T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KIYAMET ALÂMETLERİ VE GELECEK HABERLERİ KONUSUNDA HADİSLERLE KİTABI MUKADDESİN KARŞILAŞTIRILMASI Tezi Hazırlayan Bülent MALKOÇ Tezi Yöneten Prof. Dr. Salahattin POLAT Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Eylül 2010 KAYSERİ
118
Embed
Kiyamet alâmetleri ve gelecek haberleri konusunda … · Mesih ve Mehdîliğini iddia eden kimseler insanlığı kurtarmak adına ortaya çıkarak dini ... Fitne Zamanından Haber
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
� i
T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KIYAMET ALÂMETLERİ VE GELECEK HABERLERİ KONUSUNDA HADİSLERLE KİTABI MUKADDESİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Tezi Hazırlayan
Bülent MALKOÇ
Tezi Yöneten
Prof. Dr. Salahattin POLAT
Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
Hadis Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi
Eylül 2010 KAYSERİ
� i
�
�
� ii
ÖNSÖZ
Tekvin birinci bab birinci cümlede “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı” denilerek
ilk yaratılış için bir başlangıçtan haber verilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın
yaratıcı kudretine vurgu yapılarak evren ve evrenin içindeki varlıkların yaratılış
serüvenleri ana hatlarıyla anlatılmaktadır. Bu serüven içersinde insanın ayrı bir önemi
vardır. Çünkü insan akıllı ve halife olarak yaratılmıştır. Akıllı olması ona merak etmesi,
soru sorması ve bilgi öğrenme özelliği kazandırmıştır.
Yine kutsal kitaplarda yaratılışın başlangıcından bahsedildiği gibi birde bu yaratılışın
sonu üzerinde durulmaktadır. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Apokaliptik edebiyatta İslam
da ise klasik hadis kaynaklarının fiten ve melahim bölümlerinde kıyamet alâmetleri ve
gelecek haberleri konusu geniş bir şekilde işlenmiştir. İşte insan her dönemde bu sonun
zamanını merak etmiş gerek yaşadıkları dönemdeki peygamberlere bu sonla ilgili
sorular sorarak gerekse de etkileşimde oldukları kültürlerden sahip oldukları bilgilerle
bu sonun zamanını tahmin ederek çeşitli tarihler vermişlerdir. Tarih vermeye de devam
edilmektedir. 2012 filmi bununla ilgili olarak güncel bir örnektir.
Günümüz insanı için de bu problem devam etmektedir. Dinî, sosyal ve ekonomik gibi
sebeplerle kendilerini kıyamet tarikatları olarak isimlendiren oluşumlar bu gerçeği
yansıtmaktadır. Bu oluşumların liderleri, insanların dini duygularını suiistimal ederek
çok büyük ekonomik rantlar elde etmektedirler. Zamanı belli olmayan bu sondan dolayı,
Mesih ve Mehdîliğini iddia eden kimseler insanlığı kurtarmak adına ortaya çıkarak dini
duyguları istismar etmişler ve istismar etmeye de devam etmektedirler.
Kıyametin gerçekleşeceği zamanın önceden bilinememesi, insanları bu zamanın
yaklaştığını haber veren işaret ve olayları merak etmekten alıkoymamıştır. Bunun için
kıyamet ve alâmetleri konusu ilahi olan, ilahi olmayan bütün dinlerde canlılığını
korumaktadır. Kıyamet alâmetleri ve gelecek haberleri konusunda zaman zaman
birbirleriyle etkileşim içersinde de olmuşlardır.
Bu çalışmamızda; her dönemde canlılığını koruyan gelecekte de korumaya devam
edecek olan, hadislerle Kitab-ı Mukaddes’te ki kıyamet alâmetleri ve gelecek haberleri
konusunun karşılaştırması yapılarak ortak olan noktalar değerlendirilecektir.
� iii
Araştırmamız, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, kullanılan
kaynaklar, amaç, yöntem ve konu ile ilgili yapılan çalışmalar üzerinde durulmaktadır.
Birinci bölümde, kavramsal çerçeve belirtilmiştir. Kıyamet, kıyamet alâmetleri, kitab-ı
mukaddes, israiliyât ve mesihiyât kavramlarının açıklaması yapılmaktadır.
İkinci bölümde, hadisler de ve Kitabı Mukaddes’te ki kıyamet alâmetleri, gelecek ve
dünyanın sonu ile ilgili haberler belirtilmiştir. Hadislerin tahrici yapılarak lafız
farklılıkları ile sened ve metin tenkidleri yapılmıştır. Kitab-ı Mukaddes’te ki kıyamet
alâmetleri belirtilmiştir. Araştırmanın sonunda genel değerlendirme ve sonuç kısmı yer
almaktadır.
Bu çalışmanın konusunun tespitinde ve tamamlanmasında yardımlarını ve desteklerini
esirgemeyen sayın hocam Prof. Dr. Salahattin Polat Bey’e teşekkür ederim.
Bülent Malkoç
Kayseri 2010
� iv
KIYAMET ALÂMETLERİ VE GELECEK HABERLERİ KONUSUNDA
HADİSLERLE KİTABI MUKADDESİN KARŞILAŞTIRILMASI
Bülent MALKOÇ
ÖZET
Tezimizin konusu kıyamet alâmetleri ve gelecek haberleri konusunda Hadislerle Kitabı
Mukaddesin karşılaştırılması ve ortak yönlerin değerlendirilmesidir. İnsanlar için
hayatlarını düzenlemede dinî kaynaklardan gelen bilgiler çok önemlidir. Hadisler de
Müslümanlar için yaşamlarını düzenlemede önemli bir yere sahiptir. Bu düşünceden
hareketle bu konu ile ilgili olarak Hadislerde İsrailiyât etkisi bu çalışmada test
edilmiştir. Bu tezde Kitâb-ı Mukaddes’te ki dünyanın sonu ve kıyamet alâmetleri olarak
değerlendirilen ayetler belirtilmekle yetinilmiştir. Kitâb-ı Mukaddes tenkidi
yapılmamıştır. Konu ile ilgili hadisler tahric edilerek şemaları yapılmıştır. Daha sonra
isnad-metin tenkitleri yapılarak Hadislerin sıhhati ile ilgili ulaşılan kanaat belirtilmiştir.
Sonuç olarak kıyamet alâmetleri ve gelecek haberleri konusunda hadislerle Kitâb-ı
Mukaddes arasında benzerlik olduğu tespit edilmiştir. Fakat benzerliklerin hadislere
kutsal kitaptan geçtiği şeklinde aceleci ve ön yargılı bir hükümle değerlendirilmesi
doğru değildir. Bunlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kıyamet gerçeği ve sonrası için
insanların dikkatini çekme amacıyla ve uyarı niteliğinde beyanlar olarak
değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Hadis, Kitabı Mukaddes, kıyamet, kıyamet alâmetleri.
� v
THE COMPARASION BETWEEN THE HADITHS WHICH ARE ABOUT THE
APOCALYPTIC OMENS OF DOOMSDAY AND THE NEW AND OLD
TESTAMENT
Bülent MALKOÇ
ABSTRACT
In this study, It is compared with the hadiths which are about the apocalyptic omens of
the doomsday, and the Old and New Testament.It’s evaluated the similiar features of
both. The religious knowledge is very important for humans to manage their lives. Also
the hadiths are so important for muslims to manage their lives.In this respect it is
studied on about if the Jewish is affected on these hadiths. It is just mentioned about the
end of the world according to The Old and New Testament and the hadiths about the
omens of the doomsday. It is not ciriticized the Old and New Testament.It is put forth
the hadiths about this subject for consideration.Finally It is shown that the conclusion
of accuracy of the hadiths by using isnad-textual critisizm.
As a result we came in view that there are some similarities between the hadiths which
are about the apocalyptic omens of the doomsday and the Old and New Testament. But
it won’t be true to comment these similarities come from the Old and New Testament to
the hadiths by preconceived judgment.In our research . It is considered that they are
warnings which The Prophet Muhammet (S.A.V ) aimed to call attention to the humans
for the reality of doomsday and the happenings after it.
Key Words: Hadith, The Old and New Testament, Doomsday, Omens of Doomsday
1 İbn Manzur, Lisanû’l-Arab, III, 425. 2 Metin tenkidi kavramının çok anlamlılığı, çok boyutluluğu ve disiplinler arası ilişkisi hakkında geniş bilgi için bkz. Polat, Salahaddin, “Çok Anlamlı, Çok Boyutlu Ve Disiplinler Arası Bir Kavram: Metin Tenkidi,” Hadis Tetkikleri Dergisi, c.VI, s.I (2008) ss.7-28.
� 5
rical kitaplarında râviler hakkında söylenen cerh-ta’dil lafızlarının tespitiyle olurken,
metin tenkidi hadis metnin Kur’an’a, akla ve dinin genel esaslarına arzı şeklinde
olabilmektedir.3
Metin tenkidi kavramı Kitab-ı Mukaddes tenkitçilerinin de üzerinde önemle durdukları
bir kavramdır. Bu uzmanlar, kutsal metnin anlaşılması ve tarihsel serüveninin ortaya
çıkarılmasına yönelik yeni tenkit türleri de ortaya çıkarmaktadırlar. Yeni tenkid türleri
geliştirmede de öncülük etmektedirler. Bu tenkid türleri diğer metinler içinde
kullanılmaktadır.4
Tahric sözlükte, bir şeyi dışarı çıkarmak, açıklayıp izah etmek anlamlarına gelir.5
Tahric ıstılahta, durumu incelenecek hadisin literatürdeki ulaşılabilecek
isnatlarının/tariklerinin taranıp toplanması işine denilir.6 Hadiste isnad tenkidi
yapabilmek için öncelikle hadisin ulaşılabilinen bütün isnadlarının tespit edilmesi
gerekir. Bütün isnadlarına ulaşılmadan yapılacak bir tenkid asıl amaç olan hadisin
güvenilirliği sorununa çözüm getirmek yerine yanlış sonuçlara ulaşmaya sebep
olacaktır.
B. Kitab-ı Mukaddes
Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid’den oluşan Hıristiyan kutsal kitabıdır. Kitab-ı Mukaddes,
Hıristiyanların dini alanda otorite kabul ettikleri, Yahudilerin kutsal kitabını da
kapsayan yazılar koleksiyonuna verdikleri isimdir. Ancak Yahudilerin ellerinde hiçbir
zaman Hıristiyanlıkla ilgili kutsal sayılan kitaplar Bible, İnciller v.b. bir arada değildir.
Çünkü ne Kitab-ı Mukaddes ne de Eski Ahit adları Yahudilerce asla benimsenip
kullanılmaz. Zira Yahudilik, İsa’yı ve Hıristiyanlığı reddeder; İsa’yı ne peygamber ne
de Hıristiyanlık inancına göre, Tanrı ve Tanrı’nın insan şekline geçmiş şekli veya
Tanrı’nın oğlu olarak kabul eder. İsa’yı yalancı ve Hıristiyanlığı, Yahudilikten alınmış,
saptırılmış uydurmalar olarak görür. Hıristiyanlık ise tam tersi olarak Yahudiliğin kutsal
kitaplarına dayanır, onları benimser. Musa‘yı peygamber olarak tanır, kiliselerde
3 Konu ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Polat, Hadis Araştırmaları, İnsan Yayınları, İstanbul ts., ss. 157-228. 4 Polat, “Çok Anlamlı, Çok Boyutlu Ve Disiplinler Arası Bir Kavram: Metin Tenkidi,” s.15. 5 İbn Manzur, Lisanü’l Arab, II, 233. 6 Polat, Salahaddin, Habil Nazlıgül, Süleyman Doğanay, Hadis Araştırma ve Tenkit Klavuzu, İFAV Yayınları, İstanbul 2008, s. 10.
� 6
Yahudiliğe ait dini metinlerden parçalar, mezmurlar okunur. Hıristiyanlık’ta,
Yahudiliğe ait kitapların sıralanışında da farklılıklar vardır. Bundan başka Yahudiliğin
kutsal kitapları Yahudiler tarafından İbranice ve başka adlarla ifade edilir7. Batı
dillerinde Kitab-ı Mukaddes’in karşılığı Bible kelimesidir. İlk asırlarda Yunancayı
kullanan kilise bu dildeki Biblio’nun (kitap) çoğul şekli Biblia’yı kutsal saydığı
yazıların tamamını ifade etmek için kullanmıştır. Kilise Latinceyi benimsediğinde
Biblia tekil ve dişi bir kelime sayılmış, buna İnsan hayatına yön verecek kuralları ihtiva
eden ne mükemmel kitap anlamı yüklenerek kullanımı sürdürülmüştür. Latince’den
günümüz batı dillerini geçen kelime yaklaşık 400 yılından itibaren Hıristiyan kutsal
kitabının adı olarak varlığını devam ettirmektedir. Bible kelimesini terim anlamında ilk
kullananlar Hıristiyanlar olduğu için herhangi bir niteleme sıfatı olmaksızın tek başına
kullanıldığında Ahd-ı Atik ve Ahd-ı Cedid den oluşan Hıristiyan kutsal kitabını ifade
eder8.
