Top Banner
1 Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar 1996-2009 yılları arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı her yıl hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Bu tarihler arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı toplamda 930 milyon hektarı geçmiştir Bülent KOLO ile Edirne hakkında… *Neden Edirne ? *Başımı alıp gitmek istiyorum.’ dediğiniz zaman aklınıza neresi geliyor? *Sizin için gezi rehberliği ne anlam ifade ediyor ? Perillus bioculatus (Fab.) (Hemiptera: Pentatomidae) Trakya Bölgesi’nde yapılan arazi çalışmalarında, avcı böceğe Trakya Bölgesi’nde çok sayıda lokalitede rastlanıldı ve böylece burada yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Bugün bu türün Avrupa dağılımına bakıldığında işaretli bölge olarak sadece Trakya Bölgesi görülmektedir. Küçük beyinler, parlak zekâlar; KARINCALAR Bir gün aracınızla gideceğiniz yeri size söyleyen navigasyon cihazlarını kullanacağınızı düşünür müydünüz? Günümüzde artık kara, hava ve deniz yolu ulaşımındaki navigasyon sorunsuz bir şekilde yürütülebilmekte. Peki karıncaların bizden daha iyi navigatörler olduklarını biliyor muydunuz? 24.04.2013 Sayı 9 Bu Dergi Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğrencileri Tarafından Hazırlanmaktadır..
22

Kapsul Plus Sayı 9

Mar 08, 2016

Download

Documents

Kapsul Plus

Kapsul Plus Sayı 9
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Kapsul Plus Sayı 9

1

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

1996-2009 yılları arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı her yıl hızlı bir şekilde artış

göstermiştir. Bu tarihler arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı toplamda 930 milyon hektarı geçmiştir

Bülent KOLO ile Edirne

hakkında…

*Neden Edirne ? *Başımı alıp gitmek istiyorum.’ dediğiniz zaman aklınıza neresi geliyor? *Sizin için gezi rehberliği ne anlam ifade ediyor ?

Perillus bioculatus (Fab.) (Hemiptera: Pentatomidae)

Trakya Bölgesi’nde yapılan arazi çalışmalarında, avcı böceğe Trakya Bölgesi’nde çok sayıda

lokalitede rastlanıldı ve böylece burada yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Bugün bu türün Avrupa dağılımına

bakıldığında işaretli bölge olarak sadece Trakya Bölgesi görülmektedir.

Küçük beyinler, parlak zekâlar; KARINCALAR

Bir gün aracınızla gideceğiniz yeri size söyleyen navigasyon cihazlarını kullanacağınızı

düşünür müydünüz? Günümüzde artık kara, hava ve deniz yolu ulaşımındaki navigasyon sorunsuz bir

şekilde yürütülebilmekte. Peki karıncaların bizden daha iyi navigatörler olduklarını biliyor muydunuz?

24.04.2013

Sayı 9

Bu Dergi Trakya Üniversitesi

Biyoloji Bölümü Öğrencileri

Tarafından Hazırlanmaktadır..

Page 2: Kapsul Plus Sayı 9

2

TEŞEKKÜRLER

Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji

konusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Başkanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yardımcısı sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN’a teşekkür ederiz.

Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğumuz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini bizden esirgemeyen aynı zamanda danışmanlığımızı üstlenen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya teşekkür ederiz.

Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Araş.Gör.Dr. Kadri KIRAN, Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER, Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu ALPTEKİN’e şükran borçluyuz.

Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar

gazetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda

bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili

çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.

Page 3: Kapsul Plus Sayı 9

3

VİZYON Kapsül Plus dergisi tamamen bağımsız, güvenilir ve uzman

habercilik ilkelerini benimser. Aylık yayın olması nedeniyle analizler ve yorumlar derginin temelini oluşturur. Kapsül Plus dergisinde çıkan yazılar Bilimsel değer taşıyan ve dergi içeriğine uyan konuların analiz ve yorumlamasıdır. Kapsül Plus dergisi etnik, cinsel, ırksal, ulusal ve inanç temelindeki tüm ayrımcılıklara şiddetle karşı çıkar. Kapsül Plus Trakya Üniversitesinin üniversiteler sıralamasında daha üst sıralara yükselmesi

için yapılan tüm çalışmaları da yürekten destekler.

MİSYON Kapsül plus dergisi Trakya Üniversitesinde ki tüm akademik

birimlerin toplumsal kültürel ve bilimsel alanda tartışma platformu olmayı

amaçlar. Kapsül plus dergisi Trakya Üniversitesinin öğrenci dergisi olmayı

hedefler. Ayrıca Kapsül plus dergisi yayın ilkelerine uyan herkesin dergiye

yazılarıyla katkıda bulunması için gayret gösterir.

Tayfun GÖZLER

Page 4: Kapsul Plus Sayı 9

4

EDİTÖRÜN KALEMİNDEN

Değerli Kapsül Plus Okuyucuları Merhaba ;

Sizlerin karşısında olmak bu dergiyi hazırlamak ve sizlere sunmak

benim için gurur verici .Günden güne canlıların ve yaşadığımız dünyanın

değeri değişmekte,bunun farkında olabilen herkes bilinçli birer okuyucu

olmaktadır.Yenilenen,değişen ve müthiş bir değişim gösteren bir

dergiyle karşı karşıyasınız.

9. sayımızda sizleri Denetimli Serbestlik uzmanı sayın Bülent

KOLO ile yaptığımız Edirne söyleşimiz karşılayacaktır,Burcu ENGİN

‘in GDO lu ürünlere farklı bakış açısı ve içeriği,Aslıhan DİKMEN’in Dominik adasında

yaşayan gözalıcı kırmızı yapraklı Heliconia bitkisi ile uzun kıvrımlı gagaya sahip karayip

sinek kuşunun eş evrimi yazısı, Doç. Dr Meral FENT hocamızın Trakya Bölgesi’nde dağılım

gösteren bir böcek türü olan Perillus bioculatus hakkındakı makalesi, Dr.Volkan AKSOY

hocamızın küçük beyinler,parlak zekalar karıncalar yazısı ile araştırmış oldugu karıncalarla bır

yolculuk yapıp ineceğiniz ilginç dünyası,Naki YARDIMCI ‘nın Antartika’da Vostok

Gölü’nde bulunan 15 milyon yıllık bir bakterinin varoluşu ile bakteriler hakkında verdiği kısa

bilgiler, Özge BİÇEROĞLU ‘nun Sosyobiyolojinin ne olduğu davranışlarımızın temelinde

yatan şeylerin sosyobiyolojiden geldiğini anlattığı yazısı , son olarak da Aycan BOZER

arkadaşımızın o mükemmel şiiri ve yeni yayınlanmış kitap,film,müzikler ile birazda gündemi

takip edelim köşemiz sizleri beklemekte..

Bu sayı için çalışmalarından dolayı değerli arkadaşlarım Aslıhan DİKMEN ve Özge

BİÇEROĞLU’na teşekkürlerimi iletiyorum.

