Top Banner
Kanun Adamı; Toktay Sökmen 05 TOKTAY SÖKMEN Toroslardan kopup gelen Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile beslenen Çu- kurova’nın ‘bereketli’ toprakları Tür- kiye’yi doyuracak üretimi yaparken, Adana’da hayatın her alanında boy veren önemli şahsiyetler de, ülkenin ekonomik ve kültürel alandaki açlı- ğını gidermeye çalışırlar. Edebiyat, sinema, müzik, tiyatro baş- ta olmak üzere neredeyse sanatın tüm alanlarında Adana, Türkiye’ye güç katan, yön veren, memleketin, sosyal ve kültürel kalkınmasında önemli katkılar sunan insanlar yetiş- tirmiştir. Yaşamın bir gerçeği olarak düşünür- sek; (ister gündelik yaşamın sıradan- lığında yitip gitsinler, isterse belli bir alanda kendini ispatlamış olsunlar) insanlar genellikle kendileri için ça- lışmaya ve kendileri için hayat basa- maklarında yükselmeye öncelik ve- rirler. Ancak kalıcı olmanın onuruna ulaşanlar, sadece kendini düşünme- yen, yaşadığı toprağa, onun insanına, ülkesine borcu olduğunu hissederek uğraş verenlerdir. Bu kitapçıkta işte böyle bir insanı, hiç bir amatör veya profesyonel destek almadan, sadece çalışarak başarıp, başarısını paylaşarak da çevresini değiştiren bir Adanalı’yı anlataca- ğız. Hayatı müzik, müziği de hayat olarak gören bir anlayışı benimseyen “Kanun Adamı” Toktay Sökmen’dir konumuz. Burada Kanun’u ilk akla geldiği gibi hukuksal terim olarak değil, bir mü- zik enstrümanının, bir çalgının adı olarak kullanmaktayız. Kanun; Hukuksal terim olarak eti- molojik anlamda Latince kökenli bir kelime olup, Kanon, kural ve ki- lise yasaları anlamından türemiştir. Gündelik dilde kullanılan kânun, toplumsal yaşamı düzenleyen kural- lar bütünü yani yasadır. Müzik teriminolojisinde kanun, Eski Yunanca’da Organon sözcüğünden Arapça’ya erqânun şeklinde geçmiş olup, her tür müzik aletine verilen genel bir addır. Klasik Türk Müziğinde ise kanun, çeng ailesinden geldiği bilinen, dik kenar yamuk şeklinde, sol ucu kıvrık uzantılı, tahta bir tablanın üzerinde çeşitli uzunlukta ve kalınlıkta telle- rin, makamları oluşturan seslerin doğru çıkmasını sağlayan mandalla- rın bulunduğu, işaret parmaklarına takılan mızrapla çalınan bir müzik aleti olarak tanımlanabilir. Gösteriş- li sesi ve tatlı âhengiyle birlikte, icrâsı hüner isteyen bir çalgıdır.
19

Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

Aug 09, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

Kanun Adamı;Toktay Sökmen

05TOKTAY SÖKMEN

Toroslardan kopup gelen Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile beslenen Çu-kurova’nın ‘bereketli’ toprakları Tür-kiye’yi doyuracak üretimi yaparken, Adana’da hayatın her alanında boy veren önemli şahsiyetler de, ülkenin ekonomik ve kültürel alandaki açlı-ğını gidermeye çalışırlar.Edebiyat, sinema, müzik, tiyatro baş-ta olmak üzere neredeyse sanatın tüm alanlarında Adana, Türkiye’ye güç katan, yön veren, memleketin, sosyal ve kültürel kalkınmasında önemli katkılar sunan insanlar yetiş-tirmiştir.Yaşamın bir gerçeği olarak düşünür-sek; (ister gündelik yaşamın sıradan-lığında yitip gitsinler, isterse belli bir alanda kendini ispatlamış olsunlar) insanlar genellikle kendileri için ça-lışmaya ve kendileri için hayat basa-maklarında yükselmeye öncelik ve-

rirler. Ancak kalıcı olmanın onuruna ulaşanlar, sadece kendini düşünme-yen, yaşadığı toprağa, onun insanına, ülkesine borcu olduğunu hissederek uğraş verenlerdir. Bu kitapçıkta işte böyle bir insanı, hiç bir amatör veya profesyonel destek almadan, sadece çalışarak başarıp, başarısını paylaşarak da çevresini değiştiren bir Adanalı’yı anlataca-ğız. Hayatı müzik, müziği de hayat olarak gören bir anlayışı benimseyen “Kanun Adamı” Toktay Sökmen’dir konumuz.Burada Kanun’u ilk akla geldiği gibi hukuksal terim olarak değil, bir mü-zik enstrümanının, bir çalgının adı olarak kullanmaktayız.Kanun; Hukuksal terim olarak eti-molojik anlamda Latince kökenli bir kelime olup, Kanon, kural ve ki-lise yasaları anlamından türemiştir.

Gündelik dilde kullanılan kânun, toplumsal yaşamı düzenleyen kural-lar bütünü yani yasadır.Müzik teriminolojisinde kanun, Eski Yunanca’da Organon sözcüğünden Arapça’ya erqânun şeklinde geçmiş olup, her tür müzik aletine verilen genel bir addır. Klasik Türk Müziğinde ise kanun, çeng ailesinden geldiği bilinen, dik kenar yamuk şeklinde, sol ucu kıvrık uzantılı, tahta bir tablanın üzerinde çeşitli uzunlukta ve kalınlıkta telle-rin, makamları oluşturan seslerin doğru çıkmasını sağlayan mandalla-rın bulunduğu, işaret parmaklarına takılan mızrapla çalınan bir müzik aleti olarak tanımlanabilir. Gösteriş-li sesi ve tatlı âhengiyle birlikte, icrâsı hüner isteyen bir çalgıdır.

Page 2: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

07TOKTAY SÖKMEN

KANUN

Fârâbî’nin icât ettiğine inanılan ka-nun, tellerinin çokluğu dolayısıyla, diğer sazlara akort sağlar. Diğer ens-trümanların akordu bozulduğunda kanunun verdiği ses ile onların akor-du yapıldığından dolayı bu müzik aletine kanun denilmiş. Bütün sazla-rın kanunu, yani temeli.Çalgısının akordu bozulan, kanun çalana bakarak ondan ses alır, akort yapar, sazların hepsine yapılacak akortta ondan ses alınır. Kanun 24 veya 27 telli bir sazdır. Her perdedeki sesi üç tel tınlatır. Üç telden oluşan her perdede diyez, bemol ve koma sesleri ayarlayabilen mandalları vardır. Bu yapısıyla piya-nonun ses sistemine benzer. Kanun kullanım amacına göre 24-25-26 ses-li olarak yapılır. Bunun karşılığı 3,5-4 oktavdır. İnsan sesi ile birlikte icra edilen tüm sazlar bu ağırlıktadır.Türk sanat müziğinde kullanılan profesyonel kanun 26 perdeli olup, her perdeye üçer tel takıldığından toplam 78 tellidir.

TOKTAY SÖKMEN’İN KANUNU

Toktay Sökmen ve kanun serüveni-nin başlangıcı ise, küçük yaşta an-nesinin vefatından kısa süre sonra, babasının; “Bu evde mâtem bitti, ar-tık ağlayan kimseyi görmeyeceğim.” deyip kamış kaval ve mandolini gös-tererek “Bunları çalacaksınız.” deme-

sine dayanır.Kısa sürede müziğe âşina olup, çay bahçesi ve eğlence mekanlarında kanun çalması, mûsikî dernekleri vasıtasıyla Adana halkının müziği tanımasına, sevmesine ve mûsikî-nin esaslarını öğrenmesine katkıda bulunması;“Ağaç yaş iken eğilir” atasözünü esas alarak, her alanda olduğu gibi müzik eğitiminin de çocuk yaşta verilme-si gerektiği düşüncesiyle, Adana’da 1989 yılında Türkiye’nin ilk çocuk korosunu kurması;Sanatı seven, bir sanat dalına ilgi du-yan, bu alanda gayret gösteren kişi-lerin ister çocuk, ister yetişkin olsun, dürüst, iyi insan olacağı kanaatiyle yaklaşık 50 yıldır mûsikî cemiyetle-rinde Adanalılar’a müzik eğitimi ver-mesi, 65 yıldır müzikle uğraşısının 60 yılında kanun icrâsı yapması;Bu adanmışlıkta, insanların toplum-sal mutluluk ve düzenini sağlayan kanun ile neredeyse aynı amaçla uğ-raşı verip müziğin gücünü kullana-rak bireyin estetik, ahlak ve erdemin dışına çıkmasını önlemeye çalışması;Kanun icrâsı ile kendi yaşantısını idâme ettirirken, her iki manada ka-nunu önce kendi yaşamının temeline alarak dizayn etmesi, sonra bunu bir anlayış, yaşam biçimi olarak Adana-lılara sunması;“Kanun”la ve kanun gibi yaşamıyla Adanalıya örnek olması,Toktay Sökmen’i Adana’ya güç ve-renler projesine dahil etmiştir...

