Dttra<nİ9 -nv'I- İÖater ı-cVı k-tı-h' ı CıkiJen ne «yiydlj İrtica diye bir sey vardı. GcrcKtiçi teman "iftira var". "irti« hüftla*" dflfdlk bÖylcNkfe siyiSi .ah bİTi Höfltyt Jlkljt ı ıd l\ EsKlden ne iyiydi. Ücfalarca peynir gemisinin lafla yürüdüğünü ı•-n == t ü'lm-jt.h bir:: 1 L:u. tjerlciı :..!HLI dedik 111 "i- bitikti. f İmdi öylemi ya? Jlmdri M «m 3 n İrtica I-DTI ttKk blUİan flhın "si* mûsltüman değil mi»Jn«7" diye soruyorlar. Sv atfuya mfıtl cevap içermek de müsbet cevap v*fm*k di ipimin 0'- rrıyo: Am,ı ı^kidfin r r tylydL Soruyu bil sorardık. Hem efe "yottu milflDmin mıam7" edasıyla sorardık. Snun Hıi mBılümtfl olOUVHm diyerek aydın çavdarda vhiftihrdıh ÖnümÛM geleni, rlereda Hhl günUrf D»ğiî p r hif vcy. İrtica tltftn gld v ..ı' İklim İRTİCA ELDEN GİDİYOR!. W ' f î : ' « 33- ' İm Kİ atş '9 m nh m w- ^ İSMET ÖZEL İklim
123
Embed
Kş '9İ m m · 2018. 9. 26. · 3n İrtic I-DTa ttKI k blUİan flhın "si* mûsltüman değil mi»Jn«7" diy e soruyorlar Sv atfuy. a mfıtl cevap içermek de müsbet ceva v*fm*p
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Dttra<nİ9 -nv'I- İÖater ı-cVı k-tı-h' ı CıkiJen ne «yiydlj İrtica diye bir sey vardı. GcrcKtiçi
teman "iftira var". " irti« hüftla*" dflfdlk bÖylcNkfe siyiSi .ah b İ T i Höfltyt Jlkljt ı ıd l\
EsKlden ne iyiydi. Ücfalarca peynir gemisinin lafla yürüdüğünü ı•-n == t ü'lm-jt.h bir:: 1 L:u. tjerlciı
: . . ! H L I dedik 111 " i - bitikti. f İmdi öylemi ya? Jlmdri M «m 3 n İrtica I-DTI t t K k blUİan flhın "si* mûsltüman
değil mi»Jn«7" diye soruyorlar. Sv atfuya mfıtl cevap içermek de müsbet cevap v*fm*k d i ipimin
0'- rrıyo: Am,ı ı kidfin r r tylydL Soruyu bil sorardık. Hem efe "yo t tu milflDmin mıam7"
edasıyla sorardık. Snun Hıi mBılümtfl olOUVHm diyerek aydın çavdarda vhiftihrdıh ÖnümÛM
geleni, rlereda Hhl günUrf D»ğiî p r hif vcy.
İrtica tltftn gld v..ı'
İ k l i m
İRTİCA ELDEN GİDİYOR!.
W '
f î : ' « 3 3 - '
İm
K İ atş '9 m nh m w- ^
İSMET ÖZEL İklim
İklim yayınlin 1 A f t a * dUU L
! • ajyılün matbaası
kapıl baskısı j&n •J f r t
ı. t a m , k u m ine 2- ı - - O n k ISfT
IrtıınbuL
İSMET ÖZEL
İRTİCA ELDEN GİDİYOR!.
iklim YAYINLARI
Ç t U m » S O J L Oniman H i n Ha I S « C&fiaJüĞlu — lalutnıl
i e t : ma ü Î T
•
lamel ÜEEL'in kitapları :
G^CEİeyin BİT ftosu (19W> Evât. İsyan (19C9> Clımyetlar Kitabı (IBTB1
I r t l u Elden OhUyorl 13 i r t i ca B i r «Malzemedir» 16 Materyalist Terör 10 İKİ Entegrasyon T 22 Hukukim Üstünlüğü 2fi Türkiye'nin U u c E u l 28 Ullleıl Korkusu 37 KolonlzAlürlftr re Diğerleri 40 SaçkınLthİftrt K kir tul Uf ¥ + 48 TUrfclyfl'de Beyaz; Kim? 4fi Sand Değuiz, Ama : 49
Arisichrasi Olmayınca T T 53 ArlAtofcrasdrün Yerlıü Turan M Il«Jcamr l itLkrar. Tesanüt 5fl TehJUte K imin Cclııık-Undr T Bl Azil Azmaz. Bal K d k m u fl4 Dokunulmazlık GÜTEncesi -ST Sarıte Çıkmazlar Saydam Duvar 7fi Vanull mı. Yaramadı mı? 78 Harkın SOıU Yar mı? 81 Siyasi YçlpaK
S
Velpe» Hamta O*re*? ... « ^ ~ — 1 7
Pır Pır Kde* uçama* i « ^ - M
Turk Sala H i İşe Tarar? 8 3
Bu Tunliít* JBOla Tor T E * - Ä
Krmrnü) luiüı K*T*l OumT + » - « - - 8 0
Olarjlarni Blr Onü BIT St fni Yar — - - i n a
U u n m i h l Qffrtkli m i t m - - * 1 0 5
Kim K I I I L J ]3i 4 OireoakT ~ l f l S
Belki Blslaf i Tana Q*çer + 1 1 1
Zorbanın KffjIL i s t e n * — - 1 M
Hiç BİT ŞiT İCİû Oeç S4f lÜW - l l T
K ^ m k r i p ^ Anlamak „ . « — — — ™ Hangi H i i v ı r YApmmli — - - — - 1 3 3
M a l QU*T Zulmü Eanr « - « - JJ H * F H ı Taçrübaal - - I W
Anlarnaaı Kole j - - * 1 8 7
Hasıl BİT iSİjaıOt? 1 7 0
Cazip Iküdâf « 1 7 1
ımyuk Puarlüc - ^ + - - +
l i u r n l r f o t « I t u n f a k n l ^ ™ [manlar mı. Ptt l rurr ini? ^ — - * -•• M
«Olü I h h b r ^ 1 8 5
ıhmlıklash Hnrlulrnak ™
YtnrnrM-h T * Tor»Li]ıru-k ^ „ M + B J H + 1 ^ , İM TıürİM- Olmanın paaUoll İH Merun Olunmayan Uektep 1ÏT T tnatk ftuLoa ^ + T ¿ HO Hac ra Kemnat . m
ÇakJlial Bekleyerek 300 UedMlTOll Ajafctk Tutan _ . „ J + + « • S00 ^ c W n w j i Bilenler , r 113 atfcıUHUtar, OonuMtslflT- 315 SU KSHih-rık-nslnSît"' , , T 310 Kitabına Uydurmak , ... r . 331 Ele Varlr Talkımı .„ T „ „ . „ 234 Kirnr KCunı$rnmbT t J J + t + M * . ++, l + l I H + +„ T 3J7
Bana AoraraaD a m 3 B Seran Kim? Sorulan Kim T 1Î3 'E'nvsıyiMLı- BullmAnlar + « I H + 390 PtnpakUJ Noknnhtı - 3 S Mılmklln. Uuh t fnv l . Muhakkak H J
7
Ö N S Ö Z
Traktörün tarlaya giriminin ı ı::m tekniği bakımından neolit ik çağdan bu yana Anadolu toprakında gürü* len en büyük ve tek değişiklik okluğunu öne süren ter var. Bu vakıayı vurgulamak ülkemizde yaşayan insanların büyüh çoğunluğunun çok jürilerde kalmış bîr yapı içinde çağlar boyu mahpus kaldıklarını güzler önüne sermek isteyenlerin kolaylıkla söz hakkınn sahip olmalarına hizmet edİyor r elÜ- Ancak, sadece üretim tekniklerinde değil, bütün sosyal değişmelerde f i lm imiz i kurcalayan bir nokta hep var r Bu değişme neyin sonucu ? Sozknnu-su değinmeye rnuhaEap olanların gel i lmelerin İHj daha i y i duruma gel meleri nio ve uyanışlarının uzantısı mı: yoksa kendilerine bu değişmeyi Belirenlerin daha güçLcndik-lerinin p daha çok kazançlı ÇLktıklarLnm ve değişmeye uğrattıktan insanları bir hakimiyet kapanına kıstırdı k lan-nın belirtisi mi?
Dünyanın yüzyü» gtldiği çetin meseleler ftözonüne alındığı .1 anlaşılır k i değişmenin btzzat kendisi kadar onun yolu, yüntemi de önemlidir. Giderek değişmenin hangi usûllerle gerçtkie&tirildiyâ, insanlarm bağına Reİen farklılaşman m gerçek bîr değişme olup olmadığmı ve neolit ik çağdan hu yana yaşanılan çok daha hayatî değişiklikleri dikkatlerimizden kaçınp kaçırmadığım öğrenmemizi sağlayabilir. Toprağın bundan böyle karasa-
9
hanla l ıl lı ı!.ı• • 11• slirüldÜgü hulusunu p i z l r n k I J « yut tur k İsteyenler asit ifadeleri it ibariyle bundan hiıylr «ayran* yerine «cola* içilmelidir ıh yenlerden mîlu^hkd ise oraya bir mim koymalı.
Böylesi sözde caaip Erk l in in bu zorlamalara kirsı ülkeminlr kuvveden ı. !• çıkmasıina i D ik in lanmmnk h tenmeyen bir JarkTı tu lum ıv i lenebiliyor_ bu tutum op> ali ayran brnim bana mahsus, ve bile İsteye ben İ ntHdi pi m tercih i t e ; traktör • aynı hu-Lhi>ri'ı- aynı kastın lwr parc.nj.t olan tercihim olmalıdır» diyenlerin tutumudur N ro l i t i k Çaftdan bu yana Aruıdnlu toprağında vuku bulan büyük değişiklik üretim tekniklerinden çok bir kav-ray i| cırıma i l 1. •• Vaşaıulan değişi k l ik ler in muhasebesini yapmaya dönük kavrayış tarzının pkünij artıran bir eğilim olduğunu anlamak ve kabul etmek akl-ı selim sahibi herkesin görevi olsa Eerek.
Türkiye'de heaap dişe tutulamayacak sayıda inum m-: İn- olmanın kendilerine temin • ı• = _r_ güven duygusuyla üzerinde yaladıkları toprakların her ^eğitten so ruınLııluinıiLi ylJklennırye aday görünüyorlar Dnst F düşman herkes, bi l iyor k i yüzyıllar boyunca aynı insanlara yalnızca müslüman olduklnn için mahcur muamelesi ya* - • M M . . ' : Köye nlcrnohİlİE g t l rn yabancının bindisi aratın önüne küplülerin saman koyduğu a laya bir dille ve acıyarak ınlatmiflır yıllarca^ Günümüzde alaya ve acınmaya klmîn müalahak olduğu tekrar düşünülüyor desek yeridir. Acaba köylüler otoma bi l in önüne simanı bile bile koymadılar mit Onlar temasa Erkliği insanlar hakkında ijJiyırgıh olan bu yerli - yabancının hataları için-!• yuvarlanıp [ i tme l i n i kolaylaştırmak istediler besbelli.
Canine bindiği ay ı t ın samanının nereden Geldiğini bile bilmeyen EÜpprye haddini bildirmek islediler. Belki de bir i l e t kul lan atıksın onu harekete şe^ireok şartları d * h i k i m ulmık mecburiye t indesin demek istadüer-
ID
Türkiye'de ariyet bir araçla kendi konumuna Üstünlük sağlamak isteyen însanknn süıleriyleh bu külLU-ttirün ön On t saman koyan însinlarm sözleri araamda bir fark var. Bu ki tap bankasının arabasına blnl;ı caka sat-maktansa o araban Ln önüne saman koymayı terem eden bîrinin kileme aldığı mel iukrden oluşuyor.
İtmcc ö » l I k l Û l v U Beylerbeyi
11
İ i l T İ C A E L D E N G İ D İ Y O R !
h iv i i ye l r.hlı: k i bir zamanlar ülkemizde «din elden gidiyor* diye haykıran insanlar varmt f Hu insanlar gerdekten var mıymıa, var idiyseler böyle haykırmakla neyi murad eimektelermls., bunlar konumuı l- • l B i r i bugün «irtica elden flîdiyon diye hayıflanan insanlar d i l l endi riyor. Siz hemen bana meseleyi yınlıg koyduğumu ve a t r r ^ k U ülk*ınmle «laiklik eklen gidiyor* diye haykıran insanların bulunduğunu soyleyehitirsİDİı. Ama ben gnrü^brrimde arar ediyorum. Güsümüı Türkiye'sinde iadece «LTiiia elden gidiyor» diye hayıflanın kiıiler vardır buna mukabil «laiklik elden gidiyor* diye haykırma L-U-cUnÜ kendinde bulan kimse yoktur, i/ünkü bir i ler i çıkıp -l.ı *Uik1ik elden gidiyor* demeye k a l k a n * onlara şu u r u surulabi l i r : Siz din. ve ı islerinin birbir ler inden ayrılmasını mı istiyorsunuz? Vani Türkiye'de dev-Icl din idlerine katanlasın ve buna kargılık atinle i lg i l i meseleler de devlet idlerine girmesin mi demek iiyorsu;-nuı? Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karcısında la ik l ik elden gidiyor demeye yeltenen k i j i hemen itiraa edecekt i r : Hayır, devlet din. İflerîne karıs}ın ama bettim istedi-£-ııı L:=11: benîm LsledL£im yönde karıksın dlyectkt ir . Buna mukabi l devlet îsJtriuin din meselelerindim u u k ele alınmalı f i k r in i İyi bulacaktır. N i tek im a l i d e n de bfly-l r yd i diyecektir.
Devamla joyle » i l e r edebilecektir : t i l k iden ne iy iy d i , i n i c i diye bîr p y vardı. Gerektiği /.ınun c i r t l t a n..ıi • »irtica hnrCladıt derdik ve böylelikle siyası rakibimizi kiî-,ı M uki fL i r in lkk. ŞimM bu lebdit para elmlyDr p çünkü
bİt ne u m a n i l t icadan S Ö Z euutye kalkarsak, karcımıza insan hak lan j temel hık ve («gürlükler gibi tellerle yıkıyorlar. Eskiden D C i y iyd i , insanlar bacı baklan olduğunu ileri süremezler ve hiı de uygarlık ülkümıîı adına yürütürdük gemimizi Defalarca peynir gemisinin U d i yürü-düftüııü ispat eimia.ıik. bir ine mürteci, g r r i r i , sağrı dedik mi \;\ b i t i k t i . • üyle mi ya? Şimdi ne laman irtica Laf] etsek batıları çıkıp • • müalünuın değil ıtıi.-J-n i t r > d i y t soru;-, rlaı b u » rüya menfi cevap vermek de ınüsbet cevap vermek de idimize gelmiyor. Ama eskiden ne i y i yd i . Soruyu biı sorardık. Hem de «yoksa müs-küiı.jı mısın ediiiyİA urirdık- Sakın sen müslüman olmayısın diyerek aydın çevreJerde sıkıştırırdık onümü-jse geleni. Nerede eski günler? l>e£i(iyor herjeyh irt ica elde» gidiyor I .
Evvel u m a n İçinde •• ı. • adamlar ---- -: «din elden gidiyor» dîye bağırırların i)- Daha sonra böyle batıranlar olmamı). Demek, k l y% bu hicranların Sttû k.*: i .:: (çok lnjttTdtklan için sesleri kısılmış o lab i l i r ) , veya böyle ba-j|ınruJarına gerek kılmamı} i d i n elden gîltifei İçin grrek kalmamı) o labi l i r ) . Daha sonra başka adamlar gelmiş, onlar da «laiklik elden gidiyor* diye batırmışlar. Ama sonradan bu bağırmayı kesmişler. Bunların da hasma on^ ceki bağıranların baslarına gelen gelmiş olabilir. Yani ya sesleri kısılandır veyı la ik l ik elden gitmiştir. En sonunda en başta bazı adamlar gelmiş ve son olarak (öyle ba-ft]rmıs]aTL 1:1.- ı eldrtı jpdiyor : Nihayet daha ijncckilr-rin hajına gelen bunların da başına gelmij ve tıpkı öncekiler gibi muhtemelen onların da sesleri kısılmış, ve muhtemelen irt ica eklen • l ı . Tabii onun, bunun, s.u-
14
• L . I I -rai kısılınca d in h Laiklik ve irt ica t iden gidince m i sal • . ı burada I •_11:: • - Onlar ermi j muradma h b i t çıkalım kerevetine.
Musul bittiğine göre gereklere dönmem in beklenen .'• yprjnde bir tu tum olurdu, ama ne yatık k l masal b i tince hikayelere, romanlara ve televizyon dir i ler ine dönüyoruz. İçinde ya*adıiımt£ tüplumam geçmjs deneyleri bugün i'.-n birer kazanç olarak ele alınamıyor. Yani bir bakıma grçmis sandığımız vakıalar günümüzde yaşananların benzerleri. Bu yüzden bandan el l i , yüz yıl onur yaşanılanları gerçek yüzlcrîyleh aaıl mahıyelleriyJe b i l ip Ur-tistnakla •. ı !.ı . ^ekiyoruz. Olan bilenin »masal* kısmı sona ermig olabil ir, ama bu masaldaki sembollerin tekabül ettiği gerçek hükümranhJtını sürdürüyor
Türkiye'de bir aldatmaca ıhıldıktan sonra pıftüsle^ nemcyecfk zorluk yoktur. Aphnası zorunlu olan a za l maca, hepti aynt mayadan yapılma oldukları halde bir kısım halkın büyük çoğunluğu tgüdülrnesi* gereken sü rü gibi görmelerinden doğuyor. Dip konusundaki ı.nn-malar Türkiye'deki aldatmacanın merkezini teşkil etmektedir. Yöneticilerin oldukları gibi görünmediklerih göründükleri gibî olmadıkları e s » husus Türkiye'de d in i i lg i lendi ren husustur.
İRT İCA BİR - M A İ Z E M E D İ R -
aRİndc kaloük, sanalla k l u l k p pol it ikada k r a k u . i.- - . i »y leyen T 5 . E l io t içinde yandığı toplumun jar l l anna r a i men anlatılır, tutarlı Lir söz ediyordu. İn¬.: I " . • r.:. Avrupa ülkeleri arasında İlk -millî k i l i m l i n i k u n n k Utûliiiimden kapın bir ülke oimasmi. hiç bir zaman Fransatfa yaşanılan anlamda bir klasirma trigilîı edebiyatının üretmeıni» olmastna ve krallık gücünü mut¬lak almaktan t n çabuk uzaklaştıran ülkenin ingiltere rJ-maaina rafimen 20. yüzyılda bir sanat ve düşünce adamı¬nın fcalriifiımi. klttlzmı, ToyaJiımi •^tijinı i fadt etmesi tuhıl değil. Çönkü bu dt jer ler bu tcıplumdi bir temele sahip. I>aha do^rmu Elİnl'un ne dedîjim anlamak mümkün. Aristokrasinin siyasi bir varlık gösterdiği, Felsefesi be l i r en bir sanat görüsü olarak klasiımin gerçeklik kaz ınd ı^ evrensel kilise inancınıü bulundujîu bir küllü-tün f i n d e n konupıyor El io t . Türkiye'de ise böyle sözle rîn paralelini çizmek mümkün değil Vani Tf irkiyede bir sanat ve dUsunce adamının *ehli sünoel» içinde bulunduğunu, «divan* edebiyatım savundüftunup -saltanat vı* görülere sahip olduğunu ilade etmesi akla sigar i l e rden sayılmaz.
Bu düşünceler zihnimize ister b i t m e * takılıyor, çünkü Î00 yıldır Türkiye'de t e m d i pilavı gibi ısıtılıp aıldıp
16
önümün? getirilen «İrticatdan her uygun fırsatla sûzet-mek âdet haline j^eldi. i r t i ca geriye dönüı demekse önce scrtnzmız gerek \ Kimler, hangi geriye dönmek istiyor? lülen, v a r u söylesin acaba «hangi geride kalını} yapı» bîr siyasi luüyet için esas ılınmaktadiT ? Efter konu^Cu-Kucmız ülke Türkiye ise bu ülkede hiçbir zaman bir aristokrasinin mevcut plmadıgnu akılda tutmak sorundayız, flu sebepten Avrupalı anlamdı *royalbL» hiçbir akım yakamadı ülkemiu|er Osmanlı hanedanının iktidarı ele almaşım tsltyen olursa buna d rb ganiyle bakılacağını bilmek için fal la K k i olmaya gerek yok. Kaldı k i Türkiye'de modcrnixmin öncülüsünü yapmıg bir ekip olarak bi l i nen, bu t ip insanların faraza yüncümde etk in rol ••••••• dıklarım kabul etsek Batıcılıkta hiçbir kimseyi geride bı
.: n ı aklarım anlamak çok kolay. Türkiye'de aristokrasi ne kadar yoksa «kilise* rtc öylesine u a k ülke insanlarının din anlayışına. İslamiyet bu toplumun hiçbir döneminde kurumlar eliyle ve kurumlar aracılığıyla güç Ü L -h ib l olmadı. Dolayısıyla t ıüm! L L . ! L. plana çıkaran bugünün, müslümanları da örgütlü Uir gücün nüfuzunu yaygınlaştırmasını de£tlh belli lEkelerin hayatiyet kazanmasını sasıman durumdalar.
Eğer Türkiye'deki «mürteciler» bir geriye dönü? hareketinin mümessilleri dc£iİKp kimdirler? Dün oldu£u gibi bugün de mürteci halı hazırda olan biteni kelli esaslara göreF belli ilkeler doğrultusunda sorgulayan r yapılan faaliyetlerin nereye vardınlnuk İslendiğini öftrenmek isleyen insandır. ıTÜrk basınının bugünkü hali bUî nereye güLürUrrı diye sorarsanıı Irlicayı horllıtmjy olursu-nuı. Türkiye'de alkol izmi, iuhju , havadan para kazanma yolunu artırmanın bizi nereye götüreceğini sorarsanız i lk halledilmesi gereken mürteci d u n u n u z . Siyasi beyanlarda samimiyet oranının ne ölçüde olduğunu merak ederseniz tehlikeli gerid sizsiniz. Tüketim azgınlığının k imin
a;
yararına işlediğine parmak basma cüreti su gö&Lerirseniz; s i » azgın bir irt ica nn-ur u olduğunuz söylenir.
Bütün bunlardan benim anladığım £u: Türkiye'de bazı insanların yalnızca hakları vardır, diğer bazı insanların yal maca. vazifeleri. K£er haklarını kullanan insanlara vazifeleri olduğunu hatırlatırsanız flirtica hortlar». Yine vazHelerİ yerine getirfcn insanların da belli haklan •İması gerektiğini ont sürerseniz olay «mürtecilerin bag gostermesu olarak yorumlanır. Kısacası* bazılarının haklan olmaksızın vazifeler yerine getirmesini temin etmek, bazılarının da vazife sorumluluğu taşımadan haklarını kullanmasını ağlamak Türkiye'ye dikensiz gül bahçesine çevirecektir- «İrtica* soru soranları karalamak için k u l lanılan *malzeme»dir. İşte ben çok masumane bir soru soruyorum - Türkiye'de hiç müslüman kalmasaydı irt ica olmayacaktı defiil mi i
M A T E R Y A L İ S T TERÖR
Hayatımıza belli ölçülerde yönlendiren bir maierya* üst terör v a r : Bu terör müslim ve gayri müsümh zengin veya fakır, diplomalı veya diplomasız, kadın veya erkek herkesi gizliden gizliye sindiriyor, tedirgin ediyor. Bu materyalist terör hayat pahalılığı değil, işsizlik değil., söz hürriyetinin kısıtlanması değil, l>u materyalist terörün demirden silahlan yok, fakat günlük hayatimizin her saf* hasında saldırıya geçebiliyor ve sonuç alabiliyor. Hayrın önüne geçmede, şerrin yayılmasında bu materyalist terör kadar e tk i l i olanı yoktur. İyiden iyjye meraklandınız belk i l>tf materyalist terörün ne olduğu hususunda. Vakit geçirmeden söyleyeyim : Bu materyalist terör iadece bir anlayış tarzından, bir izahtan İbaret. Çoğu kimse bunun bir terör olduğunu bilmeden uygula^ çoğu kimse materyalist bir düğünce tarzı olduğunu bilmeksizin benimset.
Ne zaman aşağı nite l ikteki unsurlarla üstün nite l ikteki sonuçlan izah etmeye kalke^rsak materyal in bir tarzda dügüıımeye başlamışız demektir. Materyal ist anlayıp kainatın yaratıl ırdan günlük davranışlarımıza kadar her alanda süfli olanın esas olduğunu, bizim ulvi bil¬dİğimiz^ yüce saydığımız her vakıanın, her nesnenin gerçekte süfii olanın bir sonucu olarak tanınması gerektiğini iddia eder. önümüzde üitîîn bir sanat eseri varsa
bunun ı.ıtcrvalial izahı . ... böyle bir ürünün arlıya çıkmamda ekonomik faktörün belirleyici olduğunu ileri sürmekle başUr. izahın daha sonraki aşamalarındı sürekli olarak r.şzfiı n i te l ikteki peylerin Üstün t t i t r l i k i t k i -Jerin sebebi öldüğünü dinleniniz. — Niçin böyle güzel İj-ler yapıyor t — Çünkü karşılığında kazanç temin edi jpr. — Neden yalan U - ••> • -r •—Çünkü doğru soylemtzsc işini kaybeder. — Mu adamı böyle yardımsever yapan ned i r ? — İmanlar arasında it ibar *„!•:: ı olmak isteği. tqle dünya ahvali kargısında materyalist tu tum böyle cevajı-lar hazırlamıştır.
Cevaplar materyalist olmayan bîr tarzda da verilebi l irdi : — Bu adamın cimden neden çirkin ve çürük İğler çıkmıyor P — Çünkü bu adamın ftüıel ve doğru •• • -özel bir sevgisi var. — Bu adam niçin her pelerinde doğru söylüyor? —Çünkü yalan söylemeyi kendine yakıttı-ramı yor. — Hu adımı iyiliksever kıtan ne olabil ir? — Sen bu ndanu bildiklerinle iyiliksever sayıyorsun onun bir de gizlice yapltğı yardımları hüsenl İnsanların davranışla-nnın düşüncelerinden daha aşağıda olduğu, olabileceğini anlamakla maleryalîst tarzda akü yürütmekten kurtulunuz insanların gerçekıe ortaya çıkan sonuçlardan daha yüce saiklerlr davrandık Lan m, insanların kapasitelerinin bu görünenden daha Üstün olduğunu bir kez düşünebild i k mi kendimizi kütü d u y l a r ı • " :" i H a hafiyesi olmaktan, materyalist olmaktan kurtarabil ir iz. C-erçi materyalist izahlardan kopmak bizi tenayi yerine kon imik* korkusu İçine salıyor. Hayatın akışı İçinde insanları fesatlık pcıindc sayanların hep daha kâriı çık lığım sürmüşüz. (Jlsün. Hilel im k i materyalist izahlar kişiliğimize ulutnsüi etk i yapttğı için ter kedi Imesi gereken zihniyet in ürünleridir. Materyalist izahlara sadık kalırsak belki d i ba az aklanım ve dünya işlerimiz biraz daha İyi yü-cur arna »onunda bakarız k i biz de o izahların kçlndeyît
10
m lesathklanyla açıkladığımız insanlardan hiç farkımız kalmamış.
Materyalist anlayışın bir lerör haline dönüşmesi yüzünden ffüxelF iy i . doğnı karıtsın*] a ürkek ve çekincen kalırız. B i r in in belli bir başarısına tanık oldtık mu p hemen düğününü:: K imb i l i r ne eks i j i vardı f Eğer bir dostumuz bize olağan ölçüleri aşan bir deslek sağlamışsa bunun bir fiyatı olup olmadıkı aklımıza gelir. Giderek kendi davranışlarımız bu düşünme biçiminden e tk i l en i r : Meni i y i , RÜzel, doğru olana sürükleyen }ey\n temelinde benim doyum arayışım yattyor diye düşünmeye bağlarım. Olumlu değerlere karşı tedirgin bir yaklaşımım otur ve sevgiyi, merhameti. vefayı r şeref d u y u l u n u felç ederim. N i tek im tonlumda bu anlayıştan dnfton bir materyalist terör kol Bezmekle ve insanlar işin aslını anliyormuş . ! yaparak günden Güne habis- duyguların, aldatmaca ve kabalıkların tutsağı olarak ömür tüketmeye merbtır bırakılmaktadır.
31
İK İ E N T E G R A S Y O N
l -lı olsun h batıda olsun eski toplum İle- yeni toplum arasında irfanları bîrarada lu lan maddi W manevî
unsurlar arasındaki fark gü Türkiyelimle ıııesr-'. lırm hem karmaşıklaşmasın* yal açıyor, hem dr ülkemizin geleceğinin felâkete mîp saadete mi açılacafı konusunda zihnimizde sorular ^ ^ c u r u j u r . Eski toplumlar da toplumun enlegrasyonu o toplumu meydana getirTn üyeler arasındaki duygulardaki mulak^ k a i a rıajlanmişlı. Yuüp dofulu v tya baülı eski lop lmnUr müşterek esas Ura sahip olduklarına inandıkları için hır arada elmalarının sebebini kendi kararlarında, kendi sekmelerinde sürmedikleri i r in bir bütün oluşturuyorlar, bir birliği akselliriynrlardL. Ama modem çağda insan toplulukları müşterek duygulardan çok müşterek menfaatleri esas almaya başladılar. Büylece toplumun bütünlüğünü snflla-yan unsurun o toplumu oluşturan insanların beraberliğinin kAtmilrnaz değil, key i i olduğu, bütünü. üirHfli oluşturan insanların bu ortaklığı kabul edebilecekleri kadar reddedebilecekleri de düşünülen hususlar = g irdi .
Fe^ lnand Ton iğ in getirdiği l i po lo j l y t uygun ola¬rak İnsan topluluklarının Gemeins£cJİIplan i y i n i bir bakıma n fnta l -u tn ) GeseDscbalt a (b i r bakımı cemiyet e) • b i t defnine gösterdileri i n U r edilemez bîr efti-ı-----1 -r Geriye b*fclıkça insan topluluklarının şekil nb»-
larjnda. hayatlarını devam ettirmede daha çok yasayan bir organizma özellimi gösterdiği, bir uzviyet gibi hareket ettiği güzzltn uzak tutulamıyacaktız. Aynı şekilde ilrriyç doğru gidildikçe insan topluluklar mm makinjya benzet bir kuruluşu benimsemeye do£nj yol aldıkları, insanlar arasındaki ilişkilerin mekanik bir üjlryij göstermeye bağladığı rahatlıkla gozkemlenebiltr. Bu haliyle Türkiye'nin de gittikçe birbirlerinden ayrılmamayı fazilet bilen, yüz-yüıe temasların deflerine inanan, d uyguları odak i yoğunlukla ilaha çuk hayatiyet kazanan bir toplum biçiminden; gayri şahsı münasebetlerin ağırlık kazandığı h men [ant ortaklımın on sıraya r;ıklıAıp biçim çınlarım yerine Hetir-ılijii takdirde beraberliğini koruyan bir toplum biçimine doğru kaydığa söylenebilir. Ancak bu vakıa K H ' ^ ' I H M *
detr bir yüzüdür.
Türkiye Tanzimat la haşlayan Batılılaşma serüveni içinde siyasi iktidar ve ona bağh olarak yürüyen iktisadi d üzen İr n v j e m t U n içinde kazandığı Rörünüf it ibariyle bir Gesellschaft üzelliği cayıyor gibidir. Ço£u kîmıenin farkelmediği olay Türkiye'nin modern toplum orgüılen-mesJnrleki sözde basanlarının tamamen ve hepten t > -meinschaEt vasıllınyla yerine getirebildiğidir. R|r paradoks gibi gorünıe veya kolay inanıhr sayılmasa da TUr-klyr zahirdeki mnrlernizaiîynnunu, bâtındaki nrkaik üzel-İlklerine borçludur. Denilebilir kî Hatılı • l .1 , . 1 uzak olduğumuz İçin batılı kalıplara uyum ıtüsterdlğlmiz zrhahını uyandırabiliyoruZr
Batılı ve modern toplumlarda tnplumun entcırrnıyn-
nunu modern kurumlar ve bu kurumlara hayat veren mn-
dcrrıleşmiı insan ilişkileri sagİJjTjr. Oysa eski tcrplumlar-
da entegrasyonu saklayan inançlar, alı kanlıkla r ve d i '
yalnızcı bu müştereklerin lecessüm rttiğı ve imanlar arı¬
n
sındı paylanılın anlıyısın havai bulduğu araçlardın ibaren i . C4nUrnUı Türkîyehsinde kurumlar batılı haslara uyRun bir gürünüme sahipt i^ ama bu kurumlara yafama i t i c i l veren batılı aörüı ve duyuşlar değildir. Diyebiliriz: k i Tanzimat'tan bu yana adını adım ve ^İttikçe etkisini artıracak, : m -..mı hiüsetlireetk bar batılı İniscU kurulmuş tur h lakin bu te&Laatm İçinde dulajan akım. sivıp mailde ncv h i şahsına münbuır özelliktedir.
Türkiye'de görünüş olarak toplum entegrasyonu j ek l i bir s i t emle sağlantrkenr bu sistemi çalışır kdan da larklı bir en (emisyondur. Ülkenin jteleteftî p k l l yapının içinde dolaştırdığı sıvıyı bozup bozrnayacıjnj ve bu lesisatm içinde doiasln S ı V i n i n >.ıpıya kendi mahiyetine uygun yeni bir çekil verip vermeyeceği bilindiği hakle anlıgılıcaktır. Müslümanlar toplumun özündeki değer ve davranışların yeni bir hiçim getirmesi yolunda bir varlık nlmıyı çabalarken, Rayrl müslîmler de empoze edilmiş biçimlerin ÖZÜ etkilemesi İçin Hayret sarıediynrlar. Bu ynnüyle Türkiye'de durum 200 yıl öncesinden pek farklı sürünmüyor. Fırk yalnızca kendini bilmezlerin günümüzde daha cesur, d a h i atak nlrna imkâruna s in ip bulunmalarından ihan&|„h
U
H U K U K U N Ü S T Ü N L Ü Ğ Ü
Türkiye yalnız bugün değil, binlerce yıl boyunca çektiği anların kaynağında aynı jeyi 'hukukun üstünlüğünün tının mı yıpru* yaşadı. Arkaik çağlardın beri bir isti lalar mekânı olan Anadolu toprağı hep y m i gelenin koyduğu Mnarlan bilmek, yapacağım yapımıyarağını sürekli olarak yeni d i k i m i n ihdas ettiği sislem içinde ayarlamak zorunda kalınların yurdu nldu. t i ünümüzde de tek tek hrpimiz i aslen ¡1«ilendiren husus, saadetimiz olduğu kadar lelAketlmlzi hazırlayan alan, hukukun Üstünlüğüne verdiğimiz anlamla bağıntılıdır.
Meseleyi bir hukuk i doktr in tartılması seviyesinde ele alacak değilim. Bu benim mesul iye t sahamın dışınd ı . A r u bu ülkede yaşayan her insan kadar hukukun üstünlüğü konusu benîm, saham oluyor. Yahut bu saha L> Icsem de istemesem de beni içine alıyor. Hukukun üs-lunlüğu meselesini bîr hukuki yapanın üsl üzdüğü olarak mı anlamalı, yoksa ifadenin kelime anlamını bağlı kılarak mı? «Bırakın di l konuşsun* diyor Hcidrgger. Ben lıu pürüsün değerine! bağlı sayarak kendimi, hukukun üstünlüğü İfadesinden chaklarin üstün tutulması* anlamını çıkarıyor ve buna önem veriyorum.
Ne demek hakların üstünlüğü? Bu soruyu hak ke l i * nırune yüklenen anlam çerçevesinde hukuk fclıcFesi ala-
ZS
H i n i tısiyi • ık • :•. ipİzndi rai a l [an y u i değilim Günlük konulmada s ık sık a n ı l a n biz d yad yardımıyla sorunun cevabını ıramak bana uygun görünüyor: Hak H vazife, b u i k i unsundan z i a n g i ı i n e dn t t l i k verirseniz o ortamda hukukun üslünhjftü ilkesinin hayatiyet sahibi oJup ulma-dığını anlarsınıı. Bir loplumda vazifeler [incelik tasıyorh
insanlar vazifelerini yerine getirip getirmedikleriyim dr ğerlendİriliyor ve y a r g ı l a ntyorlarsa o toplumda üstün tutulan şey düzen ve düzen düşüncelidir Eğer o toplumda yajayqn insanların hakları on planda ise ve değerli uyı-lan fey İnsanların haklarının kurunup korunmaması ise o Toplumda da hukuk ÜAtün tutuluyor demektir. Hukukun • ı tutulduğu bir toplumda düzen saklana b i ld i r i halde, düzenin cn önemli değer sayıldığı toplumda innan haklarının teminata ballanmış olduğu S ö y l e n e m e z .
Uîkkat ederseniz düzen kelimesini zikrederken herhangi bir s i } . I M sosyal, iktisadi düzeni belirtmek Keremini duymadım. Yine haklardan sözederkett de tabii haklar, temel haklar, siyasî veya iktisadi haklar gibi ayrımlar yaparak h a k l a m mahiyeti üzerinde durmak gereğini duymadım. Çünkü vurgulamak istediğim bir toplum sisteminin b ing i hakları insanlara tanıdığı veya bizzat sistemin ne türden bîr hayat düzeni amaçladığı değil. Sarahatle anlaşılmasını istediğim j u : Hır toplum sistemi o sistem irinde yıkayan insanlara tanıdığı haklara öncelik veriyor mu ve bu hakların korunmasin-a t i t iz l ik gösteriyor mu? Yoksa sistem ndıruı vazifeler yüklenmek gerektiğinde haklar kolaylıkb askıya alınabiliyor mur" Hir lop-lqm düzeninin adalete uyup uymadığını böyle bîr kıstas yardımıyla anlayabiliriz. ABD'nde bir ev sahibi olan herkesin A B D pasaportu tanımaya hakkı vardır. Belki pasaport sahibi ulmak için böyle bir fart i leri sürmek i i « uygun görüntneyehilir. Bu konu çerçevemizin dlfinda. Asıl mesele bir A B D yurttaşının ev sahibi nlduflu zaman
pasaport alma hakkını kullanabil ip kullınanudığt ve bu hakkı herhangi bîr sek i k i r engellendiğinde bu hakkı engelleyenlere karsı fütursuzca mücadele edip edemediğidir . Eğer bir ülkede kanunlarla taninmi} hakları kul lanabilmek için bile sayısız engeller var ise ve bar insan kanuni haklarım (avunmak sözkonusu olduğunda acaba basıma: n * esler açılır dîye dUsUnUyoru o toplumda hukukun ü&Eünlügu yasayan bir ilke değildir.
İnsan toplumu kendi tanımı gereği bir yükümlülükler bütünUdür. Topluca yasamanın her insan tekine yüklediği zorun!nluklar r giirevler vardır. Vaul hqyatta kala bilmek İçin toplum nr^aniznayonunun gereklerine uyanz. Veyip içmek, bir konut la barınmak, hemcinslerimizle beraber yaşamak İrin vazgeeemlyecrğimiz zorunluluklar, yükler ve gorevleric bağlıyız. rfiyleyse toplum demek bir bakıma vazife demektir. Eğer bu bağların yanısın berbi-nrnınn belki dokunulmaz hakları yoksa, hakların dokunulmazlığa insanlın ilgilendiren bir inci mesele olmaktan. Ç ı k m ı ş diinyajun neresinde o luna olıun o toplumda dcspolizznden baaka hiçbir « y a l değtf yatamıyor demektir . Despotizm ise ezilenler kadar ezenleri de insanlıktan çıkarmaya yeler.
2 ;
T Ü R K İ Y E L İ N MESELESİ
İçinde yaladığımız ı.lkr j i k sık larboğazLlrla kar-gtUsıynr. Bunları geçebiliyor I H - . L - Yoksa zorIaklan yesı-mekten imtina edip yeni bir darboğazla t a r p Uçmaya kadar önüne çıkan engelin hİzunda mj yürüyor? Bu sorulan cevaplayabilmek için Ülkemizin ne türden meselelere muhatap olduğunu ve !- tabiat uz re hareket ettiğim anlamamı*; zorunlu. HöyJe bir anlayış için î*e uy
zUnü ettiğimiz konulanla zihnimizi bir açıklığa kavunu rahllmemiz gerekir. Günlük hayatımız boyunca bütün yapıp etmelerimizi iht iyarmuz dıgmda oludan şartlara gösterdiğimiz tepkilerle yani ahıkanlıklanmu, ı Mecburiyetlerimiz tahtında yürütürüz. Büylr yapıyorsak düşünmeden yaşıyor ve hareket ediyoruz demektir. Düşunınerlen yar aanukta rahatlık bulanların ne «İnde yaşadıkları dün-yuımH ne mensubu oldukları Ko lumun, ne de bizzat kendilerinin mahiyeti hakkında endişeye kapılmaları mümkün değildir. Ama düşünerek yasama gereğini duyanlar yüzyüze fre ld ikkr i mecburiyelleri sorgulamak, anlamak işitendedirler. Düşünmek ne söylediğini bilmek, bilmeye çalınmakla ballar, öy l eye önümüze ^Türkiye'nin me¬selesi» diye bir - • çakınca ünce hu *üzle ne denilmek islendiğini anlamaya çatısın*.
Türkiye neresidir* Bunda bilinmeyen ne var F diyeb i l i r bazıları. Diyebil ir ler k i Türkiye üzerinde S 1.423.000
insan yasayan. H14J7S ki lomciretare alana sahip bir ül¬kedir. Ansa bu rakamlar Türkiye'nin ne olduğuH üzü ve keyfiyeti hakkımla hiçbir şey öğretmez bize. Ha l ta f i -kamları daha dar alanlar için ve çeşitli konularda ayrıntılı biçimde sıralaıamz da Türkiye'nin gerçeği husufunda fazla şey ..•.!•-r . : İJC. öyleyse biz Türkiye'nin k imliğini anynruz. unu üğrenmrk istiyoruz, öğrenmek İstediğimiz Türkiye'nin kimliği nhııasaydır Türkiye neresid i r diye sorukludu zaman İ6 - 42 kuzey paralelleri i l i > • 4S doğu meridyenleri arasındaki yerdir, tarzında verilen cevap tazi ta tmin edecekti. Bir nesz^eatin ne olduğuH bir l i y n i n k im olduğu ona verileri isimle iarkedüir. isimle cisim ne kadar çok örtülürce gerçeğe o kadar yaklaşırız.