Kapsül Plus ailesi olarak büyük bir özveriyle dergimizi hazırladık .Dergimiz, sizin

de katkılarınızla kulaktan kulağa, kalpten kalbe yayılan güzel bir dergi olacaktır. Bu

çalışmamızda bizi desteklemenizi ve bizlere katkıda bulunmanızı istiyoruz. Bir sonraki

sayımızda isminizi görmek, çalışmanızı paylaşmak ve Kapsül Plus ailesine katılmak

istiyorsanız şimdiden kollarınızı sıvayın...

Geleceğe her geçen gün daha aydınlık bakmanız dileğiyle hoşçakalın…

M.Arslan KONAK

Page 5: Kapsul Plus Sayı 9

5

GDO nedir? Biyoteknolojik yöntemler kullanılarak bir canlı türüne kendi türü dışındaki

bir canlıdan gen veya genler aktarılmak suretiyle kalıtımsal olarak belirli

özellikleri değişikliğe uğrattırılmış bitki ve hayvan organizmalara ‘‘Genetiği

Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)’’denilmektedir. Bu uygulama DNA

denilen ve yaşamı belirleyen genlerin sarmal şeklinde bulunduğu bu yapının

dışarıdan bir müdahale ile değiştirilmesi esasına dayanmaktadır. Kısacası

GDO üretmede temel ilke bir canlıya başka bir canlıdan gen aktarılması ile

genetik yapısının değiştirilmesi ve yeni genetik özellikler taşıyan bir canlının

elde edilmesidir.

Dünyada GDO ile ilgili önemli gelişmeler şöyle sıralanmıştır.

1980, ABD Yüksek Mahkemesi genetik olarak değiştirilmiş

mikroorganizmaların patentleşebileceğine karar verdi. (Petrol yiyen bakteri için patent verildi)

1982, Rekombinant DNA teknolojisi ile üretilmiş insülin hormonu Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) izniyle satışa sunuldu. Avrupa’da rekombinant DNA teknolojisi ile üretilmiş ilk hayvan aşısının kullanımı onaylandı.

1983, Genetiği değiştirilmiş plazmidler bitkilerin transformasyonu için kullanıldı.

1985, Böcek, bakteri ve virüslere dirençli bitkilerin toprakta yetiştirilmesi çalışmaları başladı.

1986, İlk rekombinant aşı (Hepatit B) üretildi. 1990, ABD’de peynir üretimi için rekombinant kimozin kullanılmaya başlandı. 1994, İlk genetik mühendisliği ile geliştirilmiş domates Dünya Gıda Örgütü

tarafından kabul edildi. 1996, Genetik olarak değiştirilmiş bitkiler ticari amaçla büyük ölçekte ekilmeye

başlandı. 1997, Koyun (Dolly) klonlandı. 2000, Altın pirinç (provitamin A üreten pirinç) geliştirildi.

GDO’ların Tarihçesi Moleküler biyoteknoloji ve gen

teknolojisinde meydana gelen hızlı

gelişmeler sonucunda, 1960 yılında gen

teknolojisi ürünü ilk gıda üretilmiştir.

1973 yılında bakterilerde gen aktarımı

ile başlayan süreç, 1980’li yıllardan

itibaren giderek hız kazanmıştır.

1990’da ticari olarak ilk transgenik

bitki üretimine başlanması ve 1996

yılından itibaren de rekombinant

DNA teknolojisi ile elde edilmiş

genetiği değiştirilmiş FlovrSarv isimli

domatesin dünya ticaretine girmesiyle

birlikte bu ürünlerin üretimi dünya

genelinde hızlı bir şekilde

Dünyada üretilen ve

ticareti yapılan

GDO’lu ürünlerin

tamamına yakını

bitkisel kaynaklıdır.

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

Burcu ENGİN

GDO’lu Ürünlerin Kullanım Alanları

Biyoloteknolojik ürünlerde kullanılması

Bitkisel üretimde kullanılması

Hayvansal üretimde kullanılması

Sağlık sektöründe kullanılması

İlaç ve aşı üretiminde kullanılması

Hastalık tedavisinde kullanılması

Organ naklinde kullanılması

Endüstride kullanılması

Page 6: Kapsul Plus Sayı 9

6

GDO’lu Ürünlerin Etkileri Modern biyoteknolojinin en yaygın kullanıldığı alanların başında tarım ve gıda sektörü gelmektedir. Tarımda endüstrileşmeyle beraber yeni bilgi teknolojilerinin ortaya çıkarılması onları gıda üretim ve işlenmesinde kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir. Tarım ve gıda sektöründe 20. yüzyılda başlayan endüstrileşme, gıda güvenliği ve kalitesi yanında su ve çevre kirliliğine neden olmayacak tarımsal üretim modellerinin kullanılmasını teşvik etmiştir. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru tarımsal üretim modern biyoteknolojik

tekniklerin daha yaygın bir şekilde kullanımını sağlayarak üretimde daha fazla

artış elde edilmesi hedeflenmiştir. Tarım teknolojileri ve modern

biyoteknolojinin bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan GDO’lar ise kısa zaman

zarfında tarımsal üretimin birçok alanında etkin bir şekilde kullanılmaya

başlanmıştır. Toplumdaki bilinç düzeyinin gelişmesine bağlı olarak da üretimde

yeni teknolojilerinin kullanımının insan, hayvan, tarım, gıda ve çevre üzerine

olan etkileri tartışılmaya başlanmıştır.

GDO’lu Ürünlerin Yararları GDO’lu ürünlerin potansiyel

yararlarının başında dünyada halk

sağlığını tehdit eden yetersiz

beslenme sorununun çözümü

gelmektedir. Bu söz konusu sorunun

daha fazla ürünün ekonomik bir

şekilde üretimiyle çözüme

kavuşturulacağı öne sürülmektedir.

Ayrıca bazı besinlerin insanlar

üzerinde yarattığı alerjik özelliklerin

ortadan kaldırılabileceği, besinlere

kazandırılacak yeni özellikler ile

hastalıklara karşı bağışıklık

sağlanacağı ve gıdaların üretim

maliyetinin düşürülerek gıdalara

ulaşımın kolaylaştırılabileceği

GDO’ların yararları olarak

gösterilmektedir. Elde edilecek

GDO’lu ürünlerle alerjik etkiye sahip

yer fıstığı, inek sütü, soya fasulyesi,

fındık ve balık gibi gıdaların bu

olumsuz etkileri azaltılabilir. Ayrıca

hastalıkların önlenmesinde kullanılan

aşılar GDO’lu ürünlerle üretilerek

daha etkili ve ekonomik aşı

kullanımına olanak sağlanabilir.

GDO’ların diğer bir yararı ise

tarımsal ilaç kullanımının azalmasına

bağlı olarak su kaynakları ve çevre

GDO’lu Ürünlerin Yarattığı Zarar ve Riskler GDO’lu ürünlerin 1996 yılında dünya

ticaret pazarına girmesiyle birlikte bu

ürünlere duyulan kuşkular, her geçen

gün biraz daha artış göstermiştir.

