Top Banner
ISSN: 2149-4878 e-ISSN: 2149-6374 G Ü Z 2 0 1 9 C İ L T 5 S A Y I 2 kadinarastirmalari.kadem.org.tr Kadın Araştırmaları Dergisi Mülâkat Birsen Banu Okutan Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret ile İyi Oluşları Arasındaki İlişkide Ebeveyn Bilinçli Farkındalığının Aracı Rolü Neslihan Arıcı Özcan – Ayşenur Yakut – Melek İslamoğlu Evde Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetlerinin Toplumsal Etkinliği Üzerine Bir İnceleme Gülşen Çetin Aydın – Serpil Aytaç Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Türk Kamu Yönetimi: Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir İnceleme Hale Biricikoğlu Türkiye’de Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Alanında Çalışan Kadınların İş Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığına İlişkin Bakış Açıları Emine Şahin – Zülfiye Acar Şentürk Kadın Çalışanların İşgören Sesliliği, Psikolojik Sermaye ve Aidiyet Algısı Üzerine Bir Araştırma: Antalya ve Muğla İlleri Örneği Pelin Şahin Yarbağ H. Şule Albayrak (ed). Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi M. Numan Sağırlı Cihan Aktaş. Bacıdan Bayana Betül Erken Cristina Bacchilega. Postmodern Masallar: Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı Stratejileri Ayşe Dilara Bostan
191

KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Jul 24, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ISSN: 2149-4878e-ISSN: 2149-6374

GÜZ 2019

• C

İLT 5 • SAYI 2

kadi

nara

stir

mal

ari.k

adem

.org

.tr

KadınAraştırmaları

Dergisi

MülâkatBirsen Banu Okutan

Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret ile İyi Oluşları Arasındaki İlişkide Ebeveyn Bilinçli Farkındalığının Aracı RolüNeslihan Arıcı Özcan – Ayşenur Yakut – Melek İslamoğlu

Evde Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetlerinin Toplumsal Etkinliği Üzerine Bir İncelemeGülşen Çetin Aydın – Serpil Aytaç

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Türk Kamu Yönetimi: Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir İncelemeHale Biricikoğlu

Türkiye’de Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Alanında Çalışan Kadınların İş Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığına İlişkin Bakış AçılarıEmine Şahin – Zülfiye Acar Şentürk

Kadın Çalışanların İşgören Sesliliği, Psikolojik Sermaye ve Aidiyet Algısı Üzerine Bir Araştırma: Antalya ve Muğla İlleri ÖrneğiPelin Şahin Yarbağ

H. Şule Albayrak (ed). Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve ÖtesiM. Numan Sağırlı

Cihan Aktaş. Bacıdan BayanaBetül Erken

Cristina Bacchilega. Postmodern Masallar: Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı StratejileriAyşe Dilara Bostan

InterviewBirsen Banu Okutan

The Mediator Role of Mindfulness in Parenting in the Relationship Between Maternal Rejection Perceived by Mothers and Their Well-BeingNeslihan Arıcı Özcan – Ayşenur Yakut – Melek İslamoğlu

A Study on the Social Efficacy of Elderly and Patient Home Health Care ServicesGülşen Çetin Aydın – Serpil Aytaç

Gender Equality and Turkish Public Administration: A Study of the Public Personnel Selection Exam (PPSE) Selection GuidelinesHale Biricikoğlu

The Point of View of Women Working in Public Relations and Advertising on Gender Discrimination in Business Life in TurkeyEmine Şahin – Zülfiye Acar Şentürk

A Study on The Employee Voice of Women Employees and Their Perception of Psychological Capital and Belonging: The Case of the Cities of Antalya and MuğlaPelin Şahin Yarbağ

H. Şule Albayrak (ed). Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi (Being a Woman-Islam, Tradition, Modernity and Beyond)M. Numan Sağırlı

Cihan Aktaş. Bacıdan Bayana (From Sister to Mrs.)Betül Erken

Cristina Bacchilega. Postmodern Masallar: Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı Stratejileri (Postmodern Tales: Gender and Narrative Strategies)Ayşe Dilara Bostan

Osmanlı’nın Son Döneminde Kadın

ISSN: 2149-4878e-ISSN: 2149-6374

AUTUMN 2019 • VOLUME 5 • ISSU

E 2

kadi

nara

stir

mal

ari.k

adem

.org

.tr

Journal ofWomen’s

Studies

KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapak

9Güz

52

Page 2: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

KadeMKadın

AraştırmalarıDergisi

KadeMKADIN VE DEMOKRASİ DERNEĞİ

Page 3: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)
Page 4: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

KADEM Kadın Araştırmaları DergisiKADEM Journal of Women’s Studies

Cilt 5 • Sayı 2 • Güz 2019ISSN: 2149-4878

e-ISSN: 2149-6374

KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi hakemli bir dergidir. Yayımlanan makalelerin sorumluluğu yazarına / yazarlarına aittir.

Kadın ve Demokrasi Derneği Adına İmtiyaz Sahibi/OwnerDr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu (Medeniyet Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editorial ManagerDr. Zeynep Kevser Şerefoğlu (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Baş Editör / Editor-in-ChiefDr. H. Şule Albayrak (Marmara Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Yönetici Editör / Managing EditorZehra Zeynep Sadıkoğlu (Medeniyet Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Kitap Değerlendirme Editörü / Book Review EditorBüşra Bilgin

Yabancı Dil Editörü / Foreign Language EditorHüsna Hamiyet Altın

Tashih / Redactionİnayet Bebek

Dizgi / TypographyEnder Boztürk

Yayın Kurulu / International Editorial BoardProf. Dato’sri Dr. Zaleha Kamaruddin (International Malaysia Islam University, Kuala Lumpur, Malezya)

Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar (Düzce Üniversitesi, Düzce, Türkiye)Prof. Dr. Farid Sufia Shuaib (International Malaysia Islam University, Kuala Lumpur, Malezya)

Prof. Dr. Orhan Küçük (Kastamonu Üniversitesi, Kastamonu, Türkiye)Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara, Tü rkiye)

Prof. Dr. Marcia K. Hermansen (Loyola University, Chicago, ABD)Prof. Dr. Ejder Okumuş (Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Ankara, Türkiye)

Prof. Dr. Nuri Tinaz (Marmara Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)Doç. Dr. Manal Abul Hassan (October 6 University, Kahire, Mısır)

Doç. Dr. Kılıç Buğra Kanat (Penn State University, Pensilvanya, ABD)Doç. Dr. Mustafa Koç (Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, Türkiye)

Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz (İstanbul Ticaret Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)Doç. Dr. Betül İpşirli Argıt (Marmara Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Dr. Öğr. Ü. Azize Şahin (İstanbul Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)Dr. Öğr. Ü. Nagihan Haliloğlu (İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Dr. Öğr. Ü. Burcu Uysal (İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)Dr. Öğr. Ü. Saliha Okur Gümrükçüoğlu (Medeniyet Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)

Dr. Öğr. Ü. Nursem Keskin Akay (İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul, Türkiye)Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Page 5: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Yayıncı / PublisherKadın ve Demokrasi Derneği / Women and Justice Association

Sertifika No / Certificate Number30716

Yayın Türü / Type of PublicationAkademik Dergi/Academic Journal

Yayın Dili / Languages of PublicationTürkçe ve İngilizce / Turkish and English

Yayın Periyodu / Publishing PeriodAltı ayda bir, Haziran ve Aralık aylarında yayımlanır/Biannual (June&December)

Baskı ve Cilt / PressTurkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş.

Adres: Ak Pınar Mah. Hasan Basri Cad. No:4 Sancaktepe/İstanbulTelefon: 0 (216) 585 90 00 Web: http://www.tukuvazmatbaacilik.com.tr

Elektronik posta: [email protected]

Basım Tarihi: Ocak 2020

KadeMKADIN VE DEMOKRASİ DERNEĞİ

İletişim / CorrespondenceKADEM Kadın Araştırmaları Dergisi

Karagümrük Mah. Muhtar Muhittin Sok. TOKİ Sulukule EvleriNo: 8/1 Fatih, Edirnekapı İstanbul

Telefon: +90 (212) 631 46 49 Web: kadinarastirmalari.kadem.org.trElektronik posta: [email protected]

Page 6: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

İçindekiler / Table of Contents

225 Mülâkat / Interview Doç. Dr. Birsen Banu Okutan

Makaleler / Articles

237 NESLİHAN ARICI ÖZCAN – AYŞENUR YAKUT – MELEK İSLAMOĞLU

Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret ile İyi Oluşları Arasındaki İlişkide Ebeveyn Bilinçli Farkındalığının Aracı Rolü / The Mediator Role of Mindfulness in Parenting in the Relationship Between Maternal Rejection Perceived by Mothers and Their Well-Being

263 GÜLŞEN ÇETİN AYDIN – SERPİL AYTAÇ

Evde Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetlerinin Toplumsal Etkinliği Üzerine Bir İnceleme / A Study on the Social Efficacy of Elderly and Patient Home Health Care Services

291 HALE BİRİCİKOĞLU

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Türk Kamu Yönetimi: Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir İnceleme / Gender Equality and Turkish Public Administration: A Study of the Public Personnel Selection Exam (PPSE) Selection Guidelines

321 EMİNE ŞAHİN – ZÜLFİYE ACAR ŞENTÜRK

Türkiye’de Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Alanında Çalışan Kadınların İş Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığına İlişkin Bakış Açıları / The Point of View of Women Working in Public Relations and Advertising on Gender Discrimination in Business Life in Turkey

359 PELİN ŞAHİN YARBAĞ

Kadın Çalışanların İşgören Sesliliği, Psikolojik Sermaye ve Aidiyet Algısı Üzerine Bir Araştırma: Antalya ve Muğla İlleri Örneği / A Study on The Employee Voice of Women Employees and Their Perception of Psychological Capital and Belonging: The Case of the Cities of Antalya and Muğla

Page 7: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Kitap Değerlendirmeleri / Book Reviews

387 H. Şule Albayrak (ed). Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi (Being a Woman-Islam, Tradition, Modernity and Beyond)

M. Numan Sağırlı

393 Cihan Aktaş. Bacıdan Bayana (From Sister to Mrs.)

Betül Erken

398 Cristina Bacchilega. Postmodern Masallar: Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı Stratejileri (Postmodern Tales: Gender and Narrative Strategies)

Ayşe Dilara Bostan

Page 8: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Mülâkat / Interview

Doç. Dr. Birsen Banu Okutanİstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

Lisans eğitimini 2005 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi, Tarih Bölü-mü’nden alan Birsen Banu Okutan, aynı dönemde Siyaset Bilimi’nde yan dal yaptı. Aynı üniversite bünyesinde 2005-2007 yılları arasın-da Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. 2008 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolo-jisi Anabilim Dalı’nda doktoraya başladı. 2010 yılında İstanbul Üni-versitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalı’na intisap etti ve 2012 yılında doktor, 2018 yılında doçent unvanını aldı. Bu-gün Okutan, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir.

Çalışma alanı toplumsal cinsiyet, din sosyolojisi, popüler kültür, kimlik ve göstergebilim olan yazarın “Woman and Nation in Tur-key: Kadın Gazetesi (1947-1950) and Kadın Sesi (1957-1960)”, “Türkiye’de Popüler Kültür Din ve Kadın”, “Erillik ve Din” ve “Din Sosyolojisi ve Göstergebilim” isimli kitapları ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

Toplumsal cinsiyet, popüler kültür ve erillik üzerine yaptığınız çalışmalarla sizi tanıyoruz. Türkiye’de toplumsal cinsiyet çalışmalarının geldiği noktayı özgünlük açısından nasıl değerlendirirsiniz? Batı’da üretilen bilgi ile karşılaştırma yapacak olursak, Türkiye’de üretilen bilgi Batılı bilginin tekrarı ve haklı çıkarılması mı yoksa özgün bir değer mi ifade ediyor?

Toplumsal cinsiyetin (gender) kendisi bile dışarıdan öğrendiğimiz bir kavramsallaştırma. Nihayetinde TDK sözlüğe hâlâ girmemiş

MÜLÂKATI YAPAN: MERVE TOPAL 225

Page 9: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ226

durumdalar; fakat bu aşina olmadığımız kavramları kullanmaya-lım demek değil elbette. Bilimsel çalışmalar, kümülatif ilerleyen ve yanlışlanması ile değer kazanan bir yekûnu temsil ediyor. Bugün elimizde kendi sınırlarımız dışında üretilen bir toplumsal cinsiyet literatürü var; bu literatürü genişleterek, yerel unsurları ekleyerek, belki ayıklayarak ya da yeni bir form göstererek yapılan çalışmalar bilimsel halkaya lehimleniyor. Batı toplumlarının kendi şartlarıyla ürettiği bilgiyi devam ettirdiğimiz ve tamamıyla aynı retorik ile ko-nuştuğumuz argümanını gerçekçi ve haklı bulmuyorum. Aplikatif çalışmalar elbette yok değil; fakat bu yazınlar turnusol kâğıdı vazi-fesi görerek ideolojik angajmanı açığa çıkartıyor ve alanın uzmanları tarafından ciddi şekilde kritik ediliyor. Esasen, Türkiye toplumunun kendi iç dinamikleri ve kültürel örüntü ister istemez farklı bir doku-yu vurgulamayı gerektirmekte. Bilhassa toplumsal cinsiyet üzerine yapılan vaka çalışmaları (case studies) toplumsal ethosun işlenmiş halleri. Bilgiyi farklı perspektiflerle işleyen çalışmalar, toplumsal evrenin özelliklerini yansıttığı ölçüde biricikleşiyor. Bu perspektif-lere vâkıf olmak, temayı tanımlayabilmek ve Batılı bilgiyle karşılaş-tırma yapabilmek için ön koşul. Meselâ postmodernist teorisyenler cinsiyeti reddedip, bunların birer kültürel kurgu olduğunu söyler-ken toplumsal cinsiyet ifadesini kullanıyor ve cinsiyet ile toplumsal

cinsiyet arasında bir eşit-lemeye gidiyor. Belli bir kesim “nasıl olur da fıtra-ten kadın ve erkek olma durumu, toplumsal cinsi-yet olarak ifade edilebilir” diye itiraz ederken femi-nist, Batılı ve yabancı bir kavram olarak gördüğü toplumsal cinsiyeti tama-men reddediyor. Benim de aynı kategoride oldu-ğum başka bir kesim ise cinsiyetin elbette fıtraten verili olduğuna inanıyor;

Birsen Banu Okutan

Page 10: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

MÜLÂKAT 227

fakat toplum tarafından cinsiyet üzerine yüklenen sosyo-kültürel rollerin “toplumsal cinsiyet” adı altında yeniden sorgulanması gerek-tiğini düşünüyor. Böyle bir yaklaşımla yola çıkıp toplumsal cinsiyet ve din üst başlığında yapılan çalışmaları geliştirilmesi gereken fakat en özgün taslak metinler olarak görüyorum.

Türkiye’de yıllardır Müslüman kadın kimliği gündem olmuştur. Uzun zaman yasaklayıcı tutuma muhatap edilen dindar kadın kimliği, son dönemde yine nesneleştirilerek yaşantı ve tüketim biçimleri üzerinden tartışmalara konu ediliyor. Siz başörtülü dindar kadınların popüler kültürle olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

2000’li yıllara kadar sesi çıkmayan/çıkarılmayan özellikle metropol-lerde yaşayan Müslüman başörtülü kadınlar, bazen yok sayılarak bazen de hor görülerek marjinalize edilmiş durumdaydı. Görünmek isteyen, bireyselleşme sürecinden özneleşmeye geçmek için gerçek-ten mücadele eden bir kesim, bu marjinalizasyonu sindiremiyordu. Üniversiteye başörtüsüyle girmek istiyor, kapıdan içeri alınmıyor-du. İlerleme, özgürlük, eşitlik gibi kavramların gelişigüzel kulla-nıldığı, “insan hakları” bildirgelerinin dillere pelesenk olduğu bir zaman diliminde bu özgürlüğe layık olan acaba “hangi insan” soru-suna cevap bulamama sosyal izolasyona neden oluyordu. Sürecin peyderpey dağılması, özgürlüklerin gelmesi, başörtülü Müslüman kadınların toplumsal hayata aktif olarak katılmasına ve bu saye-de görünürlüklerini arttırabilmesine yol açtı. Bu bir bakıma, şe-hirli, eğitimli Müslüman başörtülü kadınların toplumsalla yeniden barışma aşamasaydı. Sizi başörtünüz var diye okuma ve çalışma hakkından mahrum etmeyecek bir sistemin oluşması azımsanacak bir süreç değildi; aksine Türkiye toplumunun sosyo-kültürel hayatı açısından büyük bir paradigmal sıçramaydı.

Yeni fotoğrafta artık başörtülü kadınların toplumsal hayata eklem-lenme biçimi, toplumun genel profilinden uzağa düşmez, toplumsa-la entegrasyonun güçlendiği durumlarda da aynı kültürel formlarla muhatap olma oranı artar. Popüler kültür unsurlarının güçlü dijital

Page 11: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ228

versiyonları veya tüketim alışkanlıklarının aşırılık çığırtkanlığı ile oluşan kültür endüstrisi kendi direnç noktalarını oluşturamayan herkes için katarsis parodisi yaratır. Kendini bu parodiden geri tut-mayı başaran, mahremiyeti korumayı, ölçülü davranmayı bilen ken-di kimliği ile araçsal dünyanın istekleri arasındaki sahayı genişleten ve özne olarak duruşunu gösteren başörtülü Müslüman kadınlar ol-duğu gibi araçsal dünya ile kimlik dünyasını örtüştüren kimlikler de elbette mevcuttur. Dinî kimliğe sahip olmadığını söyleyen seküler çevrenin popüler kültürle manipüle edilen bir hayat formuna sahip olması, dijital dünyada elindekileri göstermesi, mahremiyetinin du-varlarını kendi isteğiyle yıkması vs. bilişsel dünyasıyla davranışla-rı arasında bir çelişki yaratmadığı için toplum tarafından normal görülmekte. Diğer taraftan, başörtülü Müslüman kadın kimliği ile kendisini tanıtan bir bireyin bilişsel dünyası ile tavırlarının çeliş-mesi, tutarsızlık olarak addedildiği için keskin eleştirilere tâbi tu-tulmakta. Kanımca, burada temel problematik, sadece Müslüman başörtülü kadının nesneleştirilerek, günah keçisi haline getirilmesi. Tabiri caizse Özdemir Asaf’ın “Bütün renkler aynı hızla kirleniyor-du, birinciliği beyaza verdiler” ifadesindeki imgesel beyaz başörtülü Müslüman kadın olarak algılanmakta. Hâlbuki popüler kültürün kendisi tüm toplumsal için tehlikeler barındıran bir sorunsal. Üste-lik dinî kimliğini vurgulayan ve yaşam biçiminde referans noktasını “din” olarak işaretleyen eril kimliklerin popüler kültürle eklemlen-me biçimlerinin görülmemesi ve eleştirilmemesi büyük bir paradoks olarak karşımızda.

Bu ilişkinin değişen Türkiye şartlarına bağlı olarak değişiyor olması bazı kesimlerde memnuniyet ancak kimi kesimlerde de rahatsızlık yarattığını gözlemliyoruz. Bu rahatsızlığın sebepleri nelerdir, sınıfsal ve ideolojik kökenlerine yönelik neler söylersiniz?

Biraz önce de ifade ettiğim gibi popüler kültürün kendisi aslında sorunsal. Kültürün çeşitli formlarda piyasaya sürülmesi ile kültü-rel unsurların neyi, nasıl sembolize ettiğinden ziyade, “gösteren-ler” üzerinden bir anlam dünyası yaratılır. Geçici yenilik olarak

Page 12: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

MÜLÂKAT 229

isimlendirebileceğimiz moda akımıyla her geçen gün hızla değişen bir yaşam biçimi sunulur ve bu biçimselliğin gerisinde kalmamak veya çağdışı olarak işaretlenmemek için büyük bir efor sarf edilir. Sekülerleşme ve popüler kültür temalarının çapraz okumasını yap-tığımızda bu eforu yaratan motivasyonun, sabitelerin dağıldığı, de-ğerlerden uzak, birbirine benzeyen tutum ve tavırlarla örülü soğuk bir dünya olduğu görülür. Ekonomik durumları birbirine benzeme-ye başlayan kişilerin popüler unsurları kültürel sermayeleştirmesi, benzer hayat tarzları yaratmaktadır. Lüks otellerde yapılan mati-nelerden, babyshowerlara ya da mevlit partilerine uzanan birbirine benzeyen fotoğraflar vardır artık elimizde. Fakat popüler kültürün yayıldığı alanda birbirine benzemek elbette herkesi memnun etme-yecektir. Seküler kimliklerin yaptığı edimlerin mütedeyyin kimlik-ler tarafından da yapılması, bazı seküler kesimleri rahatsız edecek, sosyo-kültürel olarak onlarla aynı sınıfta görünmek istemeyecekler-dir. Bu durum, bir bakıma, kendilerine benzeyen kültürel yaşam tarzını dinî kimliklere yakıştıramayanların bilişsel ardalanlarında ideolojik olarak konuşlanan çevrenin merkezi kemirmesi hikâyesi ol-duğunu gösterir. Hâlbuki popüler kültürün doğası budur; bireyleri birbirine benzeyen monadlar haline getirmek ve benzediği ölçüde biricikliğini kaybettirmek.

Son yayınlanan çalışmalarınızdan birinde oto-oryantalist söylem ve Müslüman kadın kimliğini değerlendiriyorsunuz. Oto-oryantalist söylem bağlamında Müslüman kadın kimliğinin nasıl görüldüğünü değerlendirir misiniz?

Oto-oryantalist söylemden kastım, Batı’nın ürettiği dikotomik, ezi-ci, üstenci dilin, Batı dışı toplumsal figürler tarafından benimsenip kendinde varsayıldıktan sonra, bu algı ile sosyo-kültürel anlamda örfî paydaşları kategorize eden söz öbeklerinin kurulması. Bu bağ-lamda, oto-oryantalist söylem, şehirli Müslüman başörtülü kadın figürün bir taraftan modern dünyaya eklemlenmek, özgürleşmek istediğini, bir taraftan da ataerkil zihni kurgulara ve geleneğe sıkı sıkıya itaat ettiğini belirtmektedir. Ortada modern mahrem olarak isimlendirilen melez desen, eşikte kalmış bir figürdür. Batılılaşmak

Page 13: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ230

isteyip Batılılaşamayan, özgürleşmek isteyip özgürleşemeyen hay-ran olan fakat hayran olduğu yerde olamayan bir tipleme. Şimdi böyle bir kimliği yukarıdan tarif ve tabir etmek ciddi sıkıntılar ba-rındırıyor. Diğer taraftan “Müslüman başörtülü şehirli kadınlar feministlere öykünüyorlar” ekseninde çeşitli yargılar var. Her iki argüman için de geniş çapta planlanmış derinlemesine mülâkat ve/veya katılımlı gözlemlerle desteklenmiş saha çalışmalarına ihtiyacı-mız var. Ben oto-oryantalist perspektiften yazılmış çalışmalarda bu derinliği, hassas kavramsal analiz sürecini göremiyorum. “İslamcı”, “dinci”, “radikal İslamcı” bazı yerlerde “türbancı” gibi gelişigüzel ke-limelerle tanımlamalar yapılıyor. Meselâ sosyolojik araştırmalarda, “Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz” sorusu hayatidir; araştırıcının, katılımcıyı kendisini tanımlamadığı bir kutucuğa yerleştirmesi de-terminist, zorlayıcı ve bilim dışı bir yaklaşımdır. Üstelik feminist literatür içinde çok kıymet gören Keller’in yazdığı Toplumsal Cin-siyet ve Bilim isimli kitap tam da bu bilimsel görünümlü yaftalama tavrına reddiyeler sunarak “bırakınız da malzemeniz size söylese söyleyeceğini” demektedir.

Son yıllardaki gelişmeler Müslüman kadın kimliğine dair tek yönlü bir okumanın yeterli olmadığını göstermekte. Bir yanda feminizme köklü eleştiriler yönelterek özgün bir kadın bakış açısı geliştirmeye çalışanlar mevcutken diğer yanda “Havle” gibi kendisini Müslüman feminist olarak tanımlayan kadın örgütlenmelerine tanık oluyoruz. Bu çeşitlenmeyi nasıl değerlendirirsiniz?

Ben şahsen Müslüman feminist ifadesinin bilimsel düzlemde Alatlı’nın terimiyle söylersek “afazi” buluyorum. Feminizmin çıkış ve yayılma hikâyesini iyi okumak bu iki kavramı yan yana getirme-yi zorlaştırır. Müslümanın dünya görüşünün merkezinde Yaratıcı vardır, bütün hayat biçimi Yaratıcısının ilkeleri ekseninde tanzim edilir. Her –izm ile biten ideoloji ise neyi savunduğunu iddia edi-yorsa merkeze onu yerleştirir ve seçimi bellidir. Bu bağlamda fe-minizm baştan kimin yanında duracağına karar vermiştir. Ben ise bilimsel arenada kadını erkeğe ya da erkeği kadına üstün tutmanın,

Page 14: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

MÜLÂKAT 231

ikisini bir yarış içine sokarak birine galibiyet yaşatmanın konuyu detaylı kavrayamamanın neticesi olduğunu düşünenlerdenim. Pre-analitik süreçteki ön kabuller analiz sürecini etkilemeden araştırma yapılmalı, eldeki bulgular sıralanmalı ve ideolojilerden uzakta nes-nel değerlendirmeler ortaya çıkarılmalıdır. Tabi ki ben kavramları sosyal bilimler şemsiyesi altında anlamlandırıyorum; yoksa çeşitli derneklerin, vakıfların kendilerini tanımlamak istedikleri gibi ad-landırmaları postmodern dünyanın her şey gider ilkesiyle kolaylıkla açıklanabilir.

Toplumsal cinsiyet alanında erkekler ve erillik üzerine kaleme aldığınız çalışmalarınız da var. Bu konu üzerinde çalışmış biri olarak dünyadaki ve Türkiye’deki erkeklik çalışmalarının bulgularını nasıl yorumlarsınız? Bugün Türkiye’de erkeklik nereye gidiyor? Erkeklik krizde mi?

Toplumsal cinsiyet çalışmaları, çoğul, ilişkisel ve durumsal olduğu için kadın kimliklerden bahsettiğimiz gibi çoğul bir yapı içinde eril kimliklerden bahsediyoruzdur aslında. Homojen bir yapının içinde değerlendirebileceğimiz sınırları belirli bir erillik tanımı yok elimiz-de. Bu nedenle dünyanın her yerinde erillik üzerine yapılan tüm vaka çalışmaları önemli bizim için. Gördüğümüz kadarıyla dışarıda Maskülenite çalışmaları gün be gün genişleyen bir hıza sahip. Con-nell, Kimmel, Bourdieu gibi düşünürlerin yazdığı başvuru kaynak-ları teorik çerçeveyi anlamlandırmayı kolaylaştırıyor. Türkiye’de de bu tip çalışmaların her ne kadar sayısı az olsa da ilginin her geçen gün artması alanı besliyor. Basitleştirerek söyleyebileceğimiz temel bulgulara gelince eril kimlik tipolojilerinin özellikle 1970 sonrasın-da yükselen feminist dalga ile sahip oldukları hegemonik unsurları kaybetmeye başladığı ve erilliğin bir krize girdiği yönünde çeşitli yaklaşımlar var. Kriz halini, güç dönem, bunalım ya da buhran diye nitelendirme yönündeki eğilimi dikkate alırsak, ben eril kimlik-lerin Türkiye toplumu özelinde böyle bir krizi şimdilik yaşadığını düşünmüyorum. Daha netleştirmek gerekirse, toplumsal yapı, sos-yo-kültürel formlar, kadınların ve erkeklerin yapmaları gerekenler hususunda belirli roller çizer ve bu roller bazı insanları zorlamazken

Page 15: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ232

diğerlerini zorlayabilir. Bu rolleri alımlama, ekonomik, sosyo-kül-türel sermayenin niteliğine göre değişiklikler gösterir. Totalci bir bakış açısı ve son noktayı koyarcasına kriz kavramını kullanmanın durumu betimleyebileceğini sanmıyorum. Ama şunu söyleyebilirim toplumsal yapıda meydana gelen farklılıklar- teknolojinin ve endüst-rinin değişmesiyle birlikte- temel zihniyet biçimlerini etkiliyor, bu etki yavaş ya da göreceli olarak dışsallaşan davranış modellerini oluşturuyor ve bu oluşum bireyler tarafından içselleşerek benimse-niyor. Bize de Berger’in dışsallaşma-içselleşme ve nesnelleşme sü-reçlerini cinsiyet parametrelerine biçilen sosyal roller ekseninde bir daha düşünmek kalıyor.

Kadınların evde yemek pişirip, çocuk bakıp erkeklerin işe gittiği bir iş bölümü algısına dair keskin sınırların sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Günümüzde rol algılarının değiştiğini görmekteyiz. Türkiye’de bu değişimin mahiyeti nedir?

Connell’e bakarsak ailenin kendi içindeki düzenini anlamak için ik-tidar, emek ve duygusal durumun ilişkiselliğinin cinsiyet rollerini belirlediğini, aile yapısının da bu ilişkisellik yönünden etkilendiğini görürüz. Şöyle ki, ücret ve meslek gibi hane içindeki iktidarı oluştu-ran unsurların değişmesi, ailedeki iş bölümünün kıstaslarını belir-lerken, bu ikisinin paydasında duygusal ilişkilerin formu oluşur. Bu denklemden yola çıkarak hangi aile tipolojisini incelemek istiyorsak onun iktidar-emek-duygusallık değişkenlerinin ilişkisel durumuna bakmak bize rol dağılımı hakkında fikir verir. Bir manada, ekono-mik, kültürel ve sosyal sermayenin hanede varoluş biçimi, ilişkilerin yönünü tayin eder. Meselâ meslekî statüleri yüksek eğitimli kadın-ların ev dışında ücretli işlerde çalışması ile – ki buralarda genellikle ücretli yardımcılarla ev içi emeğin paylaşımı söz konusudur-gelenek-sel dikişlerin esnediği aile tipolojilerine rastlanılır; fakat bu yapı-lar post-endüstriyel çağını yaşayan Türkiye toplumu için seyrek bir bulgudur. Kadının Görünmeyen Emeği İkinci Vardiya gibi araştır-malarda gördüğümüz üzere çalışan kadınların hâlâ ev içi geleneksel rollerinin ikinci vardiya olarak devam ettiği ortadadır.

Page 16: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

MÜLÂKAT 233

Erkekler ve erillik üzerine ele aldığınız çalışmalar bize mütedeyyin erkeklerin bu değişimleri benimseme biçimleriyle ilgili neler söylüyor?

Örneklem içindeki mütedeyyin eril kimliklerin çoğunda ev içi ik-tidara sahip olmaktan memnuniyet duyulmakta, bu iktidarın de-vamını sağlayacak babadan öğrenilen araçların meşru olduğu ka-bul edilmektedir. Kadınlar ev içi ilişkilerin baş sorumlusu olarak görülürken, kadınların geleneksel rollerinin devamı istenmektedir. Kümedeki eril kimliklerin büyük çoğunluğu eşinin ücretli işlerde çalışmasını istemezken, kadının çalışmasıyla ev içi iktidara talip olacağı ve bu güç paylaşımının sorunlara ya da boşanmaya yol aça-cağı belirtilir. Bir katılımcı, erkeklerin genellikle eşlerinde annele-rini görmek istediğini, bu nedenle kadının kocasına huzur vermesi gerektiğini söylerken, kadının haklılık mücadelesine girmek yerine orta yolu bulmasının zorunluluk olduğuna inanır. Başka bir katı-lımcı ise kadın evin içinde istediğini yapsın ama muhtaç olduğunu anlasın derken, bir başkası insanların boşanmış kadınlara bakışının iyi olmadığını bu nedenle eşinin sonraki süreçte sıkıntı çekeceği-ne kocasının sıkıntısına dayanması gerektiğini ifade eder. Toplam bulgulardan yola çıkarak mütedeyyin eril kimliklerin aile içi rolle-rin gelenekselliğinden memnuniyet duyduğu söylenebilir. Değişen şimdilik, çocuklarına karşı daha katılımcı, daha yakın ve duygusal davranışlar geliştirmeye yatkın babalık profilidir.

Atomize olmuş modern şehir hayatı, eğitim seviyesinin artması ve uzmanlaşma gibi olgular neticesinde kişilerin kendi gerçekliğini açıklamada geleneği temsil eden önceki kuşaklara başvurma eğilimi azalıyor gibi görünüyor. Peki bir yönüyle düşünümsel hareketin, bireysel özgürlüğün besleyicisi olarak yaşanılan bu süreçlerin aile kurumunun geleceğine muhtemel etkileri neler olabilir? İçinde bulunduğumuz sosyal gerçekliği ve gidişatı bu açıdan nasıl yorumlarsınız?

Tamamlanmamış bir moderniteyi yaşayan Türkiye toplumunun kül-türel genlerinde uzun süre taşıdığı özellikler mutasyona uğramaya

Page 17: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ234

başladıysa da hâlâ elimizdeki en güçlü duygusal kurum ailedir. Yap-tığımız araştırmalarda katılımcılar -kadınlar ya da erkekler fark et-mez- hâlâ kendilerini “biz” duygusuna işaret ederek tanımlıyor. Ka-tılımcı kimi zaman kendi karakter özelliklerinden bahsederken anne veya babasına gönderme yapıyor, kimi zaman yaşam stili ile ilgili sorulara çocuğundan, eşinden bahsederek örnekler veriyor. Bugü-nün toplumsal şartlarında, bireyin kendisini koruyacak, kollayacak güvenli bir sığınak olarak görülen aile hâlâ hayatta ve ayakta. Ma-nevi değerler, dinî duygular veya örfî yatkınlıklar aile üyelerini bir şekilde birbirine bağlayabilecek güce göreceli olarak sahip. Kanımca tamamlanmamış modern toplumun bizde ilk aşamada aşındırdığı duygusal kopuş hala, teyze, dayı, dede, büyükanne gibi ikincil derece akrabalarda gerçekleşti. Aynı içerikle elli yıl öncesinde mülakatlar yapabilme imkânımız olsaydı amcalar, halalar, büyükanne veya bü-yükbabalar da kadraja girecekti. Bu kanıya varmamıza neden olan en bariz örneklerden biri, tahmin edersiniz ki “isimlendirme” husu-su. Bundan otuz yıl önce doğan çocuklar anneanne, babaanne veya dedelerinin isimlerini taşıyorken, her geçen gün bu eğilim azalıyor, bireyler çocuklarına yeni moda, tanınmamış, pek duyulmamış isim bulma kaygısında. Böyle bir geleneğin ortadan kalkmaya başlaması temelde duygusal bağlardaki zayıflığın göstergesi; imgelerin bilişsel şema içine girmemesi, diğer bir ifadeyle “akla bile gelmemesi”, sosyo-kültürel bir amnezi. Denilebilir ki önce geniş aile fiziki yakınlığını kaybetti, sonrasında duygusal hafızalardan silinmeye başladı; çekir-dek aile bireyleri de birbirlerine yönelik fiziki yakınlığını kaybettiği zaman aynı son kaçınılmaz gibi görünmekte. Kısacası gözden ırak olan gönülden de ırak olurun sosyolojik emareleri ile karşı karşı-yayız. Bu fotoğraf bana Mai ve Siyah’ın postmodern dünyaya karşı zarif bir başkaldırı olarak okunabilecek son mesajını hatırlatıyor şimdilerde. Ahmet Cemil içinde bulunduğu kaybetmişlik duygusuyla şehri terk ederken yalnız başına güvertede oturur; geçmiş günlerin umut dolu mavi gecesiyle şimdi içinde bulunduğu kasvetli, boğucu ve ümitsiz siyah geceyi karşılaştırır. Mavi bir gece ile siyah bir gece arasında geçen şu nasipsiz ömür diye hayıflanırken yanı başında biri “Cemil niçin karanlıkta yalnız oturuyorsun?” diye seslenir. O vakit titreyerek ayağa kalkan Ahmet Cemil kendisini çekip almak

Page 18: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

MÜLÂKAT 235

isteyen siyah geceden ayrılarak varlığını daha kuvvetle çeken o sese “geliyorum anne” diyerek onu takip eder… En nihayetinde bizi tüm eksiklerimiz, kusurlarımız, hatalarımıza rağmen kucaklayacak, yal-nızlığımızı bertaraf edecek aileden başka ses yok; aile ile fiziksel ve dolayısıyla duygusal yakınlığı kaybetmemek aşınmalara karşı koru-yabilecek en kuvvetli kalkan.

Kadem Kadın Araştırmaları Dergisi olarak sorularımıza verdiğiniz cevaplardan ötürü çok teşekkür ederiz.

Page 19: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)
Page 20: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖzBu çalışmada amaç annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolü-nü incelemektir. Araştırmada veri toplamak için Yetişkinlik Ebeveyn Kabul Ret Ölçeği (Anne Formu), PERMA İyi Oluş Ölçeği ve Ebeveyn-likte Bilinçli Farkındalık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan ve yaş ortalaması 40.7 olan (SS=8,8) 347 kadından oluşmaktadır. Çalışmada annelerin an-nelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolü Temel Aracılık Modeli kullanılarak test edilmiştir. Araştırma sonucunda annelerin annelerinden algıladığı ret ile iyi oluşları arasında negatif yönde bir ilişki (r=-.309, p<.01), an-nelerin annelerinden algıladıkları ret ile ebeveyn bilinçli farkındalığı arasında da negatif yönde bir ilişki (r=-.269, p<.01) ve ebeveyn bilinçli farkındalığı ve iyi oluş arasında ise pozitif yönde bir ilişki tespit edil-miştir (r=.482, p<.01). Ayrıca annelerin annelerinden algıladıkları ret

Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret ile İyi Oluşları Arasındaki İlişkide Ebeveyn Bilinçli Farkındalığının Aracı Rolü*

The Mediator Role of Mindfulness in Parenting in the Relationship Between Maternal Rejection Perceived by Mothers and Their Well-Being

Neslihan Arıcı Özcan**, Ayşenur Yakut***, Melek İslamoğlu****

* 21. Uluslararası Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nde de (24-27 Ekim) sunulmuştır.

** Dr.Öğr. Üyesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü, [email protected], orcid.org/ 0000-0002-6169-1445.

*** Psk. Dan., [email protected], orcid.org/0000-0022679-592X.**** Psk. Dan., [email protected], orcid.org/0000-001-6022-9657

237

Başvuru: 6 Kasım 2019 This work is licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License.

Kabul: 27 Kasım 2019 Cite this article as: Arıcı Özcan, N., Yakut, A. ve İslamo�lu, M. (2019). Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret ile İyi Olu�ları Arasındaki İli�kide Ebeveyn Bilinçli Farkındalı�ının Aracı Rolü. Kadem Kadın Ara�tırmaları Dergisi, Vol. 5, No. 2: 237-261.DOI: 10.21798/kadem.2020558049

M A K A L E

Page 21: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ238

ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının ara-cılık ettiği, kurulan modelin anlamlı olduğu (F(2, 346)=24.52, p<.001, R2=.23.8) ve toplam varyansın %23.8’ini açıkladığı görülmüştür. Bul-gular, ilgili alanyazın doğrultusunda tartışılmış ve çeşitli öneriler su-nulmuştur.

AbstractThe aim of this study is to investigate the mediating role of mindfulness in parenting in the relationship between maternal rejection perceived by mothers and their well-being. In order to collect data, Adult Paren-tal Acceptance Rejection Questionnaire (Form for the Mother), PERMA Well-being Questionnaire and Mindfulness in Parenting Questionnaire have been used. The study group consists of 347 mothers with a mean age of 40.7 (SD=8.8). Participants are from diffreent regions in Turkey. As a result of the research, a negative relationship between maternal rejection perceived by mothers and well-being (r=-.309, p<.01), a nega-tive relationship between maternal rejection perceived by mothers and mindfulness in parenting (r = -.269, p<.01), and a positive relation-ship between mindfulness in parenting and well-being has been found (r = .482, p<.01). In this study, the mediating role of mindfulness in parenting in the relationship between maternal rejection perceived by mothers and their well- being is tested using the Simple Mediator Mod-el. In addition, it has been seen that maternal rejection perceived by mothers and their well-being is mediated by mindfulness in parenting and that this model (F(2,346)=24.52, p<.001, R2=.23.8) is a functional one that explains 23.8% of the total variance. The findings have been discussed in accordance with the related literature and recommenda-tions were made to the relevant parties.

Extended AbstractNowadays well-being is one of the important concepts of psychology (Seligman, 2011). Seligman (2011) describes well-being as a 5-dimen-sional structure (positive emotion, engagement, positive relationships, meaning and accomplishment). Self-regulation at the heart of well-be-ing is that individual’s ability to manage his/her attention, emotions, and cognition (Baumeister and Vohs, 2003; Posner and Rothbart, 200). Many studies emphasize the importance of self-regulation in high levels of well-being (MacLeod, Coates & Hetherton, 2008). In the development of self-regulation, the acceptance or rejection of the child by the car-egiver, especially his/her mother, is an important factor (Harma, 2008). Parental Acceptance Rejection Theory states that the acceptance or re-jection of the child by the caregiver plays a direct role in the personality

Page 22: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

239

and well-being of the child (Rohner et al., 2005). PART developed by Rohner (1986) consists of 4 dimensions (Warmth-Affection, Hostility-Agresssion, Indifference-Neglect and Undifferentiated Rejection). Re-jected children have difficulty in feeling intimate and forming close re-lationships when they are adults (Pektaş, 2015; Rohner et al., 2005). Many studies have reported the effect of perceived parental acceptance or rejection in childhood on well-being in the future (Khaleque and Roh-ner, 2011a, 2011b). Many studies also (Prasad & Kumari-Sinha, 2017) emphasize that well being decreases when maternal rejection increases.The fact that has been established that individuals are not able to regulate their attention in self-regulation skills when perceived ma-ternal rejection and well-being are low (Rueda, Posner and Rothbart, 2005). This is where mindfullness in parenting comes into play. Mind-fulness in parenting means that parents, with and without judgment, and consciously, take care of their child and parent with special care (Kabat-Zinn & Kabat-Zinn 1997). However, there are few studies in the literature that directly deal with the relationship between mindful-ness in parenting and maternal well-being (Duncan et al., 2009). These studies generally emphasize that mindfulness in parenting practices reduce parental rejection (Siegel, 2009). However, the child’s adult re-lationships and parenting style are negatively affected by the mother who was rejected by her own mother (Rohner, 2004). Consequently, the well-being of the parent, the well-being of the child, and in turn even the well-being of society at large may be affected. Therefore, it is impor-tant that the mother is aware of both her perceptions of her own mother and her own motherhood. In the literature, there are no studies dealing with these three concepts together descriptively or experimentally. The aim of this study is to investigate the mediating role of mindfulness in parenting in the relationship between maternal rejection perceived by mothers and their well-being.The research is a descriptive study which uses the relational survey model. In order to collect data, Adult Parental Acceptance Rejection Scale ( Form for the Mother), PERMA Well-being Scale and Mindful-ness in Parenting Scale have been used. The data have been collected from Istanbul from the relatives of the students of Istanbul Medeniyet University Faculty of Health Sciences between April and May 2019 us-ing the snowball method. The ages of 347 adult female participants range from 22 to 65 (Xort = 40.7, SD = 8.8). 73.2% of the participants are from the Marmara Region, 13.3% are from the Black Sea Region and 13.3% are from the East Anatolia Region. In the study, the mediat-ing role of mindfulnes in parenting in the relationship between mater-nal rejection perceived by mothers and their well-being has been tested by using the Basic Mediation Model (Hayes, 2013).

Page 23: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ240

Firstly, a negative relationship has been found between maternal re-jection perceived by mothers and their well-being (r -.309, p<.01). In the literature, the effect of childhood rejection on well-being in later life (Khaleque and Rohner, 2002; Özbiler et al., 2019) is in line with the findings. This may be due to the lack of attention in self-regulation in early childhood (Diehl et al., 2006; Rueda et al., 2005). This leads to the second result of the study, which emphasizes the importance of the relationship between maternal rejection perceived by mothers and parental conscious awareness (r =-.269, p<.01). In the literature, Siegel (2009) show that there is a negative relationship between per-ceived maternal rejection and mindfulness in parenting and that pa-rental mindfulness programs decrease with perceived maternal rejec-tion. These results directly and indirectly support the findings of this study. On the other hand, there was a positive relationship between mindfulness in parenting and well-being (r =.482, p<.01). Few stud-ies in the literature addressing mindfulness in parenting and well-being (Duncan et al., 2009) support this finding. Cohen and Semple (2010) in the review study emphasize that mindfulness in parenting is closely tied to the well-being of the mother, revealing the reason for this study.

Finally, as a result of the research it was found that the relationship between maternal rejection perceived by mothers and their well-being is indeed mediated by mindfulness in parenting, and that the whole model is functional (F(2, 346) = 24.52, p<.001, R2 = .23.8), explaining 23.8% of the total variance. The findings have been discussed in the light of the relevant literature. The findings of the separate studies indicating that mindfulness in parenting programs reduce maternal rejection (Siegel, 2009) and have a role in the well-being of the mother (Duncan et al., 2009) indirectly support the findings of this study.

Considering these above results, the study has various limitations, such as the data obtained from self-report scales, one mediator used, etc. However, in spite of all these limitations, this study contributes to the literature by revealing the importance of maternal rejection per-ceived by mothers in mindfulness in parenting and well-being. Based on the results of this study, professionals can develop and implement a guidance program for mothers about mindfullness in parenting.

Anahtar Kelimeler: Annelerin Annelerinden Algıladıkları Ret, İyi Oluş, Ebeveyn Bilinçli Farkındalığı

Key Words: Maternal Rejection Perceived by Mothers, Well-being, Mindfullness in Parenting

Page 24: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

241

Giriş

Günümüzde iyi oluş psikolojinin önemli kavramları arasın-da yer almaktadır (Seligman, 2011). İyi oluş birçok araştırmacı tarafından farklı tanımlarla ele alınmaktadır (Diener, 1984; Ryff, 1989; Keyes, 1998; Seligman, 2011). Diener (1984) iyi oluşu olumlu duyguların daha çok yaşanması ve yaşamdan doyum alma olarak tanımlamaktadır. Ryff (1989) ise iyi oluşun iyi hissetmekten farklı olduğunu ve psikolojik işlevsellikle ilgili olduğunu ifade etmektedir. Keyes (1998) ise iyi oluşu olumlu duyguların yanında sosyal pozitif işlevselik bağlamında (kabul, bütünlülük, uyum vb.) ele almakta-dır. Buradan hareketle bazı teorisyenlerin iyi oluşu hedonik ve bazı teorisyenlerin de eudainomik unsurları vurgulayarak açıkladığı görülmektedir (Ryan ve Deci, 2001). Hedonik unsur olumlu duy-gulara (mutluluğa) odaklanırken eudainomik unsur da psikolojik olarak büyümeye odaklanmaktadır (Eryılmaz, 2016). Seligman, iyi oluş kavramında hem hedonik hem de eudainomik unsurların oldu-ğunu söylemektedir (Schueller ve Seligman, 2010). Bu çalışmada Seligman’ın iyi oluş kavramı ele alınmakta ve Seligman’ın iyi oluş kavramı üzerine Butler ve Kern (2016) tarafından geliştirilen ve Demirci, Ekşi, Dinçer ve Kardaş (2017) tarafından Türkçe’ye uyar-lanan ölçek kullanılmaktadır.

Seligman (2011) iyi oluşu çok boyutlu bir modelle açıklamakta-dır. Modelinde mutluluğu bir ‘şey’, iyi oluşu da bir ‘yapı’ olarak ifade etmektedir. Modelini İngilizce baş harfleri PERMA ifadesini oluştu-ran beş boyutla açıklamaktadır. Bu boyutlar; olumlu duygular (po-sitive emotions), bağlanma (engagement), olumlu/iyi ilişkiler (positi-ve relationships), anlam (meaning) ve başarı (accomplishment)’dan oluşmaktadır (Lovett ve Lovett, 2016). Bu boyutlardan biri olan olumlu/iyi ilişkiler, insanların çevresindeki kişiler tarafından değer görmesi, desteklenmesi ve sevilmesi anlamına gelmektedir. Olum-lu/iyi ilişkilere sahip olan bir birey kendini daha iyi hissetmekte, iyi oluş düzeyi de daha yüksek olmaktadır (Butler ve Kern, 2016). Çocukların aileleriyle olumlu ilişkiler yaşama ihtiyacı duymala-rı, aileyi bu boyutta ön plana çıkarmaktadır (Boutelle, Eisenberg,

Page 25: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ242

Gregory ve Neumark-Sztainer 2009; Önder ve Gülay, 2007; Popov ve Ilesanmi, 2015). Yalçın (2015) iyi oluş ve sosyal destek kaynakla-rı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında aileden alınan deste-ğin sosyal destek kaynakları arasında iyi oluşu etkileyen en yüksek faktör olduğunu saptamıştır. Bir diğer araştırmada ise bireylerin anne babalarıyla olumlu ilişki kurmalarının bireylerin iyi oluşlarıy-la pozitif yönde ilişkisinin olduğu bulunmuştur (Corsano, Majorano ve Champretavy, 2006; Yang, Wang, Li, Teng ve Ren, 2008).

Ayrıca iyi oluş kavramı öz düzenleme bağlamında açıklan-maktadır (Baumeister ve Vohs, 2003; Diehl, Semegon ve Schwarzer, 2006; Van Genugten, Dusseldorp, Massey ve Van Empelen, 2016; Sheldon, Kasser, Smith ve Share, 2002). Öz düzenleme; kişinin duy-gularını, içsel gücünü, kişisel kaynaklarını yönetebilmesidir (Posner ve Rothbart, 2000; Zimmerman, 2000). Öz düzenleme; dikkat, duy-gu ve davranış düzenleme olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır (Tanrıbuyurdu, 2012; Zimmerman, 2000). Birçok çalışma, kişinin iyi oluşunun yüksek olmasında öz düzenlemenin önemini vurgula-maktadır (MacLeod, Coates ve Hetherton, 2008; Wrosch, Scheier, Miller, Schulz ve Carver, 2003). Öz düzenlemenin gelişmesinde en önemli rolü aile (Kuhl, 2000; Martinez-Pons, 1996) özellikle anne oynamaktadır (Hofer, Busch ve Kartner, 2010). Buna paralel olarak öz düzenlemenin gelişmesinde çocuğa bakım veren kişi (özellikle de annesi) tarafından kabul ya da ret görmenin önemli bir rolü vardır (Harma, 2008; Özyavru, 2008; Raikes, Robinson, Bradley, Raikes ve Ayoub, 2007). Bu noktada ebeveynin kabul ve reddi devreye gir-mektedir.

İyi Oluş ile Annenin Algıladığı Anne Reddi Arasındaki İlişki

Ebeveyn Kabul Ret Kuramı (EKAR) çocuğun bakım vereni ta-rafından kabul ya da ret görmesinin kişiliğinde ve iyi oluşunda doğ-rudan rol aldığını söylemektedir (Rohner ve ark., 2005). Ebeveyn kabulü, ebeveynin çocuğa fiziksel (sarılma, okşama, kucaklama, onaylayıcı mimik, öpme, gülümseme) ya da sözel (övme, iltifat etme,

Page 26: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

243

güzel sözler söyleme, ona özel şarkı söyleme ya da öykü okuma) ola-rak ifade edebilen sıcaklık, ilgi ve sevgidir (Rohner, 1986; Rohner, Khaleque ve Cournoyer, 2005). Ebeveyn reddi ise ebeveynin çocu-ğa karşı sıcaklık, ilgi ve sevgiden yoksun davranılmasıdır. Ebeveyn reddi; “soğuk ve duygusuz”, “düşmanca ve saldırgan”, “kayıtsız ve ihmalci” ve “ayrışmamış reddetme” olmak üzere dört temel yolla ifa-de edilmektedir (Rohner,1986; Rohner ve ark., 2005; Rohner, Khale-que ve Cournoyer, 2012).

Rohner (1986) tarafından geliştirilen EKAR dört boyuttan oluşmaktadır. Bu boyutlar sıcaklık, düşmanlık, ilgisizlik ve ayrış-mamış reddir. Çocuklar yakın bakım verenleriyle olumlu ilişkiler geliştiremediğinde saldırgan davranışlar, bağımlı özellikler gös-termekte ve özgüvenleri düşmektedir. Reddedilmiş çocuklar, sevgi duygusundan yoksun büyüdükleri için sevmeyi öğrenememişlerdir ve sevilme duygusunu hissetmekte zorluk yaşadıklarından yetişkin olduklarında da samimi ve yakın ilişkiler kurmakta güçlük çekmek-tedirler (Pektaş, 2015; Rohner ve Brothers, 1999; Rohner ve ark., 2005). Bu duruma paralel olarak sevilmeyen, değer görmeyen bi-reyin olumlu iyi ilişkiler kurmakta yetersiz kalabileceği ve kendini kötü hissedebileceiği bunun da iyi oluş düzeyini düşüreceği söyle-nebilir.

Çocuklukta algılanan ebeveyn kabul reddinin ileriki yaşamda bireyin iyi oluşuna etkisi ile ilgili birçok araştırma bulunmaktadır (Khaleque ve Rohner, 2002; Khaleque ve Rohner, 2011a, 2011b). Birçok çalışmada (Prasad ve Kumari-Sinha, 2017; Khaleque ve Roh-ner, 2002; Kazarian, Moghnie ve Martin, 2010; Özbiler, Taner ve Yalçınkaya, 2019) bireyin algıladığı annelik reddi arttıkça iyi oluşu-nun azaldığı vurgulanmıştır.

Bireylerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşlarının dü-şük olmasında öz düzenlemede (dikkat, duygu, düşünce) sorun ya-şamaları önemli bir etkendir (Rutherford, Wallace, Laurent ve Ma-yes, 2015; Thompson ve Meyer, 2007). Öz düzenlemenin en önemli ve ilk bileşeni dikkati düzenlemektir (Diehl, Semegon ve Schwarzer, 2006; Tanrıbuyurdu, 2012). Bireyin dikkatini düzenleyebilmesinde

Page 27: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ244

erken çocukluk döneminde ebeveyni ile kurduğu ilişki (Rueda, Pos-ner ve Rothbart, 2005), yaşadığı deneyimin şimdi ve burada farkın-da olması (Ortner Kilner ve Zelazo, 2007) önemlidir. Bu noktada bilinçli farkındalık devreye girmektedir.

Ebeveyn Bilinçli Farkındalığının Aracı Rolü

Bilinçli farkındalığın en yaygın tanımı, kişinin içinde bulun-duğu anda olan olayların farkında olması ve şimdiye dikkatini vere-bilmesi sürecidir (Brown ve Ryan, 2003). Bilinçli farkındalık kişinin yargılamadan, amaçlı bir şekilde hareket etmesidir (Kabat-Zinn, 2012) ve dikkatin şimdiki ana odaklanmasını ve kendini düzenle-mesini gerektirir (Bishop ve ark., 2004). Bilinçli farkındalık, kişinin şimdiye dikkatini vererek duygularını (Shapiro, Oman, Thoresen ve Plante, Flinders, 2008), düşüncelerini (Weinstein ve ark., 2009) ve davranışlarını (Ryan ve Deci, 2000) düzenlemesinde önemli bir yere sahiptir. Birçok çalışma bilinçli farkındalığın sevgiyi, iyi oluşu ve yaşam kalitesini arttırdığını (Hoffman, 2010; Gu, Strauss, Bond ve Cavanagh, 2015; Parto ve Besharat 2011; Shapiro ve ark., 2008) ve negatif duyguları, stresi, kaygıyı ve saldırganlığı azalttığını be-lirtmektedirler (Shapiro ve ark., 2008). Parto ve Besharat (2011)’ın yaptığı bir araştırma bilinçli farkındalık, öz düzenleme ve iyi oluş arasında bir ilişki olduğunu söylemektedir. Başka bir ifadeyle bi-linçli farkındalık ve iyi oluş arasındaki ilişkiyi öz düzenleme yak-laşımı ile açıklamaktadır. Bu araştırmalardan yola çıkarak öz dü-zenlemede güçlük çeken bir bireyin bilinçli farkındalığının düşük olacağı ve farkındalığı düşük olan bireyin de iyi oluşunun düşük olabileceği düşünülebilir.