Türkiye içinde yaladığımız ülkeye Avrupalı yabancılar taralından . i• - • - _ bir isimdir. Daha doğrusu hu ülkenin insanları eski adlandırma, isim verme usûl ve yollarını terkettikten sonra yani Polonya'ya Lehıslan demekten vazgeç t İk l en H )U1 kendi ülkelerine Türkiye demeye bağlamışlardır. Avrupa küllürü almış bazt eski adamlann, Türkiye yerine tıpkı İtalya, İspanya der g ibi Türkiya dediklerini İşitmiş; ulmalisimz. Açıkçam Türkiye dediğimiz zaman bir adlandırmayı benimsecni? ve bu adlandırmaya gelen tanımlamayı kabul etmiş oluyoruz
Meselesinin oe okluğunu öğrenmek istediğimiz ulkr Türkiye ise öne* hilrnemiz gerekecek k i bu ülke insanları kendi topraklanın ifade etmek için oraya haşkzlan-nirt Avrupalılarm verdikleri ismi kullanlyurlar. Ülkemi ze Türlüye demekten tedirginlik duymadığımıza HÖrr yaşadığımız Topraklara, bir batılı gibi bakmayı benimsemişiz, demektir, öylryse Türkiye'nin meseleleri nddir p (ur-zında plrillenmiş soruya cevap vermeye hazırlanıypruk yanı somya itirazımla yoksa kalkı* nok tamw yürürlükteki siyasi ve kül İÜ f i l yapıdan seçmiş; oluyoruz «Soruya
1«
DodBû itirazım]* olsun?* diye soracak olursanız, size hatırlatırım k i bir zamanlar İs tanbul Avrupa'dan gönderilen mektuplarda Constantİnopclis yazdmiisa, bu mektuplar Türkiye'de böyle bir şehir yok gerekçesiyle iade edi l i rdi . Bu şehr* Türklerin verdiği ismi k u r u m a y a n l a rın mektupları gönderilene ulaşiunazdı. Hatta bu olayın «not Constantmcpie but İstanbul* nakaratıyla söylenen bir ha i i f müzik parçasının yazılmasına sebep olduğu da bi l in ir . Bugün aramızdan herhangi b i r i «Conjlanlinopo-l is ' in metro meselesi ne olduı gibi bir soruyla karşılama, derhal soruya i t i raz eder. Ama eğir soruya itiraz etme¬den «Vûbmı bulmaya çalışırsa, bu kimsenin farklı bir tarihî anlayışa sahip olduğu, siyasi görücünün farklı b i r merkezden doğduğu ortaya ÇLkar.
Türkiye'nin meselesi nedir sorusu, sorulug i t ibariyle bizi tedirgin etmiyor. Türkiye'yi kabul ediyoruz. Meseleyi kabul ediyoruz. Türkiye'yi kabul etmek demek bu toprakların yakın ve uzak geçmişindeki tahavvül ve teb-dilfilın muta Sayılarak, yaşanmışların Belirdikleri ve gv*
türdüklerınhı dtğerlendiriltnesini kabul edentkh geleceğe nıatui adımları bir inci plana alarak konuşmaya başlamak demektir. Meselenin ne olduğunu öğrenmek b taH* Simiz üike Ana tdya , J^ml i l y a , Eapadokya, Trakya değildir, i-:-1=-:ı j hissi ilgilendiren ülke Diyarı Rûm, Mülk i Al-E Osman değildir. Buraya Türkiye denilmesini kabul etmiş, bunu benimsemiş insanların meselelerinin ne olduğudur merakımıza konu olan. Merakı bu alanın dışına tabanlar «Türkiyelin meselesi nedir* sorusuna ya cevap vermekten imtina edecekler veya kendi meselelerini bu sorunun içine sığıştırmaya çabalayacaklardır kî bundan çıkan sonuç ya samimiyetsizlik veya şuursuzluk olacaktır.
enek geçmişi ve geleceği bulunan bir ülkeden sosetmeye götürür biz i . Geçmişi Ölü sayanlar geleceği tahribe yönelmişlerdir. Bütün hayatiyetin geçmişte bulunduğunu sananlar ise gelecek taralından tahrib edilmeye müştaktırlar. Türkiye'nin meselesini Eanıyabilerıler sadece canlı geçmiş ve canlı gelecek arasındaki hayat köprüsünü sermek isteyenler olabil ir.
Türkiye'nin meselesi nedir? Bu soruya doğru cevap verebilmemiz ancak Türkiye ve mesele kelimeleri hakkında açık seçik fikirlere sahip almamızla mümkündür. Türkiye deyince Batı kültür dairesi içinde yer alan ve geçmişi bu kültür dairesinin ortaya ç ık ı y l a doğrudan bağlantılı, buna mukabi l hayatiyetini sözkonusu kültür dairesini meydana getiren delerlerden farklı unsurlara borçlu olan ülkeyi anlıyoruz. Peki, * mesele* deyince n i anlamak mümkün i Arapça iuâl kelimesinden türemi; olan mesele için sözlükler ;u karşılıktan ver iyor lar : ( 1 . Sorulup karşılığı istenilen şey. 2. Çözülmesi istenilen şey-J r Ehemmiyetli :.: 4. Savaş, cenk). Mesele kelimesini bu anlamlar doğrultusunda kavramamız gerek- Gerçi böyle bir gerekliliğin almadığı yolunda bir it iraz gelebilir. Deni lebi l i r k i mesele artık Türkiye'de Reçerii bir havram değildir. Batı kültür dairesindeki bu ülkede mesele dem* İmce Fransıncadaki Probleme kelimesinin yüklendiği anlam kastedilir. Ayrıca uydurma dahi olsa sık Sık kul lanılan sorun kelimesi var. Dolayısıyla Türkiye'nin meselesi denildiğinde, Türkiye'nin problemi, Türkiye'nin sorunu anlaşılıyor. Mesele kelimesini odak saymak yerinde olmayabilir.
Bu görüşler karşısında hemen şunları söyleyebiliriz: Mesele kelimesini cdak saymak ne problem kelimesinin ^nlam yükünü, ne de sorun kelimesinin söylemek istediğini ihmal etmemizi gerektirmiyor. Z ira mesele kelimesi
r
31
prûbkm ve u r u n kelimelerinin dile getirdiklerini ifade •=•-:-" g ib i p f v l adan bizi ne ile uğrattığımız konusunda aydınlatıyor. Yani diğer i k i kelimeyi geçerli wymi5 o l u id ik mesele kelimesinin açıklayıcı gücünden mahrum kalacaktık, çünkü mesele problem ve sorun demektir, lâkin oe problem ne de sorun tek baslarına mesele demek değildir. ı l^-Mmıc. L B i r b i l im idinde gücümü bekknen tau-üaılmaya b u t r soru, 2. Üelli bir sonuç rklc edehd-mek için çdiülnıcsİ gereken zorluk, bir karar gerektiren kararsız veya tehlikeli durum) . Şüphesiz ki mesele H prublem arasında bir anlam kayması vır, ama sîz de tesl im edersiniz k i mesele kelimesi kapsam bakımından daha geni). Sorun kelimesine geliri», bu sözün soru kelimesiyle akrabalığı hemen göze batıyor, lâkin hangi Kaslara göre tUrtCilrnifi olursa cbun soru ketimcilyle olan irtibatından duba zengin bir anlatım sunmuyor bize. Bu rabıta da kelimeyi anlatılır kılmaya yetmediği g ib i iy
rniza zorlaştırıyor.
Eğer T -,r i- ı: meselesi sorulup kargılığı istenen )cy ise, merakımızı mudp olan sudur : Türkiye'ye soran v t karşılık bekleyen k i m veyn neresidir? Türkiye kendi kendini sorgulnyan bir ütke durumunda mıdır, yoksa Türkiye 'y i karadık verme mecburiyetinde bırakan güç veya güller var mıdır? Ülkemizin rn«elesim anlamak için önce ba konuda a k l ı ğ a kurulmalıyız Yani mesele olarak ünümüze konulan (eyler kendimize mahsus sorular mıdır, yoksa bekalarının formüle ettiği soruları mı cevaplamak zorunda bırakılıyoruz. Türkiye birilerine hesap vermek mecburiyeti altındı bir Ülke midir yukaa kendi sorucunu kendi MnıyabiLecek olgunlukla ve jûçle bir ülke raidir P
Eğer mesele (üzülmesi iılenen şey ise Türkiye'de nieseleyi yalayanlar bu istekle bulunmakla mıdırlar? Mesela balkın gelir seviyesinin yükselt il mrsi bir mesele ise
bu meselenin çözümünü halk islemekle mid i r * Yoksa böyle bir (özüm taleb etme gücünden mahrum mudur* Efler mahrum5a halkın gelir seviyesini artırma gibi bir me ia ln i yoktur. Buna mukabi l elinde altın bulunduran halkın bu altınlın bozdurup hisse senetlerine yatırmam isteniyorsa ortada bir mesele var demektir. Ortada çözülmesi istenen şey yoksa mesele yoktur . Ortada o ^eyin çözülmesini isteyen yoksa mesele yoktur . Demek ki meseleyi îsteyenj islemeyi b i l i n , isteme gücünü gösterenler i i karabil ir P
themmiyet l i ise mesele diyorsak Türkiye Jiiıı mese¬. -I51HL bu ülkenin varlığını, bekasım, hayatiyetini i l p -
lendirrn |ey Xh'^-L (eylerden mürckkcfı okluğunu anlarız. Yani i t i n i gösterilmezse, ihmal edilecek olursa hüyilk zararların doğacağL idleri birer mesele ol . ı ı . ı . anlamamı* gt-rekir. Türkiye'nin meselesi plan y y demek k i bir pahsın, bir zümrenin, bir iimİın. bir etnik grubun, bir bclgmin mesrie^î olarnaı. Ne k i Türluyrnin meselesidir, bütün i T ¬ler 4 mesele çevresinde anlam kazanacak demektir. Eskiler * t akd imc i -ehem ılel'mühım» derlerdi. Yani ehrm-miy t lU olanın mühim olanlara tercih edilmesi Küreğini ilade ederlerdi. Türkiye'de bu derecede ehemmiyet sahibi olan i-, ne o l ab i l i r i Yapılmayacak olursa insanlıktan ( t kaçağım t*, varlığımızı hüsrana götürecek olan bir Lj oba [erek. Bu [$ İçin savaşabileceğiz. Hu i } ölürsek p h i d , kA-lıruk g iz i olabileceğimiz bir ağırlıkla nisa gerek. Nedir bu l|p bu mesele? Türkiye'nin meselesi nedir?
Diyet im k i Türkiye'nin ne olduğunu, kimliğini öğrendik ve yine d iye l im k i me$eleniü mahiyetini de öğreu-dik H bu halde dahî Türkiye'nin meselesinin ne nlduğü bu suyunda önümüzde anl i ) ihnaya değer bir soru belirecek; bu da varılacak hedeflerle i lg i l idir . Eğer Türkiye'nin meselesini ,•: zaman di l imi idinde dünyada değer sahibi ulan,
I I
içinde yer aldığımız, medeniyetin ölçüleri yardtnııylA ıııı-lamıg isek hareket (artını:. ı bir türlü U ;• ' edeceğiz; mnı eğer Türkiye'nin nıeıelcslm insanın yeryüzünde bulunurunun sebepleriyle bağlantı h olarak kavramı; isek neler yapıp neler yapmayacağımızı bajka türlü tespit etme durumunda olacağı i .
Türkiye'nin meselesini ideolojiler yardımıyla kavramlı isek artık bu meseleyi asli mesele sayamayız. Çünkü k m d i zihni tablomuz dahiline keyfi olarak yerlejEİrdiğimiz değerleri asli uniurlar olarak kabul etliğimiz için olaylara belli ideolojik pencereden bakmaya razı olmuşuzdur. Hangi ideoloji olursa olsun Türkiye'nin mesele -.illin bir yan mesele alarak anlaşılmasın! ünleyEnliytCek-t i r . b l i K e l l e r i m i burjuvazinin ideolojisini benimsetme sek Türkiye'yi yürürlükteki ünans şebekesinin bir şubesi olarak -••"••> ıı nğLz demektir. Eğer henüz bu şebekenin rahat eden ve gebekeye rahatlık veren bir üyesi olunmamıza bUtün Ray re E büyle bir üyeliği sağlamaya m i l u ! [daLakhr. Hu anlayij İrinde Türkiye'nin, relah ve kalkınma hedeflerini hesaba kalacağız, insan İlişkilerini beynelmilel jebekedr olan ilişkiler seviyesine ulaştırmaya say-ret edecefİL
Seçtiğimiz İdeoloijnın türü Türkiye'yi İktncî plânda mütalaa etmemiz* engel tenkil etnıtytttktir. I i . r ™ y a list h isterse milliyetçi bîr ideolojiyi esas alalım ve hatta isterse beynelmilel İslimi hareket ideolojisi çerçevesinde Türkiye'nin meselesini an lama ya çabalayalım bu, bizim beva ve bevtilerîmizinı gerçeği y ine lemel in i engellemez. Erimindiler çerçevesinde dünyayı kavrama çabası ister i * * temez bizim gerçeği değil, hayali yani keyfî tasarımlan -m IZI banket zemini olarak seçl iğimizin göslergesidir.
Türkiye'nin meselesini kavrama çabasında ideolojik rıkmaza sapLanifimiz bir bakıma olayı '• > .1 yan-
':. bir temele o l u r i m * çabamızdan kaynaklanabilir. Yani daha babında Türkiye nedir ve mesele nedir soruları doğru ve yerinde cevaplandırılmadığı İçin, yahut hu cevaplar aranırken günlük şartlanmalaramız düjünme tarzımıza galebe çaldığı için İlk yol ayrımında bizi Türkiye'nin meselesi konusunda çözümsüzlüğe götürecek bir lahlü sahasına sıprnıgızdır. İnsanlığın meselesi i k Türkiye'nin meselesi arasındaki İsabetli rabıtayı kurabilmiş olsaydık ideolojik saplantılar da bizi yolumuzdan alıkoyamıya-caktı.
Hu t ün bu yazdıklarım kimi lcr inot bir tür rthnncen-Irlsme yani rnil l iyej - merkezci bir dünya ı^rUfUnUn tezahürü gibi görülebilir. Burada ve h\}. • yerlerde yazdıklarıma şaşkınlıkla bakanların luılundu£unu bi l iyorum. Türkiye'ye verilen bu ünemh Türkiyelin meselesine la nmatı bu ağırbk i lk izlenimlerle çıkarabilecek sonuçtan daha yukarı bir seviyede elc :•• i:>Lır. Keptirmeden Rİ-dlp Türkiyelin meselesini anlamak İnsanlığın meselesini anlayabilmek i l k adımdır gibi bir hükme varmak islemiyorum. Fakat Türkiye'nin meselesinin içimle yanlığımız medeniyetini geleceği konusunda yüzyüze _ • l: - l 11-ak problemlerin en cnnaİKi olanlarını muhlevi bulun¬duğu inancındayım. Türkiye'nin meselesinde bizi kolayca yanılgıya sürükleyen husus meselenin negatif yamdu. Yani Türkiye lebarüz etmemi) özellik leriyle h belirgınLe*-roemış buoaluruanylı uyuyan daha doğrulu uyutulan bîr sudur. Dolayısıyla Türkıyenin sahte meselelerle daha çok dolambaçlı bir mekana salıverilmesi içinde yaladığımız medeniyetin mekanizmasına doğrudan etki eden güçlerin bir inci meselesi olabilmekledir.
Türklyenîn meselesini güçlü olma, zengin olma 1 ka l kınma, gerilikten kurtu lma r sosyal meselelerin hall i , yürürlükteki ahvale intibak seviyesinde ele i lm ik ve büy-•• • tekailuz etmek Türkiye'nin varlık jırlını Külgede bı*
rzkmanin bîr yoludur. BaEdasma serüvenimiz İrinde ba-l u t u M gelenler Türkiye'nin varlık (artını roriinmez kılmanın urarlı çabaları tonunda gerçekleşmiştir. JiylryKe ulam ve bi leni, nlmayam ve bilmeyeni yeniden ve ayık kafayla gör önüne g i r m e m i z ilerek. AyLk kalayla dedim r
zira muslûmanlar •_- • •.• | -1 • sarhoş edilemedikleri i r in medeniyetin sorumluları bizi uzak hayaller ve günübirlik ayakbağjanyla u r b o f etmeye .T , . . IT B U çabalarda
şimdilik kolay bir başarıya ulaşmışlardır. Bu da b i rb i r i mizi ınıiniiık bususundt aramıza koydukları engellerin neler okluğunu biletneyl]imlzdtr. Türkiye'nin meselesini anlamakta atabileceğimiz en sağlam adım birbir imizi anin mayı geze aj^ımız olacaktır.
M İLLET K O R K U S U
Türkiye'de teorik anıklamaların, doktr inrr ı>oru lr rln ferçevesinî aşan ve f i i l i durumlarda her zurnan hena-ba katılması gereken bir endişe yürürlükte. Türkiye'de yagayan insanlar bir bütün olarak korkutuynr kimi ler ini . Elalhukt, Türkiye tepeden alman kararların, millete danışılmadan alınan tedbirlerin balkın büyük çoğunluftu tarafından bir vakıa olarak kabul edildiği, bu kararlara ve bu tedbirlere karşı hareketlerin hiçbir zaman dikkat çekecek tepkiler doğurmadığı bir ülke. Ülkemiz İnsanları siyasi, İktisadi, kültürel değişmelere direnmiyor, boy İr yapmaktansa yeni durumları kendi hayal (arıları doğrul tuşunda istifadeye açık hale gelinmeye çabalıyor ve tuhaftır k i zaman yeterli nlduüu taktirde başarıyor dit. iş
it bu başarısı bir önceki kararları almışj tedbirleri g*tb> mis bulunan güçleri veya çevreleri yeni kararlara, yeni Irdbirlere. yeni düzznlrnaelere mecbur ediyor. Altmış yılda dört anayasa değiştirmiş bir başka Avrupa ülkesi olduğunu sanmıyorum. (Türkiye'nin bir Avrupa ülkesi olmadığını söyleyeceksiniz, alna b r t de aize Türkiyelin açık bir müstemleke olmadığını söyleyeceğim l >• ' ••• ••. la Türkiye'yi Avrupa tarafından temellük edilmiş Ülkelerle karşılaştırmak Avrupa Ülkeleriyle karsılaştırmaktun daha büyük bir yanlıktır).
37
Türkiye yalnız; siyasi yapı bakımından değil, iktisadi yünü it ibariyle zikzaklara konu ohnaklaritr. Ctrçi hepimi? biliyoruz iktisat, siyaset ve kültür olaylarının hep içiçe bultmduğgnu ve bunlardan bîrini gözeterek alınan tedbirlerin diğer İkisini etkilediğini ve fıerbirinin ortaya çıkardığc meselelerin diğerleri bakımından yeni tedbirler gerektirdiğini. İşte bu k a r m a k ilişkiler yüzünden Türkiye'de yaşayan İnsanların kendi hayatiyetlerini belirginleştirme rabalarıh insanları biçimlendirmeye çalışanların niyet ve faaliyetleriyle bir çatışmaya giriyor ve Türkiy e l i n İnsanları bîr türlü arzulanan, kalıba dükiilerniyor. Verilen her karar h alınan ber tedbir belki bu kararlan alanların istedikleri yünde bir değişmeyi getiriyor ve fü-kat ortaya çıkan değişmeler daha çok. istenmeyen sonuçlar şeklinde tezahür ediyor. îşte o zaman yeni tedbirler i ^ yeni tararların kaçınılmazlığı doğuyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana • Türkiyelin yagadıkları bu ülke insanlarının dikkate değer bir potansiyeli ellerinde bulundurduklarını 5 görmezlikten gelinsc de r bastırılmaya, çarpıtılmaya çatışılma da belli bir iradeyi temsil e t t ik ler in i sarahaten gösteriyor. Eğer böyle olmasa idi ve her karar, her tedbir yalnızca istenilen sonucu istihsal etse idi Türkiye kendine biçilen yerde müstakar bir ülke olarak kalacak ve hiç kimse İçin tedirginl i k kaynağı olmayacaktı. Türkiye'deki istikrarsızlık dünya jartlannın elvermeydi, ülke kaynaklarının yetersizliği, ülke insanlartnın yeryüzündeki yarışma şartlarına uyumsuzluk göstermesi sebebiyle ortaya çıkmıyor. Clkemizdeki istikrarsızlığın temelinde ülke insanimi! vnomosvu ile Tür¬kiye için kararlar alma durumunda bulunanların beklent i l e r i arasındaki zıthk yalıyor, ülke insan mm nömosu dediğimiz, zaman bundan o taşanların tabii ve sosyal bünyesinde mündemiç yasayı, kanunu anlıyoruz. Bu nomos (isterseniz: namus deyiniz;) dışardan dikte edilen ıınırla-
33
rın ortaya çıkardığı türden bir yasa olmadığı kadar ger. çek bir yasadır. Yani bir mil let in yeryüzünde bulunurunun anlamıyla kopma? bağlar taşıyan o İnsanlsnn hayat iyet inin zorunlu kıldığı asli kanundur.
Bu kanunu bütün veçheleriyle bilemeyebiliriz, ama işaretlerini farketmemız her zaman mümkün. B i r ülke İnsanının nomoFu ancak o insanların tabii temayüllerinin, sosyal biçimlenişinin doğduğu ja r i l a r baskı altına alınmadığa zaman tanınabilir. Eğer bir ülkede milletten kork u l u y o r ^ bundan anlaşılabilecek tek sey o mil let in aslı kanununun hükümrân olmadığıdır.
I
I
K O L O N İZ ATÖRLEEl Vfc DİÛEFLLERİ
Türkiye'de başlangıçtı alafranga • alaturka ayrımr olarak gürünen, = • -•.-.==•• kar jmuia I W i d - g e r i d farklılaşması diye çıkartılan ve güuümüfdr aa£~ n i ayn^ması içine aıjdınlmaya çalışılan bir bülünme, bir çatlak, bir cep. hflejrne vardır. Dünyanın başka ülkelerindeki siyasi, sosyal ve iktisadi farklılara benzemez bu cepheleşme. Çiin-kU dünyanın Türkiye dışında ı ı ülkeleri i k i kategoride kabaca toplanabilir. Birinciler Batı medeniyetinin metropolü olma özelliklerin? sahiptir. Y i rmibir inc i yila> yıla yaklaştığımız: v • zamandı bu ülkelerin sadece belli bir coğrafi mekân olarak tiade edilemeyeceğini biliyorum, t tetropol ülkeler dünya »isteminin yürürlükte kalmast İçin gerekli ilişkilerde karar mekan U n u lanna doğrudan e tk i eılfbilen ve daha doğru bîr yıklıguula alman karar l i r d i n menfi yönde etkilenmeyecek kadar metropole malv sus donatıma sahip bulunan ülkelerdir. Yani yalnızca • = Avrupa, A B D gibi ülkeler değil, aynı zamanda Veni Zelanda. İsrail j^İbi ülkeler de nıelropol üLkeler arasındadır Buna karşılık metropol ülkeler lamımdan zapt edilerek kolonize edilmiş ülkeler vardır. Hunlar baran üçüncü dünya diye adlandırılırlar, fakat bu adlandırma Kus-ya ve uydularının gerçekte metropol ülkelerin rezervi o l dukları *eree£ini örttüğü icjİn yanlatır.
40
Dünyadaki bütün ülkelerde ister metropol, isterse müstemleke ülke n i l e l i j i taşısınlar, s i y u i farklılaşma gerçekte iktisadi farklılaşmanın bîr yansıması jeklindc bel ir i r Bu ülkelerde u | ve aol ayrımlarının da böyle bir muhtevaya sahip olduğu gözlerden uzak tutulamaz. MUn-tcmlekeLer ülke ve halk menfaatini savunanlar İle metropolün çıkarma nracLİLk edenler arasındaki mücadeleye sahne olurlar. ElbetEe bu mücadele sarih mttİM gözetilerek yürüljJlemez, ama bütün savaş böyle btr i k i l i bölünmeye son çözümde İndirgenebilir. Metropol ülkelerde de asıl efendilerle u f r a •rtıklarmdiai istifade edenler arasında bir ayrım vardır.
Türkiye'nin metropol ülkelerden bîri olmadıkı huşu-sunda sanırım bir genel anlaşma remin edilebilir. H i t l r i r gösterge Türkiye'nin dünya üzerinde yürürlükle olan ıhv temin karar mekanizmalarına yakın olduğunu ortaya çı-karamıyacnktır. Ama acaba Türkiye bir müılemleke mi -d i r i Yani Türkiye'nin balıni ve ist ikbal ini Layin r d m kararlar metropolde alınmakla ve yerli halktan iadece bu kararların uygulayımları bîrer ajan mt seçilmektedir r" İlayı^ denetlenen birçok yünü olmakla b i r l ik l e Türkiye açık veya örtülü bir müslemleke statüsünde değildir. Niçin diye sorulacak o lur » bunun cevabı. «Türkiye müslem-kkele^tirilmeye gerek duyulmayan bir ülkedir* şeklimle verilmek gerekecektir. Türkiye mi l l i bünyesi idinden ko* lonizasyonu yerine rel iretek unsurları çıkarmış ve korumuş bir ülkedir. Dünyada Batılılaşmayı *couleur locale* haline getirmiş başka ülke yoktur.
Türkiye'de sinlE farklarını, yöre [arklarını, ^ivç fark* larını güllede bırakan l>ir ayrım yaşanmıştır ve ya>an-maktadır. Bu da m i l l i kolotıizatürler ve diğerleri arasındaki farktır. Türkiye'nin! kolonizalorleri öncEİeri alalran ga olarak tesmiye edilmiştir. Fakat bu alafrangalık Hep
« I
fiUbl bîr kavram olarak yaşayarak halka halka yayılma «zelliftî guiCTiDİgtır. Sarık karfutnda 1 » zJairaaıga j k n . şapkı r s kar^Binda alafranga olabilmiştir.
Hiçbir i k t k a d i mesnede sahip olmadan ilerici olmak hu ülkede yaşayan bazı deflerlerr karşı çıkmak sureliyle mümkün olabilmişlir- Üstelik karşı çıkılan defterlerin di^ ne mültaflik olması da j a r ! deftildlr. Böylece dine karjı çıkıt da ayına bir özellik sahibi olmaksızın i l e r i c imin hir ıı v...:,-.L - . I _ L ! . . 11..-- :-1r Türkiye'de solculuk bir iktisadi U n belirtmekten ziyade bir » y a l tercih ve bir s i y u l yönelim olarak anlaşdabilmekledin
Olayın geçen zaman n ilişkilerin zArmaşıkbjp yüzükten herhangi hLr basitle^ ir mrye imkan vermeyecek kadar netlikten mahrum olduftunu bil iyoruz. Fakat Türkiye'de insanlar arasındaki asri ayrımın kolonizatörler ve dtfterleri seklinde konulmasında birçok geyi doğru kavramada yardımcı oFacajtna insnıyorus, Kolonizatörler baş. larigiçiaki alafrangalar İdlF ^ n r a İlerici oldular ve bugün onlara solcu denilmektedir. Bu fürekli derişen isimler gelecekte de değişme gösterebilir. Ama bizim onlara ve-rrer j imiz iairn fonksiyonları değişmedikçe en uygun isim olarak ka lab i l i r : Kolomıatör.
Karcımızda k i ne İlk sorumuz : «Sen bir kolonizatör müsün deftîl rmsin* olduftu takı irde, o lurup konuşacak bir şey çıkmış dernektir. Ama aym soruyu önce ayna k a r şııında u r m a k gerekmeyecek r n i i
•;2
Ş A Ş K I N L I K T A N K U R T U L U Ş
Ketvlî insanlarımızı, bir l ikte yaladığımız, arasından çıktığımız, onlardan b i r i olduğumuz insanları aılam edilecek p yola getirilecek, hizayı sokulacak, aydınlatılacak kimseVr olarak görmekle hepimiı kolaylıkla kokotuıalör-ler arasına katılabiliriz. Yani kolonizalörlük bizim pele-neksel tutumumuzda bir yanıyla var. Türkiye'de *el i sopalı adam» gerekli sayılan adamdır. Biz im şikâyetimiz hala kendi arzumuza uygun bîr aopah adam bulamayışımızdan veya kendi elimize bir sopa seç i r e n i m i , oluşu -muzdandır. Türkiye'de mîllî kûlonîza torun sürekli mesafe kaletmeşinin ana ^heplerinden b i r i budur.
İkinci sebep kdûnizatörihı giriştiği kolonizasyon fa aliyetı sonucunda bekledif i fayda ile koloniusyona muhatap olanların gördükleri zarar arasındaki bftyUk iark-lau bem koloniulörün hem de kolonİH H i l m i ) unsurların büyük kayıplara uğramaları ve bu kayıpları l e l l f i etmenin yolu olarak daha koklu kolouizasyon melodlarının gündeme getirilmesidir. Böylelikle hem daha çak sayıda insan kolonizatürleı araşma katılabilmekte, hem de Türkiye doğrudan muıtemteke ülkelerle müştereklerini zaman içimle artırmaktadır.
Türkiye kendi bünyesinden kolonizatürler yeiişlir-miş ve yetiştirmeye devanı etmektedir. Müslüman Çûiun^ İnk (Bu ihzürne tozılan takılacak: Çünkü T ü r k i y e *
43
•• ı..:- ..ıı M M . I . kendi arzuladıkları . I -• -1- müslünun olmadığı k . L H . I L I N «! ır - I I L L I Nüfus cüzdanı müalüman* lığını kabul ı . U İfade Edeceklerdir hemen. Ihı yük çoğunluğun müslüman azınlık tarafından zapt edilip koLonîze edilmelinden yana olduklarını da söyleyebilirleri yüzyıllar süren kolonizasyon kar j f i inda bugün şaşkındır. Ama dün daha az şaşkındi. Dünden önceki gün ise müs¬lüman çoğunluk kolanizatorü > ı_m: . L : -r i-.
KoloDİzator belki bugün yine müslüman çoğunluktan korkuyor. Ama bu korkusu giriştiği leşebbu leı ı. foyasının meydana çıkacağı endi besiyledir. Yani müslüman çoğunluk kohzoizatörü korkutabilecek, bir vaziyette de-£0, çünkü zihni yüzyıllar süren kulooLzasyon sebebiyle bulanmış hakledir.
öyleyse bir |ey yapılabilecekle ancak kolonizasyon istikametinde yürünen yolun geriye doğru katedilmesl sureliyle yapıla bilecek l i r . Hunun periye dönü; oLnıadıiıııı hemen belirlmellylz. Geri ılınacak olan kolonizasyon 5Ü-reci boyunca kay b i t l i k l e r imizdir, t i k yapacağımız şaşkınlıktan kurtulmaya çabalamak olmalı. Unutmayalım k i Türkiye'de koloniaatörün kendisi de şaşkındır. Hizîm pişkin l ikten kurtuluşumuz^ onun da nerede bulunduûunu ayan beyan ortaya çıkarabilecektir.
Müslüman yoğunluğun içinde bir lerd olarak şaşkınlıktan kurtulduğumuz nasıl belli olabil ir? Baha bir ob çÜSÜ var bunun . Ih IgilerimLn ki l le Uetîşîrn vasıtaları yoluyla değil, i t i k i d i kaynaklan mızdan öğrenerek. Dİyebi¬lirsiniz k i îlikkdi kaynaklarımız bize A E T karşısında nasıl tavır UkinacaJtırhızı. uzay çalınmalarına girişmek için p y m sarfedip sarfetiHyeceği mizi büd İrmeyebilir. Ama bu iilrazın yerinde olmadıkı kanısındayız. Bil iyoruz k i dünya ve ahirtı hayalinin hasıl yürüme&i gerekliği konulunda bülün r . mLHeallik bilgileri biz ieikadl kaynak-
*4
larımizdan alabiliriz. Ama muhal farz, böyle bilgiler edinmemiz, yani dünyanın bugün aldıftı şekil idinde i l ikadi kaynaklarımız şu veya bu tercihi yapmamıza elverir b i l giler edinmemiz mümkün defti!. O saman ne yapmalı.9
Efier amacımız şaşkınlıktan kurtulmak ise elbette, kendimiz i böyle bir tercüı yapmaktan imtina eder bir pozisyona getirmeliyiz.
Müslüman çnğunluğuo şaşkınlıktan kutlulmasip ayni zamanda çaresizlikten, eli büstünde kalmaktan kurtulmadı demektir. Z ira kolonizasyon bütün zararlı sonuçlarını müslüman çoğunluğun zoraki lercihler karşısında bırakıl ması yüzünden doğurmaktadır Vanl müslüman çoğunlok kendisine sunulan dolmaları hemencecik yulmaktansa bu dolmanın içinde neler olduğunu, sonunda sindirim mekanizmasına ne Ribi etkiler yapacağını bilmek İ4ledlğL taktirde bugüne kadar yürümüş bulunan kolonizasyon tersine işleyebilir. Ha t ta kayıplar kazanç, niteliğine dönüşeb i l i r . Yani Türkiye'nin dünya alateml knrgnunda haysiyet l i h güçlü bir yere kavurması ancak müslüman :.• :;nn lu£un kendi başına gelenleri öğrenmek, yeniden yorumlamak üzere faaliyete geçmeliyle mümkündür.
Vüzyüze geldiğimiz, olaylar karşısında bu olanlar ko-looıaaşyon istikametinde midir, yokaa bizi bir koloni ahalîsi olmaktan kurtaracak yünde midir diye sormak, bana öyle görünüyor k i müslüman çogunluftuo kolomzatorü yı l ' durabildiği günlerin yaklaştığmın bir işaretidir. Müslim-lekr ülkelerin raeselesi müstemlekeciyi ülkesinden kovmak olduğu haldeh bizim Türkiye'de cnesekmir knlontratriru aramıza katmak. Oflun kolonizasyon faaliyetine son vermesini sağlamak, bunun yerine onu cemaatin mentaıtihe olan İşler başarmaya yöneltmektir.
45
TÜRKİYE 'DE B E Y A Z K İM?
Amerika Birleşik l •• • N'Eİen'nck en büyük etnik gru¬bun WASPler olduğu söylenir. White (beyaz). Anglo-s u n n , Prolestın kelimelerinin ba| harflerinde oludan bu yeni keljme bir bakıma Amerikalının tanımım da ve r in VVa&p'ler Amerikan toplumunun çoğunluğunu oluştuta-maz h ama A B D d e en yüksek sayıda olan «azınlık» on-tardfr. Wasp hlerin Amcrika'daki nnerni yönelim mekanizmalarında, iktisadi kararların alimliği mevkilerde ve sermayenin kontrol merkrzlerînde, sosyal bünyenin karakteristiğini temsil etmede en baskın rnlü oynayışlarından gelir. Yani elit zümre idinde Wasp1er r.ûğuclükladt[ Bir Ameri kı lJ Wasp değilse, bir VVaspln sahip olduğu özeU İlklerden karma sahipse o kadar Amerikalı sayıbr. J 1 Kennedy'yt gelinceye kadar ABD'de hiç LıtoJik başkan görülmedi, ama o- da İrlandalı ydı yani beyazdı ve \ M _ - : • saaon sayılan kavimdendi. .MUi . Alman azınlığın ı Dünya Savaşı »nunda imzalanan Versaille AnlaşmasT-nın Amerikan Senatosu'ndan geçmesini önlediklerini düşünürsek beyazların belli bir derecelindirme içinde etki .-.•- sahip olduklarım unlarız. Siyahlar kuşku yok ki başka bir Amerika'dır. Lat in Amerikalılar hem esmer hem katOİİk oldukları İÇİnh i ta lyanlar ne angİD-sazon ne de Protestan olmadıkları için merkezden uzağa düşerler
46
Amerika l ı milletlerin kanjıp kaynaştığı bir pota olarak sunmalı ABD 'mn resmi ideolojiyidir, h r r resmi ideoloji gibi bu da gerçeği yatışılmaz. Yahudiler A B D politikasına olan etki lerini açıktan değil, özel tedbirlerle ve oldu bit l i ler le yürütürler. VYazp'ler de dahil olmak üzere Amerikbn kamuoyu anii-semitik 't ir . O kadar k i uzun yıllar zenci mahallesinde öğretmenlik ve doktorluk yapan beyazlar yalnızca Vahudilerdi, çünkü Yahudilerin lâyık görüldüğü yerler oralardı. Amerikan filmlerinde. te levLzyon dizilerinde yansıtılan görüntüler çeşitli polilika^ U n n ve görünür görünmez bir çok sansürün izin verdimi oranda Aznerikan toplumuna aynalık eder. Yanı bunların hepsi güldüren aynalar g ibi eğri böğrüdür. Bütün k i l l e iletişim araçların m bize sunduğu bilginin nitel i j î vr miktarı ne olursa oUun beyaz nlmanın A B U den bariz bir üstünlük temin ettiğini bir muhkem kaziye olarak kaimi
etme durumundayız. Ten beyazlığının temin ettiftî • lüğünün devam etmesi için ikinci önemli vasıf proteıtan olmaktır. Bu ik i vasıf bir Amerikalıyı kendi vatanimin, «şüpheli şahısı olmaktan kurtarmaya yeter.
Uzun uzun Amerika'dıki etnik durumla İktidar meseleleri arasındaki bağlantıdan sözetmekle elimize ne geçecek? Türkiye'de karşılığı olmayan durumlar bunlar. Evet ama. Türkiye'de etnik anlımda değilse bile d in i anlamda Amerika Hakine benzer bîr SOsyal değerlendirme yürürlükte. Türkiye'de müalüman olmak fiilen *Wasp» drştnda kalmak demekr Çünkü müslümanlar beş vaki l namaz kılmakla içinde yıkandan sosyal siyasi, ikt isndi yt-
pının ıen uygum umuru olmaktan uzaklaşırlar. Nasıl bir zenci teninin rengini saklayamazsa, vakit namazlarına d ikkat eden mUslUmanlar da toplum hayatı içindeki Earklı d urumlar mı güzler önünden uzak tutamazlar. Müslümanlar duygu ve davranış bakımından da çağdaş tapınma tarzlarına yabancı kalırlar. Yani yegane galip ola-
47
rak Allahı lanırUı yani rrrr ı t onlar rçiu Allah'tır, yani Allah'tan gayruına kulluğu reddederler. Etiylece Türkiye'de rahat h itibarlı, endişesiz- yaşamak tas »rrokü t u tum ve davranışları ı :•: Umma yerine getirmekle ı y ıys « kalırlar. Varlıklı İseler varlıklı olmanın gerektirdiği har¬camaları yapmadıkları İÇİnh bi lg i l i isflcr diğer diplomalıların ta l ip oldukları fallım.' şartlarına ummadıkları için. becerikli iseler hak i l e r in yükünmeden yapttk lan ban işken becermrklen kalındıkları için müslümanlar cbir ind
m.! yurttaş* nlma lı.ilkim bir türlü ele «rçiremezler. Rt-aacası Türkiye'de «beyazı olmak. İnlAmMnn uzaklaşmak veya en azından sözde mü 51 uman kalmaktır.
4 *
ZENCİ DEÛİLİZ, A M A
Türkiye'de aosyaj yapıya ilişkin bazı durumların örneğini ABO'den getirerek anlatmaya çabalamak tuhaf bir ııiul. bunu bile l-.l- yapıyorum. NLadem Türkiyr'nitı bir küçük Amerika olmadı ialenmijtir. Ve madeni T V dıri-lerip |enflere dönük yayınlarla Amerikan eikîaî Ülkemizdeki en meşru yabana etkidir, •ını Llenmİıi A B I ) hayatından değil de nereden ' - . r l • .ıria?
Türkiye'de müilümanlirm Türkiye'nin VYASFlerl dışında kaldıklarını» çünkü beyaz Amerikalının sahip o l duğu gürün t Uyu ülkemiıin sosyal çerçevesi içinde tuna-madığmı söylemiştik. Şimdi akla şu ihtimal geliyor : I i kemizde miıalümanlar zenci midir ! ' Amerikalı beyaz nasıl z rndy i daha maymuna yakın günlüğü için kemlinden uzak lutuyoraa, Türkiye li traap de müslümanlan bir zihni ve kültürel geril ik içinde olduğu inancıyla değerlendi riyor, bir yere oturtuyor. Bir reımi dairede erkek odach nın rijirnilz kılmadı Türk wjı*p'ilHn gözünde kınanJKiık bir jey del i ld ir . Yani tnülürnanbk Türkiye'de bir k imsenin benüz dininin vetibelerini terkedetrk seviyede be-yarlışmadıftının bir bebrÜJÎCİjr.
A B D dc görülen n- r, ilet giremez» İnha-ıı Türkiye -de *mü*lümanlar giremez» pekline dönüşmüş olarak gü-rülnıüyorsa bunun • •• 1 ı milslUmanların D yerlere zajen
40
K M - ta l ip olmayiflanndandır. Ama eğer bir yere girmek İstiyorlar ve artık sık sık o yerde görülüyorlar» Türk w Hepleri idari ve yasal Ledbİrlef alıyorlar. Bu açıdan bakılırla İlahiyat Fakültelerindeki kır öğrenci k m t r n j i n m i n Î olarak dondurulmam ilginç bîr gelişmedir. Türkiye'de günlük İslam vecibelerini yerine getiren müs¬lümanlar kendi benzerlerinin yoğun • -I_• r _•_I_ bulunduğu mekanlarda ancak rahat nefes alabil inek ledtrler Bujp A H | ^ de fenci mahalleleri vakıasını çok hatırlatmaktadır.
Türkiye'de müslümanlann konumu, elbette ABD'deki zencilerin durumuna tam tamına benzemiyor. En azından bir zenci aile (hatta meler olup da beyaz tarafları daha belirgin u l u bile) zenci olmaktan çıkamaz. Yani sal m alınarak aenrlllkten kopamaz. Ama Türkiye'de kuşaklar boyunca aarkb farkh İnanç kompozisyonları doğmuştur. Her müslüman baba, oğlunun vryı kızının «beyazlara U ' rafından kendinden koparılabilecefti iht imal ini kaiajunda taşır, Mlktlüman nlmayan ebeveyn kendi çocukları konuşundu nelecek endişesi l •• Lyni I mUslilman ebeveyn hem onların jjeleceğî konusunda hem de kişilikleri ve benimseyecekleri değerler konusunda endişelidir. Türkiye'deki müslünlan beyazların hangi tedbirlerle karcısına çıkacaklarını, nelerine karışacaklarım bitmeden yaşamak zorundadır. HUlün bunlar ABD'deki «end^beyaa farklılaşma itnın Türkiye'deki müslüman olan - u İmi yan farklılaşmasına benzemediğini göstermeye yeter. Evet, müslümanlar Türkiye'nin zencileridir dememiz- zxjr. Çünkü zencilik bir hayat ljoyımcfl taşınacak bir özelliktir. Türkiye'de miia-lümnn olmak ABl> hde zenci olmnklnn daha tfergin bir hayalı yüklenmek dernektir. Çünkü milalümana gösterilen güleryüa emniyetsiz;, müslüman* takınılan asık surat arı marndır. Amerikalı zencinin ne olduğu yüzünden okunur h ama Türkiye'deki nüalüman belli kimseler karşiMn-da sürrkli zarın altındadır: Acaba onun İstediği gibi bir
müslüman nu r yoksa başka bir özellikte mi f Eğer müslümanlar budala. U İrisiz, zekaca geri olduklannı ispat edebilirlerse o zaman toplumda genel bir güvenilirlik taranıyorlar. Bu durumlarıyla Türkiye'deki olan biteni sorgu Uma ve i l l e t in hakkaniyete uygun yürüyüp yürümediği konusunda düşünceler yürütme mevkiinde bulunmadıklarım ifade e lmi ) ve dolayısıyle işlenen bir çok cürme bilinçli veya bilinçti*, graÜNü veya gönüllü* katılabileceklerini kimilerine flöstermî; oluyorlar Ama rfter hem müslüman kalıyorlar ve hem de mıkslümanlıklarmın hu toplumda haklı mesnedlere sahip oldufunu 5nsyn|ojl, ta-Hh. felsefeh b i yo lo j i f izik alanlarındaki hil^denmeleriyle dışa vurma faaliyetine giriyorlarsa o zaman «tenkile müs-tehaks sayılıyorlar.
i
51
A R İ S T O K R A S İ O L M A Y I N C A
Is lamiyi : v v t bilhassa SÜnnl 111u- J111.111'ı> ı L bir ruh-I - . L J I sınıfının meı-cut olmayışı Batl 'da doğup jcrlişrn ve • ^ L U/r'i _n | ı - LİF ı l - ' . ı I: ıı I ı-k..l . :".: i I 11 . •. I L i -
yall lhaj inda Ve hiç şüphe yuk k i bununla -I ı bir nratlda İK.ıftlnrıtılı olarak aristokrat sınıfın ortaya çıkmamış d u lunun üünümürün meselelerini anlamak bakımından önem ta^ıdı^mı dıişün üyonjm.
