doktrini, İngiltere’nin Ortadoğu’dan ayrılması sonucunda oluşan boşluğu ABD’nin
doldurmasını ve bölgedeki enerji kaynaklarının kontrolünü sağlamayı
hedeflemiştir. Bu kapsamda ABD, komünizm tehdidine karşı Ortadoğu ülkelerine
askerî destek ve yardım taahhüdünde bulunmuştur. ABD’nin beklediği sonuçları
getirmeyen bu doktrin, Suriye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerce, içişlerine
müdahale olarak görülmüş ve Soğuk Savaş sürecini hızlandıran bir adım
olmuştur.227
Baas Partisi’nin 1954 yılından itibaren güç kazandığı Suriye’de, Sovyet
etkisinin artışında Suriye Savunma Bakanı Halit El Azm’ın katkısı büyüktür. Adı
geçenin, 1957 Temmuz ayında Moskova’ya gerçekleştirdiği resmi ziyarette yaptığı
anlaşmalar önemlidir. Bu ziyarette, “500 milyon dolar tutarında ekonomik ve askerî
yardım alınması, Lazkiye’de yeni bir liman inşası, karayolları, demiryolları ve 6
225 Kürkçüoğlu, a.g.e., 12-50. 226 Kürkçüoğlu, a.g.e., 70-105. 227 Sander, O. (2011). Siyasî tarih (1918-1994). Ankara: İmge Yayınevi, 305-308.
54
adet havalimanı yapımı, sulama ve enerji projelerine finansman sağlanması”
konularında bazı anlaşmalar imzalanmıştır.228
Öte yandan Şam yönetimi, 1957 Ağustos ayında mevcut rejimi yıkmaya
yönelik faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle üç ABD’li diplomatı “istenmeyen adam”
ilan etmiştir. Buna karşılık olarak ABD ise Suriye’nin Washington Büyükelçisi’ni
sınır dışı etmiştir. Aynı dönemde ABD’nin, kullandığı aktörler vasıtasıyla Suriye’de
yapamadığı yönetim değişikliğini, komşu ülkeler üzerinden gerçekleştirmeye
çalıştığı iddia edilmiştir.229 Bu süreçte Suriye Genelkurmay Başkanı General
Nizameddin emekli edilerek yerine gençliğinde Fransız Komünist Partisi üyesi olan
Albay Afif El Bızri getirilmiştir.230 Böylece Suriye’nin Sovyet yörüngesine hızlı bir
şekilde girmiş olması, Suriye’nin komşularında ve ABD’de rahatsızlığa yol
açmıştır.
Suriye’de bu gelişmeler yaşanırken Irak Kralı Faysal ve Ürdün Kralı Hüseyin,
1957 Ağustos ayında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Loy Henderson ile
İstanbul’da bir araya gelmişlerdir. ABD’ye döndükten sonra hazırladığı raporda
L.Henderson, “Doğu Bloku ülkelerinden Suriye’ye silah sevkiyatı yapıldığını ve
Suriye’nin komşularını hedef alan propaganda faaliyetleri başlatıldığını” belirtmiştir.
Bilahare ABD, Ürdün’e yaptığı askerî yardımları artırmıştır.231
Bu gelişmeleri dikkatle izleyen Türkiye’ye göre Suriye, SSCB’nin
Ortadoğu’daki hedefleri bağlamında köprübaşı ülkesi olmuştur. Suriye’de yaşanan
bu hızlı değişimi ulusal güvenliğine bir tehdit olarak algılayan Türkiye, sınır hattına
askerî yığınak yapmaya başlamıştır. İlerleyen süreçte SSCB Suriye’yi, ABD de
Türkiye’yi destekleyerek karşı karşıya gelmişlerdir.232
Türkiye ile gergin bir süreç yaşayan Suriye’nin yanında Mısır da yer almıştır.
Mısır lideri Cemal Abdülnasır’ın, Suriye’ye verdiği desteği göstermek için
askerlerini Lazkiye’ye göndermesi bölgede prestijini artırmıştır. Buna ilaveten
228 Armaoğlu, a.g.e., 615. 229 Fırat, M. ve Kürkçüoğlu, Ö. (2009). Ortadoğu bunalımları ve Türkiye, 1957 Suriye bunalımı. Oran, B.
(Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar (1919-1980). İstanbul:
İletişim Yayınları, 630. 230 Armaoğlu, a.g.e., 615. 231 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,291-292. 232 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.e., 630 ; Kürkçüoğlu, a.g.e., 106-111.
55
SSCB’nin, Türkiye’nin Suriye sınırına yaptığı askerî yığınağa tepki göstermesi
üzerine 1957 Eylül ayında Ankara-Moskova arasında diplomatik gerilim
yaşanmıştır.233 Aynı dönemde 19 kişiden oluşan bir Rus ekonomi heyeti Suriye’ye
gitmiş, bir Sovyet deniz filosu da Lazkiye Limanı’nı ziyaret etmiştir.234
Bilahare SSCB, Türkiye’yi açıktan hedef almaya başlamıştır. Komünist Partisi
Genel Sekreteri Kruşçev, 1957 Ekim ayında Türkiye’nin Suriye ile yapacağı
savaşa bir gün bile dayanamayacağını belirtmiştir. Bunun üzerine Türkiye’ye
destek vermek amacıyla ABD, bir Sovyet saldırısı gerçekleşmesi halinde NATO
kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getireceğini açıklamıştır. Bilahare ABD
Donanması’na ait Canberra isimli güdümlü füze taşıyan kruvazör ve 6. Filo İzmir
Limanı’na gelmiştir.235
SSCB ve Suriye, 1957 Ekim ayında Türkiye-Suriye arasındaki gerilimi BM
gündemine taşıyarak Türkiye, ABD ve NATO’ya suçlamalar yöneltmişlerdir. Daha
sonra Suriye’nin 1957 Kasım ayında konuyu BM gündeminden çekmesi üzerine
Türkiye gerekli güvenceyi vererek sınırdaki askerî yığınağını kaldırmıştır. Krizin,
1957 Ekim ayında Türkiye’de yapılacak genel seçimler öncesinde yaşanması ve
toplumun bir savaş havasına sokulması dikkat çekicidir. Bu süreç sonunda
ABD’nin siyasî ve ekonomik desteğini almayı başaran Başbakan Adnan
Menderes’in seçimlerden galip çıkmasının ardından kriz sona ermiştir.236
1957 krizinde Türkiye, Suriye sınırına askerî yığınak yaparak Şam
yönetimine gözdağı vermeye çalışmıştır.237 Bilahare kriz, ABD ve SSCB
öncülüğünde Ortadoğu’da güç ve nüfuz mücadelesine dönüşmüştür. Kriz
sırasında Arap dünyasında, Filistin ve Hatay’ın geri alınması da gündeme
getirilmiştir. Ancak Türkiye’nin, Mısır ve Suriye’nin kurduğu Birleşik Arap
Cumhuriyeti’ni 1958 Mart ayında tanımasıyla birlikte Şam ile ilişkilerde yeni bir
süreç başlamıştır.238 Öte yandan, SSCB’nin Ortadoğu’da etkisinin artarak sürmesi,
233 Bağcı, H. (2001). Türk dış politikasında 1950’li yıllar. Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayınları, 93-95. 234 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m., 292-293. 235 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m., 294. 236 Bağcı, a.g.e., 96-97. 237 Erciyes, a.g.e., 47. 238 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m., 298-300.
56
ABD’nin 1958 yılı sonunda Türkiye’de füze üsleri kurmasına yol açmıştır. Bu
gelişme, Türkiye-SSCB arasındaki gerilimi daha da artırmıştır.239
Suriye ve Mısır, 1967 yılında İsrail ile yaptıkları savaşta kaybettikleri
toprakları 1973 yılında geri almaya çalışmışlardır. Bu savaşta Türkiye, İsrail’e
yardım etmek isteyen ABD’ye İncirlik Üssü’nü kullandırmamış, Arap ülkelerine
yardıma giden Sovyet uçaklarının ise kendi hava sahasından geçmesine izin
vermiştir. Filistin’e daha fazla destek vermesi ve petrol krizi sonucu Arap
ülkelerinden krediyle petrol almaya başlaması, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle
ilişkilerine olumlu bir şekilde yansımıştır.240
2.1.1.3. Su Sorunu
Birden fazla ülkenin sınırlarından geçen nehirler, suyun kullanımı konusunda
devletleri karşı karşıya getirebilmektedir. Dolayısıyla “su sorunu”, çatışma ve
anlaşmazlık potansiyeli olan ve devletlerin ulusal çıkarlarından taviz vermek
zorunda kalabildikleri bir konudur. Bununla birlikte bölgesel ve küresel gelişmelerin
etkisiyle de su sorunu gündemde yer alabilmektedir.241
Devletler, söz konusu nehirleri “sınıraşan sular” (transboundary watercourse)
ve “uluslararası sular” olarak iki farklı şekilde tanımlamaktadırlar. “Sınıraşan sular”
konusunda, kaynak (yukarı kıyıdaş) ülkenin konumu daha güçlüdür. Fırat ve Dicle
nehirleri, Türkiye’de doğmaktadır. Türkiye, Fırat nehri konusunda “aşağı kıyıdaş”
olan Suriye ve Irak’a göre daha avantajlı konumdadır. Öte yandan Suriye, Fırat ve
Dicle nehirlerini “uluslararası su” olarak kabul etmektedir.242
Türkiye ile Suriye arasında Fırat ve Dicle nehirlerine ilişkin varılan
mutabakatlar vardır. Türkiye ile Fransa’nın 1921 yılında imzaladığı Ankara
Antlaşması’nda Halep’teki Kuveik Suyu’nun “hakkaniyete uygun şekilde” paylaşımı
konusu yer almaktadır. Bilahare Türkiye ile Irak arasında 1946 yılında “Dicle, Fırat
239 Armaoğlu, a.g.e., 623-624. 240 Sönmezoğlu, F. (2006). II. dünya savaşından günümüze Türk dış politikası. İstanbul: Der Yayınları, 367-
368. 241 Kut, G. (1993). Ortadoğu su sorunu: çözüm önerileri. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve Ortadoğu.
İstanbul: Bağlam Yayınları, 473-474. 242 Kodaman, T. (2007). Fırat-Dicle meselesi ve Türkiye-Suriye ilişkilerine etkisi. Ankara: Asil Yayın-
Dağıtım, 67-71.
57
ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü” imzalanmıştır. Bu protokol,
suların akışını düzenlemeyi ve taşkınları önlemeyi hedeflemiştir.243
Türkiye ile Suriye arasında ilk su sorunu, Asi nehrine ilişkin yaşanmıştır.244
Suriye, Lübnan’da doğan ve debisi yaz döneminde azalan Asi nehrinin kullanımı
konusunda Lübnan ve Türkiye’nin ihtiyaçlarını zaman zaman dikkate
almamıştır.245 Türkiye ve Suriye, soruna nihai çözüm bulmak amacıyla Asi nehri
üzerinde Dostluk Barajı inşa etmeyi planlamış ancak 2011 yılında başlayan Suriye
krizi, bu projeyi akamete uğratmıştır.
Fırat ve Dicle nehirlerinin paylaşımı konusu, 1960’larda Türkiye, Suriye ve
Irak’ın gündemine girmiştir. 1980’lerden itibaren konunun siyasî boyutunun ön
plana çıkmasında, nehirleri tarımsal sulama dışında kullanma arayışları etkili
olmuştur. Öte yandan, PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) Suriye’deki faaliyetleri
üzerinden “su ve terör” konuları bağlantılı hale gelmiş, Türkiye su konusunu
zaman zaman siyasî ve diplomatik bir araç olarak kullanmıştır.246
Suriye’nin Fırat nehri üzerinde Tabka Barajı’nı inşa etmesinin ardından Irak
da baraj yapımı için bütçe ayırmıştır. Bunun üzerine Türkiye, 1964 yılında Keban
Barajı’nın inşasına başlamıştır. Bilahare Türkiye’nin, Karakaya ve Atatürk Barajları
ile sulama amaçlı Urfa tünellerinin yapımına başlaması, Suriye ve Irak’ın itirazlarını
artırmıştır.247 1983 yılında başlayan Güneydoğu Anadolu Projesi’ne (GAP)248 karşı
Bağdat ve Şam yönetimleri ortak hareket etmişlerdir. Öte yandan Türkiye, “aşağı
kıyıdaş” ülkelerin itirazı ve “Kürt sorunu” yüzünden GAP’ın finansmanı için Dünya
Bankası’ndan kredi alamamış ve projeyi kendi imkânlarıyla gerçekleştirmeye
243 Versan, R. (1993). GAP ve hukuk açısından Türk-Arap ilişkileri. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve
Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları, 445-446. 244 Kıran, A. (2013). Ortadoğu’da su, bir çatışma ya da uzlaşma alanı. İstanbul: Kitap Yayınevi, 88. 245 Bilen, Ö. (1999). Ortadoğu su sorunları ve Türkiye. İstanbul: Tesav Yayınları, 103-105. 246 Fırat, M. ve Kürkçüoğlu, Ö. (2008). Su sorunu. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından
bugüne olgular, belgeler, yorumlar 1980-2001. İstanbul: İletişim Yayınları, 140. 247 Atatürk Barajı’na su toplama işlemi 27 gün sürmüştür. Bu süreçte Suriye ve Irak’a su bırakmada yaşanan
kesinti, Suriye’de hidroelektrik üretimini etkilemiş, Irak da bu kesintiden dolayı Türkiye’yi suçlamıştır.
Bakour, Y. and Kolars, J. (1994). The Arab mashrek: hydrologic history, problems and perspectives. Rogers,
P. and Lydon, P. (Editörler). Water in the Arap world. Boston: Harvard University Press, 139. 248 GAP bünyesinde 14’ü Fırat üzerinde olmak üzere 22 baraj ve 11’i Fırat üzerinde olmak üzere 19
hidroelektrik santrali, 47 depolama tesisi ve 86 sulama amaçlı pompa istasyonu yer almaktadır. Fırat ve
Kürkçüoğlu, a.g.m.,143.
58
başlamıştır. GAP’ın tamamlanması halinde Suriye ve Irak’ın, Fırat nehrinden
% 40-80 oranında daha az yararlanacağı belirtilmektedir.249
Türkiye’nin “aşağı kıyıdaş” ülkelere bırakacağı su miktarı konusunda verdiği
sözler vardır. Türkiye 1987 yılında imzaladığı Ekonomik İşbirliği Protokolü
kapsamında Suriye’ye yılda ortalama 500m3/saniyeden fazla su bırakmayı taahhüt
etmiştir.250 Protokole taraf olmayan Irak ise yılda 570 m3/saniye su alma hakkı
olduğunu iddia etmiştir. Öte yandan Suriye ile Irak, Türkiye’nin bıraktığı Fırat
suyunun % 42’sini Suriye’nin, % 58’ini Irak’ın kullanımı konusunda bir anlaşma
yapmışlardır.251 Irak ve Suriye arasındaki bu ortak yaklaşım, 1991 yılındaki Körfez
Krizi sonrasında bozulmuştur.252 Ayrıca bazı Arap ülkelerinin desteğiyle Suriye,
Türkiye’nin PKK konusunda artan baskısına tepki olarak, 1995 Aralık ayında baraj
faaliyetleri, suyun kullanımı ve kirliliği konularında Türkiye’ye nota vermiştir. Bu
süreçte Türkiye’ye yönelik açıklanan Şam Deklarasyonu’nda Fırat nehrinin adil bir
şekilde paylaşımı gündeme gelmiştir.253
BM Genel Kurulu tarafından 21 Mayıs 1997 tarih ve 51/229 sayılı kararla
kabul edilen “Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin
Sözleşme”ye254 Suriye ve Irak taraf olurken, Türkiye taraf olmamıştır. Sınıraşan
sular konusunda, “aşağı kıyıdaş” ülkelerin haklarına daha fazla ağırlık veren ve
kaynak ülkelerin egemenlik haklarını yeterince dikkate almayan Sözleşme’de
geçen “suyolunun hakça ve makul bir şekilde” kullanılması ilkesi (5.madde) ise
tüm devletlerce kabul görmektedir.255 Bu yaklaşıma uyumlu olarak Türkiye, zaten
suların optimum bir şekilde kullanımını desteklemektedir.
Buna ilaveten Türkiye, Suriye ile yaşadığı su sorununu diyalog yoluyla
çözmek amacıyla temaslarını sürdürmüştür. GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nden bir
249 Kıran, a.g.e., 82-100 ; Bilen, a.g.e., 86-94. 250 Kut, a.g.m., 476. 251 Bakour and Kolars, a.g.m., 139. 252 Arı, a.g.m., 776. 253 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,559. 254 Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Sözleşme için bkz. İnternet: UN
convention on the law of the non-navigational uses of international watercourses, (1997). Web:
https://www.internationalwaterlaw.org/documents/intldocs/watercourse_conv.html adresinden 12 Ekim
2017’de alınmıştır. 255 Bilen, a.g.e., 80.
59
heyet 2001 yılında Suriye’ye gitmiş, Suriye Sulama Bakanlığı ile tarımsal sulama
alanında işbirliği yapılmış ve bu ziyaretler sonraki süreçte de devam etmiştir.256
Türkiye, su meselesini, söz verdiği miktarda suyu bırakıp teknik ve hukukî
düzeyde yönetmeye, bazı dönemlerde terör bağlamında bir diplomasi/baskı aracı
olarak kullanmaya çalışmıştır. Suriye ise özellikle kriz dönemlerinde konuyu siyasî
ve bölgesel düzlemde ele almayı sürdürmüştür. Buna rağmen Türkiye, Fırat
nehrini komşularıyla paylaşmayan, su savaşı ve bölgesel hâkimiyet kurmak
isteyen bir ülke olduğu propagandasına maruz kalmıştır.257
2.1.1.4. Terör ve Güvenlik Sorunu
Türkiye, 1950’li yıllarda 911 km. uzunluğundaki Suriye sınırına kara mayınları
döşemiştir. Soğuk Savaşın hâkim olduğu bu dönemde Türkiye, sınır güvenliğini
sağlamayı ve kaçakçılık faaliyetlerini önlemeyi hedeflemiştir. İki ülke arasında sınır
geçişkenliğinin kesilememesi nedeniyle bölge halkı, genelde kaçakçılık
faaliyetlerinden geçimini sağlamış, PKK silah ve militan geçişlerinde sınır hattını
etkili bir şekilde kullanmıştır.258
Türkiye-Suriye sınırının iki tarafında oturanlar arasındaki akrabalık bağları,
karşılıklı temasları kolaylaştıran bir etken olmuştur. Suriye’de sınır bölgesinde
ikamet edenlerin bir kısmı, geçmişte SSCB’nin verdiği kredilerle tarımsal
yatırımların artması üzerine Türkiye’den Suriye’ye göç eden kişilerdir. Suriye’yi
kendi yörüngesinde tutmak isteyen SSCB, bu girişimiyle Suriye’yi bir cazibe
merkezi haline getirmeyi hedeflemiştir. 1962 yılından itibaren Suriye’de “kimliksiz”
olarak yaşayanların sayısı, 2011 yılında 300 bine ulaşmıştır. Büyük çoğunluğu
Kürt kökenli olan bu şahıslar, PKK’nın Suriye’de zemin kazanmasına büyük katkı
sağlamış ve zamanla terör örgütü içinde etkin bir kanat (Fehman Hüseyin gibi)
haline gelmişlerdir.
256 Kürkçüoğlu, Ö. ve Koraş, F. (2011). 2000 yılı sonrası Türkiye’nin Ortadoğu siyaseti. Demirağ, Y. ve
Çelebi, Ö. (Editörler). Türk dış politikası son 10 yıl. Ankara: Palme Yayıncılık, 191-192. 257 Okman, C. (1993). Su sorunu ve Ortadoğu’da stratejik durum. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve
Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları, 418-420 ; Bilen, a.g.e., 90-94. 258 Kirişci, K., Ferris, E., Dinçer, O.B., Federici, V., Karaca, S. ve Özmenek-Çarmıklı, E. (2013). Suriyeli
mülteciler krizi ve Türkiye, sonu gelmeyen misafirlik. Ankara: USAK ve Brookings Enstitüsü, 11.
60
Türkiye’nin komünizm ve terörizm kaynaklı tehdit algısı, Suriye’ye karşı
güvensizliğinin sürmesinde etkili olmuştur. Özellikle PKK’nın Suriye’de artan
mevcudiyeti, ikili ilişkileri uzun süre meşgul etmiştir. Kurulduktan bir süre sonra
silahlı mücadeleye yönelen terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan 1979 yılında
Suriye’ye kaçmış, 1980 darbesinden sonra ise sol ideolojiden birçok isim Suriye’ye
gitmiştir. Böylece Suriye, Türkiye’den ayrılmak zorunda kalanların sığındığı bir ülke
olmuştur. Bilahare Suriye yönetimi, geçmişte Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ)
Lübnan/Bekaa Vadisi’nde kullandığı kamplara PKK’yı yerleştirmiş ve güvenli bir
saha bulan örgüt ise eğitim amaçlı Mahsum Korkmaz Akademisini kurmuştur. Bu
dönemde Türk güvenlik ve istihbarat birimleri, örgüt mensuplarının Suriye
sınırından illegal geçişlerini önlemede sorunlar yaşamışlardır.259
Türkiye; PKK’nın yanı sıra Ermeni terör örgütü ASALA’nın faaliyetlerini
engellemek için de Suriye ile sınır güvenliği ve terörle mücadele protokolleri
imzalamıştır. Ancak Şam yönetimi, PKK’lı teröristlerin küçük bir kısmının ülke
dışına çıkmalarını sağlamıştır. Bu süreçte militanlarının eğitimine ağırlık veren
PKK, 1984 yılında Eruh ve Şemdinli’de karakol baskınları yapmış, aynı zamanda
siyasallaşma çalışmalarına yönelmiştir. Türkiye, PKK’ya karşı en sert mücadeleyi
ise 1987 yılında yapmıştır.260
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın 1987 Temmuz ayındaki Şam ziyaretinde
PKK’ya desteğin kesilmesi ve sınırdan illegal geçişlerin önlenmesi gündeme
getirilmiştir. Buna karşılık Şam yönetimi, su sorunu ve terör örgütü mensupları
yerine “siyasî mülteciler”den bahsetmiştir. İki ülke arasındaki yaklaşım farklılığının
derinliği üzerine Türkiye, Şam ziyareti sırasında kabul ettiği Fırat nehrinden
Suriye’ye 500 m3/saniye su vermeye ilişkin protokole uymayacağını açıklamıştır.
Böylece iki ülke ilişkilerinde “su-terör” sarkacı yaşanmaya başlamıştır.261
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte en önemli müttefikini kaybeden Suriye, yeni
dönemde ABD, İran, Ermenistan ve Yunanistan ile ilişkilerini geliştirmeye
çalışmıştır.262 Bu dönemde teröre desteğini kesmesi için Suriye’ye baskılarını
259 Kürkçüoğlu ve Koraş, a.g.m., 190 ; Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,130-132. 260 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,133-136 ; Arı, a.g.m., 775. 261 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,137-139. 262 Sönmezoğlu, a.g.e., 557-558.
61
sürdüren Türkiye, 1992 Nisan ayında PKK’nın faaliyetlerinin önlenmesi ve lojistik
desteğin kesilmesi konusunda güvenlik protokolü imzalamış, bilahare Mahsum
Korkmaz Akademisi ve Dev-Sol kampı kapatılmıştır. Öte yandan Suriye,
Türkiye’nin “su-terör” bağlamında yaptığı açıklamaları ve Hatay konusunu
gündeme getirmeye devam etmiştir.263
Suriye’nin PKK’ya yönelik aldığı önlemlerden memnun olmayan Türkiye,
1995 yılından itibaren A.Öcalan’ın sınır dışı edilmesi ve örgütün Lübnan’daki
faaliyetlerinin sona erdirilmesi konusunda baskısını artırmıştır. Aynı dönemde
Suriye ile Yunanistan’ın imzaladığı ortak savunma anlaşması, Türkiye ile savaşa
girdikleri takdirde birbirlerine hava sahalarını kullanma izni vermiştir.264 Öte
yandan, aynı dönemde Türkiye ile İsrail ilişkilerinde bir iyileşme yaşanmıştır. Bu
gelişmede, Suriye’nin teröre desteğinin sürmesi ve örgütün Bekaa Vadisi’ndeki
eski FKÖ kamplarını kullanması etkili olmuştur.265
Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğin 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu
(MGK) bildirisinde vurgulanmasıyla birlikte yeni bir süreç başlamıştır. Aynı
dönemde PKK, askerî açıdan yıprandığı için siyasallaşma ve İslâmiyet’e bakışını
düzeltme arayışlarını artırmıştır. Türkiye’de siyasî ve askerî elitlerin, 1998 yılında
Şam’ı baskı altına almaya yönelik çabaları çerçevesinde Suriye ile diplomatik
ilişkiler kesilmiştir. Bunun üzerine Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve İran
Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi’nin devreye girmesiyle Şam yönetimi, 17 Ekim
1998 tarihinde A.Öcalan’ı Suriye’den göndermiştir. Bilahare 19-20 Ekim 1998
tarihlerinde imzalanan Adana Mutabakatı ile Şam yönetimi, PKK’ya verdiği çok
boyutlu desteği kesme taahhüdünü yinelemiş ve bunun uygulanmasını/denetimini
sağlamak için iki ülke arasında bir mekanizma kurulmuştur. Bunun sonucunda
Suriye’nin Türkiye’ye karşı terör kozunu kullanma politikası büyük bir darbe
almıştır.266
Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer’in 2000 Haziran ayında Suriye lideri Hafız
Esad’ın cenaze törenine katılması ve yerine oğlu Beşar Esad’ın geçmesi ikili
263 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m., 556-558. 264 Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m., 559-560 ; Sönmezoğlu, a.g.e., 559. 265 Arı, a.g.m., 777. 266 Çetinsaya, G. (2008). Ortadoğu ile ilişkiler. Çakmak, H. (Editör). Türk dış politikası (1919-2008).
Ankara: Platin Yayınları, 927-930 ; Fırat ve Kürkçüoğlu, a.g.m.,555-567 ; Sönmezoğlu, a.g.e., 561.
62
ilişkilere olumlu katkı sağlamıştır. B.Esad döneminde iki ülkenin siyasî, ekonomik
ve güvenlik alanlarındaki ilişkileri artmaya başlamıştır. Suriye’den üst düzey askerî
heyetlerin Türkiye’yi ziyaretleri sonrasında ortak tatbikatlar ve teknik işbirliği
gerçekleştirilmiştir. 11 Eylül terör saldırıları sonrasında ABD’nin hedefindeki
ülkelerinden biri haline gelen Suriye, kendisini korumak amacıyla Türkiye’ye daha
fazla yakınlaşmaya başlamıştır.267
2.1.2. 2002-2011 Dönemi
Türkiye’nin terör ve güvenlik sorunları temelli ve öncelikli geleneksel Suriye
politikası, 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı sonrasında değişmeye
başlamıştır. İki ülke ilişkilerini belirleyici etkenler olan PKK, Hatay konusu ve su
sorunu, yeni dönemde Şam yönetimi tarafından geri plana itilmiştir. Bu dönemde
Suriye, Türkiye’nin AB/Batı ile ilişkileri üzerinden yeni fırsatlar yakalamayı ve
ABD’nin hedefindeki ülkelerden biri olmaktan uzaklaşmayı amaçlamıştır.
Türkiye’nin Suriye politikasında başlayan değişim, Ortadoğu’ya yaklaşımını
da etkilemiştir. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (Ak Parti) 2002 Kasım
ayında iktidara gelişiyle birlikte Türk Dış Politikası’nda yön arayışları268 ivme
kazanmıştır. Bu çerçevede Türkiye siyasî, ekonomik, askerî, güvenlik ve kültürel
boyutlarıyla, Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerine yeni bir perspektif getirmeye
çalışmıştır.269 Özellikle “stratejik derinlik” yaklaşımına göre şekillenmeye başlayan
yeni dış politika anlayışı ile Türkiye’nin etki alanının genişletilmesi
hedeflenmiştir.270
Öte yandan, bu dönemde 11 Eylül terör saldırılarının etkisi devam etmiştir.
ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik planları çerçevesinde 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi,
ülkede etnik ve mezhepsel kırılmalara yol açmıştır. Irak’ın işgaline temkinli
yaklaşan Türkiye, Irak’ın parçalanmasından ve Kürt grupların kuzeydeki
etkinliğinden rahatsızlık duymuştur. Bu süreçte Türkiye, Suriye ve İran, Kürtlerin
267 Kürkçüoğlu ve Koraş, a.g.m., 191-192. 268 Ak Parti’nin parti programındaki dış politika bölümünde; Ortadoğu’da akan kanın durması için kalıcı
barış çabalarının desteklenmesine ve bölge ile yakın kültürel ve tarihî ilişkilere vurgu yapılmıştır. İnternet:
http://www.akparti.org.tr/site/akparti/parti-programi#bolum_ adresinden 20 Kasım 2015’te alınmıştır. 269 Çetinsaya, a.g.m., 928-930. 270 Kösebalaban, H. (2014). Türk dış politikası. (çev. İnaç, H.). Ankara: Bing Bang Yayınları, 289-292.
63
özerklik girişimi konusunda benzer tehdit algılamalarına sahip olmuşlardır.271
ABD’nin hedefindeki Suriye ve İran ile ilişkilerini geliştirmeyi tercih eden Türkiye,
bu ülkelerin bölgesel sistemin dışına itilmelerinin daha büyük sorunlara yol
açacağını belirtmiştir. Böylece Suriye, kendisini Batı/ABD ve İsrail’in hedefi
olmaktan koruyacak ülke olarak Türkiye’yi görmüştür.272
Türkiye-Suriye ilişkilerinde 2004 yılı bir dönüm noktası olmuştur. B.Esad
2004 Ocak ayında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Suriye’den cumhurbaşkanı düzeyinde
yapılan bu ilk ziyarette, ekonomik ve siyasî anlaşmalar imzalanmış ve Kürt
sorununa yaklaşımdaki benzerliklere vurgu yapılmıştır. Bilahare Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın 2004 Aralık ayında Suriye’ye yaptığı ziyaret siyasî, ekonomik/
ticarî ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemlidir. Böylece “komşularla sıfır sorun”
hedefinde önemli bir adım atılmıştır.
Suriye’yi uluslararası sistem içinde tutmaya çalışan Türkiye, 2005 Şubat
ayında yeniden devreye girmek durumunda kalmıştır. Suriye’ye muhalif olan
Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin suikast sonucu öldürülmesi, Şam yönetimini
potansiyel suçlu durumuna getirmiştir. Bunun üzerine uluslararası toplumun
baskısına maruz kalan Suriye’ye yönelik olarak, özellikle Batı/ABD kamuoyunda
bir karşıt cephe oluşmuştur. Suriye’nin Lübnan’daki askerî mevcudiyetini sona
erdiren bu süreçte, Şam yönetiminin yıpratılmasına ve bilahare devrilmesine
yönelik adımlar atılmıştır. Öte yandan, siyasî ve ekonomik reformları hayata
geçirmesi için baskı yapılan B.Esad ise güvenlikçi politikalar izlemeyi sürdürerek,
Batı karşıtlığı üzerinden halk desteğini korumaya çalışmıştır.273
Cumhurbaşkanı Sezer’in 2005 Nisan ayında Şam’ı ziyaret etmesi ise Suriye
ve Arap ülkelerinde Türkiye’ye yönelik algıyı olumlu yönde etkilemiştir. Öte
yandan, Türkiye-ABD ilişkileri ise olumsuz bir seyir izlemeye başlamıştır.274 BM
vasıtasıyla Suriye’nin Lübnan’dan çekilmeye zorlandığı bir dönemde yapılan bu
ziyaret, ABD’nin Irak’ın ardından Suriye’yi de istikrarsız bir duruma getirmesini
271 Türkiye, İran ve Suriye, 2003 yılında “Irak’a Komşu Ülkeler Girişimi”ni başlatmıştır. 272 Sönmezoğlu, a.g.e., 562. 273 Atlıoğlu, Y. (2007). Beşşar Esad Suriyesi’nde reform, demokratikleşme-güvenlik ikilemi. İstanbul: Tasam
Yayınları, 147-159. 274 Kürkçüoğlu ve Koraş, a.g.m., 201.
64
engellemeyi hedeflemiştir.275 Bu sürecin devamında Türkiye, 2007 Ocak ayında
Suriye ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalamıştır.
Bu dönemde Türkiye, Ortadoğu’da genellikle ABD’den kaynaklanan sorunlar
ve sınırlamalar ile karşılaşmıştır. Buna rağmen Türkiye, ABD’nin yaklaşımlarını ve
NATO’nun pozisyonunu dikkate alarak ve ulusal çıkarlarını ön planda tutarak
politika geliştirmeye çalışmıştır. Dolayısıyla Türkiye, “eksen kayması” eleştirilerine
rağmen, Ortadoğu’da ve özellikle Suriye sahasında kendisine diplomatik bir
manevra alanı oluşturmayı hedeflemiştir.276
Ortadoğu’daki sorunların çözümünde aktif rol almaya çalışan Türkiye,
Lübnan’daki BM Barış Gücü’ne (United Nations Interim Force in Lebanon/UNIFIL)
askerî birlik göndermiştir. Ayrıca Türkiye; Suriye-İsrail, Suriye-Irak, İsrail-Filistin
sorunlarının çözümüne yönelik arabuluculuk girişimleri icra etmiştir. Filistin barış
görüşmelerinin gerçekleştiği bir dönemde (Aralık 2008) İsrail’in Gazze’ye
operasyon düzenlemesi, Türkiye ile İsrail’i Davos Zirvesi’nde karşı karşıya
getirmiştir. Aslında bu girişimleriyle Türkiye, Ortadoğu’da inisiyatif ve risk alabilen
bir aktör olduğunu göstermiştir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde 2009 yılında önemli gelişmeler yaşanmıştır. İki
ülke 2009 Nisan ayında ortak askerî tatbikat düzenlemiştir. B.Esad’ın 2009 Eylül
ayındaki Türkiye ziyaretinde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği (YDSİ) Anlaşması
imzalanmıştır. Böylece iki ülkeden bazı bakanların, yılda iki defa bir araya
gelmesine ve vize uygulamasının karşılıklı olarak kaldırılmasına karar verilmiştir.
Akabinde 2009 Ekim ayında yapılan YDSİ Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında;
ticarî hedefler, ulaşım ve sulama alanlarında işbirliği, Asi nehri üzerinde “Dostluk
Barajı” inşası ve güvenlik alanında işbirliğinin sürdürülmesi konuları ele alınmıştır.
Bu süreçte, terör ve güvenlik ekseninden uzaklaşıp çok boyutlu ve kapsamlı
ilişkiler kurulmasında, iki ülke yöneticilerinin kararlı tutumları belirleyici olmuştur.277
275 Oktav, Ö. Z. (2010). Türkiye-Suriye ilişkilerinde ekim krizinden ortak kader anlayışına geçiş sürecinin bir
analizi. Yenigün, C. ve Efegil, E. (Editörler). Türkiye’nin değişen dış politikası. Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım, 434. 276 Yenigün, C. (2010). Türk dış politikasında üçüncü dalga. Yenigün, C. ve Efegil, E. (Editörler).
Türkiye’nin değişen dış politikası. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 73-81. 277 Özcan, M. (2010). Türkiye’nin Ortadoğu politikası: mesafeden müdahaleye dönüşüm. Yenigün, C. ve
Efegil, E. (Editörler). Türkiye’nin değişen dış politikası. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 371-385 ; Oktav,
a.g.m., 442.
65
Başbakan Erdoğan’ın 2009 Aralık ayında Şam’a yaptığı ziyarette “Suriye’nin
Ortadoğu’ya, Türkiye’nin ise Avrupa’ya açılan bir kapı olduğu” vurgusuyla siyasî ve
ekonomik bütünleşme süreci ivme kazanmış, Dostluk Barajı’nın temeli 2011
yılında atılmıştır.278
Türkiye-Suriye ilişkilerindeki bu olumlu gidişat, 2011 Mart ayından itibaren
değişmeye başlamıştır. Tunus’ta ortaya çıkan halk hareketlerinin Suriye’ye de
sıçraması ve güvenlik güçlerinin göstericilere sert müdahalelerde bulunması,
ülkedeki dengeleri etkilemiştir. Bu gelişmeleri insan hakları boyutuyla ele alan
uluslararası toplum, Şam yönetiminin uygulamalarına yeterince tepki
göstermemiştir. Bilahare Suriyeli muhalifler, rejim güçlerine karşı silahlı
mücadeleye başlamış ve Suriye bir iç savaş sarmalına girmiştir.279 Bu gelişmeler,
Türkiye-Suriye ilişkilerini zorlayan bir sürecin başlamasına yol açmış ve ikili ilişkiler
tarihteki en kötü noktasına gerilemiştir.
2.2. Suriye İç Savaşı ve Sığınmacı/Mülteci Sorunu (2011-2016)
2.2.1. Suriye’de İç Savaşın Başlaması
Tunus’ta 17 Aralık 2010 tarihinde başlayarak çevre ülkelere yayılan ve “Arap
Baharı” olarak adlandırılan halk hareketleri nihai olarak Suriye’ye sıçramıştır.
Suriye’de rejim güçleri ile muhalif gruplar arasında 2011 Mart ayında başlayan iç
savaş süreci, milyonlarca insanın yaşadığı yerleri terk etmesine, insani trajedilere,
başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere ve AB’ye zorunlu göçlere yol açmıştır.
İç savaşın başlangıcından bu yana 22 milyon nüfuslu Suriye’de 13.5 milyon kişi
yardıma muhtaç hale gelmiş, 6.3 milyon kişi ülke içinde yerlerinden edilmiş ve
yaklaşık 5.5 milyon kişi komşu ülkelere sığınmıştır. Aralarında sivillerin de
bulunduğu yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybetmiştir.280
278 Oktav, a.g.m., 442. 279 Güçtürk, Y. (2014). İnsanlığın kaybı, Suriye’deki iç savaşın insan hakları boyutu. Ankara: SETA Raporu,
19. 280 İnternet: Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımlar, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/
2373/files/Suriyeli_Siginmacilara_Yapilan_Yardimlar+7.pdf ; Suriye’deki savaş 7. yılına girerken UNHCR
Suriye’nin bir ‘dönüm noktasında’ olduğu uyarısında bulunuyor, (2017). Web:
http://www.unhcr.org/tr/15435-suriyedeki-savas-7-yilina-girerken-unhcr-suriyenin-bir-donum-noktasinda-
oldugu-uyarisinda-bulunuyor.html adreslerinden 14 Ekim 2017’de alınmıştır.
66
Suriye’den kaynaklanan sorunlarla, özel olarak sığınmacılarla uluslararası
aktörler, devletler ve STK’lar ilgilenmekle birlikte çözüm üretilmesi noktasında
yeterince başarı sağlanamamıştır. Uluslararası toplumun konuya yaklaşımındaki
yetersizlik ve isteksizlikten dolayı Suriye krizi, komşu ülkelere birçok açıdan büyük
külfet getirmiştir. Özellikle Türkiye, kitlesel sığınmacı akınlarını kabul ederek çok
ağır bir yükün altına girmiştir.
Buna ilave olarak Suriye krizinin etkileri, bölgesel sınırları aşarak uluslararası
boyuta ulaşmıştır. Irak ve Suriye’de uluslararası terörizme karşı verilen mücadele
ve nüfus hareketlerinin yol açtığı sorunlar bu süreçte öne çıkmıştır. ABD ve RF
öncülüğünde DEAŞ (IŞİD) ve Nusra/Şam Fethi Cephesi gibi terör örgütlerinin
faaliyetlerini önlemek/yok etmek amacıyla koalisyonlar kurulmuştur. Suriye’de
Esad rejimi, muhalif gruplar ve terör örgütleri arasında bir güç ve saha kontrol
mücadelesi başlamıştır.281 Bu süreçte PYD/YPG ise bir denge politikası izleyerek
belli ölçüde topraklarını genişletmiş ve bölgenin demografik yapısını değiştirmeye
çalışmıştır.
2.2.2. Bölgesel ve Küresel Aktörlerin Sığınmacı/Mülteci Sorununa Yaklaşımı
2.2.2.1. Türkiye'nin Yaklaşımı ve Uygulamaları
Türkiye açısından sığınma ve göç hareketleri, yeni karşılaşılan bir sorun
değildir. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce hatta kurulduktan sonra farklı
coğrafyalardan mağdur insanlar Anadolu’ya gelmişledir. Balkanlar, Kafkaslar, İran,
Irak ve diğer bölgelerden gelen göçmen/sığınmacılar Türkiye’ye kabul
edilmişlerdir. İlk Körfez Krizi sırasında yaklaşık 500 bin Iraklı Türkiye’ye
sığınmıştır. 2011 yılında Suriye krizinin başlamasıyla yaşanan kitlesel sığınmacı
göçü, Türkiye’nin karşılaştığı en büyük göç hareketidir.
Türkiye Suriye’deki krizin büyümesini önlemek amacıyla öncelikle Şam
yönetimi nezdinde birçok girişimde bulunmuştur. Bu kapsamda Türkiye, B.Esad’ın
reformlar yapmasını ve muhalif gruplarla uzlaşmasını sağlamak için üst düzeyde
diplomasi trafiği yürütmüştür. Ancak bu girişimlerinden herhangi bir netice 281 Ihlamur-Öner, S.G. (2014). Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik politikası. Ortadoğu Analiz, 6(61),
43.
67
alamayan Türkiye, Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmeyi tercih etmiştir. Bilahare
BM üzerinden krize yönelik çözüm arayışlarını destekleyen Türkiye, bu yöntemle
de sonuç alınamayacağı öngörüsünden hareketle Suriyeli muhalifleri
desteklemeye başlamıştır. Böylece krizin tarafı haline gelen ve BM’nin
öncülüğünde Suriye’ye müdahale edileceği beklentisini koruyan Türkiye; büyük
ölçüde ABD, Katar ve S.Arabistan ile birlikte Suriyeli muhalifleri yönlendirmeye
başlamış ve kuzeyde güvenlikli/arındırılmış bölge kurmayı hedeflemiştir.282
Suriye’deki iç savaştan kaynaklanan güvenlik endişeleriyle ülkeden ayrılan
252 kişilik ilk sığınmacı grubu, 29 Nisan 2011 tarihinde Hatay/Yayladağı İlçesi
Güveççi Köyü bölgesinden Türkiye’ye giriş yapmıştır.283 Suriyelilere yönelik olarak
“açık kapı” politikası izleyen Türkiye, sınırına gelen sığınmacıların tümünü
pasaportu/kimliği olup olmadığına bakmadan “misafir” olarak kabul etmiştir.
Bilahare “geçici koruma” statüsü verilen Suriyeliler, Türkiye’de süre sınırlaması
olmadan kalma, ülkelerine zorla geri gönderilmeme ve temel ihtiyaçlarının
karşılanması gibi bazı haklara ve imkânlara sahip olmuşlardır.284
Türkiye, Suriyeli sığınmacıların konaklaması amacıyla sınıra yakın şehirlerde
kamplar/barınma merkezleri inşa etmiştir. Bu uygulamaya sığınmacı/mültecilerin
kısa sürede ülkelerine geri dönecekleri düşüncesiyle diğer ülkeler tarafından da
başvurulmaktadır. Ancak krizin ve kitlesel göçlerin sürmesi üzerine sığınmacılar,
Türkiye’nin iç kesimlerine de yerleşmeye başlamışlardır. Bilahare sığınmacılara
yönelik ulusal mevzuatın yetersiz kalması üzerine 2014 Nisan ayında YUKK
çıkartılmıştır. Bu süreçte Türkiye temkinli ve kararlı bir şekilde sığınmacılara
yönelik politikalar geliştirmeye çalışmıştır.
Türkiye’de kayıtlı Suriyeli sayısı Kasım 2017 itibarıyla 3.285.333, Irak, İran ve
Afganistan gibi ülkelerden gelen sığınmacıların sayısı ise yaklaşık 300 bindir.
Sığınmacıların 226.569’u (16 bini Iraklı) kamplarda kalırken, 3.058.964 kişi
şehirlerde yaşamaktadır. Türkiye’deki Suriyelilerin 1 milyon 764 bini erkek, 1
282 Ihlamur-Öner, a.g.m., 43. 283 Güçer, M., Karaca, S. ve Dinçer, O.B. (2013). Sınırlar arasında yaşam savaşı, Suriyeli mülteciler. Rapor
No: 13-04, Alan Araştırması. Ankara: USAK Sosyal Araştırmalar Merkezi, 7. 284 Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri. (2015). Rapor No: 195. Ankara: ORSAM ve TESEV, 12-13.
68
milyon 521 bini kadındır. Kayıt altına alınan Suriyelilerden 19-59 yaş aralığında 1
milyon 635 bin, 10-18 yaş aralığında ise 619 bin kişi bulunmaktadır.285
Bununla birlikte “geçici koruma” altına alınmak üzere güvenlik tahkikatları
süren Suriyeli şahıslar bulunmaktadır. Sığınmacılar 10 şehirde286 faaliyet gösteren
21 kamp/barınma merkezinde kalmaktadırlar. Geriye kalan sığınmacılar ise
şehirlerde yaşamaktadırlar. Söz konusu kampların kurulması ve işletilmesinden
sorumlu olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), diğer kurumlarla
koordinasyonu da sağlamakla görevlidir. Kamplarda kalan sığınmacıların yaşam
koşulları, kamp dışında kalanlardan nispeten daha iyi durumdadır. Okul çağındaki
Suriyeli öğrenci sayısı 976 bin civarındadır. Yaklaşık 532 bin öğrenci Türkiye’deki
okullarda ve 370 adet “geçici eğitim merkezi”nde eğitim-öğretim görmesine
rağmen lise çağındaki sığınmacıların eğitim-öğretimine ilişkin yetersizlikler
mevcuttur. Okul çağındakilerin yaklaşık yarısının öğrenimine devam etmemesi ise
önemli bir sorun teşkil etmektedir.287
Türkiye’nin Suriye sınır hattına ve sınıra yakın şehirlerine sığınmacılar
yerleştirilmişlerdir. Ayrıca sığınmacılar özellikle büyükşehirlerde yoğun bir şekilde
yaşamaktadırlar. Sığınmacıların sınır hattını geçip kolaylıkla ulaşabildiği bir
konumda olan Kilis’in nüfusu yaklaşık 130 bin olmasına rağmen yerleştirilen
Suriyeli sığınmacı sayısı 129 bine ulaşmıştır. Dolayısıyla Suriyeli sığınmacılar,
şehrin yerli halkının sayısına erişmiş ve bölgenin demografik yapısını değiştirmiş
durumdadır. Bazı şehirlerdeki sığınmacı sayısı, nüfusun önemli bir oranını
oluşturacak seviyeye gelmiş durumdadır.288
Türkiye’nin sığınmacı konusuna insan odaklı yaklaştığını ve “erdemli” bir tavır
sergilediğini göstermek amacıyla, İslâm tarihinde Mekke’den hicret edenler ile
onları misafir eden Medineliler arasındaki dayanışmaya atıf yapılmakta, “Ensar-
285 İnternet: Göç istatistikleri, geçici koruma, (2017). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-
koruma_363_378_4713 adresinden 10 Kasım 2017’de alınmıştır. 286 Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Mardin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Adana, Malatya. 287 İnternet: AFAD Başkanı Bilden: 3 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, (2016). Web:
https://www.afad.gov.tr/tr/10544/AFAD-Baskani-Bilden-3-Milyon-Suriyeliye-Ev-Sahipligi-Yapiyoruz
adresinden 10 Kasım 2016’da alınmıştır. 288 İnternet: Kilis belediye başkanı: Suriyeli sığınmacı sayısı kent nüfusunu geçti, (2015). Web:
http://tr.sputniknews.com/turkiye/20150825/1017318846.html adresinden 27 Aralık 2015’te alınmıştır.
69
Muhacir kardeşliği” örneği verilmektedir.289 Bu aşamada Türkiye’de halkın
sığınmacılara yaklaşımının nispeten olumlu olduğu ve gösterilen tepkilerin
süreklilik arz etmediği görülmektedir. Türkiye’de güçlü bir siyasî liderliğin belirlediği
sığınmacı politikasının uygulanmasının, sığınmacıların büyük çoğunluğunun
Müslüman olmasının, siyasî ve sosyal aktörler ile medyanın kamuoyu oluşturmada
yetersiz kalmasının bu süreçte etkili olduğu düşünülmektedir.
Türkiye, ülke içinde kurduğu/işlettiği kamp/barınma merkezlerinin yanı sıra
Suriye tarafında inşa edilen sığınmacı kamplarıyla da ilgilenmektedir. 2012 yılı yaz
döneminde Halep ve çevresindeki çatışmaların artması üzerine Türkiye, sığınmacı
kabulünü sınırlayarak Suriye tarafında kamplar (20 adet) kurmuştur. Öte yandan,
Rus hava saldırılarının 2016 yılı başından itibaren Halep ve Lazkiye’ye
yoğunlaşması üzerine sığınmacı akınları devam etmiştir. Halep’i muhaliflerden ve
Lazkiye’yi Bayır Bucak Türkmenleri’nden arındırmayı hedefleyen bu hava
operasyonları ve saldırılar sonucu binlerce insan Türkiye sınırına akın etmiştir.
Özellikle 2016 Aralık ayı içinde Halep’teki sivilleri de hedef alan söz konusu
saldırılarda, rejim güçleri ile birlikte hareket eden Şii milis gruplar etkili olmuştur.
Bu süreçte Türkiye, Halep’te ateşkesi RF ile beraber sağlamaya çalışmış, sivilleri
ve cihatçı grupları Halep’ten tahliye operasyonlarına katkı sağlamıştır.
Türkiye, “geçici koruma” altındaki Suriyelilere yönelik yardımlarda büyük bir
özveri göstermektedir. Hükümet’in, Suriye kaynaklı terör tehdit/risklerini ve
toplumun/devletin güvenliğini göz ardı etmemesi önemlidir. DEAŞ (IŞİD)’ın Suriye
tarafından birçok defa Kilis’e füze atması ve DEAŞ (IŞİD) unsurlarının terör
saldırıları yapması sonucu sivil ölümler gerçekleşmiştir. Ayrıca sığınmacılar
arasına sızan ve kamp dışında kalan terör unsurlarının, ileriki dönemlerde
eylemlerde bulunma ihtimali her zaman bulunmaktadır. Söz konusu saldırıların
önlenmesinde, Suriye’nin kuzeyinin terör unsurlarından arındırılması, muhalif
gruplar ve yerlerinden edilenler için Suriye tarafında bir alan oluşturulması ve Kilis,
289 İnternet: Mutluyuz ki kardeşlerine kucak açabilen bir millet var, (2013). Web: http://www.haberturk.com/
gundem/haber/900844-mutluyuz-ki-kardeslerine-kucak-acabilen-bir-millet-var adresinden 27 Aralık 2015’te
alınmıştır.
70
Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi şehirlerde halkın provoke edilmesinin önüne
geçilmesi önemli hale gelmiştir.290
Suriye kaynaklı silahlı saldırılar, Esad rejiminin silah kullanma ihtimali ve bu
gelişmelerin bölgesel güvenlik ve istikrarın yanı sıra Türkiye’nin ulusal güvenliğini
olumsuz şekilde etkilemesi, kitlesel sığınmacı hareketlerinin güvenliğe tehdit/risk
oluşturduğu gibi tespitlerden hareketle, 2012 yılından itibaren Türk Ordusu’nu
gerektiğinde Suriye’ye göndermek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden yetki
alınmıştır. Buna ilaveten Türkiye, uluslararası hukuk açısından, BM Antlaşması
VII. Bölümdeki (Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak
Önlemler) 51. maddede291 belirtilen meşru müdafaa hakkı çerçevesinde hareket
edeceğini ortaya koymuş, ayrıca “angajman kuralları” çerçevesinde Suriye
sınırındaki askerî unsurlara silah kullanma yetkisi vermiştir. Bunlara istinaden
Türkiye; Esad rejimi, DEAŞ (IŞİD) ve PYD/YPG kaynaklı saldırı ve tehditler
dolayısıyla Suriye’ye müdahalelerde bulunmuştur. Türkiye, DEAŞ (IŞİD)’ın 2015
Temmuz ayında saldırılarda bulunmasından sonra Suriye’deki terör unsurlarına
hava saldırıları düzenlemiş ve DEAŞ (IŞİD) karşıtı uluslararası koalisyona daha
etkin bir şekilde katılım sağlamıştır. Türkiye’deki iç siyasî gelişmelerle bağlantılı
olarak “ulusal güvenlik” gerekçesiyle 2015 Ekim ayında Fırat nehrinin batısına
geçmeye çalışan PYD/YPG unsurlarına saldırılar düzenlemiştir.292
Bu doğrultuda Türkiye, DEAŞ (IŞİD)’ın sınır hattından Suriye’nin iç
kesimlerine çekilmesini sağlamak ve PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde kontrol
ettiği alanı genişletmesini engellemek amacıyla 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat
Kalkanı Harekâtı’nı başlatmıştır. Söz konusu devlet dışı aktörlerin sürekli ve
sistematik saldırılarına maruz kalan Türkiye, meşru müdafaa hakkını kullanmıştır.
Türkiye, sınırlarını, vatandaşlarını ve bekasını korumak amacıyla bu harekâtı
gerçekleştirirken Suriye Ordusu’nu, altyapısını ve sivilleri hedef almamış, rejim
değişikliği ve cezalandırma amacı gütmemiştir. Ayrıca Esad rejiminin, Suriye
290 İnternet: AFAD Başkanı … Web: https://www.afad.gov.tr/tr/HaberDetay.aspx?IcerikID=4887&ID=5
adresinden 2 Nisan 2016’da alınmıştır. 291 BM Antlaşması ve Uluslararası Adalet Divanı Statüsü için bkz. İnternet: Web:
https://www.ombudsman.gov.tr/ contents/files/6535501-Birlesmis-Milletler-Antlasmasi.pdf. 292 Bayıllıoğlu, U. (2016). İnsani müdahele çıkmazından çıkış arayışı: koruma sorumluluğu, Libya ve Suriye
örnek(sizlik)leriyle. Ankara: Turan Kitabevi, 266-278.
71
kaynaklı terör saldırılarını önlemede acziyet içinde olması ve isteksiz davranması,
Türkiye’nin inisiyatifi ele almasına yol açmıştır.293
Türkiye’nin söz konusu terör örgütlerinden kaynaklanan tehditleri Suriye
içinde bertaraf etmek amacıyla yürüttüğü bu harekât, bir “stratejik savunma”
girişimi olarak değerlendirilmektedir.294 Ayrıca bu harekât, Özgür Suriye Ordusu
(ÖSO) öncülüğünde muhaliflerin, DEAŞ (IŞİD) ile mücadele kapsamında El Bab
ve Rakka’ya kadar ilerlemelerini, terör gruplarından temizlenecek ve uçuş yasağı
ile desteklenecek olan güvenlikli/arındırılmış bölgeye, iç savaştan kaçan
sığınmacıların ve sivil halkın yerleştirilmesini sağlama hedefi açısından önemli
görülmüştür.
RF Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un silahlı saldırı sonucu ölmesinden bir
gün sonra, 20 Aralık 2016 tarihinde Moskova’da yapılan Suriye konulu toplantı
Türkiye açısından önemlidir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, RF Dışişleri
Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in katılımlarıyla
gerçekleşen toplantıda alınan kararlar, Türkiye’nin Suriye politikasında değişim/
rötuş yapılabileceğini göstermektedir. Toplantı sonunda tarafların; “Suriye’nin laik
ve mezhepçi olmayan yapısına, egemenliğine, birliğine ve toprak bütünlüğüne,
silahlı muhalif grupların DEAŞ (IŞİD) ve Nusra/Şam Fethi Cephesi’nden
ayrıştırılmasına ve Şam yönetimi ile muhalefet arasında imzalanacak muhtemel bir
anlaşmada kolaylaştırıcı ve garantör olma isteklerine” vurgu yapmaları, Suriye’de
ateşkesin sürekliliğine ve kalıcı siyasî çözüm arayışlarına katkı sağlayacak
niteliktedir.295 Bir yönüyle bu toplantı, Türkiye ile Esad yönetimi arasındaki
ilişkilerin düzeltilmesi sürecinde bir milat olabilecektir.
Öte yandan Ankara-Moskova ilişkileri, DEAŞ (IŞİD)’ı hedef alan bir Rus
uçağının, koordine kurulduğu belirtilmesine rağmen, 9 Şubat 2017 tarihinde El
Bab’ta Türk askerlerinin bulunduğu bir binayı yanlışlıkla vurmasından
etkilenmemiş ve bu süreçte her iki taraf sağduyulu bir tavır sergilemiştir. İki ülkenin 293 Taşdemir, F. ve Özer, A. (2017). Kuvvet kullanma hukuku açısından fırat kalkanı operasyonu. Akademik
Hassasiyetler, 4(7), 63-67. 294 İnternet: Okur, M.A. (2016). Fırat kalkanı: stratejik savunma için ileri harekât. Web:
http://www.turkyurduhaber.org/kose-yazisi/166/firat-kalkani-stratejik-savunma-icin-ileri-harekt.html
adresinden 31 Ekim 2016’da alınmıştır. 295 İnternet: Karabat, A. (2016). Moskova toplantısından ne çıktı? Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-
jazeera-ozel/moskova-toplantisindan-ne-cikti adresinden 25 Aralık 2016’da alınmıştır.
72
Suriye’ye yönelik hedefleri ve son dönemde ivmelenen siyasî, ekonomik, askerî ve
istihbarî ilişkileri, çatışma yerine işbirliğinin öne çıkmasını sağlamıştır.
Türkiye, RF ve İran’ın garantörlüğünde 4 Mayıs 2017 tarihinde Suriye’de
“çatışmasızlık bölgeleri” kurulması, ateşkesin sürekli hale getirilmesi, DEAŞ (IŞİD)
ve cihatçı terör örgütleriyle mücadele edilmesi amacıyla Kazakistan/Astana’da
başlatılan süreç, 14-15 Eylül 2017 tarihlerindeki görüşmelerin ardından
ivmelenmiştir. Bu kapsamda TSK ve ÖSO’nun 8 Ekim 2017 tarihinden itibaren
İdlib’e girmesi, İdlib’in yanısıra İdlib-Afrin hattında kontrol ve gözlem noktaları
kurmaya başlaması DEAŞ (IŞİD), PYD/YPG ile mücadele ve Suriye’nin geleceğini
belirlemede çözüm masasında olma açısından önemlidir.
2.2.2.1.1. “Güvenli Bölge”den “Çatışmasızlık Bölgeleri”ne
Esad rejimi, Suriye’nin kuzeyinde ve bazı bölgelerde sürekli ve etkili bir
yönetimde bulunamamıştır. Bunun özellikle komşu ülkelerde güvenlik tehdit ve
risklerine yol açması üzerine bazı önlemler gündeme gelmiştir. Kitlesel göçün
yarattığı sorunlardan hareketle 2012 yılından itibaren Türkiye tarafından kararlı bir
şekilde “güvenlikli/arındırılmış bölge”296 ve “güvenli bölge” (safe zone) konusu
ifade edilmiştir. Bu bölgenin, Suriye’nin kuzeyinde Azez-Cerablus arasındaki
yaklaşık 98 km uzunluğunda ve 45 km derinlikte olan alanda oluşturulması
hedeflenmiştir. Söz konusu kavramın yanı sıra farklı nüansları olan “tampon bölge”
(buffer zone), “uçuşa yasak bölge” (no-fly zone), “koruma altındaki bölge”
(protected zone), “askersizleştirilmiş bölge” (demilitarized zone) ve “tarafsız bölge”
(neutralized zone) gibi terimler de gündeme gelmiştir.297
Kitlesel sığınmacıların, yabancı bir ülkeye gitmeksizin kendi ülkelerinde
uluslararası koruma altına alınmalarını sağlama yollarından biri güvenli bölgedir.298
Bingöl ve Varlık’a göre güvenli bölge, sivil halkı bir devletin şiddet, baskı ve insan
hakları ihlallerinden veya çatışan taraflardan korumak ve insani yardımları
296 İnternet: Suriye’de güvenli bölge ihtiyacı, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/suriyede-guvenli-bolge-
ihtiyaci/527723 adresinden 31 Ekim 2016’da alınmıştır. 297 İnternet: Özvarış, H. (2015). Prof. Tarhanlı anlatıyor; güvenli bölge ne demek? Web:
http://t24.com.tr/haber/prof-tarhanli-anlatiyor-guvenli-bolge-ne-demek,305923 adresinden 8 Ağustos
2017’de alınmıştır. 298 Pazarcı, a.g.e., 218.
73
ulaştırmak için güvenliğin tesis edildiği geniş bir alandır. Bu bölgeler, genelde ülke
sınırlarına yakın yerlerde veya ayrım hatları olarak kullanılabilecek coğrafi, siyasî
ve demografik bölümlerde kurulmaktadır.299
Güvenli bölge uygulaması, BM tarihinde ilk kez Irak’ta gerçekleşmiştir. Oran’a
göre “güvenli bölge”, Irak toprakları içinde, Irak hükümetinin egemenliği dışında ve
Irak’a zorla kabul ettirilerek kurulmuştur. Bunun öncesinde 1988 yılında Irak
Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in Kürtlere karşı kimyasal silah kullanması
üzerine 50 binden fazla sığınmacı Türkiye’ye sığınmıştır. Bilahare S.Hüseyin’in
1991 yılında ayaklanan Kürtler ve Şiilere saldırıya geçmesi sonucu 500 bin
sığınmacı Türkiye sınırına gelmiştir. Türkiye, ekonomik sorunlar ve Kürt
sığınmacıların ülkede bulunması gibi gerekçelerle ilk etapta yeni sığınmacıları
kabul etmek istememiş, Kürt lider Mesut Barzani’nin “insanlar ölüyor, Türkiye
sınırını kapalı tutuyor” eleştirisine maruz kalmıştır. Türkiye, İran ve Fransa’nın
Güvenlik Konseyi’ne sunduğu tasarı üzerine 5 Nisan 1991 tarih ve 688300 sayılı
karar alınmıştır. Ancak bu kararda sığınmacılara yönelik yardımlar yer alırken,
Irak’a müdahaleden bahsedilmemiştir. Karar sonrası Cumhurbaşkanı Özal,
Türkiye’deki Kürt sığınmacıların BM koruması altında Irak’a geri gönderilmesi ve
insani yardımların Irak’ta ulaştırılması gerektiğini belirtmiştir. Söz konusu yaklaşımı
ile Türkiye, bir açıdan güvenli bölgeyi tarif etmiştir. AB’nin desteğiyle öncelikle
Irak’ta sığınmacıların kalabilecekleri küçük bir bölge kurulması ve ardından bu
bölgenin sınırlarının genişletilmesi hedeflenmiştir. Bu süreçte güvenli bölge, geçici
tampon bölge gibi terimler kullanılmış, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent
Ecevit, güvenli bölgenin Türkiye ve Irak topraklarında bir “karşı-devlet” kurulması
anlamına geldiğini belirtmiştir.301
ABD 7 Nisan 1991 tarihinde Huzur Operasyonu’nu (Operation Provide
Comfort) başlatmış, 10 Nisan 1991 tarihinde 36. enlemin kuzeyinde tüm askerî
faaliyetler ve uçuşlar yasaklanmıştır. Iraklı sığınmacılara yönelik güvenli bölge
kurularak güvenliğin sağlanması için altyapı tesis edilmiştir.302 Bilahare İngiltere ve
299 Bingöl, O. ve Varlık, A.B. (2014). Korunmuş bölgeler. Ankara: Merkez Strateji Enstitüsü, Bilgi Notu-1,
11. 300 UN Resolution, 688 (1991). İnternet: Web: http://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-
6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/IJ%20SRES688.pdf. 301 Oran, B. (1996). Kalkık horoz, çekiç güç ve Kürt devleti. Ankara: Bilgi Yayınevi, 31-50-57. 302 Oran, a.g.e., 58-59.