Kabat-Zinn (1991, 2012) bilinçli farkındalığın ilk başta bire-yin kendi ile kurduğu ilişkileri daha sonra da çevredeki bireylerle kurduğu ilişkileri düzenlediğini ve geliştirdiğini ifade etmektedir. Bu bakımdan bilinçli farkındalık aile bağlamında ele alındığında ebeveyn bilinçli farkındalığının önemi ortaya çıkmaktadır. Ebeveyn bilinçli farkındalığı, ebeveynlerin şimdi ve burada, yargılayıcı olma-dan ve bilinçli olarak çocuğuna ve ebeveynliğine özel bir dikkatle

Page 28: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

245

bakması demektir (Kabat-Zinn ve Kabat-Zinn 1997; McCaffrey, Re-itman ve Black, 2017). Ancak literatürde doğrudan ebeveyn bilinçli farkındalığı ile annenin iyi oluş arasındaki ilişkiyi ele alan az sayı-da çalışma (Coatsworth, Duncan, Greenberg ve Nix, 2010; Duncan, Coatsworth ve Greenberg, 2009) yer almaktadır. Cohen ve Semple (2010) gözden geçirme çalışmasında ebeveyn bilinçli farkındalığının annenin iyi oluşu ile birlikte ele alınması gerektiğini vurgulamıştır. Ebeveyn bilinçli farkındalığı, güveni ve duygusal paylaşımı içer-mektedir. Bu durum bireyin hem ebeveynlik stresini azaltmakta (Bazzano ve ark., 2013; Bögels, Hellemans, Van Deursen, Römer, Van der Meulen, 2013; Haydicky, Shecter, Wiener, Ducharme, 2015) hem de çocuğu rahatlatmaktadır (Bögels Hoogstad, Van Dun, de Schutter ve Restifo, 2008; Haydicky ve ark., 2015; Neece, 2014; Singh ve ark., 2007; 2010; Van der Oord, Bögels ve Peijnenburg, 2012; Van de Weijer-Bergsma, Formsma Bruin ve Bögels, 2012). Kı-sacası ebeveyn bilinçli farkındalığının, ebeveyn ile çocuk ilişkisinin kalitesini önemli ölçüde etkilediği söylenebilir (Coatsworth ve ark., 2010; Duncan ve ark., 2009; McCaffrey, Reitman ve Black, 2017).

Ayrıca yapılan birçok ebeveyn bilinçli farkındalığı uygula-malarında hem çocukların hem de annelerin olumlu anlamda etki-lendiği gözler önüne serilmiştir (Dawe ve Harnett, 2007; Singh ve ark., 2006; Singh ve ark., 2010; Srivastava, Gupta, Talukdar, Kalra ve Lahan, 2011; McCaffrey ve ark., 2017). Özellikle bazı çalışma-lar ebeveyn bilinçli farkındalık uygulamalarının ebeveynin reddini azalttığını vurgulamaktadır (Siegel, 2009; Siegel ve Hartzel, 2004). Bunda etken olan yapının da dikkat süreçlerini düzenleme ile ilgili olduğu dile getirilmektedir (Orthner, Kilner, Zelazo, 2007; Rueda, Posner ve Rothbart, 2005). Ancak anneden reddedici tutum gören çocuğun yetişkinlik ilişkileri ve ebeveynlik tarzı olumsuz etkilenir (Rohner, 2004; Miranda, Affuso, Esposito ve Bacchini, 2016). Başka bir ifadeyle bireyin kendi ebeveyninden özellikle de annesinden al-gıladığı ret varsa ebeveynliği hakkında bilinçli olması oldukça zor olduğu veya ebeveyn bilinçli farkındalık düzeyinin düşük olduğu düşünülebilir. Buna bağlı olarak başta ebeveynin iyi oluşu daha sonra da çocuğunun ve toplumun iyi oluş düzeyleri bu durumdan

Page 29: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ246

etkilenebilir ve bütün hepsinin ruh sağlığında ciddi etkilere yol aça-bilir. Bu yüzden annenin hem kendi annesi ile ilgili olan algıları hem de kendi anneliği hakkında bilinçli olması önemlidir. Özellikle yukarıda Cohen ve Selmen’in ifade ettiği gibi ebeveyn bilinçli far-kındalığı ve annenin iyi oluşunu ele alan çalışma oldukça azdır. Bu konuda yapılacak bir çalışma bireyin annesinden algıladığı ret ya-nında kendisinin de ebeveyn olarak bilinçli olmamasının iyi oluşu-na önemli etkileri olduğunu göstererek katkı sağlayabilir. Ayrıca literatürde bu üç kavramı birlikte betimsel veya deneysel ele alan çalışmaya rastlanmamaktadır. Bu çalışmada amaç annelerin anne-lerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolünü incelemektir. Bu araştırmanın alanyazına bu doğrultuda önemli katkılar sunacağı düşünülmekte-dir.

Yukarıda belirtilen amaç doğrultusunda araştırmanın denen-celeri şu şekildedir:

H1: Annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları ara-sında bir ilişki vardır.

H2: Annelerin annelerinden algıladıkları ret ile ebeveyn bilinç-li farkındalığı arasında bir ilişki vardır.

H3: Ebeveyn bilinçli farkındalığı ile iyi oluş arasında bir ilişki vardır.

H4: Annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolü vardır.

Yöntem

2.1 Araştırma Modeli

Araştırma ilişkisel tarama modeli kullanılarak yapılan be-timsel nitelikte bir çalışmadır. İlişkisel tarama modeli, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişimin varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelidir (Karasar, 2012).

Page 30: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

247

2.2. Katılımcılar

Araştırmanın verileri 2019 Nisan- Mayıs ayları arasında İs-tanbul Medeniyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencile-rinin yakınlarından kartopu yöntemi ile toplanmıştır. 347 yetişkin kadın katılımcının yaşları 22-65(X=40.7, SS=8.8) aralığında değiş-mektedir. Katılımcıların %73.2’si Marmara Bölgesi’nden, %13.3’ü Karadeniz Bölgesi’nden, %13.3’ü ise Doğu Anadolu Bölgesi’ndendir. Katılımcıların %25.4’ünün tek çocuğu varken geri kalan katılımcı-ların 2 veya daha fazla çocuğu bulunmaktadır.

2.3. Ölçme Araçları

Yetişkinlik Ebeveyn Kabul Ret Ölçeği Kısa Formu (Anne Formu)

Ebeveyn Kabul Ret Ölçeği (EKRÖ) 1971 yılında Rohner ve ar-kadaşları tarafından algılanan ebeveyn kabul ve reddinin değerlen-dirilmesi amacı ile geliştirilmiştir. Yetişkin, ebeveyn ve çocuk olmak üzere üç farklı formda ölçek bulunmaktadır. Bu çalışmada ölçeğin yetişkin formu kullanılmıştır. Yetişkin ölçeğinin orijinal formu 60 maddeden oluşmaktadır (Rohner, 2004). Ebeveyn Kabul Ret Kısa Formu ise uzun versiyonundan seçilmiş 24 maddeden oluşmakta-dır (Rohner, 2005). Ölçek 0.73 ile 0.91 arasında değişen güvenirlik katsayılarına sahiptir. Ölçeğin kısa formu Dedeler, Akün, Durak-Batıgün (2017) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. 4’lü likert ti-pinde olan ölçekten alınan en düşük puan 24, en yüksek puan ise 96’dır. Ölçek 4 boyuttan oluşmaktadır (Sıcaklık, düşmanlık, ilgisiz-lik, ayrışmamış ret). Ölçeğin doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır ve uyum endekslerine uygun bir ölçek (χ2[246, N=685]=746.07, χ2/sd=3.03, GFI=0.91, AGFI=0.89, CFI=0.95, RMSEA=0.05) olduğu tespit edilmiştir. Ölçeğin Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı .75 ile .92 arasındadır. Bu çalışmada ise ölçeğin iç tutarlılık katsayısı .94’tür.

Page 31: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ248

PERMA İyi Oluş Ölçeği

Butler ve Kern (2016) tarafından bireylerin iyi oluşunu ölçmek için geliştirilen; Demirci ve arkadaşları (2017) tarafından Türkçe’ye uyarlanan bu ölçek 11’li likert tipindedir ve 8’i dolgu olmak üzere toplam 23 maddeden oluşmaktadır. Maddeler 0-10 arası puanlan-maktadır. Seligman (2011)’ın bireyin iyi oluşunun beş bileşeni oldu-ğunu ortaya koyan kurama dayalı olarak geliştirilen bu ölçeğin beş alt boyutu bulunmaktadır. Bu boyutlar: olumlu duygular, bağlanma, olumlu ilişkiler, anlam ve başarıdır. Ölçeğin orijinalinde iç tutarlılık katsayısı .82 ve test tekrar test korelasyon .81 olarak hesaplanmış-tır. Ölçeğin yapı geçerliği için uygulanan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen uyum iyiliği indekslerinin (χ2 (80, N = 31.966) = 10.606, RMSEA = .064, %90 G.A = .063- .065, SRMR = .031, CFI = .967, TLI = .956) kabul edilebilir düzeyde olduğu görülmüştür. Türkçe’ye uyarlanan ölçeğin yapısını değerlendirmek için yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda ise ölçeğin yeterli uyum iyiliği indekslerine sahip olduğu (χ2[78, N = 253]= 191.79, p < .001; CFI = .97; NFI = .95; NNFI = .96; SRMR = .052; RMSEA = .076[%90 G.A. .063 - .090]; AIC = 275.79; ECVI 1.09) görülmektedir. Ölçeğin Cron-bach Alfa iç tutarlılık katsayısı .91, test-tekrar test güvenirlik katsa-yısı r=.83 olarak hesaplanmıştır. Bu çalışmada ise ölçeğin Cronbach Alfa iç-tutarlık katsayısı r= .85 olarak bulunmuştur.

Ebeveynlikte Bilinçli Farkındalık Ölçeği

Ebeveynlikte Bilinçli Farkındalık Ölçeği, McCaffrey, Reitman ve Black (2017) tarafından geliştirilmiş; Gördesli, Arslan, Çekici, Sünbül ve Malkoç (2018) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Ori-jinal formu 28 maddeden oluşurken, uyarlanmış formu 24 madde-den oluşmaktadır. Ölçek 4’lü likert tipindedir. Ebeveyn Öz Yeterliği ve Çocukla Anda Olma olmak üzere iki alt boyuttan oluşmaktadır. Orijinal ölçekte toplam varyansın % 42.3’ünü açıklayan Ebeveyn Öz-Yeterliliği boyutunda bir kişinin ayırma güvenirliği .84 ve mad-de ayırma güvenirliği .96; toplam varyansın % 43.4’ünü açıklayan Çocukla Anda Olma boyutunda ise bir kişi ayırma güvenirliği .82,

Page 32: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

249

madde ayırma güvenirliği ise .89 bulunmuştur. Uyarlanmış ölçe-ğin ise uyum endeklerine uygun bir ölçek ( χ2/sd= 2.859, TLI= .71, CFI= .74, GFI= .83, and RMSEA= .072.) olduğu bulunmuştur. Ölçe-ğin Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı .73 ile .85 arasındadır. Bu çalışmada ise ölçeğin iç tutarlılık katsayısı .92’dir.

2. 4. İşlem

Araştırmanın yürütülebilmesi için üniversite etik kurulundan gerekli izinler alındıktan sonra, katılımcılar araştırmaya davet edil-miş ve araştırma hakkında bilgilendirildikten sonra, çalışmaya gö-nüllü olarak katıldıklarına dair sözlü ve yazılı onamları alınmıştır. Kendisi ile ilgili her türlü kişisel bilginin gizli kalacağı katılımcılara aktarılmış ve istedikleri zaman çalışmayı bırakabilecekleri bildiril-miştir. Anketler kâğıt kalem formatında olup tümünün doldurul-ması yaklaşık 15 dakika sürmüştür.

2. 5. İstatiksel Analiz

Bu çalışmada istatistiksel analizlerden önce, bilgilerin doğ-ruluğu ve eksik değerler için veriler incelenmiş ve daha sonra, ± 3.29’u aşan z puanlarına göre tespit edilen aykırı değerler veriler-den çıkarılmıştır. Bundan sonra normal veri dağılımı test edilmiş ve normallik sağlanmıştır (Tabachnick ve Fidell, 2006). Çalışmanın değişkenleri arasındaki ilişkileri analiz etmek için Sosyal Bilimler için kullanılan istatistiksel paket programı (SPSS) versiyon 23 kul-lanılmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkileri saptamak için SPSS 23 paket programı kullanılarak korelasyon analizi yapılmıştır. Arabu-luculuk etkisini test etmek için SPSS’nin PROCESS makrosu tara-fından Temel Arabuluculuk Analizi yapılmıştır (Hayes, 2013).

3. Bulgular

3. 1. Korelasyon analizi

Değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları Tablo 1’de gös-terilmiştir. Araştırmada annelerin annelerinden algıladıkları ret ile

Page 33: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ250

iyi oluşları arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur (r=-.309, p<.01). Ayrıca annelerin annelerinden algıladıkları ret ile ebeveyn bilinçli farkındalığı arasında da negatif yönde bir ilişki saptanmış-tır (r=-.269, p<.01). Öte yandan ebeveyn bilinçli farkındalığı ve iyi oluş arasında ise pozitif yönde ilişki tespit edilmiştir (r=.482, p<.01).

Tablo 1. Değişkenler Arasındaki Pearson Korelasyon Katsa-yıları

Korelasyon Katsayıları

Değişkenler M SS 1 2 3

1. Annelerin Annelerinden Algıladığı Ret 35.92 13.96 12. Ebeveyn Bilinçli Farkındalığı 69.73 11.06 -.26* 1

4. İyi Oluş 5.80 1.07 -.30* .48** 1

*p<.05, **p<.01

3.2. Temel Aracı Değişken Analizi

Annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları ara-sındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolünün be-lirlenmesinde Hayes (2009) tarafından önerilen Temel Aracılık Mo-deli (Simple Mediator Model) kullanılmıştır. Tek aracı değişkenin olduğu bu model bir dolaylı etki ve bir doğrudan etki içermektedir. Şekil 1’de görüldüğü gibi bu etki şöyledir; ebeveyn bilinçli farkında-lık aracılığıyla annelerin annelerinden algıladıkları reddin iyi oluş-ları üzerindeki dolaylı etkisidir (a1b1). Bu dolaylı etkinin toplamı, annelerin annelerinden algıladıkları reddin toplam dolaylı etkisini gösterir (X: a1b1 ). Toplam dolaylı etkilere annelerin annelerinden algıladıkları reddin iyi oluşları üzerindeki doğrudan etkisi eklendi-ğinde bu ifade annelerin annelerinden algıladıkları reddin toplam etkisini göstermektedir (c).

c=c’ + a1b1

Temel aracılık modelinde annelerin annelerinden algıladık-ları reddin iyi oluşları üzerindeki toplam dolaylı etkisi, annelerin

Page 34: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

251

annelerinden algıladıkları reddin iyi oluşları üzerindeki toplam et-kisiyle (c), annelerin annelerinden algıladıkları reddin iyi oluş üze-rindeki doğrudan etkisi (c’) arasındaki farka eşittir.

c-c’=a1b1

Mevcut çalışmada temel aracılık modeli tek dolaylı etki içer-mektedir. Dolaylı etkiyi incelemek amacıyla SPSS programı üzerin-den PROCESS eklentisi kullanılmıştır. Yapılan analizlerde, 10000 bootstrap örneklemesi kullanılmış ve tahminler, yanlılık hatasın-dan arındırılmış ve düzeltilmiş sonuçları yansıtan % 95 güven ara-lığında değerlendirilmiştir. Dolaylı aracılık etkisini açıklayabilmek için ind1 ifadesi kullanılmıştır.

Şekil 1. Temel Aracılık Modeli

Temel Aracı Değişken Analizi

Annelerin annelerinden algıladıkları reddin iyi oluşu üzerin-deki toplam etkisi anlamlıdır (c yolu; β=.07, SH=.01, t=-4.08, p<.01, CI [-.10, -.03]). Öte yandan aracı değişken (ebeveyn bilinçli farkın-dalığı) ele alındığında annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki doğrudan ilişki azalmış; ancak anlamlılık düzeyini kaybetmemiştir (c’ yolu; β=.05, SH=.01, t=-2.8, p<.01, CI [-.07, -.01]). Bu bulgular, annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı-lık ettiği, dolaylı bir etkinin anlamlı olabileceğine işaret etmektedir.

Dolaylı etki (ind1), annelerin annelerinden algıladıkları red-din ebeveyn bilinçli farkındalık aracılığıyla iyi oluşları üzerinde-ki dolaylı etkisidir (annelerin annelerinden algıladıkları ret →

Ebeveyn Bilinçli Fark ndal

Annelerin Annelerinden

Alg lad klar Ret yi Oluc’

a1= b1=

Page 35: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ252

ebeveyn bilinçli farkındalığı→ iyi oluş), a1b1=(-.20.)(.11)=0.23. Bu dolaylı etki istatistiksel olarak anlamlı düzeyde pozitiftir çünkü bo-otstrap güven aralığı sıfırın üzerindedir (CI [-.04, -.007]). Bu bul-gular, annelerin annelerinden algıladıkları ret arttıkça ebeveyn bi-linçli farkındalığının azaldığı (a1 pozitif) ve ebeveyn bilinçli farkın-dalığının azalmasınında iyi oluşunun azalması ile ilişkili olduğunu göstermektedir (b1 pozitif).

Şekil 2. Temel Aracılık Modeli

Tablo 2. Temel Aracı Değişken Analizi

A= Aracı Değişken, AR= Algılanan Ret, EB= Ebeveyn Bilinçli Farkındalığı, İO= İyi Oluş

Annelerin annelerinden algıladıkları reddin iyi oluşu üzerin-deki toplam etkisi anlamlıdır (c yolu; β=.07, SH=.01, t=-4.08, p<.01,

Ebeveyn Bilinçli Fark ndal

Annelerin Annelerinden Alg lad klar Ret yi Olu

c=’ .05*(c= .07*)

a1= .20 b1=.11

Sonuç

A1(ebtop) Y(permat) De i ken Coeff ( ) SH p Coeff ( ) SH p

X (ekotop) a1 -.20 .06 .000 c’ -.05 .02 .000 A1 (ebtop) ---- ------ ---- b1 .11 .02 .005 Sabit 76.30 2.22 .000 12.88 1.71 .000 R2 = .07 R2 = .24 F(1, 347) = 12.37, p = .000 F(2, 346) = 24.53, p = .000

Page 36: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

253

CI [-.10, -.03]). Öte yandan aracı değişken (ebeveyn bilinçli farkın-dalığı) ele alındığında annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki doğrudan ilişki azalmış; ancak anlamlılık düzeyini kaybetmemiştir (c’ yolu; β=.05, SH=.01, t=-2.8, p<.01, CI [-.07, -.01]). Bu bulgular, annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşu arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracılık etkisi gösterebileceğini ortaya koymaktadır.

Dolaylı etki (ind1), annelerin annelerinden algıladıkları red-din ebeveyn bilinçli farkındalık aracılığıyla iyi oluşu üzerindeki dolaylı etkisidir (a1b1=(-.20.)(.11)=0.23). Bu dolaylı etki istatistiksel olarak anlamlı düzeyde pozitiftir, çünkü bootstrap güven aralığı sı-fırın üzerindedir (CI [-.04, -.007]).

Araştırma sonucunda, annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığı-nın aracılık ettiği kurulan modelin anlamlı olduğu (F[2, 346]=24.53, p<.001, R2=.23.8) ve toplam varyansın %23.8’ini açıkladığı görül-müştür.

Tartışma ve Sonuç

Bu çalışmanın amacı, annelerin annelerinden algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkındalığının aracı rolünü incelemektir. Ortaya çıkan model uyumu, modelin ve-rilere uyduğunu göstermiştir.

Mevcut çalışmanın ilk sonucuna göre annelerin annelerin-den algıladıkları ret ile iyi oluşları arasındaki toplam etki anlamlı çıkmıştır. Bu sonuca göre alanyazında birçok çalışmada belirtilen çocuklukta yaşanılan reddin ileriki yaşamda iyi oluşa etkisi (Kha-leque ve Rohner, 2002; Khaleque ve Rohner, 2011a, 2011b; Özbiler ve ark., 2019) bulgular ile paralellik göstermektedir. Ayrıca birçok çalışmada bireyin algıladığı annelik reddi ile iyi oluşları arasındaki ilişkinin negatif olmasında, çocukta erken çocukluk döneminde an-ne-çocuk ilişkisinde etken olan öz düzenlemenin yer aldığı (Ruther-ford ve ark., 2015; Thompson ve Meyer, 2007) ve özellikle de dikkati

Page 37: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ254

düzenlemenin önemli bir etken olduğu (Diehl ve ark., 2006; Rueda ve ark, 2005) vurgulanmaktadır. Bu durum, çalışmanın ikinci sonu-cu olan annelerin annelerinden algıladıkları ret ile ebeveyn bilinçli farkındalığı arasındaki ilişkinin önemini gözler önüne sermektedir.

Çalışmanın ikinci sonucuna göre annelerin annelerinden algı-ladıkları reddi arttıkça ebeveyn bilinçli farkındalığı azalmaktadır. Rohner (2004)’in anneden reddedici tutum gören çocuğun yetişkin-likte ebeveynlik tarzının olumsuz etkilendiğini vurgulaması bu ça-lışmanın bulgusunu destekler niteliktedir. Ayrıca araştırmanın bu sonucu ebeveyn bilinçli farkındalık ile ebeveyn çocuk ilişkisinin ka-litesini önemli ölçüde etkilediğini gösteren çalışmalarla da paralel-lik göstermektedir (Coatsworth ve ark., 2010; Duncan ve ark., 2009; McCaffrey, ve ark., 2017). Siegel (2009) ve Siegel ve Hartzel (2004) algılanan annelik reddi ile ebeveyn bilinçli farkındalığı arasında ne-gatif bir ilişki olduğunu ve algılanan annelik reddinin ebeveyn bi-linçli farkındalık programları ile azaldığını ortaya koyarak hem bu çalışmanın bulgusunu desteklemekte hem de yapılacak uygulama çalışmaları için önemini ortaya çıkarmaktadır.

Çalışmanın üçüncü sonucuna göre ebeveyn bilinçli farkında-lığı azaldıkça annelerin iyi oluş düzeyleri de azalmaktadır. Litera-türde bilinçli farkındalık ve iyi oluş arasındaki ilişkiyi ele alan çok sayıda çalışma (Hoffman, 2010; Gu ve ark., 2017; Parto ve Besharat 2011; Shapiro ve ark., 2008) bulunurken ebeveyn bilinçli farkında-lığı ve iyi oluşu ele alan az sayıda çalışmaya (Duncan ve ark., 2009) rastlanmaktadır. Cohen ve Semple (2010) gözden geçirme çalışma-sında ebeveyn bilinçli farkındalığında annenin iyi oluşunun dikkate alınması gerektiğini vurgulaması bu çalışmanın yapılma sebebini ortaya koymaktadır.

Son olarak bu çalışmada annelerin annelerinden algıladık-ları ret ile iyi oluşları arasındaki ilişkide ebeveyn bilinçli farkın-dalığının aracı rolü bulunmuştur. Başka bir ifade ile annelerin annelerinden algıladıkları reddi arttıkça ebeveyn bilinçli farkında-lığı azalmakta, ebeveyn bilinçli farkındalığı azaldıkça annenin iyi oluşu azalmaktadır. Kısacası bireyin annesinden algıladığı reddin

Page 38: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

255

yanında kendi ebeveynlik tarzının da bireyin iyi oluşunda önemli rolü olduğunu ortaya koymaktadır. Literatürde bu üç kavramı bir arada ele alan çalışmaya rastlanmamaktadır. Ancak bu üç kavramı ayrı ayrı ele alan [anne reddi ile iyi oluş arasındaki ilişkiyi (Khale-que ve Rohner, 2002; Khaleque ve Rohner, 2011a, 2011b; Özbiler ve ark., 2019) anne reddi ile ebeveyn bilinçli farkındalığı ile ilişkiyi (Siegel, 2009; Siegel ve Hartzel, 2004, ebeveyn bilinçli farkındalığı ve iyi oluş (Duncan ve ark., 2009)] ile ilgili çalışmalara rastlanmak-tadır. Ayrıca yapılan ebeveyn bilinçli farkındalığı uygulamalarının annelik reddini azalttığını (Siegel, 2009; Siegel ve Hartzel, 2004) ve annenin iyi oluşunu (Duncan ve ark., 2009) etkilediğini belirten ayrı ayrı çalışmaların bulguları bu çalışmanın bulgusunu dolaylı yollar-la desteklemektedir.

Bu araştırmanın sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, çalışmanın çeşitli sınırlılıkları ve katkıları olduğu söylenebilir. Bu sınırlılıklar çerçevesinde gelecek araştırmalar için birtakım öneri-ler sunulabilir. Bu araştırmanın bulguları kendini bildirime daya-lı ölçeklerden elde edilmiş sonuçlarla sınırlıdır. Kendini bildirime dayalı değerlendirmelerde bireylerin savunucu olma ve kendilerini iyi sunma eğiliminde olmasından dolayı sorulara verilen cevaplarda yanlılıklar olabileceği düşünülmektedir. İkinci olarak, bu çalışmada iyi oluş ve ebeveyn bilinçli farkındalığı olmak üzere iki değişken pozitif psikoloji kavramı iken algılanan anne reddi ölçüm aracından kaynaklı daha patoloji tabanlı bir kavram olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda Türkçe’ye algılanan anne veya baba kabulü ile ilgili bir ölçek kazandırılarak veya adapte edilerek üç kavramın da pozitif psikoloji kavramı olarak ele alınması sağlanabilir. Üçüncü olarak bu çalışmada bağımlı ve bağımsız değişken için olan veriler tek bir kaynaktan toplanmıştır. Podsakoff ve MacKenzie, Lee, ve Podsa-koff (2003) ve Antonakis, Bendahan, Jacquartve Lalive (2010) göre bağımlı ve bağımsız değişkenlere ait verilerin aynı kaynaktan top-lanması varyans sapma hatasını ortaya çıkarabilir. Varyans sapma hatasının olumsuz etkilerini azaltmak için çalışmadaki tüm ölçüm-lerin ayırt ediciliği test edilmiştir. Ayrıca örneklem grubu Türki-ye’deki üç farklı bölgeden katılımcıların verileri ile sınırlıdır. Her

Page 39: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ256

bölgeden katılımın olduğu bir örneklem grubu ile çalışabilir. Bu çalışmada, algılanan anne reddi normal popülasyondan elde edilen verilerle sınırlıdır. Bu bağlamda, bu bulgular algılanan anne reddi düzeyi yüksek olan ve tanı alan klinik grupta da test edilebilir. Son olarak bu çalışmada bir aracı değişken kullanılmıştır. Başka değiş-kenlerle beraber (öz düzenleme, çocuğun anneyi kabul ve ret algısı) serial veya paralel model bakılabilir.

Ancak bütün bu sınırlılıklara rağmen bu araştırmanın anne-lerin annelerinden algıladıkları ret arttıkça ebeveyn bilinçli farkın-dalığının azaldığını ve ebeveyn bilinçli farkındalığı azaldıkça da an-nenin iyi oluşunun azaldığını ortaya çıkarması ve ebeveyn bilinçli farkındalığının önemini ortaya koyması ile literatüre katkı sağlaya-cağı düşünülmektedir. Bu çalışmadan çıkan veriler doğrultusunda uzmanlar annelere ebeveyn bilinçli farkındalığı ile ilgili bir rehber-lik programı geliştirip uygulayabilirler.

Kaynaklar

Antonakis, J. Bebdahan, S., Jacquart, P. & Lalive, R. (2010). On making casual claims: A review and recommendations, The Leadership Quer-terly, 21(6), 1086-1120.

Baumeister, R. F. & Vohs, K. D. (2003). Self-regulation and the executive function of the self, Handbook of Self and Identity, 1, 197- 217.

Bishop, S. R., Lau, M., Shapiro, S., Carlson, L., Anderson, N. D., Carmody, J., Segal, Z.V., Abbey, S., Speca, M., Velting, D. & Devins, D. (2004). Mindfulness: A proposed definition, Clinical Psychology: Science and Practice, 11, 230–241.

Boutelle, K., Eisenberg, M. E., Gregory, M. L. & Neumark-Sztainer, D. (2009). The reciprocal relationship between parent-child connected-ness and adolescent emotional functioning over 5 years, Journal of Psychosomatic Research, 66, 309-316.

Brown, K. M. & Ryan, R.M. (2003). The benefits of being present: Mindful-ness and its role in psychological well-being, Journal of Personality and Social Psychology, 84(4), 822-848.

Butler, J. & Kern, M. L. (2016). The PERMA-Profiler: A brief multidimensi-onal measure of flourishing, International Journal of Well-being, 6(3), 1-48.

Page 40: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

257

Coatsworth, J. D., Duncan, L. G., Greenberg, M. T. & Nix, R. L. (2010). Changing parent’s mindfulness, child management skills and rela-tionship quality with their youth: Results from a randomized pilot intervention trial, Journal of Child and Family Studies, 19, 203-217.

Cohen, J. A. S. & Semple, R. J. (2010). Mindful parenting: A call for rese-arch. Journal of Child and Family Studies, 19(2), 145-151.

Corsano, P., Majorano, M., & Champretavy, L. (2006). Psychological well- being adolescence: The contribution of interpersonal relations and experience of being alone, Adolescence, 41(162), 341-354.

Dawe, S. & Harnett, P. (2007). Reducing potential for child abuse among methadone- maintained parents: results from a randomized control-led trial, Journal of Substance A Buse Treatment, 32(4), 381-390.

Dedeler, M., Akgün, E., & Batıgün, A. D. (2017). Yetişkin Ebeveyn Kabul-Red Ölçeği-Kısa Form’un Uyarlama Çalışması, Düşünen Adam, 30(3), 181-193.

Diehl, M., Semegon, A. B., & Schwarzer, R. (2006). Assessing attention control in goal pursuit: A component of dispositional self-regulation, Journal of Personality Assessment, 86(3), 306-317.

Diener, E. (1984). Subjective well-being, Psychological Bulletin, 95, 542-575.

Duncan, L.G. Coatsworth, J.D. & Greenberg, M.T. (2009). A model of mind-ful parenting: Implications for parent-child relationships and pre-vention research, Clinical Child and Family Psychology Review, 12, 255-270.

Eryilmaz, A. (2016), Mutluluğun Başucu Kitabı (2. Baskı). Ankara: Pegem Akademi.

Harma, M. (2008), Ebeveyn kontrolü ve aile içi çatışmanın ergenlerin özde-netim becerileri ve uyumları üzerindeki etkisi, Yayınlanmamış Yük-sek Lisans Tezi, ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Haydicky, J., Shecter, C., Wiener, J. & Ducharme, J. M. (2015). Evaluation of MBCT for adolescents with ADHD and their parents: Impact on individual and family functioning, Journal of Child and Family Stu-dies, 24(1), 76-94.

Hofer, J., Busch, H. & Kärtner, J. (2010). Self-regulation and well-being: The influence of identity and motives, European Journal of Persona-lity, 25(3), 211–224.

Hoffman, C. (2010). Does mindfulness increase wellbeing? Journal of Holis-tic Health Care, 7(1), 45-48.

Gördesli, M. A., Arslan, R., Çekici, F., Sünbül, Z. A. & Malkoç, A. (2019). The Psychometric Properties of the Mindfulness in Teaching Scale in

Page 41: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ258

a Turkish Sample, Universal Journal of Educational Research, 7(2), 381-386.

Gu, J., Strauss C, Bonda R & Cavanagh K (2015). How do mindfulness-ba-sed cognitive therapy and mindfulness- based stress reduction imp-rove mental health and wellbeing? A systematic review and meta-analysis of mediation studies, Clinical Psychology Review 37, 1-12.

Kabat-Zinn, J. (1991). Full Catastrophe Living: Using the Wisdom of Your Body and Mind to Face Stress, Pain, and Illness, New York: Delacor-te.

Kabat-Zinn, M. & Kabat-Zinn, J. (1997). Everyday blessings: the inner work of mindful parenting, New York: Hyperion Books.

Kabat-Zinn, J. (2012). Mindfulness for beginners: Reclaiming the present moment and your life, Sounds True.

Kazarian, S. S., Moghnie, L. & Martin, A. R. (2010). Perceived parental warmth and rejection in childhood as predictors of humor stylesand subjective happiness, European’s Journal of Psychology 3, 71-93.

Keyes, C. L. M. (1998). Social well-being, Social Psychology Quarterly, 61, 121-140.

Khaleque, A. & Rohner, R. P. (2002). Perceived parental acceptance- rejec-tion and psychological adjustment: A meta-analysis of cross-culturel and intracultural studies, Journal of Marriage and Family, 64(1), 54-64.

Khaleque, A. & Rohner, R. P. (2011a). Pancultural associations between perceived parental acceptane and psychological adjustment of child-ren and adults, Journal of Cross- Cultural Psychology, 43(5), 784- 800.

Khaleque, A. & Rohner, R. P. (2011b). Transnational relations between per-ceived parental acceptance and personality dispositions of children adults, Personality and Social Psychology Review, 16(2), 103–115

Kuhl, J. (2000). A functional-design approach to motivation and selfregula-tion: The dynamics of personality systems interactions. In M. Boeka-erts, P. R. Pintrich, & M. Zeidner (Eds.), Handbook of Self-Regulation (pp. 111–169), San Diego, CA: Academic Press.

Lovett, N. & Lovett, T. (2016). Well-being in education: Staff matter, Inter-national Journal of Social Science and Hummanity, 6(2), 107-112.

MacLeod, A. K., Coates, E. & Hetherton, J. (2008). Increasing well-being through teaching goal-setting and planning skills: Results of a brief intervention, Journal of Happines Studies, 9(2), 185-196

Martinez-Pons, M. (1996). Test of a model of parental inducement of acade-mic self- regulation, The Journal of Experimental Education, 64(3), 213-228

Page 42: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

259

McCaffrey, S., Reitman, D. & Black, R. (2017). Mindfulness in parenting questionnaire (MIPQ): Development and validation of a mesasure of mindful parenting, Mindfulness, 8(1), 232–246.

Miranda, M.C., Affuso, G., Esposito, C. & Bacchini, D. (2016). Parental ac-ceptancerejection and adolescent maladjustment: mothers’ and fat-hers’ combined roles, Journal of Child and Family Studies, 25(4), 1352-1362.

Neece, C. L. (2014). Mindfulness-based stres reduction for parents of young children with developmental delays: Implications for parental mental health and child behavior problems, Journal of Applied Research in Intellectual Disabilities, 27(2), 174-186.

Ortner, S., Kilner, S. & Zelazo, P. (2007). Mindfulness meditation and redu-ced emotional interference on a cognitive task, Motivation and Emo-tion, 31, 271–283.

Özbiler, Ş., Taner, M. & Yalçınkaya, M. (2019), Çocukluktaki Anne Kabul-Reddinin Yetişkinlikteki Öznel İyi Oluşa Yansıması: Fonksiyonel Ol-mayan Tutumlar Aracı Rolü, Aile Psikolojik Danışmanlığı Dergisi, 2(1), 53-75.

Özyavru, N. C. (2008). İlköğretim ve lise öğrencilerinin ağabey veya ablala-rıyla ilişkide algıladıkları kabul-reddin anne-baba kabul-reddi, psi-kolojik uyum ve aile- içi çatışma ve eş kabul-reddi ile ilişkisi, Yayım-lanmamış Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Parto, M. & Besharat, M. A. (2011). Mindfulness, psychological well-being and psychological distress in adolescents: Assessing the mediating variables and mechanisms of autonomy and self-regulation, Procedia-Social and Behavioral Sciences, 30, 578–582.

Pektaş, E. (2015). Üniversite öğrencilerinin algıladıkları ebeveyn kabul-red-di ile depresyon ve sürekli kaygı düzeyleri arasındaki ilişkinin ince-lenmesi: duygu düzenleme güçlüklerinin aracı rolü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensti-tüsü, Ankara.

Popov, L. M. & Ilesanmi, R. A. (2015). Parent-child relationship: peculiariti-es and outcome, Review of European Studies, 7(5), 253-263.

Posakoff, P. M., MacKenzie, S. B., Lee, J. Y. & Podsakoff, N. P. (2003). Com-mon method biases in behavioral research: A critical review of the li-terature and recommended remedies, Journal of Applied Psychology, 88(5), 879.

Posner, M. I. & Rothbart, M. K. (2000). Developing mechanisms of self-regulation. Development and Psychopathology, 12(3), 427–441.

Page 43: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ260

Prasad, J. & Kumari-Sinha, V. (2017). Maternal acceptance – rejection and psychological well- being of adolescents, International Journal of Sci-ence and Research, 6(4), 1867 -1870.

Raikes, H. A., Robinson, J. L., Bradley, R. H., Raikes, H. H. & Ayoub, C. C. (2007), Developmental trends in self-regulation among low-income toddlers, Social Development, 16(1), 128-149.

Rohner, R. P. (1986). The warmth dimension: Foundations of parental ac-ceptance- rejection theory, Sage Publications, Inc.

Rohner, R. P. & Brothers, S. A. (1999). Perceived parental rejection, psycho-logical maladjustment and borderline personality disorder, Journal of Emotional Abuse, 1(4), 81-95.

Rohner, R. P. (2004). The Parental “Acceptance-Rejection Syndrome”: Uni-versal Correlates of Perceived Rejection, American Psychologist, 59(8), 830-840.

Rohner, R. P., Khaleque, A. & Cournoyer, D. E. (2005). Parental acceptance-rejection: Theory, methods, cross-cultural evidence and implications, Ethos, 33(3), 299-334.

Rohner, R. P., Khaleque, A. & Cournoyer, D. E. (2012). Introduction to pa-rental acceptance- rejection theory, methods, evidence and implicati-ons, Journal of Family Theory and Review, 2(1), 73-87.

Rueda, M. R., Posner, M. I. & Rothbart, M. K. (2005), The development of executive attention: Contributions to the emergence of self-regulation, Developmental Neuropsychology, 28(2), 573-594.

Rutherford, H. J., Wallace, N. S., Laurent, H. K. & Mayes, L. C. (2015). Emotion regulation in parenthood. Developmental Review, 36, 1-14.

Ryff, C. D. (1989), Happiness is everything, or is it? Explorations on the me-aning of psychological well-being, Journal of Personality and Social Psychology, 57(6), 1069 -1081.

Schueller, S. M. & Seligman, M. E. P. (2010). Pursuit of pleasure, engage-ment, and meaning: Relationships to subjective and objective measu-res of well-being, The Journal of Positive Psychology, 5(4), 253–263.

Seligman, M. E. (2011). Flourish: A visionary new understanding of happi-ness and well- being, New York, NY: Free Press.

Shapiro, S. L., Oman, D., Thoresen, C. E., Plante, T. G. & Flinders, T. (2008). Cultivating mindfulness: effects on well-being, Journal of Cli-nical Psychology, 64(7), 840-862.

Sheldon, K. M., Kasser, T., Smith, K. & Share, T. (2002). Personal goals and psychological growth: Testing an intervention to enhance goal attain-ment and personality integration, Journal of Personality, 70(1), 5-31.

Page 44: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖZCAN, YAKUT, İSL AMOĞLU: ANNELER İN ANNELER İNDEN ALGIL ADIKL ARI RET İLE İY İ OLUŞL ARI ARASINDAK İ İL İŞK İDE EBEVEYN B İL İNÇL İ FARKINDALIĞ IN IN ARACI ROLÜ

261

Siegel, D. & Hartzell, M. (2004). Parenting from the inside out, USA: Pen-guin Group.

Siegel, D. J. (2009). Mindful awareness, mindsight, and neural integration, The Humanist Psychologist, 37, 137–158.

Srivastava, M., Gupta, A., Talukdar, U., Kalra, B. P. & Lahan, V. (2011). Effect of Parental Training in Managing the Behavioral Problems of Early Childhood, The Indian Journal of Pediatrics, 78(8), 973–978..

Tanrıbuyurdu, E. F. (2012). Okul öncesi öz-düzenleme ölçeği geçerlik ve gü-venirlik çalışması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniver-sitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Weinstein, N., Brown, K. W. & Ryan, R. M. (2009). A multi- method exa-mination of mindfulness on stress attribution, coping, and emotional well-being, Journal of Research in Personality, 43, 374-385.

Wrosch, C., Scheier, M. F., Miller, G. E., Schulz, R. & Carver, C. S. (2003). Adaptive self- regulation of unattainable goals: Goal disengagement, goal reengagement, and subjective well-being, Personality and Social Psychology Bulletin, 29(12), 149.

Van der Oord, S., Bögels, S. M. & Peijnenburg, D. (2012). The effectiveness of mindfulness training for children with ADHD and mindful paren-ting for their parents, Journal of Child and Family Studies, 21(1), 139-147.

Van de Weijer-Bergsma, E., Formsma, A. R., de Bruin, E. I. & Bögels, S. M. (2012). The effectiveness of mindfulness training on behavioral prob-lems and attentional functioning in adolescents with ADHD, Journal of Child and Family Studies,21(5), 775-787.

Van Genugten, L., Dusseldorp, E., Massey, E. K. & Van Empelen, P. (2016). Effective self regulation change techniques to promote mental well-being among adolescents: a meta analysis, Health Psychology Review, 11(1), 53- 71.

Yang, A., Wang, D., Li, T., Teng, F. & Ren, Z. (2008). The impact of adult attachment and parental rearing on subjective well-being in Chinese late adolescents, Social Behavior and Personality: an International Journal, 36(10), 1365-1378.

Yalçın, İ. (2015). İyi oluş ve sosyal destek arasındaki ilişkiler: Türkiye’de yapılmış çalışmaların meta analizi, Türk Psikiyatri Dergisi, 26(1), 21-32.

Zimmerman, B. J. (2000). Attaining self-regulation: A social cognitive pers-pective. In Boekaerts, M., Pintrich, P. R., and Zeidner, M. (eds.), Handbook of Self-Regulation: Theory, Research, and Applications, (pp. 13–39), Academic Press, San Diego, CA.

Page 45: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)
Page 46: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖzÜlkemizde 2006 yılından itibaren Sağlık Bakanlığı bünyesinde Evde Sağlık Hizmeti (ESH) verilmeye başlanmıştır. Önceleri hastaneden yürütülen bu hizmetler, 27.02.2015 tarih ve 29280 sayılı Resmî Gaze-te ’de yayımlanan “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Dair Yönetmelik” ile Kamu Hastaneler Birliği’ne bağlı hastanelerle birlikte, Halk Sağlığı Kurumu bünyesinde hizmet veren Toplum Sağlığı Merkezleri’ne bağlı Evde Sağ-lık Hizmetleri (ESH) birimlerinin kurulmasının yolunu açmıştır. Ülke geneline yaygınlaştırma çalışmaları halen sürmektedir. Sağlık Bakan-lığı, hizmet sunumunda T tipi olarak adlandırılan toplum sağlığı mer-kezlerini, evde sağlık hizmetleri birimlerini birincil hizmet sunucusu yapma eğilimindedir. Hastanelere bağlı H tipi ESHB faaliyetleri de devam etmektedir.Bu çalışma, evde yaşlı ve hasta bakım hizmetlerinin toplumsal etkinli-ğine odaklanmaktadır. Çalışma kapsamında, bir ilimizde aktif olarak hizmet veren T tipi ESH biriminden hizmet alan hasta/yakını/bakıcı-nın, bu hizmetlerden memnuniyeti ve sorunları var ise bunların neler

Evde Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetlerinin Toplumsal Etkinliği Üzerine Bir İnceleme*

A Study on the Social Efficacy of Elderly and Patient Home Health Care Services

Gülşen Çetin Aydın**, Serpil Aytaç***

* Bu çalışma, 7 Mart 2019 tarihinde düzenlenen 5. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi’nde sunulmuş bir bildirinin genişletilmiş halidir.

** Dr. Öğr. Üyesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, SBF, Sağlık Yöneti-mi Bölümü, e-mail [email protected], orcid.org/0000-0002-8371-2251.

*** Prof. Dr., Bursa Uludağ Üniversitesi, İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, e-mail [email protected], orcid.org/0000-0001-6659-4639.

263

Başvuru: 23 Ağustos 2019 This work is licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License.

Kabul: 11 Kasım 2019 Cite this article as: Çetin Aydın, G. ve Aytaç, S. (2019). Evde Ya�lı ve Hasta Bakım Hizmetlerinin Toplumsal Etkinli�i Üzerine Bir İnceleme. Kadem Kadın Ara�tırmaları Dergisi, Vol. 5, No. 2: 263-289.DOI: 10.21798/kadem.2020258050

M A K A L E

Page 47: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ264

olduğunun ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Tasarlanan nitel araştır-ma kapsamında, hizmet alan kişiler bir ilçe ile sınırlandırılarak, rast-lantısal örnekleme yöntemi ile ulaşılan toplam 24 kişi ile bir görüşme protokolüne bağlı kalarak yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleşti-rilmiştir. Bu görüşmelerden elde edilen veriler “Betimsel yorumlayıcı analiz tekniği” ile analiz edilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda su-nulan hizmetin, hizmeti alanlarda memnuniyet oluşturduğu, toplum-sal bir ihtiyaca cevap verdiği görülmektedir. Ayrıca, hizmet sonrasın-da herhangi bir ödeme alınmıyor olması, bakım hizmeti alan bireyleri ekonomik açıdan da destekleyen bir süreçtir. Ancak çalışmada yaşlı ve hasta bakımını üstlenen kadınların stres düzeylerinin yüksek olduğu-nu beyan etmeleri dikkat çekmiştir.

AbstractThe Ministry of Health has been providing Home Health Care Services (HHCS) since 2006. Previously, these services were carried out by hos-pitals. Then, as declared by the new regulation published in the Official Gazette (numbered 29280 and dated 27.02.2015), called “Home Health Care Services Provided by the Ministry of Health and its Affiliates “, these services were transferred to hospitals affiliated with the Public Hospitals Union and to the Home Health Care Services (HHCS) Units, which were newly established as part of Public Health Centers. Dis-semination efforts are still ongoing throughout the country. The Min-istry of Health tends to make home health services units the primary service provider of community health centers, which are classified as type T in service provision. Type-H HHCS activities affiliated with hos-pitals continue.This study focuses on the social effectiveness of Home Health Care Ser-vices. It aims to reveal the satisfaction levels and problems, if any, of the patient / relative / caregiver who receives service from a particular T-type Home Health Care Service unit (HHCS) active in a province. Within the scope of the qualitative research, semi-structured interviews were conducted with a total of 24 people who were reached through a random sampling method by limiting the service users to a single dis-trict. The data obtained from these interviews were analyzed using the descriptive interpretive analysis technique. In light of the interviews, the study concludes that the Home Health Care service provided cre-ates satisfaction and responds to a social need. Furthermore, the fact that there is no payment required from the recipients of the service is a positive factor for the individuals who receive care. However, in the study, it was noteworthy that women who undertake the care of the sick and the elderly had high levels of stress.

Page 48: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

265

Extended AbstractCare involves many tasks and activities pertaining to the provision of personal health and well-being to persons who are unable to attain these on their own. The concept of care is one of the issues that social policy addresses as part of service delivery and financing. We see that in recent years, the responsibility for the provision of care services has changed in accordance with the development of the concept of social state. Since 2006, Home Health Care Services (HHCS) began to be pro-vided by the Ministry of Health. Previously, these services were carried out by hospitals. Then, as declared by the new regulation published in the Official Gazette (numbered 29280 and dated 27.02.2015), called “Home Health Care Services Provided by the Ministry of Health and its Affiliates “, these services were transferred to hospitals affiliated with the Public Hospitals Union and to the Home Health Care Services (HHCS) Units, which were newly established as part of Public Health Centers. Dissemination activities are still ongoing throughout the country. The Ministry of Health tends to make home health services units the primary service provider of community health centers, which are classified as type T in service provision. Type-H HHCS activities affiliated with hospitals continue.The protection of human health, as well as the treatment and reha-bilitation of individuals can be managed through an outpatient and inpatient treatment process. However, the provision of healthcare ser-vices by health institutions and organizations to individuals who have limited or no physical ability naturally brings some difficulties. Trans-portation is the most important obstacle in patients’ services. Meeting certain needs of bedridden patients at home eliminates the necessity of inpatient treatment at the hospital. There are quite a number of bedridden patients who are in a position to receive home healthcare. This group of patients is in a more advantageous position in terms of morale, motivation, and life satisfaction compared to the hospital envi-ronment. The comfort of the home and the proximity to their relatives and loved ones is preferred by both patients and their family members. The home healthcare service includes examination, treatment, medical care, follow-up and rehabilitation services, including social and psycho-logical counseling services to individuals in need of home health care services due to various diseases in their home and family environment. Home health care increases the efficiency of health care and also pre-vents extra costs for social security institutions. Care is usually pro-vided by women. This situation causes some changes in the develop-mental, social, physical and emotional states of women. Most women who provide care for a family member start to suffer physically from chronic illnesses. As the daily activities of their patients decrease and

Page 49: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ266

their dependence increases, the female care providers’ life satisfaction decreases and their levels of burnout increases. When care is provided wholly by family members, it often has such negative results as their alienation from social life and separation from society at large. This study was carried out using qualitative interview methods in order to understand the social effects of the Home Health Care Services. A total of 24 patients, caregivers, and family members were interviewed, who were all receiving care from the T-type HHCS unit serving in the Osmangazi province of Bursa. As a result of the interviews, it is seen that the Home Health Care service provided creates satisfaction and responds to a social need. Furthermore, the fact that there is no pay-ment required from the recipients of the service is a positive factor for the individuals who receive care. However, in the study, it was note-worthy that women who undertake the care of the sick and the elderly had high levels of burnout and decreased life satisfaction.

Anahtar Kelimeler: Evde Bakım Hizmeti, Sağlık, Hemşirelik, Mem-nuniyet, Yaşlılık. Keywords: Home Health Care Service, Health, Nursing, Satisfaction, Elderly.

Giriş

Bakım, oldukça meşakkatli bir süreçtir. Dolayısıyla hasta /yaş-lının yanı sıra bakımı üstlenen kişinin de fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal açıdan sorunlar yaşamasına sebep olan sıkıntılı bir konudur. Bakımın genellikle kadınlar tarafından verilmesi ise, onların stres düzeylerini arttıran ve tükenmişliğe iten bir neden olarak ortaya çıkmaktadır (Kalınkara ve Kalaycı, 2017:21; Karataş, 2011: 47-52).

Bakım hizmetleri objektif değerlendirme kriterlerinin karşı-lanmasının yanında duygusal tarafı olan hizmetlerdendir. Bakıma ihtiyacı olan kişi ile karşılıklı sevgi duyulması ve ilişkilerin boyutu bağlamında da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle bakım kavramını yalnızca hizmet, iş olarak değerlendirmek yeterli olma-yacaktır. Kısacası, duygusal boyutunun olması nedeniyle bakımı emek piyasasında yer alan diğer hizmetler gibi değerlendirmek mümkün değildir. Bu nedenledir ki, bakım emeği ve duygusal emek iç içe girmiştir ve piyasada bir karşılık bulamayacağı için görünmez olmaya devam etmektedir (Özkaplan, 2009:16-17).

Page 50: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

267

Bakım hizmetleri ile bireylere birçok alanda destek verilmek-tedir. Evde bulunan çocuklar, yaşlılar, kronik rahatsızlığı bulunan tüm bireyler dahil olmak üzere herkese verilmektedir. Sağlık hiz-metlerinin içeriğine bakıldığında kronik rahatsızlığı olan bireylerin takibi ve tedavisi, fizik tedavi, konuşma tedavisi, solunum tedavisi, ilaç tedavileri, parental beslenme gibi sağlık problemleri yer almak-tadır. Bu hizmetlerin amacı, bakıma ihtiyaç duyan bireylerdeki has-talık ya da engellilik durumunun yarattığı etkileri en aza indirerek yaşam şartlarını yükseltmektir. Dolayısıyla hasta ve hasta yakınla-rının, ailelerinin ihtiyaçlarına cevap vermek üzere bakım hizmetle-ri planlanmaktadır (Özer ve Şantaş, 2012: 97; Çoban ve Esatoğlu, 2004:110). Bununla birlikte bakım hizmetleri genellikle bakım so-rumluluğunu üstlenen kadınlar açısından değerlendirildiğinde ka-dınların işlerini kolaylaştırıcı etki göstermektedir.

Evde Bakım ve Sağlık Hizmeti

Bakım kavramı, bireysel ihtiyaçlarını kendisi gideremeyecek olan çocuk, yaşlı, engelli ve stabil bir rahatsızlığı olan kişilere yöne-lik verilen hizmet ve bu kişilere yapılan aynî ve nakdî yardımları içermektedir. Bakım, sosyal politikanın üzerinde durduğu önemli alanlardan biridir (Gökbayrak, 2009:59). Evde bakım ise, sağlık hizmetine ihtiyacı olan bireylerin sağlıklarının iyileştirilmesi adı-na sağlık desteğinin evde sağlanması şeklinde ifade edilmektedir. Evde bakım hizmetinin amacı, bireyi aile ortamından uzaklaştırma-dan tedavi ve bakım hizmetinin sürdürülmesidir (Hisar ve Erdoğdu, 2014:138). Evde bakım, hastanın evinde öz bakımı, gıda ve beslen-me ihtiyacının karşılanması, yaşam ortamının temizliği ve güven-liğinin sağlanması, sosyal destek ve danışmanlık ihtiyaçlarını da kapsayan bunların yanında hastaya evde sağlık hizmetlerinde oldu-ğu gibi tıbbi sağlık hizmetleri de verilen bir hizmet sunum şeklidir. Evde Sağlık Hizmeti ise, tıbbi sağlık hizmetleri üzerinde durmak-tadır (Çoban ve Esatoğlu, 2004). 27.02.2015 tarih ve 29280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Dair Yönet-melikte “Evde sağlık hizmeti; Çeşitli hastalıklar nedeniyle evde sağ-lık hizmeti almaya ihtiyacı olan bireylere evinde ve aile ortamında

Page 51: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ268

sosyal ve psikolojik danışmanlık hizmetlerini de kapsayacak şekilde verilen muayene, tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi bakım, takip ve rehabili-tasyon hizmetlerini ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. Evde sağlık hizmeti, evde sağlık hizmeti konusunda eğitilmiş hekim, yaşlı ba-kım teknikeri veya evde hasta bakım teknikeri ile yardımcı sağlık personelinden oluşan üç kişilik ekip tarafından verilmektedir. Evde sağlık hizmeti, sağlık hizmetinin verimliliğini arttırmakta ve aynı zamanda sosyal güvenlik kurumları için oluşabilecek ekstra mali-yetleri de engellemektedir.

Evde sağlık hizmetlerini, hizmet kapsamındaki hastalıklar ve yararlanan hastalardan yola çıkarak son dönem geçici bakım hasta-ları, kronikleşmiş hastalıklar ve kazalar sonucu yatağa tam bağımlı olmuş bireyler, cerrahi müdahaleler sonrası tedavi süresince yatağa geçici süreli tam bağımlı hale gelmiş kişiler, hastanede yatarak gör-düğü tedavisi taburcu olduktan sonra ev ortamında devam edilmesi gereken hastalar gibi her ne sebep ile olursa olsun yatağa tam ba-ğımlı hale gelmiş veya sağlık kuruluşlarına gidebilecek kadar hare-ket kabiliyeti kalmamış bireylere ikametgahında ve aile ortamında sosyal ve psikolojik rehberlik hizmetleri dahil muayene, tetkik, tah-lil, reçetelenmiş tedavi, tıbbi bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin bu konu da yetkin personel tarafından verilmesini kapsamaktadır (Subaşı ve Öztek, 2006:20-21).

Evde Sağlık Hizmeti (ESH) ile ilgili ilk yasal düzenlemeler 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 224 sayılı Sosyalizasyon Kanunu ve bu kanuna yönelik 154 saylı Yönerge, 6283 sayılı Hem-şirelik Kanunu,10.03.2005 tarih ve 25751 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Evde Bakım Hizmetlerinin Sunum Yönetmeliği’dir. Bu kanun ve yönergeler özel sektöre düzenleme getirmiştir (Karabağ, 2007:37-38). Sağlık Bakanlığı’nın dışında diğer düzenlemeler Baş-bakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yapılmıştır. Bakıma muhtaç özürlülere yönelik kurumda ya da evde bakım hizmeti sunulması mümkün hale getirilmiştir. Bununla bir-likte ekonomik ve sosyal açıdan yetersizliği tespit edilen ve bakıma muhtaç özürlü yakınının evde bakımını üstlenen aile bireylerine evde bakım aylığı ödemesi de yapılmaktadır (Onarcan, 2011).