Denilebil ir k i Avrupa'da feodalizmin ve onu takip nEen LkareL kapitalLımınin yerini sanayii toplumunun a l masıyla bîriikte zaten dünyanın her yerinde aristokrasi hesaba katıbr bir : . n ; ulmaktan çıkmıştır, üylrysr tarihe BÜmülmü^ bir sosyal sınıfı günümüzün olaylarıyla i lg i l i ı ı - 1 . - g ib i göstermek keyfi bir zorlamadan başka bir şey de l i ld i r . Bu görüşte bir doğruluk payı varı Hfter amacımız yeryüzünde h l k i m olmu* bulunan tüketim medeniyetine adapte olmaktan ibaretse v t düüyadaki 54J k m üm-rumürü elden geldiğince rahat geçirmekten başka düşüncemiz yoksa bu kabil meseleleri kendimizden uzak tutmak yerinde olur. Sovytl ler Birliği ve Çin dahil olmak üzere günümüz dünyasında hızlı bir AmerikanİDJBI furyası var, aristokrasiden mahrum bir kültürün ^lıflı yolda eofunluk sürükleniyor. Eğer yangma körükle eidectk-
sek dü^ündulJeHrnız başka, yanmaktan sakınmak istiyorsak haıka olacaktır.
Her toplumda üst Tabakayı tenkil eden s ın ıf toplumun diğer katmanlarına «erek hayat biçimip gerekse düşünme ve davranma biçimi bakımından örneklik e lm i^ t i r . Dolaylıyla aristokrat sınıfın (kelime anlamı it ibar iy le 4İyi nitelütltlerin yönetimi* demektir ) toplumda gü v sahibi olduğu dönemlerde oluşmuş diğerler ondan sonra gelen yönetici kadmlan doğrudan döftruyt etkile ınişlir. Bunların babada her arUtokratm kendi hak ve sorumluluklarına kıskançlıkla bağlı oluşu ve kendi konumuna il igkin ahlâki defterlerden taviz, vermeden yasamayı en i y i yaşama b i l i n i l olarak kabul erliyi • 1 • • Bu tutum Hatı'da bireyciliğin temellerinden biri sayılabilir. Sanat Lann ve btlimlerîn gelemezinde ise aristokrasinin hem bir destekçi ve koruyucu olarak nrm de dü#ru bi l diği yolda yürümenin moral atmosferini Sağlaması t - • - ı mından katkısı küçümene mey ecrfc ölçüdedir.
Aristokrasinin çürüdüğünü, ah İlken bâr cöküj y<H*-dığım. İçinde yaşadığı toplumda tufeyli durumuna geldiğini görmek ve göstermek yine aristokratların fnnlui-•.ı in l olduğu dönemlerde aristokratlardı toplumun dlfer katmanlarına akladıkları değerlerle mümkün olabilmişt i r . Böylece Balı da aristokrasisini silen toplumlar da, onu muhafaza eden toplumlar da ödüne aldıkları ar ist ok-rat ik değerleri yçni şartlarda vç yeni birimlere sokarak > akmışlardır. N i t ek im nasıl burjuvalar arisiokraclzjma çabalan göstermişlerle, aristokratlar da Avrupa'dakl yeni düzene sahip oldukları erdemleri aşılamaya (algılamışlardır
Osmanlı yönetimi bir aristokrat sınıf teşkil etmekten t i t i z l ik le kaçınmıştır. Devlet yönetimine hakim olan Ilmiyye, seyiiyy* ve kaFemİyye smıfları Saldı an Famda
53
r..r veya birer sınıf değil merkezi uturiteniu isler halde • utulmasına ır-, T I ; - ;h• nrtiriLrrdîr. Hiçbiri se&fcjyetlefi-nip gerektirdt£ınden f a i l i bir haklı donatılmamış veya
I I - L ' U - J . I I I imtiyaz sahibi olmamışlardır. Bıuımı » n u o ı olarak yaladığımız topraklarda loplumun a$ı£ı kalman lannda yasayan insanlartn kendilerine ürnçk alma yabası HÜüterdikleri bir üst taba İta hayjıtı oluşmamıştır. İtaha da ünemliai toplumda en ye ik l l i mevkiileri işgal eıleııler sahip o lduklan dejerler r moral k u w e | ve dünya :• ı •• ü bakınılndan toplumu oluşturan ••••••• r İnsanlardan larklı bir konumda olanıanuslanlır. Koacası. ülkemizde yüzyıllar boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş bir koni Linîle ruhu bayatın etk i rdeftînl okluftu kadar kabujunu da olufturmuslur.
üçüncü Selimle haşlayan Batddıpna Türkiye'de sahi e bir aristokrasiye doftru alılan adımlarla ilerlemişt i r Daha sunraki gelişmeler ünümüze sahte bir burjuvazi ve nihayet sahte bir i nt t İlişeninin çıkarmıştır. Eğer Türkiye'de bugün bazı acdar çekiliyorsa hepsi bu sahlelik-Ladflhjlr.
A R İ S T O K R A S İ N İ N YEft İNÎ T U T A N
ingiltere ve Fransa'da sanayi jriküyle rlrslekh-nmii yeni tarz bir dünya hâkimiyeti belirince Prusya'da Ho-benatılkrn hanedanı, Rusya'da Rocnanoflar kendi ülke-ferinizi bu * B a t l t hâkimiyetine karsı benzer silahlarla donatılması İçin yo£un bir çabaya Kiriştiler. Batı île rekabet edebilecek j i j e r ulaşmanın araçlarım leminc ufraş-
tılar. Mm ve Kusmanın modem düşünme biçimini ifade eder yeterlice ulaşması» matematik eğitimi ve a»nal ürünlerinin imtiyazlı bir koruma altına alnımı her i k i ülke aristokrasisinin vazfleçllmez çalışmaları arasına Kİrdî. Aristokratik deflerler bakımından yeterince donatılmış •lan Almanlar modern yapdann gereklerine hızla uyma yolunda ilerlediler ama Rusların jrüçlb bir aristokrasisi yoktu. Bu yüzden modernizasyonda bir payandaya ih t i yaçlar, vardı ve intellietntSİJ nın dcftınasını sağladılar. Osmanlı Zmparatorlujo/nda ise aristokrasinin yerini l u ı an BumÛM devlet (ilmiyye^eyfiyye-kalemiyye} bîr irans-(ormasyon getirmek zorunda kaldı. Ama hahRİ islikamet-i ı - • Sûru bü İdi- Bu soruya rdevletln bekam» islikame-tinde cevap verdi Osmanlılar. Ne var k i böyle bir defamın teminatı olabilecek bilgilenme yoluna adım Jlmaddar.
Türkiye'yi bugünkü çıkmazlara getiren şallak *yet-tDiler» arasındaki roejrcb la rk lan ve bunun yetkisizler bakımından anlamlandır dzoası bi l iminde belirdi Türlcî-
:•• yeni İJ.İKİlrri edlnebzhneb için gerekli araçları ulaşma yolunda defiil, yuzurlukceki hayat biçiminin de£îşme »ini temin yokunda bazı değişiklikler yapıldı. Bütün i r i s -tokrat lar kozmopolit özelliklerini mi l l i - i • . - = -1- • l. ı. .• [irmeye yabalarken, Osmanlı ye tk i l i /umreleri kendi bünyelerine mahsus özelliklerin yerine kozmopolit v a l f l a r koymaya calııulır. Igte bu tutum ülkemizde yüzyıllar boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş komünıte ruhu İle monden heveslerini terakki bahanesiyle kamufle eden zümrelerin rubu arasına uçur um Ur koymuştur. Üçüncü SeLim dönenûnden bu yana Türkiyt'de hie U r reaksiyon hareketi yüriirlüje konmamıştır (kusursua pro-vakasyaalar hesaba katılmazsa eğer). Nasıl olsun? Yenileşme harekelini getirenler yeni tanzim ett ik ler i bayatla kendilerine en güzel en e tk i l i yeri ayarlamışlar.
TUrkiyeMe üretken, rantnbl, biljtı savlayıcı hiçbir çabaya karşı hiçbir sosyal tabakanın karşı tavrı olmamış tır. Kargı olunan yalnızca yozlaşma, israf, haksız; kazanı; ve nüfuz suiistimalidir. Toplu yasama duygusunu kaybeden Türkiye, bu toplu yasamayı mümkün kılacak İdeoloj i k yapıdan 1JJ.m1i uzaklaştıkça mu l e cu i s ve müstakar bîr loplum olmaktan da uzaklaşırıİmiktir.
Türkiye'de balı klasman in bu derece vahim bir düne mec nokiası olusu bir kültür at ın :- n farklı bir kültür atmosferine (İrmem LI yüzünderi de l i ld i r . I ransfor-masyan (treJrrn sunüd-i devleiin yapmacık baldı tavırları esas sayarak lemel bilgilenme alanında yaya kaimi) o l ması vr r r i l i f i n i örtebilmek İçin öteki sosyal E ;ıh;ı Lalara despotça davranmak zorunda oluşudur. Rahipleri ve aristokratları olmayan Türkiye yüzyıllar boyunca düvtetfc halk arasında M M hm..m olmaktan »çelen bir baft sayesinde hayatiyetini koruyabilmişti. Bu bafi orladan kal kınca RÜCÜ elinde tulanin güçsüzleri kendi ikbaline yarar
56
çabalarda kullanması peklinde beliren bîr ahlaki standart hüküm sahibi olmuştur. Dün oldufu g ibi bugün de Türkiye'de düşüne* farkı imiş jçibı görünen |ey serçekle ya¬fama biçimi larkjndan başka deftiklir. llün olduğu gibi buv.Un de Türkiyt'de zorlama reform hareketlerinden yana olanlar, bu hareketlerden istifadeyi bir hayat biçimi haline getirmiş bulunanlarla ülkede İç yapının gereklerine m .-m çoğunluğun çıkarlarım gnaeten hir reorjFanİ-zasyon talebinde bulunanlar arasında bir zıtlaşma vardır. Bu jatlasn: ı bir türlü tartışma alanına • !• külemiyor, çünkü kaypak orta mat ahlakı her türlü * w i l çarpıtmaya t * * » .
Çarpık sözler M kavramlarla nasıl yaşanabileceğini öğrenmek için Türkiyede yasamalı Huzurunu t -ta bulanlar ve bu çarpıklıktan huzursuzluk duyanlar : Günümüz l ııı !.:•••-- • iı !'.' znDsIürnanla kûflr arasındaki temel 1ark bu.
Milletlerarası * l a m U yaptırımcı M r J ( t t d | n ^ m u k a ü i l ™M ktrnılüiun, her devlet orpitünün
kendi çıkarını korumak İçin elindeki bülön i m k i n l a n kullanma temayülünde nht^ dünyadaki Uyasi yapıya yu-m u m vey. b l t i i h l i k T | y i , d B j t n i | | T f i m | ^
bol elmekten kaçamayı* Sırf bu yüzden bir düny barı-Î ^ U n , dünya millellerînin b i rb i r in i lutup koruyan bir tavrı lıemniseyeoeklerinden, di lny* yüzünde kararlı bir hayal tanınm yürürliîje airecetfndtn, bütün İnsanim dayamamasından » ı e tm*k mümkün alamaz Oysa U M, ür toprak parçasında yapı.nm jnJrünü s«teren siyasi uiunltnüı çevresinde imarlı, kararlı ve dayanışmayı •• • çekleşuren bir yap* kurutabi l i r Bunun ^ıpıbbilrnesi için
şart a topraklarda yaşayan insanların b ir t i r ler iy le dayanışmak için müşterek bir duygu aenıinine sahip n|-maları, aralarında farklılıkları • !•;•.•••• saftlayan anlıklara dönüştürülebilecek f i k r i bir temel* bıatamahrr nlhaytt dünya üzerindeki dijfer püclrr karsısında kendi bir l ik ler inin hir kutup teşkil ettiğini anin malarıdır.
Bir siyasi otorite çevresinde nluşmuş mi l l i yapının
o topraklarda yaşayan insanların lehine veya aleyhine iy Vyen karakterde o lnu f j mümkündür. E|er betti bir top
lumun yaşama rÂfcrüyk varoluş çabalarıyla, u n u t ve bek
l i
lenüleriyle aynı bltkarDette bir f i k r i ve f i i l i yapı yürürlüce konuiabilmişwP yani m i l l i biriı£i lemin eden otorite yaptınm u> R U L V I I R L insanlarla aynı yönde faaliyet gösteriyorsa mi l l i yapüıır o topraklarda yaşayan insanların lehine Lşledijini Kiy İrmemiz kolaydır. Tenine siyasi oto¬ritenin yaptLnm gücü n topraklarda yaşayan insanların lemayüll erini hesaba katmaksızın i j l ey i j j p H i e r i y r j t j a
aleyhte bir durum karşısında kalmdtgı bellidir. Hem mi l l i bir otoriteden soaeimek hem de bu otoritenin millet aleyhine yönelimini düşünmek biraz tubal £urünüynr. Otorite madem k i * m Ji ledir , o halde bedelleri de mllIT sayıl-I Ü J I I - I . I Otoritenin yönelimleri mi l le l in !iı-1• 11- • • haline r^lmemişse ayıklanmaya muhtaç bir mesele ı . r burada gerçekle flütümü arasındaki ıılhk meseleyi ayıklayabi l i r ancak. M i l l i nlriugu halde milLet aleyhine imleyen yapının en batar örneği İtalyan I I ımli'dir. MlrSSO-
Ü C L E İtalya S L yalnıtca milliyetçi değil, Ul tra • millıyelçi i d i . Buna karşılık ne l tnlya h da tutarlı bir mi l l i duygunun yerleşmesini temin edebilmiş ne toplumu kararlı bir ae-ufme çitajsine u lur tab i lmi } ne de İtalyanlar arasındaki dayanışmayı hızlandırmış*, ir. Acaba nedeni
Bu sorunun tevabi faşizmin lejleriyle. bu tezlerin haklı veya haksız, doftru veya yanlış nlduftuylz verilemez. M i l l i olduğu halde millet aleyhinde işleyen faşizmin açıklaması otoritenin kullanılışı biçimi İle yapılabilir. Z ira İtalyan Faştınd devlet iktidarını zaten denelleyrn RÜcle-rin d zümrelerin toplum hayalında mevcut hürriyet biçimlerini plânh olarak yekedîşi demekti, i talyan taşizmİ toplumun yönetime katılımını artıran değil azaltan bir programın belırliıiydL Hu yüzden iç nürUninLkyürdu nr-talıkta. ama bol bol vardı. Roma irnparatoriuiunu yeniden canlandırma bahanesi abında marala, k ı y a f e t l e ve retorikle italyanlar m serbestçe hareket cime alanı daraltılmışı ı Hu daraltma halkın katılması ile obaydı
5fl
. m i l l i , bir hurelttltcD SMfdebiltrdik. Ama nrtada yalmı-cm aahte bir din vmrdı. çüntû söylenenle yapılan a r u m d a
bağla» ! yok lu M i s k i n i y a J n u u < > J W » . yapıyur-tfu. J-aaiun «hinsin de ufa ieJ bir dindi tUnfcÜ bu ıah~ *a±rlı*ı dınia (HjBi i jMÎ ı i ıa ) ipne Mk 1ıyordu
N i l *kJm m | r-ı aleyhine işleyen mi İÜ g f t Uİkr idinde ani tepkilerle :.„>,', Hussolini t u J y u l a r taca* lınıUn •..,,,,!. ,,. Almanlar tarafındın kurtarıldı ve tonunda llılyanFac (arafından ayaklarından atılarak idam t d i l d i .
GünÜmüı dUnyaamda o ldu ju kadar jpçnıi»! n toplum hayatında ( k yıptınm güdj o t m bir siyasi otorhe çevresinde ^ r c e k l ^ t l r i l - m bütün hareketler i m d u m , ittik*
rar ve teıarıtit unsurlarım bünyelerinde taşıdıklar ölçüde varhk ı o s l e r eb i lm İ } l e r F ^ ıb^it j t * p f c i e «milli» olabil mi | ] tn l i r .
60
TEHLİKE K İ M İ N CEHALETİN DE?
Hır ülkede okuma yazma ••= - \\ • "-nesi i k i bölUk insanı sevindiriyor: Hıınlarm bir l -n halkın okur yazarlığındım derhal ve . i . :-ı .ı l.m bir islifode (emin edenlerdir. Çalıgttrmak, istismar etmek İçin okur yazar insanlara ihtiyar; var. dünümüzün çolııma yolları ancak belli b i l i l e r i edinmiş insanların hizmetiyle açık durabilecek yollar. Sermayeniz varsa sîzin İçin diploma bir inci önemde değil, ama emrinizdekt insanlardan diploma ıs-leyebiltrsinia ve zaten fabrika İjçi liftim Ira Rebel müdürlüğe kadar bütün içler ancak bazı diplomaları edinmiş olmakla yürütülebilecek Eşlerdir.
Halkın okuma yazma oranının yükselmesinden sevinç duyan ikinci bölük insan toplum düzeninde dejp^-mr l r r yapmak isteyen insanlardan olujur. Hımlar e£itJrn Htirmü] insanların kendi söylediklerini daha kolay anla^ yabİİeotklerİnİ ve insanların nkudukçn EİUnya üzerindeki yanlış ijlrvı.-ı iarkcdebileeeklerini, doğruya temayülleri' nin arlacaftuıı varsayanlardır. Okur yazarlığın artmalıyla bir l ik le elettiren ve hak talefa eden insan saynımla artış olacakım bekleyen ber türden «dönüşümcü»dür bunlar.
Yaıadıjımız medeniyet insanlarla okur yazar olmak' la d t h l kolay gDdülea yaratıklar haline Relmeleri yüzünden birinci bolüklekİ insanın sevincini haklı kılarken.
61
okur yazarlıktan doğru adma, daha i y i bir düzen adına bir şeyler bekleyenlerin «vincini kursağtnda bıraktı. Çünkü İçinde yaşadı^miz sistemin daha i y i çalınması, etkinliğini artırması, yaygınlaşması ve gücünü daha çok insan üzerinde hissettirmesi İçin okur yasar insanlara olan ih tiyaç günden güne büyüyor. Yalnız sayıca değil, vasıflar bakımından da okuma yazma bilenlerin yükselmesi gerekiyor. Buharlı iren makinisl inin bifff dafiareığı ile saatte 350 kilometre giden elektr ikl i tren makinist inin bilgi dağarcığı aracındaki lark l.uyukiın Bir İğin, hangi i ) olursa olsun yürütülmesi için gereken bilgilerde artış kaçımlmaa. Bu d u m m insanları yalımca meslekleri bakımından eğirim görmüş kişiler batine dönüşmelerine yol açıyor. Kısacası insanlar bel l i ve kendi hayat standartlarını koruyabilecek bilgilere sahip kimseler olmaktan başka çıkar yol bulamıyorlar.
Böylesi bir durum insanların daha enk eğilim gorme-leriyle İşlerin düzeleceğini sananların büyük bir yanılgıya düştüklerinin göstergesi oldu. Z i r a dünyadaki yanlışlık bazı şeylerin bilgisizce: yapılmasında ve bi lg i l i insanlarla bilgisizler arasındaki mesafeden doğmuyordu. Asıl yanlışlık veya bozukluk insanlar arasındaki hâkimiyet ilişkisinde, yani ipleri ellerinde İntanların nişleri ile iplerini ister islemez v ı - k . h i n ı ı ı ellerine bırakmak mecburiyeti altında kalanların güçsüzlükleri nden doğan ilişkideydi.
Geçen zaman yazılı kültüre alışan halkın uyanmak şöyle durgun, daha kolay uyutulur hale geldiğini hepimize gösterdi. Günlük basın, radyo, televizyon g ibi kit le i letişim araçları insanların zihni kapasitelerini artırarak bilgi sahibi olmalarını deftıl şartlanarak ve psikolojik tuzaklara düzerek çarpık bir zihniyet (iau&se conscîence) sahibi olmalarını kolaylaştırıyor. Daha da kötüsü geniş halk yığınları bu bi lg i - benzeri kazançlarını b i l g i sanarak sahte
bir güven bölgesi elde ediyorlar. İnsanlar içinde yaşadığımız medeniyetin çarkları dönsün diye eğitime tabi tu tu luyorlar ve yine İnsanlar yaşadığımız medeniyet hayatiyetini devam ettirsin diye gerçek bilgilerden uzak tu tu luyor la r
Bi lg i ve bilgisizl ik gerek değeri gerekse mahiyeti bakımından gerçek yönüyle ele alınıp üzerimle k o n u l a b i len özellikte konular. Ru konularda bir miktar düşünmenin bile bize kürü kürüne bi lg iyi övmek • • ezberden b i l -gisizhği kötülemek kolaycılığının yanlılığını göstermeye yeter. Okuma yazma oranının yüzde yü*e ulaştığt am-ı halkın çoğunluğunun korkular içinde bulunduğu bir toplum mu 3 yoksa okur yazarların yüzde ell i bile olmadığıT
lâkin ülke insanlarının birbir ler ini dost b i ld ik ler i bir toplum m u diye soracak olursanız ben biç kuşku yok k i i k in cisi içinde yaşamayı tercih ederim diye cevap verir im.
Yok yere okur yazarlık düşmanı görüntüsü vermek niyetinde değilim. Biz müslümanlır kalem üzerine yemin eden bir dine mensubuz. Böyle olduğu için bu konunun can alıcı i k i noktasını vurgulamak niyetindeyim. Çağdaş anlamıyla bilgisizlik, cehalet kötü ise bu bilhassa bilgisi¬n in gerektiği yerde bulunmayanların doğurduğu kötülük olsa gerek. Medeniyetin büyük dolabı dönerken dolabın gıcırdamadan dönmesini sağlayabilecek «bilgilik kişiler dolap beygiri yerine koşulduklart İçla huzursuz, dolabm hangi mekanizmalar yardımıyla döndüğünü bilmediği halde beygiri dehleyen «cahil* kişiler de korku ve tedirginl i k içinde. Yani ehi l olanj lâyık olan hakettiği yerde değil. Dünya üzerindeki gürültünün büyük kısmı buradan ko|>uyor belki. Ama bilgi ve cehalet kotlusunda Öteki tan alıcı nokta bir imkân kapışmasından daha çok önem taşıyor : K im in cahil olduğuna karar verenlerin bizzat cahil olmaları ve bu yüzden cehaletin ortadan kalkması için alınacak tedbirleri tanımaktan mahrum bulunmaları.
6Î
AS İL A Z M A Z , B A L K O K M A Z
Butun d i ) ı - . i ! i : i ı i ı v u ı : ı u . ' hatta düşünme biçimimiz hile Batılılara benıtse yant kendi meselelerimize I.r.ı _ fiilji bakmayı bentmsesek dahi batılı olamayacağımız btllı. Belki bu çoktan bell iydi de Türkiye'de Avrupalı* lan takljd etmemizi t*syü edenler bir gün tuttuğumuz yolun bir jona varamayacağını i l d i k l e r inden müslüman lûplumu kendi kaynaklan hakkında cahil bırakmakla onu atalete mahkum edeceklerini hesaplamalardı. Bugün ^ i n de yışadLğımtE (onlumun büyilk kesimi, çoğunluğu bakamından hesaba katılır ölçüde snnuc ahnmıa gibi. Yani ne Batılı toplum düzenine (isler demokratik, isler total iter) vannayı başarmıştı (Tanzimat »arası eirişilen ıslahat Tardaki w bünyevi değişîzdiaJeT^ başarısızlığının barla göstergesi İMI) nc de müslüman bir toplumun kendi bileşenlerinin gUvenlık içinde yaşayacağı bir yapıyı koruyabi lmiş N i t ek im Türkiye'deki dinamizm hu ik i bedele varma çabasındaki insanların faaliyetlerinden d. :u yor. B i r yanda Balı L i - Batılı gibi olmaya çabalayanlar, karşılan oda müslüman ubnanm hakkını vermek b -iey enler.
Baldılar asaleti soya sopa, mülkiyete ve maddi servete bağfanııj. Uıun yıllar hakimiyet ini sürdüren bir aristokrasi ortaya çıkarmışlar «Aristo» en İyi demek. Batık la r «en iyi» olanı öntzt kaba kuvveti elinde tutanda,
64
sonra toprak gaip ler inde, daha sonra altını elinde bulunduranlarda h nihayet hisse senetlerini kontrol edenlerde bulmuşlar. Bu yüzden kalı, duvarların koruması allında VE nihayet entrika sayesinde varlığını koruyabilen bir toplum düzeni içinde yaşamaya mahkûm olmu f lnr . B i ı müslümanlar «en iyi» olanın takva sahibi olduûuna iman etmişiz. Müslümanlığın esas alındığı dönemlerde hiçbir dünyevi gür takva sahibi olandan daha büyük U r öneme kavıışmanuş. Fi i len elbette siyasi ve iktisadi iktidarı olanların boru$u otmüj çoflu zaman. Ama takva sahibinin en i y i oldu&unu inkar etmek ancak rnûslüman-lığın birinci plânda olmadığı sırtlanla mümkün olabil-mîş. N i tek im ınLUlü mantığın zeri phlna alıldığı her ılu-njmda kanlık, acımasızlık ve alrlalmaca alıp beşini _:ı"
... Müslümanlar en i y i y i takvada bulduktan için asa* sete i t ikadla bağlamdı bir anlam yüklemişler. Müslümanlığımız asalet i m l i , a&aleLİmİZ mûslümanlıgımız ,
Müslümanların HzUnUn guclifii toplumlar atılım ::m musahip, esnek, I içinde ve mütetania toplumlar l
muşlar.
Bu yaklaşım uyarınca «Asil ızmfti. bal kokmaz; kakarsa yağ kokar ash ayrandır * diye b i ld i r imiz Türk i U -SOEÜDÜ Avrupai mtnada bir aristokrasinin savunması olarak anlayıp ı..:ı...- • doğru olmaz. Müslümanların nazarında «asik lakva sahibidir. Vani tutum ve davranırlarına ilahi emir ve nehiylerin yon verdiği kimsedir. K i m k i yapıp etmelerinde emr-i b i ' l ma'rul , nehy-İ a'nil munker dcfruHıttuada yon kazandırma gayret indedir, o k i f in in azmaktan koruncağını süylemek doğ™ olur. Aıil azmaz demekle btr bakıma lakva tabibi insanlara güven* inek zorunda olduğumuzu da ilade etmig bulunuru/
Neden yag kokar ve neden yığın aslı «ayran» olarak kabul edi lmi] t Atzsözünün asil «bala karşısında, asa-
Û5
l e l t tn mahrum yağı koymaimin birçok srbehi var. H-ı şeyden önce yağ belli bir formu korumakla jtüçJük e*, ken bir nesnedir. Türk halkı yağı bilmecede sormaya ycb i m d i mi «Ocak babına gelemez, ^tlü- de geri gklcmcz* diye dil lendiriyor. Türk halkının golünde dayanıksızlıkla asaletten mahrum ol uy arasında Lir bağlantı var P Bu yüz¬den biz. müslij manlar arasında kimsenin asaletini say uy la sopuyla nlcrotradeti yoktur. Bia bakana ; Ne kadar kendi vasimi koruyabiliyor? tikelerine ne olçüdr sahip cıkmi} 1
Nelere dayanmış? N'elere Jtufiüs gprmiş* Bunları önemseriz. Ama bunlardan btürü insanı olmayacak derecede büyütmeye fterek duymıyut. Ancak b i r nokta mühim J Ateşi görünce eridi mi. erimedi m i r
B i r de yağın aslının süt değil de «ayran* sayıldığına dikkat etmeli. Biz im kültürümüzde «maymun i = ı ile «ayran gönüllü* eş anlama flelir_ Ayranda bir deftijken-l ik , bir yalpalama h bir kaypaklık görmü) Türkler. Aslı ayran olan. kendini Kİîdrn İlkeler bakımından l eh t l l an . isabetlen mahrum olan demek oluyor biraz da. N i tek im Türkiye bütün asaletini herşeye rağmenh zorla veya okşayarak toplumun yoldan tıkmasına çabalayanların bii-yük emek ve inasraEiarına rağmen hala müslüman kalanlarına borçludur. Asiller yani ınüslümanlar say darı, adrd bakımından mevcudiyetleri ile değil r etki ler i ve temsil et t ik ler i hakikatler bakımından üstün ve güllüdürler.
6 i
D O K U N U L M A 7 . U K G Ü V E N C E S İ
Esasi Fransn iht i la l in in getirdiklerine dayanan çağdaş eğilim insan haklarının teminata kavugmasını bir toplumdaki imtiyazların. İmtiyazlı kimilerin nrladnn kalL-masıyla açıklar. Yanı çok sayıda İnsanın daha hııt-l.ı; l . . donatılmasının ancak bazı yünetme mevkiindeki ki f i lerin haklarmın sınırlandırılmasıyla mümkün • ı naftına çağdaş insanlar uzun süren propaganda sonunda marul ı-nlmışlar, ikna edilmişler. Bu yüzden sunî o l a n k rasînin gücünü kaybetmesine, yerine geçen burjuvazinin gücünü bütün ağırlığıyla kullanamayışına büyük bir önem atfedilmiş insanlığın kur tu luru bir bakıma alelAdelLftin hükümranlığı sayesinde olacağı Rörüşü kuvvet ınzanmıj-i t r . Vaşanan sürer; •:--• • bu hedefin bir inci sırtım yerine jellrmiş yani alelâdelik bütün dünyada mu, sahibi "ı : .1. ama bu sonuç beklenen verimini, insanljğın kuriuluşu haspasını vernviniştir.
İnsan haklan bakımından sunumuz, dünyasında önü' müze serilen tablo ibr t t vericidir; insan haklarının sa¬dece ve sadece po l i t ik manevraların tatb ikat alam olarak (örüldüğü A-ya, A f r ika ve U l i n Amerika ülkeleri var. i k inc i sırada insan haklarının merkezi otorite kararlarına ba A jmb kılındığı Sovyet nüfus bölgesi yer alıyor, üçüncü olarak da insan hakları meselesini dünya kültürü içinde bir mesele olarak o tUya ^karmış ülkeler erltyor. Bunlar
*7
Batı Avrupa ve unun meşru uzantılarından ulutuyor. Vu kandaki sıralamada İnsan haklarına lan inan İlik >lı-:
yüaû bakımından sonra başa doğru ağırlık sahihi. Vani Batı Avrupa ve onun meşru uzantıları sayılan ülkelerde insan haklarım tartışmak Ülke ÎÇİ birer mesele olarak ele alınıyor ve çörümü bîr eu$q bağlanmış, Sovyet nUluı böl-resinde insan haklan meselesi rejimin geleceği meselesine bağımlı kılınmış. Nihayet denetim akındaki Asya. Afr ika ve L i t i n Amerika ülkelerinde insan baklan meseleıinin
ı • l /. hrrhangi bir esas yok. Bu ülkelerde fiiU durum ve Ülkeler arası bağlantılar insan, hakları meselesini îöyle veya büyle ele almayı gerekli kılıyor.
Bu zahiri tablonun Büzlerden sakladığı bir önemli husus var : O da İnsan haklan meselesinin gerçekte sıradan kişilerin haklarımn belli siyası düzenlemeler sonucunda genişleyip daralmadıgı ve fakat herhangi bir toplumda dokunulmazlık kavramuun ne kadar yer sahibi o l duğuna bağımlı olduğudur. Eğer bir toplumda siyasi otoritelere dûkunnuk kolaylanmış, toplum değerlrri kolayca müdahale edilebilir duruma sokulmu^sa o toplumda insan haklan meselesi oynak ve dayanıklılıktan mahrum karaktere bürünmüştür. Fransa kıralım giyotine teslim r l -ııı ; bir ülkedir. Modern anlayış kiralın bile giyotine gittiği bir ülkenin hürriyetler bakımından büyük bir İmkâna sahip ulduftunu savunur. Ama bu nlnyin hir ı ...ka yüzü daha v a r : Kınalın dahi kellesinin koparıldı*.! bir anlayış içinde hiç; kimsenin dokunulmazlığı gerçek temeller sahibi • -ı • = L - " ü halde insanların bütün rlLvencesi ellerinde bulunduracak Lan f i i l i kuvvette aranacaktır. İnsanların ellerinde bulundurabilecekleri f i i l i güçler ne sınırlıdır: Kaba kuvvet ve para. Dolayısıyla toplum uzlaşmasının doğurduğu değerler içinde gücünü koruyan bazı dokunulmazlıkların yaşamadığı ülke korku ve lezzet Üzerine bina edilecektir. Kaba kuvvet korkuyu, para
m
lezzeti çoğaltacak; korku kaba kuvvetL lezzet de parayı yüceltecektir. Seni korkutabil]rsem senin üzerinde hakimiyet kurabi l i r im p seni satın alabilirsem yani sana kısa vadede lezzet tekl i f edebiürsem sen benim İçu tehlike olmaktan çıkarsın.
insan haklan meselesi bu şekliyle insanlann daha üstün birer varlık olmaları için girişilen yolun meselesi değil, insanları caaflanyla gütmek, insanları zaaflar! yüzünden günden eüne aşağılaman yaratıklar haline getirme yolunun meselesi olur.
Huna karşılık bîr toplumda dokunulmazlık yaşayan bir drğer olarak varlığını sürdürüyorsa urada » dokunulmazlık dulaytsryla bir teminat bulunur. İntanlar bir dokunulmazlığı ortadan kaldırmak İçin ı - . - - ı mevcut dokunulmazlık içinde yer almak r kendilerini de dokunulmayım değerler içinde dokunulmaz kılma çabasında İseler orada insan haklarının s l h j d bir teminatı vardır. Yıkan yıkılabilirliğl getirmiştir, dokunulmazlığı koruyan ise kend in in de dokunulmayacağı ön şartını güçlendirmiş olur.
Sa ihkh bir toplumda bazı dokunulmazlıkların bu-luntmutm, belli diğerlere ve bu değerlerin savunucusu, timftali olan yer ve kişilere dokunulmazlık tanıyan insan öbeklerinde canlılığın İdame edebileceğini i leri sürdüğümü* zumun akla hemen --•:•:•••-•-=" • •=_• = • ve kuhne ku rumların bekçiliğini yapıp yapmadığımız, müesses nizamın sözcübü olup olmadığımız sorusu gelebilir. Dokunul-"i ı.• ı • •.ı üstün bir yer vermenin bizde derhal rkilik»
çağrışımı ir- an !;r ma I zihnimizin yalnızca Avrupa ülçü-Ierine ırytun çalıştığının bir göstergesidir. N i tek im. Avrupa'da kiralın. kl l isenin h yerleşik b i r l e n m e biçiminin yürürlük İr olan in*an i l e t i l i r i n i n K T O H U •zçaataa arisiokrısînin kutsal haklarındın dem vurmak hep sağ görü} sahiplerinin payına dürmüş, büyük sayıdaki ihsan-
bıtm çıkarlarına zarar verse b i k köhne müesseselerin, bu müesseseler duğrultuşunda yürüyen İlişkilerin yanında yer almak muhafazakarların isi olmuştur. Bunlar birer t n k l r edilemez gerçektir diye aynı paralelleri Avrupa dışında ve Avrupalı olmayan düsturlarla düzenlenmiş hayal biçimleri için çekmek kütü niyetin değilse, ancak dargüruş-lülüğün, teleçi bîr bakış arısının ur unu olabil ir.
Avrupa ve onun meşru d esami sayılan, yeni dünyanın * bey az* ülkelerinde modern bayat biçimine varan değişmeler doğrudan de f rüya o toplumun iç reljsmcleri-nin birer Ürünü olmuştur. Bu ülkeler toplum yapm içln-den donatı meseleleri cüzüme ulaştırmak çabasıyla şu veya bu tedbiri almtşh şu veya bu etkiye şHyk veya hüyle tepki gostermiştir. Günümüzün denetleyen, zengin ülke-leK kendilerine mahsus meselelerle bogujniak ladır.
Buna kargılık denetlenen ve yoksul 11.k«• k-r«îr- modernleşme yüzünden çıkan meseleler iç bünyenin doğurduğu değil, dışarıdan i tha l edilmiş ve kabule zorlanmış meselelerdir. Bu sebepten dokunulmazlık konusu açıldı A t zaman At rrupa rdın örnek getirip Türkiye'de herhangi bir tezi «avunmaya kalkışmak ya yutturmaca veya uyuklama belirtisi olabil ir.
Avrupa'nın kendi bünyevî değişmesi içinde hayırhah sonuçlar vermiş bulunan değişmeler Türkiye'de felaketi mucip olabi l i r- Avrupa için ölüm fermanı sayılabilecek kararlar Türkiye'nin kurtuluş yolu özelliğini kazanabilir. Üstelik Avrupa her tülgesinde benzer değişiklikler geçirmiş değildir. Bütün bu farklılıklar idinde güzden kaçmayanı bir husus dokunulmazlıklarını koruyan veya bir dokunulmazlığın yerine yenisini ihdas edebilen ülkelerini ist ikrar ve güven bakkrnlnilUk daha sağlam temciler üzerinde bulunduklarıdır.
Türkiye'nin ve kültür değişikliğine zorlanmış diğer ülkelerin yeni dokunulmaz değerleri yabancı bir güç ta-
70
rafından empoze edilmiştir. Ilöylccc bu ülkelerde üz yapının gerçek dokunulmazlıkları kolayca dok unutabil ir hale geldiği halde, toplum içinde insanların varlığı ile yok ' Lufiu arasında büyük bir ayntn güzelmcdijli değerler yapay bir dokunulmazlık perdesiyle korunmaya alınmıştır. UoyletE halkın inançlarına saygı göstermeden yaşamak ne kadar kolaysa, halkın inançlarına sayısızlık gösterenlere dokunmak a kadar zordur.
Modernleşmesini kendi tabii çelişmesi İçinde Tamamlamış ülkelerde eski dokunulmazlıklar yerini yenilerine bırakmış ve toplum yeni dokunulmazlıklar çevrecinde yeni bir entegrasyon sağlayabilmiştir. İngillrrn yeni dokunulmazlığım Ada halkımn bütün diğer ülkelerle olan H a k i sinde bulmuştur. Yani nihai faydamn Adalıhda kalması kaydıyla her birimle i k i l i ilişkiler kurmayı kulsallaşlir-nuştır. Fransa, değişen şartlara uyabilen türde bir Bona-partlznTde karar kılmıştır. O kadar k i Fransız Komünist Part i l i «Uç renkü bayrak neredeyse, kızü bayrak o n d a dır= diyecek ölçüde bu Bonaparli^mc: bağlıdır. Almanya yurtseverliği dokunulmaz değerlerinin bu yurtseverliğin aracı kılabilecek ustalığı gpslermişJir Rızty* yan-vahşi ruhuna idenlojik Lir elbise uydurarak «rç de olsa bir dokunulmazlık atanı elde edebilmiştir. İspanya düşünce ve davranış dünyasında bir Tlnn Kihnle düzenlemesi getirmekle dokunulmazlıklarım tesis edebİleceftiııİ anlamıştır.
Peki, Türkiye? Türkiye kendi dokunulmazlıkları üzerine düşünme konusunda b i k yajaklır altında bir ülkedir.
I 7L
S A H T E Ç I K M A Z L A R
Türkiye yönetenle yönetilen ilişkisi ı ıkımmdan halkla devletin arasındaki mesafe bakımından yeryüzün¬deki ülkeler arasında belki de en büyük avantajları elinde bulunduran bir ülke. iîu avanlajlarm i l k i Türkiye'nin hîç de zorlama olmayan bir millî b i r l ik içinde bulunuşu¬dur. Bölgeler arasmda, yöreler arasında ciddi husumetleri doğuran farklı bakış açılan yoktur. Şive farkları ülkenin dtl birliğine zarar vermeyecek kadar önemsizdir, Türkiye'nin her yüresindeki insanlar birbirleriyle yalnızca kelime dağarcığı bakımından değil, kelimelere yükledikleri anlamlar, kavramlarda sahip oldukları müşterekler sebebiyle de rahalbkla ve kolaylıkla anlaşırlar. Doğu AraV dnluMaki etnik problemin Türkiye içinden sağlam bir dayanağı yoktur. Uluslararası komplolar bulunmasaydı Türkiye'de büyle bir mesele doğmayacaktı. Türkiye'nin toprak bütünlüğü bir iç mesele değil r bir d i * pol i t ika, bir diplomasi meselesidir. Türkiye'nin dinî farklılıklara dayanan zorluklarla karşı karşıya olduğunu söylemek de mümkün değİL Alevi-Sünni farklılaşması kasti kışkırtmalar olmadtğı, siyasi manevralara alet edilmediği sürece ciddî problemler doğurmaya aday değildir. BüLün bunlara ilâveten Türkiye'de gelir farkları arasındaki uçurumun kök-Irsmiş sınıf ayrışmalarına dayanmadığını söyleyebiliriz,
72
Yanı Türkiye'de mi l l i bütünlüğü tehdit edecek ölçüde sınıf menfaatlerini on plana alan bir ideoloji yerleşmemiştir.
Yüzölçümü ve nüfusu bakımından hatırı sayılır, büyüklükle bir ülke olmasına rağmen Türkiye insanlarının b i rb i r iy le i l in t i s in in çabucak kurulabildiği bir ülkedir. Bu yönüyle az nüfuslu ve yüzölçümü küçük bir ülkenin avantajlarına sahiptir. Bütün bunlar Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel çıkmazlar içinde olmadıgmı göstermeye yeter. Ha t ta diyebi l i r iz k i Türkiye bir yöneJim b i r iminin en rahat edeceği ülkelerin ba^md* ge l i r Çünkü merkezi otorite tarafından alınan kararların engellerle
karşılaşabileceği mahalli • • M - olmadığı £İbir halkın arasmda herhangi bir karşı duruş tavrının kük İçebileceği bir melce yoktur. Belki bu sebeplerden ötürü Türkiye'de daha yüksek mevkilere çıkmak için b i r tereddüt doğmaz insanlarda. Z ira bi l ir ler kî yükseldikçe daha büyük r iz i kolar altına girecek değildirler ve belki şu anda yüklendikler i sorumluluklar ve yüzyüze geldikleri riskler daha büyüktür.