Tarımsal üretimde getirdiği devrim

niteliğindeki yenilikler başta

biyoteknoloji firmaları olmak üzere,

üretici ve pazarlamacı gibi birçok

kesim tarafından kısa sürede

benimsenmiştir. Ancak, özellikle insan

ve çevre sağlığına olası olumsuz

etkilerinden dolayı bu ürünlere karşı

bazı tüketici ve çevreciler tarafından

bir karşı kamuoyu oluşturulmuştur.

GDO’lu gıdaların insanlarda toksin

etkiler ve alerjik reaksiyonlar

yaratabileceği, antibiyotiklere dirençli

mikroorganizmaların gelişebileceği,

biyolojik ve genetik çeşitliliğin

azalacağı, ekolojik dengenin

bozulacağı ve hayvan refahının

olumsuz etkilenebileceği kaygıları

ileri sürülmektedir. Ayrıca, bu

ürünlerin ticari kullanımının belli

sayıdaki biyoteknoloji firma ve

şirketlerinin elinde olması bir takım

ekonomik kaygılara neden olabileceği

ifade edilmektedir.

1996-2009 yılları arasında GDO’lu ürünlerin ekim

alanı her yıl hızlı bir

şekilde artış göstermiştir. Bu

tarihler arasında GDO’lu ürünlerin

ekim alanı toplamda

930 milyon hektarı

geçmiştir

Page 7: Kapsul Plus Sayı 9

7

Kosta Rika'nın, La Selva biyoloji istasyonunda 1975 yılında Heliconia bitkisinin bu morfolojik özelliği keşfedilmiştir. Bu keşiften sonra diğer bilim adamları araştırmalarını bu çiçek üzerine yoğunlaştırmış ve bize bu bilgileri sunmuşlardır. Sinek kuşunun besin aramak için metrelerce uçmasına gerek yoktur. Onun için özelleşmiş

Heliconia bitkisi büyüleyici güzelliği ile onu beklemektedir. Ve doğanın bu mükemmel uyumu bir

kez daha tam karşımızda durmaktadır…

Bir Başka Evrim

Sinek kuşu için bir problem daha

vardır : Kavisli gagasıyla bitkiden

nektarı almak. Bitki yapraklarının çiçek

taçları borularının farklı uzunluk ve

eğrilik derecelerine sahip olması, sinek

kuşlarının gagalarıyla çiçeklerden sıvı

nektar özünü çıkarma verimini olumsuz

yönde etkileyebilir. Boru şeklindeki

yapraklar , özellikle çiçek borusu ile

gaganın kavisli bir yapıda olması

durumunda, gagasını belirli bir şekilde

yönlendirmesine sevk edebilir. Bu da,

bitkinin, polenlerini kuşun vücudunun

belirli yerlerine yerleştirmesine olanak

sağlar. Ayrıca, polen tanelerinin,

hayvanın vücuduna yapışmasını

kolaylaştırmak için yapışkan ve pürüzlü

olması da başka bir adaptasyondur.

Boru şeklindeki

yapraklar , özellikle

çiçek borusu ile

gaganın kavisli bir

yapıda olması

durumunda,

gagasını belirli bir

şekilde

yönlendirmesine

sevk edebilir.

Aslıhan DİKMEN

20.yüzyılın en çok tartışılan konularından biri evrimdir. Bu yazıda evrime başka

bir gözle bakalım. Bahsedeceğim birlikte evrim diğer adıyla eş evrim. Eş

evrim ; biyolojide iki veya daha fazla canlı türünün , birbirlerinin evrimini

karşılıklı olarak etkilemesidir . ( Belki eş evrim ile ilgili biraz daha açıklama iyi

olabilir.) Bu biyolojik konunun en güzel örneklerinden biride Dominik adasında

yaşayan gözalıcı kırmızı yapraklı Heliconia bitkisi ile uzun kıvrımlı gagaya

sahip mor boyunlu karayip sinek kuşu arasında görülür. Kuşlar aracılığıyla

tozlaşan çiçekler genelde böcekler aracılığıyla tozlaşan çiçeklerden daha çok

şeker üretirler ve daha yüksek nektar yoğunluğuna sahiptirler. Sinek kuşu

kendine uygun yiyecek bulmak için sürekli dolaşır ve kendine uygun Heliconia

bitkisini seçer. Bu seçimde 2 önemli unsur vardır: Çiçeğin rengi ve morfolojisi.

İnsan gözüne nispetle kuşların gözleri gündüz vakti kırmızıya daha hassastır. Ve

ne enteresandır ki, kuşların tozlaştırdığı bütün çiçeklerde kırmızı ve buna yakın

tondaki renkler hâkimdir. Sinek kuşu için Heliconianın kırmızı gösterişli

yaprakları cezbedicidir.

Page 8: Kapsul Plus Sayı 9

8

Perillus bioculatus (Fab.) Heteroptera

altordosunun Pentatomidae familyasından

predatör (avcı) türleri içeren Asopinae

altfamilyasına ait bir türdür. Bu tür bir

Kuzey Amerika yerlisidir ve patates böceği

Leptinotarsa decemlineata (Say)’nın

yumurta ve larvaları ile beslenir. Türün

doğal yayılış alanı Türkiye’nin de içinde

bulunduğu Palearktik Bölge’nin çok

dışında, Nearktik Bölge’dedir ve Amerika

Birleşik Devletleri (Arizona, Kaliforniya, Oregon), Kanada, Meksika’da oldukça

geniş alanlara yayılmıştır. Ancak 1950’li yıllarda patates ihracatı ile birlikte

Avrupa’ya gelen ve hızla dağılan patates böceği zarar oluşturmaya başladı. Bunun

üzerine Avrupalı biyologlar çözüm aramaya başladılar ve Perillus bioculatus’un

Amerika’da doğal ortamında patates böceğinin üremesini kontrol eden doğal

düşmanı olduğunu fark ettiler. Bunun üzerine Avrupa’da hızla, avcı böceğin

getirilip Avrupa ülkelerinin doğal ortamına yetiştirilmesi için çalışmalar başladı.

Avcı böcek, laboratuarlarda çok sayıda üretildi ve doğaya salındı. Ancak bu

yerleştirme işleminde başarılı olunamadı ve sonraki yıllarda yapılan doğa

çalışmalarında böcek doğada bulunamadı. Dolayısıyla, zararlıyla biyolojik

mücadele için üretip doğaya salma yönteminin başarısız olduğu düşünüldü. Ancak

1992-2003 yılları arasında Trakya Bölgesi’nde yapılan arazi çalışmalarında, avcı

böceğe Trakya Bölgesi’nde çok sayıda lokalitede rastlanıldı ve böylece burada

yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Bugün bu türün Avrupa dağılımına bakıldığında

işaretli bölge olarak sadece Trakya Bölgesi görülmektedir. Amerikalı avcı böcek

uzun süredir Trakya Bölgesi’nde başarı ile yaşayıp çoğalmaktadır.

Trakya Bölgesi’nde Dağılım Gösteren Yabancı Bir Böcek

Türü Perillus bioculatus (Fab.) (Hemiptera:

Pentatomidae)

Perillus bioculatus

Heteroptera

altordosunun

Pentatomidae

familyasından

predatör (avcı) türleri

içeren Asopinae

altfamilyasına ait bir

türdür.

