Top Banner
KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ KARACİĞER Makroskopik olarak sınırları az çok belirgin dört lob’dan oluşmuş bulunan karaciğer vücudun en büyük bezidir. Yetişkinlerde yaklaşık 1500 gr ağırlığındadır ve yetişkin vücut ağırlığının yaklaşık %2,5 na tekabül eder. Abdominal boşluğun büyük oranda üst sağ ve kısmen üst sol kısmında yerleşmiştir, kostalar ile korunmuştur. Anatomik olarak iki derin yarıkla sağ ve sol iki büyük lob ve iki küçük lob (guadrate ve caudate loblar) içerir. Organın histofizyolojisi her tarafında aynı olduğundan bu bölünme sadece topoğrafik öneme sahiptir. (internet’ten alınmıştır) 1
29

KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Dec 25, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS

HİSTOLOJİSİ

KARACİĞER

Makroskopik olarak sınırları az çok belirgin dört lob’dan oluşmuş bulunan karaciğer

vücudun en büyük bezidir. Yetişkinlerde yaklaşık 1500 gr ağırlığındadır ve yetişkin vücut

ağırlığının yaklaşık %2,5 na tekabül eder. Abdominal boşluğun büyük oranda üst sağ ve kısmen

üst sol kısmında yerleşmiştir, kostalar ile korunmuştur. Anatomik olarak iki derin yarıkla sağ ve

sol iki büyük lob ve iki küçük lob (guadrate ve caudate loblar) içerir. Organın histofizyolojisi

her tarafında aynı olduğundan bu bölünme sadece topoğrafik öneme sahiptir.

(internet’ten alınmıştır)

1

Page 2: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Embriyolojik olarak, önbarsak duvarının (özellikle duodenumun başladığı yer

yakınında) endodermal evaginasyonu olarak gelişir (hepatik diverticulum), bu divertikulum

hepatositlere ve hepatik kordonlara prolifere olarak karaciğerin parenşimasını oluşturur.

Hepatik divertikulumun orijinal sapı duktus biliferi commonis’i yapar, bunun dışa doğru

evaginasyonundan ise safra kesesi (gallbladder) ve duktus kistikus gelişir.

Yaşam için temel organlardan biridir. Sindirim kanalından emilen besinlerin işlendiği

ve diğer vücut kısımlarının yararlanması için bazılarının depolandığı bazılarının ise hemen

dolaşıma verildiği bir organdır.

Hem ekzokrin hemde endokrin çalışan bir bezdir ve 500’ün üzerinde farklı kimyasal

reaksiyon gerçekleştirerek yaşamımızda önemli bir rol oynar. Karaciğerin önemli görevleri

arasında şunlar sayılabilir:

- Yağların sindirimi için önemli bir madde olan safra’yı üretir ve bir dış salgı olarak

duodenum lumenine boşaltır,

- Endokrin faaliyet olarak; lipid, karbonhidrat ve protein metabolizmasında önemli bir

rol oynar,

- Birçok toksik maddeyi ve ilaçları inaktive ve metabolize eder. Birçok ilaç ve toksinler

ile vücuda yabancı proteinler suda çözünmediklerinden böbreklerden süzülüp

atılamazlar. Hepatositler bu tür kimyasalları suda çözünebilir forma dönüştürür, bu

işlem faz I (oxidasyon) ve faz II (conjugation) olmak üzere iki evrede gerçekleştirilir.

- Vücuttaki metabolik artıkları birleştirerek üre’ye dönüştürür ve böbreklerden

atılmasını sağlar,

- Demir metabolizmasında, kan plazma proteinlerinin (albumin, lipoprotein, glikoprotein

ve diğer taşıyıcı proteinler) yapımında, kan pıhtılaşması için gerekli faktörlerin

(protrombin, fibrinojen) sentezinde görev alır,

- Vitamin A, D, K gibi birkaç vitamini kandan alıp depolar veya biyokimyasal

modifikasyona uğratır,

- Özellikle barsak yoluyla alınan bakterileri ve vücuda yabancı partikülleri fagosie eder,

- Embryonal dönemde ve yetişkinlerin bazı hastalıklarında hematopoez yeridir.

KARACİĞERİN KAN DONANIMI:

Karaciğerin yukarda anılan görevleri ile kanlanması arasında yakın bir ilişki vardır. Bu

nedenle karaciğerin kan donanımı iyi öğrenilmelidir. Karaciğere kan iki ayrı damarla gelir:

2

Page 3: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

1. Vena porta ( portal ven ): Vena porta karaciğerin fonksiyonel damarıdır, karaciğere

gelen kanın %70-80'i bu yolla gelir. Sindirim sistemi, dalak, pancreas'taki kapiller yataklardan

toplanan kanı ( sindirim organlarının venöz kanı; vena mesenterica inferior, vena mesenterica

superior ve vena lienalis ile toplanır, bunlar birleşerek vena porta’yı oluşturur) karaciğere

getirir. Bu kan besleyici maddelerden zengin, oksijen miktarı bakımından fakirdir. Sindirim

tüpü duvarından besin maddelerini ( kompleks lipidler olan şilomikronlar lenf yoluyla taşınır ),

pankreas’dan ve gastrointestinal sistemin enteroendokrin hücrelerinden salgılanan bazı

hormonları, dalak’tan ise alyuvar yıkım ürünlerini ve diğer atıkları toplayan vena porta bunları

işlenmek üzere karaciğere taşır.

2. Arteria hepatica: Aortadan ayrılan turuncus celiaca’nın koludur. Karaciğerin

besleyici damarıdır. Gelen kanın %20-30'unu sağlar, bu kan oksijence zengindir.

İki damarda karaciğere porta hepatis’den (karaciğer kapısı, hilum) girer, oldukca kıt

olan bağdokusu (stroma) içinde gittikce dallanarak neticede karaciğer lobcuklarının

aralarındaki portal alanlarda (Glisson üçgenleri, Kiernan aralıkları, portal alanlar) lobuller arası

artercikleri ve venacıkları (prelobuler vena, suplobuler vena) oluştururlar, nihayet bunlardan

çıkan küçük bağlantı damarlarıda lobul içi sinuzoidlerle ağızlaşır, sinuzoidler ise lobul

merkezini oluşturan sentral venalara (vena sentralis ) bağlanırlar.

Böylece a. hepatica ile aortadan gelen oksijenli kan ile vena porta ile sindirim sistemi

organlarından gelen besinleri taşıyan kan lobul sinuzoidleri içinde birbirine karışarak,

içeriklerini sinusoidlerinin duvarından komşuları olan hepatositlere aktarılır ve onlar tarafından

işlenir. Hepatositlerde işlenerek elde edilen son ürünler ; ya dış salgı olarak (safra) safra

kanalları aracılığıyla duodenum’a gönderilir, ya da iç salgı olarak (çeşitli proteinler, lipidler )

tekrar sinuzoidlere aktarılır ve oradan kan dolaşımıyla ilgili yerlere dağıtılırlar.

Karaciğere giren bu iki damarın (a. hepatica ve v. porta ) dönüşü tektir ve vena hepatica

adını alır. Lobcukların merkezindeki sentral venalar lobcuk boyunca ilerledikce daha çok

sinusoid alır ve çapı giderek artar, lobcuğu terkedince; diğer lobullerden çıkanlarla birleşirler ve

lobcuk altı venleri ( postlobuler vena, sublobuler vena ) oluştururlar. Bunlarda giderek

birbirleriyle birleşir ve sonuçta hepatik vena’yı ( vena hepatica) oluştururlar, bu da karaciğerin

diaframaya bakan yüzünden iki veya daha fazla kol halinde organı terkeder ve vena cava

inferior’a açılırlar.