Söylenebilir k i Türkiye'de üretimin, eğitimin, bölüşümün ve hayat düzeninin yüzyüze geldiği gerçek çıkmazlar yoktur. Hiçbir grup veya bölge en rasyonel üret i m şartlarının dogmasına engel olmaya yelten mey etekt i r . Eğitimin etkin ve verimli hale getirilmesine koyul-dudunuz zaman nnünüzde hiçbir engel yoktur . Türkiye'de yaşayan insanların hakkaniyete uygun bir gelir politikasına kavuşması yolunda herhangi bir çabanLZ olursa önünüze çıkacak insan yığınları olmayacaktır. Buna kar-şrhk ülkenin üretim potansiyelini çiklet vs. için seferber etseniz de, eğitimi günden güne sulandırıp etkisiz hale getirseniz ülkedeki gelir farklannı artırmakla kalmayıp bu kunuda içinden çıkılma* bir kargaşa doğmasına • iı- i> olsanız da önünüzde ctddt engeller yer almayacaktır.
7 Î
Furk::.: ! L karar ttmcF ı«|b»r alma imkânını ele . i ..: M . ; kiitüeierin rI1r-rın<Ir yılnızta ikt idar değil, mi l letin nüveni, desteği, i i u t i ve halta merhameti de vardır Bütün bu pemç İmkânları lu l landlg l hakle önemli başarılar elde idemeyen, fliîjıle yürünür bir iyileşme sağlayamayan bir kimsenin, İ M E kadronun bu tutumunu hnkb Küsterebllenk hiçbir mazeret bulunamayacaktır. Ama Türkiye'de güzle sürünen ite -çözle yürünmeyen arasında akla sığmayacak ölçürk büyük farklar varsa, insanların bi ld ik ler i , gerçekte olan bitenin pek küçük bir bâlünüyae ve iyiLeşene bekleyen insanlar iadece kandırılması vacip aavallılar ola/ak görülüyor» e başka.
S A Y D A M D U V A H
İnsanla hakikat arasında perdeler M I - l i r . Hakikate varmayı dileyen ktşı bu perdeleri birer birer kaldırmak m e c b u r i y e t i n d i r . İnsanla hakikat aracında kaç ]K - rde vardır, kaç k i^ i bu ¡>. - I. • ı n • .ı^mı ne kadar zamanda kaldırabi İmiktir? Bu sorular her üzel durumda incelenerek cevabı hazırlanabilir türden Sorulardır. I A •• • hakika t arasında perdeLerin bulunması bir güçlüğün, bir er Kelin tezahüründen çok bir kclaylığm, bir imkânın mtv-cııdîyetiııin belirtisidir- (,'ünkü bir perde aralanabilir, çeki lebi l ir , kaldırılabilir. Bütün bunlar yumuşak hareketlerdir ve insanla hakikat arasındaki geçişmeyi iht imal i büyük olaylar arasında saymamLza yol açar. l'erde açılan bir ¡jeydit,
insanla hakikat arasında bir duvar veya duvarlar olsa idi insanın hakikate ulamasını önlemek üzere konulmuş tedbirlerle Lır-j ı li^mi-j olurduk. İl ününün ki bîr çok perde hır duvarın ayırıcı niteliklerine sahip olamaz. Perdeler yerine duvarlar olması ise düşünülmeli bile ürkütücü engelleri akla getirir. Bir duvarı fp-çrnek için ya üzerinden aşacağız, ya duvarı deleceğiz veya yıkacağız. Hülün bunlar sert. katı hareketler. İnsanin hakikate varması birçok güçlüğü Rüftüalemesini gerektirir, ama kend in i katı, acımasızr sert ve bükülmez hale snkmasma gerek yakı ur.
Türkiye'de yaşayın insanların ktnd i hayatlarını düzene sokabilmek için akmaları gereken engeller hangi tür¬den acaba p Türkiye'de yaşayan insanlar kendi hayatlarım etkileyen karar mekanizmalarına ulaşabilmek için perde cinsînden engelleri aşmak mı zorundadırlar yoksa ünlerinde bir veya birçok duvar mı var?
Tar ih in en eski dönenlerinden bu yana eyönetim* her zaman belli güçleri ellerinde bulunduran kişi terin imtiyazı olageldi. Başka (urlu olması da beklenemezdi zaten. Önce kaba kuvvet yani savaşlarda gösterilen bahadırlık ve kendi kavini İçinde dediğini yaptırma kuvvet i , daha sonra, sosyal ilişkilerde bazı kozları eline geçirmiş olma mahareti, doğuştan getirilen haklar, sermaye gücü vesaire... Benim sorumun kapsamına çiren konu yönetimi elinde tutan insanların meşru veya gayri meşru durumuyla i lg i l i değil Yontça yönetilen İlişkisi içinde yönetilenlerin kendi bayatlına] ilgilendiren kararlarda ne ölçüde sü; hakkına sahip oMuklarır bîr yanlışı düzeltme şanslarının ne mikyasla kendilerine tanındığıdır.
Türkiye'de y i f a y n insanlar mer i kanunlar muvacehesinde bir haksızlığa uğradıkları t u r n veya bir maddi hatadan zarar gnrdüklerih bir yanlış yorumun kurbanı olduktan Kaman, kendilerine reva -görülen keyl l bir uygulamanın hesabını sormaya yeltendikleri zaman {inlerinde ne gibi güçlükler var? Bu güçlükler perde emlinden mi . duvar cinlinden m\İ Yani Türkiye'de meşru haklarını arayan kişi Rayri meşru engelleri aralayarak, çekerek kal dırarak mı doğru yoluna varabil ir, yoksa önündeki gayri meşru maniaları tepeden aşmak, delmek veya yıkmak mecburiyetinde m i *
Hepimizin bildiği cevabı tekrar edelim bir dana : Türkiye'de yöneten ve yönetilen İlişkisi aradaki engeller bakımından perde dnsinden değil, duvar cinsinden ko-
nulmuştur. Yönetilenlerin etlerinde büyük ve ağır malzemeler bulunınadLğımJan olacak engellerin aşılması çoğu kere delmek r yıkmak şeklinde değil de tepeden aşmak şeklinde gerçekleşmekte. İnsanlar en meşru haklarım, serinkanlılıkla anlaşıldığı saman tabii sayılan ihtiyaçlarım elde edebilmek, savunabilmek, ellerinde tutabilmek için «adamını bulmak* veya ^ceremesini çekmek» r-onmda kalıyorlar, Bunun sebebi mekanizmanın laçkalığı, görevl i terüı ihmalkarlığı, halkın pısırıklığı değildir. Türkiye'de yönetimle yönetilen arasında duvarların bulunmasının sebebi bu ilişkinin bir uzlaşma, bir ahidle değil bir oldu b i t t i ile tesis edilnıîij olmasıdır.
Bütün bunlara rağmen Türkiye'de zahiren açık iş-leyişli bir yüneten yönetilen İlişkisi bulunduğu görüntü¬sünün verilebilmesi sozkomısu duvarın saydamlığı sebebiyledir. Yönetenle yönetilen arasmdakl saydam duvar arada önemli bir engelin bulunmadığı aldatmacasını yürürlüğe koyar her zaman. Çünlsü duvarın her i k i tarafından da karşısı görülebilmektedir. Ama bu duvar say* dam olduğu kadar net görüntü vermekten de uzaktır. Saydam duvar bünyesinde mertekler, büklümler, yaniLtıctlar barındırır. Bu yüzden de halk devleti her sıman olduğundan farklı b i r mahiyetle kabul eder, devlet de halkı gerçek durumundan daha değişik bir karakterde sanır.
77
Y A B A I > I M i , Y A R A M A D I M l ?
Türkiye'de Elk demokratik seçimh yani birden fazla alternati f in halkın önüne konulabildtgi seçim 1546 yılında yapıldı. Kırk yıl sonra lOBs yılında iktidarın el de* i;i-- ıc ini sağlamak \ • •• le dursun, meclisin kompozisyonuna bile ciddi bîr tesirde bıdunmayacak bir « ç i m daha yapddL Bu küçük ve sunudan bakımından önemsiz gibi görünen seçim bir bakıma Türk halkına demokratik re j imin yarayıp yamrnadığını. Türkiye'de yalayan insanların siyasi olgunluklar tu ın hangi seviyede olduftunu gösterebilecek özelliklerim sergiledi.
Hiz biraz mürekkep yalanıp Türkler knlayhkla kendi mîlletimiz hakkımla keyfimize uygun fikirler üretip bunların • • • •: ul m: I L ısrar 11-.:-11- : L . kendi milletimiz: adına ahkAm kesip tersi vuku buklnjju zaman halk çoğunluğunu kabahatli sayma hususunda bütün dteki m i l letlerin okumuşlarından epey i lenyizdir . Kendi payıma ben eğilim ve isteklerimin bankalarının riyal tavırların^ da belirmesini beklemeyecek kadar «büyüdüm*. Bu yetişkinlik içinde bütün seçimlerin sonuçlarından bir şey* ler öğrenmeyi tercih ederim, seçim öncesinde ve sonra* smda hlrilerüıe siyasi lavır önerme bilgiçliğini dej^iL
Eğer konumuz Türkiye1de yalayan insanların kıık yıllık demokrasi (ecrubesinden neler edindikleri İse hu
7S
konuda diploma sahibi, mektep medrese görmüş dünya-gidîşinden haberli insanlarımızın büyük çoğunluktan yani kendilerine çizilen çerçevede yaşamayı kabullenmekten ba^ka çaresi olmayan, karar mekanizmalarına uzak t u tulmuş, eğitimleri ve hayat tarzlaa k i t l ev i olandan iarkb özellikler taşımayan insanlarımızdan öğrenecekleri çok şey vardır. Şunda bariz bir sarahat vardır k i Türkiye demokrat ik rejime geçer geçmez, yani bundan kırk yıl öncesinde dahi halkın yönetim karşısında bel ir l i ve dikkate de£er talepleri olduğu^ yani nasıl bir yünetîmi özlediğini di le getirmekten çekinmeyeceği bi l inmekteydi. Bu yüzden kırk yıl öncesinde bile SLkt kanuni tedbirler alındı. Dolayısıyla Türk halkmın siyasi olgunlusunun başından i t i baren demokrasiye yaraşığı, hatta bu yönetim biçimini gende bırakacak seviyeyi ba|indan beri elinde bulundurduğu nne sürülebilir. Asıl olgunluktan mahrum kalanların yetenekleri ve yeterl i l iklerinin üstündeki mevkilere taüp bulunan yönetici kadrolar olduğunu toylcmek hiç abartma saydmaa.
Günümüzde siyasi ûlgunluk yalnızca bellî siyasi etk in l ik l e r i göstermekle de^il, gerektiğinde bu etkinliklerden imtina etmekle de gösteriLebilinir. Eğer insanlar siyasi çerçevenin ülke gerçeklerinden tamamen kopuk ve* ya bazı gerçekleri maskelemek üzere hazırlandığım farket-mişlerse göstermelik siyasi etkinl ikte bulunmaktan geri dururlar. Sanırım Türk halkı bu konuda önemli bir mesafe katetnılştir. Böyle olduğu anlatıldığı için olsa gerek günümüzde kanunların oy vermemeyi cezalandıracak şek i lde düzenlenmesine gerek duyulmuşı M : Türkiye'de siyasi yarılmanın gerçekçi tercihler temelinde değil de güdümlü programların hangisini beğendiğimiz hususunda yapılıyor olması ibret vericidir. Böylesine kırk kalır mı kırk satir mı tarzında yapıldığı halde ve sonucunun aktüel durumu hiç değişi İrmeyeceği bilindiği halde birçok
79-
tedbirler, düzenler, masraİlır gerektiren ber seçimin anem i n i anlamamız gerek. hu. bir k i k i mı her türlü düzenleme karşısında seyirci durumunda kalan kimilerin perde
ı i : ı l.ı oyuncuları alklf lumok, yuhalamak ve her i t i plnl de yapmamak suretiyle kendi kaliteleri hakkında bazı belirt i ler ortaya koymaktadır.
Türkiye'de yaşayan insanlar verilmiş sözlerin de£e~ r iq i gecen kırk yıl içinde anladı. İrrsanİznmız ballarına gelenlerden ballarına daha neler gelebilecefii hususunda herhangi bir mevki salühindrn daha şuurlu. Sözlerle ahalî üzerinde aldatmaya dnynll bir u l l l kurmak lateyenler ünce yakın ve uzak utçmijle olan bitenleri kendi keyiflerine uygun çarpıtmalarla bilinmesini isteyerek, sonra da kendi s i t i l ler inin yönelid olmaya yeteceğini goster-mek isteyerek çzkırlınnt korumaya yeltenecekler. Her seçim bir bakıma insanların kendi çıkarları konusunda bir keı daha düşündükleri ve dirayet ıhLbl olup nlma-•flıklarnıı gösterdikleri bir fırsattır.
H A L K I N SÖZÜ V A R MC?
Türkiye'de geniş halk yığınlarının siyasetle İlgileri olmadıkını söylemek mümkün değil. Tam tersine, differ ülkelerden (zengin de oba. f i k i r de) daha po l i l ik endi-«!••• tanıyan inaanlann yışadLfı bir ülke Türkiye. Ru yüzden freniz halk. yığınları muhiernei siya» İki ularlara güre çıkarUnnı teminat a l i m i almak için ber »man bazı tedbirler peşindedir Siyasetçilerin kurnazlık EÜ-Uererek halkın eftılİmlerini kötüye kullandığım çoğu kez işilirich
halk bu tuluma karşı da tedbirlerini almışlık Mesele lıir insan kümesinin diğer insanlardan gündelik ve • • çıkarlara için yararlanması i*eP halk siyasetçilerden pek aşağı kalmaz. Zaman zaman halkı oyuna ge l i rd i j in i . belli bîr kalabalığı kullandığını sanan siyasetçi bakar k i «çarıklı erkânı harp* kendini mat etmiş, poüiika cambazına papııru lerı g i yd in vern ikt i r . Hu sözler bazı güçlü ekiplerin siyasi knmplolarda uğradıkları aııla-mina alınmamalı, amn, İmzan düzen kuronların gerek seçim sonuçları, gerekse gösterilen başka tepkiler lutkımın-dan çarpıcı sürprizlerle karşılanmaları hep halkın Itenel-l ikle köylünün! çıkarını gbzelirken kurnazlığı, adam atlatmayı elden hiç bırakmayışı yüzündendir,
Ne var k i halkın po l i l ik tedbirleri, deyim yerinde olunca ^uyanıklığım yalnızt* işleyen, yürümekle olan mekanizma İçin önem taşır. Vani mekanizma nasıl i ; l lyursa r
halk onun yününe, ritmine göre tedbirini alır; çıkarını mekanizmanın getirecekleri ölçüsünde gözetebilir. Voksa yeni bir mekanizma önerisiyle veya işleyen mekanizmanın yönünü değiştirme çabasıyla i lg i l i değildir halkr Türkiye de şehir ahalisi köylüye oranla sürü psikûloj isine
i :: L yakın ulduğunu göstermtjlir. Köylüler siyasi seçmelerini belki topluca yaparlar., ama her zaman mahalli çıkarların önemi başta gelir. Şehirliler ise etk i altına girecekleri vasıtalarla temaslarını çok sıkı tutmuşlardırh
belki şehirlerde siyasi tercihler çeşitlidir, ama bu çeşitlil i k propagandanın etkisi altında kalınarak tercihlerde bulunulduğu gerçeğini daha da belirgin kılar.
Bütün bunlara rağmen ister şehirli olsun i&terse köylü, halk dediğimiz- şekilsiz kitlenin u fku dardır. Olayların görünen kamından fazlasına yaklaşmaya ne gücü vardır ne de niyeti . Her düğünce ve davranırı ortalama bir kalıba sığdırmaya çalışır. Her şeyi ancak kendi ortalama zevkinin ve ortalama zekasının sınırları İçinde kabul eder. Hu ortalamanın altına düşüldüğü veya bu ortalamanın üstüne çıkıldığı zamanlarda halk m tepkisi büyük olur. Hilmez k i kendine mahsus &andığı bir çok hareket sahafı una l>azı güçler tarafından empoze edilmiştir. Ha lk dediğimi* gekitsiz kit le kendinin veya bir yakınının hıra iç-meşinde, toplumdaki alkol bağımlılığında tedirgin olacak bîr taraf bulmaz, ama yolu üzerinde alkc-1 komasına gir* miş bir adam yatıyorsa alkole kargı nelreti kabarır ve onu hastaneye yetiştirmekten kaçarken kendine ahlakî bir mazeret bulur. Aynı halk nikâhsız insanların bir şehir içinde sarmaş dolaş yaşamalarına- şaşmaz, ama uygunsuz meslekten olduğu belli olan bîr kadınla aynı dolmuşa b inmekten tedirgin olur. Halkın kendi kendine koyup uy-guladcgı kuralların tuhaflığı u y m a k l a tükenmez.
İşte bu halk siyasi olayları da yakından izler. Çünkü başına geleceklerin siyası mekanizmanın aldığı şekle bağlı
5?
olduğunu bittecrübe öğrenmiştir. Ha lk için anlamlı olan soru şudur ; Şimdi k imin ve neyin zamanı? Siyasi olay ta-r m bir gözlemcisi olarak bazı tercihlere de salıiptir. Ama bu tercihini İsEstançlıkla korumaz. Üstelik kendi siyasi tercihi için herhangi bir d d d i davranış göstermeye temayülü yoktur. Siyasi seçmelerini pasif olarak di le getirmeye razıdır. Ancak halk için değişen şartlarda çıkarının yani günübirlik kazancının korunmasL ?:• -• -.-••> önce gel i r . Ru yüzden de kendini kıskaç allına almış olan mekanizmanın gidişine, yönüne müdahaleyi aklına bile getirmez. Tersine hu gidişe, bu yöne doğru adımlarım uydurmaya çalışır. Bu sebepten halktn davranışları yürürlükte bulunan mekanizmanın kökleşmesine, rasyonalczasyonuna, pürüzlerinin giderilmesine yarayan davranışlar oltır her zaman.
Herhangi bir siyasi dönemeçte buna halk ne der dîye sormak abestir. Z i r a halk sözünü lisân-ı hal île zaman içinde söyleyecektir. N i tek im Türkiye'de halk olan bitene kendi ölçüleri içinde gösterdiği tepkiye uzunca bir hüredir bir şeyler söylemektedir. Ama bir de çok sayıda insanın beüt İnançlar çerçevesinde toparlanıp, kararlı bir bütün olarak bazı istek ve Özlemlerini İfade etmeleri akla gelecektir. Bu durumlar halkın halk olmaktan çıktık kalabalığı teşkil eden her b i r im in teker teker k a r a r alma gücüne 3ablp şahsiyetler olduğu zamanlardır. Bu samanlar h a k i -ltate muhtaç insanların hakikat için gereken bedeli öde* meye hasır oldukları zamanlardır, t^le bu zamanlarda halkın ortalama zekâsı ve ortalama zevki beEirlcyici o l maz. Bu zamanlarda bcl ir leyid olan irade ve ısrardır.
S İ Y A S İ Y E L P A Z E
Ne diyorsunuz 411 siyasi yelpaze sözüne? Türkiyelin îiîyasi yel|iazeaj İnin.ılnn yaz günlerinde biraz nerinleti-•••• 11. • ll i l lynrujnl, siyasi yelpazenin yelle, rüıgurla İlgisi olmadıkını söyleyeceksiniz. Bu yelpaze ba^ka diye> çeksiniz. Buna karşılık ben de diyeceğim ki her ne kadar siyasi yelpazenin biUig imiz rüzgarla, yelle ilgisi yoksa d l . sıyaıi rüzgarlarla pekAl i i lgisi vardır. Yanı siyasî alamla horalar Tınmalar eserken siyasi yelpaze ortalıkla pek gü-runmez^ ne u m a n k i sel gider kunt kalır. İfle O zaman siyasi yelpaze açılma fırsatım bulur. İnsanlar nasıl günlük hayatlarında serinlemek için yelpazeye ihtiyaç duyuyorlarsa, ajyaıj hayatlarında da bir • > 1 • yelpazeye biraz. Ferahlık versin diye başvururlar.
B i r Japon geyşasını elinde yelpazesiyle kolaylıkla kafamızda tanlanılırabiliyoruz. Ence yakmakla seyre çık' mıj bir İstanbul hanımefendisinin yelpazesini yüzüne peçe yaptığını düşünebiliyoruz^ Bir ingi l iz l ryd i * i t iyatro dttr-bünüyle ulduftu kadar yelpazesiyle de kendini tamamlıyor, _N«-11««- t ke l im, yelpazenin medeni dünya içinde kadınsı teferruattan bîri olduğu rahatça söylenebilir Lİkin liyaai yelpaze t i y n i hayatin teferruatı olarak u l a ele a h n a m u zira demokratik bir siyasi hayalın yürürlükle olması ancak siyasi yelpazenin açılml] olmalıyla mümkündür. Velpazeli erkek hiç mî düşünülemez* K ibr i te dü-
M
şllnüLrbîlir. Meselâ. Mısır firavununu züzününe getir in ik i tarafından kuş tüylerinden yapılmıı yelpaze sallayan i k i köle I i y e tize yelpazeli erkek.
Uünvı I demokratik rejimler kadınsı yelpazeyi se-çtn vtym erkeksi yelpazeyi seçen rejimler olmak üzere îkiye awılırlar. Baza demokratik rejimlerde siyasi alternatif lerin sayısı çoktur. Bunlar açılınca rengarenk fark ' U n sergileyen kadınsı yelpazeyi seçen demokrasilerdir. Öne l olarak Akdeniz ülkelerinde görülür büyleleri. Aşın *aOdan a f in j o la kadar bir çok temayül bu demokrasilerin siyası arenasında arz ı endam ederler. Bu demokrasi-I m k siyasi oyunlar hassasiyetle oynanır, oyuncular her Aiınan kapfiali p nöbet değişimi sancılıdır, üyaa erkeksi yelpazeyi seçen yani bir sağda bir solda i k i büyük yelpazeyle serinleyebilenı rejimlerde siyasi olay pek karmadık Lİejiildir. AnglnnAmerİkan demokrasisi bu yolu seçmiş ve bu yol la hep Aannşır nöbet def i t imler i temin edebilmiştir. Lakenin geleceğini belirleyici kararlarda i k i güçten b i r in i dufctrindeo ayırmanın pek kolay nhnadıftı bu erkek demokrasisi yelpazeden ziyade tahteravall iyi geti¬r i r halıra. böylesi demokratik rejimlerde »lyafl denge " = • - -1 - • - • yapmaya gerek yoktur. Yelpazenin bir kanadının inip difterinin çıkması hep serinlik İçindir. Ağırı saklan aşırı sola kadar birçok siyasi temayülün bariz olarak sergile nebi Fdi£t yelpazelerin gerekti j i n d r kapanarak bir ıso;ıat haline dönüşmesi ve bir savunma silâhı ularak kullanılması da görülen olayları!andır.
Türkiye demokratik hayata i k i l i yelpazeyi seçerek girmig bir ülke olmakla bir l ikte müstakar demokratik rejimlerde görülen bu yapmm nimrl inden hiç bir zaman yarmrltJtitfnamış yani sancısız alarak ikciılarm el deriştirmesi başarısına b i r türlü varanumislır. Öle yandan çeşitli siyasi temayüllerin sergilcnrbildiıfci bîr l i y u l yelpa-
*5
zeye kavlamak Türt demokrasisinin hedefleri dağcıdadır. Türkiye'ye gerekti olan yalnıza oy mekanizmasını hate-kete geçirebilecek Ölçüde kalın hatlarla ayrılmış İki terc iht ir . Türkiye için ideal düşünülen siyasi yelpazenin bir kanadı milliyetçi- muhafazakâr çürüklerle donatılmış m fakat modernizasyona açık bir cephe olarak düşünülüyor. Diğer kanadının ise ilerici ve kozmopolit görüşlerin savunucusu ve fakat devlet çıkarları niabelinde bu u t l O t -rını koruyabilen bir cephe olması öngörülüyor. Türk dem o k r a s i n i n siyasi yelpaze&i dış pofit ika konularında tartılma açmayan ve iç polit ikada vazgeçilmez ilke olarak laik yapıyı sarsmayan unsurlarla- donatılabilir ancak.
Son yirmibes. yılın letrübeleri Türkiye'nin Ang ln -r.\merikan demokrasisine mahsus İkili güç terazisine dayanan siyasi yelpazeyi muhafaza edemeyeceğim gösteriyor. Türkiye'nin siyahi geçmişi Franktı - i ta lyan demokrasisinin aşırı sacdan aşırı sola uzanan siyasi yelpaae içinde ist ikrar arayan bir yapıya geçmesine imkân vermiyor. Türkiye kadınsı yelpazeyi ustalıkla kullan ahiler.ck hu»-lifcte parmaklardan mahrum olduğu gibi , erkeksi yelpazenin kimsenin kafasını kırmadan sallanabilmesini mümkün kılabilecek anlaydı da elinden kaçırmış durumda. Türkiye'ye mahsus demokrasisinin elindeki şans ya sadece belli konulara münhasır bir gerçek demokrasiyi denemek veya demokrasiyi yalnız ¿ttrüntü olarak korumaktır. Her i k i durumda da Türkiye serinletmeyen bir yelpazeye kavuşmuş olacak.
Y E L P A Z E NEMİZE GEREK?
Demokrasilerde siyasi yelpaze rejimin varbk şartıriır. Yani demokrasiler yöneticilerin seçimle gelmeleri yüzünden diğer ılolaliter» rejimlerden ayrılmazlar. Yöneticiler in seçimle işbaşına gelmeleri e*as kabul edilmiş olsaydı, butun tek pa r t i re j imlerini demokrat saymamız gerek i r d i Günümüzde demokrasileri demokrat yapan yönet i -çilerin yönetilenler tarafından, halk taralından seçilmiş almaları değil halkın önünde seçecek., tercih yapacak bîrden Cazla £Lkkın bulunmasıdır. Tek part i seçimlerinde halk belki geçime katılmayarak yönetimi istemediğini ifade edebilir. (Bu elbette k i tamamen nazari bir mülahazadır.) Ama hu siyasi rej imi demokratik yapan halkm neyi istemediğini ifade edebilme inıkinı doj*i] : neyi veya neleri istediklerini belirtebilmeleridir. (Bunun da tamamen teorik bir mülâhaza olduğunu hatırda tutmak lâzım ! Zira demokrasinin teminatı b i i i a l halkm kendisi de l i l dir., meselâ demokrasilerde halkın demokrasiyi reddetme talebinde bulunmaya hakkı olduğu sdylçnerniyor). Bir toplumda yönetilenlerin hangi yünelim b i l imler in i istedikler ini sıralayabilmeh gözleri önünde birden fazla imkanı tutabilmeleri o toplumun siyasi yelpazesini oluştu-•. \ r ve toplumda siyasi yelpaze yoksa demokrasi de yok diyebiliyoruz.
av
l -.ı kanatlı Anglo - Amerikan demokras inde esas halka sunulan tercihleri temsil eden her i k i tar^fm da bazı temel huluslarda anlaşnuş olmalarına dayalıdır. Bu demokrasilerde modern hayatın duyurduğu düşünme ve yaşama biçimlerinden «asın» sayılanlar gu veya hu yolla tercih dişe buakılmış, hatta tercihlerin ikiden üçe çıkma yolları tıkanmıştır. Çok kıvrımLt ve her türlü siyasi e h l imin temsil imkânı bulduğu F r a n k o - h a l y n n demokrasilerinin esası yürütme gücünün merkezde Coplanmasına dayalıdır. Gerek koalisyonlarla gerekse uygun uzlaşma metodlarıyla toplumun «aşın» siyasi temayülleri f i i l i yat ta kuvvet sahibi olmaları önlenebilmektedir. Siyasi yelpazesi hangi türden olursa olsun demokrasiler devleti meydana getiren gövdenin sarsılmasını önleyebilecek bir ikt idar olayını sergileyebilmektedlrler. îsteyen istediğini söyleyebilmekte isteyen istediğini seçebilmekte ve fakat işler yine o toplumdaki merkez, gücün ihtiyaç duyduğu İstikamette sekil almaktadır. Kısacası ve açıkçası, bir siyasi rej im ne kadar demokratik olursa olsun crad* ancak asıl gücü elinde tutanların borusu i tmektedir , öyleyse neden demokrasiler vazgeçilmez ve övgüye değer sayılmaktadır ?
Bu sorunun cevabı kümen yakın tarihin Gerçekleri İçinde, kısmen de günümüzün sosyalh iktisadi şartlan içinde yalıyor. İkinci Dünya Savaşını demokrasi terin kazandığı ve totaliter rejimlerin demokratik ülkelerin orduları tarafından ezildiği, sal dışı bırakıldığı son kırk yılın ideoloj ik propagandasında merkezi yeri işgal etmektedir. Demokrasilerin Faşizme, Nazizme ve Japon mil itarizmine karşı zafer kazandırdıkları iddiası bir noktada, galipler arasında bir başka totaliter rejimin Bolşevik Rusya'nın bulunması noktasında zaafa uğruyor. Btm:ı rağmen aa-V J ^ Ş sonrasında RusyaJnın siyasi rej imi demokrasilerin tebcil edilmesine yeterli malzeme sağlayabilmiştir. Günürnüz-
de demokrasi rej im olarak faziletleri dolayısıyla değil, bir siyasi rekabetin gereği olarak bas t a C I edilmekte. Ama yalnızı., bu kadar değil : Aynı zamanda demokrasi ge Jenefii kökleşmiş ülkelerin yaşama biçimini, davranış üslûbunu beğenip benimsemenin de bir gereğidir demokrasi övgüsü- Eğilim, günlük hayat ve kurumların işleyişi demokrat ik esaslara bağlanmışsa toplumun mekanizmasını harekete geçiren güç olması bakımından övgüye değer ı iı.!.ı-..•. vazgeçilmez kabul edilecektir demokrasi.
Tar ih i gelişmeleri bakımından demokratik bir mirasa mal ik olmadıkları halde denetim ıhında tutulan bazı ülkelerde demokrasiyi vazgeçilmez ve zorunlu sayan güçler, o ülke insanlartmn çıkarlarını on plâna aldıklan için-değil, demokratik ortamda kendilerine ^izl i veya açık sözcü bulmanın daha kolay olduğunu bittecrübe pörmiış bulundukları için siyasi yelpazesi çok ronkü bir rej imi savunurlar. Kırk yıllık Türk demokrasisi yaladığı 10 Re* nel seçimde bir siyasi yelpaze oluşturmamış ve fakat her halde geçmişi ve geleceği hakkında verilecek katar için yeterli işaretler ortaya koymuştur. Bu Işârât muvacehesinde Türkiye'de nasıl bâr siyasi yelpaze oluşturmalı sorusundan önce Türk toplumunun mayasını neyin oluşturduğu sorusunu sormak gerek
se
PİR P İR EDER U Ç A M A Z
Demokratik rej imi benimsemiş, hır ülkenin l i y u i y r l -(Kizesi keyfi olarak belirlenemez. Bir ülkedeki siyasi yeU paze bLr yandan o ülkenin siyasi Eecrübelerineh yani la-rüll b ir ik imine, ote yandan -I . toplum yapısına yani O toplumda İpleri ellerinde tutanlarla ipleri tutulanlar arasındaki ilişkilere ballıdır. Efter Akdeniz ülkelerinde çok lercihl i ve sert zıtlaşmalara açık bîr iJyaai yelpaze ihdas edi lmipe. bunun sebebini bu ülkelerin modern yafama biçimine geçerken yaladığı sosyal karışıklıklarda olduğu ku la r hu karışıklıkları mümkün kılan tklisadi ve sosyal Itilünmelerde de ararrtzJıytz. Akdeniz ülkeleri ünce kilise • la ik dünya ayrımı yüzünden h sonra da sınıf çatışmalarının agiklr çarpışmalara ulaşması yüzünden kesin ayrımları yaşamıştır. Akdeniz ülkelerinde dindar alleler h komünist aileler, liberal aileler, sosyalist aileler en az yüzelli yıllık bir geçmişe sahiptir. Ve siyasi yelpazenin neresinde yer alacagımz biraz da menjub oldurunuz klanın nıe-«k i ld i r .
Kuzey Denizi nde kıyısı bulunan ülkelerde modem >a»anıa biçimine geçilmeye başlandıjtı zamanlarda k i l i - iniı m i l l i bir karakter sahibi olması loplumda dindar -
laik zıllaama.ıının derinleşmesini önlemtş(jrr ö te yandan arı*liıkrainin mevcudiyetin: koruması siyasi mücadeleyi
\md temeline dayanarak yürütmeyi zorunlu kılmıştır. Toptum teıki güçlüler» ile «yeni güçlüler* arkasında JTT ajanlardan oluşmak üzere kolaylıkla ik iye bülüaebilmiş-l i r . Kuzey demokrasilerinde ikiden fazla siyası seçene£1n sJyastl aahneaindc görünmesinde bir kanuni mahzur M-1. tur, fakat mücadele hep ik i büyük arasında geçer. Siyasetin tamamen profesyonel ler i^ ABD'de ise i k i büyük pan i arasmda farklar kişilere dayalıdır. Ve ülkeyi kurup bülünlüfte ulaştıran «Amerikan demokrasisi» anlayışı her ik i partinin eğilimlerinin veya siyaseti fii len yürüten k i şilerin isteklerinin üzerinde bir etkinlice anhlptlr,
Türkiye İki par t i l i demokratik hayntm yacıyabildiği .türece AÜD'dekine benzer bir yapıya ulaşmak i ıtrini j t ir Vani nlıhl muhafazakâr ve nisbi liberal i k i parEknln sınırları i y i belirlenmiş, bir siyasi çerçeve içinde yaramaları beklemiştir. Bu bekle t t i prçeklefememis.tir. t Unkü Türkiye'nin meseleleri keyfi bir çerçevenin İçine l l f r l i r i -latak kadar küçük rleftil. Muhafazakârlığın (yani cumhuriyet kuran ideolojinin) sınırlarını çiıtnek mümkün ve b a t u kolay olduftu halde liberalizmin sınırlarının nerede îUPha erdiğini tespitte hep güçlükkr çekilmislit. Bu güçlükler askeri müdahaleleri davet etmiştir.
Türkiye'nin denediği A B D t ip i deninkmıklrn verimli b i t MUIUÇ alamadığı kabul edilmişe, ülkenin önündeki mruele Avrupn t ip i bir demokrasiye ••\n - I olmı gerek l i r . Nr n f f k| ipleri ellerinde tutanların işlekleri bü Isli-kamelte de l i ld i r ve Türkiyehde ik i parti esasına dayalı iı.ı Hİyjısi bayat kurmak istemekledirler. Eğer Türkiye'dr «•Ekinlik ıpmtrrrrek ik i part i milletin i k i ana temayülünün Irtnıkl rder tarzda tezahür ederse bu isteftin fayda •eiiprırfuH fr-dııu e lmrk zorundayız. Ymi teçim TUrki »e mu yl4J)illır sbnrn IE al ıl ılasııuSlVİJ •=••-•-• I - • - I P I 1*1 l'JflPİa vr bahlda^maiun muhaciminî yapmak nfru n
•ı
taşıyan kadrolar arısında gerçekleşecekse bunun ülkeyi bîr c o k U l a n bir noklaya J . ^ L Î - . ^ ona m c ^ f t ka~ zandiracağini söyleyebiliriz. Ama İki ScÇctlck lor la vç keyfi tasarruflarla belirlenmeye k a l k r p h r u Türkiye'nin siyasi hayal E çıkmazlarını peşinen kaimi ederek yürümeye yellenecek demektir k i bu da yeni aakerl müdahaleler demektir. Acabıt Türkiye Akdenizli bir demokrasiye geçmekle siyani hayalını verimli, .• bir yola
ulaıtıramai mı? Yanı bir uçta komünist partisi ve d i -J^r uçta şeriatçı part i rdenak önere l iberal ve sosyalist jrjinisJerin çeşitli mikyaslarda teskilitlanabikLifti bir • ir mokraai Türkiye'nin realist bir siya» yapıya kavuşmasına yol açamaz mı? 11u soruya tereddütsüz olarak bayır diyebil ir im Vıni böyle bir tccrüİH- tıpkı Amerikan demokrasisini denemek kadar gerçeklerden uzak ve özenti dolu olacaktır. / I r a Türkiye'nin geçmişinde bir k i l i se -UUk dünya ayrımı yer almıyor. Yine Türkiye r,ejilli sosya l güçlerin açık çatışmaları sonucu modernizasyona varmış de j i l . Bütün bunların -•!:.-••: olarak Türkiye'de toplum hayatı düşman kamplara bölünmüş değil. O n p Türkiye'de siyasetini elnik üzdüklere ve mezhep farklarına dayama hevesinde ulun siyasiler yok diyemeyiz, hatta onların bu farkları azdırarak kendi slyall varlıklarına bîr mazeret bulma gayreti gosterdiklerI •-.denebilir.
Bütün bu pürüzlerin yanı sıra ısrarla vurgulamak gerekir k i Türkiye'de sorumluluk dıygusuni sahip herkesin ülke gerçeğini gözden kaçınrsa ülkesinden olacakını anlaması Hızım.
92
T Ü R K S O L U N E İŞE Y A R A R ?
Tar ih i b i r ik imin bîr ünînü olmadığı ve sınıl Icme-Üne athip olmadığı halde Türkiye'de bir snl var. Uaha da garibi Türkiye sagb sollu bîr siyasi yelpazenin farke-dilehikll£l bir ülke de l i lken mevhûm bir yelpazenin uçlarından biri aşikâr Bu durumda aslı olmadıkı halde \mIi
olan bu - - ne iye yaradıftını ücrmak gerekli.
[PbO'lı yıllara kadar Türk solu ülke içinde moderni zasyonu savunan bütün diğer bil t K I Akımların bir sutıesi. bîr çeşniai olmaktan lazla bir ıjtrlığa sahip değildi. Daha doğruıu siyasi hayattan lılâml yaklaşımı tardedenler aralarında bazı düşünce farkları . M etmişlerdi k i bir kısmının u sosyalist ve kumilnist olması güyet labü id i . Lak in 1961 Anayasası ile açılan siyasi ufuk her tabakadan cek sayıda insanın so] görüşlerle yüzyüze gelmesini saJLIadı. Günümüzde Türk solu y i r m i yılda yaşanan a i y u i dalgalanmalann mırasıyla varlık kazanabilmekledir.
Dünya ölçüsünde siyasi otoriteler modem dünyanın türettiği birçnk siyasi goril j i l n kamuoyu güzünde itibardan düşmesini, urgütlenmc gücünU kaybedecek ölçüde zayıflamasını sağlayacak başarıyı göstermişlerdir. Elunun en bariz örneği anarşizmin gerek barışçı gerekse şİddel ta raflisi yönüyle dünya siyaset sahnesinden çefcilme*Mİı
Anarşizm doğrudan duğruya o ior i t rp in uievcudiyetlni U r -trşma ılantna soktuğu için » n i k i yiizyıldır hiçbir ı -1• rnnıun yararlanamamıştır. Siyasi ;. •.=.!• •. •..ı • . : . m
Tolstoy da p Bakunın de mıjtıjblyete uğramalar, iıleyi-.1-1/ bırakılmışlardır. Türkiye'de • düşüncenin 1960 ün-• • • olduğu gibi m. ı • diplomatı arasında Fıir oyun haline dönüştürülmesi zur • - h Kat ta bugün ••-=•• in 4û1ı y j l lann cazibesini elinde :ukunayL£i yüzünden Türk «olunun 1940 öncesinin ilgisine bile kavuşainayacaAını i leri sürmek mümkün, buna rağmen b v m ve y a y » ı l i ı v lannda hesap dışı tu l ulımıy acık bir varlık gosieriyot ol¬maların t nasıl açıklamak mümkündür? Türk » İ M ne işe yanyor k i bu ülkede müsamahaya m izhar düşünce özell i s i n i koruyabil iyor?
Hu sorunun cevabını ararken solun siyasi acenta kesimini tartışma dışı bırakıyorum. Zira bu konu real-poli-t l k ' i n bir parçasıdır Yazılıp çizilenlerle Eazla ilgisi olmadığı için üzerinde lâzJı yazıp çizmenin kimseye bir faydası dokunmaz. Meselrye aydınlık getirebilmek endişel i y l e Türkiye d r end in bir örnekle ye t ind im : Avusturya'da Kumiinisi Parü'nin bulunması ve kapatılmaması beynelmilel anlaşmalarla teminat altındadır, hiç bir AvNt-lurya hükümeti veya mahkemesi Komünist Par t is in i kaputumuz.
Türkiye'de kamuya açık ve yaygınlaşman isabetli bulunan (en azından yaygınlaşırsa büyük endişeler doğurmayacak oUn) » I ülkenin hayati meselelerini tartıp ma dışı bırakmaya mümkün kdan soldur. Yani Türk ınlu ne işe yarar sorusunun i lk ve gerçek cevabı föyle olsa gerek : l . i v i Türkiye'de sol •"=•-. -1• kimselerin siyahi programı nne sürülmeyecek olurnn bu ülke insanlarının dünya meseleleri karşısında çıkışı bulabilecek gerçekçi hir i m . , ram veya programlar öne sUrülebilecektir. Bu programları gündem dcşı bırakmak veya güllede bekletmek için Türk
İ H .
hjlunz ihtiyaç vardır. Çünkü hangi temayülde nlursa o l sun Türk solu Türkiye'nin meselelerine bugün bulundu* jtumuz noktadan başlayarak bakma f ik r in i peşinen Terkel-mek ve meselelere varılacak tuplum biçimi dayanağından kalkarak bakmak mecburiyetindedir, bu mecburiyet her-şeyden önce bir muhasebeyi imkân d^ma itmektedir. Us-telik l n. I. solu ülkenin dünya karşısında varlık gösterebilecek çözümlere varmasında bir engel haline gekllğlnm bilincinde deb id i r .
Türk solunun ne İşe yaradığı yukarıda ifade etmeye çabaladığımız genel i lkenin sosyal hayattaki uzantiM ile de anlaşıl abiltnîr. Van i belli bir hayat tarzının, belli dav-: . ' . ı . kalıplarının ve belli bir zihniyetin yalnız yaşatılıp sürdürülmesi değil, aynı zamanda bir d in gibi savunulmadı da Türkiye'de solun omuzlarındadır Dolayısıyla liberal bir hayalın asli unsurları Türk solunu her zaman gerekli ve h n t U zorunla sayacaklardır. Liberal kelimesini yalnızca ik tuad i hayata münhasır saymamak gerek; siyası tercihlerinde de. kadın-erkek ilişkilerinde de liberal tıvnn gu-dünuleri kapılarındı besledikleri fedailerin Türk suluna mensup olmasından büyük bir rahatlık duyuyorlar.
Türk solu ne işe y i r a r sorusuna verdiğim cevap belki kimilerine fazla taraf tutan bir üslûpta görünebilir. İdeoloj ik kampımın gerekli saydığı bir akıl yürütmenin sonuç¬larım sergilediğim samlabilir. Oysa hiç de öyle defcll. Ru olabildiğince nesnel bir demlendirmedir . Sağlamasını da •on on-onbes yılm sol macerasında bulmak mümkün. Türk » l u benim yukanda saydığım lonksiyonlarını lerkeltîği her dummda kökü k u m a n ve goc açtırılmayın düşünce muamelesi görmüş; buna mukabil üzerine yüklenen görevi yerine getirdiği kadar da yur t içi ve yur t dışı himayeden ısliiadc etmiştir.