Page 52: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

269

10 Mart 2005’te Sağlık Bakanlığı Evde Bakım Hizmetleri-nin Sunum Yönetmeliği yayımlanmıştır. Özel kurumlara yönelik yönetmelik ve Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 1 Temmuz 2005 yılında Bakıma Muhtaç Özürlülere yönelik yasal düzenlemeleri ile devletin sorumluluğu ortaya çıkmış-tır. Bu sayede hastaların ücretsiz bir şekilde hizmet alması sağlan-mıştır. Bu hizmet kamu veya özel sektör aracılığı ile sağlanabilir. Ülkemizde kamu sektörü yasalarda değinilmiş olmasına rağmen fi-ili anlamda hizmet sunmaya özel sektörden sonra başlamıştır. 2010 yılında kamunun evde sağlık hizmetleri alanında aktif rol almaya başladığı görülmektedir.

01.02.2010 tarih ve 3895 sayılı Sağlık Bakanlığı’nca sunulan “Evde Sağlık Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkındaki Yönerge” ile birlikte ülke geneline evde sağlık hizmetleri yaygın-laşmaya başlamıştır. Sağlık Bakanlığı’nın kamu hastaneleri aracı-lığı ile hizmete başlaması, aile hekimleri ile sistemi desteklemesi ve il sağlık müdürlüklerinde Evde Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Merkezleri’nin kurulması ile hizmet daha kapsamlı bir şekilde uy-gulama alanı bulmuştur. Ancak, hizmet ağı yaygınlaşmasına rağ-men uygulamada birliktelik sağlanamamıştır. Çünkü, Sağlık Ba-kanlığı kuruluşlarında her il kendi örgüt kültürüne göre çalışmala-rını sürdürmüştür. Yerel yönetimler “Evde Sağlık Hizmeti”ni Evde Bakım Hizmetleri adı altında vermektedir. Belediyeler hastalara sağlık hizmeti ile birlikte sosyal yardım, öz bakım desteği gibi daha kapsamlı alanlarda destek vermektedir. Yerel yönetimler hizmetin verilmesinde ilgili personeli bünyelerinde çalıştırma veya hizmet satın alma yöntemleri kullanmaktadır. Öte yandan Aile Hekimliği sisteminin tüm ülkede devreye girmesi hastaların sisteme kolayca ulaşılabilmesine katkı sağlamıştır. Hasta bireyler aile hekimleri va-sıtası ile de sisteme kayıt olabilmektedir. Dolayısıyla hizmetin tanı-tılmasında aile hekimleri önemli rol almaktadır.

Halen yapılan uygulamaların dayanağı 27.02.2015 tarih ve 29280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Bakanlığı ve bağ-lı kuruluşları tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Dair Yönetmelik’tir. Bu yönetmelik ile birlikte evde sağlık hizmeti

Page 53: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ270

sunumunun sınırları belirlenmektedir. İlgili yönetmelikte, hizme-tin teşkilatlanması, sevk ve idaresi, iş akış prosedürü, evde sağlık birimleri açılması ve kapanması, birim tipleri, asgari araç-gereç, tıbbi cihaz ve ilaç standardı, ulaşım araçlarının tahsisi, personel görevlendirilmesi ve personelin sorumlulukları, evde sağlık hiz-meti sunumuna ilişkin, başvurunun nasıl yapılacağı, çalışma usul ve esasları, hizmetin kapsamı, konsültasyon, sağlık kuruluşuna sevk, kayıtların tutulması, evde sağlık hizmeti sunumunda uyu-lacak esaslar, evde sağlık hizmetinin sonlandırılması, denetim ve sorumlulukları son hüküm olarak da uygulamaya geçişi ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır. Ülkemizde yasal düzenleme bu şekilde gelişme göstermektedir.

29280 sayılı Yönetmelik, Kamu Hastaneler Birliği yanın-da Halk Sağlığı Müdürlükleri’ne bağlı Toplum Sağlığı Merkezleri Evde Sağlık Hizmetleri Birimleri (ESHB) yapılanmasının önünü açmıştır. T tipi olarak adlandırılan Toplum Sağlığı Merkezi Evde Sağlık Hizmetleri Birimleri hızlı bir şekilde kurulmaya başlamış-tır. 2016 yılından bu yana her TSM’nde T tipi ESHB yapılanması devam etmektedir. Hastanelere bağlı H tipi ESHB faaliyetleri de devam etmektedir. Bu tip ESHB’de hastalar daha ağır ve özellik-li vakalardır. Hasta nakil ve konsültasyon hizmetleri H tiplerince yürütülmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın planlaması T tiplerinin 1. Basamak ESH gibi faaliyet göstererek hasta kabul ve sınıflandırma yapması yönündedir. Bu doğrultuda hastalara ilk değerlendirme T tipleri tarafından yapılarak hastalıklar sınıflandırılacak, hastalığın durumuna göre gerekli görülen hastalar H tiplerine devredilecek-tir. T tipi ve H tipi kıyaslamasında H tiplerinin deneyim, donanım ve lojistik üstünlüğü belirgin özelliktedir. 2016 yılında Evde Sağlık Hizmetleri Eğitim Modülü’nün yazılmasıyla birlikte çalışan perso-nelin ilgili eğitimi alması için hazırlıklar başlatılmıştır. Evde sağlık hizmeti alanında son dönemlerde özel hastanelerin de hizmet sunu-muna başladığı görülmektedir.

Page 54: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

271

Amaç ve Yöntem

Amaç

Bu çalışmada amaç, evde sağlık hizmetleri birimlerinden hiz-met alan hasta, yaşlı ve yakınların /bakıcıların, verilen hizmet so-nucunda hizmet hakkında oluşan fikirleri, eğilimleri ve kazanım-larını öğrenerek evde sağlık hizmetlerinin toplumsal etkinliğini anlayabilmektir. Ayrıca yatağa bağımlı yaşlı, sakat ve hastaların bakımını üstlenen aile ferdi kadınların karşılaştığı sorunlar hak-kında da bilgi sahibi olabilmektir. Bu nedenle bu çalışmada, nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bilindiği gibi, nitel araştırma, ob-jektif, tek, maddi ve dışsal bir gerçekliğin var olduğu ontolojik sayıl-tısına dayanan pozitivist epistemolojiden farklı olarak, “neden?” ve “nasıl?” sorularına cevap aramaktadır. Dolayısıyla evrensel yasalar bulmak yerine, bir konuya belirli koşullar altında açıklık getirmeye ve anlamaya çalışmaktadır (Kuş, 2003: 5; Yıldırım ve Şimşek, 2016: 31). Nitel araştırma yöntem olarak araştırma probleminin yorumla-yıcı bir yaklaşımla incelemesini içermekte ve araştırmaya “duygu” ve “doku” eklemektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2016: 39-48). Bu tür çalışmalarda belli bir konuya ilişkin bireysel algıların veya perspek-tiflerin ortaya çıkarılması ve yorumlanması amaçlanır (Yıldırım ve Şimşek, 2016). Bu bağlamda bu çalışmada nitel yöntemlerden biri olan mülakat tekniği kullanılmış ve yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile çalışma yürütülmüştür. Bu yöntemle katılımcı-ların araştırma konusu ile ilgili durumları ya da olayları nasıl al-gıladığını ya da değerlendirdiğini ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.

Yöntem

Araştırma kapsamında veri toplama yöntemi olarak yarı ya-pılandırılmış görüşme tekniği tercih edilmiştir. 15 Aralık 2017 ve 15 Ocak 2018 tarihleri arasında, evde bakım hizmeti alan 24 ki-şinin bakımını üstlenen kadınlarla yüz yüze görüşülerek bu araş-tırma gerçekleştirilmiştir. Bilindiği gibi görüşme tekniği, bireylerin deneyimlerine, tutumlarına, görüşlerine ve duygularına ilişkin an-lamlandırma sürecinde etkili bir teknik olarak kabul edilmektedir.

Page 55: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ272

Böylece, görüşmecilerin bakış açılarını öğrenmek amacıyla görüşme akışının esnekliğinin sağlanması söz konusu olurken (Rubin & Ru-bin, 1995) görüşme sorularının belirgin, açık ve kolay anlaşılabilir olmasına özen gösterilmiştir. Bu amaçla çalışmada, araştırmacılar tarafından önceden hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan ve gö-rüşmeyi yönlendiren bir kılavuz olarak tanımlanan görüşme for-mu (Yin,1984) üzerinden bakımı üstlenen kişilerin Toplum Sağlığı Merkezleri’nce sağlanan Evde Bakım Hizmeti ile ilgili görüş ve dü-şüncelerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Mümkün olduğunca “evet-hayır” cevaplı sorular yerine açık uçlu sorular tercih edilmiş-tir. Sorularda görüşmecileri yönlendirebilecek herhangi bir durum-dan özellikle kaçınılmıştır.

Çalışmada yöntem olarak Toplum Sağlığı Merkezi Evde Sağ-lık Hizmetleri Birimi tarafından kişilere sağlanan hizmet esnasın-da, sağlık ekibiyle birlikte ev ziyareti gerçekleştirilerek yüz yüze görüşülerek soru formları araştırmacılar tarafından doldurulmuş-tur. Hasta, yakını/bakıcısına araştırma yapılma nedeni anlatılmış ve sözlü onamları alınmıştır. Görüşme, sunulan hizmet akabinde yapılmış ve yaklaşık 35-55 dakika sürmüştür. Çalışmada yüz yüze görüşme metodunun seçilme nedeni, kişilerin hizmet karşısında oluşan düşüncelerinin yanında duygularını da anlamaktır.

Örneklem

Bu çalışmada, Bursa ili Osmangazi ilçesindeki Toplum Sağlığı Merkezi Evde Sağlık Hizmetleri Birimi’nin hizmet verdiği tüm kişi-ler araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Aynı dönemde ilçedeki Toplum Sağlığı Merkezi tarafından Evde Bakım ve Sağlık Hizmeti verilen toplam 48 kişi bulunmaktadır. Çalışmanın örneklemi ana kütlenin yarısı olarak belirlenmiş ve araştırmacılar tarafından rast-lantısal olarak seçilen 24 bakım hizmeti alan yaşlı, hasta ya da en-gelli bireylerin bakıcıları ile görüşmek üzere hizmet ekibiyle birlikte 15 Aralık 2017 ile 15 Ocak 2018 tarihleri arasında ev ziyaretleri yapılmıştır. 24 hasta/yaşlı/engelli bakımını üstlenen kişi ile yapı-lan görüşmeler sonucu bilgi ve belgelerden elde edilen ham veri-ler “Betimsel yorumlayıcı analiz tekniği” kullanılarak analiz edilip

Page 56: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

273

yorumlanmıştır. Betimsel yorumlayıcı analiz, uzun olarak alınan konuşma ve anlatımları, davranış ve söylemleri araştırmacının yo-rumlayarak sunması, elde edilen tüm verilerin değil, veriler arasın-dan seçtiği bazı olguları yorumlayarak aktarılmasıdır (Yıldırım ve Şimşek, 2016).

Veri Toplama Araçları

Bu çalışmada araştırmacılar; “Devletin sunduğu Evde Bakım Hizmetinin yeterli ve etkin olup olmadığı?” temel sorusundan yola çıkarak, araştırmanın amacı ile uyumlu olarak hazırlanan görüş-me formunda, “Evde sağlık ve bakım hizmetlerin sizlere sağladığı faydalar neler?”, “Bakım hizmeti sunumunda karşılaştığınız zorluk-lar neler?”, “Ne tür bakım hizmetlerine daha ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsunuz?”, “Evde yatalak birine bakmak sizi nasıl etkile-mektedir?” gibi sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış sorulardan oluşmaktadır. İlgili açık uçlu sorular, bakımı üstlenen kişilere yö-neltilmiş, ayrıca araştırmacının gözlemleri de görüşme formlarına eklenmiştir. Bakımı üstlenilen kişinin hasta/yatalaklık durumu gibi demografik bilgiler dışında, bakımı gerçekleştiren kişiye, tek sorudan oluşan ve bu hizmeti sunarken kendini ne kadar stresli his-settiğine yönelik bir soru ile evde bakım gerçekleştiren kişinin stres düzeyi algısı da tespit edilmeye çalışılmıştır.

Tablo 1: Görüşmeci Profili

Görüşmeci Yaşı Eğitim Düzeyi Görüşmeci Yaşı Eğitim Düzeyi

G1 32 Ortaokul G 13 48 LiseG2 29 Lise G14 49 Ortaokul G3 33 Lise G15 52 Okuryazar G4 37 Ortaokul G16 51 Ortaokul G5 40 Ortaokul G17 36 Lise G6 48 Ortaokul G18 51 Okuryazar G7 42 Lise G19 43 Ortaokul G8 55 Ortaöğrenim G20 55 Üniversite G9 38 Lise G21 38 İlkokul

G10 32 Ortaokul G22 46 Ortaokul G11 45 İlkokul G23 57 Okuryazar G12 39 Ortaokul G24 45 Ortaokul

Page 57: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ274

Görüşmeciler 17’si kadın, 7’si erkek olmak üzere toplam 24 kişiden oluşmaktadır. Görüşme yapılan kişilerin yaş aralığı 29-57 olup, yaş ortalaması 43’tür.

Araştırma kapsamında her bir görüşmeciye G1, G2, G3 vb. şeklinde numara verilmiştir. Görüşmecilerin ifadeleri benzerlik kriteri esas alınarak makalenin yazarlarınca neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde analiz edilmeye ve yorumlanmaya çalışılmış, betimsel analiz yöntemi çerçevesinde görüşmecilerin ifadelerini yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara yer verilmiştir (Yıldırım & Şimşek, 2016: 224). Kişilerin yorumlarına geçmeden önce bakımını üstlen-dikleri kişilerin genel özelliklerinden bahsedilmiştir.

BULGULAR

Tablo 2. Evde Sağlık Hizmeti Alan Kişilerin Sosyo-Demogra-fik Özellikleri

Yaş Grupları Kadın Erkek Toplam (24) Yüzde (%)0 -18 1 1 4,219-64 1 1 4,265-74 2 2 4 16,6

75+ 15 3 18 75

Öğrenim Durumu

Okuryazar Değil 15 1 16 67

Okuryazar 1 1 4

İlkokul 1 2 3 12

Ortaokul 1 1 4

Lise 2 2 9Yüksek ok. lisans Lisansüstü 1 1 4

Sosyal Güvence Durumu

SGK 15 5 20 83,3GSS 2 1 3 12,5

Sosyal güvencesi yok 1 1 4,2

Toplam 17 7 24 100

Tablo-2 incelendiğinde, evde sağlık hizmeti alan yatağa ba-ğımlı hastaların yaş aralığı 18 ile 95 yaş arasında değişmektedir. 65 yaş ve üzeri yaşlı hasta 22 kişidir (%91,6). 24 hastadan 17’si kadın olup tamamı 65 yaş ve üzerindedir. Toplam hasta içerisinde (n =7)

Page 58: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

275

erkek hasta %21,1’dir. Bu hastalardan (n=2) kişi 65 yaş altı hasta ve cerrahi (ortopedik) operasyon sonucu geçici olarak yatalaktır.

Eğitim durumuna bakıldığında, ülkenin geçmişte içinde bu-lunduğu imkânsızlıkları gözler önüne sermektedir. Okuryazar ol-mayanlar (n=16) %67’lik kesimi oluşturmaktadır. Bu oranda (n=22) 65 yaş üzeri yaş grubunun etkisi yadsınamaz. Sosyal güvence duru-munda ise, kendi emekli olma, eş veya çocuğunun sosyal güvence-sinden yararlanma gibi seçenekler ile (n=20) %83,3’tür. Genel Sağ-lık Sigortası olan hastalarla sosyal güvence kapsamında olanların oranı (n=23) %95,8’dir.

Hastaların yatalak olma durumuna bakıldığında yalnızca 1 kişi bağımsız hasta olup (%4), 8 kişi geçici yatalak konumdadır (%33). Kişilerin büyük çoğunluğunu oluşturan 15 kişi ise kalıcı ola-rak yatalak hastadır (%63). Geçici yatalak hastaların, tedavi süreci sonunda bağımsız konuma dönmeleri beklenmektedir.

Tablo 3. Evde Sağlık Hizmeti Alan Kişilerin Başkasına Ba-ğımlılık Durumu Dağılımı

Temel Yaşam FaaliyetleriBağımsız Yarı Bağımlı Bağımlı

n (%) n (%) n (%)

Beslenme 9 38 3 12 12 50

Tuvalete gitmek gelmek 3 12 4 17 17 71

Banyo yapmak 1 4 3 12 20 84

Giyinmek/soyunmak 7 29 2 8 15 63

Yatakta pozisyon değiştirmek 7 29 3 12 14 59

Konuşmak (kendini ifade yeteneği)

11 46 2 8 11 46

Yardımcı Yaşam Faaliyetleri

Ev temizliği 1 4 0 23 96

Alışveriş yapma 1 4 0 23 96

Ulaşım 1 4 0 23 96

Gıda hazırlama 1 4 0 23 96

Tablo-3 incelendiğinde, hastalardan sadece 1 tanesi temel yaşam faaliyetleri ve yardımcı yaşam faaliyetlerinde bağımsız du-rumdadır. Bu hasta, terminal dönem kanser hastası olup evinde

Page 59: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ276

serum tedavisi görmektedir. Hastalar geçici yatalak olanlar da da-hil hayatlarını sürdürmek için mutlaka başkalarının yardımına muhtaçtır. Basınç yarası olan hastalardan, tuvalet ihtiyacı hasta alt bezi ile karşılanan kişilerin yara tedavi süreçleri çok daha uzun sürmektedir. Yaraları neme maruz kalmakta ve hatta yaralarına dışkı ve idrar bulaşması görülmektedir. Bağımlı hastalarda yatakta pozisyon değiştirirken dışkı ve idrar bulaşması nedeniyle olumsuz durumlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla temel yaşam faaliyetleri-ni karşılamada yetersiz bireyler için kısır bir döngü başlamaktadır. Öte yandan konuşamayan hasta ihtiyaçlarını dile getirememekte-dir. Bunun yanında beslenme yetersizliği, iyileşme sürecini gecik-tirmekte ve rehabilitasyon süresi uzatmaktadır. Kendi kendine yatakta pozisyon değiştiremeyen hastalarda lumbal, sakral, glutal bölgelerde, ayak tabanlarında basınç yaraları görülmektedir. Hatta kulak kepçelerinde dahi basınç yarasına rastlanmaktadır. Giyinme/soyunma faaliyetlerini yapamayan hastalarda aşırı terleme sonucu pişikler ve mantar enfeksiyonları önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bağımlı hastaların banyo ihtiyacı ise, ancak silme şeklinde yerine getirilmektedir. Hasta veya bakım verenlerden sıklıkla banyo yap-tırma konusunda talep gelmektedir. Evde sağlık hizmetleri kişisel bakım içermediği için ilgili kişiler Büyükşehir Belediyesi bünyesin-de hizmet veren evde bakım hizmetlerine yönlendirilmektedir.

İl Halk Sağlığı Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi ve İl Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü arasında mevcut olan protokol bu so-runa çözüm oluşturmaktadır. Evde sağlık hizmeti birimince tespit edilen ihtiyaç veya talep, Evde Sağlık Hizmetleri İl Koordinasyon Merkezi aracılığıyla ilgili mercilere iletilebilmektedir. Böylelikle as-lında organizasyon yapılanmasında var olması gereken kurumlar arası bir koordine biriminin kısmi işlevi gerçekleştirilmektedir.

Tablo-3’te görüldüğü gibi hastalar alışveriş yapma, ev temiz-liği, ulaşım ve gıda hazırlama gibi günlük yardımcı yaşam aktivi-telerinde %95,8 oranında bir başka kişiye bağımlıdır. Bağımlılık oranındaki bu yükseklik bakım verenlere büyük sorumluluk yükle-mektedir. Bakım veren kişilerin aile ferdi olması durumunda kişiler için bu durum sosyo-kültürel, psiko-sosyal ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

Page 60: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

277

Tablo 4. Evde Sağlık Hizmeti Alan Kişilerin Hizmeti Alma Nedenleri Dağılımı

ESH Alma Nedenleri Sayı Yüzde (%)

Cerrahi operasyonlar 7 29

Kardiyovasküler sistem hastalıkları 4 17

Nörolojik Hastalıkları 9 38

Endokrin Sistemi Hastalıkları 1 4

Solunum Sistemi Hastalıkları 1 4

Kanserler 2 8

Toplam 24 100

Tablo-4’te evde sağlık hizmeti alan bireylerin bu hizmeti alma nedenleri belirtilmiştir. Bireylerin evde sağlık hizmeti alma neden-lerinde nörolojik rahatsızlıklar ve nörolojik hastalıklar sonucu felç geçirmeye bağlı yatalak olma durumu ilk sırada yer almaktadır. Kaza sonucu ortopedi operasyonları ve yaşlı hastalarda düşme son-rası kırıklar, bu kırıkların tedavisi için cerrahi müdahale sonrası yatalak olma durumu evde sağlık hizmeti alma nedenidir. Günü-müzde terminal dönem kanser hastalarının tedavilerinin yatalak olup olmadığına bakılmaksızın ev ortamında sürdürülmesi tercih edilmektedir. Kanser hastalarına hastane ortamı olmadan ve di-ğer hastaların stresini yaşamadan ailesi yanında tedavi görmenin moral ve motivasyon yönünden katkısı yüksektir. Hastalar, çoğun-lukla aldıkları tedavinin ağırlığını ve hastalıklarını bilmeden yaşa-maktadır. Ancak bu hasta/yaşlı için son derece olumlu bir durum olarak değerlendirilirken, hasta/yaşlı bakımından sorumlu kişi için olumsuz bir durumu beraberinde getirmektedir. Bakım hizmetini üstlenen birey kendini sosyal alandan dışlanmış ve değersiz hisse-decektir. Ayrıca bireyin sürekli aynı ortamda bulunması fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara da yol açacaktır.

Page 61: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ278

Tablo 5. Evde Sağlık Hizmeti Alanların Yararlandıkları Sağ-lık Hizmetleri Dağılımı (*)

ESH ile verilen hizmetler Sayı

Basınç yarası pansumanı 16

Cerrahi operasyon sonrası yara pansumanı 7

Serum tedavisi 8

Enjeksiyon tedavisi (İM, SC enjeksiyon) 5

Mesane sonda uygulaması 5

Tetkikler için kan numunesi alınması 2

Hasta yakını/bakıcı eğitimi (yara pansumanı, beslenme, hasta yatağı yapma hastaya pozisyon verme, tıbbi cihaz kullanımı vb. konularda)

24

Nakil 7

Psikolojik destek 1

Muayene 1

* Dağılım hizmet bazında yapılmıştır. Bazı hastalar çoğul hizmet almaktadır.

Tablo-5’te evde sağlık hizmeti alan bireylerin yararlandıkla-rı sağlık hizmetlerinin dağılımı verilmiştir. Evde sağlık hizmetleri alanların yararlandıkları sağlık hizmetlerinden en önemlisi pan-sumandır. Basınç yarası için veya cerrahi müdahale sonrası yara tedavisinde pansuman hasta/yaşlı ve yakınları için sorundur. Dola-yısıyla yara bakımının sağlık profesyonellerince yapılması iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Hasta nakli, psikolojik destek, raporlu ilaç ve tıbbi malzemelerin reçetelenmesi, belirli fizyoterapinin evde yapılması hasta ve yakını için büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Özellikle yatağa bağımlı hastanın hastaneye nakli aileler için ki-şisel olarak karşılanamayacak bir hizmet sunumudur. Şahısların araçlarının olması, hasta naklinde fazla bir şey ifade etmemektedir. Hastanın sedye, tekerlekli sandalye veya portatif hasta taşıyıcı vb. donanım olmadan taşınması hastaya zarar verebilmekte, yaralan-malara sebep olabilmekte, hatta hastanın stabilitesini bozabilmek-tedir. Her kesimden insanın yararlandığı bu hizmetin devlet tarafın-dan verilmesi bireylerin memnuniyetini arttırmaktadır. Rutin kan tahlilleri için hastayı taşımaya ihtiyaç olmadan kan numunesi alın-ması, hasta ve bakıcıları olan aile fertlerini nakil sırası bekleme vb. dertlerden kurtarmaktadır. Evde sağlık hizmeti ekipleri hastalara

Page 62: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

279

ne sebep ile olursa olsun hizmet vermeye gittiklerinde hasta /yakını /bakıcıya yara pansumanı, beslenme, hasta yatağı yapma, hastaya pozisyon verme, tıbbi cihaz ve malzeme kullanımı konusunda eği-tim vermektedir. Eğitim için bakımı üstlenen bireylerden herhangi bir talep olması gerekmemektedir. Ekiplerin anlattığı bilgiler uygu-lama hatalarını azaltmaktadır.

Her ne kadar parenteral uygulamalar (serum tedavisi, İV-İM-SC enjeksiyon) ve bazı kan alma, iğne yapma gibi invaziv işlemler sahada yapılıyor olsa da tıbbi yetersizlikler ve enfeksiyon riski dü-şünülerek bu uygulamaların sağlık kuruluşları dışında yapılmama-sı yerinde olacaktır. Özellikle serum tedavilerinde hasta tercihinin ağır bastığı tıbbi gerekliliklerin göz ardı edildiği dikkat çekmekte-dir. Bunu düşündüren sebep, tedavinin reçetede belirtilen format-ta uygulattırılmak istenmemesi, beslenemeyen hasta için ailelerin özellikle serum istemesi gibi çoğaltılabilir. Serum tedavisinde da-mar yolu açılmakta, serum takılmakta ve hasta kendi haline bıra-kılmaktadır. Serum veriminde oluşabilecek değişikleri takip etmek, damarın patlaması, serum askısının yıkılması gibi durumlar ve di-ğer oluşacak tıbbi komplikasyonlar karşısında hasta /yakını /bakıcı risk altındadır.

Tablo 6. Bakım Verenlerin Hastaya Yakınlığı

Bakım Veren Kişiler Sayı (24) Yüzde (%)

Eşi 5 21

Annesi 1 4

Kızı 6 25

Gelini 7 29

Kız Kardeşi 3 13

Komşusu 2 8

Tablo-6’da hasta/yaşlıya bakım verenlerin hasta/yaşlıya ya-kınlık düzeyleri ele alınmıştır. Bakım verenlerin büyük çoğun lu ğu (n=23) aile fertlerinden oluşmaktadır. Bu kişilerin hepsi ailenin ka-dın üyeleridir. Kadınların hasta bakımını üstlenmelerine toplum-sal cinsiyet rolleri gereği kadının ailedeki yeri, toplum kültürü, ev işlerine yatkınlıkları ve ekonomik nedenler yol açmaktadır. Kimi aile fertleri hastaya bakabilmek için çalışma hayatını bırakmıştır.

Page 63: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ280

Yanında kimsesi olmayan veya düzenli geliri olan ailelerin, kendile-rine yardımcı olmak üzere ek bakıcı tuttukları görülmektedir.

Hastaya bakım verenlerin hasta bakımı ile ilgili eğitim serti-fika veya deneyim durumu incelendiğinde, 1 kişi dışında hiçbirinin eğitim/ sertifika sahibi olmadığı dikkati çekmektedir. Ancak evde sağlık hizmeti konusunda hasta yakınlarının çoğunluğunun (10 kişi-%42) hastane çıkışı hekimler tarafından, 8 kişinin (%33) aile hekimleri tarafından kısa süreli eğitildikleri anlaşılmaktadır. Ken-di kendine diğer yollardan öğrenen ise 6 kişidir.

Bu konu yukarıda belirtildiği gibi evde sağlık hizmetlerinin verilmesinde bazı kriterlerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. ESH ekip görevlileri eğitim konusunda yo-ğun gayret göstermektedir. Fakat aile fertlerine insan sağlığı gibi hassas bir konuda sorumluluk vermek, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Belirtelim ki, hastaya yakınlarının zarar ver-meyeceği öngörülmektedir. Ancak, Halk Eğitim Merkezleri vb. ku-rumlar farklı sertifika programları/kursları açmaktadır. Dolayısıy-la bakımı üstlenen bireylerin belirli disiplin içerisinde eğitim alması ile birlikte bu kişilere yetkinlik kazandırabilir.

Görüşme yaptığımız hasta/yakını/bakıcılardan aslında evde sağlık hizmetleri hakkında halkın henüz yeterince bilgi sahibi olma-dığını, temasın sağlık personeli tarafından sağlandığı anlaşılmak-tadır. Hastane sonrası tedavi yapan hekimin ve sağlık merkezine ilaç yazdırmaya gittiklerinde aile hekiminin bilgilendirme ve yön-lendirme yaptığını ifade etmektedirler. Bu nedenle vatandaşlara bu hizmetin tanıtılması ile ilgili çalışmaların yapılması gerekmektedir. Birçok hasta aylar, hatta yıllardır ihtiyaçları olan hizmetin yakınla-rında olduğunu fark edememiştir.

Page 64: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

281

Tablo 7. Evde Sağlık Hizmeti Alan Hastaların Kullandığı Yardımcı Tıbbi Araç Gereç (**)

Hastaların Kullandığı Tıbbi Araç ve Gereçler Sayı

Havalı yatak 7

Baston Walker 4

Tekerlekli sandalye 2

Mesane idrar sondası 9

Wc yükseltici 1

Hasta alt bezi 15

Sürgü Ördek 2

Hasta karyolası 3

** Dağılım hizmet bazında yapılmıştır. Bazı hastalar çoğul hizmet almak-tadır.

Tablo-7’de evde sağlık hizmeti alan hastaların kullandığı yar-dımcı araç gereçlere ilişkin bir değerlendirme yapılmıştır. Evde sağ-lık hizmeti çalışanları, hastalara havalı yatak ve hasta karyolası kullanmaları konusunda bilgilendirme yapmaktadır. Havalı ya-takların basınç yarası oluşumunun engellenmesinde faydalı oldu-ğu görülmektedir. Hastaların kanepeye yatırılması hem hasta hem de bakım veren için kısıtlayıcı niteliktedir. Birçok hastada normal baza veya karyola yoktur. Kimi ev şartları buna imkân vermemek-tedir. Bunun altında yatan esas neden ekonomik durumdur.

Hastaların evde sağlık hizmeti aldıkları hizmet sunucusu in-celendiğinde büyük çoğunluğunun (19 kişi) Sağlık Bakanlığı ESHB tarafından, 4 kişinin Büyükşehir Belediyesi ESHB tarafından, 1 ki-şinin ise özel bir kuruluş tarafından hizmet aldıkları görülmektedir. Hastalardan 4’ü ise Sağlık Bakanlığı ESHB ve Büyükşehir Belediye EBHB’nden hizmet almaktadır.

Hizmet alımında Büyükşehir Belediyesi EBHB’ni tercih eden-ler öz bakım konusunda yardım almaktadır. Belediye sosyal yardım-lar yapabilmektedir. Belediyelerin ekip ve çalışan sayısı daha fazla-dır. Ayrıca, malzeme ve donanım avantajı vardır. Hizmete ulaşmada belediye prosedürleri daha kısadır. Hastalar ilgili hastane ekiplerin-den hizmet alabilmektedir. 2015 yılından itibaren T tipi ESH birim-leri hızlı bir şekilde görev sahasında yer almaya başlamıştır.

Page 65: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ282

Görüşme Analizleri

Araştırma tasarımı bölümünde belirtildiği üzere bu çalışmada temel olarak Devletin sunduğu Evde Bakım Hizmetleri’nin yeterli-liği ve bakım hizmeti verenlerin memnuniyeti ortaya konmaya ça-lışılmıştır. Bununla birlikte, evde bakım hizmetlerinin aile üzerin-deki etki ve sonuçlarını anlamaya dönük sorgulamalar yapılmıştır. Görüşülen 24 kişiden elde edilen bilgilerden bazılarına yer verilmiş, benzer cevaplar ya da duygular nedeniyle aşağıda bir anlam bü-tünlüğü sağlanmaya çalışılarak, bu durumları örnekleyen alıntılara yer verilmiştir.

Araştırma için yapılan yüz yüze görüşmelerde hasta/ yakınla-rının hislerini ifade eden olaylar ile karşılaşılmıştır.

Devletin sunduğu Evde Bakım Hizmeti’nin yeterli ve etkin olup olmadığı, zorluklarının neler olduğu konusu ile ilgili olarak tüm görüşmecilerle ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.

G1: 75 yaş üstü erkek hasta Büyükşehir Belediyesi Evde Ba-kım Hizmetleri’nden bakım hizmeti almaya başlamış. Hasta yakın-ları, hastane aracılığı ile evde sağlık hizmetlerini öğrenmiş. Evde Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Merkezi’ne telefon ile ulaşmışlar. SGK’lı olan hastaya özürlü maaşı ve bakım parası henüz bağlanma-mış. Hasta yakınlarının yararlanabileceği bazı imkânlardan haber-leri yok. Hasta alt bezinin raporu yok. Hastanın sürekli kullandığı ilaçları var. İdrar sondası takılı. Hizmete basınç yaralarının pansu-manı için ihtiyaç duymuşlar. Hasta ajite olduğu için sabitlenmeye ihtiyaç duyulmuş. Yatalak olan hasta sorulan sorulara cevap verebi-liyor. Hareket kabiliyeti var ama bilinçli değil. Yürüyemeyen hasta sürünerek hareket etmeye çalışırken kendine zarar vermiş. Vücu-dunda sürtünmeye bağlı tahribat oluşmuş. Hasta kişisel bakım ve beslenme de tam bağımlı. Bakım işlemini gelini üstlenmiş. Hastanın tüm ihtiyaçlarını gelini karşılamakta, pansumanlarını da kendisi yapmaktadır. Bu katılımcının konuyla ilgili görüşleri şu şekildedir:

Daha önce çalışıyordum ancak, kayınpederime olan manevi bağlılı-ğım nedeniyle bakımını üstlendim. 4 yıl önce işten ayrıldım. Daha önce özel bir hastanede temizlik görevlisi olarak çalıştığım için bu

Page 66: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

283

iş bana hiç zor gelmiyor. Başka kimse yok ki kendisine bakacak. O iyileşmeden yeniden çalışmam mümkün değil. Pansumanı yapmak hiç zor değil hatta alt bezini değiştirirken bile pansumanı yapa-biliyorum. Ancak tıbbi malzemeyi her zaman temin edemiyorum imkânsızlıklar nedeni ile. Alt bezleri çok pahalı. Sizlerin burada olması beni rahatlatıyor. Sizler istediğiniz zaman gelin, hatta hiçbir işlem yapmasanız da gelin, sizin gelmeniz benim moralimi yükseltiyor. Tabii ki stresim oluyor. Hem kayınpederime bakmak, hem ev işleri, çocukların bakımı, sorunları derken yıpranıyorum.

G6. Yaklaşık 10 yıldır şeker hastası olan kadın hastanın 3 yıl önce diyabet nedeniyle el parmakları kesilmiş. Rahatsızlığının de-vam etmesi nedeniyle vücudunun bazı bölgelerinde de diyabete bağlı olarak ortaya çıkan yaralarına kendi imkânlarıyla pansuman yap-maya çalışmış. Ancak doğru teknikleri kullanamama ve bazı bölgele-re ulaşamaması sebebiyle bu yaralar büyümüş. Canının acımasının yanı sıra yaraların kişide yarattığı psikolojik travma ve üstüne üst-lük çocukları tarafından terk edilen hasta evde bakım hizmeti alma-ya karar vermiştir. Kişiyi bu hizmete almaya iten en önemli sebep bakacak kimsesinin olmaması, sağlık merkezine kendi imkânları ile gidemeyecek durumda olması ve en önemlisi gerekli pansumanı ken-di çabalarıyla yapamıyor olmasıdır. Kişiye komşusu bakmaktadır.

… komşumla yıllardır birlikteyiz. Aynı mahallenin çocuklarıyız. Hiç kimsesi yok. Çocukları hiç arayıp sormuyorlar. İki çocuğu var güya ama hiç gelmiyor. O nedenle ben fırsat buldukça her sabah akşam gelip yardımcı oluyorum. Tabii bazen tam katkı sağlayamı-yorum çünkü benim de bir ailem, çocuklarım var. Ekonomik olarak ücretli bir bakıcı da tutamıyor. Ben zaman zaman kontrol ediyo-rum. Yemeğini yapıyorum, ama ne bileyim elimden geldiği kadar. Aslında bu hizmeti devletin vermesi çok iyi ama yine de her şeye yetişemiyorlar. Banyo hizmetini de sağlayabilseler keşke.

G11. Kalça kırığı nedeniyle 87 yaşında yatağa bağımlı erkek hastanın oğlu tarafından bu iş için ücretli tutulan kadın bakıcı.

…henüz 2,5 aydır buradayım. İşimi ücret karşılığı yapmaya çalışı-yorum. Daha önce evlerde çocuk baktığım için benzer işi yaptığımı düşünüyorum. Ancak alt değiştirirken ve pansuman yaparken çok zorlanıyorum. Tek başına yapamadığım görülünce oğlu galiba Sağ-lık Müdürlüğü’nü aramış ve yardım istemiş. Ben bugüne kadar bu

Page 67: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ284

hizmeti hiç bilmiyordum. İyi ki varsınız, Allah sizlerden razı olsun. Yoksa bu işi tek başına yapmak çok zor. Özellikle yatakta oturtup kaldırmakta çok zorlanıyorum. Bazen yatakta döndürürken oğlunu çağırıyorum. Ama onlar da çalışıyor her zaman evde değiller ki. Neyse ki üst katta oturuyorlar. Her zaman olmasa da yine de bir destek. Tabii ki stres var. Acaba hata yapar mıyım korkusu da var. Aynı zamanda yaşlı ve hasta ile de uğraşmak stresli. Ama ekmek parası. Başka ne iş yapabilirim ki. %100 stres altında olduğumu söyleyebilirim.

G5. Komşusunun baktığı tek başına yaşayan 75 yaş üstü ka-dın hasta, kalça kırığına bağlı operasyon sonrası pansuman hizmeti almaktadır.

Yıllardır kapı komşum. Hiç kimsesi yok. Acıdığım için yardımcı olmaya çalışıyorum. Ancak 24 saat yanında kalamıyorum. Kendi evim, ailem var, beni bekleyen işlerim var. Zaman zaman kendi evime giderek nefes alabiliyorum. Hasta bakmak hele yatalak biri-ne bakmak çok zor. İnsanlık adına bu işi yapıyorum. Bu iş beni çok zorluyor. Ne zamana kadar bakarım bilmiyorum ki! Kendi ev hiz-metlerime yeterince zaman ayıramadığım için kocamdan da azar işitiyorum. Aile yaşamım da bu durumdan olumsuz etkileniyor. Keşke bu hizmetler daha da geniş kapsamlı olsa, yemeği yapılsa, evi temizlense. Benimde sağlık sorunlarım var. Stres mi? Olma-ması mümkün mü? Uykusuzluk çekiyorum. O da bende baş ağrısı nöbetlerine yol açıyor. Düzenli pansumanı yapılması lazım. Ama benim de bir hayatım var.

G14. 18 yaşındaki engelli (Serebral Palsi’li) oğlunun bakımı-nı üstlenen anne. 2 çocuğundan küçük olanı engelli doğmuş. Eşin-den ayrılmış. Diğer oğlu asgari ücretli çalışıyor ve evi geçindiriyor. Engelli aylığı da almaktalar. Enjeksiyon hizmeti için Evde Sağlık Bakım Hizmeti’nden yararlanıyor. Hasta, tekerlekli sandalyeye ba-ğımlı.

Allah razı olsun bu hizmetten. En azından kendimi yalnız hisset-miyorum. Hastaneye götürüp getirmek çok zor. Zaman zaman iğne vurulması lazım. Eve geliyor olmaları bir nimet. Stres olmaz olur mu? Kendimi çok gergin hissediyorum. Zaman zaman ağlıyorum oğluma göstermeden. Benim ki hayat mı? Ama mecburum onun için yaşamaya. Bana bir şey olsa kim bakacak? Abisi bakamaz ki. Eşim kaldıramadı oğlumuzun hastalığını, kabullenemedi ve bırakıp gitti.

Page 68: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

285

Evde Sağlık Hizmeti alan hasta/yakını/bakıcıların tamamı, bu hizmeti alıyor olmaktan, devletin katkısının bu süreçte son derece faydalı olduğundan bahsederek, hizmetten memnuniyetlerini dile getirmişlerdir. ‘‘Evde sağlık hizmetinde neleri görmek istersiniz? diye talepleri sorulduğunda farklı talep ve beklentileri tespit edil-miştir. Bu beklentiler aşağıdaki gibidir:

- Hastaların iller arası ve/veya şehir içi adres değişikliğinde de nakil hizmeti sunulması (G23)

- Hasta öz bakımı yapılması (banyo yaptırılması gibi) (G2-G6-G13-G14-G17-G20)

- Hastaya özel bakıcı temini (G3-G22)

- Ailenin kendi yapabilecekleri pansuman ve diğer tıbbi mü-dahaleler için gereken tıbbi sarf malzemelerin ücretsiz temi-ni (malzemelerin hizmet sunan birim tarafından sağlanması arzu edilmektedir), (G4-G5-G7-G15-G21-G24)

- Çoklu doz tedavilerin uygulanabilmesi için hizmet süresinin mesai ile sınırlandırılmaması (7/24 evde sağlık hizmeti su-numunun sağlanması),(G8-G10-G23)

- Ev temizliği için temizlikçi sağlanması (G5- G11-G15- G19)

- ESH hastalarına hazır yemek sağlanması (G2-G16-G18-G20)

- Muayene ve reçetelendirme işlemleri için hekim/uzman heki-min hasta evine getirilmesi (G9-G12-G13-G14-G19-G21-G24)

- Uzman hekim konsültasyonlarında hastanelerden randevu alınması (Mevcut işleyişte, gerekli durumlarda konsültas-yon ayarlanmaktadır.), (G4-G19-G21)

- İlaç ve tıbbi malzeme raporlarının evde verilmesinin sağlan-ması (G1-G3-G7-G10-G15)

- Özürlü maaşı bağlanması/özürlü raporu çıkarılması işlem-leri için ESH ekiplerinin danışmanlık yapması (G1-G7-G12-G18-G20-G22)

- Bakım veren hasta yakını/bakıcıya yönelik psikolojik destek programları uygulanması (G1*G4-G12-G13-G15-G18-G19-G21-G23-G24)

Page 69: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ286

- Hasta yakını /bakıcılara yara bakımı konusunda eğitim ve-rilmesi (G5-G7-G14-G15)

- ESH hastaları laboratuvar tahlillerinin evde yapılması (hekim istemine göre kan ve idrar numuneleri hastadan alınmaktadır.), (G4-G6-G7-G9-G11-G13-G18-G19-G21-G22- G24)

- Hasta yakınları, terminal dönemdeki hastalarının tedavile-rinin hastanede yapılmasını talep etmektedirler (G3-G5-G6-G8-G10-G11-G12-G15-G17-G19-G23).

Görüşme yapılan kişilerin özellikle hastanede yapılması gere-ken tahlil, tedavi, rapor ve benzeri işlemlere yönelik talepleri fazla-dır. Bunun nedeni, hastanın ağrılı döneminin evde sağlık hizmeti ekiplerinin hizmet sunum saatleri ile örtüşmediği, anlık ağrı döne-minde müdahale edilememesi ve evde sağlık hizmetinin mesai za-man diliminde sınırlı kalması bu talebi doğurmaktadır. Diğer faktör hastanın tedavi gereksinimini karşılamaya ev ortamının yetersiz kalmasıdır.

Tartışma ve Sonuç

Evde Sağlık Hizmetleri’nin etkinliğini incelemek amacıyla bu çalışmada yapılan görüşmeler sonucunda bakım rolünü üstlenen bireylerin tümü ESH’nden memnun olduklarını ve yararlı bulduk-larını bildirmişlerdir. Ancak bu iş nedeniyle yıprandıkları ve her bakımdan yüksek derecede şikâyetçi olduğu bilgisi elde edilmiştir. Yatağa bağımlı tüm yaşlı ve hastaların bakımını üstlenen kişilerin yatalak hastanın birinci derece yakını (eşi, kızı, gelini, kız kardeşi) olduğu görülmüştür. Sağlık konusunda yeterli donanıma sahip ol-mayan bu kadınların, kapalı ortamda sağlıksız insanlarla 24 saat boyunca bir arada olmaları, onların duygu durumunu etkilemekte, hasta/yaşlı bakımından sorumlu kadınları bir nevi toplumsal hayat-tan uzaklaştırmaktadır. Dolayısıyla hasta bakımında tıbbi birtakım gereksinimlerin evde sağlık hizmeti aracılığı ile sağlanması, bu bi-reyler için yönlendirici ve hasta/yaşlı bakımını kolaylaştırıcıdır. Gö-rüşme yapılan tüm bireylerin Evde Sağlık Hizmetleri’nin toplumsal

Page 70: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

287

etkinliğinin olduğunu, bu hizmeti son derece yararlı buldukları ve memnun olduklarını beyan etmeleri memnuniyet vericidir. Disiplin içerisinde sunulan hizmete ulaşmak, kişilerde memnuniyeti pekiş-tirmektedir. Hasta ve yakınları ihtiyaç duydukları ve profesyonel-lerce verilmesi gereken sağlık hizmetine ev ortamında ulaşmakta-dır. Evde sağlık hizmeti için hiçbir ücret ödenmemektedir. Hizmet sunulurken, sağlık alanında ve hasta bakımı konusunda eğitim almamış kişilerin bilgilendirilmesi sağlanmaktadır. Hasta yakını/bakıcının hastaları ile bilinçli şekilde ilgilenmeleri onların ve has-talarının hayatında kolaylaştırıcı rol oynamaktadır. Aile üyelerinin yaşadıkları bir kısım endişeler sorun olmaktan çıkmaktadır. Geçici yatalak hastalar hastane vb. sağlık kuruluşunda kalmak zorunda olmadan tedavi alabilmektedir. Kişiler özel hayatlarından daha az fedakârlık yapmaktadır. Aile bireylerinin iş gücü kayıplarının önü-ne geçilmektedir.

Terminal dönem hastalarının tedavileri iyileşme ile sonuçlan-masa da son dönemlerini konforlu bir şekilde yaşamaları sağlan-maktadır. Ev ortamında ve ailenin yanında olmanın verdiği rahat-lık hastaya moral vermektedir. Hastalar, sevdikleri ile sıkıntılarını paylaşmaktadır. Tüm aile fertleri tedavi sürecine katkı vermekte-dir. Hastaya bakım yükü tek kişiye kalmamaktadır. Hasta adına hastane odasında yalnızlık hissi yaşamadan sevdikleri ile zaman geçirme imkânı oluşmaktadır. Hastane psikolojisinin verdiği olum-suzlukların önüne geçilmektedir.

Bu kapsamda hizmetin kalitesinin geliştirilmesi için Evde Sağ-lık Hizmetleri’nin devamlılığı ve kapsamının arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Evde Bakım ve Evde Sağlık Hizmetleri’nin tek elden koordinasyonu sağlanmalıdır. Hasta kadar hasta yakını ve bakıcılarının da hizmet kapsamına alınması ve onlara da psiko-sosyal destek verilmesi gerekmektedir. Hizmet yapılanmasında bu konunun kapsama alınması oldukça önemlidir. Evde sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarının hizmet verirken karşılaşacakları birçok farklı duruma karşı yaptıkları işte doğru karar vermeleri ve yerin-de müdahale edebilmeleri açısından branşlaşmaları daha uygun olacaktır. Hastalara ve bakmakla yükümlü olan bireylere bakım

Page 71: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ288

hizmeti olarak sunulan bu hizmet, aynı zamanda toplumsal cinsiyet göstergesi olarak kadınlara yüklenen bakım yükünün azaltılması-na katkıda bulunmaktadır. Ayrıca bu hizmeti veren kadınların ya-şam kalitelerini arttırma amaçlı moral eğitimleri verilmesi, sosyal etkinliklere katılımları konusunda desteklenmesi, bu süreler zar-fında bakımın geçici kişilerce sağlanması, ayrıca sertifikalı bakım eğitimleri, stres yönetimi ve stresle başa çıkma eğitimleri verilmesi, bakım hizmetinin kalitesini ve bakan kişilerin mutluluk ve psikolo-jik sağlıklarını da yükseltecektir.

Kaynakça

Çoban M., Esatoğlu A. (2004). Evde Bakım Hizmetlerine Genel Bir Bakış, Türkiye Klinikleri Tıp Etiği Hukuku, 12: 109-120.

Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Hakkında Yönetmelik, Resmî Gazete, 10 Mart 2005, Sayı: 25751.

Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Hakkında Tebliğ, Resmî Gazete, 13.09.2005, Sayı: 25935.

Gökbayrak Ş. (2009). Refah Devletinin Dönüşümü ve Bakım Hizmetlerinin Görünmez Emekçileri Göçmen Kadınlar, Çalışma ve Toplum, Sayı: 2, 55-82.

Hisar K. M.& Erdoğdu H. (2014). Evde Sağlık Hizmeti Alanlarda Yaşam Kalitesi Durumu ve Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi, Genel Tıp Dergisi, Sayı: 24, 138-142.

Kalınkara V.& Kalaycı I. (2017). Yaşlıya Evde Bakım Hizmeti Veren Birey-lerde Yaşam Doyumu, Bakım Yükü ve Tükenmişlik, Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 2, 19-39.

Karabağ H. (2007). Evde Sağlık Hizmetlerinin Türkiye’de Uygulanabilirliği-ne İlişkin Hekimlerin Görüşleri ve Kardiyoloji Hastaları İçin Destekli Evde Bakım Hizmetleri Önerisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Karataş Z. (2011). Evde Bakım Hizmeti Sunan Aile Bireyi Bakıcıların Moral ve Manevi Değerlerinin Başa çıkmadaki Etkisi, Yayınlanmamış Yük-sek Lisans Tezi, Rize, 48-61.

Kuş, E. (2003). Nicel- Nitel Araştırma Teknikleri, Anı Yayıncılık, Ankara. Onarcan M. (2011). Türkiye’de Evde Bakım Hizmetleri ve Ülke Modeli İçin

Öneriler, Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformu (02.08.2011), http://www.sdplatform.com/Dergi/519/Turkiyede-evde-bakim-hizmetleri-ve-ulke-modeli-icin-oneriler.aspx

Page 72: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

AYDIN, AYTAÇ: EVDE YAŞL I VE HASTA BAKIM H İZMETLER İN İN TOPLUMSAL ETK İNL İĞ İ ÜZER İNE B İR İNCELEME

289

Özer Ö. & Şantaş F. (2012). Kamunun Sunduğu Evde Bakım Hizmetleri ve Finansmanı, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, 96-103.

Özkaplan N. (2009). Duygusal Emek ve Kadın İşi/Erkek İşi, Çalışma ve Toplum, Sayı: 2, 15-24.

Rubin, H. J. & Rubin, I. S. (1995). Qualitative Interviewing: The Art of Hea-ring Data. 2nd Edition, London: Sage Publications.

Sağlık Bakanlığınca Sunulan Evde Sağlık Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönerge, Tarih: 01.02.2010, Sayı: 3895.

Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Tarafından Evde Sağlık Hizmeti Su-nulmasına Dair Yönetmelik, Resmî Gazete, 27.02.2015, Sayı: 29280.

Sağlık Bakanlığı, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2011/8 no.lu Evde Sağlık Hizmeti Standart Dosya Formları 18.02.2011 tarihli Genelgesi.

Subaşı N. & Öztek Z. (2006). Türkiye’de Karşılanmayan Bir Gereksinim: Evde Bakım Hizmetleri, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 5(1):19–31.

Yıldırım A.& Şimşek H. (2016). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntem-leri, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı.

Yin, R.K (1984). Case Study Research: Design and Methods. Sage Publicati-ons, Beverly Hills, California.

Page 73: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)
Page 74: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖzGünümüzde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından dev-letlere önemli görevler düşmektedir. Bu konuda aynı zamanda öncü olması gereken devletin kamu yönetiminin çeşitli kademelerinde per-sonel istihdam ederken toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı önlemeye yönelik tedbirleri alması gerekmektedir. Çalışmada, Türk kamu yöne-timinde kamu hizmetine giriş açısından cinsiyete dayalı ayrımcılığın bulunup bulunmadığına ilişkin izler aranmıştır. Bu çerçevede öncelikli olarak, devletin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında takınacağı tutuma ilişkin farklı yaklaşımlar aktarılmıştır. Daha sonra Türkiye’de kadınların kamu hizmetine giriş süreci ele alınarak, mev-cut olan düzenlemeler göz önünde bulundurulmuş ve kamu hizmetine girişte hukuksal açıdan cinsiyete dayalı ayrımcılığın bulunup bulun-madığı değerlendirilmiştir. Makalenin son bölümünde ise doküman in-celemesi yöntemi kullanılarak, 2008-2017 yılları arasındaki Kamu Per-soneli Seçme Sınavı’nın, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme için Tercih Kılavuzları’nın incelenmesi sonucunda elde edilen bulgular aktarılmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Türk Kamu Yönetimi: Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir İnceleme

Gender Equality and Turkish Public Administration: A Study of the Public Personnel Selection Exam (PPSE) Selection Guidelines

Hale Biricikoğlu*

* Dr. Öğr. Üyesi, [email protected], Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, orcid.org/0000-0003-0760-5291.

291

Başvuru: 24 Mart 2019 This work is licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License.

Kabul: 2 Eylül 2019 Cite this article as: Biriciko�lu, H. (2019). Toplumsal Cinsiyet E�itli�i ve Türk Kamu Yönetimi: Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir İnceleme. Kadem Kadın Ara�tırmaları Dergisi, Vol. 5, No. 2: 291-320.DOI: 10.21798/kadem.2020258051

M A K A L E

Page 75: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ292

Çalışmada, kamu hizmetine giriş için Türkiye’de hukuksal açıdan, cin-siyete dayalı ayrımcılığın ortaya çıkması sonucunu doğuracak herhan-gi bir engelin bulunmadığı görülmüştür. Ancak doküman incelemesi yöntemiyle yapılan araştırmanın sonucunda, bazı kadrolar için aranan cinsiyet şartının, görevin gerektirdiği nitelikten kaynaklanmayıp top-lumsal cinsiyet algılamalarına dayandığı ve getirilen cinsiyet şartının bazı alanlarda erkek egemen bir yapının devam etmesi sonucunu do-ğurduğu görülmüştür.

AbstractToday, governments have a significant role in the provision of gender equality. In this regard, the state, which should be a pioneer, should take measures to prevent discrimination based on gender while em-ploying personnel at various levels of public administration. This study looks at the presence of traces of gender-based discrimination in terms of recruitment to public services in Turkey. In this context, different ap-proaches to the attitude of the state to ensure gender equality have been given. Subsequently, by considering the public service recruitment pro-cess of women in Turkey, the existing arrangements were considered and the question of whether there is any gender-based discrimination in entrance to public service was evaluated from a legal perspective. In the last part of the article, the findings obtained as a result of examin-ing the Public Personnel Selection Exam between 2008-2017 and the Selection Guidelines for Placement in the Staff and Positions of Some Public Institutions and Organizations were given. The study concludes that from a legal perspective, there is no obstacle that would generate gender discrimination for entry into public services in Turkey. Howev-er, as a result of the research carried out by document analysis method, it was seen that the gender requirement for some cadres was not based on the qualifications required by the task but based on gender percep-tions and that this gender requirement brought about the continuation of a male-dominated structure in some areas.

Extended AbstractIn recent years, it has been seen that governments play a significant role in the institutionalization of gender equality policies. For this rea-son, a study of women in public administration is important in terms of the role of the state as a ‘standard determinant’ which acts as an example for employers, and its view on women and gender equality (Çitçi, 1992: 60). The main objective of the study is to search for any traces of gender-based discrimination in recruitment to public services in Turkey in legal and institutional terms.