3

Page 4: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

KARACİĞERİN STROMA’SI VE PARENŞİMA’SI

4

Page 5: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Diğer bezlerde olduğu gibi, karaciğer de 1. Stroma ve 2. Parenşima olmak üzere iki

ana unsurdan oluşur:

(internet’ten alınmıştır)

1. Karaciğer’in stroma’sı : Karaciğer en dıştan peritonun visceral yaprağı ile sarılmıştır

(diafragmaya temas ettiği dar bir alan hariç). Bu periton yaprağı; tek katlı mezotelial hücreler

5

Page 6: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

ve altında kollagen ve elastik lifler, bağ doku hücreleri içeren sıkı bağ dokusu yapısındadır,

Glisson kapsülü adını alır. Glisson kapsüla’sı karaciğerin ön yüzünün (visseral yüz) orta

kısımlarında kalınlaşır, burası organın hilus’u veya porta hepatis (karaciğer kapısı) adını alır.

Porta hepatis’ten organa ; arteriya hepatika, vena porta ve sinir lifleri girer, duktus hepatikus

ve lenf damarı çıkar. Hilustan damarlar ve sinirler etrafında içeri giren, kapsülanın yani Glisson

kapsülasının devamı olan ince ve gevşek bağ doku bölmeleri organı karaciğer lobcukları denen

birimlere ayırır. Glisson kapsülü terimi lobcuklar arasındaki bu bağ dokuyu da kapsar. Organa

giren-çıkan damar, sinir ve kanallar bu bağ dokusu içinde seyrederler.

Lobcuklar arasındaki bu bağ dokusu bilhassa insanlarda oldukca kıttır. Sadece komşu

üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur,

buralara portal alanlar veya Glisson üçgenleri veya Kiernan aralıkları gibi isimler verilir.

(internet’ten alınmıştır)

6

Page 7: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

Portal alanlarda ; bir arteriol (a.hepatika'ya ait), bir venül (buradaki venüllerin çoğunluğu v.

porta'ya ait suploluber venalardır. Vena hepatika’ya ait olan sublobuler venalara ise

lobçukların hemen birişiğinde değil, biraz daha uzağında raslanır), bir kanal ( ductus

biliferi'ye ait) bulunur (bunların üçüne birden triad adı verilir) ve birçok lenf damarı ile sinir

telleri bulunur. Bu yapıların tanınmasında şu özelliklere dikkat edilir:

- venül kesitleri ; en geniş, oldukca ince duvarlı, kas telleri çok seyrek veya yoktur.

- hepatik arteriol kesitleri ; en küçük çaplıdır, duvarı kalındır, kas tabakası (media) belirgindir.

- ductus biliferi'ler ; çapları orta boydur, duvarları tek katlı kübik , açık boyalı hücrelerle

sınırlanmıştır.

- lenf damarları ; endotelium zayıftır, valvulalar görülür.

- sinir telleri ; rutin preparatlarda pek iyi seçilemezler.

7

Page 8: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Stromanın görevleri ; organı dıştan sarmak, onu lobcuklara ayırmak, parenşimaya

desteklik etmek ve damar,kanal,sinirleri organ içlerine kadar taşımak olarak özetlenebilir.

Stroma karaciğer lobcukları içine oldukca kıt, ince bir retiküler bağ dokusu halinde

girer, parenşimal hücrelere desteklik eder, sinuzoidlerin tutunmasını sağlar, hücrelerin

rejenerasyonunu kolaylaştırır.

2. Karaciğerin parenşima’sı : Karaciğer parenşimi, yaklaşık 2x1 milimetre çapındaki,

poligonal şekilli (limon ya da fıçı şeklinde) lobcuklardan oluşmuştur.

(Gartner 2007’den alınmıştır)

Bunlar ( hepatik lobul’ler) karaciğerin yapısal ve fonksiyonel birimleridir. Her lobcuğun

ortasında merkezi bir vena (vena sentralis) bulunur.

Vena sentralis'ten lobcuğun periferine doğru ışınsal şekilde karaciğer sinuzoidleri uzanır.

Sinuzoidler arasındaki retiküler dokuyu yine radier şekilde, merkezden perifere doğru

yetişkinlerde tek sıralı ( 6 yaşına kadar çift sıralı ) endodermal orijinli karaciğer epitel hücreleri

(hepatosit'ler) doldurur. Portal alanlardaki bağdokusu içine gömülü yapılar hepatik lobülden

sınırlayıcı hepatosit plakları ile ayrılmışlardır.

8

Page 9: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(Gartner 2007’den alınmıştır)

Hepatositler'in lobcuğun merkezinden periferine doğru yaptığı radier dizilere Remark

kordonları denir. Çok yüzlü olan hepatositler 20-30 mikron çapındadırlar. Bu hücrelerin

tümünün birbirinin aynısı olduğu sanılmamalıdır, boyutları ve ince yapıları ; lobül içindeki

konumlarına, bir lobul'ün içerdiği hücre sayısına ve kişinin yaşına bağlı olarak değişebilir.

Karaciğerde bulunan tüm hücrelerin yaklaşık %80'ini hepatositler oluşturur. Her hepatosit'in 6

veya daha fazla yüzü vardır, bu yüzler temas ettiği veya baktığı yöne göre ; Disse aralığına

bakan yüz, safra kanalcıkları oluşumuna katılan yüz, diğer hepatosite veya portal alana bakan

yüz diye isimlendirilebilir. Hepatosit'in sinuzoidal aralığa bakan yüzünde çok sayıda düzensiz

şekil ve büyüklükte mikrovilluslar bulunur. Böylece hücrelerin kanla temas yüzü yaklaşık altı

kat artırılarak absorbsiyon ve sekresyon için geniş bir yüzey oluşturulur.

Hepatositler büyük, yuvarlak ve merkezi nukleuslara sahiptir. Bazen çift çekirdekli

olabilir. Normalde düşük mitotik aktivitelidir. Yaşla birlikte çift çekirdek sayısı artar, bazı

hücreler çok çekirdekli olabilir, bazen de poliplodi gözlenir. Her nukleus bir veya iki adet iyi

belirgin nukleolus içerir. Hepatositlerin yaklaşık beş aylık yaşam süreleri vardır, sindirim

sistemiyle ilişkili diğer hücrelerle kıyaslandığında nispeten uzun ömürlü hücreler olarak kabul

edilebilirler. Ayrıca önemli ölçüde rejenerasyon yeteneklerinin olduğu bilinmektedir.

Hepatosit sitoplazması hem düz hem de granüllü ER'dan zengindir. Bunların hücre

içindeki miktarları hücrenin lobul içindeki konumuna ve fizyolojik durumuna bağlı olarak

değişebilir. Bir lobcukta; merkezi bölgedeki hücrelerde granülsüz ve granüllü tip eşittir, orta

9

Page 10: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

bölgede granüllü tip fazla granülsüz tip azdır, periferal bölgede granüllü tip çok fazla düz tip

ise çok azdır.