AİLESİ-İLK YILLAR

Adana Devlet Hastanesinde çalış-makta olan sağlıkçı anne-babanın ikinci çocuğu olarak, 1939 yılında dünyaya gelmiş Toktay.1876-77 yıllarına karşılık gelen 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle Gümüşhane’den ay-rılmak zorunda kalan annesi, İstan-bul’da devlet himâyesinde hemşirelik eğitimi almış, ardından Adana Dev-let Hastanesine hemşire olarak atan-mış. Bir süre çalıştıktan sonra aynı kurumda idare müdürü olan baba-sıyla evlenmiş.Toktay henüz bebekken, 1938 yılın-da Türkiye’ye katılmasından birkaç yıl sonra Hatay’a göç etmişler. Ha-tay’da görevlendirilen ilk memurlar-dan olan annesi ve babası görevlerini burada altı yıl sürdürmüşler. Annesi-nin hastalanması üzerine sağlık im-kanları daha iyi olan Adana’ya geri dönmüşler. Babası Suphi Sökmen 1945 yılında, Adana Belediyesi’nde memur olarak yeni görevine başla-mış, yıllarca başarılı ve dürüst çalış-maları sonrası belediyede en yüksek memurluk olan, başkan yardımcılı-ğından emekli olmuş.

FARABİ870’li yıllarda Türkistan’ın Farab şehrinde doğan, felsefe, matematik, mantık, siyaset bilimi ve musiki ala-nında eserleri bulunan, 950 yılında vefat eden filozof ve bilim adamıdır.

Page 3: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

09TOKTAY SÖKMEN

EVLİLİK HEDİYESİ

“O yıllarda kadınların dışarıya fazla çık-mamaları, sosyal hayatın zayıf oluşu, özel-likle tutumlu oluşu nedeniyle annem epey para biriktirmiş. ‘Başını sokacak ev sahibi olmak’ deyiminden hareketle, annem Te-pebağ’da iki oda bir sofa evi satın almış ve nikah hediyesi olarak evin anahtarını ba-bama vermiş. Babam ‘Evlendiğimiz zaman yastığımız yoktu, kafamızı bohçaya koyar-dık, ama evimiz vardı.’ Sözleriyle annemin çok doğru bir tercih yaptığını belirterek, eşini takdirle anar, ev sahibi olmanın öne-mini vurgulardı.” diyerek evlerinin alınış hikayesini anlatır Toktay Hoca.Savaş yıllarının sıkıntılarıyla, çalışma haya-tının zorluklarına karşı direnemeyerek bir süre sonra hastalanan, Hatay ve Adana’daki doktorların tedavi edememeleri üzerine, 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini, bu derde derman olarak babasının düşündüğü “se-yahatten” bahseder.“…Doktorların çare bulamaması üzeri-ne babam bunun sıla hastalığı olduğunu, memleketine gidip akrabalarını görmesi-nin iyi geleceğini söyleyince, ailece trenle Kayseri üzeri Erzincan’a, oradan da Gü-müşhane’ye, köye, at arabası ile yorucu yolculuk sonrası ulaştık. 1947 yılıydı, Tanrı misafiri diyerek çaldığımız kapıyı açanlar bizimle ilgilendiler, yemek ikramının ar-dından sohbete başladık, annemin akra-balarıyla tanıştık. Annemin köyünde kısa süre kaldıktan sonra geri döndük, bu yol-culuğu hiç unutamam. Üç gün sabahtan

akşama kadar at sırtında gittik, bir kişi de çıkıp ‘Nereye gidiyorsun, ne yaparsın, ce-binde ne var?’ şeklinde bir soru sormadı. Terör yoktu, insanlar güvenlik içindeydi.Aradan geçen onca süreye rağmen şimdi-lerde o huzurlu ortamın uzağında oluşu-muz çok üzücü...”Zamanımızda bile en ölümcül hastalıkla-rın başında gelen, tedavide tam olarak ba-şarı sağlanamayan bu illete annesi 1949’da, Toktay on yaşındayken yenilir... Annesinin hastalığına tıp çare bulamamış-tır. Ancak o tarihlerde küçük yaşta olan Toktay Sökmen yıllar sonra hayat arkada-şının da benzer, amansız hastalığa yakalan-dığını öğrendiğinde tedavi yöntemini bili-yordu... MÜZİK...

DO… RE… Mİ … Yaşamın Rengi...

TEPEBAĞ MAHALLESİ HAKKINDA

Tepebağ Mahallesi Adana’nın hatta dünyanın en eski yerleşimlerinden bi-ridir. Tepebağ Ortaokulu’nun inşaatı sı-rasında temel kazısından çıkan ve şimdi Newyork Metropolitan Müzesi’nde bu-lunan Sansneferu isimli heykelin 4000 yıl yaşının olduğu düşünülürse, mahal-lenin eskiliği daha iyi anlaşılır. Çok de-ğil 70-80 yıl önce, yani tam da Toktay Sökmen’in annesi oradan ev aldığında, Tepebağ Adana’nın en zengin mahalle-sidir. Bu yüzden Adana’da “Kız alacak-san Tepebağ’dan alacaksın” diye bir söz vardır.

Page 4: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

11TOKTAY SÖKMEN

İNSAN VE MÜZİK

Müzik, duygu ve düşünceleri ifade eden seslerin düzenlenmesi sanatı-dır. Müzik, yaşamın her evresinde ve hemen her alanında insanı saran, insanın onsuz yapamadığı bir olgu-dur. Ana karnında, kucağında, be-şikte, evde, sokakta, iş yerinde, okul-da, araçlarda, eğlenme ve dinlenme yerlerinde, radyo ve televizyonda, tören ve toplantılarda müzikle iç içe oluruz. Hayat karşısında sessiz kala-mayan insan, farklı müzik türleriyle duygu ve düşüncelerini, arzularını, izlenimlerini, amaç ve dileklerini anlatır. Her müzik türünün ortak ko-nusu insâni değerlerdir; Sevinç, aşk, üzüntü, keder, mutluluk, acı, özlem, tutku, protesto, yalvarış ve insanın nice ruhsal halleri...Doğduğu çevrede müzikle etkileşim içinde olan insan bazı müziksel dav-ranışlar kazanır: Dinleme, benzetme, oynama, mırıldanma, tempo tutma, ıslık çalma, söyleme, tıngırdatma, beğenme, çalma, eleştirme, üretme vb....Bu davranışların temelinde “müzikle anlaşma” vardır. Müzik insana ken-dini tanıma, kendini gerçekleştirme, kendini anlatma ve hatta aşma ola-nağı verir. Dünyanın neresinde olur-sa olsun, rengi, ırkı, inancı, cinsiyeti, yaşı, sosyal konumu, ekonomik du-rumu ne olursa olsun, sözlerini an-lamasa ve türünü bilmese de insanlar duyduğu müzikteki ezginin, ritmin

etkisinde kalabilmekte, o parçanın duygu ve heyecanı kişileri sarmak-tadır. Yerel müzikle birlikte dünya müziği kavramı gelişmekte ve müzik yoluyla insanların birbirini tanıma-sı, iletişim kurabilmesi imkanı çağın teknolojisinin de yardımıyla gittikçe artmaktadır. İnsanlar müzikle bir-likte birbirine el uzatmakta, ötekini anlamaya çalışmakta. Karşılıklı ko-nuşmayan, birbirinin lisanını bilme-yenler müzikle ‘müzik merkezli’ an-layışı geliştirmekteler.Müzik bir üst dildir. Günümüz-de yaygınlaşmaya başlayan dünya müziği kavramının özünde, bütün halkların müzik yoluyla birbirini ta-nıyabilmesi, birbiriyle iletişim kura-bilmesi gerçeği yatar. Nerede olursa olsun insanlar müzikle birbirlerine el uzatırlar. “Eski Yunan kökenli olan musiki, musika, müzik yerine perilerin ko-nuştuğu dil, Osmanlı’da ise melekle-rin dili denilmiş, eski çağlardan beri müziğe doğaüstü özellik atfedilmiş-tir. Müzik, hem sanat hem de bir bi-limdir. Duygusal olarak algılanışının yanı sıra akıl ile de kavranabilir. Bu özelliği ile bireyin ve toplumun du-yuş ve biliş açısından, durumunu be-lirlediği gibi gelişimini de etkiler”.