Kitab-ı Mukaddes, iki kısma ayrılır.
İlk kısım Yahudi kutsal metnini barındıran ve Eski Ahit olarak adlandırılan kısım,
İkinci kısım ise Hıristiyanlığın Mesih dönemini kapsayan ve Yeni Ahit olarak
adlandırılan bölümdür.9
Yahudilerin kutsal kitap külliyatı, Tanah(yazılı dini edebiyat) ve Talmut(sözlü dini
edebiyat) diye isimlendirilerek ikiye ayrılır. Yahudilerin Tanah adını verdikleri kutsal
kitaplarına Hıristiyanlar Eski Ahit derler.10 Katolik ve Ortodokslar Tobit, Judith, I. Ve II.
Makkabiler, Hikmet, Eklesiyastik, Baruh, Yeremya’nın Mektubu, Daniel’e Yunanca
ilaveler, Ester’in bakiyesi gibi bazı kitapları kanonik(sahih) sayarlar. Yahudiler ve
Protestanlar bu kitapları apokrif(sahih olmayan) kitaplar kabul ederler.11 Yahudiler ve
Protestanlarca, Hıristiyanlar tarafından Eski Ahit diye nitelendirilen Yahudi kutsal kitabı
7 Tanyu, Hikmet, “Yahudiliğin Kutsal Kitapları Ve Esasları,” AÜİFD, Ankara 1966, c. XIV, s. 96. (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/744/9520.pdf) 8 Harman, Ömer Faruk, “Kitab-ı Mukaddes”, DİA, XXVI, 75. 9 Gündüz, Şinasi, Hıristiyanlık, İsam Yayınları, İstanbul 2006, s. 47. 10 Tümer, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara 1993, s. 193;; Gündüz, Hıristiyanlık, s. 47. 11 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 47; Çelebi, Ahmet, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik (çev. Ahmet M. Büyükçınar, Ömer F. Harman), Kalem Yayınevi, İstanbul 1973, s. 238.
� 7
Tanah’ın otuz dokuz kitaptan oluştuğu kabul edilir. Yahudiler ise Tanah’ı, bazı kitapları
birleştirerek yirmi dört kitap olarak kabul ederler.12
Zebur: Arapça kitap, İbranice mektup anlamına gelir. İslam da Hz. Davut’a indirilen
kutsal kitabın adıdır. İbranice Sefer Tehilim (Şarkılar kitabı) diye adlandırılır. Yetmişler
tercümesinde Sertu Agint çeşitli baplar mezmur diye isimlendirilmiştir. Bunun için
Zebur’un tamamına Mezmurlar denilmesi gelenek haline gelmiştir. 13
Talmud: Yahudilerin kutsal kitap külliyatının yazılı olmayan bölümüne yani şifahi
geleneğe Talmud denir. Talmud Öğrenim anlamına gelir ve Tevrat’ın yorumudur. İlk
zamanlar bu yorum sözlü olarak yapılırdı daha sonra öğrenilecek konuların akılda
tutulamayacak kadar çoğalması zaman zaman Tevrat ve tefsir öğreniminin
yasaklanması Yahudi dininin geleceğini tehlikeye düşürüyordu. Bu durumu göz önüne
alan Yahudi din bilginleri rabbiler, sözlü olan Tevrat’ı yazılı hale getirdiler. Meydana
getirilen bu yazılı metne Talmud denildi. İlham ve vahiy ürünü olduğuna inanırlar.
Talmut’u kabul etmeyeni gerçek Yahudi saymazlar.14
Talmud iki önemli kısma ayrılır: Mişna ve Gemara
Mişna: Yahudilerin Tevrat’tan sonra kendileri için koydukları ilk kanuni prensiplerdir.
Mişna’yı Judah Hanasi, M.S. 190-200 tarihleri arasında Romalı Titus’un Yahudi
mabedini tahribinden bir asır sonra derlemiştir.15 Derleme sebebi olarak sözlü nakil
şartlarının güvenirliliğinin olmadığı düşüncesi, Yahudi yerleşim merkezlerinin
dağılması, zulümler ve güven ortamının bozulması gibi sebepler belirtilmektedir.16
Mişna, İbranice bilgi, ikinci kanun anlamlarına gelir. Yahudiler, Mişna’nın da Hz.
Musa’ya Tur’da indirildiğine inanırlar.17
Gemara: İkmal anlamına gelir. İlk defa Judah Hanasi’nin oğulları olan Haham
Gamaliel ve Simeon ortaya koymaya başlamış sonra Haham Ashi bu işi, Fırat nehri
kenarında bulunan Sura’da M. S. 365-425 arasında yeniden ele almıştır. Haham Abina, ���������������������������������������� �������������������
12 Tümer, Günay; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 193. 13 Tanyu, “Yahudiliğin Kutsal Kitapları ve Esasları,” AÜİFD, c. XIV, s. 96. 14 Tümer, Günay; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 201. 15 İslam Han, Zafer; “Talmud’un Doğuşu ve Yahudiler Üzerindeki Tesiri”, çev. Mehmet Aydın, AÜİFD, c. XXV s. 139. 16 Kaufmann, Francine; Eisenberg, Josy, “Yahudi Kaynaklarına Göre Yahudilik”, çev. Mehmet Aydın, AÜİFD, c.XXIX, s. 283. 17 İslam Han, Zafer; “Talmut’un Doğuşu ve Yahudiler Üzerindeki Tesiri”, s.140-4
� 8
Gemara’yı tamamlamış, yaklaşık M.S. 498’ de Haham Jose’de Gemara’ya son şeklini
vermiştir. Haham Jose, Yahudilerce telkin edici veya emredici olarak adlandırılanların
sonuncusudur.18
Gemara iki kısma ayrılır.
– Gemara Yeruşalmi Kudüs Talmud’u
– Gemara Babili Babil Talmud’u
Babil’de yapılmış olana Babil Talmud’u, Kudüs’te yapılmış olana Kudüs Talmud’u adı
verilmiştir. Kudüs Talmud’unun toplanması M.S. IV. yy; Babil Talmud’unun
toplanması ise M.S. VII. yy.la kadar gelmiştir. Talmud denilince, Yahudi dünyasında
Babil Talmud’u akla gelmektedir. Babil Talmud’un da konular detaylı ve derinlemesine
işlenmiştir. Bir konu hakkında ileri sürülen bütün yorum ve görüşler toplanmıştır.
Meselelerin tartışılmasında oldukça serbest davranılmıştır. Tartışmalarda, herhangi ölçü
ve sınır konulmamıştır. Tevrat’a muhalif görüşlere bile yer verilmiştir.19
“İncil” kelime olarak “müjde, iyi haber” anlamlarına gelir. İnciller, Hıristiyan kutsal
kitabının bir bölümü olan Yeni Ahit’te bulunur. Yeni Anlaşma veya Yeni Ahit ihtiva
ettiği dört İncil’in (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) yanında yirmi bir mektup, Luka
tarafından yazılan Resullerin İşleri kitabı ve Yuhanna tarafından yazılan Vahiy
kitabından oluşur. Toplam yirmi yedi kitaptan oluşan bu metinlerin derlenişi ve
Kanonik (sahih) birer kaynak olarak kabul edilişi uzun bir zaman diliminde
gerçekleşmiştir.20
İnciller, İsa’dan 40-60 yıl sonra onun yaşamında cereyan eden olaylardan oldukça farklı
bir ortamda, yine onun ana dili olan Aramca değil, Yunanca olarak kaleme alınmıştır.
İnciller, İsa’nın söylediklerine ve yaptıklarına bizzat şahit olan İsa’nın kendi havarileri
yani o olayların şahitleri tarafından değil de daha sonraki Hıristiyan olmuş kişiler
tarafından zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara uygun olarak derlenen
18 İslam Han, Zafer; “Talmud’un Doğuşu ve Yahudiler Üzerindeki Tesiri”, s.144 19 Adam, Baki, “Tevrat’ın Tahrifi Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış,” AÜİFD, c.36, s. 380, 119 nolu dipnot. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/781/10030.pdf 20 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 48.
� 9
kitaplardır.21 İncillerin Hz. İsa’dan sonra derlendiği Hıristiyan din adamlarınca da kabul
edilen bir görüştür.22 Hz. İsa’dan sonra etrafa dağılan havariler, insanlara İsa’nın
öğretilerini (İncil’i) anlatmaya başladılar. Daha sonraları havariler ve onlara arkadaşlık
edenler tarafından bu öğretiler kaleme alınmaya başlandı. Miladi ikinci yüzyılın
ortalarında sayısız İncil nüshası oluştu. Kilise, sahih olanları sahih olmayanlarından
ayırarak Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’yı Kanonik İnciller olarak kabul etmiştir.23
Matta İncili: Matta-Levi’ye isnat edilen bu İncil, kilise tarafından ilk İncil olarak kabul
edilmiştir. Matta’yı ilk İncil olarak nitelendiren Hierapolis piskoposu Papias’dır. Bu
incilin dilini İbranice olduğunu belirten yine Papias’dır.24Ancak bu kabule araştırıcılar
tarafından karşı çıkılmıştır. Bu incilin Q ve Markos İncilleri kaynak olarak kullanılarak
oluşturulan Yunanca bir İncil olduğu belirtilmiştir.25Matta İncil’i milattan sonra 80
yılında Suriye’de yazıldığı sanılmaktadır.
Markos İncili: Milattan sonra 65 de Roma civarlarında derlendiği tahmin
edilmektedir.26Bu İncil havari olmayan, Pavlos’un arkadaşı Petrus’la iletişimi olan ve
Barnabas’ın kuzeni olan John Mark’a isnat edilmiştir.27Bu incilin diğer Sinoptik
İncillerden (Matta, Luka) önce olduğu konusunda bilim insanları arasında genel kabul
vardır.28Araştırmacıları bu kanaate götüren etkenler; metin tenkitlerinin yapılması ve bu
incilin diğer iki Sinoptik İncile göre daha özlü ve yalın anlatımıdır.29
Luka İncili: Bu incilin 80- 90 yıllarında Antakya’da yazıldığı sanılmaktadır. Bir hekim
ve Pavlos’un arkadaşı olan Luka ‘ya isnat edilmektedir. Ancak bu isnat
21 Aydın, Mahmut, Tarihsel İsa İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2002, s. 94-5. 22 Kuzgun, Şaban, Dört İncil Farklılıkları ve Çelişkileri, Metinler Matbaacılık, İstanbul 1991, s. 131; Biçer, Ramazan, İslam Kelamcılarına Göre İncil, Gelenek Yayınları, İstanbul 2004, s. 69. 23 Yazıcı, Abdulbaki, Tevrat ve İncil’in İtikat Açısında Kur’an’a Arzı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, EÜSBE, Kayseri 2007, s. 85-88. 24 Kuzgun, Dört İncil, s. 143-5; Biçer, İslam Kelamcılarına Göre İncil, s. 69. 25 Aydın, Tarihsel İsa, s. 96. 26 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 49. 27 Aydın, Tarihsel İsa, s. 95; Biçer, İslam Kelamcılarına Göre İncil, s. 69 28 Tümer, Küçük, Dinler Tarihi, s. 258; Aydın, Tarihsel İsa, s. 96; Gündüz, Hıristiyanlık, s. 49; Biçer, İslam Kelamcılarına Göre İncil, s. 69. 29 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 50.
� 10
eleştirilmektedir.30Bu İncil de Markos ve Q İncilleri kaynak olarak kullanılmıştır.