Page 76: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

293

The study primarily focuses on the different approaches to the attitude of the state on providing gender equality. The two elements that form the basis of the concept of the classical liberal state are very important in terms of revealing the role of the state in ensuring gender equal-ity (inequality). These elements are ‘individualism’ and ‘the separation of the public and the private spheres’. The state, which is obliged to guarantee individual freedoms, aims at providing it only in the public sphere and sees the intervention into the private sphere as an interven-tion on individual freedoms. In the public sphere/private sphere sepa-ration, the public sphere is shaped as male-dominant and the private sphere shaped as female-dominant. Another approach to the role of the state in providing gender equal-ity began to develop after the second wave of the feminist movement. The state highlighted many policies aiming at women’s participation in policy making and decision-making (Kantda and Outshoom, 2007: 1).In the second part of the study, the process of women’s entry into public service in Turkey was discussed. By considering the existing arrange-ments for entry into public service, the presence of gender-based dis-crimination was assessed from a legal perspective. Nowadays, there are two main legislations regulating recruitment to public services. These are the 1982 Constitution and the Law No. 657 on Civil Servants. When the 1982 Constitution and the Civil Servants Law no. 657 are examined, it is seen that there is no legal arrangement that prepares the ground for gender-based discrimination. In fact, the 1982 Constitution imposes obligations on the state to take necessary measures to ensure equality between men and women. Furthermore, the 1982 Constitution regulates that there must be no qualification other than the qualifications required by the assignment. When deter-mining the special conditions required for recruitment by public insti-tutions and administrations, these requirements must be related to the qualifications required by the task. That is, a task-based connection must be found between the gender requirement and the staff involved for a cadre. If there is no such link between gender and staff, the gen-der requirement constitutes a basis for inequality between women and men. The last part of the study gives the results of the research that was con-ducted in order to determine whether there is a duty-based connection between staff and personnel, and thus whether there is a gender-based discrimination in entering into public service. In this study, document analysis method was used to collect data. The Public Personnel Selection Examination Placement Guidelines which are on the official website of the Measurement, Selection and Placement Center (ÖSYM) were examined. In these guidelines, the

Page 77: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ294

number of staff titles where the gender requirement is sought, how many of these staff titles are required to be women, how many men are required, and the institutions which are given for these positions are listed. The obtained data was entered into SPSS 17 program and frequency values were taken; then the results were analyzed with cross tables. As a result of the research, it is seen that the gender requirement for some of the cadres is not based on the qualification required by the task, but based on gender perceptions, and this gender stipulation contrib-uted to the continuation of a male-dominated structure in some areas.

Anahtar Kelimeler: kamu yönetimi, toplumsal cinsiyet, eşitlik, dev-let, kadın, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS).Keywords: public administration, gender mainstreaming, equality, state, women, Public Personnel Selection Examination (PPSE).

Giriş

Kadın ve erkek arasında farklı açılardan ortaya çıkan eşitsiz-likler devletin idarî kademelerinde istihdam edilen kamu görevlileri için de söz konusudur. Ülkemizde kamu görevlilerine ilişkin temel istatistiksel verileri incelediğimizde, özellikle bazı alanlarda top-lumsal cinsiyet eşitsizliğinin net bir şekilde ortaya çıktığını görmek-teyiz. Kadınların genel anlamda kamu görevlileri içindeki oranına baktığımızda, kamu personeline ilişkin ilk istatistiksel verilerin bu-lunduğu 1938 yılından bu yana (belirli dönemler hariç ) kadın kamu görevlileri sayısının artarak devam ettiğini görmekteyiz (Çitçi, 2011: 438 - 440). 2018 verilerine göre kamu görevlilerinin %37,98’i kadınlardan % 62,02’si erkeklerden oluşmaktadır (www.dpb.gov.tr, 2018). Ancak kamu sektöründen seçilmiş bazı mesleklerde kadın-ların istihdamına ilişkin verileri incelediğimizde, yukarıdaki tablo-dan çok daha eşitsiz durumların ortaya çıktığını görmekteyiz.1 Yine belirli meslekî unvanlar açısından ele aldığımızda ise özellikle polis

1 Örneğin bürokraside üst düzey kadrolarda bulunan kadın oranının 2014 yılı rakamlarına göre %8 olduğunu (TUİK, 2015: 126), Mart 2018 itibariyle 81 il valisinde sadece 2’sinin kadın olduğunu görmekteyiz (www.ka-der.org.tr, 2018). Benzer şekilde akademik kadroların %42,80’i kadınlardan, %57,20’si erkeklerden oluşurken (www.dpb.gov.tr, 2018), 2017 yılı toplumsal cinsiyet istatistiklerine göre kadın rektörlerin oranı %9,66’dır (www.ka-der.org.tr).

Page 78: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

295

memuru, hizmetli, şoför, mühendis, tekniker ve teknisyen kadro-larının büyük ölçüde erkeklerden oluştuğu görülmektedir (Çitçi, 2011: 443).

Çalışmanın temel amacı, Türkiye’de kamu hizmetine girişte gerek hukuksal gerekse kurumsal açıdan cinsiyete dayalı herhangi bir ayrımcılığın bulunup bulunmadığına ilişkin izleri aramaktır. Toplumsal cinsiyet temelli bir yaklaşımla Türk kamu yönetimini inceleyen çalışmalar bulunsa da bu çalışmaların sayısı oldukça az-dır. Çalışmanın bu nedenle literatüre katkı sağlayacağı düşünül-mektedir.

Çalışmada öncelikli olarak konu ile ilgili olan toplumsal cin-siyet ve feminizm kavramları analiz edilecektir. Bu başlık altında özellikle devletin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması nokta-sında nasıl bir tutum içinde bulunması gerektiğine ilişkin farklı yaklaşımlar üzerinde durulacaktır. Daha sonra Türkiye’de kadın-ların kamu hizmetlerine girişlerinin nasıl bir süreç içinde gerçek-leştiği aktarılarak; günümüzde kamu hizmetine giriş noktasında hukuksal açıdan cinsiyete dayalı bir ayrımcılığın bulunup bulunma-dığı değerlendirilecektir. Çalışmanın son bölümünde ise, 2008-2017 yılları arasındaki Kamu Personeli Seçme Sınavı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme İçin Tercih Kılavuzları’nın incelenmesi sonucunda, kurumların hangi kadrolar için cinsiyet şartını aradığından yola çıkarak, aranan cinsiyet şar-tının, kamu hizmetine girişi açısından kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik ortaya çıkarıp çıkarmadığı tartışılacaktır.

Toplumsal Cinsiyet, Feminizm ve Devlet

1970’li yıllardan bu yana sosyologlar, kadın ve erkek arasında-ki biyolojik farklılıkları içeren cinsiyet (sex) kavramı ile toplumsal olarak üretilen kadın olmak ve erkek olmak arasındaki farklılıklara dayalı olan toplumsal cinsiyet (gender) kavramı arasında bir ayırım yapmaktadırlar. Toplumsal cinsiyet, bireylerin yaşadıkları maddi koşullar ve sosyal yapıların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Holmes, 2007: 2). Yani toplumun bireylerden yerine getirmesini istediği beklentilerdir. Toplumsal cinsiyet rolleri anne karnında

Page 79: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ296

başlamakta olup, aile yaşantısıyla şekillenerek okul-iş yaşamı ve kanunlarla pekişerek devam etmektedir (Saraç, 2013: 27). Simone de Beauvoir’ın ünlü sözüyle ifade edildiği gibi “Kadın doğulmaz, ka-dın olunur”. Kadınlara atfedilen annelik, yumuşaklık, sevecenlik, hamaratlık; erkeklere atfedilen savaşçılık, sertlik, tamire yatkınlık gibi meziyetler toplumsal cinsiyet ile ilgilidir ve bu cinsiyet kalıpları tartışılmaz, sorgulanmaz bir nitelik arz etmektedir (Bora, 2011: 2).

Kadın ve erkek arasında toplumsal cinsiyete dayalı olan fark-lılıklarda, erkeklerin baskın olduğu bir sosyal sistemin bulunduğu ve bunun da ataerkillikten kaynaklandığı herkesin ortak olarak ka-bul ettiği bir durumdur (Holmes, 2007: 2). Kadın ve erkek arasında toplumsal cinsiyete dayalı olarak ortaya çıkan bu eşitsizlik hayatın çok farklı alanlarında karşımıza çıkmaktadır.

Sancar, modern toplumların cinsiyete dayalı eşitsizliği nasıl ürettiğini şöyle açıklamaktadır (2017: 23-24):

Modern toplumlarda cinsiyete dayalı toplumsal eşitsizliklerin as-lında biyolojik özelliklerden (cinsiyet hormonları gibi) kaynaklan-dığı düşünülür. Ama bu biyolojik farklar aslında toplumsal farklara sonradan verilen anlamlar olarak toplumsalın içinde vardır. Adını biyolojinin koyduğu cinsiyet farkları aslında toplumsal bazı işleri kaçınılmaz olarak belli cinslere özgü kılar. Örneğin çocuk yetiştir-mek için kadın gibi duygusal ve sabırlı olmak, asker olmak için de bir erkek gibi dayanıklı ve güçlü olmak gerekir. Aslında anne ile as-ker arasındaki fark biyolojik değil ideolojik-toplumsaldır; kadınları ve erkekleri farklı toplumsal (siyasal) konumlarla ilişkilendiren cinsiyet farkları rejimi cinslerin biyolojisinden türetirken aslında cinsler arasındaki toplumsal farklardan bahsetmemize yol açar. Toplumsal olan biyolojik olana transfer edilir; daha doğru değişle toplumsal farklılıklar biyolojik değişmezlikten (determinizm) alı-nan ideolojik destek ile meşrulaştırılır. Biyoloji değiştirilemez bir kaderse toplumsal olarak cinslerin rolleri de değiştirilemez bir hale gelir.

Toplumsal cinsiyet kavramı, feminizm tarafından kadın öze-linde yapılan incelemelerde analiz birimi olarak kullanılmakta-dır (Madakbaş Gülener, 2015: 80). Feminizmin tanımını yapmak aslında toplumsal cinsiyet kavramının tanımlamasını yapmak-tan çok daha zordur. Çünkü feminizm, kendi içinde de çok farklı

Page 80: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

297

yaklaşımları barındırmaktadır2. Bu nedenle “feminizm” yerine “fe-minizmler” kavramı kullanılmaktadır (Madakbaş ve Gü lener, 2015: 77; Stivers, 2002: 10). Ancak konunun farklı boyutları üzerinde dur-salar da feministlerin iki temel ortak noktası bulunmaktadır. Bi-rinci olarak, kadınlarla erkeklerin eşit olması gerektiği iddiasından hareketle kadın ve erkek arasındaki hiyerarşik ilişkiden kaynak-lanan eril tahakkümü sona erdirmeyi amaçlarlar. İkinci olarak da toplumsal eşitsizliğin, cinsiyet eşitsizliğinden beslendiğini belirtir-ler ve bu nedenle toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılabilmesi için cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılması gerektiğini savu-nurlar (Sancar, 2011: 63). Yöntemsel olarak ise yukarıda da ifade edildiği gibi kadın perspektifini yansıtan yaklaşımlarında ve ana-lizlerinde toplumsal cinsiyet (gender) kavramını kullanırlar (Rhode, 1994: 1182).

Bu noktada konumuz açısından cevaplanması gereken en önemli soru, modern demokrasilerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında devletin rolünün ne olması gerektiğidir. Bu soruyu cevaplayabilmek için konuyu farklı bakış açılarıyla ele al-mak gerekmektedir.

Klasik liberal devlet anlayışının temelini oluşturan iki unsur, devletin toplumsal cinsiyet eşitliğini (eşitsizliğini) sağlamadaki yeri ve rolünü ortaya koymak açısından oldukça önemlidir. Bu unsurlar-dan ilki “bireycilik”tir. Liberal devlet anlayışında devletin en temel görevlerinden biri, özgürlükleri güvence altına almaktır. Bireysel özgürlüklerin güvence altına alınması noktasında tüm vatandaşlar eşit haklara sahiptir. Liberal teorinin temel aldığı ikinci unsur ise kamusal alan/özel alan ayırımıdır.

Kamusal alan-özel alan ayırımı, hayatın bir kamusal bir de özel yönü olduğu; devletin alanının kamusal alana, ev alanın ise özel alana giriyor olmasına dayanmaktadır. Bu iki ayrı alan iki ayrı kurallar setini kullanır ve bundan dolayı iktidar biçimi ve iki ayrı iktidar odağının ortaya çıktığı varsayılır (Bora, 1998: 63-64). Bu ayırımda bireysel özel alan, devletin müdahalesinden korunması gereken bir alan olarak görüldüğü için klasik liberalizm her zaman

2 Feminizmin konusundaki farklı yaklaşımlar için bkz. (Donovan, 2016).

Page 81: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ298

kamusal alan sınırları ile ilgilenmiştir (Stivers, 2002: 3). Yani birey-sel özgürlükleri güvence altına almakla yükümlü olan devlet, bunu sadece kamusal alanda sağlamayı amaç edinmiş, özel alana yapa-cağı müdahaleyi bireysel özgürlüklere müdahale olarak görmüştür.

Donovan’ın ifade ettiği gibi “Fabrikaların makinalaşması ve küçük ev sanayiinin çöküşü ile birlikte işin kamusal dünyasıyla evin özel dünyası daha önce hiç olmadığı kadar birbirinden ayrıl-dı” (2016: 25). Kamusal alan/özel alan ayırımında, kamusal alan erkeğe, özel alan ise kadına ait olan bir alan olarak şekillenmiştir. Cinsiyete dayalı iş bölümü sonucu kadınlar kamusal alanın dışında kalmış, kadının eş ve anne olarak özel alana ait olduğu düşüncesi herkes tarafından kabul edilir bir nitelik kazanmıştır.

Feministlerin eleştirdiği en temel konulardan biri kamusal alan-özel alan ayırımıdır. Waylen’e göre, liberal siyasal teori, cin-siyete dayalı tarafsızlığa dayalı olarak görülürken aslında kamu-sal alan-özel alan ayırımı, kadın ve erkek arasındaki ayrımı devam ettirmektedir. Ona göre, kamu ve özel alan olarak görülen farklı faaliyet alanlarının tanımlanmasında devlet kilit rol oynar. Devlet bu ayrımın inşa edilmesine yardımcı olmaktadır (Waylen, 1998: 15). Benzer bir şekilde Rhodede kamusal alan-özel alan ayırımının ya-nıltıcı olduğunu, çünkü özel olanın ne olduğunun devlet tarafından belirlendiğini belirtmektedir (1994: 1187). Stivers’a göre ise, “femi-nist teori özel ve kamu arasında, görünürde herkesin özgürlüğünü korumak için dikilmiş olan bariyerin çoğu kişinin baskı altında tu-tulmasına destekleyici rol oynadığını ileri sürer” (2016: 715). Liberal teori bağlamında kadınların vatandaş olarak görülmesine karşın, hem yasal olarak hem de pratikte ev içinde kendilerinden beklenen görevlerden dolayı kamusal hayata katılımları sınırlanmaktadır (Stivers, 2002: 4). Kısacası feminist teoriye göre, liberalizmin temel aldığı kamusal alan-özel alan ayırımı, devlet tarafından belirlen-mekte ve bu ayırım kadın-erkek arasında ortaya çıkan eşitsizliğin de temelini oluşturmaktadır.

Feministlerin birçoğu kamu ve özel alan ayrımına dayalı olarak ortaya çıkan ilişkilerin yeniden tanımlanması gerektiğini

Page 82: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

299

ileri sürerek “kişisel olan politiktir” iddiasını gündeme taşımışlardır (Phillips, 1995: 21).

Devletin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasındaki rolü-ne ilişkin bir diğer yaklaşım, ikinci dalga feminist hareket sonrasın-da gelişmeye başlamıştır. Devletin kadınların statülerini geliştir-mek, politika yapımında ve karar alım sürecinde kadınların katılı-mını hedefleyen birçok politikayı ön plana çıkardığı görülmektedir. Bu süreç “devlet feminizmi” olarak ifade edilmektedir (Kantola ve Outshoom, 2007: 1).

Aslında devlet feminizmi, literatürde tartışmalı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bu kavram İskandinav ül-kelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin devlet eliyle sağlanması ola-rak görülürken, eski komünist ülkelerde olumsuz anlam içeren bir kavram olarak kullanılmaktadır (Kantola ve Outshoom, 2007: 2). Ayrıca bazı araştırmacılar kavramı, kamu yönetiminde ve hükümet-te kadın bürokratların faaliyetleri (Hernes, 1987; Sawer, 1990’dan akt., Lovenduski, 2005: 4) olarak tanımlarken, Lovenduski, kadın hareketleri taleplerini devlet içinde savunmak olarak tanımlamak-tadır (2005:4). Kantola ve Outshoom ise kavramı daha kapsayıcı bir şekilde ele alarak kadın politikalarının kurumsallaşması (women’s policy agencies) olarak kullanmaktadır (2007: 2-3). Bu kavram, top-lumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda devletin temel alması gereken politikalar olarak görülebilir. Yani liberal devlet an-layışının aksine bu yaklaşımda devlet toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında temel aktörlerden biridir.

Kantola ve Outshoom, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlan-ması için kadın politikalarının kurumsallaşmasının farklı şekiller-de ortaya çıkabileceğinden bahsetmektedir. Toplumsal cinsiyet me-selelerine dikkati çekmek ve hükümetlerin çeşitli birimlerine tavsi-yelerde bulunmaktan sorumlu bir merkezin kurulması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla hazırlanan projelerin ön incelemesini yapan politika takip birimlerinin kurulması, toplum-sal cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili şikâyetleri inceleyen özel bir ombudsman oluşturulması alınacak önlemlerden olabilir (2007: 3).

Page 83: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ300

Ancak son yıllarda devletin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağ-lamadaki rolüne yapılan vurguya rağmen birçok feminist yazara göre, devlet cinsiyete dayalı bir yapıdadır ve devlet tarafından or-taya konulan politikalar da cinsiyete dayalıdır. Kamu sektörünün istihdamında da toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü devam ede-rek, bazı alanlarda meslekî olarak cinsiyete dayalı bir ayrımcılık bulunmaktadır (Connell, 2006a: 436-437; Connell, 2006b: 845-847; Hutchinson, 2011: 8-9; Waylen, 1998: 9).

Türk Kamu Yönetiminde Kadınların Kamu Hizmetine Girişi

Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de kamu yönetiminin cinsiyetleştirilmiş bir alan olduğu söylenebilir. Oysaki yukarıda da ifade edildiği gibi son yıllarda toplumsal cinsiyet eşit-liği politikalarının kurumsallaşması noktasında devletlere önemli görevler düştüğü görülmektedir. Bu nedenle kamu yönetiminde yer alan kadınların incelenmesi, “standart belirleyici” olarak rolünün son derece önemli olduğu düşünülen ve işveren açısından örnek ol-ması gereken devletin, kadına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine olan bakışını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır (Çitçi, 1992: 60).

Kadınların çalışma yaşamına girişi, Tanzimat döneminde mo-dernleşme ile birlikte gündeme gelmeye başlamıştır. Osmanlı’da kadınlar Batı’da olduğu gibi öncelikli olarak özel kesimde çalışmaya başlamışlardır (Aslan, 2006: 121). Osmanlı İmparatorluğu’nda do-kuma ve gıda gibi alanlarda işlerin büyük çoğunluğu kadınlar tara-fından yapılsa da sanayinin gelişmesi ile özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sanayide çalışan kadınların sayısı artmış, gele-neksel işkolları yanında tütün, sigara, tekel ve kimya gibi alanlarda kadınlar çalışmaya başlamıştır. Örneğin 1897 yılında İstanbul’daki bir kibrit fabrikasında bulunan 201 işçinin 121’i kadın işçilerden oluşmaktadır (Güzel, 1985: 868). İşçi statüsünde çalışan kadınla-ra ilişkin farklı müesseselere ilişkin rakamlar bulunması, konuyla ilgili genel bir istatistikî veri bulunmamasına rağmen kadınların ayrıca konserve imalatı, matbaacılık ve sair kâğıt mamulâtı, sabun

Page 84: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

301

imalatı gibi alanlarda da işçi olarak yer aldıkları tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Yaraman, 2001: 100).

Kadınların kamu hizmetine girişleri ise 19. yüzyılın ikinci ya-rısından itibaren geleneksel olarak kadınsı uğraşlar olarak görülen öğretmenlik ve hemşirelik alanlarında ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayıp, I. Dünya Savaşı’na kadar sürecek olan dönemde kadınların geleneksel olarak kadınsı işler olarak görülen bu alanlarda kamu hizmetine girmesi, kadınların toplumsal haya-ta girmesinin bir sonucu olarak kadınlara verilecek olan bu hiz-metlerin, yine kadınlar tarafından sunulması gerektiği anlayışına dayanmaktadır (Aslan, 2006: 124). Ancak kadınların bu alanlarda kamusal hizmetlere girişi genel bir nitelik arz etmemektedir. Çit-çi, kadınların bu dönemde kamu hizmetine girişinin büyük ölçüde kentte yaşayan özellikle de İstanbul’da bulunan kadınlar için söz konusu olduğunu ifade etmektedir (Çitçi, 1982: 85).

Kadınların Tanzimat döneminde kamu hizmetlerine girmeye başlamasına karşın ilk kadın memur I. Dünya Savaşı yıllarında atanmıştır. İlk kadın memurun atanmasında, kadın haklarını sa-vunmak için kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti ve onun yayın organı olarak görülen “Kadınlar Dünyası” dergisinin önemli etkileri olmuştur. “Kadınlar Dünyası” dergisinde kadınların sadece küçük işletmelerde değil, kamu kurumlarında da çalışması gerektiği konusu üzerinde durulmuştur. Bu yönde başlatılan kam-panyada kadınlar, bir Fransız şirketinin yönetiminde olan telefon idaresinde memur olarak çalışmaya davet edilmişlerdir. Bedra Os-man Hanım telefon idaresine iş başvurusu yapmış ancak bu başvu-ru reddedilmiştir. Bunun üzerine dergide çok sayıda yazı kaleme alınarak konu ile ilgili güçlü bir kamuoyu oluşturulmuş ve telefon idaresi ilk kez yedi kadına (Hamiyet Derviş, Bedia Şekip (Muvah-hit), Bedra Osman, Mediha Enver, Refika Mustafa, Semiha Hikmet, Neziha Mustafa) memuriyet hakkı vermiştir (Çakır, 1996: 291-292).

Bu noktada kadınların memuriyete girişleri ile öğretmen-lik ve hemşirelik gibi kadınsı işler olarak görülen alanlarda kamu hizmetine giriş süreçleri arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Geleneksel kadınsı işler olarak görülen alanlara giriş, kadınların

Page 85: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ302

toplumsal hayatta görünürlük kazanmasının bir sonucu iken, me-muriyete girişleri hak arama mücadelesi sonrası ortaya çıkan bir gelişmedir. Dolayısıyla II. Meşrutiyet’ten sonra ortaya çıkmaya baş-layan kadın hareketlerinin kadınların memuriyete girişi noktasın-da da önemli etkileri olmuştur.

Kurnaz, kadınların öğretmen olarak atanmasına pek tepki ol-madığı halde telefon şirketinde memurluk yapmasına ilişkin tepki-lerin ortaya çıktığını belirterek, bunun sebebinin kadın ve erkeğin bir arada çalışmasından kaynaklanabileceğini ileri sürmektedir. Bu tepkilerin ortadan kaldırılması için de iş yerinde kadın ve erkek-lerin çalıştıkları ortamların birbirinden ayrılmasının çözüm olarak görüldüğünü belirtmektedir (Kurnaz, 2015: 194).

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde kadınların kamu hizmet-lerine girişine ilişkin ortaya çıkan en önemli gelişme, 1926 tarihin-de kabul edilen 388 sayılı Memurin Kanunu olmuştur. Kanunun 6. maddesine göre, “Kadınların memur ve müstahdem olmaları caizdir. Ne gibi memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilecekleri her vekaletin memurlarına ait kanunlarda düzenlenir”. Bu düzenleme, kadınların kamu hizmetine girmesini yasal olarak güvence altına almıştır. Ancak kanun, kadınların kamu hizmetine girecekleri alan-ları sınırlayarak, idarenin uygun gördüğü, belirli hizmet alanların-da çalışabileceğini düzenlemiştir.

Aslan, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bakanlık yasalarını in-celemiş ve konu ile ilgili dolaylı hükümlerin bulunduğundan bah-setmiştir. Örneğin, 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’nun 3. maddesi “efendiler” ifadesini kullanmış, Millî Eğitim Bakanlığı’na ait 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’da Osmanlıca’daki öğ-retmen olan “muallim” tanımlanmış, kadın öğretmen anlamına ge-len “muallime”den bahsedilmemiştir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na ait yasada hemşerilik ve ebelik kadınlar tarafından yerine getirilecek meslek olarak tanımlanmıştır (2006: 133-134). Ebelik ve hemşirelik mesleklerini kadınlara özgü kılan düzenleme çok uzun bir süre yü-rürlükte kalmıştır.

1960 askerî darbesinden sonra yürürlüğe giren 1961 Anayasa-sı’nın “Kamu Hizmetine Girme Hakkı” başlığı altında bulunan 58.

Page 86: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

303

maddesinde “Her Türk kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada ödevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” düzenlemesi, kamu hizmetine girme konusunda temel alınacak tek ilkenin ödevin gerektirdiği nitelikler olduğunu güvence altına alması açısından önem taşımaktadır. Aslan, bu dü-zenlemenin daha önce cinsiyete dayalı olan ve biyolojik temelli olan ayırımdan, hizmetin niteliğine dayalı olan bir ayrıma dönüştüğü anlamına geldiğini ifade etmektedir (Aslan, 2006: 141). Ancak Me-murin Kanunu’nun 6. maddesinin 1961 Anayasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle açılan iptal davasını Anayasa Mahkemesi;

..Anayasa’nın temel kurallarına göre kamu hizmetine girmede ödevin gerektirdiği niteliklerden başka kadın ve erkek Türk va-tandaşları için bir ayırım yapmağa imkan olmadığı gibi cinsiyet, kanun önünde eşitliği engelleyen bir sebep de değildir. İptali iste-nen Memurin Kanunu’nun 6. Maddesinin (Kadınların memur ve müstahdem olmaları caizdir) yolundaki hükmünün Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkını ve kanuni eşitliği düzenleyen kural-larına aykırı bir yönü olmadığı…Yine aynı maddede yer alan (Ne gibi memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilecekleri her vekaletin memurlarına ait kanunlarda tespit olunur) şeklindeki hüküm, ilk bakışta eşitlik prensibine aykırı gibi görünürse de kadınların vü-cut yapıları ve işlerin niteliği bakımından bazı kamu hizmetlerine alınmamaları, bu prensibi zedeliyecek nitelikte değildir. Kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi gerektiğinden kadınların vü-cut yapılarının elverişli olmadığı hizmetlerin her vekaletin memur-larına ait kanunlarda gösterilmesinin Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmadığı..

gerekçesiyle reddetmiştir.3 Bu karar, özellikle 58. maddede belir-tilen görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir ayırım yapılama-yacağı düzenlemesine karşın, kanunla kadın olmaya bağlı olarak yeni koşul ve durumlar yaratması açısından eşitlik ilkesi yanında hukuk devleti ilkesine (Çağlar, 2012: 76) ve liyakat ilkesine açıkça aykırı olması açısından eleştirilmektedir (Cin, 2011: 1068). Anaya-sa Mahkemesi’nin bu kararı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin algılamalara dayalı bir bakış açısını yansıtmakta ve söz konusu

3 E 1963/148 K.1963/256 KT 25/10/1979 RG 10.03.1964 sayılı karar.

Page 87: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ304

dönemde devletin cinsiyet ayrımını devam ettirmesinin hukukî bir kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır.

1982 Anayasası ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda Kamu Hizmetine Giriş İçin Düzenlenmiş Temel İlkeler

Günümüzde kamu hizmetlerine girişi düzenleyen iki temel mevzuat bulunmaktadır. Bunlar 1982 Anayasası ve 657 Sayılı Dev-let Memurları Kanunu’dur. Kamu hizmetine giriş ve eşitlik ilkesi açısından 1982 Anayasası’nın 10. ve 70. maddesinde yer alan dü-zenlemeler oldukça önemlidir. Anayasa’nın 10. maddesi genel an-lamda eşitlik ilkesini düzenlemektedir. Buna göre; “Herkes dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benze-ri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçme-sini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşit-lik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip oldukları ve devletin bu eşitliği sağlamakla yüküm-lü olduğu 2004 yılında yapılan değişiklik ile anayasaya girmiştir. Anayasa’nın 70. maddesi ise kamu hizmetlerine girişi düzenlemek-tedir. Bu maddeye göre, “Her Türk, kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete girişte görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir nitelik aranmaz”. Bu iki düzenleme birlikte değerlendirilip kamu hizmetine giriş açısından ele alındığında eşitlik, serbestlik ve göre-vin gerektirdiği niteliklerden başka bir nitelik aranmayacağı ilkele-rinin anayasal açıdan temel alındığı görülmektedir.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu incelediğimizde ise gerek kamu hizmetine giriş ve hizmet içerisinde yükselme, gerekse de diğer konulara çısından cinsiyet ayrımcılığına ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir.

657 Sayılı Kanun’un 3. maddesi kanunun temel ilkelerini sıra-lamış, C bendinde liyakat ilkesi düzenlenmiştir. Buna göre, “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yük-selmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını

Page 88: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

305

güvenliğe sahip kılmaktır”. Bunun yanında 657 Sayılı Kanun’un memuriyete girişte aranan şartları düzenleyen 48. maddesinde, ge-nel şartlar ve özel şartlar olmak üzere memuriyete girişte aranacak şartları iki gruba ayırmıştır. Genel şartlar tüm memuriyet kadrola-rı için aranan şartlardır. Özel şartlar ise, memurun hizmet göreceği sınıf için belirtilen eğitim kurumlarından mezun olması ve kurum-ların özel kanun ve diğer mevzuatlarında aranan şartları taşıyor olmasına dayanmaktadır. Yani söz konusu görevle ilgili aranacak ilave şartlar özel şartlar içinde değerlendirilmektedir. Anayasa’nın 70. maddesini göz önünde bulundurduğumuzda kanun ve diğer mevzuatla aranacak olan özel şartların görevin gerektirdiği nite-likleri taşıyıp taşımadığını tespit etmeye yönelik olması gerektiğini söyleyebiliriz.

1982 Anayasası ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan bu düzenlemelere karşın belirli kadrolara yapılacak ata-malarda uzun yıllar “erkek olmak” şartı aranmaktaydı. Örneğin 1989 yılına kadar kadınlar kaymakamlık sınavına alınmamaktay-dı. Herhangi bir yasal dayanağı olmamasına karşın yargıç adaylığı sınavında kadınlar için %5’lik bir kota uygulanmaktaydı (Gürsel, 2002: 35, 41). 1984 yılında Danıştay 5. Dairesi davacının maiyet memurluğuna kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptal edilmesi için açılmış olan davayı reddetmiştir. Danıştay, idarenin “kayma-kamdan beklenen hizmetlerin fiziki yönden arzettiği zorluklar ne-deniyle bayanların başvurularının reddedildiği” savunmasını haklı bularak davayı reddetmiştir.4 Danıştay’ın vermiş olduğu bu kararın Anayasa’nın 70. maddesine aykırı olduğu ve cinsiyete dayalı ayrım-cılığı ortaya çıkarmış olduğu açıkça görülmektedir.

Ancak Danıştay’ın daha sonraki dönemlerde verdiği kararları incelediğimizde, konuya ilişkin bakış açısının değiştiğini görmek-teyiz. KPSS-2004/2 ve Ek Yerleştirme Tercih Kılavuzu’nda Ma-den Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün mühendis kadrosuna atanacaklar için aranan özel şartlarda “erkek olmak” şartını ara-ması üzerine düzenlemenin iptal edilmesi için idarî yargıya iptal davası açılmıştır. Davalı Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel

4 Danıştay 5. Dairesi E 1980/9357, K.1984/3836 sayılı karar.

Page 89: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ306

Müdürlüğü yapmış olduğu savunmada “..büyük çoğunluğu arazide, genellikle de meskun olmayan mahallerde oldukça zor ve meşakkatli şartlarda hizmet verilmeye çalışıldığını, açıktan ataması yapılacak mühendislerin uzun süreli çalışmalar için alınacağını, bu nitelik belirlenmesinde kesinlikle ayrımcılık düşünülmediği” belirtilmekte-dir. İlgili idarenin yapmış olduğu savunma incelendiğinde “erkek olmak” şartının aranmasının temel gerekçesinin görevin gerektir-diği niteliklerden değil, toplumsal cinsiyete ilişkin algılamalardan kaynaklandığı görülmektedir. Danıştay 12. Dairesi söz konusu dü-zenlemeyi Anayasa’nın 10. ve 70. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. 5

Konu ile ilgili olarak 2015 yılında Kamu Denetçiliği Kuru-mu’nun vermiş olduğu kararın6 da Danıştay 12. Dairesi’nin vermiş olduğu kararla benzer nitelikte olduğu görülmektedir. Kamu De-netçiliği Kurumu kararına konu olan olayda, Sivil Savunma ve İt-faiyecilik Meslek Yüksek Okulu’nda öğrenci olan şikâyetçi, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne ait olan ARFF memuru kadroları için aranan “erkek olmak” şartından dolayı ortaya çıkan mağduriyetinin giderilmesi talebinde bulunmuştur. Söz konusu kararda idarenin konuya ilişkin olarak yapmış olduğu açıklamalar oldukça dikkat çekicidir. İlgili kurum açıklamasını aşağıda belirtilen şekilde yap-mıştır:

…erkek ARFF personelinin dahi uçak kaza kırım ve yangınlar son-rasında yürüttüğü kurtarma ve yangınla mücadele operasyonların-da çeşitli zorluklar yaşandığı…geçmişten günümüze kadar ARFF personeli alımlarında “erkek olma” şartının yer aldığı, 2000 yılında deneme amaçlı 5 kadın personelin istihdam edildiği, bunlardan bi-rinin ilerleyen süreçte Kurumlarıyla ilişiğinin kesildiği, 2 persone-lin unvan değişikliği sonucu Kurumların diğer ünitelerinde görev yapmakta olduğu, halen 2 kadın ARFF personelinin ARFF memu-ru ünvanı ile ARFF birimi dışında diğer ünitelerde görev yapmakta olduğu, hizmetlerinden kurtarma ve yangınla mücadele görevlerin-de yararlanılamadığından, ARFF hizmetlerinde kadın personelin çalıştırılmasının söz konusu ünitelerde personel kaybına ve verilen

5 Danıştay 12. Dairesi, E 2004/4382, K. 2006/539 sayılı karar.6 Kamu Denetçiliği Kurumu, 2014/5855 şikâyet no’lu ve 25.06.2015 tarihli

kararı.

Page 90: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

307

hizmette sıkıntı yaşanmasına yol açtığı görüldüğünden sonraki adımlarda “erkek olma” şartının aranmaya devam ettiği…..kadın ARFF personeli istihdam edilmesi durumunda söz konusu per-sonelin çeşitli nedenlerle (doğum öncesi sonrasında yasal izin ve istirahatler, süt izni, doğum yapan personele nöbet yazılamaması vb) işe devam sağlayamayacağı ve dönemlerde takviye personel sağlanamayacağından, ARFF hizmetlerinin bu tür durumlarda uluslararası standartlar ve uygulamalar göre yürütülmesinde ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aksaklıklar yaşanmama-sına binaen sadece erkek ARFF memuru alımı yapıldığı…

İlgili kurumun söz konusu kadro için erkek olma şartının ge-tirilmesinin, görevin gerektirdiği niteliklerden ziyade kadınlara yö-nelik olan toplumsal cinsiyet algısı sebebiyle olduğu görülmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumu öğrencinin şikâyetini haklı bularak ilgili kuruma “tavsiye kararı”7 vermiştir.

KPSS Tercih Kılavuzları Üzerinden Yapılan Bir Araştırma

Araştırmanın Amacı

Türk kamu yönetiminde kadınların sayısal görünümleri in-celendiğinde, cinsiyete dayalı eşitsizliğin kamu yönetiminin çeşitli kademelerinde bulunduğu görülmektedir. 1982 Anayasası ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu incelendiğinde, hukuksal olarak böyle bir ayrımcılığa zemin hazırlayan bir düzenlemenin bulunma-dığı görülmektedir. Hatta 1982 Anayasası, devlete, kadın ve erkek arasında eşitliğin sağlanması bakımdan gerekli tedbirler alması noktasında ödevler yüklemektedir. Ayrıca 1982 Anayasası, kamu hizmetine girişte görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir nitelik aranmaması gerektiğini düzenlemektedir. Kamu kurum ve idarele-ri hizmete giriş için gerekli özel şartları tespit ederken, bu şartların görevin gerektirdiği niteliklere ilişkin olması gerekir. Yani bir kad-ro için getirilen cinsiyet şartı ile ilgili kadro arasında görev temelli bir bağlantının bulunması gerekir. Eğer kadro ile cinsiyet arasında

7 İlgili Kurum, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun bu tavsiye kararına uyarak, sonraki yıllarda söz konusu kadro için aradığı “erkek olmak” şartını kaldırmıştır.

Page 91: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ308

böyle bir bağlantı söz konusu değilse, getirilen cinsiyet şartı, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin temelini oluşturmaktadır. Araştır-manın amacı, kamu hizmetine girişteki özel şartlar arasında anılan cinsiyet şartından yola çıkarak, söz konusu şart ile kadro arasın-da görev temelli bir bağlantının olup olmadığını, dolayısıyla kamu hizmetine giriş açısından cinsiyete dayalı bir ayrımcılığın bulunup bulunmadığını ortaya koymaya çalışmaktır.

Araştırmanın Veri Toplama Aracı ve Analiz Yöntemi

Araştırmada veri toplama yöntemi olarak “doküman incele-mesi” yöntemi8 kullanılmıştır. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Mer-kezi Başkanlığı’nın (ÖSYM) resmî internet sitesinde yer alan Kamu Personeli Seçme Sınavı Yerleştirme Tercih Kılavuzları incelenmiş ve bu kılavuzlarda cinsiyet şartının arandığı kadro unvanları, bu kadro unvanlarının kaç tanesinde kadın olmak kaç tanesinde erkek olmak şartı bulunduğu ve söz konusu kadrolar için verilen ilanla-rın hangi kurum tarafından verildiği tespit edilmiştir. Elde edilen veriler SPSS 17 programına girilerek frekans değerleri alınmış ve çapraz tablolar yapılarak sonuçlar analiz edilmiştir.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Yerleştirme Tercih Kılavuzları oluşturmaktadır. ÖSYM’nin resmî internet sitesinde 2002 yılından bugüne yapılan KPSS sınavlarına ilişkin tercih kılavuzları bulunmaktadır. Ancak tüm tercih kıla-vuzlarının incelenerek söz konusu verileri derlemek mümkün ol-madığı için araştırmanın örneklemi belirlenirken kılavuz türü ve yıl açısından bir sınırlama yapılmıştır. Öncelikli olarak zaman açı-sından bir sınırlama yapılarak 2008-2017 yılları örnekleme dâhil edilmiştir. İkinci olarak da kılavuz türü açısından bir sınırlama ya-pılarak geniş kapsamlı olması sebebiyle sadece “Bazı Kamu Kurum

8 Doküman incelemesi, çalışılan araştırma problemiyle ilgili yazılı ve görsel materyalleri araştırmaya dâhil ederek, araştırılması hedeflenen olgu ve olaylar hakkında bilgi içeren yazılı dokümanların analiz edilmesini kapsayan bir yöntemdir (Yıldırım ve Şimşek, 2016: 189).

Page 92: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

309

ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme Tercih Kılavuzları” çalışmaya dâhil edilmiştir. Bazı Kamu Kurum ve Ku-ruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme Tercih Kılavuzu yılda iki kere yayınlanmaktadır. Bu çerçevede araştırma için 20 adet yerleştirme tercih kılavuzu incelenmiştir. Bu kılavuzların her biri ortaöğretim, ön lisans ve lisans mezunları için ayrı ayrı olarak düzenlenmektedir. Araştırmada bu kılavuzlardaki her üç öğrenim düzeyine ait olan kadrolar incelenmiştir. Yıllar itibariyle her bir öğrenim düzeyinde, kurumlar bazında cinsiyet şartı getirilen kad-ro unvanları tespit edilerek, bu unvanların kaç tanesinde kadın ol-mak, kaç tanesinde erkek olmak şartının arandığı tespit edilmiştir.

Araştırmanın Bulguları

Tablo 1: Yıllar İtibariyle Cinsiyet Şartının Arandığı Unvan Sayısı

Yıllar Sayı %

2008 24 13,2

2009 29 15,9

2010 31 17

2011 22 12,1

2012 26 14,3

2013 15 8,2

2014 5 2,7

2015 12 6,6

2016 11 6

2017 7 3,8

Toplam 182 100

Araştırmada 2008-2017 yılları arasında Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme Tercih Kıla-vuzları her bir öğrenim düzeyi için (ortaöğretim, ön lisans ve lisans) ayrı ayrı olmak kaydıyla cinsiyet şartının arandığı kadro unvanla-rının sayılması sonucu toplamda 182 veri elde edilmiştir. Tablo 1, cinsiyet şartının arandığı kadro unvanlarına ilişkin sayıların, yıl-lar itibariyle dağılımını göstermektedir. Tabloda, cinsiyet şartının arandığı kadro unvanlarının son yıllarda giderek azalmakta olduğu dikkat çekmektedir.

Page 93: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ310

Tablo 2: Cinsiyet Şartının Arandığı Kadro Unvanlarının Ka-dın-Erkek Açısından Dağılımı

KADRO UNVANI

CİNSİYET ŞARTININ ARANDIĞI KADRO SAYISI

0 1-20 21-50 51-100 101-200 201-500 500 ve Toplam

K E K E K E K E K E K E K E K E

İmam Hatip/Müezzin Kayyım 7 - - - - - - 1 - 2 - 1 - 3 7 7

Makinist/Makinist Yardımcısı 3 2 2 1 - 2 - - - - - - - - 5 5

Hareket Memuru/Hareket Memuru

Yardımcısı Puantör/Revizör/Süreyan

Tren Teşkil Memuru

17 3 3 10 - 4 - 3 - - - - - - 20 20

Çocuk Eğiticisi - 5 4 - 1 - - - - - - - - - 5 5

Koruma ve Güvenlik Görevlisi 16 3 12 21 - 2 - 1 - 1 - - - - 28 28

Gemi Adamı/Kaptan 5 - - 5 - - - - - - - - - - 5 5

Mühendis/Tekniker Teknisyen

Teknisyen Yrd.24 - 1 25 - - - - - - - - - - 25 25

Yurt Yönetim Memuru - - 1 5 3 6 7 1 2 2 1 - - - 14 14

Gassal 1 4 5 2 - - - - - - - - - - 6 6

İnfaz ve Koruma Memuru 1 1 1 1 - - - - - - - - - - 2 2

ARFF Memuru 10 - - 3 - 1 - 4 - 2 - - - - 10 10

Arama ve Kurtarma Teknisyeni 7 - 5 1 - 6 - 3 - 1 - 1 - - 12 12

Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni

Bilgisayar İşletmeni/Enformasyon

Memuru

4 - - 1 - 2 - - - 1 - - - - 4 4

Memur 9 1 1 9 - - - - - - - - - - 10 10

Aşçı 1 2 3 2 - - - - - - - - - - 4 4

Kaloriferci 5 - - 5 - - - - - - - - - - 5 5

Öğretmen/Kur’an Kursu Öğreticisi - 2 1 - - - 1 - - - - - - - 2 2

Hizmetli 1 1 1 - - 1 - - - - - - - - 2 2

Şoför 4 - - 4 - - - - - - - - - - 4 4

Diğer 9 2 3 9 - 1 - - - - - - - - 12 12

T0PLAM 124 26 43 104 4 25 8 13 2 9 1 2 - 3 182 182

Tablo 2, cinsiyet şartının arandığı kadro unvanlarını ve bu unvanların kaç tanesinde kadın ve kaç tanesinde erkek olmak şartının arandığını göstermektedir. Kılavuzlarda bir kadro için birden fazla kadro ilanı verildiğinden dolayı kadro sayıları belirli aralıklar dâhilinde tabloda yer almıştır. Örneğin 2008-2017 yılları arasında makinist/makinist yardımcısı kadrolarında cinsiyet şar-tının 5 kez arandığı görülmüştür. Bu 5 ilanın 3’ünde erkek olmak

Page 94: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

311

şartı aranmış ve bu üç ilanın iki tanesinde 1-20 aralığındaki kadro sayısı kadar erkek olmak şartının olduğu görülmüştür. Dolayısıy-la yukarıda yer alan tabloda cinsiyet şartının kaç defa arandığı yanında, bu cinsiyet şartı için istenen kadro sayısı da önem teşkil etmektedir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi kamu hizmetine giriş için kadın olmak/erkek olmak eğer görevin gerektirdiği bir nitelik ise cinsiyet şartı özel şartlar açısından mümkün olabilmektedir. Ancak burada önemli olan nokta cinsiyet ile kadro unvanı arasında görev temelli bir bağlantının bulunmasıdır. Yukarıdaki tabloda yer alan kadro unvanları incelendiğinde bunlardan bazıları için getirilen cinsiyet şartının görevin gerektirdiği bir nitelik olduğu söylenebilir.

İmam-hatip/müezzin/kayyım, gassal (ölü yıkayıcısı), yurt yö-netim memuru, infaz ve koruma memuru, çocuk eğiticisi ile koru-ma ve güvenlik görevlisi kadroları için getirilen cinsiyet şartı göre-vin gerektirdiği bir nitelik olarak değerlendirilebilir. İmam-hatip/müezzin/kayyım ve gassalların yerine getirdikleri görevlerin dinî bir nitelik taşımasından dolayı getirilen cinsiyet şartının görev temelli olduğu söylenebilir. Yurt yönetim memuru ve infaz koru-ma memurları da kadın ya da erkeklerin yaşamlarını sürdürdük-leri yerde görev yapmalarından dolayı, bu kadrolar için getirilen cinsiyet şartı da görevin gerektirdiği bir nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Çocuk Yuvaları Yönetmeliği’ne göre Çocuk Esirgeme Kurumu’nda görev yapan çocuk eğiticisinin görevlerinden biri “Grubunda bulunan çocukların öz bakımla (temizlik, giyinme, soyunma, uyku, beslen-me ve benzeri) ilgili davranışları kazanmasında yardımcı olmak” olarak belirtilmiştir. Bu görevin yerine getirilmesinde erkek olan bir kişinin istihdam edilmesi, cinsel istismara yönelik sorunların yaşanması ihtimaline sebep olabileceğinden söz konusu kadro için “kadın olmak” şartının aranmasının görevin gerektirdiği bir nitelik olduğu söylenebilir. Koruma ve güvenlik görevlisi de zaman zaman üst aramaları yapmakla görevli olduğundan dolayı bu kadro unva-nı için de getirilen cinsiyet şartının görev temelli olduğu düşünül-mektedir.

Page 95: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ312

Yukarıda sayılan unvanlar dışında kalan diğer unvanlara ba-kıldığında getirilen cinsiyet şartının görevin gerektirdiği bir nitelik olmadığı görülmektedir. Söz konusu kadro unvanları için getirilmiş olan cinsiyet şartı incelendiğinde ise bu kadrolar için daha çok er-kek olmak şartının arandığı görülmektedir.

Tablo 2’ye göre, gemi adamı/kaptan, ARFF memuru, veri ha-zırlama ve kontrol işletmeni/bilgisayar işletmeni/enformasyon me-muru, kaloriferci ve şoför kadroları için aranan cinsiyet şartının hepsi “erkek olmak” şartından oluşurken, sadece öğretmen/Kur’an kursu öğreticisi kadrosu için getirilmiş olan cinsiyet şartının tama-mının “kadın olmak” şartından oluştuğu görülmektedir.

Ayrıca bazı kadrolarda erkek olmak şartının oldukça ağır bas-tığı da dikkat çekmektedir. Hareket memuru/hareket memur yar-dımcısı/revizör/puantör/ tren teşkil memuru kadroları için toplam-da 20 ayrı yerde bulunan ilanın 17’si için sadece erkek olmak şartı aranmıştır. Ayrıca mühendis/tekniker/teknisyen/teknisyen yardım-cısı kadroları için verilen 25 ilanın 24’ü, memur kadrosu için veri-len 10 ilanın 9’u için sadece erkek olmak şartı aranmıştır. Bunun yanında yukarıdaki tabloda yer alan diğer kategorisinde bulunan 12 kadronun 9’unda da erkek olmak şartı aranmıştır. Diğer katego-risinde bulunan kadro unvanları zabıta memuru, avukat, antrenör, kameraman, ebe, muhasebeci, ambar memuru, bekçi, orman muha-faza memurundan oluşmaktadır.

Cinsiyet şartı ile görev gerekleri arasında doğrudan ilişki bu-lunan kadroları dışarıda bıraktığımızda toplamda 120 kadro ilanı-nın 99’u için sadece erkek olmak, 21 kadro için kadın olmak şartının arandığı görülmektedir.

Page 96: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

313

Tablo 3: Cinsiyet Şartının Arandığı Kadro İlanlarını Veren Kurumlar

KURU

M

CİN

SİYE

T ŞA

RTIN

IN A

RAN

DIĞ

I KAD

RO S

AYIS

I

01-

2021

-50

51-1

0010

1-20

020

1-50

050

0 ve

Topl

am

KE

KE

KE

KE

KE

KE

KE

KE

Diya

net İşle

ri Ba

şkan

lığı

83

32

--

11

-2

-1

-3

1212

TCDD

Gen

el M

üdür

lüğü

205

510

-7

-3

--

--

--

2525

Çocu

k Es

irgem

e Ku

rum

u-

43

-1

--

--

--

--

-4

4

Üni

vers

itele

r16

911

18-

--

--

--

--

-27

27

Bele

diye

ler

61

16

--

--

--

--

--

77

Türk

iye

Taş K

ömür

ü8

--

8-

--

--

--

--

-8

8

Kred

i ve

Yurt

lar K

urum

u-

-1

53

67

12

21

--

-14

14

Devl

et H

ava

Mey

danl

arı G

enel

Müd

ürlüğü

10-

-3

-1

-4

-2

--

--

1010

İl Af

et v

e Ac

il Ya

rdım

Müd

ürlüğü

14-

411

-4

-2

--

-1

--

1818

Darp

hane

ve

Dam

ga M

atba

ası G

enel

Müd

ürlüğü

121

415

--

--

--

--

--

1616

Ulaştırm

a Ba

kanlığı

4-

-1

-2

--

-1

--

--

44

Mak

ine

ve K

imya

End

üstr

i Kur

umu

41

14

--

--

--

--

--

55

Gel

ir İd

ares

i Baş

kanlığı

1-

41

-2

-1

-1

--

--

55

Sivi

l Sav

unm

a Ar

ama

ve K

urta

rma

Birliği

4-

11

-2

-1

-1

--

--

55

Güm

rük

Müs

teşa

rlığı

6-

-6

--

--

--

--

--

66

Adli

Tıp

Kuru

mu

21

23

--

--

--

--

--

44

Tapu

ve

Kada

stro

Gen

el M

üdür

lüğü

1-

--

-1

--

--

--

--

11

Diğe

r8

13

10-

--

--

--

--

-11

11

T0PL

AM12

426

4310

44

258

132

91

2-

318

218

2

Page 97: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ314

Tablo 4: Kurumların Cinsiyet Şartını Aradığı Kadro Unvanları

Kurum

Cinsiyet Şartının

Arandığı Toplam

Kadro İlanı Sayısı

Kadro İlan Sayısının Unvanlar Bakımından

Dağılımı

Diyanet İşleri Başkanlığı 127 imam-hatip/müezzin/kayyım, 3 aşçı, 1

Kur’an kursu öğreticisi, 1 hizmetli

TCDD Genel Müdürlüğü 2519 hareket memuru , 4 makinist/makinist

yardımcısı, 2 diğer

Çocuk Esirgeme Kurumu 4 4 çocuk eğiticisi

Üniversiteler 27

4 koruma ve Güvenlik görevlisi, 1 mühendis

teknisyen/teknisyen yardımcısı, 5 Gassal, 6

memur, 5 kaloriferci, 1 öğretmen, 1 aşçı

Belediyeler 7 1 memur, 1 gassal, 1 mühendis, 4 diğer

Türkiye Taş Kömürü 8 8 mühendis/tekniker/teknisyen

Kredi ve Yurtlar Kurumu 14 14 yurt yönetim memuru

Devlet Hava Meydanları Genel

Müdürlüğü10 10 ARFF memuru

İl Afet ve Acil Yardım Müdürlüğü 18

5 mühendis, 8 arama ve kurtarma teknisyeni,

1 Veri hazırlama ve kontrol işletmeni, 3 şoför,

1 diğer

Darphane ve Damga Matbaası Genel

Müdürlüğü16

12 koruma ve güvenlik görevlisi, 4 mühendis

tekniker..,

Ulaştırma Bakanlığı 41 memur, 3 veri hazırlama ve kontrol

işletmeni..

Makine ve Kimya Endüstri Kurumu 52 koruma ve güvenlik görevlisi, 2 mühendis,

1 memur

Gelir İdaresi Başkanlığı 5 5 koruma ve güvenlik görevlisi

Sivil Savunma Arama ve Kurtarma

Birliği5 4 arama ve kurtarma teknisyeni, 1 şoför

Gümrük Müsteşarlığı 6 5 gemi adamı, 1 makinist

Adli Tıp Kurumu 42 infaz ve koruma memuru, 2 koruma ve

güvenlik görevlisi

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1 1 hizmetli

Diğer 11

1 hareket memuru .., 1 çocuk eğiticisi, 3

koruma ve güvenlik görevlisi, 4 mühendis, 1

memur, 1 diğer

Tablo 3 cinsiyet şartının arandığı kadro taleplerini yapan ku-rumları ve bu kurumların söz konusu talepler içinde kadın olmak ve erkek olmak şartının kaç defa arandığını, Tablo 4 ise kadro un-vanlarının kurumlar bakımından dağılımını göstermektedir. Tablo 3’e bakıldığında cinsiyet şartını en çok arayan kurumların Üniver-siteler, TCDD Genel Müdürlüğü, İl Afet ve Acil Yardım Müdürlüğü,

Page 98: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

315

Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Diyanet İşleri Başkanlığı olduğu görülmektedir. An-cak konuyu daha iyi analiz edebilmek için bu kurumların cinsiyet şartını aradığı kadro unvanları için cinsiyet şartı ile kadro unvanı arasında görev temelli bağlantı olan unvanları çıkarmak gerekmek-tedir. Örneğin üniversiteler 27 ayrı ilanda cinsiyet şartını aramış-tır. Ancak bunlar arasında 13 kadro unvanı (koruma ve güvenlik görevlisi ve gassal) için getirilen cinsiyet şartı görevin gerektirdiği bir nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede ele alındı-ğında bazı kurumların cinsiyet şartını aradığı kadrolarının tamamı için unvan ile cinsiyet arasında görev temelli bir bağlantının olma-dığı görülmüştür (TCDD Genel Müdürlüğü, Türkiye Taş Kömürü, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, İl Afet ve Acil Yardım Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Savunma Arama ve Kurtar-ma Birliği, Gümrük Müsteşarlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Mü-dürlüğü). Aynı zamanda Tablo 3’te de görüldüğü gibi bu kurumların verdikleri ilanlar incelendiğinde çok önemli bir bölümünün “erkek olmak” şartını içerdiği görülmektedir.

Tablo 4 incelendiğinde bazı kurumların verdikleri ilanların ta-mamı değil önemli bir kısmında kadro unvanı ile getirilen cinsiyet şartı arasında görev temelli bir bağlantı olmadığı dikkat çekmek-tedir (Üniversiteler, belediyeler, Makine ve Kimya Endüstri Ku-rumu). Bu kurumların da verdikleri ilanların önemli bölümü için erkek olmak şartı aranmaktadır.