MÜZİĞE MERHABA “Annemin vefatından bir hafta son-ra, evde matem havasının bittiğini söyleyen babam: ‘Ağlamak yok artık

hüzün bitti hep beraber zorlukla-rı yeneceğiz, mandolin ve kaval var, bununla uğraşın. Param oldukça başka müzik aleti de alacağım’ dedi. Kısa süre sonra eve bir ud getirdi. Bu aletin nasıl çalınacağını sordu-ğumda;’ sen şarkı söyleyebiliyorsun, bunu birinden mi öğrendin, bu aleti de uğraşırsanız çalarsınız.’ demesiyle, ağabeyimle birlikte çalmaya başla-dık.” diyerek hayatında esas alacağı, sürekli takip edeceği çizgi ile tanış-masını anlatır Hoca.Artık hayatında hep müzik vardır. Yaşamın temeline, taştan sağlam olan müziği koymuştur.Bu yöntem, Hoca’nın ilerideki müzik başarısının ve sevinçlerinin ilk adımı olacaktır. Anne yokluğunun acısını, üzüntü-sünü müzikle ilgilenerek unutulabi-leceğini düşünen babasının bu fikri, bir yeteneğin ortaya çıkmasını sağlar.

KANUN MERAKI

Onun kanuna ilgi duymasının nede-ni annesini kaybetmesinden sonra, kardeşiyle kendisine şefkat ve yakın-lık gösteren, kanun dinlemeyi ve çal-mayı çok sevdiğinden, sürekli hayal ettiğinden söz eden kirvesinin kızı-nın yaklaşımları olmuş.Mandolin ve ud çalsa da, aklı kanun-da olan Toktay’a o sırada ekonomik durumu iyi olmayan babası “Ada-na’da kanun yok... Ama ortaokulu bitirirsen mükafat olarak sana kanun alacağım” demiş.

Page 5: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

EĞİTİM

Hoca: “Küçük yaşta annemi kay-betmemin üzüntüsü, anne yok-luğunun getirdiği problemler, yarattığı olumsuz etkiler derslere ilgimi azalttı. Öğretmen çarpma sorusu sorduğunda ben cevabı bölme yaparak bulmaya çalışır-dım. Gösterdiğim gayretle birlik-te, öğrenim gördüğüm İstiklal İl-kokulu Müdürü’nün, ‘Annesinin vefatı çocuğu çok üzmüş, fazla zorlamayın’ sözlerinin bitirme sınavında başarılı olmamda ve ilkokul mezuniyetimde payı var-dır.”“Derslerimde zaman zaman zor-lansam da babam bana hep des-tek olmuştur. Ortaokulda birinci sınıfta kalmama rağmen, babam ‘Okuluna devam etmişsin, okul-dan kaçmamışsın, sen dürüst ço-cuksun, sosyal davranış notların yüksek...’ şeklindeki yaklaşımı be-nim daha gayret göstermemi sağ-ladı. Babamın öğütlerini tutarak büyüdüm, her şeyden ders alma-sını öğrendim. Liseyi sınıfta kal-madan bitireceğime dair kendi kendime söz verdim, gayret gös-terip liseyi kalmadan bitirdim.” sözleriyle 1945 yılında başladığı eğitim-öğretim yıllarının zorlu geçtiğinden ancak güzellikler ta-şıdığından bahseder.

İLK KONSER OKULDA,TOKTAY DİSİPLİNDE

Müzik aletlerini elinden bırak-maması nedeniyle bir süre sonra çalmanın kendisinde tutku haline geldiği genç Toktay, 1951 yılında başladığı Tepebağ Ortaokulu’nda üçüncü sınıftayken arkadaşı Yur-dakul’un getirdiği ud ile sınıfta konser vermeye kalkınca “Okul-da alem yapıyor” denilerek disip-lin kuruluna sevk edilir. Toktay Hoca; “Disiplin kurulu ahlâk notunu dört puan kırınca karnede bu notun altı olduğunu gören babam, önceki övgüsünü hatırlatıp kinayeli olarak; ‘İyi, ahlâkın da fena değilmiş, ortay-mış...” diyerek, babasının hoşgö-rülü ve sevecen yaklaşımından söz eder.1954 yılında Tepebağ Ortaoku-lu’nu bitirdikten sonra, 1958 yılı-na kadar Adana Ticaret Lisesi’nde öğrenim gören Toktay Sökmen, okul müsâmerelerinde, bayram-larda, gecelerde ve önemli gün-lerde yapılan eğlencelerde kânun çalarak kendini geliştirdiği gibi arkadaşlarına, insanlara heyecan vermiş, yaşamlarına coşku kat-mış.Toktay, ağabeyiyle birlikte ortao-kul ve lise yıllarında günün fırsat bulduğu her saatinde bir enstrü-man çalmaktadır, sabah, öğlen, akşam...

Page 6: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

15TOKTAY SÖKMEN

HEM BABA HEM ANNE Hoca, o dönemlerde babasının ça-balarından gururla ve hüzünle bah-seder: “Ortaokul-lise yıllarında er-kenden kalkılırdı, babam kahvaltı hazırlayana kadar biz çalardık. Bir-likte evden çıkardık, o belediyeye giderdi, biz okula. Öğlen eve geldi-ğimizde yemek hazırlanana kadar çalardık. Akşama doğru eve döndü-ğümüzde biz yine çalgımızın başına geçer, yatana kadar çalardık, babam ev işlerini yapar, yemeği hazırlar, si-garasını, içkisini içerdi. Annemin yokluğunu bize hissettirmemek için çabalayıp dururdu...”

ASKERLİK AŞKI

Babasının, ağabeyisiyle kendisini birlikte okutamayacağı düşüncesiy-le askere gider. Adapazarı’nda vata-ni görevini ifa ederken genç Toktay; bankada gördüğü kıza, kendi tabiriy-le “çarpılır”, babası ve komutanı vası-tasıyla istettiği kız ile 1960 yılı Aralık ayında evlenirler. Oturmakta olduk-ları Tepebağ’daki eve ilave yaptır-dıkları kata yerleşirler. Bankada ça-lışmaya başlayan Toktay Sökmen’in isteğiyle eşi çalışmayı bırakır. Sonrasını kendisinden dinleyelim: “Bankadan aldığım maaş yeterli ol-madığından akşam eve geldiğimde eşim, ‘Hadi bir yerlere gidelim, fay-tona binelim.` dediğinde ben oya-lamak amacıyla ona ‘Sağlıklı olur.’ diyerek yürümeyi teklif ediyordum.

Hemen hemen her gün altı-yedi saat çalışmaktadırlar. Bu dönemde arkadaşından za-man zaman ödünç aldığı ka-nunu çalmayı öğrenmiş. Ancak kendisinin kanunu olmayınca mandolinin dört çift telini bir-birinden ayırıp, ayrı ayrı akort ederek kanun gibi dizine yatırıp çalması, zorlukların, yoklukla-rın karşısında pes etmediğinin göstergesi olmuş. Karşı konula-maz öğrenme isteği ile birlikte, heyacanla, azimle, çalışılması halinde bir takım eksiklikle-rin başarıyı engellemeyeceğini ispatlarcasına, öğretici, eğitici yokluğuna rağmen kardeşler kendi kendilerine enstrüman çalmayı başarmışlar.