Doç.Dr. Meral FENT

Page 9: Kapsul Plus Sayı 9

9

Kısaca kendinizden bahseder misiniz ?

Ben Bülent Kolo.1973 Erzurum

doğumluyum.40 yaşındayım.Hiç Erzurum’da yaşamadım.Antalya,Bursa,İstanbul son olarak Trakya bağrı Edirnedeyim.İlkokulumu ve

ortaokulumu Antalya’da ,liseyi Bursa da okudum.Elazığ Fırat Üniversitesi inşaat bölümü mezunuyum.Yıllarca Edirne Kız Meslek Lisesinde öğretmenlik yaptım.13 yıldan sonra Adalet Bakanlığına geçerek burada öğretmenlik yapmaya başladım.

Türkiye veya dışında kaç il gezdiniz? Rehberliğini en çok sevdiğiniz yer neresidir?

Türkiye de gezmediğim 10-15 şehir kalmıştır.Yurtdışında Balkanları, Avrupa da bir kısım, Orta Asya bir kısım , alt tarafta Suriye de dahil olmak üzere Orta Doğuda bir kısım.Hayalim Orta Asya’nın tamamını gezmek.Uzak Doğu da Japonya ,Çin i gezmek.Yurtdışında rehberliğim olmadı ama Balkan devletlerinin eserleriyle olmasa bile belli başlı noktalarını tanıtabilirim.Anlatabildiğim tek şehir Edirne , Bursayı da belli bir noktada anlatabilirim.

LE

NT

KO

LO

İL

E E

DİR

NE

HA

KK

IND

A...

Rehberlik serüveniniz nasıl başladı ?

Erzurumluyum belki ama Trakya da çok kullanılan bir kelime vardır köprüden sonrası diye.Beni Anadolu insanı gibi görüyorlar ama ben burayı Anadolu’dan farklı görmedim.Memleketimi çok iyi tanımıyorum ama Edirne’yi bir Edirneliden iyi tanıyorum, çok seviyorum.Değerli doneleri var.Bursa’nın oğlu İstanbul’un babası bir şehir burası, 12 yıllık başkent.Dünyada eşi benzeri olmayan bir şehir..Akif’in ifadesi ile bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı! Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Çanakkale den önce alkışlanması ve dua edilmesi ve anılması gereken bir şehir.300 bin şehit var her bir şehidin hatırası, anısı, hakkı var.Bunlar beni çok etkiledi.Ben buraya gelen herkese Edirne’yi tanıtmak zorundaymışım gibi hissediyorum.Anlattığınız yer yaşadığınız şehir ve çok farklı bir yer. Kılavuzsuzluğun yaşandığı dönemde rehber olmayı seçtim ben, yol gösteren olmak istedim.Bir turizm

şirketiyle başladı.7 yıl devam etti hala da devam ediyor inşallah devam edecek.

Floransa dan sonra

metre kare başına

düşen eser

sayısıyla 2. büyük

kent açık hava

müzesi Edirne..

Bülent KOLO

Page 10: Kapsul Plus Sayı 9

10

İlk gezim dediğiniz gezi hangisidir ? Mutlaka aşık olmuşsunuzdur, ilkiniz olmuştur ,sevdiğinizi görmek ya da

onu özlemek.Selimiye’nin minaresindeki o estetiği kudretindeki o ihtişamı padişah mahberindeki o manevi yüceliği, eski camiye geldiğinizde ki o

Hacı bayram Veli Darulhadis camiye geldiğinizde ikinci Murat’ın peygamber efendimizle beraber oluşu, Beyazıt Külliyesinde geçmişinde utanan bir milletin tiyatrolarında,kitaplarında,sinemalarında,aşağılanmış olduğu bir milletin içinde ne kadar büyük haksızlık yapıldığı,ecdadın ne kadar büyük millet olduğu, özlenen millet olduğu , anlatmaya başladığım zaman her gün özeldi,her gün farklıydı.İlk anlatışımdan ziyade beni çok etkileyen bir şey vardı:Amerikalı bir mimar geldi ona Selimiye’yi anlatırken teknik detayları anlattıktan sonra ceketini çıkardı ve ben kendime mimar demeye utanırım Mimar Sinan’ın karşısında dedi.Teknolojinin uç noktada olduğu bir ülkenin takdir ettiği,kimsenin haberdar olmadığı Edirne’yi tanıtıyor olmak benim için orijinal olmuştur hep.Hatıralarım içinde şunlarda oluyor elbet: çok geç kalınmış bir gezi diyen var benim için çok güzel gezi oldu diyen var bulunduğu yerin hakkını veremeyen , anlamayan insanlarlada karşılaşıyoruz oda beklentiyle alakalı bir şey, ama hepsi benim için aynı tatta aynı zevkte.

Page 11: Kapsul Plus Sayı 9

11

Lalenin aslında İslam

tasavvufunda,Osmanlı da

Türk-İslam eserleri

içerisinde Allahı temsil

ettiği bunu birçok tevafukla

tespit edildiği, ebru

sanatında kullanılmış olması

ama en önemlisi lalenin

Allah ı temsil etmesi….

Rehberlik yaptığınız sırada unutamayacağınız anınız var mı? Bahsettiğim gibi bu mimar olayında çok etkilenmiştim ve birde ters lale var

malumunuz Selimiye camisinde,o ters lale hikayesinin tamamen uydurma olduğunu anlatıyordum.Bu hikayenin içinde geçen lalenin aslında İslam tasavvufunda,Osmanlı da Türk-İslam eserleri içerisinde Allahı temsil ettiği bunu birçok tevafukla tespit edildiği, ebru sanatında kullanılmış olması ama en önemlisi lalenin Allah ı temsil etmesinden bahsediyordum. İçlerinden biri fotoğraf çekiyordu çok etkilendiğim bir hadise oldu.Makine ile laleyi çekti bildiğiniz lale makine da Arapça Allah lafsı çıktı.Yani Allah beni yalancı çıkartmadı öyle söyleyebilirim.Müthiş bir sahneydi duygusal anlar bile yaşandı. Birde Eski Camii de içeride hiçbir şey anlatmamıştım minberin sağ tarafında cennet bahçesi , cennet yolu dedikleri yer var Hızır makamı da diyorlar.Kalbi, yüzü temizliği belli olan kadıncağızın bir tanesi ‘Hocam ‘ dedi ‘’Kabe de duyduğum kokuyu aldığım zevkin aynısını burada da aldım burada ne var ?’’Anlattığımda büyük bir tasavvuf oldu aramızda.Birde hiçte hoş olmayan bir durum da yaşadım öğrencilere rehberlik ederken Sarayiçinde duygusal bir olay anlatıyorum.Tarihin acılarını anlatıyorum , arkada bir gereksiz gülüşmeler sataşmalar tarihin farkında olmadıkları pek hoşuma gittiği söylenemez.