74
ABD’nin öncülüğünde 1991 Nisan ayında Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge
kurulmuştur. Bu süreçte ABD, Güvenlik Konseyi’nden 688 sayılı karardan daha
kapsamlı bir karar çıkarmayı hedeflemiş ancak BM şemsiyesi altında güvenli bölge
kararı çıkmamıştır. Türkiye’nin baskısının da etkisiyle ve Güvenlik Konseyi
tarafından açık bir yetkilendirme olmadan uygulanan güvenli bölge ile Iraklı
sığınmacıların geri dönüşleri sağlanmıştır. Öte yandan, güvenli bölge sayesinde,
K.Irak’ta bir Kürt devletinin altyapısı oluşmuştur.303
Bosna-Hersek’te kurulan güvenli bölgeler ise Boşnakların korunması ve
insani yardımların ulaştırılması konusunda başarısız olmuştur. 1993 yılında
Sırplar, Bosna-Hersek’te insani yardımları engelleyerek ağır insan hakları ihlalleri
gerçekleştirmişlerdir. Bunun üzerine Güvenlik Konseyi 16 Nisan 1993 tarihinde BM
Sözleşmesi VII. Bölüm’e dayanarak Srebrenica’da304, 6 Mayıs 1993 tarihinde
Saraybosna, Tuzla, Gorazde ve Bihaç’ta305 güvenli bölgeler ilan etmiştir. BM’nin
barış gücü olan Koruma Gücü’ne (UN Protection Force-UNPROFOR) de bölgede
güvenliği sağlama görevi verilmiştir. 1994-1995 yıllarında Sırplar, sivil halka ve
yardım konvoylarına saldırılarını sürdürmüştür. UNPROFOR bünyesinde görevli
Hollandalı askerler, görevlerini yapamayarak 11 Temmuz 1995 tarihinde
Srebrenica’yı Bosnalı Sırplara bırakmışlardır. NATO, diğer güvenli bölgelerin de
Sırpların eline geçmemesi amacıyla 30 Ağustos 1995 tarihinde hava saldırıları
düzenlemiştir. Bosna’daki güvenli bölgeler ve buradaki BM görevlileri, sivil halkı
korumada ve insani yardımları ulaştırmada başarısız olmuşlardır.306
Bilgin ve Varlık’a göre Bosna iç savaşında kurulan bölgeler “güvenli
sığınaklar”dır (safe havens). Güvenli sığınakların amacı kriz yaşayan ülkenin iç
kesimlerindeki siviller için korunaklı, nispeten küçük bölgeler oluşturmak, çatışan
tarafların bu bölgelere girmelerini, saldırıda bulunmalarını engellemek ve yardım
koridorları tesis etmektir. BM kuvvetleri yetersiz kaldığı ve NATO’nun hava desteği
303 Demirel N. (2016). Birleşmiş Milletler güvenlik bölge uygulaması. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve
Toplum Bilimleri Dergisi, 8,115-118 ; Danış, D. (2009). Irak’tan uzağa: 1991 sonrası dışarı göç. Ortadoğu
Analiz, 1(6), 17 ; Oran, a.g.e., 180. 304 UN Resolution, 819 (1993). İnternet: https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N93/221/90/
IMG/N9322190.pdf?OpenElement. 305 UN Resolution, 824 (1993). İnternet: https://documents-dds- ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N93/262/07/
IMG/N9326207.pdf?OpenElement. 306 Demirel, a.g.m., 118-125.
75
az olduğu için bu bölgeler savunulamamış ve Srebrenica’da yaklaşık 8.000 insan
katledilmiştir.307
Bayıllıoğlu’na göre Türkiye açısından güvenli bölge veya güvenlikli/
arındırılmış bölge, Suriye içinde, Türkiye sınırına komşu, hem DEAŞ (IŞİD)’tan
temizlenecek hem de Esad rejiminin tam egemenliğinde olmayacak bir saha
yaratılmasıdır. Bu bölgeye Türkiye’deki sığınmacılar ve yerlerinden edilen
Suriyelilerin getirilerek koruma altına alınmaları, bölgeye yerleştirilecek Sünnî
unsurlar ve Türkmenlerden oluşan muhaliflerin de katılımıyla asayiş ve güvenliğin
sağlanması, güvenlik tehdit ve risklerinin azaltılması ve Esad rejimi, PYD/YPG ve
DEAŞ (IŞİD)’a yönelik hamleler geliştirilmesi hedeflenmektedir.308 Ayrıca bu gölge,
Kürt koridorunun fiziki olarak engellenmesi, bölgenin etnik ve mezhepsel temizlik
yapılarak demografik yapısının değiştirilmesinin önlenmesi, yeni sığınmacı
hareketlerinin Türkiye’ye girmeden Suriye’de karşılanması ve sığınmacıların BM
kontrolündeki kamplara yerleştirilmeleri açısından önemlidir.309
Türkiye, sığınmacıların Suriye’ye geri dönüşlerini sağlayacak en önemli proje
olarak güvenlikli/arındırılmış bölgeyi görmüştür. Sığınmacı/göçmen krizinin AB
ülkelerini etkilemeye başlamasıyla birlikte, “sığınmacı akışının kaynağında
kesilmesi” bağlamında güvenlikli bölge yeniden gündeme gelmiştir. ABD Başkanı
Trump da bu projeye olumlu yaklaştığını açıklamıştır. Buna karşılık Esad rejimi ise
Suriye’de güvenli bölgeler oluşturma arayışları yerine Suriye’de istikrarın
sağlanmasının daha kolay ve maliyetinin daha düşük olacağına vurgu yapmıştır.310
Suriye’de güvenli bölge kurulabilmesi için Esad yönetiminin rızası veya
Güvenlik Konseyi’nin VII. Bölüm’e dayanan bir kararı gereklidir. Ancak Suriye
konusunda her iki hukukî dayanak da bulunmamaktadır. Bu nedenle meşru
müdafaa hakkı kapsamında tek taraflı bir müdahale ile Suriye’de güvenlikli bölge
kurulabilecektir. Türkiye’nin meşru müdafaa hakkına dayanarak gerçekleştirdiği
307 Bingöl ve Varlık, a.g.e., 11-12. 308 Bayıllıoğlu, a.g.e., 279-289. 309 Bingöl, O. ve Varlık, A.B. (2015). Türkiye’nin Suriye krizi, IŞİD ve PKK’ya yönelik mücadelesi. Ankara:
Merkez Strateji Enstitüsü, Rapor-10, 5-6. Web: http://merkezstrateji.com/assets/media/10-tuerkiyenin-suriye-
krizi-isid-ve-pkkya-s7a_2.pdf adresinden 6 Haziran 2017’de alınmıştır. 310 İnternet: Esad, Suriye’de güvenli bölge tartışmalarına yanıt verdi, (2017). Web: http://www.cnnturk.com/
dunya/son-dakika-esad-suriyede-guvenli-bolge-tartismalarina-yanit-verdi adresinden 10 Şubat 2017’de
alınmıştır.
76
Fırat Kalkanı Harekâtı’nın, güvenli bölgenin tesisi için bir altyapı oluşturduğu ancak
yeterli olmadığı söylenebilecektir. Öte yandan, böyle bir bölgenin kurulması ve
korunmasına yönelik çekinceler bulunmaktadır. Suriye’nin kuzeyindeki de facto
(fiili) duruma rağmen özellikle RF ve ABD’nin onayı olmadan bu projeyi hayata
geçirme olasılığı düşüktür.311
Tarhanlı’ya göre uluslararası kamuoyunda gündeme gelen fiili güvenli bölge
nitelemesi, uluslararası hukuk bağlamında bir hukukî yetkilendirmenin
bulunmamasıdır. Dolayısıyla açık hukukî dayanağı olmayan bir eylemde bulunmak
veya bir yetki kullanmak anlamına gelmektedir. Öte yandan, hukukî olarak
korunması meşru kabul edilen başka değerlere atfen ve uluslararası hukuka aykırı
kabul edilmeyecek bir başka temellendirme ile hareket edilmesi ihtimal
dahilindedir.312
Türmen’e göre Suriye’de güvenli bölge, sadece insani amaçlara hizmet
etmeyerek rejim muhaliflerinin bölgeyi üs olarak kullanmaları ve bu güçlere lojistik
destek verilmesi için de kullanılacaktır. Bu da Esad rejimi ile yeni bir çatışma
konusu olabilecektir.313 Benzer şekilde Tarhanlı’ya göre güvenli bölge, bazı
stratejik çıkarlara dayanan hedeflerden uzak bir anlayışla kurulmalıdır.314 Öte
yandan Bingöl ve Varlık’a göre ise güvenli bölge, Suriye’de mevcut şartlarda
zorluk ve riskler içeren ancak doğru planlanıp uygulandığı takdirde isabetli bir dış
politika ve ulusal güvenlik aracı olabilecektir.315
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Şubat 2017 tarihinde Körfez ülkeleri ziyareti
sonrasında Fırat Kalkanı Harekâtı ile temizlenen yerlerin güvenli bölge ilan
edilmesi, uçuşa yasaklanarak bölgeye konutlar yapılması, eğitilmiş/donatılmış bir
millî ordunun ve ÖSO’nun görevlendirilmesi, bölgenin inşasına Körfez ülkeleri ve
İslam dünyasının öncülük etmesi hususlarını ifade etmiştir.316 Lübnan eski
311 Bayıllıoğlu, a.g.e., 279-289. 312 Özvarış, a.g.m. 313 İnternet: Türmen, R. (2015). Tampon bölgeler hukuk ihlali. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/
haber/turkiye/313452/Tampon_bolgeler_hukuk_ihlali.html# adresinden 10 Haziran 2017’de alınmıştır. 314 Özvarış, a.g.m. 315 Bingöl ve Varlık, a.g.e., 5-6. 316 İnternet: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Körfez ülkelerinde “Suriye’de güvenli bölge şart” vurgusu yaptı,
(2017). Web: http://www.karar.com/guncel-haberler/cumhurbaskani-erdogan-korfez-ulkelerinde-suriyede-
guvenli-bolge-sart-vurgusu-yapti-388846 adresinden 6 Temmuz 2017’de alınmıştır.
77
Cumhurbaşkanı Necib Mikati, sığınmacıların Suriye’de kurulacak güvenli bölgelere
yerleştirilmesi halinde komşu ülkelerin yükünün azalacağını belirtmiştir.317
PYD/YPG karşıtı Suriyeli Kürt muhaliflerden Fuat Aliko da, Fırat nehrinden Afrin’e
kadar olan bölgede güvenli bölge kurulacağını, buranın güvenliğini Suriye Kürt
Ulusal Konseyi (ENKS) kontrolündeki Rojava Peşmergeleri, ÖSO, Türkmenler ve
diğer muhaliflerce sağlanacağını ve bölgeden göç eden Kürtlerin geri geleceğini
açıklamıştır.318
Söz konusu girişimlerden sonuç alınamaması üzerine RF’nin öncülüğünde
Suriye’de “çatışmasızlık bölgeleri” veya “gerilimi azaltma bölgeleri” kurulması
hedeflenmiştir. RF, İran ve Türkiye, Suriye’deki ateşkesin garantör ülkeleri olarak,
Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015 tarih ve 2254 nolu319 Suriye’nin toprak
bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğini korumayı öngören kararına atfen
çatışmaların durdurulması ve sivillerin güvenliğinin sağlanması amacıyla 4 Mayıs
2017 tarihinde Astana’da bir mutabakata varmışlardır.
Bu mutabakat kapsamında; İdlib ve çevresindeki Lazkiye, Hama ve Halep’in
bir kısmı, Humus’un kuzeyindeki bir bölge, Suriye’nin güneyindeki belirli bölgeler
(Dera ve Kuneytra vilayeti) ve Doğu Guta’da olmak üzere toplam dört
“çatışmasızlık bölgesi” kurulması, DEAŞ (IŞİD), Nusra/Şam Fethi Cephesi, El
Kaide ve Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen grup/
kişilerle mücadele edilmesi, çatışmaları önlemeye yönelik olarak kontrol ve gözlem
noktaları oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu uygulamaların süresi 6 ay olarak
belirlenmiş ve garantör ülkelerin uzlaşmaları halinde sürenin yeniden uzatılmasına
karar verilmiştir. Söz konusu toplantının devamı olarak 14-15 Eylül 2017
tarihlerinde Astana’da yapılan toplantıda, daha önce alınan kararların hayata
geçirilmesi için bir yol haritası belirlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye çatışmasızlık
317 İnternet: Necib Mikati: Suriyeli mülteci sayısı Lübnan nüfusunun dörtte biri oldu, (2014). Web:
http://www.ydh.com.tr/HD12573_suriyeli-multeci-sayisi-lubnannufusunun-4te-biri-oldu.html adresinden 8
Temmuz 2017’de alınmıştır. 318 İnternet: Fuad Elîko: Rojava peşmerge birlikleri ‘güvenli bölge’ye yerleştirilecek, (2015). Web:
http://www.nerinaazad.net/news/kurdistan/rojava/fuad-elko-rojava-pesmerge-birlikleri-guvenli-bolgeye-
yerlestirilecek adresinden 10 Temmuz 2017’de alınmıştır. 319 UN Resolution, 2254 (2015). Web: http://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-
4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_res_2254.pdf.
78
bölgesi kurmak için 8 Ekim 2017 tarihinden itibaren ÖSO ile birlikte İdlib’e girmiş,
ardından 13 adet kontrol ve gözlem noktası kurmak için çalışmalara başlamıştır.320
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden alınan yetkiyle 30 Ekim 2017 tarihinden
itibaren 1 yıl süreyle uzatılan Suriye ve Irak tezkeresinde, Astana süreci ile
başlayan ateşkesin kalıcı barış ve çözüme ulaştırılması için yürütülen
çalışmalardan mesafe alındığı, Suriye’de kararlaştırılan çatışmasızlık bölgelerinde
terör faaliyetlerinin sonlandırılması, huzur ve güvenliğin sağlanması için diplomatik
ve güvenlik temelli çalışmaların sürdüğü tespitleri yer almıştır.321
“Çatışmasızlık bölgeleri” konusundaki uzlaşıya rağmen Şam yönetimi,
Türkiye’nin İdlib’e gitmesini, Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne
yönelik bir saldırı, BM kararları ve uluslararası hukukun ihlali olarak
değerlendirmiştir.322 Daha önce B.Esad, çatışmasızlık bölgelerini, sivil halkın
korunması, militanların silah bırakmaları, genel aftan yararlanmaları ve DEAŞ
(IŞİD) ve Nusra/Şam Fethi Cephesi’nin bölgeden temizlenmesi için bir fırsat olarak
görmüştür.323 PYD/YPG ise çatışmasızlık bölgelerinin, garantör devletler ile Şam
yönetimi arasında bir hakimiyet paylaşımı olduğunu belirtmiştir.324 Öte yandan
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz ise
belirlenen çatışmasızlık bölgeleri arasında Fırat Kalkanı Bölgesi’nin yer almadığını,
RF’nin getirdiği öneriye göre hareket edildiğini ve Suriye’de kalıcı/reel bir çözüm
sağlanamaz ise bu alanların devletçiklere dönüşme ihtimali taşıdığını ifade
etmiştir.325
320 İnternet: Üç ülkenin uzlaştığı Astana mutabakatı metni, (2017). Web: http://www.mepanews.com/
haberler/9256-tuerkiye-rusya-ve-iran-in-uzlasma-sagladigi-astana-mutabakati.html adresinden 28 Ekim
2017’de alınmıştır. 321 24 Eylül 2017 tarihli Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/
09/20170924-5.pdf. 322 İnternet: Suriye: Türkiye’nin İdlib’e girmesi düpedüz saldırganlık, (2017). Web:
https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201710231030708668-suriye-turkiye-idlib-saldirganlik/ ; Hacıoğlu, N.
(2017). Suriye’den Türk askerine karşı İdlib çıkışı. Web: http://www.hurriyet.com.tr/rusyada-idlib-tartismasi-
40611721 adreslerinden 4 Kasım 2017’de alınmıştır. 323 İnternet: Esad: Gerilimi azaltma bölgeleri militanlara silah bırakma fırsatı veriyor, (2017).
Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201705111028432853-esad-gerilimi-azaltma-bolgeleri-militanlara
-silah- birakma-firsati-veriyor/ adresinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır. 324 İnternet: Demokratik Suriye Meclisi: anlaşmadan endişeliyiz, (2017). Web: https://www.artigercek.com/
demokratik-suriye-meclisi-anlasmadan-endiseliyiz adresinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır. 325 İnternet: CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’dan Esad’la bir kanal açın önerisi, (2017). Web:
https://www.chp.org.tr/Haberler/24/chp-genel-baskan-yardimcisi-ozturk-yilmazdan-esadla-bir-kanal-acin-
onerisi-58784.aspx adresinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır.
79
2.2.2.2. BM’nin Yaklaşımı
BMMYK’ya göre Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından ülke içinde
yerlerinden edilenler ve komşu ülkelere sığınanlar açısından büyük bir kriz
yaşanmaktadır. Bu durum, bir savaş nedeniyle dünya genelinde bir kuşağın
karşılaştığı en büyük nüfus hareketliliği olarak yorumlanmaktadır.326
BM Güvenlik Konseyi’nin 2011 yılında Libya’ya yönelik aldığı 1970 ve 1973
sayılı kararlarda “koruma sorumluluğu”na327 atıf yapılarak Libya’daki sivillerin ve
yaşadıkları bölgelerin korunması amacıyla askerî müdahalede bulunulmuştur.
Ancak Libya için konulan hedeften zamanla uzaklaşılması sonucu 2011 Ağustos
ayında rejim değişikliği yaşanmıştır. Bu durum, Libya’ya müdahaleye onay veren
RF ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde (ÇHC) rahatsızlık yaratmıştır. Bilahare bu ülkeler,
Suriye krizine müdahale seçeneği gündeme geldiğinde Güvenlik Konseyi’nde
beklenen desteği vermemişlerdir.
Koruma sorumluluğunun, Suriye konusunda uluslararası topluma getirdiği
yükümlülükler, BM çerçevesinde hukukî düzlemde gündeme getirilmemiş, hiçbir
karara dayanak olmamış, Güvenlik Konseyi’nde veto edilen taslaklarda da bir
dayanak olarak ele alınmamış ve sadece Esad rejiminin kendi halkını koruma
sorumluluğuna vurgu yapılmıştır. Daha ağır insan hakları ihlallerinin olduğu
Suriye’ye müdahale edilmemesi, uluslararası toplumun iç çatışmalar sonucu
yaşanan insani felaketlere yaklaşımının seçici ve ulusal çıkar endeksli olduğunu
göstermektedir. Suriye’de 2013 Ağustos ayında sivil halka yönelik kimyasal silah
kullanılması gibi çok önemli bir gelişme olmasına rağmen ABD ve RF, kimyasal
silahların imhası konusunda mutabakata varmış, konuyla ilgili olarak Esad rejimi
ve muhalif gruplara uyarılarda bulunmuş ve bu süreçte RF, Güvenlik Konseyi’nin
Suriye’ye müdahalede bulunma seçeneğinin önüne geçmeyi başarmıştır.328
326 İnternet: UNHCR: Suriyeli mültecilerin toplam sayısı ilk kez 4 milyonu geçti, (2015). Web:
http://www.unhcr.org/ turkey/home.php?content=648 adresinden 16 Ağustos 2015’te alınmıştır. 327 “Koruma sorumluluğu” (responsibility to protect) (R2P), egemen devletlerin halklarına karşı
sorumluluklarını yerine getir(e)memesi durumunda uluslararası topluma sorumluluk yüklemektedir. Bu
kavramın kapsamı, Libya’ya müdahale gerekçesiyle kullanılmasına ve benzer yaklaşımın daha ağır insan
hakları ihlallerinin olduğu Suriye’de neden uygulanamadığına ilişkin detaylı bilgiler için bkz. Bayıllıoğlu,
a.g.e. 328 Bayıllıoğlu, a.g.e., 207-242.
80
Öte yandan, sığınmacı/mültecilerin yükünü paylaşma konusunda isteksiz
davranan uluslararası toplum, Suriye’ye gitmiş olan “yabancı terörist savaşçıların”
(YTS) (foreign terrorist fighters) ülkelerine geri dönme durumları329 ve Paris gibi
şehirlerde gerçekleşen terör saldırıları üzerine tavrını değiştirmeye başlamıştır.
Ulusal güvenlik endişelerinden kaynaklansa dahi son dönemde Suriye krizinin
çözümüne odaklanılmış olması, sığınmacıların yükünü çekmekte olan Türkiye,
Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır gibi ülkeler açısından olumlu ancak geç kalmış bir
gelişmedir.
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde güvenlikli bölge kurulması seçeneğini,
sığınmacıların “gönüllü geri dönüşleri” açısından önemli bir fırsat olarak görmüştür.
Ancak bu proje, başta BMMYK olmak üzere uluslararası toplum tarafından olumlu
karşılanmamıştır. Güvenlik Konseyi’nin güvenli bölge ilan ettiği Bosna-Hersek’te
yaşanan katliamın benzerinin Suriye’de kurulacak bir bölgede yaşanma olasılığı,
Türkiye’nin bu konuda yalnız kalmasına yol açmıştır.330 Aslında bu durum, güvenli
bölge projesinin askerî boyutunu, koruma altına alınacak insanların güvenliğinin
sağlamasında alınacak askerî önlemlerin önemini ortaya koymaktadır. Öte
yandan, AB’ye yönelik mülteci akınlarından rahatsızlık duyan Almanya Başbakanı
Angela Merkel 2016 Şubat ayında sığınmacıların ülkelerine “gönüllü geri
dönüşleri” için Suriye’de bir bölge oluşturulması seçeneğini gündeme getirmiştir.
Türkiye’nin sığınmacılar için sağladığı imkânlar ve özverili çalışmaları
uluslararası toplum tarafından takdirle karşılanmaktadır. BM Genel Sekreteri Ban
Ki Moon, 7 Aralık 2012 tarihinde Gaziantep/Islahiye’deki sığınmacı kampını
ziyareti sonrasında ve başka vesilelerle Türkiye’den övgüyle bahsetmiştir. Bunun
yanı sıra Türkiye’ye “kampları Suriye sınırına yakın yerlere kurması (sınırdan en
az 50 km. uzaklıkta olması gerektiği), kamplara yönelik çalışmalarda belirli kuruluş
ve STK’ları tercih etmesi” gibi nedenlerle eleştiriler yöneltilmiştir.331 Ayrıca
329 Çatışma bölgelerine giden “yabancı terörist savaşçıların” yaklaşık % 25’i ülkelerine geri dönüş
yapmaktadırlar. Bu durum güvenlik ve istihbarat kurumları açısından önemli bir tehdit potansitelini ortaya
koymaktadır. İnternet: Foreign fighters an updated assesment of the flow of foreign fighters into Syria and
Irak, (2015). The Soufan Group. Web: http://www.soufangroup.com/wp-content/uploads/
2015/12/TSG_ForeignfightersUpdate3.pdf adresinden 16 Mayıs 2016’da alınmıştır. 330 İnternet: Girit, S. (2015). Suriyeli mülteciler dosyası: misafirlik uzadı mı? Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151005_suriyeli_multeciler adresinden 27 Aralık 2015’te
alınmıştır. 331 Ihlamur-Öner, a.g.m., 44.
81
sığınmacılara yönelik Türkiye’de faaliyet göstermek isteyen yabancı STK’lar ve
görevlilere uygulanan resmi prosedürün zaman alması, uluslararası yardımları
Türk hükümetinin bizzat dağıtmak istemesi gibi nedenlerden dolayı eleştirel
yaklaşımlar olmuştur.332 Türk hükümetinin, sığınmacılar konusunda inisiyatifi ele
alma ve yabancı yardım ekiplerini geri planda tutma çabası, Türkiye ile
uluslararası aktörler arasında kısmi anlaşmazlığa yol açmıştır.
BM tarafından 2014 yılı sonunda hayata geçirilen Bölgesel Mülteci ve
Dayanıklılık Planı (3RP-Regional, Refugee and Resilience Plan), Suriyeli
sığınmacı/mültecilere ev sahipliği yapan komşu ülkelerin dayanıklılığının
artırılması, hem ihtiyaçlar çerçevesinde yardımlar yapılması hem de kalkınmayı
(toplumsal ve ekonomik yapıyı geliştirme) hedeflemesi açısından önemlidir. BM
açısından bir ilk olan bu proje kapsamında BM Kalkınma Programı (BMKP) ve
BMMYK, sığınmacılara yönelik koruma ve yardım çalışmalarına katkı sunmayı,
toplumsal ve kurumsal dayanıklılığı artırmayı ve sığınmacılardan kaynaklanan
yükü hafifletmeyi hedeflemiştir. Böylece Türkiye gibi sığınmacıları kabul eden
ülkelerle kısa, orta ve uzun vadeli projelere yönelik işbirliği yapılmasını sağlayan
bir platform tesis edilmiştir. BMKP, BMMYK, BM Çocuklara Yardım Fonu
(UNICEF), Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar öncülüğünde, uluslararası ortakları
(UGÖ, BM Gıda ve Tarım Örgütü, BM Nüfus Fonu vb.) ve Türkiye’de ilgili
bakanlıklar ve kurumlar tarafından, geçici koruma altındaki Suriyelilere yönelik
olarak koruma, gıda güvenliği, eğitim, sağlık, temel ihtiyaçlar ve geçim kaynakları
gibi alanlarda koordineli şekilde projeler üretilmektedir. Tüm bu çalışmalar,
sığınmacıların Türkiye’ye uyumuna ivme kazandırması açısından önemlidir.333
Suriye krizinin çözümünde BM’nin daha aktif ve etkili olması beklentisi
gerçekleşmemiştir. Krizin başında Arap Ligi (AL), Suriye’ye müdahaleye açık kapı
bırakarak BM’den sorumluluk üstlenmesini talep etmiştir. Ancak Suriye’deki ağır ve
yaygın insan hakları ihlallerinin ve kimyasal silah kullanımının failleri gibi temel
konularda dahi Güvenlik Konseyi üyeleri uzlaşamamışlardır. Esad yönetiminin
332 Bilgen, E. (2015). Ulus-devletlerde mülteciye yer yok. Birikim, 320, 10-11. 333 İnternet: Bölgesel mülteci ve dayanıklılık Planı (3RP) Ankara’da tanıtıldı, (2015). Web:
http://www.bmdergi.org/tr/bolgesel-multeci-ve-dayaniklilik-plani-3rp-ankarada-tanitildi-2/; Türkiye bölgesel
mülteci & dayanıklılık planı 2016- 2017 (3RP 2016-2017 in response to Syria crisis), (2016). Web:
http://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2016/02/Turkey-2016-Regional-Refugee-Resilience-Plan_
Turkish.pdf adreslerinden 3 Mart 2017’de derlenmiştir.
82
halkını korumasını ve sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamak, iç çatışmaları
durdurmak amacıyla 2012 Şubat ayında BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan, BM
ve AL Ortak Özel Elçisi olarak atanmıştır. Bu süreçte BM’nin Suriye’ye yönelik
aldığı soyut kararlar, BM organlarınca uygulanmaya çalışılmış ancak Güvenlik
Konseyi’nin güçlü desteği olmadığı için başarı sağlanamamıştır. Veto yetkisinin
sıkça kullanıldığı Güvenlik Konseyi’nde, Suriye’nin kimyasal silah programının
kaldırılmasına yönelik 27 Eylül 2013 tarih ve 2118 sayılı kararın334 alınmasında, bu
silahların terör örgütlerinin eline geçme ihtimali ve bunun sonuçları etkili olmuştur.
Bilahare Güvenlik Konseyi’nde, Suriye’de terör örgütlerinin faaliyetlerine daha
fazla odaklanan kararlar alınmaya başlanmıştır. BM üzerinden Suriye krizinin
çözülememesi nedeniyle “Güvenlik Konseyi dışı yollarla” çözüm arayışları
artmıştır. Güvenlik Konseyi’nde anlaşamayan devletler, kendi görüşlerine daha
yakın devletlerle birlikte hareket ederek Suriye’de ateşkesi sağlamaya ve siyasî
müzakerelerden sonuç almaya çalışmışlardır. Böylece bir yönüyle Güvenlik
Konseyi’nin başarısızlığı da örtülmeye çalışılmıştır.335
Suriye’de kalıcı siyasî çözüm arayışları, bir yönüyle sığınmacıların geleceğini
ilgilendirmektedir. Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015 tarihinde kabul ettiği 2254
sayılı karar, Suriye’de ateşkes ilanını ve taraflar arasında görüşmelere
başlanmasını hedeflemiştir. Suriye’deki kalıcı siyasî çözüme ilişkin çalışmalarda
temel alınan bu karar kapsamında Suriye’de 1.5 yıl içinde özgür ve adil seçimlerin
yapılması kararlaştırılmıştır.336 Ancak Suriye’de taraflar arasında çatışmaların
sürmesi, ateşkesin sağlanamaması ve uluslararası terörizmle mücadele edilmesi
nedeniyle siyasî çözüm konusunda somut bir netice alınamamakla birlikte bu
konuda müzakereler sürmektedir.
Bunlara ilave olarak BM 71. Dönem Genel Kurulu kapsamında 19 Eylül 2016
tarihinde yapılan zirvede kabul edilen “New York Deklarasyonu”, mültecilere ve
göçmenlere daha fazla koruma sağlanması, kitlesel nüfus hareketlerinden
334 Security Council Requires Scheduled Destruction of Syria’s Chemical Weapons, Unanimously Adopting
Resolution 2118 (2013). İnternet: https://www.un.org/press/en/2013/sc11135.doc.htm. 335 Bayıllıoğlu, a.g.e., 156-297. 336 İnternet: BM Suriye konusunda uzlaştı: ateşkes ve müzakere yolu açıldı, (2015). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_bm_suriye_karar ; Security council unanimously
adopts resolution 2254 (2015), endorsing road map for peace process in Syria, setting timetable for talks,
(2015). Web: http://www.un.org/press/en/2015/sc12171.doc.htm adreslerinden 26 Mart 2016’da alınmıştır.
83
kaynaklanan yükün devletler arasında paylaşılması, UGÖ’nün BM sistemine dahil
edilmesi ve bu alanda küresel göç yönetişiminin sağlanması hedeflerini koyması
nedeniyle önemlidir.337
2.2.2.3. ABD’nin Yaklaşımı
Uluslararası toplum, Suriye krizinden kaynaklanan sorunları yakından
izlemesine rağmen kalıcı çözümler üretmekte yetersiz kalmaktadır. Suriye’de
B.Esad’ın geleceği, yeni yönetimin nasıl şekilleneceği ve sığınmacı/mültecilerin
akıbetleri gibi temel sorunların iç içe geçmiş olması, başta ABD ve RF olmak üzere
krize müdahil ülkelerin yaklaşımlarındaki farklılıklar nedeniyle sorunun çözümü
zorlaşmaktadır.
ABD, Suriye krizine askerî müdahalede bulunmama, B.Esad’ın meşruiyetini
sorgulatma, onun yerine başka bir ismi getirme, muhalif grupları destekleme ve
siyasî çözüm sürecini yönetme hedefli politikalar izlemiştir. Esad rejiminin halkına
yönelik ağır ve yaygın insan hakları ihlallerinin yanı sıra kimyasal silah kullanarak
yaptığı belirtilen katliamlar 2013 yılında BM’ye taşınmasına rağmen RF’nin
girişimleriyle uluslararası gündemden düşürülmüş ve Uluslararası Ceza
Mahkemesi’ne (UCM) taşınamamıştır. Esad rejiminin yıkılamaması, Suriye
muhalefetinin yetersizliği ve organize olamaması, DEAŞ (IŞİD)’ın güçlenmesi gibi
faktörler, ABD ve müttefiklerinin politikalarını olumsuz bir şekilde etkilemiştir.
Suriye’nin terör unsurlarından arındırılması ve Afganistan’a dönüşmesini
engellemek amacıyla ABD, 23 Eylül 2014 tarihinde Irak’ın ardından Suriye’deki
DEAŞ (IŞİD) hedeflerine yönelik hava saldırıları başlatmıştır. Bu saldırılar, Esad
rejiminin rızası veya talebi olmadan, meşru müdafaa hakkı çerçevesinde icra
edilmiştir.338
Suriye krizinin çözümü ve muhalif gruplarla ilişkiler konusunda ABD, genel
olarak Türkiye ile benzer yaklaşımları sergilemiştir. RF’nin DEAŞ (IŞİD) ile
mücadele gerekçesiyle 30 Eylül 2015 tarihinde Suriye’ye hava saldırıları
337 İnternet: BM zirvesinde dünya liderleri mülteciler ve göçmenlerin daha fazla korunmasını sağlayacak
“cesur” bir planı kabul etti, (2016). Web: http://www.unicankara.org.tr/tr/bm-zirvesinde-dunya-liderleri-
multeciler-ve-gocmenlerin-daha-fazla-korunmasini-saglayacak-cesur-bir-plani-kabul-etti/ adresinden 31
Ekim 2016’da alınmıştır. 338 Bayıllıoğlu, a.g.e., 168-249.
84
başlatması üzerine ABD, ılımlı muhalif gruplara yardım etmeyi sürdürmüş ve eğit-
donat programının başarısızlığı nedeniyle kara gücü olarak PYD/YPG’ye destek
vermeye başlamıştır. ABD’nin, özellikle PYD/YPG ile ilişkiler konusunda
Türkiye’den farklı tezleri savunması ise ikili ilişkilerde gerginliklere yol açmıştır.
RF ve rejim güçlerinin 2016 yılında Halep’e yönelik saldırılarını artırması ve
insani yardım konvoylarının vurulması sonrasında ABD, Suriye’de belli bölgelerde
“uçuşa yasak bölge” kurulmasına destek vermiştir. Bu yaklaşım, sivil halkın
korunması ve insani yardımların götürülmesi açısından, güvenlikli bölge hedefi
kapsamında önemli bir adım olmuştur.339 Bununla birlikte ABD Başkanı Trump,
seçim sürecinde, sığınmacıların kalmaları için Suriye’de güvenli bölgeler
oluşturulmasını ve bunun için gerekli finansmanın Körfez ülkelerinden
sağlanmasını gündeme getirmiş, bilahare bu görüşünü Halep krizi derinleştiğinde
ve göreve başladıktan sonra yeniden ifade etmiştir.340
Öte yandan, ABD’de mülteci kabulüne ilişkin resmi prosedür federal yasalara
göre işlemektedir. ABD’deki eyaletlerin çoğunun yöneticileri, özellikle Cumhuriyetçi
valiler, mültecileri kabul etmek istemediklerini açıklamışlardır. Başkanlık seçimi
öncesinde ABD Başkanı Trump, truva atı olarak gördüğü Suriyeli mültecileri kabul
etmeye karşı çıkarken, Demokratlar ise konuya insani sorumluluk açısından
bakılması gerektiğini savunmuşlardır.341 ABD’nin 2016 yılının ilk çeyreğinde 1736
Suriyeli mülteciyi kabul etmiş olması, bu konuda verdiği 10 bin mülteci taahhüdünü
gerçekleştirmekten uzak olduğunu göstermiştir.342 Bilahare ABD yönetimi, 2016
yılında 85 bin, 2017 yılında ise 110 bin mülteciyi ülkesine kabul etme
taahhütlerinde bulunmuştur.343
339 İnternet: ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den ‘uçuşa yasak bölge’ çağrısı, (2016). Web:
http://www.hurriyet.com.tr/abd-disisleri-bakani-kerryden-ucusa-yasak-bolge-cagrisi-40228838 adresinden 31
Ekim 2016’da alınmıştır. 340 İnternet: Karabat, A. (2016). Masada Halep ve PYD var. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-
ozel/masada-halep-ve-pyd-var adresinden 25 Aralık 2016’da alınmıştır. 341 İnternet: 27 ABD valisi sığınmacı istemiyor, (2015). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/27-abd-
valisi-siginmaci-istemiyor adresinden 22 Nisan 2016’da alınmıştır. 342 İnternet: Sengupta, S. (2016). U.S. has taken in less than a fifth of pledged Syrian refugees, Web:
http://www.nytimes.com/2016/05/11/world/middleeast/us-has-taken-in-less-than-a-fifth-of-pledged-syrian-
refugees.html?_r=0 adresinden 14 Mayıs 2016’da alınmıştır. 343 İnternet: Farivar, M. (2016). Amerika 2017’de daha fazla mülteci kabul edecek. Web:
http://www.amerikaninsesi.com/a/amerika-2017-de-daha-fazla-multeci-kabul-edecek/3515665.html
adresinden 31 Ekim 2016’da alınmıştır.
85
Göreve başladıktan sonra ABD Başkanı Trump, 27 Ocak 2017 tarihinde
imzaladığı kararname ile 120 günlüğüne “göçmen kabul programını” askıya almış,
önemli bir gelişme olana kadar Suriyeli mültecilerin ülkeye kabulünü yasaklamış,
Suriye, İran, Libya, Sudan, Somali ve Yemen’den ABD’yi ziyaret etmek isteyenlere
3 ay vize yasağı getirmiş ve 2017 yılında ABD’ye 50 bin mülteci kabul edileceğini
açıklamıştır. Böylece ABD’ye kabul edilecek mülteci sayısı 110 binden 50 bine
düşürülmüştür. Bir göçmen ülkesi ABD’de korku popülizmi üzerinden yapılan bu
girişimler, BM’nin nüfus hareketlerine yönelik çalışmalarını ve uluslararası mülteci
hukukunu olumsuz şekilde etkileyebilecektir.344
ABD, krizin başlangıcından bu yana Suriyeli sığınmacılara yaklaşık 5 milyar
dolar katkı sağlamıştır. Suriye’de taraflar arasında ateşkes sağlanmasına ve insani
yardımların ulaştırılmasına önem veren ABD, Türkiye’nin sığınmacı akınlarına
karşı yürüttüğü faaliyetleri de takdirle karşılamaktadır. Bu doğrultuda ABD,
Türkiye’ye 379 milyon dolar hibe etmiş, BM ve STK’lar vasıtasıyla Türkiye’ye ve
sığınmacılara yardımlarda bulunmuştur.345 Ayrıca ABD, yasa dışı göç ile
mücadelede Libya-İtalya güzergâhındaki akınları kesmeye yönelik olarak
Akdeniz’de sorumluluk almayı taahhüt etmiştir.346
AB-Türkiye arasında 2013 yılında imzalanan, yasa dışı göçmen/
sığınmacıların Türkiye’ye iadesini ve bilahare AB’ye kabulünü içeren Geri Kabul
Anlaşması’na destek veren ABD, sorunun çözümü konusunda Türkiye’nin
gayretleriyle önemli bir adım atıldığını belirtmiştir.347 Öte yandan ABD, Suriye’de
dengeleri değiştirecek güçte muhalefet gruplarının olmaması ve DEAŞ (IŞİD)
tehdidinin öne çıkması nedeniyle BM ve RF ile koordineli şekilde B.Esad’lı siyasî
geçiş süreci ve Suriye’de federasyon sistemine geçilmesi gibi alternatifleri de
gündeminde tutmaktadır. ABD’nin DEAŞ (IŞİD) ile mücadele gerekçesiyle
344 İnternet: Trump’tan Suriyeli mültecilere ABD’ye giriş yasağı, (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/
haberler-dunya-38772810 adresinden 11 Şubat 2017’de alınmıştır. 345 İnternet: ABD: sığınmacı konusunda Türkiye’nin mükemmel bir ünü var, (2016). Web:
http://www.milliyet.com.tr/abd-siginmaci-konusunda/dunya/detay/2191518/default.htm adresinden 28 Nisan
2016’da alınmıştır. 346 İnternet: Merkel: AB-Türkiye sığınmacı anlaşması uygulanmalı, (2016). Web: http://www.ntv.com.tr/
dunya/merkel-ab-turkiye-siginmaci-anlasmasi-uygulanmali,Gpn3WKQs_U6knhQ8kXfKfg adresinden 29
Nisan 2016’da alınmıştır. 347 İnternet: AB-Türkiye mülteci anlaşması yasal mı? (2016). Web: http://www.milliyet.com.tr/ab-turkiye-
multeci-anlasmasi/dunya/detay/2212657/default.htm adresinden 28 Nisan 2016’da alınmıştır.
86
PYD/YPG ile işbirliği yapması, askerî yardımlarını sürdürmesi ve askerî üsler
kurması, Kürt özerkliği seçeneğine olumlu yaklaşabileceğinin bir göstergesidir.
2.2.2.4. AB’nin Göçmen/Mülteci Konusuna Yaklaşımı ve Yeni Stratejisi
AB ülkeleri, küresel ve kolektif çözümlere duyulan güvenin azaldığı bir
dönemden geçmektedir. Özellikle orta ve alt sınıfların ekonomik sorunlarının
çözülememesi, AB ve üye ülkeler bazında mevcut statükoların sorgulanmasına ve
popülist yaklaşımların öne çıkmasına neden olmuştur. Birçok AB ülkesinde, ulusal
politikalar ve korumacı yaklaşımlar benimsenirken, milliyetçi/aşırı sağcı siyasî
anlayış da yükselişe geçmiştir. İngiltere’de halkın çoğunluğunun 23 Haziran 2016
tarihinde AB’den çıkma (Brexit) kararı almış olması, diğer üye ülkeleri de olumsuz
şekilde etkilemiştir. Bu süreçte göçmen/mülteciler, olumsuz gidişatın sorumluları
olarak görülmeye başlanmıştır.348
Yaklaşık 1 milyon 320 bin göçmen/mülteci, 2015 yılında yasa dışı yollardan
Avrupa’ya geçiş yapmıştır. Bu durum, AB’nin 2016 yılındaki önem ve öncelikleri
arasına göçmen/mülteci sorununu ve sınır güvenliğini almasına neden olmuştur.
Başta Suriyeliler olmak üzere Güney Asya ülkeleri ve Afrika’dan Türkiye’ye gelen
göçmen/sığınmacılar Avrupa’ya gitmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla özellikle Ege
Denizi üzerinden Yunan Adaları’na geçiş güzergâhı sıkça kullanılmaktadır.349
Avrupalı liderler ve halklar, ekonomik sorunlarla mücadele ettikleri bir süreçte
göçmen/mültecilerin getireceği ilave yükten kaçınmaktadırlar. Avrupa’ya ulaşan
göçmen/mülteci sayısı 2014 yılında yaklaşık 100 bin iken, bir yıl sonra bu sayı on
katına çıkmıştır. AB’nin 2014 yılında sadece 6500 göçmen/mülteciye yasal statü
vermiş olması ise Birliğin bu konudaki isteksizliğini ve bir açıdan yetersizliğini
348 Ulagay, O. (2017). Dünya Trump’a mı kalacak? İstanbul : Doğan Kitap, 66-70. 349 Uluslararası Göç Örgütü’ne göre 2016 Ocak ayı içinde 67 bin 193 sığınmacı deniz yoluyla Avrupa’ya
ulaşırken, Türkiye’nin Ege kıyılarından Yunan Adaları’na geçişte 272 (60’ı çocuk), Akdeniz’de ise 96
sığınmacı hayatını kaybetmiştir. İnternet: Aydın, Ç. (2016). Kara ocak, Hürriyet. Web:
http://www.hurriyet.com.tr/kara-ocak-40049136 adresinden 11 Nisan 2016’da alınmıştır.
87
göstermektedir.350 Yaklaşık 500 milyon nüfusu bulunan AB ülkelerinin kabul ettiği
toplam Suriyeli sığınma başvuru sayısı 2017 Şubat itibarıyla 866 bin 831 kişidir.351
AB’nin göçmen/mültecilere yaklaşımı, sınır güvenliğine ve Avrupa ülkelerine
geçişlerin önlenmesine odaklanmış durumdadır. Bu doğrultuda AB, öncelikli olarak
Suriyeli göçmen/mültecileri Türkiye içinde tutmayı, eğer bunu başaramaz ise
Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya gibi ön cephede yer alan ülkelerdeki merkezlerde
toplayıp kontrol altında bulundurmayı planlamıştır.352 AB’nin söz konusu hedefi
gerçekleştirmek için ayırdığı bütçeye başlangıçta İtalya itiraz etmiştir. Bilahare
İtalya, Türkiye’ye 3 milyar avro (1 milyar avro AB bütçesinden, 2 milyar avro üye
ülkelerin bütçelerinden) verilmesine ilişkin itirazını geri çekmiştir.353
AB’nin 2015 Aralık ayı içinde kabul ettiği “Gönüllü İnsani Kabul Programı”
(Voluntary Humanitarian Admission Scheme), üye ülkelerin sorumluluğu
paylaşmaları ve dayanışmada bulunmaları açısından önemlidir. Bu program ile AB
üyeleri, toplumsal uyum ve yasa dışı göçle mücadeledeki niyetlerini ve
kapasitelerini ortaya koyacaklardır. Ancak AB ülkelerinin 2015 yılında kabul etmeyi
planladığı 160 bin mülteciye ilişkin “yer değiştirme” programından sadece 583
kişinin faydalanmış olması dikkat çekicidir. Bu tablo, AB’nin uygulamada güven
vermeyen bir ortak olduğunun bir göstergesidir. Nihai olarak AB, ekonomik ve
siyasî tavizler vermek suretiyle, Türkiye’nin de yardımıyla “Avrupa Kalesi”ni
göçmen/mülteci akınına karşı korumayı hedeflemektedir.354
“Türkiye Cumhuriyeti ile AB Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri
Kabulüne İlişkin Anlaşma” (Geri Kabul Anlaşması) 16 Aralık 2013 tarihinde
imzalanmış ve 28 Haziran 2014 tarihinde onaylanmıştır.355 2015 yılında mülteci
krizinin başlaması üzerine AB, Anlaşma’nın tamamen yürürlüğe konulmasını talep
350 Avrupa yolunda 2015 yılında kayıp ve ölen göçmen/mülteci sayısı yaklaşık 3800’dür. İnternet: Irregular
migrant, refugees arrivals in Europe top one million in 2015: IOM, (2015). Web: https://www.iom.int/news/
irregular-migrant-refugee-arrivals-europe-top-one-million-2015-iom adresinden 2 Ocak 2016’da alınmıştır. 351 İnternet: Soylu: Türkiye’de 3 milyon 551 bin 78 göçmen ve mülteci var, (2017). Web:
http://www.aljazeera.com.tr/haber/soylu-turkiyede-3-milyon-551-bin-78-gocmen-ve-multeci-var adresinden
11 Şubat 2017’de alınmıştır. 352 Bilgen, a.g.m.,12. 353 İnternet: Özalp, G. (2016). AB’den 3 milyar euroya onay. Web: http://www.hurriyet.com.tr/ abden-3-
milyar-euroya-onay-40049169 adresinden 12 Mayıs 2016’da alınmıştır. 354 Mutuş-Toprakseven, C. (2016). Türkiye-AB insani kabul programı ve düşündürdükleri. Analist, 16-18. 355 28 Haziran 2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet:
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/06/20140628-11.htm.
88
etmiştir. Anlaşma’ya göre AB ülkeleri, yasa dışı yollardan sınırlarına giren veya
yasal olarak bulunamayan Türk vatandaşları, üçüncü ülke vatandaşları ve
vatansızların Türkiye’ye iadesini isteyebilecektir. Buna karşılık AB, Türkiye’ye
geçmiş olan düzensiz göçmenleri kabul etmek durumda kalmaktadır.356
Yunanistan’a giden yasa dışı göçmenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesini
içeren söz konusu anlaşma kapsamında 4 Nisan 2016 tarihinde ilk iade işlemi
gerçekleştirilmiştir.357 Bu kapsamda Nisan 2016-Mart 2017 döneminde Türkiye’ye
iade edilen yasa dışı göçmen sayısı 915’tir. Bu sayının 390’u Pakistan, 167’si
Suriye ve 75’i Afganistan uyrukludur.358 Mutabakat kapsamında; Yunan
Adaları’ndan Türkiye’ye iade edilen her bir Suriyeli’ye karşılık AB’ye bir Suriyeli
sığınmacı yerleştirilecek359, yasa dışı göçe yönelik işbirliği yapılacak, göçün
azalması veya kesilmesi durumunda AB ülkelerinin desteğiyle “Gönüllü İnsani
Kabul Programı” devreye sokulacak, Türk vatandaşlarına yönelik “vizesiz AB”
çalışmalarına hız verilecek ve Türkiye’ye verilecek 3 milyar avro’nun ödemesi
hızlandırılacaktır.360 Ayrıca AB, 3 milyar avro tutarındaki yardımın bir parçası
olarak, “Acil Sosyal Güvenlik Ağı” (Emergency Social Safety Net/ASGA) Projesi
kapsamında Türkiye’deki 1 milyon sığınmacının sosyal uyumunu hızlandırmak
amacıyla aylık 100 TL nakit yardım yapmak için banka kartı vermeyi taahhüt
etmiştir.361
Avrupa’ya yönelik göçmen/mülteci akını, Akdeniz ve Balkan ülkelerinde daha
fazla sorun yaratmaktadır. Bu insan akışını kesmek için Ege Denizi’nde
kontrollerin artırılması, Makedonya-Yunanistan sınırına duvar inşası, AB’nin ön
cephesindeki ülkelerde kayıtların tamamlanması gibi planlamalar yapılmıştır.
356 Geri Kabul Anlaşması’nın tam metni için bkz. Ekinci, M.U. (2016). Türkiye-AB geri kabul anlaşması ve
vize diyaloğu. Ankara: SETA, 7-21-61-87. 357 Anlaşma kapsamında Midilli Adası’ndaki Moria kampından çoğunluğu Pakistanlı 131 göçmen
İzmir/Dikili’ye getirilmiştir. Buna karşılık olarak 40 kişilik Suriyeli sığınmacı grubu, İstanbul’dan Almanya/
Hannover’e havayolu ile gönderilmiştir. İnternet: Türkiye’den ilk sığınmacı grup Almanya’ya gönderildi,
(2016). Türkiye Gazetesi. Web: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/359085.aspx adresinden 14
Mayıs 2016’da alınmıştır. 358 İnternet: Göç istatistikleri, geri alım, (2017). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/geri-alim_363_378_
10093 adresinden 22 Mart 2017’de alınmıştır. 359 İnternet: Göç istatistikleri, geçici koruma, (2017). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-
koruma_363_378_4713 adresinden 22 Mart 2017’de alınmıştır. 360 İnternet: AB-Türkiye mülteci krizi anlaşması yürürlükte, (2016). Web: http://tr.euronews.com/
2016/03/24/ab-turkiye-multeci-krizi-anlasmasi-yururlukte/ adresinden 14 Mayıs 2016’da alınmıştır. 361 İnternet: Türkiye’deki mültecilere ‘para kartı’ dağıtılacak, (2016). Web: http://www.dunya.com/ekonomi/
turkiyedeki-multecilere-para-karti-dagitilacak-haberi-330381 adresinden 31 Ekim 2016’da alınmıştır.
89
Göçmen/mülteci akını, Avusturya, Polonya, Macaristan, Çekya (Çek Cumhuriyeti)
ve Slovakya gibi ülkelerde paniğe yol açmış, aşırı sağcı partilerin güçlenmesini
etkilemiş, öte yandan Almanya ise mültecilerin uyumu konusunda göreceli olarak
daha başarılı olmuştur.362 Bu aşamada AB’nin kurumsal yapısının zedelenmemesi
ve iç çekişmelerin artmaması için göçmen/mülteci konusunda Türkiye ile
işbirliğinin sürdürülmesi ve mutabakatın uygulanmasına özen gösterilmesi
önemlidir.363
Türkiye-AB arasında imzalanan anlaşmaya yönelik eleştirilerden birini
Elizabeth Ferris yapmıştır. Ferris’e göre Yunanistan’a geçen göçmen/mülteciler
Türkiye’ye geri gönderilerek “uluslararası mülteci hukuku” ihlal edilmektedir. Geri
gönderilenlerin, Yunanistan yerine daha riskli yollardan Avrupa’ya ulaşmaya
çalışacaklarını, böylece daha büyük trajediler yaşanacağını ve bir süre sonra
anlaşmanın çökeceğini belirten Ferris, ayrıca Suriye’de askerî güçlerin koruyacağı
bir güvenli bölgenin hedef haline geleceğini ve bunun tehlikeli bir proje olduğunu
belirtmiştir. Kirişçi’ye göre ise Paris’teki terör saldırıları sonrasında mülteciler
konusundaki iyimser hava dağılmış, ülkelere kabul konusunda isteksizlik artarak
güvenlik, terör ve kontrol odaklı yaklaşımlar sonucunda Türkiye-AB arasında
mutabakata varılmıştır.364 Böylece AB açısından “göçün güvenlikleştirilmesi” süreci
ivme kazanmıştır. AB’nin Türkiye’ye verdiği/vereceği maddi desteği, sığınmacıların
uyumu, istihdamı gibi orta ve uzun vadeli projelere aktarması muhtemeldir.
AB’nin göçmen/sığınmacıları kaynak ülke yerine Türkiye’ye geri göndermesi,
bir tampon bölge kurma hedefinde olduğunu göstermektedir. Bu süreçte gündeme
gelen “güvenli üçüncü ülke”, “kendi ve üçüncü ülke vatandaşlarına (göçmen ve
sığınmacılar) baskı yapmayan ve uluslararası sözleşmelerden doğan mülteci
haklarını tam olarak uygulayan ülkelerdir.” Dolayısıyla AB’ye ulaşmadan önce
geçtikleri ülkelerde sığınma başvurusu yapılabileceği ve koruma altına
alınabileceği belirtilmektedir. Ancak Yunanistan’a geçen Suriyelilerin Türkiye’ye
362 Nisan 2011-Mart 2016 arasında AB ülkelerine yönelik mülteci başvuru sayısı yaklaşık 1 milyon olup
bunun 306.000’i Almanya’ya yapılmıştır. İnternet: Syria regional refugee response, inter-agency information
sharing portal, (2016). Web: http://www.data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php adresinden 17 Mayıs
2016’da alınmıştır. 363 İnternet: Avrupa’da yeni sığınmacı dalgası korkusu, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/avrupa-
da-yeni-siginmaci-dalgasi-korkusu/525850 adresinden 3 Mayıs 2016’da alınmıştır. 364 Tanış,T. (2016, Mayıs 1). Bir fiyasko olarak mülteci anlaşması, Hürriyet.
90
geri gönderilebilmesi için, Yunanistan’ın Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan
etmesi gereklidir.365 Uluslararası hukuk ve AB’nin İltica Usulleri Yönetmeliği’ne
göre “güvenli üçüncü ülke” olabilmesi için Türkiye’de mülteci statüsü talep etme
imkânı bulunmalıdır. Bu aşamada, coğrafi kısıtlama nedeniyle Türkiye’nin “güvenli
üçüncü ülke” olarak kabulü söz konusu değildir. Söz konusu geri gönderme
işlemlerinin, sığınma arayışındakilere yönelik düzenlemeleri ve uygulamaları
dikkate alınarak, Türkiye’nin “ilk iltica ülkesi” olarak kabul edilmesi sonucu
yapılması daha mümkündür.366 Öte yandan, bazı muhalif çevrelerce, AB’nin
sığınmacılar konusunda pragmatik davranarak Türkiye’nin güvenli olduğu algısını
güçlendirmeye çalıştığı, ülkede insan hakları ihlalleri olduğu ve hukukun yeterince
işlemediği iddiaları bağlamında Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı eleştirileri
yapılmaktadır.367
2.2.2.5. RF’nin Yaklaşımı
RF, Suriye krizinin başından itibaren Şam yönetiminin yanında yer alarak
zaman kazandırmaya çalışmıştır. Uluslararası toplumun gündemine Suriye’ye
müdahale seçeneği gelmesine rağmen RF, buna karşı çıkarak özellikle Esad
rejiminin ayakta kalmasına odaklanmıştır. RF yönetimi, 2012 yılı sonunda Esad
rejiminin kontrolü tamamen kaybetmeye başladığına ve muhaliflerin yönetime
gelme olasılığının arttığına da dikkat çekmiştir.368 Ancak S.Arabistan’ın kendisine
müzahir kişileri ön plana çıkarma çabası, muhalif gruplar arasındaki derin görüş
ayrılıkları ve ABD’nin Suriye politikasını oluşturmada yaşadığı gelgitler nedeniyle
bu beklenti gerçekleşmemiştir. Bunun sonucunda RF ve İran, Suriye’de daha etkin
bir konuma gelmişlerdir.
365 Yılmaz-Elmas, F. (2016). Avrupa kapı duvar, göç yaklaşımında söylem-eylem tutarsızlığı. Ankara: USAK
Yayınları, 288. 366 İnternet: Türmen, R. (2016). AB-Türkiye anlaşması ve mültecilerin unutulan insan hakları. Web:
http://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/ab-turkiye-anlasmasi-ve-multecilerin-unutulan-insan-haklari,14180
adresinden 31 Aralık 2016’da alınmıştır. 367 İnternet: Uluslararası Af Örgütü uzmanı Andrew Gardner: AB yasa dışı sığınmacı anlaşmasını sürdürmek
için Türkiye’yi övüp duruyor, (2016). Web: http://www.abhaber.com/uluslararasi-af-orgutu-uzmani-andrew-
gardnerab-yasadisi-siginmaci-anlasmasini-surdurmek-icin-%E2%80%AA%E2%80%8Eturkiyeyi-ovup-
duruyor/ adresinden 12 Mayıs 2016’da alınmıştır. 368 İnternet: Rusya’dan son dakika Suriye açıklaması, (2012). Web: http://www.milliyet.com.tr/rusya-dan-
son-dakika-suriye-aciklamasi/dunya/dunyadetay/13.12.2012/1641266/default.htm adresinden 4 Şubat
2016’da alınmıştır.
91
Güvenlik Konseyi’nin Batılı üyelerine güvenmeyen RF, ÇHC ile birlikte veto
yetkisini kullanarak, yorum yoluyla dahi olsa, Güvenlik Konseyi’nden Suriye’ye
müdahaleye dayanak teşkil edebilecek bir kararın çıkmasına engel olmuştur.
Ayrıca RF, ABD’nin Suriye’deki DEAŞ (IŞİD) hedeflerine yönelik hava
operasyonlarının Güvenlik Konseyi kararına dayanması gerektiğini, bunun Esad
yönetimi ile işbirliği yapılmadan ve meşru müdafaa hakkı çerçevesinde icra
edilemeyeceğini iddia etmiştir. Dolayısıyla RF, Suriye krizini ve DEAŞ (IŞİD) ile
mücadeleyi Güvenlik Konseyi düzleminde götürmeye çalışmıştır. RF, uluslararası
toplumun desteğiyle, sadece Suriye halkının barışçıl bir değişim yapabileceğini
iddia etmiş, normalleşmeye ve siyasî sürece vurgu yapmıştır.369
RF, İran’ın teşviği ve sahada güç kaybeden Esad rejiminin yıkılacağı
endişesiyle 30 Eylül 2015 tarihinde Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Esad
yönetiminin rızası ve talebi doğrultusunda RF’nin hava saldırılarına başlaması ile
birlikte Suriye’deki durum daha karmaşık hale gelmiş ve krizde yeni bir aşamaya
geçilmiştir. DEAŞ (IŞİD) (uluslararası terörizm) ile mücadele gerekçesiyle
başlatılan bu süreç, RF’nin Suriye’deki kazanımlarını koruma ve Ortadoğu’daki
etkinliğini artırma hedefine dönüşmüştür.
RF’nin, DEAŞ (IŞİD) gibi terörist gruplardan ziyade Nusra/Şam Fethi
Cephesi, ılımlı muhalif gruplar ve sivil hedeflere hava saldırıları düzenlemesi,
Kremlin’in Suriye’deki hedeflerine yönelik şüpheleri artırmıştır. Özellikle Rus
saldırılarının Halep, Lazkiye ve İdlib’de yoğunlaşması, Türkiye’ye yönelik
sığınmacı akınlarının artarak devamına neden olmuştur. RF’nin müdahalesi,
Türkiye’nin muhalif grupları ve sığınmacıları gönüllü olarak Suriye’ye geri
gönderebileceği bir alan olarak gördüğü Azez-Cerablus arasında güvenlikli bölge
kurma planını da menfi yönde etkilemiştir.
Öte yandan, özellikle RF’nin, sığınmacı akınları üzerinden AB’nin kurumsal
yapısını zayıflatmayı ve Birlik içi tartışmaları artırmayı istediği de belirtilmektedir.
Zaten RF’nin Batı/NATO bloku içinde çatlak sesleri artırmayı hedefleyen politikalar
izlediği bilinmektedir. NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı General
Philip Breedlove’ya göre RF, Suriye’de nüfus hareketlerini artırarak Avrupa’ya
369 Bayıllıoğlu, a.g.e., 162-291.
92
yönelmelerini ve AB ülkelerinin siyasî çözüm yerine mülteci akınları ile
uğraşmalarını sağlamaya çalışmaktadır.370
RF’nin Suriye sahasında bir müdahale ile karşılaşmadan faaliyet
yürütebilmesi, RF-ABD arasında yürütülen gizli temaslardan uzlaşı çıktığının bir
göstergesidir. Bu bağlamda uluslararası terörizmle mücadelenin ön plana çıkmış
olması ve Esad rejiminin yerine ikame edilecek güçlü bir muhalefetin
bulunmaması, iki ülkenin Suriye’ye ilişkin temel konularda uzlaşı sağlamalarını
kolaylaştırmıştır. Daha önce RF-ABD uzlaşısı sayesinde İran ile P5+1 ülkeleri
arasındaki nükleer müzakerelerde anlaşma sağlanmış olması, Suriye konusunda
da uzlaşabileceklerini işaret etmiştir.
Ayrıca ABD ve RF, ÇHC’nin Ortadoğu’dan uzak tutulması konusunda benzer
yaklaşımlara sahiptirler. Kapitalizmin küreselleşmesi ile ekonomik dönüşüm
geçirmiş olan ÇHC, 2015 yılında ekonomisi ile dünyanın en büyüğü haline
gelmiştir. Buna ilaveten İsviçre/Davos’ta 2017 Ocak ayında yapılan Dünya
Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısında, “otoriter kapitalizm” modelini
benimseyen ÇHC’nin Devlet Başkanı Şi Cinping’in, ekonomide küreselleşmenin ve
serbest ticaretin sürekliliğine vurgu yapması, özellikle Batılı ülkelerin içinde
bulunduğu ekonomik ve sosyal krizin büyüklüğünü göstermesi açısından
önemlidir.371
Bir yanda reaktif bir dış politika izlediği eleştirilerine muhatap olan ABD, diğer
yanda İran, Irak, Esad rejimi ve Hizbullah’la işbirliği yapan RF’nin Suriye krizinde
belirleyici oldukları aşikârdır. Dolayısıyla Suriye kaynaklı nüfus hareketlerinin sona
erdirilmesinde ve tarafların kalıcı siyasî uzlaşı sağlamalarında RF ve ABD
yönetimlerinin yaklaşımları, atacakları adımlar ve siyasî süreçte taraflara dikte
ettirecekleri hususlar etkili ve belirleyici olacaktır.
Bununla birlikte RF’nin 20 Aralık 2016 tarihinde Moskova’da Türkiye ve
İran’la dışişleri bakanları düzeyinde yaptığı Suriye konulu toplantı önemlidir.
Toplantıda, Suriye’nin toprak bütünlüğüne, uluslararası terörizmle mücadeleye,
370 İnternet: Migrant crisis: Russia and Syria weaponising migration, (2016). Web:
http://www.bbc.com/news/world-europe-35706238 adresinden 15 Mayıs 2016’da alınmıştır. 371 Ulagay, a.g.e.,104-151.
93
Esad yönetimi ile muhalifler arasındaki müzakerelere ve imzalanacak muhtemel
bir anlaşmaya RF, Türkiye ve İran’ın garantör olmalarına vurgu yapılmıştır.