Çocuk Esirgeme Kurumu, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı ile Adli Tıp Kurumu’nun verdiği ilanların tü-münde cinsiyet şartı ilan unvan arasında görev temelli bir bağlantı olduğu görülmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Ülkemizde Tanzimat döneminden bu yana kadınların kamu-sal hizmetlerin yerine getirilmesine katıldıkları görülmektedir. Ka-dınlar, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınsı uğraşlar ola-rak görülen öğretmenlik ve hemşirelik alanlarında kamu hizmetine girmişlerdir. II. Meşrutiyet döneminden sonra ortaya çıkan kadın

Page 99: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ316

hareketlerinin de etkisiyle ilk kadın memur I. Dünya Savaşı yılla-rında atanmıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkarılan Memurin Kanunu ka-dınların memur olabileceğini düzenlemiş, ancak kadınların hangi memuriyetlerde istihdam edileceklerinin, her vekaletin kendi ka-nunlarında düzenleneceği belirtilmiştir. Bu düzenleme kadınların kamu hizmetine girebileceğini yasal olarak güvence altına almasına rağmen, kamu hizmetine gireceği alanları idarenin takdirine bırak-mıştır.

Kadınların kamu hizmetine girişine ilişkin karşımıza çıkan en önemli gelişmelerden biri 1961 Anayasası’dır. 1961 Anayasası’nın kamu hizmetine girme başlığını düzenleyen madde, hizmete alın-mada ödevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözeti-lemeyeceğini açıkça düzenlemektedir. Aslan’ın da belirttiği gibi bu düzenleme ile kamu hizmetine giriş, cinsiyete dayalı olan ayırım-dan hizmetin niteliğine dayalı olan ayırıma dönüşmüştür.

Günümüzde kamu hizmetine girişi düzenleyen iki temel mev-zuat karşımıza çıkmaktadır. Bunlar 1982 Anayasası ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’dur. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi kamu hizmetine girişi için görevin gerektirdiği nitelik-lerden başka bir nitelik aranmayacağı ilkesini düzenlemektedir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da cinsiyete dayalı ayrımcılığı içeren bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanun, kamu hizmetine girişi açısından aranacak şartları, tüm memuriyet kadroları için bu-lunması gereken genel şartlar ve belirli sınıflar ve kadrolar için ara-nan özel şartlar olarak ikiye ayırmaktadır. Bu özel şartlar arasında cinsiyet şartı da karşımıza çıkmakta ve bazı kadrolar için “kadın olmak”, bazı kadrolar için “erkek olmak” şartı aranmaktadır. Ancak burada cinsiyete dayalı bir ayrımcılığın ortaya çıkmaması için cin-siyet şartının görevin gerektirdiği bir nitelik olması gerekmektedir.

Ülkemizde kamu personeli seçilirken getirilen cinsiyet şar-tının görev temelli olup almadığını tespit etmek amacıyla KPSS Tercih Kılavuzları’nın incelenmesi sonucunda elde etmiş olduğu-muz bulgulara baktığımızda bazı kadrolar (imam-hatip/ müezzin, çocuk eğiticisi, koruma ve güvenlik görevlisi, yurt yönetim memuru,

Page 100: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

317

gassal, infaz ve koruma memuru) için getirilen cinsiyet şartının gö-revin gerektirdiği bir nitelik olduğu görülmüştür. Ancak bunlar dı-şında kalan birçok kadro ile getirilen cinsiyet şartı arasında görev temelli bir bağlantının bulunmadığı görülmektedir. Mühendis/tek-niker/teknisyen/teknisyen yardımcısı, makinist/makinist yardımcı-sı/hareket memuru/ hareket memuru yardımcısı/puantör/tren teşkil memuru, gemi adamı/kaptan, veri hazırlama ve kontrol işletmeni/bilgisayar işletmeni/enformasyon memuru, kaloriferci ve şoför kad-roları için getirilen cinsiyet şartının “erkek olmayı” içerdiği, dolayı-sıyla bu kadrolar için erkek egemen bir bakış açısının bulunduğu söylenebilir. Buna karşın sadece öğretmen/Kur’an kursu öğreticisi kadroları için istenen cinsiyet şartının tamamen “kadın olmaktan” oluştuğu görülmüştür. Bu kadrolarda erkek olmak ya da kadın ol-mak şartının aranması görevin gerektirdiği niteliklerden kaynak-lamayıp, toplumsal cinsiyet algılamalarına dayanmaktadır. Zira Maden Teknik Arama Enstitüsü’nün idarî yargıda, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin Kamu Denetçiliği Kurumu’na vermiş ol-dukları savunmalar da bunu doğrular niteliktedir.

Kurumsal bazda ele aldığımızda ise, TCDD Genel Müdürlüğü, Türkiye Taş Kömürü, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, İl Afet ve Acil Yardım Müdürlükleri, Ulaştırma Bakanlığı ve Güm-rük Müsteşarlığı, Üniversiteler ve Belediyelerin verdikleri ilanların kadınlara yönelik bir ayrımcılık içerdiği görülmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bürokrasinin çeşitli kademeleri ve birimleri tarafından sürdürüldüğünü ve bu birimlerde erkek egemen bir ya-pının bulunduğunu söyleyebiliriz.

Araştırmada elde edilen bir diğer bulgu ise cinsiyet şartının arandığı kadro ilan sayılarının yıllar itibariyle giderek azalmasıdır. Bu konuda özellikle son yıllarda yargı organlarının vermiş olduğu kararların önemli etkisi olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda Kamu Denetçiliği Kurumu’nun vermiş olduğu tavsiye kararı da ol-dukça önemlidir. Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2015 yılında vermiş olduğu tavsiye kara-rından sonraki yıllarda ARFF memurluğu için erkek olmak şartını kaldırmıştır.

Page 101: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ318

Kamusal alan-özel alan ayrımına dayanan liberal devlet an-layışının aksine günümüzde devletlerin toplumsal cinsiyet eşitliği-nin hayata geçirilmesi konusunda önemli görevleri bulunmaktadır. Bürokrasinin çeşitli kademelerinde kadınlara yönelik ortaya çıkan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için devlet, gerekli tedbirleri alma-lı, politikalar geliştirmelidir. Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacak-lar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Yönetmeliğe göre, atama ya-pılacak kadro ile ilgili bilgiler ve aranacak koşullar ilgili kurumlar tarafından Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilmek zorundadır. Devlet Personel Başkanlığı bu bilgileri incelerken, getirilen cinsiyet şartının görevin gerektirdiği bir nitelik olup olmadığı noktasında yapacağı bir araştırmanın, cinsiyet ayrımcılığını önlemek açısından önemli olacağı düşünülmektedir.

KaynakçaAslan, O. E. (2006). Cumhuriyet ve kadın memurlar, Amme İdaresi Dergisi,

39 (4), 117-149.Bora, A. (1998). Kamusal alan/özel alan: mahrumiyet-özgürleşme ikilemi-

nin ötesi. İçinde O. Çitçi (Ed.), 20.Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Ge-lecek, 63-69. Ankara: TODAİE Yayınları.

Bora, A. (2011). Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık, http://secbir.org/images/haber/2011/01/15-aksu-bora.pdf.

Cin, E. (2011). Avrupa insan hakları mahkemesi ve türk danıştay kararları ışığında kamu hizmetlerine girmede cinsiyet ayrımı. İstanbul Üni-versitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 69 (1-2), 1051-1074.

Connell, R. (2006a). The experience of gender change in public sector or-ganizatinons, gender work and organization, 13 (5), 435-452. doi: 10.1111/j.1468-0432.2006.00316.x

Connell, R. (2006b). Glass ceilings or gendered institutions? mapping the gender regimes of public sector worksites, Puclic Administration Re-wiew, 66 (6), 837-849. doi: 10.1111/j.1540-6210.2006.00652.x

Çağlar, S. (2012), Anayasa mahkemesi kararlarında eşitliğin dar yorumu, Ankara Barosu Dergisi, 3, 43-86.

Çakır, S. (1996), Osmanlı kadın hareketi, İstanbul: Metis Yayınları.Çitçi, O. (1982). kadın sorunu ve türkiye’de kamu görevlisi kadınlar. Anka-

ra: TODAİE Yayınları.

Page 102: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

B İR İC İKOĞLU: TOPLUMSAL C İNS İYET EŞİTL İĞ İ VE TÜRK KAMU YÖNET İM İ : KAMU PERSONEL İ SEÇME S INAVI (KPSS) TERC İH KIL AVUZL ARI ÜZER İNDEN YAPIL AN B İR İNCELEME

319

Çitçi, O. (1992). Türk kamu yönetimi ve kadın çalışması, İçinde Kadın ve Sosyo-ekonomik Gelişme, 59-68, Ankara: Kadının Statüsü ve Sorun-ları Genel Müdürlüğü Yayınları.

Çitçi, O. (2011). 1979’dan 2010’a neoliberal dönemde kadın memurlar. İçin-de Sancar (der.), Birkaç Arpa Boyu…21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Feminist Çalışmalar (Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’a armağan), 415-457. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

Donovan, J. (2016). Feminist teori (Çev. A. Bora vd.). İstanbul: İletişim Ya-yınları.

Gürsel, M. K. (2002), Kamu görevine girişte kadın-erkek eşitliği ilkesi ko-nusunda bir değerlendirme, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakül-tesi Dergisi, 4 (2), 27-56.

Güzel, M.Ş. (1985), Tanzimat’tan Cumhuriyete toplumsal değişim ve kadın, İçinde Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3-4, 858-874, İstanbul: İletişim Yayınları.

Hernes, H. (1987). Welfare state and woman power. Oslo: Norwegian Uni-versity Press.

Holmes, M. (2007). What is gender? sociological approaches. London: Sage Publications.

Hutchinson, J. (2011). Feminist theories and their application to public ad-ministration. İçinde M. J. D’Agostion & H.Levine (Eds.), Women in public administration theory and practice, 3-14. USA: Jones & Bar-lett Learning.

http://www.dpb.gov.tr/tr-tr/istatistikler/kamu-personeli-istatistikleri, 2018.http://ka-der.org.tr/wp-content/uploads/2018/04/istatistik_02.04.2018.pdf

2018.http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068, 2017. Kantola J. & J. Outshoorn (2007). Changing state feminism. İçinde J. Outs-

hoorn & J. Kantola (Eds.), Changing state feminism, 1-19. New York: Palgrave Macmillan.

Kurnaz, Ş. (2015). Yenileşme Sürecinde Türk Kadını, Ankara. Ötüken Ya-yınları.

Lovenduski J. (2005). Introduction: state feminism and the political repre-sentation of woman. İçinde J. Lovenduski (Eds.), State feminism and political representation,1-19. United Kingdom: Cambridge University Press.

Madakbaş Gülener, E. (2015). Yeni kamu işletmeciliği uygulamalarına fe-minist yaklaşım(lar). İçinde Ö. Köseoğlu & M. Z. Sobacı (Ed.). Kamu Yönetiminde Paradigma Arayışlar,75-96. Bursa: Dora Yayınları.

Page 103: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ320

Phillips, A. (1995). Demokrasinin cinsiyeti (Çev. A. Türker). İstanbul: Metis Yayınları.

Rhode, L. (1994). Feminism and the state deborah, Harvard Law Review, 107 (6), 1181-1208.

Sancar, S. (2017). Türk modernleşmesinin cinsiyeti erkekler devlet, kadınlar aile kurar. İstanbul: İletişim Yayınları.

Sancar, S. (2011), Türkiye’de kadın hareketlerinin politiği: tarihsel bağlam, politik gündem ve özgünlükler. İçinde Sancar (der.), Birkaç Arpa Boyu…21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Feminist Çalışmalar (Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’a armağan), 61-117. İstanbul: Koç Üniver-sitesi Yayınları

Saraç: (2013), “Toplumsal Cinsiyet. İçinde L. Gültekin ve diğerleri (Ed.), Toplumsal Cinsiyet Yansımaları, 27-32. Ankara: Atılım Üniversitesi Yayınları.

Sawer, M. (1990). Sisters in suits: woman and public policy in australia. Sidney: Allen&Unwin.

Stivers, C. (2002). Gender images in public administration. United States: Sage Publications.

Stivers, C. (2016). Kamu yönetimi teorisine feminist bir yaklaşım. İçinde H.Akdoğan &S. Altıntop (Çev. Ed.), Kamu Yönetimi Klasikleri, 701-718, Ankara: Global Politika ve Strateji Yayınları.

TÜİK. (2015), Toplumsal cinsiyet istatistikleri 2014, Ankara: Türkiye İsta-tistik Kurumu Matbaası.

Waylen, G. (1998). Gender, feminism and the state: an overview. İçinde V. Randall & G. Waylen (Eds.). Gender, Politics and The State, 1-17, London: Routledge.

Yaraman, A. (2001). Resmi tarihten kadın tarihine. Ankara: Bağlam Ya-yınları.

Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2016). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntem-leri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Page 104: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖzTürkiye’nin de içinde bulunduğu bazı toplumlarda aile ve toplumsal ya-şamda kadın ve erkeklere yüklenen roller çalışma yaşamına da yansı-maktadır. Kadınların çalışma hayatındaki konumunu, statüsünü sos-yal ve aile hayatındaki roller belirlemektedir. Bu anlamda çalışmada temel problem toplumsal cinsiyet rollerinin iş yaşamını da düzenleme-sidir. Çalışmanın temel amacı özel kurumların halkla ilişkiler ve rek-lam biriminde çalışan kadınların çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bakış açılarını ve bu bakış açılarının kaynağını ortaya koymaktır. Çalışmada ayrıca toplumsal cinsiyetçi örgütsel anlayışın kadın çalışanlarca farkındalık düzeyi ve bununla başa çıkma çabaları ortaya konmuştur. Nitel araştırma modeli tercih edilen araştırmanın evrenini Ankara, İstanbul, Konya ile Gaziantep’te faaliyet gösteren ku-rum ve kuruluşlarda halkla ilişkiler ve reklamcılık alanında çalışan kadınlar oluşturmaktadır. Bu evrende kartopu örneklem yöntemi ile belirlenen kadın çalışanlarla görüşme yapılmış ve iş hayatında toplum-sal cinsiyet rollerine ilişkin görüşleri açık kodlama ile çözümlenmiştir.

Türkiye’de Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Alanında Çalışan Kadınların İş Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığına İlişkin Bakış Açıları

The Point of View of Women Working in Public Relations and Advertising on Gender Discrimination in Business Life in Turkey

Emine Şahin*, Zülfiye Acar Şentürk**

* Dr. Öğr. Üyesi, Gaziantep Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, [email protected], orcid.org/0000-0002-7269-0923.

** Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü, [email protected], orcid.org/0000-0003-2606-3547.

321

Başvuru: 6 Ağustos 2019 This work is licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License.

Kabul: 26 Kasım 2019 Cite this article as: �ahin, E. ve Acar �entürk, Z. (2019). Türkiye’de Halkla İli�kiler ve Reklamcılık Alanında Çalı�an Kadınların İ� Ya�amında Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılı�ına İli�kin Bakı� Açıları. Kadem Kadın Ara�tırmaları Dergisi, Vol. 5, No. 2: 321-358.

DOI: 10.21798/kadem.2020258052

M A K A L E

Page 105: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ322

Elde edilen veriler Temellendirilmiş Kuram doğrultusunda analiz edil-miştir. Çalışmada öncelikle katılımcıların mesleklerini dişil özelliklere göre tanımladıkları belirlenmiştir. Yine katılımcılar çalıştıkları kurum içinde ikili ilişkilerde eril dilin tercih edildiğini, yöneticilik yapma, üc-retlendirme düzeyinde erkeklere yönelik pozitif ayrımcılığın yapıldığı-nı ancak kurumsal kaynakların kullanımında ayrımcılığın olmadığını, kariyer planlamalarında kadın ve anne olmalarından kaynaklanan sosyo-demografik faktörlerin belirleyici olduğunu düşünmektedir. Ka-tılımcılar iş ortamında cinsiyet farklılığından kaynaklanan eşitsizliğin farkında ancak bu duruma karşı direnç göstermemektedir. Çalışma bu anlamda kadın çalışanların çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet rol-lerine ilişkin farkındalık düzeylerini ve bakış açılarını ortaya koymak açısından daha önce yapılan nicel çalışmaları destekler niteliktedir. Ayrıca iş yaşamını düzenleyen meslek etiği ve hukuksal kodların şekil-lenmesi açısından kaynak niteliği taşıması nedeniyle önemlidir.

AbstractIn specific countries including Turkey, the roles attributed to men and women in their family and social lives also reflect on their roles in pro-fessional life. The position and status of women in business life are in turn determined by their roles in their social and family lives. Within this framework, the main problem that this study addresses is that gender roles affect professional life. For this reason, the main aim of the present study is to determine the perspectives of professionals, who work in public relations and advertising departments of companies, towards gender roles in the professional life, as well as the source of these perspectives. In addition, the present study discusses how much women employees are consciously aware of sexist organizational ap-proaches in their companies and their means of handling the situation. The universe of this study, in which the qualitative research model was employed, consists of women working in the public relations and advertising departments of public corporations and companies operat-ing in Ankara, Istanbul, Konya, and Gaziantep. Within this universe, the interviews were conducted with women selected using the snowball method, and their opinions on gender roles in professional life were an-alyzed using the open coding method. The data obtained were analyzed in accordance with the Grounded Theory. First of all, it was determined that the participants defined their occupations according to feminine characteristics. The participants think that a masculine language is preferred in bilateral relations in the institution they work. They be-lieve that while positive discrimination in favor of men takes place at the level of managerial positions and while determining wages, there is no discrimination in the use of institutional resources. They also think

Page 106: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

323

that socio-demographic factors arising from being a woman and moth-erhood act as determining factors in career planning. Participants are aware of the inequality in their work environment due to gender differ-ences but do not resist this situation. In this sense, the study supports previous quantitative studies by revealing the awareness levels and perspectives of female employees on gender roles in working life. The present study is also important because it can act as a source in the amending of professional ethics and legal codes regulating business life.

Extended AbstractAs in social life, there also are classifications in business life about the tasks that can be fulfilled by women or men. This role distribution in professional life is further increased by social biases, and it causes the consolidation of intra-organizational behaviors. Together with the de-velopment of feminist theories, gender norms started to be discussed and then the concept of gender became the subject of various sociologi-cal studies.From the biological aspect, sex is associated with the class that an indi-vidual congenitally belongs to, whereas gender is defined based on the roles determined by society, regardless of the biological characteristics of an individual. In definition, society is formed based on two sexes as female and male, and the roles deemed suitable for them. In determin-ing these two sexes, factors such as culture, religion, state, education, and family mediate the process (Butler, 2014: 50). Gender, which is brought into relief by social structures, shapes the family, professional, and educational lives of women and men. The expectations of society from individuals determine the tasks they’ll fulfill in family and busi-ness environments, their personality structures as women and men, and the types of their behavior as women and men. For instance, in specific societies, women are subject to pressure because the culture is the product of masculine mentality. The most important outcome of this mentality is that the main responsibilities of men are to earn a liv-ing for the family and to protect the women because they are physically stronger (Meulenbelt, 1987: 14-16). However, the most important task of women is to raise child(ren) and to ensure the continuity of family life (Moya, Expósito and Ruiz, 2000: 825).The rise of women’s position in business life in the course of time also fuels discussions about gender in business life. Especially the effects of sexism in business life have started to be debated between the parties. The most remarkable point here is the magnitude of the difference be-tween the wages of men and women. Changing research interests have resulted in a comparison of business fields that employ men and women, where questions such as the extent to which female-held positions are

Page 107: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ324

given the chance for promotion in comparison with the other fields of op-eration, as well as the level of control and the level of benefits provided have been discussed (Preston, 1999: 611-612). Similar discussions cover those working in public relations and advertisement branches.In 1986, the International Association of Business Communicators (IABC) started a study in order to measure feminization in communica-tion. It was determined that, even when other factors were considered, the wages of women are lower than those of men and that women expe-rience loss of status and pay even in other occupations, where they have started playing a more dominant role (Hon et al., 2005). It is known that there is sex-based discrimination in terms of employment, wage, and promotion in the public relations sector (Aldoory and Toth, 2002). The managerial position in the public relations department in business life is considered a position that a woman is not capable of holding. The negative discrimination against women is not different in the ad-vertisement industry. Considering the professionals working in the ad-vertisement industry from a general aspect, it can be seen that men are represented more than women are. However, this applies not to the field jobs, but to the office jobs. Moreover, most of the women working at the office are employed in such positions as customer relations agent, sales representative, and secretary, rather than positions in such de-partments as advertising photography, creative team, and film crew. This situation seems to overlap with the term “vertical segregation,” which is used for defining the case in Europe where men are employed mainly in technical positions, whereas women are employed in the of-fice and administrative positions (Ürper, 2012: 176).As in social life, the main roles in business life are shaped based on the sexes of employees. For this reason, the main objective of this study is to determine the perspective of women, who are working in the public relations and advertising departments of companies, regarding gender roles in their work lives. Moreover, it also aims to determine the level of female employees’ acceptance of inequality, as well as how the inequal-ity arising from gender reflects on the organizational climate. Besides that, the factors determining the status of women in the workplace, the roles that they define their occupations with, and the use of masculine and feminine languages used in the work environment were also inves-tigated.In this study, the Grounded Theory, which is one of the interpreta-tive approaches, was employed. The Grounded Theory was developed in 1967 by Glaser and Strauss (2006). It can be seen that there are three patterns of Grounded Theory dominating the field (cited by Çelik and Ekşi, 2015: 39). In this study, the systematic pattern of Strauss and Corbin (1998) was preferred because it is more systematic than

Page 108: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

325

the original pattern, the theoretical frame of which was developed by Glaser and Strauss (1967). Data analysis is performed using a series of coding steps in this systematical structure (Creswell, 2015).The universe of this study consists of women working in the public re-lations and advertising departments of institutions and corporations based in Ankara, İstanbul, Konya, and Gaziantep provinces. The sam-ple consists of 11 female employees working in public relations, adver-tising, sales, and human resources departments of public and private sectors in Ankara, Konya, and Gaziantep and who have graduated from communication faculties of different universities in Turkey. The data were obtained using a questionnaire form consisting of items struc-tured by the researchers (Kozak, 2015: 90). In parallel with the theory, the answers were sought for the study questions by making use of data obtained after three steps: namely open, axial, and selective coding phases (Creswell, 2015: 198).Accordingly, it was determined that the participants think that these occupations are more suitable to women because they require feminine characteristics such as communication skills, esthetical perception, visual advantages, emotionality, and elegance. In other words, it is stated that public relations and advertisement are classified as femi-nine occupations. In this study, it was found that most of the partici-pants have experienced gender inequality at various levels and forms, and they can clearly relate their experiences. The interview partici-pants explain the reasons for discrimination with the feminine and masculine variables within the gender phenomenon. They relate this to causes such as the positioning of women as mother and wife, their emotionality, and the reflection of physiological factors such as weak-ness to social norms. In this study, the findings regarding the organiza-tional climate such as the masculine language used, depriving women of managerial activities, inequalities in promotion, and differences in wages are significant clues revealing the inequality. The participants emphasized that women have a lower chance when compared to men in terms of promotion, wage, and having a managerial position. From this aspect, parallel results were achieved with quantitative studies on similar subjects. In sum, it can be concluded that occupational defi-nitions and one’s own gender perceptions have similarities. For this reason, rather than struggling with this discrimination they face with, women tend to accept it, which in turn causes the continuity of this undesired situation.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal cinsiyet, cinsiyet rolleri, temellendi-rilmiş kuram.Keywords: Gender, gender roles, grounded theory.

Page 109: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ326

Giriş

Toplumlar var olduğundan beri birçok şey kadın ve erkeğin yapabileceği işler olarak sınıflandırılmaktadır. İş yaşamında pro-fesyonelleşme ve uzmanlaşma ile birlikte bu sınıflandırmalar ve rol dağılımı daha da artarak kabul görmeye başlamıştır. Bu sınıflan-dırmalar toplumsal cinsiyet kavramını da beraberinde getirmiştir.

Toplumsal cinsiyet, biyolojik belirlenimden öte toplumun bi-reyleri kültür, din, devlet, eğitim ve aile gibi kurumlar aracılığı ile belirlediği, toplumsal anlamda kadınlık ve erkekliğin inşa edilmesi olarak tanımlanmaktadır (Butler, 2014: 50). Cinsiyete dayalı rol-lerin belirgin olarak birbirinden ayrıldığı, erkeklerin kararlı, sert ve maddi yönelimli, kadınların alçak gönüllü, duyarlı oldukları eril kültürleri ya da tam tersi cinsiyete dayalı rollerin birbiriyle kesiş-tiği, hem kadınların hem de erkeklerin alçakgönüllü duyarlı olduk-ları dişil kültürleri (Kartari, 2016: 119) tanımlarken bile erkek ve kadın arasındaki farklılıklara dayanan toplumsal ayrıştırma un-surları kullanılmaktadır.

Ann Oakley, biyolojik olarak erkeği ve kadını ayırmak için “sex” ifadesini kullanırken “gender” kavramını toplumsal cinsiyet ile erkeklik ve kadınlık arasındaki toplumsal bölünmeyi anlatmak için kullanmaktadır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet kavramı ile erkek-ler ve kadınlar arasındaki farklılıkların toplumsal boyutuna dikkat çekilmektedir. Kavram zamanla erkekliğin ve kadınlığın kültürel idealleri ile stereotiplerini de içine alarak daha da geniş bir alana yayılmıştır (Marshall, 1999: 98).

Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin oluşmasındaki belirleyici et-ken kurumsal ve kültürel yapılardır. Kadınlar kültürün eril bir zih-niyetin ürünü olması nedeniyle baskıya maruz kalmaktadırlar. Bu zihniyetin en önemli ürünü ise erkeklerin fiziksel gücünden dolayı temel sorumlulukların başında evin geçimi ve kadının korunması gelmektedir. Kadınların sorumluluklarının ne olacağını ise cinsiyet rolleri belirlemektedir (Meulenbelt, 1987: 14-16). Bu statü ve rol-ler toplumun her alanında ayırıcı özellikler olarak yer almaktadır (Dönmezer, 1988: 165). Öyle ki insanlar dişi veya erkek cinsiyeti

Page 110: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

327

ile doğarlar ancak büyürlerken toplumun kendilerinden beklediği cinsiyetlerine özgü rollere uygun olarak kız veya erkek çocuk ol-mayı öğrenirler (Terzioğlu ve Taşkın, 2008: 63). Örneğin toplumsal cinsiyet ve klişelerine göre erkeğin en önemli rolü ailenin geçimini sağlamak iken, kadının en önemli görevi çocuklarını büyütmek ve aile yaşamının devamlılığını sağlamaktır (Moya, Expósito and Ruiz, 2000:825). Oysa Butler (2008: 25), toplumsal cinsiyetle cinsiyet ara-sındaki ilişkiye bakıldığında toplumsal cinsiyetin ya cinsiyetin do-ğal bir sonucu olduğunu ya da hiçbir insanın değiştiremeyeceği kül-türel bir sabitlenim olarak ele alındığını söylemektedir.

Kadınların modernleşmeye bağlı olarak iş hayatında aldık-ları yerle birlikte cinsiyetçiliğin etkilerinin neler olduğu ile ilgili çalışmalar da artmaya başlamıştır. Çalışmalarda ilk göze çarpan ücretlendirmeler ile ilgili farkın büyüklüğüdür. Zamanla değişen araştırma alanlarını ise; kadın mesleklerinin diğer iş kollarına göre ne kadar ilerleme şansı verdiği, kontrolün derecesi, fayda sağlama düzeyi gibi konuların erkeklerin istihdam edildikleri iş alanlarıyla kıyaslanması oluşturmuştur (Preston, 1999: 611-612). Halkla ilişki-ler ve reklamcılık alanında çalışan kadın sayısı erkeklere göre fazla olsa da yöneticilik ve terfi gibi özellikler erkekler lehinedir.

Halkla ilişkiler alanındaki eşitsizliğinin nedenleri ile ilgili 8 başlık belirlenmiştir. Bunlar: (1) sosyalleşme; (2) cinsiyet ayrımcılı-ğı ve cinsiyetçilik; (3) aile ve iş yaşantısını dengede tutmaya çalışan kadınlardan gerçekçi olmayan beklentiler; (4) biyolojik determi-nizm; (5) beceri farklılıkları; (6) sektörde sayıları düşük olmasına rağmen erkeklere yönelik kayırmacılık (7) organizasyonun yapısı ve terfi politikaları (8) cinsiyet farklılıklarına göre terfi politikaların-daki tutarsızlıktır (Aldoory ve Toth, 2002: 123).

Diğer taraftan reklamcılık alanında yapılan çalışmalar ince-lendiğinde kadın bedeninin izleyiciyi etkileme aracı olarak kullanı-mına yönelik çıkarımların yer aldığı dikkat çekmektedir. Reklam-cılık profesyonellerinin maruz kaldığı toplumsal cinsiyet rollerden kaynaklanan eşitsizliği konu alan çok fazla çalışmanın yer alma-dığı görülmektedir. Bu bakımdan çalışma, firmaların halkla iliş-kiler ve reklam biriminde çalışan kadınların çalışma yaşamında

Page 111: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ328

toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bakış açılarını ve kaynağını belirlemek, çözümüne yönelik öneriler geliştirmek açısından önem kazanmaktadır.

1. Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Mesleğinde Kadın

Halkla ilişkiler ve reklamcılık mesleği yapılan uygulamalar-la ilgili olarak iki şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar yöneticilik ve teknisyenliktir. Teknisyenler halkla ilişkiler departmanlarının hepsinde bulunurken yöneticiler üst düzey departmanlarda önemli elemanlar olarak görev yapmaktadırlar (Grunig ve diğerleri, 1992). Broom’un (1982) halkla ilişkiler mesleğinde cinsiyet ayrımcılığının ve örgütsel rollerin nasıl olduğu ile ilgili araştırması bu alanda bir-çok çalışma ve tartışmanın da öncüsü olmuştur. Çalışma, yapıldığı yıllarda kadınların teknik rollerde yoğun bir biçimde çalıştığını, bu-nun yanında erkeklerin kadınlarla kıyaslandığında yöneticilik rol-lerini üstlendiğini ortaya koymuştur.

Çünkü kadınların eğitim hakkından erkeklerle eşit şekilde ya-rarlanamaması sosyal yaşamdaki eşitsizliğe neden olmaktadır. Eği-tim ve bilimin kurgulandığı sistemin eril olması; kadınların eğitim aracılığı ile cinsiyet rollerine maruz kalmasına neden olmaktadır. Toplumun kadınlardan beklediği rollerin belli sınırlar içinde kal-ması sonucunda kadınların eğitim ve meslek seçimleri de bu sınır-lar içinde kalmaktadır. Bunun sonucunda cinsiyet rolleri daha da belirginleşmektedir (Butler, 2014: 53-56).Toplumsal yapının cinsler arasındaki mevcut durumunu sürdürecek kültürel değerlere sahip olması da kadının ve erkeğin rolünü desteklemektedir. Bu nedenle kadınlık ve erkeklik olgusu kültürün ve toplumsal kurumların or-tak bir çıktısıdır. Beauvoir’e göre eşitlik konusunda kadının destek alacağı en önemli şey yine kendisidir. Beauvoir ayrıca kadın ve er-keğin iş ve ücret konusunda eşit şartlara sahip olduğu bir sistemi de önermektedir (Beauvoir, 1993: 164).

Halkla ilişkiler mesleği de diğer birçok meslek dalında oldu-ğu gibi eşitsizliklerin olduğu bir alandır. Çoğu ülkede olduğu gibi ülkemizde de kadınların yapabileceği meslek olarak algılanmak-tadır. Bunun temelinde ise halkla ilişkilerin meslekî anlamda

Page 112: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

329

anlaşılamaması ve alanının sınırlandırılmasıdır. Kadın mesleği ola-rak görülmesine rağmen yapılan araştırmalar erkeklerin kadınlara göre daha avantajlı olduklarını ortaya koymaktadır.

Uluslararası İş İletişimcileri Derneği (IABC), 1986 yılında iletişimde kadınlaşmanın etkisini ölçmek amacıyla, Kadife Getto Projesi’ni başlatmıştır. Bu projenin sonuçları, kadınların kendile-rini teknisyen olarak algılamaya daha yatkın olduğunu, kadınların kazancının –diğer etmenler göz önünde bulundurulduğunda bile- erkeklerin kazancından önemli ölçüde düşük olduğunu ve kadın-ların ağır basmaya başladığı diğer mesleklerde de statü ve maaş kaybına uğradığını ortaya koymuştur (Hon vd., 2005: 444).

Kadınların profesyonel hayatlarında içinde bulundukları olumsuz çalışma koşulları ikincil durumda olmaları evrensel bir gerçektir (Ecevit, 1998: 268). Öyle ki kadınlar işe alınmadan baş-layarak ücretlendirme, terfi hatta işten çıkarılmada bile ayrımcı uygulamalarla karşılaşmakta ve iş yerinde hiyerarşik olarak alt kademede bulunmanın yanında karar verme sürecine dahil olama-maktadırlar. Bunların sonucunda basit ve yükselme olanağı olma-yan işlerde çalışmaktadırlar (Özçatal, 2009: 45). Tüm mesleklerde kadınların durumu ile ilgili sorunlar var olsa da özellikle halkla iliş-kilerde sorunlar artarak devam etmektedir.

Halkla ilişkiler mesleği ile ilgili olarak bir diğer araştırma ise Farmer ve Waugh (1999) yılında %77’si kadın %23’ü erkek olmak üzere toplam 430 halkla ilişkiler öğrencisi üzerinde yapılmıştır. Araştırma sonuçları, kadın ve erkek öğrencilerin gelecekte yönetsel aktiviteleri yerine getirme istekleri arasında anlamlı bir fark bu-lunmadığını ortaya koymaktadır. Ancak araştırmada meslekle ilgili diğer alanlarda önemli farklar olduğu belirlenmiştir. Meselâ kadın öğrenciler işe başladıklarında erkek meslektaşları ile kıyaslandı-ğında daha az kazanıp daha geç terfi edeceklerini beklediklerini belirtmişlerdir. “Halkla ilişkiler alanında kadınlar ve erkekler aynı oranda terfi edilirler” görüşüne kadınların %40.1’i katılmamak-tadır. “Kadınlar yönetici pozisyonuna yükselmede erkeklere göre daha çok zorluk yaşarlar” görüşüne kadınların %54.7’si ve erkek-lerin %33’ü katılırken, %16.1’i kadın ve %16.5’i erkek katılımcı bu

Page 113: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ330

görüşe katılmamaktadırlar. “Kadın yöneticilerde erkek yöneticiler kadar etkilidir” görüşüne kadınların %73.7’si, erkeklerin ise %39.8’i katılmaktadır. Erkeklerin kadın yöneticilere karşı olan bu güven-sizliği kalıp yargıların ve ayrımcı tutumların varlığını koruduğunu göstermektedir (Farmer ve Waugh, 1999: 245).

Bu görüşleri destekleyen çalışmalardan birisi de Aldoory ve Toth’un (2002: 103) halkla ilişkiler sektöründe 10 yılı aşkın süre içinde yaptıkları çalışmalardır. Nitel ve nicel olarak yaptıkları ça-lışmalara göre sorunların başında işe alım, maaş ve terfiler gibi konularda cinsiyetlere göre farklılıklar olduğu gelmektedir. Halkla ilişkiler mesleğinin uygulayıcılarının %70’i kadın olmasına rağmen işe alım, maaş ve yönetici olma durumunda ayrıcalıklı olanlar er-keklerdir. Diğer bir deyişle kadınlar, cam tavanla karşı karşıya kal-maktadır.

Benzer nitelikte bir çalışma ise Andsager ve Hust tarafından yapılmıştır. 113 halkla ilişkiler öğrencisi üzerinde gerçekleştirilen araştırmada uzmanlık alanlarının cinsiyetle bağdaştırılma düzeyi ve kadın-erkek yönelimli alanların özelliklerinin belirlenmesi he-deflenmiştir. Bulgular kadın-erkek uzmanlık alanları arasında net farklılıklar göstermektedir. Ayrıca öğrencilerin kariyer yollarını be-lirlerken toplumsal cinsiyet yönelimini göz önünde bulundurdukları ortaya konulmuştur. Yine katılımcılar kozmetik sektörü, sivil top-lum örgütlerinde ve turizm şirketlerinde kadınların çalışmasının onların doğasıyla ilgili olduğunu belirtmişlerdir (Andsager ve Hust, 2005: 89).

Halkla ilişkiler mesleğindeki sorunların ne olduğunu ve ter-filerdeki kadın erkek eşitsizliğini anlamaya yönelik olarak PRSSA (Amerikan Halkla İlişkiler Öğrenci Derneği) üyeleri tarafından ya-pılan araştırma ise kadınların aleyhine oluşan düşüncenin değişme-diğini ortaya koymaktadır.

Söz konusu araştırmaya ise 559 halkla ilişkiler öğrencisi ka-tılmıştır. Örneklem % 86.9 kız ve % 13.1 erkek öğrenciden oluşmak-tadır (Sha ve Toth, 2005: 93). “Erkekler halkla ilişkiler alanında ka-dınlara göre daha hızlı terfi edilirler” görüşüne erkekler daha az ka-tılmaktadırlar. Benzer olarak “Halkla ilişkilerde tepe pozisyonlara

Page 114: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

331

ulaşmak kadınlar için daha zordur” görüşüne erkekler kadınlara göre daha az katılmaktadırlar. “İş ve aile yaşamını dengelemek ka-dınlar için daha zordur” görüşüne de yine erkekler daha az katıl-maktadırlar (Sha ve Toth, 2005: 96).

Halkla ilişkiler mesleği ister uygulayıcı ister yönetici olsun birçok özelliği gerektirmektedir. Özellikle de yönetici olarak görev yapan halkla ilişkiler uzmanları farklı konularda sorumluluk üst-lenmektedirler. Bu da iletişim becerilerinin çeşitliliğini beraberinde getirmektedir. Bunların başında kurumun iletişim politikalarını etkileyecek kararlar almak, meslektaşları ve müşterilerle görüş-melerde etkili olmak, kişilerarası iletişim ve müzakere becerilerine sahip olmak gelmektedir (Algren ve Eichorn, 2007:78). Bu ve bunun gibi özellikleri de beraberinde getiren halkla ilişkilerde yöneticilik görevi ise kadınların yapabileceği bir iş değilmiş gibi algılanmaya devam etmektedir.

Bu görüşün aksine, Algren ve Eichorn’un (2007) yaptıkları çalışmada katılımcılara Bilişsel İletişim Yeterlik Ölçeği (Cognitive Communication Competence Scale) uygulanmıştır. Araştırmada ka-dınların terfi için gerekli olduğuna inanılan iletişim becerilerinin hepsine sahip oldukları sonucuna ulaşmışlardır. Aynı çalışmada elde edilen başka bir bulgu ise halkla ilişkiler sektöründe cinsiyet eşitsizliklerinin varlığının devam etmiş olmasıdır.

Öyle ki kadın uygulayıcıların mesleklerini nasıl değerlendir-dikleriyle ilgili bir araştırmada; kadınlar aldıkları halkla ilişkilerin eğitiminin gerektirdiklerini erkek meslektaşlarına göre daha iyi ya-pabildiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca, bu eğitimin onları müşterile-rinin gözünde daha değerli hale getirdiğine inandıklarını da ifade etmişlerdir (Tsetsura, 2010:79).

Kadınlarla ilgili negatif ayrımcılık reklam sektöründe de çok farklı değildir. Reklam sektöründe çalışanların geneline bakıldı-ğında kadınların erkeklere oranla daha çok temsil edildiği bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Ancak bu oran sahada çalışanlar düzeyinde değil ofis personeli çalışanı düzeyindedir. 2000 yılında Reklamcılık Vakfı tarafından “reklam insanları profil araştırması”na göre sek-tör çalışanlarının % 56’sını kadınlar oluşturmaktadır. 2007 Aralık

Page 115: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ332

ayında Reklamcılar Derneği ve Reklamcılar Vakfı üyesi ajanslara yönelik yapılan başka bir araştırmaya göre bu oran % 51 düzeyin-dedir. Ancak çalışanların çoğu reklam fotoğrafçılığı, yaratıcı ekip, çekim ekibi gibi birimler yerine müşteri ilişkileri, satış sorumlusu, sekretarya gibi işlerde görev almaktadır. Bu durum Avrupa med-ya sektöründeki erkeklerin daha teknik, kadınların ise daha ofis ve idarî işlerde çalışması pratiğini tanımlamak için kullandığı dikey ayrımcılık (verticalsegregation) kavramı ile örtüşür görünmektedir (Ürper, 2012: 176).

Kadınların profesyonel hayatlarında yükselmeleri (terfi) önün-deki engeller ve dezavantajlı durum sistematik hale gelmektedir (Meyerson ve Fletcher, 2000: 128). Son yıllarda cinsiyete dayalı ay-rımcılıkla ilgili yapılan yasal düzenlemeler, örgütlerin bu konuda daha hassas davranarak farkındalık yaratması ne yazık ki sorun-ları ortadan kaldırmamaktadır. Aksine ayrımcılık kültürel çıktılara gizlenerek görünmeyen bir hal almakta, yaygınlaşarak gündelik ya-şamda fark edilemeyen bir hale gelmektedir. Bu durum ayrımcılığın toplum tarafından fark edilerek sorgulanmasını ve önlem alınmasını da engellemektedir.

2. Araştırmanın Amacı

Alanyazın incelendiğinde Türkiye’de halkla ilişkiler ve rek-lamcılık profesyonellerinin maruz kaldığı toplumsal cinsiyet rolle-rinden kaynaklanan eşitsizliği konu alan çok fazla çalışmanın yer al-madığı görülmektedir. Çalışmaların temelde betimleyici araştırma teknikleri kullanılarak örneklemin toplumsal cinsiyet rolüne ilişkin algılarını ve eleştirel bakış açısıyla kadının toplumda konumlandı-rıldığı yeri ortaya koymayı amaçladığı belirlenmiştir. Araştırmalar toplumsal cinsiyet kalıp yargıların etkisiyle erkeklerin iş yaşamın-da yaygın olarak uzmanlar ve liderler olarak konumlandırıldığını, kadınların ise daha çok yardımcı çalışan ve izleyiciler olarak öne çıktığını ortaya koymaktadır. İş yaşamı aslında toplumsal yaşam-daki baskın cinsiyet kalıplarının bir yansımasıdır. Yapılan çalışma-lar incelendiğinde halkla ilişkiler ve reklamcılık alanında çalışan kadınları konu alan nitel desenli bir çalışmaya rastlanılmamıştır.

Page 116: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

333

Dolayısıyla bu çalışmanın temel problemini toplumsal cinsiyet rol-lerinin iş yaşamını da düzenlemesi oluşturmaktadır. Tıpkı toplum-sal yaşamda olduğu gibi iş yaşamında da temel roller çalışanların cinsiyetine göre şekillenmektedir. Bu nedenle çalışmanın temel amacı firmaların halkla ilişkiler ve reklam biriminde çalışan kadın-ların çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bakış açılarını belirlemektir. Ayrıca toplumsal cinsiyetten kaynaklanan eşitsizliğin örgüt iklimine nasıl yansıdığı ve kadın çalışanların eşit-sizliği kabul düzeylerinin ortaya konulması hedeflenmektedir. Bu-nun yanı sıra kadınların iş yerindeki statüsünü belirleyen faktör-ler, mesleklerini hangi rollerle birlikte tanımladıkları, iş ortamında kullanılan eril ve dişil dil kullanımı araştırılmıştır.

Araştırmada belirlenen amaçlar doğrultusunda;

1) Kadınların çalıştığı işi hangi cinsiyete göre tanımladığına,

2) Kadınların iş ortamında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin farkındalık düzeyleri ve eşitsizliğin nedenlerine ilişkin ba-kış açılarına,

3) İş ortamında toplumsal cinsiyetten kaynaklanan ayrımcılı-ğın etkilerine,

4) Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin örgüt iklimine göre deği-şiklik gösterip göstermediğine ilişkin sorulara cevap aran-maktadır.

Çalışma, yapısı ve araştırma soruları itibariyle diğer araştır-maları destekleyen ve ilgili literatürdeki bir ihtiyaca cevap veren çalışma niteliğindedir. Ayrıca bu çalışmada toplumsal cinsiyet eşit-sizliğine maruz kalan kadın katılımcıların geliştirdikleri mücadele yöntemlerinin belirtmeleri konuyla ilgili farkındalık yaratılması ba-kımından önemlidir.

3. Yöntem

Araştırmada nitel araştırma deseni tercih edilmiştir. Nitel araştırmalar olgu ve olayların meydana geldiği kendi doğal ortam-larında gerçekçi ve bütüncül bir şekilde araştırmaya katılanlar

Page 117: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ334

tarafından ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin tercih edilme-si ile izlenen araştırmadır (Yıldırım ve Şimşek 2005, 39). Çalışma-da yorumlayıcı yaklaşımlardan biri olan Temellendirilmiş Kuram (Grounded Theory) araştırma modeli uygulanarak temel problem araştırma amacına uygun olarak keşfedilmeye çalışılmıştır. Çalış-manın evrenini Ankara, İstanbul, Konya ile Gaziantep’te kurum ve kuruluşlarda halkla ilişkiler ve reklam alanında çalışan kadınlar oluşturmaktadır. Örneklem ise Ankara, Konya ve Gaziantep’te özel ve kamu sektöründe halkla ilişkiler, reklam, satış, insan kaynakları departmanlarında çalışan Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ile-tişim fakültesi öğrenimini tamamlamış kadın çalışanlardan oluşan 11 kişiden oluşturulmuştur. Örneklem oluşturmada gerekli sayı ile ilgili çeşitli görüşler olmakla birlikte nitel araştırmalarda özellik-le örneklemin homojen özellik taşıması gerektiğinde 6-8 (Yıldırım ve Şimşek, 1999: 139) kişiden oluşabileceği gibi; görüşme tekniği-nin tercih edildiği yüksek lisans tezlerinde 12-15 kişiden (Kozak, 2015: 114) oluşabileceği de belirtilmektedir. Yine bazı araştırma-larda 20-30 olarak tercih edilen örneklemin yanı sıra benzer konu kapsamında daha az kişiyle derinlemesine görüşme yapıldığı bilin-mektedir (Daymon ve Holloway, 2005: 161). Çalışmanın örneklemi amaçlı örneklem üst grubu içinde kartopu tekniği ile belirlenmiştir. Araştırma süreci boyunca, daha önce ulaşılan kişilerin önerileri ile yeni kişiler listeye dahil edilerek ilk liste genişletilmiştir (Yıldırım ve Şimşek, 2005:112). Böylece temel problemi ortaya koymada alan-da çalışanlara ulaşma kolaylığı sağlanmıştır. Örneklem ile ilgili de-mografik bilgiler Tablo 2’de yer almaktadır.

Çalışmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan yapı-landırılmış sorulardan (Kozak, 2015: 90) oluşan soru formu kulla-nılarak elde edilmiştir. Soru formu araştırmacıların yanı sıra bir sosyolog ile özel sektör deneyimi olan iki kurumsal iletişim uzmanı-nın görüşleri alınarak hazırlanmıştır. Öncelikle üç katılımcı ile ön çalışma yapılmıştır. Pilot çalışmanın neticesinde kapsam geçerliliği olmayan, yanlış anlaşılan ve anlaşılmayan sorular çıkarılmış, mev-cut sorular yeniden düzenlenerek görüşme formunun son şekli veril-miştir. Araştırmacının tarafsızlığını koruması maksadıyla katılım-cılara sorular aynı sırada ve biçimde yöneltilerek, bazen cevapların

Page 118: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

335

güvenilirliğini sağlamak amacıyla aynı anlama gelen kavramlarla değiştirilerek yeniden sorulmuştur.

Katılımcılarla görüşmeler Ocak 2019 ve Mart 2019 tarihleri arasında Ankara, İstanbul, Konya ve Gaziantep’te uygun bir ortam-da (iş yeri, ev ve kafe) bir araya gelinerek sağlanmıştır. Her görüş-me yaklaşık 45 dakika sürmüştür. Yapılan görüşmeler katılımcı-ların izni alınarak ses kaydına alınmıştır. Görüşmeler sonrasında elde dilen ses kayıtları ve araştırmacılar tarafından tutulan notlar deşifre edilerek görüşme belgeleri oluşturulmuştur. Ulaşılamayan katılımcılarla e-posta yoluyla iletişim kurulmuş, iletişim bilgileri alınmış, yetersiz görülen cevaplar için tekrarlanan telefon görüşme-leri yapılmıştır. Görüşme belgeleri açık kodlama tekniği ile analiz edilmiş ve katılımcıların kültürel bağlamda, deneyimlerine daya-nan anlatımları ile temel problem ortaya konmaya çalışılmıştır.

Temellendirilmiş Kuram

Araştırmada elde edilen verilerin analizinde Strauss ve Cor-bin (1990, 1998) tarafından geliştirilen Temellendirilmiş Kuram tekniğinden faydalanılmıştır. Temellendirilmiş Kuram yaklaşımı 1967’de Glaser ve Strauss (2006) tarafından geliştirilmiştir. Alana hâkim üç ana desenin var olduğu görülmektedir (akt. Çelik ve Ekşi, 2015: 39). İlki Strauss ve Corbin’in (1990, 1998) ortaya koyduğu sis-tematik yaklaşım, ikincisi sonradan yine Glaser (2002) tarafından geliştirilen klasik yaklaşım ve son olarak Charmaz’ın (1990,2006) sağlık iletişiminde ilk örneklerini ortaya koyduğu yapılandırmacı yaklaşımdır. Kuram üzerinde çalışan araştırmacıların temel amacı “veri toplama ve analiz süreçlerini” birlikte yürüterek sahadan elde dilen verilerden tümevarım yapmak ve böylece bir kuram geliştir-mektir (Kasapoğlu, 2015: 16).

Temellendirilmiş Kuram günlük hayat deneyimlerine odak-lanmaktadır, katılımcıların bakış açısında değer veren, araştırmacı ve katılımcılar arasında etkileşimsel süreci sorgulayan, betimleyi-ci nitelikte, katılımcıların görüşlerini temel alan bir yaklaşımdır (Marshall ve Rossman, 1995). Bu anlamda “biyografi”, “fenomenolo-ji”, “etnografi”, “örnek olay”ın yanı sıra beş temel nitel yaklaşımdan biri olduğu belirtilmektedir (Kasapoğlu, 2015).

Page 119: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ336

Araştırmaya örneklem düzeyinde katılanlara “kendi terimle-rini kullanmalarına izin verecek bir biçimde ve kendi anlamlarının özü olan zengin içeriği en iyi şekilde ifade edebilecek bir derinlikte” (Jones, 1985: 46) sorular sorularak onların zihin dünyalarında inşa ettikleri anlamlar keşfedilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada Strauss ve Corbin’in (1998) sistematik deseni tercih edilmiştir. Zira araş-tırmacılar Glaser ve Strauss (1967) tarafından kavramsal çerçevesi oluşturulan orijinal desenden daha sistematiktir ve veri analizi de bu sistematik yapı içerisinde bir dizi kodlama adımları ile yapıl-maktadır (Creswell, 2015).

Kuram doğrultusunda işlemler açık, eksenel ve seçici kod-lama olmak üzere üç aşamadan meydana gelmektedir (Creswell, 2015:198). Açık kodlamada genel olarak kavramlar tanımlanmakta, veride tanımlanan kavramların özellikleri ve boyutları keşfedilmek-tedir (Strauss ve Corbin, 1998: 101). Bu süreç sahadan toplanan ve-rinin parçalara, kısımlara bölünmesini, incelenmesini, karşılaştırıl-masını ve ilk kavram kategorilerinin oluşturulmasını içermektedir. Farklı kategoriler içerisindeki ilişkili yapıların keşfedilmesi böylece temaların kurgulanması sağlanmaktadır (Marshall ve Rossman, 1995). Eksenel kodlamada hedef tüm kavramları bir arada tutan merkez ya da çekirdek kavramın belirlenmesidir. Son olarak ekse-nel kodlamada belirlenen kategori ve varsa alt kategorilerin birleş-tirildiği çekirdek kavramın artık bir değişkene dönüştürülmesidir (Kasapoğlu, 2015: 23). Nitel araştırma deseninin doğası gereği sis-temli düzenleme sürecinde elde edilen verilerle kuramsal temelden de faydalanılarak yeni temalar oluşturulmuş ve bu şekilde tekrar-lanan döngüsel bir kurguyla araştırmanın analizi tasarlanmıştır.

4. Bulgular

Katılımcıların ifadelerinden elde edilen sosyo-demografik bul-gular belirtilmiştir. Kod tablosu Tablo 1’de gösterilmiştir. Analiz yapılan bulguların aktarımında katılımcıların kişisel bilgileri saklı tutulması adına K1, K2, K3... gibi kodlar belirlenerek yapılan alın-tılardan sonra parantez içerisinde açıklamanın arkasından hangi görüşmeciye ait olduğu verilmiştir.

Page 120: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

337

Tablo 1: Kod Tablosu

Kod Kamu

Özel Çalışma Süresi

Çalıştığı Şehir

Çalıştığı Kurum Görevi

K1 Özel 9 Gaziantep Reklam Ajansı Hepsi

K2 Kamu 5 Gaziantep Devlet ÜniversitesiHalkla ilişkiler

uzmanı

K3 Özel 7 Ankara Finans Şirketi Hepsi

K4 Özel 1 KonyaAçıkhava Reklam

Ajansı

Medya planlama satın

alma

K5 Kamu 10 İstanbul Devlet ÜniversitesiHalkla ilişkiler

uzmanı

K6 Özel 7 Ankara Sivil Toplum KuruluşuHalkla ilişkiler

uzmanı

K7 Özel 18 Konya Üretim FirmasıHalkla ilişkiler

uzmanı

K8 Özel 9 Gaziantep Turizm Firması Hepsi

K9 Özel 5 AnkaraHalkla İlişkiler ve

Reklam AjansıHepsi

K10 Kamu 17 Konya Yerel Yönetim BirimiHalkla ilişkiler

uzmanı

K11 Özel 2 KonyaAçıkhava Reklam

AjansıMedya satın

alma

Tablo 1’de ifade edildiği gibi katılımcıların 5’i görevlerini halk-la ilişkiler uzmanı, 2’si medya planlama-medya satın alma olarak tanımlarken diğer 4’ü çalıştıkları kurumda halkla ilişkiler, satış, müşteri ilişkileri, yaratıcı ekip, genel koordinatörlük gibi iletişimin her alanında görev yaptığını (hepsi) belirtmektedir

3.1. Katılımcıların Sosyo-Demografik Özellikleri

Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri incelendiğinde 5 kişinin 30-34, 1 kişinin 35-39 ve 6 kişinin 40-44 yaş arasında ol-duğu görülmektedir. Katılımcıların 1’i ön lisans mezunu, 4’ü lisans

Page 121: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ338

mezunu, 2’si yüksek lisans öğrencisi, 2’si yüksek lisans mezunu ve 2’sinin doktora mezunu olduğu görülmektedir. Katılımcıların 6’sı bekar iken 5’i evliolup 8’i iletişim sektöründe özel kurum ve kuru-luşlarında görev yapmaktadır. Bunlardan 2’si kamu üniversitele-rinde ve 1’i yerel yönetimde halkla ilişkiler departmanında çalış-maktadır (Tablo 2).

Tablo 2: Katılımcıların Sosyo-Demografik Bilgileri

Yaş Grubu N Eğitim Durumu N Çalışma Yılı N2225- 0 Ön Lisans 1 1-3 22629- 0 Lisans 4 4-7 4

3034- 5 Yüksek Lisans öğrencisi 2 8-12 4

3539- 1 Yüksek Lisans mezunu 2 13-18 1

4044- 6 Doktora öğrencisi 0 19+ 0

45+ 0 Doktora mezunu 2

Evli/Bekar N Kurumsal Özellik N Görevi N

Bekar 6 Özel 8 Halkla ilişkiler uzmanı 5

Evli 5 Kamu 3 Medya satın alma 2

Hepsi (görev tanımı yok) 4

3.2. Açık Kodlama ile Elde Edilen Bulgular

Açık kodlama altı bölümden oluşmaktadır. Bunlar katılımcı-ların meslek tercihlerinin nedenleri, kadınlara uygun gördükleri meslekler, mesleklerinin cinsiyet tanımı, kurum iklimi, çalışanların toplumsal cinsiyet ayrımcılığı farkındalık düzeyi ve başa çıkma yön-temlerinin yer aldığı başlıklardır. Her başlık altında katılımcıların görüşlerine kendi cümleleri ile yer verilmiştir.

3.2.1. Çalışanların İş Tercihi Nedenleri

Katılımcıların hepsi “Yaptığınız işi seviyor musunuz?” soru-suna evet cevabını vermiş ve çalışma alanlarından memnun olduk-larını belirtmişlerdir. Yaptıkları işi tercih etme nedenlerini ise ça-lıştıkları alanın içinde bulunduğu sektöre ve kişisel faktörlere bağlı olarak açıklamaktadır.