Sizin için gezi rehberliği ne anlam ifade ediyor ? Benim için büyük bir aşk.Her gün bunu bir başkasına anlatmak Edirneli olup olmamak mesele

değil sabah kalktığımda karşımda bir kitle var ve bana şunu söylüyorlar; biz iki tane Çingene ve Selimiye camini görmeye geldik ama giderken hepsi ağlayarak gidiyor,böyle aziz bir şehrin aziz milletin burada yaşamış olduğunu görmek eserleriyle, maneviyatıyla beraber,tarihiyle, coğrafyasıyla,beraber olmak bizi çok etkiledi diyorlar.Bilmediğimiz bir gerçek, iyiki gelmişiz dedikleri bir şehir, bu beni kamçılıyor.Büyük dostluklar edindim yılda ortalama 1000 kişi geliyor gezdiriyorum.Üniversite öğretim görevlileri ,alanında uzmanlaşmış hocalar ,öğrenciler,arkadaşlar,esnaflardan, mahallelerden çok farklı kitlelerle beraber oldum, iyiki Edirne ye gelmişim diyerek dönüyorlar.

Dünyayı gezerken turist

olmak mı yoksa rehber olmak mı güzel?

Beklentiye bağlı bir şey bu.Rehber olmak çok güzel dünyayı gezerken rehber olmak çok isterdim ama gezmekte çok güzel fakat rehber olarak gezmek çok ayrıcalıklı bir şey olurdu.

Page 12: Kapsul Plus Sayı 9

12

’Başımı alıp gitmek istiyorum.’ dediğiniz zaman aklınıza neresi geliyor? Eğer Edirne deysem herkesten

kaçtığım yer, kafamı dinlemek istediğim tek yer Hıdırlı Tabyası. Şehre yukardan bakan Yıldırım mahallesinden gece mükemmel görüntü Selimiye , diğer tarafta Yunanistan, duaların geri çevrilmediği mekan benim için orası. Şehir dışında Bursa Kültür parkı . Yurdışında ise Japonya o

insanları ve teknolojilerini seviyorum .

Neden Edirne ?

Coğrafyasıyla,tarihiyle,acılarıyla,geçmişiyle,kozmopolitik yapısıyla benzeri olmayan il olarak görüyorum.300 bin şehit var ve böyle bir sahne başka bir yerde yok.Şükrü Paşa var.Osmanlı tarihinde kılıcı kendisine iade edilmiş ve bundan dolayı düşmanları tarafından takdir edilmiş. 153 günlük mücadelelerinde acılar çekilmiş. Üç nehrin buluştuğu ve birbirine paralel olup aktığı daha sonra birleşip kendini temizleyebilen Saroza dökülmüş olması başka bir olay.Eser sayılarıyla açık hava müzesi,maneviyatıyla çok yüklü

Evliyalar Şehri diyorlar.Selimiye camisinde Peygamber efendimiz in ‘Benim himayem altındaki İslamın son karakolu Edirne de bir cami yap.’ emrini alıyor İkinci Selim. Hacı Bayram Veli Hazretleri Peygamber efendimizi kubbenin altında görüyor manevi alemde soruyor nedir sizi bu şehre getiren ve bu camiye iltifat ettiren.’Bu şehir benim şehrim bu cami benim camim her kim bu camide ibadet ederse o benimle ben onunla beraberim .’diyor. İkinci Murat’ın üç rüya görerek üç devasa eseri var Muradiye,Üç şerefeli, Darül hadis…

Bu meslek için hangi özelliklere

sahip olmak gerekiyor? Israrcı, diksiyon noktalarında etki

bırakabilecek , insanların görüntüsüyle karşılayıp ,fikirleriyle uğurlanması ilkesini unutmamalı.Vizyon itibariyle de önde olmalı. Gelen grupların vizyonuna ayak uydurmalı.İşini sevmeli karşı tarafa değer vermeli karşı tarafın beklentilerine cevap vermeli.Yani nabza göre şerbet vermeli.Tarih beklentisi varsa tarihi yönden ağırlamak coğrafik,manevi yönden varsa bu yönden konumlu olması gerekir.

Bursa’nın oğlu İstanbul’un babası bir şehir burası, 12 yıllık başkent.Dünyada eşi benzeri

olmayan bir şehir..

Röportaj için Mete Arslan KONAK’a teşekkürler...

Page 13: Kapsul Plus Sayı 9

13

İlk kez 1901 yılında verilen Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülünün

1973 yılındaki sahipleri 3 etolog idi, Niko (Nikolaas) Tinbergen (1907-

1988), Karl von Frisch (1886-1982) ve Konrad Lorenz (1903-1989)

(Şekil 1). Bu üçlüden von Frisch’in bal arılarındaki (Apis mellifera) dans

dilini ortaya koyan çalışmaları ile Tinbergenin kazıcı arıların (Philanthus

triangulum) çok sayıdaki yuva arasından kendi yuvalarının giriş deliğini

bulurken görsel bilgiyi kullandıklarını gösterdiği çalışmaları böcek

duysal sistemleri ile ilgili çalışmaların bir bakıma öncüsü olmuştur.

Ösosyal bir yaşam tarzına sahip karıncaların doğada ya da yapay

şartlarla hazırlanmış laboratuar ortamında neler yapabildikleri hep merak

konusu idi. 1900’lü yılların başında Turner ve Lubbock isimli bilim

adamları karıncaların UV ışığa karşı duyarlı olduklarını ortaya

koydukları çalışmalarından bugüne kadar geçen sürede karınca

gözlerinin duysal kapasiteleri ile ilgili çok sayıda araştırma yapıldı.

Aslında karıncaların bilim adamlarının en çok ilgisini çeken özellikleri

çok ileri düzeyde gelişmiş koku algılamaları idi. Karıncalar dünyasının

bilinmeyenlerinin aydınlatılmasına yıllarını vermiş olan ve birikimlerini

“The Ants” ismiyle kitap haline getiren Bert Hölldobler ve Edward

Wilson karıncaları birer “yürüyen ekzokrin bez fabrikası” olarak

nitelemişlerdir (Hölldobler ve Wilson, 1990). Bu benzetmelerinde çok da

haksız sayılmazlar. Sıcak mevsimde doğaya indiğinizde sanki bir

otoyolda gidiyormuşcasına ard arda dizilmiş ve buldukları besin

kaynakları ile yuvaları arasında (yere bıraktıkları kimyasal koku izini

takip ederek) mekik dokuyan hasatçı karıncaları mutlaka

görmüşsünüzdür. Ya da piknik yaparken yerinden kaldırdığınız toprağa

kısmen gömülü bir taşın altında karşınıza çıkan ve taşın kalkmasıyla

birlikte alarm feromonlarının salınmasıyla çılgınlar gibi sağa sola panik

halinde kaçışan karıncalar. Sadece bunlar mı? “Ekzokrin bez fabrikası”

karıncalar vücutlarının değişik yerlerinde konumlanmış çok sayıdaki

bezin ürettiği hidrokarbon tabiatındaki onlarca kimyasal ile koloni

yaşamı için gerekli daha başka pek çok davranışlarını yönlendirmektedir.

Gelelim karınca gözlerine. Son yıllarda üzerinde araştırma yapılan bir

diğer konu da karıncaların neyi ve nasıl görebildikleri üzerine yoğunlaştı.