Bilahare Moskova toplantısının devamı olarak 23 Ocak 2017 tarihinde Astana
Zirvesi gerçekleştirilmiştir. RF öncülüğünde, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de
Mistura’nın katılımı ve kolaylaştırıcılığı ile yapılan toplantıya, Türkiye, İran, ABD,
Esad rejimi ve muhalifler katılmışlardır. Zirve sonrası RF, Türkiye ve İran
tarafından yapılan ortak açıklamada; Suriye ihtilafına askerî bir çözüm olmayacağı,
Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının uygulanması temelindeki siyasî sürecin
sonuç getireceği, ateşkesin güçlendirilmesi ve ihlallerin azaltılması için önlemler
alınacağı, bunun için üçlü bir mekanizme kurulacağı, DEAŞ (IŞİD) ve Nusra/Şam
Fethi Cephesi ile mücadelede ve silahlı muhalif grupların bunlardan
ayrıştırılmasında kararlı oldukları ifade edilmiştir. Böylece RF, siyasî çözüm
sürecinde ABD’den daha etkin olduğunu uluslararası kamuoyuna göstermiştir.372
Öte yandan, RF’nin Suriye konusunda “çok boyutlu” politika izlemesi, Türkiye
ile karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır. Türkiye’nin, Fırat Kalkanı Harekâtı
kapsamında El Bab’ın ardından Halep/Menbiç’ten PYD/YPG’yi uzaklaştırma
hedefi, 2017 Mart ayında RF ve ABD askerlerinin Menbiç’e girmesiyle akamete
uğramıştır. Daha sonra RF’nin Halep/Afrin’de “Ateşkes İzleme Merkezi” kurması
ve bu amaçla zırhlı araçlarla askerî birlik göndermesi, Suriye askerlerini ve
PYD/YPG güçlerini eğitmeye başlaması önemlidir. Önümüzdeki dönemde RF’nin
Afrin’de askerî üs kurmak için hazırlık yaptığı iddiaları gerçeğe dönüşebilecektir.373
RF; Esad rejimi ve PYD/YPG ile koordineli şekilde hareket ederek, Türkiye’nin
hedeflerini, Menbiç ve Afrin’e yönelik olası planlamalarını374 ve silahlı muhalif
grupların PYD/YPG ile çatışmalarını engellemeye çalışmaktadır.
RF, Türkiye ve İran’ın garantörlüğünde Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri
kurulması için 4 Mayıs 2017 tarihinde Astana’da başlatılan girişim, 14-15 Eylül
2017 tarihlerinde yapılan görüşmelerin ardından uygulamaya konulmuştur. RF,
372 İnternet: Astana bildirgesinin tam metni, (2017). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/astana-
bildirgesinin-tam-metni adresinden 12 Kasım 2017’de alınmıştır. 373 Akyol, T. (2017, Mart 22). Rusya ne yapıyor? Hürriyet ; İnternet: Rus askerler Afrin’e ulaştı, (2017).
Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201703211027727281-rus-askerler-afrin-ulasti/ adresinden 22
Mart 2017’de alınmıştır. 374 İnternet: MGK’da karar alındı: Afrin dahil YPG’nin olduğu her yer meşru hedef, (2016). Web:
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201612021026103619-mgk-karar-afrin-ypg/ adresinden 22 Mart 2017’de
alınmıştır.
94
Türkiye’nin desteği ile İdlib ve çevresindeki cihatçı grupları yok etmeyi veya ılımlı
hale getirmeyi hedeflemektedir. Bu süreçte Suriye Ordusu da RF ve İran’ın
desteğiyle ülkede kontrol ettiği alanları genişletmektedir. Mevcut koşullarda RF,
Suriye’deki dengeleri domine eden, siyasî sürecin altyapısını kuran ve geliştiren
aktör konumuna gelmiştir.
2.2.2.6. İran’ın Yaklaşımı
İran’da 1979 yılında gerçekleştirilen devrimin ardından Suriye ile ilişkiler ivme
kazanmıştır. İran’ın Batı ve İsrail karşıtlığı ve Filistin konusuna yaklaşımı, Suriye
ile yakınlaşmasını sağlamıştır. 1980 yılında başlayan İran-Irak savaşında Tahran
yönetiminin yanında yer alan ve silah desteğine aracılık yapan Suriye, bunun
karşılığında İran’dan ucuz petrol satın almıştır. Bilahare İsrail’in 1982 yılında
Lübnan’ı işgale girişmesi sonrasında Suriye-İran ittifakı tesis edilmiştir. Bu gelişme
üzerine Lübnan’a gönderilen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Hizbullah’ın
kurulmasına yardımcı olmuş, silah ve eğitim desteği vermiştir. Hizbullah ise Suriye
ve İran’ın bölgesel hedeflerine ulaşmalarına hizmet etmiştir. İki ülke ilişkilerinin,
Nusayri-Şii ekseni üzerinde gelişmemesine rağmen Seyyide Zeynep Türbesi ve
Şiilerce kutsal sayılan yerlerin Suriye’de bulunması, Şiilik ve Şiileştirme faaliyetleri
açısından önemlidir. 2003 yılından itibaren Batılı ülkeler ile ilişkileri bozulan ve
2005 yılında Lübnan’dan çekilmek durumunda kalan Suriye’nin, İran ile işbirliğinin
artmasına ve Hizbullah’ın güç kazanmasına İsrail ve Arap ülkeleri olumsuz şekilde
yaklaşmıştır. Bunun üzerine Batılı ülkeler, Hizbullah ile İran arasındaki irtibat ve
destek noktası olan, teröre destek verdiği gerekçesiyle yaptırımlara maruz kalan
Suriye’yi bulunduğu eksenden koparmaya ve İsrail ile barıştırmaya çalışmışlardır.
Arap Baharı’nı “İslamî uyanış” olarak gören İran’a göre Suriye’deki gelişmeler,
Şam-Tahran eksenini yıkmayı hedeflemekte, diğer ülkelerde başkentlerde ve
büyükşehirlerde yaşanan gösterilerin Suriye’de taşrada ve sınır bölgelerinde
gerçekleşmesi ise dış güçlerin etkisi olduğunu göstermektedir.375
2012 yılından itibaren Suriye krizine müdahil aktörlerden birisi İran’dır.
Stratejik ortağı Esad rejiminin ülke genelinde kontrolü kaybetmeye başlaması
üzerine İran diplomatik ve askerî destek vermiştir. Bu kapsamda DMO’ya bağlı
375 Sinkaya, B. (2011). İran-Suriye ilişkileri ve Suriye’de halk isyanı. Ortadoğu Analiz, 3(33), 38-43.
95
Kudüs Gücü’nün koordinesiyle, farklı ülkelerden paralı ve gönüllü olarak Şii milisler
Suriye’ye getirilmişlerdir. Suriye’deki “Şiiler açısından kutsal mekânların
korunması” gerekçesi ve motivasyonuyla, aralarında Hizbullah (Lübnan),
Fatimiyyun (Afganistan) ve Zeynebiyyun (Pakistan) Tugayları’nın da yer aldığı 15
Şii “yabancı savaşçı” grubu Suriye’de konuşlandırılmıştır. Bu milis güçleri,
Suriye’de gidişatın değişmesinde ve muhaliflerin etkinliğinin kesilmesinde belli
ölçüde etkili olmuşlardır. İran’da sığınmacı olarak bulunan Afgan Şii Hazaralar,
maddi ve ideolojik motiflerle, sınır dışı edilme tehdidiyle ve İran vatandaşlığına
alınma beklentisiyle Suriye’ye savaşmak üzere gitmişlerdir. Bu girişimiyle İran,
dünya genelinde Şii grupları stratejik hedefleri doğrultusunda yönlendirmedeki
başarısını göstermiştir. Ayrıca İran, Suriye’de barışın sağlanması akabinde, söz
konusu milis grupları kendi ülkelerinde veya farklı coğrafyalarda yeniden istihdam
etme fırsatı yakalamış olmaktadır.376
Geçmişten bu yana İran’ın Suriye’deki mevcudiyeti ve etkinliği, Esad
yönetimleri ile ilişkileri sayesinde gerçekleşmiştir. İran, Suriye’nin geleceğinde
B.Esad’ın konumunun ne olacağı konusuyla yakından ilgilidir. Suriye krizine
müdahil olarak askerî ve ekonomik açıdan büyük bir yükün altına giren İran’ın
bölgesel hedeflerini ve Ortadoğu’daki kazanımlarını sürdürmesi için B.Esad’ın
yönetimde kalması önem arz etmektedir. Öte yandan İran, büyük ölçüde RF ve
ABD’nin kendisine sağladığı hareket alanı sayesinde Suriye ve Irak’ta etkinliğini
artırabilmiştir. Bu noktada İran ile P5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzakerelerin,
RF ve ABD’nin uzlaşısı ile anlaşmayla sonuçlandığını da belirtmek gerekir.
Suriye Ordusu’nun 2016 yılı sonunda Halep’i geri alması, silahlı muhalifler ile
mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Bu başarıda, RF ve İran’ın askerî desteğinin
önemi büyüktür. Bilahare RF’nin, 2016 Aralık ayından sonra Türkiye ve İran ile
Moskova ve Astana’da yaptığı toplantılarda, “Suriye’nin toprak bütünlüğü, laik
yapısı, silahlı muhaliflerin terör unsurlarından ayrıştırılması, muhalifler ile Şam
yönetimi arasında uzlaşı sürecine katkı sunma ve garantör olma” konuları
gündeme gelmiştir. Böylece RF, Suriye konusunda çok boyutlu bir politika
izlediğini göstermiştir.
376 Farzam, R., Türkoğlu, A.J. ve Sarı, İ. (2016). İran’ın Afgan lejyonerleri. Ankara: İran Araştırmaları
Merkezi, 1-14.
96
Öte yandan İran ise Suriye’de kalıcı çözüme vurgu yapıldığı bir süreçte,
büyük ölçüde Esad yönetimi ve RF’ye endeksli politikalar yürütmektedir. İran’ın
mezhepsel farklılığın da etkisiyle, Suriye’deki muhalif gruplar ile yeterince işbirliği
geliştirememesi büyük bir eksikliktir. Buna ilaveten ABD Başkanı Trump’ın İran’ı
Ortadoğu’da “sınırlandırmaya” yönelik politikalar izlemesi beklenmektedir. Böylece
İran’ın Suriye ve Irak’taki siyasî ve askerî etkinliği azalabilecektir. Bunun
sonucunda yalnızlaşacak olan İran, RF’ye daha bağımlı hale gelerek, gerektiğinde
uluslararası müzakelerde geri planda tutulmaya çalışılacaktır.377
Türkiye’nin gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı, İran’ın Suriye’deki
faaliyetlerini sınırlandırabilecek bir hamle olmuştur. İran açısından bazı kaygılara
yol açmasına rağmen Türkiye harekâtın hedefinin PYD/YPG ve DEAŞ (IŞİD) ile
sınırlı olduğunu açıklamıştır. Bu doğrultuda Türkiye’nin, Suriye’nin toprak
bütünlüğü ve egemenliği çerçevesinde, önümüzdeki süreçte El Bab’ı Şam
yönetimine devretmesi muhtemeldir. Geçmişten bugüne Türkiye, İran ve Suriye’nin
Kürt sorununa yaklaşımlarının benzerlik göstermesi ve K.Irak’taki devletleşme
adımlarına menfi yaklaşımları, PYD/YPG’nin Kürt özerk bölgesi kurma hedefi
karşıtlığında da belli ölçüde uzlaşmalarına yardımcı olabilecektir.378
İran’ın, Esad rejiminin kontrol ettiği alanları genişletmeye, DEAŞ (IŞİD) ve
cihatçı gruplarla mücadeleye ve Nusayri/Şii kesimleri korumaya yönelik faaliyetlere
katkılarını sürdürmesi beklenmektedir. “Çatışmasızlık bölgeleri” projesinin garantör
ülkelerinden biri olan İran’a cihatçı gruplar tarafından tepki gösterilmektedir. Öte
yandan PYD/YPG’nin, belli ölçüde Esad rejimi ile temaslarını sürdürmesi ve cihatçı
gruplarla mücadele etmesi durumunda, sınırlı düzeyde olan İran-PYD/YPG ilişkisi
devam edecektir. Bu irtibatın, büyük ölçüde DMO üzerinden siyasî, askerî ve
istihbarî düzlemde yürütülmekte olduğu düşünülmektedir.379
377 İnternet: Azizi, H. (2016). Three reasons Iran should worry over Russia’s Syria plans, Web:
http://www.al-monitor.com/pulse/en/originals/2016/12/iran-russia-syria-intervention-aleppo-game-plan-
concern. html adresinden 16 Mart 2017’de alınmıştır. 378 İnternet: Is Iran following Russia’s lead in Syria? (2017). Web: http://www.al-monitor.com/
pulse/en/originals/2017/01/iran-turkey-russia-syria-cease-fire-kurds-raqqa-assad.html adresinden 16 Mart
2017’de alınmıştır. 379 Sinkaya, B. (2015). Suriye krizi çerçevesinde İran-Pyd ilişkileri: taktik ortaklık. Ortadoğu Analiz, 7(70),
50-52 ; İnternet: Ostovar, A. (2016). It’s time to negotiate with Iran over Syria. Web:
http://foreignpolicy.com/2016/10/12/its-time-to-negotiate-with-iran-over-syria-war-russia-rouhani-united-
states/ adresinden 17 Mart 2017’de alınmıştır.
97
2.2.3. Suriye’de Siyasî Çözüm Arayışları
Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine ve yeni yönetim yapısının hangi
gruplardan oluşacağına ilişkin tartışmalar sürmektedir. B.Esad ve muhalif gruplar
arasındaki derin görüş ayrılıkları ve düşmanlıklar, muhalif grupların farklı
ülkelerden destek almaları, krize müdahil aktörlerin sayısının fazlalığı, RF ve
İran’ın bölgesel çıkarları bağlamında Şam yönetimi üzerinde etkin olma istekleri
gibi faktörler, kalıcı siyasî çözüm çalışmalarını olumsuz şekilde etkilemektedir.
Bunlara ilaveten Suriye’de yabancı (terörist) savaşçıların (Şii milisler,
Hizbullah, PYD/YPG, DEAŞ (IŞİD) gibi örgütlere ve muhalif gruplara gönüllü
ve/veya para karşılığı katılanlar) varlığı, iç ve dış göçlerin durdurulmasına yönelik
önlemler alınması ve iç savaş nedeniyle ülke dışına gidenlerin “gönüllü geri
dönüşleri” için neler yapılabileceği gibi temel sorunlar da bulunmaktadır.
Suriye’de siyasî çözüm arayışları bağlamında Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık
2015 tarihinde aldığı 2254 sayılı karar, Esad rejimi ile muhalefetin görüşmelere
başlamasını ve ateşkesin sürekliliğini amaçlamıştır. Ayrıca bu karara göre BM’nin
terörist olarak gördüğü gruplar (DEAŞ (IŞİD) ve Nusra/Şam Fethi Cephesi dahil)
muhalefet içinde yer almamış, 6 ay içinde kapsayıcı ve mezhepler üstü bir yönetim
kurulması, 1.5 yıl içinde özgür ve adil seçimlerin yapılması hedeflenmiştir.380
Taraflar arasında çatışmaların devam etmesi, RF ve Esad rejiminin Halep ve
çevresine saldırılarının sürmesi ve uluslararası terörizmle mücadele edilmesi gibi
faktörler, bu kararın hayata geçirilmesini olumsuz şekilde etkilemiştir.
BM’nin öncülüğünde İsviçre/Cenevre’de devam eden barış görüşmeleri,
Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı temelinde yürütülmektedir. Cenevre
görüşmelerinin 8. turu 28 Kasım 2017 tarihinde başlamıştır. Esad yönetimi ile
muhalif grupların bir araya getirildiği bu görüşmeler, siyasî çözümün sağlanması
hedefi açısından önemlidir. Muhaliflerden oluşan müzakere heyetinde, Türkiye’nin
desteklediği Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu, Yerel Koordinasyon,
380 İnternet: BM Suriye konusunda uzlaştı: ateşkes ve müzakere yolu açıldı, (2015). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_bm_suriye_karar ; Security council unanimously
adopts resolution 2254 (2015), endorsing road map for peace process in Syria, setting timetable for talks.
(2015). http://www.un.org/press/en/2015/sc12171.doc.htm adreslerinden 26 Mart 2016’da alınmıştır.
98
Kahire Platformu, Moskova Platformu, askerî gruplar ve bağımsızlardan
oluşmaktadır. Muhalefetin bu çok parçalı yapısı, Esad yönetiminin konumunu
güçlendirmektedir. Müzakerelerde iç savaşın sona ermesi, ateşkesin sürekliliği ve
insani yardımların ulaştırılması öncelikli konular olmakla birlikte Suriye’de geçiş
yönetimi kurulması, anayasa hazırlanması, seçimlerin yapılması ve terörle
mücadele konularında çözüm arayışları sürmektedir.381
Uçak krizinden sonra RF, Esad rejiminin Halep ve çevresinde etkinliğini
artırmaya, Türkiye sınırından Halep’e uzanan koridoru kapatarak muhaliflerin
Türkiye ile bağlantısını kesmeye çalışmıştır. Bu süreçte ABD ve RF ile işbirliği
içinde olan PYD/YPG ise Fırat’ın batısına geçerek Azez-Carablus hattını
birleştirme ve Kürt koridoru oluşturma arayışlarını sürdürmüştür. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ile RF lideri Putin’in 2016 Ağustos ayı başında ilişkileri düzeltmek için
attıkları adımın ardından gerçekleşen Fırat Kalkanı Harekâtı, siyasî çözüm
masasında Türkiye’nin ve desteklediği muhaliflerin elini güçlendiren bir hamle
olmuştur.
RF, Türkiye ve İran arasında 20 Aralık 2016 tarihinde Moskova’da yapılan
Suriye konulu toplantı, Esad yönetimi ile muhalifler arasında siyasî çözüm
arayışlarını ivmelendirmiştir. Türkiye açısından bu toplantı, Esad yönetimine
yaklaşımını değiştirmesi gerektiği ve Suriye’nin birlik ve toprak bütünlüğü
çerçevesinde PYD/YPG’nin faaliyetlerine sınırlama getirilebileceği mesajlarını
içermektedir. Bilahare RF, Türkiye ve İran’ın öncülüğünde, Esad yönetimi ve
muhaliflerin katılımıyla 23 Ocak 2017 tarihinde Astana’da yapılan görüşmeler ise
Suriye’de ateşkesin sürekliliğinin sağlanması ve siyasî çözüm arayışları
bağlamında önemlidir.
RF, ABD Başkanı Trump göreve gelmeden kısa süre önce bu diplomasi
trafiğini başlatmıştır. Böylece RF, Suriye krizine müdahil ülkeler ve gruplar
üzerinde etkisini artırma fırsatı yakalamıştır. Bu süreç özellikle RF-Türkiye
işbirliğinin güçlenmesine katkı sunmuştur. RF, Suriye konusunda bir yandan
Türkiye ve İran ile birlikte hareket ederken, öte yandan ABD, İsrail, S.Arabistan,
381 İnternet: Suriyeli muhaliflerin tek çatı altında katıldığı Cenevre-8 başlıyor, (2017). Web:
http://aa.com.tr/tr/dunya/suriyeli-muhaliflerin-tek-cati-altinda-katildigi-cenevre-8-basliyor/982803
adresinden 2 Aralık 2017’de alınmıştır.
99
Mısır ve PYD/YPG ile yakın işbirliği içinde olmuştur. Ayrıca Türkiye’nin PYD/YPG
konusundaki çekincelerini dikkate alarak siyasî müzakerelere davet etmeyen RF,
aynı zamanda örgüt ile temaslarını sürdürerek denge politikası izlemiş ve örgütün
ABD’nin güdümünde hareket etmesini sınırlamaya çalışmıştır.
Suriye’ye ilişkin siyasî müzakereler, yavaş ve sorunlu bir şekilde
ilerlemektedir. Uluslararası toplumun, sığınmacıların AB/Batı’ya geçişlerini
engellemeye odaklanması, sorunun kaynağı olan Suriye’ye yönelik kapsamlı
çalışmaları etkilemektedir. Bu aşamada RF’nin daha etkin olduğu siyasî çözüm
süreci, doğal olarak Esad yönetimi, muhalifler ve ilgili aktörlerin tümünü memnun
etmeyecektir. RF ve ABD öncülüğünde uluslararası terörizmle mücadele edildiği
gerekçesiyle sahadaki gerçeklikle örtüşmeyen çözümler gündeme gelebilecektir.
Türkiye ve muhalif grupların, Esad yönetimi ve güvenlik bürokrasisine karşı
duruşları devam etmektedir. Bu süreçten olumlu bir netice çıksa da Suriye’de yeni
bir siyasî yapı kurulması ve istikrarın sağlanması kolay olmayacaktır. Ülkede
güvenlik sorunları sürdükçe Türkiye’ye yönelik nüfus hareketleri devam edecektir.
2.2.4. Suriye Krizi ve Sığınmacılar: Pakistanlaşma-Afganistanlaşma İddiaları
Dünya genelinde savaş, iç çatışma ve zulüm gibi gerekçelerle yerlerinden
edilenlerin sayısı en yüksek seviyeye (yaklaşık 65 milyon) ulaşmış olup bu sayı
her geçen gün artmaktadır. Hâlihazırda Suriye’den sonra dünyadaki en büyük
mülteci kaynağı olan ülke Afganistan’dır.382 Suriye kaynaklı nüfus hareketleri ile
Afgan mültecilerin yıllardır yaşadıkları tecrübeler, Türkiye ve Pakistan’ın maruz
kaldıkları sorunlar ve iki bölgesel krizin seyri arasındaki bazı benzerlikler dikkat
çekicidir.
SSCB’nin Afganistan’ı işgali sonrası büyük çoğunluğu Peştun kökenli
yaklaşık 3 milyon Afgan mülteci Pakistan’a sığınmıştır. Pakistan, kendi güvenliğini
sağlamak ve SSCB’nin Hint Okyanusu’na inmesini engellemek amacıyla Afgan
direnişine destek vermiştir. Pakistan İstihbarat Servisi ve ABD’nin desteğiyle 75
382 İnternet: UNHCR küresel eğilimler raporu, (2015). Web: http://www.unhcr.org/turkey/home.
php?Content=640 adresinden 2 Şubat 2016’da alınmıştır.
100
bin medresenin açıldığı bu süreç, Pakistan’da demografik yapının bozulduğu,
radikalleşmenin ve iç çatışmaların arttığı bir noktaya evrilmiştir.383
Pakistan’da yaklaşık 1.6 milyon Afgan mülteci barınmaktadır. Ayrıca kayıt
altına alınmamış 1 milyon civarında mülteci olduğu belirtilmektedir. Türkmenistan,
Özbekistan ve Tacikistan, sınır komşusu Afganistan’dan gelen mültecileri kabul
etmemiş olup İran’da ise yaklaşık 850 bin Afgan mülteci mevcuttur. Afganistan’da
güvenliğin tesis edilememesi ve uluslararası toplumun bu krize çözüm
üretememesi, mültecilerin ülkelerine geri dönüşlerini de yavaşlatmıştır.384
Pakistan, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf ülkelerden
biri değildir. Buna rağmen Pakistan, BMMYK ve Afganistan ile koordineli bir
şekilde ve gönüllü olarak mültecilere yönelik çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Afgan mülteciler, yıllardır Pakistan’ı sosyo-ekonomik, siyasî ve güvenlik açısından
olumsuz şekilde etkilemekte ve ilave yükler getirmektedirler.385
“Gönüllü geri dönüşler”, mültecilere yönelik kalıcı çözümlerden biri olarak
görülmektedir. Siyasî, güvenlik ve/veya maddi faktörlerin etkisi/baskısıyla
gerçekleşen geri dönüşlerin ise gönüllü olarak yapılmadığı değerlendirilmektedir.
Bu süreçte öncelikle menşe ülkedeki savaş ve çatışmaların sona ermiş ve
istikrarın sağlanmış olması, dolayısıyla Afganistan’daki koşulların (çekici faktör)
nispeten Pakistan’dan (itici faktör) daha iyi durumda bulunması gereklidir. Ayrıca
geri dönüşlerin sürdürülebilir olmasını ve mültecilerin yeniden uyumlarını sağlamak
amacıyla uluslararası kuruluşlar ve STK’ların, mültecilerin geri dönecekleri
bölgelere yönelik yardımlarda bulunmaları önemlidir. Ancak Afganistan’a dönen
mülteciler, yeniden uyum sağlama, çalışma, barınma, sağlık ve sosyo-ekonomik
açılardan büyük sorunlar yaşamaktadırlar.386
383 İnternet: Hassan, S.M. (2011). Afganistan savaşının Pakistan siyasetine etkileri. Web:
http://www.bisav.org.tr/yayinlar.aspx?module=makale&yayinid=116&menuID=3_3&yayintipid=3&
makaleid=880 adresinden 12 Ekim 2015’te alınmıştır. 384 İnternet: Afgan mülteciler zor durumda, (2012). Web: http://www.hurriyet.com.tr/planet/20250260.asp
adresinden 2 Mayıs 2016’da alınmıştır. 385 Güler, A. (2013). Uluslararası mülteci rejimi: Afganistan örneği üzerinden bir rejim etkinliği analizi.
Uluslararası İlişkiler, 9(36), 108-117. 386 Güler, a.g.m., 102-117.
101
Sovyet işgali sonrası Afganistan’da başlayan nüfus hareketleri, gerek
ülkelerine geri dönüşler gerekse iç ve dış göçlerin yeniden başlaması şeklinde
devam etmiştir. İşgal sonrasında 3.9 milyon kişi Pakistan ve İran’a gitmiş veya ülke
içinde yer değiştirmiştir. SSCB’nin geri çekilmesiyle birlikte Afganistan’a geri
dönüşler olmasına rağmen 1992 yılında mücahitler arasında başlayan iç savaş
nüfus hareketlerini yeniden ivmelendirmiştir. Taliban rejiminin etkili olduğu 1996-
2001 döneminde iç savaş ve kuraklık sebebiyle de göçler yaşanmıştır. 11 Eylül
terör saldırıları sonrası ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde Taliban rejiminin yıkılıp
2002 yılında yeni Afgan hükümetinin kurulmasıyla birlikte 1.5 milyon kişi
yerlerinden edilmiştir.387 Dolayısıyla Afganistan’da yaşanan bu göç tecrübeleri,
Suriye’de siyasî çözüm sağlandıktan sonra ülkeye geri dönüşlerin olacağına ancak
etnik, mezhepsel vb. temelli çatışmaların ve kaosun devam etmesi halinde ise ülke
içinde ve/veya yurt dışına yeni göçler yaşanacağına işaret etmektedir.
BMMYK’nin 2002 Nisan ayı içinde başlattığı Afganistan’a “Gönüllü Geri
Dönüş Programı” kapsamında, 2 yıl içinde başta Pakistan ve İran’dan olmak üzere
2.8 milyon kişi yaşadığı yerlere geri dönmüşlerdir. Ancak bu geri dönüşler kalıcı
olmamış, nüfus hareketleri yeniden başlamıştır. 2004 yılı sonrasında geri dönüş
programları devam etmesine rağmen Afganistan içindeki yer değiştirmeler konusu
BMMYK gündemine 2010 yılında getirilmiştir. BMMYK, Afgan mülteciler için en
uygun çözümün “gönüllü geri dönüş” olduğunu belirtmiştir. Bu süreçte ekonomik
etkenler ve geri dönüş için verilen nakit hibeler etkili olmaktadır.388
Son dönemde Afganistan-Pakistan ilişkilerindeki olumsuz gelişmeler, Afgan
mültecilerine de yansımaktadır. Mülteci politikasını sertleştiren ve mülteci haklarını
korumada isteksiz olan İslamabad yönetimi, mültecileri Afganistan’a geri
göndermeye devam etmektedir. Bu durum, Afgan mültecilerin “zorunlu ve kitlesel
olarak ülkelerine geri gönderildikleri” şeklinde eleştirilmektedir. Ayrıca Afganistan
ile bağı kalmamış olan ikinci ve üçüncü kuşak mültecilerin Pakistan’dan
gönderildikleri ve bunun yeni insani krizlere yol açabileceği iddia edilmektedir.
2016 yılı içinde yaklaşık 600 bin mülteci Pakistan’dan Afganistan’a geri
gönderilmiştir. Afgan mültecilerin hukukî statülerinin verilmemesi, mülteci
okullarının kapatılması, Pakistan okullarında eğitim görenlerin uzaklaştırılması,
güvenlik gerekçesiyle gözaltı ve baskınların artması, keyfî uygulamalar ve
387 Dalkıran, M. (2013). Eve geri dönüş: Afganistan, küresel eğilimler serisi. Çalışma kâğıdı, 10. İstanbul:
Kültür Üniversitesi, 1-6. 388 Dalkıran, a.g.m.,1-6.
102
tehditlerin yaygınlaşması, Pakistan toplumunda Afgan karşıtlığının artması, kira
fiyatlarının yükselmesi ve BMMYK’nın geri dönecek her mülteciye 400 dolar hibe
desteği vermesi gibi faktörler, Afganistan’a geri dönüşleri hızlandırmaktadır. Bu
hamlelere rağmen Pakistan yönetimi, uluslararası baskılar sonucu, mültecilere
statü verme işlemlerini 2017 yılı sonuna kadar uzatmak durumunda kalmıştır.389
Pakistan tecrübesinden hareketle Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik
eleştiriler de yöneltilmektedir. Pakistan’ın Taliban’ı güçlendirmesi ile Türkiye ve
müttefiklerinin Suriye krizine müdahalesi, muhalif gruplara destek sağlaması,
DEAŞ (IŞİD) benzeri örgütlerin zemin kazanması ve bu süreçte radikal dini
anlayışın etkin hale gelmesi gibi hususlar arasında benzerlikler kurulmakta ve
Türkiye’nin “Pakistanlaşma” sürecinde olduğu ifade edilmektedir.390 Bir başka
yönüyle “Pakistanlaşma”, Afganistan ile Pakistan sınırında kontrolü zorlaşan
istikrarsız bölgeler oluşması ve terör örgütlerinin bu sahalarda daha etkin hale
gelmeleridir.391 Öte yandan bu süreç, Suriye ve Irak’ın da “Afganistanlaşma”sı
anlamına gelmektedir. Ancak son dönemde Türkiye’nin DEAŞ (IŞİD) ve Nusra/
Şam Fethi Cephesi’ne yönelik yürüttüğü operasyonlar ve Suriye’nin kuzeyindeki
terör unsurlarını temizlemeye yönelik kararlılığı, “Pakistanlaşma” iddialarını
zayıflatan gelişmelerdir.
İslamabad yönetiminin, medreselerde eğitim alan Afgan mültecilerden
kurduğu ve zamanla kendi çizgisini oluşturan Taliban, halen Afganistan’ın yaklaşık
% 40’ını kontrol etmektedir. Bu nedenle Afganistan’da barış ve istikrarın
sağlanması için Taliban’ı uzlaşı sürecine katmak isteyen Dörtlü Koordinasyon
Grubu’nun (ABD, ÇHC, Pakistan, Afganistan) çalışmaları önemlidir. Günümüzde
Pakistan’da meydana gelen asayiş olayları ve terör saldırılarında Afgan
mültecilerin veya bunlarla bağlantılı şahısların yer aldığı ifade edilmektedir. Afgan
mültecilerden kaynaklanan sorunların benzerlerinin, önümüzdeki süreçte Suriyeli
sığınmacılar tarafından Türkiye’ye yaşatılması ihtimal dahilindedir.
389 İnternet: Hashim, A. (2017). Afghan refugees’ status extended until end of year. Web:
http://www.aljazeera.com/news/2017/02/afghan-refugees-status-extended-year-170207180402885.html ;
Pakistan coercion, UN complicity, the mass forced return of Afghan refugees, (2017). Web:
https://www.hrw.org/report/2017/02/13/pakistan-coercion-un-complicity/mass-forced-return-afghan-refugees
adreslerinden 13 Mart 2017’de alınmıştır. 390 İnternet: Tanchum, M. M. ve Karaveli, H. M. (2014). Pakistan’s lessons for Turkey. Web:
http://www.nytimes.com/2014/10/06/opinion/pakistans-lessons-for-turkey.html?_r=0 adresinden 5 Temmuz
2015’te derlenmiştir. 391 Pakistan’da Aşiretler Bölgesi, Pencap, Belucistan ve Gilgit Baltistan gibi bölgelerde dini, etnik, mezhepçi
ve/veya ayrılıkçı nitelikte faaliyet gösteren onlarca terör örgütü bulunmaktadır.
103
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’NİN ULUSAL
GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
Bir ülkede meydana gelen kriz, sadece o ülke sınırları içinde kalmamakta,
komşu ülkeleri hatta uzak coğrafyaları etkilemektedir. Suriye iç savaşı, başta
kitlesel göçler olmak üzere birçok sorunu Türkiye’ye ve komşu ülkelere taşımıştır.
Aynı zamanda göç konusunda bir “transit ülke” olan Türkiye üzerinden AB’ye
göçler gerçekleşmiştir. AB ülkelerine 2014 yılında başlayan bu göçlerin, 2015
yılında artması üzerine, sığınmacı/mültecilerin sorunlarını ele almak yerine
güvenlikçi yaklaşımlar öne çıkmıştır. Böylece sığınmacıları kabul eden ülkeler,
göçten kaynaklanan, algılanan ve ileride yaşanabilecek sorunlara odaklanmaya
başlamışlardır.
Sığınmacı sorunu, Suriye krizi ile birlikte ortaya çıkan bir konudur. Bu iki
sorun Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve toplumsal güvenliğini etkilemektedir. Suriye
kaynaklı silahlı saldırılar veya Esad rejiminin silah kullanma ihtimali, krizin bölgesel
güvenlik ve istikrarın yanı sıra Türkiye’nin ulusal güvenliğine olumsuz etkileri ve
kitlesel sığınmacı hareketlerinin tehdit ve risk oluşturduğu gerekçeleri üzerinden
2012 yılından itibaren Türk Ordusu’nu Suriye’ye göndermek amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nden yetki alınmıştır. Hükümet, kitlesel sığınmacı akınlarını,
önce Türkiye’ye yönelik tehdit, ardından güvenlik riski olarak değerlendirmiştir.
Türkiye, meşru müdafaa hakkı ve angajman kuralları çerçevesinde Esad rejimi,
DEAŞ (IŞİD) ve PYD/YPG kaynaklı saldırı ve tehditler dolayısıyla Suriye’ye
müdahalelerde bulunmuştur.
Sığınmacı sorunu, Waever’in güvenlik konusunda anahtar kavram olarak
nitelediği ulusal güvenlik başlığı altında ele alınmaktadır. Ağırlıklı olarak siyasî-
askerî güvenlikle ilgili olan ulusal güvenlik ile toplumun bekasına/değerlerine
yönelik tehditleri ele alan toplumsal güvenliğin etkileşim içinde olmasından
hareketle bütüncül bir yaklaşımla incelenmektedir. Ayrıca Bigo’nun sığınma/göç
hareketlerinde ulusal güvenlik-toplumsal güvenlik ayrımı yapmaması ve topluma
104
yönelik tehditlerin, ulusal güvenliğin bir parçası durumuna gelmesi yaklaşımı da
dikkate alınmaktadır.
Ulusal güvenlik boyutuyla Esad rejimi, kitlesel göç üzerinden Türkiye’yi iç ve
dış politikada belli ölçüde zor durumda bırakmıştır. Türkiye, Esad rejimi, PYD/YPG
ve DEAŞ (IŞİD) kaynaklı saldırı ve tehditlere maruz kalmış, krizin askerî boyutu
önem kazanmış ve Suriye sınırında güvenlik zafiyeti ortaya çıkmıştır. Toplumsal
güvenlik boyutuyla ise sığınmacılar, siyasî, sosyal, demografik, ekonomik
sorunlara, iç tartışmalara, asayiş ve güvenlik sorunlarına yol açmışlardır.
3.1. Suriye’nin “Kitlesel Göç” Tehdidi Politikası
Devlet/ler ve devlet-dışı aktörler, muhataplarına karşı kitlesel göçleri bir dış
politika aracı olarak kullanmaktadırlar. Hem göç alan devletler hem de göç veren
devletler bu yola başvurmaktadırlar. Göç etmek durumunda kalan insanlar
üzerinden muhatapları etkilemeye yönelik faaliyetler yürütülmektedir. Greenhill,
kitlesel göçlerin dış politikada baskı kurma gücünü “zorlayıcı mühendislik göçleri”
(coercive engineered migrations) veya “göçe dayalı zorlama” (migration-driven
coercion) olarak kavramsallaştırmıştır. Bu kavramlar, bir hedef devlet veya
devletlerden ağırlıklı olarak siyasî, askerî ve/veya ekonomik tavizler koparmak
amacıyla bilinçli olarak yaratılan veya manipüle edilen sınır ötesi nüfus
hareketlerini açıklamak için kullanılmaktadır.392
Devlet/ler ve devlet-dışı aktörlerden, çoğunlukla muhataplarına göre daha
zayıf durumda olanlar bu uygulamaya başvurmaktadırlar. Bu aktörler, stratejik
veya taktik hedefler doğrultusunda, mevcut veya yeni sığınma/göç hareketleri
üzerinden hedef devlet/lere baskı kurmaya çalışmaktadırlar. Buna göre devletler,
ulusal çıkarlarına aykırı bir durumun gerçekleşmesini engellemek veya kendilerini
ilgilendiren bir planın/anlaşmanın revize edilmesini sağlamak, ülkesine yönelik bir
dış müdahalenin önüne geçmek gibi çeşitli gerekçelerle kitlesel göç tehdidine
başvurmaktadırlar. Öte yandan, güçlü devletler de askerî güç kullanmanın
392 Greenhill, K.M. (2010). Weapons of mass migration, forced displacement, coercion, and foreign policy.
Cornell University Press, 13.
105
maliyetini ve risklerini azaltmak gibi amaçlar doğrultusunda kitlesel göçleri
kullanmaya yönelmektedirler.393
Kitlesel göç tehditleri, hedef devletleri iki şekilde etkilemeyi amaçlamaktadır.
İlki devletlerin göçü kabul etme ve/veya yönetme kapasitesini zorlamak, ikincisi
ülke içindeki farklı görüşleri ve çıkar gruplarını harekete geçirmeye/istismar
etmeye çalışmaktır. Dolayısıyla çoğulculuğun, demokrasinin, düşünce ve ifade
özgürlüğünün ön planda olduğu devletler, göç tehdidine daha sık ve kolay bir
şekilde maruz kalmaktadırlar. Bu devletlerin içinde, kitlesel göçün gerçek veya
algılanan maliyetine katlanmak istemeyen kesimlerin varlığı, bunların karar alıcıları
ve/veya kamuoyunu etkileme kapasiteleri, kitlesel göç üreten ülkeler tarafından bir
fırsat olarak görülebilmektedir. Bir ülkeye dışarıdan baskı kurma girişiminden
sonuç alınamayıp kitlesel göçün başlatılması halinde ise hedeflenen ve
beklenenden daha büyük sorunların ortaya çıkması, göçün durdurulamaması,
toplumsal tepkilerin/memnuniyetsizliğin ve iç çatışmaların çıkması gibi sorunlar
yaşanabilmektedir.394
Greenhill’e göre “zorlayıcı mühendislik göçleri” üç kategoriye ayrılmaktadır.
İlk olarak bir grubun yaşadığı topraklara ve mülklerine el konularak etnik, siyasî ve
ekonomik açıdan tehdit oluşturmalarını önlemek amacıyla planlanan göçlerdir.
İkincisi mevcut yönetime muhalif kesimler ve iç düşman olarak görülen toplumsal
grupların yaşadıkları yerleri terk etmeleri sağlanarak iktidarın siyasî gücünü tahkim
etmek, göç alan devletlerde rahatsızlık veya istikrarsızlık yaratmak amacıyla
tasarlanan göçlerdir. Üçüncüsü ise ülke içindeki silahlı çatışmalarda muhalif/hasım
güçlerin komutasını, lojistiğini veya hareket kabiliyetini bozmak, imha etmek veya
kendi kuvvetlerini güçlendirmek için askerî çerçevede planlanan göçlerdir.395
Greenhill, 1951-2006 yılları arasında, kitlesel göç tehdidini doğrudan veya
dolaylı olarak kullanmaya yönelik girişimleri ele almıştır. 56 vakanın incelenmesi
neticesinde, bu girişimlerin ağırlıklı olarak otoriter liderler tarafından yapıldığı,
bunların % 57-73’ünde çeşitli seviyelerde başarı elde edildiği ve özellikle insani
felaketler, düşük yoğunluklu çatışmalar veya savaş gibi kriz durumlarında
393 Greenhill, K. (2016). Migration as a weapon in theory and in practice. Military Review, 96(6), 25-27. 394 Greenhill, a.g.e., 4-36-37-262-265. 395 Greenhill, a.g.e., 14.
106
başvurulduğu sonucuna ulaşılmıştır.396 Ayrıca Greenhill, çeşitli hedefler
doğrultusunda uygulamaya konulan kitlesel göç tehditlerinin, en çok siyasî,
ekonomik ve askerî hedeflere ulaşmak amacıyla yapıldığını belirlemiştir.397
Greenhill, kitlesel göçü “demografik bomba” olarak kullanma tehdidini, “askerî
olmayan” bir araç olarak değerlendirmektedir. Öte yandan, bu göçlerin “asimetrik
savaş silahı” olduğu iddia edilmektedir.398 Kitlesel göç tehditlerinde hedef olarak
genellikle ABD, AB, NATO, BM ve göç veren ülkelere komşu ülkelerin seçildiği
görülmektedir. Söz konusu göç tehditleri, mali ve askerî yardım alma, dış
müdahaleyi önleme, yaptırımları kaldırma, siyasî-diplomatik tanınma, rejim
değişikliği ve diplomatik pozisyonunu etkileme gibi çeşitli gerekçelerle
yapılabilmektedir. Normal şartlarda muhataplarına taleplerini kabul ettirme ihtimali
olmayan veya düşük olan bu aktörler, göç tehditleri ile ilgili ülkeleri/kurumları ikna
etmeye çalışmaktadırlar. Daha önceki tecrübelerden çeşitli düzeylerde sonuç
alınmış olması nedeniyle kitlesel göçleri bir araç olarak kullanma potansiyeli her
zaman bulunmaktadır.399
Bir dönem kitlesel göç tehdidini başarılı şekilde kullananlardan biri Libya’nın
eski lideri Muammer Kaddafi olmuştur. 1988 yılında İskoçya yakınlarında
Lockerbie’de yaşanan faciada bir Amerikan uçağının havada infilak etmesinden ve
1989 yılında bir Fransız uçağının Nijer-Çad sınırında düşürülmesinden Libya
yönetimi sorumlu tutulmuştur. Bilahare Libya devletinin, bu olaylarla ilgili olarak
uluslararası toplumun taleplerini yerine getirmek istemediği, uluslararası terörizme
destek verdiği ve olayların muhtemel şüphelilerini teslim etmekten kaçındığı
gündeme gelmiştir.400
396 İnternet: Greenhill, K.M. (2011). Using refugees as weapons. Web: http://www.nytimes.com/
2011/04/21/opinion/21iht-edgreenhill21.html adresinden 25 Mayıs 2017’de alınmıştır. 397 Greenhill, a.g.m., 29-30. 398 İnternet: Shakdam, C. (2016). Asymmetrical weapons of war: mass-migration and co-opting of the
European Union. Web: https://www.rt.com/op-edge/333689-mass-migration-europe-isis/ adresinden 24
Mayıs 2017’de alınmıştır. 399 Greenhill, K.M. (2010). Weapons of mass migration: forced displacement as an instrument of coercion.
Strategic Insights, 9(1), 120-123. 400 Demirel, N. (2013). Libya. Web: http://uham.fsm.edu.tr/Uluslararasi-Hukuk-Arastirma-Merkezi-Calisma-
Alanlari-Kriz-Bolgeleri--Libya adresinden 11 Kasım 2017’de alınmıştır.
107
Bunun üzerine Güvenlik Konseyi 1992 ve 1993 yıllarında Libya’ya yönelik
olarak 748401 ve 883402 sayılı ambargo kararlarını almıştır. Bu kararlara uyan AB,
Afrika’dan AB’ye geçmeye çalışan göçmenler için geçiş güzergâhı olan Libya ile
işbirliği yapmaktan kaçınmıştır. Ancak daha sonra Libya’nın 1999 yılında
Lockerbie davasında BM’nin yetkisini kabul etmiş olması ve 2003 yılında nükleer
programından vazgeçtiğini açıklamasından sonra AB, 2004 yılında Libya’ya
ambargoyu kaldırmıştır. Böylece AB-Libya arasında yasa dışı göçle mücadelede
başlayan temaslar, 2005 Haziran ayında işbirliği ile sonuçlanmıştır.403
Bu süreçte Libya lideri Kaddafi, yasa dışı göçmenlerin İtalya/Lampedusa
Adası’na ve bilahare AB’ye geçişlerini önleme taahhüdünde bulunmuştur.
Akdeniz’den AB’ye yönelik yasa dışı göçün kontrolünde M.Kaddafi üzerine düşeni
yapmaya başlamıştır. AB yetkilileri ise yaklaşık 1 milyon göçmenin AB’ye
geçebileceği endişesini taşımıştır. Bu nedenle özellikle İtalya, Libya ile diplomatik
ilişkilerini korumaya gayret göstermiştir. Bilahare M.Kaddafi 2006 yılında ve 2008-
2010 döneminde AB’den mali yardım almak amacıyla yasa dışı göçleri yeniden
kullanmıştır. AB ile Libya arasında yasa dışı göçü durdurmak veya göç akışını
yavaşlatmak amacıyla 500 milyon avro’luk anlaşma imzalanmış ve böylece
M.Kaddafi bir ölçüde amacına ulaşmıştır.404
Öte yandan M.Kaddafi 2011 yılında BM/NATO’nun Libya’ya askerî
müdahalesi öncesinde kitlesel göç tehdidine yeniden başvurmuştur. Arap Baharı
kaynaklı toplumsal ayaklanmaların yönetimi zorlaması üzerine M.Kaddafi, AB
yetkililerine, isyancıları desteklememeleri gerektiği, aksi takdirde göç anlaşmasını
iptal ederek Afrikalı göçmenleri AB’ye yönlendireceği tehdidinde bulunmuştur.
Bilahare M.Kaddafi, Libya’da iç savaşın başlaması ve dış müdahale seçeneğinin
gündeme gelmesi üzerine kitlesel göç kozunu kullanmayı sürdürmüş ancak bir
netice alamamıştır. Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, daha önce
benzer şekilde 1999 yılında Kosova Savaşı’nda NATO’yu caydırmak ve bilahare
401 UN Resolution, 748 (1992). İnternet: http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=
S/RES/748(1992). 402 UN Resolution, 883 (1993). İnternet: https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/
N93/626/78/PDF/ N9362678.pdf?OpenElement. 403 Akgül, Ö. (2011). Libya’da iç savaşa dış müdahale: Avrupa Birliği devrimin neresinde? Ortadoğu Analiz,
3(36), 56-67. 404 Greenhill, a.g.m.
108
hava bombardımanı yapılmasını engellemek amacıyla Kosovalıları göçe zorlama
tehdidinde bulunmuştur. Bu girişimiyle Miloseviç, homojen bir yapıda olmayan
NATO üyeleri arasındaki çıkar çatışmalarını ve görüş farklılıklarını kullanmaya
çalışmıştır. Ancak NATO’nun Kosova’ya yönelik daha işlevsel olmasında,
uluslararası medyanın Kosova’ya yönelik yayınları, geçmişte Bosna’da yaptığı
zulümlerden hareketle Miloseviç aleyhinde kamuoyu oluşturulması ve Kosova
Kurtuluş Ordusu’nun faaliyetleri etkili olmuştur. Netice olarak NATO, Miloseviç'in
“demografik bombalarından” kaynaklanan insani trajedileri azaltmayı ve medya
vasıtasıyla bu süreci yönetmeyi bir ölçüde başarmıştır.405
Greenhill’e göre Türkiye 1991 yılında Irak’tan gelen kitlesel sığınmacı akını
üzerinden ABD’ye baskı yapmıştır. Bu girişim, Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge
kurulmasıyla sonuçlanması nedeniyle başarılı bulunmaktadır.406 1991 yılı itibarıyla
Saddam Hüseyin’in kimyasal silah kullanması üzerine kabul edilen 50 bin Kürt
sığınmacının 20 bini Türkiye’de kalmaya devam ediyordu. Bu süreçte Türkiye,
Batı’nın Kürt sığınmacılara olan ilgisizliğini ve destek vermemesini sürekli olarak
ifade etmiştir. Aynı dönemde PKK ile mücadelede yaşanan sorunlar yüzünden
Iraklı sığınmacıların kampları da gündeme gelmiştir. 1989 yılında Bulgaristan’dan
göçe zorlanan soydaşların yarattığı ekonomik sorunların ve kamuoyunda oluşan
tedirginliğin, Kürt sığınmacılar konusuna olumsuz etkisi olmuştur. Ayrıca Irak
sınırında kurulacak sığınmacı kamplarının, Gazze şeridine kaçan Filistinlilerin
kampları gibi kalıcı hale gelmesi olasılığı kamuoyunda rahatsızlık yaratmıştır.407
1991 Körfez Krizi sonrası Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin ve güneyde Şiilerin
S.Hüseyin’i devirmek için ayaklanmaları üzerine Irak Ordusu sert müdahalelerde
bulunmuştur. Bunun üzerine Mart-Nisan 1991 tarihlerinde yaklaşık 500 bin Iraklı
Türkiye’ye, 1 milyon kişi de İran’a sığınmıştır. Irak’tan kitlesel sığınmacı akınına,
Kürt meselesi ve ekonomik sorunlar nedeniyle olumsuz şekilde yaklaşan Türkiye,
kendisine yapılan uluslararası baskılar sonucu sığınmacıları sınır hattında (Türkiye
tarafında) geçici kamplara yerleştirmek durumunda kalmıştır.408
405 Greenhill, a.g.m., 24-25 ; Greenhill, a.g.e., 152-178. 406 Greenhill, a.g.e., 34. 407 Oran, a.g.m., 31-50-53. 408 Danış, a.g.m., 16-17.
109
1988 ve 1989 yılllarında yaşanan tecrübeler üzerine Cumhurbaşkanı Özal,
Kürt sığınmacıların Irak’a geri dönmelerini sağlamak ve yeni akınların gelişini
engellemek için ABD’ye baskı yapmaya başlamıştır. Başlangıçta Bush yönetimi,
Türkiye’nin taleplerini kabul etmemiş ve insani yardımlarla birlikte Kürt
sığınmacıların Irak’a geri dönecekleri öngörüsünde bulunmuştur. Bilahare Iraklı
sığınmacıların mağduriyetleri ve yaşanan ölümlerin medyaya yansımasının da
etkisiyle ABD’nin yaklaşımı değişmiştir.409
Güvenlik Konseyi’nin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı kararında Iraklı
sığınmacılara yönelik yardımlardan bahsedilmiş ancak Irak’a müdahale hususu yer
almamıştır. 688 sayılı karar sonrası Cumhurbaşkanı Özal, Türkiye’deki Kürt
sığınmacıların BM koruması altında Irak’a geri götürülmeleri ve insani yardımların
Irak’ta ulaştırılması gerektiğini belirtmiştir. AB’nin desteğiyle öncelikle Irak’ta
sığınmacıların kalabilecekleri küçük bir bölge kurulması ve ardından bu bölgenin
sınırlarının genişletilmesi hedeflenmiştir. 10 Nisan 1991 tarihinde 36. enlemin
kuzeyinde tüm askerî faaliyetler ve uçuşlar yasaklanmıştır. Böylece güvenli bölge
kurulması ve burada güvenliğin sağlanması için gerekli altyapı tesis edilmiştir.410
1991 Nisan ayı itibarıyla İngiltere ve ABD öncülüğünde Irak’ın kuzeyinde bir
güvenli bölge kurulmuştur.
ABD, Güvenlik Konseyi’nden 688 sayılı karardan daha kapsamlı bir karar
çıkarmayı hedeflemiş ancak SSCB, ÇHC ve Hindistan’ın karşı çıkması üzerine BM
şemsiyesi altında güvenli bölge kararı çıkmamıştır. Bu süreçte Bağdat yönetimi,
ABD öncülüğünde gerçekleşen BM müdahalesine karşı çıkmış ancak daha sonra
insani yardım, geri dönüşler ve bölgede güvenliğin sağlanması için BM ile
anlaşmak durumunda kalmıştır. Türkiye’nin baskısının da etkisiyle ve Güvenlik
Konseyi tarafından açık bir yetkilendirme olmadan hayata geçirilen güvenli bölge
ile Iraklı sığınmacıların geri dönüşleri sağlanmış ve böylece Türkiye hedefine
ulaşmıştır. Öte yandan, Türkiye’nin davet edip konuşlandırdığı Çekiç Güç
tarafından kurulan ve korunan güvenli bölge sayesinde K.Irak’ta bir Kürt devleti
409 Demirel, a.g.m., 115-118 ; Danış, a.g.m.,17. 410 Oran, a.g.e., 51-59.
110
embriyonu oluşmuş ve Kürt devleti konusu Batı kamuoyunda karşılık bulmuştur.
Ayrıca 1990’lı yıllarda kitlesel göçler ile uluslararası güvenlik arasında kurulan bağ
üzerinden yabancı devletlerin müdahalelerinin önü açılmıştır.411
Yukarıda söz edilen Libya, Kosova ve Irak örnekleri, kitlesel göçlerin dış
politikada zorlayıcı bir güç olarak nasıl kullanıldığını göstermektedir. Bu politikalar,
her zaman liderlerin istediği şekilde sonuçlanmamaktadır. Irak’ta güvenli bölge
kurulmasını sağlamış olan Türkiye, benzer politikayı Suriye krizi ve sığınmacı
politikasına ilişkin de uygulamaya çalışmış ancak netice alamamıştır.
Greenhill, Suriye iç savaşında tüm tarafların, stratejik hedefleri doğrultusunda
ve belli ölçüde sivilleri göçe zorladıklarını ve demografik yapıyla oynadıklarını ifade
etmiştir.412 Bu doğrultuda özellikle Esad yönetiminin, sığınmacı konusunu komşu
ülkelere ve Batı dünyasına karşı bir silah veya zorlayıcı dış politika aracı olarak
kullanıp kullanmadığı hususu önemlidir. Bunun için Türkiye ve birlikte hareket ettiği
müttefiklerinin, Suriye krizine ne ölçüde müdahil oldukları, muhaliflere verdikleri
desteğin mahiyeti ile sığınmacı akınlarına maruz kalmaları arasında nasıl bir ilişki
olduğu ve bu süreçte Türkiye’de yaşanan sorunlar, tehditler ve riskler de ortaya
konulmalıdır.
Arap Baharı 2011 Mart ayından itibaren Suriye’de etkisini göstermeye
başlamıştır. Suriye genelinde yayılan gösterilere Esad rejimi sert müdahalelerde
bulunmuş ve akabinde muhalifler ile silahlı çatışmalar yaşanmıştır. Bu sürecin iç
savaşa dönüşmesiyle birlikte ülke genelinde ölü ve yaralı sayısı artmış, güvenlik
gerekçesiyle insanlar ülke içinde yer değiştirmeye ve/veya komşu ülkelere göç
etmeye başlamışlardır. Gerek Esad rejimi ile muhalifler, gerekse muhalif grupların
kendi aralarında artarak devam eden çatışmalar, Suriye’yi uluslararası sistemin
sorun üreten bir aktörü haline getirmiştir. Bu çatışmalar, DEAŞ (IŞİD) ve diğer
411 Demirel, a.g.m.,115-118 ; Danış, a.g.m.17 ; Oran, a.g.e., 180. 412 İnternet: Greenhill K.M. (2015). Demographic bombing. Web: https://www.foreignaffairs.com/articles/
2015-12-17/demographic-bombing adresinden 31 Mayıs 2017’de alınmıştır.
111
terör unsurlarına karşı yürütülen terörizmle mücadele kapsamında farklı bir hale
gelmiş ve üçüncü tarafların bölgeye müdahalesine hukukî zemin hazırlamıştır.413
Esad rejiminin mezhep ve etnik temelli politikaları ülke içinde ve bölgede
kaosu artırmıştır. Bu dönemden itibaren bölgesel ve uluslararası tehdit ve riskler
artmış, yaşanan sorunlara çözüm üretmede zorluk çekilmiştir.414 Özellikle
Suriye’deki yönetim zafiyeti sonucu PYD/YPG, DEAŞ (IŞİD), Hizbullah, Nusra/
Şam Fethi Cephesi ve ÖSO gibi devlet-dışı aktörler etkin hale gelmişlerdir.
Suriye “başarısız devlet” (failed state) olarak da tanımlanmaktadır.
Taşdemir’e göre başarısız devlet, iç savaş, yoksulluk, doğal afet gibi nedenlerle
hukuk ve sosyal düzeni kısmen ya da tamamen çöken devletlerdir. İç savaş, bir
devletin başarısız olmasının nedeni ve sonucu olabilmektedir. Başarısız devletler
silahlı gruplara ve terör örgütlerine imkânlar sağlamaktadırlar.415 Uluslararası
toplumun bir üyesi olmasına rağmen başarısız devlet, temel işlevlerini yerine
getirememekte, ülke içindeki kaos ortamı hem kendi vatandaşlarını hem de
sığınmacı/göçmen akınlarını etkilemekte, iç çatışmalar yüzünden komşu devletleri
tehdit etmektedir.416
Suriye’den kaynaklanan sorunlar, uluslararası toplumun gündemini meşgul
etmeye başlamıştır. Suriyeli muhalifler, hukukî olarak Suriye’nin temsilcisi olarak
tanınmadıkları için Esad yönetiminin uluslararası alanda hak ve yükümlülükleri
devam etmiştir.417 Güvenlik Konseyi ve ABD’nin Suriye’ye zamanında müdahalede
bulunamaması, silahlı muhaliflerin faaliyetlerinden duyulan rahatsızlık, muhalefetin
yetersizliği, Şam yönetiminin daveti üzerine RF’nin 2015 yılında müdahale etmesi,
İran, Hizbullah ve Şii milis grupların askerî destek sağlamaları ve “uluslararası
terörizmle” mücadeleye yoğunlaşılması gibi faktörler, B.Esad’ın yönetimde
kalmasını sağlamıştır.
413 Ciğer, M. (2016). Suriye iç savaşı ve devlet dışı aktör olarak PYD’nin etkisi. Taşdemir, F., (Editör).
Suriye çatışma ve uluslararası hukuk. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 192. 414 Özalp, O.N. (2014). Uluslararası ilişkilerde başarısız devletler sorunsalı ve bu sorunsalın uluslararası
hukuka etkileri. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Mecmuası, 72(1), 349-351. 415 Taşdemir, F. (2013). Başarısız devletler ve uluslararası hukuk açısından ortaya çıkardığı sorunlar. Erciyes
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8(1), 409-415. 416 İnternet: Helman, G.B. and Ratner, S.R. (2010). Saving failed states. Foreign policy. Web:
http://foreignpolicy.com/2010/06/15/saving-failed-states/ adresinden 13 Haziran 2016’da alınmıştır. 417 Ciğer, a.g.m., 197.
112
Türkiye, Suriye’nin geleceği ve terörle mücadele konusunda ABD ve RF ile
belli düzeyde işbirliği ve eşgüdüm içinde olmuştur. Cenevre ve Astana süreçlerine
katkı sağlayan ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu belirten Türkiye,
Suriye’ye insani yardımların ulaştırılması, barış süreci ve sığınmacılar konusunda
BM, Batılı ülkeler, S.Arabistan, Katar, İran, Ürdün ve Suriyeli muhaliflerin
temsilcileriyle temaslarını sürdürmektedir.
Krizin başından itibaren Türkiye, ABD ve müttefikleri, Suriye krizine müdahil
olmuşlardır. Türk hükümeti, Suriye halkının daha iyi bir yönetim taleplerini
gündeme taşımaya ve muhalif grupları desteklemeye başlayarak Esad rejiminin
karşısında olduğunu açıkça ortaya koymuştur.418 Türkiye ve müttefikleri, Esad
rejimini zayıflatmaya, meşruiyetini zedelemeye ve yönetimden uzaklaştırmaya
yönelik adımlar atmışlardır. 2012 yılı sonunda RF yönetimi, ülke genelinde
kontrolü kaybetmeye başlayan Esad rejiminin yerine muhaliflerin gelme olasılığının
arttığını belirtmiştir. Bu süreçte Esad rejiminin savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar
işlediği ve yargılanması gerektiği ifade edilmiştir. Suriye’deki ağır ve yaygın insan
hakları ihlalleri ve kimyasal silah kullanımı iddiaları 2013 yılında BM’ye taşınmış
ancak somut bir netice alınamamıştır.
Ayrıca Türkiye ve müttefikleri, muhaliflerin başarılı olması için lojistik ve silah
desteğinde bulunmuş ve Esad rejimini zor durumda bırakacak politikalar üzerinde
çalışmışlardır. Güvenlik Konseyi’nden Suriye’ye müdahale kararı çıkartılamaması
üzerine “uçuşa yasak bölge, tampon bölge, güvenli bölge” kurulması gibi
“denetleme bölgeleri” kurmanın yollarını aramışlardır. ABD’den yeterli desteği
alamayan bu girişimler, hukukî boyutu, maliyeti, askerî ve diğer açılardan riskleri
nedeniyle uygulamaya konulamamıştır.419
Öte yandan Trump yönetimi, Suriye Ordusu’nun 4 Nisan 2017 tarihinde
İdlib/Han Şeyhun kasabasına kimyasal saldırıda bulunması üzerine “kırmızı
çizgi”nin aşıldığını belirtmiştir. Esad rejimi, kimyasal silah kullanmadıklarını
belirtirken, RF de bu saldırının silahlı muhaliflerce yapılmış olabileceğini
vurgulamıştır. Öte yandan, Suriye’ye müdahale yerine bölgesel güçlerle işbirliğini
418 İnternet: Türkiye’nin Suriye ihtilafına yaklaşımı, (2017). Web: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriye-
siyasi-iliskileri-.tr.mfa adresinden 1 Ekim 2017’de alınmıştır. 419 Pazarcı, H. (2015). Türk dış politikasının başlıca sorunları. Ankara: Turhan Kitabevi, 243-249.
113
tercih eden ABD, söz konusu saldırının gerçekleştirildiği Şayrat Hava Üssü’nü
7 Nisan 2017 tarihinde tomahawk füzeleriyle vurarak Suriye Ordusu’na yönelik ilk
doğrudan saldırısını gerçekleştirmiştir.420
ABD’nin Şayrat Hava Üssü’nü vurmasıyla Suriye’ye müdahale seçeneği
yeniden gündeme gelmiştir. Temel olarak dış müdahale, silahlı muhalif grupları
cesaretlendiren ve Şam yönetimini değiştirmeyi hedefleyen bir adım anlamına
gelmektedir. Bu saldırıyı memnuniyetle karşılayan Türkiye, “Esad rejiminin işlediği
savaş suçlarına karşılık verildiğini ancak bunun yeterli olmadığını, Suriye halkını
korumak için sonuç odaklı adımlar atma zamanının geldiğini” belirtmiştir.421 Söz
konusu açıklama, Türkiye’nin Esad rejiminin yıkılmasına/zarar görmesine yönelik
kararlılığını ortaya koyması ve Trump yönetiminin Suriye’ye müdahalesini sağlama
hedefi açısından önemlidir.
Türkiye, “daha uysal” hale getirilmiş B.Esad ve ekibinin dahi “Yeni Suriye”
yönetiminde olmasını istememektedir. Türkiye, Suriye’de siyasî çözüm ve barışın
sağlanması için B.Esad’ın yönetimden ayrılması hususunda daha kararlıdır.
İktidarda kalması halinde Esad yönetiminin, Suriye iç savaşındaki tutumundan
dolayı Hatay, su sorunu, terör, sığınmacı konuları ve uluslararası davalar gibi
konular üzerinden Türkiye’yi rahatsız etmeyi sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir.
Öte yandan, uluslararası toplum ise mevcut şartlarda alternatifi olmayan Esad
yönetiminin bir süre daha yönetimde kalması görüşündedir.422
Greenhill’e göre Suriye’de tüm taraflar kontrol ettikleri alanları korumak ve
genişletmek için sivil halkı göçe zorlamış ve demografik yapıyla oynamışlardır. Bu
konuda devlet-dışı aktörlerden dikkat çekici olanlar PYD/YPG ve DEAŞ (IŞİD)’tır.