Nitekim Luka’da bunu ifade etmektedir.31
Yuhanna İncili: En son yazıldığına inanılan bu İncil, 1.yy sonlarında yani 90 lı yıllardan
sonra düzenlenmiştir. Bazı araştırmacılar bu İncil’i miladi 180 li yıllarda Efes’te
yaşayan Yuhanna’ya, bazıları ise İsa’nın havarilerinden olan Yuhanna’ya
atfetmektedirler.32 Ancak havarilerle ilgili erken dönem Hristiyan geleneği konusundaki
araştırmalar gerekse İnciller üzerinde yapılan metin incelemeleri aslında sonraki
dönümlerde çeşitli Hristiyan yazarlarca derlenen bu İncilin Yuhanna’ya atfedildiğini
ortaya koymaktadır.33Ayrıca bugünkü Hıristiyan dogması da Yuhanna İncil’i ile
örtüşmektedir. Hıristiyan dogmasının güvenirliğini ve otantikliğini artırmak için İsa’nın
havarisi olan Yuhanna’ya atfedilmiştir.34 Genel kanaate göre Yuhanna, İncil’i meydana
getirirken kendinden önceki hiçbir kaynağa müracaat etmemiştir. O, kendi teolojik
anlayışı doğrultusunda İsa’nın hikâyesini şekillendirerek okuyucusuna sunmaktadır. Bu
anlayışta ilk bölüm ilk cümlelerde karşımıza çıkmaktadır. İsa’nın doğumunu anlatarak
başlayacağına, İsa’nın başlangıçtan beri Tanrı’yla birlikte bulunmuş, beden alıp
aramızda yaşamış olan Tanrı sözü olduğunu açıklamakla başlar.35 Bunların dışında
apokrif İncillerden de söz edilmektedir.36
İlk dönemlerden başlayarak Kitab-ı Mukaddes pek çok dile çevrilmiştir. Ahd-i Atik önce
Aramice’ye(Targumim) ve Yunanca’ya(Septuaginta), daha sonra Yunanca’ya yazılmış
olan Ahd-i Cedid’le birlikte Latinceye(Vulgate), Süryaniceye(Peşitta) ve diğer dillere
tercüme edilmiştir. Arap yarımadasındaki Yahudiler, İbranice Kitab-ı Mukaddes’i,
Hıristiyanlar ise Süryanice veya Grekçe Kitab-ı Mukaddes’i kullanıyorlardı. İslam’ın ilk
dönemlerinde Kitab-ı Mukaddes’in bazı bölümlerinin Arapçaya çevrilmiş olması
ihtimalinden söz edilmektedir. Ancak ilk yazılı çeviri İslam’ın yayılmasına paralel
olarak daha sonra yapılmıştır. Ahd-i Atik’i Huneyn b. İshak’ın (ö.260/873) Grekçeden,
30 Aydın, Tarihsel İsa, s. 96. 31 Luka, 1: 1-4, “Sayın Teofilos. Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişmiştir. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize iletmişlerdir. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. Öyle ki sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.” 32 Aydın, Tarihsel İsa, s. 96. 33 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 50. 34 Aydın, Tarihsel İsa, s. 96. 35 Yuhanna, 1: 1-18. 36 Gündüz, Hıristiyanlık, s. 53.
� 11
Said b. Yusuf el-Feyyumi’nin (ö.942) İbraniceden Arapçaya çevirdiği bilinmektedir.
Kitab-ı Mukaddes’in tamamının ilk İngilizce tercümesi 1382’de, ilk Türkçe tercümesi
Ali Ufki Bey tarafından 1666’da yapılmıştır. Türkçe tercüme, Protestan Kitab-ı
Mukaddes’ini esas aldığı için gerek ihtiva ettiği kitaplar gerekse onların sıralanması
buna göredir ve Katoliklerin kabul ettiği “deuterocanonique” kitaplarla çeşitli ilaveler
burada yer almamaktadır.37
C. İsrailiyât ve Mesihiyât
İsrailiyât: Genel anlamı ile Yahudi ve Hıristiyanlıktan İslam kaynaklarına geçtiği kabul
edilen bilgiler için kullanılan kavramdır.38
İsrailiyât kelimesi Arapça çoğul bir kelimedir. Kelimenin tekili İsrailiyye’dir. İsrailî
kaynaktan rivayet edilen kıssa, efsane, bilgi veya hadise demektir. Bu kelime kök
itibariyle İsrail’e dayanmaktadır. İsrail ise oniki çocuklu Ebû’l Esbat Ya’kub b.İshak b.
İbrahim’dir. Yahudiler ona nispet edilir. İsrailoğulları diye isimlendirilirler.39 Ahmet
Emin, Mahmut Ebû Reyye gibi bir kısım âlimler Yahudi kaynaklı bilgiler için İsrailiyât,
Hıristiyan kaynaklı bilgiler için Mesihiyât veya Nasraniyât kavramlarını
kullanmışlardır.40 İsrailoğulları kavramı da Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde farklı
özellikleri vurgulanarak geçmektedir.41
Bu tanımın Mecusilik, Sabiilik gibi diğer din ve kültürlerden gelen rivayetleri de içine
alacak şekilde genişletilebilir. Bazı din bilginleri çerçeveyi daha da genişleterek
Yahudiler ve diğer İslam düşmanlarınca tefsir ve hadise katıştırılan ve eski bir kaynakta
aslı bulunmayan haberleri İsrailiyât diye isimlendirmişlerdir. Bunları kötü niyet ve
emelle uydurmuşlar, tefsir ve hadis’e katıştırmışlardır. Bununla da Müslümanların
inançlarını bozmayı hedeflemişlerdir.42 Abdullah Aydemir ise İsrailiyât’ın ıstılâhî
manasını İsrailiyât’tan maksadın ne olduğunu şöyle açıklamaktadır. “ Kelime her ne
49 Güner, Resulullah’ın Ehl-i Kitapla Münasebetleri, s.59-60. Krş. Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyat, s.30 50 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 594. 51 Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 64; Güner, Resulullah’ın Ehl-i Kitapla Münasebetleri, s. 61; Hamidullah, İslam Peygamberi, s. I, 394. 52 Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 30.
� 14
Arap yarımadasında ve gerekse yarımada dışında gerçekleşen bu karşılaşma ve
görüşmeler Yahudi kültürünün Arap kültürüne girmesinin nedenleri arasında kuvvetli
bir etkendi.53
Zeki ve çalışkan olan Medine Yahudileri, bütün şehirde çabucak ekonomik hayata
hâkim oldular. Bütün dünyada küçük gruplar halinde yaşayan bir kavmin, kendi
aralarında yardımlaşması beynelmilel ticarette muvaffak olmasına yardım etti.
Zenginleştiler, borç para verdiler. Tevrat’a dayandırılarak faizcilik yaptılar54 ve yavaş
yavaş başkalarının mülklerini de ele geçirdiler.55
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar Medine’ye yerleştikten sonra komşuluklarından
dolayı Yahudilerle aralarında görüşmeler olurdu. Hz. Peygamber (s.a.v.) İslam’ı tebliğ
etmek için Yahudiler ve diğer Ehl-i Kitaba giderdi. Yahudilerde aralarında çıkan
sorunlarda hakem olması için Resulullah’a gelirlerdi. Zaman zaman da art niyetli olarak
Hz. Peygamber’e meydan okumak, onu sıkıştırmak ve hak peygamber olup olmadığını
sınamak için akıllarına gelen bir takım soruları sormak için gelirlerdi.56 Kur’an-ı Kerim
bununla ilgili birçok örneği zikretmektedir.57 Ayrıca bazı Müslümanlar ile Yahudiler
arasında münakaşa ve tartışmalarla geçen görüşmeler oluyordu. Bu görüşmelerde
sorular soruluyor ve açıklamalar isteniyordu. Abdullah b. Selam, Abdullah b. Suriya ve
Kâ’bû’l-Ahbar gibi Yahudi ilim adamları ile din adamlarının İslam’a girmeleri
etkileşimi artıran başka bir sebep olarak ifade edilmektedir.58
Araplar, hem Arap Yarımadasında hem de Şam bölgesinde Yahudi ve Hıristiyanları
tanımışlar, onlardan etkilenmişlerdir. Çünkü onlar Ehl-i Kitap kimselerdi ve birçok
konuda kendilerinden daha fazla bilgiye sahiplerdi. Bu sebeple İslam öncesi Araplar
53 Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 31. 54 Tesniye,23/19-20, “Para faizi olsun, zahire faizi olsun yahut ödünç verilen her şeyin faizi olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin, fakat kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin, ta ki, mülk olarak almak üzere gitmekte olduğun diyarda elini atacağın her şeyde Allah’ın Rab seni mübarek kılsın. ” 55 Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 64; Güner, Resulullah’ın Ehl-i Kitapla Münasebetleri, s. 63. 56 Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 31. 57 İsra17/85. “Bir de sana ruhu soruyorlar. De ki; Ruh Rabbimin emrindendir. Size ise pek az ilim verilmiştir.” Krş. Maide 5/41-43. Ayrıca, bir grup Yahudi’nin, Hz. Peygambere “Ya Muhammed, mahlûkatı yaratan Allah’tır, bunu anladık. Fakat acaba hakkı kim yarattı?” diye sordular. Ardından da İhlas suresinin vahye dilmesinde olduğu gibi örnekler vardır. 58 Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 32; Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 66.
� 15
Ehl-i kitaptan salt etkilenmenin ötesinde bazısı Yahudilik veya Hıristiyanlık dinine
giriyordu. Bazısı da İbraniceye yönelerek kendi dilini bozuyordu.59
Ele aldığı konular bakımından İsrailiyât’ın içeriği çok geniş olup bunlar genellikle
İsrailoğulları’na gönderilen peygamberleri, bu peygamberlerin günahkârlara yaptıkları
ikazları, bunlara verilen cezaları, inananların söz ve davranışlarıyla, müjdelendikleri
manevi lütufları ele aldığı görülmektedir. M. J. Kister gibi batılı araştırmacılar kavramın
peygamberlerin geçmişi ve geleceği, halifeler, idareciler, saltanatlarının yükselmesi ve
çöküşü, Mehdî inancı, kıyamet alâmetleri gibi konuları içine aldığını ifade ederler. Buna
göre, İsrailiyât kavramı sadece geçmiş olayları değil, gelecekteki olaylar ve gayba dair
bilgilerle fiten ve melahim türü rivayetler bu kavramın kapsamına girer. Bu
rivayetlerden bir kısmının Hz. Peygamber tarafından ifade edilmesi, sahabilerin inanç
konuları dışındaki bazı meselelerde Ka’b el-Ahbar gibi kimselere soru sorması üzerine
ortaya çıkması da mümkündür. Bir kısım şarkiyatçılar ise bu kavramı, geçmiş dinlerin
kaynaklarına dayalı bilgilerden çok, geçmiş ümmetlerle ilgili folklorik bilgiler ihtiva
eden rivayetler olarak belirlerler. Bu yaklaşım, İsrailiyât’ın eski dinlere ait hurafelere
dönüşmüş bilgilere dayandığı şeklindeki kanaatin bir ürünü olup onlara göre İslam’da
bu yozlaşmadan etkilenmiş ve tahrif edilmiştir.60
Kur’an-ı Kerim’de Tevrat ve İncil’deki bazı konulara temas edilmektedir. Ancak
Kur’an’ın özelliğinden dolayı temas edilen konular kısadır. Buna karşılık, özde ortak
olan kıssalar Tevrat ve İncil’de yerine göre son derece uzun ve teferruatlıdır. Bu
sebepten dolayı sahabe gerektiği yerlerde Ehl-i kitaba başvurmuş, bu tafsilatı dinlemiş
veya başvurulmadan özellikle mühtediler kanalıyla anlatılanları kabul edenler olmuştur.
Ayrıca bazı Yahudi ve Hıristiyanlar, Beytü’l Midras âlimlerinden elde ettikleri bilgileri
her hangi bir değerlendirmeye tabi tutmadan karşısındakilere şevkle aktarıyorlardı.
Kur’an onların bu özelliklerini Bakara suresi 78. ayetinde açık bir şekilde dile
getirmektedir. İşte bunlar dünyanın oluşu, hesap ve mizan gibi hususlarda, kendi Tevrat
62 Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 74. 63Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 76. 64 Ünver, Tefsirde Öteki, s. 45. 65 Dârimî, Mukaddime 39; Ahmed, Müsned, III, 387, 471. 66 Bakara 2/136. 67 Buhari, Şehadet 29, İ’tisam 25.
� 17
Hz. Peygamberle Selman-ı Fârisî arasında geçen konuşmada durumu özetler
mahiyettedir. Hz. Selman konuyu şöyle anlatır: “Ben Tevrat’tan yemeğin bereketinin
yemekten sonra el ve ağız yıkamada olduğunu okudum ve Tevrat’tan okuduğum bu
bilgiyi Peygamberimize aktardım. Peygamberimiz ‘Yemeğin bereketi hem yemekten
önce, hem de sonra el ve ağız yıkamada bulunur’ buyurdular.68 Bu örneklerde olduğu
gibi Hz. Peygamberin hayatta olması ve İsrailiyât’la ilgili hallerde hemen müdahale
etmesi sahabenin daha titiz ve seçici davranmasına yol açmıştır.
Tabiin döneminde ehl-i kitaptan nakilde bulunma yaygınlık kazandı.69 Bunda da çeşitli
sebepler etkili olmuştur. İslam düşmanlarının insanları bu dinden çevirmeye çalışmaları,
kıssacılığın aşırı derecede artması, peygamberimiz adına uydurmaların artması
çoğalması gibi sebepler İsrailiyât’ın İslami kaynaklara girmesinde etkili olmuştur. 70
İlk dönem bilginleri İsrailiyât’ı üç grupta değerlendirmişlerdir71
-Sıhhati bilinip, Kuran-ı Kerim’e uygun olanlar. Bunlar makbul olan haberler olarak
değerlendirilirler. Bilginler itikadi ve ameli konularla ilgisi olmayan bu tür bilgilere
genellikle hakkında açıklama bulunmayan hususlarda başvurmuşlardır. Bunları bilinçli
olarak kullandıkları ve büyük ölçüde kaynaklarını da belirttikleri için karşı
çıkılmamıştır. Ayrıca Yahudi ve Hristiyan iken İslam’ı seçenlerin varlığı da dikkate
alındığında bu tür nakillerin intikali de kaçınılmaz olmuştur.