AKŞAM SEFASI

Adana’da maddi durumu iyi ol-mayan insanlar yaz aylarında evlerinin damında uyumakta-dır. Mahalleli Adana sıcağından etkilenmemek için akşamları damlara çıktığında, kardeşiyle birlikte Toktay ellerine ne ge-çerse çalmalarıyla uyku öncesi müzik ziyafeti başlarmış. İnsan-lar pencere önlerinde, damlarda bazısı içkisini içer, kimisi onlara eşlik eder, kimi alkışlarmış, bir dönem mahallenin neşe kayna-ğı olmuşlar.

‘Gazoz al.` dediğinde ise ‘Soğuk su daha faydalı’, et almak istediğinde ise `Maaşa daha çok var.` diyerek duru-mu kurtarmaya çalışıyordum. Hanı-mı çalıştırmayarak `erkeklik’ yaptık ya onun ceremesini de çok çektik. Ancak zorluk çeksek de çok mut-luyduk. Akşam gezisi dönüşü Kris-tal Palas önünden geçerken yayılan müzik sesini duyduğumuzda düğün olduğunu anlar, hızlıca gider farket-tirmeden oynayanlara karışır, müzik kesilinceye kadar dans eder, oynar-dık. Müzik bitimi ışıklar yandığında görevlilerin, garsonların görmemesi için tuvaletlere kaçar, sonra eve dö-nerdik.”

MÛSİKÎ CEMİYETİ (ADANA MÛ-SİKÎ DERNEĞİ)

Toktay Sökmen dernekteki mûsikî çalışmalarını şöyle aktarır:

“1954 yılında Adana Halk Eğitim Müdürlüğü Müzik Kolu Eczacı Mah-mut Akan’ın katkılarıyla kuruldu. Ben de buraya aynı yıl gitmeye baş-ladım. O zamanlar alanında tek olan Musiki Cemiyetine genelde yaşlılar gelmekteydi. Bir yıl buraya devam et-tim, ardından askerlik nedeniyle ara verdikten sonra dönüşümde tekrar Musiki Cemiyetine gitmeyi sürdür-düm.Musiki cemiyetlerinde ve Halk Eği-tim Müdürlüğü bünyesindeki mü-zik kolunda kanun çaldım. Mahmut Akan’ın yönlendirmesiyle kanunu çalmayı iyice geliştirdim.Ali Şenozan’la birlikte Arif Nihat Aka Hoca’ya giderek notaları öğren-dik. Solfej dersi aldıktan, kendimi yetiştirdikten sonra dernekte solfej dersleri de vermeye başladım, 1970 yılına kadar enstrüman ve solfej ho-calığı yaptım.

Eskiden Tepebağ Mahallesi’nde damların üzerinde kurulmuş “taht” denilen ahşaptan yapılmış platformların üzerinde yatılırdı.

Page 7: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

16 ADANA’YA GÜÇ VERENLER - I

DİVAN MÛSİKÎ CEMİYETİ (ADA-NA DİVAN MÛSİKÎ DERNEĞİ)

Divan Mûsikî Derneği 1979 yılında Toktay Sökmen’in önderliğinde Er-doğan Özdiker, Uğur Türe, Zambak Baysal, Işıl Saka ve Ersin Koçak ta-rafından Adana Tren İstasyonunun karşısındaki Kız Meslek Lisesin-de kurulmuştur. Dernekte yıllardır haftanın belirli günlerinde usul, re-pertuvar, saz ve fasıl çalışmaları ya-pılmakta ve solfej dersleri verilmek-tedir. Dernek faaliyetleri kapsamında 4-15 yaş arasındaki çocuklara nota, solfej, usul ve şarkı öğretilir. 1990-91 öğretim yılında dernek bün-yesinde gençlik korosu kurulmuş, 13 yaş ve üzerindeki gençlere eğitim

Uzun yıllar gösterdiği faaliyetler son-rası, 1974 yılında Adana Mûsikî Der-neği resmi olarak kurulur. Bir eğitim kurumu olan dernek, musiki eğiti-minin yanında disiplin ve musiki ahlakını da ön planda tutar. Dernek-te musiki nazariyatı, usul, makam, solfej, repertuvar ve saz dersleri her dönemde yer alır.Türk mûsikîne ilgi duyanlar başvu-ru üzerine yetenekleri çerçevesinde belirli programlar dahilinde musiki eğitimi alırlar. Haftanın farklı günle-rinde olmak üzere öğrenciler ile çalı-şanların mesaileri gözetilerek dersler akşam saatlerinde verilir.Buna ilişkin kendisi “Müziğin evren-sel birleştirici özelliğini bu dernekler

verilmeye başlanılmıştır. Lise ve üni-versite çağındaki gençlerden oluşan gençlik korosunda, nazariyat ve re-pertuvar dersleri önceliklidir.Hoca, “1990’lı yıllarda Adana’da mû-sikî derneğinin kalıcılığını sağlamak için bir yer satın aldık ve düzenledik. Ali Şenozan’ın yönlendirdiği, getir-diği sanatçıların verdiği konserlerle 3 ay gibi kısa sürede bu yerin parasını ödedik.Mûsikî cemiyetlerinde ahlâksızlık yoktur, kötülük yapılmaz, kavga, da-yak olmaz. Bir kişi cüzdanını, parası-nı düşürse bile ertesi gün geldiğinde düşürdüklerini aynı yerde bulurdu. Kimsenin gözü başkasının malında değildi.

vasıtasıyla Adanalı’ya aktardık. Hal-kın derneklere ilgisi oldukça iyiydi. Ben bu öğrendiklerimi 55 senedir müzikseverlere aktarmaya çalıştım, halen de aynı heyecanla devam edi-yorum.” demektedir.

VEFÂ

Sanat vefa ilişkisine dair ise “Altmış küsur senedir kanun çalarım, altmış gün bıraksam beni terk eder. Bu iş böyle, müzik alaka ister, boşvermeye, ihmale gelmez.” der büyük usta tüm ömür tecrübesiyle.

Solfej: Müzik ezgilerinin nota adları ile ses vs. süre değerleri-ne uygun bir biçimde seslendi-rilmesidir. Notaları değerlerine göre seslendirmeyi amaçlayan müzik çalışmasıdır.Usul: Klasik Türk Müziği’nde tempodur.Makam: Klasik Türk Müziği’nde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimidir.Repertuvar: Bir müzik toplulu-ğunun veya sanatçının hazırla-mış olduğu parçalar dağarcığı

MAHMUT AKAN

1924 yılı Şanlıurfa İli Birecik İlçe-si’nde doğmuş, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1950 yılında mezun olmuştur.İstanbul Eczacılık Fakültesinde okurken Nevzat Atlığ yönetimin-deki İstanbul Üniversitesi korosuna devam etmiş, orada görüp öğren-dikleri ile 1958 yılında Adana Musi-ki Cemiyetini kurmuştur. 27 Mayıs 1960 tarihinde dağılan bu derneğin ardından musiki çalışmalarını bırak-mayan Mahmut Akan 1972 yılında Yardımseverler Derneği adı altında

devam ettiği çalışmalarını 1974 yı-lında yeniden kurulan Adana Musi-ki Derneği vasıtasıyla sürdürmüştür. Bu faaliyetler kapsamında çok sayıda konserler düzenlemiş ayrıca ilk akla gelenler Nuri Sesigüzel, Can Etili, Eyyüp Uyanıkoğlu, Faruk Tınaz ve Mustafa Şimşek olmak üzere ses, ke-man, ud, tanbur ve ney icracısı sanat-çılar yetiştirmiştir.Halen bahsedilen 1950’li yıllardaki idarecilik yeteneği sayesinde dernek-ler vasıtasıyla müzik alanında, eczacı olarakta sağlık alanında, vefat ettiği 1977 yılına kadar Adanalılara katkı-da bulunmuştur.