Eğer renk körü değilseniz mavi, yeşil ve kırmızı renge duyarlı koni

hücreleriniz ile görünür spektrumda yaklaşık 200 kadar rengi algılayıp

bunları birbirinden ayırt edebiliyorsunuzdur, diğer bir deyişle de

trikromatsınızdır. Bal arılarının da bizim gibi trikromatik bir renkli

görüşe sahip olmaları ise şaşırtıcı değil. 5 farklı reseptöre sahip bazı

kelebek türlerindeki pentakromatik renkli görme sistemi ise çiçekli

bitkilerin renklenmeleri ile birlikte evrildiği düşünülen bal arısı renkli

görmesine göre daha üstün durumda (Briscoe ve Chittka, 2001).

Küçük beyinler, parlak zekâlar; karıncalar.

Şekil 1. 1973 yılında Nobel

ödülü alan 3 etolog. Solda

Niko Tinbergen, ortada Karl

von Frisch ve sağda Konrad

Lorenz.

Dr. Volkan AKSOY

Page 14: Kapsul Plus Sayı 9

14

Karıncalar ise bir adım gerideler, yani iki farklı fotoreseptöre sahipler. Bu da

dikromat olmaları anlamına geliyor. Son çalışmalar ise karıncaların dikromat

olmalarına rağmen bir rengin iki farklı tonunun birbirinden ayırt edebildiğini

ortaya koymuş durumda (Camlitepe ve Aksoy, 2010). Bileşik gözlerini oluşturan

her bir yapısal birim olan ommatidyumlarda konumlanmış fotoreseptör hücreleri

karıncalara insanlarda olmayan bir özellik daha kazandırmıştır ki bu da güneşten

gelen ışığın oluşturduğu polarizasyonu algılama. Böylelikle özellikle çölde

yaşayan ve yuvadan ayrıldıktan sonra metrelerce mesafelerde gezip besin arayan

Cataglyphis cinsi çöl karıncaları polarize ışığın oluşturduğu polarizasyon

düzlemini algılayarak bir astronavigasyon yapmak suretiyle yuvalarına geri

Günümüzde gelişen teknoloji ile insanoğlu için artık bilinmedik yerlerde dahi gezinmek çok kolay. Uydular ile haberleşerek size hangi enlem ve

boylamda olduğunuzu söyleyen GPS cihazları artık mobil telefonlarımıza kadar

girdi. Bir gün aracınızla gideceğiniz yeri size söyleyen navigasyon cihazlarını kullanacağınızı düşünür müydünüz? Günümüzde artık kara, hava ve deniz yolu

ulaşımındaki navigasyon sorunsuz bir şekilde yürütülebilmekte. Peki karıncaların

bizden daha iyi navigatörler olduklarını biliyor muydunuz? “Nasıl peki”

dediğinizi duyar gibiyim. İşte sorunuzun yanıtı;

Başlamadan önce kendinizi uçsuz bucaksız yemyeşil bir merada

düşünmenizi istiyorum. Meranın tam ortasına sırt çantanızı koyuyorsunuz ve

düzensiz bir şekilde etrafta gezmeye başlıyor ve çantanızdan uzaklaşıyorsunuz.

Bir süre sonra çantanıza geri dönmek istediğinizde ne yaparsınız? Geri dönmek

için karar verdiğiniz noktadan başlar ve çantanızı bıraktığınız yöne doğru

gidersiniz. Genellikle etraftaki bir ağaç ya da çalıyı, güneşin gökyüzündeki

konumunu, çanta yakınında yer alan ve uzaktan da görülebilen büyük bir kaya

parşasını belleğinize yazmışsanız sorun yok. Onlara doğru yönelir ve çantanıza

ulaşırsınız. Peki, size çantayı bıraktığınız yeri gösterecek bir ipucu yoksa ne

Son çalışmalar ise

karıncaların

dikromat

olmalarına rağmen

bir rengin iki farklı

tonunun birbirinden

ayırt edebildiğini

ortaya koymuş

durumda .. Şimdi gelelim karıncaya. Bir futbol sahasının ortasında bir karınca

yuvası düşünün. Bu yuvadan çıkan aç bir karıncayı takibe aldığınızda hedefsiz

bir şekilde bir o tarafa bir bu tarafa gittiğini göreceksinizdir. Sahadaki altı pas

çizgisinden bir tanesinin üzerine de karıncanın bulması için küçük bir parşa sosis

koymuş olun. Siz karıncanın peşinden bir oraya bir buraya gide durun, karınca tesadüfî olarak sizin koyduğunuz sosisi bulduğunda şaşırtıcı olan ortaya çıkıyor.

Metrelerce ve karmakarışık bir rota takip etmesine rağmen sosisi bulan karınca

ağzında sosis ile yuvaya geri dönmeye başlıyor ve bunu esnada da besini aldığı noktayı yuvasına bağlayan doğrusal yolu takip ediyor. Şaşırtıcı değil mi? 1

mm3’lük bir hacime sahip bir beyin ve böylesine nokta atışı şeklinde hedefine

hatasız yönelip yuvaya ulaşabilmesi.

Açıklaması ise bir denizcilik teriminin mekanizmasında gizli; hesabi

seyrüsefer (path integration ya da dead reckoning, Şekil 2). Mekanizması

kısaca şöyle; yuvasından ayrılan ve besin arayan bir karınca yaptığı yer

değiştirme ve dönüşleri sürekli olarak kaydederek belli bir anda bulunduğu

nokta ile yuvası arasında doğrusal bir rota oluşturmakta ve istediği zaman

yuvasına direkt olarak dönebilmektedir. Tabii burada sadece yer değiştirm,

dönüşler, odometrik bilgi gibi hataya maruz bilgiler kullanılmıyor. Eğer varsa

etraftaki görsel bilgi ya da göksel ipuçları da destek bilgi olarak kullanılmakta.

Karkaşık bir matamatik hesabı gibi görünen bu mekanizmayı şu ana kadar

birkaç karınca türünün başarılı bir şekilde kullandığı tespit edilmiş.

Page 15: Kapsul Plus Sayı 9

15

Şekil 2. Yuvasından besin aramak için ayrılan ve

besine ulaştıktan sonra yakalanarak uzaktaki bir

noktada salınan karıncanın takip ettiği rotalar. a)

Karıncanın besin arama gezisi esnasındaki düzensiz

rotasına dikkat edin. b) beslendikten sonra yuvasına

dönmek için harekete geçen karınca geri dönüş

yolculuğunun başında yakalanarak uzaktaki bir

noktaya (yer değiştirme noktası) taşınarak burada

salıverilmiş. Karıncanın sanki yuvasına

dönüyormuşçasına doğrusal bir yol izlediğine dikkat

edin. Eğer yer değiştirilmemiş olsaydı, yuvasına

ulaşmış olacağı noktaya geldiğinde karınca yuvasını

bulamayınca sistemik bir araştırma davranışına başlar

(Wolf, 2011’den).