-Yalan olduğu bilinip Kuran-ı Kerime muhalif olanların rivayeti asla kabul edilemez.
Bu görüşü benimseyenler Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarını tahrif ettiklerini,
bazı hususlarını gizleyip bazılarını değiştirdiklerini bildiren ayetleri72 delil göstererek
onların kitaplarına güvenilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Ehl-i Kitab’ın ne tasdik ne de
tekzip edilmesi gerektiğine dair rivayetlerle düşüncelerini desteklemişlerdir.73
-Sıhhatini tam olarak bilmediğimiz bu bakımdan ne kabul ne de yalanlayabildiğimiz
rivayetler. Burada temel ölçü İslamiyet’in temel kaynaklarınca doğrulanan ve genel ���������������������������������������� �������������������
68 Ebû Davud, Et’ime 12; Tirmîzî, Et’ime 39. 69 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 252. 70Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 39. 71 Hatiboğlu, “İsrailiyat”, DİA, c. XXIII, s. 196; Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 249. 72 Bakara 2/75, 79; Nisa 4/ 46; Maide 5/13, 41; En’am 6/91; Neml 27/76. 73 “Ehl-i kitap, Tevrat’ı İbrani diliyle okur ve onu Müslümanlar için Arapça olarak tefsir ederlerdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), ehl-i kitabı tasdik de tekzip de etmeyin Allah’a ve onun tarafından indirilene inandık deyiniz” diye buyurdu.” Ahmed, Müsned, V, 98; Buhari, İ’tisam 25, Tevhit 42.
� 18
ilkelerine uygun düşen hususların alınması buna aykırı rivayetlerin terk edilmesidir. Bu
görüşü benimseyenler, Kur’an’dan zaman zaman ehl-i kitaba başvurarak bilgi edinmeyi
tavsiye eden ayetleri74 zikretmişlerdir. Ayetlerin yanında İsrailoğulları’ndan rivayette
bulunulmasında sakınca görmeyen bazı hadisleri ve bir kısım sahabinin merak ettiği
79 Ahmet Emin, Fecru’l-İslâm, s.198’den naklen Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 109 ve Reşit Rıza, Tefsîru’l Menâr, I/8’den naklen Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 213. 80 Hatiboğlu, “İsrailiyat”, DİA, c. XXIII, s. 197. 81 Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 84. 82 Zehebî, Tefsirde ve Hadiste İsrailiyât, s. 119. 83 Hatiboğlu, “İsrailiyat”, DİA, s. 198. 84 Tekvin 18/1-8; 2/1-3. 85 Bunlarla ilgili olarak bkz: Hez,20/33-36; Mez.29/10; 96/10-13; Mika,4/7; İşaya,52/7-10; Yuhanna,16/9-10,23.
� 20
Peygamberlerin ismetlerini zedeleyecek fikirler ortaya koymuş,86 dinin bid’at ve
hurafelerle dolu olduğu intibaını uyandırmıştır.87
İsraili rivayetlerle ilgili olarak takip edilecek yol, özellikle muhaddislerin uyguladıkları
Sened ve Metin tenkidleri yapılarak İslam’ın açık delilleriyle çelişip çelişmediğinin
kontrolünün yapılmasıdır.
D. Kıyamet
Dünyanın bağlı bulunduğu kozmik sistemde meydana gelecek değişimin ardından
ölülerin diriltilmesiyle başlayıp ebediyen devam edecek olan âlemdir.”88
İslam inancında evren ve evrenin içindeki varlıklar yoktan var edilmiştir. Evrenin
yaratıcısı sonsuz kudret sahibi olan Allah’tır. Allah evreni ve içindeki varlıkları belirli
bir süreye kadar yaratmıştır. Bu zamanın gelmesi kıyamet kavramı ile ifade
edilmektedir.
Kıyamet kavramı lügat yönünden kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve
94 Haşr 59/18. 95 Nahl 16/77. 96 İbn Manzûr, Lisanü’l Arab, I, 654-656. 97 Polat, Hadis Araştırmaları –Tarih, Usul, Tenkid, Yorum-, İnsan Yayınları, İstanbul trs., s. 135; Ertürk, Mustafa, Metin Tenkidi (Gayb ve Fiten Hadisleri Örneği), Fecr yayınları, Ankara 2005, s.109; Seyhan, Ahmet Emin, Hadislerde Kıyamet Alâmetleri (Envaru’l-Aşikin Örneğinde), Tuğra Ofset, Isparta 2006, s. 111. 98 Polat, Hadis Araştırmaları, s.136; Tekineş, Âhir Zaman ve Kıyamet Alâmetleri, s. 43.
� 22
öleceğinin, yarın ne olacağının ve ne kazanacağının bilinmemesi mutlak gayba giren
konular arasında yer almaktadır.99 Şu ayetler insan bilgisinin sınırlı olduğunu ve sonsuz
ilim sahibinin ancak Allah olduğunu belirtmekte ve mutlak gayb alanına işaret
etmektedir. Gaybın anahtarları Allah’ındır. Gaybı ondan başkası bilemez.100 Allah sizi
gayba muttali kılmaz.101 De ki; yerdeki ve göktekiler gaybı bilmez. Onu ancak Allah
bilir.102 Ey Allah’ım, gaybların bilicisi ancak sensin.103 De ki; gayb ancak Allah’a
aittir.104
İzafi gayb bilgisi; kabiliyet, şartlar, çevre ve imkân farklarından dolayı bazı kişilerce
bilinebilirken, bazılarınca bilinemeyen hususlar sadece bilemeyenler açısından gayb
olduğundan izafi gayb olarak değerlendirilir. Bilim ve teknikteki ilerleme faaliyetleri bu
alanda meydana gelmektedir. Çünkü bilim ve teknolojinin ilerlemesi sonucu insanların
önceleri bilemedikleri şeylerin bilinir hale gelmesi, o konularda duyuların idrak
kapasitesinin artmasını sağlayan aletlerin icadı veya aklın istidlal edeceği delillerin keşfi
dolayısıyla insanın bilgi alanının genişlemesini sağlamıştır.105
Gayb probleminin hadis ilmini ilgilendiren yönü Hz. Peygamber (s.a.v)’in gaybı bilip
bilmediğidir. Bu problemle ilgili rivayetleri iki grupta değerlendire biliriz. Birinci
olarak; bir beşer olarak diğer insanlardan farkı olmayan, ancak kendisine vahyedilen
Hz. Peygamber (s.a.v.) , Allah bildirmedikçe gayb olan geçmişi, o an yaşanan olayların
iç yüzünü ve geleceği bilememektedir.106 Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), ayet ininceye
kadar İfk olayının (6/627) doğru olup olmadığını,107 Tebük seferine (9/630)
katılmayanların ileri sürdükleri mazeretlerin ne derecede gerçek olduğunu,108 Mescid-i
Dırarı inşa edenlerin niyetlerinin Müslümanları parçalamak olduğunu109 önceden
bilememiştir. Reci’ bölgesinde cereyan eden acıklı olay da110 Hz. Peygamber’in
kendisine bildirilmedikçe gelecekten habersiz olduğunu göstermektedir. Ayrıca bir
Kozmik anlamda kıyametin ne zaman kopacağı bilinmemektedir. Kur’an da kırk yerde
geçen saat kelimesi ile anlatılan kıyametin kopuşunun yakın olduğu, ansızın geleceği
belirtilmiştir.
Kıyamet halleri Sur’a üfleniş, Ba’s, Haşr, Hesap, Cennet ve cehennem durakları olmak
üzere beş merhalede incelenebilir.120
Bu kozmolojik düzen ve bu düzen içindekiler için bir son vardır. Bu sona kıyamet adı
verilmektir. Her geçen zaman evreni kıyamete götürmektedir. Dar kapsamda dünya ile
ilgili olarak canlılara yapılan her olumsuz müdahalede bu yaşlı dünyayı hızla bu sona
sürüklemektedir. Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.), insanları kıyamet ve kıyamet
sonrası hayat konusunda hazırlık yapmaları konusunda uyarmaktadır.
E. Âhir Zaman
Dünyanın son günleri veya sonu anlamında kullanılan bir terimdir. Bu son dönemde Hz.
Peygamber (s.a.v.)’in İslam’ı tebliğinden başlayıp kıyametin kopmasına kadar geçecek
olan zaman dilimidir. Bundan dolayı da Resulullah’a ‘Âhir Zaman peygamberi’
denilmektedir.
Dinler zamanın başlangıcı ve sonu meselesinde iki ayrı gruba ayrılmıştır. Zamanın
dönümlü olduğunu kabul eden dinlere göre zaman birbirini takip eden devrelerden
oluşur ve bu devreler sonsuza kadar sürüp gider.121 Hinduizm’e göre insan sonu
olmayan bir tenasüh zinciri içerisinde gidip gelmektedir. Buna göre ölüm bir korku
vasıtası, bir yokluk değil, bir halden diğerine geçiştir. Hinduizm’e göre karma doktrini
insanın arzularını gerçek anlamda ölümsüzlüğe ulaştırır.122 Hint dinlerindeki ortak
karma ve tenasüh Budizm’in de merkezinde yer alır.123
Âlemin fani olduğunu ve zamanın düz bir hat şeklinde akıp gittiğini kabul eden dinlere
göre, âlemle beraber içinde yaşanılan zamanda sona erer ve yeni bir âlemle birlikte
sonsuz zaman başlar. Her iki din grubu için insanın içinde yaşadığı devre veya devreler ���������������������������������������� �������������������
120 Yavuz, Ömer Faruk, Kur’an ve Kıyamet, Marifet Yayınları, İstanbul 1999, s. 63. Bu çalışmada kıyamet saati kavramının semantik alanı belirtilerek bu alanın temel kavramları açıklanmıştır. Ayrıca bu kavramların açıklamaları DİA “kıyamet” maddesine müracaat edilebilir. 121 Tümer, Günay “Âhir Zaman” DİA, İstanbul 1988, c.I, s.542. 122 Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Otağ Yayınları, İstanbul 1983, s. 140. 123 Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 161.
� 25
sonludur.124 Örneğin İran Mitolojisine göre dünya tarihi on iki binyıl olarak kabul
edilir. Zerdüşt bu dönemin son üç bin yılının başında tarih sahnesinde görülür. Bu
sürenin sonunda ise manevi oğlu Saoşyant, gelecek kurtarıcı ortaya çıkar ve gerçeğin
yalan üzerindeki ya da iyiliğin kötülük karşısındaki zaferini tamamlar.125
Âhir Zaman, zamanın devri oluşunu kabul eden dinlerde insanın içinde yaşadığı
devrenin son dönemini, âlemin ve insanın fani olduğunu kabul eden dinlerde ise dünya
hayatının kıyametten önceki son zamanlarını ifade eder.126
Yahudilikte dünyanın genel ömrü haftanın her günü bin sene kabul edilerek yedi bin yıl
sayılır. Bununla beraber dünyadaki faal yıl altı bin olup ikişer bin yıllık üç devreye
ayrılır. Bunlardan birincisi karışıklık, ikinci hikmet, üçüncüsü ise Mesih 127devresidir.
Âlemin yenileşmesi yani kıyametin kopması yedi bin yılın geçmesi ile olacaktır.
Kıyamet öncesinde kötülüklerin yaygınlaşacağı kriz devresinden sonra gelen Mesih
döneminde Yahudiler kurtarılıp dünyada barış sağlanacaktır.128 Mesih gelmeden önce
seller zelzeleler, harpler, ihtilaller, güneşin ve ayın kararması, yıldızların dökülmesi gibi
fevkalade olaylar gerçekleşecektir. Mesih gelmeden Mesihi devrede gerçekleşecek olan
hadiseler Yahudiler için Âhir Zaman olaylarıdır.129
Hıristiyanlıkta zaman tasavvuru Yahudilikteki zaman anlayışına benzerdir. Bu dine göre
de zamanla ilgili olarak üç devre söz konusudur.130
Yaratılıştan önceki evre birinci devredir. “Tanrı’nın zamanın başlangıcından önce bizim
yüceliğimiz için belirlediği bu bilgeliği bu çağın önderlerinden hiçbiri anlamadı.131
Yaratılış ile Hz. İsa’nın ikinci gelişi arasındaki devre ikinci devredir. “Mesih, babamız
tanrı’nın isteğine uyarak, bizi şimdiki kötü çağdan kurtarmak için günahlarımıza
163 Ertürk, Metin Tenkidi, s. 214, 217. 164 İbn Manzur, Lisanü’l-‘Arab, XII,535-538. 165 Seyhan, Kıyamet Alâmetleri, s. 106. 166 Berzenci, Muhammed b. Resul el-Hüseyni, Kıyamet Alâmetleri, çev. Naim Erdoğan, Pamuk Yayıncılık, İstanbul 2002, s.10.136.159. 167 Faiz, Ahmet, Fi Zilali’l-Kur’an’da Kıyamet ve Alâmetleri, çev. Veli Ulutürk, Uysal Kitabevi, Konya 1993, s. 106.