Granüllü ER:

Hepatosit sitoplazması genelde asidofiliktir. Grabüllü ER kesecikleri ve serbest

ribozomlar ise sitoplazma içinde kümeler oluşturan bazofilik cisimcikler şeklinde gözlenir.

Bunların polizom ve keseciklerinde:

- Kandan alınan çeşitli amino asitler işlenerek albumin, fibrinojen, protrombin,

lipoproteinler gibi birçok protein sentezlenir. Granüllü ER’ da sentezlenen bu proteinler

genellikle sitoplazmada depo edilmezler, direkt olarak kan dolaşımına verilirler.

- Benzer şekilde, vücudun değişik hücre ve dokularında protein metabolizması sonucu

oluşan ve vücut için zararlı olan protein atıkları kan yoluyla karaciğere ulaştığında,

hepatositler tarafından birleştirilerek (aminoasit deaminasyonu) üre’ye dönüştürülür

ve böbreklerden süzülmek üzere tekrar kana verilir.

Bunlar karaciğerin endokrin fonksiyonuna işaret eden örneklerdir.

Granülsüz ER:

Sitoplazma içinde genellikle dağınık olarak bulunan granülsüz ER , hücrenin fizyolojik

durumuna bağlı olarak, granüllü ER ve Golgi aygıtı arasında da sıklıkla gözlenir.

Hepatositlerdeki granülsüz ER ; sık alkol ve ilaç (phenobarbital, anabolic steroid ve

progesteron) kullanımında, kanser tedavisinde kullanılan bazı kemoterapötik ilaçların alımında

önemli miktarlarda artış gösterir. Granülsüz ER; karbontetraklorür (CCI4) gibi bazı toksik

maddelerin etkisinde daha hızlı bir metabolik aktivite gösterir.

Granülsüz ER’da gerçekleştirilen önemli işlemler ( aşağıda anılan işlemler başlıca

granülsüz ER’da gerçekleştirilmekle birlikte bazılarında granüllü ER’unda katkısı olduğu

gözden uzak tutulmamalıdır):

- Çeşitli ilaçların ve maddelerin vücuttan atılmadan once, zehirlenmeyi önlemek için

oksidasyon, metilasyon ve konjugasyon işlemlerinden geçirilerek etkisizleştirilmelerini

sağlayan enzimler granülsüz ER’da bulunur.

- Suda çözünmeyen toksik bilirubin’i glukuronil transferaz enzimi arcılığıyla suda

çözünen ve toksik olmayan biluribin glukuronid’e dönüştürür. Bu bileşik büyük oranda

hepatositler tarafından safra kanalcıkları içine atılır, bir kısmıda böbreklerden süzülür.

Bu olayda aksama görülürse sarılıkla karakterize çeşitli hastalıklar gelişir.

Yenidoğanlarda sıkca görülen sarılığın ( neonatal hiperbilirubinemi) nedeni de

10

Page 11: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

hepatositlerde granülsüz ER keseciklerinin henüz yeteri kadar gelişmemiş olmasının

sonucudur.

- Kandan alınan glukoz granülsüz ER’da glikojene dönüştürüldükten sonra sitoplazmada

depo edilir (depo glikojen PAS boyaması ile pozitif boyanır). Depo glikojen granülsüz

ER keseciklerine yakın bir konumda bulunur, kan glukoz düzeyi normalin altına

- (Gartner 2007’den alınmıştır)

- düştüğünde glikojen tekrar granülsüz ER tarafından glukoza dönüştürülerek kana

verilir ve enerji gereksinimleri için kullanılır.

- Hepatositlerde yağ da sentezlenir (farklı boyutlardaki yağ damlacıkları uygun

tespitlerden sonra Sudan veya toluidine boyaması ile iyi gösterilir). Vena porta yoluyla

karaciğere gelen yağ asitleri (kompleks lipidler olan şilomikronlar lenf yoluyla taşınır)

sinuzoidlerden Disse aralığına, oradan da pinositozla hepatosit içine alındıktan sonra

granülsüz ER içinde esterleştirilerek trigliseridlere dönüştürülür, daha sonra granüllü

ve granülsüz ER işbirliğiyle lipoproteinler oluşturulur, Golgi’de yoğunlaştırılan ve

ekzositozla hücreden atılan bu lipoproteinler kan veya lenf yoluyla yağ dokularına

taşınarak orada depo edilirler. Memelilerin aksine balıklarda karaciğer aynı zamanda

yağ depo eden organ özelliğindedir, balık yağı olarak hekimlikte kullanılan preparat

balık karaciğerinden elde edilir.

- Hücre membranının ana elemanı olan ve diğer birçok steroidin prekürsörü olan

kolesterol biyosenteziyle ilgili enzimler de granülsüz ER da bulunur. Kolesterol ayrıca,

11

Page 12: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

karaciğerde granüllü ve granülsüz ER – Golgi aygıtı işbirliğiyle sentezlenen çok küçük

yoğunluklu lipoproteinlerin ( very low density lipoprotein, VLDL) de bir elemanıdır.

- Lipidlerin ve aminoasitlerin glukoneogenez adı verilen karmaşık bir enzimatik olayla

glukoza dönüştürülmesi ( granülsüz ve granüllü ER birlikte).

- Deiyodinasyon yapar, yani; tiroksin (T4) ve triiodotronin (T3)’den iyodun

uzaklaştırılması ( granülsüz ve granüllü ER birlikte).

- Alkol metabolizmasında görev yapar. Alkol midede emilimini takiben karaciğere gelir,

hepatositlerde asetaldehit ve asetata metabolize olur (1.yol; alkol dehidrogenaz (ADH),

2. yol; mikrozomal etanol okside edici sistem (MEOS).

- Safra: Karaciğerin ekzokrin salgısı olarak, hepatositlerde granülsüz ER’da sentezlenen

en önemli ürün ise safra’dır (yetişkin bir insanda günde yaklaşık bir litre salgılanır).

Safra yapımı ve salınımı barsaklardaki enteroendokrin hücreler tarafından salgılanan

kolekistokinin, gastrin, motilin gibi hormonlar ve otonom sinirler tarafından regüle

edilir. Hepatositler kandan aldığı su, elektrolitler (Na ve Cl), safra asitleri, fosfolipidler,

kolesterol ve bilirubin’i birkaç işlemden geçirdikten sonra safraya dönüştürür.

- (Gartner 2007’den alınmıştır)

Safranın temel görevleri şöyle sıralanabilir:

-duodenumda yağların emülsiyon haline getirilmesinde önemli bir işlem görerek

bunların daha sonra pancreas enzimi olan lipaz tarafından sindirilmelerini ve

emilmelerini sağlar,

12

Page 13: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

- kolesterol, fosfolipidler, safra tuzları, konjuge bilirubin ve elektrolitlerin

atılımını sağlarlar,

- ilaçların ve ağır metallerin metabolik atıklarının atılmasını sağlarlar,

- IgA’yı barsak mukozasına taşırlar (enterohepatik sirkülasyon).