PYD/YPG’nin, kontrol ettiği ve genişlettiği alanın demografik yapısını değiştirdiği
ve etnik temizlik yaptığı ifade edilmiştir. Ancak iç savaş şartları ve DEAŞ (IŞİD) ile
mücadele ettiği gerekçesiyle PYD/YPG’nin halkı yer değiştirmeye zorladığı genel
420 İnternet: Trump: kimyasal saldırının yapıldığı hava üssünün vurulması emrini verdim, (2017). Web:
https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-tomahawk-fuzeleriyle-suriye-deki-hava-uslerini-vuruyor/3800183.
html adresinden 15 Eylül 2017’de alınmıştır. 421 İnternet: ABD’nin Suriye’yi vurmasına Erdoğan’dan ilk yorum, (2017). Web:
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/715903/ABD_nin_Suriye_yi_vurmasina_Erdogan_dan_ilk_
yorum.html# adresinden 15 Eylül 2017’de alınmıştır. 422 Pazarcı, a.g.e., 252-253.
114
kabul görmüştür. Öte yandan DEAŞ (IŞİD) ise bölgesel ve uluslararası barışı
tehdit etmeye başlamış, ABD ve RF öncülüğünde DEAŞ (IŞİD) ile Irak ve
Suriye’de mücadele edilmiştir. Türkiye DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu
ve Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında Suriye’de DEAŞ (IŞİD)’a karşı mücadelede
yer almıştır. DEAŞ (IŞİD)’ın 2014 yılında PYD/YPG’nin kontrolündeki Kobani’yi
(Ayn El Arap) kuşattığı bir dönemde yaklaşık 200 bin Suriyeli Türkiye’ye göç
etmiştir.423
Daha sonra PYD/YPG 15 Haziran 2014 tarihinde Kobani ve Cezire
kantonlarını birbirlerine bağlayan ve çoğunluğu Sünnî Arap olmak üzere Türkmen,
Kürt, Ermeni ve diğer gruplardan oluşan Tel Abyad’ı işgal etmiştir. Bu durum,
örgütün Arap ve Türkmenleri zorla göç ettirme ve bölgeyi Kürtleştirme politikası
izlediği kanaatini güçlendirmiştir. ABD’nin DEAŞ (IŞİD) ile mücadelede hava
operasyonlarını Tel Abyad’a kaydırması, yerleşik nüfusun göç etmesine, on
binlerce kişinin Türkiye’ye geçmek için sınır kapılarına yığılmasına ve bölgeyi
PYD/YPG’nin ele geçirmesine büyük katkı sağlamıştır.424
Suriyeli sığınmacılar ve muhaliflerin bir kısmı, Türkiye’ye yerleşmeleri
akabinde Esad rejimine yönelik faaliyetlerini buradan yürütmeye başlamışlardır.
Buna karşılık Şam yönetimi, muhaliflerin siyasî/askerî üs olarak kullanmaları
nedeniyle Türkiye’ye karşı menfi yaklaşımını sürdürmüştür. Suriyeli muhalifler, kriz
başladıktan sonra ilk toplantılarını 2011 Mayıs ayında Antalya’da yapmışlardır.
Böylece Türkiye, Esad yönetimi karşıtlığını açıkça ortaya koymuştur. Bu toplantıda
Suriye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve trajediler gündeme getirilmiş ve
uluslararası toplumun Esad rejimine baskı yapması talebi olmuştur. Daha sonra
Türkiye, etnik ve dini/mezhepsel açıdan farklı olan Suriye muhalefetini bir araya
getirme çalışmalarına katkı sağlamıştır. Bu süreçte Suriye’yi uluslararası alanda
temsil edecek ve Esad yönetimine alternatif olacak bir muhalefet kurma hedefi
gözetilmiştir. Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) 20 Kasım 2011 tarihinde
kurulmasına Türkiye de destek vermiştir. Bilahare “Yeni Suriye”yi inşa etmek
amacıyla 11-18 Kasım 2012 tarihlerinde Katar/Doha’da yapılan toplantıda Suriye
Ulusal Konseyi ve siyasî/devrimci gruplar arasında varılan anlaşma ile Suriye
423 Greenhill, a.g.m. 424 Bingöl ve Varlık, a.g.e., 5.
115
Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) kurulmuştur. SMDK,
Suriye’de yaşananlardan sorumlu tuttuğu “B.Esad ve güvenlik bürokrasisinin”
görevden alınmasını ve işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılmasını istemiştir.
Bilahare SMDK öncülüğünde “Suriye Geçici Hükümeti” kurulmuştur. Böylece
Suriyeli muhalifler ve geçici hükümet, siyasî, askerî/güvenlik ve sosyal yardım
faaliyetlerini İstanbul ve Gaziantep merkezli olarak yürütmeye başlamışlardır.425
Doğal olarak Esad yönetiminin hedefindeki ülkelerin başında Türkiye yer
almaktadır. Esad yönetimi, Suriye krizi bağlamında Türkiye’nin dış politikasına
yönelik sert eleştirilerde bulunmuştur. Bunun amacı Türkiye’nin muhaliflerle tesis
ettiği ilişkiyi akamete uğratmak, Suriye’deki kaostan ve terör örgütlerinin zemin
kazanması/güçlenmesinden Türkiye’yi sorumlu tutmak ve B.Esad’ın yönetimde
kalması için gerekli dış desteği sağlamak olmuştur. Bu doğrultuda uluslararası
medyada Türkiye’yi hedef alan yayınlar, ağırlıklı olarak Esad rejimi ve PYD/YPG
kaynaklarınca üretilmiş, bilahare Rus, İran ve bazı Batı medyası tarafından
uluslararası çevrime sokulmuştur.426 Yayınlarda “Türkiye’nin Suriye’deki terör
örgütlerini ve çatışmaları desteklediği, işgalci güç olduğu, DEAŞ (IŞİD) ile petrol
ticareti yaptığı, Türkiye’deki sığınmacı kamplarında taciz olayları yaşandığı,
sığınmacıları topraklarına kabul etmek istemediği” gibi argümanlar kara
propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır.
Özellikle RF ile 24 Kasım 2015 tarihinde yaşanan uçak krizinden sonra Rus
medyası, Türkiye’ye yönelik eleştirilerinin dozajını daha da artırmıştır. Bir yönüyle
uçak krizi, Rus medyasının etkinliğini, manipülatif haber üretme ve yayma
kapasitesini ve Türkiye’yi uluslararası alanda yıpratma gücünü göstermesi
açısından önemlidir. Bu krizden alınan derslerin, Türkiye-RF ilişkilerinin yeniden
425 İnternet: Mayıs 2017 itibarıyla SMDK Başkanlığını Riyad Seyf ve Suriye Geçici Hükümeti Başkanlığını
Cevad Ebu Hatab yürütmektedir. Web: http://tr.etilaf.org/ adresinden 30 Mayıs 2017’de alınmıştır. 426 Rus ve İran medyasında Türkiye aleyhindeki bazı yayınlar için bkz. İnternet: IŞİD petrolünün büyük
bölümü Türkiye üzerinden kaçırılıyor, (2015). Web: http://tr.mehrnews.com/news/1857859/IŞİD-petrolünün-
büyük-bölümü-Türkiye- üzerinden-kaçırılıyor ; Türkiye, Suriye'ye ‘terörist göndermeyi bırakmalı', (2016).
Web: http://tr.mehrnews.com/news/1858608/Türkiye-Suriye-ye-terörist-göndermeyi-bırakmalı; He called me
to the toilet': leaked accounts of kids raped by employee at Turkish refugee camp, (2016). Web:
https://www.rt.com/news/343260-turkey-rape-refugees-eu/ ; Russia presents proof of Turkey’s role in ISIS
oil trade, (2015). Web: https://www.rt.com/news/324263-russia-briefing-isis-funding/; Kadyrov blames
Turkey for executing ‘western plan to destroy muslim nations’, (2015). Web: https://www.rt.com/politics/
323979-kadyrov-blames-turkey-for-executing/; ‘War against terrorism’: Assad vows to continue fight, crush
dreams of ‘fascist’ Erdogan, (2016). Web: https://www.rt.com/news/345771-assad-war-against-terrorism/
adreslerinden 19 Haziran 2016’da alınmıştır.
116
tesisinde ve Suriye sahasının dizaynı için ortak paydada buluşmanın gerekliliğini
göstermede etkili olduğu söylenebilecektir.
Suriye krizinde, özellikle kitlesel sığınmacı göçü, Türkiye’yi zor durumda
bırakmıştır. Başlangıçta Türkiye’nin Suriye krizi ve sığınmacılara ilişkin öngörüleri
isabetli çıkmamıştır. Türkiye’ye 252 kişiden oluşan ilk sığınmacı grubunun
29 Nisan 2011 tarihinde Yayladağı’ndan giriş yapması ve sığınmacı sayısının
artarak devam etmesi, Türkiye’nin bu krizi yönetme kapasitesini de zorlamıştır.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 2013 yılında sığınmacı yoğunluğu karşısında
“psikolojik eşiğin aşıldığını” ifade etmiştir.427 Greenhill’e göre “demografik
bombaları” kullanmak isteyen göç üreten devletler, bilinçli bir şekilde hedef
devletlerin “psikolojik zayıflıklarını” manipüle etmekte veya kullanmaktadırlar.428
Hükümet’e, Türk Ordusu’nu gerektiğinde yurt dışına gönderme yetkisi veren
ve 4 Ekim 2013 tarihinde uzatılan Suriye tezkeresinde, Suriye’deki ihtilafın ulusal,
bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara giderek artan bir tehdit olduğu,
Türkiye’ye yönelik göç baskısının arttığı, kardeşlik ve komşuluk hukuku
çerçevesinde misafir edilen Suriyeli sayısının 500 bini aştığı, Suriye’de yerinden
edilenlerin sayısının 5 milyona yaklaştığı, rejimin şiddet ve zulüm politikaları
sonucu Türkiye üzerinde baskı oluşturacak daha büyük kitlesel göç hareketiyle
karşılaşılabileceği, kitlesel göçün muhtemel sonuçları itibarıyla Türkiye’ye dolaylı
bir tehdit oluşturduğu ifade edilmiştir.429
Daha sonra 2 Ekim 2014 tarihinde tek metin olarak birleştirilen Irak ve Suriye
tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir. Tezkerede, Suriye’de
Esad rejiminin şiddet politikası ile terörist unsurların baskısı arasında sıkışan sivil
halkın güvenli bir sığınak arayışı çerçevesinde Türkiye’ye yönelmeye devam
ettikleri ve bu çatışma ortamının seyrine bağlı olarak göç hareketinin kitlesel
boyuta ulaşma ihtimali bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca tezkerede, kitlesel göç için
427 İnternet: Davutoğlu: sığınmacılar konusunda kırmızı çizgi aşıldı, (2013). Web: http://www.cnnturk.com/
2013/dunya/10/26/davutoglu-siginmacilar-konusunda-kirmizi-cizgi-asildi/728654.0/index.html adresinden 30
Mayıs 2017’de alınmıştır. 428 Greenhill, a.g.e. 265. 429 4 Ekim 2013 tarih ve 28785 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/
2013/10/20131004-1.htm.
117
kullanılan güvenlik riski nitelemesi, daha sonraki tezkerelerde de aynı şekilde
kullanılmıştır.430
Türkiye’de halihazırda yaklaşık 3.2 milyon kayıtlı Suriyeli sığınmacı
bulunmaktadır. Bu süreçte Suriye’nin diğer komşularına da göçler gerçekleşmiştir.
Hâlihazırda Lübnan’da 1.017.000, Ürdün’de 660.000, Irak’ta 240.000 ve Mısır’da
120.000 Suriyeli sığınmacı kayıt altına alınmış durumdadır.431 Buna ilaveten AB’ye
yönelik yasa dışı göçler devam etmektedir. Söz konusu veriler, Suriye’den
kaynaklanan sığınmacı yüküne en fazla maruz kalan ülkenin Türkiye olduğunu
göstermektedir.
Greenhil’e göre “göç üreten devletin, göç alan devlet/leri rahatsız etmeyi ve
istikrarsızlaştırmayı planlaması, göçü kabul etme ve/veya yönetme kapasitesini
zorlaması” gerekir. Kitlesel sığınmacı göçü, Türkiye’de birçok alanda sorun
yaratmıştır. Öncelikle Türkiye’yi mali yükün altına sokmuştur. Türkiye mali destek
konusunda uluslararası toplumdan beklediği desteği alamamıştır. Bugüne kadar
Suriyeli sığınmacılar için kamu kuruluşları, STK’lar ve Türk halkı tarafından
yaklaşık 25 milyar dolar harcama yaptığını açıklayan Hükümet, milli gelirine göre
dünyada en çok insani yardım (% 0.75) yapan ülkeler arasındadır.432 Buna karşılık
Türkiye’nin aldığı uluslararası yardım miktarı ise yaklaşık 550 milyon dolar433
seviyesinde kalmıştır. Öte yandan, Türkiye’nin sığınmacılara yaptığı harcamaların
bütçesini etkilemediği/etkilemeyeceği de ifade edilmektedir.434
Sığınmacı kaynaklı sorunların artışı üzerine AB, Türkiye’ye mali yardımda
bulunmuştur. Bunun için 2016-2017 döneminde Türkiye’ye yardım olarak 3 milyar
avro ayrılmıştır. “Türkiye’deki Mülteciler için AB Mali Yardım Programı”
kapsamında yapılan yardımların temel amacı sığınmacıların Türkiye’de
430 2 Ekim 2014 tarih ve 29137 sayılı Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/
2014/10/20141002M1.pdf. 431 Detaylı bilgiler için bkz. İnternet: UNICEF Syria crisis situation report year end 2016, (2017). Web:
http://www.data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php adresinden 8 Şubat 2017’de alınmıştır. 432 İnternet: AFAD Başkanı Bilden … (2016). Web: https://www.afad.gov.tr/tr/10544/AFAD-Baskani-
Bilden-3-Milyon-Suriyeliye-Ev-Sahipligi-Yapiyoruz adresinden 10 Kasım 2016’da alınmıştır. 433 İnternet: AFAD Başkanı ABD’deki Suriyeli mülteciler konferansında konuştu, (2016). Web:
https://www.afad.gov.tr/tr/HaberDetay.aspx?IcerikID=4887&ID=5 adresinden 2 Nisan 2016’da alınmıştır. 434 Tamçelik, S. ve Ayvaz, G.M. (2016). Suriyeli mülteciler sorununun Türkiye’ye yansıması. Çomak, H.,
Sancaktar, C. ve Demir S. (Editörler). Uluslararası politikada Suriye krizi. İstanbul: Beta Basım A.Ş.,16.
118
kalmalarının sağlanması ve Avrupa’ya geçişlerinin önlenmesi olmuştur.435 Bununla
birlikte BM, “Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı” (3RP) kapsamında, bir yandan
sığınmacıların ihtiyaçlarına yönelik yardımlar yapmaya, diğer yandan ev sahibi
ülkelerin direncini ve kurumsal yapısını güçlendirmeye yönelik projeler
uygulamaktadır. Bu amaçla BM, 2017 yılı için 4.63 milyar dolarlık bütçe
ayırmıştır.436 Sığınmacılara yönelik Türkiye’nin aldığı dış mali yardımlar yeterli
olmamakla birlikte uluslararası alanda farkındalığın yaratılması, paydaşların
sayısının artırılması ve yeni projeler hazırlanması hedefi açısından önemli
görülmektedir.
Türkiye’deki sığınmacıların yaklaşık % 90’ı kamplarda kalmamaktadır. Bu
insanlar, kısıtlı maddi imkânları ile büyük ölçüde kötü/vasat mahallelerde ve
evlerde yüksek kira ödeyerek oturmaktadırlar. Kamplarda kalan sığınmacılar ise
Türkiye ve uluslararası toplumun sağladığı imkânlar ve yardımlardan daha fazla
istifade etmektedirler. Dolayısıyla sığınmacılara yönelik faaliyet gösteren devlet
kurumları, yerli/yabancı kuruluşlar ve STK’ların, kamplarda kalan sığınmacılara
yönelik çözüm üretme kapasiteleri daha fazladır. Öte yandan, kamplarda
kalanların yardımlara bağımlı olarak yaşamaları ise iş bulma/çalışma, ekonomik
bağımsızlık ve toplumsal uyum gibi konularda geri kalmalarına neden olmaktadır.
Kamplarda kalmayan sığınmacıların, toplumsal alanda sorun yaratma ve yeni
sorunlarla karşılaşma potansiyelleri daha yüksektir. Ayrıca Arap ve Kürt kökenli
sığınmacılar, çalışma, eğitim ve toplumsal yaşamlarında “dil” sorunu ile daha çok
karşılaşmaktadırlar.
Kayıt altına alınan Suriyeliler, sağlık hizmetleri ve ilaçlarını ücretsiz olarak
alabilmektedirler. Suriye ve Iraklı sığınmacıların tedavileri kapsamında 953 bin
ameliyat gerçekleştirilmiş, 1.143.000 yatan hasta ve 25.920.000 poliklinik hizmeti
verilmiştir. Ayrıca yaklaşık 295 bin Suriyeli bebek Türkiye’de doğmuştur.437
435 İnternet: Türkiye’deki mülteciler için AB mali yardım programı, (2017). Web: http://www.avrupa.info.tr/
sites/default/files/2017-05/FRIT%20Factsheet%2024052017%20TR_final.pdf adresinden 2 Haziran 2017’de
alınmıştır 436 İnternet: 3RP regional, refugee and resilience plan 2017-2018 in response to the Syria crisis, regional
strategic overview, (2017). Web: http://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2017/02/3RP-Regional-
Strategic-Overview-2017-2018.pdf adresinden 6 Mart 2017’de alınmıştır. 437 İnternet: Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımlar, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/
2373/files/Suriyeli_Siginmacilara_ Yapilan_Yardimlar+7.pdf adresinden 14 Ekim 2017’de alınmıştır.
119
Türkiye’de bulunan sığınmacılar, Suriye iç savaşından doğrudan veya dolaylı
olarak çeşitli seviyelerde etkilenmişlerdir. Suriyeli Mülteci Çocuklar Saha
Araştırması’na göre sığınmacı çocukların % 30’u bireysel olarak silahlı ya da fiziki
şiddete maruz kalmış, % 74’ü ailelerinden bir kişiyi çatışmalarda kaybetmiş, % 35’i
“travma sonrası stres bozukluğu” içine girmiş ve % 45’i klinik olarak depresyon
yaşamıştır. Bu verilerden hareketle sığınmacı çocukları ve ailelerinin
“normalleşmeleri” ve yaşadığı travmaları atlatmaları gereklidir.438
Sığınmacıların normalleşmesi ve toplumsal uyumunda eğitimin önemli bir yeri
vardır. Sığınmacıların eğitimi konusu Türkiye’ye hem maddi hem de mevzuat/
uygulama boyutuyla yük getirmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı
23 Eylül 2014 tarih ve 2014/21 numaralı genelge ile sığınmacıların eğitim
kurumlarına kayıtlarından gönüllü öğretmenlerin durumuna, mesleki, sosyal ve
kültürel içerikli kurslardan kendilerine verilecek resmi belgelere kadar bir dizi
düzenleme yapılmıştır.439 Ancak bu düzenlemelerin uygulamaya konularak verim
alınması için zamana ihtiyaç vardır.
Sığınmacılar kendilerine verilen “geçici koruma kimlik belgesi” ile Türkiye’de
okul kayıtlarını yaptırabilmektedirler. Okul çağındaki Suriyeli sayısı yaklaşık 976
bin olup bunların 532 bini okula devam etmektedir. Sığınmacı öğrencilerin 243 bini
devlet okullarına, 280 bini ise Arapça ve “filtrelenmiş” Suriye müfredatına göre
hizmet veren 370 “geçici eğitim merkezi”ne (GEM) gitmektedirler. MEB, 2017 yılı
sonuna kadar “geçici eğitim merkezleri”ni kapatıp Suriyeli öğrencilerin devlet
okullarına geçiş yapmalarını ve alternatif eğitim alanlarının oluşmasını önlemeyi
hedeflemiştir. 2016-2017 öğretim yılından itibaren 1, 5 ve 9. sınıf öğrencileri GEM
yerine devlet okullarına aktarılmışlardır.440 Hâlihazırda Suriyeli çocukların okula
438 İnternet: Özer, S. ve Şirin, S.R. (2012). Suriyeli mülteci çocuklar saha araştırması sonuç raporu. İstanbul:
Bahçeşehir Üniversitesi. Web: http://content.bahcesehir.edu.tr/public/files/files/BAUSuriye_23_11_2012.pdf
adresinden 26 Şubat 2017’de alınmıştır. 439 23.09.2014 tarih ve 2014/21 numaralı Yabancılara Yönelik Eğitim-Öğretim Hizmetleri Genelgesi için
bkz. İnternet: http://mevzuat.meb.gov.tr/html/yabyonegiogr_1/yabyonegiogr_1.html. 440 Taştan, C. ve Çelik, Z. (2017). Türkiye’de Suriyeli çocukların eğitimi: güçlükler ve öneriler. Ankara:
Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi, 12 ; İnternet: Kahvecioğlu, A. (2017). Türkiye’de 230 bin
‘vatansız’ bebek doğdu. Web: http://www.milliyet.com.tr/turkiye-de-230-bin-vatansiz--gundem-2374476/
adresinden 6 Mart 2017’de alınmıştır.
120
gönderilmemesi ve “iki dilli” (Türkçe-Arapça) eğitimden kaynaklanan sorunlar
devam etmektedir.441
İlkokul ve ortaokul çağındaki yaklaşık 444 bin Suriyeli öğrenci okula devam
etmemektedir. Lise çağında olup Türkçe bilmeyen veya az bilen sığınmacıların
% 90’ı ise okula gitmek yerine çalışarak ailelerine maddi destek sağlamaktadırlar.
Hâlihazırda yaklaşık 13 bin Suriyeli “gönüllü öğretmen” olarak görev yapmakta
olup bu alandaki okul, öğretmen ve derslik açığının kapatılmasının da maliyeti
yüksektir.442 2017-2018 döneminde Suriyeli öğrenci sayısının 550 bine ve
“okullaşma” oranının % 65 seviyesine çıkarılması hedeflenmiştir. Meslek
yüksekokullarındaki boş kontenjanlara Suriyeli öğrencilerin yerleştirilmesi
planlanmaktadır.443 Yapılan düzenlemeler ve desteklemeler sonucu Türkiye’de
yükseköğrenim gören Suriyeli öğrenci sayısı yaklaşık 15 bine ulaşmış
durumdadır.444 Bu aşamada Suriyeli öğrencilere verilen eğitimin yeterli ve nitelikli
olduğu söylenemeyecektir. Zira son dönemde milli eğitim sisteminde mevzuat/
söylem ile uygulama arasındaki açığın, sığınmacılara yönelik eğitim politikalarına
da yansıması kuvvetle muhtemeldir.
Sağıroğlu’na göre bu gelişmelere rağmen Türkiye’de göçü “yönetme” iradesi
ortaya konulmakta, sığınmacı kaynaklı “güvenlik” endişeleri geri planda
kalmaktadır.445 Bu durum hem Hükümet’in kamuoyunu yönlendirmedeki başarısı
hem de sığınmacı konusunun insani boyutuyla ilgilidir. Ak Parti hükümetleri,
sığınmacı konusuna “insani ve ahlaki sorumluluk”446 bağlamında yaklaşarak göç
441 İnternet: Kayıp bir nesil olmalarını önlemek: Türkiye, geleceğimi hayal etmeye çalıştığımda hiçbir şey
göremiyorum, Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukların eğitime erişiminin önündeki engeller, (2015). Human
Rights Watch, 3-16. Web: https://ww.hrw.org/sites/default/files/report_pdf/turkey1115tu_web.pdf adresinden
3 Temmuz 2016’da alınmıştır. 442 İnternet: Kayıp bir nesil … 3-16. Web: https://www.hrw.org/sites/default/files/report_pdf/ turkey1115tu_
web.pdf adresinden 3 Temmuz 2016’da alınmıştır. 443 İnternet: YÖK üyesi alınan kararı duyurdu; Suriyeliler meslek yüksekokullarına yerleştirilecek, (2017).
Web:http://t24.com.tr/haber/yok-uyesi-alinan-karari-duyurdu-suriyeliler-meslek-yuksekokullarina-
yerlestirilecek,388794 adresinden 15 Şubat 2017’de alınmıştır. 444 Erdoğan, M.M., Erdoğan, A., Yavcan, B., Mohamad, T.H, Kavukçuer, Y. ve Sancı, (2017). “Elite
dialogue: Türkiye’deki Suriyeli mülteci akademisyen ve üniversite öğrencilerinin durumu, sorunları ve
beklentileri araştırması-2017. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi, İltica
ve Göç Araştırmaları Merkezi ve İngiltere Büyükelçiliği, 14. 445 Sağıroğlu, A.Z. (2016). Türkiye’de merkezi göç yönetimi. Esen, A. ve Duman, M. (Editörler). Türkiye’de
geçici koruma altındaki Suriyeliler: tespitler ve öneriler. İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi
Akademisi Vakfı, 48. 446 İnternet: http://www.akparti.org.tr/site/akparti/2023-siyasi-vizyon#bolum_ adresinden 28 Eylül 2017’de
alınmıştır.
121
konusunda genel olarak istikrarlı bir politika izlemişlerdir. Hükümetler’in sığınmacı
politikalarının arkasında güçlü bir şekilde durmaları, göç politika ve stratejilerinden
sonuç almada itici güç olmaktadır. Hükümet’in yaklaşımı çerçevesinde sığınmacı
konusunda ilgili kurumlar yeniden yapılandırılmakta, olası gelişmelere kamuoyu
hazırlanmakta, yerli/yabancı STK’lar ile işbirliği yapılmakta ve uluslararası alanda
temaslar yürütülmektedir.
Esad rejiminin sığınmacı konusunu zorlayıcı dış politika aracı olarak
kullanmasının yanı sıra Türkiye de AB/Batı’ya karşı kitlesel göçleri kullanmıştır.
Başlangıçta AB ülkeleri, sığınmacı konusuna mesafeli yaklaşmışlardır. Ancak
2014 yılında Avrupa’ya geçiş yapan göçmen/mülteci sayısı 100 bin iken 2015
yılında 1 milyon 320 bine çıkmış olması, AB ülkelerinin bakışını değiştirmiştir. Bu
tablo Türkiye’yi Avrupa ile Ortadoğu arasında tampon olarak gören AB ülkeleri
yöneticileri ve halkları arasında tedirginliği artırmıştır. Aynı zamanda göçmen
karşıtı siyasî parti/akımların güç kazanması da, AB’nin dış sınırlarını koruma
yaklaşımını öne çıkarmıştır.
Bu gelişmeler sonrası AB, sığınmacı kaynaklı maddi yükü paylaşma,
sorunları birlikte çözme ve sığınmacıları topraklarına kabul etme konusunda
Türkiye ile işbirliğine daha fazla yönelmiştir. Ocak 2017 itibarıyla AB ülkelerine
yapılan iltica başvurularının 756 bini karara bağlanmış olup bunun 420 bini
Almanya’da gerçekleşmiştir. Almanya’da iltica başvuruları kabul edilmeyip “geçici
koruma” verilen ve bir yıllık ikamet izni alabilen 36 bin yabancı ise 1951 Cenevre
Sözleşmesi’ne aykırı hareket edildiği gerekçesiyle dava açmışlardır.447
Türkiye, AB ile müzakereler ve mali yardımlar üzerinden sığınmacı konusunu
zorlayıcı dış politika aracı olarak kullanmaktadır. Türkiye ile AB arasında
imzalanan Geri Kabul Anlaşması’na göre Türk vatandaşlarına “vizesiz AB”
uygulamasına geçilmesi, sığınmacılar için 3 milyar avro ayrılması, özellikle
kampların dışında yaşayan/muhtaç durumda olanlara insani yardım sağlanması ve
yasa dışı göçe yönelik işbirliği yapılması kararlaştırılmıştır.
447 İnternet: Almanya AB’de iltica rekoru kırdı, (2017). Web: http://www.dw.com/tr/almanya-abde-iltica-
rekoru-k%C4%B1rd%C4%B1/a-36985132 adresinden 5 Mart 2017’de alınmıştır.
122
AB’nin taahhütlerinde yaşanan gecikme üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan,
“sığınmacı krizi nedeniyle Batı’nın Türkiye’ye muhtaç olduğunu, Kapıkule’ye 50 bin
sığınmacı dayandığında AB’nin feryat ettiğini, daha da ileri gidilirse sınır
kapılarının açılabileceğini ve AB ile müzakerelerde çıkarılan engellerin Türkiye’yi
çökertemeyeceğini” belirterek bir yönüyle AB’yi tehdit etmiştir.448 Buna karşılık
Almanya Başbakanı Merkel ise Türkiye’ye sığınmacı anlaşmasından kaynaklanan
sorumluluklarını hatırlatmıştır.449 Bu çabalarıyla AB, sığınmacıların Türkiye’de
kalmalarını sağlayarak Avrupa’ya geçişlerini önlemeyi, bunun karşılığında
Türkiye’ye mali yardım yapmayı ve AB üyeliği konusunda tavizler vermeyi
hedeflemiştir. Dolayısıyla AB’nin, göçmen/sığınmacı konusunda Türkiye’ye belli
ölçüde ihtiyaç duyduğu ortaya çıkmıştır.
Greenhill’e göre Türkiye ve Libya’nın kitlesel göç üzerinden AB ile kurduğu
ilişki arasında benzerlik bulunmaktadır. Libya’da 2012 yılında seçimle yönetime
gelen Trablus merkezli Milli Genel Kongre (MGK), 2015 yılında AB’nin diplomatik
olarak kendilerini tanımaması durumunda Afrikalı göçmenleri Avrupa’ya gönderme
tehdidinde bulunmuştur. Ayrıca MGK, yasa dışı göçmenlerin Avrupa’ya geçişlerini
önlemek için mücadele etmelerine rağmen AB’nin kendilerini tanımadığını ifade
etmiştir.450 Greenhill’e göre Türkiye ise sığınmacı konusu üzerinden AB’den mali
yardım almaya, üyelik müzakerelerini sürdürmeye, vize kısıtlamalarını kaldırmaya
ve Suriye’de güvenli bölge kurma hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır.451
M.Kaddafi’nin 2011 yılında ülkesine yönelik askerî müdahaleyi önleyememesi
gibi MGK da kitlesel göç tehdidi üzerinden diplomatik tanınma hedefine
ulaşamamıştır. Bilahare BM’nin Trablus merkezli MGK ile Tobruk merkezli
Temsilciler Meclisi arasında uzlaşı sağlama girişimleri sonrası Fayiz el Saraç’ın
başbakanlığında Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) kurulmuştur. MGK ve
Temsilciler Meclisi içinde bu uzlaşıya karşı çıkanlar olması üzerine Libya’da fiili
448 İnternet: Erdoğan’dan AB’ye: daha ileri giderseniz sınır kapıları açılır, (2016). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38103319 adresinden 31 Mayıs 2016’da alınmıştır. 449 İnternet: Merkel’den Erdoğan’a çağrı, (2016). Web: http://www.dw.com/tr/merkelden-erdo%C4%9
Fana-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1/a-36575169 adresinden 5 Haziran 2017’de alınmıştır. 450 İnternet: Freeman, C. (2015). Libya warns it could flood Europe with migrants if EU does not recognise
new self-declared government. Web: http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/africaandindianocean/
libya/11970313/Libya-warns-it-could-flood-Europe-with-migrants-if-EU-does-not-recognise-new-Islamist-
government.html adresinden 31 Mayıs 2016’da alınmıştır. 451 Greenhill, a.g.m.
123
olarak üç başlı yönetim ortaya çıkmıştır. Sonuçta Libya’dan AB’ye göçmen
geçişlerini durdurma veya azaltma görevi UMH’ye kalmıştır.
Zorlayıcı bir aktör olarak Türkiye’nin ise Suriye krizinin çözümü konusunda
AB ile daha fazla yakınlaştığı söylenebilir. Türkiye ve AB, siyasî çözüm arayışları,
B.Esad’ın geleceği ve sığınmacılara ilişkin konularda benzer yaklaşımlara
sahiptirler. Sığınmacıların “gönüllü geri dönüşleri” için bir bölge kurulmasına
olumlu bakan Almanya Başbakanı Merkel 2 Mayıs 2017 tarihinde RF Devlet
Başkanı Putin ile yaptığı görüşmede “çatışmasız bölgeler oluşturulmasını ve
güvenli bölgeler üzerinde çalışılmasını” ifade etmiştir.452 Öte yandan, AB ülkeleri
arasındaki görüş farklılıkları, İngiltere’nin AB’den çıkma kararı, ekonomik sorunlar,
korumacı yaklaşımların öne çıkması, milliyetçi/aşırı sağcı siyasetin güçlenmesi ve
göçmen/yabancı karşıtlığının artması gibi faktörler, AB’nin kurumsal yapısına,
kolektif çözüm çabalarına ve sığınmacılara yaklaşımına da yansımıştır.
Buna ilave olarak RF’nin de sığınmacıları AB’ye karşı silah olarak kullandığı
ifade edilmektedir. NATO eski Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı ABD’li General
Philip Breedlove, “RF ve Esad güçlerinin hava saldırıları ve varil bombalarıyla sivil
yerleşim yerlerini vurması sonucu kitlesel göçlerin yaşandığını, mülteci krizini silah
olarak kullanarak AB’nin kurumsal yapısını hedef aldıklarını, AB’yi
istikrarsızlaştırmaya ve Suriye krizi yerine mülteci konusuna odaklanmasını
sağlamaya çalıştıklarını, Avrupa’ya gitmek isteyen mülteciler arasında suç örgütleri
ve terörle bağlantılı kişilerin olduğunu ve bu gelişmelerden Moskova’nın karlı
çıktığını” ifade etmiştir.453
Öte yandan, RF’nin en önemli ekonomik/ticarî ortağı AB’dir. Bu durum 30
Kasım 2016 tarihli RF Dış Politika Konsepti belgesinde yer almış, ayrıca “RF’nin
dış politika öncelikleri arasında AB’nin bulunduğu, Almanya, Fransa, İtalya ve
Hollanda gibi AB ülkelerinin, Rus ekonomisinin modernizasyonu açısından önem
452 İnternet: Merkel’in Rusya ziyaretinde sert rüzgârlar esti, (2017). Web: http://www.dw.com/tr/merkelin-
rusya-ziyaretinde-sert-r%C3%BCzgarlar-esti/a-38668412 adresinden 31 Mayıs 2017’de alınmıştır. 453 İnternet: NATO: Rusya mülteci krizini silah olarak kullanıyor, (2016). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/03/160302_nato_multeci_rusya adresinden 1 Haziran 2017’de
alınmıştır.
124
arz ettiği” ifade edilmiştir.454 Bu noktada RF’nin, AB’nin doğalgaz ihtiyacının
yaklaşık % 30’unu karşıladığını, İngiltere ve Almanya ile imzaladığı enerji
anlaşmaları olduğunu belirtmek gerekir. Esas itibarıyla NATO ve ABD’nin, “Rus
tehdidi” gerekçesiyle Baltıklar ve Doğu Avrupa’ya asker konuşlandırması, 2014
yılında RF’nin Kırım’ı ilhak etmesi ve Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçıları desteklemesi
ve bilahare RF’ye yaptırımlar uygulanması nedeniyle NATO/Batı ile RF arasındaki
gerginlik sürmektedir. Bu nedenle NATO/Batı bloku içinde çatlak sesleri artırma ve
AB içindeki muhalif parti/gruplarla temasları sürdürme politikası yürüten RF’nin,
mülteci krizi üzerinden Batı’nın kolektif ve hızlı karar almasını engellemeye
çalıştığı söylenebilecektir.
3.2. PYD/YPG’nin Türkiye’ye Yönelik Tehditleri
Türkiye’ye yönelik Suriye kaynaklı ulusal güvenlik tehditlerinden biri
PYD/YPG’nin faaliyetleridir. PKK’nın Suriye kolu olarak PYD/YPG, Suriye krizini
fırsata çeviren aktörlerden biridir. Zaman içinde uluslararası kamuoyunda Suriye
Kürtlerinin temsilcisi olarak algılanmaya başlamıştır. İç savaş öncesinde yaklaşık
22 milyon nüfuslu Suriye’nin % 8’ini oluşturan Kürtler, yoğun olarak ülkenin
kuzeyindeki Afrin-Kürt Dağı, Ayn-el Arap-Kobani ve Cezire-Haseke bölgelerinde
ikamet etmektedirler. Suriye’deki Kürt nüfusun yaklaşık %40-45’inin oturduğu bu
bölgelerde Kürtçe konuşulmakla birlikte Arap kültürü de etkilidir. Zira 1962 yılında
Türkiye sınırına Arapların yerleştirilmesi bunda etkili olmuştur. Suriye’de 1961
nüfus sayımına göre 120 bin Kürt “yabancı” olarak belirtilmiştir. Kürtlerin bir
bölümü Türkiye’den göç edenler olup Haseke bölgesinde bulunmaktadırlar. Uzun
yıllar Esad rejimi tarafından baskı/kontrol altında tutulan Kürtlerin, vatandaşlık,
kimlik ve pasaportları bulunmamaktaydı. Kürtler siyasî alanda 13 partiye bölünmüş
olup Demokratik Birlik Partisi-Partiya Yekîtiya Demokrat (PYD) ve Suriye Kürt
Ulusal Konseyi (ENKS) diğerlerine göre daha etkin durumdadırlar.455
454 İnternet: Foreign policy concept of the Russian Federation, (2016). Web:
http://www.mid.ru/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/2542248?p_p_id=101
_INSTANCE_cKNonkJE02Bw&_101_INSTANCE_cKNonkJE02Bw_languageId=en_GB adresinden 31
Mayıs 2017’de alınmıştır. 455 İnternet: Ataöv, T. (2013). Suriye Kürtleri. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/3584/
Suriye_Kurtleri.html ; Bozbuğa, R. (2015). Suriye Kürtleri: Suriye’nin kuzeyinde etnik yapı ve Kürt nüfusu.
Web: http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2015/01/05/7393/suriye-
kurtleri-suriyenin-kuzeyinde-etnik-yapi-ve-kurt-nufusu adreslerinden 6 Kasım 2017’de alınmıştır.
125
PYD, PKK’nın Suriye kolu olarak 2003 yılında kurulmasına rağmen örgütün
geçmişi 1980’lerin başına kadar uzanmaktadır. Suriye Kürtleri üzerinde etkisini
zaman içinde artıran PKK, PYD’yi kurarak yeni bir adım atmıştır. Bu süreçte Esad
rejimi, PYD’ye yönelik yüzlerce tutuklama gerçekleştirmiştir. Bunun üzerine
aralarında PYD eski Eşbakanı Salih Müslim’in de olduğu birçok Kürt lider, Kuzey
Irak’a kaçarak Kandil bölgesine sığınmışlardır.456
ENKS ise Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından desteklenmektedir.
ABD, Türkiye ve S.Arabistan’a da müzahir olan ENKS, Suriye’de Kürtler, Araplar
ve Türkmenlerden oluşan bir federatif yapı kurulmasını hedeflemektedir. Ayrıca
ENKS, Esad rejimi ile muhalifler arasındaki barış görüşmelerine katılmaktadır. Öte
yandan, ENKS’nin kontrolündeki “Rojava Peşmergeleri”, Suriye Ordusu’ndan
ayrıldıktan sonra rejime karşı savaşmak için silah bulamayan ve 2012 yılında
ÖSO’dan destek alamayan Kürt askerlerce K.Irak’ta kurulmuştur. Bu yapının
içinde 7200 savaşçı ve eğitimi süren 2000 kişi bulunmaktadır. Bu aşamada ABD,
PYD/YPG ile çatışabileceği ve DEAŞ (IŞİD) ile mücadeleyi sekteye uğratabileceği
düşüncesiyle, söz konusu askerî yapının Suriye’ye geçmesine izin
vermemektedir.457
Arap Baharı 2011 yılından itibaren Suriye’de etkisini gösterdiğinde PYD/YPG,
ne Şam yönetimine ne de muhaliflere yönelmiş ve kendisine yeni bir yol (Üçünü
Yol) çizmeye çalışmıştır. İslamcı Kürtler ve Gelecek Hareketi lideri Mişel Temmo
gibi aktörler ise Esad rejiminin karşısında yer almışlardır. 2011 yılında
M.Temmo’nun suikast sonucu şüpheli ölümünden Esad rejimi ve PYD/YPG
sorumlu tutulmuştur. Suriye krizinden kaynaklanan yönetim boşluğunu kullanan ve
Esad rejimini de karşısına almayan PYD/YPG, Haseke ve Kamışlı’yı Esad rejimi
ile birlikte yönetmeye başlamış, Suriye Ordusu’nun çekildiği bölgelere yerleşmiş ve
2012 Temmuz ayında Kobani ve çevresini kontrolüne almıştır. Bilahare diğer Kürt
grupları ve muhalifleri hedef almaya başlayan PYD/YPG, 2013 Temmuz ayında
Kamışlı ve Rasulayn’da Nusra/Şam Fethi Cephesi ile mücadele etmiş ve ardından
456 PYD İç Tüzüğü için bkz. Acun, C. ve Keskin, B. (2016). PKK’nın kuzey Suriye örgütlenmesi PYD-YPG.
İstanbul: SETA Raporu, 9-43. 457 İnternet: Karakurt, O. (2016). ABD rojava peşmergelerini Suriye’de istemiyor. Web:
http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/abd-rojava-pesmergelerini-suriyede-istemiyor ; ENKS Temsilcisi
Aliko: PYD Rakka’ya girmeyecek, (2017). Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/enks-temsilcisi-aliko-pyd-rakkaya-
girmeyecek/762302 adreslerinden 15 Mart 2017’de alınmıştır.
126
DEAŞ (IŞİD)’ın kontrolündeki Kamışlı yakınlarındaki petrol bölgelerini ele
geçirmiştir. DEAŞ (IŞİD)’ın 2014 Ocak ayından itibaren Haseke, Rakka ve
Halep’te bazı yerleri almasından sonra PYD/YPG ile Kobani’de karşı karşıya
gelerek çatışmaya başlamıştır. 458
Kobani ilçesi, Şanlıurfa/Suruç’un karşısında ve sınır hattında bulunmakta
olup nüfusun çoğunluğu Kürtlerden oluşmaktadır. Suruç ile Kobani halkları
arasında akrabalık bağları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Aynel Arap olarak
adlandırılan Kobani’nin ismi, Suriye yönetimince Arap Pınar olarak değiştirilmiştir.
Kobani adı ise 1910 yılında Bağdat demiryolu kenarında kurulan Alman şirketi için
kullanılan “kompany” kelimesinin “Kobani” olarak söylenişi sonucunda
doğmuştur.459 Öte yandan Kobani, PYD/YPG’nin ilan ettiği Cezire ve Afrin
kantonları arasında yer alması ve kantonların birleştirilmesindeki stratejik konumu
nedeniyle önemlidir. DEAŞ (IŞİD)’ın 2 Temmuz 2014 tarihinden itibaren Kobani’nin
köylerine saldırıya geçmesi üzerine PYD/YPG ile çatışmalar başlamıştır. Bu
saldırılar sonucu Kobani’den kaçanlar Suruç’a sığınmışlardır. Bilahare Cemil
Bayık’ın Yürütme Konseyi Başkanı olduğu KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği-
Koma Ciwaken Kürdistan), “Rojava devrimi, tüm Kürdistan’ın devrimidir”
açıklamasını yaparak DEAŞ (IŞİD)’ın saldırılarını kınamış ve Türkiye’nin DEAŞ
(IŞİD) militanlarının Suriye’ye geçişlerini sağladığını iddia etmiştir. Ayrıca Halkın
Demokrasi Partisi (HDP) öncülüğünde, uluslararası toplumu harekete geçirmek ve
kamuoyu oluşturmak amacıyla Suriye sınırında Kobani’ye destek eylemleri
yapılmıştır.460
Bu dönemde Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Kobani’deki gelişmelerle ilgili
olarak, dönemin PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile Ankara’da birkaç defa
görüşmüştür. Türkiye, ülke içinde yürüttüğü “çözüm süreci” bağlamında, PYD/YPG
ile diyalog içinde olmaya, örgütü kendi dış politikasına yakınlaştırmaya ve “kırmızı
çizgileri”ne uymasını sağlamaya çalışmıştır. Bu doğrultuda Türkiye; “PYD/YPG’nin
Esad rejimine ve terör örgütlerine karşı ÖSO ile koordineli bir şekilde hareket
etmesini, Fırat nehrinin batısına geçmemesini, Kobani ile Afrin’i birleştirmek için
458 Acun ve Keskin, a.g.e., 9-26. 459 Bozbuğa, a.g.m. 460 İnternet: Kasapoğlu, Ç. (2014). Rojava: IŞİD neden Kobani’yi hedef alıyor? Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140714_rojava_kobani adresinden 8 Ekim 2017’de alınmıştır.
127
Cerablus’ta yayılmamasını, sınır güvenliğini tehdit edecek adımlar atmamasını ve
yerlerinden edilen/Türkiye’ye göç eden Tel Abyad halkının geri dönmesine
yardımcı olmasını” sağlamaya çalışmıştır.461
Öte yandan, PKK’nın talimatı doğrultusunda Kobani’yi savunmak için
yüzlerce militanın Türkiye’den Kobani’ye geçtiği ifade edilmiştir.462 Başlangıçta
PYD/YPG, Irak’taki Peşmerge’nin Kobani’ye yardıma gelmesine ve ÖSO ile
işbirliğine olumlu bakmamıştır. ABD’nin DEAŞ (IŞİD) ile mücadele için Kobani’ye
silah yardımı yapmasıyla birlikte Türkiye de Peşmergelerin Kobani’ye geçişlerine
izin vermiştir. Peşmerge’ye ait 80 araçlık askerî konvoy 29 Ekim 2014 tarihinde
Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapmış, ayrıca Erbil’den Şanlıurfa’ya havayoluyla
Peşmerge güçleri getirilmiştir. Bu hareketliliğin Cumhuriyet Bayramı’nda
gerçekleştirilmesi ise Türkiye kamuoyunda tartışma yaratmıştır. Türk hükümeti,
Peşmerge’nin Kobani’ye geçişinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 2 Ekim 2014
tarihinde kabul edilen, Irak ve Suriye’deki DEAŞ (IŞİD) ve diğer terör örgütleriyle
mücadele için Türk hükümetine askerî güç kullanmaya ve yabancı silahlı
kuvvetlerin ülkeye gelişine izin veren Başbakanlık tezkeresine463 uygun olduğu
açıklamasını yapmıştır.464
Peşmerge güçleri, Suruç’ta iki gün bekledikten sonra, Türk güvenlik ve
istihbarat birimlerinin eşliğinde Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan Kobani’ye
geçirilmişlerdir. Bilahare Kobani’de dört ayrı Peşmerge birliği görev yapmış ve ilçe
merkezi 26 Ocak 2015 tarihinde DEAŞ (IŞİD)’tan kurtarılmıştır. Bu tarihten itibaren
yaklaşık 4 ay daha Suriye’de kalan Peşmerge güçleri, Türkiye ve ABD’nin sadece
461 İnternet: PYD lideri Ankara’da, (2014). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/pyd-lideri-ankarada ;
Selvi, A. (2015). Salih Müslim’in Türkiye trafiği ve İncirlik Üssü. Web: http://www.yenisafak.com/yazarlar/
abdulkadirselvi/salih-muslimuin-turkiye-trafigi-ve-incirlik-ussu-2015913 adreslerinden 8 Ekim 2017’de
alınmıştır. 462 İnternet: AFP: yüzlerce Kürt savaşçı Türkiye’den Kobani’ye geçti, (2014). Web:
http://www.hurriyet.com.tr/afp-yuzlerce-kurt-savasci-turkiyeden-kobaniye-gecti-26813342 adresinden 14
Ekim 2017’de alınmıştır. 463 Suriye ve Irak tezkeresi için bkz. İnternet: https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem24/yil5/bas/
b002m.htm adresinden 12 Kasım 2017’de alınmıştır. 464 İnternet: Peşmerge Kobani’ye geçiyor, (2014). Web: http://www.dw.com/tr/pe%C5%9Fmerge-kobaniye-
ge%C3%A7iyor/a-18026732 adresinden 8 Kasım 2017’de alınmıştır.
128
Kobani’nin kurtarılması için anlaşmalarından dolayı askerî araç ve silahlarıyla
birlikte Türkiye üzerinden Irak’a dönmüşlerdir.465
PKK’ya müzahir kişilerin ve Peşmerge güçlerinin, Kobani’yi DEAŞ (IŞİD)’tan
kurtarmak için Türkiye üzerinden Suriye’ye gitmiş olmaları, ileride Türkiye
açısından sorun çıkarabilecek niteliktedir. İktidarda kalması durumunda Esad
yönetiminin, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ülkesine silahlı müdahalelere izin
vermesi ve yardımcı olması nedeniyle suçlaması ihtimal dahilindedir.466 Zira Esad
yönetimi 12 Ocak 2015 tarihinde “dünyanın dört bir yanından gelen yabancı
militanların Suriye’ye geçişlerinin ana kanalı olduğu” iddiasıyla Türkiye’yi BM’ye
şikâyet etmiştir.467 Bu süreçte Türkiye’nin büyük ölçüde ABD ile hareket etmesi
nedeniyle Şam yönetiminin Türkiye’ye yönelik atabileceği siyasî ve hukukî adımlar,
ABD’yi de yakından ilgilendirecektir.
Kobani’de güvenlik sağlandıktan sonra PYD/YPG 15 Haziran 2014 tarihinde
Tel Abyad’ı işgal etmiştir. ABD’nin DEAŞ (IŞİD) ile mücadelede hava
operasyonlarını, çoğunluğu Arap, Türkmen, Kürt, Ermeni ve diğer gruplardan
oluşan Tel Abyad’a kaydırması, yerli halkın göç etmesine ve on binlerce kişinin
Türkiye’ye geçmek için sınır kapılarına yığılmasına neden olmuştur. Bingöl ve
Varlık’a göre, bu süreçte Türkiye, sınır hattında etkinliği artan PYD/YPG’ye ve
kendisine tehdit/saldırılarda bulunan DEAŞ (IŞİD)’a karşı mücadeleye, sınır hattını
kontrol etmeye ve ABD ile işbirliğine daha fazla önem vermeye başlamıştır. Öte
yandan, bu dönemde Suriye, İran, Irak, Mısır ve İsrail ile ilişkilerinde sorunlar
yaşayan ve S.Arabistan ile işbirliğinden verim alamayan Türkiye’nin bölgedeki tek
müttefiki ise IKBY olmuştur.468
PYD/YPG’nin yayılmacı politikası ve uygulamaları, uluslararası kamuoyuna
da yansımıştır. Uluslararası Af Örgütü 2015 yılında Haseke ve Rakka’daki zorunlu
göçlere ilişkin bir rapor hazırlamıştır. Rapora göre PYD/YPG, kontrolü ele geçirdiği
bölgelerde zorla yerinden etme, evleri yıkma, mülkleri ele geçirme ve tahrip etme
465 İnternet: İşte peşmergelerin dönüş sebebi, (2015). Web: http://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/
040520151?keyword=DAI%C5%9E adresinden 4 Kasım 2017’de alınmıştır. 466 Pazarcı, a.g.e., 251. 467 İnternet: Suriye Türkiye’yi BM’ye şikayet etti, (2015). Web: http://t24.com.tr/haber/suriye-turkiyeyi-
bmye-sikayet-etti,284602 adresinden 1 Ekim 2017’de alınmıştır. 468 Bingöl ve Varlık, a.g.e., 5-6.
129
gibi eylemlerde bulunmuştur. Bölgeyi DEAŞ (IŞİD)’tan kurtarma gerekçesiyle 10
köy/kasabada yaşayanlar zorla yerlerinden edilmiş, evlerine zarar verilmiş, daha
önce oturanların evlerine geri dönmeleri engellenmiş ve uluslararası insancıl
hukuk (savaş-silahlı çatışma hukuku) ihlal edilmiştir. Bu uygulamalardan Araplar
ve Türkmenlerin yanı sıra Kürtler de etkilenmiştir. Buna karşılık PYD/YPG, sivil
halkın münferit olaylar bağlamında, askerî sebepler veya koruma altına alınmaları
gibi gerekçelerle yerlerinden edildiklerini açıklamıştır.469
Öte yandan, 2015 yılında Türkiye’de iç politikada önemli gelişmeler
yaşanmıştır. Öncesinde DEAŞ (IŞİD)’ın Kobani’ye saldırısını protesto etmek ve
kamuoyu oluşturmak amacıyla HDP öncülüğünde 7-8 Ekim 2014 tarihlerinde
yapılan gösterilerde çıkan olaylar, Hükümet ile HDP’yi karşı karşıya getirmiştir. Her
şeye rağmen Kürt sorununu çözmek, demokratik siyaseti güçlendirmek ve PKK’nın
silah bırakmasını sağlamak gibi hedeflerle çözüm sürecini yürüten Hükümet ve
HDP heyetleri 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’de “silah bırakmaya” ilişkin
kararlılıklarını kamuoyuna açıklamışlardır.470 Bu siyasî iklimin devamında
gerçekleşen 7 Haziran seçimlerinde % 40.9 oy alan Ak Parti, tek başına iktidar
olma şansını yitirmiş, HDP ise % 13.4 oy almıştır. Bunun sonucu olarak Ak Parti, iç
politikada yeni bir arayışa yönelmiş ve Kürt sorununa bakışını güncellemiştir.
Bilahare Hükümet, iç politikadaki gelişmelerin de etkisiyle PYD/YPG’ye
yaklaşımını değiştirmiştir. Bu bağlamda “Suriye’de DEAŞ (IŞİD)’ın kısa vadede
yok olacağı ancak PYD’nin etnik temelli politikaları nedeniyle orta ve uzun vadede
daha büyük tehlike arz edeceği” anlayışı benimsenmiştir.471 Zira DEAŞ (IŞİD)’ın
Irak ve Suriye’deki etkinliği 2014 Ağustos ayından itibaren gerilemeye başlamıştır.
Akabinde Türkiye, PYD ile YPG’nin farklı iki yapı olmadığından hareketle siyasî ve
askerî kanat ayrımı bulunmadığı hususunu uluslararası ve iç kamuoyuna
anlatmaya çalışmış ve belli ölçüde netice almıştır.
469 İnternet: We had nowhere else to go, forced displacement and demolitions in northern Syria, (2015).
Amnesty International, 5-32. Web: https://www.amnesty.org/en/documents/mde24/2503/2015/en/ adresinden
12 Kasım 2017’de alınmıştır. 470 İnternet: Ortak açıklamanın tam metni, (2015). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/ortak-
aciklamanin-tam-metni adresinden 6 Ekim 2017’de alınmıştır. 471 İnternet: Topal, A., Şengül, E. ve Ateş, H. (2015). PYD, DAEŞ’ten çok daha tehlikeli. Web:
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/06/19/pyd-daesten-cok-daha-tehlikeli-1434663598 adresinden 4 Mart
2017’de alınmıştır.
130
DEAŞ (IŞİD)’ın 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta gerçekleştirdiği canlı
bomba saldırısı ve ardından PKK’nın 22 Temmuz 2015 tarihinde Ceylanpınar’da
iki polisi şehit etmesi sonrasında çözüm süreci sona ermiştir. Böylece Hükümet,
Kürt sorununu daha sert yöntemlerle çözme dönemini başlatmıştır. Yeğen’e göre
Hükümet, Suriye ve Türkiye’de güçlenmiş olan bir PKK-HDP hattıyla çözüm
sürecine devam etmek istememiş, buna karşılık PKK da elde ettiği güç ve
prestijden vazgeçmemiş, bunun sonucunda çatışmasızlık hali sona ermiştir.472
PKK’ya yönelik operasyonların yeniden başlamasıyla birlikte PYD/YPG’nin
Suriye’deki faaliyetlerini sınırlandırmaya yönelik politikalara devam edilmiştir.
Öte yandan PYD/YPG, Suriye’de DEAŞ (IŞİD) ile mücadelede kendisini “kara
gücü” olarak kullandırmayı hedeflemiştir. Bu durum Türkiye’nin Suriye politikasını
olumsuz şekilde etkilemiştir. Türkiye tarafından PKK’nın Suriye kolu yani “terörist”
olarak görülen PYD/YPG, DEAŞ (IŞİD) ile mücadele üzerinden Suriye’de meşru
bir aktör olma fırsatını yakalamıştır. Bu sayede örgüt, ABD, RF ve İran ile belli
ölçüde ortak hareket etmeye başlamış ve Kürt koridoru/özerk yapı tesis etme
idealini canlı tutabilmiştir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na göre PYD/YPG, Rakka’da
DEAŞ (IŞİD) ile mücadeleyi değil toprak elde etmeyi istemekte olup örgüte destek
verilmesi, terör örgütlerinin desteklenmesi anlamına gelmektedir.473 Hâlihazırda
PYD/YPG, Türkiye sınır hattı boyunca doğuda Haseke’yi, Rakka ilinin kuzeyini ve
Halep’in doğusundaki Menbiç ile kuzeybatısındaki Afrin ve Tel Rıfat ilçelerini
kontrolünde tutmaktadır.474
Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü bir yapı kullanılarak “terörle
mücadele” edilmesi ne ölçüde doğrudur? Öncelikle terör örgütleri, devlet dışı
aktörler olarak da görülebilmektedir. Suriye’de devlet dışı aktör olarak terörist
yapılar ve rejim karşıtı gruplar bulunmaktadır. DEAŞ (IŞİD) ile mücadele için bu
örgüt/gruplara yapılan silah yardımlarının tamamının terörle mücadele için
kullanılıp kullanılmayacağının tespiti ve denetlenmesi zordur. BM Genel Sekreteri
472 İnternet: Yeğen, M. (2015). Çözüm süreci: tamam mı, devam mı? Web: http://www.aljazeera.com.tr/
gorus/cozum-sureci-tamam-mi-devam-mi adresinden 22 Eylül 2017’de alınmıştır. 473 İnternet: Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun İtalya’da yayınlanan La Stampa’ya verdiği
mülakat, (2017). Web: http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-mevlut-cavusoglu_nun-italya_
da-yayinlanan-la-stampa_ya-verdigi-mulakat_-25-mayis-2017.tr.mfa adresinden 23 Eylül 2017’de alınmıştır. 474 İnternet: Tok, L., Misto, M. ve Temizer, S. (2017). Suriye’de 10 noktada PKK/PYD’ye ABD desteği.
Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/suriyede-10-noktada-pkk-pydye-abd-destegi/863161 adresinden 1 Kasım
2017’de alınmıştır.
131
Ban Ki Moon 24 Aralık 2014 tarihinde yürürlüğe giren Silah Ticareti Antlaşması
(STA)’nın475 hedefini “silahların diktatörler, teröristler, suç örgütleri ve insan
haklarını çiğneyenlerin eline geçmesini önlemek” olarak açıklamıştır.
Konvansiyonel silahların transferi ve satışına uluslararası standartlar getirmeyi
amaçlayan bu antlaşmaya göre taraf devletler, soykırım, insanlığa karşı suçlar,
sivillere saldırılar ve savaş suçları gibi durumlarda silah akışının kesilmesi için
inisiyatif alacaklardır. Konuya Suriye’deki aktörler açısından bakıldığında RF, İran
ve Suriye’nin bu antlaşmayı imzalamadıkları, ABD ve Türkiye’nin ise imzalamasına
rağmen onaylamadıkları görülmektedir. Söz konusu devletlerle irtibatlı olan
Suriye’deki devlet dışı aktörlerin, bu aşamada silah temini ve kullanımı konusunda
daha rahat hareket ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla Suriye Ordusu, PYD/YPG
ve silahlı muhaliflere silah satışı/sevki ve bunların DEAŞ (IŞİD)’in eline geçmesi/
satılması olasılığı bağlamında, STA’nın yeterince işlevsel olamadığı, insan hakları
ve insancıl hukuk ihlallerinin yaşanabileceği çok açıktır.476
ABD önderliğinde DEAŞ (IŞİD) ile mücadele için oluşturulan koalisyon,
Kobani savunmasında PYD/YPG ile tesis ettiği ilişkiyi Rakka’ya taşımak istemiştir.
2014 yılı başında DEAŞ (IŞİD)ın kontrolüne geçen Rakka, örgütün başkenti ve son
büyük kalesi olarak görülmesi nedeniyle önemlidir. Fırat nehrinin kenarında olan
ve Arapça “su baskınına uğrayan yer” anlamına gelen Rakka’nın nüfusunun büyük
çoğunluğu Araplardan oluşmaktadır. Sahabe mezarları bulunan, Şiilerin hac
merkezlerinden olan ve Abbâsîlere 15 yıl başkentlik yapan Rakka, Osmanlı Devleti
döneminde başkenti Urfa olan bir eyalet idi. Tomar’a göre Rakka operasyonunun
ısrarla PYD/YPG ile beraber yapılmak istenmesi, ABD’nin Irak, Suriye ve bilahare
Türkiye ve İran’dan toprak alarak kendisine bağlı Kürt devleti kurma planının bir
kanıtı anlamına gelmektedir. Bu durum aynı zamanda Türkiye-ABD ittifakının yara
475 Silah Ticareti Anlaşması (The Arms Trade Treaty) metni için bkz. İnternet: https://unoda-web.
s3-accelerate.amazonaws.com/wp-content/uploads/2013/06/English7.pdf. 476 Ciğer, a.g.m., 198-199 ; İnternet: Küresel silah ticareti anlaşması yürürlüğe girdi, (2014). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/12/141223_kuresel_silah_anlasmasi adresinden 2 Kasım 2017’de
alınmıştır.
132
almasını ve Türkiye’nin RF ile daha fazla yakınlaşmasını ivmelendirecek nitelikte
olması nedeniyle önemlidir.477
Rakka operasyonunda “kara gücü” olarak kullanılmak üzere 10 Ekim 2015
tarihinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG)478 kurulmuştur. PYD/YPG’nin
kontrolünde olan ve bölgedeki diğer etnik/dini grupların da dahil edildiği SDG
bünyesinde 13 silahlı örgüt bulunmaktadır. Uluslararası koalisyonun desteğini alan
SDG’nin hedefinin başta DEAŞ (IŞİD) olmak üzere Suriye halklarına karşı savaşan
güçlere karşı koymak olduğu ifade edilmiştir.479 SDG 27 Nisan 2016 tarihinde
DEAŞ (IŞİD)’a yönelik “Fırat’ın Gazabı” operasyonunu başlatmıştır. Bu süreçte
ABD askerlerinin YPG armalı askerî kıyafet giymeleri, askerî üsler kurulması,
yerleşim birimlerine ABD bayrakları asılması, PYD/YPG güçlerine askerî yardım
yapılması gibi önemli gelişmeler yaşanmıştır.
ABD’nin, PYD/YPG’nin kontrol ettiği sahada hava üsleri ve askerî noktaları
bulunmaktadır. ABD, 2015 Ekim ayında Rümeylan’da kargo uçaklarının inebileceği
ve 2016 Mart ayında Kobani’nin güneyinde askerî helikopterlerin kullanabileceği
özelliklere sahip hava üsleri kurmuştur. Rümeylan’daki üssün, ABD’nin 2016 Nisan
ayından beri bölgeye yaptığı askerî sevkiyatta önemli bir yeri vardır. Ayrıca
ABD’nin Haseke’de 3, Menbiç’te 2 ve Rakka’nın kuzeyinde 3 olmak üzere toplam
8 askerî noktası bulunmaktadır. Bu noktalar ABD-Fransız özel kuvvetlerinin
konuşlanması, teknik istihbarat çalışmaları, top bataryaları ve roketatarların
yerleştirilmesi, devriye görevi yapan zırhlı araçların konulması ve SDG’nin ÖSO
güçlerine karşı korunması gibi amaçlarla kullanılmaktadır.480
477 İnternet: Tomar, C. (2017). Korku imparatorluğunun son kalesi: Rakka. Web:
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/korku-imparatorlugunun-son-kalesi-rakka adresinden 6 Kasım 2017’de
alınmıştır. 478 SDG ismi, bu yapının genel komutanı Mazlum Kobane ad/kod tarafından verilmiştir. Suriye’de bulunduğu
dönemde A.Öcalan ile yakından tanışan, 2011 yılı baharında 30 kişiyle birlikte PKK’dan ayrılıp bölgeye
gelen adı geçen, ABD Başkanı’nın Özel Temsilcisi Brett McGurk ve ABD’li komutanlarla yakın temas
halindedir. İnternet: Zaman, A. (2017). Suriyeli Kürt komutan: Türkiye ile iyi ilişkiler istiyoruz. Web:
https://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2017/09/turkey-kurdish-commander-says-us-
should-stay-in-syria.html adresinden 7 Kasım 2017’de alınmıştır. 479 SDG’nin kuruluşunda YPG, YPJ, El Senadid, Süryani Askerî Konseyi, Burkan El Fırat, Suwar El Reqa,
Şems El Şemal, Lîwa El Selçuki, El Cezire Tugayları, Cebhet El Ekrad, Çeyş El Suvar, Livai El Tehrir ve
Liwai 99 Muşat yer almıştır. İnternet: Durgun, H. (2015). ‘Demokratik Suriye güçleri’nin kuruluşu resmen
ilan edildi. Web: https://tr.sputniknews.com/columnists/201510151018379957-demokratik-suriye-gucleri-
pyd-pdj/ adresinden 7 Kasım 2017’de alınmıştır. 480 Tok, Misto ve Temizer, a.g.m.