<
B U T A S N İ F T E SOLA YER Y O K
Türk demokrasi hayalı kırk yıllık geçmişi içinde kendine mahsus bir biçime sahip ohnuşiur. 1lu biçim Türkiye'deki siyasi güçlerin anlaşılabilir bir tasnifini gerektir iyor, r 'iı-_ • normları bakımından Yahudi - Hrist iyan kavram Lir una yabancı, yasama alışkanlıkları bakımından grekoromen miras Lan payına hemen hemen hiç bir *ey dü}memig olan Türkiye bu andığımız üztllikler sebebiyle nasıl Avrupa ülkelerindrn farklı bir yapı çerçevesinde canlılığını devam ettiriyorsa. kolonyıllzm • Lğınıtı koln-nîze bölgelerinden b i r i olmarnaktığı ve lislelik sözkonusu dönemde knlnnyalÎM ülkekrde çekişmeyi yürütebilecek gücün mirasını yüklenmek ligi sebebiyle de sonradan kendilerine bakımsızlık verilmiş eski sömürge ülkelerden ve bu arada bir çok müslüman ülkeden Inrklı bir zihnî çerçeve içinde tasarımlarını yürütmek d u n unuyla yüzyüze-dır. Türk demokrasil i l i t e r istemez amlıtLimz bu İki çerçevenin özelliklerine sığabilecek; bir biçim uğruna değişimler yasamak ihtiyacındadır, ni tekim geride bıraktığa m i i kırk yıl tek yönlü değişimlerin yani Türkiye'nin kvnrii bünyesine en uygun siyasi yap ey a kavurmak için kamrlı veya mütereddit hamlelerinin sergilendiği kırk yıldır.
Acaba Türk siyasi hayatında kutuplar hangi unsurlardan oluşmuş? Türkiye'de deınokrılik yarışmaya temel alabilecek güçtçkilrr hangi esaslardan kalkılarak meyda-
na getirilmiş? Batı Avrupa'da nldugu gibi son tahlilde sınıf esaatna dayanan bir farklılaşma mı • . M .: yoksa eski sömürge ülkelerde olduğu gibi istilacıyla ijbirliği yapanlar ve mi l l i bünyeyi oluşturan çoğunluğun sesi olmaya çabalayan etüHid güçler ansında fark mı belirleyici etken? Ne b i r i ne üteki. Tür!: siyası hayatının bir yakasında ülke bütünlüğü, mil let in uzun v ide l l çıkarları adına hareket etti A ine kendini inandırmış ve bunun yanışı ra bu toprakların insanım kendi zihnî tasarımlın gereğine* biçime sokabileceğine inanan ımuktedirs güçler yer a l i ' yor. Diğer yakada ise ülke bütünlüğünü uğlama ve koruma hususlarında bu topraklarda yaşayan insanların sorumluluk yüklenme yeter İLİ iğinde ukİLiğmiLi ime süren ve memlekel hayrına girişilecek işlerin ancak bu işlerden istifade edecek insanların katılımlarıyla nıiaya çıkabileceğini göstermeye çabalayan ı popüler» güçler var. Yani Türk s i y n l ifthnesmde bizaiihi sahne tartılmaya konu olmuyor. Hedeflere ulaşmada rollerin nynanilmas-ı gerek' t ig i mi yoksa oynatılması grrektıği mî tartışılıyor.
Eğer railer kendiliğinden oynanırsa bunun sonucu Türkiye'nin tabii ve zorunlu yerinin müstakar bir dengeye varma ti akla uygun. Koller zorla oynatıldığı zaman ise elde edilen dengenin kararsız bir denge olduğunu kırk yıl I Türkiye'de modern Izasyon un zorlamalara
bağlı olarak bir mesafe kat etmiş olması bu değişmenin türevlerinden b i r i ulan «sol*u her zaman muktedirler kanadında yer almaya mecbur bıraktı. Oysa solum dünya ölçüsünde olduğu gibi, ülkemizde de zahirdeki temel Eezi yürürlükteki bozukluğun muktedirlerin faaliyetleri ndenh
çıkarlarının korun masından doğduğunu savunmaya dayalıdır. Türk solu muktedirler safında bulunmazsa varlığına son vermek zorunda. | 1v: kanatta bulunursa karakterini kaybetmek tehlikel iyle yüzyüze. Eşte bu terslik Türkiye'de solu yersizliğe mahkûm ediyor.
Türk solu a r a t ikiyüz yıllık Batılılaşmanın satıh¬taki bel irt i ler i sayesinde kendine Wiz hakkı bulabilecek - - _ - - -1 i - • I_ 1-=-• -• sahip. Yani alkol a l i f kanlığı, kadın-erkek mü-:• !•• lı- Kanlı standartlara uygunluk, bilgilenme konusunda t a l i m i kaynakları ynk saymak veya yok etmek gibi siperlerin arkasına aklanana T U ne siyasi k u l -rolar göründe ne d r ikiyüz yt l boyunca belli değişmelerden e lk i l rnmi j «kitleler i 1)* güzünde değer sahibi olmaz. Böylelikle de Türkiye'de iiyıat tartışmaların içinde yer bulma . m ı- ı kullanamaz.
IJülün bu sebeplerden ötürü Türkiye'de solu kendi başına k iml ik sahibi bir düşünce kampı olarak değil de llauhtasmanın günümüze kadar gelen çizgisinin tadık savunucuları ırasında hesaba katmak kaçınılmazdır. Böyle bir değerlenil irmeyle Türkiye'de solu yukarıda sergilemeye çalıştığımız tasnifin bir kanadında; ^muktedirler» yakasında telakki etmek mecburiyeti vardır. Sol düşünceli kimseler millet çoğunluğuna diş bileyerek, mi l l i anlayışa sahip kişilere nefret kusarak ve bunları yaparken hesabına ter döktükleri efendilerinden de sırası geldikçe şamar yiyerek ömürlerini tüketeceklerdir. Bu bir kehanet değil, büyük bir bölümü gerçekleşmiş bir vakıanın şimdiden izharından ibarettir.
9t
K İ M M İ Ş ELİTE K A R Ş İ O L A N ?
Türkiye'de elitlere ve elitizme karşı bazı solcuların bulunması insanı güldürüyor. Çünkü Türkiye'de ne Balı AvrtıpaFn4İüneh ne ABDcfc ve SSCfi^ltUnz benzer bir elit zümre yok P durumu komikleştiren bir inci unsur bu Komikliği anıran ikinci unsur Türkiye'de belli imkânları kullanan bazı kişilerin kendi benzerlerine «elit» oldukları gerekçeliyle karşı durmalarıdır.
Türkiye'de çekilen sıkıntıların büyük bîr kısmı ülkemizde seri kurallarla varlığını knruyzbilen ve aralarına girilmesi nerdeyse İmkansız • Iİ1 zümrelerin bulunmasından değil, tam tersine bazı işlerin götürülebilmesi için her kıratta insanın kullanılahiliynr olmasmdan- yani seçilmeye yaraşır insanların sorumluluk yüklenme fırsat* lanndan uzak tulıılmalanndanıiır. Bu sebeple Türkiye'de eüllere ve elitizme karşı olmak son model Avrupai bir züppeliktir.
Balı Avrupa ülkelerinin herbirinde söz sahibi olan elitler bulunduğu doğrudur. Hem aristokraıinüı kabntı-lanndan etkilenen, hem sermaye gücünün insan yetiştirme yiUTfindan faydalanan ve hem de devletlerin kasti ola-rmk güvenilir kadrolar talebine dayanın bir elit zümnr Avrupa'nın her ülkesinde görülür. Avrupa'da seçkinler arasına girmenin belirgin şartlan vardır. SSCB seçkinlik
o »
ı- . ı . ı n . ı dayalı bir pürü ürgütü hakimiyeti yaşar. AİÜJ • • -.-.=• 11• r| ı: çekirdekten yetiştirir. Türkiye'de ise bir tül olugturma iu l i y eL i yürürlükle debid ir . Ne imtiyazlı okul lar vardır, ne de İnsanların parlak başarıları onlara belli mevkileri garanti eder. Elbette biriken Lnryerlcrdedirler ama biryerlerdr oluş şartlan belli bir ditizmın uzantısı de l i l d i r .
I" L : .. l-.i. bir cümle yazayım bemen î Türkiye'de eliLizrne karşı mücadele el i l izmio adem-i mevcudiyclindendir Bu cümle ezik kolay ve çabucak anlaşılabilir: Biz Lakım insanlar aldıkları eğitin^ mensub oldukları bürokratik yet ve yasama tarzı i t ibariy i? ülkenin seçkinleri oldukları zehabına kapılmışlardır. Amma, iannla yakiyn hasıl olmadıfr için kısa zamanda seçkin yerlerinin pek sajlam uhnadıftmı acı hir şekilde görmüşlerdir Nedense Türkiye'de yıldan yıla «daldaki gelip bagdakinı kovmaktadır.» Günümüzde elıtlzme kars,ı olduğunu beyan i l e n ler İşle hu eski ı . ı • sakinleridir, öyle gürünüyor kL bu eli t İzm aleyhtarlar L züppeliklerimle baş başa kalacak gibidirler. Çünkü önlerinde ik i yol v a r ; Ya yeni şartlarda iy i imkAnları, kendilerini hiç olmazsa maddi şartlar i t i ¬bariyle memnun edecek fırsatları elde etmeye çabalayacaklar, böylelikle baftdan kovulmuş olsalar bile prkrnrz yapılan yerde bir yaşama alanına kavuşacakLardır_ Bunu yapabilirlerde ilerde yeniden bağa dönme ümitleri vardır. Aksi halde kendileri ba^da iken diğerleri neredeyse • r ı ya göçeafcleıdir! Yani dağa. Önlerindeki ik inc i yol budur. Unutmamalı k i her daftlı İnip bagdakini kovamıyor-üaJt Laf insan dolu.
Solcuların elltizme karşt oluşlan teorik bir ıllüzynn-dan dokuyor. Onlara flöre el inin emeğiyle geçinen insanlar yönetime daha cok katılmakla elitizmin gücünü kıracaklar. Rfpr bu söyledikleri Türkiye için do j ru olsaydı
100
Ti i rk iyedc son otuz yılda « f a kalmamış olmalıydı. Efter bala seçkinlerin gücü sözkonusuyaa TTlrkiyede me selenin Özü Avrupai anlamda seçkinlikte, t l i t izrnde değil bu ülkenin batılılaşma «rüvenindek* ideolojik. düşünsel, felsefi ve itikada dayab vakıalarında ytüyor d e n k t i r . Olayı bu noktadan kavramayı başaran İnuu Türkiye'de •solcuyum* demekten utanması gerekirdi. Hem ufanmı-yur. bem de eOilizzne k ı rp oldufrınu beyan ediyor» , bu türden irnanlarm yapıp ettiklerine gülüp geçmek a do i -rusu. Azoa S U I J U Ü b u ne kadar gülsek de geçmemiz için durum pek mnsait de£İI. Öyleyte bu eli l izm dügmam ova-b lann gizl i niyetlerine karşı uyanık olmaktır r n iyisi . On lan i y i niyet l i romantikler olarak kahul elmek hile remi lerinin yürümesine yardtm eLmek demeye grlecektir. Çünkü onlar muhalif oldukları şartlardan en çok istifade etme imkanına sahip olanlarda. Tekin b|r şey defti! bu.
i m
O L A N İ Afim BİR Ö N Ü BİR S O N U V A R
Yüzyıllar üncesinde de günütnüıde olduftu «îtai. bazı adı duyulmuş, bilgi sahibi kimselerin ocler yapttklnrıoı merak eden. hangi meşrepte olduklarını öğrenmek isteyen ve mümkün olursa gördüklerinden yararlanmak ve belki de bi lg i kaynaftınr keşfetmek niyetinde olan kimseler vardı. Arayış içinde bir bölük insan Bahjuddin Vık şibend ln buiunduju yent geldiler. Şeyhi derginin avlusunda neşe İçinde gördüler r çevresindeki şaklnJleri âdeta bir dbnbül havasındaydı. Yeni gelenlerin bir kısmı bu durumdan hiç hoşnut olmadı. Mekruhtur bu dediler, gerekçesi ne o l u r u olsun böyle davranmak bîr mürşide yaraşmaz. Ama aralarından bazıları böyle davranmanın mükemmel • — • görüşünde idiler. İnsanlara hb şeyler öğretmenin güzel bir yolu l-.ı. diye düşündüler ve aralarına katılmak istediler. lH jer bir kısım yolcu İse günlükleri olaydan akLİlarının karıştığını, bu muammanın kendilerine ayıklanmasının do j ru olacağını belirtti ler. Geri katanlar ise bunun belki bir hikmeti alduftunu b lak in ögren-mearLcr de bundan bir şty kaybetmeyeceklerini İleri sür-• i-.ıkr Üatad. hiçbir fey söylememizin I H J arayıcılar bölücüne yol u t f d l .
Bütün bu fbz iendler çe-iılı bölgelere dajıbp karşı-laşiıklan vakıa üzerinde sözlü ve yanlı beyanlarda bulundular. Fiilen hadiseyle baftı olmayanlar bile yapdan
UM
tartışmalardan etkilendiler. Sozknnuiu olay Rüzonüne alınarak düşünce ve davranışlarını ayarlayanlar çıktı. Bir zaman sonra Babauddin ı\akaîbendhi ziyaret eden grup bir vnl ley le yine o istikamete geziye çıktı ve bir fırsatını bulup yine Şeyhin dergahına uğradılar. Kapıdan baktıklarında bir Ö K E gcrdükleri manzaranın tam tenine şahit oldular, mürjid ve mîzridleri mazbui ve merbut bir tarzda oturmuş tefekküre, zikre dalmışlardı. Ziyaretçileri* birinci ket imi böylesi daha i y i diye konuşlu. Biz im kma-mataramızın faydası olmuş anlaşılan. İkinciler yine mükemmel dediler, a n k j i k m ilk seferinde hlzi im cihan ediyormuş. Üeri kalanlar ise : Çok kasvetli dediler, bu sq. murian yüzleri her tarafta görmek mümkün. Hu ikinci olayın ertelinde de yine yorumlar, tartışmalar, etk i ve lepkller dojpiu. Olan bilene üstadın hiçbir sözü olmadı.
Uzun bîr zaman sgnrah önceki i k i ziyarette bulunmuş İnsanların küçük bir bolümü bütün bu gördüklerinin dojtru yorumunu bulabilmek, gerçek de™ almak için dergâha geri döndüler. Bahçe kıpısına yanlıklarındı k i m olduklarını bi ldirdi ler ve avluya (aklılar. Orada Bıha-
: ı :ı \akşibrnd İçk başına oturmaktaydı, ftirünüşün' de ne neşeli bir hava vardı, ne de düşüncelere dalmış bir
• •i =••••-:_• • h Görünürlerde hiçbir şakird yoklu. «Simdi bütün hikâyeyi öğrenebilirsiniz* dedi mürşjd, tljünkü la-lîımYri ma erdift için talebelerimi azad e l l i m e Siz i lk Urldlftnizrife öğrencilerim bilgi alanına girmenin gergin-llfti İçinde badelinden fazla ciddî olmaya şartlandırmış brdı kendilerini. B i l g i s m bünyelere nüfuz edemeyeceği
• •.Mı Ih-nim neşeli OİUfDal bîr na^ihal hır L ^ I . I I L ı^ulü H Suin ikinci gelişinizde talebelerim neşelenmişler, fakat hrte İle katılaşmış haldeydiler. Bu da bi lg inin nüfuzuna r n * r l irşkil ediyordu. Onları tefekkür ve z ik ir ile ıslah ediyordum. Hilmrlisintz k i bîr insan herhangi bir işe gi-
• işmiş ı*e. yapmakta olduğu işi o yarım haliyle . . •• xj
I0J
- 1 r - - 1 : • _ . - ı u h edemez. Ziyaretçi meselenin nf kadar aşı-D U I o l u r u olsun faaliyetin önü ve » n u hakkında işi yapan kadar endîşe ta^ir durumda del i ldir . B i r faaliyet yürürlükle I L n hesaba kalılacak olan faaliyelin b ı -beıll işlemlerle devam ettirdim -• • ı-r tUtirilccek ¡1 üzerinde çalışan insana dışardan değerlrndirmelerde Kukun-inak nasıl herzenin zihnini yanlışa sevkedene, böyle demlend i rme le r i hesaba kalmak d a işini bilirmeye çabalayan kişiyi şaşırüT. M Ü S A M A H A GEREKLİ M j ?
Günlük hayatıımzı bir sarhoşluk, bir hilftiıizlik bulutu Aİtındn yaşadığımızın en kolay ı r l '• ' M İ H I işaret! ne aoylediftimizi anlamaksınn konuşmamizdır. i^jftu zaman aarfettijlmiz sözlerin anlamıyla bizim o tözleri kul lanırken (Tde etmeğe çalıştığımız sonuç arasında hesaba katılır bir meşale vardır. Y ine de insanlar arasında brr anlatma olur. Çünkü artık kelimelerin gerçekten ne ifade ettikken deftt h belli bir durumda, iyinde bulunulan şanlarda ne kadar işe yaradıkları dikkate alınmaktadır.
Sarhoşluk ve bilgisizlik içinde kuUınıverdiftmîz kelimelerden biri de (müsamaha* veya onun yerine seçmek »zere ıhoşgürü» kelimesidir. Aynı çevrede yaşayan in sanların birbirlerine karşı müsamaha göstermelini, !:• KÜrülü davranmasını istemeyi do£ruh iyi , yerinde u y i y n -PSb Türkiye gibi tarihinde hir kültürel çeşİEİilik olan, yakın tarihinde de hir kültürel parçalanma yaşamış bir ülkrde müsamaha kavramı önem kazanıyor. Ancak vakit getirmeden belirtmeli ki Türkçe'de ister müsamaha ke¬li meriyle isterseniz hoşgörü kelimesiyle i İade edln p ger-c r k l r dile getirmek istediğiniz Batı dillerinde tolerans kelimesiyle ifade edilen şeydir. Yan i müsamaha veya hnv ffiprU drdi£imiı zaman bu topraklarda yaşayan kültürün l- ı tezahürü olan bir durumun aldıftı iınû defil» halıda
bîr aülayıjuı Türkçe'de bulunmuş bir karşıtınım
\0S
anmiş oluyoruz. Kendi ktütâr dünyamız içinde müsamaha bar kabahali ba£ıgLanacjt hafif l ikte sayıp hoş^ürme, bazı yanhş davranışlara güzyumıuar bir sutluya kars.ı şiddet gü&iermtyip aldırış elmrme anlamlara taşıynr. Mîlsa maba aynı zamanda ihmal, dikkatsiz l ik, gevşeklik g ibi anlamlara da sahip. Açıkçası b i l im ani ay ı s ı m ı z içinde hoşgörü bir otoritenin kusurlu olanı keyfi olarak rahat bırakmasıdır Otorite sahibi t am istemezse müsamaha etmez, ht^ürmez.
Tolerans ise kaynağı iLlbarLyle müsamahadan farklı. Latince i l o k t n n * tahammül etmek, katlanmak, kaldırabilmek demeye geliyur. Rahh anlamıyla tolerans bir şe-• m elverişsiz, uygunsuz bir çevre faktörü, karşısında gösterdiği f iz iki dayanıkbk veya o islenmeyen unsura uya-bilme yeterliğidir. Kelimenin hüyle bir anlnma oluşu yüzündendir k i tıp dil inde veya teknolojide kullanılan tolerans sözünü Türkçeye müsamaha veya boşftürü diye tercüme edemiyoruz. Ama din i inanışlar, sosyal hayal söz-konusu olunca tolerans ve müsamaha kelimeleri birbirlerine çok yaklaşıyorlar. 19. yüzyılda Fransa'da genelevlere 'ınaîiinıi de tolerance" yani "müs&mnhft evi h denildiği de olurmuş. Kilise, devirt h kanun süzkonusu olduğunda tolerans bir otoritenin kendi koyduğu sınırlar dı-sjnda kalanlara gösterdiği bir yumuşaklık anlamına geliyor, b u loleranstan yararlınanlar aynı zamanda bir hürriyet alam da elde elmiş nluynrlar p fakal bu alan onlara bîr hak nlarak tamnmamiş veya onlar bîîylr bir hjkkı elde etmek için bir güç gUslerisinde bulunmamışlar.
bütün bu düşünceler doğrultusunda müsamaha kavramına hayalımızda makbul ve mümtaz bir yer vermek bana pek uygun görünmüyor. Efler kuvvetleri denk İki unsur arasında gösterilmesi gereken hoşgörüden bahsediyorsak, onlnrdan alicenaplık de j i l . her ikisinden de yan-
IÖ6
Üş kabul ett ikleri hususlarda anlaşmalarını istiyoruz dernek l i r . Aksa halde birbirine müsamaha gösteren i n u n lar her ikisinin de gücünün üstünde bir oloritenin zoruyla i y i geçinme mecburiyete ultındadırlar. Gerekte isteseler de istemeseler de birbir ler inin alanlarına tecavüz et me İmkinlan yoktur, ö l e yandan müsamahayı gösteren, bir l o j o r i l t * ise ortada bir aldatmaca var dernektir, ts-:H I ı • anda hoşgürüye u n verebilecek olan otorite miıta-maha gösterdiği sıralarda davranışlarına göz yumduğu k i m l e r i n faaliyetlerinden kendi gücü lehine bir bekh-n-tjye sahiptir. Velhasıl» müsamahaH hoşgörün tolerans denilen şey bir sosyal gücün g*rçek niyet ini maskelemek İçin kullandığı uü*lü> bir kelimedir. Her süslü kelime gibi •• da tuzaklara konulan bir yemdir.
|cP
K İ M K İ M İ HOŞ GÖRECEK?
Hoşgörülü müsamahakar toptum denilince fbgyle bir (onlum yeryüzünde yoktur, olmnmıştır» hepimizin aklına i y i niyetl i r • l - 1 - i--1 = oluşmuş, başkasının düşünce vç davranış biçimine müdahale etmeyen kendinden farklı olanlara düşmanca nazarlarla bakmayan insanların ynşadtfı toplum geliyor. Ama hoşgörü kavramının kendi» büylc bir toplumun mevcut plamıyaca|ını da kclirginleştlriyor derhal. Çünkü bir in in diğerini huş görmesi için kendini hatab -••--! ı•:ı İt raf Lan üstün bir konumda bulmadı ve fiilen de tiyle o lmai i gerekir. Efendisinden dayak yiyen uşagm olayı hoşgörüyle karşılamışı ya dayağı gerçeklen haketti^i içindir veya adamın köpek ruhlu oluşumdandır. İktisadi kriı u n u n d a işinden i t i l a n kişi patronu hoş¬- de gormese de durum derişmez. Zay i i olanın kuvvet l iy i hûşgîarnırBİ ya komik veya manasızdır. Lâkin kuv-veüinîn hoşgörülü olup olmaması ciddi bir meselesidir. Efendinin uşaftı, patronunun -.•.•> i . hocanın talebeyi hnş-fnjriîp görmemesinden, her i k i taraf içinde ciddi Mimi .11: doğar. Dernek k i müsamaha, hoşgörü, tolentns denilen vey b i r faziletp bir karakter olgunlumu uy t lmaktan (ok, bir takük, bir manevra, bir pol i t ika sayılmalıdır. Kuvvet l i nin, gücü elinde tutanın tend i aJcmdıskî unsura onu opt imum olarak kullanmak İçin ııyuuLuJı£t bir usûldür tolerans..
I 0 S
l i' : bir yenle hnşgprülü bir toplum bulunduğu söyleniyorsa bakmalı: Orada farkb unsurlardan bir in in d i kerine baskı yapmasını önleyetı ne var? >u ihtimaller • ı ralaııabilir: Ya merkezi otorite mahalli güçlerin birbirine zarar vermesini önleyecek kadar fltiçtüdür; veya mahallî güçler arasında birinin dikerine baskı yapara] 1 ! ölçüde kuvvet farkı y u k l u r ; yahut farklı unsurlar arasında vazgeçilmez bir menfaat alışverişi yürürlükledir. Sıraladıfcı-mız ihtimallerin birkaçtnın veya hepsinin birarada bulun¬ması da mümkündür elhetr Anlaşılması gereken o k i h İnsanlar, insan grupları htışgüriilü nlnlak bîr ahUk l v « İ ^ bedir görüşünden kalkarak birbirlerine tahammül etmiyorlar, onları b l u choşgorülü imiş glbt* gosleren başka ve i lk nazarda Farkrdilmcyen se İH-pler vardır. Bîr toplumun fark.li unsurları birbirlerine u r a r vermeden yaşamakta ise bunun bir sebebi de her unsurun müşlereken zarar gördüfrı bir dış faktörün mevcudiyetidir. V m bu durumda da tolerans gibi görünen davranışları dofturan gerçekte her umurun kendi başının çaresine bakma m u buriy^tidirr
Bir toplumda azınlıkların sahip oldukları statü mü-tamaha meselesinin bir ahlak mrselesi defîl de U r güç meselesi olduğunu Göstermeye yeter. E(er bir etnik i z i n -lık iktisadi güce sahipse içinde yaşadığı toplumda sevildin veya sevilmesin belli bir müsamahadan yararlanır. Huna karşılık İktlsaden zayıf durumda bulunan azınlı-L J I I I boş görülme iht imal i de çok zayıftır. Antisemttitrain lnplumun her tabakasında knUyhkla yer bulduğu Fransa'da Yahudiler kanuni hoşgörüyü rahat rahat kuUaaa-lıilirken, İspanya nın millî hayalına sinmiş bulunan çingeneler bu ülkede yine sınırlı bir Inleransi tadabilmek Le-dirler. Kısacası bir toplumda hoşgörü insanlartn defter yargılarının bir uzantist olmaktan çok insarüann yüıyü-ır geldikleri mechuriyetlerin bir sonucudur.
Hoagöni kuvvetl inin zayıfa karsı muhtemel tavırlarından b i r i olduûuna göre bir toplumda «karşılıklı hoş-görîjıden süsetınek katmerl i bir aldatmacayı beslemekten bask* işe yaramaı. Üstelik bu tu lum bir saçmalıjın ıden-ge» olarak sunulmasını da saklayabilir. Söyle: M ailem zenginler fakirlerin sefaletini >-yürüyorlar, o hakle fakirler de zenginlerin sefahatini b i t i r m e l i d i r . Madem galipler mağlupların küle olmalarını hu^ürüyor, öyleyse mağluplar da galiplerin e f e n d i l i n i hoşgorinelldir. Mani İkinti Dünya Savaşı sonunda bir Romanyalıya sormuşl a r : e—Sovyetlerle ticaretiniz naıılP» a—\\.ıw\ denge-l i * a diye cevap vermiş Hemen. «Biz onlara kereste satL-yoruz r onlar da b i l im petrolümüzü alıyorlar-* tşte karşılıklı tolerans ila böyle bir şeydir; Sürgün oldurunuz şehirde sizden ayakbastı parau isfenir-
110
BELKİ BİZDEN Y A N A GEÇER
Müsamaha, hoşgörü, tolerans loplum hayatına yön verecek bir defter olarak vaz'edilemez, c/unku mü-mmahu kuvveti elinde tutanın zavallılara karşı kısa vadeli bir hareket sefbeştisi tantması derneklîr. Tnlerans gösteren k i m olursa oksun tfüıyumdujü hareketleri yapan kimselerin bilgisi i , yetersiz, donatımsıı oklusunu dü±ündüıiiı i ı .nı hoşgörülü olmakladır. Anneler, babalar çocuklarının istenmeyen durumlarda bulunuşlarına sert tepki gösErr-miyorlarsa, .• ukiai mm bir gün akıllarını başlarına alacak lannı peşinen kabul ett ikleri içindir. Alknbzmden kurtulması İçin tedavi gören «hasta» bir miktar içki içme müsamahasından yararlanıyorsa bir gün hiç alkol kul* lanmJyaca£ı düşüncesini taşryln insanların elinde oldu-ı;ı: içindir. Yani lolerans gören kimse bir hakkını kul¬lanma gücünü elinde tutamaz, hürriyetinin peresini yer • •• getirmez, tam tersine bir gün yaptıklarını yapma
ması için ve bugün ona verilen hareket serbestisi o m dan kalkacağı İçin şimdilik kaydıyla yaptığına g M yumulur. N i tek im Sovyetler Bir l i ft inde d in i İbadete müsamaha edilmekledir, zira bir zaman snnrz toplumun Ea-mamen d in anlayışından uzaklaşacağı beklenmektedir.
B i r dinin »İlklerinin başka bir dinden olantaraH hlr ideolojiyi benimsemiş bulunanların farklı ideolojiyi savunanlara gösterdikleri veya göstermeleri istenen • •=• •
I I I
maha • - -•:=_• b ık ı l ı r » Lir ikiyüzlülüklen iharciıîr. Hoşgörüde bulunan lara.1 kendini Öyle hal ı u • --l.n güçlü tezlerle ıl--ı- ıin nı : kabul etmekle veya sunduğu tarafı o derece budala kabul etmekledir kî bîr gun kendi inancının isabclH OİduftUflU müsamaha gösterdiği kimselerin kavrayacağını ummakladır. Yani hakim inancı savunan laraf diğerine şöyle der g i b id i r : ıBu sakat görüşleri bir süre takip elmene ses çıkarmıyorum. Zira sen şimdilik İdinde bulunduğun «eri kafalılığı bilmeyecek karlar aldanış içerisindesin. İlenim sana gösterdiğim lale-ran* sayesinde şu anda rok yanlış düşündüğünü i r e c e k , bana hak verecek, benden yana geçetrksint. B i r din veya ı iı- bîr başka dine veya ideolojiye I olefins tanıyorsa bu onn inanç ve ibadel hürriyeti tanıdığı ; in değildir. Tanınan sadece bir mühlettir. Bu mühlet idinde rnüsa-mahadan faydalanan tarafın kendini düzeltmesi, tolerans
tarafın safına geçmesi esastır. Açıkçası İdeoloji ler ar asi Dda yaşanan veya yaşanması beklenen hcşgürü ortamı i k i tarafın birbir ler ini kandırma arzularının tezahürü olarak görülmelidir. Tebessümler *ahtc h ateşkesler güvensizdir.
Sık sık işittiğimiz * İslâmiyet in müsamahakâr bir d in * olduğu yolundaki • • • • • ! • • - M . neyi ifade ettiğini yeniden, sarahatle anlamak mecburiyetindeyiz. Müslümanların ehl-i kitaba gösterdiklerinin b i r müsamaha, hoşgörü, tolerans olmadığın), daha değerli bir sey olduğunu bi l mek gerek. Siyasi gücü elinde bulundurdukları, toplum «tentesini temsil ett ikleri sıralarda müslümnnlar Yahudi ve Hriıtiyanlara Meran* göstermiş değillerdir. Onlara haklar tanımışlardır. Yani canları istedikleri zaman ortadan kaldırabilecekleri b*r geçki statü içine girmemiştir gayri müsümlrr. tslami çulların hükümran • uuu bir toplumda ki tab ehlinin elinden alınamayacak haklan var* dır. Onların nesiller boyunca Yahudi ve Hriıtiyan kaJn-
112
caklan, kalabilecekleri kabul edilmiştir. Müslümanlar • İı' kitab olanlara «belki bir gün im.- ' . i m a n olur* diye tolerans göstermiş değildirler. Dolayısıyla Vahudi ve Hris-tiyanları aklı ermez: zavallılar olarak değil hakları ve hürriyetleri, vazife ve vecibeleri bulunan kişiler olarak toplum hayatının birer unsuru u y a n İslimi anlayış i k i yüzlülükten tamamen uzaktır. Unutmamalı k i hiçbir müs-lürnanca anlayış tarzı müşriklerin müsamahaya mazhar orabilrcekleri genişlikte drğüdir.
I I
Z O R B A N I N KEYF İ İSTERSE
Devletler ansı İlişkiler bütün diplomatik merasimlere, su yüzünde entunen bütün nezaket kurallarına rağmen güçlü devletin güçsüz olana İsteklerini kabul ettir* nte&i esasıyla yürüı Bunun bilinen U r istisnası yoktuı Eğer milletler azası düzende zayıf ulanlar, gücü yetersiz olduğu balde bazt yaşama alanlarını koruyanlar varsa bu ülkeler ya güçlüler arasındaki rekabetin kaçınılma* sonuçlarından laydalanıyorlar veya kendilerini ezmesi muhtemel kuvvetin bu durumu daha k i r h saymasının meyvesini yiyorlar. K ı »cas ı F bir devletin difleriyle münasebeti kendi hakkını doğrudan doğruya arama ilkesinden başkasını taşıyamaz. HfebJr devlet milletlerarası garantilere güvenerek hayatını devam ettirmeye çabalamaz. Çünkü bi l i r k i milletlerarası garantiler yerine getirilmediği taktirde görevini yapmayanları ceznlaııdıracak bir güç yektur. Modem dünyada bir Paz Romana bile ku rulamamıştır.
Aynı sbzleri bîr devletin İçinde lerdlerin haklarının korunması hakların kullanılması ve teminata bağlanma^ için lüylemek mümkün müdür? Yani bir devletin içinde de dolaylı bir yolla bile o lw RtÇfrli olan «ilhak a hak* mıdır? Bu soruya kesin «bayın cevabı vermek bir mantıki mecburiyet. Çünkü bir devletten soa edebilmek ...==: belli bir alanda bir otoritenin sözünün geçtiği yargısını
114
peşinen kabul ediyor olmak gerek r Herhangi bir devletin kendi vatandaşlarına uyguladığı hukuk reyimi şg veya bu görüş açısından bozuk, yanlış adaletsiz: olabil ir, amı işte bu istenmeyen yapıyı uygulamaya koyan bir gücün sürünü geçiriyor olması yüzünden devletler arası ilişkiler için söylediklerimizi bir devletin yurttaşlarına tanıdığı hareket sahası için söyleyemeyiz. Devlet yaptırım (müeyyide) gücü olan bir kuruluştur.
B i r devit t in karakterini yaptırım uygulayan lerdlerin karakteri belirler. Yani bir sosyal organizasyonun işlemesini temin ede* gikÜ kontrol edenler kendilerini natal görüyorlarsa o toplum da o görülen hüviyete yakın bir idare tarzına Sahip olmaktadır. Bu a p d 4 n siyası rej imler i modern dünyaya örneklik etmiş Avrupa'nın ¡ giye değer bir manzarası v a r : Günümüzde h a l i kıratları veya kıraliçeleri bulunan ülkeler İngiltere. Belçika, Ho l landa. Danimarka, Norveç ve İsveç gibi Kuzey denirine kıyışa olan ülkeler, l luna karşılık Akdeniz ülkeleri sı-yasi rej im bakımından istikrarlı olmayan devletlere sahip. Saraylarını koruyan ülkelerin Avrupa'da demokrat i k hakların kolaylıkla kullanabildiği ülkeler oldukları - -yira?bildiği halde Akdcniı ülkekriude demokratik hak¬lan kullanma kem 14 unda f i i l i hangi yapı Lir m batın u -yılır ağırlıkta okluğu sorulabilir. Ahstokrasjlerini sdnuş ülkelerin sağ ve sol kutuplaşmada dddî meseleler yaşamalarına rağmen arisiokrntların devlet içinde yerlerini knruduklan ülkelerde bir u ğ ve sol kutuplaşmadan söz-eimek bile mümkün de j i l . Bütün sıraladığımız farklara binlercesi eklenebilir. Farkların yamsira benzerlikler de uıyılabilîr elbet, ama farklar vardır ve düşündürücüdür. Andığımız farkların açıklaması sosyal bi l imler bakımından yapılabilir, c = -I-.¡ •••_•= felsefenin bu konuda söyleyecek sözü vardır. Söylenebilecek birçok sriz arasında hırın- önem vermekten yanayım: Hangi ülkede sı İst ok-
M I
r u i ülkede yasayan insanları hesaba katmış, ciddiye al mı; ve insanların hak U n u karşı duyarlı olmuş, kendini bazı yükümlülüklerle sorumlu kabul etmişse ü ülkede bütün sosyal değişiklikler yumuşak yaşınmif, bunun sonucu olarak d ı giHlermelik bile sumba aristokrasi mevcu¬diyet in i korumuştur. Ama hangi ülkede aristokratlar benden sonra tutan demişler, u ülkede yaşayan insanları k i n di keyifleri nce biç imiend irebileceklerine inanmışlar d on* lann yaşama bak kına, düşünce ve duygularına karşı sağırlık göstermişlerle- halkın bitmez, tükenmez yükümlülükleri bulunduğunun kendilerinin ise yalnızca haklarla donatılmış olduğunu kabul etmişlerse o ülkede sosyal ve idar i değişiklikler kopmalar şeklinde nimuş ve dolayısıyla hopmalarLiı yarattığı boşluk hiç bir zaman doldurulamamıştır.
Çağdaş şartlumalarımıu ne kadar ters düşerse düşsün şunu İfade etmek hana uyuuo görünüyor: B i r ülkenin siyasi olgunluğu yönetilenlerin siyasi eğitiminden çok yönetenlerin ahlaki standartların ı bağlıdır.
¡16
HİÇ BıK ŞEY İÇ İN GEÇ S A Y I L M A Z
Müslüman ..îmanın insanoğluna kazandırdığı en büyük imkan gereği ve hakikai i tanımakta hiçbir zaman geç kaimmiş olmayacağıdır. Bu yalnızca İtikadı ve i . şünceye taalluk erîtn hususlarda değil, aynı zamunrlu : • • ! • : . L I L . bazı şeylerin mücessem bir tarzda ortaya çıkışında ds geçerli bir imkân- ölüm |nı dışında levhüj aki desine vasıl olan her kişi kazançlı çıkacaktır, ölüm İninin saliha erme hususumla dışta tutuluşunuz! benim an-l^lrjım kadarıyla hikmeti insanı münafıklıktan kurtarmak içindir. Yani her k im k i dlüm İnindi kelime^ tevhidi zikrederek kurtulmayı planlamaktadır, o kişi hıya-Unm fîneekl safhalarında sahip olahilereği anlayış ve tutumu bilerek ertelemektedir İmdi, küfürden, fısk-Ü fü-runlan uzaklaşma gücünü mâsivaya duyduğu bağlılık •• • • lı kullanmamıştır.
Müslüman hayatının hiçbir salhasznda doğru, haklı, h r l l l için haza fırsatları kaçırdığını düşünmediği için İtilirlerden daha geni} bîr ufka sahipl in Demek k i müslü-n um fır 4 bal t J baJık yan g iden glbîp »borç bini aşınca bal laırck y en in g ibi bir anlayışla hayatlarının yanlış V-HIIÜIIÜ fıaklılaştırma batağına saplanmazlar. Çünkü müs-luinanların Ümidi dünyanuı insana sunduğu şartlarda, in -i4Uihrırı birbirlerine açtıkları kapılarda değil. Allah'ın
] • •
kendilerine işaret ettiği büyük, jjeniş, bol yoldadır. [Bu san cümleyi 4y0tdiuhr.fr diye değil de «şeriattadır* diye bi t i rmem gerekirdi. Ama şeriat kelimesi biz. Türkiye'de yaşayan mü^lümanların tepesinde Demokleşin kıba gibi iıııı.j duruyor. Kültürümüz İslimi anlayışı ortaya çıkaran kaynaklardan kopanldıği için insanlara şeriat denilince «Sırat-ı Müstakim»! kastettiğimizi anlatabilmek uzun uzun açıklama yanmak gerekiyor.] Kelimeler asü unlanılarından kupurılarak keyfi ve i t ibar i adlandırmalara müstelıak sayıldığı zaman k im in gerçekten ne dediğini anlamak cidden zor. Böyle durumlarda bir kelimeye kendi yüklediği anlamı yaygınlaştırma gücüne erişen ka-zauçb çıkıyor. Yanı tanımlayan tanımlananı t y i yo r * . Şeriat kelimesi de bu tanımlama sürecinde müslürnanlann tedbirl i olmazlarsa çok zararlı çıkacakları bir noktaya konulmuş. Siyasi çağrışımları» toplum kavrayış çerçevesi bir yana bırakılarak «şeriat» kelimesini ağzımıza almak neredeyse imkânsız olmuş. (Ama hiçbir şey için geç sayılmaz dedik ya. belki doğru bir an layı 5a ulaşmak için de geç değildir.) Dünya şartlan veya insanların birbirlerine açtığı kapılar kendi ölümlü, sonlu ve sımrlı yapılarının imkanını açar insanlara. Bu sınırlı ve sonlu imkânlar başımıza gelenlerin bi?t kaçımlmaz bir akabete sürüklediği hususunda kandırır. Çünkü biz de kavrayış Kücü it ibariyle sonlu ve sınırlı yaratıklarız.
Egcr Kurpân-ı Kerim' in bize işaret etliği yulu benimseme temayülümüz, kuvvetl i ise ve insanların anlayış kapasitelerinin dışında bir duaya bağlanacak değeri tu t -turabilirsekj işte o zaman b i r i m sonlu ve sınırlı gücümüz. Allah'ın bize verdiği ile güçlenir. Yeter k i biz kendimize ik t idar vehmetmeyelim. Beklentilerimiz ve ümid ett ikler imiz kendi yapabilirlerimiz seviyelinde ise kolayca bozguna uğrayabiliriz. Koyguna uğramak bir bakıma sabrı t iden bırakmaktır.
118
Müslümanlar günümü* şartlarında aşelmaz engeller g ibi görünen zorlukların aşılmalını sadece kendi kapa-siteleriyle giderileceğini düşünmedikleri içinj Allah'ın yardımından hiç bir zaman şüpheye düşnie^ierj için V e dünyanın çekiüp çevrilmesinden nç kendilerini ne de hır ba^ka ku lu ye tk i l i gütmedikler] için her an dinamik, canlı ve kuvvetl i kalabil iyorlar. Salih bir düşünme tarzı için sulih bir tutum ve davranış içinr insanların, müsiüman-larm hayrına olan hiçbir gey için £eç ^ayılamaa. Yani doğru bir davranışı yerine getirmek sözfconuflU olduğunda *hunca be l i p bunca yozlaşma idinde benim yaracağımın ne etkisi olur» diye düşünmek bir yanıyla o belaları, yozlaşmaları hakb saymak, hem de Allah'ın rahmet i n i umursamamaktır.
Kt-mlinî değimi-: ı - •!•=•-•• olaunlaşlırıp aydmb-ftiL t;ıkarmaya ba^aramadan hiç kimsenin "m başkasını değişi irmesi nin p aydınlığa ..ık ırnı.ı n.ın miimkün olamıya-• IL- siiylcnir zaman zaman. Bazıları da t e r im i İddia eder ! I logru davranışı işaret elmek için mutlaka doğru davranmanın ferekmeyebilecz^i. karanlık bir adamın da aydınlığın yününü pekala gösterebileceği DM sürülür- Her i k i düşünme biçmunia de hakh nerek^elcri. akla yakın delil leri vmrdtr. A n a konumuz İslimi mücadele ise, yani uğruna bdü zorluklara katlanmanın Rerekıiğî «doftruı insanların türettikleri ve insanların kendi İddi kabulle rine ftöre benimsedikleri doğrular değil de Allah'ın insanları doğru kılmak için insanlar İçin senliği dnğru ve doğrular ise yukarıda andığımız davranışlardan ancak bir in i , yanı önce kendini doğrultma yolunu seçmek zorundayız. Çünkü İilâmf mücadele her ne kadar siyasi, sosyal , iktisadi yünleri olan bir davranış biçimi olsa bile te melde ahlâkı bir mücadeledir. Bu mücadelenin ahlâki vasfını kaybederek siyasi, sosyal ve iklisadi başarılarına ere-meyi l - Erdiğimizi sanırsak bu, kendimizi ve başkalarım başından aldatma karan aldığımızı jtüslerır. Dolayısıyla belli ahlâki düsturları nebinde yaşamaktan kaçınan k imsenin bu düslurlan bir başkasmı .-..-:!. kaideler olarak - abes olacak Ur.