( Safra salgısı sitolitik etkili bir maddedir, bu nedenle kan dolaşımından uzak

tutulur. İki hepatosit'in birbirine dönük yüzleri arasında çok dar tubuler bir aralık bulunur,

safra kanalcıkları sisteminin başlangıcını oluşturan bu 0.5-1 mikronmetre çapındaki kanallara

safra kanalcıkları (bile canaliculus, kolanjiol’ler) denir. Bu kanalcıkların çapı sekresyon

durumuna göre daha da genişleyebilir. Hepatositlerin hücre membranı bu bölgede ATP’ase

etkisi gösterir ve kapillarlarının lumenine uzanan çok sayıda mikrovilluslara sahiptir. Safra

salgısının etkisinden korunmak için kanalcıkları oluşturan membranlar özel bir glikokaliks ile

kaplanmıştır. Kanalcığı oluşturmak üzere karşı karşıya gelen hepatosit membranları

birbirleriyle zonula okludens ve dezmozom yapısında bağlantılarla sıkıca birbirlerine

bağlanırlar, böylece safra salgısının intersellüler aralığa ve oradan da Disse aralığına ve

sinuzoidlere geçmesi önlenmiştir. Bu kanalcıklara yakın olan sitoplazma kısımlarında bol

miktarda aktin filamanları mevcuttur. Safra kanalcıklarındaki akış yönü lobcuk periferine

doğrudur, tam periferde bunlar küçük safra kanalları’yla (bile ductules, Herring kanallar)

devam ederler, bunların duvarları önce tek katlı yassı daha sonraları kübik , soluk renkli

epitellerle çevrilidir. Bunlar kısa bir mesafe seyrettikten sonra Kiernan aralığındaki safra

kanallarına (bile ducts, ductus biliferi) açılırlar. Ductus biliferiler giderek birbirleriyle

birleşirler ve nihayet sağ ve sol hepatik kanalları (duktus hepatikus dekster ve sinister)

oluşturarak porta hepatisten karaciğeri terkettikden sonra birleşerek duktus hepatikus’u

yaparlar. Duktus hepatikus safra kesesinden gelen duktus sistikus ile birleştikten sonra duktus

koledokus adını alır ve pankreas’ın kanalıyla birleşerek duodenumun başlangıç kısmına açılır.

Safra kanalları başlangıçta tek katlı kübik , daha sonra tek katlı pirizmatik bir lamina

epitelyalis ile bunun altında ince lamina propriya ve çok ince bir düz kas tabakasıyla

sarılmıştır).

Hepatosit sitoplazması Golgi aygıtı, lizozom, peroksizom, mitokondriyon gibi

organellerce de oldukca zengindir.

13

Page 14: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Golgi aygıtı; TEM ile incelemelerde rutin inceleme metodlarına göre daha belirgin

şekilde gözlenirler, irili ufaklı, üç-beşi birarada bulunan 50 kadar kesecik, vezikül, vakuoller

halindedirler. Bir kısmı safra kanalcıklarına yakın konumdadırlar ki, muhtemelen ekzokrin

safra salınımıyla ilişkilidirler. Diğer bazı Golgi kesecik ve vezikülleri ise sinuzoidal yüze yakın

konumda bulunurlar, bunlar ise VLDL (very low density lipoproteins), glikoproteinleri, plasma

proteinleri ve diğer lipoproteinleri sentezleyip endokrin salgı olarak Disse aralıkları

aracılığıyla dolaşıma verirler (bu grubun içinde, buraya yakın granülsüz ve granüllü ER

keseciklerinin genişlemiş kısımları içinde de gözlenen 25-80 nm çapında yoğun granüller-salgı

ürünü- bulunur). Golgi aygıtı ayrıca lizozomların ve peroksizomların oluşturulması gibi işlerde

görev yapar.

Lizozomlar; Golgi aygıtına ve safra kanalcıklarına yakın konumdadırlar. Normal

lizozomik enzimlerin yanısıra, TEM incelemelerinde pigment granülleri (lipofuscin),

kısmen sindirilmiş sitoplazmik organeller ve myelin figürleri de içerdikleri gözlenir.

Kansızlık, viral hepatitler, basit safra kanalı tıkanmalarına kadar değişen çeşitli patolojik

durumlarda hepatositlerdeki lizozomların sayısında artış görülür. Başlıca fonksiyonları

hücre içi yaşlı organellerin yıkımı ve dönüşümüdür, demirin geri dönüşümü için demirli

bileşiklerin yıkımında çok önemlidir, depo glikojenin turnover’ı için de önemlidir.

Peroksizomlar; hepatositlerde bol (200-300 adet) bulunurlar (diğer bol bulundukları

bir hücre de böbrek hücreleridir), lizozomlardan daha küçüktürler. Hücrede oksijenin

bulunduğu ana yerlerden biridir, bu nedenle mitokondriyonlara benzer fonksiyon yaparlar.

Yaklaşık 50 kadar değişik enzim taşırlar. En önemli enzimleri oksidaz ve katalaz’dır. Oksidaz

Hidrojen peroksit oluşumunu sağlar. Katalaz ise yağ ve alkol metabolizması sonucu oluşan ve

hücre için toksik bir madde olan olan hidrojen peroksitin yıkılmasnı sağlar (katalaz enzimi bu

ürünü oksijen ve su açığa çıkartacak şekilde yıkıma uğratır). Ayrıca, pürinlerin fazlasının ürik

aside yıkılması, kolesterol, safra asitleri ve myelin yapımında kullanılan bazı lipidlerin sentezi

gibi görevlerle ilgili enzimler içerir.

Mitokondriyonlar; her karaciğer hücresinde sitoplazma içinde dağınık olarak yüzlerce

mitokondriyon bulunur (800-1000 adet kadar, hatta daha fazla olabilecekleri bildirilmiştir,

vital boyalarla iyi boyanırlar). Çeşitli metabolik olaylar için gereken enerji (ATP) üretimine

yönelik enzimler içerirler.

Karaciğer sinuzoidleri :

14

Page 15: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Portal aralıkta bulunan vena porta ve arteria hepatika'nın dalları, kanlarını lobcuk içindeki

sinuzoidlere boşaltırlar. Sinuzoidler içinde kan gayet durgun bir akışa sahiptir. Sinuzoidler vena

sentralislere açılırlar. Vena sentralisler birleşerek sublobuler vena’ları, onlarda birleşerek vena

hepatika'yı yaparlar, bu da vena cava inferior'e açılır.

15

Page 16: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Karaciğer sinuzoidlerinin duvarında endotel hücreleri ve Kupffer hücreleri olmak

üzere iki tür hücre bulunur ( bazı yazarlar bu iki hücrenin dışında; pit cell= intermediet hücre

adını verdikleri üçüncü bir hücre tipi de tanımlamışlardır. Sinuzoid duvarında oldukca seyrek

görünen bu hücrenin farklılaşmamış endotel hücrelerine benzer yapıda olduklarını, yoğun

merkezi granüller içerdiklerini, endokrin görevli olabilecekleri veya naturel killer cell benzeri

özellikler taşıdıklarını, gerektiğinde diğer hücrelere dönüşebilecekleri yolunda görüşler

belirtmişlerdir ):

1) Endotel hücreleri: Tek katlı yassı , pencereli (diyaframsız, pencereler yaklaşık 100

nm çaplıdır) hücrelerdir. Koyu boyanan yassı nukleusları vardır. Sitoplazma ve organelleri

azdır, sitoplazmada küçük pinositoz vezikülleri vardır. Bazal membranları incedir ve

kopuntuludur.

Endotel hücreleri arasındaki aralıklar, diyaframasız olan 100 nm çaplı pencereler,

kopuntulu bazal membran yapısı kan plazmasının rahatlıkla perisinuzoidal aralığa geçerek

hepatositlerle direkt temas etmesine olanak sağlar.