Page 122: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

339

Tablo 3: Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Alanında Çalışma Nedenleri

Sektörden Kaynaklanan Nedenler Çalışanlardan Kaynaklanan Nedenler

İnsanlarla iç içe olma Alınan eğitim

Mesleki gelişime katkı Mesleki tatmin

İlgi çekici iş olması Kişilik özelliklerine uygunluk

Hareketli ve eğlenceli iş kolu olması

İnsanlara fayda sağlama

Üretkenliği destekleme

Yaptıkları işin kapsamının bireysel ve toplumsal anlamda tat-min düzeyini ortaya koymak amacıyla kendilerine yöneltilen soruya katılımcılardan biri “İnsanlara ışık olmak, rehberlik etmek” (K9) olarak ifade ederken başka bir katılımcı “Bu mesleğin adını lise dö-nemlerinde Hayat Ağacı dizisinde duymuştum. İletişimi anlamayı, anlatmayı insanlara faydalı olmayı seven bir fıtratım olduğu için meslek bana uygun gelmişti. Rutini sevmeyen bir fıtratım var. Sa-dece 8-5 saat çalışmak maaşını almak için aynı işleri yapıp kısır bir döngüde yaşamak ruhuma uygun değildi. Üreten bir meslek seçme-liydim. İletişim, ruhumu aralayan bir kapı ve üretmeme sınır yok” (K7) olarak ifade etmiştir. Diğer bir katılımcı ise “Aslında ben işimi tam kendime göre görüyorum... Renkli bir insanım, çok hareketli-yim, sabit değilim, monoton değilim, enerjim çok yüksek. Meselâ ben masa başında oturamam” (K1) demiştir.

Tıpkı Hofstede’in kültürleri birbirinden ayırt etmede kullan-dığı kültür boyutlarından dişil kültürlerde olduğu gibi ideal bir iş yerinde yardımlaşma ve sosyal bağlantılar kurmaya daha çok ola-nak sağlanması gerektiğinin düşünülmesi gibi (Kartari, 2016: 122) katılımcılar da yaptıkları işin kapsamında insanlarla iç içe olma, insanlara fayda sağlama, hareketli ve eğlenceli olma, üretkenliği destekleme gibi özelliklerin var olmasını o işin tercih nedeni ola-rak ifade etmektedir. Böylece katılımcılar meslek tercihlerini ve iş memnuniyetlerini iş kapsamında gerekli özelliklerin kendilerinin dişil özellikleri ile bağdaşmasına bağlamaktadır.

Page 123: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ340

3.2.2. Kadınlar Hangi İş Kolunda Çalışmalı

Kadınların iş hayatında yer alması gerekip gerekmediğine yö-nelik soruya beklendiği üzere katılımcıların hepsi “evet” cevabını vermektedir. Ancak katılımcılar mesleklerin cinsiyete göre ayrışıp ayrışmadığını ise söyle cevaplandırmıştır; “Toplumda kadınlar hep öğretmenlik yapmalıymış, hemşire olmalıymış, sekreterlik yapma-lıymış, iletişim alanında da göz önünde olabileceği satış-pazarlama-da olmalıymış gibi düşünülüyor. Kardeşim öğretmen ve üniversite sınavını kazandığında evdekiler çok sevinmişlerdi, tam kadınlara göre demişti babam, yazın tatil, sömestr tatil, hem ailesi ile ilgilenir hem de çalışır. Düzenli maaş, sigorta, rahat iş diye düşünmüşlerdi. Ancak benim fakülteme pek anlam veremediler. Hep ne iş yapa-cağımı sorguladılar” (K4), “Kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan güçler olduğunun farkında olacak şekilde meslekler seçilmelidir” (K7). Genel kanı kadınların her işte çalışabilecekleri yönündedir. Ancak ayrıntılandırmaları istendiğinde bunu toplumsal ve bireysel düzeyde cinsiyete göre yaptıkları görülmektedir.

3.2.3. Mesleklerin Cinsiyet Tanımı

Katılımcılara yöneltilen “Siyaset, doktorluk, mühendislik gibi mesleklerin kimlere göre olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusunu ise şöyle cevaplandırmışlardır; “...toplumun kadınlardan başka beklenti-leri olması sebebiyle kadın erkeğe oranla 2 kat fazla enerji sarf etmek zorunda kalmaktadır. Çünkü kadın annedir ve toplumun ondan yap-masını beklediği yemek, temizlik vs. görevleri de vardır. Bu sebeple kadınları daha çok öğretmenlik, memurluk gibi daha az mesaisi olan mesleklerde görürüz” (K2). Diğer bir katılımcı ise; “Bu mesleklerin daha çok erkeklere göre olduğunu düşünüyorum. Mühendislik meselâ makineler arasında kadınları düşünemiyorum. Ya da inşaatın içinde kadınları kafalarında baret ile düşünemiyorum” (K4) şeklinde ifade ederken, başka bir katılımcı; “Ben bir erkek hemşire gördüğümde de rahatsız oluyorum halbuki görüşüm karşı değil ama bir bayanın hemşireliği daha iyi yapacağını düşünüyorum” (K8), bir katılımcı ise; “Şartları iyileştirilmiş ortamlarda mümkün, ancak uzun ve ağır çalış-ma saatleri kadını kimliğinden ediyor” (K9) demiştir.

Page 124: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

341

Çalışmada katılımcılara “Halkla ilişkiler uzmanı, reklam uz-manı, gibi mesleklerin kimlere göre olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Katılımcıların cevapları şu şekildedir; “Ka-dınlara daha uygun olduğunu düşünüyorum, iletişimden kaynaklı. Kadınlar daha çok dinleyebiliyor. İnce düşünüyor ve daha çok ince ayrıntıyı ortaya çıkarabiliyor. Kadınların ikna gücü ve detay gücü çok kuvvetli. Dış görünüş de katkı sağlamaktadır. İnce düşünen kadın kendine bakan kadındır” (K1). Diğer bir katılımcı ise “Eğer yönetici değilse kadın olabilir. Reklamcılık ve halkla ilişkiler görev-leri estetik bir duruş gerektiriyormuş gibi. Kadınların naif yapısına ve görsel avantajına uygunmuş gibi. Zaten firmalara bakarsanız bu sektörde kadınların özellikle satış ve müşteri ilişkileri departma-nında çalıştığını görebilirsiniz” (K4). “Ülkemizde bir ara halkla iliş-kiler manken mesleğiydi. Dış görünüşten ibaret bir meslek olmadığı son 10 yılda hızla gelişen dijital dünya ile anlaşılmış oldu” (K7). Di-ğer bir katılımcı “Halkla ilişkilerde bayan kulağa daha hoş geliyor çünkü bayanlar ılımlı ve yumuşaktır. Bir işi kavga etmeden çözebi-lirler, şu reklam konusu eğer reklam konusu görsellik ise erkekler de güçlü olabilir bu konuda, halkla ilişkiler, reklam, satış erkekler de iyidir” (K8). Yine başka bir katılımcı “Pratik zekasını kullanan herkes yapabilir. Sadece kadınların doğuştan getirdiği ince ruhun özellikle halkla ilişkilerde işe yarayacağına inanıyorum” (K11) ola-rak ifade etmiştir.

Diğer taraftan katılımcılardan halkla ilişkiler ve reklamcı-lık mesleğinde çalışanların stereotipini (kalıplaşmış yargıları) ta-nımlamaları istenmiştir. Katılımcılar kendi mesleklerinin kalıp düşünceleri sorulduğunda dış görünüm ve kadınların giyim tarzı üzerinden tanımlamaktadır. “Halkla ilişkiler uzmanı deyince daha şık, daha güzel, daha bakımlı olduğunu görüyorum. Kendini din-letebilmeli. Halkla ilişkiler ve reklamcı deyince gözümün önüne direkt etek, V yaka gömlek, dekolte yırtmaç, topuklu ayakkabılar, elinde dosya olan bir kadın geliyor. Erkekleri ise daha spor kıyafet-ler, daha rahat düşünüyorum” (K1). “Toplumda yerleşmiş kalıplara göre maskülen olanların ilk aşamada daha dikkate alındığı gözlem-lenebilir” (K2).

Page 125: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ342

Hakla ilişkiler ya da reklamcılık sektöründe kadınların hep “feminen” görünmesi mi gerektiği ise katılımcıların cevapları ince-lendiğinde şu şekildedir: “...şık olduğum zaman kendimi iyi hissedi-yorum. Ben kadınım ve özgüvenli olmam lazım. Bir kadının özgüve-nini gösterebilmesinin en iyi yolu dış görünüşüdür” (K1). Diğer bir katılımcı: “Bu alanda özellikle, ikna etmesi daha kolay. Özellikle söz konusu satış pazarlamada ise. Bir keresinde birim müdürünün bir görüşmeye gitmesi gerekiyordu. Ben genelde kumaş pantolon tercih ederim. Firma ile görüşmeye gitmeden önce ’Ben de geleyim mi’ diye sordum. Beni şöyle bir süzdü tepeden tırnağa, sonra ‘tabi’ dedi” (K4). Başka bir katılımcı ise “Bakımlı olmak kişinin kendisi hakkında ne düşündüğü ile ilgili. Kendi adıma çok şık değilim ama çalıştığım yerlerde bu konu ile ilgili uyarı aldım” (K11), “Müşteriler en iyisini istiyor. Siz buraya geldiğinizde bayan olarak feminen bi-rini görmek istemez misiniz? Buraya gelenler bakımlı olsun güzel giyinsin, makyajlı olsun istiyorlar burada ama öyle bir dünya yok” (K8) demiştir.

Halkla ilişkiler ve reklamcılık alanında çalışanlar görsel nite-liklerle tanımlanmaktadır. Mesleki beceri, yeterlilik, sorun çözme-deki başarıdan çok ikna etmede dış görünüme vurgu yapılmıştır. Soruda belirtilen mesleklerin ise maskülen olarak tanımladıkları görülmektedir.

3.2.4. Kurumsal İklim

Çalışma bu kapsamda katılımcıların görüşlerine dayanılarak: ikili ilişkiler, görevde terfi, yöneticilik yapma, ücretlendirme, ku-rumun kaynaklarını kullanma düzeyi ve kariyer planlaması olmak üzere altı alt başlıktan oluşmaktadır. Bu alt başlıklarda kadınların çalıştıkları iş ortamında kurum ikliminin toplumsal cinsiyet rolleri-ne göre nasıl şekillendiği belirlenmeye çalışılmıştır.

İkili ilişkiler düzeyinde

İş ortamında kişilerarası ilişkilerde kullanılan dilin eril mi di-şil mi olduğu sorulduğunda kadınların 6’sı eril bir dilin hâkim oldu-ğunu, 2’si bir ayrımın olmadığını belirtirken 3’ü kararsız kalmıştır.

Page 126: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

343

Katılımcılar eril dil kullanımına yönelik şunları söylemişler-dir: “Genelde erkekler ‘abi’ ifadesini kullanıyor ve müşteri ya da ilk defa karşılaştıkları biri yoksa daha rahat konuşuyorlar. Çok küfür ifadesi duymadım ama hanım, bey gibi hitaplar abi, abla gibi ifa-delere bırakıyor” (K4). Diğer bir katılımcı ise: “Erkeklerle konuşur-ken onlara uygun bir dil ve üslup seçerken, kadınlarla iletişimimde daha yumuşatılmış bir üslup tercih edebiliyorum. Meselâ bir ka-dınla konuşurken ‘canım’, ‘tatlım’ gibi sözcükleri kullanmayı ter-cih edebilirken, erkeklerde bu tarz sözcükleri kullanmamayı tercih ederim” (K5), “Erkeksi bir dil hâkim. Üslup, şakalar vs erkeklerin jargonunda” (K11) demiştir.

Görevde terfi düzeyinde

Araştırmada katılımcıların 6’sı erkeklerin terfide daha fazla önceliğinin olduğunu belirtirken, 4’ü kadın erkek fark etmediğini, 1’i ise kadın olarak avantajlı olduğunu belirtmektedir. Terfilerde cinsiyetin belirleyici olmadığını ifade eden katılımcıların 3’ü kamu kurumunda görev yapmaktadır. “Ne yazık ki erkekler daha kolay ilerliyor cinsiyet ayrımcılığının en güzel örneği” (K3). “Erkek çalı-şan varsa ve aynı şartlardaysa erkeklere daha öncelik veriliyor. O aile geçindirmeli, o çalışmak zorunda ama kadın değilmiş gibi. Ka-dınlara uzun vadeli kalıcı personel gözüyle bakılmıyor. Sanki ev-lenince gider, çocuk sahibi olunca ayrılır” (K4). Diğer bir katılımcı şöyle demiştir: “Terfilerde yeterli, kalifiye personele öncelik veril-melidir. Ancak çalıştığım kurum gibi erkek egemen bir iş yerinde kadınlara öncelik verilmesi, en azından üzerimizdeki görünmeyen baskının kırılmasını sağlayabilir. Kendi açımdan değerlendirirsem çalıştığım departmanda yönetici olarak başladığım için kendisinin daha yetkili olduğunu ve terfiyi hak ettiğini iddia eden erkek per-sonel tarafından mobbinge uğradım” (K6), bir başkası ise “Erkek-lere terfi ve maaş zammında öncelik verildiği herkesçe malum. Bu haksızlık toplumca kabul görmüş bir olgu. Bu olgu avcı toplumdan bugüne hâlâ evrilemediğimizin bir kanıtıdır. Eve aş getiren erkek olgusu, yaşam standartlarımız değişse bile duygu ve beklentilerimi-zin değişmediğinin en bariz göstergesidir. Erkek ve yaşlı olduğu için terfi alanlara iş hayatında bizzat şahit olmuşumdur” (K7).

Page 127: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ344

Toplumumuzda cinsiyete dayalı rol paylaşımında erkeğin eko-nomik kaynak sağlamada üstlendiği sorumluluk iş ortamında da devam etmektedir. Erkeklerin çalışmak ve ailenin geçimini sağla-ma, statü kazanma zorunluluğu iş yerinde alınan kararları da et-kilemektedir. Söz konusu görevde terfi olduğunda bu zorunluluklar nedeniyle erkek çalışan daha öncelikli düşünülmektedir.

Yöneticilik yapma düzeyi

Çalışmaya katılanların 7’si çalıştıkları iş yerinde yönetici olma şanslarının erkeklere göre düşük olduğunu belirtmektedir. Katılımcılar iş yerindeki yönetim kademesindeki bu ayrıştırmanın nedenlerini şöyle açıklamıştır. “Kadın yönetici olmasın, şöyle söyle-yeyim, ya sahaya çıkacak ya da yönetici olacak. Erkeğin zamanı çok ama kadının kendi sorumlulukları varsa yani kendi hayatı, evliliği, ailesi çocuğu olduğu için işe vakit ayıramayacak. Yönetici pozisyo-nu erkeklere daha uygun” (K1). “Ancak yönetici yardımcısı olabilir. Kadın olarak gece geç saate kadar kalamayacağım, geç saatte ya da her yerde yapılan toplantılara katılamayacakmışım gibi. Eşim başka erkeklerle geç saatte iş konuşmama müsaade etmezmiş gibi. O nedenle erkekler her saat her yerde olabilirmiş gibi” (K4). “Kamu kurumlarında değişmiyor. Ama özel sektörde kimi işlerde değiştiği-ni düşünüyorum. Kadınların yönetici rolünde çok fazla tercih edil-mediği göz önünde bulundurulduğunda maaş olarak da erkekler-den az olacağını söylemek mümkündür” (K5). Diğer bir katılımcı “Çalıştığım en son kurumda bu sorunu yaşadım. Birimdeki sorunu çözmek için sektör tecrübesi olmayan bizlerden yaşça büyük ve tabi ki erkek bir yönetici getirdiler. Bilgi ve tecrübeniz olsa dahi erkek-lerin çoğunlukta olduğu bir birimde yönetici olma şansınız ne yazık ki yok” (K7) demiştir.

Görüşmeye katılanlar iş ortamında erkeklerin yönetici olarak görev alma şanslarının daha fazla olduğunu belirtmektedir. Nede-nini de toplumsal cinsiyete bağlamaktadır.

Ücretlendirme düzeyi

6 kişi cinsiyet farklılığının ücretlere yansıdığını belirtmiştir. Cinsiyet farklılığının ücretlerin belirlenmesinde etkili olmadığını

Page 128: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

345

ifade eden katılımcıların 2’si kamu kurumunda çalışmaktadır. Ka-tılımcıların cevapları şu şekildedir; “Hayır aynı statüdekiler aynı maaşı alıyor ama söz konusu terfi ettiğinde erkeklerin sanki daha fazla çalışmak zorundaymış gibi düşünülerek öncelik onlara tanını-yor... Terfilerle ücretler de artıyor” (K4). Kamu kurumlarında ücret farklılığının olmadığını belirten katılımcı “Kamu kurumlarında de-ğişmiyor. Ama özel sektörde kimi işlerde değiştiğini düşünüyorum. Kadınların yönetici rolünde çok fazla tercih edilmediği göz önünde bulundurulduğunda maaş olarak da erkeklerden az olacağını söyle-mek mümkündür” (K5) demiştir. Diğer bir katılımcı “Türkiye gene-linde böyle ama sanki bilmiyorum Türkiye genelinde böyle olmama-lı ama benim elimde değil böyle bu iş. Kadın yeri geliyor erkekten daha fazla çalışıyor ama kafamızda kıramadığımız hani erkek ev geçindirecek para kazanacak yani bu iş böyle gerçekçiyim ben fark ettiniz mi?” (K8). Diğer bir katılımcı konuya farklı bir yaklaşımla “Ücretler çalıştığım kurumda pek değişiklik göstermese de, arala-rındaki gizli anlaşmalarla maaş artışlarında birbirlerini destekleye-biliyorlar” (K6) demektedir. Cinsiyet farklılığı ücretlere yansımak-tadır ancak belgelendirme gibi resmî prosedürün çok olduğu resmî kurumlarda bu olasılık azalmaktadır.

Kurum olanaklarının kullanım düzeyi

Araştırmada kurum çalışanlarının ofis malzemesi, eğitimlere katılma olanaklarının cinsiyete göre değişip değişmediği sorulmuş-tur. Katılımcıların cevapları şu yöndedir. “Kadın olduğum için daha fazla olanak bana verildi (ofis malzemeleri vs.). Eğitim söz konusu olduğunda herkes uzmanlık alanına göre...” (K1).

“...bazen erkekle kadın çalışanın aynı odada olmaması gerek-tiğinin söylendiğine tanık oldum. Bu nedenle kadınlara farklı oda, erkeklere ise farklı oda verilmektedir. Yani kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle çalışmaktadır” (K5). Ayrımcılık olmadığını belirten bir katılımcı “İsimlerin niteliklerine göre değişir, eğitim durumları, çalışma şartları, tecrübesi kırmadan üzmeden ilerlemek gerekir gibi geldi” (K8) demiştir.

Page 129: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ346

Kariyer planlaması

Katılımcılara kadınların çocuk yapma isteklerinin iş hayatın-da engel olup olmadığı sorulmuştur. Katılımcılar gerekçelerini şöyle sıralamıştır.

“...çocuk 9 ay kayıp demek, 3 ay işimden ayrı kalmam demek, benim işime zaman ayırmamam söz konusu değil” (K1), “Daha ön-ceki iş görüşmemi medya kuruluşu ile yapmıştım. Görüşme yaptı-ğım kişi kadın çalışan çok tercih etmediklerini söylemişti, nedenini sorduğumda her habere gönderemezsin, her saat her toplantıya ka-tılamaz. Çocuğu olur izin alır ya da işi bırakır. Sürekli çalışamaz demişti” (K4). “Bence engel olmamalı ama özel sektörde bunun ka-dın için bir engel olabildiğini etrafımdaki insanlardan duyabiliyo-rum. ‘Çocuğum var beni özel sektörde çalıştırmazlar’, ya da ‘çocu-ğum olduğu için genç saatlere kadar çalışmam imkânsız’ gibi. Yani bu anlamda çocuk sahibi olmak kadın için dezavantajlı bir durum olarak görülmekte” (K5), “Ben evlenirken patron evlenmeyeceksin dedi. Burada evlenmeye, çocuk yapmaya patron karar verir. İkin-ci çocuktan sonra patron dedi ki ‘yeter artık’. Ben yapmak istesem tabi ki ‘yok’ demez ama ben olmazsam yokluğumu nasıl kapatacak diye düşünecek. Ama kalkıp da öyle bir sürü şirkette duyuyoruz, (iş öncesi sözleşme yapıldığını iddia ediyor) ama öyle bir sözleşme imzalamadık evlenmeyeceksin, çocuk yapmayacaksın gibi bir sürü şirketler duyduk” ( K8).

Katılımcılar kadın çalışanların kariyer planlamasının işteki yö-neticileri tarafından yapıldığını ve burada da belirleyici olanın anne ve kadın olmaktan kaynaklanan görev ve sorumlulukları olduğunu belirtmektedir. Diğer taraftan çoğunlukla iş ve aile yaşamları arasın-da tercih yapmak zorunda bırakıldıkları da ifade edilmektedir.

3.2.5. Kadın Çalışanların Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı Farkındalık Düzeyi

Çalışmaya katılanlara toplumsal cinsiyet ayrımcılığı farkın-dalık düzeylerini belirlemek amacıyla “İş yerinizde cinsiyet farklı-lıklarından kaynaklanan eşitsizliklerle hiç karşılaştınız mı?” sorusu

Page 130: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

347

sorulmuş ve onların günlük hayatta karşılaştıkları olaylarla örnek-lendirmeleri istenmiştir.

Katılımcıların görüşleri şu şekildedir:

“Çevresel faktörlerle alakalı, sanayiye kadın gidemez algısıyla ilişkilendirilince toplumsal bir baskı var ve kadın sanayiye giremez. Ama kadın organize sanayiye gidiyor. Çünkü orda para kazandırı-yorsunuz. İş yerinde de bir yere gideceğim zaman yanımda X Bey de gönderilmek isteniyordu. Bu durumu konuşarak çözmeye çalıştım şu an böyle bir durum söz konusu değil” (K1). Diğer bir katılımcı “Eşitsizlikten çok kadının cinsel kimliğinden dolayı erkeklerin oldu-ğu ortamda olmaması gerektiği şeklinde konuşmalara tanık oldum. Meselâ erkeklerle bir yere giderken ‘arabada çok fazla erkek olacak bence sen gelme’ denildiği oldu” (K5).

“Cinsiyet farklılığından kaynaklanan eşitsizlikleri görüyorum. Erkek ağırlıklı bir sektörde erkek personelin hataları, çatışmaları daha kolay tolere edilebilirken kadınlarla ilgili sorunları görmez-den gelip umursamıyorlar. Birbirlerini idare ediyorlar, kadınlarda böyle bir iş birliği ve dayanışma yok” (K6). “İş ortamında ise karar aşamasında iki farklı görüş olmuştu. Haklı olduğumu biliyor, gerek-çeleri ile anlatıyordum. Karşı taraf (erkek çalışan) kendini yeterli hissedemeyince bana kabul ettirmek için ama ben erkeğim cevabını vermişti. Erkek en son sözü söyler mantığı ile iş yapmaya çalışılan bir ortamda eşitlikten söz edilemez” (K7). Başka bir katılımcı ise “Mesleğin içindeki ilişki kavramından yola çıkarak kötü espriler ya-pılır. Çalıştığım birimde tek kadın benim. Alınan kararlardan ve yapılacak faaliyetlerden hiç haberim olmaz” (K11).

Kadın çalışanların iş ortamında karşılaştıkları geri plana atıl-ma nedenlerinin cinsiyet farklılığından kaynaklandığının bilincin-de oldukları beş katılımcının görüşleri ile ortaya konulmuştur.

3.2.5.1. Kadın Çalışanların Ayrımcılığın Nedenlerine Yönelik Farkındalık Düzeyleri

Çalışmaya katılanlar çalıştıkları iş yerinde cinsiyet ayrımcılığına maruz kalınmasının gerekçesinin toplumsal olduğunu belirtmektedir.

Page 131: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ348

Katılımcılardan biri ayrımcılığın nedenini “Türkiye’de kadının eksik etek görülmesi”ne (K3) bağlamaktadır. Başka bir katılımcı da “Eğer bir personele yatırım yapacaksa o erkeklerden seçiliyor. Neden çünkü onun önünde engel yok, yaşlanana kadar çalışır. Ne doğum izni, ne evlilik, hiçbir şey ona mani değil sanki... Erkek çalışanların patronun da erkek olması nedeniyle kendi aralarında daha rahat davrandıkla-rını ve daha çok şey paylaştıklarını düşünüyorum. Kadın çalışanlarla hep mesafeliler. Bu da bazı davranışlara yansıyor” (K4). “Kadınlara annelik rolünün yüklenmesi ve kadınsılığın ön planda tutulması eşit-sizliğin temel nedeni. Kadınların cinsiyetlerinden dolayı erkeklerden daha düşük statüde yer alması gerektiği ya da maaş olarak erkekler-den düşük olması gerektiği fikri var olan eşitsizliğin temel nedenidir. Örneğin çalıştığım birimde çok çalışan ve birkaç yöneticilik işinde bu-lunan bir kadın ‘hırslı’ olarak nitelendiriliyor ve bu durum erkekler tarafından ‘evli olmadığı için enerjisini harcayabileceği tek yer işi/evli olsa, çocuğu olsa onlarla ilgilenir bu kadar hırslı olmazdı’ gibi düşünü-lüyor” (K5)

Farklı bir bakış açısı sunan katılımcı soruya şöyle cevap ver-miştir: “Özgüven eksikliğine bağlıyorum. İşinde yeterliliği ve kendi-ne saygısı olan beyefendi müdürlerle de aynı ortamlarda bulundum iş hayatımda. Eşitsizliğe sığınan davranışlar sergilemediklerini gözlemledim. Özgüvensiz kişilikte ve işte olmak üzere iki kategoride değerlendirebiliriz. İkisinde de yeterliliği olmayan insanların erkek gücüyle kaba kuvvetle baskı ve kabul oluşturmaya çalıştığına şahit oldum” (K7). “Örneğin erkekleri yönetici olarak görmek daha olası, kadınların naif yapısı, önceliğinin eş ve anne olması iş dünyasında ikinci plana atılmasına neden oluyor. Ancak burada fiziksel olarak sahip olduğu duygusallık, ayrıntıcılık, sonuç değil süreç odaklı ol-masına bağlıyorum” (K9). “Erkekler birçok yönden daha avantajlı... Anne küçük çocuklarıyla daha çok ilgilenmek durumunda, emzir-me ve alt değiştirme gibi konularda ne kadar dikkat ederseniz edin göze batabilme ihtimali çok yüksek” (K10). “Yöneticinin de erkek olmasına ve erkekler daima başarılı olur inancına bağlıyorum. Bu arada erkeklerin en büyük destekçisi de hemcinslerinin önünü kes-meye çalışan kadınlar” (K11).

Page 132: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

349

3.2.6. Çalışanların Toplumsal Cinsiyetten Kaynaklanan Ayrımcılıkla Başa Çıkma Yöntemleri

Çalışmaya katılanlara iş yerinde yaşadıkları toplumsal cinsi-yet ayrımcılığı ile mücadele yöntemlerini belirlemek amacıyla “İş yerinizde cinsiyet farklılığından kaynaklanan eşitsizliklerle nasıl mücadele ediyorsunuz?” sorusu sorulmuştur. Katılımcıların görüş-leri şu şekildedir: “Hep önemsiz pozisyonlarda kalmak beni rahat-sız etmiyor, aksine mücadele etmek istesem işte huzursuzluğun çıkacağını düşünüyorum. Sonuçta patron da erkek. Benimle empa-ti kurması imkânsız. Benim işimi yapmam yeterli. Yeni firmalar kazandırmam, müşterilerle görüşmem, iyi iletişim kurmam. Ama terfi talep etsem işimdeki performansımı sorgulayacak ve erkek ça-lışanlar kadar fedakâr olmadığımı düşünecek. Geceleri toplantılara katılamayacağımı, evlenirsem ayrılmak isteyeceğimi, dolayısıyla çok sıcak bakmayacaktır” (K4). Uygulamada çalışan kadın sayısı-nı arttırmanın önemli olduğunu vurgulayan katılımcı: “Daha fazla kadının iş ortamlarında yer alması, kadına yönelik olumsuz algıyı yıkabileceğini düşünüyorum. Kadınların yöneticilik yapamayacağı, duygusal davranabileceği ya da eğer yöneticiyse ‘erkek gibi kadın’ olması gerekliliği algısı değiştirilerek cinsiyet ayrımcılığı ile müca-dele edilebilir” (K5) demiştir. Diğer bir katılımcının cevabı şöyledir: “İşimi daha iyi yapmaya çalışarak. Sergiledikleri davranışlara rağ-men onları umursamayarak. Kişi kendini bilirse ve yaptığı işe gü-venirse bazı aşılamaz olay ve olguları da değiştirebiliyor. İşinde ve karakterinde sağlam bir kadın mücadeleyi her ortamda er ya da geç kazanmayı başaracaktır” (K7). “Elinizden geldiğince durumunuzu, haklılığınızı anlatırsınız fakat anlaşılma, hak verilme ihtimaliniz karşınızdaki idarecinin asıl niyeti ile doğru orantılı” (K10). Diğer bir katılımcı, “Kendimi ifade etmeye çalışıyorum, yöneticiye ulaşmaya çalıştım ulaşamadım. Erkeklerin sesi hep daha gür çıkıyor. Medeni durum da etkili. Bekar ve güçlü durmaya çalışan kadın her zaman dışlanır. Sesimi yükseltmeye çalıştığımda bunu bekar olmamla iliş-kilendirip eğlence malzemesi yaptılar” (K11) demiştir.

Çözüm yolu olarak çok fazla kitlesel bir tepkiden yana olma-yan katılımcılar, durumu kabullenmekte ve bireysel çabaları des-teklemektedir.

Page 133: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ350

3.3. Eksenel Kodlama

Bu bölümde açık kodlama ile elde edilen kavramlar ve alt ka-tegorileri oluşturulmuştur. Böylece çalışmada katılımcıların kendi iş kolunu nerede konumlandırdığı, diğer mesleklere bakış açısı, iş yerindeki ayrımcılığın nedenlerinin nelerle ilişkilendirdiği kavram-sal düzeyde ortaya çıkmaktadır.

Tablo 4: Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Mesleğinin Cinsiyete Göre Ayrıştırma Kriterleri

Kadınlar Görev Almalı Herkes Görev Almalı İkna gücü Yaratıcılık

Estetik algı Eğitimini almış olma

Görsel avantaj Özel yetenek

Duygusallık İşini sevmek

İncelik/zarafet

İletişim kabiliyeti

Katılımcılar halkla ilişkiler ve reklamcılık alanında çalışan-ların ikna gücü, estetik duruş, görsel avantajlar, duygusallık, ince-lik, zarafet, iletişim kabiliyeti gibi özellikler taşımaları gerektiğini vurgulamaktadır. Görüşmelerden elde edilen veriler doğrultusunda meslekte çalışanların özelliklerini kadınlara özgü kavramlarla açık-ladıkları belirlenmektedir. Temel kavramın cinsiyet olgusu içinde “dişillik” olduğu tespit edilmiştir. Bazı meslekler “eril” olarak, erkek-lerin yapması gereken meslekler olarak tanımlanmaktadır. Çalışan-ların görünümleri de eril ve dişil özelliklere göre ifade edilmektedir.

Katılımcılar kendi mesleklerinin kalıp düşünceleri soruldu-ğunda yine dış görünüm ve cinsiyete göre giyim tarzı üzerinden ta-nımlamaktadır. Katılımcılar tarafından halkla ilişkiler ve reklam-cılık alanında çalışan kadınlar dişil, erkekler ise eril görünümlerle konumlandırılmaktadır. Ancak herkesin bu meslekte çalışabileceği-ni belirten katılımcılar ise gerekçelerini, yaratıcılık, eğitim düzeyi, özel yeteneğe sahip olma, işini sevme kriterleri gibi daha genel fak-törlerle ifade etmektedir.

Görüşme sonuçlarında katılımcıların ikili ilişkiler, görevde terfi, yöneticilik yapma, ücretlendirme düzeyi ve kariyer planlama-sı gibi kurumsal iklimde ayrımcılıkla karşılaştıkları belirlenmiştir.

Page 134: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

351

Ayrımcılığın kaynağının ise yine cinsiyet olgusu ile açıkladıkları so-nucu elde edilmiştir. Katılımcılar erkek ya da kadın olmaktan kay-naklanan ayrımcılığın nedenlerini kendilerinin ve toplumun bakış açılarına göre açıklamaktadır.

Tablo 5: İş Yerindeki Ayrımcılığın Nedenleri

Katılımcı Odaklı Toplum OdaklıAnne rolü Anne rolü

Eş rolü Eş rolüHassaslık-Duygusallık Güçlü erkek algısı

Erkeklerdeki özgüven eksikliği Zayıf kadın algısıİş hayatının erkek çalışanların yönetici olması

Erkek dayanışması

Kendilerinin toplumsal cinsiyet algılarının temelde içinde bulundukları toplumsal baskı kaynağı olarak anne ve eş olmanın yüklediği sorumlulukların iş hayatından önce gelmesine, sahip ol-dukları fizyolojik durumlarının, erkeklerin özgüven eksikliğinin kadınların üzerinde baskı olarak yansımasına ve erkek egemen iş hayatında erkekler arasındaki dayanışmaya bağlamaktadır. Dola-yısıyla temelde ayrımcılığın kaynağı cinsiyet olgusu içinde dişil ve eril değişkenlere göre açıklanmaktadır.

Tablo 6: Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığının Etkileri ve Müca-dele Yöntemleri

Mücadele Yöntemleri

Yok saymaMotive olma

Kadın çalışan sayısını arttırmaAyrımcılığı ifade etme

Katılımcılar çalıştıkları ortamda karşılaştıkları cinsiyet ay-rımcılığından kaynaklanan olumsuz şartlarını değiştirme ya da dü-zenlemek amacıyla kullanılabilecek yöntemleri, cinsiyet ayrımcılığı yokmuş gibi davranmak, çalışmaya daha çok motive olarak başarı düzeyini arttırmak, kadın çalışan sayısını arttırarak iş ortamındaki cinsiyet farklılığını aza indirmek, ya da kadınlar düzeyinde yükselt-mek ve son olarak ayrımcılık durumunu yönetimle konuşarak hak-sızlık yapıldığına ikna etmek olarak ifade etmektedir.

Page 135: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ352

3.4. Seçici Kodlama

Seçici kodlamada eksenel kodlamada belirlenen kategoriler ve alt kategoriler birleştirilmekte, temel kavram doğrultusunda top-lumsal etkilere neden olan değişkenler belirlenmektedir. Konunun anlaşılması için çalışmaya yön veren teorik yaklaşımın da öngördü-ğü gibi üst kategoriler ve kodlar şema olarak sunulmaktadır (Kasa-poğlu, 2015: 24).

Eksenel kodlamada elde edilen cinsiyet olgusu “toplumsal cin si yet” bağlamında açıklanmakta, dişil ve erillik değişken olarak katılımcıların meslek tanımlamalarında ve meslek tercihlerinde belirleyici olmaktadır. Katılımcılar iletişim becerisi, estetik algı, görsel avantajlar, duygusallık ve incelik gibi dişil özelliklerden bu mesleklerin kadınlara daha uygun olduğunu düşünmektedir. Diğer bir deyişle halkla ilişkiler ve reklamcılığın kadın mesleği olarak sı-nıflandırıldığını belirtmektedir. Andsager ve Hust’un (2005) çalış-masında da ifade edildiği gibi kozmetik, sivil toplum örgütlerinde ve turizm şirketlerinde çalışanların çalışma gerekçesi onların do-ğasıyla bağdaştırılarak ifade edilmektedir. Yine siyaset, doktorluk, mühendislik gibi mesleklerin kadınlara göre olmamasını ise ben-zer nedenlerle birlikte toplumun kadınlardan farklı beklentilerinin olmasına dayandırılmaktadır. Tıpkı bazı kültürlerde kız ve erkek öğrencilerin yüksek öğrenim tercihleri dikkate alındığında eğitim bilimleri, hukuk, sosyal bilimler, fen bilimleri ve mühendislik gibi dallara dağılımı ile cinsiyetleri arasında korelasyon olması gibi (Bo-ulding vd. akt. Kartari, 122).

Araştırmaya katılanlar toplumun genel kanaatine paralel ola-rak halkla ilişkiler uzmanı, reklam uzmanı gibi mesleklerin toplum-sal cinsiyete göre ayrımını yapmakta, temelde beceri farklılıklarına ve biyolojik determinizme dayandırmaktadır. Bu anlamda çalışma Aldoory ve Toth (2002)’un alanda çalışanların cinsiyet ayrımcılığına maruz kalma nedenleri ile bağdaşmaktadır. Halkla ilişkiler ve rek-lamcılık alanında çalışanların toplumun geri kalanı gibi mesleki ta-nımlamalara gittiği toplumsal cinsiyet algısının şekillendirdiği dişil tanımlamalara gitmesine neden olduğu görülmektedir.

Page 136: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

353

Çalışmada katılımcıların çoğunun toplumsal cinsiyet olgusun-dan kaynaklanan cinsiyet eşitsizliğini farklı boyutlarda ve şekiller-de yaşadığı ve bunu açıkça ifade edebildiği belirlenmiştir. Şekil 1’de eksenel kodlamada elde dilen veriler doğrultusunda iş ortamında toplumsal cinsiyetten kaynaklanan ayrımcılığın nedenleri şemalan-dırılmıştır.

Şekil 1: İş Yerinde Karşılaşılan Ayrımcılığın Toplumsal Cin-siyet Bağlamında Nedenleri

Görüşmeye katılanlar ayrımcılığın nedenlerini de toplumsal cinsiyet olgusu içinde dişil ve eril değişkenlere göre açıklamaktadır. Kadının anne ve eş olarak konumlandırılması, fizyolojik faktörle-rin toplumsal normlara yansıması ayrımcılığın nedeni olarak açık-lanmaktadır. Annelik ve eş rolü meslek seçimlerinde yardımcı ve vasıfsız rollere yerleştirilmelerine neden olmaktadır (Butler, 2014). Fizyolojik olarak güçlü erkek/zayıf kadın algısı iş hayatında erkek-lere avantaj kazandırmaktadır. Ayrıca Aldoory ve Toth’un (2002) araştırmasında olduğu gibi erkeklere yönelik kayırmacılık, sektör-de çalışan sayısı az olsa da erkeklerin kendi aralarında dayanışma yapmaları ayrımcılığa neden olmaktadır. Kadınlar bu denge siste-minde geri planda kalmaktadır.

Page 137: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ354

Kurumsal iklimi açıklamada iş yerinde konuşulan dilin eril olması, kadınların yönetimsel aktivitelerden mahrum bırakılması ve terfide eşitsizlikle karşılaşmaları, ücretlendirmede farklılık gibi göstergeler eşitsizliği ortaya koymakta, önemli ipuçları taşımakta-dır. Katılımcılar alanda çalışan kadınların görevde terfi olanağının, maaşlarının ve yönetici olma olasılıklarının erkeklerden daha dü-şük olduğunu ancak kurum kaynaklarının kullanımında eşit şans-larının olduğunu düşünmektedir. Bu anlamda çalışmada benzer konuda yapılan nicel araştırmalarla paralel sonuçlar ortaya kon-maktadır. Kadın ve erkeklerin gelecekte yönetsel aktiviteleri yerine getirme istekleri (Farmer ve Waugh, 1999; Algren ve Eichorn, 2007) benzerlik taşırken birimde yöneticilik yapma ve terfide erkeklerle eşit şansa sahip olma (Broom, 1982; Grunig ve diğerleri, 1992; Me-yerson ve Fletcher, 2000; Hon vd., 2005) düzeyleri düşüktür. Yine ücret konularında cinsiyetlerine göre farklılıklar taşıdığı yönünde-dir. Bu anlamda da Sha ve Toth (2005)’un araştırma sonuçları ile örtüşmektedir. Görüşmeye katılanların kurum iklimine yansıyan toplumsal cinsiyetten kaynaklanan eşitsizliğe yönelik farkındalık düzeyleri yüksektir. Ancak ortaya koydukları mesleki tanımlama-lardan kendi cinsiyet algılarının da benzerlik taşıdığı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle karşılaştıkları bu ayrımcılıkla baş etme bir tarafa kabullenme eğiliminde olmaları ortaya konan istenme-yen söz konusu durumun devamını sağlamaktadır. Diğer taraftan çalışanlar en fazla ayrımcılığı yok sayma bilişsel davranışı geliştir-mektedir. Toplumsal kabul yerini bireysel kabule bırakmaktadır. Çalışan kadınlar toplumsal düzeyde tepkide bulunmak ya da hu-kuksal dayanaklar bulmak gibi kitlesel ve yasal eğilimlere başvur-mamaktadır. Bunun temel nedenini hukuksal anlamda birtakım haklarından haberdar olmamaları ve işten çıkarılma korkusu ola-rak düşünülmektedir.

Halkla ilişkiler ve reklamcılık alanında çalışanlar arasında toplumsal cinsiyetten kaynaklanan eşitsizlik kurumun kamu ya da özel sektörde faaliyet gösterip göstermemesine bağlı olarak değiş-mektedir; terfi, maaş, yöneticilik yapma fırsatına sahip olma gibi kurum iklimini ve yönetimi kapsayan farklılıkların kamu kurum-larında çok fazla değişmediği belirlenmiştir. Terfide eşit şansları

Page 138: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

355

olduklarını düşünen 4 çalışanın 3’ü, ücretlendirmede eşit şansa sa-hip olduklarını düşünen 4 çalışandan 2’si kamu çalışanıdır.

Sonuç

Halkla ilişkiler mesleği dünyada ve ülkemizde meslek olarak gerçek karşılığını bulamamışken, kadınların mesleki anlamda nere-de olduğu uzun yıllar tartışılmaktadır. Halkla ilişkilerin halk kav-ramından öte ilişki kavramı ile ilgili olumsuz algılar bazı alanlarda mesleğin “kadın” mesleği olarak yorumlanmasını da beraberinde getirmektedir. Mesleğin kendi halkla ilişkilerini yapamaması ne-deniyle insanlarla gerçekleştirilen her türlü iletişim halkla ilişki-ler olarak değerlendirilmektedir. Mesleğin vicdanlı ve naif yanı bu işi kadınların daha iyi yürütülmesini sağlarken, uygulamada güler yüzlü ve dış görünüm olarak bakımlı, düzenli, özenli olmaktan öteye geçilememektedir.

Diğer taraftan kadınların anne rolünün kariyer planlarını ve işe kabul edilme düzeylerini etkilediğini düşünülmektedir. Bu ne-denle kadınlar iş ile aile olma arasında tercih yapmak zorunda bıra-kılmaktadır. Bu ise iş yaşamında çatışma yaşamasına neden olmak-tadır. Çatışmalar mesleki tatminsizlik ve motivasyon düşüklüğü ile sonuçlanmaktadır. Ya da toplum tarafından çalışan kadınlardan iş ve aile yaşamını dengelemesini beklemek yerine aile yaşamına ağır-lık vermesi beklenmektedir.

Sonuç olarak bu çalışmadan elde edilen bulgular ve tartışma kapsamında şu öneriler sıralanabilir:

- Halkla ilişkiler ve reklamcılık çalışanlarının sektördeki sorunlardan biri olan cinsiyet eşitsizliğine uğramaları du-rumunda bunu mobbing davranışı olarak değerlendirerek mobbingin hukuki çerçevesi hakkında bilgi edinmelerini sağlamak için sivil yapılanmalar aracılığı ile hizmet içi eği-timler düzenlenebilir.

- Kadın çalışan sayısı az olan firmalarda cinsiyet dağılımını eşitlemek amacıyla ticari örgütler, sivil toplum kuruluşla-rı ve yerel yönetimler aracılığı ile eğitimler ve mesleki yol

Page 139: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ356

haritaları sunularak işe katılım ve kariyer gelişimleri des-teklenebilir.

- Toplumsal düzeyde cinsiyet eşitliği algısını oluşturmak ve kolektif davranış biçimi olarak benimsenmesini sağlamak amacıyla yerel düzeyde kadın ve erkek gruplarına, ulusal düzeyde ise ilk ve ortaokul öğrencilerine eğitimler verile-bilir.

Kaynakça

Aldoory, L. &Toth, L. (2002). Gender Discrepancies in a Gendered Profession:A Development Theory for Publicrelations, Journal of Public Relations Research, 14(2), 103–126.

Algren, M.&Eichhorn, K. C. (2007). Cognitive Communication Competence with In Public Relations Practitioners: Examining Gender Differen-ces Between Technicians and Managers, Public Relations Review, 33, 77–83.

Andsager, J.L. & Hust, S.J.T. (2005). Differential Gender Orientation in Public Relations: Implications for Careerchoices, Public Relations Re-view, 31, 85–89.

Beauvoir, S. (1993). Kadın “İkinci Cins” III. (Çev. Bertan Onaran), İstan-bul: Payel Yayınları.

Butler, J. (2014). Cinsiyet Belası- Feminizm ve KültürünAltüst Edilmesi. (Çev. Başak Ertür). İstanbul: Metis Yayınları.

Charmaz, K. (1990). ‘Discovering’ Chronicillness: Using Grounded The-ory, Social Science&Medicine, 30 (11), 1161-1172, https://doi.org/10.1016/0277-9536(90)90256-R.

Charmaz, K. (2006). Constructing Grounded Theory: A Practical Guide Through Qualitative Analysis, London: Sage Publications.

Creswell, J. W. (2015). Nitel Araştırma Yöntemleri Beş Yaklaşıma Göre Ni-tel Araştırma ve Araştırma Deseni (Çev.: M., Bütün, Demir, S. B.), Ankara: Siyasal Kitapevi.

Çelik, H & Ekşi, H. (2015). Nitel Desenler: Gömülü Teori, İstanbul: Edam Yayınları.

Dönmezer, S. (1988). Sosyoloji, Ankara: Savaş Yayınları.Ecevit, Y. (1998). Türkiye’de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet

Temelinde Analizi, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, s.267–284.

Page 140: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ŞAH İN, ŞENTÜRK: TÜRK İYE’DE HALKL A İL İŞK İLER VE REKL AMCIL IK AL ANINDA ÇALIŞAN KADINL ARIN İŞ YAŞAMINDA TOPLUMSAL C İNS İYET AYRIMCIL IĞ INA İL İŞK İN BAKIŞ AÇIL ARI

357

Daymon, C. & Holloway I. (2005). Qualitative Research Methods in Pub-lic Relations and Marketing Communications, London and Newyork: Taylor and Francis e-Library.

Farmer, B. & Wautgh, L. (1999). Gender Differences in Public Relations Students’ Career Attitudes: A Benchmark Study, Public Relations Review, 25(2), s.235-249.

Glaser, B.G. (2002). Conceptualization: On Theory and Theorizing Using Grounded Theory, International Journal of Qualitative Methods, 1 (2), s.1-31.

Glaser, B.G. & Strauss, F. (2006, orj 1967). Discovery of Grounded Theory Strategies for Qualitative Research, Chicago: Aldine Publishing Com-pany.

Hon, L.C., Grunig, L.A. & Dozier, D.M. (2005). Halkla İlişkiler ve Kadın: Sorunlar ve Fırsatlar. Halkla İlişkilerde ve İletişim Yönetiminde Mü-kemmellik (Çev.: E., Özsayar), İstanbul: Rota Yayıncılık.

Jones, S. (1985). The Analysis of Depth Interviews, (Eds.: S. Walker), App-lied Qualitative Research (içinde), 56-70. Aldershot (Hants.): Gower.

Kartari, A. (2016). Kültür, Farklılık ve İletişim: Kültürlerarası İletişimin Kavramsal Dayanakları, İstanbul: İletişim Yayınları.

Kasapoğlu, A. (2015). Özne Hayatı Konuşunca Sosyolojide Temellendirilmiş Kuram İncelemeleri, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Kozak, M. (2015). Bilimsel Araştırma: Tasarım, Yazım ve Yayın Teknikleri, Ankara: Detay Yayıncılık.

Marshall, C. & Rossman, G. B. (1995). Designing Qualitative Research, Se-cond Edition, London: Sage Publications.

Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü (Ç. O.Akınhay-D.Kömürcü), Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

Meulenbelt, A. (1987). Feminizm ve Sosyalizm(Çev. Erman Demirci), İstan-bul: Yazın Yayıncılık.

Meyerson, D.E. & Fletcher, J.K. (2000). A Modest Manifesto For Shatte-ring The Glass Ceiling, Harvard Business Review, Jenuary-February, 127-136.

Moya, M., Expósito, F. & Ruiz, J. (2000). Close Relationships, Gender, and Career Salience. Sex Roles, 42: 9-10, 825-846.

Özçatal, Ö. (5-7 Mart 2009). Kadınların İşgücü Piyasasına Katılımın Ve Çalışma Koşullarını Etkileyen Sosyo - Demografik Ve Kültürel Fak-törler, Uluslararası – Disiplinler Arası Kadın Çalışmaları Kongresi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi, 45- 54.

Preston, J.A. (1999). Occupational Gender Segregation Trends and Expla-nations, The Quarterly Review of Economics and Finance, 39, 611-624.

Page 141: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ358

Sha B.-L. & Toth E. L. (2005). Future Professionals’ Perceptions of Work, Life, and Genderissues in Public Relations, Public Relations Review, 31, 93–99.

Strauss, A. & Corbin J. (1990). Basics of Qualitative Research: Grounded Theory, Procedures and Techniques, CA (Newbury Park.): Sage Pub-lications

Strauss A. &Corbin J. (1998). Basics of Qualitative Research Techniques and Procedures for Developing Grounded Theory, Second Edition: Thousand Oaks. Sage Publications

Terzioğlu, F. & Taşkın, L. (2008). Kadının Toplumsal Cinsiyet Rolünün Liderlik Davranışlarına ve Hemşirelik Mesleğine Yansımaları, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 12(2), s.62-67.

Tsetsura, K. (2010). How Female Practitioners in Moscow View Their Pro-fession: A Pilot Study, Public Relations Review, 36, 78–80.

Ürper, O. (2012). Dijital Teknoloji Çağında Reklam Fotoğrafçılığı, İstanbul: Say Yayınları.

Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2005). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yön-temleri, Geliştirilmiş 5. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Page 142: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

ÖzÇalışma, kadın çalışanların düşüncelerini ifade edebilmesi olarak da tanımlanan işgören sesliliğinin psikolojik sermaye ve aidiyet algısı üze-rine etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırmanın evrenini turizm sektöründeki 5 yıldızlı oteller; örnekle-mini de Muğla ve Antalya illerinde faaliyet gösteren 5 yıldızlı otellerde çalışan 90’ı kadın, 103’ü erkek olmak üzere 193 çalışan oluşturmak-tadır. Örnekleme yöntemi olarak tesadüfi örnekleme; veri toplama tekniği olarak anket tekniği tercih edilmiştir. Verilerin analizle ilgili olarak güvenilirlik analizi, açıklayıcı faktör analizi, korelasyon analizi ve regresyon analizi yapılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre; cinsi-yete göre yalnızca işgören sesliliği toplam puanının istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyona sahip olduğu görülmektedir (r=0,15; p<0,05). Negatif önyargılar hem kadınların çalışma verimini düşürmekte hem de buna bağlı olarak örgütün büyümesini etkilemektedir. Bu amaçla kadın çalışanlara sahip işverenlerin, kadınların aidiyet duygusunu ge-liştirmesine, işgören sesliliğinin artmasına ve psikolojik sermayeleri-nin arttırılmasına yardımcı olması gerekmektedir.

Kadın Çalışanların İşgören Sesliliği, Psikolojik Sermaye ve Aidiyet Algısı Üzerine Bir Araştırma: Antalya ve Muğla İlleri Örneği

A Study on The Employee Voice of Women Employees and Their Perception of Psychological Capital and Belonging: The Case of the Cities of Antalya and Muğla

Dr.Öğr. Üyesi Pelin Şahin Yarbağ*

* Beykent Üniversitesi İİBF, [email protected], orcid.org/0000-0003-4494-3572.

359

Başvuru: 10 Ekim 2019 This work is licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License.

Kabul: 15 Kasım 2019 Cite this article as: �ahin Yarba�, P. (2019). Kadın Çalı�anların İ�gören Seslili�i, Psikolojik Sermaye ve Aidiyet Algısı Üzerine Bir Ara�tırma: Antalya ve Mu�la İlleri Örne�i. Kadem Kadın Ara�tırmaları Dergisi, Vol. 5, No. 2: 359-385.DOI: 10.21798/kadem.2020258053

M A K A L E

Page 143: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ360

AbstractThe aim of this study is to investigate the effects of employee voice, which is defined as the ability of female employees to express their thoughts, on their psychological capital and perception of belonging. The universe of the research is 5-star hotels in the tourism sector. The sample consists of 193 employees, 90 of whom are women and 103 of whom are men working in 5-star hotels in Muğla and Antalya. Ran-dom sampling method is preferred as the sampling method, and survey technique is preferred as the data collection technique. For the analysis of the data, reliability analysis, explanatory factor analysis, correlation analysis, and regression analysis are carried out. According to the find-ings of the research, only the total score of employee voice according to gender has a statistically significant correlation (r = 0.15, p <0.05). Negative prejudices not only reduce the working efficiency of women but also affect the growth of the organisation. To this end, employers with female employees should help women to develop a sense of belong-ing, increase employee voice, and increase their psychological capital.

Extended AbstractThe discipline of organizational behavior conducts studies on the im-pact of human psychology on the organization. The main purpose of these studies is to understand employees better. Nowadays, the impor-tance of intellectual capital is understood. Understanding and direct-ing human behavior through the use of psychology has been one of the main objectives of management.Employee voice, psychological capital, and perception of belonging are based in positive psychology. These are important issues related to hu-man psychology and behavior that concern organizations. When an em-ployee expresses his/her opinions, his/her affective or cognitive capital and his/her belonging to the organization, it affects the behavior of all employees.Employee voice means that employees can express themselves; they talk about the work they do or about the organization in general and suggest ideas. To realize this, the organizational climate must support employee voice. Employees should be sufficiently motivated and con-vinced that they will make a difference.Psychological capital consists of an individual’s positive psychological resources, namely hope, optimism, self-efficacy, and endurance. Self-efficacy means being safe in making the necessary efforts to succeed. Optimism means making a positive reference to success. Hope is to be patient with the goals and to direct the paths to the goals in order to be successful. Endurance refers to sustaining or returning to success when

Page 144: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

361

faced with problems and troubles.The perception of belonging is an individual’s feeling of belonging to the environment. The opposite of this situation is exclusion. The perception of belonging makes employees feel motivated by the organization. It makes them more self-sacrificing. They volunteer for jobs other than their own. It means they get through hard times more easily.In the literature, employee voice, psychological capital, and sense of belonging have been examined irrespective of gender, but the aim of this study is to investigate the effects of the employee voice of woman employees on their psychological capital and perception of belonging.The universe of the research is 5-star hotels in the tourism sector. The sample consists of 193 employees, 90 of whom are women and 103 of whom are men working in 5 star hotels in Muğla and Antalya. The random sampling method is preferred as the sampling method, and the survey technique is preferred as the data collection technique. For the analysis of the data, reliability analysis, explanatory factor analysis, correlation analysis, and regression analysis are performed.In the research, questionnaire technique was preferred as the data col-lection technique. The survey consists of three parts. In addition to the demographic items in the first section, 3 different scales are used in the research: one-dimensional Employee Voices Scale consisting of 6 items developed by Van Dyne and LePine (1998), four-dimensional Psy-chological Capital Scale consisting of 24 items developed by Luthans, Youssef and Avolio, (2007) and General Belonging Scale consisting of 12 items developed by Malone, Pillow and Osman (2012).Research Hypotheses:h1: Employee voice according to the gender variable has an effect on the psychological capital and perception of belonging.h2: Employee voice according to the gender variable has an effect on the psychological capital and belonging scales sub-dimensions.h2a: Employee voice has an impact on the dimension of hope and ac-ceptance / rejection of psychological capital.h2b: Employee voice has an impact on the endurance dimension of psy-chological capital and the acceptance / rejection dimensions of the per-ception of belonging.h2c: Employee voice has an impact on the optimism dimension of psy-chological capital and acceptance / rejection dimensions of the percep-tion of belonging.h2d: Employee voice has an effect on the self-efficacy dimension of psy-chological capital and the acceptance / rejection dimensions of the per-ception of belonging.