Görme ile başlayıp konuyu hesabi seyrüsefere getirdim. Kısaca

karıncaların görüşlerinden de bahsetmek istiyorum. Görsel çözünürlükleri

nispeten kötü de olsa karıncaların çevrelerindeki çalı, ağaç, taş vb gibi görsel

bilgi sağlayabilecek objelerin şekil, büyüklük ve birbirlerine göre olan

konumlarını öğrenebildikleri bilinmekte. Son yıllarda yapılan çalışmalar ise

karıncaların görüş alanları içindeki çok geniş bir panoramik görüntüyü dahi

kullandıklarını kanıtlayan veriler sunmakta.

Dünyayı birlikte paylaştığımız tanımlanmış 12000’den fazla sayıdaki

karınca türünün bizlere göstereceği daha çok bilinmeyen yönleri olduğu

muhakkak. 2006 yılında Canberra Üniversitesinden Prof. Madyam Srinivasan

ve arkadaşlarının “Invertebrate Vision” isimli kitabındaki kaleme aldığı

bölümün başlığı konuyu çok iyi özetliyor: Small brains, smart minds; vision,

perception, navigation and “cognition” in insects.

Kaynakça; Briscoe, A., Chittka, L. (2001). The Evolution of Color Vision in Insects. Annu. Rev. Entomol. 46: 471-510. Camlitepe, Y. And Aksoy, V (2010). First evidence of fine colour discrimination ability in ants. The Journal of Experimental Biology. 213: 72-77. Hölldobler, B and Wilson, E. O. (1990). “The Ants” Springer, Berlin, 732 pp.

Srinivasan, M., Zhang, S. and Reinhard, J. (2006). Small brains, smart minds: vision, perception, navigation and 'cognition' in insects. In “Invertebrate Vision (Ed: Eric Warrant, Dan-Eric Nilsson). Cambridge University Press, 493 pp. Wehner, R. (1984). Astronavigation in insects. Annu. Rev. Entomol. 29; 277-298. Wolf, H. (2011). Odomerty and insect navigation. The Journal of Experimental Biology. 214: 1629-1641.

Page 16: Kapsul Plus Sayı 9

16

Rus araştırmacıların geçtiğimiz yılın başlarında sondajla ulaşmayı başardığı Antarktika’nın 15 milyon yıllık Vostok Gölü’nde, bugüne kadar eşine rastlanmamış bir bakteri bulunduğu açıklandı. Vostok Gölü’nün yüzeyini kaplayan buz tabakasının yaklaşık 3800 metre altında keşfedilen bakteri, 15 milyon yıldır dış dünyadan izole bir şekilde yaşıyordu. Açıklamayı yapan St. Petersburg Fizik Enstitüsü’nden Sergei Bulat, “Bulduğumuz bakterinin bugüne kadar tanımlanmamış olduğunu, belli bir sınıfı bulunmadığını söyleyebilirim” dedi. Bakterinin DNA’sı üzerinde yapılan analizler, canlının

genetik yapısının yüzde 86’sının, bilinen bakterilerden farklı

olduğunu ortaya koydu. Bulat, elde edilen bulguların, “bakterinin

yeni bir canlı türü olduğuna işaret ettiğini” söyledi.

Antarktika’da 15 milyon yıllık bakteri bulundu

YENİ NUMUNELER TOPLANACAK Sahip olduğu jeolojik özellikler

sayesinde, Jüpiter’in uydusu Europa ile

Satürn’ün uydusu Enceladus’un coğrafi

özelliklerini anlamak için de büyük

önem taşıyan Vostok Gölü, milyonlarca

yıl boyunca çok farklı jeo-kimyasal

süreçlerden geçti. Üzerindeki buzul

tabakası, Vostok Gölü’nün en azından

400 bin yıllık bir paleoiklim süreçten

geçtiğini ortaya koyarken, bilim

insanları gölde bugüne kadar izine

rastlanmamış canlı türleri

bulunabileceğini belirtmişti.

Rus araştırmacılar,

‘bilinmeyen bakterinin’

bulunmasının

ardından, Mayıs

ayında gölden yeni

numuneler alarak yeni

analizler

gerçekleştireceklerini

belirtti.

Naki YARDIMCI

OLAĞANÜSTÜ CANLILAR Vostok Gölü’nün çok sayıda

organizmaya ev sahipliği

yapma olasılığını artıran bir

diğer özellik, gölün oksijene

aşırı doymuş olması. Göldeki

oksijen oranı, dünyadaki tatlı

su göllerindeki oksijen

oranının neredeyse 50 katı.

Page 17: Kapsul Plus Sayı 9

17

Sosyobiyoloji, davranışlarımızın temelinde biyolojik sebeplerin yattığından

bahseder. Davranışların kökeni için genetik nedenleri işaret eder.

Varlığımızın nihai nedeni, genlerdir. Bizlerde onları var ederiz bir bakıma.

Kültür öğelerini genetik yapımızdan gelen koşullanmaları gözardı ederek

açıklamaya kalkışmamız, bizi yanlış sonuçlara götürebilir.

SOSYOBİYOLOJİK BİR BAKIŞ:DAVRANIŞLARIMIZIN KÖKENİ

Sosyobiyoloji, insan davranışları ile ilgili günümüz kuramları arasında,

insanı tümüyle çevre koşulları tarafından oluşturulan bir varlık olarak

gören B.F. Skinner ekolü ile insanı tümüyle bencillik ve saldırganlık

içgüdülerinin tutsağı bir yaratık olarak gören Konrad Lorenz ekolünün

karşıt kutupları arasında ortalama bir yere yerleşiyor.

Sosyobiyoloji, Freud ekolünü andırır şekilde, doğuştan sahip olduğumuz

nitelik ve özellikleri vurgular, fakat çevrenin koşullandırıcı etkisini de

inkâr etmez. Sosyobiyologlara göre, davranışların kökenini, herbirimizin

doğuştan sahip olduğu genlerde saklıdır; çoğu davranışlarımızın

kökenini biyolojik programlanmamızda aramak gerekir.

Özge BİÇEROĞLU

Araştırma, bilme isteği

insanın doğasında

mevcuttur.

Page 18: Kapsul Plus Sayı 9

18

Davranışlarımızın kökenini anlamamız için, hayvanca

düşünebilmeyi başarmamız gerekir. Yeni doğmuş bir çocuğu

düşünün. Fazlasıyla “ilkel” davranışlar sergiler. Tek bir davranışla,

isteklerini anlatmaya çabalar; ağlayarak. Sonra çocukluk dönemini

ele alalım; gayet ilkel sesler çıkarır, oyunlar icat eder, kural tanımaz

ve zamanla hırçınlaşır hatta saldırganlaşır. Bir şempanze yavrusuyla

aramızda önemli bir fark vardır aslında. O da insan yavrusunun

mutlak aciziyetidir.

Buradan yola çıkarak, insan yavrusunda, bir şempanze yavrusunun

davranışlarına paralel davranışlar gözlememiz zor olmayacaktır.

Şempanze yavrusundaki ağız şapırdatmanın insan yavrusundaki karşılığı

gülmektir örneğin. Bunun herhangi bir kültür için değişiklik gösterdiğini

savunabilir miyiz? Sanmıyorum.