17TOKTAY SÖKMEN

Page 8: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,
Page 9: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

Kurslara gelen gençler birbirlerinden hoşlandıklarında, ilgi gördüklerinde durumu büyüklerine iletirler, ardından da evlenirler, birbirine kötü gözle baka-na rastlanmazdı.Mûsikî cemiyetlerinde, nota, solfej, ma-kam vs gibi müzikle alakalı konularla birlikte insanlar sosyal yaşam kuralları, ahlakı, adabı da öğrenirler. Ayrıca bu cemiyetlerde musiki alanlarında başarı göstermiş kişiler yetişmiştir.” sözleriyle derneklerin önemini vurgular. Bu cemiyetler Türk müziğine birçok sanatçı yetiştirmiştir. On taş plak, yüz elliye yakın kırkbeşlik ve on uzunçaları bulunan devlet sanatçısı ünvanlı Türk Sanat Müziği sanatçısı Mustafa Sağya-şar, Türk Sanat Müziği sanatçısı Faruk Tınaz, İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşe İnak Ekiz, ses sanatçısı Mustafa Şimşek ve daha birçok sanatçı…

ALTIN KOZA

Toktay Sökmen, Adana Belediyesi’ne ait Altın Koza Şirketi’nin organizasyon-larında (zaman zaman ara verilse de) 1984 yılından beri Ali Şenozan ve Uğur Türe ile birlikte yaklaşık 20 sene çalı-şarak, Adanalılar’a nota, usûl, makam bilgisi ve enstrüman çalmayı öğretmiş-tir. Aynı zamanda koro faaliyetlerinde bulunmuş ve konserler düzenlemiştir. Amatörlük ruhunu kaybetmemek için, Adana’daki ortamı İstanbul’da bulama-yacağından Adana’yı terk etmemiştir.

20 ADANA’YA GÜÇ VERENLER - I

Page 10: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

23TOKTAY SÖKMEN

SANAT ve AHLÂK İLİŞKİSİ

Adana’nın eğlence hayatına da ka-nunuyla renk katan Hoca’ya arka-daşları, “O kadar çalışıyorsun, ek iş yapıyorsun. Ortamın müsait, arada bir kaçamak yapmıyorsun nasıl böy-le temiz, saf kaldın?” diye sordukla-rında “Bunda aile terbiyesi yanında, sanatın, müziğin etkisi de oldu.” ce-vabıyla birlikte, “Sanatın bir dalıyla ilgilenenlerin uçarı olmadığını; on-larda insani, ahlaki duyguların ağır bastığını, sanatın insanı kötülükler-den uzak tuttuğunu ve bu nedenle herhangi bir sanat dalıyla ilgilenen insanlar yetiştirmek lazım geldiği-ni, müziğin kendisine öğrettiklerini, bu alandaki deneyimini, bilgisini özellikle genç kuşaklara ve çocukla-ra aktarmak ihtiyacı duyduğundan, dernekler ve korolar yoluyla eğitim faaliyetlerinde bulunduğunu” belir-tir.

GAZOZ PARASI

Çalıştığı bankadan aldığı ücreti tat-minkar bulmayan Toktay Sökmen, çay bahçelerinde akşam 19:30-22:30 arası kanun çalmaya başladığını an-latırken : “Artık hanıma gazoz ısmarlayacak paramız olmuştu... Ben oraya para kazanmaya gittim, ancak orada ça-labilmek için haraç verecek adamlar vardı. Müslüm Gürses, Safiye Ayla ve Zeki Müren’le birlikte çaldım. Orta-

okul-lise dönemlerinde bilmediğim teknikleri, nota, usul ve makamı, Nihat Aka’dan, Ali Şenozan’dan öğ-rendim. Adabı, derneklerde şarkı söyleyecek adamın bağırmaması ge-rektiğini öğrendim, müziğimi geliş-tirdim.Pavyonlarda çalgıcı gibi çaldım, Ro-man vatandaşların düğünlerine git-tim, araştırdım, nasıl çaldıklarını gözlemledim, onların eserleri çok süsleyerek çaldıklarını, yorumlarını esere kattıklarını gördüm. Saz iyi ça-lındığında düğünün güzel olduğunu öğrendim.” demektedir.

REST

Daha sonra eşini razı ederek pavyon-da çalışmaya baslayacaktır. Günlük aldığı 25 TL yevmiye ile, bankadaki aylık 450 TL’lik maaşından daha faz-la kazanacaktır. Bu dönemde ekono-mik sıkıntı çekmeyen müzik adamı, gece 02.00’ye kadar çalışıp, birkaç saat uykuyla sabah işe gitmek zorun-dadır. Ancak işini asla aksatmaz.Fakat bir gün kanun çaldığı gazino-nun sahibi çalışmakta olduğu banka-ya geldiğinde, banka müdürüne onu göstererek: “Çok güzel kanun çalıyor, sayesinde müşterilerimiz arttı.” de-yince Hoca’nın rengi atar.Müdürünün “Gazinoda çalışan per-sonel istemem, ya banka, ya gazino!” restine karşılık, müzik sevdası, ka-nun tutkusu ağır basan genç Toktay Sökmen, duraksamadan bankadaki görevinden ayrılır.

Page 11: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

25TOKTAY SÖKMEN

Kısa süre sonra (1965 yılında) muha-sebe müdürü olan amcasının yardı-mıyla, Adana Çimento Fabrikası’nda memur olarak çalışmaya başlar. Bu sırada dernek ve gazinolardaki müzik çalışmalarını sürdürür. Ancak rakam-larla arası iyi olmayan Toktay Sökmen, bir süre sonra fabrikadaki ve pavyon-daki çalışmalarını bırakıp tacirliğe so-yunur.

TİCARET ERBABI?

Yol yapımı nedeniyle evlerinin yıkıl-masından ötürü, aldığı kamulaştırma parasını da ekleyerek konfeksiyon işi-ne başlar.Hazır giyim sektörü o seneler Ada-na’da çok gelişmemiştir. Durumu iyi olan insanlar hazır kıyafetler giymez, terzilerin kendileri için diktiği elbise-leri giymeyi tercih ederler. Hazır giyi-min düşük statü göstergesi olması, adı bilinen terziden giyinmenin önemli görülmesiyle birlikte, 8-9 ay yaz mev-simi yaşanan Adana ikliminin kalın giysi, çeket, kazak, palto vs. ihtiyacını hissettirmemesi konfeksiyon işinin iyi bir tercih olmadığını göstermiştir ken-disine. Ürünü aldığı fiyatın üstüne kâr koya-rak satamaması, insanları kıramaması, ticaretin acımasız kurallarının ken-disine uygun olmaması gibi neden-lerden dolayı ,iş yerini kapatmak zo-runda kalır. Ticaretin ayrı bir yetenek isteyen bir iş olduğunu böylece anlar.

YÖNETİCİLİĞİ

Daha sonra Roche`lu günler baslaya-caktır. Şirkette 1970 yılında işe başlar ve bir buçuk yıllık tecrübenin ardın-dan bölge müdürü olarak, Adana ve çevre illerdeki ilaç reklam işini 22 sene yürütür. Bu dönemde derneklere devam ederek müzikle ilgisini sürdü-rür. Bir yandan da bu şirkette başarılı yönetim göstererek, Mersin’den Hak-kari’ye kadar birçok Güney ve Güney-doğu kentinde ilaç sektöründe sözü dinlenir konuma yükselir.Müzik kulağı gibi idarecilik yetene-ğinin de doğuştan geldiğine inanır ve disiplinli, kurallara bağlı, birleştirici, uyum sağlayıcı özellikleri nedeniyle 22 yıl ilaç firmasında bölge müdür-lüğü görevinde başarılı çalışmalarda bulunur. Virtüözü olduğu kanun, nasıl orkest-radaki diğer sazlar arasındaki uyum ve ahengi sağlamışsa, yöneticilik vasfıyla, isabetli kararlarıyla da şirket işlerini yönetir, çalışanların, ilgililerin huzur-lu, rahat, güvenli bir ortamda işi sür-dürmelerinde ve başarıyı yakalamala-rında etkin olur.Ancak yıllar sonra İsviçre şirketi-nin sürprizine hazırlıksız yakalanır. Abant’ta birkaç günlük tatil sonra-sında onun adına düzenlenen gecede kendisine bir araba hediye edilerek, tazminatı verilmek suretiyle işine son verilir. Gerekçe olarak ‘Roche firma-sının hiçbir ülkede, lise mezunu bir şahsa, şirket müdürlüğü görevi ver-

24 ADANA’YA GÜÇ VERENLER - I

Page 12: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

27TOKTAY SÖKMEN

mediği, yöneticinin diğer çalışanlardan daha eği-timli olması gerektiği’ ileri sürülür.