Page 145: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ362

According to the findings, the h1 hypothesis is partially accepted. The vocalism of women and men only has an effect on psychological capital; the effect on the perception of belonging is not statistically significant. In the analysis of the h2a hypothesis, employee voice has an effect on the dimension of hope and acceptance / rejection of the perception of belonging and psychological capital. The effect on perception of belong-ing was not statistically significant. The h2b, h2c and h2d hypotheses were not accepted because they could not be verified. The effect of em-ployee voice on the dimensions of self-efficacy, endurance, optimism, and acceptance and rejection of belonging on psychological capital is not statistically significant.In this study, male employees tended to demonstrate more employee voice than woman employees. One of the main reasons for this result can be understood as gender-based negative discrimination against women in societies and workplaces. Another factor may be that despite the increased participation of women in the labor force, their concerns remain. When the employee voice of female employees is obstructed, both female employees and employers are negatively affected.According to the study, it was found that the sense of belonging did not differ between the genders. According to this result, female employees, like male employees, have a sense of belonging towards the workplace. This result proves that many socio-cultural factors are merely a bias. For men as well as women, it is important to create a working environ-ment with a democratic and participatory infrastructure that increases welfare.The main objective of organizations is to increase productivity. The main source of productivity is the human mind. While waiting for the employees to work with the power of mind rather than the labor power, it is the primary duty of the enterprises to provide the environment they need. An environment should be created in which employees can express their thoughts, whether they are women or men, nurture their psychological capital, and feel that they belong to the organization.

Anahtar kelimeler: Kadın, işgören sesliliği, psikolojik sermaye, aidi-yet algısı.Keywords: Women, employee voice, psychological capital, perception of belonging

1. Giriş

Çalışmamızda amaç, kadın çalışanların kendilerinin de bir parçası olduğu örgütte çalışma verimlerini etkileyen 3 temel un-

Page 146: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

363

sur olan seslilik, psikolojik sermaye ve aidiyet duygusu üzerine araştırma yapmaktır. Araştırmada özellikle kadın çalışanların, işgören sesliliğinin psikolojik sermaye ve aidiyet algısı üzerine olumlu veya olumsuz etkileri olup olmadığını ortaya koymak he-deflenmiştir.

İşgören sesliliği, çalışanların duygu ve düşüncelerini ifade etme eğilimini gösteren bir araçtır. Örgütlerde, modern yönetim dü-şüncesinin temel ilkelerinden birisi olan katılımcılığın ne boyutta olduğunu da göstermesi açısından önemlidir. Zira günümüzde ör-gütler, verimliliğin temel kaynağının, insan zihninin sonsuz yarat-ma gücü olduğunu kabul etmişlerdir. Buradan hareketle işgörenin işletmeye yapacağı katkının en başta duygu ve düşüncelerini ifade ederek, işin gelişmesini sağlamak olduğu bilinmektedir. Eğer işgö-ren sesliliği için ihtiyaç duyulan demokratik, katılımcı ve gelişmeye açık bir ortam yaratılmazsa bu kuşkusuz çalışanları sessizliğe ve verimsizliğe itecektir. Kadınlar için durumu bir adım daha ileri gö-türmek, çalışma hayatında var olma ve ayakta kalma savaşı veren kadınların erkeklerden daha fazla işgören sesliliği konusunda des-teklenmeleri gerekmektedir.

Psikolojik sermaye ise bir bireyin pozitif psikolojik kaynak-larından, yani umut, iyimserlik, öz yeterlilik ve dayanıklılıktan oluşmaktadır. Çalışan kadınların, işte ve evde zaman zaman birçok rol üstlenmesi sağlık sorunlarına, strese, kaygıya ve diğer olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen psikolojik sermayenin dayandırıldığı kaynaklara sahip kadınların çalışma hayatına katkısı her geçen yıl artmaktadır.

Aidiyet algısı, içinde bulunulan ortamın bir parçası olduğunu hissetme halidir. Günümüz işletmeleri çalışanlardan, ben duygu-sundan sıyrılarak biz duygusuna sahip olmalarını beklemektedir. Kadın çalışanlar sahip oldukları birçok kimlik ve toplumsal role rağmen (anne, eş, evlat, iş kadını… gibi) işletmelerde aidiyet soru-nu yaşamamaktadır. Çalışırken kendilerini işletmenin bir parçası olarak görmelerini engelleyecek herhangi bir etki ile karşılaşmadık-ları sürece erkek çalışanlar kadar aidiyet algısına sahip olduklarını söylemek mümkündür.

Page 147: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ364

2. Literatür Taraması ve Kavramsal Çerçeve

Araştırmanın teorik çerçevesini işgören sesliliği, psikolojik sermaye ve aidiyet algısı oluşturmaktadır. Bu bağlamda üç kav-rama ilişkin literatür taraması sunulmaktadır. Geçmişte işgören sesliliği ile ilgili olarak Morrison (2014) motivasyon üzerine; Detert ve Edmondson (2011) ses fırsatı üzerine; Fapohunda (2016) kadın çalışanların örgütlerdeki çeşitlilik deneyimleri üzerine; Van Dyne-Linn, AngSoon, ve BoteroIsabel (2003) ise pozitif psikoloji çerçeve-sinde araştırmalar yapmıştır. Psikolojik sermaye ile ilgili olarak ise Chawla ve Sharma (2019) pozitif psikolojiden gelen kökler üzerine; Taylor (2002) kadınların yıpratılmasının örgütte yarattığı kayıplar üzerine; Diener vd. (1999) bilişsel bileşenlerin, bireylerin hayatları-nı nasıl algıladıkları üzerine, Tuğsal (2018a) kadınların girişimcilik faaliyetlerini gerçekleştirememe sebepleri üzerine; Luthans (2002) ise kadın çalışanların öz yeterliliğinin psikolojik sermayeye etkisi üzerine araştırmalar yapmıştır. Aidiyet algısı üzerine yapılan araş-tırmalarda ise; Baumeister ve Leary (1995) aidiyetin temel bir insan motivasyonu olması üzerine, Stamper vd. (2009) aidiyet algısı yük-sek bireylerin, örgüte faydaları üzerine, Rainey vd. (2018) özellikle kadınların aidiyet algısının, akran ilişkilerinin ve akran desteğinin varlığından etkilenmesi üzerine; Özbilgin ve Woodward (2004) cin-siyet eşitsizliği üzerine, May (2011) aidiyetin, mutlaka kimlik kay-gılarına bağlı olması üzerine, Stead (2015) ise cinsiyetçi tutumların aile ve aile dışı işletmelerde art arda uygulamalarla ortaya çıkması üzerine araştırmalar yapmıştır.

2.1. İşgören Sesliliği

Çalışan sesliliğinin başlangıç koşulu, çalışanın bir sorun veya fırsattan haberdar olup olmadığını, önemli bir fikri, endişesi veya perspektifi olduğunu belirtmesidir. Yani, çalışanın söyleyebileceği bir şeylerin olmasıdır (Morrison, 2014: 173-197). Durumun böyle olduğu varsayıldığında çalışan sesliliği, Detert ve Edmondson’a (2011) göre, gizli bir ses bölümü veya gizli bir ses fırsatı olarak daha doğru bir şekilde ifade edilmektedir (Detert ve Edmondson, 2011: 88). Konuşma potansiyeli olduğunda gizli bir ses fırsatı or-

Page 148: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

365

taya çıkar. Eğer yeterince motive olmuş ve bu fırsatı değerlendir-mek istiyorsa, çalışan sese katılmayı seçebilir (Morrison, 2014: 173-197). Çalışanın proaktif davranarak problemleri erken teşhis ederek en kısa zamanda müdahalesini sağlayan bir davranış olan işgören sesliliği davranışı çalışanların inisiyatif kullanmasını teş-vik etmektedir. Ayrıca işgören sesliliği davranışının ortaya çıkması için örgütte bunu kolaylaştıracak ya da teşvik edecek bir psikolojik rahatlık ikliminin de bulunması gerekmektedir (Arslan ve Yener, 2016: 173-191).

Çalışan sesliliği; ilgili literatürde çoğunlukla, iş gücünde cinsi-yet farklılığına dikkat edilmeyen, genel bir fikir olarak incelenmiştir. Küreselleşme ile birlikte kurumlar, çalışanlarının yüksek verimlilik için inisiyatif ve sorumluluk almasını, müşteri beklentilerini kar-şılamasını ve rekabetçi bir pazarda başarılı olmasını beklemekte-dir. Ancak kadın çalışanların örgütlerdeki çeşitlilik deneyimlerinin bariz önemine rağmen, araştırmalarda sıklıkla ihmal edilmektedir (Fapohunda, 2016: 55-66). Liderlik pozisyonu uzun zamandan beri erkek bir alan olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, kadın-lar etkinliklerini kanıtlamış ve kuruluşlarda liderlik pozisyonlarına girmeye başlamıştır. Nitekim, üst düzey yönetim ekiplerinde ka-dınların yüzdesi, küresel olarak 2017’de %25’e ulaşmış, 2015’ten bu yana %3’lük bir artış göstermiştir (Tabassum ve Thompson, 2018: 1-6). İş yerinde kadınların liderlik tarzı benzersizdir ve erkeklerin liderliğinden farklıdır. Kadınlar, hâkimiyet uygulamak, statülerini korumak ve somut sonuçlar elde etmek için, dili kullanma yolunu seçerken, diyalog ve ilişkiler kurarak sosyal bağlantıları geliştirme eğilimindedir (Tabassum ve Thompson, 2018: 1-6). Bununla birlik-te, kadınların iş gücüne katılımındaki sürekli yükselişe bağlı ola-rak, yapılan çalışmalarda kadınların kaygıları da araştırılmıştır. Kadınlar, erkeklerden daha fazla kişisel şüphe, potansiyel ve en-telektüel yeterlilik hakkında kaygılar barındırmaktadır (Fapohun-da, 2016: 55-66). Çeşitli sistemler, çalışanlara seslerini açıkça ifade etme imkânı vermektedir. Bunlardan bazıları yasal düzenlemeler, sendikalar ve belirli cinsiyet ve insan hakları organizasyonlarını içermektedir.

Page 149: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ366

İşgören sessizliği bağlamında değerlendirilen işgören sesliliği davranışı pozitif psikoloji çerçevesinde çalışanların yaşamlarından memnuniyet duymalarını ve iyi oluşlarını olumlu yönde etkilemek-tedir (Linn, Soon ve Isabel, 2003: 1367). Yetenekli insan sayısının yeterli olmayışı, organizasyonların kadınları iş gücüne çekme, iler-letme ve ellerinde tutmanın önemini anlamalarına neden olmuştur. Ayrıca, cinsiyet çeşitliliğinin, iyi yönetildiği takdirde performansı arttırmada payı olacağı yönünde artan bir farkındalık vardır (Koc-han, Bezrukova, Ely, Jackson, Joshi ve Jehn, 2003: 3-21). Bilgi ve bilgi güdümlü bir ekonomide organizasyonlar, insan sermayesinin rekabet avantajı kazandırmasının ve bunu sürdürülebilir kılma-sının farkındadır. Çalışanlar, kuruluşlardan onların refahlarını desteklemekte aktif bir rol oynamalarını beklemektedir ve bu da kuruluşların çekici işveren pozisyonlarını güçlendirmektedir. Li-derlerin ve yöneticilerin işgören sesliliğini ortaya çıkaracak psiko-lojik rahatlık iklimini sağlaması sonucunda çalışanların kendilerini işletmenin bir parçası olarak hissederek fedakârlık yapacakları, gönüllü olarak diğerlerinden daha fazla sorumluluk üstlenecekleri ve kendilerini işletmeyle özdeşleştirerek aidiyet duyacakları iddia edilmektedir (Yener, 2017: 8).

2.2. Psikolojik Sermaye

İnsan psikolojisinin yaşamın her alanına olduğu gibi iş ha-yatına da etkisi vardır. Olumlu psikolojik duygu ve düşüncelerin, işletmeye pozitif yansımalarının olacağı gibi olumsuz duygu ve dü-şüncelerin de negatif yansımaları olmaktadır. Sübjektif iyi olma, insanların yaşamlarını etkileyen ve bilişsel bileşenler açısından na-sıl değerlendirdiğini ifade eder. Duygusal bileşen, bir bireyin yaşa-mındaki anlık olaylar, yaşadığı duygular ve deneyim ile ilişkilidir. Bilişsel bileşen, bireylerin hayatlarını nasıl algıladıkları ve şu anki durumları ile kendileri için ideal olduğunu düşündükleri durum-lar arasındaki uyuşmazlıktan bahseden yaşam tatminidir (Diener, Suh, Lucas ve Smith, 1999: 276–302).

Olumlu örgütsel davranış alanındaki köklere uzanan psikolo-jik sermaye, bir bireyin pozitif psikolojik kaynaklarından, yani umut,

Page 150: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

367

iyimserlik, öz yeterlilik ve dayanıklılıktan oluşur. Refahı geliştirmek için doğal bir yeteneğe işaret eden psikolojik sermaye, bireyin pozitif psikolojik gelişim durumu ile karakterize edilen: (i) zorlu görevlerde başarılı olmak için gerekli çabayı gösterme ve bu konuda çaba sarf etme konusunda güvende olma (öz yeterlilik); (ii) şimdi ve gelecekte başarılı olma konusunda olumlu bir atıf yapma (iyimserlik); (iii) he-deflere doğru sebat etmek ve gerektiğinde başarılı olmak için yolları hedeflere yönlendirme (umut); (iv) sorunlar ve sıkıntılarla karşılaştı-ğında, başarıya ulaşmak için sürdürme veya geri dönme (dayanıklı-lık) (Chawla ve Sharma, 2019: 1-15) nitelikleri olarak sıralanmıştır.

Psikolojik sermaye üzerine yapılan çalışmalarda elde edilen bulgulara göre çalışanların bireysel gelişimlerine katkı sağlanması ile çalışma hayatlarının daha olumlu bir şekilde etkilendiği görül-müştür (Erkuş ve Fındıklı, 2013: 315). Psikolojik sermayenin dört boyutundan her biri (umut, öz yeterlilik, dayanıklılık ve iyimserlik), bir kadın yöneticinin işteki ve stres yönetimindeki zorlukların üs-tesinden gelmesinde yardımcı olma potansiyeline sahiptir. Umut, hedeflere ulaşmak için alternatif yollar bulma iradesini ifade et-mektedir. Umut sahibi kadınlar, bir kadının meslek hayatında yer alan kariyer yollarının sürekli yeniden yönlendirilmesi durumunda başarılı olmayı bekleyebilirler. Öz yeterlilik, zorlu durumların üste-sinden gelmek için kişinin kendi yeteneğine olan güven ve inançtır. Kadınların, çalışma çabaları ve gerçekleştirme yetenekleri hakkın-daki toplumsal kuşkuları göz önünde bulundurarak, iş yerine ge-tirdikleri beceriler, yetenekler ve bilgiler konusunda kendilerine güven duymaları çok önemlidir. Dayanıklılık, olumsuz koşullar-dan, başarısızlıktan ve çatışmadan geri dönme kapasitesidir. Bir iş yerinde kadınların karşılaştığı ortak sorunlar (cinsiyet ayrımı ve başarılarının liyakat dışı faktörlere dayandırılması gibi) göz önü-ne alındığında, dayanıklılık bir kadının kariyerinde pes etmeden ilerlemek için önemli bir dayanaktır. Son olarak, iyimserlik, olumlu olayları içsel ve kalıcı sebeplere, olumsuz olayları da geçici ve harici durumlara bağlayabilme yeteneğidir. Çalışan kadınlarda iyimser-lik, şirketlerinde karşılaştıkları olumsuz durumlarda önemli bir rol oynamaktadır.

Page 151: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ368

Çalışan kadınların, olumsuz duygu deneyimlerini azaltarak ve refahlarını arttırarak psikolojik sermayelerinin geliştirilmesi sağlanabilir. Psikolojik sermayesi güçlü olan bir kadın çalışanın iş hayatına yönelik öz yeterliliği güçlenmekte, umudu artmakta, iyim-serlik davranışı gelişmekte ve dayanıklılığı artmaktadır (Luthans, 2002: 57-59). Bunun tam tersi de mümkündür. Çalışan kadınlar, işte ve evde zaman zaman birçok rol oynarken, sağlık sorunlarına, strese, kaygıya ve diğer olumsuz sonuçlara maruz kalabilmektedir-ler (Gjerdingen, McGovern, Bekker, Lundberg ve Willemsen 2001: 1-20). Bu olumsuz durumlar psikolojik sermayenin gelişmesini en-gellemektedir. Tuğsal (2018a) kadınların girişimcilik faaliyetlerini gerçekleştirememe sebeplerini mali güvensizlik, finansman bulma zorluğu, stres ve risk içermesi olarak ifade etmektedir. Kadın iş-sizliğinin azaltılması ve kadın girişimciliğinin geliştirilmesi için; kadınların iş hayatında cinsiyet eşitsizliğine maruz kalmalarının engellenmesi gerektiğini; onlara mali güvence verilmesini ve giri-şimcilik için finansman desteği sağlanmasını önermektedir (Tuğsal, 2018a: 402-413).

2.3. Aidiyet Algısı

Aidiyet, kişiler arası ilişkilerde olumlu ve istikrarlı ilişkiler kurma ve sürdürme, sosyal olarak bağlı hissetme ihtiyacı ve temel bir insan motivasyonudur (Baumeister ve Leary, 1995: 497–529). Aidiyet algısı yüksek bireylerin, örgüte yönelik fazladan sorumlu-lukları kabul etme, diğer örgüt üyelerine yardım edebilmek için çeşitli görevleri ifa etme ve iş süreçlerinin gelişimi için birtakım önerilerde bulunma gibi belirli faaliyetleri gerçekleştireceği ifade edilmektedir (Stamper, Masterson ve Knapp, 2009: 303-328). “Ait Olma”, bir grubun parçası olma hissi veya deneyimi anlamına ge-lirken “ötekilik”, bir gruptan dışlanan yabancı biri olma hissi veya deneyimi demektir (Özbilgin ve Woodward, 2004: 668-688). Aidiyet duygusu, sadece duygusal bir yatırımdan yoksun bir birleşme, me-kanik bir işlem değildir. Aksine, ait olma bireysel aracı, kendine ait bir yatırımı ve ait olmaya layık olduğu şekilde çalışmayı içermek-tedir (May, 2011: 363–378.). Bu nedenle ait olma, mutlaka kimlik kaygılarına bağlıdır.

Page 152: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

369

Aidiyet algısını arttıracak önemli bir unsur örgütlerdeki bi-çimsel olmayan yapının güçlü olmasıdır. Sosyal birliktelikler ve iş arkadaşlıkları, biçimsel olmayan yapının güçlenmesini sağlayarak içinde bulunulan ortama olan aidiyeti arttırır. Akran etkileşimle-ri ve kişiler arası ilişkiler, aidiyet duygusu üzerinde önemli etkiye sahiptir ve genellikle aidiyet duygusu için en kritik faktör olarak görülmektedir. Özellikle kadınlar, genel olarak akran ilişkilerinin ve akran desteğinin varlığından oldukça etkilenmektedir (Rainey, Dancy, Mickelson, Stearns ve Moller, 2018: 1-14).

Aidiyet kavramı, istihdamdaki cinsiyet eşitsizliğinin bazı ince ve somut olmayan yönlerini analiz etmek için yararlı bir çerçeve sunmaktadır. Ayrıca kadınların girişimci olarak belirlenmesi de da-hil olmak üzere, kadın girişimcilerin örgütlerinde merkezi öneme sahiptir. Önemine rağmen aidiyet kavramı, girişimcilik literatürün-de çok az ilgi görmüştür (Stead, 2015: 1-17). Aidiyet tartışmaları büyük ölçüde, kadın ve erkeklerin bir işletmenin parçası olmak için ya da bir iş kurma gibi veya daha geniş iş dünyasının bir parça-sı olmak için katıldığı süreçlere odaklanmıştır (Stead, 2015: 1-17). Tuğsal (2018b) girişimcilik üzerine yaptığı araştırmada, kadınların belirsizliğe karşı tolerans gösterme özelliklerinin erkeklerden daha yüksek düzeyde olduğunu ifade etmektedir (Tuğsal, 2018b: 947-961). Girişimcilikte başarı kriterlerinin en önemlisi belirsizlikle mücadele edebilmektir. Bu noktada kadınların en az erkekler kadar mücadeleci olduğu söylenebilmektedir.

Kadınların girişimci olarak tanımlanması kısıtlanırsa, bir işlet meye veya girişimci topluluğa ait olma yetenekleri tehlikeye gi-rebilir. Cinsiyetçi tutumların - “dişil ve eril klişelerin cinsiyetlendi-rilmiş karakterizasyonlarına iliştirilen değerlerin” - aile ve aile dışı işletmelerde art arda uygulamalarla ortaya çıktığı gösterilmekte-dir. Burada erkekler doğal rakip olarak görülmekte; kadınlar işe gi-rerken, öncelikli olarak eve ait olarak değerlendirilmektedir (Stead, 2015: 1-17). Bu kadınların sahip olduğu aidiyet hissinden ziyade toplumun kadınların ait olduğu yer konusundaki bakış açılarından kaynaklanmaktadır.

Page 153: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ370

3. Yöntem ve Bulgular

Araştırmanın bu kısmında; araştırmanın evreni ve örneklem, veri toplama tekniği ve örnekleme yöntemi, araştırmanın kısıtları, araştırmanın modeli ve araştırma verilerinin analizi sunulmaktadır.

3.1. Evren ve Örneklem

Araştırma evreni turizm sektöründe, Muğla ve Antalya illerin-de faaliyet gösteren 5 yıldızlı otel çalışanlarıdır. Araştırmanın ör-neklemini üçü Muğla ve üçü Antalya illerinde faaliyet gösteren 5 yıl-dızlı altı otelin çalışanlarından 90’ı kadın, 103’ü erkek olmak üzere 193 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırma otellerin tam zamanlı ve kadrolu çalışanlarının tümünün katılımıyla yapıldığı için örneklem yeterliliği koşulunu sağladığı düşünülmektedir. Bununla birlikte; örneklem yeterliliği ile ilgili istatistiksel olarak da KMO örneklem yeterliliği testi yapılmış ve anlamlı bulunmuştur (KMO>0,80). Ör-nekleme yöntemi olarak tesadüfi örnekleme tekniği tercih edilmiştir.

3.2. Veri Toplama Aracı

Araştırmada veri toplama tekniği olarak anket tekniği tercih edilmiştir. Anket üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde yer alan demografik maddelere ilave olarak; Van Dyne ve LePine (1998) ta-rafından literatüre kazandırılmış olan 6 maddeden oluşan tek bo-yutlu İşgören Sesliliği Ölçeği’nin (İSÖ) Arslan ve Yener’in (2016) Türkçe geçerlik ve güvenirliği test edilmiş ölçeği ile; Luthans, Yo-ussef ve Avolio (2007) tarafından literatüre kazandırılmış olan 24 maddeden oluşan dört boyutlu Psikolojik Sermaye Ölçeği’nin, Erk-men ve Esen (2013)’in Türkçe geçerlik ve güvenirliği test edilmiş ölçeği ile; Malone, Pillow ve Osman (2012) tarafından geliştirilen ve 12 maddeden oluşan Genel Aidiyet Ölçeği (GAÖ)’nin Duru (2015) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirliği test edilmiş Aidiyet Algısı Ölçeği’nden yararlanılmıştır. Ölçekler 5’li likert tipi (1-Kesinlikle Katılmıyorum – 5-Kesinlikle Katılıyorum) skalaya sahiptir. Araştır-ma verilerinin analizi için SPSS 20.0 yazılımıyla güvenilirlik anali-zi, açıklayıcı faktör analizi, korelasyon analizi ve regresyon analizi

Page 154: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

371

yapılmıştır. Açıklayıcı faktör analizinde varimax çoklu döndürme tekniği ve temel bileşenler analizi tercih edilmiştir.

3.3. Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmanın kısıtlarının araştırmacı ve uygulayıcılara öne-rilerin sunulmasında fayda görülmektedir. Araştırmanın ilk kısı-tı; araştırmanın turizm sektöründeki çalışanlarla sınırlı olmasıdır. İkinci kısıt ise örneklemin Antalya ve Muğla illerinden seçilmiş ol-masıdır. Araştırma bulgularının genellenebilmesi için farklı illerde ve farklı sektörlerde yapılan araştırmalarla desteklenmesi gerektiği önerilmektedir. Özellikle otokratik yönetim tarzının baskın olduğu düşünülen kamu sektöründe kadın çalışanların; işgören sesliliği ile psikolojik sermaye ilişkisinin araştırılmasının da literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

3.4. Araştırmanın Modeli

Araştırmanın modeline ilişkin şekil aşağıda Şekil-1’de sunul-maktadır. Teorik çerçeve doğrultusunda işgören sesliliğinin psikolojik sermaye ve aidiyet algısı üzerinde etkisi olacağı ileri sürülmektedir.

Şekil 1. Araştırmanın Modeli

Psikolojik Sermaye

Umut yimserlik

Dayan kl l k Öz yeterlilik

gören Seslili i

Aidiyet Alg s

Aidiyet Kabul Aidiyet Red

H1 H2

Page 155: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ372

Teorik çerçeve doğrultusunda, araştırma modeli dikkate alı-

narak araştırmanın hipotezleri şu şekilde oluşturulmuştur:

h1: Cinsiyet değişkenine göre işgören sesliliğinin psikolojik

sermaye ve aidiyet algısı üzerinde etkisi vardır.

h2: Cinsiyet değişkenine göre işgören sesliliğinin psikolojik

sermaye ve aidiyet ölçekleri alt boyutları üzerinde etkisi vardır.

h2a: İşgören sesliliğinin psikolojik sermayenin umut boyutu ve

aidiyet algısının kabul/ret boyutları üzerinde etkisi vardır.

h2b: İşgören sesliliğinin psikolojik sermayenin dayanıklılık bo-

yutu ve aidiyet algısının kabul/ret boyutları üzerinde etkisi vardır.

h2c: İşgören sesliliğinin psikolojik sermayenin iyimserlik bo-

yutu ve aidiyet algısının kabul/ret boyutları üzerinde etkisi vardır.

h2d: İşgören sesliliğinin psikolojik sermayenin öz yeterlilik bo-

yutu ve aidiyet algısının kabul/ret boyutları üzerinde etkisi vardır.

Tablo 1’de çalışmaya katılan çalışanlara ait demografik veri-

ler yer almaktadır. Bu veriler incelendiğinde; katılımcıların %36,8’i

18-29 yaş, %38,9’u 30-39 yaş, %16,12’si 40-49 yaş ve %8,3’ü 50 ve

üzeri yaş aralığındadır. Katılımcıların %46,6’sı kadınlardan ve

%53,4’ü erkeklerden oluşmaktadır. Evli olanlar %48,7 iken bekâr

olanlar %51,3’tür. Katılımcıların büyük çoğunluğu üniversite me-

zunu ve hatta lisansüstü eğitim almış kişilerden oluşmaktadır.

Lisansüstü mezunlar %63,7, üniversite mezunları %32,1 ve lise

mezunları %4,1’dir. Katılımcılar gelirlerine göre incelendiğinde;

%20,7’si 0-2000tl arası, %18,7’si 2001-3500 tl, %25,9’u 3501-5000tl

arası, %29’u 5001-10.000tl arası, %5,7’si 10.000tl ve üzeri gelire sa-

hiptir.

Page 156: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

373

Tablo 1: Katılımcılara ait sosyo-demografik bilgiler

N %

Yaş

18-29 71 36,8

30-39 75 38,9

40-49 31 16,1

50 ve üzeri 16 8,3

CinsiyetKadın 90 46,6

Erkek 103 53,4

Medeni durumEvli 94 48,7

Bekâr 95 51,3

Eğitim

Lise 8 4,1

Üniversite 62 32,1

Lisansüstü 123 63,7

Gelir

0-2000tl 40 20,7

2001-3500tl 36 18,7

3501-5000tl 50 25,9

5001-10.000tl 56 29,0

10.001tl ve üzeri 11 5,7

Toplam 193

3.5. Araştırma Verilerinin Analizi

İşgören sesliliği ölçeğine ait güvenirlik analizi sonuçlarına göre ölçeğin Cronbachalpha değeri 0,887 olarak bulunmuştur ve buna göre ölçek yüksek derecede güvenilir olarak kabul edilmek-tedir.

Tablo 2’de işgören sesliliği ölçeğine ait faktör analizi sonuç-ları yer almaktadır. Faktör analizinin gerçekleştirilmesinden önce Bartlett testi uygulanarak ölçeğin küresellik kriterlerini karşıla-yıp karşılamadığı incelenmiştir. Yapılan Bartlett testi sonucunda (p=0,000<0,05) faktör analizine alınan değişkenler arasında ilişki olduğu görülmektedir. KMO testi sonucunda ise (KMO=0,857>0,60) örnek büyüklüğünün faktör analizi uygulanması için yeterli olduğu tespit edilmiştir. Tablo 2 incelendiğinde işgören sesliliğini etkileyen değişkenlerin faktör analizi sonucuna göre tek faktörle ele alınabil-

Page 157: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ374

diği görülmektedir (Eigenvalues>1 olan bir tane faktör belirlenmiş-tir).

Tablo 2: İşgören sesliliği AFA tablosu

BileşenBaşlangıç Özdeğerleri

Yüklerin Karelerinin Döndürülmüş Toplamları

Toplam % Varyans%

KümülatifToplam % Varyans

%Kümülatif

1 3,855 64,250 64,250 3,855 64,250 64,250

KMO: ,857 DF:15, X2: 628,374 P<0,000

Tablo 3’te psikolojik sermaye ölçeğine ait güvenirlik analizi so-nuçları yer almaktadır. Ölçeğin toplam Cronbachalpha değeri 0.91 olarak bulunmuştur ve buna göre ölçek yüksek derecede güvenilir olarak kabul edilmektedir.

Tablo 3: Psikolojik Sermaye Güvenirlik Analizi

Madde sayısı Cronbachalpha değeri

Genel ölçek toplamı 23 0,91

Öz yeterlilik 6 0,75

Psikolojik dayanıklılık 5 0,67

Umut 6 0,79

İyimserlik 6 0,63

Tablo 4’te psikolojik sermaye ölçeğine ait faktör analizi sonuç-ları yer almaktadır. Bartlett testi sonucunda (p=0,000<0,05) faktör analizine alınan değişkenler arasında ilişki olduğu görülmektedir. KMO testi sonucunda ise (KMO=0,876) örnek büyüklüğünün fak-tör analizi uygulanması için yeterli olduğu tespit edilmiştir. Tablo 4 incelendiğinde psikolojik sermaye ölçeğinin beş faktörle ele alı-nabildiği görülmektedir (Eigenvalues>1 olan beş tane faktör belir-lenmiştir). Psikoloji sermaye ölçeğinde düşük güvenilirlik ve düşük faktör yükünden ötürü ‘Genellikle, işimdeki stresli şeyleri sakin bir şekilde hallederim’ maddesi değerlendirme dış bırakılmıştır. Ayrıca 13, 16 ve 20. sorular ters çevrilmiştir.

Page 158: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

375

Tablo 4: Psikolojik Sermaye AFA Tablosu

BileşenBaşlangıç Özdeğerleri

Yüklerin Karelerinin Döndürülmüş Toplamları

Toplam % Varyans%

KümülatifToplam % Varyans

%Kümülatif

1 8,679 37,734 37,734 4,776 20,765 20,765

2 2,282 9,923 47,658 3,870 16,824 37,589

3 1,803 7,840 55,498 3,011 13,090 50,680

4 1,185 5,152 60,650 2,167 9,422 60,101

5 1,045 4,543 65,193 1,171 5,091 65,193

KMO: ,876 DF:15, X2: 725,678 P<0,000

Tablo 5’te genel aidiyet ölçeğine ait güvenirlik analizi sonuçla-rı yer almaktadır. Ölçeğin toplam Cronbachalpha değeri 0.36 olarak bulunmuştur. Ancak alt boyutlar ayrı ayrı ele alındığında aidiyet kabul: 0.84 ve aidiyet ret: 0.91 olarak bulunmuştur.

Tablo 5: Genel Aidiyet Ölçeği Alt Boyutlarına İlişkin Güve-nirlik Analizi Tablosu

Soru Sayısı Cronbach’s AlphaÖlçek Genel 12 ,36Aidiyet Kabul 6 ,84

Aidiyet Ret 6 ,91

Tablo 6’da genel aidiyet ölçeğine ait faktör analizi sonuçla-rı yer almaktadır. Bartlett testi sonucunda (p=0,000<0,05) faktör analizine alınan değişkenler arasında ilişki olduğu görülmektedir. KMO testi sonucunda ise (KMO= 0,895) örnek büyüklüğünün fak-tör analizi uygulanması için yeterli olduğu tespit edilmiştir. Tablo 6 incelendiğinde genelde aidiyet ölçeğinin iki faktörle ele alınabildiği görülmektedir (Eigenvalues>1 olan iki tane faktör belirlenmiştir).

Page 159: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ376

Tablo 6: Genel Aidiyet Ölçeği AFA Tablosu

BileşenBaşlangıç Özdeğerleri

Yüklerin Karelerinin Döndürülmüş Toplamları

Toplam%

Varyans%

KümülatifToplam

% Varyans

%Kümülatif

1 6,321 52,672 52,672 4,383 36,526 36,5262 1,503 12,528 65,200 3,441 28,674 65,200

KMO: ,895 DF: 66 X2: 1504,828 P<0,000.

Tablo 7’de, katılımcıların ölçeklere verdikleri cevapların cin-siyete göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Buna göre psikolojik sermaye ölçeği ve alt boyutları, aidiyet ölçeği ve alt bo-yutları cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gös-termemektedir. Ancak işgören sesliliği ölçeği cinsiyete göre istatis-tiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0,05). Erkek çalışanların işgören sesliliği ortalaması 3,89 ile 3,60 olan kadınların ortalamasından daha fazladır.

Tablo 7: Cinsiyet ile Ölçek Alt Boyutları Arasındaki İlişki

Cinsiyet N Ort±std t p

Öz yeterlilikKadın 90 3,88±,73

,445 ,657Erkek 103 3,84±,70

Psikolojik dayanıklılıkKadın 89 3,85±,75

-,620 ,536Erkek 103 3,92±,64

UmutKadın 89 3,76±,73

-1,032 ,303Erkek 103 3,87±,71

İyimserlikKadın 90 3,63±,63

-,230 ,818Erkek 103 3,65±,57

Psikolojik sermaye Toplam

Kadın 90 3,79±,63-,322 ,748

Erkek 103 3,81±,58

Aidiyet kabulKadın 90 4,09±,79

,202 ,840Erkek 103 4,07±,73

Aidiyet retKadın 90 1,77±,98

,008 ,994Erkek 103 1,77±,91

Aidiyet toplamKadın 90 2,93±,35

,241 ,809Erkek 103 2,92±,40

İşgören sesliliği toplamKadın 89 3,60±,96

,445 ,028Erkek 103 3,89±,88

Test: t-test, p<0,05

Page 160: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

377

Çalışmada işgören sesliliği ölçeğinin psikolojik sermaye ve aidiyet ölçekleri tarafından açıklayıp açıklamadığı araştırılmıştır. Tablo 8’de görüldüğü üzere kurulan model, işgören sesliliğini erkek-lerde %31 oranında, kadınlarda ise %23 oranında açıklama gücüne sahiptir.

Tablo 8: Cinsiyet Değişkenine Göre İşgören Sesliliğinin Psi-kolojik Sermaye ve Aidiyet Ölçekleri Arasındaki Regresyon Analizi

CinsiyetR R2

Düzeltilmiş R2

Değişim İstatistikleri

ModelR2

Değişimif p

Kadın 1 ,480a ,230 ,213 ,310 13,014 ,000b

Erkek 1 ,557a ,310 ,296 ,480 22,481 ,000b

Modelin, ANOVA istatistik değerlerinde, F değerinin istatis-tiksel olarak p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (Tab-lo 9).

Tablo 9: ANOVA İstatistik Değerleri

Model Kareler Toplamı Ortalamaların Karesi F p

1 62,524 12,288 22,481 ,000

Tablo 10’da değişkenlerin katsayıları verilmiştir. Buna göre aidiyet duygusu hem kadın hem de erkeklerde işgören sesliliği üze-rinde anlamlı bir etkiye sahip değildir. Erkeklerde işgören sesliliği-ni açıklayan psikolojik sermaye genel puanının “B” katsayısı (0,839) kadınlarınkine göre (0,706) daha yüksektir. Bu durum; psikolojik sermaye genel durumlarındaki değişimin erkeklerdeki “İşgören ses-liliğini” daha fazla etkilediğini göstermektedir.

Page 161: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ378

Tablo 10: Etkilerin Katsayılar Tablosu

Model Değişkenler

Standartlaştırılma-

yan Katsayılar

Standart-

laştırılmış

Katsayılar

B Std. Error Beta t p

1 Kadın

Sabit 1,705 ,921 1,851 ,068

PSGENEL ,706 ,142 ,469 4,985 ,000

AİDİYETTOPLAM -,265 ,252 -,099 -1,052 ,296

1 Erkek

Sabit ,599 ,641 ,935 ,352

PSGENEL ,839 ,131 ,553 6,386 ,000

AİDİYETTOPLAM ,032 ,191 ,014 ,165 ,869

Bağımsız Değişken: İşgören sesliliğiBağımlı Değişken: Aidiyet ölçek toplam, Psikolojik sermaye toplam

Çalışmada işgören sesliliği ölçeğinin psikolojik sermaye ve ai-diyet ölçeklerinin alt boyutları tarafından açıklayıp açıklamadığı da araştırılmıştır. Tablo 11’de görüldüğü üzere kurulan model, işgören sesliliğini erkeklerde %34 oranında, kadınlarda ise %25 oranında açıklama gücüne sahiptir.

Tablo 11: Cinsiyet değişkenine göre işgören sesliliğinin psiko-lojik sermaye ve aidiyet ölçekleri alt boyutları arasındaki regresyon analizi

Cinsiyet Model R R2Düzeltilmiş

R2

Değişim İstatistikleriR2

DeğişimiF

Değişimip

Kadın 1 ,503a ,253 ,198 ,345 4,624 ,000b

Erkek 1 ,590b ,348 ,307 ,675 8,545 ,000c

Modelin, ANOVA istatistik değerlerinde, F değerinin istatis-tiksel olarak p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (Tablo 12).

Tablo 12: ANOVA İstatistik Değerleri

Model Kareler Toplamı Ortalamaların Karesi F p

1 27,585 ,538 8,545 ,000c

Page 162: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

379

Tablo 13’te değişkenlerin katsayıları verilmiştir. Görüldüğü üzere işgören sesliliğini, yalnızca erkeklerde, PS’nin alt boyutların-dan umut anlamlı bir şekilde etkilemektedir. Bunun dışında kalan alt boyutlardan hiçbiri kadın ve erkeklerde işgören sesliliğini etki-lememektedir.

Tablo 13: Etkilerin Katsayılar Tablosu

Model CinsiyetÖlçek Alt

Boyut

Standartlaştırılmayan

Katsayılar

Standart-

laştırılmış

Katsayılar

B Std. Error Beta t p

1 Kadın

Sabit 1,343 1,142 1,177 ,243Öz yeterlilik -,014 ,276 -,011 -,051 ,960Dayanıklılık ,213 ,185 ,167 1,152 ,253

Umut ,178 ,238 ,136 ,747 ,457

İyimserlik ,135 ,256 ,087 ,528 ,599

Aidiyet kabul ,133 ,216 ,109 ,615 ,540Aidiyet ret -,119 ,155 -,122 -,764 ,447

1 Erkek

Sabit ,808 ,676 1,195 ,235Öz yeterlilik ,147 ,234 ,117 ,628 ,531Dayanıklılık -,151 ,167 -,110 -,900 ,370

Umut ,517 ,212 ,417 2,437 ,017

İyimserlik ,192 ,181 ,126 1,058 ,293

Aidiyet kabul ,091 ,157 ,076 ,582 ,562Aidiyet ret ,019 ,096 ,020 ,202 ,841

Bağımsız Değişken: İşgören sesliliğiBağımlı Değişken: Aidiyet ret, Aidiyet kabul, Umut,

Dayanıklılık, İyimserlik, Öz yeterlilik

Tablo 14’te, ölçeklerin ve alt boyutlarının birbirleri ile ve cin-siyet ile korelasyonu yer almaktadır. Aidiyet ölçeğinin toplam puanı Dayanıklılık, İyimserlik ve İşgören sesliliği toplam ile korelasyonu bulunmamaktadır. Bunun dışındaki tüm ölçekler ve alt boyutları birbiriyle farklı derecelerde korelasyona sahiptir. Ancak cinsiyete göre yalnızca İŞG Toplam puanın istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyona sahip olduğu görülmektedir (r=0,15, p<0,05).

Page 163: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ380

Tablo 14: Cinsiyet Değişkeni ve Ölçekler Arasındaki Korelasyon

Cinsi-

yet

Öz

yeter-

lilik

PD Umutİyim-

serlik

Aidi-

yet

kabul

Aidi-

yet

ret

PS

Genel

İŞG

TOP-

LAM

Aidi-

yet

Top-

lam

Öz yeterlilikr -,03 1

p ,65

PDr ,05 ,6** 1

p ,53 ,00

Umutr ,07 ,84** ,657** 1

p ,30 ,00 ,000

İyimserlikr ,017 ,7** ,5** ,6** 1

p ,818 ,000 ,000 ,000

Aidiyet kabulr -,0 ,6** ,5** ,6** ,6** 1

p ,84 ,00 ,00 ,00 ,00

Aidiyet retr -,0 -,3** -,3** -,3** -,4** -,6** 1

p ,94 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00

PS genelr ,0 ,9** ,8** ,9** ,8** ,7** -,5** 1

p ,74 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00

İŞG Toplamr ,15* ,46** ,39** ,49** ,44** ,40** -,6** ,5** 1

p ,02 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00

Aidiyet Toplamr -,0 ,2** ,0 ,2** ,0 ,2** ,6** ,1* ,02 1

p ,80 ,00 ,62 ,00 ,73 ,00 ,00 ,04 ,56

**. Correlation is significant at the 0,01 level (2-tailed).

*. Correlation is significant at the 0,05 leve (2-tailed).

4. Tartışma ve Sonuç

Değişken ekonomik koşullar ve artan iş baskıları, çalışanla-rın refahını çok önemli bir araştırma konusu haline getirmiştir ve bu kadınlar için daha belirgindir (Chawla ve Sharma, 2019: 1-15). Çalışmamızda da değişken iş koşulları ve sosyo-kültürel etkenlerde kadın çalışanların durumlarının işgören sesliliği, psikolojik serma-ye ve aidiyet hissi açısından incelenmesi amaçlanmıştır.

Hipotezlerin analizlerine bakıldığında h1 ve h2a hipotezi kıs-men kabul edilmektedir. “Cinsiyet değişkenine göre işgören sesli-liğinin psikolojik sermaye ve aidiyet algısı üzerinde etkisi vardır” şeklinde ifade edilen h1 hipotezi kısmen kabul edilmektedir. Sadece kadın ve erkeklerde işgören sesliliğinin psikolojik sermaye üzerinde etkisi bulunmakta; aidiyet algısı üzerinde etkisi istatistiksel olarak

Page 164: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

381

anlamlı bulunmamaktadır. “İşgören sesliliğinin psikolojik sermaye-nin umut boyutu ve aidiyet algısının kabul/ret boyutları üzerinde etkisi vardır.”şeklinde ifade edilen h2a hipotezinin analizinde ise sadece umut boyutu üzerindeki etkisi erkek çalışanlarda istatistik-sel olarak anlamlı bulunmuş ancak; aidiyet algısı üzerinde etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. h2b, h2c ve h2d hipotezleri doğrulanamadığı için kabul edilmemiştir. İşgören sesliliğinin psi-kolojik sermayenin öz yeterlilik, dayanıklılık, iyimserlik boyutları ile aidiyet kabul ve aidiyet ret boyutları üzerinde etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmamaktadır.

Kadınların iş gücüne katılımındaki sürekli yükselişe bağlı olarak, çalışmalar sırasında kadınların kaygıları araştırılmaktadır. Kadınlar, erkeklerden daha fazla kişisel şüphe, potansiyel ve ente-lektüel yeterlilik hakkında sorular barındırmaktadır (Fapohunda, 2016: 55-66). Çalışmamızda işgören sesliliği konusunda erkekler kadınlara oranla daha fazla eğilim göstermişlerdir. Bu sonucun te-mel sebeplerinden bir tanesi, toplumlarda ve iş yerlerinde genelde cinsiyet ayrımına bağlı olarak kadınlara uygulanan negatif ayrım-cılık olduğu düşünülebilir. Bir diğer etken ise kadınların iş gücüne katılımının artmasına rağmen Fapohunda’nın belirttiği gibi kaygı-larının devam ediyor olması olabilir. Kadın çalışanların sesliliği en-gellendiğinde sonuç olarak hem kadın çalışanlar hem de işverenler negatif etkilenmektedir.

Kadın çalışanlar artan önemlerine bağlı olarak iş/işletmecilik dünyasında çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadır. Kadın çalışanların karşılaştıkları zorlukların başında; iş dünyasında kabullenilmeme, sürekli eleştirilme (Heller, 1997: 23-24), arka planda kalma, yüksek performansta bile karşılığını alamama (Evans, 2004: 19) ve cinsi-yete dayalı engellerle karşılaşma gelmektedir (Akgemci, Kaplan ve Kızıloğlu, 2017: 27-35). Çalışmamızda bu amaçla işgören sesliliği ile psikolojik sermaye arasındaki ilişki de değerlendirilmiş ve iş- gören sesliliği ile psikolojik sermaye arasında anlamlı bir ilişki tespit edil-miştir.

Literatürde cinsiyetçi normların, geleneksel sosyo-kültürel beklentilerin ve düşünceyi şekillendiren değerlerin kadınların ai-

Page 165: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ382

diyetini nasıl etkilediği vurgulanmaktadır. Duberley ve Carrigan’ın çalışması (2013: 629-651), “anne adaylarının” anne ve girişimci ara-sında çelişkili bir kimliğe sahip olduğunu göstermektedir. Fakat bu çelişkinin iş yaşamına girdikten sonra ortadan kalktığı söylenebilir. Zira çalışmamızda cinsiyetlere göre karşılaştırması yapılan aidi-yet duygusunun cinsiyetler arası farklılık göstermediği tespit edil-miştir. Bu sonuca göre kadın çalışanlar da erkek çalışanlar gibi iş yerine karşı aidiyet duygusu beslemektedir. Kimliğini anne olarak belirlese bile bu işletmeye duyduğu aidiyeti engellememektedir. Bu sonuç sosyo-kültürel birçok etkenin sadece bir önyargı olduğunu ka-nıtlamaktadır. Erkekler kadar kadınlar için de çalışma ortamının refahı arttırıcı, demokratik ve katılımcı bir alt yapı ile oluşturulma-sı önem arz etmektedir. Yönetici/liderden bu tarz davranışlar gören çalışanların aidiyet algılarının artış göstereceği düşünülmekte ve karşılıklılık ilkesi gereği yöneticilerine pozitif karşılık vereceği ifa-de edilmektedir (Shapiro ve Conway, 2005: 774-781).

Sonuç olarak, günümüz koşullarında kadınların iş kollarında artan oranlarına rağmen maruz kaldıkları negatif etmenler kadın-ların örgüte aidiyetlerini ve işverene karşı sesliliklerini etkilemek-tedir. Bu negatif önyargılar hem kadınların çalışma verimini düşür-mekte hem de buna bağlı olarak örgütün büyümesini olumsuz yön-de etkilemektedir. Bu amaçla kadın çalışanlara sahip işverenlerin kadınların aidiyet duygusunu geliştirmesine, işgören sesliliğinin ve psikolojik sermayelerinin artmasına yardımcı olmalıdır. Kadın çalı-şanların ise oluşabilecek negatif etkilere karşı kendi güçlerini gös-termek amacıyla özellikle psikolojik sermayenin 4 temel unsurunu devreye sokması gerekmektedir.

Kaynakça

Arslan, A. &Yener S. (2016). İşgören Sesliliği Ölçeğinin Türkçeye Uyarlan-ması Çalışması, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 14 (1): 173-191.

Akgemci, T., Kaplan, M. & Kızıloğlu, E. (2017). Kadın Çalışanların Psikolo-jik Sermaye Düzeylerinin Cam Tavan Sendromunu Aşma Üzerindeki Etkisi Üzerine Bir Değerlendirme, E. G. Kaygısız ve R. A. Wolff (Ed.),

Page 166: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

383

Yönetim ve Organizasyon Makaleleri Kadın Akademisyenlere Arma-ğan Kitabı, 27-35.

Baumeister, R. F. & Leary, M. R. (1995). The need to belong: desire for inter-personal attachments as a fundamental human motivation, Psychol. Bull. 117, 497–529, doi: 10.1037/0033-2909.117.3.497.

Chawla, S & Sharma R.R. (2019). Enhancing Women’s Well-Being: The Role of Psychological Capital and Perceived Gender Equity, With So-cial Support as a Moderator and Commitment as a Mediator, Front. Psychol. 10:1377, doi: 10.3389/fpsyg.2019.01377.

Detert, J. R. &Edmondson A.C. (2011). Implicit voice theories: taken-for-granted rules of self-censorship at work, Acad. Manag. J. 54:461–88.

Diener, E., Suh, E. M., Lucas, R. E. & Smith, H. L. (1999). Subjective well-being: three decades of progress, Psychol. Bull. 125, 276–302, doi: 10.1037//0033-2909. 125.2.276.

Duberley, J. & Carrigan, M. (2013). The career identities of ‘mumpreneurs’: Women’s experiences of combining enterprise and motherhood, Inter-national Small Business Journal 31(6): 629–651.

Duru, E. (2015). Genel aidiyet ölçeğinin psikometrik özellikleri: Geçerlik ve güvenirlik çalışması, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 5(44), 37-47.

Erkmen, T. & Emel, E.S. (2013). Psikolojik sermaye ölçeğinin geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, Öneri Dergisi, 10 (39), 23-30.

Erkuş, A. & Fındıklı, M. A. (2013). Psikolojik Sermayenin İş Tatmini, İş Performansı ve İşten Ayrılma Niyeti Üzerindeki Etkisine Yönelik Bir Araştırma, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, 42(2), 302-318.

Evans, G. (2004). Kadınlar Ancak Birlikte Kazanabilir, İstanbul: Optimist.Fapohunda, T.M. (2016). Gender, Voice and Silence: Strategies for Inclusi-

on of Female Employees, Archives of Business Research, 4(1), 55R66.Gjerdingen, D., McGovern, P., Bekker, M., Lundberg, U. &Willemsen, T.

(2001). Women’s work roles and their impact on health, well-being, andcareer: comparisons between the United States, Sweden, and The Netherlands, Women Health 31: 1–20, doi: 10.1300/j013v31n04_01.

Heller, T. (1997). Yönetimde Kadın Erkek, İstanbul: Altın.Kochan, T., Bezrukova, K., Ely, R., Jackson, S., Joshi, A.&Jehn, K. (2003).

The effects of diversity on business performance: report of the di-versityresearch network, Hum. Res. Manag. 42, 3–21, doi: 10.1002/hrm.10061.

Page 167: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ384

Luthans, F. (2002). Positive Organizational Behavior: Developing And Ma-naging Psychological Strengths, The Academy of Management Execu-tive, 16 (1), 57- 72.

Luthans, F., Youssef, C. M. &Avolio, B. J. (2007). Psychological capital: Investing and developing positive organizational behavior, Positive organizational behavior, 1(2), 9-24.

Malone, G. P., Pillow, D. R. & Osman, A. (2012). The general belongingness scale (GBS): Assessing achieved belongingness, Personality and Indi-vidual Differences, 52(3), 311-316.

May, V. (2011). Self, belonging and social change, Sociology, 45(3): 363–378.Morrison, E. (2014). Employee Voice and Silence, Annual Review of Or-

ganizational Psychology and Organizational Behavior, 1: 173-197, 10.1146/annurev-orgpsych-031413-091328.

Özbilgin, M. F. & Woodward, D. (2004). ‘Belonging’ and ‘Otherness’: Sex Equality in Banking in Turkey and Britain, Gender, Work & Organi-zation, 11: 668-688. doi:10.1111/j.1468-0432.2004.00254.x.

Rainey K, Dancy M, Mickelson R, Stearns E. & Moller S. (2018). Race and gender differences in how sense of belonging influences decisions to major in STEM, International Journal of STEM Education. 5:10.

Shapiro, J. C. & Conway, N. (2005). Exchange relationships: Examining psychological contracts and perceived organizational support, Jour-nal of Applied Psychology, 90(4), 774-781.

Stamper, C. L., Masterson, S. S. & Knapp, J. (2009). A typology of organiza-tional membership: Understanding different membership relations-hips through the lens of social exchange, Management and Organiza-tion Review, 5(3), 303-328.

Stead, V. (2015). Belonging and women entrepreneurs: Women’s navigation of gendered assumptions in entrepreneurial practice, International Small Business Journal 1–17.

Tabassum, N., & Thompson, R. (2018). Women Leaders and Employee Voi-ce in Organisations – A Critical, Gendered Perspective: Working Pa-per, Presented at University Forum for Human Resource Development Annual Conference, New castle Upon Tyne, United Kingdom, 1-6.

Taylor, S. E. (2002). The Tending Instinct: Women, Men, and the Biology of Our Relationships, New York, NY: Henry Holt.

Tuğsal, T. (2018a). Kadın Girişimciliğinin Geliştirilmesine Yönelik Türki-ye Verilerinin Cinsiyet Eşitsizliği Ekseninde Değerlendirilmesi, 2nd International Conference on New Approaches in Social Sciences and Humanities 2018, Istanbul, 402-413.

Tuğsal, T. (2018b). Üniversite Öğrencilerinin Girişimci Adayı Bağlamında Girişimcilik Niyetlerinin Değerlendirilmesi: İstanbul’da Bir Üniversi-

Page 168: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

YARBAĞ : KADIN ÇALIŞANL ARIN İŞGÖREN SESL İL İĞ İ , PS İKOLOJ İK SERMAYE VE A İD İYET ALGIS I ÜZER İNE B İR ARAŞTIRMA: ANTALYA VE MUĞL A İLLER İ ÖRNEĞİ

385

tede Ampirik Bir Araştırma, ‘International Congress of Management, Economy and Policy 2018 Autumn, Istanbul, 1-2 December, 947-961.

Van, D. L. & LePine, J. A. (1998). Helping and voice extra-role behaviors: Evidence of construct and predictive validity, Academy of Manage-ment journal, 41(1), 108-119.

Van, D. L., Ang, S. & Botero, I. (2003), Conceptualizing employee silence and employee voice as multi dimensional constructs’, J. Manag. Stud. 40: 1359–92.

Yener, S. (2017), Psikolojik Rahatlık Algısının İşgören Sesliliği ve Takım İşbirliği Arasındaki İlişkide Aracı Değişken Rolü, Dokuz Eylül Üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20: 1-19.

Page 169: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)
Page 170: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında Türkiye’de tartışma konusu olan hususlardan birisi de, hiç şüphesiz, Müslüman kadının İslam dini geleneğindeki konumudur. Bu doğrultuda dinin temel kaynaklarında ve bu temel kaynaklara dayanan ikincil kaynaklar-da kadınlarla ilgili yer alan hükümlere ve ifadelere yönelik farklı kesimlerden çok sayıda eleştiri getirilmekte ve yine benzer şekilde Müslüman kadının ontolojik ve sosyolojik meşruiyeti de sorgulan-maktadır. İşte, editörlüğünü H. Şule Albayrak’ın yapmış olduğu Ka-dın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi adlı bu çalışma, tüm eleştirilere, sorgulamalara ve meydan okumalara karşı geleneğin içinden, başka bir ifadeyle ilahiyat disiplininin muhtelif alanlarında uzmanlaşmış kadın akademisyenlerin kaleminden sunulan bilimsel bir cevap verme çabasıdır.