120
Hemen U r ayrımı işaret etmek zorundayız. Her müs¬lüman kendini İslâm! mücadeleye adamış b i r i olma durumunda değildir. Yani herhangi bir müslümanm şu veya bu ölçüde tslİrnl davranış biçiminin sağlam röstej gz-lertmlen uzakta kalması bize büyük rahatsızlıklar ver¬meyecektir. Çünkü herkes hatalarının hesabım vereceği yeri ve zamanı kendi düşünmek zorundadır. Sıradan b i r müslüman ularak kalmak ve küfre saplanmıdanh ama bazı noksanları da devam ettirerek yaşamak flütıümüı dünyasında alıştığımız ve xdağan saydıfiımız durum tır dandır.
Ama kimiler i var k i kendilerini sıralan nıüslünum olarak «örme taraflısı değiller. Onlar siyasi, sosyal ve iktisadî etkinl ik irindeyken müslüman oluşlarmt tebarüz ettirme (ay ret indeler. İşte böyle bir insanin kendi hal v r hareketlerinde daha tıtiı ulması. deyim yerinde tnytla-cak o luna, kendine karşı daha acımasız olması beklenir. Günlük hayatım, mesleki bayatını, beklentilerini bviU-nüyle İslâm'a bağlamış v t bu özellikleriyle bilinen in sanların, elden geldiğince belli i s l i m i biçimlerde sadık kalmasını ve üıü it ibariyle de kendini Kur .m ve Sünnet le sürekli olarak yenilemesi beklenir.
Bu noktada aklımıza şu soru takılıyor: Bir insan tek başına nr ölçüde t i t i z , ne kadar sorumlu olursa olsun dünya düzeni karşısında sıradan bir müslümanın gösterebileceği davranışiardan lazlasım gösterebilir miP konusu nlan bir Islanıl mücahede ise, sorumluluk riahibl bir müslüman da kendini bir bütün içinde saymak, bir t b i r l i k * üyesi olarak algılamak isteyecektir. Savaşan insan silâh arkadaşları ile b i r l ik te varolacakttr. Kendinin özellikleri kardeşinin özellikleriyle bîr hüumluk flıri£rrı|i£i lake irde savaşı başarıyla yürütmeleri mümkün olur.
İslâm savaşçısının dünyayı değiştirmeye kendinden lıaşlaması ve KılaVdnn aldıklarını topluma, dünyaya yan
ı rı
sıtması |ciq »ncp bunu İyi sindirebi I meıi aerekir. Ama bu i | de ferdi w tek başına altın- lan kalkılabilecek bir laal i -ye l dtğüdjr r İnsanın kendim aydınlatması, sorumluluk ve t i t i z l ik bakımından daha İyi yer l r r r gelebilmesi için mu^-• Limanlar arası dayanışma, jrUvrn ve karşılıklı sorumluluk duygularının yaşanıyor ulmasi şarttır. Türkiye'nin vr^ ya dünyanın herhangi bir yerindeki nıüslümanlarm - ••• M i l . kalp atışlarına sahip olumları özlenen bir durumdur. Ama bu durumu kuru ı I sloganlarla, hataların görmezlikten j;rJtnmrsîyleH baştın kara bir beraberlik anlayışıyla sağlayamayız.
İJoğnj davrantşa varmak önce dar çevrede, b irbkte mlkaıb-lrye karar vermiş İDuniaruı cemaat sorumluluklarını yerine gettrmeleHyle mümkün. Müslümanca bir dü-şUmne ve davranma biçiminin müşahhas., hayatiyete kavuşmuş birimleri olmaksızın sudan bağlantılarla yola n -kılamaz. rrürkiye'de ve dünyanın herhangi bir yerinde I-lÜmi düşünme ve davranma biçiminin hayat veren çekirdekleri oluştuğu zaman rahallıkla dünya ölçüsünde bir İslam cemaatinden bahsedebiliriz.
Hentck k i mücahedeye Ünrzt kendimi iden başlamak denilince, müalürnanlarin herkesten bağımsız, bir yaşama düzenine tabi olmaksızın ve tamamiyle kendine has tutum bir içinde kendini düzeltme faaliyetine girişmesini anlamamak gerekir. Tersine kendinden başlamak, i lk fırsatla cn yakınımızdakiyle bir dayanışma ve sorumluluk
zinciri oluşturmak den I Uyanışına ve sorumluluk ün pluna almdığL taktirde küfre karşı kardeşinin gücüyle <le teçhiz olma imkanı müslümamn olacaktır. Ünce kend i m i düzelteyim diyerek yakın çevresinden kopuk vc sadece kendi denetimindeki çabalarla yorulmak korkulur k i müslümanı küfür düzeninin eksantrik bir parçası durumuna gelirir.
I H
H A N G İ H E L V A Y I Y A P M A L I ?
Türkiye'de yaşayan müslumanların azımsanamıyacak bir Ulg i bir ikimine sahip oldukları, Türkiye'de yaşayan ins in in ve genel olarak Türk toplumunun değerlendiril^ meşinde kendi dışlarında yer alan düşün» odaklanna oranla daha tularJı bir yaklaşıma sahip oldukları, var-d i k t a n zihinsel sonuçlan verimli kılımı, ele kemiğe bu riindürme bakımından Halıcı okumuşların hepim mahrum oldukları toplum içinde meşru zemin buiına imkânım ellerinde bulundurdukları kısa süren bir «nzlem neticesinde hemen lar keti İlebilir. Buna rağmen IsLılmiyet3! bayatlarında odak kılmış kişilerin ülkemizde Batıcı okumuşlara püre daha az e tk in , toplumun aldığı şekle daha az- müdahale edebilen ve düşük verimde oluşları gözden uzak tutulamaz. Müslümanlar potansiyel güçlerini neden aktüel hale donüşiurcrniyorlır? İslimi düşünme tarzı neden kuvveden lüle çıkaffltynr> Yağ. şeker, un olduğu halde neden helva yapılamıyor?
Bu soruların Cevabım tek tek insanların tavırlarında, siyasi olaylımı seyrinde, sosyal labirentlerinde aramak mümkün. Ne var k i bulunabilecek cevapla r tatmin edici olmaktan uzak kalacaktır. Sanıyorum helva yapılamayışının cevabı nüktenin l(bıd* saklı. Yağ. un ve şeker bakkal dükkanında helva yapılmak üzere bulunmuyorlar. (İeçiijtimiz son on yıl Türkiye'de mu-Jn
manialın tap]um olaylarına ve yürülülmetle bulunan kendi kendini sömürgeleştirme faaliyetlerine yalnızca küskün b i r IJv ır takınmakla bundan böyle yetinmeyecek le-riıü, sorumsuz değişi irmelere bir önceki değişikliği uzatmak sureciyle lepki göstermekle kalmayıp son üç yüz yılı anlamlı bir değerlendirmeye labl tutup Türkiye'ye İslimi esasları güzününe alnn bir yon kazandırmayı değerli bir çabu saydıklarını gûstcnli. Vıkin geçmiş b ı » yağ. un. şeker bulunduğuna güre belva yıpıLabiLeceğini KÖsıerdiği kadar, yandması gerekliğini de gösterdi. Ancak boradl önümüze yaşanmış bunca deneyin menfi ve müsbel yanlarını ayıklama gibi bir görevin çıktığını gürdük.
Günümüz Türkiye'sinde İslimi yüuclişin haklılığı ve gerginliliği bir gölgeyle kararıyor: B i r kesim müşlüman Türkiye'nin vardığı yerin bundan sonra ulaşılacak nokta •v i . esas alınmasmı yerinde buluyor. Yani 1950 yılından bu yana Türkiye'de yaşayan müslumanların kendi inançlarını savunabilme, toplum bayatına katılabilme haklarını genişleterek ve yaygınlaşma M ! . İslenilen sonucun < I de edİlebıLcccğini Heri sürüyorlar. Bunlar için Türkiye'de ateist dirljaıılann nüfuzu kırılır, basın ve yayın hayatında* ülke yönetiminde Batı takliçisi unsurlar güçlerini kaybederlerse en uygun çölüme ulaşılmış olur.
Diğer bir ke t im müslüman için ise Türkiye'nin l u -lacağı İslimi yön için esas alınması gereken husus, b iz im İslimiyef ı doğru bir biçimde ve yeniden anlayışımızdır. Türkiye'nin yaşadtğı deneyleri güzden geçirmeli, toplumun kazanç ve kayıplarını lslamf esaslar dahilinde yeniden değerlendirmeli, toplum hayatı ile Tslami yaşayış arasında bir doğru orantı kurulahlimelidir. Yani müslü-manlarm yüksek idari ve sosyal görevler yüklenmelerin in önemi ancak bu görevlerin İslimi işleklere uygun ic-
rasıyU anlajılılıilir. Bunlar için uygun çözüm ancak müs-lümanlariD kendi iktisadi çerçevelerini İslimi kaynaklara en yakın tarzda belirlemeleri ve yapıp et l ik ler ini İslâm sınırlan içinde gerçekleştirmeleriyle bulunabil ir.
AUrynrik lladeye başvuracak o lursak: B i r kesim müslüman içip elde nasıl un, nasıl Şiker, nasıl yağ v a r H onlarla bir belva yapılabiiir. Bu görüşte olanlar eldeki çeker, un ve yağın kanlacak helva için mevcut olduğuna utanırlar, bu yüzden de malzemenin elverişli olduğundan şüpheye düşmezler. Ama bu görüşü benimsemeyen mü*-lürnanlara göre tgvrçeklenp helva yenilmek isteniyorsa önce bu eldeki un denmeli , yağın asidi alınmalı ve şeker anlalmalıdır Aksi halde ortaya belki helvaya benzer bir şey çıkarH ama onu canı helva çekenler yiyemez. f )zrt lr ! Türkiye'de IslJlmı düşünme larzLnm kuvveden fiile rık;ı-maytşının sebebi nereye varılmak Ellendiğinin »rahatlen mahrum oluşudur.
111
B A T I D A N K O P M A K
Batı dediğimiz zaman belirlenmek i h in im bir medeniyet, bir İnançlar manzumesi ve hem o medeniyetin hem de o inançların köklerini içine a lan değerler bülünüdür. Yani Batı demekle hiçbir zaman bir coğrafi mekanı di le getirmiş olmayız. Gerçi hiç kuşku yok kî bu medeniyet in bağlı olduğu, doğup geliştiği bir tnprak parçası, bir k i l i t t i r çevresi var. Esasen yumurtaları (izerindr BAT| h
tam belirlemek gerekirse, Pirenelerin doğusu, A İplerin k u zeyi, Ren N'ehrimn batısı arasında kalan b idede ku luçkaya yatmıştır. Batı medeniyetinin biçim aldığı ana merkez burasıdır ve gerçek Batılı i k i şehrin : Londra'nın ve FıriVin robunu taşır. Tapuya, Güney İtalya. Prusya dahil buılin Doğu Avrupa lıpkı Asya'nın. Afrika'nın ve Amrr ika lann, Avusturalya'nın birçok bölgelerinin olduğu: g ib i Bat ti ı İaşe irilmiş, hatta Avrupai ılaştın İmiş İHÎlge-lerdlr .
Bu yüzden bütün bu bölgeler gerrk yaşanın şartları, gereku düşünme biçimleri bakımındntı Batımn ana damarından uzakta kalan unsurlarla bir varlık kazanıbil-mişlerdir. Günümüzde A B D iktisadî ve askeri güç bakımından Batının himısi ve Batı düşmanlarının bay hedefi İte de, Batılı değerlerin gerçek temsilcisi h a i l Avrupa'dır. N i t ek im Türkiye'nin Batılılaşmasına hassasiyet giVleren Amerika değtlr Avrupa olmaktadır. Kuzey Ame-
126
r i k a tıpkı dünyanın birçok bölgesi ve bu arada Rusya g ibi , oluşumunu Avrupa'da tamamlamış, bir medeniyetin yayılma ve yaşama alanlarından bir idir . Bu söylediklerimizi gonnUne alarak Batı dediğimiz zaman coğrafi bir İstikameti, bîr yöreyi değil, bir anlayış [arzını, bir z ihniye Iİ ve bir değerler silsilesini kasleltiğitnizL herkes la-rafındın bunun böyle anlaşılmasının gerekli olduğunu ifade etmeliyiz, öyle k i Balının bz malı g ib i görünen bazt kavramların, bası ürünlerin Avrupa dışında sahiplen i ld i ğini görmemiz mümkün. Sözgelimi Hrist iyanbk Hacının ne dünkü ne de bugünkü hayalına tam olarak imîlıak
• • -- Avrupa'da tahri f edilmiş haliyle bile olsa İncil'e sadakal gösterilmemiştir. D in (Yahudi l ik ve llrîsliyan-lık) Avrupa'da içinde yaşanılan düzenin bir mazereti ve güçlünün silâhı olarak anlam taşımıştır 1lu açıdan dnğu Hrist iy an lığının gündeme getirilmesi İlginç sonuçlar ver-mrklnİLf Her ne kadar katoltsizzn ve prcteatanlık bugünkü Batı nm oluşmasında çok önemli roller oynamışlzrsa da bu rolü bizim inancımız içindeki ehl-i k i tap anlayışıyla değil, din adamlarıyla Laiklerin etkileşimi sureliyle oynamışlardır. L>suıanlıların Avrupa'yı ehM k i lab muamele» değil de k i f i r muamelesi yapmaları basit bir savaş manre t i sayılmamalı, bu aynı zamanda l l i l i durumun yerinde kavranmasının bel irt isiydi. N i tek im Tlris-liyanlığtn üıüne yönetmiş nice mezhep fırsal bulur bulmaz müslümanlar arasına katılmakta gecikmemiştir.
Batı medeniyetinin çoğu kez maddeci bir medeniyet • • M L I Ü U amiyane bir şekilde dile getiri l ir. Bi l inmel i kl hü-lün medeniyetler, tari f ler i gereği maddecidir. Batı ile ma-leryalizmi b i r l ik te düşünmek ve boylere materyalizme karşı olmanın Balı 'yı karsı olmaya yöneldiğini düşün-mrk kimilerine kolay gelebilir. Bu gidişle materyalizme karşıt bir kavram olan îdealizzne bağlanmanın da doğulu ıılmaya yüneldi^ini i leri sürmek mümkün olabilir. Oy-
UF
sa durum hiç dr bu kolaycılığa y - ı - - •• gibi değil. Z i r a idealizm Ban y i diğer medeniyetlerden ayıran en ünenılE vasıltır. Yani düşünen üznenin geçerliliğinin kabulü ile Batı temellerini alabilmiştir vc materyalizmin her ne kadar idealizme » t bir göniş be de ancak idealizmin mevcudiyetiyle ahlarn Sahibi olan bir kavtayzş b i çimidir. İdealizm ve materyalizm birbir ler ini ancak yek diğeriyle açıklayabildikleri, karşıt kavramları kullanma^ dan hiçbir zaman krnd i l r r in i anlatamadıkları ve bu yüzden de birbir ler inin mütemmim cüzü kalan düşüncelerdir. Daha doğrusu ayan düşüncenin t Batıyı Hatı yapan dit-Aüuç*nin) i k i farklı yUvUdttr.
l a l inVm insanlar İçin getirdiği düşünme yöntemi bu i k i yünlü düşünce tarzının tümüyle dışında olduğu içind i r k i yt:iişrru: v< eğitme bakımından Hatibi alınış müslü-manlnr (müslümanların yaşadıkları ülkelerde Batıcılık bir şartlandırma olarak hüküm sürmektedir- bir düğünüme yolu olarak değil} inançları üzerinde cüldîyetle durdukları zaman kendilerini Batıdan kopmuş ve Batı'y* ters dn . ı ı . - . , halde buluyorbır. Kendilerini çevreleyen şartlar ne o lur » olsun i t ikad l meselesini önüne ciddiyetle koymuş bulunan her müslüman Avrupa'nın veya Amerikanın veya Rusya'nın ortasında bir farklılık alarak be-l i rw* r i yoc ; yeni bir k iml ik w kişilik ortaya çıkıyor.
126
İŞE K O Ş U L A N M Ü S L Ü M A N L I K
Türkiye'de veya dünyanın herhangi lür yerinde ha y a l i y n sahihi, geleceği ulan ve insanların meselelerine doğrudan müdahale etme durumunda bir müslümanlık varsa h bu içinde bulunduğumuz şartları ve yaşadığımız olnylnn kendine mahpus kıstaslarla değerlendiren hır müa-lümanlıktır. Kendine mahsus kıstaslardan mahrum, olan biteni belEi esaslar dahilinde değerlendirmeyen müslüman lık varlığı ile yokluğu arasında önemli bir fark olmayan, .geleceğini kaybetmiş ve insanların günübirlik meselelerine alet olmuş kültürel bir vakıadır. Bizler müslümanlı^ı bir kültürel vakıa olarak değil r bize insanlığımızı lemiıı eden eğer uzaklaşırsak mahvımıza sebep olacak bir i l i -
• 1 inanç ve davranış yolu olarak görüyoruz.
Günümüz Türkiye'sinde müslümanlık resmi otoriten in kota gözle baktığı ve etkisini azaltmaya çalıştığı bir müslümanlık değil. Tam tersine bir çok yetk i l i ağız l i r -sal buldukça laikliğin dinsizlik demek olmadığınıp eğilimde d in bilgi lerinin yer alması gerektiğini vurgulamak -lan geri durmuyor. BÜlUn hu olan biteni TÜrkiye1de İV Um lehine bir hava estiği şeklînde mi yorumla malı? D i ne değer veren kimselerin makam itibariyle daha i y i konumlara sahip olmalarının nisbı bir kolaylık laşıdıga düşünülürse müslümnnlar olarak içinde bulunduğumuz duruma sevinmeli mi? Bu sorulara bir çok kimse fiilen bir
t M
cevap vtrmiş bulunmaktadır. Yani günümü* Türkiye* sinde işleri tıkırında gidip de kendini müslüm&n kabul eden herkes bu ülkede islâm lehine bir bava estiğini ve gidiş istikametinin nıilslüminlar için hayırhah olduğunu kabul eder. İşte bu noktada soracağımız yem sorular bel ir iyor : Acaba Türkiye'de dine tanınan soz hakkı İslam'ı kendi kaynaklan İtibariyle yeniden canlandıracak, Türkiye'ye İşlJim! bir gelecek temin edecek ve bu topraklarda yaşayan insanlara salih bir hayat imkânı akabilecek mi? Yoksa şimdiyi: kadar yürürlükte bulunan, sisle-min daha kolay işlemesine vesile mi olacak?
Hatırda tutmak gerekir k i günümüz Türkiye'sinde müslümaolağın bir eleştiri yolu olmasına * i y i güzle? bakılmıyor. Hiç kimsenin başımıza gelen bunca felâketin sebebterini araştırmasın* geniş imkan tanınmıyor. Tersine müslümanların modernleşme sürecine katkıda bulunmasıdır bütün beklenen. Sonuç olarak yükümlülükler ba-kınımdan müslümanlar yeni mecburiyetlerle yüzyüze gcl-mekte d ama haklar bakımından itikadlarınm gereğini yerine getirmeleri günden güne sınırlandırılmaktadır. Buna *Lşe koşulan mÜSİümanlıks demek bana uygun gurünü-yor\ Turizmin, çevre kurun masının, enflasyonun, siyasi huzursuzluğun tahripkâr etkilerinden sakınmak için nıüs-lümanlara. bazı mükellefiyetler yükleniyor. Müslümanlar misafirperver olmalı, müslümanlar =_-_--i temiz tutmalı, müslümanlar kanaatkar olmalı, müslümanlar çok çalışmalı, müslümanlar mahiyeti ne olursa olüun yasalara $ay-gdı olmalı. Bütün bunlara karşılık yavuz hırsız ev sahib in i bastırınca müslümanların herhangi bir hakkı soz ko¬nusu olmamalı. İşe koşutan müslümanhğın mantığı budur. Müslüman diye bilinen kimse ahlâkın korunması konusunda görüşler i leri sürmeyecek. Lüks tüketimin tend i aleyhine işlediğinden bahis açmayacak. Zalimlerle _ıuç ortaklığı yapmayı reddetme hakkım ağzına almayacak. Boy-
1 )0
lece müslümanlar birilerinden caferin* alacak. Yalntzca aferin mi? Bahşiş de alacak. Öyle bir bahşiş k i haysiyetli taleplerde bulunduğu taktirde derhal kesilir.
Herjey böyle karanlık İçinde kalmış görünüyor Türkiye'de. Yine de zalimlerin kotu gözle baktıkları müslümanlar bulunduğu söylenebilir. Bunlar kolay farkedilmi-yorsa sebebi bu müslümanlar m sistemi döndüren çarkları yağlamaktan imtina ett ik ler i için kendilerini bahşişlere bağlamadıkları için, kimseden aferin beklemedikleri için durumlarının dünya ölçülerine güre parlak olmadığındandır. Ama yaşa yan Lir onlardır, geleceği olanlar on-larchr ve ancak onların müdahalesi İslâm uğruna hayırlı bir olaym başlangıcı olabilecektir.
131
H A F I Z A S I Z M Ü S L Ü M A N L I K
Yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada müslüman¬ların hafıza kaybma uğramış olarak yaşaması, başlarına gelmiş bazı olaylan unutmuşh germisini inkâr etmiş bir halde hayatlarını devam Ettirmesi isteniyor. 14. VE 20. yüzyılda müslüınantarın -"n-l Avrupalı hasımları tarafından gerekse Avrupalıların yerli müttefikleri taralından hangi muamelelere man;/ btrakıkbkları, hangi k a t -İlamlara uğradıkları» nelerinin kendilerinden zorla koparılıp alındığı sıralanmak istense' ciltler dolusu bir metinle karşılaşırdık. Kolnnyalizmin vc emperyalizmin yükselme dönemlerinde müslümanlarm yaşadıkları toprakları; işgal eden kuvvetlerin başında Fransa, İngiltere ve Rusya geliyordu. Bu kuvvetlerin aynı zamanda her i k i dünya savaşının da polipleri oluşu düşündürücüdür. 1 1
tere ve Fransa'nın müslüman topraklarındaki resmi hükümranlıktan mn öOVh yıllara kaçlar devanı ettiğih Rusya'nın ise bu hükümran]Lğını aralıksız devam cltirdiği i,iıı bir yönünü ortaya çıkarıyor a n t a t . l ^ tn diğer yünü resmî hükümranlığını modemizm perdestyle örtülerek, sahte bağımsızlıklar aracılığıyla sürdürül üşüdü r. Tarih M kadar tahr l l edilirse edilsin, Batt hükümranlığı konusundaki gerçekler gizlenemiyteek kadar çıplak kalan ger¬çeklerdir.
131
Günümüzde bu gerçeklerin hatırlanamıyacak derecede geri plâna İtiliri, genç kuşakların bu gerçekleri sanki ant ik çağın olayları im i } g ib i öğrenmelerinin bir tek amacı vardır : Yürürlükte olan hükümranlık faaliyeti yakın geçmişin devamından 1 U - - . . L bîr şey de l i ld i r . Yani insanlar daha dün denilecek bir kısa /aman içinde sarahaten y ı-pılmış olanları hatırlayacak olurlarsa, bugün de ay m şeylerin güzlerden gizlenmeye çalışılarak yapı M ip M U fehme-debütrler. Sade insanlar, günden güne paçası sıkışan, kend i l ine üorla kabul ett ir i len mecburiyetler tarafından bir yerden bir yere i t i l i rken, yine kendisine aorla kabul ett i r i len bflşka mecburiyetler tarafından bir yere çetifen insanlar «neden bu durumdayım* sorusunu sormamalıdır. Eğer soracak olursa ona bu sorunun cevabı olabilecek ideolojik «vaplar hazırlanmıştır. lîîrcr ideoloji haline dönüştürülmüş ikt isat bilgisiyle, siyaset donanımıyla, tar ih yorumuyla birçok-cevap hazırdır. Hükümran olanların ekmeğine yağ süren de herkesin tarklı farkla cevapları aklına uygun bulmasıdır. Böylece inoden bu haldeyim* veya *neden bit haideyizs sorusunu soranlar arasındaki zıtlaşma ve hatta birbir ini yok etmeye kadar varan çn> dsma F hükümranbgLnı k u r m u j ve halen hükümranlığından bol bol istifade edenlerin tacına, tahtına hizmet anlamını taşıyacaktır.
Bizim hafızasız müslümanlığımız içinde önemli bir olay daha v a r : Batı hükümranlığının müslüman toprak-Inrında yerleşmeye başladığı günlerden bu yana gerek yo-H t l d olarak h gerek» yönetilen kimseler olarak bütün Miüslümanlar başlarına gelen vakıaları anlamlandı ra manı rşl ardır. Yöneticiler belli tavsiyeler veya eğitimlerinin tabii sonucu olan özlemler doğrultusunda gerçekleştirdik -İrri değişikliklerin Baldı güçleri memnun etmediğini şa-l irarak farkettıler. Müslümanların yaşadığı topraklarda hılimiyclin temsilcileri istenileni yaptıkları zaman bile
13*
bu işlerin yapılmasını kendilerine empoze edenlerden takdir görmediler. B u tuhaf bir durumdu, öte yarıdan yöneti len yıgınlarca insan hayatlarına getirilen değişiklikleri kabul et t ik ler i zaman dahi bundan ne kendileri adına, ne de bu değişiklikleri kendilerine getirenlerin gözünde bir değer sahibi olamadılar.
Bütün bu tuhaftık hakimiyet ini tesis çtmiş bulunan Batı u in insanoğlunun yeryüzünde bulunuşuna dair gerçek bir yorum getiremeyişidir. Batı medeniyeti bir kap¬ris, kıskançlık rekabet medeniyetidir. Dolayısıyla olgunlaşmayı değil, bitirilmemiş bîr proje olarak kalmayı kendi mevcudiyetinin bir garantisi saymıştır. Dünyada bulunuşumuzun köklü, aslî, anlamdır bir yorumuna sahip olan müs1ümanltkh bu sebeple Batı medeniyetine yönelen ciddi seçenekler arasında en az müsamahaya maslıar ola-T U gibi görünüyor.
Z A T E N Ö Y L E Y A P M I Ş T İ K
Bugünün Türkiye'sinde müslümanlık konuşulurken tartışmaya katılan bütün tarafların f ik ir birliği İçinde i ler i aürdüklert husus şu : İslamiyet yüzyıllar boyunca siyasi, ekonomik hatta ekolojik zaruretler sebebiyle yoğ-rularak aldığı şekil ile değil, aslf kaynaklarının gösterdiği doğru şekliyle yaşatıhnab vt> canlandırılmalıdır. Ardasından şunu eklemekte gecikmiyorlar: İslam inanç ve ibadet yönüyle iade bir dindir, onu tar ih i müdahalenin karmadık meselelerinden arıtmalı ve aslma irca etmelidir , islam'ı hurafelerin lasal tutundan kurtarmalıdır. Doğru söze ne denir?
Bütün bu yaklaşımlar doğru olduğu kadar özlenen, müslüman olarak her aklı babında kimsenin uğruna birçok sıkıntıyı göze alabileceği temiz, hedefler. Bu suzler doğrudur doğru olmasına, ama bunlar gerçek sözler mi dir acaba? Bunu anlayabilmek için bu kabi l süzeri edenlerin niyetlerinin bilinmesi zaruri. İslâm'ı aslına irca edel im diyenlerin samimi niyetleri acaba ahiret yurdunun dünya hayatından daha değerli olduğuna inanmaya mı Lİüııük. yoksa hu kimseler dünya hayalında varmayı düşündükleri hedeflerin {bu hedefler şahsi olabildiği kadar lı l in ini de olabil ir ) yolunu mu yapıyorlar?
Vi müthiş hafızasız müslüman tığımız içinde hatırlat^ makta faydalı olduğuna inanıyorum k i üçyüa yıl süren
155
ıslahat[arımız. ! .LiıhşmaınLz. > »deı • U ;ı • • dünyevİ-I. M - I boyunca işitilen hep aynı nakarat icEi. İslâm yeniden anlaşılmalıdır. İslim doğru bîr jckikle bir daha anlaşılma! alır, İslam aslına uygun olarak yaşanmalıdır. Btı süzler çok edilmiştir. Çünkü müsl umanların yaşadık -U n Toplumlarda hiç bir mürekkep yaEunıı kîfi. hiç bir otorite arık açık müslümanliğin aleyhinde bulunmak CÜ-rc l in i Eusltrememiı, müslüman olniaklan vazgeçmeliyiz diyememiglir. Buna gücü yelmpymce elindeki en ([üçtü tez İslâm'ın yeniden anlatılmazı olabilmiştir. Böyle davranma mecburiyeti içinde kalığı iki sebeplen: Birincisi
I ı sadık olan çok sayıda sadr injuın hnyatlartndnki küt üye gidisin itikadlarına olan sadakatten =! • • I I L I - - I
ram tersine i l lkad i esaslar sarsıldıkla lelakeEİenn pejpe Y kendilerini larümar ettiğini yürüyorlardı. Onlara hiç kinue bu İni m; Lan terkedın çünkü İşte babınıza buyle be Ular [et ir iyor diyemezdi. İkinci sebep de müslümanhn zulme uğratan modern medeniye! greko-lfllin olduğu kadar judeA-kreiyen kaynaklıydı. Modernleşmek isteyen insanlar «tslflm'ın aslına dönelim» demedikleri takdirde, onların ağzına yakışabilecek yegane • iı «Kendimizi ortadan kaldıralım. İntihar edelim» demek olacaktı.
Bu mülahazalar karşısında akla 1 • bir soru grlî-yor - Madem Türkiye'nin (bemen bütün müslüman ülkelerin) batını selenler bazı kimselerin jferçek niyetler in i maskelemek için İslam'ın aalına dünü} tezini i leri nürmeleriyle vuku bulmuştur, öyleyse muhlis müslüman¬lar aynı ifadeleri tekrarlamaktan Reri ml durmalıdır? EU bette değil. Hatta önümüze f l • = -• • -- • ı na dünü) RÜrü -İrriylf çıkıp da coodernizmi guddeme nelirenFer bulunduğu zaman Onlara ifadeleriyle gayelerinin birbiriyle ne ölçüde nilaşiığını göstermek muhlis müslümanların eörtvi.
İşte tablo bulun açıklığıyla RQJ erimizin öcünde: Türkiye veya halkı müslüman nlan diğer ülkeler cem-
l . î û
hat l i bir yara manzarasındadır. B i r yanda hü'ün y o k i u l ülkcierte paylattığımız iktisadi çıkmazlar var Aıya, Afr ika vc I Amerika ülkeleriyle müştereken yaşıyoruz üretim - lüketim - finona cinnetini. Ama müslüman olma yan her ülke bu cinneti yalnızca cisniani boyutlarda y i ' p y V - Çünkü onların ber b i n kendi yapısını kolaylıkla Batı medeniyetinin ihmal edilmiş b i r yürrai olarak ılrj^ layabil ir. Meselelerini dünya pastasından kendi payları¬na düşen kumtn büyütülmesi noktasına İndirgeyebilirler. Ama müılümanlar için mesele «kamı Ink. sırtı pek» olanların yaşadığı bir topluma ulaşmak bir hedel sayılanıÎU. Çünkü bU rnllslümanlar için durum alabildiği mc: değişik Bizler dünyanın i y i doymuş, i y i Rİyİnnıİş, bakımlı ferdlerl olmakla kurtulacağımızı düşünmü} olsaydık &fc kadi varlığımıza bir kenara İter ve İkİyÜzyıl önceden Batr medeniyetine entegre olurduk. Maddi kazançları tek be¬lir ley k i saymadığımız ve uianevi varlığınuıı ün plana çıkardığımla için Baü dünyası müslümanlarla bütünleşme n in f^tuYtekVrinden endişe duymuştur ve duymaktadır.
Evet İslim in aslına döneceğiz, ama bunu yürflrıflk-l e l i köhne yapayı yamalanarak değil, yeni U r hayat çe-kinfrği oluşturarak başarabileceğiz.
E İ Ç İ M M İ H K A B U K M U V
Dün olduğu gibi, bunun de dünya müslümanlarmın kendi dinlerini i tha l edilmiş şartlar altında devam ettirebilmesi önemli bir mesele. Batı medeniyetinden ithal edilmiş şartların vazgeçilmezliğine inanıp da müslüman olmayı elden kaçırmak İstemeyen herkes ister istemez bir öz-biçim ayırımı yapma yoluna, batta d in in ününün başka, kabuğununı daha başka olduğunu iddia etme noktasına gidiyor.
D ikka t edilirse Türkiye'nin modernizasyonu süreci içinde dine karşı bütün hareketler dinin Özüne dokunul-madığah hatta dinîn özünün korunmak istenildiği iddia-SLyla gerçekleştirilmiştir. Bunu yapabilmek için de kesin çizgilerle ayrdmtş bir üz ve hiçim vakıasıyla karçı kar-p y a olduğumun zehabı uyandınlmak istenmiştir. Ha lbuk i İslâm'da özle biçimi birbirinden ayırmak muhaldir. Eğer bunu başarabilirseniz İslâm'a verebileceğiniz en büyük Zararı verme imkânım da ele geçirmiş olursunuz.
Müslüman olarak Öğrenmemiş gereken şeylerin başında her biçimin b i r özü ele geçirmek üzere sahip olunan bir atılım olduğu ve her özün kendi b i l im in i bulmaksızın öz olma vasfını kazanamıyacağı Belir İslam'da özün ayn biçimin ayrı olduğunu söylemeye gayret edenler her şeyden önce başka bir alanda üzü ve biçimi bîri n
birinden koparıyorlar: Sanıyorlar U d in insan hayalının sadece bir parçasıdır. Böyle düşündükleri için dinler i genel yapı içinde kısmî bir bölgeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bu anlayışa göre öz insan hayatıdır vc bu hayatın sürdürülmesi için uygun bulunan biçimlerden b i r i de d in dir . Ha lbuk i din insan hayatının bir bütün olduğu zamanlarda ancak, d in olma vasfına sahip olabil inektedir. Aksi halde di le getirilmemiş, gözlerden saklanmak İstenen bir •• •• zahiren belirmiş biçimleri yönelir duruma geliyor.
îgle Kur 'an ve Sünnet bizim öz-biçiıu ayrımı yapmamıza imkân tanımayan bir bütünü ifade etmekle hayatımızda belirleyici bir rol oynar. Neler yapmamız gerektiğini, nelerden sakınmamız gerektiğini Kur'an-ı Kerimeden öğrenirken, yapmamın gereken peyleri ti ••: yapacağımızı, bazı peylerden nasıl kaçı nacağı m tzı da sünnet-İ seniyye'den öğreniriz. Bütün bu işlemler arasında aklımız bir kural koyucu olarak değil, kuralı tanıyın bîr unsur olarak görev yapar.
Müslümanların yaladıkları topraklan modernîze etmek isteyenler İslam'ın kabuğunu almak özünden istifade etmek tezini i leri sürdüler. Bunca yıl olanlar oldu Bugün geriye dönüp baktığımızda acaba k im alılan kabuğun özden istıladeye İmkan tanıdığını i leri sürebilir? T a m tersine nerede bu t a b u t t u r diye faydasız sayılmış bir davranış biçimi veya bir yolj yöntem terkedilmişe orada muhtevanın da tahr ib olduğu sarahetün görülmüştür. Çünkü bu sünneiullfthtır. Eger bir nesnenin kabuğunu yok ederdeniz özünü korumasız bırakmış olursunuz, özü olmayan kabuk vardır. Artık yeşermece de kuru bir ağaç, koyundan bağımsız bir post, yüzyıllar boyunca b i çimini koruyan bir mumya bildiğimiz şeyler. Ama kabuğu olmayan üz yoktur. Z ira knbuk üzü muhafaza etmek için vardır, ra hayatiyet sahibiyse kabuk da tize dahildir.
u y
Modern biçimler içine îslâmî bir -üz yerleştirmeye çabalayan her k im ulursa olsun kendini içi boşalmcş bir ağacın esietizmineh postun yumuşaklığına, mumyanın kalıcılığına kaptırmış demektir. Ar[ık o kimseler kî dünya bayatım kavramaktan imtina etmişler ve Allah'a tealim olarak özlerinin gürleşmesini arzulamaz: hale gelmişlerdir.
140
GEI1J Mİ D O N E C E C İ Z ?
YazilarinidA Kur 'an ve SÜnnet'e ha^lı kalmanın ve üstelik bu bağlılığı biç bir mazeretle gölgelememek gerektiğinin savunusunu yapıyorum. Hadisti şrriElrrin îine-tnini küçültmenin bir luikıma I - ' . I T . bir atmusleri gereksiz sayma arzusuyla paralellik taşıdığım söylüyorum. Bütün bu görüşlerin karşısında akla hemen şu gel iyor: Eğer fttrat-c müstakim tizre olmak istiyorsak bütün modern araç ve gereçlerden, günümüzde geçerli olan kazanç yollarından uzak durup, olabildiğince geçmiş devirlerin tal ih mÜHİümanİjrınm hayatLm mı tak l id etmemiz tekl i f ediliyor? Geri mi döneceğiz?
Aklı başında olan hiç kimse geçen zamamn yeniden ele geçirilemeyeceğini b i l i r . Geçmiş devirleri takl id etmek elimizde obta bile bu yapıp ett iklerimiz zihnimizdeki yeni formlar sebebiyle hem bir laldid olmaktan ileri g i demez, hem de geçmiş devirlerin hayat çerçevesi bizim yaşamaya çalıştığımız çerçeveyle uyuşmayacağı için manasına anlamamız mümkün olmayan bir eziyetle karşılaşmamız muhtemel Yani ne olsun > Hem modernizasyonun hdftlarınt ancak müslüman olmakla defedebiliriz diyoruz. Hem de müslüman olmanın ön şartı olarak K u r a n ve. Sünnrt'e bağlı olmayı üne iürüyoruz. Bu bandıkta hem P hkil hem muhteva olarak sadakatin zorunlu olduğunu giyil iyoruz. Bunun yana sıra da K-Ü .in ve Sınmcu dün-
141
yadan bite zerkedilen heva VE he rae bir mazeret olacak tarzda yorumlamanın azgınlıktan başka bîr •• > olmadıkı görüşündeyiz. Bütün bu gerekçeler geriye dönüş i n l i m i mı taşıynr sorusuyla l. ı j - • i la »bayır, geri döneme-yiı* demekteyiz. Bu zıtlıkta hangi manâ saki ld ir*
Bize modern burjuva medeniyelinin aşıladığı en ynz-lagüntı zihni hastalık geleceğimizi itnırlan belli bir model çerçevesinde kendimizin çizebileceğine dair oları inançt ı r Gençİ IS. yüzyıldan bugüne kadar çizilen biç bir model gerçeklik kazanmamıştır. İlkin eğitim bütün dünyada imanın kendi ününe koyduğu hedefleri ele geçirebilecek bulun öğrencileri ikna edecek karlar etkin duruma pürilmi|Ur Bu yüzden müslürnan olaa bile İmanlar kend i geleceklerini algılanabilir sınırlar içinde zihinde canlandırmadan harekete geçemez bale getirilmişlerdir. Ne var k i bu gelecek tıpkı kâfirlerin tasvir etmeye çabaladıkları dünya hayatına ilişkin ve kısa vadede ibaretleri görülebilen bir gelecektir
Zaten ölüm sonrası başımıza gelecekler ciddiyetle bizi ilgilendirmiş olsaydı hali hazımlı yapıp ettiklerimizden kaçını yapmaya devam ederdik acaba? öyleyse i l k planda anlayış çerçevemizi I- /*• YaradaVın müstehak oldütümüz yaşama tarzını vereceğini ve hatta şimdiden vermiş bulunduğunu kavrayacak biçirndr değişt İrmem İz aertk. B i l Deyi r a t l OİuynruzP Günümüzde belki •• r ! - • • HTUlann k r i t i k olanlarından biri bu. Geri dönüp dünme-yeceğimiz bayie b i r »runun yanında fantezi kalıyor. İMz neye razı oluyoruz ve tıe karşılığında?
Yaladığımız hayat, eğer İm bayatın temel direkle r ln l bütün gücümüzle d ik tutmayı çalınmaz İnek pek lam kalabilecek bir hayat değil. Ama biz kemlimize model olarak kafir leri airmşiak bunun Idâh olur tarafı yuk-lu r . Çağımızın belalarından sözellerken, şikâyetle bulu
1*2
nurken i lk önce bu belalara kendi katkımız aklımıza i e f -K hiç lüpfcm yok k i bizi hayatta intan R a h i m i z de b i z i hayırlı bir istikameti görecek gutü bahşedectkür. Ama k im in umurundar Tövb* e d e c i m , tövbe edeceğim ama demi» Almaaya hda çalışan bir Türk i « l * i P bele flnümüi-dekJ laşinge bir katılayım nodan sonra.., Heıjtm yapıp ektiklerimiz acaU bu işçinin ruh durumunu ynütlımyor mur Tatmin yollarınızı acilen öne ılırken, Islflml tavırlarımın tehir etmekte hepimizin durumu düaündürucu değil m i r Öylcytt j e r i dünüp dönmeyeceğimizi sormadan âna günümüzü doğnı yaaayip yaşamadığımız, sormanut
perek derİTti-
143
N E Y E T U T U N U Y O R S U N ?