133
PYD/YPG, Suriye’de kontrol ettiği alanı genişletirken uluslararası alanda da
etkili olmaya başlamıştır. PYD’nin 24 Eylül 2016 tarihinde Brüksel’de yapılan
8. Avrupa Kongresi’nde, “Kürt sorunu çözülmeden Ortadoğu ve Suriye meselesinin
çözülemeyeceği” vurgusu yapılmıştır. Bu yaklaşım, örgütün uluslararası alandaki
konumunu güçlendirmeye yönelik adımlardan biri olmuştur.481 Öte yandan,
PYD/YPG’nin ön planda olmamasına da dikkat edilmektedir. RF, Türkiye ve İran’ın
öncülüğünde 23 Ocak 2017 tarihinde Astana’da yapılan Suriye görüşmelerinde,
Esad rejimi ile muhalif gruplar bir araya getirilmesine rağmen PYD/YPG davet
edilmemiştir. RF’nin, PYD/YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmemesi482, Cenevre
görüşmelerine Kürtlerin de katılmaları gerektiğine vurgu yapması483, Esad rejimi ile
Kürtler arasında arabuluculuk girişimlerinde bulunması ve Rus uzmanların
hazırladığı Suriye anayasası taslağında “Kürt kültürel özerkliğinin”484 belirtilmesi ise
Moskova’nın örgüte yaklaşımını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin çıkarlarıyla
örtüşmeyen bu durum, RF’nin Suriye konusuna çok boyutlu ve alternatifli
yaklaştığının da bir göstergesidir.
SDG, Rakka’nın ardından Deyrizor’u DEAŞ (IŞİD)’tan temizleme
operasyonuna başlamıştır. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’e göre PYD/YPG,
ABD desteğinin süreklilik arz edeceği düşüncesiyle Suriye’deki petrol bölgelerinin
denetimini ele geçirmek için rejim güçleriyle bir yarışa girmiştir.485 Suriye’de
gerileyen DEAŞ (IŞİD)’ın boşalttığı alanlara yerleşme ve petrol kaynaklarının
olduğu bölgeleri ele geçirme konusunda bir mücadele bulunmaktadır. Bu aşamada
PYD/YPG, iktidarda kalıcı olarak gördüğü Esad rejimi ve muhalif gruplarla bir
çatışmaya girmekten uzak durmaktadır.486 Deyrizor’da bulunan ve ülkedeki petrol
üretiminin % 25’ini karşılayan El Ömer petrol sahasını PYD/YPG’nin ele geçirmesi,
481 İnternet: Özalp, G. (2016). Brüksel’de PYD kongresi. Web: http://www.hurriyet.com.tr/ brukselde-pyd-
kongresi-40230876 adresinden 31 Ekim 2016’da alınmıştır. 482 İnternet: Rusya: PKK ve YPG’yi terörist olarak görmüyoruz, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/
rusya/201702081027127179-rusya-pkk-ypg-terorist-gormuyoruz/ adresinden 10 Şubat 2017’de alınmıştır. 483 İnternet: Rusya: Suriye görüşmeleri doğrudan olmalı ve Kürtler de masada bulunmalı, (2017). Web:
https://tr.sputniknews.com/haberler/201702091027139504-rusya-suriye-gorusmeleri-dogrudan-olmal-ve-
kurtler-de-masada-bulunmali/ adresinden 10 Şubat 2017’de alınmıştır. 484 İnternet: Sputnik, Rusya’nın hazırladığı Suriye anayasası taslak metninin tamamına ulaştı, (2017). Web:
https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201702011027015584-sputnik-rusya-suriye-anayasa-taslak/ adresinden
10 Şubat 2017’de alınmıştır. 485 İnternet: Muallim’den Suriyeli Kürtlere petrol suçlaması, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/
ortadogu/201710111030539054-muallim-suriye-kurtler-petrol/#comments adresinden 19 Ekim 2017’de
alınmıştır. 486 Zaman, a.g.m.
134
Şam yönetimi ile gerilimi artıracak bir konudur. ABD’nin desteğiyle gerçekleştirilen
bu stratejik hamle, SDG’nin Esad rejimi ile oturacağı müzakere masasında güçlü
olmasını ve siyasî -ekonomik tavizler koparmasını sağlayabilecektir.487
ABD ve RF yönetimleri, Suriye’nin geleceği açısından Esad rejimi ile
PYD/YPG arasındaki ilişkilerin devamından yanadır. Suriye’de Kürtler, yıllardan
beri temel hak ve özgürlükler konusunda yaşadıkları sorunlara rağmen silahlı
ayaklanmada bulunmamışlardır. Mevcut koşullarda SDG ile Esad rejimi arasında
sorunlar olmakla birlikte Türkiye’nin ortak düşman olduğu algısı/vurgusu üzerinden
asgari müştereklerde anlaşma olasılıkları vardır. BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi
2017 Şubat ayındaki Astana görüşmelerinde “Türkiye’nin Suriye’deki askerlerini
geri çekmesini ve sınırlarını cihatçı örgütlere kapatmasını” gündeme getirmiştir. Bu
yaklaşım, PYD/YPG tarafından da kabul görebilecek niteliktedir.488
Suriye yönetimi, Astana’da alınan kararlar doğrultusunda Türkiye’nin İdlib ve
çevresinde çatışmasızlık bölgesi kurulması görevi için attığı adımlara eleştiriler
getirmektedir. Timur’a göre Astana mutabakatına giden süreçte, 2016 yılı sonunda
Suriye Ordusu’nun Halep’i geri alması, cihatçı unsurların Halep’ten İdlib’e
kaydırılmasına destek veren Türkiye ile RF’nin ateşkesi sağlamak ve sürdürmek
için anlaşmaya varmaları etkili olmuştur. Bunun sonucunda 4 Mayıs 2017 tarihinde
RF, Türkiye ve İran arasında ateşkes anlaşması imzalanmış ve Suriye’de
“çatışmasızlık bölgeleri” kurulması kararlaştırılmıştır.489 Bunun devamı mahiyetinde
14-15 Eylül 2017 tarihlerinde Astana’da yapılan görüşmelerde terörle mücadele ve
“çatışmasızlık bölgeleri” için bir uygulama planı belirlenmiştir. Garantör ülkelerden
Türkiye’nin çatışmasızlık bölgesi kurmak için 8 Ekim 2017 tarihinden itibaren ÖSO
ile birlikte İdlib’e girmiş olması ve ardından 13 adet kontrol ve gözlem noktası
kurmak için çalışmalara başlaması yeni tartışmalara yol açmıştır.490 Suriye
hükümeti ve parlamentosu, Türk askerinin İdlib’e girişini Suriye’nin egemenliğine
487 İnternet: DSG’nin el Ömer petrol sahasını alması, Rusya ve Suriye’yi ABD’yle çatışmaya itebilir, (2017).
Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201710261030766274-dsgnin-el-omer-petrol-sahasini-almasi-
rusya -ve-suriyeyi-abdyle-catismaya-itebilir/ adresinden 3 Kasım 2017’de alınmıştır. 488 İnternet: Caferi: Türkiye Astana’yı baltalıyor, Suriye’deki askerlerini çekmeli, (2017). Web:
http://www.karar.com/dunya-haberleri/caferi-turkiye-astanayi-baltaliyor-suriyedeki-askerlerini-cekmeli-
390425 adresinden 4 Mart 2017’de alınmıştır. 489 İnternet: Timur, T. (2017). Dünya devleti, kabile devleti ve gizemli diplomasi. Web:
https://www.birgun.net/haber-detay/dunya-devleti-kabile-devleti-ve-gizemli-diplomasi-184528.html
adresinden 20 Ekim 2017’de alınmıştır. 490 Üç ülkenin uzlaştığı … a.g.m.
135
ve toprak bütünlüğüne yönelik saldırı, BM kararları ve uluslararası hukukun ihlali
olarak değerlendirmiştir.491
Gürcan’a göre RF, İran ve Esad rejimi, 2016 yılında Halep’i cihatçı
gruplardan temizleme operasyonunun uzamasından dolayı zorluklar
yaşamışlardır. Buradan hareketle RF, İdlib’deki cihatçı örgütleri, Türkiye’nin
yardımıyla ayrıştırmayı/ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Cihatçı gruplar, silah
bırakarak sivilleşmeye veya ılımlı hale gelerek ÖSO ile birlikte hareket etmeye
zorlanmaktadırlar. Söz konusu şartları kabul etmeyen ve ülkelerine geri dönme
imkânı bulunmayan cihatçı gruplar ile İdlib’de mücadele edilmesi planlanmaktadır.
Cihatçı grupların bir kısmının Türkiye ile müzakereye açık olmasına rağmen düşük
yoğunluklu çatışmalar yaşanabilecektir. İdlib’de çatışmaların sona ermesiyle gerek
RF’nin Suriye’deki askerî varlığı gerekse Esad yönetimi ve Alevîler açısından
önemli olan Lazkiye ve Doğu Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması
hedeflenmektedir.492
RF, İdlib ve çevresindeki Kafkas ve Orta Asya kökenli cihatçı gruplara karşı
Türkiye’nin de yardımıyla mücadele etmektedir. Suriye’ye müdahale ettikten sonra
RF, özellikle El Kaide’nin Suriye kolu Nusra/Şam Fethi Cephesi’ni hedef almıştır.
Bu örgüt öncülüğünde 2017 Ocak ayında rejim muhalifi gruplardan Ceyş el Sünne,
Ensaruddin Cephesi, Liva El Hak ve Nureddin Zengi Hareketi adlı gruplar
kendilerini feshederek Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) (Şam’ı Özgürleştirme Heyeti)
adı altında birleşmiş ve liderliğine Ahrar El Şam kökenli Halepli Ebu Cabir Haşim el
Şeyh getirilmiştir.493 ABD ise DEAŞ (IŞİD) ile mücadeleyi özellikle PYD/YPG ile
işbirliği içinde yürütmeye çalışmaktadır.
491 İnternet: Suriye: Türkiye’nin İdlib’e girmesi düpedüz saldırganlık, (2017). Web:
https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201710231030708668-suriye-turkiye-idlib-saldirganlik/ ; Hacıoğlu, N.
(2017). Suriye’den Türk askerine karşı İdlib çıkışı. Web: http://www.hurriyet.com.tr/rusyada-idlib-tartismasi-
40611721 adreslerinden 4 Kasım 2017’de alınmıştır. 492 İnternet: Ketenciler, İ. (2017). “Metin Gürcan: İdlib operasyonu yeni bir Fırat kalkanı değil, yoğun
çatışma beklenmiyor”. Web: http://t24.com.tr/haber/metin-gurcan-idlib-operasyonu-yeni-bir-firat-kalkani-
degil-yogun-catisma-beklenmiyor,463939?utm_medium=social&utm_content=sharebutton&utm_source=
twitter adresinden 28 Ekim 2017’de alınmıştır. 493 İnternet: Yeni düşman Heyet Tahrir el Şam kim? (2017). Web: http://www.gazetevatan.com/yeni-dusman-
heyet-tahrir-el-sam-kim--1108619-gundem/ adresinden 25 Ekim 2017’de alınmıştır.
136
RF Devlet Başkanı Putin, Suriye’de yaklaşık 20 bin YTS olduğunu ve bunun
9 bininin Orta Asya ve Kafkas kökenli olduğunu açıklamıştır.494 ABD merkezli
Soufan Center’e göre 2016-2017 yıllarında yaklaşık 5600 YTS Suriye ve Irak’tan
ayrılmıştır. Bu dönemde RF’ye 400, Türkiye’ye 900 YTS’nin döndüğü ifade
edilmektedir.495 Türkiye’nin İdlib’e girişi ve yürüteceği mücadele, terörle mücadele
açısından önemlidir. Irak ve Suriye’de mevzi kaybetmeye devam eden DEAŞ
(IŞİD), HTŞ ve diğer cihatçı gruplardan ayrılamayan ve vatandaşı oldukları, ikamet
ettikleri veya geçiş yaptıkları ülkelere dön(e)meyen YTS’ler açısından, Suriye
sahasındaki en büyük sorunlardan biri RF-Türkiye ittifakıdır. Söz konusu işbirliği,
DEAŞ (IŞİD) karşıtı koalisyonun öncüsü ABD tarafından da desteklenecektir.
Öte yandan, Türk askerinin İdlib’deki varlığı, PYD/YPG açısından olumsuz bir
durumdur. Astana mutabakatı sayesinde İdlib-Afrin sınırında da güvenlik önlemleri
alan Türkiye, PYD/YPG’yi güneyden çevreleme fırsatı yakalamıştır. Dolayısıyla
Türkiye İdlib’deki cihatçı grupların yanı sıra PYD/YPG’den gelebilecek tehdit ve
saldırılara karşı da hazırlıklı hale gelmiştir. Bu durum İdlib’den sonra operasyon
sırasının Afrin’e geleceği iddialarını artırmıştır. Zira Türkiye, PYD/YPG’nin
Suriye’deki etkinliğini bir kuşatma ve terör koridoru/kuşağı kurma hamlesi olarak
görmektedir. Daha önce PYD/YPG 12 Kasım 2013 tarihinde “Rojava” olarak da
ifade edilen bölgede Afrin, Cezire ve Kobani kantonlarını kurmuştur. Bu üç kanton
kendi yasama, yürütme ve yargı organları ve sistemlerini oluşturmaya
başlamışlardır. Daha sonra 30 Ocak 2014 tarihinde söz konusu kantonların
bulunduğu bölgede “özerklik” ilan edilmiştir. Bu bölgeye ilişkin hukukî altyapı
6 Ocak 2014 tarihinde kabul edilen ve bir anayasa niteliğinde olan “toplumsal
sözleşme” üzerine bina edilmiştir. Sözleşmede bu bölgenin “Suriye’nin bir parçası
olduğu” belirtilmekle birilikte bir “devletleşme” arayışı da olduğu görülmektedir.
Kantonlarda demokratik ve çoğulcu bir yönetim anlayışı olduğu, Arap ve
Süryanilerin de yönetimlerde yer aldıkları belirtilmesine rağmen silahlı gücü
bulunan PYD/YPG’li aktörler belirleyici olmaktadırlar.496
494 İnternet: Suriye’de 20 bin civarında yabancı savaşçı var, (2017). Web: http://www.dunyabulteni.net/
avrupa/398002/suriyede-20-bin-civarinda-yabanci-savasci-var adresinden 25 Ekim 2017’de alınmıştır. 495 İnternet: Barrett, R. (2017). Beyond the caliphate: foreign fighters and the threat of returnees. The Soufan
Center. Web: http://thesoufancenter.org/wp-content/uploads/2017/10/Beyond-the-Caliphate-Foreign-Fighters
-and-the-Threat-of-Returnees-TSC-Report-October-2017.pdf adresinden 12 Kasım 2017’de alınmıştır. 496 Acun ve Keskin, a.g.e.,16-19.
137
PYD’nin 28 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilen 7. Kongresi, “Özgür
Rojava’dan Demokratik Suriye Federasyonuna” temasıyla yapılmıştır. Eşbaşkanlar
Salih Müslim ve Asya Abdullah’ın yerine Şahoz Hasan ve Hevi Mustafa’nın
seçildiği bu yeni süreçte, “demokratik federal bir Suriye”nin inşasına katkı sunma
hedefi ortaya konulmuştur.497 Esad rejimi de Kürtlerin özerk yönetim kurmasına
sıcak bakarken, merkezi yönetimden bağımsız bir federal sistem arayışına karşı
çıkmaktadır. Bu aşamada PYD/YPG, Suriye’de bağımsızlıktan yana olmadığını
ifade etmektedir.498 PYD/YPG’nin gerek toprak kazanımları gerekse siyasî-askerî
alandaki başarıları, Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacak aktörler arasına
girmesine katkı sağlayabilecektir.
PYD/YPG’nin önderliğini yaptığı SDG 17 Ekim 2017 tarihinde Rakka’nın
% 90’ını DEAŞ (IŞİD)’den temizlemiş, 100 örgüt militanının aileleriyle birlikte
şehirden ayrılmalarına izin verilmiş, ABD’li yetkililerce Irak ve Suriye’de yaklaşık
6500 DEAŞ (IŞİD) militanı kaldığı açıklanmıştır.499 Böylece DEAŞ (IŞİD), Musul’un
ardından bir başka önemli merkezden çekilmek durumunda kalmıştır. Bu gelişmeyi
ABD Başkanı Trump, küresel çapta DEAŞ (IŞİD) ile mücadelede kritik bir dönüm
noktası olarak görmektedir. Ayrıca yeni döneme ilişkin olarak ABD yönetimi,
“Suriye’de terörizme karşı yerel güçleri destekleme, kalıcı barış için ülkedeki
şartları geliştirme, siyasî geçiş sürecine katkı sunma ve sığınmacıların güvenli
şekilde evlerine dönmelerini sağlama” konularında kararlılığını açıklamıştır.500
SDG’nin Rakka’yı ele geçirdikten sonra A.Öcalan posteri açması, örgütün
PKK ile ilişkisini ortaya koyan bir gelişmedir. PYD/YPG bünyesinde, PKK
saflarında Türk Ordusu’na karşı çatışmalara katılmış ve Kandil’de kalmış olanlar
bulunmaktadır. Ayrıca PYD iç tüzüğüne göre örgüt, A.Öcalan’ı kendi liderleri
olarak kabul etmektedir.501 Özcan’a göre PYD/YPG’nin Rakka’daki bu güç
gösterisi, Kerkük’ün IKBY’nin elinden çıkıp Bağdat yönetimine geçtiği bir dönemde
497 İnternet: Kafar, G. (2017). Özgür rojavadan demokratik Suriye federasyonuna. Web:
https://www.artigercek.com/ozgur-rojava-dan-demokratik-suriye-federasyonu-na adresinden 10 Ekim
2017’de alınmıştır. 498 Muallim’den Suriyeli … a.g.m. 499 İnternet: SDG: Rakka’da artık kontrol tamamen bizde, (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-
dunya-41647943 ; SDG: Rakka’yı IŞİD’den kurtardık, (2017). Web https://www.amerikaninsesi.com/a/sdg-
rakka-yi-isid-den-kurtardik/4073753.html adreslerinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır. 500 Siyasî geçiş hesabı, (2017, 23 Ekim). Cumhuriyet. 501 Acun ve Keskin, a.g.e., 37.
138
yapılmıştır. Bu eylem, farklı ülkelerdeki Kürtler arasında PKK’nın prestijini ve
etkinliğini artırmaya yönelik bir adımdır. Öte yandan, PYD/YPG’nin kazanımları ve
yapılan silah yardımları, bölgesel gerilimi artırarak ABD-Türkiye ilişkilerini ve Kürt-
Arap halkları arasındaki sorunları etkileyebilecek özelliktedir.502
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre 3500 TIR dolusu silah, DEAŞ (IŞİD) ile
mücadele ettiği gerekçesiyle PYD/YPG’ye gönderilmiştir. ABD’nin kayıt altına
aldığı ve bilahare geri almayı planladığı bu silahların, Suriye’de barışın tesisi veya
kaos durumunda hangi amaçlarla ve kime karşı kullanılabileceği belirsizdir.503
Rakka’daki gelişmelerle bağlantılı olarak ABD Ankara Büyükelçiliği 21 Ekim 2017
tarihinde yaptığı açıklamada “PKK’nın yabancı terör örgütleri listesinde yer
aldığını, A.Öcalan’ın saygı görmeye değer bir kişi olmadığını” açıklamıştır.504 Daha
ziyade Türk kamuoyunu etkilemeye yönelik bu açıklamaya rağmen ABD’nin,
Türkiye’nin güvenlik kaygılarını ve hassasiyetini anlamaktan uzak olduğu ve
PYD/YPG’den istifade etme seçeneğinden vazgeçmeyeceği görülmektedir.
Öte yandan, Türkiye’nin PYD/YPG’ye ilişkin endişelerini ortaya koyduğu bir
dönemde Katar eski Başbakanı Hamad bin Casim 28 Ekim 2017 tarihinde Türkiye
ve müttefikleri ABD, Katar ve S.Arabistan’ın koordinesi ile Suriye’ye gönderilen
silahları gündeme getirmiştir. Adı geçen, “bu silahların Türkiye üzerinden Suriye’ye
gönderildiğini ve ABD güçlerince dağıtıldığını, Nusra Cephesi’ne de yardım gitmiş
olabileceğini ancak daha sonra bu yardımların durdurulduğunu, Suriye politikasını
değiştiren S.Arabistan’ın B.Esad’ın görevde kalmasını istediğini, Katar’ın da
B.Esad ile sorunu olmadığını” ifade etmiştir.505 B.Esad’ın Yeni Suriye’de yönetimde
kalmaya devam etmesi durumunda, Suriye’ye silah gönderilmesi ve ulusal
egemenliğin ihlali bağlamında Türkiye, S.Arabistan, Katar ve ABD’nin uluslararası
alanda suçlamalara maruz kalma olasılığı yüksektir.
502 İnternet: Özcan, A.N. (2017). Rakka düşünce. Web: http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/nihat-ali-
ozcan/rakka-dusunce--2542572/ adresinden 28 Ekim 2017’de alınmıştır. 503 İnternet: Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Trump’a PYD uyarısı, (2017). Web: http://www.usasabah.com/
guncel/2017/10/19/cumhurbaskani-erdogandan-trumpa-pyd-uyarisi adresinden 28 Ekim 2017’de alınmıştır. 504 İnternet: Türkiye’deki ABD diplomatik misyonu tarafından yapılan açıklama, (2017). Web:
https://twitter.com/USEmbassyTurkey/status/921654964040142849?ref_src=twsrc%5Etfw&ref_url=http%3
A%2F%2Fwww.bbc.com%2Fturkce%2Fhaberler-turkiye-41706057 adresinden 29 Ekim 2017’de alınmıştır. 505 İnternet: Katar eski başbakanı: silahlar Türkiye üzerinden gidiyordu, (2017). Web: http://tr.euronews.com/
2017/10/28/katar-eski-basbakani-silahlar-turkiye-uzerinden-gidiyordu-abd-koordine-ediyordu adresinden 4
Kasım 2017’de alınmıştır.
139
Krizin başından itibaren ABD ile birlikte B.Esad’ı devirmeye çalışan Türkiye,
son dönemde RF’ye daha yakın bir politika izlemektedir. ABD’nin PYD/YPG’ye
silah vermesi Türkiye ile ilişkilerini olumsuz şekilde etkilemesine rağmen RF,
PYD’nin Moskova’daki ofisine izin vermekte, Kürtlerin haklarını gözetmekte ve
Afrin’de asker bulundurmaktadır. Ayrıca RF, Suriye’deki tüm etnik/dini/mezhepsel
grupları “Suriye Halk Kongresi” çatısı altında toplamaya, özellikle PYD/YPG’yi bu
sürece dahil etmeye çalışmaktadır. PYD Moskova Temsilcisi Abdussalam Ali, RF
Devlet Başkanı Putin tarafından 19 Ekim 2017 tarihinde gündeme getirilen bu
organizasyonu, “birleşik bir Suriye’nin parçası olacak federe bir demokratik
cumhuriyet” hedeflerini, Esad rejimi ile müzakere etmek için bir fırsat olarak
görmektedir.506 Köstem’e göre RF’nin bu hareket tarzı, RF’nin hem Suriye krizini
barışçıl bir çözüme ulaştıran ana aktör olma, hem de Suriye’deki barışı kalıcı hale
getirme yaklaşımının bir sonucudur.507
Bu aşamada BM’nin de PYD/YPG’ye yaklaşımı genel olarak olumludur. BM
İnsan Hakları Konseyi’nin 2011 yılında kurduğu bağımsız Suriye Komisyonu’nun
10 Mart 2017 tarihinde insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlalleri
konusunda açıkladığı rapor bu yaklaşımı yansıtmaktadır. Raporda; “SDG
güçlerinin, DEAŞ (IŞİD)’ın mayın döşediği alanları temizlemek için bölge halkını
yerlerinden ettiği, bazı durumlarda yerlerinden edilenlere yeterli insani yardımı
sağlamadığı ve erkekleri/gençleri zorla askere almayı sürdürdüğü” ifade
edilmektedir.508 Böylece PYD/YPG’nin bölgenin demografik yapısını değiştirdiği ve
etnik temizlik yaptığı iddiaları yerine “iç savaş şartları ve DEAŞ (IŞİD) ile
mücadele” gerekçesiyle halkın yer değiştirmeye zorlanmasının makul karşılanabilir
olduğu belirtilmektedir.
Öte yandan Gürcan’a göre Türkiye, PKK ile mücadelede Suriye’nin kuzeyini
“asıl cephe”, yurt içini “ikincil cephe” olarak görmektedir. Suriye’nin yaklaşık dörtte
506 İnternet: Rusya’dan PYD’ye davet, (2017). Web:http://www.dw.com/tr/rusyadan-pydye-davet/a-
41184810 adresinden 4 Kasım 2017’de alınmıştır. 507 Köstem, S. (2017). Astana görüşmeleri ve Rusya’nın Suriye’deki çözüme bakışı. Ortadoğu Analiz, 9(79),
18-19. 508 İnternet: UN Human Rights Council, human rights abuses and international humanitarian law violations in
the Syrian Arab Republic, 21 July 2016- 28 February 2017 (A/HRC/34/CRP.3), (Conference room paper of
the Independent International Commission of Inquiry on the Syrian Arab Republic) (2017). Web:
http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/HRC/IICISyria/Pages/IndependentInternationalCommission.aspx
adresinden 14 Mart 2017’de alınmıştır.
140
birini kontrol etmeye başlayan PYD/YPG’yi kalıcı barış sürecine dahil etme sorunu
ve Türkiye’nin örgüte ilişkin tehdit algısının sürmesi nedeniyle normalleşme
yaşanamamaktadır.509 Trump yönetiminin, bu aşamada Şam yönetimi ve Türkiye
ile sorunları bulunan PYD/YPG’ye desteğinin ne kadar süreceği önemlidir. Öte
yandan, PYD/YPG’nin federal yönetim talebini Esad rejimine kabul ettirebilecek
aktör ise RF’dir. Bu uzlaşı, Şam yönetiminin güç kazanması, PYD/YPG’nin
kontrolsüz uygulamalara yönelmesi, dış aktörlerin müdahaleleri veya desteklerini
çekmeleri gibi nedenlerle bozulabilecektir. Bonsey’e göre ABD’nin sahadan
çekilmesi halinde Esad rejimi, Türkiye, İran destekli Şii milisler veya bunların
destekledikleri güçlerin yanı sıra mevcut konjonktürden yararlanmak isteyen
cihatçı örgütlerin PYD/YPG’nin kontrol ettiği bölgelere saldırmaları ihtimal
dahilindedir510
Aynı dönemde K.Irak’ta yapılan bağımsızlık referandumu, bölge ülkeleri ve
Kürtleri açısından önemlidir. 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandumda
seçmenlere, “Kürdistan Bölgesi ve Kürdistan Bölgesi dışında kalan Kürt
yerleşimlerinin bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?” sorusu yöneltilmiş,
Kerkük, Diyala ve Ninova gibi farklı etnik grupların yaşadığı ve Peşmerge
kontrolündeki bölgeler ise “Kürt yerleşimleri” olarak belirtilmiştir. İsrail dışındaki
bölge ülkeleri, Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yaparak referanduma karşı
çıkmışlardır. PKK ise referandumu M.Barzani’nin propaganda çalışması olarak
görmüş, bunun yerine “demokratik özerklik” için mücadele etme çağrısında
bulunmuştur.511 Bağdat yönetimi, referandumdan çıkan % 92 evet sonucunu
gayrimeşru görmüş ve IKBY ile gerilimli bir süreç başlamıştır. İran ve Türkiye’nin
de yaptırımlara katılması ve izolasyona maruz kalması üzerine IKBY, başta Kerkük
olmak üzere toprak kaybı yaşamış, M.Barzani de 1 Kasım 2017 tarihi itibarıyla
IKBY başkanlığına aday olmayacağını açıklamak durumunda kalmıştır. Bu
gelişmeler ABD tarafından “IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani ve Başbakan
Yardımcısı Kubat Talabani ile aktif bir şekilde temasa geçileceği, güçlü bir
509 İnternet: Özbey, İ. (2017). Haşdi Şabi’nin sahadaki iş tutuşu DEAŞ’a çok yakın. Web:
http://www.hurriyet.com.tr/hasdi-sabinin-sahadaki-is-tutusu-deasa-cok-yakin-40619248 adresinden 4 Kasım
2017’de alınmıştır. 510 İnternet: Syria conflict enters ‘final phase’ as isis loses ground, (2017). Web:
https://www.ft.com/content/ab2825e8-bfc0-11e7-b8a3-38a6e068f464 adresinden 21 Ekim 2017’de
alınmıştır. 511 İnternet: Iraklı Kürtlerin bağımsızlık referandumu hakkında bilinmesi gerekenler, (2017). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41363443 adresinden 21 Ekim 2017’de alınmıştır.
141
IKBY’nin, birleşik ve federal bir Irak’ın uzun vadeli istikrarı ve DEAŞ (IŞİD)’ın
mağlup edilmesi için vazgeçilmez olduğu” ifade edilmiştir.512
Bağımsızlık referandumu öncesi Türkiye, siyasî ve ekonomik açıdan IKBY ile
iyi ilişkiler içinde olmuştur. Irak petrolü, Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara
satılarak Erbil yönetimi güçlendirilmiş, Bağdat ve Tahran yönetimlerine karşı hamle
yapılmıştır. Öte yandan Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Kürt koridoru kurulmasını
engellemeye çalışmıştır. Buna ilaveten Türkiye, ülke içindeki Kürtleri siyasî açıdan
yönlendirmede, PKK ile mücadelede ve Suriye’deki Kürtlere yönelik hedefleri
bağlamında IKBY ile işbirliği yapmıştır. Özellikle Kobani savunması sırasında
Peşmerge’nin Türkiye üzerinden devreye sokulması, IKBY ile ilişkiler açısından
önemlidir. O dönem Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye yönelik politikalarının çeliştiği
iddia edilebilir. Ancak Türkiye realist ve pragmatik bir politika izleyerek IKBY’nin
kendi çizgisine yakın olmasını sağlamaya çalışmıştır. Türkiye’nin desteğiyle
IKBY’nin güçlenmesi, petrol ve sınır ticaretinden gelir elde etmesi, PYD/YPG’nin
Suriye’deki hedefleri açısından da bir model olmuştur. Ancak IKBY’nin
“devletleşme” adımları, mevcut kazanımlarını olumsuz şekilde etkilemiştir.
K.Irak’ta oluşan yeni durum, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın
tarafından, Bağdat yönetimi ile işbirliği içinde “PKK’nın Irak’tan temizlenmesi” için
bir fırsat olarak görülmektedir. Bu kapsamda PKK’nın üslendiği Kandil ve alternatifi
olan Sincar’ın terör unsurlarından temizlenmesi ve örgütün lider kadrosuna yönelik
operasyonlar yapılması hedefi önemlidir.513 Bunun devamında iç kamuoyunda
PYD/YPG’ye yönelik operasyon yapılması beklentisi artabilecektir. Daha önce
Türkiye’nin 2017 Nisan ayı içinde PYD/YPG’yi Akçakale karşısındaki Tel Abyad ve
çevresinden uzaklaştırmak, göçe zorlanan Arap ve Türkmenlerin geri dönmelerini
sağlamak amacıyla operasyon yapacağı gündeme gelmiştir. Fırat Kalkanı Harekâtı
kapsamında Cerablus, Çobanbey, Dabık ve El Bab bölgelerini kapsayan alanın
512 İnternet: ABD’den Barzani açıklaması, (2017). Web: https://www.ntv.com.tr/dunya/abdden-barzani-
aciklamasi,5GOk3lV05UCW6Y7gVl7AZQ adresinden 3 Kasım 2017’de alınmıştır. 513 İnternet: Kalın: PKK’ya karşı tarihi bir fırsat yakalandı, (2017). Web:
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/11/01/kalin-pkkya-karsi-tarihi-bir-firsat-yakalandi/ adresinden
3 Kasım 2017’de alınmıştır.
142
DEAŞ (IŞİD) ve PYD/YPG’den temizlenmesini müteakip Kürt koridorunu bölme
hedefi ortaya konulmuştur.514
Bu dönemde hazırlanan Suriye ve Irak tezkeresi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nden alınan yetkiyle 30 Ekim 2017 tarihinden itibaren 1 yıl süreyle
uzatılmıştır. Diğerlerine göre daha kapsamlı olan bu tezkerede, Irak’ta PKK ve
DEAŞ (IŞİD)’ın mevcudiyetinin ve “etnik temelli ayrılıkçı girişimlerin” Türkiye’nin
güvenliğine ve bölgesel barış ve istikrara tehdit oluşturduğu, Suriye’de ise
PKK/YPG-PYD ve DEAŞ (IŞİD) başta olmak üzere terör örgütlerinin Türkiye’ye
yönelik eylemlerinin devam ettiği belirtilmiştir. Tezkere, K.Irak’taki gelişmeler
bağlamında ayrılıkçı hareketlere vurgu yapması ve PYD/YPG’ye ilk defa yer
vermesi nedeniyle önemlidir.515
PYD/PYG ile kapsamlı bir mücadelede öncelikle örgütün Suriye’deki siyasî
süreçten dışlanmasına yönelik müzakerelerin sürdürülmesi, daha sonra
operasyonel seçeneklerin masaya getirilmesi önemlidir. Bu süreçte RF ve
ABD’nin, hem Türkiye’yi hem Esad rejimini hem de PYD/YPG’yi memnun
edebilecek politikalar üretmeleri doğal olarak mümkün olmayacağından yeni
gerilimler ortaya çıkabilecektir.
3.3. Ülke İçinde Tartışmaları Artırması
Son dönemde Türkiye’nin Suriye krizine yoğunlaşması ve sığınmacılardan
kaynaklanan sorunların büyüklüğü, ülke içinde tartışmaları beraberinde getirmiştir.
AB vizyonu ve Batı ile ilişkiler geri planda kalmaya, başta Suriye olmak üzere
Ortadoğu kaynaklı gelişmeler daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır.
Türkiye’nin AB ve ABD ile yaşadığı sorunlar, iç ve dış politika konularının iç içe
geçmiş olması, bu süreci olumsuz şekilde etkilemektedir. Suriye kaynaklı etnik ve
mezhep temelli sorunlar, siyasî ve sosyal açıdan çeşitli tartışmalara yol açmakta,
toplumda sığınmacılara yönelik olumsuz algı da giderek yerleşmektedir.
514 İnternet: Öztürk, H. (2017). Kürt koridoruna operasyon hazırlığı. Web: http://www.karar.com/guncel-
haberler/kurt-koridoruna-operasyon-hazirligi-459188 adresinden 14 Ekim 2017’de alınmıştır. 515 24 Eylül 2017 tarihli Resmi Gazete için bkz. İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/
eskiler/2017/09/20170924-5.pdf.
143
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda dış politikadaki temel ilkelerinden biri
“Batıcılık” olmuştur. Oran’a göre Cumhuriyetin kurucu kadrosu ağırlıkla Batıcı ve
milliyetçi olmuş, Batı’nın Türk halkı üzerine kültürel etkileri bulunmuş, Batı tarzı bir
kalkınma modeli benimsenmiş ve dış politikada statükocu politikaları devam
ettirebilmek için Batıcılık tercih edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye açısından Batı,
coğrafi bir alan olmamanın çok ötesine geçmiştir.516
Türkiye’nin iç ve dış politikasını etkileyen önemli faktörlerden biri bulunduğu
coğrafyadır. Topraklarının büyük kısmı Ortadoğu’da yer alan Türkiye’nin bölge
halkları ile tarihi, kültürel ve sosyal bağları bulunmaktadır. Bu nedenle bölgede
barış, istikrar ve refahın tesisi, doğrudan/dolaylı bir şekilde Türkiye’yi
ilgilendirmektedir. Dış politika hedefleri doğrultusunda bu coğrafyada etkin olmak
isteyen Türkiye, Ortadoğu’daki sorunların ve krizlerin çözümünde rol almak
durumunda kalmaktadır.517
Ortadoğu kavramı üzerinde kesin bir tanım bulunmamakta, bakış açıları ve
konjonktürlere göre tanımlamalar yapılmaktadır. Davutoğlu’na göre Ortadoğu,
Basra Körfezi merkeze alınarak Batı tarafından üretilmiş ve Arabistan ile Hint
yarımadaları arasındaki bölgeyi nitelemek için kullanılmıştır.518 Goldschmidt ve
Davidson’a göre Ortadoğu, Afrika ve Avrasya kara kitlelerinin kavşak noktasında
bulunan ve Mısır’dan Afganistan’a kadar uzanan bölgedir. Basra Körfezi
çevresindeki ülkelerde zengin petrol kaynaklarının bulunması bölgenin önemini
daha da artırmıştır.519 Ortadoğu etnik, dini ve mezhepsel açıdan önemli bir
bölgedir. Kurşun’a göre Arap, Fars, Türk, Kürt, Yahudi, Çerkez gibi farklı etnik
unsurlar bu bölgede yaşamaktadırlar. Dini açıdan ise farklı mezhepler olmasına
rağmen çoğunlukla ve kesintisiz olarak Müslümanların bulunduğu bir coğrafyadır.
516 Oran, B. (2009). Türk dış politikasının teori ve pratiği. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş
Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar, 1919-1980. İstanbul: İletişim Yayınları, 15. Baskı, 49-53. 517 İnternet: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkiler. Web: http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-
ortadogu-ile-iliskileri.tr.mfa adresinden 3 Ekim 2017’de alınmıştır ; Oran, a.g.m., 20-26. 518 Davutoğlu, A. (2009). Stratejik derinlik, Türkiye’nin uluslararası konumu. İstanbul: Küre Yayınları, 39.
Baskı, 129-133. 519 Goldschmid Jr. A. ve Davidson, L. (2008). Kısa Ortadoğu tarihi. İstanbul: Doruk Yayımcılık, 19-29-30.
144
Gayrimüslim gruplar ise bölgede Müslümanlardan daha eski olmalarına rağmen
Batı’nın bir uzantısı gibi algılanmaktadırlar.520
Davutoğlu’na göre Ortadoğu’da İslam medeniyetinin hâkim olması, bölgenin
coğrafi bütünlüğünü aşan bir jeokültürel bütünlüğe ulaşmasına sebep olmuştur. 521
Aktürk’e göre Osmanlı Devleti’nin çökmesi, Hindistan, Mısır, Orta Asya ve diğer
İslam ülkelerinin sömürgeleştirilmesiyle birlikte İslam medeniyetinin siyasî yapısı
ortadan kalkmış ve daha sonra da kurulamamıştır. Zira günümüzde bu
medeniyetin karşılığı sayılabilecek büyük bir devlet de bulunmamaktadır.522
Ortadoğu’da yaklaşık 400 yıl hüküm süren Osmanlı Devleti’nden kalan bir
ortak tarihi miras bulunmaktadır.523 2002 yılında iktidara gelen Ak Parti,
Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanmasına, Türk halkının bölgeyle tarihi ve kültürel
bağlarına önem vermiştir. Çetinsaya’ya göre Ak Parti, Soğuk Savaş döneminin bir
cephe ülkesi veya Soğuk Savaş sonrası önerilen bir köprü ülkesi değil Türkiye’yi
bölgesel bir güç veya merkez ülke yapmayı hedeflemiştir. Bu minvalde Ak Parti’nin
Ortadoğu’ya ilişkin vizyonu; “karşılıklı güvenlik, siyasî diyalog, ekonomik bağımlılık,
kültürel etkileşim ve farklı etnik/mezhepsel yapıların bir arada yaşamalarını
sağlayacak çok kültürlü bir yapının tesis edilmesi” olmuştur.524
Türkiye’nin Ortadoğu’daki faaliyetleri bağlamında 2009 yılından itibaren
“eksen kayması” tartışması başlamıştır. Çandar’a göre bu tartışma, Türkiye’nin
Batı’dan uzaklaşarak farklı coğrafyalara ve özellikle İslam dünyasına yönelmesi,
Cumhuriyet’in bazı temel ilkeleri yerine Osmanlıcı bir vizyonun canlandırılmaya
çalışıldığı algısıyla bağlantılıdır.525 Davutoğlu’na göre bu yaklaşım, iyi niyetli
520 Kurşun, Z. (2014). Ortadoğu neden vazgeçilmezdir? Web: http://ordaf.org/ortadogu-neden-
vazgecilmezdir/ adresinden 24 Eylül 2017’de alınmıştır. 521 Davutoğlu, a.g.e., 132. 522 Aktürk, Ş. (2013). Türkiye’nin kimlikleri, din, dil, milliyet, devlet ve medeniyet. İstanbul: Etkileşim
Yayınları, 104-105. 523 Davutoğlu, a.g.e., 132-397-398-414-415. 524 Çetinsaya, a.g.m., 928-930-933. 525 İnternet: Çandar, C. (2010). Türk dış politikasında eksen tartışmaları: çok kutuplu dünya için yeni bir
vizyon. Web: https://www.setav.org/turk-dis-politikasinda-eksen-tartismalari-cok-kutuplu-dunya-icin-yeni-
bir-vizyon/ adresinden 1 Eylül 2017’de alınmıştır.
145
olmayan ve Türkiye’nin çevre bölgelerde aktif hale gelmesi üzerine yapılan
konjonktürel değerlendirmelerdir.526
Kardaş’a göre bu tartışma, Türkiye’nin dış politikada çeşitlemeye gitmesi ile
ilgilidir. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin Balkanlarda etkin olmasıyla birlikte Yeni-
Osmanlıcılık tartışması gündeme gelmiştir. Bilahare Türkiye, ABD’ye rağmen
Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmiştir. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin olumsuz
bir seyir izlemesi ise eksen kayması tartışmasını ivmelendirmiştir. Bu tartışma,
Hükümet’in “İslamcı” kimliğini terk etmeyerek dış politikayı da şekillendirmeye
çalıştığı iddiasıyla sıkça ifade edilmiştir.527
Musaoğlu ve Özgöker’e göre Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Batılı
kimliğinin ölçütü, stratejik konumu ve askerî gücü olmuş, kültürel ve dini farklılık
geri planda kalmıştır. Soğuk Savaş sonrasında ise Türkiye, Avrupa’nın “ötekisi”
olarak algılanmaya başlanmış, medeniyetler çatısması tezi de bu süreçte etkili
olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Batı’nın kimliğini şekillendiren ve negatif olarak
tasarladığı öteki SSCB olmuştur.528
Temel olarak kimlik, bireyin kendisini toplumsal bir kategori olan grupla ve
grubun baskın değerleriyle özdeşleştirmesidir. Özdeş olma haliyle kimlik, aynı
zamanda diğerine göre karşıtlık ve farklılık anlamına gelmektedir.529 Kılıçbay’a
göre kimlik kavramı, hem varlığını borçlu olduğu, hem de bu varlığı sürekli
sakatlayan iki temel paradoksun etkisi altındadır. Dolayısıyla iki tarafın birbirini
inşa ettiği ve farklılıkların yok sayıldığı bir süreç devam edip gitmektedir.530
Hanioğlu’na göre “Cumhuriyetin kurucu kadrosunun tercihinin Batılı kimlik
olduğunu ve Ortadoğu’dan uzak durulması gerektiğini” savunan elit bir yaklaşım
bulunmaktadır. Öte yandan, Türkiye 1924 yılında Musul konusunun çözümü için
MC’ye yaptığı başvuruda, kendisini bir “Ortadoğu” devleti olarak tanımlamıştır. Bu
yazıda, bir büyük Batılı güç (İngiltere) ile bir Ortadoğu devleti arasında, bir Doğu
526 İnternet: Davutoğlu: eksen kayması tartışması iyi niyetten yoksun, (2010). Web:
http://www.radikal.com.tr/yorum/davutoglu-eksen-kaymasi-tartismasi-iyi-niyetten-yoksun-1002843/
adresinden 4 Eylül 2017’de alınmıştır. 527 Kardaş, Ş. (2011). Türk dış politikasında eksen kayması mı? Akademik Ortadoğu, 5(2), 26-28-38. 528 Musaoğlu, N. ve Özgöker, U. (2011). Avrupa kimliği kurgusu. İstanbul: Kriter Yayınları, 135-136. 529 Erdenir, F.H.B. (2010). Avrupa kimliği, AB’nin yarım kalan kikayesi. İstanbul: Alfa Yayınları, 14-29-30. 530 Kılıçbay, M.A. (2003). Kimlikler okyanusu. Doğu Batı, 23(6), 161-162.
146
halkının (Musul halkı) geleceğine ilişkin son derece önemli bir anlaşmazlığın
MC’ye sunulduğu ifade edilmiştir. 531
Aktürk’e göre Cumhuriyetin kurucu kadrosunun büyük çoğunluğu Balkan ve
Kafkas kökenli olarak bir tür Avrupalı kimliğe sahiptirler. Kurucu kadro, Osmanlı
Devleti’nin aslında bir “Avrupa İslam Devleti” olmasına rağmen eğitim ve kültür
politikalarında Asya merkezli yaklaşımları benimsemiştir. Türk halkı tanımlanırken
Moğolca ile ortak “ulus” kelimesi kullanılmış, dönemin yarı resmi gazetesine “Ulus”
adı verilmiştir. Daha sonra Türkiye, Avrupalı milletlerden biri olarak görülmemiş,
kimliği itibarıyla Türk milleti, “Türki, Müslüman ve Osmanlı milletler ailelerinin”
üyesi olarak tasvir edilmiştir.532
Öte yandan, Avrupa devletlerinin Türkiye’ye bakışı önemlidir. Pazarcı’ya göre
Türk halkının farklı din ve kültürden olması, bu devletlerin yaklaşımını olumsuz
şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin coğrafi olarak tam bir Avrupalı olmadığı,
bütünleşmiş ve siyasî kimlik geliştirmiş bir AB’ye katılmasının sorunlar yaratacağı
ifade edilmiştir. Hükümet’in yapmış olduğu reformlara, AB nezdinde olumlu
yaklaşılsa da, her iki tarafın da sorunlara çözüm üretemediği görülmektedir. AB’nin
İlerleme Raporları’nda ifade edilen Türkiye’de demokratikleşme, hukukun
üstünlüğü ve genel olarak insan haklarına saygı533 konularındaki eleştirilerin
benzeri, AB Komisyonu’nun 9 Kasım 2016 tarihinde kabul ettiği İlerleme
Raporu’nda da yer almaktadır. Bu raporda, 15 Temmuz darbe girişimi,
demokrasiye doğrudan saldırı olarak belirtilmiş ve sonrasında alınan önlemlere/
uygulamalara yer verilmiş, reformların yavaşlaması, yargının durumu, insan
hakları, basın, toplanma ve ifade özgürlüğü konularındaki gelişmeler,
milletvekillerinin tutuklanması, Kürt sorunu gibi konular yer almıştır. Bu konular,
tam üyeliğin koşulu olan Kopenhag siyasî kriterlerine uyum sağlanması
bağlamında incelenmektedir. İlerleme Raporu’nda ayrıca, Türkiye’nin yaklaşık 3
milyon sığınmacıya ev sahipliği yapması, Kıbrıs’ta çözüm için atılan adımları
531 Hanioğlu, M.Ş. (2017). “Ortadoğululuk”tan “batılılık”a kimlik serüvenimiz. Web:
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/05/07/ortadogululuktan-batililika-kimlik-seruvenimiz
adresinden 9 Ekim 2017’de alınmıştır. 532 Aktürk, a.g.e., 21-22. 533 Pazarcı, a.g.e., 265-266.
147
desteklemesi ve AB-Türkiye arasında sığınmacılara ilişkin varılan mutabakat
olumlu bir şekilde yer almıştır.534
İlerleme Raporu’ndan hareketle Türkiye’nin belli ölçüde AB perspektifinden
uzaklaştığı, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler gibi
konularda geriye düştüğü söylenebilecektir. Öte yandan, muhalif kesimlerce, iç ve
dış politikada İslami/muhafazakâr anlayış ve uygulamaların öne çıktığı, Türkiye’nin
dönüştürülmeye çalışıldığı ve bağımsız oyuncu olma hedefinin Türkiye’yi
“Ortadoğululaştırdığı” iddia edilmektedir. Bu arada Ortadoğu’nun genelinde otoriter
yönetimler bulunduğu, demokrasi, temel haklar ve özgürlükler konusunda ciddi
sorunlar yaşandığı, dini, etnik ve mezhep temelli çatışmalar ve baskıların sürdüğü
görülmektedir.535
Ayhan’a göre “Ortadoğululaşmak” kavramı, Ortadoğu’daki rejimlere veya
geleneksel toplumsal yapılarına vurgu yapmak için kullanılmaktadır. Ayrıca bu
kavram, Ortadoğu siyasetindeki aktörlerin hedeflerini gerçekleştirmek için bölgesel
sorunlara taraf olma politikalarını tanımlamaktadır. Bir dönem Türk dış politikasının
başarısında, Ortadoğu’daki aktörlerin hassasiyetlerini gözeterek adım atmasının
büyük rolü olmuştur. Ancak daha sonra Türkiye’nin kapsayıcılığı ve tarafsızlığı
zedelenerek mezhepsel bağlantılar üzerinden ilişkilerini sürdürmeye yöneldiği
algısı oluşmuştur.536
Türkiye’nin Ortadoğu’daki sorunları çözme, arabulucu olma isteği ve bölge
ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi ile Türkiye’de demokrasi, hukuk ve yönetim gibi
alanlarda yaşanan sorunların “Ortadoğululaşmak” olarak tanımlanması iki farklı
konudur. Kurşun’a göre Ortaçağlarda Roma ve Bizans, daha sonra Portekiz,
İspanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya, ABD ve RF, Ortadoğu ile ilgilenerek
ittifaklar kurmuşlardır. Söz konusu devletler, emperyal hedeflerle, doğal kaynaklar
ve zenginlikleri yönetmek amacıyla bölgeye yönelmişlerdir.537 Müslüman bir ülke
534 2016 İlerleme Raporu’nun Türkçe çevirisi için bkz. İnternet: Avrupa Komisyonu, Komisyon Çalışma
Dokümanı, Türkiye Raporu, (2016). Web: https://www.ab.gov.tr/files/pub/2016_ilerleme_raporu_tr.pdf. 535 İnternet: Gürsel, K. (2010). Ortadoğulu olmak ya da olmamak. Web: http://www.milliyet.com.tr/
yazarlar/kadri-gursel/ortadogulu-olmak-ya-da-olmamak-1250541/ adresinden 3 Kasım 2017’de alınmıştır. 536 İnternet: Ayhan, V. (2010). Türkiye “Ortadoğulu”laşıyor mu? Web: http://orsam.org.tr/orsam/DPAnaliz/
12412?dil=tr adresinden 28 Ekim 2017’de alınmıştır. 537 Kurşun, a.g.m.
148
olarak Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi ve arabuluculuk
yapmaya çalışması doğaldır. Ancak Oran’a göre Türkiye, dış etkilere açık ve
zengin petrol kaynakları olan Ortadoğu ile ilişkilerinde ikilem içindedir. Türkiye
bölgede hem etkin olmak durumunda hem de bunu yaparken bölgenin iç sorun ve
çatışmalarla dolu girdaplarına çekilmemek zorundadır.538 Ancak Türkiye, Suriye iç
savaşına müdahil devletlerden biri olmuştur. B.Esad’ı iktidardan düşürmek için
ÖSO’yu destekleyen, muhalif grupları ÖSO çatısı altında toplamaya çalışan
Türkiye, “Suriye Geçici Hükümeti”ne ev sahipliği yapmaktadır. Bir yönüyle Esad
rejimi, Türkiye üzerinden yıpratılmaya ve/veya iktidardan düşürülmeye
çalışılmaktadır.
Suriye iç savaşı, Türkiye’deki mezhep ve etnik temelli fay hattını bir ölçüde
etkilemiştir. Suriye’de tarihi geçmişi olan mezhep temelli bir sorun yaşanmaktadır.
Nusayri olan Esad ailesinin yönettiği rejim ile Sünnî Müslüman kesim arasında
devam eden gerilim bir iç savaşa dönüşmüştür. Suriye’de % 8-12 oranında nüfus
oranına sahip olduğu değerlendirilen ve en büyük dini azınlık olan Nusayriler, Arap
Alevîleri olarak da adladırılmaktadırlar. Nusayriler, Ebu Şuayb Muhammed b.
Nusayr en-Nemiri’ye atıfla bu şekilde tanımlanmaktadırlar. Suriye, Lübnan ve
Türkiye’de yaşayan Nusayrilerin % 75’i Suriye’de, bu nüfusun % 75’i de Lazkiye’de
yaşamaktadır. Türkiye’de Nusayriler, Hatay, İskenderun, kısmen Adana ve
Mersin’de, Lübnan’da ise daha çok kuzey kesimlerinde ikamet etmektedirler.
Nusayriler, Fransız manda yönetimi sırasında etkin bir güç olarak ortaya çıkmış,
bağımsızlık sonrasında Sünnîler arasında yaşanan iktidar mücadelesinden istifade
etmişlerdir.539
Baas rejimi 1963 yılında askerî darbe ile iktidara gelerek bir azınlık iktidarı
kurmuştur. Suriye İhvanı, 1946 yılında kuruluşundan 1982 yılındaki Hama
katliamına kadar siyasî ve sosyal alanda var olmaya çalışmış, daha sonra silahlı
mücadeleye girişmiştir. B.Esad’ın iktidara gelişiyle birlikte yurt dışındaki İhvan ve
diğer muhalifler, farklı dönemlerde değişim taleplerini gündeme taşımışlardır.
538 Oran, a.g.m., 26. 539 Koyuncu, A.A. (2016). Suriye’de azınlıklar ve azınlıklararası ilişkiler. Okur, M.A. ve Salık, N. (Editörler).
Bağımsızlıktan Arap baharına Suriye, iç ve dış politika. Ankara: Nobel Yayıncılık, 190-191 ; İnternet: Üzüm,
İ. Nusayrilik. (33), 270-274. Web: http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c33/c330194.pdf adresinden
12 Kasım 2017’de alınmıştır.
149
Sünnî egemen siyaset eksenindeki bu taleplere, büyük ölçüde baskıcı politikalar
ile yanıt verilmiştir.540
Suriye krizine yönelik mezhep temelli argümanlar, Türkiye’de siyasî partiler
ve halk arasında gerilime ve kutuplaşmalara yol açmıştır.541 Hatay’da “Alevî Esad
din kardeşlerimizi katlediyor” algısı yaratıldığı, ayrıca “Alevîler silahlanıyor, Esad
için savaşıyorlar” propagandasının yapıldığı iddia edilmiştir. Ayrıca Hatay’da “Esad
rejiminin yıkılması halinde sıranın Alevî kesime geleceği” kaygısı ortaya
atılmıştır.542 Hatay’da kamplara yerleştirilen Sünnî sığınmacılarla yaşanan dil
sorununu çözmek için görevlendirilen Alevî vatandaşlar ile sığınmacılar arasında
uyumsuzluk yaşandığı da iddia edilmiştir.
Dönemin Başbakanı Davutoğlu 7 Haziran 2015 tarihindeki genel seçimler
öncesi Hatay’da yaptığı mitingte, “CHP'nin Hatay’daki liste başı adayı (Hilmi
Yarayıcı) Esad’a şarkı yazan bir adam, Hatay bunlara oy verir mi?” ifadelerini
kullanmıştır.543 Bu minvalde Batı ve Arap medyasında; “Hatay nüfusunun
1/3’ünden fazlasını oluşturan Alevîlerin çoğunun B.Esad’ı desteklediği, Sünnîlerin
ise muhaliflerden yana oldukları”, “Hatay’da Alevîlerin, Suriye ihtilafında B.Esad’ı
destekledikleri, Batı’nın ve kendi hükümetlerinin, meşru bir rejimi devirmeye
yönelik olarak ‘aşırı unsurlara’ yardımcı olduğuna inandıkları” belirtilmiştir.544 Aynı
zamanda bu tablo, Hatay’daki Alevî-Sünnî ayrışmasının Türkiye’ye karşı
kullanılacak bir koz olduğunu göstermektedir.
Öte yandan, Kobani’deki gelişmeler bağlamında sığınmacı konusu etnik
boyutuyla gündeme gelmiştir. 2014 yılında DEAŞ (IŞİD) Kobani’yi kuşatması
üzerine birkaç gün içinde yaklaşık 200 bin Suriyeli Türkiye’ye göç etmiştir. Suriye 540 Akkaya, G.N. (2016). Suriye MKÖ hareketi, kuruluşu, söylemi ve siyasal faaliyetleri. Okur, M.A. ve
Salık, N. (Editörler). Bağımsızlıktan Arap baharına Suriye, iç ve dış politika. Ankara: Nobel Yayıncılık, 182-
184. 541 Erdoğan, a.g.e., 6. 542 İnternet: Yiğit, H. (2012). Suriye’de yaşananlara ve mezhep gerilimine Hatay’dan bakmak. Web:
http://sendika62.org/2012/08/suriyede-yasananlara-ve-mezhep-gerilimine-hataydan-bakmak-hamide-yigit/
adresinden 21 Ekim 207’de alınmıştır. 543 İnternet: CHP adayı Hilmi Yarayıcı’dan Başbakan Davutoğlu’na cevap, (2015). Web:
https://www.cnnturk.com/turkiye/chp-adayi-hilmi-yarayicidan-basbakan-davutogluna-cevap adresinden 23
Eylül 2017’de alınmıştır. 544 İnternet: Suriye savaşı Hatay’da mezhep ayrılığını körükledi, (2013). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/09/130904_guardian_hatay ; Türkiye’deki Aleviler Esad’ı
destekliyor, (2013). Web: http://www.gazetevatan.com/-turkiye-deki-aleviler-esad-i-destekliyor--522653-
dunya/ adreslerinden 9 Ekim 2017’de alınmıştır.
150
sınırındaki 11 ayrı noktadan Şanlıurfa’ya kabul edilen sığınmacıların yaklaşık 80
bini Suruç’ta kalırken, diğerleri başka şehirlerdeki akrabalarının yanına gitmişlerdir.
Ayrıca Kobanili sığınmacılar için Suruç’ta 30 bin kişilik kamp kurulmuştur.
Kobani’ye saldırının ilk gününde 70 bin kişi kayıt altına alınmadan Türkiye’ye kabul
edilmiştir. Bunun sonucunda PKK ve/veya PYD/YPG ile irtibatlı kişilerin Türkiye’ye
giriş yapmaları ve tedavi görmeleri için imkân doğmuştur. Daha sonra Mürşitpınar
Sınır Kapısı’ndan Kobani’ye geri dönen sığınmacılar arasında Türk vatandaşı olup
olmadığı kontrol edilerek sınırı geçmelerine izin verilmiştir. Kobani’den DEAŞ
(IŞİD)’ın çekilmesi sonrası yaklaşık 62 bin sığınmacı geri dönüş yapmıştır.545 2017
Ekim ayı itibarıyla Suruç’taki kampta yaklaşık 22 bin sığınmacı konaklamaktadır.546
Şanlıurfa, Diyarbakır ve çevre illere yerleşen Kobanili sığınmacıların durumu,
diğer sığınmacılardan farklı olmuştur. Kobani meselesi ve ağırlıklı olarak Kürt
sığınmacıların sorunları, HDP ve insan hakları örgütleri tarafından yakından takip
edilmiştir. Seküler PYD/YPG ile aşırılıkçı DEAŞ (IŞİD) ve cihatçı örgütler
üzerinden Türkiye’yi hedef alan propaganda argümanları geliştirilmiştir. Dolayısıyla
konu insani boyutunun yanı sıra siyasî yönüyle ele alınmıştır.
Bazı insan hakları örgütleri (İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Uluslararası
Af Örgütü, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Göç Platformu)
Şanlıurfa ve Kobani’de yaptıkları görüşmeler ve izlenimleri neticesinde bir rapor
hazırlamışlardır. Raporda, Kobanili sığınmacılarla yapılan görüşmelere atfen,
“Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği kanaatinin yaygın olduğu, trenlerle askerî
mühimmatın sınıra getirilerek IŞİD’e teslim edildiğini görenler bulunduğu” iddiaları
yer almıştır. Ayrıca raporda, Kobani’de PYD/YPG yetkilileri ile yapılan görüşmelere
istinaden, “IŞİD’in Kobani’de ilerleyişi karşısında uluslararası toplumdan yardım
alınamadığı, silah taleplerinin yerine getirilmediği, örgütün zaman zaman Türkiye
üzerinden sızmalar yaparak saldırıda bulunduğu” belirtilmiştir.547
545 İnternet: Leylak, A. ve Şulul, Ö. (2015). 62 bin 358 kişi Kobani’ye geri döndü. Web:
http://www.hurriyet.com.tr/62-bin-358-kisi-kobani-ye-geri-dondu-29138462 adresinden 16 Ekim 2017’de
alınmıştır ; Kobane-Suruç ziyareti raporu, (2014). İnsan Hakları Örgütleri (İnsan Hakları Derneği, Mazlum-
Der, Uluslararası Af Örgütü, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Göç Platformu). 546 İnternet: AFAD geçici barınma merkezleri, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/
files/30_10_2017_Suriye_GBM_Bilgi_Notu.pdf adresinden 4 Kasım 2017de alınmıştır. 547 Kobane-Suruç ziyareti…, a.g.e.
151
Kobani meselesi üzerinden bir “Kürt dayanışması” sergilenmiştir. Siyasî
farklılıklara rağmen Kobani’yi savunmak için Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtler
birlik içinde hareket etmişlerdir. Ergil’e göre söz konusu dayanışmanın süresi Irak
ve Suriye’deki gelişmelere bağlı olup bu gelişme Kürt koridoru ve ayrılıkçılık
hareketleri bağlamında Türkiye tarafından kaygıyla izlenecek bir durumdur.548
Ayrıca Kobani meselesi, Türkiye içinde Kürt ve muhalif çevreleri hareketlendirmiş,
kriz ortamında yaşanan aksaklıklara rağmen, “DEAŞ (IŞİD) ile ilişkisi, Kobani
savunmasına destek vermemesi” argümanları üzerinden Türk hükümeti hedef
alınmıştır.
Buna ilaveten PKK’ya müzahir çevrelerin, Kobanili Kürt sığınmacıların
kamplara yerleşmemesi için propaganda yaptıkları iddia edilmiştir. Kamplardaki
sığınmacıların, devlet yetkililerince daha sıkı kontrol altında tutulacakları için
örgütün yönlendirmesi dışında kalmaları doğaldır.549 Bu nedenle Kürt
sığınmacıların, başta Diyarbakır olmak üzere tanıdıklarının olduğu şehirlere
yerleşmeleri ve bölge halkıyla temas içinde olmaları, örgüt tarafından tercih
edilebilecek bir durumdur.550 Oysa Şanlıurfa Valiliği, ilk dönemde kitlesel şekilde
gelen sığınmacıların konaklayacağı kamp bulunmaması nedeniyle Suruç ve
Şanlıurfa’da yaşayan akrabalarının yanına gitmelerini teşvik etmiş, akrabası
olmayanları kamplara yönlendirmiştir.551
Türkiye’nin tüm şehirlerine dağılmış olan sığınmacıların toplum içinde ve
medyada görünürlükleri artmıştır. Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi’nin
2015 yılında tahliye edilmesi, Fırat Kalkanı Harekâtı, İdlib Operasyonu, PYD/YPG
ve DEAŞ (IŞİD)’e yönelik önlemler gibi konular medyada sıklıkla yer almaktadır.
Suriye kaynaklı bu gelişmelere rağmen Türkiye’de sığınmacıların yol açtıkları
sorunların belli ölçüde ön plana çıkartılmaması dikkat çekicidir.