2) Kupffer’in yıldız hücreleri: Mononukleer fagositik sisteme dahil, monosit orijinli

hücrelerdir, ilk kez tanıtan Kupffer’in adıyla anılırlar, kuvvetli fagositoz yaparlar. Komşu

endotel hücreleri ile bağlantı yapmazlar, onlardan daha koyu ve büyüktür, yıldız şekillidir,

sitoplazmik uzantıları vardır. Lizozom ve diğer organeller bakımından daha zengindir,

peroksidaz reaksiyonu pozitiftir (endotel hücrelerinde negatif). Karaciğer hücre topluluğunun

yaklaşık %15’ini oluştururlar. Sitoplazmalarında ferritin formunda demir ve alyuvar

parçacıkları görülmesi bunların; dalaktan kaçan yaşlanmış alyuvarların metabolize edilmesi,

hemoglobinin sindirilmesi gibi görevler yaptığına işarettir. Bu görev bilhassa dalağı çıkarılmış

(splenectomy) vakalarda gayet açık bir şekilde gözlenir. Ayrıca barsaklardan alınan ve vena

porta ile buraya taşınan bakterileri ortadan kaldırmak, immunolojik olaylarla ilgili proteinleri

salgılamak başlıca görevlerindendir.

Sinuzoidler kapiller damarlardan daha geniş çaplıdırlar, pencereli tiptirler, bazal

membran yer yer kesintilidir.

Disse aralığı = perisinuzoiadal aralık:

16

Page 17: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

Sinuzoid duvarı ile hepatositler arasında dar bir aralık bulunur, buraya; Disse aralığı =

perisinuzoidal aralık = subendotel aralık gibi isimler verilir. Disse aralığında retiküler ve

nadiren kollagen lifler bulunursada amorf madde bulunmaz, kan plazması Disse aralığı içinde

rahatca hareket eder. Hepatositlerin Disse aralığına bakan yüzleri çok sayıda mikrovillus içerir.

Bu mikrovilluslar sayesinde hepatositlerin sinuzoid içindeki kandan Disse aralığına süzülen kan

plazmasını işleme yüzeyi yaklaşık altı kat artırılmış olur. Hepatositlere işlenen ve sentezlenen

proteinler, lipoproteinler ve diğer bazı ürünler yine aynı yüzeyden Disse aralığına boşaltılarak

kan dolaşımına verilir (bu işlemin karaciğerin endokrin fonksiyonuna işaret ettiğine dikkat

ediniz!!). Disse aralığı lobcuğun periferinde Mall aralığı ile devam eder, Mall aralıkları Portal

alanlardaki lenf kapillarlarının başlangıcını oluşturur.

17

Page 18: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Disse aralığı içinde bulunan yıldızsı hücrelere İto hücreleri (perisinuzoidal hücre) adı

verilir. Bu hücreler mezenşimal orijinlidirler, sitoplazmalarında yağ içerirler ve vitamin A’nın

metabolizmasında ve depolanmasında rol oynarlar. Sağlıklı karaciğerde bu hücreler

retinoidlerin alınması, depo edilmesi ve salınması , bazı ekstrasellüler matriks proteinlerinin ve

proteoglikanların sentezi ve salgılanması, büyüme faktörlerinin ve sitokinlerin salgılanması ve

çeşitli düzenleyici maddelere (örn. prostaglandinler, trombaksan A2) yanıt olarak sinusoid

çapının düzenlenmesi gibi işlevler görürler. Bu hücreler fötal dönemde ise olasılıkla hemopoezi

sağlayan stem cel olarak görev yaparlar. Daha çok lobcuğun periferine doğru yerleşen bu

hücreler altın ile iyi boyanırlar. Bazı patolojik durumlarda ise bu hücreler lipid ve vitamin A

depolama yeteneklerini kaybederek myofibroblast karekterinde bir hücreye dönüşürler ve Disse

aralığı içine Tip I , Tip III kollagen sentezleyerek karaciğer fibrosis’ine sebep olurlar. Ayrıca, bu

İto hücreleri karaciğer yaralanmaları sonrası ekstrasellüler matriksin yenilenmesinde de rol

oynarlar.

Karaciğerin lenf drenajı: Disse aralıkları karaciğerde lenfin oluştuğu yerdir (sinuzoid

duvarından Disse aralıklarına geçen kan plazması ile gevşek bağ dokusundaki, kapillarlardan

çıkarak oluşan, doku sıvısı göletleri arasında işlevsel olarak ilişki kurmanın yanlış olmayacağı

kanaatindeyim. Burada hepatositler; Disse aralığındaki kan plazmasından istediklerini alır,

işler ve işlenmiş ürünleriyle birlikte metabolik artıklarını da Disse aralığına boşaltarak lenf

sıvısını oluştururlar ). Yukarıda izah edildiği gibi, Disse aralığı lobcuğun periferinde Mall

aralığı ile devam eder, Mall aralıkları Portal alanlardaki lenf kapillarlarının başlangıcını

oluştururlar, lenf kapillarları Glisson kapsülü içinde zengin bir lenf ağı oluştururlar ve

bunların giderek çapları büyür, birleşerek Porta hepatis’ten organı terk eder, alt taraf ana lenf

damarı olan duktus torasikus’a katılır. Duktus torasikus’daki lenfin büyük bir bölümü

karaciğerden az bir kısmı ise mezenterik lenfatikler aracılığıyla barsaklardan gelmektedir.

Karaciğerde oluşan lenf sıvısı diğer yerlerdekinden daha fazla protein içerir.

Karaciğerin Lobulasyonu:

Histolojik ve fizyolojik bazı kriterler göz önüne alınarak , üç farklı karaciğer lobulü

(veya ünitesi) tanımlanmıştır:

1. Klasik karaciğer lobülü: Poligonal veya hekzagonal şekillidir, köşelerinde Glisson

üçgenleri, ortasında vena sentralis vardır. Köşelerde genellikle 6 portal alan bulunur.

Kan akımı periferden merkeze doğrudur. Safra akışı merkezden perifere doğrudur.

18

Page 19: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Yetişkin karaciğerinde yaklaşık 1 milyon adet klasik karaciğer lobülü vardır. Bu tür

lobül tanımı karaciğerin endokrin fonksiyonunu açıklamakta avantaj sağlar.

(Gartner 2007’den alınmıştır)

2. Portal lobül: Bu ayırımda safra salgılanışı gözönüne alınmıştır. Birbirine komşu üç

klasik lobülün vena sentralis'lerini köşe kabul eden üçgen şeklindeki sahanın içi portal lobuldür.

Lobulün merkezi portal alan (Kiernan aralığı) dır. Bu lobül de kan akımı merkezden perifere

doğrudur, safra akış yönü periferden merkeze doğrudur. Bir bakıma, portal lobulün merkezi

hepatositlerde salgılanan safranın toplandığı merkezdir. Bu tür lobül tanımı karaciğerin

ekzokrin fonksiyonunu açıklamakta kolaylık sağlar.

3. Hepatik asinus: İki komşu klasik lobül içinde aynı hepatik arter ve vena porta

dalından kanlanan hücre grupları hepatik asinus olarak tanımlanır. Lob; merkezi klasik

lobüllerin bitişik kenarları (iki portal alan kapsayacak şekilde), dış sınırları her iki klasik lobüle

ait vena sentalis'ler olan baklava dilimi veya elipsoid şekillidir. Bu lobulusta hepatositler

dağıtıcı damarlara olan yakınlıklarına göre 3 zona ayrılır.