Kitap, giriş bölümü de dâhil olmak üzere toplam dört bölüm-den ve on iki makaleden oluşmaktadır. Giriş bölümü, kitabın editö-rü Dr. Öğr. Üyesi H. Şule Albayrak tarafından yazılmıştır. Albay-rak, bu bölümde toplumsal cinsiyet çalışmaları (gender studies) ve kadın çalışmalarının (women’s studies) geçmişinden kısaca bahse-derek Müslüman kadının çifte meşruiyet sorununa değinmektedir. Bu kavramsallaştırma ile Albayrak, bir yandan sekülerist ve oryan-talist yaklaşım tarafından yeterince ‘modern’ olmamakla suçlanır-ken diğer yandan kültürel-dinî yaklaşım tarafından yeterince ‘din-dar’ olmamakla suçlanan Müslüman kadının girdiği kimlik krizine

H. Şule Albayrak (ed), Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi (Being a Woman-Islam, Tradition, Modernity and Beyond), İstanbul: İz Yayıncılık, 2019, 424 s.M. Numan Sağırlı*

KADEM, Kadın Araştırmaları Dergisi, V, sy. 1 (2019), 193-218 387

K İ TA P D EĞ E R L E N D İR M E S İ

* Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Yüksek Lisans öğrencisi, [email protected]

Page 171: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ388

işaret etmektedir (s. 21-23). Kitabın birinci bölümü, üç makalenin yer aldığı “Eşref-i Mahlûkât Olarak Kadın” başlığıyla okuyucuya sunulmaktadır. İslam dini geleneğindeki kaynakların kadın tasav-vurunu analiz eden birinci bölüm, Prof. Dr. Fatma Asiye Şenat’ın “Yeryüzünde Sorumlu Halife Olarak Kadın” başlığıyla kaleme al-dığı makale ile başlamaktadır. Şenat bu makalesinde, Kur’an’ın insana yüklediği yeryüzünde Allah’ın halifesi olma mesuliyeti bağ-lamında cinsiyet rollerine değinerek aslında kadın ve erkeğin bu mesuliyeti üstlenme konusunda eşit pay sahibi olduğunu dile getir-mektedir. Ayrıca cinsiyetin Allah’ın takdiri olduğunu söyleyen Şe-nat, Kur’an’da cinsiyetinden ötürü övülen yahut yerilen kimsenin bulunmadığını hatırlatarak kadın-erkek arasında üstünlük tartış-malarına önemli bir cevap vermektedir. Bölümün ikinci makalesi, Doç. Dr. Hülya Terzioğlu’nun yazmış olduğu Rahmet ve Bereket Kaynağı Kadını Mâtürîdî’den Okumak makalesidir. Terzioğlu’nun bu makalesi, İmam Mâtürîdî’nin Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı tefsiri ve Kitâbü’t-Tevhîd adlı akaid kitabı başta olmak üzere çeşitli kaynak-lardan yararlanarak Mâtürîdî’nin kadınlarla ilgili sosyal hayat, ya-ratılış, nübüvvet gibi çeşitli hususlardaki fikirlerini analiz etmekte-dir. Makale, 10. yüzyılda yaşamış bir İslam âliminin o dönem için şaşırtıcı sayılabilecek fikirlerine dikkat çekmesi açısından oldukça önemlidir. Birinci bölümün üçüncü ve son makalesi, Prof. Dr. Ha-tice Arpaguş tarafından kaleme alınmış olup“Aynı Vardan Var Ol-muşuz…” Yaratılış Açısından Kadının Konum ve Durumu başlığını taşımaktadır. Bu makalede Arpaguş, başta Kur’an olmak üzere İs-lam geleneğinin birincil ve ikincil kaynaklarına başvurularda bulu-narak, gelenekte kadının yaratılışına dair yer edinmiş tasavvurun analizini yapmakta ve kadının, erkeğin kaburgasından yaratıldığı inanışını sorgulamaktadır.

Kitabın ikinci bölümü, “Tarihsel Eyleyici/Aktör Olarak Kadın” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde yer alan yazılar tarihsel açıdan kadın meselesine odaklanmaktadır. Bölümün ilk makalesi, Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif başlığını taşımakta-dır ve Dr. Öğr. Üyesi Nihal Şahin Utku tarafından kaleme alınmış-tır. Makale, Antikçağ’daki Mezopotamya, Mısır, Yunan gibi mede-niyetlerden Ortaçağ’daki belirli medeniyetlere kadar tarihin akışı

Page 172: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / M. NUMAN SAĞ IRL I 389

içerisinde yer edinen medeniyetlerde kadının toplumsal konumunu ele almaktadır. Bölümün ikinci makalesi, Doç. Dr. Fatımatüz Zeh-ra Kamacı’nın kaleminden çıkan Hz. Peygamber Döneminde Kadın Olmak başlıklı makaledir. Bu makalede Kamacı, İslam-öncesi Arap toplumunda kadının konumunu kısaca anlatmakta, ardından Hz. Peygamber dönemindeki gelişmelere, rivayetlere dayanarak değin-mekte ve Hz Peygamber’in eşleriyle olan ilişkisini ele almaktadır. Kamacı, Hz. Peygamber’i takip eden dönemlerde kadının durumuna ilişkin yaşanan olumsuz değişmenin “İslâm’ı doğru anlayıp tatbik etme noktasında başarısız” (s. 203) oluşumuzdan kaynaklandığını belirtmektedir. İkinci bölümün son makalesi, Sahîh, Mevzû ve Bağ-lamından Koparılan Hadislerdeki Kadın Algısının Analizi, Dr.Öğr.Üyesi Rahile Kızılkaya Yılmaz tarafından yazılmıştır. Yılmaz bu makalede kadınları konu alan hadisleri incelerken, Hz. Peygamber’e isnat edilen uydurulmuş sözleri ve bağlamından koparılan hadisleri de analiz etmektedir.

“Hak ve Sorumluluk Sahibi Olarak Kadın” başlığını taşıyan üçüncü bölümde, İslam’da kadın meselesi hukukî/fıkhî bir perspek-tiften ele alınmaktadır. Bölümün ilk makalesi, Doç.Dr. Münteha Maşalı’nın yazmış olduğu Fıkhi Düşüncede Kadın: Geçmişten Günü-müze Bir Tasvir Denemesi başlıklı çalışmadır. Maşalı bu makalede, kadının aile hukuku, miras hukuku ve kadınların sosyal hayatına dair hükümleri ele almaktadır. Bölümün ikinci makalesi Dr. Öğr. Üyesi Saliha Gümrükçüoğlu Okur tarafında yazılmış olup, Osmanlı Toplumunda Kadınlar (16. ve 17. Yüzyıllar) başlığını taşımaktadır. Bu makalede, 16. ve 17. yüzyıllara ait şikâyet defterleri ve mah-keme sicillerinde bulunan veriler incelenerek o devirde Osmanlı Devleti’nde kadının pek çok hukukî yönden (aile, miras, ticaret vb.) durumu ele alınmış ve toplumdaki konumu gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde yer alan son makale, Doç. Dr. Ülfet Görgü-lü tarafından yazılmış olan İbadet Hayatında Kadın –Kadının İba-det Hayatıyla İlgili Fıkhi Ahkâma Genel Bir Bakış– makalesidir. Bu makalede Görgülü, Müslüman kadınların ibadet hayatına dair ilgili fıkıh geleneğindeki hükümleri ve bugüne dek fıkhî uygulamalar ba-kımından ne gibi değişikliklerin gerçekleştiğini ele almaktadır.

Page 173: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ390

Kitabın dördüncü ve son bölümü, “Toplumsal Meselelerde Ka-dın” başlığıyla sunulmuş olup, kadınla ilgili meselelere sosyolojik bir perspektiften yaklaşan makaleleri ihtiva etmektedir. Bölümde yer alan ilk makale, Prof. Dr. Huriye Martı tarafından yazılan Şid-det ve Kültür: Kadına Yönelik Şiddeti Kültürel Kodlar Eşliğinde Değerlendirmek başlıklı makaledir. Bu makalede Martı, “şiddetin her türüne karşı üretilecek çözümler ancak kültürün kodlarını ta-nımakla mümkün olacaktır” (s. 348) diyerek kadına yönelik şidde-te sebep olan, bu şiddeti besleyen kültürel kodlara ışık tutmakta ve bu şiddetin “çarpık zihin kodları” (s.360) ile bağlantılı olduğunu öne sürmektedir. Bölümün ikinci makalesi, Doç. Dr. Birsen Banu Okutan’ın Oto-Oryantalist Söylem ve Başörtülü Müslüman Kadın Kimliği başlıklı çalışmadır. Burada Okutan, akademik alana “sızdı-rılmış” (s. 367) oryantalist söylemleri analiz etmekte, ayrıca oto-or-yantalist söylemleri mercek altına alarak Müslüman kadına yönelik yaklaşımları değerlendirmektedir.1 Hem bölümün hem de kitabın son makalesi, Dr. Öğr. Üyesi H. Şule Albayrak tarafından kaleme alınmış olup İslâm’da Kadın Tartışmalarında Geleneğe Özcü Yak-laşımın Eleştirisi ve Alternatif Bir Gelenek Okuması başlığını taşı-maktadır. Albayrak bu makale ile İslam geleneğinde kadını muhtelif açılardan (Kur’an’da, Sünnet’te, siyasette, ilimde vb.) sunarak tekil bir gelenek önermesiyle yola çıkan İslam geleneğinde kadın mesele-sine yönelik özcü yaklaşımı eleştirmektedir. Yazar bunun yanı sıra geleneğe yönelik alternatif bir okumanın, diğer bir ifadeyle “tarihin akışı içerisinde kadının toplumdaki inşa edici rolünü dışarıda bırak-mayan bir perspektifin” (s. 419) mümkün olduğunu belirtmektedir.

Kadın Olmak – İslâm, Gelenek, Modernite ve Ötesi adıyla oku-yucuların huzuruna çıkan bu çalışma, ele aldığı konulara yönelik aydınlatıcı bilgiler, yorumlar ve analizler ihtiva etmektedir. Kita-bın en güçlü ve öne çıkan hususiyeti, hiç şüphe yok ki, kitaba katkı

1 Oto-Oryantal zm kavramı, Batının evrensell ğ tems l ett ğ algısının Batı-dışı düşünürler tarafından çselleşt r lerek kend toplumsal varlıklarıyla araya mesafe koymaları, Batı’nın ç zd ğ n ha nesnel b l m anlayışını tasd k eden düşünce st l n ve yaşam b ç m n kend n nm ş g b sah plenmes le yaşadığı çatışma durumu olarak fade ed leb l r. Bkz. B rsen Banu Okutan, “Oto-Oryantal st Söylem ve Başörtülü Müslüman Kadın K ml ğ ”, Kadın Olmak – İslam, Gelenek, Modernite ve Ötesi (ed. H. Şule Albayrak), İstanbul: İz Yayıncılık, , s. .

Page 174: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / M. NUMAN SAĞ IRL I 391

sunan yazarların tamamının ilahiyat disiplininin çeşitli alanların-da uzmanlaşmış olan kadın akademisyenlerden oluşmasıdır. Kita-bın bu yönü, alan yazında mevcut olan eserlerle karşılaştırıldığında eşine az rastlanan bir örnek teşkil etmektedir. Esere katkı sunan yazarların tamamının kadın olmasıyla bu çalışma, kadınlarla ilgili meselelere bizzat kadınlar tarafından getirilen yorumları, verilen cevapları temsil etmektedir. Öte yandan yazarların hepsinin ilahi-yat disiplininin çeşitli alanlarında uzmanlaşmış kimseler olması, geleneğe yönelik eleştirilere geleneğin içinden bir bakışla yaklaşıl-masını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, kitabın geleneğin içinden olanlara yönelik olarak da bir mesajının olduğu söylenebilir. Daha açık ifade etmek gerekirse bu çalışma, yorumlarını İslamî kaynak-lara dayandırarak kadınlarla ilgili olumsuz bir anlayış inşa eden ve bu negatif söylemlerinde dinî bir hakikati savundukları iddiasıyla ısrar eden kişilere ve/veya gruplara yine İslamî kaynaklara dayana-rak cevap vermektedir.

Kitabın diğer bir güçlü yönü, kendisini tek bir bakış açısıyla sınırlandırmamış olmasıdır. Kitap kadınlarla ilgili meselelere yö-nelik ontolojik, tarihsel, hukukî/fıkhî ve sosyolojik perspektiflerden yaklaşarak geniş kapsamlı ve zengin bir içerik sunmaktadır. Ayrıca çalışmanın içerdiği makalelerde başvurulan kaynaklara bakıldığın-da, ilgili literatürlerdeki gerek birincil gerekse ikincil kaynakların etkili bir şekilde kullanıldığı da göze çarpmaktadır.

Ne var ki, kitaba yöneltilebilecek ilk tenkit, kitabın teorik bir yaklaşım sergilediği yönünde olabilir. Yani, “Kitap kadına yönelik olumsuz anlayışın ve davranışların (şiddet, kadınların nesneleş-tirilmesi; aklen eksik görülmesi, fitne unsuru sayılması vb.) dinle bağdaşmadığını gösteriyor olabilir, peki günlük hayatta bu anlayış-ta olan ve bu davranışları sergileyenleri ne yapacağız?” şeklinde bir soru sorulabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu kitabın temel iddia-sı/amacı İslam dini geleneğindeki Kur’an ve Sünnet gibi temel kay-naklar ve gelenekteki tecrübelerde yer alan kadın anlayışına yönel-tilen eleştirilere muhtelif perspektiflerden cevap verme girişimidir. Dolayısıyla bu çalışmanın pratiğe yönelik hâlihazırda böyle bir çö-züm üretme iddiasının bulunmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Page 175: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ392

Bununla birlikte, kitapta yer alan makalelerde konu içeriğine bağlı olarak yer yer aynı âyetlere başvurulduğu görülmektedir. Bu durum, okuyucuda kitabın kendini tekrara düşürdüğü izlenimini yaratabilir. Ancak bahsi geçen durum, bazen aynı meseleye fark-lı açılardan bakılması olarak yorumlanabilirken, bazen de yapılan bir hatırlatma olarak görülebilir. Bunlara ek olarak, kitaba katkıda bulunan yazarların ilahiyat disiplininden geliyor olmaları kitabın meselelere yaklaşımındaki objektifliğiyle ilgili soru işaretleri oluş-turabilir. Nitekim kitabın arka kapağında bulunan tanıtım yazısın-da “… Müslüman kadınlarca verilen cevap niteliğindedir” ifadesi, çalışmanın bir bakış açısına ve iddiaya sahip olduğuna işaret et-mektedir. Yine de, kitabın ideolojik güdülerle hareket etmeyen, fakat Müslüman kadının ontolojik ve sosyolojik meşruiyetine dair eleştirilere, sorgulamalara, meydan okumalara karşı ‘bilimsel’ bir üslupla cevap verme çabasında olan bir girişim olduğu görülmek-tedir.

Kadın Olmak – İslâm, Gelenek, Modernite ve Ötesi adlı bu ki-tap genel olarak incelendiğinde, baştan sona korumuş olduğu aka-demik üslubunun yanında akıcılığıyla hem akademi camiasına hem de konuya ilgi duyan okuyuculara hitap etmektedir. Aynı zamanda eser, muhtevası itibarıyla alanyazına önemli katkılarda bulunmak-tadır. Bilhassa İslam dini geleneğinde kadının konumuna yönelik tartışmalar söz konusu olduğunda, bu çalışmanın hakikat ile zannı birbirinden ayıran önemli bir referans kaynağı olacağı söylenebilir.

Page 176: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / BETÜL ERKEN 393

İlk basımı 2001’de yapılan Bacı’dan Bayana, Cihan Aktaş’ın değişen İslamcı kadın profilini kaleme aldığı bir tür inceleme-değer-lendirme kitabıdır. 1995-2001 yılları arasında Müslüman kadının kamusal alan tecrübelerine dair yazdığı yazıların derlenmesinden oluşan kitap, siyasetten kamusal alandaki kadının konumuna ve İran sinemasına kadar farklı konular etrafında şekillenmektedir. 2001’de yayınlanan kitabın 7. baskısı 2016 yılında yapılmıştır.

Kitap, “Bacıdan Bayana” başlıklı ilk bölüm ve “Yeni Bir Ka-musallık Arayışı” adlı altıncı bölümde Müslüman kadının kamusal alandaki serencamı üzerinde durmaktadır. Bu iki bölüm kitabın esas tartışma noktalarını içermektedir. Yetmişli ve doksanlı yıllar arasında İslamcı kadının yaşadığı tecrübeler, dönüşümler ve maruz kaldığı problemleri tartışan Aktaş, Müslüman kadının sahnenin dışına çekilmesi çabasını dönemin canlı tanığı olarak somut örnek-lerle sunmaktadır. Ele aldığı yetmişli yıllarda, İslamcı siyasal hare-ketlerin içindeki ailelerin kızları da kamusal alanda etkin olmaya başlamışlar, ancak meşruiyetlerinin kabul görmesi için kendilerini “Bacı” olarak adlandırıldıkları bir söylem içinde bulmuşlar ve bu söylemden de rahatsızlık duymamışlardır. Çünkü o dönemin muha-fazakarlık algısında ancak bu şekilde kabul görebileceklerinin far-kındadırlar. Bu dönemde kamusal alanda hayata tutunabilmenin imkânı olarak “Bacı” sıfatı; akrabalık dışı kadın erkek ilişkilerine güvenli bir sınır olarak çekilmiş, kendini muhafaza etmenin ve sos-yal hayatta var olabilmenin anahtarı olarak görülmüştür. Seksen-li yıllarda çeşitli dinî kaynakların ataerkil bir bakış ile okunması

Cihan Aktaş, Bacıdan Bayana (From Sister to Mrs.), İstanbul: İz Yayıncılık, 2016, 224 s.Betül Erken*

* Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Doktora öğrencisi, [email protected]

Page 177: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ394

sonucu kadının evde kalması fikri baskın hale gelmiş ve kamusal alanda daha çok modernleşmenin temsilcisi “bayan” görünür olmuş-tur. Bacı söylemi de giderek değerini yitirmeye, kırsal alana ait bir anlama sahip olmaya ve özel alana hapsolmaya başlamıştır. Bayan ise Türkiye’deki modernleşme sürecinin giderek genişleyen gücü-nün temsilcisi olma yönünde anlam kazanmıştır.

Resmî ideolojinin bir unsuru olarak başörtüsü yasağı üzerinde duran Aktaş, kitabın yazıldığı yıllarda televizyon programlarında bu yasağı tartışanların içinde başörtülülerin olmamasını eleştir-mektedir. Dinin kamusal görünümlerinin engellendiği 1990’lı yılla-rın atmosferinde kamusal alanda yer alamadıkları için kendi hak-larını savunamayan Müslüman kadınların haklarını savunmanın başörtüsüz kadınlara ya da erkeklere kalmasını bir problem olarak ele almaktadır. Bu problemli durum, Müslüman kadını haklarını savunan değil hakları savunulan edilgen bir duruma düşürmekte-dir. Çalışmasının iki bölümünde, başörtülü Müslüman kadının var olabilmek adına maruz kaldığı çileler üzerinde duran Aktaş, bugü-nü anlamak için dünün örneklerini sıralamaktadır.

Kitabın ana fikrini oluşturduğunu düşündüğüm birinci ve altıncı bölüm dışında kalan bölümlere kısaca değinmek gerekirse, “Sarı Barbie, Esmer Sara ve İkincil Kimlikler” başlıklı ikinci bölüm yazısında hâkim kültürün yerel kültürler üzerindeki baskısını Bar-bie bebek üzerinden işlemektedir. Yazar, Barbie bebekler aracılığıy-la kız çocuklarına küçük yaşlardan itibaren nasıl vücut ölçülerine sahip olmaları gerektiğinin empoze edildiğinden bahsetmektedir. İran’da Barbie bebeğe bir alternatif olarak üretilen başörtülü ve gösterişten uzak görüntüsüyle Esmer Sara bebeğin hiçbir zaman vitrinlerde yer alamamasından yakınan Aktaş, Sara’nın ancak Bar-bie bebeğe benzediği ölçüde tercih edileceği ve benzediği oranda da ortaya çıkış amacından sapacağını belirtir.

”Yeni Azizeler: Her Zaman Otuz Yaşında Kadınlar” adlı üçün-cü bölümde ise sistem eleştirisi yapan Aktaş, kadının bir tüketim nesnesi haline getirilmesi meselesi üzerinde durmaktadır. Ona göre görsel medya üzerinden sunulan ideal kadın görüntüsü, kadını modaya uymaya zorlayan ve belli kalıplara sokan bir algı oluşturur.

Page 178: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / BETÜL ERKEN 395

Estetik, giyim, standart beden ölçüleri, gibi konular modern kadının özgürlüğünün birer simgesi olarak görünürken aslında kadını sınır-landıran etkenlerdir. Bedene verilen önemin sonucu olarak kadının daima otuz yaşında görünmesi bir diğer ifadeyle hiç yaşlanmaması dikte edilir. Bu durum kadınları tabii olana karşı bir mücadelenin içine sokar. Kadın bedeninin piyasanın sunduğu ölçüler dahilinde mükemmeli yakalaması empoze edilir ve özgürlük şaşırtmaca bir kavramdan öteye gidemez.

Aktaş’ın araştırma alanlarından biri olan İran’da toplumsal hayat, değişim, kadın konuları kitapta geniş yer bulmaktadır. İran ile Türkiye’nin farklı modernleşme modellerini yaşamış olmaları Aktaş’ı bu farklılığın Müslüman kadını nasıl etkilediği yönünde bir anlama çabasına sokmuştur. “İran’da Siyah Yorgunluğu” ve “İran Sinemasında Kadın Starlarla Gelen Model Meselesi” kitapta yer alan diğer iki bölümün başlığıdır. İran devrimiyle birlikte kadının tekrar özne olarak sahneye çıkmasının, kadın hakları ve kadının konumu hakkında düşünmeyi gerekli kıldığından bahseden Aktaş, İran devrimi ve sineması üzerinden kadın konusunun toplumsal dinamiklerini okumaktadır. İran devriminden sonra getirilen baş örtmeme yasağını da Türkiye’deki başörtüsü yasağıyla benzer şe-kilde değerlendirmektedir. İnanç eksenli kuralların siyasi bir yaptı-rımla uygulanmasının daha dindar bir toplum oluşturmayacağı gibi uygulanmamasının da daha modern bir toplum oluşturmayacağını belirtir.

İran’ın kadına yüklediği görevler, sinemada da peşini bırak-mamakta ve ona daima biçim vermeye çalışmaktadır. Aktaş, İran devriminin kadın sembolü olarak Hz. Fâtıma’nın örnekliği öne çı-karılmaya çalışılsa da film yıldızlarının kadınlar tarafından model alındığına ve bu modelliğin toplumsal etkilerine işaret eder. Kadı-nın bir film yıldızı olarak görünür hale gelmesinin önüne geçmeye çalışılmasına rağmen bu konuda başarılı bir sonuç elde edileme-mektedir. Buna karşın sinema, kadına dair birçok konuyu içinde barındıran ve bu konuda genişleyen bir sektör haline gelmektedir. Aktaş bu durumu kadının kamusallaşmasında önemli bir basamak olarak görmektedir.

Page 179: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ396

Başörtüsü meselesi Aktaş’ın gündeminde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu meselenin “problem” olarak görüldüğü dönemlerde kitabı kaleme alması durumu anlaşılır kılmaktadır. Bugün başörtü-sü ve başörtülüler, bazı kesimlerce halen nefret öğesi olarak görülse de geçmiş yıllar ile kıyasladığımızda kamusal alanda başörtüsü ile var olmak görece normalleşmiştir. Ancak yaşanan normalleşme, in-sanların geçmişte yaşadıkları problemlerin üstünü örtmektedir. Bu nokta, kitabın en önemli yerine tekabül etmektedir; zira bugün ile dünü kıyaslama imkânı sunması bakımından kitap tazeliğini halen korumaktadır. Kitap, yetmişli yıllardan itibaren dindar ve örtülü kadınların özellikle sosyal hayatta nasıl mücadele verdiklerini ve inançlarını taşımanın hiç de kolay olmadığı bir dönemde yaşadıkla-rını görmemizi sağlamaktadır. Aynı zamanda eser, Müslüman kadı-nın kamusallaşırken ortaya koyduğu davranış kalıplarının karma-şıklığını da incelemektedir. Bir yandan dinî bir duruş sergilemeye çalışan bir yandan da kamusal alanın kendine has ahlakına muha-tap olan kadınlar bu iki durum arasında bocalamaktadır. Bu kuşak acıyla beslenmiş ve bu acı onları diri tutmuştur diyebiliriz. Ancak bu konuda yirmi yılda büyük değişimlerin olduğunu da gözlemle-mek mümkündür. Aktaş’ın açtığı yoldan ilerlediğimiz şu düşünceler zihnimizde oluşmaktadır: Muhafazakar televizyon kanallarında ka-dının sesi ve görüntüsünün mahsurlu olduğu düşüncesiyle kadın-lara yer verilmediği bir dönemden başörtülü kadının birçok yerde görünür olduğu bir döneme gelinmiştir. Dinin kamusal alana çıkış mücadelesinin bir sonucu olarak Türkiye’de din toplum ilişkilerinde gözle görülür farklılaşmalar yaşanmaya devam etmektedir. Burası meselenin irdelenmesi gereken kısmıdır.

Aktaş, dönemi sosyolojik bir bakış açısıyla ele almaktadır an-cak eleştirdiği olaylara kendisi de maruz kaldığı için kimi zaman kullandığı dil, günlük yazı diline kayabilmektedir. Aynı zamanda o dönemde etkin olan ancak günümüzde etkisini kaybetmiş isim-lerden ve olaylardan bahsettiği için anlattığı bazı noktalar günü-müz okuyucusu için tam anlamıyla açık olmasa da verdiği mesaj anlaşılmaktadır. Aktaş’ın yazar ve düşünür kimliğiyle seksenlerden itibaren Müslümanlar arasında bilinen bir isim olması, hatta kitap-taki tabirle bir “bacı” olarak kabul görmesi, ezilenlerin yanında yer

Page 180: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / BETÜL ERKEN 397

alması ve seksenlerde İslamcı camia içerisinde “dava” insanı olarak tanınması yazısına da yansımıştır. Tespitleri oldukça sosyolojik ol-masına rağmen kendi konumu ve tavırları yazılarına yansımakta, bu durum bazı noktalarda objektifliğini sarsmaktadır.

Bacı’dan Bayana Türkiye’nin kendi dinamikleriyle ilgilenen, kadın konusunu önemseyen, Türkiye’deki dönüşümü anlama çaba-sına giren bireylerin okuması tavsiye edilecek nitelikte bir kitap. Ancak bu eser bize, geçmiş tecrübeye ek olarak bugünün gelişmele-rinin de analizlere dahil edildiği çalışmalara duyulan ihtiyacı his-settirmektedir. Özellikle Türkiye’de yaşanan dönüşümü takip eden küresel gelişmelerin hayatlarımızı dönüştürücü etkisi değerlendi-rilmelidir. Bu minvalde dinin kamusal hayattaki varlığı önündeki engellerin kalkmasına ek olarak özellikle iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ve dijitalleşme sürecinin gözden uzak tutulmaması el-zemdir.

Page 181: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ398

Masallar, genel kabule göre çocukları muhatap alan metinler olarak görülür. Fakat farklı coğrafyalarda gezmiş, gezdiği toprak-ların sosyal, kültürel ve sınıfsal kabullerini küfesine atmış çok kat-manlı anlatılardır. Sözlü kültür geleneğinin bir parçası iken anla-tıldığı topraklara dair otantik bilgileri “anaerkil” ögeler ile birlikte sunan masallar, edebî bir tür olarak kanonlaşma evresinde sınıf-sal öğelerin yanı sıra kadına ve erkeğe dair stereotipik temsilleri de bünyesine katarak dönüşmüştür. Bununla birlikte yaşayan bir tür olarak masal, uzun süredir hem edebî yazında hem de görsel kültürde postmodern öğeler ile harmanlanarak yolculuğuna devam etmektedir.

Günümüzde edebî metinlerin yanı sıra animasyonlarda, dizi-lerde, sinema filmlerinde ve daha pek çok platformda masalların klasik ve postmodern versiyonları ile karşılaşıyoruz. Pek çokları için masalların en bilindik versiyonlarının masum mu yoksa zararlı mı olduğu hâlihazırda bir soru işaretiyken; bu anlatı türünün gide-rek giriftleşen postmodern versiyonları kafa karışıklığını daha da arttırmaktadır. Cristina Bacchilega’nın 1997 yılında kaleme aldığı, Türkçe’ye ise 2016 yılında kazandırılan Postmodern Masallar: Top-lumsal Cinsiyet ve Anlatı Stratejileri adlı eseri, tam da bu bağlamda ilgili okuyucuya kılavuzluk eden bir çalışmadır. Folklor, gelenek-sel anlatılar, toplumsal cinsiyet ve postmodern anlatı stratejileri

Cristina Bacchilega, Postmodern Masallar: Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı Stratejileri (Postmodern Tales: Gender and Narrative Strategies), Çev. Fatma Büşra Helvacıoğlu, İstanbul: Avangard Kitap, 2016, 263 s.Ayşe Dilara Bostan*

* Arş. Gör. Dr. Dilara Bostan, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo Tel-evizyon ve Sinema Bölümü, İstanbul, Türkiye, e-mail: [email protected]

Page 182: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / AYŞE D İL ARA BOSTAN 399

alanlarında çalışmalarını sürdüren Bacchilega, bu yazının incele-me konusunu oluşturan eserinde masalı anlatısal olarak geçirdiği dönüşümlerin yanı sıra toplumsal cinsiyet rollerinin sunumu bağ-lamında da merkezine alır. Eser, masala dair gerçekleştirilen aka-demik çalışmalar arasında sunduğu çok yönlü okumalar ile ilgili literatüre önemli bir katkı sağlar.

Masalların günümüzde nasıl dönüştüğüne dair sarih bir kav-rayış peşinde olduğunu söyleyen Bacchilega, özellikle anlatı kural-larının nasıl yeniden üretildiğini ifadeye kavuşturmak peşindedir. Bunun için “klasik” anlamdaki masalları yeniden yazan ve elden geçiren edebî ve edebiyat dışı “çağdaş” anlatılara dikkat kesilir. Öte yandan Bacchilega için tek mesele anlatısal düzenlemelerin nasıl işlediği değildir. Bu yeniden yazımlar esnasında kadına ve hikâyeye dair nasıl imgelerin üretildiği; bu imgelerin hangi anlatısal düzenle-meler ile desteklendiği; ve son olarak bu imgelerin altında öznenin inşasına dair hangi ideolojilerin yatmakta olduğu soruları çalışma-nın merkezinde yer alır.

Masal, folklor, edebiyat, feminizm ve postmodernizm çalış-malarına dayanan kitap disiplinlerarası bir bakış açısına sahiptir. Teorik çerçevesini bir varış noktasından ziyade başlangıç olarak gö-ren Bacchilega, kitabını çağdaş masalları anlamak üzere çıktığı bir yolculuk olarak görür. Yolculuğuna ortak olan okuyucudan da ele aldığı konulara aşina olmasını bekler. Bu beklenti, eserde ele alınan kuramsal tartışmaların ve masal incelemelerinin anlaşılmasını yer yer güçleştirir.

Bacchilega, masal alanındaki çalışmaları ile öne çıkan Jack Zipes, Maria Tatar, Ruth B. Bottigheimer gibi eleştirmelerin çalış-malarına sıklıkla atıfta bulunurken; bahsi geçen eleştirmenler gibi, masalın hem özgürleştirici hem de tutucu yönleri olduğunu savu-nur. Yazar, masallarda pek çok arzunun tatmin aracı olarak yer alan “sihir”in farklı anlatılarda nasıl işlediğini açıklamayı hedefler. Bunun için “sihir”in gücünü eleştirel bir şekilde inceleyen feminist teoriden de faydalanan Bacchilega, “sihir”in masallarda toplum-sal cinsiyete dair işletilen bütün hileleri sistematik olarak gizledi-ğini iddia eder. “Sihir”in barındırdığı paradoksları isimlendirmek

Page 183: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ400

ve bunların değişken ideolojik etkilerini ifadeye kavuşturmak, Bacchilega’ya göre bir nevi masalın özgürleştirici potansiyelini or-taya çıkarmaktır.

Bacchilega, masalı çocuklar için zararlı rol modeller sunan cinsiyetçi temsillerle dolu anlatılar olarak görmez. Yazara göre masal; halkbilim ve edebiyatın, toplumun ve bireyin, çocukların ve yetişkinlerin, kadın ve kadınların birbiri ile karşılaştığı; birbirleri üzerine düşündüğü, “arada” kalmış bir alandır. Bu görüşten hare-ketle Bacchilega, eserinde dört bilindik masalı “klasik” ve “çağdaş” yazımları ile birlikte inceler. Her masal incelemesinin ayrı bir bölü-mü oluşturduğu kitapta, yazar “ikili strateji” olarak isimlendirdiği yaklaşımla masallardaki belirli anlatı bilimsel yönlere dikkat çeker. Yöntem olarak Jacques Derrida ve Helene Cixous’dan beslenen ve dile yapı söküm perspektifinden bakan bir yaklaşımının yanı sıra eleştirel anlatı biliminin imkânlarından da faydalanır. Yazar, Pa-muk Prenses’te anlatının çerçevesini; Kırmızı Başlıklı Kız’da sesi; Güzel ve Çirkin’de odaklanmayı; Mavi Sakal’da ise faillik meselesi-ni tartışır.

Yazarın, masallara dair okumalarının merkezinde “ayna” me-taforu önemli yer tutar. Bacchilega’ya göre, masallardaki denetim “sihirli ayna” ile gerçekleştirilmektedir. “Ayna” hem mimesisi (yan-sıma) hem kırılmayı (değişen arzular) hem de hikâyenin çerçeve-lenmesini (hile) kendinde toplamaktadır. İncelediği masallardaki “ayna” kullanımını ideolojik etkisini dönüştürecek şekilde görünür kılmak isteyen yazar, aynı zamanda bu “ayna” imgelerinin “çağdaş” anlatılarda nasıl yeniden üretildiklerine odaklanır.

“Klasik” ve “çağdaş” yorumlara karşılıklı bakan Bacchilega’nın, masalların postmodern versiyonlarının mevcut normları her zaman dönüştüremediğine dikkat çekmesi önemlidir. Toplumsal cinsiyet tartışması bağlamında da kimi postmodern anlatılar klasik masal-lardaki toplumsal cinsiyet algısını sorgulayabilirken; kimi anlatılar sorgulanmayan bir öznellik veya anlatı modeli içerisinde bu algıyı yeniden üretebilmektedir. Bununla birlikte, Bacchilega’nın postmo-dern masal uyarlamalarına dair bir diğer önemli tespiti ise post-modern dönüşümlerin “sihir”i ele alış şeklidir. Postmodern yeniden

Page 184: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / AYŞE D İL ARA BOSTAN 401

yazımlar “sihir”i sıklıkla doğalmış gibi görünen olayların doğallığını bozma stratejisi olarak kullanmaktadır. Toplumsal cinsiyet mese-lesi de kuşkusuz “doğallık” maskesinin arkasında durmaksızın iş-leyen unsurların başında gelmektedir. Bacchilega, dört ana masalı incelerken önce her masalın “sihirli” tarihine bakar, ardından post-modern versiyonların “sihir”i nasıl yeniden ele aldığını göstermeye çalışır. Masalların farklı postmodern versiyonlarını incelediği bu süreçte, yeniden yazımların birbirleriyle çakışan yönlerini de görü-nür kılar.

Bacchilega, Pamuk Prenses masalını incelediği bölümde, top-lumsal cinsiyetin anlatılar aracılığı ile yeniden üretimine dikkat kesilir. Yazarın “ayna tutma” olarak isimlendirdiği strateji, özel-likle Pamuk Prenses masalında kadını erkek arzusunun yansıması olarak yeniden üretmek için çalışan bir “doğallaştırma” teknolojisi-dir. Yazar, masalın anlatı çerçevesi içinde “doğal” kadının kristalize edilmiş imgesi olarak gördüğü Pamuk Prenses’i inceleyerek, masal türündeki kadın kahramanların seslerini, bakışlarını ve eylemleri-ni sınırlandıran anlatı çerçevesine büyüteç tutar.

Bacchilega, çeşitli örnekler üzerinden Pamuk Prenses’teki ayna tutma yöntemlerine ve bunların etkilerine odaklanır. Verdi-ği örneklerden biri de masalın en bilindik sahnelerinden olan Kra-liçe’nin sihirli ayna ile konuşmasıdır. Bu sahnede, Kraliçe sihirli aynaya yaklaşıp dünyanın en güzel kadınının kim olduğunu sorar ve aynada kendisi yerine Pamuk Prenses’i görür. Bacchilega, bu noktada aynanın sesine, bildirdiği yargının gücüne ve dinleyici ola-rak bizim aynaya olan inancımıza dikkat çeker. Yazara göre bu sah-nede, güzelliğin iki kadının değerinin ölçüsü olarak sunulmasına ve bu nedenle iki kadın arasındaki ilişkinin bir düşmanlık ilişkisi olarak tanımlanmasına sebep olan ataerkil bir çerçeveleme söz ko-nusudur (s. 65).

Bacchilega, Pamuk Prenses’te aynadan yansıyan veya aynanın kırarak yansıttığı görüntünün bir “çerçeve” içinde olduğunu unut-mamızı sağlayan anlatı kuralını da deşifre eder. Bu kural, çok basit ve güçlü bir stratejidir; dümdüz ifadelerinde toplumsal cinsiyete, sınıfa yahut bireysel yargılara dair hiçbir açık iz bulunmayan dış

Page 185: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ402

ses yahut gayrişahsî anlatıcı kullanımıdır. “Evvel zaman içinde”, “şöyle bir kraliçe varmış”, “kraliçe şöyleymiş” gibi ifadeler dış sesin bakışını tek mümkün bakış gibi sunarken, sihirli aynanın her şeyi bilmesini normal kabul eden okuyucu dış sesin söylediği her şeye de inanmaktadır. Birtakım toplumsal gelenekleri sessiz sedasız doğru var sayan bu ayna tutma stratejisi, Bacchilega’ya göre birçok top-lumsal norm arasında özellikle toplumsal cinsiyetin yeniden üretil-mesini sağlar. Pamuk Prenses’i güzelliğin ve acının imgesi; “ezilen masum kadın kahraman” olarak çerçeveleyip donduran da yine bu stratejidir.

Bacchilega’nın incelediği postmodern yeniden yazımlar, Pa-muk Prenses ile inşa edilen “masum kadın” temsilinin sahip oldu-ğu gücü kabul ederek işe başlar. Fakat bu güce dikkat çekmekteki amaçları, Bacchilega’nın ifade ettiği üzere, onu yinelemek ve gün-cellemekten ziyade, ideolojik mahiyetini görünür kılarak sorgula-maktır. Bacchilega bu bölümde masalın üç postmodern versiyonunu inceler. Yazara göre, incelediği üst kurmacaların her biri, Pamuk Prenses’in doğallığının masal türünce mevcut, cinsiyetlendiril-miş bir yalan/kurgu olduğunu ifşa etmeye çalışmaktadır. Bunu da “ayna”nın masalın eski anlatımındaki otoritesini görünür kılarak ve ona meydan okuyarak gerçekleştirmektedir.

Yazarın, incelediği ilk postmodern masal Angela Carter’ın 1979 tarihli Kanlı Oda kitabında yer alan “Pamuk Çocuk” adlı metindir. Bu metinde “ayna” yoktur ama ayna tutmanın mantığını ve strate-jileri taklit edilmektedir. Bacchilega, Carter’ın mimesisle oynaya-rak, masaldaki ayna tutma stratejisini, aynanın kusursuzluğunu ve yenilmezliğini sorgulamamızı sağladığını söyler. Bacchilega’nın incelediği ikinci metin ise Robert Coover’ın 1973 tarihli Ölü Kraliçe masalıdır. Cooverda aynanın otoritesini sürdürmeye ayarlı bir stra-teji olan harici ve görünmez anlatıcı (dış ses) kullanımını reddede-rek masalı yeniden yazmıştır. Coover, toplumsal cinsiyetin Pamuk Prenses masalındaki yeniden üretimini meraklı bir birinci şahıs an-latıcı kullanmak suretiyle bozmaktadır. Coover’ın masaldaki rolü ile oynadığı Prens, tek boyutlu “düz” bir masal kahramanı değildir, sorgulayıcıdır. Pamuk Prenses’e sorgulayıcı sorular soran Prens, bu

Page 186: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / AYŞE D İL ARA BOSTAN 403

sayede Prenses’in “dondurulmuş” ve ideolojik olarak çevrelenmiş masum inşasına büyüteç tutmaktadır. Bacchilega’ya göre Coover, Prens’e sordurduğu sorular ile masalın iyi düzenlenmiş kurmaca evrenini de doğal olmaktan çıkarmaktadır. Yazarın bölümde ince-lediği son eser ise Donald Barthelme’in 1967 tarihli Pamuk Prenses romanıdır. Bacchilega, Barthelme’in metninin Pamuk Prenses’i ses sahibi kılarak onu nesneleştirmekten kaçındığını söyler. Bununla birlikte metnin istemeden de olsa ataerkil senaryo içindeki kadın imgesini sürdürmeye devam ettiğini de ekler.

Bacchilega, Kırmızı Başlıklı Kız masalını incelediği bölümde, bu masalı dinlerken duyduğumuz “ses”lere odaklanır. Yazara göre, Kırmızı Başlıklı Kız masalının folklorik versiyonları, çocukların hinlik yaparak tehlikeyi ve kötülüğü kovma kabiliyetini anlatma-sının ötesinde, kadınların sahip olduğu hayatta kalma bilgisinin önemini de vurgulamaktadır. Masalın edebiyat geleneğinde oluşan örneklerinde ise, başkahraman üzerinden kadın temsili cinsiyetli ve kısıtlayıcı bir alana hapsedilmiştir. Bacchilega’nın ifadesi ile, Char-les Perrault tarafından 1697’de yayınlanan Kırmızı Başlıklı Kız ma-salında, masalın folklorik versiyonunda kadına gücünü teslim eden bütün “ses”ler kısılmıştır. Yazara göre, Kırmızı Başlıklı Kız’ın kurt tarafından cezalandırılması ve kurtarıcısının avcı olması ile, masal-da kadınların sınırlarını erkekler çizer hale gelmiştir.

Bacchilega, Kırmızı Başlıklı Kız masalının bu senaryoya sıkış-tırılmamasını ister. Ve masalın içindeki harikuladelikleri göstermek üzere, Angela Carter’ın postmodern bir bakışla ele aldığı The Were-wolf (Kurt-Adam), The Company of Wolves (Kurtların Arkadaşlığı) ve Wolf-Alice (Kurt-Alice) metinlerine odaklanır. Bacchilega’ya göre Carter’ın masalı yeniden yazma stratejileri anlatıyı dönüştürmüş-tür. Carter, folklor gelenekleri ve Kırmızı Başlıklı Kız’ın toplumsal tarihiyle girdiği diyalog sayesinde masalın “klasik” versiyonunda kadının gücüne dair bastırılan sesleri duyurmaktadır. Carter’ın bunu yapmasını sağlayan da toplumsal ve metinsel pratikleri ince-lemek üzere masalın birden fazla versiyonunu kullanmasıdır. Bacc-hilega, Carter’ın üç “kurt ve kadın” hikâyesini radikal şekilde farklı yazdığını bulgularken; bu hikâyelerin birbirleriyle çelişen yönlerine

Page 187: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ404

rağmen soykütüksel olarak birbiriyle ilişkili Kırmızı Başlıklı Kız imgelerini meydana getirdiğini söyler.

Bacchilega Güzel ve Çirkin masalını incelediği bölümde, ilk olarak masalın sınıf ve ataerkil düzen ile ilişkisine dikkat çeker.Masalın farklı versiyonlarında, Güzel sınıf mensubiyeti fark etmek-sizin kendisini babası için feda ederek evlilik hayatına ataerkil bir çerçeve içinde başlamaktadır. Bacchilega’ya göre baba ve kocanın kâr sağladığı bu değiş tokuşta, Güzel’in kendisini geri plana atması, masaldaki ataerkil çağrının gizlenmesine neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, yazara göre Güzel, teslimiyet ve fedakârlığı ile bir başka varlığı, özellikle de toplumsal açıdan tehditkâr bir erkeği dönüş-türmeyi başarmasından ötürü pek çok masal kahramanından daha fazlasını elde etmektedir.

Bacchilega’nın Güzel ve Çirkin masalını incelerken özellikle dikkat çektiği bir diğer nokta ise, Çirkin’in dönüşümüdür. Yazar, Çirkin’in öyküsünün genelde insanları görünüşleriyle yargılama-mız gerektiği yönünde bir öğüt olarak okunduğunu belirtirken; an-latının ilettiği mesajların ataerkil vurgulara sahip olduğunu öne sü-rer. Bacchilega’nın “Çirkin’in dönüşümü gerçekten arzu edilen bir şey midir? Eğer öyleyse bu kimin arzusudur?” soruları bu bağlam-da önemlidir. Bacchilega’ya göre Güzel, anlatıcının “göz”ünün em-rindedir. Güzel’e Çirkin’i yaşadığı dönüşüm sonunda yakışıklı bir prens olarak gösteren anlatıcının “göz”ü aynı zamanda Güzel’in bu dönüşüme verdiği tepkiyi de muğlaklaştırmaktadır. Bacchilega, bu noktada masalın gizli ataerkil mesajını deşifre eder. Güzel’in Çir-kin ile kurduğu ilişki, “olağandışının” cazibesine sahiptir. Çirkin’in dönüşümü aslında ilişkideki olağandışılığı baltalamaktadır. Bu nedenle, masalın farklı versiyonlarındaki anlatısal düzenlemeler Güzel’in Çirkin’in dönüşümüne verdiği tepkiyi türlü şekillerde hoş-nutsuz kılar. Yazara göre, masalda kadın dinleyiciye nihai olarak iletilen mesaj, ilişkideki asıl cazibenin bir erkeği dönüştürebilme ihtimalinin kendisi olduğu yönündedir.

Bacchilega’nın incelediği modern ve postmodern yazarlar da Çirkin’in dönüşümüne dikkat kesilerek Güzel’in prense verdiği muğlak karşılığın altını çizmek ve yorumlamak suretiyle masalın

Page 188: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K İTAP DEĞERLEND İRMES İ / AYŞE D İL ARA BOSTAN 405

metaforik gücünden yararlanmaktadır. Bacchilega masalın dört çağdaş uyarlaması olan Ron Koslow’un çektiği Tv dizisinde, Tanith Lee’nin bilim kurgu hikâyesinde ve Angela Carter’ın iki hikâyesinde masalın toplumsal cinsiyet politikasının izlerini sürerken; özellikle Çirkin’in dönüşümünün anlatılarda nasıl yer aldığına ve bu dönü-şümün kadın karakter üzerindeki çarpıcı etkilerine odaklanır.

Bacchilega, son bölümde ise Mavi Sakal masalını inceler. Ya-zar, sözlü kültür geleneğinde kadının aktifleşmesi, deneyim, akıl ve sevgi kazanmasına dair geçiş örüntülerini ortaya koyan Mavi Sakal masalının, Perrault ve Grimm Kardeşler’in metinlerinde bu özelliğini kaybettiğini belirtir. Bacchilega’nın karşılaştırmalı ince-lemesi, masalın “klasik” versiyonlarında kadın kahramanın merakı nedeniyle cezalandırıldığını buna karşın Mavi Sakal’ın caniliğinin sürekli göz ardı edildiğini ortaya koyar. Yazar, bu noktada anlatı-cının, derlemecinin, editörün yorumlarının masalın esas anlamını belirleyemeyecek ideolojik değişkenler olduğu yönündeki görüşünü dillendirir. Yazara göre Mavi Sakal gibi masallar, zengin ve çeşitli-lik barındıran folklorik geleneğe sahiptir ve incelenmeye değerdir.

Bacchilega, bu görüşünden hareketle Mavi Sakal masalının belirli versiyonlarını yeniden yazan Margaret Atwood, Angela Car-ter, Jane Campion’un postmodern uyarlamalarını inceler. Buna göre, üç yazar da masalın “klasik” versiyonlarının toplumsal cin-siyet dinamiklerini ne şekilde doğallaştırdığını sorgularken; ka-dın kahramanı da erginleme motifleri ile güçlendirmiştir. Bunun yanı sıra, yazarın incelediği postmodern uyarlamalar, kadın ve er-kek kahramanları birbirine eş tutan anlatısal tercihlere sahiptir. Bacchilega bu stratejiyi “çifte faillik” olarak isimlendirir. Yazara göre, postmodern uyarlamalardaki bu strateji Mavi Sakal masa-lını, hem masalın “klasik” versiyonlarında bulunan “cinsiyetlerin kavgası”ndan uzaklaştırmakta hem de ataerkil politikaların kadın-ları olduğu kadar erkekleri de baskı altına alan toplumsal bir inşa olarak ifşa etmektedir.

Bacchilega, sıklıkla kadınları karşısına alan ve “ürkütücü” bir masal olarak görülen Mavi Sakal’ın dahi, feminist yeniden yazımlar-la toplumsal açıdan anlamlı ve başarılı bir kadınlığa geçiş hikâyesi

Page 189: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

K A D E M K A D I N A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ406

olarak geri kazandırabileceğini savunur. Bir anlamda masal denen bu anlatı odasının, kadınlar için bir hapishane olmak zorunda ol-madığı, buradan özgürleşme ihtimalinin yine masalın içinde gizli ol-duğu fikrine ulaşır. Masallardaki farklı “ses”leri duyurmak isteyen yazar, postmodern yeniden yazımları da bunu yapma potansiyel-leri nedeniyle önemser. Postmodern uyarlamalar, masalların uzun zamandır tedavülde olan anlatı ve toplumsal cinsiyet rollerini ifşa ederken diğer yandan zaman içinde çocuklar için kurumsallaştırıl-mış masallarda unutulan ihtimalleri de gün yüzüne çıkarmaktadır.

Bacchilega’nın kendi kişisel okuma serüveninin bir sonucu olarak kurguladığı eserinde masallardaki seslere, bakışlara ve ey-lemlere odaklanırken kadınların masalları yeniden anlamak ve an-latmak üzere giriştikleri bütün çabayı önemsediği görülmektedir. Bu bağlamda yazarın çabasının da okuyucusuna, hem masallar-daki toplumsal cinsiyet ve anlatı stratejilerini anlamaları hem de masalların barındırdığı imkânları görmeleri konusunda rehberlik etmek olduğu söylenebilir. Bacchilega, eserinde klasik ve postmo-dern masalları incelerken benimsediği karşılaştırmalı okuma ile masala dair arkeolojik bir bakış açısının yanı sıra ilgili okuyucuya zengin bir kaynakça da sunmaktadır. Öte yandan yazarın masalı, hem toplumsal cinsiyete dair işlemekte olan ideolojik düzenlemeler bakımından hem de anlatı bağlamında incelemesinin okuyucunun dikkatini yoğun şekilde talep eden bir metin ortaya çıkardığını da eklemek gerekmektedir.

Page 190: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

Yazarlara Notlar

KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi’nde değerlendirme süreçlerine alınacak çalışmalarda temel bazı kriterler aranmaktadır.

Dergiye gönderilecek çalışmaların;

• Kadın çalışmalarıyla ilgili nicel, nitel, tek denekli veya karma araştırma deseni kullanılarak hazırlanmış olmasına,

• Kadın çalışmaları konusunda son dönem alan yazını kapsamlı biçimde değerlendiren literatür analizi, meta analiz veya meta sentez çalışması olmasına,

• Kadın çalışmaları konusunda pratik olarak uygulanabilecek model önerileri sunmasına dikkat edilir veya benzeri özgün nitelikte yazılar olması talep edilir.

• Kadın çalışmaları konusunda bilimsel yazı ve makalelerin yanı sıra, kitap değerlendirme yazıları, mahkeme kararı ve mevzuat incelemeleri ile güncel olaylara ilişkin analizlere yer verilebilir. Bu tür yazılar, yayın kurulu tarafından kabul edilir veya geri çevrilir.

Bu çerçevede KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi, ileri araştırma/istatistik yöntemlerini ve teknikleri kullanılan güncel çalışmalara yer verilecektir. Ça-lışmaların yöntembilim açısından yetkinlikleri kadar alana orijinal ve yeni katkı sunmaları da temel yayımlanma kriteridir.

Yayımlanmak üzere gönderilen çalışmalar öncelikle Dergi Yöneticisi ve Baş Editör tarafından amaç, konu, içerik, sunuş tarzı ve yazım kurallarına uy-gunluk yönlerinden incelenmektedir. Editöryal ön değerlendirmedeki genel eğilimler şu şekildedir:

Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerine Dayalı Çalışmalar

• Yüksek lisans ve doktora tezlerine dayalı çalışmalarda tezin bütünü-nün, tezde kullanılan bütün verilerin raporlanması, tezlerden dilimlen-me yapılmaması beklenmektedir.

• Bütün araştırma türleri için verilerin güncelliğine önem verilmekte-dir. Araştırma verilerinin toplanması üzerinden 5 yıl veya daha fazla süre geçmiş ise araştırmaların güncelliğini kaybettiği yönünde görüş bildirilmektedir.

• Değerlendirme Süreçleri

• Gönderilen bir çalışmanın editöryal değerlendirmesi 40 gün içerisinde tamamlanmaktadır.

Page 191: KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi • Kapakkadinarastirmalari.kadem.org.tr/wp-content/uploads/...Dr. Esra Albayrak (İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Dayanışma Konseyi Başkanı)

• Hakem değerlendirme sürecine alınan çalışmalar alanda uzman iki ha-keme gönderilir.

• Eğer hakemlerin raporlarında çalışma ile ilgili görüş ayrılığı söz konusu olursa, üçüncü bir hakemin görüşüne başvurulur.

• Hakem değerlendirme süreci, şu anki yoğunluk göz önüne alındığında yaklaşık 3-4 ay sürmektedir. Bu süre, ilgili alandaki hakemlerin iş yükü nedeniyle uzayabilmektedir.

• Hakem raporları gizlidir. Yazarlar çalışmalarını değerlendiren hakem-lerin kim olduğunu bilmemektedirler. Hakemler de değerlendirdikleri çalışmanın yazarını/yazarlarını bilmemektedirler.

• Yazar/yazarlar; hakemlerin ve editörlerin eleştirilerini, önerilerini ve düzeltme taleplerini dikkate almak zorundadırlar. Yazar/yazarlar, eleştirilerden ve önerilerden katılmadığı hususları gerekçeleriyle izah etmelidir/etmelidirler.

• KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi’nde hakem değerlendirme süreç-lerinin detayları ve ilkeleri için Hakemlere Notlar bölümüne bakılabilir.

• Yayıma kabul edilen çalışmaların süreçleri aşağıda belirtilmiştir.• Yayıma kabul edilen bir çalışmanın neticesi Yetkilendirilmiş Yazara

bildirilir.• Yetkilendirilmiş Yazarın ilgili raporlara göre düzenlediği çalışma Baş

Editör veya Yönetici Editör tarafından incelenir. Onaylanan çalışma tashih ve redaksiyon sürecine alınır.

• Yetkilendirilmiş Yazara çalışmasıyla ilgili tashih notları gönderilir.• Tashih süreci tamamlanan çalışmalar tasarıma yönlendirilir.• Mizanpajı ve tasarımı tamamlanan çalışmalar Yetkilendirilmiş Yazar

tarafından son kez kontrol edilir.• Bu süreçleri tamamlayan çalışmalar yayım sürecine alınır ve ilgili sa-

yıda basılır.Editöryal ön değerlendirme sonucunda bir çalışma, genel kriterleri veya yu-karıdaki kriterleri karşılamıyorsa, çalışmanın Yetkilendirilmiş Yazarına ge-rekçesi ile birlikte, çalışmasının hakem değerlendirme sürecine alınamayacağı yönündeki karar bildirilmektedir.KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi’nde yayımlanan makalelerin;

• Sorumluluğu yazarına/yazarlarına aittir. Yayımlanan yazılar, düşünsel planda dergiyi veya Kadın ve Demokrasi Derneğini (KADEM) bağlamaz.

• Yayımlanan yazıların yayım hakları Kadın ve Demokrasi Derneğine (KADEM) aittir.