� 31
alâmetleri; güneşin batıdan doğması, sık sık gerçekleşen depremler, duhan gibi
hadiseler fiziki alâmetleri oluşturur.168
Dini hayatın zayıflamasına dair ahlaki alâmetlerin bir kısmı sahih hadislerle sabit
olduğundan bu konuda âlimler arasında önemli bir görüş ayrılığı yoktur. Çünkü
Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu konulardan biride ahlaki yaşamın kurulması ve
devam ettirilmesidir. Hz. Peygamberden, rivayet edilen ahlaki ve dini hayatın bozulması
ile ilgili rivayetlerin esasen ferdin ve toplumun gerek bu dünya gerekse ahiret yurdunda
yok olması anlamında kıyamet alâmetleridir. Hz. Peygamber (s.a.v) diğer konularda
olduğu gibi bu konuda da insanları özelde de Müslümanları ciddi bir şekilde
uyarmaktadır.
Büyük alâmetler olarak isimlendirilen alâmetler, üzerinde tartışma yapılan harikulade
olaylar ve kozmik değişikliklerdir. Kıyamet öncesinde gerçekleşeceğine inanılan başlıca
olaylar Deccalin çıkışı, Mehdînin zuhuru, Hz. İsa’nın gökten inmesi, Ye’cüc ve
Me’cüc’ün görünmesi, Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin çıkışı, gökten insanları
bürüyen bir dumanın inmesi ve Dabbetü’l-arz’ın yerden çıkmasıdır. Bunlardan
dabbetü’l-arz, duhan, Ye’cüc ve Me’cüc konusu Kur’an’da zikredilmektedir. Mehdî,
Deccal ve Nüzul-i İsa inançları ise Hz. Peygambere atfedilen rivayetlere dayanır.169
‘Yer hayvanı’ anlamına gelen ‘Dabbetü’l-arz’la’ ilgili ayetlerde ilahi hüküm
gerçekleşince yerden bir dabbe çıkarılacak ve insanların Allah’ın ayetlerine
inanmadıklarını söyleyecektir.170 ‘Dbb’ kökünden türetilen dabbe, ‘yavaş ve sessiz
yürümek, nüfuz ve sirayet etmek’ manalarına gelen Arapça bir kelimedir. Daha çok
hayvanlar için kullanılır.171 Dabbe’nin nasıl bir varlık olduğu ayette açık bir şekilde
belirtilmemiştir. Hadislerde ise bu varlığın bir takım özellikleri teşbih ve temsillerle
anlatılmaktadır. Bu teşbih ve temsillere getirilen yorumlardan birisi dabbetü’l arz’ın
virüs olabileceği fikridir.172 Bunlar kesin bilgi olmayıp zamanla hakikat anlamında
168 Yavuz, Yusuf Şevki, “Kıyamet Alâmetleri”, DİA, Ankara 2002, c.XXV, s.523. 169Yavuz, “Kıyamet Alâmetleri”, DİA, c.XXV, s. 524. 170 Neml 27/82. 171 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, I, 369-372. 172 Sarıtoprak, Zeki, “İslam Kelamı Açısından Kıyamet Alâmetleri”, Yeni Ümit Dergisi, c.IV, S. XXVII, s. 13.
� 32
yorumlanmışlardır. Bu konuda en isabetli tutum dabbetü’l-arz’ın çıkacağına
173 Malkoç, Mehmet; Klasik Dönem Maturidiyye’de Kıyamet ve Ahiret, MÜSBE Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2009, s.29; Yavuz, “Kıyamet Alâmetleri”, DİA, c.XXV, s.524; Özsoy, Güler, a.g.e. s.252, 75 nolu dipnot. 174 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, XIII, 149-150. 175 Fussilat 41/11. 176 Duhan 44/10-12. 177 Malkoç, Klasik Dönem Maturidiyye’de Kıyamet ve Ahiret, s. 30. 178 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, II, 205. 179 Konuyla ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Cerrahoğlu, “Ye’cüc-Me’cüc ve Türkler,” AÜİFD, c. XX, s. 98-125, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/735/9388.pdf
� 33
kandıracak olan yaratıktır. Deccâl’in ortaya çıkacağına dair inanış sadece İslam’da değil
diğer dinlerde de mevcuttur.180 Deccâl’le ilgili olarak Kur’an’da bir açıklık olmamakla
birlikte klasik hadis edebiyatımızda birçok rivayet bulunmaktadır. Ulûhiyet niteliklerine
benzer özelliklere sahip olup ilahlık iddiasında bulunacak ve büyük bir fitne kopararak
insanları hak yoldan saptıracaktır.181 Hadislerde, Deccâl’le ilgili bu belirtilen
özelliklerden başka tasavvurlarda vardır. Bu tasavvurların genel anlatımına göre Deccâl
ortaya çıktığında, halk susuz kalacak ve yiyecek bulamayacaktır. Deccâl, bu şekilde
sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kalan halktan kendisine iman edenlere yanında
bulunan sudan ve yiyeceklerden verecektir. Deccâl’in verdiği sudan içen ve
yiyeceklerden yiyen kurtulamayacaktır. Kendine inananları vaat ettiği cennetine,
inanmayanları ise cehennemine koyduğunu iddia edecektir. Ancak Allah onun cennetini
cehenneme ve cehennemini de cennet bahçesine çevirecektir. Halktan bazıları ise
Deccâl’in zararından korunmak için ondan yiyecek alma yerine daima ot kökü yiyerek
hayatlarını sürdüreceklerdir. Deccâl, yeryüzünü gezip –Mekke ve Medine hariç-
dolaşacak ve Kudüs’e geldiği zaman oradaki bir minareye Allah tarafından İsâ (a.s.)
indirilecektir. İsâ (a.s) nın gelişiyle korkuya kapılacak olan Deccâl, Hz. İsa tarafından
elindeki bir süngü ile öldürülecektir.182
Deccâl’in ardından Sünnîlere göre asıl adı Muhammed b. Abdullah, Şiiler’e göre ise
Muhammed b. Hasan olan ve Ehl-i Beyt soyundan gelen ‘mehdî’ ortaya çıkarak
Deccâl’in ölümünden sonra İslam dinini kısa sürede yayıp yeryüzünde hâkim kılacak ve
bütün kötülükleri ortadan kaldırıp adaleti tesis edecektir.
Mehdî, Arapça ‘HDY’ kökünden “hidayete ve doğru yola erdirilmiş” anlamında
kullanılan kelimedir. Terim olarak, “Allah’ın doğru yola erdirdiği kişi” anlamında
kullanılmaktadır.183 Mehdî kelimesinin “kurtarıcı” anlamında ilk kullanımını Muhtar es-
Sakafî’ye (ö. 686 m.) aittir.184 Hz. Hüseyin’in 61/680 yılında şehit edilmesi
180 Şimşek, Halil İbrahim, “Kıyamet ve Alâmetlerinin Tasavvufi Tecrübe Açışından Yorumlanışı,” Tasavvuf –İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8, Ankara 2007, s.19, s.133. Ayrıca diğer dinlerde ki Deccâl inanışıyla ilgili olarak bkz. Mustafa Bıyık, “Hıristiyan Teolojisinde Deccâl ve Ye’cüc-Me’cüc Kavramları Üzerine Bir Değerlendirme,” HÜİFD, 2007/1, c. VI, sy. XI, ss. 53-79. 181 Buhari, Fiten 26-27; Müslim, Fiten 100-110. 182 Buhari, Fiten 27-28; Müslim, Fiten 9, 11, 12, 20-23, 25; İbn Mace, Fiten 58,61; Tirmîzî , Fiten 33; İbn Hanbel, I/240,242, II/93, 149, 372, 446, 449. 183 İbn Manzur, Lisanü’l Arab, c.XV, s.354; Mustafa Öz, İmamiyye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdî İnancı, İfav Yayınları, İstanbul 1995, s. 33. 184 Öz, İmamiyye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdî İnancı, s. 34.
� 34
Müslümanları sarsmış ve bir kurtarıcı ihtiyaç haline gelmişti. Halkın bu psikolojisinden
kendi çıkarı adına faydalanmasını iyi bilen Muhtar es-Sakafî, Muhammed b. el-
Hanefiyye’yi halifelik iddiasına teşvik etti ve ona ‘el-Mehdî ibnü’l Vasî ’ (Vasi’nin oğlu
Mehdî) adını verdi. İbnü’l Hanefiyye kendisine verilen bu unvanı reddetmişse de
başkaları tarafından kullanılmasına itiraz etmemiştir.185
Ölümünden sonra taraftarlarının oluşturduğu Keysâniyye/Muhtâriyye adlı aşırı Şii fırka
onun ölümünü kabul etmeyerek, onun Radva dağında bulunduğunu, zamanı geldiğinde
oradan çıkacağını ve dünyada ki adaletsizliği ortadan kaldıracağını ileri sürmüşlerdir.
Böylece Muhammed b. el-Hanefiyye, daha sonra ki İsna-aşeriyye Şiilerinin dönmesini
bekledikleri ve Mehdî adını verdikleri Onikinci imamları gibi “el-Mehdîyyü’l-Muntazar
(beklenen Mehdî)” haline gelmiştir.186
Mehdî inanışının kaynağı olarak iki görüş belirtilir. Bunlardan birincisi: İslamî
toplumun dışından gelen tesirler. Bu tesirlerin tamamen Yahudi ve Hıristiyan menşeli
olduğu belirtilmektedir. İkinci görüş ise; Müslüman topluluğun kendi arasındaki siyasi
çekişme ve kavgalarının tesiri.187 Mehdî konusunda K.Kerim’de açık bir hüküm yoktur.
Mehdî ile ilgili rivayetleri Buhârî ve Müslim eserlerinde hiç yer vermemişlerdir. Fakat
Ahmet b. Hanbel, İbn Mace, Ebû Davud, Bezzaz, Ebû Ya’la Musulî, Tirmîzî, Hâkim ve
Taberânî gibi muhaddisler eserlerinde bu tür rivayetleri nakletmişlerdir.188
Klasik kaynaklardan gelen rivayetlere göre kıyamet yaklaştığında Hz. Peygamberin
ailesinden bir kişi zuhur edecek, dini kuvvetlendirecek, adaleti hâkim kılacak ve
Müslümanlar da ona tabi olacaklardır. Fatıma evladı olan189 ve Hz. Peygamberin adını
taşıyan bu şahıs Araplara egemen oluncaya kadar kıyamet gerçekleşmeyecektir. Beş,
yedi ya da dokuz sene hüküm sürecektir.190 Doğu beldelerinden gelen siyah sancaklı
192 Fığlalı, “Mesih ve Mehdî İnancı Üzerine”, AÜİFD, c.XXV, s.207; Öz, İmamiyye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdî İnancı, s.77-83. 193 Cerrahoğlu, “Oryantalizm ve Batıda Kur’an ve Kur’an İlimleri Üzerine Araştırmalar”, AÜİFD, c.XXXI, Ankara 1989, s. 95, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/775/9902.pdf; Said, Edward, Oryantalizm, çev. Selahaddin Ayaz, Pınar Yayınları, İstanbul ts. s. 87-88. 194 Umeri, Ekrem Ziya, “Oryantalizmin Sünnet ve Siyer İlmine Yaklaşım Tarzı”, çev. Adil Yavuz, SÜİFD, S.XVI, Konya 2003, s. 234.
� 36
önyargıları gerçekleştirmek için çok fazla performans ve kaynak harcamışlardır. Ancak
buna karşılık insaflı olup faydalı çalışma yapanlarda olmuştur.195 Hadis içersinde geçen
kelimelerden hareketle hadisi bulmak için yayınlanan el-Mu’cemu’l-Müfehres li
Elfazi’l-Hadisi’n-Nebevi veya meşhur adıyla Concordance isimli uzun soluklu
çalışmanın ilk cildini 1936 da yayınlayan A. J. Wensinck196 bunlardan biridir.
İslam ve hadis hakkında yazı yazan ve fikir beyan edenlerin en meşhurlarından ve önde
gelenlerinden birisi Macar asıllı Musevi olan Ignaz Goldziher’dir (1850-1921).