Birinci zondaki hücreler kana ilk, ikinci zondaki hücreler kana ikinci, üçüncü zondaki

hücreler ise kana üçüncü derecede cevap veren hücrelerdir. Birinci zondaki hücreler damarlara

en yakındır, bu nedenle de sinuzoide gelen kandaki oksijenden, besinlerden, toksinlerden ve

safra kanalı tıkanmalarından ilk etkilenen ya da yararlanan hücrelerdir. Üçüncü zondaki

hücreler bu olumlu/olumsuz etkilere daha geç muhatap olur, bu bölgede ischemic nekroz ve

hücre yağlanması öncelikle gözlenir. İkinci zondaki hücreler ise söz konusu etkenlere zon 1 ve

zon 3 deki hücrelere göre orta derecede tepki verirler.

19

Page 20: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Bu lobulde kan akışı merkezden perifere, safra akışı periferden merkeze doğrudur. Bu

zonal düzenleme ise; kan ve hepatositler arasındaki metabolik işlevleri, ayrıca hepatositlerin

çeşitli ajan veya hastalıklardan farklı derecelerde etkilenmelerininin açıklanmasında yarar

sağlar. Bazı hastalıkların gelişmesinin de açıklamasına yardımcı olur.

Karaciğerde hücre yenilenmesi ve rejenerasyon: Normal durumda karaciğer

hücrelerinde yenilenme çok yavaş bir tempoda seyreder. Ortalama 10-20 bin hücrede bir adet

mitotik figür izlenir. Hepatositlerin yaşam süreleri yaklaşık 150 gün veya daha fazladır.

Durum böyle olmakla birlikte, karaciğer dokusunun cerrahi yolla kısmi kayıplarında

veya çeşitli travmatik etkiler veya toksik maddelerin etkisiyle bölgesel işlev kaybı durumunda

hepatositler ileri derecede rejenerasyon yeteneği gösterir ve çok kısa sürede kayıp dokunun

yenilenmesi sağlanır. Sıçanlarda %75’i çıkarılmış karaciğerin bir ay içinde kaybedilen dokunun

tamamen rejenere olduğu gözlenmiştir. İnsanlarda bu özellik biraz daha sınırlıdır.

Rejenerasyonun miktarı ve hızının; kişinin yaşına, hasarın büyüklüğüne ve türe göre

değişebileceği bildirilmektedir. Genç rodentlerde kayıp miktarı ile rejenerasyonun hemen

hemen birbirine eşit olduğu, buna karşın yaşlı rodentlerde rejenerasyonun kayıp miktardan daha

az olduğu rapor edilmiştir. İnsanlarda ise rejenerasyonun kayıptan daima daha az olduğu, ve

ayrıca ; yaşlı ve kilolu kişilerde rejenerasyonun genç ve silim kişilere göre daha sınırlı olduğu

bildirilmektedir.

Rejenerasyon geride kalan sağlam hepatositlerin mitozu ve büyümesi ile sağlanır.

Vücudumuzu meydana getiren hücrelerin mitozu kanda dolaşan ve chalon’ lar adı verilen

büyüme faktörleri tarafından düzenlenir. Karaciğer chalonları hepatositlerin sitoplazmalarında

sentezlenir ve yeteri düzeyde bulunduklarında DNA sentezini baskılayarak normal koşullarda

hepatositlerin çoğalmaları ve rejenerasyon üzerine negatif bir etki uygularlar. İşte normal,

sağlıklı karaciğerde, chalon sentezi zirvede bulunduğundan mitoz figürlerine çok az sayıda

raslarız. Karaciğer zarar gördüğünde ya da kısmen çıkarıldığında; buna bağlı olarak , dokudaki

chalon miktarı azalacağından dokudaki mitotik aktivite artar. Rejenerasyon ilerledikce

dokudaki chalon miktarı normal düzeyini bulur ve mitotik aktivite tekrar azalarak normal

seyrine girer.

Sürekli ya da sık sık tekrarlanan karaciğer hasarlarında , karaciğer de hepatosit

rejenerasyonu yanında bağ dokusu artımı da hızlandığından , giderek bağ dokusu artar ve siroz

denen patolojik durum şekillenir.

-Hepatosit rejenerasyonunu kontrol eden başlıca maddeler şunlardır:

20

Page 21: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

.Hepatosit growth faktör,

. TGF-alfa (transforming growth faktör alfa)

. TGF-Beta (transforming growth faktör beta)

. EGF (epidermal growth faktör)

. İnterlökin-6

Bu maddelerin çoğu İto hücreleri tarafından salgılanır.

SAFRA KESESİ (vesica fella, gallbladder)

(internet’ten alınmıştır)

Karaciğerin alt yüzüne bağlı armut biçiminde bir organdır. Ductus hepatikus'un bir

genişlemesi olarak kabul edilebilir. Safrayı depolar ve yoğunlaştırır. Ductus cysticus adı verilen

kanalıyla ductus hepatikus'a bağlanır. İnsan karaciğeri günde yaklaşık bir litre safra üretir. Safra

kesesinin depolama kapasitesi ise sınırlı ( 20-50 ml ) olduğundan safrayı yoğaltarak depo eder.

Safra kesesi; fundus, korpus, boyun olmak üzere üç bölüm gösterir. Boyun ductus

cysticus ile devam eder. Tubuler organların genel yapısına uyar, yani duvarı içten dışa doğru;

tunika mukoza, tunika muskularis ve tunika seroza ana katmanlarına sahiptir.

21

Page 22: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Tunika mukoza: Özellikle boş olduğu zaman belirgin olan çok sayıda kıvrımlar içerir.

Lamina epitelyalis tek katlı pirizmatik'tir, hücrelerin oval biçimli bazal konumlu nukleusları

vardır, mitokondriyonlardan zengindir, az miktarda mukus salgılarlar. Apikal yüzlerinde çok

sayıda mikrovillus vardır. Yine hücrelerinin apical temas yerlerinde hücre bağlantı kompleksleri

vardır ki, safra içeriğinin hücreler arasına kaçışını önler. Epiteller boyun bölgesinde propriya

içine invagine olarak tubulo-asiner yapılı, müköz salgılı bezleri oluştururlar. Lamina propriya

gevşek bağ dokusudur, su ve elektrolitlerin emilimi için özelleşmiş organlardakine (barsaklar)

benzer özellikler taşır. Geniş venöz ağlar içerir, lenfositler ve plasma hücreleri bulunur, tunika

muskularis’den gelen düz kas telleri görülür. Lamina muskularis mukoze bulunmaz,

submukoza çok kıttır.

Tunika muskularis: Başlıca sirküler olmak üzere her yönde seyreden düz kas

tellerinden yapılmıştır.

Dıştan tunika seroza ile sarılmıştır (karaciğere yapışık yüzü hariç).

Safra kesesi mukozasının tunika meskularis derinliklerine doğru bazen yaptığı derin

invaginasyonlar Rokitansky-Aschoff sinusları olarak adlanır. Buraları ilerideki olası patolojik

değişimler için bir ön kese olarak düşünülür, buralarda bakteriler birikerek enfeksiyona neden

olabilir, ayrıca safra taşları oluşumu için bir risk faktörü oluşturur.