TÜRK- BATI MÜZİĞİ

Kanun Adamı Türk ve Batı müziğini kıyaslarken:“Batı müziğinin temeli piyanodur. Öncelikle onun eğitimi verilir, sonra diğer müzik aletlerine geçilir. Bütün dünyanın hayran olduğu batı müziğinde pi-yano gamında12 ses çıkar.Türk müziğinin bir gamında ise 53 eşit olmayan ses aralığı vardır. Batı müziğinin dört misli ses zengin-liği olmasına rağmen batı müziğine yetişemiyoruz.(…)1960-70’ lerde insanlar sanatçıya daha saygılı idiler, dinleme adabını bilirler, ne zaman alkışlayıp ne za-man sesiz kalınacağını iyi ayarlarlardı, günümüzde ise bu hasletler yok olmasa da büyük oranda azal-mıştır. Bununla birlikte Türk Müziği Batı müziği karşısında zayıflamıştır. (…)Biz batının medeniyetini alalım ancak kültürünü almayalım diye çok sık söylenen bir söz vardır. No-tayı, kayıtlarını alalım ama onları taklit etmeyelim, taklit edersek zenginliğimizi kaybederiz. O, büyük ve iyi olduğu için büyümeğe devam eder ancak biz taklit edersek kötü bir taklit olarak kalırız.(…)Batı müziğinde 2/4, 3/4 ve 4/4’ lük olmak üzere 3 tane usûl vardır. Oysa ki bize atalarımızdan 120 usûl kaldı. Ancak değeri bilinmediğinden azala azala şimdilerde 10 usûle kadar düştü. Ticari man-tıkla yaklaşıldığı için toplum tarafından alıcısı olan usuller öğreniliyor, gerisi bırakılıyor. Bestekarlar diğer usullerle ilgilenmiyorlar, onlara kafa yormu-yorlar. Melodiler Batı müziğine kayınca, usuller de batı müziğine dönmüş oldu.” görüşlerini savunur.

“Dün gece kalbim yine ateşler gibi yandı. Aydan imdat diledi. Fakat heyhat aldandı. Hummalı aşkı ile kalbim üç yıl kıvrandı.”

Page 13: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

ÜLKEMİZDE MÜZİĞİN DURU-MU

Ülkemizde müziğin genel durumuna ilişkin: “İnsanlar Türk Sanat Müziğinden uzaklaşmış durumda, radyo ve tele-vizyonda icra edilmiyor. Bu müzik dinlenmediği için geceleri 100 TL’ye çay bahçelerinde şarkı söyleyen rad-yo sanatçıları var.Müzik sanatçısının olması gerektiği gibi, alıcısının da entellektüel biri-kimi olmalı, fotoğraf, resim, müzik tüm sanat dallarında da böyle. Bu nedenle insanların müziğe ilgisi azaldı. Dernekte vermiş olduğumuz eğitim için 40 kişi müracaat eder-ken,zamanla devam edenlerin sayısı 20 kişiye düştü. İnsanlar başka şey-lere, futbola, internete ilgi duydular, artık günlük, anlık yaşanır oldu.Göç şehir kültürünü de etkiledi.Ön-ceden sokakta yürürken günde 50

kişi sanatçı olarak gördüğü bizi se-lamlardı. Şimdi 10 tur atsak selam verecek biri çık-mıyor. Şehrin göç alması şehri geriye götürdü. Önceden başarılı bir iş yaptığınız-da mükafaat ve-rilirmiş. Musiki ile ilgilenen, bir makam buldu-

ğunda, bir eser ürettiğinde padişah müzisyene mükafaat verirmiş.Baş-kasından etkilenip bir şeyler yapan, onun eserini yeni esermiş gibi ortaya koyan kişiyi padişah hoş karşılamaz ‘Başkasını tekrar etmeyin, kendiniz üretin.’ dermis. Bu dalavere o za-manlar para kazanmak içindi, bu-gün de benzer şekilde devam ediyor. Müzikte de dejenarasyon var. Çalışıp bir şeyler üretmek için değil, cebimi-zi doldurmak için beste yapıyoruz. Esasen para ile sanat olmaz. Eskiden para pek düşünülmezdi. İnsanlar iyi şeyler üretmek için çalışırlardı.” de-mektedir. Beste yapma kabiliyeti olmadığını söyleyen Hoca bunun doğuştan gel-mesi gerektiğini belirterek, 15 yaşın-daki şarkı sözü ilk deneyimini de:“Dün gece kalbim yine ateşler gibi yandı. Aydan imdat diledi. Fakat heyhat al-dandı.

Hummalı aşkı ile kalbim üç yıl kıv-randı.” şiirimi Suphi İdrisoğlu alıp besteledi. Benim o an ne düşündü-ğümü ne hissettiğimi düşünerek bes-teledi.”şeklinde anlatır.

YETENEK

“Bir enstrüman çalabilme, söyleye-bilme, müziğin ritmini yakalayabil-menin doğuştan gelen yetenek oldu-ğunu” söyleyen Hoca sözlerini:“Ailemiz bu açıdan bir dolu bir boş gider. Babam keman çalmayı çok arzulamış ancak başarılı olamamış, kendisinde kabiliyet bulunmadığını söylemişler. Kardeşimle çocuk yaş-lardan itibaren birkaç müzik aleti çalabilmeyi başardık. Benden önce Adana’da kendi kendine çalan, dışarı, cemiyet, toplum hayatına çıkmayan bir kişi kanun çalmaktaydı. Bende-ki bu yeteneğe karşın çocuklarımda aynı yeteneğin pek bulunmadığını fakat torunlarımın çalma ve söyleme konusunda kabiliyetleri olduğunu gözlemledim. Ağabeyim Oktay o dönemlerde Ada-na’da tek ney üfleyen kişiydi. Adana Halk Eğitim Müdürlüğü müzik ko-lunda yaklaşık 20 sene ney hoca-lığı yapmıştır. Yine Adana Musiki Derneği ve diğer derneklere devam edenlere ney öğretmiştir.Ağabeyim Adana’da bir süre muha-sebecilik yaptıktan sonra, İstanbul ve Karabük’te yaşamının bir kısmını geçirmiştir.

28 ADANA’YA GÜÇ VERENLER - I

Page 14: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

Ney’in hammaddesi kamış Adana’da bulunmazdı, dini müzikte kullanıl-masından olsa gerek neye ulvi değer atfedilir ve kamıştan yapılan neyin parayla satılması ayıp karşılanırdı. Hatay’a giderek ustanın hazırladığı neyi karşılık ödemeksizin alırdık.”-şeklinde sürdürür.

ESER YORUMU

“Her söyleyenin esere yorum kat-ması diye bir şey yoktur. Beste, nota ne ise onu okuması lazım. Ben Avni Anıl’ın katıldığı programda bir esere yorum katmaya çalıştığımda bana bunun uygun olmadığını söylemişti.İcracının, (kanun, keman çalan, şarkı okuyan) nota ve usule yüzde yüz uy-ması lazım, kendisinin katkı yapma-ması gerekli. Bu durum gelişmenin önünü tıka-maz. Bizde, Batı müziğinde olmayan taksim var, makamı icra etmek de-mek,(Kendi kuralları içerisinde ma-kamları icra etmek) notanın hakkını vermek demektir. Makam ve nota üzerinde yorum yapılmaz. Sadece taksim sırasında sanatçı esere ken-dinden bir şeyler katabilir, genelge-çer tabirle yorum katabilir.Bunun haricinde doğallığın dışına çıkıldı-ğında cambazlık yapılmış olunur, günümüzde cambazlık prim yapıyor. Çalma tekniğinde aşırıya kaçmamak lazım.”