Sığınmacı kaynaklı olumsuzluklar ve oluşan algı, toplumsal kabullenme
düzeyini de etkilemektedir. Son dönemde Türk halkı, sosyo-ekonomik açıdan zor
548 Morkoç, a.g.m. 549 İnternet: Kobanili sığınmacılar PKK kıskacında, (2015). Web: http://www.dunyabulteni.net/yurt-
haberleri/319141/kobanili-siginmacilar-pkk-kiskacinda adresinden 11 Eylül 2017’de alınmıştır. 550 İnternet: Ün, A. (2017). Kobani’yi Diyarbakır’a taşıdılar. Web: http://www.hurriyet.com.tr/kobaniyi-
diyarbakira-tasidilar-40566645 adresinden 11 Eylül 2017’de alınmıştır. 551 Kobane-Suruç ziyareti…, a.g.e.
152
bir dönemden geçmektedir. Sığınmacılara maddi imkânlar sunulduğu gerekçesiyle
yerel düzeyde ve ülke genelinde bazı toplumsal tepkiler bulunmaktadır. Oysa
İnsani Gelişme Vakfı (İGV) ve Ipsos’un Mayıs 2017 tarihli “Mülteci Hayatlar
Monitörü” konulu araştırmasına göre Suriyeli sığınmacıların % 85’inin ana geliri
çalışarak kazandıkları ücretlerdir. Düzenli/düzensiz olarak sosyal yardım alanların
oranı %13, ailesinin ve arkadaşlarının maddi desteğiyle geçinenlerin oranı
% 6’dır.552 Bu durum maddi ve sosyal yardım boyutuyla toplumda oluşan
sığınmacı algısının yanlış olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de Suriyeli kadınlarla evliliklerin hatta ikinci evliliklerin yapılması
sonucunda Suriyeli gelin sayısı 6500’e ulaşmış durumdadır. Genellikle fakir ve
güvencesi olmayan Suriyeli kızlar ile evlilikler gerçekleştirilmekte hatta bunun bir
ticarete dönüştüğü ifade edilmektedir. Özellikle Mardin, Gaziantep ve Kilis’te
yoğun şekilde bu tür evlilikler yapılmakta, öte yandan boşanma vakalarında da
artış yaşanmaktadır. Bir yandan sığınmacılar açısından “Türkiyelileşme” süreci
işlerken553, öte yandan Türk aile yapısı bu evliliklerden olumsuz şekilde
etkilenmektedir.
İGV ve Ipsos’un Mayıs 2017 tarihli araştırmasına göre sığınmacıların
yaklaşık % 45’i “Suriyeli oldukları için Türk halkı tarafından dışlandıklarını”
belirtmektedir.554 Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında Türk askerleri Suriye’de şehit
olurken, Suriyeli gençler ve yetişkinlerin Türkiye’de normal yaşantılarını
sürdürmeleri eleştirilmiştir. Ayrıca sığınmacılar geldikten sonra Türkiye’de salgın
hastalıkların arttığı, kamu hizmetlerinde aksamalara yol açtıkları, kültürel
uyuşmazlığın olduğu, temizliğe önem vermedikleri gibi olumsuz söylemler
artmıştır.555 Herşeye rağmen sığınmacıların yaşadıkları mağduriyetin büyüklüğü ve
gelenlerin çoğunluğunun (Sünnî) Müslüman olmasının, Türk halkının kabullenme
552 İnternet: Mülteci hayatlar monitörü, (2017). İnsani Gelişme Vakfı ve Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü.
Web: http://ingev.org/wp-content/uploads/2017/07/Multeci-Hayatlar-Monitorü.pdf adresinden 2 Kasım
2017’de alınmıştır. 553 553 İnternet: Bozan, İ. (2017). Suriyelilerle 2.evlilik sosyal sorun. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-
jazeera-ozel/ suriyelilerle-2-evlilik-sosyal-sorun adresinden 6 Mart 2017’de alınmıştır. 554 Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e. 555 İnternet: Şimşek, C.M. (2016). Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara yönelik algı ve yaklaşımlar. Web:
http://www.hurriyet.com.tr/turkiyede-suriyeli-siginmacilara-yonelik-algi-40294756 adresinden 7 Mart
2017’de alınmıştır.
153
sürecinde olumlu etkisi bulunmaktadır.556 Ancak bu olumsuzluklar ve algılar, Ensar-
Muhacir kardeşliği üzerine kurulmaya çalışılan toplumsal ilişkinin zedelenmesine
ve sığınmacıların ötekileştirilmesine yol açabilecek niteliktedir.
3.4. Toplumsal Sorunların Ortaya Çıkması
Waever’e göre toplumsal güvenliğe yönelik en büyük tehditlerden biri göçtür.
Göç nedeniyle “ülkenin istila edildiği, halkın özelliğini kaybetmeye başladığı, nüfus
oranlarının değiştiği ve halkın değerleri/kimliğinin zarar gördüğü” gibi hususlar
ifade edilmektedir. Buna ilaveten Greenhill’e göre kitlesel göçü kabul eden ülkede,
farklı siyasî görüşlerin ve çıkar gruplarının harekete geçirilmesi/istismar edilmesi
hedeflenmektedir. Bu minvalde sığınmacı konusunun, Türkiye içinde sorunlara ve
tartışmalara yol açtığı görülmektedir.
Öncelikle göçün sürekliliğinde etkisi bulunan akrabalık ilişkileri, aynı kültür ve
kökenden olma gibi faktörleri içeren “sosyal ağlar”, sığınmacıların Türkiye’ye
gelişlerinde de öne çıkmıştır. Sığınmacıların yeni yerlerine uyum sağlamalarını,
risk ve maliyetlerin azaltılmasını sağlayan sosyal ağlar, Türkiye’de daha kolay bir
şekilde düzen kurabilmeleri ve yeni çevrelerinden yardım alabilmeleri açısından
önemlidir. Daha ziyade yoksul ve eğitimsiz kesimler bu yola başvurmakta, kapalı
ve dar bir çevrede yaşamlarını sürdürmelerine neden olmaktadır. Öte yandan,
sığınmacıların profili ile yerleştikleri şehirlerin genel yapısının örtüşmesi
sonucunda belli ölçüde toplumsal uyum da artmaktadır.557
Ağırlıklı olarak Suriye’nin kuzeyinden gelen sığınmacıların bir kısmı,
Türkiye’den yıllar önce Suriye’ye göç edenlerden oluşmaktadır. Türkiye’nin tüm
şehirlerine farklı yoğunluklarda dağılmış olan sığınmacıların, özellikle sınır hattı ve
yakınındaki şehirlerde akrabaları bulunmaktadır. Çağaptay’a göre Türkiye’ye gelen
556 Şimşek, a.g.m. 557 Tamçelik, S. ve Ayvaz, G.M. (2016). Suriyeli mülteciler sorununun Türkiye’ye yansıması. Çomak, H.,
Sancaktar, C. ve Demir S. (Editörler). Uluslararası politikada Suriye krizi. İstanbul: Beta Basım A.Ş., 21.
154
Kürt ve Arap kökenli sığınmacıların bir kısmı, özellikle Şanlıurfa ve çevre şehirlere,
Nusayri ve Ermeni sığınmacılar ise Hatay ve çevresine yerleşmişlerdir.558
Öte yandan, sığınmacıların yerleştirilmesinde bir “sosyal mühendislik” çabası
olduğu iddia edilmiştir. Kaya’ya göre Türkiye’nin Suriyelileri yerleştirme politikası,
Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda uyguladığı iskân politikasına benzemektedir. 1864
yılında Osmanlı topraklarına göç eden Çerkes nüfus, Balkan milliyetçiliğini
dengelemek amacıyla kullanılmıştır. Günümüzde Sünnî ağırlıklı sığınmacıların,
Kürt milliyetçiliğinin artışını engellemek için demografik ve ideolojik bir unsur olarak
kullanıldığı iddia edilerek, geçmişte Türkiye’nin Irak’tan kaçan Kürtlere “açık kapı”
politikası uygulamadığı belirtilmiştir. Turan ve Erdoğan’a göre Türkiye’nin Suriyeli
sığınmacıları kabulünde ve yerleştirmesinde sosyal mühendislik çabası
bulunmamaktadır.559 Tarlan’a göre ise sığınmacıların gelecekte Türkiye’de Kürt ve
Alevî nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehirlerde iskân edileceği, sığınmacılar
üzerinden demografik yapıyı değiştirme ve sosyolojik yapıyı dönüştürmenin
hedeflendiği iddiası bulunmaktadır.560
Sığınmacılar yoğun şekilde yaşadıkları şehirlerin demografik yapısını
değiştirmeye başlamışlardır. Bazı şehirlerde sığınmacı sayısı, şehrin nüfusunun
belirli bir oranına ulaşmıştır. Dolayısıyla sığınmacılar, şehirlerin sosyal, siyasî ve
ekonomik hayatını etkileyebilecek/yönlendirebilecek, asayiş ve güvenlik boyutuyla
sorun çıkarabilecek bir düzeye erişmişlerdir. Örneğin Kilis’in nüfusu yaklaşık 130
bin olmasına rağmen şehirdeki “geçici koruma” altındaki Suriyeli sayısı 129 bine
ulaşmıştır. Yaklaşık 1.5 milyon nüfusu bulunan Hatay’da kayıt altına alınmış 433
bin Suriyeli yaşamaktadır. 1 milyon 940 bin nüfuslu Şanlıurfa’da 451 bin, 1 milyon
558 İnternet: Çağaptay, S. (2014). The impact of Syria’s refugees southern Turkey. The Washington Institute
for Near East Policy, 30. Web: https://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/Policy
Focus130_Cagaptay_Revised3s.pdf adresinden 17 Temmuz 2016’da alınmıştır. 559 İnternet: Kaplan, B. (2015). Suriyeliler, Kürt nüfusu dengelemek için kullanılıyor. Web:
http://habervesaire.com/suriyeliler-kurt-nufusu-dengelemek-icin-kullaniliyor/ adresinden 26 Eylül 2017’de
alınmıştır. 560 İnternet: Tarlan, K.V. (2016). Vatandaşlık ve iskân kıskacında: Suriyeli mülteciler. Web:
http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7793/vatandaslik-ve-iskan-kiskacinda-suriyeli-multeciler#.
WgTMJIVOJZU adresinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır.
155
974 bin nüfuslu Gaziantep’te 343 bin Suriyeli ikamet etmektedir. Kayıt altına
alınamamış Suriyeliler de eklendiğinde bu rakamlar daha da artmaktadır.561
Sığınmacı sayısının büyüklüğüne rağmen Türkiye ekonomik ve mali
imkânları ölçüsünde toplumsal uyumlarına katkı sunmaktadır. Bu alanda başarılı
olan Almanya, ABD ve Kanada’da öncelikle göçmen ve sığınmacıların dil becerileri
geliştirilmeye, uyumlarını hızlandıracak kurslara ve eğitim, sağlık, konut gibi
alanlardaki sorunların çözümüne odaklanılmıştır.562 Türkiye’de sığınmacılara
yönelik kurslar sayesinde bilgi, beceri ve özgüvenlerinin artırılması hedeflenmiştir.
AFAD barınma merkezlerinde düzenlenen yabancı dil, bilgisayar okuryazarlığı ve
halı dokuma gibi kurs ve sertifika programlarına 225 bin Suriyeli katılmıştır.563
Sığınmacılara yönelik faaliyet gösteren paydaş kuruluşların yelpazesinin geniş
tutulması, yerel yönetimlerin ve sığınmacıların kurdukları dernek/vakıfların etkin
hale getirilmesi önemlidir. Sığınmacıların yaşadıkları şehirlere/semtlere belli
ölçüde uyum sağlamaları, toplumsal kabullenme seviyesini ve birlikte yaşama
kültürünün gelişmesine, toplumsal gerginlik ve çatışmaların azalmasına katkı
sunabilecektir.564
Sığınmacı ve göçmenlerin bulundukları ülkelerin koşullarına göre
vatandaşlığa kabul edilmeleri hedeflenmektedir. Mülteci hukuku açısından 1951
Cenevre Sözleşmesi’nin 34. maddesinde565, Türkiye gibi taraf ülkelere “mültecileri”
vatandaşlığa kabul etmeleri tavsiye edilmektedir. YUKK’a göre Türkiye, Avrupa
dışından gelen sığınmacıları “şartlı mülteci” olarak tanımlamaktadır. Buna göre
Türkiye, “geçici koruma” kapsamındaki Suriyelilere “uluslararası koruma” ile “şartlı
mülteci” statüsü vermeden vatandaşlığa almaya başlamıştır. Bu uygulama,
561 Çağaptay, a.g.e., 4-7. 562 İnternet: Şimşek, D. and Çorabatır, M. (2016). Challenges and opportunities of refugee integration in
Turkey. İstanbul, Ankara: Research Centre on Asylum and Migration (IGAM) and the Heinrich Böll
Foundation, 38-56, Web:http://www.igamder.org/wp-content/uploads/2017/01/Challengesandoportunitiesof-
refugeeintegrationinturkey.pdf adresinden 7 Mart 2017’de alınmıştır. 563 İnternet: Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımlar, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/
2373/files/Suriyeli_Siginmacilara_ Yapilan_Yardimlar+7.pdf adresinden 14 Ekim 2017’de alınmıştır. 564 Asar, a.g.e., 207-211. 565 “34. madde: Taraf devletler, mültecileri özümlemeyi ve vatandaşlığa almayı her türlü imkân ölçüsünde
kolaylaştıracaklardır. Vatandaşlığa alma işlemlerini çabuklaştırmaya ve bu işlemlerin masraf ve resimlerini
her türlü imkân ölçüsünde azaltmaya özel çaba göstereceklerdir.” Sığınma ve mülteci…, a.g.e., s.78.
156
geçmişte Türkiye’ye gelen Afganlar, Ahıska Türkleri ve Bulgaristan Türklerine
yönelik politikalara benzemektedir.566
Sığınmacılara Türk vatandaşlığı verilmesi, uyum hedefi bakımından önemli
bir adımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 Temmuz 2016 tarihinde Polonya’daki
NATO Liderler Zirvesi dönüşünde, sığınmacıların Türk vatandaşlığına alınmasını
gündeme getirmiştir. Yapılan açıklamada, “bir Türk’ün Alman veya ABD vatandaşı
olabildiği, hicret eden Suriyelilerin Türkiye’nin belli yerlerine hatta TOKİ’ye ait boş
konutlara yerleştirilebileceği, Erzincan’da kendilerine taksitle konut verilen Ahıska
Türklerinde olduğu gibi Suriyelilere yönelik iskân ve istihdam politikası
uygulanabileceği, doktor, mühendis, avukat, sağlık elemanı, öğretmenlerden
istifade edilebileceği ve çifte vatandaşlığın uygulanabileceği” ifade edilmiştir.567
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söz konusu açıklaması, muhalefet partileri
tarafından farklı açılardan eleştirilmiştir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
“Türkiye’de işsiz ve fakirler varken, Suriyelilerin vatandaşlığa alınmaması
gerektiğini, sığınmacıların sorumlusunun yanlış dış politika izleyen Hükümet
olduğunu, Suriye’de barış sağlandığında sığınmacıların geri dönebileceklerini, aksi
halde Türkiye’nin sosyal dokusunun bozulacağını ve bu konuda bir referandum
yapılması gerektiğini” ifade etmiştir. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş
da “altyapısı hazırlanmadan Suriyelilerin vatandaşlığa alınamayacağını, bu konuda
bir referanduma gidilmesi gerektiğini ve kalıcı çözümün Suriye’de barışın
sağlanması olduğunu” belirtmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet
Bahçeli ise “milyonlarca Suriyeliye vatandaşlık vermenin milli beka ve varlığı
olumsuz şekilde etkileyeceğini, Suriyelilerin çıkardıkları olaylarda artış yaşandığını
ve öncelikle Türk vatandaşlarının sosyo-ekonomik sorunlarının çözülmesi
gerektiğini” açıklamıştır.568
Göç/sığınmacı konularının “siyasallaşma” eğilimi yüksektir. Bu durum
toplumsal ayrışmalara ve çatışmalara yol açabilmektedir. Ancak İçduygu’ya göre
566 İnternet: Pişkin, C. (2017). Bir defaya mahsus mülteci statüsü verilebilir. Web: https://www.evrensel.net/
haber/309093/bir-defaya-mahsus-multeci-statusu-verilebilir adresinden 7 Mart 2017’de alınmıştır. 567 İnternet: Özer, V. (2016). Suriyeliye TOKİ konutları. Web: http://www.hurriyet.com.tr/suriyeliye-toki-
konutlari-40139816 adresinden 3 Kasım 2017’de alınmıştır. 568 İnternet: Muhalefetten ‘Suriyelilere vatandaşlık’ tepkisi, (2016). Web: http://www.aljazeera.com.tr/
haber/muhalefetten-suriyelilere-vatandaslik-tepkisi adresinden 20 Ekim 2017’de alınmıştır.
157
sığınmacıların 2011 yılında Türkiye’ye gelişlerinden 2014 yılına kadar
siyasallaşma eğilimi sınırlı kalmıştır. 2015 yılında sığınmacıların AB’ye geçişlerinin
hızlanmasıyla birlikte uluslararası alanda konuya yaklaşım değişmiş ve Türkiye’de
de bu konuda siyasallaşma eğilimi artırmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
2016 Temmuz ayında sığınmacılara Türk vatandaşlığı verileceğini açıklamasıyla
birlikte siyasallaşma eğilimi daha da yükselmiştir. Böylece Türkiye’de dış ve iç
boyutu olan bir siyasallaşma süreci başlamıştır. Öte yandan, sığınmacılara yönelik
yerel düzeyde ve ülke genelinde çeşitli tepkiler olmasına rağmen özellikle seçim
dönemlerinde muhalif kesimlerce gündeme getirilen bir konu olmuştur.569
Sağıroğlu’na göre muhalefet partileri, göçü yönetme anlayışının
yerleşmesinde Hükümet’e engeller çıkarmayarak yapıcı olmuşlardır. Birçok ülkede
göçmen/yabancı karşıtlığı muhalefetin en etkili ve verimli kullandığı bir araç iken
Türkiye’de bu ölçüde bir durum yaşanmamıştır.570 Öte yandan, Hükümet’e baskı
yapma ve kamuoyu oluşturma gücü bulunan sivil ve siyasî unsurların da yetersiz
kaldıkları unutulmamalıdır. 16 Nisan Referandumu öncesinde muhalif partiler/
kesimler, Hükümet’e yönelik siyasî eleştirilerini özellikle “sığınmacılara
vatandaşlık” konusu üzerinden yapmışlardır. Bu doğrultuda “Suriyelilere
vatandaşlık verilmesine ilişkin referandum yapılması ve Türk askeri Suriye’de
savaşırken sığınmacıların sahillerde dolaşması” gibi toplumsal kabul düzeyi
yüksek konular sıkça gündeme getirilmiştir.571
Bunun öncesinde #ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum etiketi ile “sığınmacılara
yönelik dışlama, ayrımcılık ve nefret suçunu” kapsayan bir kampanya
başlatılmıştır. Toplumun farklı kesimleri, siyasî gerekçelerle ve farklı amaçlarla
Suriyelilerin vatandaşlığa alınmaması kampanyasına destek vermişlerdir.572
“Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” başlıklı rapor, Türk halkının
569 İçduygu, A. (2017). Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar: “siyasallaşan” bir sürecin analizi. Toplum ve
Bilim, (140), 28-40 ; İnternet: Erdoğan: Suriyeli kardeşlerimize Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma imkânı
vereceğiz, (2016). Web: http://t24.com.tr/haber/erdogan-suriye-konusunda-6-yil-once-neredeysek-bugun-de-
ayni-yerdeyiz,348276 adresinden 3 Temmuz 2016’da alınmıştır. 570 Sağıroğlu, a.g.m., 48. 571 İnternet: Kılıçdaroğlu: Suriyelilere vatandaşlık ve Rakka operasyonu için referandum yapalım, (2017).
https://tr.sputniknews.com/turkiye/21702281027422165-chp-kilicdaroglu-suriyeli-siginmacilara-vatandaslik-
verilmesi-rakka-operasyonu/ ; Sinan Oğan: Türk kadınlarını dikizleyen Suriyeliler, (2017).
http://www.cnnturk.com/turkiye/sinan-ogan-turk-kadinlarini-dikizleyen-suriyeliler?page=1 adreslerinden 30
Mayıs 2017’de alınmıştır. 572 Tarlan, a.g.m.
158
sığınmacıları ülkesine kabul etmesine rağmen vatandaşlık verilmesine karşı
çıktığını ortaya koymuştur. Bu rapora göre Türk halkının yaklaşık % 7’si
sığınmacılara vatandaşlık verilmesini desteklemektedir.573 Dolayısıyla muhalefet
partilerinin referandum önerisi, toplumsal karşılığı olan bir konudur. Bu hususta
siyasî ve toplumsal muhalefet hemfikir olmuş durumdadır. Öte yandan, bunun
Türkiye açısından bir zafiyet oluşturduğu ve yabancı medyanın eleştirel/manipülatif
yayınları için fırsat yarattığı söylenebilecektir. Almanya’da yaşanan “Lisa vakası”,
yabancıların göçmen/sığınmacılar üzerinden yapılan istismarı göstermesi
açısından önemlidir. Bu konuda Moskova yönetimi ve Rus medyası, göçmenlerin
işledikleri suçlar üzerinden Alman kamuoyunda göçmen karşıtlığını artırmaya ve
Alman hükümetini zor durumda bırakmaya çalışmıştır.574
İNGEV ve IPSOS Araştırmalar Enstitüsü’nün Mayıs 2017 tarihli
araştırmasına göre Türkiye’deki Suriyelilerin % 74’ü Türk vatandaşı olmayı
istemektedir. Bu oran 15-17 yaş grubunda ise % 80’e kadar çıkmaktadır. Bununla
birlikte sığınmacıların % 52’si kendisinin ve ailesinin geleceğini Türkiye’de
görmektedir.575 Buna göre Suriye’deki iç savaşın uzaması ve kalıcı barışın
gecikmesi nedeniyle sığınmacıların Türkiye’de kalma ve vatandaş olma
taleplerinin yüksek olduğu söylenebilecektir. Gençlerin ve çocukların Türkiye’ye
uyum sağlamaya başlamaları ve ailelerin ekonomik sorunlarını belli ölçüde
çözmeleri halinde Türkiye’de kalma isteklerinde artış yaşanabilecektir.
Öte yandan, “Türkiye’deki Suriyeli Mülteci Akademisyen ve Üniversite
Öğrencilerinin Durumu, Sorunları ve Beklentileri Araştırması-2017”ye göre Suriyeli
üniversite öğrencileri, “Türk vatandaşlığı, çifte vatandaşlık, çalışma izni veya
ikamet izni” verilmesi seçenekleri içinden, Türk vatandaşlığına geçmeyi en az
tercih etmişlerdir. Bunun sebebi olarak öğrencilerin “üçüncü ülkeye gidememe
kaygısı, sahip olunan bazı avantajların kaybedilmesi ve askerlik endişesinin etkili
olduğu” belirtilmektedir. Ayrıca Türkiye’deki akademik kadrolarda 13 profesör, 15
573 Erdoğan, M. (2015). Türkiye’deki Suriyeliler: toplumsal kabul ve uyum araştırması. Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Yayınları, 33. 574 Rus kökenli Alman kızı Lisa F.’nin, bir grup göçmen tarafından kaçırılıp tecavüz edildiği iddiasının, Rus
siyasetçiler tarafından gündemde tutulması ve göçmen karşıtı protestolar yapılması, Alman siyasetçiler
tarafından eleştirilmektedir. İnternet: Almanya ile Rusya arasında 'tecavüz' gerginliği, (2016). Web:
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/01/160128_almanya_dava_rusya adresinden 1 Temmuz 2016’da
alınmıştır. 575 Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e., 2-5.
159
doçent ve 115 yardımcı doçent bulunmakta, 14.747 Suriyeli üniversite eğitimi
görmektedir. Araştırmaya göre Suriyeli akademisyenlerden İlahiyat, İslam Bilimleri
ve Arapça öğreticiliği dışındakilerin Türkiye’den ayrılma isteklerinin daha yüksek
olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum istedikleri işe ve yaşam seviyesine ulaşamayan
eğitimli Suriyelilerin Türkiye’den ayrılma eğiliminde olduklarını göstermektedir.576
2010-2017 döneminde 12.242 Suriyeli Türk vatandaşlığına alınmıştır. 2016
yılında Suriyelilerin Türk vatandaşlığına alınacağı açıklandıktan sonra ilk olarak
370 GEM’de çalışan Suriyeli öğretmenler başvuru yapmışlardır. Toplam 120 bin
başvurudan, güvenlik tahkikatı kriterlerine uyan 7.000 Suriyeli ve özellikle “beyaz
yakalılar” için vatandaşlık yolu açılmış, bu sayının kademeli olarak 30 bine
çıkarılabileceği ifade edilmiştir.577 Öte yandan, Türkiye’ye ekonomik açıdan katkı
sağlayabilecek sığınmacıların ve bilim, kültür, sanat gibi alanlarda başarılı
olanların “istisnai olarak vatandaşlığa alınmaları” zaten mümkündür. Yıllar önce
Suriye’ye göç etmiş Türk vatandaşı sığınmacılardan resmi başvurularını yapanlar,
yeniden Türkiye Cumhuriyeti kimliklerini almışlardır. Bununla birlikte Türk
vatandaşlığına geçmek istemeyen ve Suriye’ye dönmeyi hedefleyen sığınmacılar
da bulunmaktadır.578
Sığınmacılara Türk vatandaşlığı verilmesine ilişkin tartışmalarda “çifte
vatandaşlık” konusu önemlidir. Devletler, “çifte vatandaşlık” yoluyla yurt dışında
yaşayan vatandaşlarının ülkelerinden kopmalarını engellemeye çalışmaktadırlar.579
İleriki dönemde Şam yönetiminin, Türk vatandaşı olan sığınmacıların Suriye
vatandaşlığını tek taraflı olarak iptal edip etmeyeceğine ilişkin belirsizlik
bulunmaktadır. Dolayısıyla “çifte vatandaşlık” durumu, sığınmacıların Türk
vatandaşlığına geçiş başvurularını belli ölçüde etkileyecektir. Bu noktada
sığınmacıların “kitlesel olarak Türk vatandaşlığına alınmalarının”, uluslararası
hukuk açısından Suriye’nin egemenlik alanına müdahale olarak
576 Erdoğan, Yavcan, Erdoğan, Mohamad, Kavukçuer ve Sancı, a.g.e., 14-30. 577 İnternet: İçişleri, Suriyelilerden vatandaşlık için evrak istedi; ilk kimliği öğretmenler alacak, (2017). Web:
http://t24.com.tr/haber/icisleri-suriyelilerden-vatandaslik-icin-evrak-istedi-ilk-kimligi-ogretmenler-alacak,
424708 adresinden 13 Eylül 2017’de alınmıştır. 578 İnternet: İstisnai olarak vatandaşlığa alınma, (2008). Web: http://www.nvi.gov.tr/Hizmetler/Vatandaslik,
Yetkili_Makam_Karari_Ile_Turk_Vatandasligin_Kazanilmasi.html?pageindex=1 adresinden 9 Temmuz
2016’da alınmıştır. 579 İnternet: Göğer, E. (1995). Çifte vatandaşlık. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 44(1-4), 151.
160
değerlendirilebileceği iddiası dikkat çekicidir.580 Öte yandan, Ermenistan Diaspora
Bakanlığı’na göre 2016 yılı içinde 18 bin Suriyeli Ermeni, Ermenistan
vatandaşlığına alınmış ve 1800 kişiye de ikamet izni verilmiştir.581
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi, ülkelerine geri dönüşleri olumsuz şekilde
etkileyebilecektir. Suriye’de kalıcı siyasî çözümün gecikmesi nedeniyle
sığınmacıların yaklaşık yarısı, Türkiye’de bir gelecek kurmayı hedeflemektedirler.
Suriye’de koşulların düzelmesiyle birlikte BM’nin hibe desteği ile geri dönüşler bir
ölçüde sağlanabilecektir. Ancak Suriye’de gerilim ve çatışmaların artması,
güvensizliğin sürmesi ve sosyo-ekonomik sorunların çözülememesi halinde
Türkiye’ye göçler yeniden başlayacaktır. Böylece iki ülkede dönemsel olarak
ikamet eden Suriyeli gruplar ortaya çıkabilecektir.
Yeni dönemde B.Esad’ın iktidarını sürdürmesi durumunda 433 bin Suriyelinin
yaşadığı Hatay sıkça gündeme gelecektir. İdlib ve Afrin’de yaşanan/yaşanabilecek
sorunlar ve muhtemel göçler, Hatay’a olumsuz bir şekilde yansıyacaktır.
Dolayısıyla Suriye’nin Türkiye’ye açılan en önemli kapısı olan Hatay’daki
sığınmacıların durumu ve Türk vatandaşlığına alınmaları konusu önemlidir.
Hatay’daki Suriyeli sığınmacılar, şehirde yerleşik durumda olan çoğunlukla Nusayri
ve kısmen de Sünnî Arap kökenli vatandaşlarla birlikte anıldığında, şehirdeki
toplam Arap kökenli sayısının Türk kökenli nüfusa yetiştiği hatta geçtiği
söylenebilecektir.
Öte yandan, Suriye’de yaşanan Nusayri-Sünnî gerilimi ve çatışmaların
Hatay’da olmamasına karşın toplum içinde fikir ayrılığı ve hoşnutsuzluk
yaşanabilmektedir. Hatay’daki Nusayri kesimin, Esad rejimi yanlısı tutum içinde
olduğuna hatta Samandağ ilçesinden Nusayri olan Arap şahısların Esad rejiminin
yanında savaştıklarına dair iddialar bulunmaktadır.582 1939 yılında Hatay’ın
Türkiye’ye katılımını uzun süre kabul etmeyen ve Hatay’ı kendi haritalarında
580 İnternet: Esen, E. (2016, Nisan 17). Suriyeliler Türk vatandaşı olabilir mi? Web: http://www.karar.com/
gorusler/doc-dr-emre-esen-yazdi-suriyeliler-turk-vatandasi-olabilir-mi-92568 adresinden 8 Temmuz 2016’da
alınmıştır. 581 İnternet: Diaspora bakanlığı: 18 bin Suriyeli göçmene vatandaşlık verildi, (2016). Web:
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/17336/diaspora-bakanligi-18-bin-suriyeli-gocmene-vatandaslik-verildi
adresinden 4 Kasım 2017’de alınmıştır. 582 İnternet: Bigen, Y. (2015). Kimse bizi buradan sökemez. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-
ozel/kimse-bizi-buradan-sokemez adresinden 1 Kasım 2017’de alınmıştır.
161
gösteren Şam yönetiminin, yeni dönemde Suriyeli-Arap sayısı üzerinden Hatay’a
ilişkin hedeflerini ortaya koyan propaganda faaliyetlerine yönelmesi muhtemeldir.
Daha önce Suriye, Filistinli mülteciler üzerinden Ürdün’e müdahale etmeye
çalışmıştır. 1948-49 Arap-İsrail Savaşı sonrası yaklaşık 700.000 Filistinli mülteciye
vatandaşlık hakkı tanıyan tek Arap ülkesi Ürdün olmuştur. Bunun için 1949 tarihli
Ulusal Anlaşma’nın 56. maddesi yenilenerek Ürdün vatandaşlığı Batı Şeria’daki
Filistinlileri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bilahare Ürdün’de Doğu Şerialılar
(Ürdünlüler) ve Filistin kökenliler ayrımı ortaya çıkmış, Kral Hüseyin’e silahlı saldırı
girişimi sonrası FKÖ’ye yönelik uygulamalar sertleşmiş ve 16 Eylül 1970 tarihinde
şehirlerde/mülteci kamplarında silahlı çatışmalar yaşanmıştır. Filistinliler, bu
gelişmeyi “Kara Eylül”583 olarak tanımlamışlardır. Suriye, Ürdün’ün silahlı mücadele
ettiği Filistinli silahlı gruplara destek vermiştir.584 Ürdün’ün yapısal sorunları ve
Filistinli mültecilerin silahlı gruplardan oluşması bu süreçte etkili olmuştur.
1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf olmayan ancak
BMMYK ile işbirliğini sürdüren Ürdün’de yaklaşık 3 milyon Filistinli, 1.4 milyon
Suriyeli (646 bini 2012 yılından itibaren gelmiştir) ve 20 binin üzerinde Iraklı
bulunmaktadır. Komşu ülkelerden sığınanların yoğunluğu ve İsrail ile yaşadığı
sorunlar, Ürdün’ün demografik yapısını, siyasî ve ekonomik durumunu
etkilemiştir.585 Bilahare Ürdün yönetimi, Filistinlileri Doğu Şeria’nın siyasî
hegemonyasına ve Ürdün kimliğine tehdit olarak algılamış, Doğu Şerialılar
üzerinden ulusal kimliğini inşa etmiştir. Bunun sonucunda Filistinliler, ekonomik
elitin belli bir kısmını oluşturmalarına rağmen geri planda tutulmuşlardır. Ayrıca
Ürdün vatandaşlık yasasına kısıtlamalar getirilmiştir. Ürdünlü bir kadının, bir
583 İnternet: 1970: civil war breaks out in Jordan. Web: http://news.bbc.co.uk/onthisday/hi/dates/stories/
september/17/newsid_4575000/4575159.stm adresinden 11 Haziran 2017’de alınmıştır. 584 Köprülü, N. (2011). Arap dünyasının istisnai krallığı: yerel aktörler ve Arap-İsrail uyuşmazlığı
çerçevesinde Ürdün krallığının demokratikleşme deneyimleri. Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi,
Rapor No: 90, 5-19. 585 Şahin Mencütek, Z. (2015). Suriye krizinin Ürdün dış politikasına etkisi: Suriyeli mülteciler ve IŞİD’e
karşı koalisyona katılım. Ortadoğu Etütleri, 7(1), 84-103 ; Köprülü, a.g.e., 5-19.
162
yabancıyla evlenmesi halinde eşine ve çocuklarına vatandaşlık hakkı
tanınmamaktadır.586
Suriyeli sığınmacılara Türk vatandaşlığı verilmesi, 2019 yılında yapılması
planlanan seçimlerde oy kullanma ve seçilme hakkı elde edecek olmaları
nedeniyle önemlidir.587 Muhalif kesimler, toplumda olumsuz bir karşılığı olan
sığınmacı konusu üzerinden iktidara yönelik eleştirilerde bulunmaktadırlar. 16
Nisan 2017 Referandumu öncesinde, “Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmeye
başlandığı, referandumda oy kullanacakları, referandum sonrasında 3 milyon
sığınmacıya vatandaşlık verileceği” iddia edilmiştir. Bunların önüne geçmek
amacıyla İstanbul’da daha nitelikli olarak görülen ve işlemleri tamamlanan 2.000
Suriyeli ailenin vatandaşlığa alımı referandum sonrasına bırakılmıştır. Türkiye
genelinde ise güvenlik tahkikatı süren 20.000 civarında Suriyeli ailenin
vatandaşlığa alımı da referandum sonrasına ertelenmiştir.588
Çetingüleç’e göre sığınmacı oylarının, 2019 yılında yapılacak Başkanlık
seçimlerinde blok halinde bir partiye/adaya yönelmesi halinde sonuçta belirleyici
olabilecektir. Ayrıca sığınmacıların, yoğun olarak yaşadıkları Gaziantep, Kilis,
Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Hatay ve İstanbul gibi şehirlerden genel/yerel
seçimlerde aday gösterilmeleri muhtemeldir.589 Bu nedenle özellikle yerel
yönetimler, sığınmacıların oylarını alabilmek için maddi ve/veya nakdi yardım
faaliyetlerine ağırlık verebileceklerdir. Sığınmacılardan dolayı şehirlerin yerel-genel
siyasî temsilindeki tabloların değişmesi ise yerel aktörlerin kazanımlarını
kaybetmelerine ve gerilimlere yol açabilecektir.
Sığınmacıların, muhalefet partilerinin kendilerine karşı olumsuz yaklaşımları
sebebiyle, Türkiye’ye kabul ederek vatandaşlık veren “iktidar partisine” ve
586 İnternet: Francis, A. (2015). Jordan’s refugee crisis. Washington DC: Carnegie Endowment for
International Peace, 15-16. Web: http://carnegieendowment.org/files/Brief-Francis-Jordan.pdf adresinden 26
Ekim 2017’de alınmıştır. 587 CHP, 2019’da üç seçim (yerel, genel ve Başkanlık) gerçekleşeceğini, vatandaşlığa alınacak ‘Suriyeli
seçmenler’ üzerinden oy hesabı yapıldığını iddia etmiştir. İnternet: Toprak, E. (2016). CHP haftalık
değerlendirme raporu, 4-7. Web: http://www.erdogantoprak.com.tr/yazar/HAFTALIK-DEGERLENDIRME-
RAPORU-09-MART-2016/897/ adresinden 5 Temmuz 2016’da alınmıştır. 588 İnternet: Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası, (2017). Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/
haber/turkiye/682098/Suriyelilere_vatandaslik_referandum_sonrasi.html 20 Eylül 2017’de alınmıştır. 589 İnternet: Çetingüleç, M. (2017). Başkanlık seçiminin kaderini Suriyeli mülteciler belirleyebilir. Web:
http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2017/05/turkey-can-syrians-sway-future-elections.html#
ixzz4y3M18uQK adresinden 20 Eylül 2017’de alınmıştır.
163
aday/larına yönelmeleri daha muhtemeldir. Öte yandan, insani boyutu olan bir
konunun, iç siyaset malzemesi haline getirilmesi, sığınmacılara yönelik toplumsal
tepkileri artıracaktır. Muhalif kesimlerin, sığınmacıları hedef almaları sonucunda
ötekileştirici ve toplumsal kırılmaları artırıcı gelişmeler yaşanabilecektir.590
3.5. İş/Çalışma Dünyasına Olumsuz Etkileri
Göçmen/sığınmacıların çalışma izni olmadan daha düşük ücretlere istihdam
edilmeleri, çocuk işçiliğin artması ve kayıt dışı ekonomi yaratmaları gibi gelişmeler
toplumsal sorunlara yol açabilmektedir. Türkiye’de kayıt altına alınan
Suriyelilerden 19-59 yaş aralığında 1 milyon 635 bin, 10-18 yaş aralığında ise 619
bin kişinin bulunması, işgücü olarak istihdam edilebilecek sığınmacı yoğunluğunu
göstermesi açısından önemlidir.
İNGEV ve Ipsos’un 2017 yılı araştırmasına göre Türkiye’deki Suriyelilerin
% 31’i çalışma hayatında yer almakta ve büyük çoğunluğu kayıt dışı olarak
çalışmaktadırlar. Bu grupta yer alan Suriyeliler, güvence ve sigorta olmaksızın
olumsuz iş sağlığı ve güvenlik koşullarında, düşük ücretle ve genellikle küçük
ölçekli işyerlerinde, bir kısmı da inşaat, tarım ve hayvancılık gibi düşük nitelikli
işlerde istihdam edilmektedirler. Öte yandan, sığınmacıların % 50’si Türkiye’de
çalışmamakta ve iş aramamaktadır. Bu grubun içinde yaşlılar, engelliler, hastalar,
öğrenciler ve emekliler yer almaktadır. Batı şehirlerinde sığınmacıların işsizlik
oranı % 12 iken, Doğu şehirlerinde bu oran % 20’yi aşmaktadır. Sığınmacıların
eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranı da artış göstermektedir. Bu arada Suriyeli
kadınların % 17’si çalışma hayatında bulunmaktadır. “Geçici koruma” altında
olmayan Suriyeliler de Türkiye’de çeşitli işlerde çalışmaktadırlar.591
Erdoğan’a göre Türkiye’de yaklaşık 500 bin Suriyeli hane bulunmaktadır.
Suriyeli sığınmacıların yaklaşık % 85’inin geliri çalışarak elde ettikleri
kazançlarıdır. Dolayısıyla Suriyelilerin önemli bir kısmı, ayni veya nakdi yardım
almadan geçinmeye çalışmaktadırlar. Düzenli veya düzensiz olarak sosyal yardım
590 İnternet: Karakaş, B. (2015). Doç.Dr.Erdoğan: Suriyelilere vatandaşlık verilmesini konuşmamız
gerekecek. Web: http://www.diken.com.tr/doc-dr-erdogan-kimse-istemiyor-ama-suriyelilere-vatandaslik-
verilmesini-konusmamiz-gerekecek/ adresinden 7 Temmuz 2016’da alınmıştır. 591 Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 62 ; Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e.,3-4.
164
alanların oranı % 13’tür. Sığınmacıların % 6’sı aileleri ve arkadaşlarının parasal
desteği, % 3’ü de Suriye’den getirdikleri birikimleriyle yaşamaktadırlar.592
“Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve
Önerileri” raporuna göre kayıt dışı ekonomi ve Suriyelilerin istihdamı, orta ve
büyük ölçekli işletmelerin en ciddi sorunlarından birisidir. Mevzuata uygun bir
şekilde istihdam sağlayan şirketler, kayıt dışına yönelen şirketler ile rekabet
etmekte zorluk yaşamaktadırlar.593 Giderlerini azaltmak isteyen bazı işverenler,
emek yoğun alanlarda ucuz işgücü olarak sığınmacıları istihdam etmektedirler.
343 bin Suriyeli’nin ikamet ettiği Gaziantep, sığınmacıların istihdamı sayesinde
sanayide belli ölçüde düşük maliyetli üretime geçmiştir. Öte yandan bu tablo,
ailesinin geçimini sağlamak için düzenli bir işte çalışmak zorunda olan ve yasa dışı
işlerden uzak durmak isteyen sığınmacılara bir fırsat sunmaktadır.594
Suriyeliler özellikle Türk vatandaşlarının tercih etmedikleri alanlarda
çalışmaktadırlar. Ayrıca sığınmacılar, kayıt dışı çalışanların ve özellikle kadın
işçilerin yerlerini almaya başlamışlardır.595 Suriye iç savaşı öncesinde Körfez
ülkeleri ve Lübnan’da çalışan Suriyeliler, ucuz işgücü olarak görülmüşlerdir. 1990’lı
yıllarda Suriyeliler, çoğunlukla Lübnanlıların çalışmak istemediği “kirli, tehlikeli ve
talep gören” işlerde istihdam edilmişlerdir. Başlangıçta Suriyeli vasıfsız çalışanlar,
Lübnanlılar tarafından bir sorun olarak görülmemişlerdir. Körfez ülkelerinde daha
kalifiye ve iyi durumda olan Suriyeliler ise aileleriyle birlikte ikamet etmişlerdir. Yurt
dışındaki Suriyeliler, ailelerine ve ülkelerine para göndermeleri sebebiyle Suriye
ekonomisine de katkı yapmışlardır.596
Avrupa genelinde kayıt dışı istihdam edilen ve niteliksiz işlerde çalışan çok
sayıda göçmen/sığınmacı vardır. Bu istihdam tarzı Avrupa’nın güneyinde daha
592 Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e.,2-3. 593 Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 78-79. 594 Yıldız, T. ve Yıldız, İ. (2017). Suriyelilerin Türkiye ekonomisinde kayıt dışı istihdama etkileri ve bunun
yansıması olarak Türkiye’ye maliyetleri üzerine bir inceleme. İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi,
2(3), 35-38 ; Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 43-46. 595 İnternet: Kıraç, Ş. (2017). 800 bin Suriyeli daha iş hayatına girecek. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/
haber/ekonomi/691656/800_bin_Suriyeli_daha_is_hayatina_girecek.html ; Kaya, S. (2016). Suriyeli
mültecilerin Türk işgücü piyasasına etkileri. AR&GE Bülten. Web: http://izto.org.tr/demo_betanix/uploads/
cms/yonetim.ieu.edu.tr/6402_1478602711.pdf adreslerinden 9 Kasım 2017’de alınmıştır. 596 Seeberg, P. (2013). Migration into and from Syria and nontraditional security issues in the MENA region:
transnational integration, security, and national interests. Seeberg, P. ve Eyadat, Z. (Ed.) Migration, security,
and citizenship in the Middle East. New York: Palgrave Macmillan, 168-177.
165
yaygındır. Kayıt dışı göçmen/sığınmacılar, dolaylı vergilerle ülke ekonomisine katkı
sağladıkları halde büyük ölçüde doğrudan vergi ödememektedirler. Bu sorunu
çözmek amacıyla 2003 yılında İtalya’da yaklaşık 700 bin göçmen kayıt altına
alınmıştır. Öte yandan göçmenler, II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın
yeniden inşasında görev almışlardır. Ayrıca Avrupa’daki yaşlı nüfusu dengelemek
için nitelikli ve girişimci göçmenlerin tespiti ve kabulüne ilişkin Avrupa’da bir
rekabet oluşmuştur.597
Türkiye’de çalışma izni olan yaklaşık 20 bin Suriyeli bulunmaktadır.
Suriyelilerin bir kısmı eğitim, enerji, gıda, inşaat, tekstil ve çimento gibi sektörlerde
“çalışma izni” ile faaliyet göstermektedirler. Mesleki yeterlilik gerektiren alanlarda
(doktor, mühendis, öğretmen gibi) çalışma başvurusu yapanların ise
Yükseköğretim Kurulu’ndan “Denklik Belgesi” almaları gereklidir.598 Geçici koruma
altındaki Suriyelilerin ve vatansızların, kötü şartlarda ve kayıt dışı olarak
çalışmalarını önlemek amacıyla hazırlanan (2016/8375) “Geçici Koruma Sağlanan
Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik” 15 Ocak 2016 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğe göre “geçici koruma
kayıt tarihinden 6 ay sonra başvuru yapılması, mevsimlik tarım veya hayvancılık
işlerinde çalışacakların çalışma izni muafiyeti kapsamına alınmaları, ikamet ettiği
şehirde bu başvurunun yapılması, bir işyerindeki Suriyeli sayısının Türk
çalışanların % 10’undan fazla olmaması” gereklidir. Bu aşamada çalışma izni
başvurusunun az olması sebebiyle istihdam kotası uygulanmamaktadır. Öte
yandan, Suriyeli girişimciler çalışma izinlerine kendileri başvurabilmektedirler.599
Eğilmez’e göre sığınmacıların, Türkiye’de iş piyasasına, sosyal yardım ve
hizmetlere erişiminde sorun bulunmaktadır.600 Geçici koruma altındaki Suriyeliler,
ikamet belgesi olmadan banka hesabı açamamakta ve kredi kullanımı konusunda
sınırlamalar bulunmaktadır. Suriyelilerin finansal açıdan belli ölçüde
597 Geddes, A. (2005). Immigration and the welfare state. Guild E. and van Selm, J. (Ed.). International
migration and security, opportunities and challenges. London: Routledge, 167-168. 598 Kıraç, a.g.m. ; Kaya, a.g.m. 599 Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik için bkz. İnternet:
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/01/20160115-23.pdf. 600 İnternet: Eğilmez, M. (2017). Suriyeli sığınmacılar dosyası. Web: http://www.mahfiegilmez.com/
2017/06/suriyeli-sgnmaclar-dosyas.html adresinden 11 Kasım 2017’de alınmıştır.
166
dışlanmasında, bankacılık uygulamalarının da etkisi vardır.601 Suriyelilerin iş hayatı
ve istihdamında kayıt altına alınma oranları arttıkça bankacılık sisteminde daha
fazla yer alabileceklerdir.
Sığınmacıların iş hayatına erişimlerinin engellenmesi ve sığınma başvurusu
yapanların barınma merkezlerinde kalmaya zorlanmaları, yeni toplumlarının üyesi
olma şanslarını da azaltmaktadır. Bir yönüyle bu yöntemle sığınmacıların
ülkelerine geri dönmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.602 Yaklaşık 30 yıldır 3 milyon
sığınmacıya ev sahipliği yapan Tayland yönetimi, 1995 yılından itibaren bu
insanların sığınma evleri/barınaklar dışında gelir getirici işlerde çalışmalarını
yasaklamıştır. Bundan dolayı Tayland-Myanmar sınırı yakınında yaşayan
sığınmacıların yaklaşık % 58’i barınaklarda, % 23’ü barınakların olduğu bölgede
ve % 19’u yakın köylerde çalışabilmektedirler. Taylandlı işverenler, tarım ve
hayvancılıkta işgücü ihtiyacını sığınmacılardan karşılamakta dahi zorluk
yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bu insanlar, Tayland yönetimi, STK’lar, yabancı
ülkeler ve BM kuruluşlarının insani yardımlarına bağımlı hale getirilmişlerdir.603
Suriye’den iç savaş nedeniyle yaklaşık 60 milyar dolar sermaye çıkışı
gerçekleşmiştir. Bu sermayenin 1-3 milyar doları Türkiye’ye gelirken çoğunluğu
Mısır’a gitmiştir. Sığınmacı yoğunluğuna ve komşu ülke olmasına rağmen Türkiye,
Suriye sermayesinin önemli bir kısmını çekememiştir. Bunda Türkiye’nin Suriye
krizine müdahil devletlerin başında gelmesinin etkili olduğu düşünülmektedir.
Türkiye’de Suriyeliler tarafından kurulmuş olan şirket sayısı 8100 olup yaklaşık
500 milyon dolar seviyesinde yatırım yapılmıştır. Ayrıca yaklaşık 100 bin Suriyeli
bireysel olarak Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunmaktadır.604
Öte yandan, sığınmacılar yüzünden ücretlerin düşmesi, işgücü hacminin
daralması ve genel işsizlik seviyesinin artması gibi sorunlar çıkabilmektedir. Kayıt
601 Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e., 2. 602 Geddes, a.g.m., 169. 603 Chalamwong,Y., Archapiraj, S., Promjene, S. and Meepien, P. (2014). Temporary shelters and
surrounding communities livelihood opportunities, the labour market, social welfare and social security.
Springer Briefs in Environment, Security, Development and Peace, Migration Studies (15). London:
Sprringer, 19-30. 604 İnternet: Çalışma izni olan Suriyeli sayısı 20 bin, (2017). Web:
https://www.cnnturk.com/video/ekonomi/turkiye/calisma-izni-olan-suriyeli-sayisi-20-bin adresinden 11
Kasım 2017’de alınmıştır.
167
dışı işçiler ve kadınların yerine Suriyelilerin daha ucuza istihdamı, işverenler
açısından bir ölçüde tercih edilmektedir. İş dünyasına göre yerel halkın,
sığınmacılardan dolayı işlerini kaybetmeleri halinde sorunlar büyüyebilecektir.
Suriyelilere ait küçük ve orta ölçekli şirketlerin etkinliğinin artması, sermayenin el
değiştirmeye başlaması ve Suriyeli işçilerin daha fazla tercih edilmesi sonucu yerel
düzeyde gerilimler çıkabilecektir. Buna ilaveten kayıt dışı ekonomi, vergilerin ve
sigorta primlerinin ödenmemesi nedeniyle devlet bütçesine olumsuz şekilde
yansıyacaktır.605
“Türkiye’de Suriyeli Çocukların Eğitimi, Güçlükler ve Öneriler” konulu
araştırmaya göre Eylül 2017 itibarıyla okul çağındaki 976 bin Suriyeli çocuğun
%45’i yani yaklaşık 450 bini okula devam etmemektedir. Suriyeli çocukların
çalıştırılması, okullaşma hedefini olumsuz şekilde etkilemektedir. Bir yönüyle
“çocuk işçiliği”, ailelerin maddi ihtiyaçları nedeniyle zorunlu olarak
gerçekleşmektedir.606 Karataş’a göre maddi gelir arayışındaki sığınmacı ailelerin
bütün bireyleri geçim mücadelesine katılmaktadır. Çocukların bir kısmı dilenciliğe
sevk edilmektedirler. Suriyeli aileler ve çocukların bu kötü durumu, toplumsal
güvensizliği ve olumsuz algıyı etkileyen faktörlerden biridir. Öte yandan, çocuk
işçiliği konusu, pek çok ülkenin yapısal sorunlardan birisidir.607 DİSK Genel-İş
Sendikası’nın Nisan 2017 tarihli “Türkiye’de Çocuk İşçi Olmak” raporunda,
Türkiye’de çalışma hayatında yaklaşık 2 milyon çocuk bulunduğu, 15-17 yaş
aralığındaki çocuk işçi sayısının 708 bin olduğu ve bunların 558 bininin (% 78)
kayıt dışı çalıştığı, ayrıca Suriyeli çocukların ülkemize sığınmasıyla birlikte çocuk
işçiliği sorununun daha da arttığı” belirtilmektedir.608
Doğal olarak sığınmacılar açısından eğitim konusu büyük ölçüde ikincil
planda kalmaktadır. Sığınmacı aileleri açısından yaşam mücadelesi öncelikli hale
gelmiştir. Bu durum çocuklar ve gençlerin eğitimlerini olumsuz şekilde
etkilemektedir. Sığınmacılardan Türkçe bilmeyenlerin oranı % 70’in üzerindedir.
Bu nedenle Suriyeli gençlerin ivedilikle Türkçe öğrenmelerinin ve okula
605 Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 43-46-78-79 ; Yıldız ve Yıldız, a.g.m., 35-38. 606 Taştan ve Çelik, a.g.e., 11-12. 607 Karataş, M. (2015). Türk yazılı basınında Suriyeli sığınmacılar ile halk arasındaki ilişkinin incelenmesi.
Göç Araştırmaları Dergisi, 1(2), 133. 608 İnternet: Türkiye’de çocuk işçi olmak, (2017). DİSK/Genel-İş Sendikası. Web: http://cloudsdomain.com/
uploads/dosya/14918.pdf adresinden 22 Ekim 2017’de alınmıştır.
168
devamlarının sağlanması gereklidir. Eğilmez’e göre eğitim almamış, gelir düzeyi
düşük ve dışlanmışlık duygusu içinde olan Suriyeli gençler, ileriki dönemde birçok
suçun kaynağı olabileceklerdir.609
3.6. Güvenlik ve Gettolaşma Sorunları
Türkiye’ye 100 bin Suriyeli’nin gelişi tartışılırken bunun 30 katı büyüklüğünde
sığınmacı kitlesi ülkeye giriş yapmıştır. Bu süreçte sınır güvenliği ve kontrolünü
sağlamada ve yasa dışı göç ve kaçakçılıkla mücadelede sorun yaşanmıştır.
Suriye’ye gitmek isteyen YTS’ler sınır hattını sıkça kullanmış, geçmişte Afganistan
gibi çatışma bölgelerinde bulunan/eğitim alan ve vize politikasından dolayı
Türkiye’ye daha kolay seyahat eden Kafkasya, Orta Asya ve Doğu Türkistanlı
şahısların durumları önemli hale gelmiştir. PYD/YPG de sınırdan PKK’ya silah ve
mühimmat aktarma faaliyetine girişmiştir.
İçişleri Bakanlığı Şubat 2017 itibarıyla YTS’lerin Türkiye’ye gelişlerini
önlemek amacıyla 145 ülkeden 52.075 kişiye giriş yasağı koymuş ve 99 ülkeden
4.369 kişiyi sınır dışı etmiştir.610 Güvenlik ve terör tehdidi nedeniyle söz konusu
yabancıların Türkiye’de kalmalarına veya giriş yapmalarına izin verilmemesinin,
Türkiye’yi güvenli liman olarak gören Müslüman sığınmacıları mağdur ettiği
belirtilmiştir.611
Türkiye’ye gelen sığınmacıların öncelikle kimlik tespitlerinin yapılması ve
kayıt altına alınmaları önemlidir. Başlangıçta bu işlemler için kullanılan altyapı
yetersiz kalmıştır. Suriyeli sığınmacıların sınır kapılarından veya “sınır geçiş yeri”
olarak belirlenen noktalardan giriş yapmaları ve belge ibraz etmeden de biyometrik
kayıt altına alınabilmeleri, sağlıklı bir veri tabanı kurulmasını geciktirmiştir.
Sığınmacıların yoğunluğu güvenlik boşluğu da yaratmıştır. Sığınmacılara yönelik
609 Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 79 ; Eğilmez, a.g.m. 610 İnternet: Soylu: Türkiye’de 3 milyon 551 bin 78 göçmen ve mülteci var, (2017). Web:
http://www.aljazeera.com.tr/haber/soylu-turkiyede-3-milyon-551-bin-78-gocmen-ve-multeci-var adresinden
11 Şubat 2017’de alınmıştır. 611 İnternet: Güvenlik kaygısıyla mültecileri mağdur eden uygulamalara son verilsin, (2016). Web:
http://www.haberler.com/guvenlik-kaygisiyla-multecileri-magdur-eden-8384948-haberi/ adresinden 11 Şubat
2017’de alınmıştır.
169
veri tabanı kurulması, büyük resmin ortaya konulması ve kayıt altına alınmamış
olanların ve vatansızların tespiti açısından önemlidir.612
Sığınmacıların kayıt işlemlerinden GİGM sorumlu olup Emniyet
Müdürlüklerine bağlı Yabancılar Şube Müdürlükleri veya AFAD’a bağlı Kayıt
Koordinasyon Merkezleri’nde de biyometrik kayıtları yapılmaktadır. 2014 yılında
Geçici Koruma Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesinin ardından sığınmacıların
statüsü de netleşmiştir. “Geçici koruma” talebinde bulunan Suriyeliler, kamp/
barınma merkezlerine veya yeni ikamet yerlerine yönlendirilmektedirler. Bu süreçte
ön kayıtları yapılan Suriyelilerin ayrıca güvenlik tahkikatları gerçekleştirilmektedir.
Valilikler tarafından verilen yabancı kimlik numarası ve “geçici koruma kimlik
belgesi” sayesinde sığınmacılar, Türkiye’de ikamet, eğitim, sağlık ve sosyal yardım
gibi haklar ve imkânlardan yararlanabilmektedirler. Öte yandan, “geçici koruma”
altına alınanların, ikamet yeri olarak belirlenen şehirlerde kalma, kanunlara uyma
ve güncel bilgilerini bildirme gibi yükümlülükleri bulunmaktadır.613 Buna rağmen
sığınmacıların, kendilerine sağlanan hizmetlerin kesilmesini dahi göze alarak iş
bulma imkânının daha fazla olduğu büyükşehirlere yerleşmeye çalıştıkları
görülmektedir.
Kamp dışında yaşayan Suriyelilerin yaklaşık % 89’u kayıt altına alınmış
durumdadır. 2013 yılı öncesinde kayıtları bulunmayan sığınmacıların oranı % 0.5
iken, 2013-2015 arasında sığınmacıların geliş yoğunluğundan dolayı bu oran % 9
seviyesine kadar çıkmıştır. Güvenlik tahkikatı uygulamasına geçilmesinin de
etkisiyle 2016 yılı ve sonrasında geçici koruma kimliği olmayanların oranı
artmıştır.614 Sığınmacıların Suriye’deki yaşantılarının bilinmemesi nedeniyle
haklarında oluşabilecek şüpheleri teyit/tekzip etme imkânı büyük ölçüde
bulunmamaktadır. Suriye’de terör örgütleri veya suç şebekeleri ile irtibatlı kişilerin
612 Asar, a.g.e., 194-206. 613 Asar, a.g.e., 196-201; Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bünyesindeki Uluslararası Koruma Dairesi’nin
sığınmacılara yönelik hazırladığı “Suriyeliler İçin Bilgilendirme Broşürü” mevcuttur. İnternet: Suriyelilere
“yabancı kimlik numarası” verilmesine ilişkin duyuru, (2015). http://www.goc.gov.tr/icerik6/ suriyelilere-
%E2%80%9Cyabanci-kimlik-numarasi%E2%80%9D-verilmesine-iliskin-duyuru_350_360_8912_icerik
adresinden 5 Temmuz 2016’da alınmıştır. 614 Mülteci hayatlar monitörü, a.g.e., 2.
170
Türkiye’ye gelmiş, bilahare “geçici koruma” statüsü almış veya sadece ön
kayıtlarını yapmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.
İstanbul/Sultanahmet’te 12 Ocak 2016 tarihinde gerçekleştirilen ve Alman
turistlerin öldüğü terör saldırısının faili, sığınmacı olarak kaydını yaptıran Suriye
uyruklu bir kişi çıkmıştır. DEAŞ (IŞİD) mensubu olduğu belirtilen ve yasa dışı
yollardan Türkiye’ye giriş yapan anılan, 5 Ocak 2016 tarihinde İstanbul’da
biyometrik kayıt sırasında kendisini Nabil FADLI olarak beyan etmiştir.615 Bununla
birlikte Ankara’da 17 Şubat 2016 tarihinde askerî personel ve sivilleri hedef alan
terör saldırısının faili olan TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) mensubu “Zınar
Raperin” kod Abdulbaki Sömer, PYD/YPG saflarında Kobani’de savaştıktan sonra
sığınmacılarla birlikte Mardin’den giriş yapmış ve bilahare kendisini Salih Neccar
olarak beyan edip kayıt yaptırdıktan sonra “geçici koruma” kapsamına alınmıştır.616
Söz konusu vakalar, DEAŞ (IŞİD) ve PYD/YPG ile irtibatlı kişilerin sığınmacı
olarak Türkiye’de bulunabileceklerinin en önemli göstergeleridir.
Beyan esasına göre yapılabilen sığınmacı kayıtlarından kaynaklanan terör
olayları nedeniyle, sığınmacıların ön kayıtlarının yapılması, bilahare güvenlik
tahkikatı tamamlandıktan sonra “geçici koruma” verilmesi uygulamasına
geçilmiştir. Bu uygulamadan önce beyan esasına göre kayıt altına alınan
sığınmacıların, güvenlik tahkikatı sebebiyle geçici koruma kimlik belgesi için
başvuruda bulunmayanların ve vatansızların güncel durumları önemini
korumaktadır.
DEAŞ (IŞİD)’ın Irak ve Suriye’de kontrol ettiği alanlardan çekilmeye
başlaması, Türkiye’nin Halep ve İdlib’de cihatçı örgütlere yönelik olarak RF ile
işbirliği yapması ve PYD/YPG’yi siyasî-askerî açıdan çevreleme ve tecrit
politikaları nedeniyle Türkiye bu örgütlerin hedefinde yer almaktadır. Soufan
Center’e göre 2016-2017 yıllarında yaklaşık 5600 YTS Suriye ve Irak’tan ayrıldığı
ve Türkiye’ye 900 YTS’nin geri geldiği ifade edilmiştir. Söz konusu terör
615 İnternet: Kızılkoyun, F. (2016). Sultanahmet bombacısı Türkiye’ye girmek için bu yalanı söylemiş:
IŞİD’den kaçtım. Web: http://www.hurriyet.com.tr/sultanahmet-bombacisi-turkiyeye-girmek-icin-bu-yalani-
soylemis-isidden-kactim-40040199 adresinden 21 Mayıs 2016’da alınmıştır. 616 İnternet: Başkent’te teröristlerin ilk hedefi polisti, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/turkiye/baskentte-
teroristlerin-ilk-hedefi-polisti/527304 adresinden 5 Mart 2017’de alınmıştır.
171
unsurlarının, Türkiye’yi hedef alan eylemler yapma ihtimali her zaman
bulunmaktadır.
AB ülkelerine illegal şekilde geçmiş olan sığınmacı/göçmenler, Geri Kabul
Anlaşması’na göre Türkiye’ye kabul edilmektedirler. Bu kapsamda yasa dışı
yollardan Yunanistan’a geçen yabancılar Türkiye’ye iade edilmekte, kabul edilen
her bir Suriyeliye karşılık AB ülkelerine bir Suriyeli sığınmacı gönderilmektedir. Bu
durumda Pakistan, Afganistan gibi ülkelerden gelen ve AB’ye geçişine izin
verilmeyen sığınmacılar Türkiye’de kalmaktadırlar. 2017 Kasım ayı itibarıyla Geri
Kabul Anlaşması kapsamında yaklaşık 11 bin Suriyeli Türkiye’den AB ülkelerine
yerleştirilmiştir. Öte yandan, Yunanistan’da geri gönderilmenin hayal kırıklığı
içindeki sığınmacı/göçmenler ve yakınlarının, tepkilerini güvenlik ve terör
boyutuyla Türkiye’de göstermeleri ihtimal dahilindedir.