Goldziher’in ilk olmasının muhtemel iki nedeninden birincisi onun İslam
araştırmalarının ayrı bir branş olarak ele alınmaya başlandığı XIX. yy. son yarısından
itibaren bu alanda çalışmalar yapmış olması, ikincisi ve daha belirleyici olanı İslami
ilimlerin diğer branşları yanında özellikle hadisle alakalı müstakil eserler vermiş
olmasıdır.197 Goldziher, kendinden önceki müsteşriklerin fikir ve düşüncelerinden de
faydalanmak suretiyle kitaplar ve makaleler yazmıştır. Yazdığı yazılarda genellikle
Müslümanların sahip olduğu dini kültürün ve medeniyetin Hıristiyan ve Yahudi
kültürüne borçlu olduğu ana temasına yer vermiştir. Bunlardan bir tanesi de 1902
yılında yayınlanan ve ‘Hadis Kültüründe Yer alan İncil Parçaları’ diye tercüme edilen
makalesidir. Bu makalede Yeni Ahit’in öğretilerinin Hadis Edebiyatında Muhammed’in
sözleri olarak zikredildiği, Yeni Ahit’e özgü ifade tarzlarının Peygamber ve
arkadaşlarının sözlerine karıştırıldığı ve buradan İslam’ın din diline yerleştirildikleri
iddia edilmektedir. Hz. Peygambere isnat edilen ‘Ben dünyayı imar için değil, bilakis
tahrip/yıkmak için gönderildim’ sözünün Matta 10/34’ün yanlış bir yankısı olduğunu
söylemektedir. İbn Abbas’tan rivayet edilen ‘İlim, sayılamayacak kadar fazladır;
öyleyse her şeyin en iyisini alın’ sözünün I. Selanikliler 5/21’le bağlantılı olduğunu
ifade etmektedir. İncil’de ki meselelerin zaman zaman hadis şeklinde rivayet edildiğini
ifade ediyor. Ebû Hureyre hadisi olarak rivayet edilen; şeytanla Hz. İsa arasındaki
diyalogun Matta 4/5-7’nin içeriği olduğunu belirtmektedir.198 Goldziher, burada; bazı
kelime, kavram ve cümlelerin birbirine benzemesinden yola çıkarak hadisin Hıristiyan ���������������������������������������� �������������������
195 Goldziher, Ignaz, “Hadis Kültüründe Yer Alan İncil Parçaları”, çev. Sami Şahin, CÜİFD, XII/1-2008, s.487 (Mütercimin Takdimi), http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/1667.pdf 196 Polat, Salahattin; Nazlıgül, Habil; Doğanay, Süleyman, Hadis Araştırma ve Tenkit Klavuzu, İFAV, İstanbul 2008, s.13. 197 Kızıl, Fatma, “Oryantalistlerin Hadislerin Menşeini Tespite Yönelik Yöntemleri”, UÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2005, s.14. 198Örneklerin tamamı için bkz. Goldziher, “Hadis Kültüründe Yer Alan İncil Parçaları”, s.488-493; Karacabey, Salih, “İsrailiyatı Belirleme Kriterleri Çerçevesinde İlahi Mesajın Birliği Meselesi”, UÜİFD, Bursa 2003, c.12/1, s.81-83, http://kutuphane.uludag.edu.tr/PDF/ilh/2003-12(1)/M4.pdf
� 37
ve Yahudi kültürünün etkisinde kaldığı tezini ispatlamaya çalışmıştır. Kelime ve
kavramların birbirine benzemesi, her zaman birbirinin aynısı veya birbirinden
etkilendiği anlamına gelmez. İlahi dinlerin menşeinin bir olması sebebiyle bir dindeki
söylem ile diğer dindeki söylemlerin benzeşmesi çok tabidir. Bu durumu üstünlük veya
başka bir düşünce ile açıklamaya kalkmak bağnazlığa düşürür. Bu da insanı
bilimsellikten uzaklaştırarak farklı amaç ve mecralara sürükler.199 Bir başka
makalesinde de hadiste Yeni Eflatuncu ve Gnostik unsurların bulunduğunu, bu
düşünceleri İslam’a ilk uyarlayanların tasavvuf erbapları olduğu tezini işlemektedir.
Konuyu örnekleriyle işledikten sonra bütün hadisleri şaibe altında bırakacak bir cümle
ile makaleyi tamamlıyor: ‘Bütün bunlardan, en eski hadislerin bile gnostik fikirleri içine
almaya ne kadar elverişli olduğunu görüyoruz.’200 Bu yargıyı tarihi ve ilmi gerçeklerden
dolayı kabul etmek mümkün değildir.
Ali Osman Koçkuzu, Goldziher’in eserinin kılavuz kitap olarak değerlendirildiğini ve
hadis araştırmalarına çoğu kez ondan başlandığını ifade etmektedir. Goldziher’in; hadis
edebiyatının, İslam Peygamberinin esas fikir ve ideallerini temsil etmediği ve fakat daha
sonraki devirde bulunan kimselerin fikirlerini yansıttığı görüşü Batılıların hadis
araştırmalarında düşünce bakımından çıkış noktalarını oluşturmuştur. Devamında da ‘
binaenaleyh hadisler, Peygamber tarafından vaz’ edilen fikirler için kaynak vazifesi
göremez. Ancak ondan sonraki İslam kültürünün muhtelif cephelerinin, yabancı gayr-i
İslami tesirler altındaki tarihi için mühim bir haber kaynağı vazifesi görür’
demektedirler. Koçkuzu, onların bu ve benzeri görüşlerinin kabul edilemez olduğunu
şöyle ifade etmektedir. “ Bu zatlar, İslam’dan önceki devrede gelen Yahudiliğin, diğer
iki dinin kaynağı olduğu fikrini işlemektedirler. Her üç dinde de müşterek ilahi
unsurların bulunduğunu, üçünün de belirli tarihlerde hükümran olduğunu kabul yerine,
Hıristiyanlığı ve İslamlığı, Yahudilikten sapan iki ayrı mezhep veya bozulmuş din
gösterme arzusu, onların ilmin kutsi ölçülerini garazları için bir tarafa atmaya sevk
etmiştir.” Müsteşriklerin çoğunun saptırıcı, garazkâr ve ilmi namustan yoksun
199 Goldziher, “Hadis Kültüründe Yer Alan İncil Parçaları”, s. 493 (Tercüme hakkında yapılan değerlendirme) 200 Goldziher, Ignaz, “Hadis’te Yeni-Eflatuncu ve Gnostik Unsurlar”, çev. Ömer Özsoy, AÜİFD, c.XXXVI, s.405-421, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/781/10031.pdf 201 Koçkuzu, Ali Osman, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1983, s.202-206.
� 38
Ka’bu’l-Ahbar’ın eski bir Yahudi âlimi olması, zaman zaman ashap ile oturup
Tevrat’tan ilgi çekici bilgiler nakletmesi ve ashabında ondan ilim alması İslam tarihinde
İsrailiyat denilince akla ilk gelen şahıslardan biri olmasını sağlamıştır. A. J. Wensinck,
Nabia Abbott, Hava Lazarus, Uri Rubin gibi şarkiyatçılar ve Ahmet Emin, Reşid Rıza,
Ebû Reyye gibi Müslüman müellifler, Ka’bu’l-Ahbar’ın İslam’a girdikten sonra,
sahabe ve tabilere, Tevrat ve Yahudi kültürü ile ilgili bilgileri anlattığı, onlarında
bunları fark etmeksizin hadis diye aktardıkları gibi iddialarda bulunmuşlardır. Ahmet
Emin, Reşit Rıza ve Ebû Reyye biraz daha ileri giderek; İslam dinine Yahudi kültürünü
bilerek sızdırması ve anlattıklarının tefsir hadis gibi İslam kaynaklarına sebep olduğu
için, Ka’b’ı şiddetle eleştirmişlerdir.202
Başta Yahudi ve Hıristiyan kültürü olmak üzere birçok kültüre ait unsurların çeşitli
yollardan İslam kültürüne karıştığını belirten Hayri Kırbaşoğlu, bu sızmaların zaman
zaman hadis olarak adlandırıldığını belirtmektedir.203 Hadis ilminde bu tür rivayetlere
İsrailiyat-Mesihiyat adının verildiğini belirterek özellikle Yahudi ve Hıristiyanlardan
Müslüman olanların eski inanç ve kültürlerinden kopmayarak –kasıtlı veya kasıtsız
olarak- bunları İslam kültürüne taşıdıklarını vurgulamaktadır.204
es-Seyyid Sâlih Ebûbekr tarafından yazılan el-Advâu’l-Kur’âniyye fi’ktisâhi’l-
Ehâdisi’l-İsrâiliyye ve Tathiri’l-Buhari minhâ (İsrâiliyyat hadislerinin kökünün
kazınması ve Buhari’nin bunlardan temizlenmesi) adlı eserin de yaklaşık yüz yirmi
hadisi İsrailiyat olarak değerlendirmekte ve tenkit etmektedir. Klasik hadis
kaynaklarında ki İsrailiyat türü uydurmaların tespit edilip temizlenmesinin bu hadis
âlimlerinin büyüklüklerine herhangi bir zarar vermeyeceği görüşündedir. 205
Bütün bu açıklamalardan sonra, Hz. Peygamber (s.a.v)’ in Yahudi ve Hıristiyan dînî
kültür ve tarihi başta olmak üzere diğer din ve kültürler hakkında doğrudan veya dolaylı
kendisine ulaşan bilgileri, İslam’a aykırı olmadığı takdirde alıp benimsemiş ve bazen bu
bilgilerin kaynağını açıkça belirtip bazen de açıklamamış olabilir. Kaynağı açıklanmış
veya araştırma sonucu belli olan her yabancı menşeli hadis gerçekten Hz. Peygamber
202 Özdemir, Veysel, “Abdullah b. Amr’ın İsraili Rivayetleriyle Meşhur Ravilerle İlişkisinin Boyutları”, FÜİFD, Elazığ 2008, c.13/1, s.213, http://ilahiyat.firat.edu.tr/Makaleler/13-1_2008/13.pdf 203 Kırbaşoğlu, Hayri, Alternatif Hadis Metodolojisi, Kitâbiyât Yayınları, Ankara 2002, s.247. 204 Konu ile ilgili örnekler ve yapılan yorumlar için bkz. Kırbaşoğlu, Hayri, Alternatif Hadis Metodolojisi, s.247-256. 205 es-Seyyid Sâlih Ebubekr, el-Advâu’l-Kur’âniyye’den naklen Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2000, s.267.
� 39
(s.a.v) tarafından söylenmiş olabilir mi? Bu nokta da dikkatli olmak ve karar verirken
aceleci davranmamak gerekmektedir. Bu haberlerin İslam’a uygun olup olmadıklarına
bakılmalıdır. Günümüzün teknik şartları bu imkânı bize sağlayacak özelliktedir.
Müslümanların, küçük yaşlardan itibaren düşünce dünyalarını İsrâilî bilgi ve haberlerle
doldurmamak için bu çalışmalara çok ihtiyaç vardır.
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
�
� 40
�
�
�
İKİNCİ BÖLÜM
HADİSLERDE VE KİTAB-I MUKADDES’TE KIYAMET ALÂMETLERİ VE
GELECEĞE YÖNELİK HABERLER
Hadislerde, kıyametin kopmasından önce meydana gelecek olaylar sınıflandırmalar
yapılarak bir araya toplanabilir. Bu hadislerin bazılarında Müslümanlara ahlaki uyarılar
yapılarak fitneler konusunda dikkat çekilmektedir. Dabbe’tü-l Arz, Ye’cüc ve Me’cüc,
Nüzul-i İsa, Mehdî gibi konulardan bahseden hadislerde ise kıyamete yakın
gerçekleşecek olaylardan haber verilmektedir. Tartışma ve yorum farklılıkları da daha
çok bu rivayetler üzerinde gerçekleşmektedir. Ye’cüc ve Me’cüc’ü bir ırka hasretme
çabaları, Hz. İsa’nın nüzulü ile ilgili tartışmalar, Mehdî fikrinin itikadileşme süreci ile
ilgili tartışmalar bunu göstermektedir.