ÇOCUK KOROSU-TÜRKİYE’DE İLK

Kendisinin ve ağabeyinin kötü alış-kanlıkları olmamasını müziğin et-kisine bağlayan Hoca, çocukların müzik ruhuyla kötülüklerden uzak tutulabileceğini düşündüğünden, arkadaşlarıyla çocuk korosu kurul-masını görüşüp tartışırlar ve onun önderliğiyle çocuk korosunun kurul-ması yönünde karar alınır. Sözü Hoca’ya verelim: “Mûsikî Derneği yönetim kurulunu harekete geçirerek aldığımız kararla, Bekir İnak, Elvan Telli ve Aygül Al-tınok Tutu’nun katkılarıyla 1989 yı-lında Celalettin Sayhan İlkokulu’nda çocuk korosunu kurduk. Sahnede ağlayan, korkan, altına çiş yapan çocuklar oldu. Sıkıntılar ya-şadık ancak zamanla eksiklerimizi giderdik. Çocukları seven, evli ve çocuklu birini görevli olarak aldık. Bekir İnak ilk hoca olarak başladı. Çocuk korosuna halkın alakası çok oldu. İnsanlar akın akın çocuklarını koroya kaydettirmek için getirdiler. En fazla ilkokul beşinci sınıfa kadar olan çocukları çocuk korosuna aldık, daha büyükler de gençlik korosuna gittiler. Yapılan çalışmalar sonrasın-da koroda kış ve bahar dönemlerinde konserler düzenlendi. Musiki dernekleriyle koroları kur-mak ve yürütmek için makamı, nota-yı, musikiyi iyi bilmek, okuldan ba-şarıyla mezun olmak yeterli değildir,

karşıdakinin kapasitesini tespit edip değerlendirmek gerekir. Hocalık bu-rada devreye girer. Çocukların yete-neklerini, psikolojilerini tespit edip değerlendirme becerisiyle, idarecilik vasfı ve yeteneğine sahip olunmadan çocuk korosu yürütülemeyeceğini anladık. Kızım Şebnem Sökmen halen ço-cuk korosunda hocalık yapmaktadır. Kendisinde müzik kabiliyeti, enstrü-man çalma yeteneği yoktur. Ancak usul, makam ve nota öğrendikten sonra bilgisini çocuklara aktarabil-me yeteneği sayesinde öğretmenliği başarıyla sürdürmektedir.Türkiye’de ilk olan, bu alanda ön-cülük yapan Adana Çocuk Korosu örneğinden esinlenilerek bir süre sonra, Samsun’da, İzmir’de ve diğer şehirlerde çocuk koroları kuruldu. 2008 yılında Adana Büyükşehir Be-lediyesi Konservatuvarı bünyesine katılan Çocuk Korusu Türkiye’de ilk Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu ünvanının sahibi de olmuş ve çocuk-ların eğitiminde çok önemli fonksi-yon üstlenmiştir.Doğumdan itibaren insanlar duyuş yeteneği kazanmakta, çevrede var olan sesleri belleğine yerleştirmek-tedir. Bireylerin eğitiminde müzik önemli yer tutmaktadır. Özellikle ilköğretim dönemindeki çocukların gelişimlerinin sağlanması açısından müziğin etkisi fazladır. Çocukların okul yaşantısıyla desteklenen müzik-sel yaşantıları onların müziksel işit-

30 ADANA’YA GÜÇ VERENLER - I

Page 15: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

ses eğitimi alan çocuk korolarında çokseslilik, soprano ve alto sesler iki-ye ayrılarak değerlendirilir: 1. Sopra-no, 2. Soprano, 1. Alto, 2. Alto.

ALİ ŞENOZAN’IN DİLİNDEN TOKTAY SÖKMEN

“1951-52 yılından itibaren dedesiyle babamın dostlukları nedeniyle bizim de birlikteliğimiz başlamıştır. Müzik alanındaki çalışmalarımız kan kar-deşliğinden ziyade, bizi ruh kardeş-liğine eriştirmiştir. Toktay, insan sevgisini, milli duygu-sunu, çalışma ciddiyetini müzik ve diğer alanlardaki çalışmalarında esas almıştır. Toktay, ağabeyi Oktay ile birlikte her türlü müzik aletini her türlü enstrü-manı çalarak Adanalılara, musikisiy-le hizmetlerde bulunmuştur. Divan Musiki Cemiyetinde ve Mahmut Akan’la çalışmalarında sağlam mü-zik eğitimi vermişlerdir. Edirne Belediye Konservatuvarında çeşitli Avrupa ülkelerinde Türk Mü-ziğinin tanıtılmasında katkıda bu-lunmuştur.”

GURBET - EDİRNE

Annesinin sıla özlemi gidermek için yola düşmelerinden altmış yıl sonra, bu kez karısının gurbet hasreti nede-niyle 2008 yılında ailece eşinin mem-leketi Edirne’ye göç ederler.Yaklaşık iki yıl kaldıkları bu şehirde

me, söyleme, çalma ve beğenilerini geliştirme davranışları kazanmaları-nı sağlar. Hayatın içerisinde var olan dinamik bir yapı gibi sürekli gelişen müzikle çocukların erken yaşlarda tanıştı-rılmaları, korolar ve dernekler va-sıtasıyla müzikle aktif olarak ilgi-lenebilecekleri, iç içe olabilecekleri ortamların sağlanması, sağlıklı ne-sillerin yetiştirilmesinde önem arz eder.

KORO Koro, tek veya çok sesli olarak yazıl-mış müzik eserini uygulamak için bir araya gelen, birlikte söyleyen şar-kıcılar topluluğudur. Böyle bir top-luluğun söylediği söz veya şarkıya da koro denilir.İnsanlar arasındaki genel ortak du-yuşlar birlikte şarkı söyleme olgu-sunu geliştirir, böylece insanı insan yapan üç öğe, toplumsallaşma, kül-tür üretme ile ruhsal durumları pay-laşma bir araya gelerek koro denilen müziksel örgütlenmeyi oluşturur.Korolar, sayısal oluşumu, ses türü, ses kapasitesi, ve tını bakımından dengeli, uyumlu, yaratıcı ses toplu-luklarıdır.Çoksesli korolar, genelde inceden kalına doğru ayrı ses grupla-rından oluşur. İnce sesler soprano ve alto, kalın sesler ise tenor ve bas’tır.Çocuk korolarının yapılanması şöy-ledir: Kız ya da erkek, bütün çocuk sesleri soprano veya altodur. İyi bir

ALİ ŞENOZAN / TRT Sanatçısı - Bestekâr

1939 yılında Adana’da doğan Ali Şenozan sırasıyla İnkılâp İlkokulu, Tepebağ Ortaokulu ve Adana Er-kek Lisesini bitirdi. Ortaokul yıllarında Arif Nihat Aka’dan nota , usul , feyz ve ma-kam dersleri aldıktan sonra Adana Erkek Lisesi Korosunu kurdu ve çalıştırdı. 1958 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuarında açılan ve 148 kişinin girdiği şan ve okuma tarzı sınavını birincilikle kazandı.

1959 yılında Adana Paksoy Fab-rikası’nda çalışmaya başladı. 1966 yılında Ankara Radyosunda açılan sanatçı sınavını kazanarak ses sa-natçısı olarak göreve başladı.1979 yılında açılan sınav sonucu toplu-luk şefi oldu.Ankara Radyosunda, Topluluk Şefi ve Ses Sanatçılığı görevi yaptı. SSK Türk Sanat Müziği Korosunu ça-lıştırdı. TRT’de kurul üyeliği göre-vini yapan Şenozan, TRT Merkez Denetim Kuruluğu Üyeliği ve TRT Repertuar Kurulu Üyeliği görevle-rinde bulundu. 1962 yılında Hocası Arif Nihat Aka’nın yönettiği Adana Halk Eği-tim Merkezi müzik kolunu çalış-tırdı ve yönetti.1986 yılında Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuarında sanat yönetmeni olarak dört yıl çalış-tı.07.06.2004 tarihinde yaş haddin-den emekliye ayrıldı.1956 yılında başladığı beste çalış-malarına devam etmekte olan Şe-nozan, evli ve iki çocuk babasıdır. Ali Şenozan tarafından muhay-yer kürdi makamında bestelenen “Hasreti Yıllara Sor”, 1991’de Mil-liyet Gazetesi yarışmasında ödül aldı. Ayrıca 1984 yılında hüzzam makamında “Gitme Güzeller Gü-zeli “, 1982 yılında rast makamında “Aşk Oduna Yandı “, 1993 yılında rast makamında “Gittiğin Yolla-rı Yakın Sanarak “adlı besteleriyle Milliyet Gazetesinin düzenlediği “Yılın On Şarkısı “ ödüllerini aldı.