Safra salınımı: Safra kesesi safrayı depo eder, suyunu ve inorganik kısımlarını absorbe

ederek yoğunlaştırır, gerekli olduğunda sindirim kanalına boşaltır. Safra salınımını başlatan

hormon ince barsaklarda bulunan enteroendokrin hücrelerden salgılanan koleokistokinin,

gastrin, motilin gibi hormonlardır. Koleokistokinin çift yönlü etkilidir; safra kesesi duvarındaki

düz kasların kasılmasını, Oddi sifinkterindeki düz kasın gevşemesini sağlar ve safra boşaltılır.

Koleokistokinin'in salgılanması ise ince barsaktaki besinsel yağların varlığıyla uyarılır.

PANCREAS

22

Page 23: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

Pankreas da karaciğer gibi hem endokrin hem de ekzokrin salgı yapan bir bezdir

( ancak; karaciğerde her iki fonksiyon da aynı hücreler tarafından yerine getirilirken,

pankreasda ekzokrin ve endokrin salgı farklı hücre grupları tarafından yapılır). Ekzokrin

bölümü sindirim enzimleri salgılar, ductus pancreaticus aracılığıyla duodenum'a boşaltır.

Endokrin bölüm ise ekzokrin bezler arasına dağılmış bulunan Langerhans adacıkları’ndan

oluşur ve tüm bezin %2’lik bir kısmını yapar.

Pankreas dıştan zayıf bir kapsüla ile sarılmıştır. Kapsüladan ayrılan ince septumlar

organı lob ve lobcuk’lara ayırır ( anatomik olarak 4 bölümü bulunur; duodenum kıvrımı içinde

kalan baş kısmı, vena porta ile temas eden boyun kısmı, aorta’nın önünde bulunan esas gövde

kısmı, dalağın hilusuna doğru uzanan kuyruk kısmı. Kuyruktan başlayıp baş kısmına doğru

uzanmış bulunan ana pankreas kanalı lob ve lobcuklardan ekzokrin salgıyı toplar).

Pankreasın ekzokrin kısmı bileşik tubulo-asiner bir bezdir, seröz salgılıdır, parotis

bezine çok benzer. Parotis’ten ayırıcı özellikler olarak;

- aralarında Langerhans adacıklarının bulunması,

- korpus glandulanın ortasında sentro asiner hücrelerin bulunması,

- çizgili kanalın (pars striata) bulunmaması

sayılabilir.

23

Page 24: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

Ekzokrin asinuslar lumeni kuşatan birkaç adet, tek sıralı piramidal şekilli seröz salgı

hücresinden oluşmuştur. Bu piramidal hücreler apikal düzeyde birbirleriyle sıkı bağlantılarla

donatılmıştır, böylece salgının intersellüler aralığa çıkışı önlenmiştir. Nukleusları yuvarlak ve

merkezidir. Sitoplazmanın bazal tarafı bazofilik (granüllü ER ve serbeset ribozomlardan

dolayı), apikal tarafı ise asidofilik ( Golgi kompleksi ve paketlenmiş salgı granüllerinden

dolayı) özellik gösterir. Sitoplazma granüllü ER’ca zengin olup, protein salgılayan hücrelerin

tüm özelliklerini gösterir. Zimogen granüllerin miktarı ve içeriği sindirim fazına bağlı olarak

değişir. Açlık sırasında zymogen granüller maksimum miktardadır.

Asinusun merkezinde yassı şekilli sentro asiner hücreler bulunur, bunlar ilk akıtıcı

kanal olan duktus intercalated’lerin başlangıcını yapan hücrelerdir. Sentro asiner hücreler

24

Page 25: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

ergastoplazma ve sekret granülleri içermezler, bu nedenle açık soluk boyanırlar (tanınma

kriterleri).

Korpus glandula (asinus) çok uzun olan ductus intercalated ile devam eder, pars

striata bulunmaz. İntercalad ductuslar lobcuk dışında ductus excretorius’u (interlobuler

ductus) yaparlar. Bunlar birleşerek iki ana pankreatik duktus yaparlar: Wirsung ductusu ve

Santroni ductusu. Bu kanallar pirizmatik hücrelerle döşelidir. Bu kanallar ya doğrudan

duodenuma açılırlar ya da karaciğer ve safra kesesinden gelen kanal (ductus choledokus) ile

birleşerek, Vater’in hepatopankreatik papilla’sı adı verilen (diğer adı; diverticulum duodeni)

yerde duodenuma açılırlar. Papillanın etrafında duodenumun düz kasından oluşan büzücü bir

tabaka (Oddi şifinkteri) bulunur. Bu şifinkterin görevi duodenuma akan safra ve pankreas

salgısını kontrol etmektir.

Pankreas enzimleri barsaklardaki sindirim işlemi için çok gereklidir. Kişinin beslenme

tipine bağlı olarak üretilen pankreas enzimlerinin çeşitleri de değişir, yaklaşık 20 çeşit enzim

ürettiği kaydedilmektedir. Üretilen başlıca enzimler; tripsinojen, kemotripsinojen,

karboksipeptidaz, ribonukleaz, deoksiribonukleaz, lipaz, fosfolipaz A, triasilgliserol, elastaz ve

amilaz'dır. Üretilen bu enzimlerin çoğu asiner hücrelerin sitoplazması içinde proenzim olarak

depo edilir, bunlar ancak salgılandıktan sonra, duodenum içinde aktifleşirler. Bu durum

pankreasın enzimlerin eritici etkisinden korunmasını sağlar.

Günlük 1-1.5 litre (yaklaşık hepatik safra salgısı kadar) tahmin edilen bu maddelerin

salgılanması başlıca iki hormon tarafından kontrol edilir. Bunlar duodenum mukozasındaki

enteroendokrin hücreler tarafından üretilen sekretin ve kolekistokinin'dir. Sekretin pankreas

kanal hücrelerindeki reseptörlere, kolekistokinin ise; bez gövdesi hücrelerindeki reseptörlere

bağlanarak işlevlerini gerçekleştirirler. Nervus vagus'un uyarılması da pankreas salgısını artırır.

Önce sekretin’in etkisiyle pankreas kanal hücreleri (bilhassa duktus interkalated hücreleri);

bikarbonattan zengin , enzim aktivitesi yönünden fakir bol bir sıvı salgılarlar. Kanal hücreleri

tarafından salgılanan bu salgı (duodenum submukozasındaki Brunner bezlerinin alkali

salgısıyla birlikte) asitik chyme'yi nötralize eder. Daha sonra kolekistokinin etkisiyle bez

gövdesinde yapılan enzimden zengin salgı duodenuma boşaltılır.

Endokrin pankreas’ı Langerhans adacıkları (insula pancreaticus) adı verilen değişik

boyutlardaki hücre grupları oluşturur. İç salgı yapan bu adacıkların tüm pankreas hacmine oranı

yaklaşık %2 dir, organın kuyruk bölümünde diğer bölümlere göre daha sıktırlar. Pankreasda bu

25

Page 26: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

endokrin hücreler gebeliğin 9-12. haftaları arasında gelişirler. Hematoksilen eozin boyamasında

endokrin hücre grupları daha koyu boyanan ekzokrin pankreas bölümüne göre soluk

görünümleriyle ayırtedilirler.