Son dönemde çatışma bölgelerinden kaçarak AB ülkelerine sığınan çocuk ve
gençlerin kaybolduğu iddia edilmektedir. Örneğin Almanya’da kayıt altına alınmış
ve büyük çoğunluğu 14-17 yaşlarında olan yaklaşık 9 bin kişinin akıbeti
belirsizliğini korumaktadır. Bu çocukların bir kısmı, ailelerinden önce tek başlarına
AB ülkelerine göç etmişlerdir. Konuya ilişkin “tanıdıklarına ulaşmak için yer
değiştirdikleri ancak yeni adreslerini bildirmedikleri, kayıt sisteminde hatalar
olduğu” gibi açıklamalar yapılmıştır. Öte yandan, bu çocuklardan bazılarının suç
örgütleri tarafından kaçırılmış olabileceği de ifade edilmektedir. Dolayısıyla benzer
gelişmelerin Türkiye’de yaşanma ihtimali dikkate alınmak durumundadır.617
Türkiye’deki sığınmacıların yaklaşık yarısı 19 yaş ve altındadır. Suriye’deki
çatışmaları yaşamaları ve/veya bu krizin sonuçlarıyla Türkiye’de yüzleşmeye
başlamaları nedeniyle çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Suriyeli kadınlar/kız
çocukları, cinsel istismara, fuhuş ve insan ticaretine konu olmakta, bir kısmı para
karşılığında Türk erkekleri ile evlenmektedirler. Genel olarak olumsuz şartlarda
yaşayan Suriyeli çocuklar ve gençlerin, eğitim ve çalışma hayatlarında
karşılaştıkları/karşılaşacakları hayal kırıklıkları, örgütsel ve diğer suçlara
katılmalarını ivmelendirebilecektir.
617 İnternet: BKA (Alman Federal Emniyet Teşkilatı): 8 bin 991 çocuk sığınmacı kayıp, (2016). Web:
http://www.dw.com/tr/bka-8-bin-991-%C3%A7ocuk-s%C4%B1%C4%9F%C4%B1nmac%C4%B1-kay%C
4%B1p/a-19510145 adresinden 6 Mart 2017’de alınmıştır.
172
Esad rejimi; Baas Partisi ve Muhaberat odaklı korku iklimi sayesinde yıllarca
ayakta kalabilmiştir. Yönetimin Sünnî halka baskıları sonucu yurt dışına göçler
gerçekleşmiştir. Dünya genelinde yaklaşık 10 milyon Suriyeli göçmen/sığınmacı
bulunduğu ifade edilmektedir. Körfez ülkeleri ve Lübnan’da yaklaşık 2 milyon
Suriyeli işçi olarak çalışmıştır. Suriyeli sığınmacılar da Türkiye’de daha özgür bir
ortama ve hareket serbestliğine kavuşmuşlardır. Sığınmacıları, küçük şehirlerde
kontrol etme imkânı daha fazla olmasına rağmen İstanbul, Ankara ve İzmir gibi
şehirlerde bunu gerçekleştirmek nispeten zordur. Bu nedenle büyükşehirlerde
yaşayan sığınmacıların temas/faaliyetleri ve sorunları üzerinde daha fazla
durulmalıdır.
Türkiye’de MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) uygulaması,
asayiş ve terör olaylarının çözümüne katkı sağlamakta, ayrıca caydırıcı bir etken
olmaktadır. Suçla mücadelede etkili bir araç olan MOBESE konusunda örnek
ülkelerden biri ÇHC’dir.618 Artan terör tehdidi bağlamında ÇHC’de güvenlik ve
asayişi temine yönelik uygulamalar ve mevzuat güçlendirilmiş, yüksek teknolojili
gece görüş cihazları, yüz tanıma teknolojisine sahip kameraları kapsayan “görüntü
kontrol uygulamaları” (SKYNET) faaliyete geçirilmiştir.619 Türkiye’de sığınmacılar,
genellikle göçmen kültürünün hâkim olduğu ve yabancı hareketliliğinin bulunduğu
semtlerde yaşamayı tercih etmektedirler. Dolayısıyla göçmen/sığınmacılara
yönelik aktif/pasif mukavemetin ve “görüntü kontrol uygulamalarının” hayata
geçirilmesi, sığınmacılara yönelik çalışmalara olumlu katkı sunabilecektir.
Bunlara ilaveten Suriye krizi bağlamında gündeme gelen sınır güvenliği ve
yönetimi meselesi, Türkiye’nin sınırlarının denetlenmesi açısından önemlidir.
Türkiye’nin göç konusunda hedef ve transit ülke olması nedeniyle yasa dışı göçler
ve insan kaçakçılığı devam etmektedir. Suriye sınırının güvenliğini askerî sınır
birlikleri ve mayınlı sahalar ile sağlamaya çalışan Türkiye, 2003 yılından itibaren
AB’ye üyelik müzakereleri kapsamında sınır mevzuatını, kurumsal yapısını ve sınır
618 Karakehya, H. (2009). Gözetim ve suçla mücadele: gözetimin tarihsel gelişimi ile yakın dönemde
gerçekleştirilen hukuki düzenleme ve uygulamalar bağlamında bir değerlendirme. Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 58(2), 344-346. 619 İnternet: Beijing police have covered every corner of the city with video surveillance system, (2015).
Web: http://en.people.cn/n/2015/1005/c90000-8958235.html ; Custer, C. (2015). Skynet achieved: Beijing is
100% covered by surveillance cameras, and nobody noticed, Web: https://www.techinasia.com/skynet-
achieved-beijing-100-covered-surveillance-cameras-noticed adreslerinden 3 Temmuz 2016’da alınmıştır.
173
kontrol uygulamalarını AB’ye uyumlu hale getirmek için çalışmalara başlamıştır.
İçişleri Bakanlığı’nın koordinesi ve AB’nin mali desteğiyle 8 milyar avro’ya mâl
olması ve 2018 yılında tamamlanması hedeflenen “entegre sınır yönetimi” projesi,
kitlesel nüfus hareketliliği ve terör örgütü mensuplarının sınırdan geçişleri ile
birlikte daha önemli hale gelmiştir.620
Sığınmacı/göçmen akınlarının başlaması üzerine AB, Türkiye’ye “doğu
sınırını açık, batı sınırını kapalı tutmasını” tavsiye etmiştir. Buna karşılık AB,
geleneksel bir yöntemle sığınmacı/göçmenlerin kendi sınırlarına ulaşmasını
engellemeye çalışmış veya mülteci başvurularını kabul etmeyerek korumacı/
kısıtlayıcı politikalar izlemiştir.621 Bu tablo, Türkiye ve AB’nin sığınmacılar, yasa
dışı göç ve sınır yönetimi konularında işbirliği yapma zorunluluğunu ortaya
koymaktadır. AB’nin göçmen/sığınmacılara yönelik daha fazla maddi yükün altına
girmesini hedefleyen Geri Kabul Anlaşması’nın etkinliği, AB’nin lokomotif gücü
Almanya ile Türkiye arasındaki siyasî gerilimlere bağlıdır.
Türkiye, sınırlarının uzunluğu ve coğrafî şartlardan dolayı sınır güvenliğinde
sorun yaşamaktadır. Suriye topraklarında terör örgütleri faaliyet göstermektedir.
Suriye’deki alan hakimiyeti mücadelesi ve yerinden edilmelerin devam etmesi,
sınır hattında insan hareketliliğine neden olmaktadır. Türkiye’deki sığınmacıların,
Suriye’ye veya üçüncü ülkelere gönüllü olarak gitmeleri desteklenmekle birlikte
Suriye’de çatışma ve gerilimlerin arttığı dönemlerde bu insanların Türkiye’ye
yeniden geldikleri görülmektedir.
Türkiye’nin Suriye, Irak ve İran sınırları, insan ve mal hareketliliğinin
yaşandığı bölgeleridir. Suriye sınırına “seyyar güvenlik duvarı”622 inşa edilmektedir.
711 km. uzunluğundaki güvenlik duvarının, Çin Seddi ve ABD-Meksika sınırındaki
620 Türkiye’nin İran ile 560 km., Irak ile 384 km. sınırı bulunmaktadır. Yeşiltaş, M. (2015). İç savaşa komşu
olmak Türkiye’nin Suriye sınır güvenliği siyaseti. Ankara: SETA, (136), 7-37 ; İnternet: Taşcı, İ. (2015). 10
soruda: Türkiye’nin sınır güvenliği sağlanabilir mi? Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/
2015/07/150723_turkiye_sinir_guvenligi_10_soru ; Genelge 2010/15. Web: www.ab.gov.tr/files/ceb/
circular_15.doc adreslerinden 14 Haziran 2016’da alınmıştır. 621 Erdoğan, a.g.e., 4. 622 Suriye sınırına “seyyar güvenlik duvarı” örmek için kullanılan beton bloklar, 3 metre yüksekliğinde, 2
metre genişliğinde ve 7-8 ton ağırlığındadır. Beton blokların üzerinde 1 metre yüksekliğinde jiletli teller
bulunmaktadır. Suriye sınır hattında güvenlik sorunu bertaraf edildiği takdirde başka yerlere/sınırlara
taşınabilecektir. İnternet: Suriye sınırına yapılan güvenlik duvarında sona gelindi, (2017). Web:
http://www.milliyet.com.tr/suriye-sinirina-yapilan-guvenlik-gundem-2529237/ 4 Kasım 2017’de alınmıştır.
174
duvardan sonra dünyada üçüncü sırada olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca Türkiye,
sınır yönetimi konusunda yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Türkiye’nin Suriye
sınırına duvar örmesi, akıllı gözetleme kuleleri ve karakollar inşa etmesi, hendekler
kazması, tel örgüler çekmesi ve termal kameralar yerleştirmesi, kısaca sınır
güvenliği için yeni bir sistem kurmaya çalışması623, sorunun çözümü için tek başına
yeterli olmayacaktır.
Türkiye’nin “entegre sınır yönetimi” kapsamında sınır güvenliği ve yönetimi ile
ilgili yeni bir teşkilat kurma hedefi önemlidir. Bu amaçla İçişleri Bakanlığı’nın 2010
yılında hazırladığı kanun tasarısı (Sınır Güvenliği Kanun Tasarısı624) taslağında
“Sınır Muhafaza Teşkilatı Başkanlığı” kurulması, sınır güvenliğiyle ilgili faaliyet
gösteren diğer kurumların görev ve yetkilerinin tek çatı altında toplanması
planlanmıştır.625 Sınır hatlarındaki güvenlik tehditlerinin azaltılması ve nüfus
hareketlerinin kontrolü açısından, profesyonel silahlı sınır güvenliği teşkilatı
kurulması önemlidir.626
Sınır güvenliğine yönelik önlemler, gerek legal/illegal yollardan göç eden
insanların motivasyonu gerekse sınır yönetiminin insan faktörü üzerine kurulması
karşısında yetersiz kalmaktadır. ABD, Orta Amerikalı göçmenlerin akışını kesmek
amacıyla Meksika sınırında teknolojik ve fiziki güvenlik önlemlerini artırmıştır. Bu
kapsamda 3.169 km. uzunluğundaki ABD-Meksika sınırı, yüksek duvarlar,
hendekler ve tel örgüler ile güçlendirilmiş, İHA’lar vasıtasıyla havadan gözlem
uygulamasına geçilmiş, kayaların içine kızılötesi ve harekete duyarlı gece görüş
kameraları yerleştirilmiştir.627
623 İnternet: Eş, S. (2015). Suriye sınırına dev proje: elektronik duvar. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/
haber/turkiye/328805/Suriye_sinirina_dev_proje__Elektronik_duvar.html adresinden 4 Temmuz 2016’da
alınmıştır. 624 İnternet: Sınır güvenliği kanun tasarısı Başbakanlık’ta bekliyor, (2016). Web:
http://www.trthaber.com/haber/gundem/sinir-guvenligi-kanun-tasarisi-basbakanlikta-bekliyor-233090.html
adresinden 4 Temmuz 2016’da alınmıştır. 625 Köktaş, A. (2011). “Sınır güvenlik birimi” kurma çalışmaları. Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 21-
24. 626 İnternet: İçişleri bakanı Ala: profesyonel sınır güvenliği teşkilatı kuruyoruz, (2015). Web:
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/12/19/icisleri-bakani-ala-profesyonel-sinir-guvenligi-teskilati-
kuruyoruz adresinden 1 Temmuz 2016’da alınmıştır. 627 İnternet: ABD, Meksika sınırına “sanal çit” kuruyor, (2010). Web: http://www.cnnturk.com/
2010/dunya/03/20/abd.meksika.sinirina.sanal.cit.kuruyor/568654.0/ ; Biden’dan Türkiye’ye Meksika sınırı
modeli, (2016). Web: http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/global/bidendan-turkiyeye-meksika-siniri-
modeli-11469 adreslerinden 21 Haziran 2016’da alınmıştır.
175
Bununla birlikte ABD açısından Meksika sınırına duvar örme projesi, yüksek
maliyetine rağmen sınır ihlallerinin engellenmesi açısından önemlidir. Özellikle
Cumhuriyetçiler, Meksika sınırının tamamına duvar örülmesini olumlu
karşılamaktadırlar. Bu hedeflere ve engellemelere rağmen, başta Meksikalılar
olmak üzere Orta Amerikalı göçmenler, daha iyi yaşam koşullarına erişmek
amacıyla illegal yollardan ABD’ye göç etmeyi sürdürmektedirler.628
Türkiye’nin sınır güvenliği ve yönetimini kurumsallaştırma çabaları, PKK ve
PYD/YPG unsurlarının, YTS’lerin, sığınmacıların ve kaçakçıların sınır hattındaki
hareketliliğinin ve faaliyetlerinin kontrolüne, caydırıcılığın artmasına ve sınırdan
kaynaklanan güvenlik tehditlerinin azaltılmasına ciddi manada katkı sağlayacaktır.
Bu süreçte insan faktörünün öne çıkması nedeniyle yasa dışı göç ve kaçakçılık
faaliyetleri belli ölçüde devam edecektir.
Sığınmacı kaynaklı sorunlardan biri şehirlerde kendi gettolarını kurmaya
başlamalarıdır. Sığınmacılar, şehirlerin nispeten yoksul mahallelerine yerleşme
eğilimindedirler. Ekonomik, sosyal, kültürel ve birçok açıdan birbirine benzeyen
insanlar, büyük ölçüde bir araya gelerek kendi gettolarını oluşturmaktadırlar. Aynı
profildeki insanların yaşadıkları ve kendilerini bir ölçüde soyutladıkları yerel
birimler orta çıkmaktadır. Sığınmacılar açısından sosyal dışlanma süreci, böyle
mahallelerde yoğun şekilde yaşanmaktadır.629 CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak, “İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Bursa gibi büyükşehirlerde ve
ülke genelinde sığınmacıların kendi mahallelerini, gettolarını oluşturarak yaşamayı
seçtiklerini, Suriyeliler ile çatışma, kavga gibi bazen ölümle sonuçlanan olaylar
yaşandığını, Türkçe bilmeyen gençler ve çocukların suç ve terör örgütleri
628 ABD’de yaşayan 46.630.000 kişi, başka ülkelerde doğmuş olup 2015 itibariyla Meksika orijinli 12 milyon
kişi ABD’de ikamet etmektedir. İnternet: Origins and destinations of the world’s migrants, from 1990-2015,
(2016). Web: http://www.pewglobal.org/2016/05/17/global-migrant-stocks/ ; Unfinished US-Mexico border
wall is a costly logistical nightmare in Texas, (2016). Web: https://www.theguardian.com/us-
news/2016/jan/01/unfinished-us-mexico-border-wall-texas-secure-fence-act adreslerinden 21 Haziran
2016’da alınmıştır. 629 Dedeoğlu, S. ve Ekiz Gökmen, Ç. (2011). Göç ve sosyal dışlanma, Türkiye’de yabancı göçmen kadınlar.
Ankara: Efil Yayınevi, 31-33.
176
tarafından kullanılabileceğini, birçok Avrupa ülkesinde 40-50 yıldır uygulanan
uyum politikalarına rağmen sorunların yaşandığını” ifade etmiştir.630
Türkiye’de en fazla Suriyeli sığınmacı İstanbul’da yaşamaktadır. İstanbul’da
kayıt altına alınmış Suriyeli sayısı yaklaşık 522 bindir. Ayrıca kayıt ve güvenlik
tahkikatı devam eden sığınmacılar bulunmaktadır. “Kopuştan Uyuma Kent
Mültecileri, Suriyeli Mülteciler ve Belediyelerin Süreç Yönetimi: İstanbul Örneği”
konulu araştırmaya göre Küçükçekmece, Bağcılar ve Sultangazi ilçelerinin her
birinde 30 binin üzerinde sığınmacı ikamet etmektedir. Sığınmacılar, genellikle
yoksulluğun ve yaşamın daha ucuz olduğu, muhafazakâr yaşantının ve sosyal
dayanışmanın bulunduğu semtleri tercih etmektedirler. İstanbul’daki Suriyeliler,
büyük ölçüde vasıfsız işçi olarak düşük ücretle ve kayıt dışı çalışmakta olup çocuk
işçilik ve dilencilik yaygın durumdadır. Ayrıca Suriyeliler tarafından bütçeleri
nispetinde küçük işletmeler açılmaktadır. Yerel halk arasında, sığınmacıların
“güvenlik endişelerine, kira artışlarına ve uyumsuzluğa” yol açtıkları şikâyetleri
bulunmaktadır.631
Karataş’a göre Suriyelilerin yaşadığı mahallelerde meydana gelen olaylar
çeşitli şekillerde tasnif edilebilir. Bu kapsamda “mahalle tepkisi, taşlama,
ayaklanma, saldırı, kavga, protesto, slogan atma, gösteri, arabalara saldırı” gibi
çeşitli olaylar gerçekleşmektedir. Sığınmacılar ile yerel halk arasında kültür
farklılığı, birbirlerini tanımama ve kişisel sorunlar gibi gerekçelerle başlayan
tepkiler daha da büyüyerek saldırılara dönüşebilmektedir. Bu nedenle sığınmacı
yoğunluklu mahallelerde taraflar arasında ilişkilerin geliştirilmesi önemlidir.632 Öte
yandan, etnik ve mezhepsel açıdan farklı gruplardan oluşan sığınmacıların kendi
aralarında da kavgalar meydana gelmektedir.
Seeberg’e göre göç konusu, ülkedeki siyasî koşulların değişiminden
etkilenmektedir. Siyasî gelişmelere ve krizlere bağlı olarak sığınmacı/göçmenlere
630 İnternet: CHP’li Toprak: 1.5 milyon Suriyeli genç entegre edilmezse terör ve mafyalaşma riski artar,
(2017). Web: http://t24.com.tr/haber/chpli-toprak-15-milyon-suriyeli-genc-entegre-edilmezse-teror-ve-
mafyalasma-riski-artar,417871 adresinden 6 Kasım 2017’de alınmıştır. 631 İnternet: Erdoğan, M. M. (2017). Kopuştan uyuma kent mültecileri, Suriyeli mülteciler ve belediyelerin
süreç yönetimi: İstanbul örneği. Web: http://marmara.gov.tr/UserFiles/Attachments/Publication/Publication_
2526_GocRaporu.pdf adresinden 4 Mart 2017’de alınmıştır. 632 Karataş, a.g.m., 121-129-146.
177
yaklaşım değişebilmektedir. Bir dönem toplumun olumlu yaklaştığı bu insanlar,
daha sonra siyasî sorunların ve krizlerin sorumlusu olarak görülebilmektedirler.
Lübnan’da ucuz işgücü olarak görülen ve halkın rağbet göstermediği alanlarda
çalışan Suriyeli işçiler, başlangıçta tehdit olarak algılanmamışlardır. Ancak
Başbakan Refik Hariri’nin 14 Şubat 2005 tarihinde öldürülmesi ve suikastin faili
olarak Suriye’nin işaret edilmesi üzerine bu olumlu yaklaşım değişmeye
başlamıştır. Bu dönemde Lübnan’da günah keçisi olarak görülen Suriyeli işçilere
baskılar artmış hatta linç vakaları yaşanmıştır. Bu konuyla bağlantılı olarak
Lübnan’da 27 Şubat-23 Mart 2005 tarihleri arasında Suriyelilerin evlerinin ateşe
verildiği 31 olay yaşanmıştır.633
Bu durum Türkiye tarafından da dikkate alınmak durumundadır. Hükümet’e
göre sığınmacı politikası sınırlı dış mali desteğe rağmen istikrarlı bir şekilde
yürütülmektedir. Öte yandan, Hükümet’in sığınmacı politikasına yönelik siyasî ve
toplumsal tepkiler, büyük ölçüde aşırılığa kaçmadan ve küçük çaplı olarak
gerçekleşmektedir. Ancak Türkiye’de iktidar değişimi, sığınmacı politikasının
kurumsallaşamaması ve siyasî aktör/lere bağımlı olması, muhtemel siyasî ve/veya
ekonomik krizlerin halkın yaşam koşullarını etkilemesi, Suriye ve sığınmacı
kaynaklı sorunların artması halinde sığınmacıların hedef haline getirilmesi, yerel
çaplı toplumsal tepkilerin ülke geneline yayılması ve şiddete başvurulması ihtimal
dahilindedir.
Cezaevlerinde bulunan yabancılar içinde Suriyelilerin oranı % 40
seviyesindedir. Erdoğan’a göre sığınmacıların yoğunluğuna rağmen bu aşamada
suça karışma oranları Türkiye ortalamasının altındadır. Daha önce Almanya’ya
giden Türk göçmenlerin de ilk 10 yılda (1960-1970 dönemi) suça karışma oranları
düşük olmasına rağmen sonraki dönemlerde bu oran katlanarak artmıştır.
Dolayısıyla Türkiye’de Suriyeliler için de benzer bir süreç yaşanabilecektir.634
Türkiye’deki Suriyeliler Sığınmacıların en yoğun yaşadığı ikinci şehir olan
Şanlıurfa’daki kamplarda kalan bazı Suriyeliler, kötü yaşam şartlarını, ısınma
633 Seeberg, a.g.m., 172-173. 634 İnternet: Şençekiçer, Ş. (2017). Murat Erdoğan ile Suriyeli mültecilere yönelik medya algısı. Web:
http://medyascope.tv/2017/08/24/murat-erdogan-ile-suriyeli-multecilere-yonelik-medya-algisi/ adresinden 4
Kasım 2017’de alınmıştır.
178
sorununu ve kamplarda çıkan yangınlardaki ölümleri protesto etmek amacıyla
gösteriler yapmışlardır. Bunun üzerine olaylara iştirak edenler, Suriye’ye geri
gönderilmişlerdir. Türkiye’deki yabancılar, suç işlemeleri ve yasalara uymamaları
durumunda sınırdışı edilebilmektedirler. Ancak sığınmacıların “geri göndermeme”
ilkesi ve Suriye’deki mevcut durum nedeniyle ülkelerine iade edilmemeleri durumu
söz konusudur. Kamu düzenini ve asayişi bozdukları gerekçesiyle bazı
sığınmacılar Suriye’ye geri gönderilmişlerdir. Bu durum, sığınmacılara yönelik
önemli bir kontrol unsuru olması ve kural dışı hareket edenlerin Suriye’ye geri
gönderileceğini göstermesi açısından önemlidir.635
635 Erdoğan ve Ünver, a.g.e., 74 ; İnternet: Akçakale’deki 600 Suriyeli sığınmacı sınır dışı edildi, (2013).
Web: http://t24.com.tr/haber/ turkiyedeki-600-suriyeli-multeci-sinir-disi-edildi,226631 adresinden 23 Mayıs
2016’da alınmıştır.
179
SONUÇ
Uluslararası göçler ve sığınmacı/mülteci hareketliliği, bu sorunların kaynağı
olan ülkelere yakın coğrafyaları ve Batılı ülkeleri yoğun şekilde etkilemektedir.
Çeşitli gerekçelerle daha güvenli ve iyi bir yaşam arayışında olan bu insanların göç
yollarında yaşadıkları mağduriyetler, devletlerin ve uluslararası aktörlerin
uygulamalarının sorgulanmasına ve konunun uluslararası gündemde kalmasına
neden olmaktadır.
Son dönemde kitlesel göçlerde artış yaşanmıştır. Suriye, Somali ve
Afganistan gibi ülkelerde yaşayanlar, iç savaşlar ve çatışmalar nedeniyle kitlesel/
bireysel olarak başka ülkelere göç etmeyi sürdürmektedirler. Göçmen ve
sığınmacı/mültecilerin, kendilerini kabul eden ülkelerde sosyal, ekonomik, siyasî
ve güvenlik alanlarında yol açtıkları sorunlar üzerine korumacı/kısıtlayıcı
yaklaşımlarda artış görülmektedir.
Özellikle AB ülkeleri ve ABD’de yabancı uyruklu şahısların gerçekleştirdikleri
terör olayları, göç konusuna “güvenlik odaklı” yaklaşımları artırmıştır. Bu
kapsamda yabancıların ülkeye girişleri engellenmeye, yabancıların karşılaştıkları
dil, işsizlik, barınma, eğitim ve ayrımcılık gibi çeşitli sorunlar da geri plana itilmeye
başlanmıştır. Bir göçmen ülkesi olan ABD’de Başkan Trump’ın ülkesini “yeniden
en büyük yapmak” hedefi doğrultusunda göçmenler ve mültecilere yönelik aldığı
olumsuz kararlar ve AB ülkelerinde milliyetçilik ve yabancı düşmanlığında yaşanan
artış dikkat çekicidir.
Göçmen ve sığınmacı/mültecilere yönelik menfi yaklaşımların artması,
“uluslararası koruma” sağlamayı hedefleyen mülteci rejimini olumsuz şekilde
etkilemektedir. Öte yandan, böyle bir dönemde Türkiye’nin topraklarına kabul edip
kayıt altına aldığı yaklaşık 3.2 milyon Suriyeliye yaklaşımı genel olarak olumludur.
Sığınmacı sorunu bağlamında Türkiye’de 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967
Protokolü’ne uyumlu bir şekilde ulusal mevzuatta yapılan değişiklikler önemlidir.
2013 yılında 6458 sayılı YUKK ile “sığınma talep edenlere” sağlanan uluslararası
koruma “mülteci”, “şartlı mülteci” ve “ikincil koruma” olarak sınıflandırmış ve etkin
bir göç yönetimi oluşturmak ve koordinasyon sorununu çözmek için GİGM
180
kurulmuştur. Buna ilaveten 2014 yılında yürürlüğe giren “Geçici Koruma
Yönetmeliği” ise Suriyelilerin statüsünü, Türkiye’de “geçici koruma” sağlanan
yabancılar olarak tanımlamaktadır. Türkiye, Suriyelilere “uluslararası koruma”
yerine özel bir koruma olan “geçici koruma”yı tercih etmiştir. Böylece inisiyatifi ele
alan Türk hükümeti, Suriyelileri geri göndermekten, uluslararası koruma altına
almaya veya vatandaşlık vermeye kadar uzanan farklı kararlar alabilecek
durumdadır. Bu yaklaşım, konunun hukukî düzlemden uzaklaşıp siyasî mecraya
kaydırıldığı eleştirilerini artırmaktadır.
Suriye krizi ve sığınmacı sorununun iç içe geçmiş olması nedeniyle sığınmacı
vakasının hem ulusal güvenlik hem de toplumsal güvenlik boyutları bulunmaktadır.
Teorik bağlamda sığınmacı sorunu, Waever’in güvenlik konusunda anahtar
kavramı olan ulusal güvenlik başlığı altında incelenmiştir. Ağırlıklı olarak siyasî-
askerî güvenlik konularından oluşan ulusal güvenlik ve toplumsal güvenliğin
etkileşim içinde olmasından hareketle sığınmacı konusu iki boyutuyla birlikte ele
alınmıştır. Ayrıca Bigo’nun, sığınma/göç hareketlerinde ulusal güvenlik-toplumsal
güvenlik ayrımı yapmayarak, topluma yönelik tehditlerin, ulusal güvenliğin bir
parçası durumuna geldiğini belirtmesi önemlidir.
Ulusal güvenlik boyutuyla Türkiye, Esad rejimi, PYD/YPG ve DEAŞ (IŞİD)
kaynaklı tehdit ve saldırılara maruz kalmış, krizin askerî boyutu önem kazanmış,
sınır hattında güvenlik zafiyeti ortaya çıkmıştır. Suriye krizine yönelik siyasî
çözümün gecikmesi ve özellikle PYD/YPG’nin kontrol ettiği sahayı genişletmesi,
Türkiye’ye yönelik tehditlerin sürmesine neden olmaktadır. Toplumsal güvenlik
boyutuyla ise sığınmacı kaynaklı sosyal, demografik, siyasî, ekonomik ve güvenlik
sorunlarında artış yaşanmıştır. Bu süreçte Esad rejimi, kitlesel göç üzerinden
Türkiye’yi belli ölçüde zor durumda bırakmıştır. AB’ye göçlerin artmasının ardından
sığınmacı konusunda Türkiye ile uzlaşıya varılması ve Suriyelilere Türk
vatandaşlığı verileceğinin açıklanmasıyla birlikte “siyasallaşma” eğilimi artmış ve
bu konu özellikle iç kamuoyunda muhalif çevrelerde karşılık bulmuştur.
Öncelikle sığınmacılara ilişkin sağlıklı bir veri tabanı oluşturulması, son
dönemde artan kayıt dışılığın önüne geçilmesi ve sığınmacıların bireysel
niteliklerinin ortaya konulması gereklidir. Bu verilerden hareketle orta ve uzun
181
vadede daha isabetli projeler hazırlanabilecektir. Kamplar/barınma merkezleri,
Türkiye’nin sığınmacılara yaklaşımını ve vizyonunu göstermesi açısından
önemlidir. Kamplarda sağlanan imkânlar, Türkiye’nin gösterdiği özveriyi ve zaman
içinde kurduğu sistemi uluslararası kamuoyuna aktarmasına ve farkındalığı
artıracak kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmesine katkı sağlamaktadır. Öte
yandan, kamplardaki sığınmacıların, yardımlara bağımlı yaşamaya alışmaları ise
ülkede kalıcı olma hedefleri açısından olumsuz bir durumdur. Bu nedenle
kampların ne zaman sona erdirileceğine ilişkin çalışmalar da yapılmalıdır.
Kamp dışında yaşayan Suriyeliler ise güvenlik, ekonomi, eğitim, sağlık,
barınma ve sosyal konularda yaşadıkları ve/veya yol açtıkları sorunlar nedeniyle
dikkatle izlenmek durumundadır. Büyük ölçüde kişisel çabalarıyla geçimlerini
sağlayan ve asgari düzeyde maddi destek alan bu insanlara yönelik çalışmalar,
özellikle güvenlik açısından tehdit ve risklerin azaltılmasına katkı sunabilecektir.
Bu süreçte uluslararası kuruluşlar ve yerli/yabancı STK’lar ile işbirliğinin artırılması,
paydaş yelpazesinin geniş tutulması ve “gönüllülük” esaslı çalışmaların teşvik
edilmesi önemlidir. Öte yandan, yabancı STK’ların faaliyetlerinin sınırlandırıldığı
eleştirileri dikkate alınarak bu kuruluşların çalışmaları, bağlantıları ve Türkiye’nin
güvenliğine olası etkileri üzerinde durulmalıdır.
Sığınmacılara yapılan dış yardımlar, Türkiye’nin sığınmacı politikasını ve
kurumsal yapısını güçlendirmesi ve direncini artırması nedeniyle önemlidir. Başta
BM olmak üzere uluslararası toplum ile koordineli şekilde geçim kaynakları, gıda
güvenliği, eğitim ve sağlık gibi alanlarda tesis edilen işbirliği sürekli hale
getirilmelidir. Uluslararası desteklerle yapılan bu çalışmalar, özellikle kamp dışında
yaşayan Suriyelilerin sorunlarını çözme açısından yararlı olabilecektir. Ayrıca
Türkiye’deki sığınmacıların AB ülkeleri, ABD ve Kanada dışındaki üçüncü ülkelere
gönderilmesi/yerleştirilmesi konusunda BMMYK’ye baskı yapılmalıdır.
Suriyelilerin toplumsal uyumu, büyük ölçüde yaşadıkları şehirlerde/semtlerde
gerçekleşmektedir. Bu bağlamda yasal ve idarî düzenlemelerle, yerel yönetimler
ve ilgili aktörler, daha etkin hale getirilmeli, uluslararası kuruluşlar ve STK’lar ile
birlikte proje yürütmeleri teşvik edilmeli, öte yandan ilgili devlet kurumlarınca da
gerekli denetimler yapılmalıdır. Ticaret odaları/borsaları ve üniversiteler gibi yerel
182
düzeyde etkin olan aktörlerin, sığınmacılara ilişkin sosyo-ekonomik sorunların
çözümü konusunda daha fazla inisiyatif almaları sağlanmalıdır.
Özellikle Arap ve Kürt kökenli Suriyelilerin uyumunu ve “okullaşmasını”
olumsuz şekilde etkileyen “dil” (Türkçe) sorununu çözmeye yönelik çalışmalara ve
kurslara ağırlık verilmelidir. İç savaşı yaşayan ve olumsuz sonuçları ile
yüzleşmeye başlayan çocuklar, gençler ve kadınların “normalleşmesini”
sağlayacak destek çalışmaları artırılmalıdır. Öğrencilerin başta geçim kaygısı ve
dil yetersizliği gerekçesiyle okula gitmemelerine, teşvik edici projelerle çözüm
aranmalıdır. Suriyelilere yönelik kontrol ve denetimlerin dışında kalan eğitim
faaliyetlerine ve dini kurslara izin verilmemelidir. Sığınmacıların eğitimi/dil
öğrenimi, istihdamı ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi gibi konularda alınacak
mesafe, bu insanların gettolaşmasını ve güvenlik sorunlarının azaltılmasını
sağlayabilecektir.
Suriyelilerin istihdamına yönelik meslek kursları yaygınlaştırılmalı, kayıt dışı
istihdam ve çocuk işçilik azaltılmalı, çalışma izni teşvik edilmelidir. Önümüzdeki
dönemde Suriyeli işgücünün artmasıyla birlikte Türk vatandaşları arasında
işsizliğin artma ihtimali bulunmaktadır. Kadınlar ve çocuklar dahil sığınmacıların
daha ucuza çalıştırılması, işçi ücretlerinin düşmesinde ve işgücü ihtiyacının
karşılanmasında etkili olmaya başlamıştır. Bu durum sosyo-ekonomik sorunların
arttığı ülkemizde yerli halk-Suriyeli gerginliğini tetikleyebilecektir.
Sığınmacıların Türk vatandaşlığına alınmaları ve toplumsal uyumlarına
yönelik politikalar geliştirilmesi önemlidir. Ancak Türkiye’nin sığınmacıların bir
bölümünü gönüllü ve/veya teşvik edici çeşitli politikalar ile Suriye’ye geri
göndermesi gereklidir. Türkiye’ye müzahir sığınmacıların, Suriye tarafında sınır
hattına yerleştirilmeleri ise siyasî ve askerî-güvenlik açısından faydalı olacaktır.
Sığınmacılardan kaynaklanan sorunların artması durumunda gerek devlet
gerekse halk nezdinde “güvenlikçi” yaklaşımlar ön plana çıkabilmektedir. Bu
durum Suriyelilere yönelik olumsuz algıyı da artıracaktır. Yapılan araştırmalar,
Türk halkının çoğunluğunun Suriyelilerin huzuru ve genel ahlâkı bozduğunu
düşündüğünü ve sadece yaklaşık % 10’luk bir kesimin Suriyelilere Türk
183
vatandaşlığı verilmesini istediğini göstermektedir. Bu nedenle sığınmacı
konusunda toplumun hassasiyetleri, yerel yönetimler/aktörler ve STK’ların görüş
ve önerileri dikkate alınarak hatta karar alma süreçlerine dahil edilerek politika
üretilmelidir.
Son dönemde Türkiye’de “siyasî irade”, karar alma süreçlerinde etkin bir
konumdadır. Sığınmacılara yönelik projelerde, siyasî kanadın yaklaşımları ve
yönlendirmeleri belirleyici olmaktadır. Öte yandan, bürokratik kesim ise genel
olarak Türkiye’deki yabancılara karşı daha mesafeli bir duruşa sahiptir. Bu ikilem,
sığınmacılara yönelik orta ve uzun vadeli strateji ve politikalar hazırlanarak
aşılabilecektir. Böylece sığınmacılara yönelik daha kalıcı ve yapısal çözümler
üretilebilecektir.
Türkiye’nin son dönemde Batı/NATO ile sorun yaşamasının ve Ortadoğu’daki
gelişmelere odaklandığı algısının, iç politikaya yansımaları olmaktadır. Bu durum
iç politikada, dış politika konularının yoğun bir şekilde kullanılmasından da
kaynaklanmaktadır. Suriye ve Irak’a yönelik söylem ve politikaların, etnik ve
mezhepsel boyutuyla yarattığı sorunlar ve algılar, toplumsal birliğinin tesisi ve
devamlılığı açısından önemli olup bu konuda hassas davranılmalıdır.
Sığınmacıların terör örgütleriyle irtibatları, YTS’lerin Suriye’ye geçişleri/geri
dönüşleri ve faaliyetleri, yasa dışı göç ile mücadele gibi konuların üzerinde
hassasiyetle durulmalıdır. AB tarafından Türkiye’ye iade edilen yasa dışı göçmen/
sığınmacılar, periyodik olarak güvenlik sürecinden geçirilmeli, büyükşehirlerde
yaşayıp başka şehirlerde kayıtlı olan ve izinsiz olarak yer değiştiren sığınmacıların
temas ve faaliyetleri kontrol edilmelidir.
Türkiye’nin sınırlarında artan güvenlik tehditlerinin asgari düzeye indirilmesi,
YTS’lerin faaliyetlerini/sınır geçişlerini ve nüfus hareketlerini kontrol etmek
amacıyla “Sınır Muhafaza Teşkilatı” kurulması hedefi önemlidir. Öncelikle Suriye
sınırına inşa edilmekte olan “seyyar güvenlik duvarı”, Türkiye’nin Ortadoğu ile
arasına koyduğu bir bariyer olarak olumsuz bir şekilde lanse edilse de, sınır
güvenliği çalışmalarına önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.
184
Sığınmacıların Suriye sınırına yakın bölgelerde ikamet etmeleri çok boyutlu
olarak incelenmelidir. Türk vatandaşlığına veya “geçici koruma” altına alınan
sığınmacıların, ülke geneline dağılmalarında toplumsal ve bölgesel hassasiyetler
dikkate alınmalı, bu konu üzerinden siyasî, ideolojik ve demografik tartışmalar
yapılmasının önüne geçilmelidir. Sığınmacıların “gönüllü geri dönüşleri”ni
kolaylaştırmak için sığınmacıların sınıra yakın şehirlerde bulunmalarında yarar
görülmektedir. Öte yandan, sığınmacılara Türk vatandaşlığı verilmesinin, geri
dönüşleri sekteye uğratması da muhtemeldir.
Sığınmacıların geri dönüşlerinde, Suriye’de kalıcı siyasî çözümün durumu
belirleyici olacaktır. B.Esad ve yakın çevresinin iktidarda kalıp kalmaması da geri
dönüşleri etkileyecektir. Türkiye, Suriye’deki siyasî çözüm sürecinde etkin olması
durumunda, ulusal çıkarlarına uygun, muhaliflerin ve sığınmacıların geleceğini
planlayan bir politika yapım sürecine katılabilecektir. Sığınmacıların Suriye’ye geri
dönüşleri için asgari şartların oluşması halinde, BM gibi aktörlerin maddi desteği ile
bu hedef gerçekleşebilecektir. Suriye’ye dönen sığınmacıların, ülkede yeni bir
çatışma veya kriz çıkması, barınma, çalışma, sağlık, mülkiyet ve güvenlik gibi
konularda sorun yaşamaları durumunda, ülke içinde yer değiştirmeleri ve/veya
Türkiye’ye veya komşu ülkelere yeniden gitme ihtimali artacaktır.
Türkiye, sığınmacılara ev sahipliği yapması, muhalif gruplarla ilişkileri ve
lojistik destek sağlaması, askerî kapasitesi ve jeopolitik konumu nedeniyle önemli
bir bölgesel aktördür. Türkiye, ulusal çıkarlarını zedelemeden, kendisini
yalnızlaştırmadan ve muhataplarına muhtaç olduğu algısı yaratmadan RF ve ABD
ile siyasî ve askerî ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmalı, uluslararası işbirliğine
önem vermeli, sürdürülebilir ve istikrarlı bir Suriye politikası izlemelidir. Sığınmacı/
göçmenlerin AB’ye olumsuz etkileri üzerinden özellikle Türkiye-Almanya
ilişkilerinde istikrar yakalanmalıdır. Ayrıca Türkiye, Suriye sahasında İran ile
ilişkilerini muhafaza etmek ve geçmişte olduğu gibi S.Arabistan’ın muhalif
grupların zayıflamasına yol açabilecek politikalarının önüne geçmek
durumundadır.
Suriye’de “çatışmasızlık bölgeleri” kurulması, garantör ülkeler için 6 ay süreli
geçici bir uygulama olmasına rağmen mevcut koşullarda Türkiye’nin güvenliği
185
açısından önemlidir. Bu sürelerin uzatılması için özellikle RF ile iyi ilişkilerin
devamlılılığı ve Şam yönetimi ile diplomatik kanalların kurulması gereklidir. Öte
yandan, Türkiye’ye yüzünü dönmüş olan muhalif grupların, “B.Esad ve güvenlik
bürokrasisine” yönelik kaygıları da dikkate alınmak durumundadır.
Suriye’de bir geçiş hükümeti kurulması ve/veya özellikle B.Esad’ın iktidarda
kalması konusu Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Bu konular, Güvenlik
Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde yürütülen siyasî çözüm
müzakerelerinde belli olacaktır. B.Esad’ın yönetimde kalması durumunda,
Peşmerge’nin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçirilmesi, muhalif gruplara silah ve
lojistik desteği yapılması, DEAŞ (IŞİD), Nusra/Şam Fethi Cephesi ve diğer
örgütlere katılımların Türkiye üzerinden gerçekleşmesi ve bu örgütlere destek
verilmesi, Fırat Kalkanı Harekâtı ve İdlib Operasyonları bağlamında Suriye’nin
egemenliğinin ihlal edilmesi gibi konular/iddialar üzerinden Türkiye ve
müttefiklerine yönelik uluslararası davalar açılması ihtimal dahilindedir.
PYD/YPG öncülüğünde Kürt koridoru kurma hedefi, İran, Irak, Suriye ve
Türkiye’de PKK’ya müzahir çevrelerin etkinliğini artırabilecektir. ABD ve RF’nin,
siyasî yönüyle PYD, askerî açıdan YPG’nin kontrolündeki SDG ile ilişkilerini
sürdürmeleri dikkat çekicidir. Bu durum, gerek güvenlik gerekse dış politika
boyutuyla Türkiye aleyhinde sonuçlar doğuracaktır. ABD ve RF, bir yandan
Türkiye’nin PYD/YPG konusundaki kaygılarını yeterince dikkate almamakta, öte
yandan Türkiye’nin Suriye sahasındaki yapıcı ve olası yıkıcı etkilerini göz ardı
edememektedir.
Önümüzdeki dönemde Şam yönetimi ve PYD/YPG arasında, RF ve ABD’nin
teşvik ve desteğiyle, asgari müştereklerde uzlaşı arayışları artabilecektir. Türkiye’yi
de hedef alması muhtemel bu işbirliğinin önüne geçmek için hem PYD/YPG’yi
yalnızlaştırma politikasının sürdürülmesinde hem de Esad rejimi ve örgüt ile
iletişim kanalları tesisinde yarar görülmektedir. Terörle mücadele ve Yeni
Suriye’nin inşası bağlamında ABD ve RF’nin desteğiyle hareket eden örgütün,
Şam yönetimi ve bu ülkelerle ilişkilerinin bozulması, Türkiye’nin daha rahat hareket
etmesini sağlayacaktır.
186
Rojava Peşmergeleri’nin Irak’tan Suriye’ye geçmeleri durumunda, bir yandan
PYD/YPG’nin bölgedeki faaliyetlerini dengeleme fırsatı, öte yandan Kürt gruplar ve
silahlı muhalifler arasında yeni çatışmalar ve alan hâkimiyeti mücadelesi ortaya
çıkabilecektir. Bu durum özellikle Arap ve Kürt kökenli Suriyelilerin Türkiye’ye
sığınmalarına yol açabilecektir. Afrin’de yaşanabilecek çatışmalar veya Türkiye’nin
olası askerî müdahalesi ve İdlib’de cihatçı örgütlere yönelik yürütülecek mücadele,
Kilis ve Hatay’a yönelik yeni göçlere ve YTS’lerin Türkiye’ye intikaline neden
olabilecektir. Menbiç ve Afrin’de yapılması muhtemel operasyonlar, El Bab hattının
ve çatışmasızlık bölgelerinin güvenliğinin sağlanması, muhalif grupların
desteklenmesi gibi faktörler nedeniyle Türkiye’nin Suriye’deki askerî varlığının bir
süre daha sürmesi kuvvetle muhtemeldir.
187
KAYNAKLAR
Abadan-Unat N. (2012) Bitmeyen göç: konuk işçilikten ulus-ötesi yurttaşlığa. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Acer, Y., Kaya, İ. ve Gümüş, M. (2010). Küresel ve bölgesel perspektiften Türkiye’nin iltica stratejisi. Ankara: USAK Yayınları.
Acer, Y., Kaya, İ. ve Gümüş, M. (2011). Türkiye için yeni bir iltica stratejisi üzerine gözlemler. Çelebi, Ö., Özçürümez, S. ve Türkay, Ş. (Editörler). İltica, uluslararası göç ve vatansızlık: kuram, gözlem ve politika. Ankara: BMMYK.
Acun, C. ve Keskin, B. (2016). PKK’nın kuzey Suriye örgütlenmesi PYD-YPG. İstanbul: SETA.
Açıkçeşme-Akgül, S. (2016). Güvenlik, güvenlik çalışmaları ve güvenlikleştirme. Balta, E. (Editör). Küresel siyasete giriş, uluslararası ilişkilerde kavramlar, teoriler, süreçler. İstanbul: İletişim Yayınları.
Adamson, F.B. (2010). Crossing borders, international migration and national security. Farrel, T. (Ed.). Security studies, critical concepts in international relations. London and New York: Routledge.
Akbulut, A. (2016). Sahabe dönemi iktidar kavgası, Alevî-Sünni ayrışmasının arka planı. Ankara: Otto Yayınları, 3. Baskı.
Akçadağ, E. (2012). Yasa dışı göç ve Türkiye. İstanbul: Bilgesam Yayınları.
Akgül, Ö. (2011). Libya’da iç savaşa dış müdahale: Avrupa Birliği devrimin neresinde? Ortadoğu Analiz, 3(36).
Akkaya, G.N. (2016). Suriye MKÖ hareketi, kuruluşu, söylemi ve siyasal faaliyetleri. Okur, M.A. ve Salık, N. (Editörler). Bağımsızlıktan Arap baharına Suriye, iç ve dış politika. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Aktürk, Ş. (2013). Türkiye’nin kimlikleri, din, dil, milliyet, devlet ve medeniyet. İstanbul: Etkileşim Yayınları.
Akyol, T. (2017, Mart 22). Rusya ne yapıyor? Hürriyet.
Arı, T. (2008). Ortadoğu ile ilişkiler (1980-1999). Çakmak, H. (Editör). Türk dış politikası (1919-2008). Ankara: Platin Yayınları.
Armaoğlu, F. (2010). 20. yüzyıl siyasî tarihi 1914-1915. İstanbul: Alkım Yayınevi.
Asar, A. (2016). Göç Yönetimi. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı.
Atlıoğlu, Y. (2007). Beşşar Esad Suriyesi’nde reform, demokratikleşme-güvenlik ikilemi. İstanbul: Tasam Yayınları.
Aydın, M. (2004). Uluslararası ilişkilerin ‘gerçekçi’ teorisi: kökeni, kapsamı, kritiği. Uluslararası İlişkiler, 1(1), 33-60.
188
Bağcı, H. (2001). Türk dış politikasında 1950’li yıllar. Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayınları.
Bakour, Y. and Kolars, J. (1994). The Arab mashrek: hydrologic history, problems and perspectives. Rogers, P. and Lydon, P. (Editörler). Water in the Arap world, Boston: Harvard University Press.
Baş, A. (2012). 1957 Suriye krizi ve Türkiye. History Studies, International Journal of History, 4(1).
Bayıllıoğlu, U. (2016). İnsani müdahele çıkmazından çıkış arayışı: koruma sorumluluğu, Libya ve Suriye örnek(sizlik)leriyle. Ankara: Turan Kitabevi.
Baylis, J. (2008). Uluslararası ilişkilerde güvenlik kavramı. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 69-87.
Bigo, D. (2002). Security and immigration: toward a critique of the governmentality of unease. Alternatives. (27).
Bilen, Ö. (1999). Ortadoğu su sorunları ve Türkiye. İstanbul: TESAV Yayınları.
Bilgen, E. (2015). Ulus-devletlerde mülteciye yer yok. Birikim, 320.
Bilgin, P. (2010). Güvenlik çalışmalarında yeni açılımlar: yeni güvenlik çalışmaları. Stratejik Araştırmalar, 8(14), 70-96.
Bingöl, O. ve Varlık, A.B. (2014). Korunmuş bölgeler. Ankara: Merkez Strateji Enstitüsü, Bilgi Notu-1.
Birdişli, F. (2014). Teori ve pratikte uluslararası güvenlik. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
BMMYK Türkiye Temsilciliği, (1997). Dünya mültecilerinin durumu 1997-1998, bir insanlık sorunu. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
BMMYK Türkiye Temsilciliği, (1998). Sığınma ve mülteci konularındaki uluslararası belgeler ve hukuki metinler. Ankara: BMMYK Türkiye Temsilciliği.
Booth, K. (2012). Dünya güvenliği kuramı (Çev Üngör, Ç.). İstanbul: Küre Yayınları.
Buzan, B.(2015). İnsanlar, devletler ve korku (Çev.ed. Çıtak, E.). İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık.
Buzan, B. (2008). Askeri güvenliğin değişen gündemi. Uluslararası İlişkiler, 5(18).
Buzan, B., Waever, O. and Wilde, J. (2008). Security: a new framework for analysis. London: Lynne Rienner Publishers.
Buzan, B. (1991). New patterns of global security in the twenty-first century. International Affairs, 67(3), 431-451.
189
Castles, S. ve Miller, M.J. (2008) Göçler çağı, modern dünyada uluslararası göç hareketleri. (Çev. Bal, B.U. ve Akbulut, İ.). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Eserin orjinali 2003’te yayımlandı).
Ceyhan, A. and Tsoukala, A. (2002). The securitization of migration in Western societies: ambivalent discourses and policies. Alternatives: Global, Local, Political.
Chalamwong,Y., Archapiraj, S., Promjene, S. and Meepien, P. (2014). Temporary shelters and surrounding communities livelihood opportunities, the labour market, social welfare and social security. Springer Briefs in Environment, Security, Development and Peace, Migration Studies (15). London: Sprringer.
Ciğer, M. (2016). Suriye iç savaşı ve devlet dışı aktör olarak PYD’nin etkisi. Taşdemir, F., (Editör). Suriye çatışma ve uluslararası hukuk. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Çatır, G. (2002). Zorunlu göç tecrübesinin devlet politikalarındaki yansıması: Bulgaristan’dan Türkiye’ye kitlesel göçün analizi. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Çelebi, Ö. (2011). Kuramların sessizliği: liberalizm, realizm ve iltica rejiminin kuruluşu. Çelebi, Ö., Özçürümez, S. ve Türkay, Ş. (Editörler). İltica, uluslararası göç ve vatansızlık: kuram, gözlem ve politika. Ankara: BMMYK.
Çelikel, A. ve Öztekin-Gelgel, G. (2014). Yabancılar hukuku. İstanbul: Beta Basım-Yayım.
Çetinsaya, G. (2008). Ortadoğu ile ilişkiler. Çakmak, H. (Editör). Türk dış politikası 1919-2008. Ankara: Platin Yayınları.
Çiçekli, B. (2009). Uluslararası hukukta mülteciler ve sığınmacılar. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Çiçekli, B. (2014). Yabancılar ve mülteci hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Danış, D. (2009). Irak’tan uzağa: 1991 sonrası dışarı göç. Ortadoğu Analiz, 1(6).
Dalkıran, M. (2013). Eve geri dönüş: Afganistan, Küresel eğilimler serisi. Çalışma kâğıdı no:10. İstanbul: Kültür Üniversitesi.
Davutoğlu, A. (2009). Stratejik derinlik, Türkiye’nin uluslararası konumu. İstanbul: Küre Yayınları, 39. Baskı.
Dedeoğlu, B. (2003). Uluslararası güvenlik ve strateji. İstanbul: Derin Yayınları.
Dedeoğlu, S. ve Ekiz Gökmen, Ç. (2011). Göç ve sosyal dışlanma, Türkiye’de yabancı göçmen kadınlar. Ankara: Efil Yayınevi.
190
Demirel N. (2016). Birleşmiş Milletler güvenlik bölge uygulaması. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 8.
Ekinci, M.U. (2016). Türkiye-AB geri kabul anlaşması ve vize diyaloğu. Ankara: SETA.
Ekşi, N. (2016). Yabancılar ve uluslararası koruma hukuku. İstanbul: Beta Basım,
4. Baskı.
Erciyes, E. (2004). Ortadoğu denkleminde Türkiye-Suriye ilişkileri. İstanbul: IQ Yayıncılık.
Erdenir, F.H.B. (2010). Avrupa kimliği, AB’nin yarım kalan kikayesi. İstanbul: Alfa Yayınları.
Erdoğan, M. (2015). Türkiye’deki Suriyeliler: toplumsal kabul ve uyum araştırması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Erdoğan, M.M., Erdoğan, A., Yavcan, B., Mohamad, T.H, Kavukçuer, Y. ve Sancı, (2017). “Elite dialogue: Türkiye’deki Suriyeli mülteci akademisyen ve üniversite öğrencilerinin durumu, sorunları ve beklentileri araştırması-2017. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi ve İngiltere Büyükelçiliği.
Ergüven, N.S. ve Turanlı, B. (2013). Uluslararası mülteci hukuku ve Türkiye. A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, 62(4), 1063-1086.
Farzam, R., Türkoğlu, A.J. ve Sarı, İ. (2016). İran’ın Afgan lejyonerleri. Ankara: İran Araştırmaları Merkezi.
Ferro M. (2011). Sömürgecilik tarihi, fetihlerden bağımsızlık hareketlerine 13.yüzyıl-20.yüzyıl. (Çev. Cedden, M.). Ankara: İmge Kitabevi.
Fırat, M. ve Kürkçüoğlu, Ö. (2009). Ortadoğu bunalımları ve Türkiye, 1957 Suriye bunalımı. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar, 1919-1980. İstanbul: İletişim Yayınları, 15. Baskı.
Fırat, M. ve Kürkçüoğlu, Ö. (2008). Ortadoğu’yla ilişkiler. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar 1980-2001. İstanbul: İletişim Yayınları, 10. Baskı.
Fırat, M. ve Kürkçüoğlu, Ö. (2008). Su sorunu. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar 1980-2001. İstanbul: İletişim Yayınları.
Fitzpatrick, J. (2002). The human rights of refugees, asylum-seekers and internally displaced persons: a basic introduction. Fitzpatrick, J. (Ed.). Human rights protection for refugees, asylum-seekers and internally displaced persons, a guide to international mechanisms and procedures. New York: Transnational Publishers, Inc.
191
Francis, A. (2015). Jordan’s refugee crisis. Washington DC: Carnegie Endowment for International Peace.
Geddes, A. (2005). Immigration and the welfare state. Guild E. and van Selm, J. (Ed.). International migration and security, opportunities and challenges. London: Routledge.
Goldschmid Jr. A. ve Davidson, L. (2008). Kısa Ortadoğu tarihi. İstanbul: Doruk Yayımcılık.
Goodwin-Gill, G.S. and McAdam, J. (2007). The refugee in international law. New York: Oxford University Press.
Greenhill, K. (2016). Migration as a weapon in theory and in practice. Military Review, 96(6).
Greenhill, K.M. (2010). Weapons of mass migration, forced displacement, coercion, and foreign policy. Cornell University Press.
Greenhill, K.M. (2010). Weapons of mass migration: forced displacement as an instrument of coercion. Strategic Insights, 9(1).
Göğer, E. (1995). Çifte vatandaşlık. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 44(1-4).
Güçer, M., Karaca, S. ve Dinçer, O.B. (2013). Sınırlar arasında yaşam savaşı, Suriyeli mülteciler. Rapor No: 13-04, Alan Araştırması, Ankara: USAK Sosyal Araştırmalar Merkezi.
Güçtürk, Y. (2014). İnsanlığın kaybı, Suriye’deki iç savaşın insan hakları boyutu. Ankara: SETA.
Güllüpınar, F. (2012). Göç olgusunun ekonomi-politiği ve uluslararası göç kuramları üzerine bir değerlendirme. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, (4).
Haddad, E. (2008). The refugee in international society, between sovereigns. New York: Cambridge University Press.
Hardt, M. and Negri, A. (2011). Çokluk: imparatorluk çağında savaş ve demokrasi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Hazan, J.C. (2002). Geçmişten geleceğe zorunlu göç: mülteciler ve ülke içinde yerinden edilenler. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Helton, A.C. (1989). The detention of refugees and asylum-seekers, a misguided threat to refugee protection. Loescher, G. and Monahan, L. (Eds.). Refugees and international relations. New York: Oxford University Press.
Helton, A.C. and Jacobs, E. (2010). What is forced migration?. Farrel, T. (Ed.), Security studies, critical concepts in international relations. London and New York: Routledge.
192
Hocke, J.P. (1989). Beyond humanitarism, the need for political will to resolve today’s refugee problem. Loescher, G. and Monahan, L. (Eds.). Refugees and international relations. New York: Oxford University Press.
Huntington, S.P. (2002). Medeniyetler çatışması ve dünya düzeninin yeniden kurulması. İstanbul: Okuyan Us Yayınları.
Ihlamur-Öner, S.G. (2014). Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik politikası. Ortadoğu Analiz, 6(61).
İçduygu, A., Erder, S. ve Gençkaya, Ö.F. (2014). Türkiye’nin uluslararası göç politikaları 1923-2023: ulus-devlet oluşumunda ulus-ötesi dönüşümlere. İstanbul: Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi Proje Raporları.
İçduygu, A. (2017). Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar: “siyasallaşan” bir sürecin analizi. Toplum ve Bilim, (140), 40.
İnternet: ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den ‘uçuşa yasak bölge’ çağrısı, (2016). Web: http://www.hurriyet.com.tr/abd-disisleri-bakani-kerryden-ucusa-yasak-bolge-cagrisi-40228838.
İnternet: ABD, Meksika sınırına “sanal çit” kuruyor, (2010). Web: http://www.cnnturk.com/2010/dunya/03/20/abd.meksika.sinirina.sanal.cit. kuruyor/568654.0/.
İnternet: ABD: sığınmacı konusunda Türkiye’nin mükemmel bir ünü var, (2016). Web: http://www.milliyet.com.tr/abd-siginmaci-konusunda/dunya/detay/ 2191518/default.htm.
İnternet: ABD’den Barzani açıklaması, (2017). Web: https://www.ntv.com.tr/ dunya/abdden-barzani-aciklamasi, 5GOk3lV05UCW6Y7gVl7AZQ.
İnternet: ABD’nin Suriye’yi vurmasına Erdoğan’dan ilk yorum, (2017). Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/715903/ABD_nin_Suriye_yi_ vurmasina_Erdogan_dan_ilk_yorum.html#.
İnternet: AB-Türkiye mülteci anlaşması yasal mı? (2016). Web: http://www.milliyet.com.tr/ab-turkiye-multeci-anlasmasi/dunya/detay/ 2212657/default.htm.
İnternet: AB-Türkiye mülteci krizi anlaşması yürürlükte, (2016). Web: http://tr.euronews.com/2016/03/24/ab-turkiye-multeci-krizi-anlasmasi-yururlukte/.
İnternet: AFAD Başkanı ABD’deki Suriyeli mülteciler konferansında konuştu, (2016). Web: https://www.afad.gov.tr/tr/HaberDetay.aspx?IcerikID=4887&ID =5.
İnternet: AFAD Başkanı Bilden: 3 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, (2016). Web: https://www.afad.gov.tr/tr/10544/AFAD-Baskani-Bilden-3-Milyon-Suriyeliye-Ev-Sahipligi-Yapiyoruz.
193
İnternet: AFAD geçici barınma merkezleri, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/files/30_10_2017_Suriye_GBM_ Bilgi_Notu.pdf.
İnternet: Afgan mülteciler zor durumda, (2012). Web: http://www.hurriyet.com.tr/planet/20250260.asp.
İnternet: AFP: yüzlerce Kürt savaşçı Türkiye’den Kobani’ye geçti, (2014). Web: http://www.hurriyet.com.tr/afp-yuzlerce-kurt-savasci-turkiyeden-kobaniye-gecti-26813342.
İnternet: Akçakale’deki 600 Suriyeli sığınmacı sınır dışı edildi, (2013). Web: http://t24.com.tr/haber/turkiyedeki-600-suriyeli-multeci-sinir-disi-edildi, 226631.
İnternet: Ak Parti’nin Parti Programı’ndaki Dış Politika Bölümü. Web: http://www.akparti.org.tr/site/akparti/parti-programi#bolum_.
İnternet: http://www.akparti.org.tr/site/akparti/2023-siyasi-vizyon#bolum_.
İnternet: Almanya ile Rusya arasında 'tecavüz' gerginliği, (2016). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/01/160128_almanya_dava_rusya.
İnternet: Almanya AB’de iltica rekoru kırdı, (2017). Web: http://www.dw.com/tr/almanya-abde-iltica-rekoru-k%C4%B1rd%C4%B1/a-36985132.
İnternet: Astana bildirgesinin tam metni, (2017). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/astana-bildirgesinin-tam-metni.
İnternet: Avrupa Komisyonu, Komisyon Çalışma Dokümanı, Türkiye Raporu, (2016). Web: https://www.ab.gov.tr/files/pub/2016_ilerleme_raporu_tr.pdf.
İnternet: Ataöv, T. (2013). Suriye Kürtleri. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/3584/Suriye_Kurtleri.html.
İnternet: Avrupa Konseyi Yönergesi (Geçici Koruma Yönergesi). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/avrupa-birliginde-gecici-koruma_409_558_1096.
İnternet: Avrupa yolunda 2015’te kayıp ve ölen göçmen/mülteci sayısı yaklaşık 3800’dür. Irregular migrant, refugees arrivals in Europe top one million in 2015: IOM. (2015). Web: https://www.iom.int/news/irregular-migrant-refugee-arrivals-europe-top-one-million-2015-iom.
İnternet: Avrupa’da yeni sığınmacı dalgası korkusu, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/avrupa-da-yeni-siginmaci-dalgasi-korkusu/ 525850.
İnternet: Aydın, Ç. (2016). Kara ocak. Web: http://www.hurriyet.com.tr/ kara-ocak-40049136.
194
İnternet: Ayhan, V. (2010). Türkiye “Ortadoğulu”laşıyor mu? Web: http://orsam.org.tr/orsam/DPAnaliz/12412?dil=tr.
İnternet: Azizi, H. (2016). Three reasons Iran should worry over Russia’s Syria plans. Web: http://www.al-monitor.com/pulse/en/originals/2016/12/iran-russia -syria-intervention-aleppo-game-plan-concern.html.
İnternet: Barrett, R. (2017). Beyond the caliphate: foreign fighters and the threat of returnees. The Soufan Center. Web: http://thesoufancenter.org/wp-content/ uploads/2017/10/Beyond-the-Caliphate-Foreign-Fighters-and-the-Threat-of-Returnees-TSC-Report-October-2017.pdf.
İnternet: Başbakan Yardımcısı Kaynak: İçişleri bakanlığımız tüm vakıflar hakkında bir çalışma yapıyor, (2017). Web: http://aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/basbakan-yardimcisi-kaynak-icisleri-bakanligimiz-tum-vakiflar-hakkinda-bir-calisma-yapiyor/794843.
İnternet: Başkent’te teröristlerin ilk hedefi polisti, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/turkiye/baskentte-teroristlerin-ilk-hedefi-polisti/527304.