33TOKTAY SÖKMEN

Page 16: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

2010 yılında Adana’ya dönmelerin-den bir yıl sonra eşi vefat etmiş.Toktay Sökmen’in, 1962 doğumlu Şebnem adındaki kızı halen Edir-ne’de yaşamaktadır. Enstrüman çal-ma yeteneği olmamasına rağmen çocuk korosu öğretmenliğini sür-dürmektedir.1965 doğumlu oğlu Can Sökmen ise; makina mühendisi olup İstanbul’da bir ilaç firmasında satış müdürü olarak görev yapmak-tadır.Çocuklarında olmayan müzik yete-neğinin, torunlarında bulunduğunu gözlemleyen fırsat buldukça halen birkaç müzik aleti çalabilen üç to-runuyla müzikle dopdolu zaman geçirme, onlara yılların deneyimini aktarma imkanı bulduğunda Toktay Dede’nin mutluluğu kat kat artmak-tadır.Esinin ölümüyle en önemli desteğini kaybeden Hoca, müziğin, sanatın et-kisinden şöyle bahseder:“En güzel avutucu şey müziktir, şu anda kanun çalmıyor olsaydım, du-rumum farklı olurdu, zamanım daha sıkıntılı geçerdi, müziğin tesellisi çok farklıdır.Müzikle yaşamak değiştirmez, yaş-landırmaz insanı. İnsan bir sporla ya da güzel sanatların biriyle ilgilen-mezse hayatı sınırlı kalır. Mutlaka denemek lazım. Aksi halde kahve köşeleri, kumar vs meşgaleler arıyor insan. Güzel sanatlarla uğraşıyorsan, insanlar senden kötülük gelmeyece-ğini düşünürler.”

Hoca, Edirne Belediye Konservatu-varı’nın verdiği konserlerde sanatını icrâ ederek, birçok Avrupa ülkesinde Türk Müziği’nin tanıtımına katkıda bulunmuştur.Hoca:“Bu konserlerin birinde verilen mola akabinde sahneye döndüğümüzde boş seyirci koltuklarıyla karşılaşınca şaşırıp kaldık.-Biz mola vermiştik, izleyiciler ner-de? diye sorduğumuzda:-‘Ne molası, burada konserler mola verilmeden bitirilir.’şeklindeki cevapla, yeni bir tarz öğ-rendik” sözleriyle yaşadığı deneyim-den bahseder.

HASTALIĞIN ÇARESİ

Hastalanan eşinde kas zaafiyeti ol-duğu, birkaç sene ömrünün kaldığı söylenince, Hocanın,”Kendini müzi-ğe vereceksin, sevdiğin Batı müziği-ni dinleyeceksin.” tavsiyesi üzerine, günün büyük bölümünü müzikle geçiren eşi, 40 sene yaşamış. 1970’te teşhisi koydukları eşi 2011’de vefat etmiş. Bu durum Hoca’ya annesinin hastalığının çaresininde müzik oldu-ğunu hatırlatmaktadır. Hoca’nın eşi “Adana mert insanlar diyarı, dost in-sanlar diyarı hasta olmama rağmen çok yakınlarımız haricinde Edirne`-de kimse hal hatır sormuyor, vefa gösteren yok. Ya Adana öyle miydi? Beni Adana’ya götür mezarım orada olsun.” isteğini Hoca kıramaz.Ancak

Page 17: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,
Page 18: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

39TOKTAY SÖKMEN

SON SÖZ NİYETİNE:

Belgeleme, kaydetme, tarihe not düş-me, değerleri koruma ve saklama şeklinde tariflenebilecek arşivleme alışkanlığı Türkiye’de hemen hemen her alanda eksikliği çekilen bir du-rumdur. Bu eksikliği Adana’da müzik alanında da yaşamaktayız. Adana’nın sanat müziğine, bestecisine, ses sa-natçısına, saz sanatçısına yönelik bir arşivi yoktur. Aslında gelişen tekno-lojinin kolaylığından faydalanılarak bu konularda arşiv çalışması yapıl-malıdır. Arşivleme yapılmazsa bu değerler kısa zaman içinde unutulup gider. Bizden sonraki kuşaklara, za-

manlara bilgileri aktarmak yaşama, kendimize, ülkemize,insanlığa karşı borcumuzdur. Bundan dolayı kalıcılığın sağlanma-sı için bu işi ilke edinmiş insanların öne çıkması, ustalarının sürdürdü-ğü görevi onların da aynı bilinçle üstlenmesi, eserleri bilen, icra eden sanatseverlerin yetişmesi bir zorun-luluktur. O, yaşamında, duruşuyla ve duyu-şuyla, ürettikleriyle, yetiştirdiği öğ-rencileri, çocukları ve müziksever to-runlarıyla bu ülkeye, insanlığa yararlı bir insan olagelmenin ve Adana`ya güç vermenin onurunu taşımak-tadır. Yaklaşık 65 yıldır birçok ens-

trüman çalan, 55 yıldır Adanalılara dernekler, korolar, konservatuvarlar vasıtasıyla müzik eğitimi veren, ha-len de çeşitli oda, dernek ve kuruluş-larda bu faaliyetlerini sürdüren Tok-tay Sökmen’in görüşleri kentimizde bir müzik kültürü oluşmasına sebep olmuştur. Tabi ki bu konuda verdiği çabalarda yalnız değil, bir çok arka-daşıyla beraberdir. Biz onun şahsın-da müzik alanında yaptıklarıyla ken-timize güç kazandıran herkese saygı sunmak üzere bu kitapçığı hazırla-dık. Adana`ya kim bir çivi çakmışsa ruhu ışıkla dolsun.

Yararlanılan Eserler1-Müziğin Kitabı/Ahmet Say2-Müzik Ansiklopedisi/Ahmet Say3-Büyük Müzisyenlerin Yaşam Öyküleri/Francis Jameson Rawbotham4-Sevan Nişanyan/Sözlerin Soyağacı 5-Yılmaz Öztuna/Türk Mûsikîsi Kavram ve Terimleri Ansiklopedisi6- Türkçe Sözlük/TDK

Page 19: Kanun Adamı; Toktay Sökmen - Adana'ya Güç Verenler 1 · 1946 yılında İstanbul’a götürülen annesine konulan ‘kanser’ teşhisinin ne anlama gel-diğini o zamanlar bilemediğini,

Bu kitap Seyhan Rotary Kulübü’nün ve Güney Rotary Kulübü’nün katkılarıyla basılmıştır.

1969 Gümüşhane doğumludur. 1985 yılında mezun olduğu Trabzon Lisesi’ndeki arkadaşlarının “haksızlığa ta-hammülü olmayan biri” tarifine uygun bir yapıya sahiptir. Bu yapı, meslek tercihinde etkili olmuştur.Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezuniyetinin ardından ülkemizin farklı bölgelerinde icra ettiği yargıla-ma faaliyetine hakim olarak Adana’da devam etmektedir. Adaletin sayısal verilerden, nicelikten ibaret görülme-mesi; hukukun esas alınması; hakkın özünün zedelenmemesi gerektiği düşüncesindedir.Sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenen kişilerin hayatta daha başarılı, mutlu olacağı fikrinden hareketle, önceden beri ilgi duyduğu fotoğrafla bir kaç senedir daha yakından ilgilenmekte, S. Haluk Uygur yönetimindeki atölye-lerde fotoğraf ve sanat eğitimi çalışmalarını sürdürmektedir.Bakaçın, vizörün göreceli olarak dar dikdörtgensel bir alan sunduğu düşünülse de, fotoğrafın, sanatın, kişinin bakış açısını genişlettiği, gerek meslek gerekse sosyal alanda ufkunu açtığı, insana yaşamı yeni bir anlayışla değerlendirme becerisi kattığı kanaatindedir. Eşi Ebru’nun desteğiyle birlikte kızları Bilge ve Aleyna Selen’e yol gösterici, örnek olma ve ışıkla, kalemle yazı yazma amacındadır.

Sinan SİVRİ