Kültürleme tabi ki çok önemli bir süreçtir. Fakat rasyonel bir bakış açısıyla

aslolanın yahut temelin genetik miras olduğu vurgulanmalıdır. Evrimsel

süreç, her tür için çeşitli kazanımlara ve kayıplara neden olmuştur. Yemiş

yiyici atalarımızı, avcı-etçil bir hale sürüklemiş; nerede akşam orada

sabah şeklindeki yaşantısını, sorumlulukların arttığı bir üsse bağlamıştır.

Bugün, cinselliğimizde, beslenmemizde, saldırganlığımızda, kısacası

yaşantımızda bu mirastan kesitler görmekteyiz, görmeliyiz de. Anlaşılıyor

ki davranışlarımızın kökenini bilmek, bunun üzerine gerçekçi bir biçimde

düşünmek, bizlere zaman zaman ağır geliyor. Ancak unutulmamalıdır ki,

insan her şeyi merak ederek, her şeye burnunu sokarak insan olmuştur.

Araştırma, bilme isteği insanın doğasında mevcuttur.

Sosyobiyoloji kuramı, bu sürecin aslında genetik alanda gerçekleştiği

inancındadır. B. F. Skinner ve Konrad Lorenz Ekolünü ele alırsak; Evrim' in

yalın bir mantığı izlediğini ileri sürdüklerini görürüz. Organizmaların,

bencillik veya türdeşleri hesabına özveri davranışlarında, olabilecek olan

en çok sayıda geni bir sonraki kuşağa aktarmak hedefinin belirleyici öğe

olduğu görüşünde birleştiklerini de görmekteyiz. Buna göre, her

organizma, bencillik ile diğerleri için özveri arasında, evrim açısından

geçerli bir oran gerçekleştirebildikleri ölçüde yaşam savaşında başarılı

olmaktadır. Yeterince bencil olmayan bir organizma bu savaşımdan yenik

çıkar; gereğinden fazla bencil olan bir organizma ise, karşılıklı

yardımlaşma ilkesini görmezden geldiği için eninde sonunda yine yenik

düşer, ya da zamanının ve enerjisinin büyük bölümünü yararsız

saldırganlık davranışları ile tüketir.

Page 19: Kapsul Plus Sayı 9

19

Bu Şehrin sokakları en çok çocukluğumu

hatırlatır bana... Şehire ilk geldiğimde çocuktum çünkü,

Üniversiteli olma heyecanıydı beni bu şehire

getiren...

Ama çocuktum daha ...

Herkesin bildiği çocukluk işte...

yastığa gömüp kafamı uyumak istiyordum

sadece

kalabalık bir gençlik içerisinde yalnız bir

çocukluk ...

Büyümeye direniyordum üstelik

zamana kafa tutup.. sustum

konuştum

çalıştım

uyudum

sevdim

ve birazda yazdım...

aslına bakarsanız en çok ta yazdım.

Okuyana çoğu kes 'Vay be' dedirten yazılardı

üstelik

uzaktayken yazmak güzeldi çünkü

aileden,sevgiliden,nişanlı-sözlüden,dostlardan

ve böyle olunca yazmak güzel bir eylemdi tek başına yapılan

hiç bir eylem bitmiyordu üstelik göz yaşartıcı

bombalamalardan...

Aycan BOZER

Sonra durdum baktım

uzaktan izledim önce akıp giden hayatı

bir gün baktığım o hayata daldım

üstelik uyanmadan sonuna kadar... Hayatımın hiç bir anı yoktur ki böyle

sancılı başlayan

ve hiç bir anı tanıklık etmemiştir ki gözü yaşlı, tüm yürekler de hüzün yaratan...

Tam 63 insan

63 kazanmış,seçilmiş can önceleri yabancı

sonraları can ciğer kuzu sarması

dost,arkadaş sevgili

sonraları eş ve aile bireyi olan bile var ilk tanışma gününde ayarlanan halı saha

maçları

aynı haftasına ormanda piknik ve bisiklet turları

sınıf içi arkadaşlar ile tanışma telaşları

laboratuvar içi şakalaşma turları sınavlar da ki yusuf yusuf havaları

geçmiş yıllardan kalan efsane fısıltıları

sınavda düşülen komik durumları

uykusuz gelinen arka sıraları ay başı yatan burs paraları

ay sonu kalan makarnaları

kapıya dayanan alacaklıları

Hangi biri yazılabilir ki

koca bir 4 yıl

koca dediğime bakmayın en son

benim gibi 4 yılda bitirenler için kısacık bir yıl parçası bile sayılır.

gülerek, eğlenerek, okuyarak,

öğrenerek, ağlayarak hep beraber geçti yıllar jet hızıyla...

ve ben bıraktım yazmayı okul

yıllarımda ki tanıklığım sırasında bir gün beyaz bir rulo parçası

tutuşturdular elimize

bitti dediler.

tebrikler, alkışlar,hediyeler... gittik....

ayrıldık her birimiz ücra bir köşesine

güzelim vatanımın

Sonra yazdım...

yeniden sıfırdan

hiç bırakmamış, ayrılmamış gibi

beyaz sayfalarım dan

yeniden yazdım geride kalan dönüp de baktığımda

yüzümde gülücükler oluşturan

O güzel şehri yazdım ne varsa yazdım akılda kalan

dedim ya

en çok ta yazdım...

hatırlanmaya değer şeyleri....

Kısacık bir yazıya

güzel bir başlangıç hüznü ayrılık acısı

aile hasreti

sevgi eksikliği dostluk, arkadaşlık, kardeşlik sevgisi

öğretmenler ile olan

başka yerde göremeyeceğiniz

sımsıcak bağı 4 yıl sonun da oluşan o kederli ve

kasvetli havayı yazmamı isteyen

sevgisini ve saygısını kelimeler ile anlatamayacağım çok değer

verdiğim Ayşegül hocama

kelimelerin yetersiz, özlemlerin çok olduğu bir yazı armağan ediyorum....

(unutmak kolay olan. asıl olan bizim

fakülte deki gibi unutulmamayı başarmak ....)

Page 20: Kapsul Plus Sayı 9

20

KİTAP

MÜZİK

FİLM

EN

YE

NİL

ER

Page 21: Kapsul Plus Sayı 9

21

İlmi ile amel etmeyen âlim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne

gibidir...

(İmam Gazalî)

Bazen diyorum ki; ‘’ne olacak söyle gitsin’’.. Sonra diyorum ‘’ Söyleyince ne

olacak, sus bitsin’’...

( Mevlana)

Sevdiklerinize zaman ayırın, yoksa zaman sevdiklerinizi sizden ayırır…

(Willam Golding)

Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor ? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi

dönmüyor ? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin ?

O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; Her insan

ölecek yaşta ...

(Şems-i tebrizi )

Mey biter saki kalır

Her renk solar haki kalır

İlim insanın cahilliğini alsada

Hamurunda varsa eşeklik, baki kalır...

( Fuzuli)

Page 22: Kapsul Plus Sayı 9

22

https://www.facebook.com/KapsulPlus2013

https://twitter.com/kapsulplus

Görüş ve önerileriniz için;

[email protected]