Kıyamet alâmetleri ve gelecek haberleri konusu, geniş araştırmalar yapmaya müsait bir
alandır. �
A. Herc İle İlgili Rivayetlerin Tahrici ve Tenkidi
قال الھرج قالوا وما . »الھرج ال تقوم الساعة حتى يكثر القتل القتل « يا رسول هللا -A
-B الزل ، ويتقارب الز وھو - الھرج مان ، وتظھر الفتن ، ويكثر ال تقوم الساعة حتى يقبض العلم ، وتكثر الز
حتى يكثر فيكم المال فيفيض -القتل القتل
-B1 ، ال تقوم الساعة حتى يخرج ثالثون دجالون ، كلھم يزعم أنه رسول هللا حتى يفيض المال ، وتظھر الفتن
القتل القتل« : يا رسول هللا ؟ قال رجالھوما : ، قالوا » الھرجويكثر
اعة أيام يرفع فيھا العلم وينزل فيھا الجھل ويكثر فيھا والھرج القتل. »الھرج يدى الس C-بين
-C1 القتل : ؟ قال الھرجوما: قلنا ) الھرجالعلم ويكثر فيھاإن بين الساعة أياما ينزل فيھا الجھل ويرفع فيھا
� 41
-C2 اعة أياما ينزل فيھا الجھل ويكثر فيھا : ؟ قال الھرج وما: ، قلنا الھرج إن بين يدي الس
.القتل ، القتل
-D يا رسول هللا ؟ قال الھرج ، قالوا وماالھرجيتقارب الزمان ، وينقص العلم، وتظھر الفتن، ويلقى الشح، ويكثر
القتل القتل:
-D1 قال! أيم ھو ؟ يا رسول هللا : ا ، قالوالھرجيتقارب الزمن ، وتظھر الفتن ،ويلقى الشح ، ويكثر
. القتل
E- كھجرة إلى الھرج العمل فى
E1 - كھجرة إلى الھرج العبادة فى
ما. »الھرج ويكثر ويل للعرب من شر قد اقترب ينقص العلم : القتل القتل F- قال الھرج قال قلت يا رسول هللا
�
42
�
42
� 43
43
�
�
�
44
Sika Kabul Edilen Raviler
-F206 مقبول-زياد بن قيس المدني-
208 ثقة-الحسن بن موسى األشيب 207 صاحب كتاب, ثقة-شيبان بن عبد الرحمن التميمى
209ة ثق-ھاشم بن القاسم
- 211 ثقة–عبد الرحمن بن ھرمز األعرج B 210- ثقة-محمد بن بكار بن الريان
212 فقيه ثقة-عبد هللا بن ذكوان القرشى ، أبو عبد الرحمن المدنى المعروف بأبى الزناد
ثقة , ثقة صدوق-الحكم بن نافع البھرانى ، أبو اليمان الحمصى 213حافظ, ثقة ثبت -شعيب بن أبى حمزة
على بن حفص 215 الحافظ ، صدوق صالح, صدوق , ثقة-ورقاء بن عمر بن كليب اليشكرى 214تثب
217 ثقة-عبد الرحمن بن يعقوبB1 216– ثقة-المدائنى
218ثقة حافظ متقن -شعبة بن الحجاج بن الورد
ثقة عالما-حباب الجمحىأبو خليفة الفضل بن ال 219 ثقة حجة,ثقة عابد -عبد هللا بن مسلمة بن قعنب القعنبى
222ثقة -يحيى بن أيوب المقابرى 221ثقة ثبت -إسماعيل بن جعفر بن أبى كثير 220
-A224 ليس به بأس,صدوق -سھيل بن أبى صالح 223ثقة ثبت -ذكوان أبو صالح السمان الزيات المدنى
226 قة ثبتث -قتيبة بن سعيد بن جميل 225 ثقة -يعقوب بن عبد الرحمن
-D228 ثقة حجة,اإلمام -سعيد بن المسيب بن حزن 227 ثقة-حميد بن عبد الرحمن بن عوف
محمد بن مسلم بن عبيد هللا بن عبد هللا بن شھاب بن عبد هللا ابن الحارث بن زھرة بن كالب بن مرة بن كعب بن
-230ة ثق-يونس بن يزيد 229-حافظ,ثقة –لؤى بن غالب القرشى الزھرى
İbn Sad: Sika, Darimi: Yahya’dan rivayetle ‘la be’se bih’,
-262 صدوق يھم-عاصم بن بھدلة
İbn Sa’d: Sika ancak hadiste çok hatası vardır. Nesai: Leyse bihi be’sün. Yahya b.
Main: La be’se bih, Ebû Hatim: Salih.263
Zayıf Kabul Edilen Raviler ���������������������������������������� ���������������������������������������� ���������������������������������������� ���������������������������������������� �����
252 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VII, 382. 253 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 121; Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXV, 130. 254 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 252. 255 Zehebî, Mîzânu’l-İtidâl, III, 342. 256 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, 213. 257 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, 417. 258 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 85; Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXV, 8. 259 Zehebî, Mîzânu’l-İtidâl, I, 474; Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, V, 550. 260 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXII, 522; İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, I, 763. 261 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XVIII, 194; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VI, 316. 262 Zehebî, Mîzânu’l-İtidâl, II, 357. 263 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XIII, 477; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, V, 35.
�
�
47
264 ضعيف - عطية بن سعد بن جنادة
266 ليس بثقة لين الحديث , ضعيف– أيوب بن سويد الرملى 265ضعيف -عمرو بن عطية العوفى
- ضعيف-الوليد بن عبد هللا بن أبى ثور
Nesaî: Zayıf; Yahya b. Main: Leyse bi şeyin; Ebi Zür’a: Münkerul Hadis; Yakup b.
Süfyan: Zayıf.267 Ebû Yâ’la rivayeti zayıftır.
A grubunda aldığımız Taberâni’nin Mu’cemû’l-Evsât’ta ki rivayetinde Atiye b. Sa’d
ile Amr b. Atiye cerh-tadil imamları tarafından zayıf ravi olarak
değerlendirilmektedirler. E grubunda aldığımız Mu’cemû’l-Sağır de zikredilen
rivayette de Eyüb b.Süveyd zayıf ravi olarak cerh edilmiştir. Ebû Ya’lâ’nın F
grubunda aldığımız rivayetinde de el-Velid b. Abdullah zayıf ravidir. Bu ravilerden
bu rivayetler zayıftır. Diğer rivayetler sahih’tir.
Rivayetler metin yönünden çeşitlilik arz etmektedir. Hepsinde ortak olan kısım ‘herç’
ve ‘hercin ne olduğunu açıklayan’ lafızlardır. A grubunda ki rivayetler bu lafızlarla
sınırlıdır. İlmin kaldırılması, zelzelelerin çoğalması, zamanın yaklaşması, fitnelerin
ortaya çıkması lafızları B grubunda ki rivayetlere eklenmiştir. Ayrıca B1’de
Peygamberliklerini iddia eden otuz yalancı deccalin ortaya çıkması ve malın
çoğalması lafızları zikredilmektedir. E ve E1 grubunda ki varyantlarda farklı noktaya
temas edilmektedir. Hz. Peygamberin uyarıcılık ve yol gösterme sıfatlarına uygun
olarak ‘herç zamanında yapılan amelin Hz. Peygamber’e hicret gibi olacağı’ rivayet
edilmektedir. E1’de ‘amel’ lafzı yerine ‘ibadet’ lafzı kullanılmıştır. İlmin kaldırılıp
yerine cehaletin yaygınlaştırıldığında insan nesli için fitne ve bozulmalarda
başlamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) bu hususu dile getirerek kıyamete kadar olan
sürede insanların ilme sarılmalarını istemektedir.
270 Kelimenin kullanım farklılıkları ve yapılan yorumlarla ilgili olarak bkz. Mehmet Paçacı, Hadis’te Apokaliptisizm veya Fiten Edebiyatı, İslâmiyât I (1998), sayı 1, s.40.
�
�
50
�
50
�
�
51
Sika Olan Raviler
-A271ثقة مكثر -أبو سلمة بن عبد الرحمن بن عوف
273 ثقة-سليمان بن بالل 272 مقبول-قمحمد بن عبد هللا بن أبى عتي
274ثقة -عبد الحميد بن عبد هللا بن عبد هللا بن أويس
-A275ثبت عالمثقة - عبد الرحمن بن ھرمز األعرج
Abdullah b. Zekvan (Ebû Zinad) ve Verkaî hakkında bilgi verilmişti.
277 ثقة حافظ مجتھد-إسحاق بن إبراھيم بن مخلد276 ثقة-ھمام بن منبه-
278ثقة حافظ -عبد هللا بن محمد بن عبد هللا بن جعفر
İhtilaflı Raviler
صدوق أخطأ فى أحاديث من حفظه -إسماعيل بن عبد هللا بن عبد هللا بن أويس
Ahmet b. Hanbel: La be’se Bih; Yahya b. Main: Saduk zayıfü’l akl; Ebû Hatim:
Mahalli sıdk, kane mağfelen; Nesai: Zayıf; 279
Zayıf Raviler
280ضعيف -على بن زيد بن جدعان
B1’de ki rivayetler Hemmam b. Münebbih kanalıyla gelmektedir. Bu kanaldaki
ravilerle ilgili olarak gerek hoca-talebe ilişkisi açısından gerekse de güvenilirlik
açısından bir problem yoktur. Bu rivayetler sahihtir. Ancak B’de ki rivayetler Ali
b. Zeyd kanalı ile Ahmet b. Hanbel ile Abdurrezzak tarafından nakledilmiştir. Bu
kanalda Ali b. Zeyd ile Ma’mer arasında hoca-talebe ilişkisi tespit edilememiştir.
321 Hezekiel, 38/14-16. 322 Hezekiel,38/18. 323 Hezekiel, 39/1-6. 324 Hezekiel,39/11-12 325 Esinleme,20/7-8 326 Yorumlar hakkında geniş bilgi için bkz. İsmail Cerrahoğlu, “Ye’cüc - Me’cüc ve Türkler”, AÜİFD. c.XX. ss. 98-106.
�
�
61
Değerlendirme
Klasik kaynaklarda geçen ye’cüc ve me’cüc ile kıyamet alâmeti olarak ortaya çıkacak
ve büyük karışıklıklara ve yıkımlara sebep olacak topluluklar kastedilmektedir.
Ye’cüc ve Me’cüc Kur’an’da iki yerde geçmektedir ve kıyamet alâmeti olduklarına
dâir açık bir beyan söz konusu değildir. Kitab-ı Mukaddes’te geçen gog ve magog ile
ye’cüc ve me’cüc tasvirleri arasında ki benzerlik dikkat çekicidir. Gerek hadislerde ki
gerekse de Kitab-ı Mukaddes’te ki ifadelerden anlaşılan bu toplulukların belli bir
yerde tutuldukları ve zamanı geldiğinde serbest bırakılacakları anlaşılmaktadır. Bu
toplulukların kimler olduğu ile ilgili olarak bir açıklama söz konusu değildir.
Hadislerde ki ye’cüc ve me’cüc’le ilgili olarak gerek klasik gerekse de çağdaş
yorumlar yapılmıştır. Ye’cüc ve me’cüc bazı toplumlarla ilişkilendirilmiştir.327 Her
bir bozukluk, sosyal kargaşa ve her türlü çöküşler bir nevi o toplumun kıyametidir.
Kendiliğinden bozulmaya, yok olmaya yüz tutmadır.
Konuya Kur’an esas alınarak yaklaşılmaması, zayıf rivayetlerin etkisinde kalınması
sebebiyle ye’cüc ve me’cüc’ün kıyametin bir alâmeti olduğu şeklinde ki
değerlendirmelerin isabetli olmadığı bu konu etrafında yapılan yorumların ise eksik
ve yetersiz kaldığı kanaatindeyim.
Kur’an’da ve Hadislerde geçen ye’cüc ve me’cüc’ün cinsiyetleri, mekânları ve
zamanları tayin edilmemekte, sadece bir vasıf olarak yeryüzünü ifsat edenler
manasınadır. Bazı müelliflerin ye’cüc ve me’cüc’ü bazı toplumlara hasretmesi doğru
bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım ilmî bir hakikat değildir. Her devrin Ye’cüc ve
Me’cüc’ü mevcuttur.328 Medeniyetin ilerlediği XXI.yy. da yeryüzünde yaşayan
insan topluluklarının bir bölümü savaşlar, açlık, sefalet ve yokluk içersinde
hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu durum, insan neslinin sağlam ve
sağlıklı bir şekilde devamının önünde ki en büyük engellerden birisidir. Bu duruma
sebep olan topluluklar, Gog-Magog / Ye’cüc-Me’cüc topluluklarının yapacakları
327 Konu ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Aziz Taşbolotov, Ye’cüc ve Me’cüc Hakkındaki Hadislerin İsnad ve Metin Açısından Tahlili, AÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007, s.114-120. 328 Cerrahoğlu, ‘Ye’cüc ve Me’cüc’, AÜİFD, s.125.
�
�
62
tahribatla aynı özelliktedir. Onun için özel olarak Gog-Magog / Ye’cüc-Me’cüc
toplulukları beklemek doğru bir yaklaşım değildir.
F. Güneş Battığı Yerden Doğmadıkça Kıyametin Kopmayacağına Dair Rivayetler
Bu rivayetlerde güneşin battığı yerden doğduktan sonra iman kapısının kapanacağı,
ondan sonraki imanların insanlara fayda vermeyeceği belirtilmektedir. Bu alâmetten
önce iman edenler kurtulmuştur. Bu ifadeler anlam bakımından Daniel 12. Bölümde
anlatılanlara benzemektedir.