İnternet: Beijing police have covered every corner of the city with video surveillance system, (2015). Web: http://en.people.cn/n/2015/1005/c90000-8958235.html.
İnternet: Beyşehir’de Suriyeli mültecilerle kavga: 2 ölü, 3 yaralı, (2016). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/07/160710_konya_gerginlik.
İnternet: Biden’dan Türkiye’ye Meksika sınırı modeli, (2016). Web: İnternet: http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/global/bidendan-turkiyeye-meksika-siniri-modeli-11469.
İnternet: Bigo, D. (2006). Globalized (in) security: the field and the ban-opticon. Web:http://www.people.fas.harvard.edu/~ces/conferences/muslims/ Bigo.pdf.
İnternet: Bingöl, O. ve Varlık, A.B. (2015).Türkiye’nin Suriye krizi, IŞİD ve PKK’ya
yönelik mücadelesi. Ankara: Merkez Strateji Enstitüsü, Rapor-10. Web: http://merkezstrateji.com/assets/media/10-tuerkiyenin-suriye-krizi-isid-ve-pkkya-s7a_2.pdf.
İnternet: 1937 Sancak (Hatay) ayrı varlığının kuruluşuna ve 1939 Hatay’ın Anavatana bağlanmasına ilişkin andlaşmalar. Web: http://www.ttk.gov.tr/ templates/resimler/File/HatayAntlaşması.pdf.
İnternet: 1970: Civil war breaks out in Jordan. Web: http://news.bbc.co.uk/ onthisday/hi/dates/stories/september/17/newsid_4575000/4575159.stm.
İnternet: Bigen, Y. (2015). Kimse bizi buradan sökemez. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/kimse-bizi-buradan-sokemez.
İnternet: 1967 Protokolü. Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/multecilerin-hukuki-statusune-iliskin-1967-protokolu_340_343_650.
195
İnternet: BKA (Alman Federal Emniyet Teşkilatı): 8 bin 991 çocuk sığınmacı kayıp, (2016). Web: http://www.dw.com/tr/bka-8-bin-991-%C3%A7ocuk-s%C4%B 1%C4%9F%C4%B1nmac%C4%B1-kay%C4%B1p/a-19510145.
İnternet: BM Antlaşması ve Uluslararası Adalet Divanı Statüsü. Web: https://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/6535501-Birlesmis-Milletler-Antlasmasi.pdf.
İnternet: BM Suriye konusunda uzlaştı: ateşkes ve müzakere yolu açıldı, (2015). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_bm_suriye_karar.
İnternet: BM zirvesinde dünya liderleri mülteciler ve göçmenlerin daha fazla korunmasını sağlayacak “cesur” bir planı kabul etti, (2016). Web: http://www.unicankara.org.tr/tr/bm-zirvesinde-dunya-liderleri-multeciler-ve-gocmenlerin-daha-fazla-korunmasini-saglayacak-cesur-bir-plani-kabul-etti/.
İnternet: Bozan, İ. (2017). Suriyelilerle 2.evlilik sosyal sorun. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/suriyelilerle-2-evlilik-sosyal-sorun.
İnternet: Bozbuğa, R. (2015). Suriye Kürtleri: Suriye’nin kuzeyinde etnik yapı ve Kürt nüfusu. Web: http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2015/01/05/7393/suriye-kurtleri-suriyenin-kuzeyinde-etnik-yapi-ve-kurt-nufusu.
İnternet: Bölgesel mülteci ve dayanıklılık Planı (3RP) Ankara’da tanıtıldı, (2015). Web: http://www.bmdergi.org/tr/bolgesel-multeci-ve-dayaniklilik-plani-3rp-ankarada-tanitildi-2/.
İnternet: Caferi: Türkiye Astana’yı baltalıyor, Suriye’deki askerlerini çekmeli, (2017). Web: http://www.karar.com/dunya-haberleri/caferi-turkiye-astanayi-baltaliyor-suriyedeki-askerlerini-cekmeli-390425.
İnternet: CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’dan “Esad’la bir kanal açın” önerisi, (2017). Web: https://www.chp.org.tr/Haberler/24/chp-genel-baskan-yardimcisi-ozturk-yilmazdan-esadla-bir-kanal-acin-onerisi-58784.aspx.
İnternet: CHP adayı Hilmi Yarayıcı’dan Başbakan Davutoğlu’na cevap, (2015). Web: https://www.cnnturk.com/turkiye/chp-adayi-hilmi-yarayicidan-basbakan-davutogluna-cevap.
İnternet: CHP’li Toprak: 1.5 milyon Suriyeli genç entegre edilmezse terör ve mafyalaşma riski artar, (2017). Web: http://t24.com.tr/haber/chpli-toprak-15-milyon-suriyeli-genc-entegre-edilmezse-teror-ve-mafyalasma-riski-artar,417871.
İnternet: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Körfez ülkelerinde “Suriye’de güvenli bölge şart” vurgusu yaptı, (2017). Web: http://www.karar.com/guncel-haberler/ cumhurbaskani-erdogan-korfez-ulkelerinde-suriyede-guvenli-bolge-sart-vurgusu-yapti-388846.
196
İnternet: Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Trump’a PYD uyarısı, (2017). Web: http://www.usasabah.com/guncel/2017/10/19/cumhurbaskani-erdogandan-trumpa-pyd-uyarisi.
İnternet: Custer, C. (2015). Skynet achieved: Beijing is 100% covered by surveillance cameras, and nobody noticed. Web: https://www.techinasia.com/ skynet-achieved-beijing-100-covered-surveillance-cameras-noticed.
İnternet: Çağaptay, S. (2014). The impact of Syria’s refugees southern Turkey. The Washington Institute for Near East Policy. Web: https://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/PolicyFocus 130_Cagaptay_Revised3s.pdf.
İnternet: Çalışma izni olan Suriyeli sayısı 20 bin, (2017). Web: https://www.cnnturk.com/video/ekonomi/turkiye/calisma-izni-olan-suriyeli-sayisi-20-bin.
İnternet: Çandar, C. (2010). Türk dış politikasında eksen tartışmaları: çok kutuplu dünya için yeni bir vizyon. Web: https://www.setav.org/turk-dis-politikasinda-eksen-tartismalari-cok-kutuplu-dunya-icin-yeni-bir-vizyon/.
İnternet: Çetingüleç, M. (2017). Başkanlık seçiminin kaderini Suriyeli mülteciler
belirleyebilir. Web: http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2017/05/ turkey-can-syrians-sway-future-elections.html#ixzz4y3M18uQK.
İnternet: Çorabatır, M. ve Hassa, F. (2013). Sivil toplum örgütlerinin Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için yaptıkları çalışmalar ile ilgili rapor. Ankara: İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi-İGAM. Web: http://www.igamder.org/wp-content/ uploads/2012/06/Suriye-STK-Raporu.pdf.
İnternet: Davutoğlu: eksen kayması tartışması iyi niyetten yoksun, (2010). Web: http://www.radikal.com.tr/yorum/davutoglu-eksen-kaymasi-tartismasi-iyi-niyetten-yoksun-1002843/.
İnternet: Davutoğlu: sığınmacılar konusunda kırmızı çizgi aşıldı, (2013). Web: http://www.cnnturk.com/2013/dunya/10/26/davutoglu-siginmacilar-konusunda-kirmizi-cizgi-asildi/728654.0/ index.html.
İnternet: Demokratik Suriye Meclisi: anlaşmadan endişeliyiz, (2017). Web: https://www.artigercek.com/demokratik-suriye-meclisi-anlasmadan-endiseliyiz.
İnternet: Demirel, N. (2013). Libya. Web: http://uham.fsm.edu.tr/Uluslararasi-Hukuk-Arastirma-Merkezi-Calisma-Alanlari-Kriz-Bolgeleri--Libya.
İnternet: DSG’nin el Ömer petrol sahasını alması, Rusya ve Suriye’yi ABD’yle çatışmaya itebilir, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/ 201710261030766274-dsgnin-el-omer-petrol-sahasini-almasi-rusya-ve-suriyeyi-abdyle-catismaya-itebilir/.
197
İnternet: Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun İtalya’da yayınlanan La Stampa’ya verdiği mülakat, (2017). Web: http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-mevlut-cavusoglu_nun-italya_da-yayinlanan-la-stampa_ya-verdigi-mulakat_-25-mayis-2017.tr.mfa.
İnternet: Diaspora bakanlığı: 18 bin Suriyeli göçmene vatandaşlık verildi, (2016). Web:http://www.agos.com.tr/tr/yazi/17336/diaspora-bakanligi-18-bin-suriyeli-gocmene-vatandaslik-verildi.
İnternet: Durgun, H. (2015). ‘Demokratik Suriye güçlerinin kuruluşu resmen ilan
edildi. Web: https://tr.sputniknews.com/columnists/201510151018379957-demokratik-suriye-gucleri-pyd-pdj/.
İnternet: Eğilmez, M. (2017). Suriyeli sığınmacılar dosyası. Web:
http://www.mahfiegilmez.com/2017/06/suriyeli-sgnmaclar-dosyas.html. İnternet: ENKS Temsilcisi Aliko: PYD Rakka’ya girmeyecek, (2017). Web:
http://aa.com.tr/tr/dunya/enks-temsilcisi-aliko-pyd-rakkaya-girmeyecek/ 762302.
İnternet: Erdoğan: Suriyeli kardeşlerimize Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma imkânı vereceğiz, (2016). Web: http://t24.com.tr/haber/erdogan-suriye-konusunda-6-yil-once-neredeysek-bugun-de-ayni-yerdeyiz,348276.
İnternet: Erdoğan, M. M. (2017). Kopuştan uyuma kent mültecileri, Suriyeli mülteciler ve belediyelerin süreç yönetimi: İstanbul örneği. Web: http://marmara.gov.tr/UserFiles/Attachments/Publication/Publication_2526_ GocRaporu.pdf.
İnternet: Erdoğan, M. ve Ünver, C. (2015). Türk iş dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler konusundaki görüş, beklenti ve önerileri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 74. Web: http://tisk.org.tr/tr/e-yayinlar/353-goc/353-goc.pdf.
İnternet: Erdoğan’dan AB’ye: daha ileri giderseniz, sınır kapıları açılır, (2016).
Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38103319.
İnternet: Esad, Suriye’de güvenli bölge tartışmalarına yanıt verdi, (2017). Web: http://www.cnnturk.com/dunya/son-dakika-esad-suriyede-guvenli-bolge-tartismalarina-yanit-verdi.
İnternet: Esad: Gerilimi azaltma bölgeleri militanlara silah bırakma fırsatı veriyor, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201705111028432853-esad-gerilimi-azaltma-bolgeleri-militanlara-silah-birakma-firsati-veriyor/.
İnternet: Esen, E. (2016, Nisan 17). Suriyeliler Türk vatandaşı olabilir mi? Web:
http://www.karar.com/gorusler/doc-dr-emre-esen-yazdi-suriyeliler-turk-vatandasi-olabilir-mi-92568.
198
İnternet: Eş, S. (2015). Suriye sınırına dev proje: elektronik duvar. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/328805/Suriye_sinirina_dev_ proje__Elektronik_duvar.html.
İnternet: Executive Committee of the High Commissioner’s programme, protracted refugee situations, (10/06/2004), EC/54/SC/CRP.14. Web: http://www.unhcr.org/40ed5b384.html.
İnternet: Farivar, M. (2016). Amerika 2017’de daha fazla mülteci kabul edecek. Web: http://www.amerikaninsesi.com/a/amerika-2017-de-daha-fazla-multeci-kabul-edecek/3515665.html.
İnternet: Fırat, M. (2007). İki dünya savaşı arasında Türkiye ve Fransa. Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi. Web: http://www.obarsiv.com/pdf/ melek_firat.pdf.
İnternet: Foreign fighters an updated assesment of the flow of foreign fighters into Syria and Irak, (2015). The Soufan Group, Web: http://www.soufangroup.com/wp-content/uploads/2015/12/TSG_ ForeignfightersUpdate3.pdf.
İnternet: Foreign policy concept of the Russian Federation, (2016). Web: http://www.mid.ru/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/ content/id/2542248?p_p_id=101_INSTANCE_cKNonkJE02Bw&_101_ INSTANCE_cKNonkJE02Bw_languageId=en_GB.
İnternet: Francis, A. (2015). Jordan’s refugee crisis. Washington DC: Carnegie Endowment for International Peace, 15-16. Web: http://carnegieendowment.org/files/Brief-Francis-Jordan.pdf.
İnternet: Freeman, C. (2015). Libya warns it could flood Europe with migrants if EU does not recognise new self-declared government. Web: http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/africaandindianocean/libya/ 11970313/Libya-warns-it-could-flood-Europe-with-migrants-if-EU-does-not-recognise-new-Islamist-government.html.
İnternet: Fuad Elîko: Rojava peşmerge birlikleri ‘güvenli bölge’ye yerleştirilecek,
(2015). Web: http://www.nerinaazad.net/news/kurdistan/rojava/fuad-elko-rojava-pesmerge-birlikleri-guvenli-bolgeye-yerlestirilecek.
İnternet: Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair
Yönetmelik, (2016). http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/01/20160115-23.pdf.
İnternet: Geçici Koruma Yönetmeliği. Web: http://www.goc.gov.tr/files/files/ 03052014_6883.pdf.
İnternet: Girit, S. (2015). Suriyeli mülteciler dosyası: misafirlik uzadı mı? Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151005_suriyeli_multeciler.
199
İnternet: Global consultations on international protection, protection of refugees in mass influx situations: overall protection framework, (19/02/2001), EC/GC/01/4. Web: http://www.refworld.org/docid/3bfa83504.html.
İnternet: Göç istatistikleri, Geri Alım, (2017). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/ geri-alim_363_378_10093.
İnternet: http://www.goc.gov.tr/files/files/turkiye_ulusal_eylem_plani(3).pdf.
İnternet: : http://www.goc.gov.tr/files/files/20141022-15-1.pdf.
İnternet: Göç İstatistikleri, Geçici Koruma, (2017). Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Web: http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-koruma_363_378_4713.
İnternet: Greenhill, K.M. (2011). Using refugees as weapons. Web: http://www.nytimes.com/2011/04/21/opinion/21iht-edgreenhill21.html.
İnternet: Greenhill K.M. (2015). Demographic bombing. Web: https://www.foreignaffairs.com/articles/2015-12-17/demographic-bombing.
İnternet: Gürsel, K. (2010). Ortadoğulu olmak ya da olmamak. Web:
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/kadri-gursel/ortadogulu-olmak-ya-da-olmamak-1250541/.
İnternet: Güvenlik kaygısıyla mültecileri mağdur eden uygulamalara son verilsin, (2016). Web: http://www.haberler.com/guvenlik-kaygisiyla-multecileri-magdur -eden-8384948-haberi/.
İnternet: Hacıoğlu, N. (2017). Suriye’den Türk askerine karşı İdlib çıkışı. Web: http://www.hurriyet.com.tr/rusyada-idlib-tartismasi-40611721.
Hanioğlu, M.Ş. (2017). “Ortadoğululuk”tan “batılılık”a kimlik serüvenimiz. Web: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/05/07/ortadogululuktan-batililika-kimlik-seruvenimiz.
İnternet: Hashim, A. (2017). Afghan refugees’ status extended until end of year. Web: http://www.aljazeera.com/news/2017/02/afghan-refugees-status-extended-year-170207180402885.html.
İnternet: Hassan, S.M. (2011). Afganistan savaşının Pakistan siyasetine etkileri. Web: http://www.bisav.org.tr/yayinlar.aspx?module=makale&yayinid=116& menuID=3_3&yayintipid=3&makaleid=880.
İnternet: He called me to the toilet: leaked accounts of kids raped by employee at Turkish refugee camp, (2016). Web: https://www.rt.com/news/343260-turkey-rape-refugees-eu/.
İnternet: Helman, G.B. and Ratner, S.R. (2010). Saving failed states, Foreign policy. Web: http://foreignpolicy.com/2010/06/15/saving-failed-states/.
İnternet: http://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/media/uploads/2015/08/02/Multeciler inHukukiDurumunaDair1967Protokolu.pdf.
200
İnternet: Iraklı Kürtlerin bağımsızlık referandumu hakkında bilinmesi gerekenler, (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41363443.
İnternet: Is Iran following Russia’s lead in Syria? (2017). Web: http://www.al-monitor.com/pulse/en/originals/2017/01/iran-turkey-russia-syria-cease-fire-kurds-raqqa-assad.html.
İnternet: IŞİD petrolünün büyük bölümü Türkiye üzerinden kaçırılıyor, (2015). Web: http://tr.mehrnews.com/news/1857859/IŞİD-petrolünün-büyük-bölümü-Türkiye-üzerinden-kaçırılıyor.
İnternet: İçimizdeki Suriye, Gaziantep ortak akıl raporu-2, (2015). Gaziantep Ticaret Odası, 19. Web: http://gto.org.tr/upload/serbest/Icimizdeki-Suriye-Ortak-Akil-Raporu--2-113627.pdf.
İnternet: İçişleri, Suriyelilerden vatandaşlık için evrak istedi; ilk kimliği öğretmenler alacak, (2017). Web: http://t24.com.tr/haber/icisleri-suriyelilerden-vatandaslik-icin-evrak-istedi-ilk-kimligi-ogretmenler-alacak,424708.
İnternet: İçişleri bakanı Ala: profesyonel sınır güvenliği teşkilatı kuruyoruz, (2015). Web: http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/12/19/icisleri-bakani-ala-profesyonel-sinir-guvenligi-teskilati-kuruyoruz.
İnternet: İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 22 Haziran 2006 tarih ve 57 sayılı genelgesi. Web: http://www.multeci.org.tr/wp-content/ uploads/2016/12/57-Sayili-Genelge-2010-Degisikligi.pdf.
İnternet: İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı. Web: http://www.goc.gov.tr/files/ files/turkiye_ulusal_eylem_plani(3).pdf.
İnternet: 2015 Türkiye göç raporu, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: 35, Nisan 2016, ss.64-67. Web: http://www.goc.gov.tr/icerik6/2015-turkiye-goc-raporu-yayinlandi_363_377_10057_icerik.
İnternet: İstisnai olarak vatandaşlığa alınma, (2008). http://www.nvi.gov.tr/Hizmetler/Vatandaslik,Yetkili_Makam_Karari_Ile_Turk_Vatandasligin_Kazanilmasi.html?pageindex=1.
İnternet: İşte peşmergelerin dönüş sebebi, (2015). Web: http://www.rudaw.net/ turkish/kurdistan/040520151?keyword=DAI%C5%9E.
İnternet: Kafar, G. (2017). Özgür rojavadan demokratik Suriye federasyonuna. Web: https://www.artigercek.com/ozgur-rojava-dan-demokratik-suriye-federasyonu-na.
İnternet: Kadyrov blames Turkey for executing ‘western plan to destroy muslim nations, (2015). Web: https://www.rt.com/politics/323979-kadyrov-blames-turkey-for-executing/.
İnternet: Kahvecioğlu, A. (2017). Türkiye’de 230 bin ‘vatansız’ bebek doğdu. Web: http://www.milliyet.com.tr/turkiye-de-230-bin-vatansiz--gundem-2374476/.
201
İnternet: Kalın: PKK’ya karşı tarihi bir fırsat yakalandı, (2017). Web: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/11/01/kalin-pkkya-karsi-tarihi-bir-firsat-yakalandi/.
İnternet: Kaplan, B. (2015). Suriyeliler, Kürt nüfusu dengelemek için kullanılıyor. Web: http://habervesaire.com/suriyeliler-kurt-nufusu-dengelemek-icin-kullaniliyor/.
İnternet: Karabat, A. (2016). Moskova toplantısından ne çıktı? Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/moskova-toplantisindan-ne-cikti.
İnternet: Karabat, A. (2016). Masada Halep ve PYD var. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/masada-halep-ve-pyd-var.
İnternet: Karakaş, B. (2015). Doç.Dr.Erdoğan: Suriyelilere vatandaşlık verilmesini konuşmamız gerekecek. Web: http://www.diken.com.tr/doc-dr-erdogan-kimse-istemiyor-ama-suriyelilere-vatandaslik-verilmesini-konusmamiz-gerekecek/.
İnternet: Karakurt, O. (2016). ABD rojava peşmergelerini Suriye’de istemiyor. Web: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/abd-rojava-pesmergelerini-suriyede-istemiyor.
İnternet: Kasapoğlu, Ç. (2014). Rojava: IŞİD neden Kobani’yi hedef alıyor? Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140714_rojava_kobani.
İnternet: Katar eski başbakanı: silahlar Türkiye üzerinden gidiyordu, (2017). Web: http://tr.euronews.com/2017/10/28/katar-eski-basbakani-silahlar-turkiye-uzerinden-gidiyordu-abd-koordine-ediyordu.
İnternet: Kaya, A. (2007). Securitization of migration in the West and integration of migrants. Istanbul Kültür University Conference on Migration, Turkey and the EU, 2. Web: http://www.fes.de/aktuell/focus_europa/5/Docs/FES_Tuerkei_ Beitrag_Ayhan_Kaya.pdf.
İnternet: Kaya, S. (2016). Suriyeli mültecilerin Türk işgücü piyasasına etkileri, AR&GE Bülten. Web: http://izto.org.tr/demo_betanix/uploads/cms/ yonetim.ieu.edu.tr/6402_1478602711.pdf.
İnternet: Kayıp bir nesil olmalarını önlemek: Türkiye, geleceğimi hayal etmeye çalıştığımda hiçbir şey göremiyorum, Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukların eğitime erişiminin önündeki engeller, (2015). Human Rights Watch, 3-16. Web: https://www.hrw.org/sites/default/files/report_pdf/turkey1115tu_web. pdf.
İnternet: Ketenciler, İ. (2017). “Metin Gürcan: İdlib operasyonu yeni bir Fırat kalkanı değil yoğun çatışma beklenmiyor”. Web: http://t24.com.tr/haber/ metin-gurcan-idlib-operasyonu-yeni-bir-firat-kalkani-degil-yogun-catisma-beklenmiyor,463939?utm_medium=social&utm_content=sharebutton& utm_source=twitter.
202
İnternet: Kılıçdaroğlu: Suriyelilere vatandaşlık ve Rakka operasyonu için referandum yapalım, (2017). https://tr.sputniknews.com/turkiye/ 21702281027422165-chp-kilicdaroglu-suriyeli-siginmacilara-vatandaslik-verilmesi-rakka-operasyonu/.
İnternet: Kıraç, Ş. (2017). 800 bin Suriyeli daha iş hayatına girecek. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/691656/800_bin_Suriyeli_daha_is_hayatina_girecek.html.
İnternet: Kızılkoyun, F. (2016). Sultanahmet bombacısı Türkiye’ye girmek için bu yalanı söylemiş: IŞİD’den kaçtım. Web: http://www.hurriyet.com.tr/ sultanahmet-bombacisi-turkiyeye-girmek-icin-bu-yalani-soylemis-isidden-kactim-40040199.
İnternet: Kilis belediye başkanı: Suriyeli sığınmacı sayısı kent nüfusunu geçti, (2015). Web: http://tr.sputniknews.com/turkiye/20150825/1017318846.html.
İnternet: Kobanili sığınmacılar PKK kıskacında, (2015). Web: http://www.dunyabulteni.net/yurt-haberleri/319141/kobanili-siginmacilar-pkk-kiskacinda.
İnternet: Kurşun, Z. (2014). Ortadoğu neden vazgeçilmezdir? Web: http://ordaf.org/ortadogu-neden-vazgecilmezdir/.
İnternet: Küresel silah ticareti anlaşması yürürlüğe girdi, (2014). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/12/141223_kuresel_silah_ anlasmasi.
İnternet: Leylak, A. ve Şulul, Ö. (2015). 62 bin 358 kişi Kobani’ye geri döndü. Web: http://www.hurriyet.com.tr/62-bin-358-kisi-kobani-ye-geri-dondu-29138462.
İnternet: Macaristan’dan Kırgızistan’a 60 yıldır dünya üzerindeki zorla yerlerinden edilenlere yardım ediyor. Web: http://www.unhcr.org.tr/?content=5.
İnternet: Merkel: AB-Türkiye sığınmacı anlaşması uygulanmalı, (2016). Web: http://www.ntv.com.tr/dunya/merkel-ab-turkiye-siginmaci-anlasmasi-uygulanmali,Gpn3WKQs_U6knhQ8kXfKfg.
İnternet: Merkel’den Erdoğan’a çağrı, (2016). Web: http://www.dw.com/ tr/merkelden-erdo%C4%9Fana-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1/a-36575169.
İnternet: Merkel’in Rusya ziyaretinde sert rüzgârlar esti, (2017). Web: http://www.dw.com/tr/merkelin-rusya-ziyaretinde-sert-r%C3%BCzgarlar-esti/a-38668412.
İnternet: MGK’da karar alındı: Afrin dahil YPG’nin olduğu her yer meşru hedef, (2016). Web: https://tr.sputniknews.com/turkiye/201612021026103619-mgk-karar-afrin-ypg/.
İnternet: Migrant crisis: Russia and Syria weaponising migration, (2016). Web: http://www.bbc.com/news/world-europe-35706238.
203
İnternet: Morawska, E. (2007). International migration: its various mechanisms and different theories that try to explain it. Web: http://dspace.mah.se/bitstream/ handle/2043/5224/WB1%2007%20inlaga_1.pdf?sequence=1.
İnternet: Muallim’den Suriyeli Kürtlere petrol suçlaması, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201710111030539054-muallim-suriye-kurtler-petrol/#comments.
İnternet: Muhalefetten ‘Suriyelilere vatandaşlık’ tepkisi, (2016). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/muhalefetten-suriyelilere-vatandaslik-tepkisi.
İnternet: Mutluyuz ki kardeşlerine kucak açabilen bir millet var, (2013). Web: http://www.haberturk.com/gundem/haber/900844-mutluyuz-ki-kardeslerine-kucak-acabilen-bir-millet-var.
İnternet: http://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/57-Sayili-Genelge-2010-Degisikligi.pdf.
İnternet: Mülteci hayatlar monitörü, (2017). İnsani Gelişme Vakfı ve Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü. Web: http://ingev.org/wp-content/uploads/2017/07/ Multeci-Hayatlar-Monitorü.pdf.
İnternet: Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme (Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme). Web: http://www.goc.gov.tr/icerik6/multecilerin-hukuki-durumuna-iliskin-sozlesme_340_341_641_icerik.
İnternet: NATO: Rusya mülteci krizini silah olarak kullanıyor, (2016). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/03/160302_nato_multeci_rusya.
İnternet: Necib Mikati: Suriyeli mülteci sayısı Lübnan nüfusunun dörtte biri oldu, (2014). Web: http://www.ydh.com.tr/HD12573_suriyeli-multeci-sayisi-lubnannufusunun-4te-biri-oldu.html.
İnternet: Okur, M.A. (2016). Fırat kalkanı: stratejik savunma için ileri harekât. Web: http://www.turkyurduhaber.org/kose-yazisi/166/firat-kalkani-stratejik-savunma-icin-ileri-harekt.html.
İnternet: Origins and destinations of the world’s migrants, from 1990-2015, (2016). Web: http://www.pewglobal.org/2016/05/17/global-migrant-stocks/.
İnternet: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkiler. Web: http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-ortadogu-ile-iliskileri.tr.mfa.
İnternet: Ortak açıklamanın tam metni, (2015). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/ortak-aciklamanin-tam-metni.
İnternet: Osman, T. (2014). Sykes-Picot Ortadoğu’ya nasıl bir miras bıraktı. Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140630_sykes_picot_mirasi.
204
İnternet: Ostovar, A. (2016). It’s time to negotiate with Iran over Syria. Web: http://foreignpolicy.com/2016/10/12/its-time-to-negotiate-with-iran-over-syria-war-russia-rouhani-united-states/.
İnternet: Özalp, G. (2016). AB’den 3 milyar euroya onay. Web: http://www.hurriyet.com.tr/abden-3-milyar-euroya-onay-40049169.
İnternet: Özalp, G. (2016). Brüksel’de PYD kongresi. Web: http://www.hurriyet.com.tr/brukselde-pyd-kongresi-40230876.
İnternet: Özbey, İ. (2017). Haşdi Şabi’nin sahadaki iş tutuşu DEAŞ’a çok yakın. Web: http://www.hurriyet.com.tr/hasdi-sabinin-sahadaki-is-tutusu-deasa-cok-yakin-40619248.
İnternet: Özcan, N.A. (2017). Yeniden “güvenli bölge” tartışmaları. Web: http://www.milliyet.com.tr/yeniden-guvenli-bolge--siyaset-ydetay-2389676/.
İnternet: Özer, S. ve Şirin, S.R. (2012). Suriyeli mülteci çocuklar saha araştırması sonuç raporu. İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi. Web: http://content.bahcesehir.edu.tr/public/files/files/BAUSuriye_23_11_2012.pdf.
İnternet: Özer, V. (2016). Suriyeliye TOKİ konutları. Web: http://www.hurriyet.com.tr/suriyeliye-toki-konutlari-40139816.
İnternet: Öztürk, H. (2017). Kürt koridoruna operasyon hazırlığı. Web: http://www.karar.com/guncel-haberler/kurt-koridoruna-operasyon-hazirligi-459188.
İnternet: Özvarış, H. (2015). Prof. Tarhanlı anlatıyor; güvenli bölge ne demek? Web: http://t24.com.tr/haber/prof-tarhanli-anlatiyor-guvenli-bolge-ne-demek, 305923.
İnternet: Pakistan coercion, UN complicity, the mass forced return of Afghan refugees, (2017). Web: https://www.hrw.org/report/2017/02/13/pakistan-coercion-un-complicity/mass-forced-return-afghan-refugees.
İnternet: Peşmerge Kobani’ye geçiyor, (2014). Web:
http://www.dw.com/tr/pe%C5%9Fmerge-kobaniye-ge%C3%A7iyor/a- 18026732.
İnternet: Pişkin, C. (2017). Bir defaya mahsus mülteci statüsü verilebilir. Web: https://www.evrensel.net/haber/309093/bir-defaya-mahsus-multeci-statusu-verilebilir.
İnternet: PYD lideri Ankara’da, (2014). Web: http://www.aljazeera.com.tr/ haber/pyd-lideri-ankarada.
İnternet: Özcan, A.N. (2017). Rakka düşünce. Web: http://www.milliyet.com.tr/ yazarlar/nihat-ali-ozcan/rakka-dusunce--2542572/.
205
İnternet: Regional, refugee and resilience plan (3RP) 2017-2018 in response to the Syria crisis, regional strategic overview, (2017). Web: http://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2017/02/3RP-Regional-Strategic-Overview-2017-2018.pdf.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2733.pdf.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/10898.pdf.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22127.pdf.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/09/20060926-1.htm.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/ 2013/10/20131004-1.htm.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141022-15.htm.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/06/20140628-11.htm.
İnternet: http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/ 2014/10/20141002M1.pdf.
İnternet: Web: http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/2017/09/20170924-5.pdf.
İnternet: Rus askerler Afrin’e ulaştı, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201703211027727281-rus-askerler-afrin -ulasti/.
İnternet: Russia presents proof of Turkey’s role in ISIS oil trade, (2015). Web: https://www.rt.com/news/324263-russia-briefing-isis-funding/.
İnternet: Rusya: PKK ve YPG’yi terörist olarak görmüyoruz, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/rusya/201702081027127179-rusya-pkk-ypg-terorist-gormuyoruz/.
İnternet: Rusya: Suriye görüşmeleri doğrudan olmalı ve Kürtler de masada
bulunmalı, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/haberler/ 201702091027139504-rusya-suriye-gorusmeleri-dogrudan-olmal-ve-kurtler-de-masada-bulunmali/.
İnternet: Rusya’dan son dakika Suriye açıklaması, (2012). Web: http://www.milliyet.com.tr/rusya-dan-son-dakika-suriye-aciklamasi/dunya/ dunyadetay/13.12.2012/1641266/default.htm.
İnternet: Rusya’dan PYD’ye davet, (2017). Web:http://www.dw.com/tr/rusyadan-pydye-davet/a-41184810.
İnternet: SDG: Rakka’da artık kontrol tamamen bizde, (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41647943.
İnternet: SDG: Rakka’yı IŞİD’den kurtardık, (2017). Web https://www.amerikaninsesi.com/a/sdg-rakka-yi-isid-den-kurtardik/4073753. html.
206
İnternet: Security Council unanimously adopts resolution 2254 (2015), endorsing road map for peace process in Syria, setting timetable for talks, (2015). Web: http://www.un.org/press/en/2015/sc12171.doc.htm.
İnternet: Security Council Requires Scheduled Destruction of Syria’s Chemical Weapons, Unanimously Adopting Resolution 2118, (2013). Web: https://www.un.org/press/en/2013/sc11135.doc.htm.
İnternet: Selvi, A. (2015). Salih Müslim’in Türkiye trafiği ve İncirlik Üssü. Web: http://www.yenisafak.com/yazarlar/abdulkadirselvi/salih-muslimuin-turkiye-trafigi-ve-incirlik-ussu-2015913.
İnternet: Sengupta, S. (2016). U.S. has taken in less than a fifth of pledged Syrian refugees. Web: http://www.nytimes.com/2016/05/11/world/middleeast/us-has-taken-in-less-than-a-fifth-of-pledged-syrian-refugees.html?_r=0.
İnternet: Shakdam, C. (2016). Asymmetrical weapons of war: mass-migration and co-opting of the European Union. Web: https://www.rt.com/op-edge/333689-mass-migration-europe-isis/.
İnternet: Sınır güvenliği kanun tasarısı Başbakanlık’ta bekliyor, (2016). Web: http://www.trthaber.com/haber/gundem/sinir-guvenligi-kanun-tasarisi-basbakanlikta-bekliyor-233090.html.
İnternet: Silah Ticareti Anlaşması (The Arms Trade Treaty). Web: https://unoda-web.s3-accelerate.amazonaws.com/wp-content/uploads/2013/06/English7. pdf.
İnternet Sinan Oğan: Türk kadınlarını dikizleyen Suriyeliler, (2017). http://www.cnnturk.com/turkiye/sinan-ogan-turk-kadinlarini-dikizleyen-suriyeliler?page=1.
İnternet: Soylu: Türkiye’de 3 milyon 551 bin 78 göçmen ve mülteci var, (2017). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/soylu-turkiyede-3-milyon-551-bin-78-gocmen-ve-multeci-var.
İnternet: Sputnik, Rusya’nın hazırladığı Suriye anayasası taslak metninin tamamına ulaştı, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/ 201702011027015584-sputnik-rusya-suriye-anayasa-taslak/.
İnternet: Suriye: Türkiye’nin İdlib’e girmesi düpedüz saldırganlık, (2017). Web: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201710231030708668-suriye-turkiye-idlib-saldirganlik/.
İnternet: Suriye savaşı Hatay’da mezhep ayrılığını körükledi, (2013). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/09/130904_guardian_hatay.
İnternet: Suriye sınırına yapılan güvenlik duvarında sona gelindi, (2017). Web: http://www.milliyet.com.tr/suriye-sinirina-yapilan-guvenlik-gundem-2529237/.
İnternet: Suriye Türkiye’yi BM’ye şikayet etti, (2015). Web: http://t24.com.tr/haber/suriye-turkiyeyi-bmye-sikayet-etti,284602.
207
İnternet: Suriye’de güvenli bölge ihtiyacı, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/ suriyede-guvenli-bolge-ihtiyaci/527723.
İnternet: Suriye’deki savaş 7. yılına girerken UNHCR Suriye’nin bir ‘dönüm noktasında’ olduğu uyarısında bulunuyor, (2017). Web: http://www.unhcr.org/tr/15435-suriyedeki-savas-7-yilina-girerken-unhcr-suriyenin-bir-donum-noktasinda-oldugu-uyarisinda-bulunuyor.html.
İnternet: Suriye’de 20 bin civarında yabancı savaşçı var, (2017). Web: http://www.dunyabulteni.net/avrupa/398002/suriyede-20-bin-civarinda-yabanci-savasci-var.
İnternet: Suriyeli muhaliflerin tek çatı altında katıldığı Cenevre-8 başlıyor, (2017). Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/suriyeli-muhaliflerin-tek-cati-altinda-katildigi-cenevre-8-basliyor/982803.
İnternet: Suriyelilere “yabancı kimlik numarası” verilmesine ilişkin duyuru, (2015). http://www.goc.gov.tr/icerik6/suriyelilere-%E2%80%9Cyabanci-kimlik-numarasi%E2%80%9D-verilmesine-iliskin-duyuru_350_360_8912_icerik.
İnternet: Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası, (2017). Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/682098/Suriyelilere_vatandaslik_ referandum_sonrasi.html.
İnternet: Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımlar, (2017). Web: https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2373/files/Suriyeli_Siginmacilara_ Yapilan_Yardimlar+7.pdf.
İnternet: Syria regional refugee response, inter-agency information sharing portal, (2016). Web: http://www.data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php.
İnternet: Syria conflict enters ‘final phase’ as isis loses ground, (2017). Web: https://www.ft.com/content/ab2825e8-bfc0-11e7-b8a3-38a6e068f464.
İnternet: Şençekiçer, Ş. (2017). Murat Erdoğan ile Suriyeli mültecilere yönelik medya algısı. Web: http://medyascope.tv/2017/08/24/murat-erdogan-ile-suriyeli-multecilere-yonelik-medya-algisi/.
İnternet: Şimşek, C.M. (2016). Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara yönelik algı ve yaklaşımlar. Web: http://www.hurriyet.com.tr/turkiyede-suriyeli-siginmacilara-yonelik-algi-40294756.
İnternet: Şimşek, D. and Çorabatır, M. (2016). Challenges and opportunities of refugee integration in Turkey. İstanbul, Ankara : Research Centre on Asylum and Migration (IGAM) and the Heinrich Böll Foundation. Web: http://www.igamder.org/wp-content/uploads/2017/01/ Challengesandoportunitiesof-refugeeintegrationinturkey.pdf.
İnternet: Tanchum, M.M. and Karaveli, H.,M. (2014). Pakistan’s lessons for Turkey, Web: http://www.nytimes.com/2014/10/06/opinion/pakistans-lessons-for-turkey.html?r=0.
208
İnternet: Tarlan, K.V. (2016). Vatandaşlık ve iskân kıskacında: Suriyeli mülteciler. Web: http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7793/vatandaslik-ve-iskan-kiskacinda-suriyeli-multeciler#.WgTMJIVOJZU.
İnternet: Taşcı, İ. (2015). 10 soruda: Türkiye’nin sınır güvenliği sağlanabilir mi? Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150723_turkiye_sinir_ guvenligi_10_soru.
İnternet: https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem24/yil5/bas/b002m.htm.
İnternet: Timur, T. (2017). Dünya devleti, kabile devleti ve gizemli diplomasi. Web: https://www.birgun.net/haber-detay/dunya-devleti-kabile-devleti-ve-gizemli-diplomasi-184528.html.
İnternet: Tok, L., Misto, M. ve Temizer, S. (2017). Suriye’de 10 noktada PKK/PYD’ye ABD desteği. Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/suriyede-10-noktada-pkk-pydye-abd-destegi/863161.
İnternet: TOKİ’nin inşa ettiği sınır duvarının yarısı tamamlandı, (2017). Web: http://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/tokinin-insa-ettigi-sinir-duvarinin-yarisi-tamamlandi,VUsgAVMh8Eq0UCzuwBqlFA/w9mxncBImUetMZic9oP3Kg.
İnternet: Tomar, C. (2017). Korku imparatorluğunun son kalesi: Rakka. Web: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/korku-imparatorlugunun-son-kalesi-rakka.
İnternet: Topal, A., Şengül, E. ve Ateş, H. (2015). PYD, DAEŞ’ten çok daha tehlikeli. Web: http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/06/19/pyd-daesten-cok-daha-tehlikeli-1434663598.
İnternet: Toprak, E. (2016). CHP haftalık değerlendirme raporu. Web: http://www.erdogantoprak.com.tr/yazar/HAFTALIK-DEGERLENDIRME-RAPORU-09-MART-2016/897/.
İnternet: http://tr.etilaf.org/.
İnternet: Trump’tan Suriyeli mültecilere ABD’ye giriş yasağı, (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38772810.
İnternet: Trump: kimyasal saldırının yapıldığı hava üssünün vurulması emrini verdim, (2017). Web: https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-tomahawk-fuzeleriyle-suriye-deki-hava-uslerini-vuruyor/3800183.html.
İnternet: Türk, V. (1999). The role of UNHCR in the development of international refugee law. Nicholson, F. and Twomwy, P. (Eds.). Refugee rights and realities, evolving international concepts and regimes. New York: Cambridge University Press.
İnternet: Türkiye bölgesel mülteci & dayanıklılık planı 2016- 2017 (3RP 2016-2017 in response to Syria crisis), (2016). Web: http://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2016/02/Turkey-2016-Regional-Refugee-Resilience-Plan_ Turkish.pdf.
209
İnternet: Türkiye dünya insani zirvesine hazırlanıyor, (2016). Web: http://aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-dunya-insani-zirvesine-hazirlaniyor-/567550.
İnternet: Türkiye, Suriye’ye terörist göndermeyi bırakmalı, (2016). Web: http://tr.mehrnews.com/news/1858608/Türkiye-Suriye-ye-terörist-göndermeyi -bırakmalı.
İnternet: Türkiye’de çocuk işçi olmak, (2017). DİSK/Genel-İş Sendikası. Web: http://cloudsdomain.com/ uploads/dosya/14918.pdf.
İnternet: Türkiye’deki Suriyeli çocuklar, (2016). Web: http://unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/T%C3%BCrkiyedeki%20Suriyeli%20%C3%87ocuklar_Bilgi%20Notu%20Nisan%202016_1.pdf.
İnternet: Türkiye’deki mültecilere ‘para kartı’ dağıtılacak, (2016). Web: http://www.dunya.com/ekonomi/turkiyedeki-multecilere-para-karti-dagitilacak-haberi-330381.
İnternet: Türkiye’deki mülteciler için AB mali yardım programı, (2017). Web: http://www.avrupa.info.tr/sites/default/files/2017-05/FRIT%20Factsheet% 2024052017%20TR_final.pdf.
İnternet: Türkiye'deki Aleviler Esad’ı destekliyor, (2013). Web: http://www.gazetevatan.com/-turkiye-deki-aleviler-esad-i-destekliyor--522653 -dunya/.
İnternet: Türkiye’deki ABD diplomatik misyonu tarafından yapılan açıklama,
(2017). Web: https://twitter.com/USEmbassyTurkey/status/ 921654964040142849?ref_src=twsrc%5Etfw&ref_url=http%3A%2F%2Fwww.bbc.com%2Fturkce%2Fhaberler-turkiye-41706057.
İnternet: Türkiye’den ilk sığınmacı grup Almanya’ya gönderildi, (2016). Türkiye Gazetesi. Web: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/359085.aspx.
İnternet: Türkiye’nin Suriye ihtilafına yaklaşımı, (2017). Web: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriye-siyasi-iliskileri-.tr.mfa.
İnternet: Türmen, R. (2016). AB-Türkiye anlaşması ve mültecilerin unutulan insan hakları. Web: http://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/ab-turkiye-anlasmasi-ve-multecilerin-unutulan-insan-haklari,14180.
İnternet: Türmen, R. (2015). Tampon bölgeler hukuk ihlali. Web: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/313452/Tampon_bolgeler_hukuk_ihlali.html#.
İnternet: Uluslararası Af Örgütü uzmanı Andrew Gardner: AB yasa dışı sığınmacı anlaşmasını sürdürmek için Türkiye’yi övüp duruyor, (2016). Web: http://www.abhaber.com/uluslararasi-af-orgutu-uzmani-andrew-gardnerab-yasadisi-siginmaci-anlasmasini-surdurmek-icin-%E2%80%AA%E2%80%8E turkiyeyi-ovup-duruyor/.
210
İnternet: Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Sözleşme. UN convention on the law of the non-navigational uses of international watercourses, (1997). Web: https://www.internationalwaterlaw.org/documents/intldocs/watercourse_conv.html.
İnternet: New York Declaration for Refugees and Migrants. http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/71/1.
İnternet:UN Resolution, 819 (1993). https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC /GEN/N93/221/90/IMG/N9322190.pdf?OpenElement.
İnternet:UN Resolution, 824 (1993). https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC
/GEN/N93/262/07/IMG/N9326207.pdf?OpenElement. İnternet: UNHCR’nin tarihçesi. Web: http://www.unhcr.org/tr/unhcrnin-tarihcesi.
İnternet: UN Human Rights Council, human rights abuses and international humanitarian law violations in the Syrian Arab Republic, 21 July 2016 - 28 February 2017 (A/HRC/34/CRP.3), (Conference room paper of the Independent International Commission of Inquiry on the Syrian Arab Republic), (2017). Web: http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/HRC/IICISyria/ Pages/IndependentInternationalCommission.aspx.
İnternet: Unfinished US-Mexico border wall is a costly logistical nightmare in Texas, (2016). Web: https://www.theguardian.com/us-news/2016/jan/01/ unfinished-us-mexico-border-wall-texas-secure-fence-act.
İnternet: UNHCR küresel eğilimler raporu, (2015). Web: http://www.unhcr.org/ turkey/home.php?Content=640.
İnternet: UNHCR: Suriyeli mültecilerin toplam sayısı ilk kez 4 milyonu geçti, (2015). Web: http://www.unhcr.org/turkey/home.php?content=648.
İnternet: UNICEF Syria crisis situation report year end 2016, (2017). Web: http://www.data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php.
İnternet: UN Resolution, 688 (1991). Web: http://www.securitycouncilreport.org/ atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/IJ% 20SRES688.pdf.
İnternet: UN Resolution, 2254 (2015). Web: http://www.securitycouncilreport.org/ atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_res_2254. pdf.
İnternet: UN Resolution, 748 (1992). Web: http://www.un.org/en/ga/search/view_ doc.asp?symbol=S/RES/748(1992).
İnternet: UN Resolution, 883 (1993). Web: https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N93/626/78/PDF/N9362678.pdf?OpenElement.
211
İnternet: UN convention on the law of the non-navigational uses of international watercourses, (1997). Web: https://www.internationalwaterlaw.org/ documents/intldocs/watercourse_conv.html.
İnternet: Üç ülkenin uzlaştığı Astana mutabakatı metni, (2017). Web: http://www.mepanews.com/haberler/9256-tuerkiye-rusya-ve-iran-in-uzlasma-sagladigi-astana-mutabakati.html.
İnternet: Ün, A. (2017). Kobani’yi Diyarbakır’a taşıdılar. Web: http://www.hurriyet.com.tr/kobaniyi-diyarbakira-tasidilar-40566645.
İnternet: Üzüm, İ. Nusayrilik. (33). Web: http://www.islamansiklopedisi.info/ dia/pdf/c33/c330194.pdf.
İnternet: 3RP regional, refugee and resilience plan 2017-2018 in response to the Syria crisis, regional strategic overview, (2017). Web: http://www.3rpsyriacrisis.org/wp-content/uploads/2017/02/3RP-Regional-Strategic-Overview-2017-2018.pdf.
İnternet: ‘War against terrorism’: Assad vows to continue fight, crush dreams of ‘fascist’ Erdogan, (2016). Web: https://www.rt.com/news/345771-assad-war-against-terrorism/.
İnternet: We had nowhere else to go, forced displacement and demolitions in northern Syria (2015). Amnesty International, 5-32. Web: https://www.amnesty.org/en/documents/mde24/2503/2015/en/.
İnternet: Who we are. http://www.unrwa.org/who-we-are.
İnternet: Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6458.pdf.
İnternet: Yabancılara Yönelik Eğitim-Öğretim Hizmetleri Genelgesi. http://mevzuat.meb.gov.tr/html/yabyonegiogr_1/yabyonegiogr_1.html.
İnternet: Yeğen, M. (2015). Çözüm süreci: tamam mı, devam mı? Web: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/cozum-sureci-tamam-mi-devam-mi adresinden 22 Eylül 2017’de alınmıştır.
İnternet: Yeni düşman Heyet Tahrir El Şam kim? (2017). Web: http://www.gazetevatan.com/yeni-dusman-heyet-tahrir-el-sam-kim--1108619-gundem/.
İnternet: 27 ABD valisi sığınmacı istemiyor, (2015). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/27-abd-valisi-siginmaci-istemiyor.
İnternet: YÖK üyesi alınan kararı duyurdu; Suriyeliler meslek yüksekokullarına yerleştirilecek, (2017). Web: http://t24.com.tr/haber/yok-uyesi-alinan-karari-duyurdu-suriyeliler-meslek-yuksekokullarina-yerlestirilecek,388794.
212
İnternet: Yiğit, H. (2012). Suriye’de yaşananlara ve mezhep gerilimine Hatay’dan bakmak. Web: http://sendika62.org/2012/08/suriyede-yasananlara-ve-mezhep-gerilimine-hataydan-bakmak-hamide-yigit/.
İnternet: YPG arması krizi: Türkiye ABD’yi “ikiyüzlülük”le suçladı, (2016). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160527_abd_ypg_toner.
İnternet: Zaman, A. (2017). Suriyeli Kürt komutan: ‘Türkiye ile iyi ilişkiler istiyoruz’. Web: https://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2017/09/ turkey-kurdish-commander-says-us-should-stay-in-syria.html.
Kalkınma Bakanlığı, (2014). Göç özel ihtisas komisyonu raporu. Ankara: Kalkınma Bakanlığı.
Karabulut, B. (2011). Güvenlik, küreselleşme sürecinde güvenliği yeniden düşünmek. Ankara: Barış Kitabevi.
Karakehya, H. (2009). Gözetim ve suçla mücadele: gözetimin tarihsel gelişimi ile yakın dönemde gerçekleştirilen hukuki düzenleme ve uygulamalar bağlamında bir değerlendirme. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 58(2), 319-357.
Kardaş, Ş. (2011). Türk dış politikasında eksen kayması mı? Akademik Ortadoğu, 5(2).
Karpat, K. (2011). Osmanlı’dan günümüze Ortadoğu’da millet, milliyet, milliyetçilik. İstanbul: Timaş Yayınları.
Karrenbrock, G. (2006). Göç ve iltica. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2015). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi.
Kaya, A. (2005). Göç: güvenlik ve korkunun iktidarı. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2005). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi.
Kılıç, T. (2006). Bir insan hakkı olarak iltica. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2015). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi.
Kılıçbay, M.A. (2003). Kimlikler okyanusu. Doğu Batı, 23(6).
Kıran, A. (2013). Ortadoğu’da su, bir çatışma ya da uzlaşma alanı. İstanbul: Kitap Yayınevi.
Kırımlı, H. (2006). Kırım’dan Türkiye’ye Kırım Tatar göçleri. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2015). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi.
Kirişci, K., Ferris, E., Dinçer, O.B., Federici, V., Karaca, S. ve Özmenek-Çarmıklı, E. (2013). Suriyeli mülteciler krizi ve Türkiye, sonu gelmeyen misafirlik, Ankara: USAK ve Brookings Enstitüsü.
Kirişçi, K. (1988). Türkiye’ye yönelik göç hareketlerinin değerlendirilmesi. Bilanço 1923-1998: Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
213
Kobane-Suruç ziyareti raporu, (2014). İnsan Hakları Örgütleri (İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Uluslararası Af Örgütü, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Göç Platformu).
Kodaman, T. (2007). Fırat-Dicle meselesi ve Türkiye-Suriye ilişkilerine etkisi. Ankara: Asil Yayın-Dağıtım.
Koyuncu, A. A. (2016). Suriye’de azınlıklar ve azınlıklararası ilişkiler. Okur, M.A. ve Salık, N. (Editörler). Bağımsızlıktan Arap baharına Suriye, iç ve dış politika. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Köktaş, A. (2011). “Sınır güvenlik birimi” kurma çalışmaları. Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü.
Kösebalaban, H. (2014). Türk dış politikası. (Çev. İnaç, H.), Ankara: Bing Bang Yayınları.
Köstem, S. (2017). Astana görüşmeleri ve Rusya’nın Suriye’deki çözüme bakışı. Ortadoğu Analiz, 9(79), 18.
Köşer-Akçapar, Ş. (2002). Uluslararası göç alanında güvenlik algılamaları ve göçün insani boyutu. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Krasner, S.D. (2001). Abiding sovereignty. International Political Science Review, 22(3).
Kut, G. (1993). Ortadoğu su sorunu: çözüm önerileri. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Kümbetoğlu, B. (2002). Göç çalışmalarında nasıl sorusu. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Kürkçüoğlu, Ö. (2010). Türkiye’nin Arap Ortadoğusu’na karşı politikası (1945-1970). Ankara: Barış Platin Yayınevi.
Kürkçüoğlu, Ö. ve Koraş, F. (2011). 2000 yılı sonrası Türkiye’nin Ortadoğu siyaseti. Demirağ, Y. ve Çelebi, Ö. (Editörler). Türk dış politikası son 10 yıl. Ankara: Palme Yayıncılık.
Lee, E.S. (1966). A theory of migration. Demography, 3(1), 47-57.
Leonard, S. (2007). The ‘securitization’ of asylum and migration in the European Union: beyond the Copenhagen school’s framework. SGIR Sixth Pan-European International Relations Conference.
Mandacı, N. ve Özerim, G. (2013). Uluslararası göçlerin bir güvenlik konusuna dönüşümü: Avrupa’da radikal sağ partiler ve göçün güvenlikleştirilmesi. Uluslararası İlişkiler. 10(39).
214
Massey, D.S., Arango, J., Hugo, G., Kouaouci, A., Pellegrino, A. and Taylor, J.E. (2014). Uluslararası göç kuramlarının bir değerlendirmesi. Göç Dergisi, 1(1).
Milner, J. and Loescher, G. (2011). Responding to protracted refugee situations, lessons from a decade of discussion. Oxford: University of Oxford Refugee Studies Centre.
Musaoğlu, N. ve Özgöker, U. (2011). Avrupa kimliği kurgusu. İstanbul: Kriter Yayınları.
Mutuş-Toprakseven, C. (2016). Türkiye-AB insani kabul programı ve düşündürdükleri, Analist.
Neocleous, M. (2014). Güvenliğin eleştirisi (çev. Ok, T.). Ankara: NotaBene Yayınları.
Okman, C. (1993). Su sorunu ve Ortadoğu’da stratejik durum. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Oktav, Ö.Z. (2010). Türkiye-Suriye ilişkilerinde ekim krizinden ortak kader anlayışına geçiş sürecinin bir analizi. Yenigün, C. ve Efegil, E. (Editörler). Türkiye’nin değişen dış politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Okur, M.A. (2012). Emperyalizm, hegemonya, imparatorluk. İstanbul: Ötükent Neşriyat.
Oran, B. (1996). Kalkık horoz, çekiç güç ve Kürt devleti. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Oran, B. (2009). Türk dış politikasının teori ve pratiği. Oran, B. (Editör). Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından bugüne olgular, belgeler, yorumlar, 1919-1980. İstanbul: İletişim Yayınları.
Öberg, S. (1996). Spatial and economic factors in future south-north migration. W.Lutz (Ed.). The future population of the world: what can we assume today? London: Earthscan.
Öner, N.A.Ş. (2002). Çabalar sonuç verecek mi? Avrupa Birliği’nin ortak bir göç ve sığınma politikası oluşturma girişimleri. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Özalp, O.N. (2014). Uluslararası ilişkilerde başarısız devletler sorunsalı ve bu sorunsalın uluslararası hukuka etkileri. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Mecmuası, 72(1).
Özcan, M. (2010). Türkiye’nin Ortadoğu politikası: mesafeden müdahaleye dönüşüm, Yenigün, C. ve Efegil, E. (Editörler). Türkiye’nin değişen dış politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Özkan, I. (2013), Göç, iltica ve sığınma hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
215
Özkoç, Ö. (2008). Suriye Baas partisi: kökenleri, dönüşümü, izlediği iç ve dış politika (1943-1991). Ankara: Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Tezler Dizisi:17.
Öztürk, N.Ö. (2015). Mültecinin hukuki statüsünün belirlenmesi. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Pazarcı, H. (2012). Uluslararası hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi.
Pazarcı, H. (2015). Türk dış politikasının başlıca sorunları. Ankara: Turhan Kitabevi.
Paker-Balta, E. (2009). Güvenlik endüstrisi ve güven(siz)liğin inşası: bir toplumsal paranoyayı anlamak. Toplum ve Bilim, 115, 204-225..
Peker, B. ve Sancar, M. (1986). Mülteciler ve iltica hakkı, yaşamın kıyısındakilere hoşgeldin diyebilmek. Ankara: İnsan Hakları Derneği.
Perruchoud, R. (2009). Göç terimleri sözlüğü. (Çev. Ed. Çiçekli, B.). Cenevre: Uluslararası Göç Örgütü.
Piore, M.J. (1980). Comment (birds of passage: migrant labor and industrial societies). Industrial and Labor Relations Review, 33(3).
Price, M.E. (2009). Rethinking asylum: history, purpose and limits. New York: Cambridge University Press.
Rumelili, B. ve Karadağ, S. (2017). Göç ve güvenlik: eleştirel yaklaşımlar. Toplum ve Bilim, (140), 50.
Salomoni, F. (2002). Göç verenden göç alan ülkeye geçiş: Akdeniz modeli ve İtalya örneği. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Sağıroğlu, A.Z. (2016). Türkiye’de merkezi göç yönetimi. Esen, A. Ve Duman, M. (Editörler). Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyeliler: tespitler ve öneriler. İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Vakfı.
Sander, O. (2011). Siyasî tarih 1918-1994. Ankara: İmge Yayınevi.
Saraçlı, M. (2011). Uluslararası hukukta yerinden edilmiş kişiler. Ankara: Adalet Yayınevi.
Sarıkaya, M. (2016, Temmuz 14). Göç Bakanlığı, Habertürk.
Seeberg, P. (2013). Migration into and from Syria and nontraditional security
issues in the MENA region: transnational integration, security, and national
interests. Seeberg, P. ve Eyadat, Z. (Ed.). Migration, security, and citizenship
in the Middle East. New York: Palgrave Macmillan.
Sert, D. Ş. (2002). Uluslararası göz yazınında bütünleyici bir kurama doğru. Ihlamur-Öner, S.G.ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
216
Sevinç, T. (2014). İsveç Kralı XII. Şarl’ın Osmanlı Devleti’ne ilticası ve ikâmeti (1709-1714). History Studies, 6(1).
Sinkaya, B. (2015). Suriye krizi çerçevesinde İran-PYD ilişkileri: taktik ortaklık. Ortadoğu Analiz, 7(70).
Sinkaya, B. (2011). İran-Suriye ilişkileri ve Suriye’de halk isyanı. Ortadoğu Analiz, 3(33), 48-38.
Sirkeci, İ. (2017, 6 Kasım). Birgün. Siyasi geçiş hesabı, (2017, 23 Ekim). Cumhuriyet.
Sönmezoğlu, F. (2000). Uluslararası ilişkiler sözlüğü. İstanbul: Der Yayınları.
Sönmezoğlu, F. (2006). II. dünya savaşından günümüze Türk dış politikası. İstanbul: Der Yayınları.
Stark, O. and Bloom, D.E. (1985). The new economics of labor migration. The American Economic Review, 75(2).
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye etkileri, (2015). Rapor No: 195. Ankara: ORSAM ve TESEV.
Şahin Mencütek, Z. (2015). Suriye krizinin Ürdün dış politikasına etkisi: Suriyeli mülteciler ve IŞİD’e karşı koalisyona katılım. Ortadoğu Etütleri, 7(1).
Şenocak, S. (2006). Fransa ve göç olgusu. Uluslararası Göç Sempozyumu Bildiriler (8-11/12/2005). İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi.
Şimşek, D. ve İçduygu, A. (2017). Giriş: uluslararası göç, politika ve güvenlik. Toplum ve Bilim. (140).
Tamçelik, S. ve Ayvaz, G.M. (2016). Suriyeli mülteciler sorununun Türkiye’ye yansıması. Çomak, H., Sancaktar, C. ve Demir S. (Editörler). Uluslararası politikada Suriye krizi. İstanbul: Beta Basım A.Ş.
Taneri, G. (2012). Uluslararası hukukta mülteci ve sığınmacıların geri gönderilmemesi ilkesi. Ankara: Bilge Yayınevi.
Tanış,T. (2016, Mayıs 1). Bir fiyasko olarak mülteci anlaşması, Hürriyet.
Taşdemir, F. (2013). Başarısız devletler ve uluslararası hukuk açısından ortaya çıkardığı sorunlar. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8(1).
Taşdemir, F. ve Özer, A. (2017). Kuvvet kullanma hukuku açısından Fırat kalkanı Operasyonu. Akademik Hassasiyetler, 4(7).
Taştan, C. ve Çelik, Z. (2017). Türkiye’de Suriyeli çocukların eğitimi: güçlükler ve öneriler. Ankara: Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi.
217
Torun, A. (2012). Ulusal güvenlik ve küreselleşme: Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasının dönüşümünde küreselleşmenin rolü. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ulagay, O. (2017). Dünya Trump’a mı kalacak? İstanbul: Doğan Kitap.
Unutulmaz, K.O. (2002). Gündemdeki kavram: göçmen entegrasyonu Avrupa’daki gelişimi ve Britanya örneği. Ihlamur-Öner, S.G. ve Öner, N.A.Ş. (Editörler). Küreselleşme çağında göç, kavramlar, tartışmalar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Versan, R. (1993). GAP ve hukuk açısından Türk-Arap ilişkileri. Şen, S. (Editör). Su sorunu, Türkiye ve Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Waever, O. (2004). Peace and security: two concepts and their relationship. Guzzini, S. and Jung, D. (Eds.). Contemporary security analysis and Copenhagen peace research. London and New York: Routledge.
Waever, O. (2008). Toplumsal güvenliğin değişen gündemi. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 151-178.
Waltz, K.N. (2009). İnsan, devlet ve savaş: teorik bir analiz (Çev. Bozkurt, E., Kanat, S. ve Yalçıner, S.). Ankara: Asil Yayın Dağıtım.
Wolfers, A. (2013). Muğlak bir simge olarak ulusal güvenlik (Çev. Aka, H.B.). Uluslararası ilişkilerde anahtar metinler. İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık.
Yenigün, C. (2010). Türk dış politikasında üçüncü dalga. Yenigün, C. ve Efegil, E. (Editörler). Türkiye’nin değişen dış politikası. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Yeşiltaş, M. (2015). İç savaşa komşu olmak Türkiye’nin Suriye sınır güvenliği siyaseti. Ankara: SETA.
Yıldız, T. ve Yıldız, İ. (2017). Suriyelilerin Türkiye ekonomisinde kayıt dışı istihdama etkileri ve bunun yansıması olarak Türkiye’ye maliyetleri üzerine bir inceleme. İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi, 2(3).
Yılmaz-Elmas, F. (2001). Avrupa’da yükselen duvarlar göçmenlerin üzerine yıkılır mı?. Analist.
Yılmaz-Elmas, F. (2016). Avrupa kapı duvar, göç yaklaşımında söylem-eylem tutarsızlığı. Ankara: USAK Yayınları.
218
219
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı :Korkmaz Ahmet
Uyruğu :T.C.
e-mail :[email protected]
Eğitim
Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi
Doktora Gazi Üniv. SBE Devam Ediyor
Yüksek lisans Selçuk Üniv. SBE 2010
Yabancı Dil
İngilizce
Yayınlar
Suriyeli Sığınmacılardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri (2016) (Akademik Hassasiyetler)
Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-İran İlişkileri (2014) (İran: Değişen İç Dinamikler ve Türkiye-İran İlişkileri)
Krizler ve İstihbaratın Fonksiyonu: Küba Krizi Örneği (2012) (Krizler ve Kriz Yönetimi)
Suriye Krizi: İran ve Rusya’nın Jeopolitik Yaklaşımları (2012) (Krizler ve Kriz Yönetimi)
GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR…
ARALIK 2017
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
AR
AL
IK 2
017
DOKTORA
TEZİ
AH
ME
T K
OR
KM
AZ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
AHMET KORKMAZ
TÜRKİYE'YE YÖNELİK SIĞINMACI VE MÜLTECİ HAREKETLERİNİN ULUSAL GÜVENLİĞE ETKİLERİ:
SURİYELİ SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ
UL
US
LA
RA
RA
SI İL
İŞK
İLE
R A
NA
BİL
İM D
AL
I