Langerhans adacıklarının hormon üreten epitel kordonları ve bunlar arasında bulunan zengin bir

pencereli kapiller ağından ibaret yapısı vardır (interstisyumdaki damardan ayrılan küçük bir arteriol

adacık içinde birçok kapillara ayrılır, bunun dönüşü olan venül adacığı terkettikten sonra ekzokrin

asinuslar arasında da seyrettiğinden pankreasın dış ve iç salgı yapan kısımları arasında sıkı bir

etkileşim sağlamış olur). Endokrin pankreasın en önemli görevi kan dolaşımına verdiği hormonlar

aracılığıyla glikoz metabolizmasını ayarlamaktır.

Endokrin pankreastaki farklı hücre tipleri rutin tekniklerle ayırtedilemezler. Doku örneklerine

Zenker-formol tespitlerden sonra Mallory-Azan boyama metodu uygulandığında ise; A (alpha), B (beta)

ve D (delta) hücreleri olarak başlıca üç tip hücre rahatca seçilebilir. A hücreleri kırmızı, B hücreleri

kahverengi/portakal ve D hücreleri mavi renkte boyanırlar. Bu yöntemde %5 kadar hücre ise hiç boya

almaz. TEM ve immunhistokimya gibi ileri inceleme teknikleri kullanıldığında ise , yukarıda

tanımlanan üç tip hücreye ek olarak F hücresi (PP hücresi), D-1 hücresi , EC hücresi gibi daha özel

hücre tipleri de tanımlanmaktadır, ki bunların her biri farklı hormon yapar ve adacığın farklı

bölgelerinde bulunur.

26

Page 27: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

(internet’ten alınmıştır)

27

Page 28: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

Bu endokrin hücrelerin özellikleri ve fonksiyonları şöyledir:

1. Alfa hücreleri: Langerhans adacığı hücre populasyonunun %15-20 sini oluştururlar,

çoğunlukla adacıkların periferinde bulunan bu hücreler glukagon hormonu salgılarlar, bu hormon kan

şekeri düzeyinde bir azalma olduğu zaman salgılanır ve kan şekeri düzeyini yükseltir.

Glukagon hormonunun etkisi insülin hormonununki ile karşılıklıdır, yani kan glukoz düzeyi

düştüğünde alfa hücreleri tarafından yeterli miktarda salgılanır, karaciğer ve diğer dokulardaki depo

glukozun yıkımını başlatarak kan şeker düzeyinin yükselmesini sağlar. Glukagon ayrıca karaciğer

hücreleriden hepatik lipaz’ı sitimüle ederek yağ hücrelerinden yağların mobilize olmasını da sağlar.

2. Beta hücreleri: %60-80 'ini yaparlar, adacığın orta kısımlarında yerleşiktirler, alfa

hücrelerinden daha büyüktürler. Beta hücreleri insülin hormonu salgılarlar. Kan şekeri düzeyinde bir

artış insülin salınımını sitimüle eder, bu da özellikle karaciğerde, iskelet kası, kalb kası hücrelerinde ve

yağ dokusunda kan şekerinin glikoza dönüştürülerek depolanmasını ve böylece kan şeker düzeyinin

düşmesini sağlar.

İnsülin hormonu yokluğu veya yetersizliği durumunda kanda glukoz düzeyi artar ve idrarda

glukoz gözlenir (diabetes mellitus). Glukoz metabolizmasındaki bu etkisine ilaveten, insülin; glycerol

sentezini sitimüle eder, yağ hücrelerinde lipaz aktivitesini azaltır. Ayrıca kan sirkülasyonundaki insülin

hücreler tarafından alınan amino asit miktarını artırır. Doku kültürü çalışmalarının sonuçlarına göre

insülin hormonunun normal hücre büyümesi ve fonksiyonu için temel maddelerden olduğu kabul

edilmektedir.

3. Delta hücreleri: Az (%5-10) sayıdadırlar, periferik yerleşimlidirler, somatostatin hormonu

salgılarlar. Bu hormon;

- insulin ve glukagon salınmasını parakrin bir şekilde inhibe eder,

- ekzokrin pankreas enzimlerinin salınmasını,

- mide pariyetal hücrelerinden HCI salınmasını,

- enteroendokrin hücrelerden gastrin salınmasını,

- safra kesesinin kasılmasını inhibe eder.

Somatostatin hypotalamusta da üretilir ve ön hipofizden büyüme hormonu salınımını inhibe eder.

4. F hücreleri ( ya da PP hücreleri): Pankreatik polipeptid salgılarlar. Bu salgı;

- somatostatin salgılanmasını inhibe eder,

- pankreasın dış salgısını inhibe eder,

- safra kesesinin gevşemesine neden olarak duodenuma boşaltılan safra salgısının azalmasını

sağlar.

28

Page 29: KARACİĞER - SAFRA KESESİ – PANKREAS HİSTOLOJİSİ · Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, ... oldukca

5. D-1 Hücreleri: Vazoaktif intestinal polipeptid (VIP)salgılarlar, barsakların motilitesini ve

sekresyon aktivitesini etkileyerek pankreas dış salgısını sitimüle ederler.

6. EC Hücreleri: Secretin, motilin, suptance-P gibi maddeler salgılarlar, sekretin lokal olarak

bikarbonat salınımını ve pankreas enzimlerini teşvik eder, motilin mide ve barsak hareketlerini

arttırır, substance-P ise nörotransmitter özelliklere sahiptir.

KAYNAKLAR

1. Abraham L. Kierszenbaum, (Çev.Edit. Ramazan Demir), Histoloji ve Hücre Biyolojisi,

Patolojiye giriş, Palme Yayıncılık, 2006, Ankara.

2. Netter Temel Histoloji, Çev. Edit. S.Müftüoğlu ve ark., Güneş Tıp Kitabevi, 2009.

3. M.H. Ross, W. Pawlina, Histology A text and Atlas, Lippincott Will., 2006.

4. Beresford WA. Lecture notes on Histology, Blackwell Scientific Publ. Oxford,1977.

5. Erençin, Z., Özel Histoloji, Ankara Üniversitesi Yayınları, 1963, Ankara.

6. Erbengi T., Histoloji II, Beta Basım Yay. Dağ. A.Ş., 1985, Ankara.

7. Erkoçak A. Özel Histoloji. 4.baskı. Ankara: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi

Basımevi. 1982.

8. Johnson, Kurt E., Histology and Cell Biology, 2. Ed., NMS series, Harwal Publ. Comp.,

Pennsylvania, 1991.

9. Mills Spring EJ. Microscopic Anatomy, Department of Anatomy and Cell Biology State

Univ. of New York Health Sci. Center Syracuse, New York, 1992.

10. Paker Ş. Histoloji. 2.baskı. Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi. 1993.

11. Sadler TW. Medical Embryology. 6th ed. USA: Williams & Wilkins. 1990.

12. Tanyolaç A. Özel Histoloji , Yorum Matbaacılık Sanayii, Ankara, 1993.

13. Junqueira LC, Carneiro J, Kelly RO. Basic Histology. 7th ed. USA: Appleton and

Lange. 1992.

14.Junqueira LC, Carneiro J, Kelly RO (Çev.Edit. Yener Aytekin), Temel Histoloji,

Nobel Tıp Kitapevi, 2006, İstanbul.

15.Leeson TS, Leeson CR, Paparo AA. Text/Atlas of Histology. Canada: WB

Saunders Co. 1988.

16.Gartner, L.P., Hiatt, J.L., Color Textbook of Histology, Third Ed., Saunders,

2007.

29