-A مس من مغربھا فإذا طلعت آمن الناس حينئذ أجمعون ويومئذ ال ينفع نفسا (ال تقوم الساعة حتى تطلع الش
) لم تكن آمنت من قبل أو كسبت فى إيمانھا خيرا ھاإيمان
-B مس من المغرب آمن الناس كلھم وذلك حين مس من المغرب فإذا طلعت الش ال تقوم الساعة حتى تطلع الش
لم تكن آمنت من قبل أو كسبت فى إيمانھا خيرا يمانھا ال ينفع نفسا إ (
-C مس من مغربھا فإذا طلعت ورآھا الناس آمن من عليھا فذلك حين ال ينفع ال تقوم الساعة حتى تطلع الش
م تكن آمنت من قبل ل نفسا إيمانھا
-D مس من مغربھا فإذا طلعت من مغربھا آمن الناس كلھم أجمعون فيومئذ ال ال تقوم الساعة حتى تطلع الش
.»بت فى إيمانھا خيرا لم تكن آمنت من قبل أو كس ينفع نفسا إيمانھا
-E مس من مغربھا فإذا طلعت ورآھا الناس آمنوا أجمعون ، وذلك حين ال ينفع ال تقوم الساعة حتى تطلع الش
ثم قرأ اآلية . » نفسا إيمانھا
�
�
63
63�
�
�
64
Sika Olan Raviler
-C330 ثقة-عمارة بن القعقاع بن شبرمة 329 ثقة-أبو زرعة بن عمرو بن جرير
أحمد بن 331 ليس به بأس, شيخ, صدوق, ثقة-محمد بن فضيل بن غزوان
332 ثقة-عبد هللا بن أبى شعيب
333كان فى آخر عمره يھم من حفظه: يح الكتاب ، قيل ثقة صح -جرير بن عبد الحميد
موسى بن 335 ثقة-عبد الواحد بن زياد 334ثقة ثبت -أبو خيثمة
336ثقة ثبت -إسماعيل المنقرى
337ىء الحفظ س,صدوق كان يحدث من كتب غيره فيخطىء -عبد العزيز بن محمد بن عبيد -
339ثقة -يحيى بن أيوب المقابرى 338ثقة ثبت -إسماعيل بن جعفر بن أبى كثير
341 ثقة-سليمان بن داود 340 ثقة حافظ-على بن حجر بن إياس
343حافظ ثقة بن يوسفأحمد 342ثقة حافظ -إسحاق بن إبراھيم
E grubunda değerlendirdiğimiz Beyhaki’nin ravilerinden Ubeydullah b. İbrahim
hakkında yeterli bilgi yoktur.
İhtilaflı Olan Raviler
d344صدوق ربما وھم -العالء بن عبد الرحمن بن يعقوب الحرقى
391 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, IV/224 392 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, X, 269. 393 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXII, 89. 394 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, VI, 282. 395 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, I, 393. 396 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, V, 152. 397 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXI, 603. 398 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 441. 399 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, I, 9. 400 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 315. 401 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, I, 136. 402 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXIII, 206. 403 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXI, 362. 404 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XVII, 437-40. 405 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XVI, 393. 406 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VIII, 71. 407 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XIX, 185. 408 Ukayli, Duafa, IV, 219; Razi, Cerh ve Tadil, VIII, 287; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, X, 152.
�
�
77
Bekr b. Amr ile Matar el-Varrak arasında hoca-talebe ilişkisi tespit edilememiştir. İbn
Hibban’ın bu varyantı zayıftır. İbn Hibban’ın A1 rivayetinde ki Bekr b. Amr ile Avf
arasında hoca- talebe ilişkisi tespit edilememiştir.
-E,E2,G,G1409ضعيف - زيد بن الحوارى العمى
Bu grupta değerlendirdiğimiz rivayetler zayıftır.
410عف كان ثقة صدوق إال أنه فيه بعض الض, ليس به بأس, صالح-أسباط بن محمد بن عبد الرحمن
İhtilaflı Olan Raviler
411 لكنه مدلس ثقة ثبت -قتادة بن دعامة بن قتادة
صدوق يھم ، و رمى برأى الخوارج -عمران بن داور العمى، أبو العوام القطان
Nesaî: Zayıf; Ahmet b. Hanbel: Salihul Hadis olduğunu zannediyorum; Yahya b. Main:
Leyse bi’l Kavy; Yahya b. Said: Leyse hüve bi şey’in; Ebû Davut: zayıf; Buhârî: Saduk
Yehimü.412
413 ربما وھم, شيخ-سھل بن تمام
-D,D1,D2ال بأس به- على بن نفيل
Ukayli, kitabında zikretmiştir. Mehdî ile ilgili rivayetine tabi olunmaması gerektiğini
belirtmiştir. İbn Hibban: Sikat’ta zikretmiştir. Ebû Hatim: La be’se bih; Ebû Dâvud ve
İbn Mâce bir hadis yazmışlardır.414
415 ال بأس به-زياد بن بيان
Ebû Dâvud ve İbn Mâce, Mehdî ile ilgili olarak sadece bir rivayet nakletmişlerdir.
Nesai: Leyse bihi be’sun, İbn Hibban: Sikat’ta şeyh, salih olarak zikretmiştir. Buhârî :
Ziyad b. Beyan’ın isnadında nazar(şüphe) olduğunu belirtmiştir. Hadisi sahih değildir. ���������������������������������������� �������������������
409 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, 352; Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, X, 59. 410 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, I, 185. 411 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXIII, 515, Zehebî, Mizan, III, 385. Katâde ile ilgili diğer eleştiriler için bkz. Zehebî, Siyeru Â’lâmi’n-Nübelâ, V, 272-75. 412 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXII, 229-30; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VIII, 116. 413 Zehebî, Mîzânu’l-İtidâl, II, 237. 414 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VII, 342; Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, XXI, 162. 415 Mizzî, Tehzîbû’l-Kemâl, IX, 347; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, III, 307; Hadisi sahih değildir, Zehebî, Mizan, II, 87.
�
�
78
Mehdî ile ilgili olarak bu bölümde değerlendirdiğimiz rivayetlerde ortak ravi olan Ziyad
b. Beyan hakkında cerh-tadil âlimleri ihtilaf etmişlerdir. Buhârî ’nın şüphe
değerlendirmesinde şüpheli nokta açıklanmamıştır. Aynı şekilde Zehebî’de bu ravinin
hadisinin sahih olmama nedenlerini açıklamamıştır. Bu bölümde ki hadislerin
değerlendirilmesi ile ilgili ihtiyaten tadil lafzını tercih ettik. Sonuç olarak bu rivayetler
değerlendirilirken ihtiyatlı davranmak gerekmektedir.
ليس به بأس-ابن شيبان العجلى: ياسين بن سنان ،يقال
Yahya b. Main: Leyse bihi be’sun, Ebû Zer’a: La be’se bih, Buhârî: Nazar(şüphe) vardır.416 Bu bölümde ki ravilerden Yasin b. Sinan (İbn Şeybân el-Iclî el-Kûfî) hakkında cerh-
tadil âlimleri ihtilaf etmişlerdir. Bu rivayetlerde ortak ravidir. Buhârî ve Zehebî’nin
değerlendirmelerine göre rivayet zayıftır. Diğer âlimler tadil lafızlarını tercih
etmişlerdir. Bu rivayetlere karşıda ihtiyatlı yaklaşmak gerekmektedir.
-H,H1,H2417 ثقة ، إال أنه كان كثير الخطأ فى حديثه, فى حفظه شىء, ليس به بأس- عاصم بن بھدلة
Asım b. Behdeleh ile Osman b. Şebreme arasında hoca-talebe ilişkisi tespit
edilememiştir. H grubunda değerlendirdiğimiz İbn Hibban rivayetinde belirttiğimiz
sebepten dolayı senedinde kopukluk vardır. Bu rivayet zayıftır. Süfyan b. Uyeyne ve
Süfyan es-Sevri meşhur hadis âlimlerindendirler.
Bu bölümde ki rivayetlerde Tirmîzî ’nin naklettiği varyantlar Sened zinciri bakımından
sahihtir. Diğer rivayetler zayıftır.
Mehdî ile ilgili rivayetlerin birçoğunun zayıf olduğu tespit edilmiştir. Rivayetlerde
cerhe uğrayan raviler vardır. Bazı rivayetlerde raviler arasında hoca-talebe ilişkisi tespit
edilememiştir. Bu, rivayetin sahihliğini ortadan kaldıran bir durumdur. Bir kısım raviler
hakkında da âlimler ihtilaf etmişlerdir. Metinler bazında da çeşitlilik söz konusudur. Bu
çeşitlilikte metin tenkidi prensipleri açısından olmaması gereken çeşitliliklerdir.
422 Yeni dini hareketler hakkında detaylı bilgi için bkz. Rafet Özkan, Kıyamet Tarikatları(Yeni dini hareketler),IQ Yayıncılık, İstanbul 2006. Bu eserde yeni dini hareketlerin ortaya çıkış sebepleri, karakteristik özellikleri ve günümüzdeki yeni dini grupların bazılarının tarihçeleri, öğretileri ve uygulamaları hakkında bilgi sunulmaktadır. 423 Paçacı, Mehmet; Kutsal Kitaplarda Ölüm Ötesi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001, s. 152. 424 Bkz. Levililer,4/3-5-16;6/22. 425 Mezmurlar,105/15;I.tarihler,16/22. 426 Batuk, Tahin Sonunu Beklemek, s. 69. 427 Waardenburg,”Mesih” DİA, c.XXIX, s. 307.
�
�
81
Bunlar;
a-İran ve Sümer mitolojisi gibi Yahudilik dışı bir kaynaktan geldiğini ileri sürenler.
428 Baybal, M.Sami, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İsa’nın Akıbeti Meselesi, SÜSBE Doktora Tezi, Konya 1999, s.30-32. 429 Batuk, Tarihin Sonunu Beklemek, s.110. 430 Bkz. Mezmurlar,89/1-52; II. Samuel,7/1-29. 431 Batuk, Tarihin Sonunu Beklemek, s.69; Paçacı, Kutsal Kitaplarda Ölüm Ötesi, s.154.
�
�
82
etkileşimdeki oldukları kültürlerinde etkisi vardır. Ancak geliştirilen Mesih motifi
Yahudiliğe özgü bir motif şekline dönüştürülmüştür.432
Hıristiyanlık, kurtarıcı beklentilerinin yoğun olduğu bir coğrafyada ve dönemde ortaya
çıkmıştır. Bu durum kurtarıcı motifini Hıristiyanlıkta merkezi bir konuma
yerleştirmiştir.433
İlk Hıristiyanlar Mesih’le alakalı Yahudi fikirlerinin birçoğunu alıp onu Hz. İsa’ya
uygulamış böylece Hz. İsa Yeni Ahitte, Eski Ahitte belirtilen ve yaklaşık olarak M.Ö
220’den beri Yahudi toplumunda canlılığını sürdüren mesihi beklentilerin
gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. Havariler döneminde de Mesih kelimesi
Hz.İsa’nın adı olmuştur.434
Hıristiyanlara göre Mesih Hz. İsa ile gerçekleşmiş ve onunla ilahi hükümranlık
başlamıştır. O kıyamete yakın tekrar görünecektir. Ancak bu hükümranlık evrenseldir.
Çünkü dönemin Yahudiliği hükümranlığı öncelikle milli üstünlüğün kurulması şeklinde
anlamakta idi. İsrail hükümranlığı kurulduğu zaman düşmanlarını alt edecek ve
egemenliği kuracaktı. Hükümranlık esasen İsrail’in hükümranlığı olacaktı. Ancak Hz.
İsa Hükümranlığı bütün insanlığın katılabileceği bir ortam olarak anlatmıştır.435
Yahudilikteki Mesih anlayışı ile Hıristiyanlıktaki Mesih anlayışı arasında belirgin fark
vardır: Yahudiler, Mesih olarak yeni bir şahsın gelmesini bekliyorlar. Hıristiyanlar ise
Hz. İsa’nın ric’atini yani dünyaya tekrar dönüşüne inanmaktadırlar. Ric’at, bir insanın
öldükten bir süre sonra bu dünyaya yeniden dönmesi demektir. Dönüş için süre kırk gün
ile dünyanın son gününe kadar değişmektedir. Bu inanç, eski ve yaygın “docetism
doktrinine” bağlanmaktadır. Bu doktrine göre İsa-Mesih, gerçekte ölmemiş öyle
görünmüştür. Dünyadaki vazifesi sona ermemiş, kesintiye uğramıştır. Yarım kalan
432 Batuk, Tarihin Sonunu Beklemek, s.71; Ahmet Çelebi, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, çev. Ahmet F. Büyükçınar, Ömer F.Harman, Kalem Yayınevi, İstanbul,1978, s.213. 433 Batuk, Cengiz, “Kıyameti Beklerken: Hıristiyanlıkta Kıyamet Beklentileri ve Rus Ortodoks Kilisesindeki Yansımaları”, HÜİFD,2008/2, c.7,sayı 14, s. 6. 434 Waardenburg,”Mesih” DİA, c.XXIX, s. 307. 435 Paçacı, Kutsal Kitaplarda Ölüm Ötesi, s. 170.
�
�
83
vazifesini tamamlamak ve zafere ulaşmak üzere tekrar dünyaya gelecektir.436 Ayrıca
anlatılan bu durum eskatolojide “parousia” kavramıyla da isimlendirilmiştir.437
Tevrat’ta Mesih’in gelişi
“İsrail yaratıcısında sevinç bulsun, Siyon Halkı kralları ile coşsun.
Dans ederek övgüler sunsunlar, Onun adına tef ve lir çalarak
O’nu ilahilerle övsünler. Çünkü Rab halkından hoşlanır.
Alçak gönülleri zafer tacı ile süsler. Bu onurla mutlu olsun sadık kulları.