4 Beni m aklım M diyor akılcı adara, rasyonalist çağ :.ı-. /. < [ { ¿ 1 - 1 i k l i m i doğru kullanırsam kendimi kur* c ı r ı n - , , Ni^kİm aklımın gerektiği gibi kullana m açlığımız İçin bu durumdayız.* Acaba doğru mu söylüyor* Biı müslü : ı -L ı . I . ır Araplar, Türkler, Hint l i l er ve birçok hajr ka lan aklımızı kullanmadığımız, oabell i kararEar verr-mnliğirnlz, ban tedbirleri yerinde alamadığımız için mı bazı nakısaları bünyemizde barındırıyoruz? Müslüman olmayan otorite karlısında süngüsü düjük duruşumuzu* sebebi «gayri a k i l * kalışımızdan =
Geriye doğru baktığımızda müslünunların yükvlen Batı medeniyeti karşılında akılcı bir tu lum içinde olmadıklarını zdylemek oldukça zor. Gerek devlet hayattnın beknaaı İçin alınan irdbir ier p gerekse sosyal hayalın g^ çirdîği transformasyonda miislümanlarm baş endişeli m akılcı tutumu ele geçirmeye ilişkindi ve hana öyle sürü nfiyor k i yerine, o m ı n m ı takarak en rasyonel uygulamalar rtrçeklrşlirilmişij. Tanzimat'ın ve ona paralrl ıslahat hareketlerinin mantığı şudur; Şeriatla idare edllrn devlet, Avrupai kanunlarla idare edilmeye başlarsa tkv-•etin varlığını tehdit eden güçlerin bu tehditlerine nüiUrr-dikler i gerekçe ellerinden alınmış olur. Böylece düvel I munuzamayı muazzam kılan imkin lara ulaşmak ynlu rlrv W açılır. Böyle bir İstidlalin irrasyonel olduğunu kim
144
se iddia edemez. Aksi ist ika mel teki tez de rasyoneldir: Devletin İdari Ve kültürel yapısını değiştirmek bizi tehd i t eden güçler gibi muazzam olmamızın hn sarCt değild i r . Şeriatla İdare edilerek ile terakki edebiliriz. Hat la bu yolu benimsemek bizim i r in terakkinin zaruri şartıdır. Ttirkîyt'de farklı varyasyonlarla ...n. • hu îki tez her dönemde bir optimum bulabilmiş Maddi göstergeler hesaba katılarak değerlendirilecek "Inı-.ı bulunan her fçnzümı rasyonel olduğu oranda ver im sağlayan bir lonuca da varmış. Ama her çözüm k a a bir süre sonra yeni bir rasyonel çözü ene yerini bırakmak ununda k a l ' dığr için dünya ölçülünde mlls-lümımlarin durumu da r Türkiye'de yaşayan müslümanlnrın durumu da hiç iç açıcı Ü f fL
Akılcı tutumla bir bakıma Batı medeniyetinin genel meselelerine ortak olddk. Bu ortaklık bizâ Batı medeniyetinin çıkmazlarına da hissedar kildir Bu çıkmazlara ilâve olarak müılüman oluğumuzu aküm tedbirlerle korumak niy et inden doğan çıkmazlarımız var. Sonuçlar ¡ r l t iyle ne geçmişte akılcı tedbirlerle devleti veya ümmeti I götürmek çabasında bulunanlara ne de günü
müzdeki rasyonaliste hak vrrmek mümkün görünmüyor, vı -I- ı davtandık ve ulaştığımız nokta burası. Acaba akıllı
davranmak elimize ne geçecek ? Ru sorunun cevabı bit i m yöneldiğimiz, bilgiye ne ölçüde Layık olduğumuzda «aklı. Eğer iman bilgicinin kaynağına Liyakatle yakla^a-l n b n ' o bi lg inin verimlerinden de kısa süre içinde isti-Imk edrbil ir. Bumı kavramak kek tek her müslümanın i - - Ilbrleri arMmda. önce müılüman olarak bizler bize ve-IİİRÜ!} o h n bilginin neye İlişkin olduğunu ve neleri kap-aadıfun sarahatle öğrenmek zorundayız. Daha » n r a ve-t l lm i f olanın derinlemQine ve bu bilerinin yapımızda yer luiuı-ıunı mümkün kılacak Ölçüde benimsenmelini
arasında önemli bir fark U f l Bihneuiİııde bilmiş bir mantığın içinde kalınır, ikincisinde i v bağlanılan bilgi¬n in ::• - m-LML.-Lı yere doğru seyredilir Akılcılık dünyaya anlamın akü tarafından verildiğini kabul etmek demeye g t l i r . Dolayısıyla dünyaya boş nazarla bakmak akılcının yapacağı ıjiir. Var olmakla hiçbir anlam ifade elmeyen nesnelerden anlamlı sonuçlara varmak <burıa ne kadar anlım denebilirce) akılcının zorunlu yoludur. Akıllı t u tum ise nesnenin bizatihi anlamıyla mevcul olduğu görüşünden hareketle kendi ha l l i harekelini bulmayı p -nûkllrif.
1<11.
B Ü Y Ü K D O L A P . N A Z Î K D E N G E
Hem iç politikanın hem de bölgemiz ir ibar iy lr dış poLilLkanm artan bir canlılık gösterdiği günümüzde üüm zikrederek bazı hususi durumlardan bahsetmek i y i olurdu . Belki okuyucular]mm bazıları hu larzıla hirşeyler süylenmesini samimiyetle bekliyorlar. Doğrusunu İsteneniz benim de temayülüm var. I mizL, dinimizi , haya lımızı yakından ilgilendiren bu olaylardan bahis, açmaya-Ne var k i neler yazmalı diye düşünmeye taşlar başlamaz görüyorum olan bitenin bir büyük dolabın hareketiyle 1 =-:•-• okluğunu. Dünya siyaseti bir kuvvet gcBUrrisinckn daha derin bir anlam taşımıyor. Yani gücü olan dolabı döndürüyor. Ama acaba güç sahibi o l u iek taraf mı W ? Uolap hep aynı tarafa mı dönüyor? Bunların hepsi .1. k i l sorular.
HEldiğlmİE, bitebildiğimra dplfcbm pek büyük olduğudur. Dolabın böylesine büyük nlnsg güçlünün mutlak otoriteye sahip olamayıaıyla, gücünü ancak nazik dengeler in yardımıyla devam ett ir iyor oluşuyla alakalı. Günümüz dünyasında siyasi gücüh iktisadi imkanları kul lanma mevkiinde olan her k i m olurca olsun gerçek niyeti doğrultusunda SffbeScçe eyleme girişebilmiş oba, açık açık çıkarlarını koruma ve devam ettirme (abası göstere-hilse hiç mesele kalmayacak. O zaman diyeceğiz k i ; « I j -tc bu adam gücü elinde tuttuğu i r in kendi islediği ı t - .
u r
kametle götürüyor eline geçeni*. Ama öyle olmuyor. Güçlü kişi gerçeklen yaptığını ve yapmak J--• -•"•__=--= gizlemek gereğini duyuyor. Onun yerine bir çok İnsanın kabul ede-
• .• . lakın asıl niyet ini örtebilen bahaneler öne sürüyor. Güçlü olan her zaman bahanesini önemli bir hâdise har line getirebilmekle «güçlü» sayılıyor bir bakıma.
Hepimiz, bi l ir iz savaşların bir gerçek, bir de görünüşte sebebi olduğunu. Ders kitapları b i l i bu ayruna yer verdiğine göre kültürümüz Sosyal, siyasi ve ekonomik olaylarda aldatmacanın bir bakıma meşruiyetini tanımış Yani bir büyük dolap içinde doğduğumuzu daha yetişme çağlarımızda bile öğrenerek yasamaya çabalıyoruz. Gücümüzün kandırdığımız: insan sayısınca artacağı eğitimimizden elde ettiğimiz bir değer. Galiplerin mağlupları küle yapabildikleri donem geride kalüığma ^oreh bugün galiplerin mağlupları <lülap beygiri yerine koştuklnnnc söylemimiz mümkün.
Bahis konusu büyük dolap dönerken bu dönüşten İstifade etmek isteyen herkes bftzı nazik dengelerden ya¬rarlanmak zorunda. Günümüzde gerçek savaş bir bakıma nazik denge durumundan lehine en i az lasını elde ede* +>ilme savaşı biçiminde cereyan ediyor. Güç sahibi olan tek laral yok p ama her güç sahibi olma gayreti gösteren nazik dengenin korunmasını jtozelliği v t bu denge içinde meniaat sahibi olabileceğini bildiği için dolap hep ay-
iı tarafa dönüyor.
Eğer b i r i kalkıp da salım ve mazlumu birbirinden ayıralım der L • . b i r i kâfir ve müslümnn ayni keleye '• •• nulıuasın der seh bir kimse tutup da açları ve tokları aynı ölçülerle değerlendirmeyelim der ise o kimsenin nazik dengelerden hiç anlamadığını kolaylıkla i leri sürebiliriz.. Çünkü nazik denge her mazlumun biraz zalim, her zalimin biraz mazlum olması esasına dayandırılmıştır. Na-
I4S ı
z ik dengeden yararlanmak iiteyen ve böyle güç sahibi olmak isteyenler kafirlerde îslâmı temayüller bulmaya ve ıııüslütnanlanla gayrı Eslârnî özellikler araştırmaya hevesl idir ler. Nazik dengeden yararlananlar açlann kabahatli , tokların yardıma muhtaç olduğunu gösterebilecek becerilere sahiptirler. Kısaca söylemek gerekirse düşünceleri ve davranırları uytrmlu olan düriisl gabttlatm nazik denge* lerden hiçbir fayda temin edemeyeceği açıktır* Üstelik dolabı döndürenler hu dürüst şahısların açık sözlülüğünü her zaman kullanmaya hazırdırlar.
Hikayeyi b i l i r s in i z ; Şehirden gelen genç dolap beygir in in boynundaki çanın ne ise yaradığını sorar köylü* ye. Köylü ona eğer beygir durursa çan sesi •=!•••.•.-ben de gelir dürterim beygiri diye cevap vermiş. Bu sözler üzerine şehirli genç: Peki demiş beygir hem yürümez, hem de boynunu sallar îsç? Köylü hiç de iiüjün-mediği hu iht imal üzerine şu cevabı vermiş gence: B i zim buralarda senin g ibi akıllı beygir olmaz.
Ne dersiniz? Eğer insanları bir dolaba bağiadılarsa ve İnsanlar bu dolabın dönmesini istemiyor, hele kendi güçlerini bu yolda harcamak İstemiyorlarsa durdukları yerde kalayı mı sallayacaklar? Akıllı bir beygir olmaktan haşka Çıkış yo lu yok mu?
3 4y
E S K İ B A Ğ L A R A S L İ S A G L A K
Müilüman almanın ağır yükü ve sorumluluğu *öz-konusu olduğu saman î$lâm, vllctit ve irade bakımından zayıf kimilere kolaylık tanımışlar. Onlar çileciliğin sert şartlarından seçmeye zorlanmamıştır^ Niyet teri hâlis ol* duğM süreci davranışlarının iyiye ve hayırhya doğru bîr gelişme göstereceğin! kabul etmiştir. Adtm adundaha çok mümin vasfını elde etmelerine imkan verecek kuralları getirmiştir. t$lâmr Müslüman olma.k dün olduğu gibi bugün de farkb görevler uyarınca farklı seviyelerde anlaşabilen bir keyfiyett ir. Vücutları veya anlayış kapasiteleri i t ibariyle zayıf (ama muhlist kişilerin zihinleri veya davranışları bakımından doğru yolda kalabilmelerini mümkün kılan hükümlerin sağlığı daha i y i olan., zekası daha berrak olan güçlü kişiler için anlamını yeniden değerlendirilmek gerekir. Kişilikleri bakımından güçlü kimiler, sorumluluklar alma. ve daha önemli görevleri yerine getirme mecburiyetiyle karşı karştyadalar. Yani Allah'ın hi?bi içinde her i k i t ip imanın görev ve sorumlulukları farklı İarkİLdlr.
Kendine mücahidlik sıfatı yakıştırmış bulunan bir kimse önce kapasitesi, gücü vs yapabilirliği hakkında sar ih bir fikre sahip olmak zorundadır, b u durum ve keyfiyete sahip insanlardan İslimi mücahedenin beklediği az değildir. İslam'ın ruhuna uygun olarak bu insanlardan
150
fizyonomiye bağlı ırki özelliklerin, ailenin. çevrenînr üzerinde yalanılan lopragınh kazanılmış toplumsal alışkanlıkların yani eski ve asli bağların aşıldığı noktada bir faaliyet beklenir. Bütün mü$lumanların yek vücud of-duğu şartlarda Al lah hizbinin yürütücüleri durumunda bulunanların sorumlulukları da görevleri oranında ağırdır.
islâm cemaati içinde öncülük görevini yüklenme gö züock lifti güitermiş bir kimse Rablıinc dönmLL vakıasın L diğerlerinden daha yoğun ve diğerlerinden daha kapsa' yıcı bir ruh haliyle yaşamış bîr kimse olmalı. K u r a n H Kerîmdin ifadeliyle ^umduklarına tren» : : > ; . Ü . • i ! :ı bunlar. İnsanı insan eden dünyevi şartların üstüne çıkabilme^ kendi insanlıklarını f i z ik i zorlamaların baskısı altında değilP anlayışlarının yani Allah'ın onlara verdiği en büyük ihsanın, hidayetin yüksek i lkeleri dolayısıyla his^ şetme üstünlüğüne sahiptirler. Elbet insanların kul luklarını farketmeleriyle sahib oldukları hidayeti «ilke* gibi diğer insanların ifade imkanları içine hapsolnıuş bir kavramla açıkltga kavuşturmak mümkün değil Yine de emir ve nehiylerin zahir ve bâtın zenginliklerine yaklaşabil-menin nisbeten iiade edilebilir i lkeleri olduğunu kabul etmek zorundayız.
İnsanın şanlara olan mahkûmiyeti fizikî anlamda bir ırka, bir aileye mensup olusunda, toplumsal anlamda çevre v t toprağına ulan bağlılığında ortaya çıkar. Bu bağlar bütün insanlık, için İslâm öncesi bağlardır. Her ne kadar hu bağlarla insanı kavramaya çalınmak derinl ikten mahrum bir insanlık anlayanın mahsulü İse dep
insanların güllülerine uygun olan ve basit heveslerine karşılık verebilen bu bağların koklu bağlar olduğu kolayca görülebilir. Bu bağları İslâm ne reddediyor, ne de inkâr. Ancak bu bağların baglayLcı olabilmeleri için bir başka dolayımın hükümranlığını gerek sart olarak ortaya geti-
r i y o r ; O da hidayeL Aile içi ilişkiler o aile içinde İslam hakimiyet ini devam ettiriyorsa, en ideal ölçülerle düzenlenme şansına- sahiptir. Tersi olduğu zaman, yani insan heva v t hevesleri hİr ail> nirl iç ilişkilerine düzen verdiği durumlarda tercih edilecek olan İslâmİ ilkelerdir. Çevre ja rUan ve bilhassa üzerinde yaşanılan luprağcn kültürü İnsanları ırk ve aile bağlarından daha ağır baftımldıklarn sürükleyebilir. Çünkü İnsanın Lahii şartlarla olan bağlantısı onun karakterine tesir eder, ama insanın şahsiyetini meydana getiren onun başka insanlar gözündeki yeridir . İnsanoğlu için karakterini baskı allına almak şahsiyetini silmekten daha kalaydır. Gize tabiaten verilmiş şeyler insan olarak i l k muhaiazaya gayret etliğimiz unsurlar değildir. Buna mukabi l dünyaya sürdüğümüz soruların cevapları diye bildiğimiz: kültün-] değerlerimizi i lk sırada muhafaza etmeye çabalarız, İnsan elinden çıkma kültür, insanın onsuz yapamayacağı önemdedir. Bu yüzden ak l i dengesini kaybclmemiş herkes insanlarla müşlereken sahip olduğu değerlere sadakatini, ailevi zorlamalara rağmen ve i k l i m şanlarının veya bedeni sınırlamaların ötesinde bir ısrarla devam e t t i r i r
Ha l böyle olunca, kçndine mücahid sıfatım yakışı L -raü bir kimse bütün eski ve asli hağlarm dışında ve üs¬tünde bir noktada kendi İnsanlığına anlam kalması hem zorlu, hem de m u ! - , bir faaliyet alanı olarak kendini ortaya çıkarır.
E R İ Ş İ L M E Y E D E Û E R D Ü Ş Ü N C E L E R
Türkiye'de Batı medeniyetine Unsiyyet peyda etmiş bulunan i l k insanlar o donemin üst tabakasına mensup kimselerdi. Her lırsatta tekrar edildiği gibi balılılaşma dediğimiz vakıa ülkemizde yukardan aşağıya dugnj ya-ydma seyri takıp e t t i . Satıh tutum ve davranırların toplum ölçüsünde yaygınlaşmasının en önemli sebebi bu t u * turn ve davranışları gösteren k i m i l e r i n toplum idinde örneklik etmeye müsait bir pozisyona sahip olmalarıdır.
Geçen y i i za l imi f yıl boyunca yukarıdan aşağıya birçok şey yaşandı. Varılan nokta müesseseleri i t ibariyle bugün Turkiye h nin bütünüyle baldı karakterde bir yapıyı yansıttığıdır. Geçmişin muhasebesi şu veya bu hiçimde yapılabilir, ama geçmişin muhasebesini yapmanın bizleri kurmaya hedef bildiğimiz yeni bir yaşama biçimi bakımından fazlaca İzleyemeyeceğini akakla tntmahyız. Yan i geçmişi yeniden değerlendirmekle bir çok şeyi yeniden ve Juurla kavrayabiliriz, ama ulaştLğLmtz biçimin dışına çıkarak yeni bir bayatı kurmamı* gücümüzün ötesindedir. Bize bugün yaran dokunacak olan çaba şimdiki durumumuzun anlaşılması n bu durumu azami derecede iyiye götürecek gerekli usullerin benimsenmesidir. Öyleyse hal i hazırdaki durumumuzun gerçekçi ve dürüst bir tah l i l i vazgeçilmez önemdedir.
1S3
Müslüman olarak üzerimize düşenin kendi kabusumuza çekilip ^ayıklamak olmadığı bugün çoğunluk taralından dahi benim^ençbilen bir düşünce. Artık bûyle düşünmeyenlerin önce kendini aldatarak rahatlama, arkasından ba^kalannı aldatarak çıkar sağlama mekanizmasına bağlandıkları görülür oldu. Türkçe konuşuyor ve Türkçe yasıyoruz, hu gerçeği hayalırnızdan çıkarmamız mümkün olamıyacağma göre yaşadığıımz alanda Türkçe konuşan ve Türkçe okuyan herkesi hesaba katmak ve onlara f i i l i veya potansiyel muhatap gözüyle bakmak zorundayız. Kendimizi bu meydanda hissetmek mecburiye-tîndeyiz* Bu meydanı daraltmak, daralmış gibi göstermek aldanma ve aldatmaktan başka ne olabil ir? Müslüman oluşumumun meselelerini bizimle aynı d i l i konuşan bütün insanların meselesi haline getirmeye çaba fjöslermek zorundayız. Öyle k l müslüman olarak bizlerin yaklaşımını benimsemeyenlerp halta bu yaklaşıma düşman olanların bile bu bizim vazettiğimiz meselelerin alanı dışına çıktıklarında bu ülkedeki düşünce alanmin dışma çıkmış olmalıdırlar.
Eğer İslâm yaşadığımız ülkede üzerinde kata yorulmaya gerek duyulmayan bir düşünme yolu ise bunun bü tün sorumluluğu ben müslünranım diyerek bir kişilik vasi m i dışa vuran kişilerdedir. «Biz inanıyoruzh karşımızdakiler manmıyor* tarzında üade «dilen düşünce siperi ancak yeterince b i lg i l i olmayışın, beceriksizliğin, kolaycılığın mazereti olabil ir. Türkiye'de İnanan-inanmayan ayrımı yoktur, olamaz* B i r ayrem varsa o da müslimler ve müminler ile müşrikler ve münkirler arasındaki ayrımdır. Müslümanlar olarak yaşadığımız ülkede gayri-müslim i i k -r iyatm yananda sığmtt durumunda olmamız kendi nite* İlklerimizi hakkıyla temsil edemediğimizi =--•--.--•.• Bizlerin kendi anlayışını sarahaten ortaya koyabilen, knyama-
1İ-I
dığı zaman hiç ortaya çıkmayan türden kimiler olmamız yakışık ahr.
B i r camiaya mensup olmak hepimiz İçin bir güvenl i k alanı açmalı ve bütün münasebetlerimizi hu mensubiyet in güvenliği ve sorumluluğu doğrultusunda yürütme-liyiz. Bu takdirde Batılılaşma sürecinin başından bu yana kargımıza çıkan üst tabakaların tutum m davranışlarını ozenilmeye değer gören yaklaşımdan • • • •• müsiümana yaraşan tutum ve davranışların temsilcisi bulunan yaklaşıma varabiliriz.
Müslümanlar eritilmeye değer düşüncelerin temsilcileri nlmadıkça üzerlerine düşen görevi yerine getirmiş sayılmazlar. Erişilmeye değer düşüncelerin, eserlerin, ça-lışmaJannr incelemelerin müslümanlardan s id i r okluğu bir Türkiye'de İslâmî gayretin en önemli kısmı basartl-miş sayılır. Toplumların hayalından sık sık görülen odur k i laklıd eden aşağıda taküd edilen yukarıdadır. Müslüman olarak bizlerin seçkin bir düşünce ve sanat enamına kan vermemiz, gelişen unsurların Bilişmelerine yarayacak çabalardan geri durmamamız ve aramızdan çıkacak değerlerin y&r&şlıklan yere varmalarım sağlamayı görev bilmemiz zorunludur flütün bunların yapılabilmesi için düşünce ve sanat ortamında yaşanılan kaosun geride bırakılması, her unsurun kendi sınırım iy i bilmesi ve bir l ikte oluşan üretken ortamdan yararlanmaya gayrel göstermesi ^ereklidir.
Bütün bunların ne ölçüde önemli okluklarını kavramak için lazla zeki olmaya gerek yok. Eksiğimiz yalnızca olgunluk ve sevgidir. Yüzyüze geleceğimiz çetin şartlar olgunlaşmayı hızlandırabilir. Sevgi ' O da herkfcün nasibine düşen kadar bulabileceği unsur galiba.
155
K Ö T Ü KÖTÜLEŞTJRİR
Teknoloj ik medeniyetle yüzyüze çelmeden önce kendi kültürlerinin sınırlan içinde yaşayan eskimolar kur t lan-mı-- eti makimi bir gıda kabul ediyorlardı. Bel l i k i öylesine soğuk bir uriamda e[İn kurtlanmadın E sağlamak mari fet İsteyen bir işli. l t e lk i de bizim bilmediğimiz bir yöntemle eti i i s l ah i etmek sözkonusuydu eskimolar için. Çinlilerin de geleneksel küllilrleri içindeyken uzun yi*
lar toprak altında bekletilerek kokutulmuş yumurta yedikler ini bil iyoruz. Çinliler için kokmuş yumurta, eski-molar için kur t lu et r anlıyoruz k i , «nadir* gıdalar arasındadır. Buna karşılık Türkiye topraklarında yaşayan bizler eti ve yumurtayı *taze* yemek gerekliğini kabul eden bir kültürün insanlarıyız. Er i H yumurtayı bayatlatmanın değil de onları taze tutmanın zor olduğu bir i k l i m kuşağının isterlerine ayarlı bizim kültürümüz. Ru yüzden bayat et ve bayat yumurta bizlerin sağlığım bo-aar. Yaşadığımız ortam et i ve yumurtayı bayatlatarak yemeyi tabii ve bünyemize uygun kılmış olsaydı bu gıdaların •.• -• olanları midemüJ bozarak, bizi hasta edecekt i . ı n M i
İnsan için beslenme nastl içinde yaladığı l i z i k i şartlar ile kendi bünyesinin bu «artlara gösterdiği tepkiye bağlı bir olaysa insanın düşünme tarzı, sanattan aldığı zevk ve yapıp etmelerine verdiği anlam da inanın yetiş-
tíé
me ortamıyla, bu ortama gösterdiği bünyevE tepki ile ilişk i l i d i r . Düşünme biçimleri, zevklerh atkılama seviyeleri de insanların kültürel ortamlarının gerekleri doğrultusunda belirlenir.
Müslümanlar da dahil olmak üzere günümüzün bütün toplumları temelleri Hrİstıyan ortaçağında atılmış ve çeşitli çevrelerden geçerek bugün endüstri üleşi karaktere sahip olmuş bir medeniyetin atmosferinde nefes almaktadır Biz im düşünme biçimimizh zevkimiz ve algL-l.ıiM.L seviyemiz içinde yaşadığımız kültüre ulumlu veya olumsuz tarzda t er ti iğimiz; tepkiden oluşuyor. İyi düşünüyor muyuz? Zevkimiz yüksek seviyede mi i9 Dünyayı doğru algılayıp algılamadığımızın bir ölçüsü var nıı eli-mizder Yediklerimizin bizi zehirleyip zehirlemediğini, midemizi bozup bozmadığım ve nihayet uzun vadede kanser yapıp yapmadığını anlamamız kolay- Ama acaba öğrenme biçİnunıizinh sanatta ve tefekkürde yaptığımız seçmelerin bize hastalık mı yoksa sağlık mı getirdiğini nasıl anlayacağız? Kötü gLda midemizi bozar- Bu bozukluğun verdiği rahatsızlığı duyarak bundan kurtulmanın bir yolunu arayabiliriz. Fakat bözuk olan düşünme biçimimi* ise, bayağı olan zevkirnizseh yetersiz olan algılayış biçimimiz ise buradaki bozukluğu, bayağılığı, yetersizliği farketme imkânımız var mı?
Eğer İçinde bulunduğumuz kültürel ortam sağlığımızı lemtn yolunda bizlerin taze gıdalar almasını gerektiriyor, buna mukabil biz bayat nesnelerle bealeniyooak önoe «ağlığımız bozulacaktır. Bu belki kotu ve düzeltilmesi gereken bir dorumdur. Lâkin bundan daha kötüsü ve düzeltilme iht imal i pek zayıE olanı j u d u r : Eğer aldığımız kytü gıda sunucu ölmemiş&ek ve bu gıdayı almaya devam ediyorsak bünyemiz hu bozuk gıdaya kendini ayarlayacak ve artık bizim İçin kötü gıda «uygun* hale gelecek ve gerekli beslenme biçimimizin maddesi olacaktır.
15?
İıısan kütü beslen mt ye ahşabiliyürsa. kötü düşünmeye haydi haydi alcşrr. Yetersiz beslenmiş insanların bu noksanlıkları gerek bedcnlerindeki özelliklerden gerekse zihinler in in üzerliklerinden anlaşılabilir. Rolü beslenmiş kimseleri İyi beslenmiş insanlarla temasları sayesinde iarkelmemiz mümkün, i k i insan arasında karşılaştırma yapabil iriz. N i t ek im bütün spor karşılaşmaları bu esasa dayalıdır. Ama kbtü düşünen, yetersiz algılayan, zevki bayağı olan kimseleri i y i düşünen, algılan güçlü, yüksek zevk sahibi kimselerden nasıl ayırabilir, bir ini diğeriyle nasıl karşılaştırabiliriz?
Düşüncedeki bozukluk sadece bozuk düşüncenin J>e-nimsenmesim gerektirir. Bayağı zevk yüksek zevki tanımayı imkansız kılar. Dar çaplı algılamalar yeni algılama birimlerine insani kapatır. Kısacası kötü kötülegtirır. Bu lasi l daireden çıkmanın tek yolu eğitimdir. Eğilim han^i Eürden olursa olsun İki unsuru bünyesinde barındırır. Bunlardan birisi devamblıkj diğeri tularbbktır. Eğitim eğer devamlılık arzelmiyorsa, ona eğitim denilmez propaganda denilir. Eğitim kendi konusunda bir tutarlılık arzetmiyorsa bir şartlandırmadan ileri gidemez.
Z A L İ M G İ D E R Z U L M Ü K A L İ R
Modern yönetim biçimlerinin ortak özellimi iktidarın mekanizma esasına güre kurulup işletilmesidir. Hu me* kanizma, siyasi gücün en etk in (efEİent) merkezde toplanması, insan aklının gündelik kavrayış bölgesinin en etk in zihni faaliyet sayılması ve toplumun bütününün yönetime konu edilmesi suretiyle çalışır.
Dünya toplumları modern yönetim biçimini benimsemeden veya böyle bir yönetime mecbur edilmeden ünce Iıer toplum kendi bünyesinin geıeklt kıldığL bir yöne¬time sahipti. Elbette modern biçim Öncesinde de her toplumda bir ikt idar vakıası yaşanıyordu ama bu p kökleri o toplumu bir arada tutan unsurların vasıflarından yansıyan ilkelere bağlı bir ikt idar îdi. Dolayısıyla keyEilik ve kaprislere elverişli bir icra asgari seviyeye indir i lebi lmekleydi. Geleneksel toplumlarda zalim ikl idar bir bakıma keyütiği ve kaprisleri artırdığı ölçüde zalirnleşiyür-du . Böyle bir ortamda zulmün ortadan kalkması bir bakıma zalimin ikt idardan uzaklaşmasıyla mümkün olabil iyordu. Oysa modern toplumlarda zulüm yeni i tad edilmiş mücerret ikt idar kalıplarım muhtevadan mahrum vecibe ve müeyyidelere dayalı oldufiu Lçİn zal imin yerinden ayrılması zulmün de ortadan kalkması anlamına gelmez. Kuralları koyan artık yoktur, ama kurallar geçerliliğini ve insan üzerindeki j u veya bu yündeki etki lerini devam
15*
ett ir ir ler . Eğer nel . l i k i t saat sekizde f e k l e r sulanacak diye Lir madde yer al mı 7 .1 •• yönetmeliği yapanların arlık İş başında bulunmayışları bu görevin yerine get i r i lme l im «lerneyeceklir. hatla eğrr saat sekişle yağmur yağıyı : yönetmelik gereği çiçekler sulanacaktır.
Modern mekanizma merkezileşme gücüne bir kez ubgtıklan sonra bu nokladan geri dönemez. Çünkü bütün alt bir imlerin inleyişi yukardan verilen emirlere, üst makamlar taraliDdan alınan ta rar la ra bağlanmışın. Emirlerden ve kararlardan mahrum bit mekanizma çabucak anarşik bir duruma düşebilir, üstelik emir verme ve karar almada gerekli perspektiflerden nasibim almamış İnsanların verdikleri emirler ve aklıkları kararlar j l i r ek l i olaî.A diğer unsurları menfi yönle etkileyecek, haksız emirler ve yanlış kararlar zincirleme Irirbirlerini izleyen «k t i r . Modern yönetimler merkezi yapıdaki mekanizmalarından vazgeçemedikleri için toplumdaki aksaklıkları yeni yasalar yaparak ve batana] gördükleri yasalan ipta l ederek gidermeye çalıdırlar. Fakat bu tutum da kendi açmazını beraberinde getirir. Eğer alınan yeni kararlar mekanizmanın inleyişine uygun ktlınmışsa, eski halaları daha - L kökLeşlirir, yok eğer mekanizmanın işleyişine müdahale eden karakterde İse etkinliğini gösteremez.
Modem yönelim o toplumda yaşayan insanların gündelik zhllyı- larzlna hi lab ederek lılr ikt idar mekanizması tesis etEİfti için insanların herhanRi hu ahlâkı normu esas alarak davranmalarına değil, mutlak ve çıplak çıkarlarım azamiye ulaştırma çabalarına girmelerine sebep nlur. Çünkü yaşamak basit bir hesaba i n d i r i m mi t t i r . Az vermek, çok almak. Bu tutum da mekanizmayı günden güne güçlü kl iar. İnsanlar eğer mekanizma fişlerse* kârlı çıkacaklarına înandırılraışlardır Çıkarlarını ancak mekanizma^ mn işlemesi halinde koruyabileceklerini düşünürler. Bu da onların kendi hayat mrselelrrîni olduğu kad i r , hüıün
160
camiamn veya mensubu oldukkırı miileün ne olduğu veya ne olacağı meselelerini düşlemekten alıkoyar. İnsanlar yaşadıkları her olayın i r k yönünü iarkedebilecek du rızma düsürii^üilefdİrı S*hip olmak. Sahip olmak dür-
mekanizmanın i y i islemediği İ tr ini ile insanlann zihninde canlı tular. Toplumu meydana geliren unsur lar mekanizmanın daha i y i , yani o unsurun dıha kazançlı çıkacağı landa işletilmesinden y anadırlar. M rk anı una ça-lıima!ıdırh ama benim îçın ç a l ı ş m a l d ü ş ü n c e içinde insanlar işleyen mekanizmadan en büyük yararı sağlıyormuş ftibi görünen unsuru da bünyesinde erilliğini, onu mekanizmanın her an yerine başkasının komılahile : • , bîr vidası hâline getirdiğini larkedemiyeeehtir_
Mekanizmanın i y i İşlediği ve Uabetle çilıtlığı ortanv da iktidar ve muhalefet de gerçek anlamlarını kaybedecektir. Çünkü mekanizma iktidar ve muhalefet dengesini mekanizmanın ranlahl k ı lmas ı için ihda* etmiştir. Bu yönüyle her iktidar b i r anlamda muhaleiel. bel muhalelel bîr bakıma iktidardır. Hatl ı Inplumun aşağı tabakalarında nbnrv yüklenmiş unsurlar da tıpkı üst kademedekıler gibi mekanizmanın bütünü karşısında müşterek fonksl-yonlar yüklenmişlerdir. işte bütün bu mülflhazatar doğ-rultıziunda diyebi leni k i . dünyanın neıtsiftde olursa ol^ »un modem mekanizmayı güçlü kılma yolunda yapılan atılımlar dolayısıyla zalimleımlj bir ikl idar yerinden ayrılmakla beraberinde zulmünü de golürmeyectklır. Modem medeniyet ta l imin silmesi, zulmünün örlakalması esasıyla ayakla durur.
Ih l
H A Y A T T E C R Ü B E S İ
yaşarlığım yıllar, gözlediğim ve içinde bulunduğum olaylar bana şunu öğretti: Toplumun belli bir serbesti idinde olduğu dönemlerde nisbİ olarak bütün insanlar Hr l ı çıkıyor ve lâkin en çok k i r edenler o toplumda büyü s i z c i işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım toplumun sıkı bir ıbsiplin altında tutulduğu zamanlarda herkes, halta soz konusu disipl ini uygulayanlar da zarar ediyor ve lâkin en az zarara uğrayanlar o tnplurnda hayasızca işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım o k i , insanların dünyasında, Ijtşeri münasebetlerin beşere mahsLiü tedbîr ve imkânlarla yürütüldüğü ortamda ken^ din i bilen, kendi imkanlarını meşru bir plat lormda k u l lanmak gayreti gösteren insanlar her zaman dar sınırlı bir gücü kullanma fırsatını ele geçirirken, ayni ortamda hakkından fazlasını almak cür'et ve pervasızlığını goste-renler, kendine ahlâk! kayıtlar koymayı önemsiz sayan insanlar her zaman sınırlan genişleyen bir cücü kullanma fırsatını ele geçlrebiliyorlar.
Bu anlayış toplum hayatının düzene k o y u l m a ^ genel menfaatin o toplumda yaşayan herkesin faydalanabileceği şekilde ayarlanması meselesinde oldukça kötümser, karamsar bir görüntü sunuyor. Bunu kabul ediyorum* İnsanlar kendi zihni işleyişlerinin, arzu ve isteklerinin: doğrultusunda dünyaya düzen vermeye girişirlerse, bunum
ta
sonucu hiç de iç açıcı bir manzara arzelmcyecektir. N i tekim Avrupa mil let lerinin dünyaya kabul et t i rdikler i lelsefe ve bu felsefenin yankılarıyla Tanzimat sonrasında Türkiye'de seçilen yaşama - düşünme yolu usanmaz, (aynı zamanda utanmaz) yanlışların ardarda sıralandığı bir hayatı getirmiştir. Dün olduğu gibi bugün de meselemiz ne yapLp da yanlıkları doğruya irca edebileceğimiz meselesidir.
Türkiye'de yaşayan insanların bir kesimi Tanzimat sonrasında ülkemizin girdiği yolun bizzat kendisinin eleşt i r iye konu edilmesi taraftarı değildir. Onlara - u - . Halı medeniyetinin kendisi için seçtiği yo lu bizim de kendi* m: uygun görmemizde hala yoktur. Varsa hala seçilen •yolu yürürken yaptığımız yanlışlarda, noksanlarda aranmalıdır. Kimine göre Batırtın kendisine seçtiği değerleri tam benimseyememiş olmamız, tökezlememize sebep ol* muştur. Kimine güre I H , topallamamızın, tökezlememizin sebebi Bata'ya gücünü kazandıran bedellere varmada bünyemize uygun değerler ortaya çjkaramamış olmamız veya K a t i l i değerlere karşılık olabilecek yerli değerleri yeterince güçlü kılamayişimizdir. Bu insanlar Batılılar mayı esas kabul et t ik ler i , ama bu yolda karşılaşılan pü* riizle-ri giderme çabasında, oldukları nisbette günümüz anlayışı idinde *solcu*j Batılılaşmada kaçınılmazlık gördükleri ve fakat Batılılaşmanın yerli sentezini aradıkları nisbette «sağa* adını taşırlar.
Türkiye'nin Tanzimat sonrasında girdiği yol sözko-nusu olunca esasa ilişkin bazı it irazlar yönelten ve çağdaş medeniyet vakıasını tartEşılmaz bir veri saymak yolunu t u t m a y a n insanlar ised günümüz1 anlayışının snğcj veya soku adlandırmalanna uygun özellikler göstermiyorlar. Bunlar Türkiye'nin kendilerini Kur'an-ı Ke r im ve Sünnet-i Seniyye ile hağh sayan müslümanlarıdar. Elbette,
Zo3
Türkiye'nin büyük bîr ekseriyeti kemlini İslâm din i içinde görmekte ve saymaktadır. Ancak bu büyük çoğunluk içinde dahi yukarıdaki sağa v t •On adlandırmasına uygun düşebilecek çok sayıda insan vardır. Ancak cayılan Türkiye'de sözünü etliğimiz meselelerle ilgilenenler hesaba katılacak olurea'hüyük meblağlara ulaşamayacak bazı müslümanlar vardır k l h bunlar yalnız Türkiye nin Tanzimat ' la girdiği değişme sürecine değılh aynı zamanda Katı medeniyetinin varlık $arLİarma da ? kâinatın düzeni hakkında modern yaklaşımlara da tabi oldukları, benimsed ik ler i hükümler noktasından bakıyorlar. Bu yönüyle müslümanların dünya hakkındaki kötümser görüşleri, bu kötümserliğe sebep olanlara yöneltilmiş bîr eleştiriden başka bir şey değil. Çünkü • - • bir dünya gö
rüşü içinde iyimser olmak ancak *ağcı veya 4olcu olmakla mümkün.
Müslümanların bakış açısı dikkate alındığında insanların kazanç ve kayıpları farklı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Baâkı dönemleri herkese bir şeyler kaybett i r iyor ama en az kaybedenlerin namussuzlar oluşu ancak dünyevi değerler seviyesinde doğru; serbestiyet herkese kazandırıyor, uma cn çok kazananların namussuzlar olrnast ancak kazanılan şeyin müslumanIarca kazanılmaya dcğtr Sayılmayan şeyler oluşu yüzünden.
Ben —hiç şüphesiz k i pol i t ik derişmeleri ^özününe alarak— sahip olduğum hu hayat tecrübesini önemserken, karşıma Maurlce Maeterl inck' in *iizü çıktı. Okuduklarımdan değil de, yaşadıklarımdan bir sonuç çıkardığım için «Zorbalık çağlarında herkes kaybeder, ama kaybı en az oFanlar namussuzlardır, oysa. serbestlik çağlarımla herkes kazanıp ama kazancını en üst seviyeye çıkarabilenler namussuzlardır^ diye ifade ettiğim düşüncelerimi özgün kabul ediyordum. «Güneşin altında yeni bir şey yok»
164
sözünü doğnjlarcasına karşısına çıkan kelimeler aym değilse bîle çok benzer bir gerçeği dile getirdiği için d ikka t im i çekti. Söyle diyor Maurice Maeterlinck - «Bütün insanların i y i nkluğunu varsayarak kanunlar yaptığınız zaman kötüler zafere ulaşır ve iyi ler ezilir. Kanunları bütün insanların fesatçı olduğunu kabul ederek yaptığınız u m a n kötüler aradan sıyrdır veya on i ar dan istifade yolunu bulurlar. Yalnızca İyiler onlara itaat eder ve acı çekerler.»
Bu sözler herşeyin İnsan eliyle düzene sokulabileceği ve insanların kendi zihni kuruluşlarını cn değerli hazine sayarak hayatı tanzim edebileceklerini kaimi eden çağdaş düşünme biçiminin sonuçlarından yalnız bir ini vurguLı- • i bakamından anlaşılmaya defter. «Toplum düzenini sağlamak, daha i y i bir topluma ulaşmak, günümüzde çekilen acıları, uğranılan lıaksuhklatı gidermenin bir yolu yok mu r: sorusu bu acılan çeken veya bu acılara sebep olan biz insanlar tarafından cevaplandaralamaz. Daha doğnısu bu cevap çoktan verilmiştir. Biz İnsanların meselesi hayrımıza olan hususlarda kendimizin, insanlar olarak hepimizin karar verip veremiyeceği hususunda odaklanıyor.
Bütün iyî n iyet imi* ve bütün kapasitemizle kendimize ve benzerlerimize yarayacak İyiyi icat etmeye kalkıştığımızda bizi ancak başarısızlık ve karamsarlık bek¬liyor. Öyleyse insanlar yüzyüze geldikleri belâlar karşısında tamamen pasif, edilgin ve elL kolu bağh mi kalmalıdır / İnsana iyiye ulaşma hususunda hiç görev düşmüyor mu F Bu soru karşısında söylenecek şey önce bizim icat ve keşf kelimeleri arasındaki farkı öğrenmemiz gerekliğidir. Biz İnsanlar olarak cehaletimize dayanarak, flical» peşinde koşmaktan hoşlanıyoruz. Yani birşiyleri bi lmek ve bu bi lg iyi kendi malımız saymak nefsimizi ok-
165
jfuyor r Kendi indî düşünülerimizi yuzyüze geldiğimiz hikmetten daha ÖDtt çıkarma hevesindeyiz r Bi lg i ler in bize ı verilmiş* olduğu gerçeğine sırtımızı dönmek kolayımıza gidiyor. I j t e btt yüzden gerçeği, zaten mevcut olan hakikat i keşi yolunu daraltıyor» kendimize icat caddeleri açmaya çabalıyoruz.
Ne kadar i y i niyet U olursak olalımp bi lgimizi ne kadar artırırsak artıralım, tecrübemiz bizi ne ölçüde olj-un-İnştırırsa nlgunlagtırsın insanlar olarak bizler kanun yapmaya yeterli değiliz. H i lka t varoluşumuzun kanunu gereğidir. İnsanlar olarak yapabileceğimiz tek şey bizim yaradılışımızı da içine alan büyük bütünün gerçeğe ilişkin, bizim hayrımıza olan bilgi lerini keşfetmektir. Yani bizim için konulmuş kanunun ne olduğunu iğrenmekten ötede insan için yapılabilecek bir çalışma yoktur . Lehimize olan nedir ? Aleyhimize olan nedir? Bu soruları kendi bajinu-
keyfip indi ve hevaklrâne cevaplandıramayız. Cevaplandırmayı deneriz elbet. N i tek im içinde bulunduğumuz çağdaş medeniyet ve geçmişteki Ad, Semut g ibi kavimler in ortaya çıkardıkları medeniyetler beyle tecrübelerin yansımasından başka bir şey değildir.
Çağdaş insan i lk nazarda karşılaştığı kötülükleri kettin zihni dunammıyla iyiye çevirmeye çabaladığı için çıkmaza girdi . Eğer kâinatı bir hayvan g ib i h yani acıdan kaçarak ve hazza yaklaşarak kavrama yoluna girmemiş olsaydı ve kâinatı öğrenilecek şeylerin bir vesilesi saymış olaaydı isler istemez bilgi lerin de varlıkların da kaynağına yönelebilecek ve kanun koymaktansa konulmuş kanunun gereğini yerine getirmek çabasına girecekti. Ama öyle yapmadı. Kanun koydu ve koyduğu kanunun dahi tâbi otduğu kanundan bihaber kaldı. Böylece kendini düşmanlarla kuşatılmış hale soktuğu gibi her türlü düşmanlığın beklenebileceği bir zehirli ortamın mimarı oldu.
166
A N L A M A S I K O L A Y
İki nokta arasındaki en kısa yol , eğer pol i t ika alanında iseniz, bir doğrudan geçmez. Pol i t ika alamndtt bulunduğunuz yerden kalkıp gözünüze kestirdiğiniz yere varmak isliyorsanız, bu i k i nokta arasında doğrudan yürüyüp gidemezsiniz. Daha doğrusu sizi bu düz yürüyüp bırakmazlar. Pol i t ika alanında bulunduğunuz yerle varmak istediğiniz yer arasında öyle bir güzergâh tespit etmeniz gerekir k i hasımlarınız *3zin yürüyüşünüze engel olmaya çabaladıkları sırada hu çabalarıyla sizi hedefinize doğru 5evketsinler F yahut siz bedelinize ilerlerken hasımlarınız başka bir yöne gitmiyorsunuz diye bundan hoşnutluk duysun. Politikanın bu dolambaçlı yürüyüşü i k i türlü politikayı kaçınılmaz kılıyor: B i r i hepimizin pejoratü anlamda kullandığı politikadır. Yani kaypaklık, i k i yüzlülük ve nabza güre şerbet vermeyi gerektiren, insanların zaaflarını ve açıklarını kullanıp özlemlerini körükleyerek yapılan ÇLkar sağlama mesleğidir. İkinci tür po l i t ika her İnsanın k i n d i değerleri doğrultusunda yer-yüz-üııdeki mevcudiyetini kendi benzerleri arasında kabule şayan kılmak için kendi değerleri doğrultusunda gos-lerdiği çabaları kapsar. Politikanın hangi türü İçinde olursanız olun bulunduğunuz nokta ile varmak istediğiniz nokta arasındaki en kısa yolu bir doğru olarak kabul edemezsiniz. Çünkü insanoğlu dünya üzerinde maddi varlığı
167
i t ibariyle bir yerdedir ve fakat asli varlığı i t ibariyle baj* ka bir yerdedir. İnsan kendini Öğrenmeye» tendi haklımda bir bilgi ve bitirip edinmeye başladığı andan itibaren olan bi lenip olabilecekler arasında bir rncsaic bulunduğunu görür. İnsanın kavrayabildiği her saman algıladıklarından daha geniş ve şumüllüdür. Vani her insan her zaman olduğundan daha fazladır.
İnsanlar için olanları ve olacaktan anlamak kolaydır; çünkü insanlar içlerinde yaşarlıkları değerler» iç dilemlerinde barındırdıktan güçler bakımından bir bütünlüğü temsil ederler. Tecrid edilmiş bir ortamda her insana i k i nokta arasındaki en kısa yolun bir doğrudan geçtiğini söylemek, göstermek, kavramasını sağlamak kolaydır. Ung-nı kelimesini ister matematik bir iiade olarak alalını» isterse doğru kelimesine hikmete bağlı bir anlam yükleyc-l i tu insanlar «doğrunun ne olduğu hususunda bir uylaşmaya varabilirler. Her kişi doğruyu tanıyabilecek imkanlarla donatılmıştır. Ama. İ£ burada bitmez ve anlamımın kolaylığı yamnda hemen ulaşmanın zorlumu belirir. Anladığımız herhangi bir doğru karşısında ya tasdik eden veya reddeden, inkâr eden bir tavır takmınz. Anladığımız bir doğruyu tasdik edersek ona bir bakıma ulaşmış oluruz. Bir bakıma diyorum çünkü ulaşmak için hır doğruyu benimsemek bile yetmez. Ulaşmak bir doğrunun k i şiden sokülemiyecek kadar kişiye ait olmasıyla mümkündür. Bu sebepten insanların belü tecrübeleri *»?eçirmîş* olmaları onları tecrübeli kılmaz. Tecrübenin taşıdığı ûn-Iftma ulaşmış olmak gereklidir, insanlara tecrübe sahibi diyebilmemiz için yaşadıklarından belli dersler almış olmalarını gerekli sayıyoruz. Her yaşayan anlar, ama ancak ulaşanlar işin aslını bi l ir ler. Ulaşmak ise pek zahmet l i ve zordur. Ulaşmanın zorluğu bir strateji ve takt ik mesele olarak anlaşılırsa işte bu durumda insan kelimen in pejoratif anlamıyla pol i t ika yapıyordur., ama ulaşmak-
Jûfl
tak i zorluk olmadaki, oluşmadaki zorluktan geliyorsflj yani anlaşılan doğruların kişiyi doğrultması halinde ula-aılma$ı mümkün doğrular sozkouusu ise insanın yapnğı pol i t ika hem asli hem de asıl bir politikadır.
Müslümanların Türkiye'de veya dünyamn herhangi bir yerinde strateji ve takt ik hesaplarına dayalı bir polit i ka içinde olmalan kendi aleyhlerineledir. Herşeydcn ünce bu tür pol i t ika samimiyetsizlikten fazla bir jey değildir , ö te yandan strateji ve l ak t ik hesaplarına dayalı bir pol i t ik tu lum berşeyin anlagıldığı ama hîçbirşeyc ulaşılmadığı bir ortamda, böyle insanlar tarafından yapılabil i r . Müslümanlar farkma vardıkları doğrular tarafından doğru kılmmış k i m i l e r d i r . Bu gibi kimselerin içinde ola cakları po l i t ika anlamanın kolaylığına değil» ulaşmanın zorluğuna dayalıdır.
N A S İ L B Î R S İ Y A S E T ?
Demokrasilerde siyasi mücadele • mücadeleye girişmiş bulunanların kendilerini bir v i t r i n içindeymiş gibi farzetmeleri suretiyle yapılır. Demokratik mücadeleyi kabul eden her k i m olursa olsun ya halkın güzünde et-zibesîni artırmaya çabalayacak, yahut siyasi mekanizma-J I I U işleyişine hiç de demokratik sayılmayan müdahalelerde bulunup bunu hissettirrneyeceklir. Demokratik mi i -a d e l e içine g i r m i ; bulunan güçlerin her İki usûlü de ku l lanmaları sık sık görülen bir durumdur. Yani bir yandan halkan desteği alınmak istenir, bir taraf Lan halk oldu b i t t i karşısında bırakılır. Her halükârda demokratik mücadele halkın şartlanmalarij halka telkin edilmiş isleme biçimleri çerçevesinde kalır. Dünyanm her yerinde halkın şartlanmaları, isteme biçimferi bir o m k payda altında lop-lanab i l i r : Daha çok maddi imkânr Demokrasi mücadelesi içindeki kuvvetler halka maddi imkân ümitleri vermeksizin siyaset yapmaya kalkarlarsa benzerlerinden çok geride kalacaklarını İyi bil irler. Royle olunca da her ülkede siyasetin ekseni patates fiyatlarına veya ücret politikasına indirgenebilir.
Gerçi uluslararası münasebetler pozönüııe alınınca siyasete ySn veren unsurların tamamen mideye veya madd i imkanların artırılmasına ilişkin olmadığı söylenebilir. Barı çevreler kurtulurun milli endişelerde bulduğunu, as-
170
ker i hesaplara dayalı bir siyaseti haklı söndüklerini açıkça ifade ediyorlar. Nükleer f u l l e r süzkonusu olduğunda onların alternatif maliyetinden çok öldüreceği insan sayısı ve hangi insanlara öldüreceği önemli oluyor elbet. Ama iş halk m önünde bir ülkenin durumunu tartışmaya gelince, dünyadaki bütün siyasilerin yaptıkları daha büyük bir maddî relabı kendilerinin sağlayacağını dile getirmekten ibaret '..ılıyor çoğu zaman. Bu özellik y i t i m i demokrat ik diye bilinen ülkelere mahsus değil, ueun yıllar ünce bir Sovyet Devlet Başkanı, o güne göre yakm bir gelecekte Rus kadınlarının naylon don giyeceğini i ft iharla vaadediyordu
Dünyanın bugünkü durumunda maddi refah pekinde koşmanın yadırganmadığını biliyorum. Çünkü modern insan kendine bedel olarak mümkün olduğu kadar az yorulmayı, zahmetsizce birçok şeyi elde etme yolunu ara mayıh kısa zamanda birçok bilgüer edinmeyi, birçok yere ulaşmayı ve bütün buolara ilâveten çok uzun yaşayabil¬meyi seçmiştir. Çok uzun yajamak hem zaman b i r imi ola rak U2LUI hem de bu zamana sağdırılan olayların adedi bakımından çuk.. Köyle bir endîşenin kaynağını iarket-mek kolay. Yaşadığımız dünyanın hâkim düşüncesi yal nızca bu dünyanın zenginliğine donuk. Ne kadar az îrdı-rap ne kadar çok keyif insana degerse, hayatmt o kadar değerli sayıyor çoğunluk. Siyaset de buna uygun yapılacak elbet. Bir is i çıkıp ben seni daha i y i doyururum di/e eekF öteki daha uzun süre tok kalmanın sırrını bi l iyorum diyecek.
Büyle bir ortamda siyasî e tk in l ik içinde olunabilir mi? Gerçekte maddi refahın in&antn gerçek kurtuluşu olmadığım bile bile maddi rc iah propagandasından kalkarak başka alanlara mı çekmeli siyaseti i Bana kaltrsa ne b i r i P ne öteki. Demokratik inleyişi benimsemiş ve hu istikamette miîsbet gelişmeler kaydetmeyi çabalayan bir
171
toplumda yapılabilecek tek jey doğrudan doğruya Wtt< kate a l i bilgilerin tiden, gelen açıklıkla ifadesinden i ün re l l i r . Hakikale ıl. km b i l d i k i c r im i i maddi refah konulanın da içim nltyorsa bunların ifadesinden de gtri du-nikınamalı elbet, ama refahın üstünlüğünü vurgulayan bîr lavır siyaset İreninin bar vagonu olmaktan Eaztasım ka-mndırmu İnsanoğluna.
Kaıü olur d l diyeceksiniz, b*Ui rayların düzelt o l duğu bir yolda bir vagon olmaktan inuiaa edebiliriz t Herkes döviı kurlarından ıözederkenr siz insanın ölümsüzlük ğunden ve bir gün her davranıp yüzünden beuba çekileceğinden ml bahmineksİniı t Belki çoğu kimiye garip Gelecek ama h eveE. dünümüz ortamına tera % lunüynr d i ye küçük m-ınk küçük endjjt lenne bağh kalınarak
yürümeyi kabul e imrk küçük hedefler peşinde olanlara yaraşır. HüyÜk ve temi* uıjml.n büyük ve temiz kalma gayretinde olanların harcı ol$a gerek. Hakikate yöneldiği varsayılanlar sanki yollarından emin dtğillcrmla gibi davranırlarsa onları k im izleyecek?
172
CAZİP ÎKTİDAIt
ikt idar neden imanlara ciı ip gelir? insanlar W K T ikt idara gelmek, ve sonra iktidarda kalmak için nalen cansiperane gayret gösterirler? Uiyeteksiniı ki ikt idar hevesi bütün insanlarda yok ; îudece bir takım insan muktedir olmak için tsrarlı çaba Kösleriyor. Uiğrr bir çuk insan ya iktidar olma çabasını göze almadığı için veya iktidar ıılm.iyi ; u veya bu sebepten kendine uygun bulmadığı için iktidar uğruna bîr mücadeleye gir i lmekten imtina ediyor. Acaba söyle bir hükme varmak ne derecede yerinde olacak? İktidar için mücadele eden İnsanlar ik tidarın mahiyetini bilmeyen veya bilmezlikten gden kişilerdir. Ne münasebet, diyecek halıları, muitledir olma ya çabalayan İnsanlar iktidarın mahiyetini bitmez olurlar mı? Tam tersine iktidarın ne olduğunu bildiklerinden, yani ellerine gücü geçirmenin önemini kavradıklanndanh
eline güç geçirmenin insanlara ne gibi hazlar ve tatmin yo l lan tenıin ettiğini i y i anladıklanndan bir iktidar kav* lasına giriyorlar. Eğer i k t rdan ele pçlreblEİrlene dediklerini yaptırmak, elleri altında tuttukları imkânları is t i fadeye açmak konusunda düşünceleri Öylesine berrak k i aralarında bazıları daha İktidara adaylığını koyar koymaz iktidareni; gibi davranmaya bağlıyor.
Eğer muktedir olmaya özenenlerin ikt idar anlayışları yukarıda İbaret etmeye çalıştığımla silıl ise onların i k t i -
173
darın mahiyetini bilmedikleri hususunda söylediklerimiz isabetlidir Çünkü iktidarı ele geçirmek, muktedir olmak i k i yönlü bir Gİaydjr. B i r yünü yapabilmeğe ilişkindir üteki yönü ise yaptıklarından sorumlu olmaya. Yapma gücüne sahip olduğu halde yaptıklarından ötürü hesaba çekilmeyecek olan yaratılmi} değildir, insanlar arasındaki ik t idar oyunu sadece yaptığının hesabını vermek, verecek durumda olmak şartıyla anlamh olabil ir. Türkiye'de ve düoyada ikt idara sahip olanlar, kendilerini muktedir kılma gayreti gösterenler, işin sadece bir yanına tal ipt ir ler. Onlar ikt idar mekanizmasının yetki l i rnevki i l e r ine gelmekle her halükârda i y i durumda olacaklarına inanıyorlar. Bu yüzden kendilerini beğendirmeye, rakiplerini kötülemeye gayret ediyorlar.
İktidar olayının ikinci yönü onun insanlar lehine ku l lanılmasını kolaylaştırır. Yani bir yapabilme gücü, yaptıklarından sorumlu olma ile sınırlandırılnıişsa İnsanın insana vereceği zarar da sınırlandırılmış demektir. Yapan yalnızca yapma gücünü gösterdiği için değil de aynı zamanda yapma mecburiyetiyle yüzyüze kaldığı için ik t i darc kullanıyorsa artık onun muktedir oluşu bir görevin Şuurları içine girmiş demektir. Eğer insanlar iktidarı ku l lanmayı bir gürev ve sonunda hesabı verilmesi gerekli, hesabı verilmesi kaçınılmaz bir yükümlülük olarak anlamı? olsalardı ataba muktedir olmak için böylesine uğraşacaklar mıydı? İktidar imkanlarını kullanmak için böylesine cansiperane yarışacaklar mıydı? Güçlü olan m sözünü geçirme ve refaha erme konusunda geniş bir serbestiye sahip olmalına mukab i l giriştiği yanlış faaliyetlerden ötürü hesaba çekilmeyişi ve verdiği zarardan ötürü zarara uğramaydı çağamızın düşündürücü vakıalarından bir idir .
Madem muktedir olanlar ikt idar imkanlarını e ler i ne geçirdikleri için bunu kendi yararlarına çevirebilecek*
174
ler ve madeni yaptıklarının hesabım hiç bir makama vermeyeceklerdir, öyleyse iktidarı kullanma yarışın m böylesine kıran kırana cereyan edişine şaşmamalı. Ama yine zihnimize bir soru takılıyor: Bahis konusu olan yarış bir iktidarı kullanma yanjL mı3 yoksa iktidarı kiîtüye ku l lanma yanşt mı? İktidar olayının mahiyetini yanlış an¬lama böyle bir yanlış anlamanın iktidar imkânlarını kötüye kullanmasıyla gerçeklemiyor Eğer herhangi bir yönet im kademesi insanlara altından kalkılması zor sorumluluklar getiriyor ve yönetici mevkiinde bulunan insanlar yönetilenler kadar, halta belki daha iaala ağırlıkları yüklenmek zorunda olsaydı ikt idar ele geçirilmesi * c i zıp* bir mevki olur muyduP
İktidarı cazip kılan onun yerinde ve isabetli kullanımı değilp onun kötüye kullanımı, kütüye kullanılabilir nluşudur. Günümüzde rüşvctP yolsuzluk ve suistimal söylentileri öylesine halka mal olmuş bir vakıa sayılıyor k i dürüst muktedirlerin yolsuzluk yapmayan muktedirler olduğu zeJıahrna kapılabiliyoruz Ha lbuk i İktidarın yerinde ve i jabet l i kullanımı sadece o ikt idar mevkiini yolsuzluk yapmadan elinde tutmada değildir. Asıl sorulacak soru muktedir kişinin işgal ettiği makamı o makamın gereklerine uygun bir işleyişe ulaştırıp ulaştırmadığıdır. Muktedir kişinin övüneceği husus 3u kadar zaman şu ma^ kamda oturdum hiç suistimal yapmadım değil, ben bu makamda oturduğum sürece şu kadar yanlışı düzelttim^ şu kadar doğruyu ihya e t t im olmalıdır.
İT?
B Ü Y Ü K P A Z A I İ L I K
Yeryüzündeki siyasi yapı, iktisadi İşleyiş ve kültü¬rel manzara b i r i diğerinden kopart damıyacak bir örgü ha l inded i r , Müslüman olsun olmasın her insan tekinin bu Örgü içinde alelade, önemsiz bir yeri var. Herkesin mi? Yani Ünlü siyaset adamları, büyük para babalan, eserleri milyonlara hitab eden kültür ajanları da bu ürgü içinde önemsi* yerlere mi sahip? Tereddütsüz evet. Böylesin* kesin bir yargının gerekçesini öğrenmek istiyorsunuz. Soy* l t yey im : Dünya üzerinde yürürlükte olan sistem her ne kadar «insanlar eliyle* yürümekte ise de bu sistemin automatİOjuc yani kendi kendine hareket eden bir özelliği var. Bu özelliği sisteme yine biz insanlar sağlıyoruz Yürürlükle bulunan sistemle bilerek veya bilmeyerek bir pazarlık yapıyoruz. Yaptığımız pazarlık -•- •• tıkır tıkır işletiyor.
Mecbur olduğumuz veya mecbur olduğumuzu sandığımız tatmin vasıtalarıyla bu tatmin vartalarım elde etmek üzere kendimizden verdiğimiz arasındaki denge veya dengesizlik hepimizin yaptLğı pazarlığın merkez noktası. İnsanlar yaşadığımız dünya sistemi içinde (Sistem deyince aklmnca kapitalist, sosyalist g ib i sistemler gelmel in. Bunların hepsini içine alan bîr mekanizmadır s^z-konusu olan) sadece hayatlarım idame ettirme gibi bedel güdüyorlarsa, kendilerine sunulan çalışma şartlarını, bu-
ı?ö
nun sonucu olan hayat biçimini kabul etmek zorundadır lar. Bu asgari seviyede insan tekinin alelade ve önemsiz olduğunu kavramak zor değiL Yani zaten otomalik işleyen yapıda bir yer tutmak h bu yapjyı çalışır halde tutmak gereği ile karşı karşıya o insan. Ama bîr insan bo-gaz tokluğuna çalışmak istemeZj daha üstün tatmin vasıtaları elde etmeye çabalarsah o takdirde daha usla, daha b i lg i l i , daha akt i f p daha çok donatılmış olmak zorunda kalacaktır Bu mecburiyet o insanı yürürlükteki sistemin daha büyük mekanizmaları içinde yer almasına yol açac a k .
Hülün olan bitende siz in kişi olarak öneminiz heta-ha katdmaz. Sizin işleyen mekanizmada tuttuğunuz yer önemlidir. Vasıfsız bir işçi herhangi başka bir vasıfsın işçi Ele yer değiştirebilir. Yani her İkisi de alelade ve ünem-si#lir_ KaJiiiye işçinin bir üstünlüğü vardır. Ama bu üstünlük onun şahsı değeriyle i lg i l i değildir. Yapılması ¿6-reken işi daha etkin F daha verimli yapmakla elde ettiği bir üstünlük bu. Yani gerçekte yine kali f iye işçi önemsiz ama sunduğu hizmet ve ona bağlı olarak da işleyen mekanizma önemlidir. Bu gürümü içinde kali f iye işçi sisteme vasıEsız işçiden d aba fazlasını vermekte, daha nüçlü hizmet etmektedir.
Aynı şekilde büyük sermayedara büyük bürokrat, büyük teknekrat da vhuyükt vasfım koruyabilmek için sistemin inleyişine büyük katkıda bulunmak zorundadır. Katkısı daha büyük olan kolaylıkla diğerinin yerini alab i l i r . Demek şahsiyet olarak vazgeçilemez bir unsur rolü oynamıyor insan hu sistem içinde. Sistemin işleyişini sağladığı nisbette bir önemi var. İnsan tekinin sistem içinde tuttuğu mevt i büyüdükçe mecburiyetleri de büyüyor, yani bir insan ne kadar yüksek karar mevkiinde ise şahsiyet in in gerektirdiği düşünee ve davranışlardan bağımsız kararlar almaya o derecede mecburdur.
F
trt
I ı rti içinde çektireniz bütün Lklntl ve zorluklar şahsiyete ilişkindir. Yani şahsiyetimizi ne kadar korumaya çalışırsak sistemin bize sunduğu tatmin "... lalarından o kadar uzak kalıyorum. Pazarlığı bozan. eyİ bir pazarlık olmaktan alıkoyan bizim kendimizi birer (şahıs* saymamız oluyor. Ne kadar şahsiyeıimizden soyunur ve ne kadar mal olabilirsek tıkır tıkır işleyen l is tem içinde işlerimiz tıkır tıkır yürür.
M U H A L E F E T V E M U V A F A K A T
Çağımızın siyasî manzarasında ikt idar ve muhalelet ikiliğine bağlı bir zıtlaşmanın bulunduğunu kabul etmek nedense bize kolay görünüyor. Yani her toplum bir iminde bir yanda iktidarın, yönetme gücünü kullananların bu-Sunduğunu, karşı yanda ise hu güce muhalelet edenlerin var olduğunu kabul ediyoruz. Bu şartlanmamızı kısa bir süre askıya alarak toplum içinde olup bitenlere başka bir güzle bakmamız da mümkün belki. Şöyle düşünebiliriz: Eğer ikt idar muktedir olmanın bir tezahürü i » günümüz dünyasında birçok işi yürütme durumunda olan ve bizim yanlış, bir adlandırmayla ikt idar dediğimiz mekanizmanın gerçek mecburiyetler tahtında işleyen bir nıakina olduğu ;mlaşılabiltr. Yanı ikt idar lar hangi mikyasta olursa olsun muktedir oldukları için değil başka türlüsünü yapamadıkları için belli uygulamalar peşindedirler. Hu da onların ikt idar değil adem-İ ikt idar sahibi olduklarını gösterir.
B i r başka husus da İktidar kavramının karşısına n ü den muhalefet kavramım koyduğumuzla i lg i l idir . Eğer muktedir olmak bir ku thu teşkil ediyorsa karşı kutupta aciz kalmak yer almalıdır. İktidarın karşısında muhalelet değil acziyyet vardır. K i m k i muhalefet edecek imkânları elinde tutmaktadır ona artık âciz dememiz yerinde olmaz. Beşeri anlamda her iktidarın karşısında yalnızca hoşnutsuzluk, şikâyetçiler, SLZlananlar ve zavallılar var-
179
dır. Modern dünyada bize beşeri iktidarın karcısında mu halefet imiş gibi görünen şey bir bakıma iktidarın ortağı ve güL- i l i ı ! L i - ı ı ı N i t ek im çağdaş demokrasinin cn i y i işlediği »ylenilen İnglttere'de hükümeti ele geçirme imkânım kaçırmış bulunan part inin bir gülge~kabine teşkil ettiği gürütür.
Nasıl iktidarın karşısında muhalefet gerçek kutbu teşkil e t m i y o r u ; muhalefetin sözkonusu olduğu alanda da zıt kavram olarak iktidarı anmamız yerinde değildir. Yani bir toplum biriminde muhalefetin gerçek bir vaki» olarak belirmesi halinde ona ters düşen kimseler muvafakat cephesini teşkil ederler. Eğer karşı çıkanlar ara-
I I H I . L yer almıyorsanız uzlaşanlar, boyun eğenler arasında bulunuyoHLinıız; demekıir. ik t idar âcizleri doğurur, muhalefet ise evet-efeiKİimcileri.
TopLum olaylarınj kavramaya çalışırken ikl idar muhalefet ik i l is in i geçerli kavramlar olarak kabul edersek, ünce muktedir bazı kişilerin mevcudiyetine karar verme* miz gerekecek k i yeryüzünde hEç bir yönetici kadronun astığı aslık, kestiği kestik bir güce erişemediğini rahat-h k l a söyleyebiliriz, Eğer muhalefetin gerçek bir güç ol* duğuna inanırsak o taktirde onun da y a n ikt idar okluğunu anlamış oluruz. Ha lbuk i muhalefetin asli vasfı *ben-zemezllkjtir. Muhaiefet iktidara b i n i y o r s a muhal i l o l ma vasfını kaybeder. İktidar muhaleleti ortadan bilemiyorsa muktedir değildir. Görüyorsunuz işler epey karıştL Eu karı^ıkİE^ı çözmenin yo lu toplum olaylarını anlarken soyut zihni spekülasyon alanından uzaklaşıp gerçeklerin yürürlükte olduğu alana, İnsanları kuşatan şartlar alam-rıa girmemizden gtçtr.
Dünyanın nerelinde, olursa olsun her toplum kendi lazilet ve zaaflarından oluşan bir yapıya sahiptir. Bir toplumda yaşayan değerler o toplumun yönetim biçimini de
İSO
belirler. Eğer bir toplumda muktedir olmak yüceltiliyor-sa orada aynı zamanda âcizler, zavallılar, sizlan-anlar ve düşkünler vardır, Buiıa mukabil bir toplumda muhalefet etmenin insanlar katında muteber bîr yeri varsa, o toplumda zora boyun eğmek küçültürü bir anlama sahiptir. Hangi toplumda ik t idar kendini hizmetle yükümlü sajL-yor ve hangi toplumda muhalefet huaumeti davet etmiyorsa o toplumda cemaat şuuru hayatiyetini koruyor de* me t t i r . Böyle bir toplumda siyasi olaylar iktidar-muha-lefet zıtlaşmasının tezahürü olarak değil, o camianın emniyetine matuf tedbîrler olarak anlaşılır. Ne yönetenler korku içinde şiddete sarılır, ne de yönetilenler şiddet sebebiyle insanlıklarından feragat ederler.
m
İ N S A N L A f t M l t FİKİHLEH MÎ?
Allah'ın yarattıkları arasmda yalnız insanların dün yası bîr düşünceler dünyasıdır. Bu demektir kj bütün yaratıkların dünyalart birbirine gelişebilir; Kasap et derdinde iken koyun can derdinde olabil ir. Bir deprem bir ormanı da bir karınca yuvasını da etkiler. Bütün tanlı lar ve cansızlar arasında fizik b i l imin in arıklama alanına giren ve ekoloj iyi ilgilendiren bir münasebet vardır. Yal* nrz imamlar aruındaki münasebet bir düşünceler münasebetidir, insanlar birbirlerini anlarlar veya anlamazlar a a u anlaytşJan da anlayınız İL Han da düşünceler yürün-dendir, tasanlar d u l l u k , banşH dayanışma içinde olmayı düşünceleriyle sakladıkları gibi düşmanlık, savaş w ya-rrşmayı da düşüncelerinin gücüyle yürütürler.
Düşüncelerin bu kadar önemli oluşu insanların un¬tan insanlardan bağımsız, imzan (ve çoğu zaman} insanların üstümle birer mevcudiyet olarak kabul etmelerine y o l açmışta. K imi ler i t u l u p «düşünceler öldürülemezi diye haykırmak ibllyacı duyarlar. Rana böyle düşünmek biraz tuhaf gtür. Çünkü aynı insanlar düşüncelerin doğ-d uğun u kabul ederler. Benim aklıma güre doğan bergey Lilür. Düşünceler dı^uyoma, düşünceler ölecektir. Hatta nice düjUnrmjn öldüğünü de ileri sürmek pek öyle Lor değil. Yağmurlu havalarda fiülcyüiünün düşme i r h l i t n i .:•••...•]•.':- düşüncesi artık yaaamryor. diyeceksiniz k i se
l i !
n in andıjtn bîr düzünce de£UP bir i nM i| P bir yanlı], bir sanıdır. Evet ama, neyin bir inankşh neyin bir düşünce • • duğuna tüze açıklayacak olan da bir düşünce de j i l mi? Dakabm i t ikad ile rtüğünceyi !nr Innr-.S-n ayıranlar doğru düşünüyorlar mı?
Düşüncelerin mi insanların mı uzuo ömürlü olduğu kunusu geniş ve rahat zamanlarda [artişilabilinir. Ne var k i i ) ciddiye binince böyle bir tartıjma çabucak ortadan kal kı\eriyor: Mesel i Hi t ler Rusya'ya saldırırken asker¬lerine kumünisi partisi yöneticileri ellerine geçtiği takdimle onları esir almaksızın derhal üldürrnrleri emrini verdi. Yani komünist hareketi yürülmeyi kendine mesele edinmiş kişilerin mevcudiyetinin nrtadau kalkmasıyla bir bakıma düzünce de ortadan kalkınış oluyordu. Buna benler bir tavrı da İspanya i ; savaşında cumhuriyetçiler gösterdiler. Onlar da manastır ve kil imlere baskın yapmaya oıel bir önem atfediyorlar, rahip veya rahibe öldürmeyi bilhassa amaçlıyorlardı. Her İki davranış (arzı da fikir^ ler in insanlarda teceasüm eu i£w inanmanın, birer misal idir . Ama her i k i örnek He antropomorfizmin kalay melce bulduğu hristiyan dünyası odan alınmadır. İslim dünyasında ve bilhassa sünai mü-ilümanlıkta İnsanlann maddi mevcudiyetleri b i lg i , düşDntt ve Itlkad meseleleri hesaba katıldı^nda böylesine merkezi yer işgal etmez. Biz müs lümanlar insanların düşüncelerindeki doğruluk sayesinde doğru kişiliklere sahip olaraJLına inanan kimseleriz. Bu yüzden çalışmaya g i rd i l imiz insanlara d in ick l i f eder ve teklif imizin kahulü halinde çalıırunyi ortadan knldLnnz.
Müslümanların f ik ir ler in belirleyici l i f ine verdiği öncelik ve insanların düşünceleri yoluyla biçim kazandıkları hususunu kabullen onların her çağda ve her iklimde hakikat in konıyııctıianr muhafızları olmalarını kolaylaştı^ dı. Ruhban anlayışından uzak. adına sadakati bir tazelenme vesilesi yapan müslümanüL günümüzde de insan
i s i
İvin doğruya yönelmekle daha doğru ohbilecekieri B U yüzünden güç kızumyor. Ama d ikkat n l r k m . muslümu-l=k fikirle*-: tanıri* uzlünlüğü, a f i k i r l n i gayri fahri , mü cenel kabuller olmAİarı yüzünden değil h f ik ir ler in İnsanlarda yer etmiş bulunmaları, o f ikir ler i [aşıma vç i t i lme gücüne, l iyakatine sahip insanların ortaya çıkmaları, yetişmeleri, kend i l e r in i düşüncelerine yaraşır kılmaları sebebiyle benimsiyor. Yani mUsiümanhkla i lmin ve âlimin birbirinden kopuk ele alınışı vakıasını müşahade e tm i yo ruz. Bilakis i l im » b i b i olmakla Imamn âlim olabileceğin i , bir iruana i l i m deıncmizjn ancak sahip olduğu i lmin Lerahüruylr mümkün sayılabilecrğini bitiyoruz.
İnsanlar v* f ikirler arasındaki münasebetin anlaşıl maunda bize yol gösterecek olan müsJurnanhk (yani A l lah'a tealim oluş) ile şirk (yani Al lah'tan gayrisinin da güç sahibi olduğuna inam}} arasındaki ayrımdır. Müslümanlar f ik ir ler in, kavramların mabüdlasmalarma p*z yummadıkları jçinh kişilerin ancak i b i d olarak önem ve • sahibi olduklarına inandıkları • •• mü lı. n .!:!.• • müırikler kavramlara, f ikirlere F kivilere ulûhiyel tanıdıkları için müşriktirler.
1U
K Ö T Ü İ Ş Ç İ L E R
Bir Fransız alasüıü *kotü işlilerin her zaman âletleri vardır» diyor. Yani mesleğinde i y i yetişmemiş bir kimse ortaya çıkinlığı kütü sonucun kendi yetersiziiftin-den değil d r i let ler in elverişsizliğinden dofduAunu ileri sürer. Bil İnsanlar çojhı u n u n ba^ansızbklarımızı, hatla kabahatlerimizi idinde bulunduğumuz şartların b i n sürüklediği sonuçlar olarak sürmeye yatkınladır. Yaptığımız işin iyisini yapmaya ya zamanımız yoktur , yahut yerimiz müsait değildir » y a malzeme daha iyi bir iş çıkarmamıza ImkAn taıumamakladır. Hiz insanlar arasında pek azımız: *Elİmdrn gelen budur» demek cesaret v t açıklısını gösterir. Götle görünen, ortada bulunan beceri ve babanların dışında muhtemel ve farazi üslürüüklere sahip okluklarına inandıkları için insanlar genellikle :-. lerintfe bir hakkı y*nrni|Hk h bir kıymeti bilinmrnıiılik duygusu taşrrtar.
Birçok insan ben bu Ülkede doğmasaydım diye dü şünür. Büyle bîr çocukluk g i r m e s e y d i rn. İçindi •' riflı çevrenin üzelliklerı şöyle olmasaydı Huna karalık hemen hemen hiç rasl layamayLz aklının kıtlığından yakınanlara. Ahlâki nnknanlıklan yüzünden, kababfc ve bencilliği yüzünden zararlı çıktığım ilade eden kaç İnsan la-nını f YeHnekılz ve tembel olduğum için bajka insanlardan ne anlaynj ne de fefkat pmüyorum diyebilecek
185
« I lUjdim ::.•.„:,,: ... ,]«nX p f t VOİLUT K l U d M b i l İn s u l a r içinde bu iurxi u^umm iy i v tya kötü haJdm dolayı knıl imin kayır», bankalarını kınım. Çağda* imanın l u battıklar ındaa bir idir . Hayatı nalıncı t w n p b i i m d i U ra ! ma yoalarak yorumlayan insanlar çok rtki çığlar < d m beri v i r d i ; «m» bu imanların çcgunln|u tenkil n -me I t r i modern umanların • - •-r ı !. •
Vanlı»! hep lı^kuııun üstüne yıknı* çıkası banı l j -IHIİSLIJIII .Liııiıi.,,,!.:, ûtürll fcytflnı kabahaili bulmak gibi Bürünüyor. Eficr dJynrui j e y i m yolumu» çıkmanın bulumaydı bu hjlUyı ii]emı>ye«küm. öyleyse? öyleyse şrylını yolumuzdan çpkmeli, i t adan luaklajEirmab ve haltı müittkUmr yuk t i m d i |eyum. t j l e modem lar böyle düşünüyor. SMiyor lzr k i aartları d e d i r m e k l e bütün însu lu doğm çalışmayı b ı^ l ıy ıak . Ne yapalım diyorlar makine bozuk. Bütün kjJuhıti düzenin bozuk-iuLur .L yüklüyorlır ve böylelikle ûsularin snnıml ulumunun azaldı|ı ve hatla u w ^uanlulugunım söz konutu cdileıneyeeejEî f ikrine vınyıırlar. Yani }-ytana u y u in -™ m bir günahı yuk diye düzüyorlar, bütün suç insanı i j i a l e d n ıcyunda.
Biz mÜalümanlar da modem düşüncelerle : . .h dışlı • l .. ı ... Alemimiz bakımından Çağdaş delerlerin yöne-
t i r iz i vaıimı kabule Iıntal verdikçe benzet1 yanılgılara .İn îüyoruz. Müslümanlar olarak bizim doğruyu i l a etmekten kaçınmak için, yiiplıftırmz yanlışlara kılıf bulmak için elimizde büyük bir imkân vurs Xüfür lülemi içindeyi!. Eğer birisi bine Ijledltıınİı bir batayj hatırlatacak olursa biz de kanjımızdakine hemen kâlir tahakkümü alımda bulunduğumuzu hal ırlatıyoruz. Kimsenin bu mazerete karşı gık diyecek hıll kalmıyor böylece. A mı henrr hu bîr kaçamak, bir bahanedir y a l n t z n . Çünkü bir mlklü-nunın iftadijti haladan . -i ur u kâfirleri, küfür düzenini »uç
i t e
lamaktan önce yapabileceği bir y y vardın O da kendi kapasitesinin bu olduğunu, kendi kankte t i r i in böyle i l lere uygun olduğunu, gücünün buna yet t i f ln t i l İra • etmekt i r . Yanlığın kendinde def t i de tartlarda bulunduûunu kabul eden insan şartlara [eslim okluğu için •. anlıımı düzeltme iııiklnını da terk e lmi ) olur. Makine yanlış çab-zaynr olabilir, garklar ters dünüyor laydabirir ve içinde bulunduğumuz durum do j ru davrananı lukıllr edebilecek ulçü-Erdcn mahrum msaiilarm hakim oUuflu U r durumdur belki. Ama bunlar b iz im herçey ynnh j bykjr» benim yanlılığım da isabetlidir dememiz için gert kçr sayılmaz Kira b i rey l e r in JMİI|l-|m iarketnıek inwınm yatılımla kendi araıında bir m r u f e knymasuıa Iırmi vermektedir. UUzenin bozukJucunun farkına varan kemlini düzeltme lamını da ele gççnoi } demeklir.
Küfür düzeni yan l i i l anmmn mazereti olarak hayatımın ytioleMÜreteğine. nelerden »zad olmımu. neleri alı etmemiş neleri mücaherle kooııau yapmamu Kerektıji konusunda biıi d i r i tutan U r uruur olarak hayatımızda yer alabil ir . B * düzende böyle olur, btı cemaatle b*j kadar ulur deyip yançızmek bir tarafla, bu İ B İnaanlan nek r e icbar ediyor, bu «rnant neleri i t l i m adına yükleniyor ıliyerek kolları sıvamak di ter tarafta yer alır.
I S I
Ş A Ş K I N L I K T A N K U R T U L M A K
Yirminc i yûayüui belki en büyük romana*! VVillinm Faulkner'in benim gençlik yEİlarımda Türkiye'nin okur yazarları arasındaki kibarı pek yüksekli. O kadar k i *b l r senti düşmanı İMle olsa, l>üyük romancıdır Fan-knef» denird i - »ası sözler belli ortamlarda tuhaf bir ikna gücüne erigirler Yukarıda Andığım sözler de benim gençlik yıllarımda çok yerinde süzlermiş gibi benim de içlerinde bu* lundujum bir kısım genç tarafından do j ru sayılırdı. Bugün de bir çok gencin araştırıp üzerinde fazla düşünmeden kabul etçiği k im bil ir ne çok hazır «yargı* vardır? Faulkncr'a «zenci düşmanı» -sıfatım yakıştıran bir k imse onun Jjazı sözlerini ustallıkla. yanlış yorumlayan b i r i olmalıydı. Gerçekle şöyte sözter söylemişti Faulkner : «Zencilerin bazı haklan elde Etmeleri söz konusu ise bu F
biz güneylilerin meselesidir. Güneyli zenciler ve beyazlar kentli hayatlarını ilgilendiren konularda kararları k ind i l e r i verirler. Ama e f r r Kuzeyliler {Yankeeler) zencilere bazı haklar tanımamız hususunda hize baskı yapmaya kalkışırlarsa, buna karşı durmak için silaha i l k sarılanlardan b i r i ben o l u r u m *
Böyle sözler Fulkner' in zend düşmana olduğu şek-Jindc yorumlanmıştı. Neden? Çünkü bazı şaşkın ve .sarahatten mahrum zihinlerde zenci hakları, insan hakla^
188
n gibi mutlak kategoriler yalanan şartlardan baftımsız olarak yer alırlar. Zencilere bazı haklar tanınmalıdır. Hangi yolla olursa • ıl-ım Onların bu haklaria ı ..m- • I i • LTı olup olmaması düşünülmez. Dahası zencilere bazı haklar hediye etmenin o insanların yaşadıkları topraklardaki Jiyatı, insani bedeli, zencilere ve beyazlara ne getireceği hesaba kötLİmaz. Batılılara musallat oiaıı dogmatik şaşkınlık her fırsatla kendini nrtaya döker: JflâDlı yıllarda nükleer silahlara karşı düzenlenen toplantılarda bazı Mao'cu ve Trotskiyİsl gruplar ayni zihni k a r i ' paklık idinde Çin'in nükleer silahlara sahip olmasma kar-^ çikdanuyacağını savunurlardı. Onlara gî>rc mademki Çin dünyanın umudu idi öyleyse her türlü kütıilüjü yap¬ma imtiyazı onun olabi l irdi . Biz müslümanlar AUIJ'de ve Batı Avrupa'da n . ı silahlara karşı duran insanları iz'an sahibi kabul ederken, Pakistan bomba yapınca buna alkış tular isek. içinde bulunduğumuz durunu şaşkınlık denmezse ne denir?
İnsanların zihnindeki şaşkınlık gerçekten ne istediğini bilmemekten dokuyor. Ne işediğimizi bilmemiz îse ancak tahkik edilebilir bir alanda istek ve temennilerde bulunmamızla mümkündür. Bugünün Türkiyesiııde müslümanlar olarak önümüzdeki mesele yaşadığıma hayat içinde İslimi tu tum ve davranışlarımıza imkân bulup hulmadLgımızdır. Türkiye'deki müslümanlar bu ülkenin «nomostunu temsil e t t ik ler in i , buna mukabil sahip oldukları haklar bakımından «birinci sınıl yurttaş* olma nitel ik ler in i kazanamadıklarınL görüyorlar. MjslümanlarLn istedikleri kendi durumları, alanları içinde yer tutan hak* larla i lg i l idir . Yani müslüman olmanın gerek yasalar, ge Tek sû&yal hayat içinde eksik bir statü sayılmasını giderme talepleridir. Bu doğrultuda atılan adımlar mlis^ Ilımanları şaşmakta^ şaştrrnaktan abkoyar. Enflasyonu nşaib çekme çabalarının «lslami* olup olmadığını ölçme-
İ M
ye kalkmak bir jaskinlik belirtisidir. Çünkü bunun müV lumantarın Türkiye'de inaklarına karşı takınılan k m la doğrudan ;i^i yoktur. Tıpkı PzkİıtanVn elindeki beim, banın P a k i f l u d a k i mibJünıınlarm UllmJ batlarını tuJ lanma huaiisimda hiçbir terakki sa|lamayı*ı gîbih Türkiye'de yajayan insanların kendi meıetelerini, kendi aralarında verdikleri kararlar yoluyla çuMbllmderini üjlernck belki yüzyıllar suren eşkini ığımızdan kurluluşun belir¬lisi olacak.
Y Ö N E T M E K V E Y Ö N E f İ İAIEK
Bir dervLfe sormuşlar: «Sence yönetmek mi iy id i r y o k u yönetilmek mi?* D e r v i j " «Yönetilmek daha i y i dir» diye cevap vermiş «(Jüııkü yönetilen durumundaki kimse hal ve hareketlerinin iıabetlı olup olmadığı hakkında yöneten tarafından bir ikaz* muhatap olur. Yönetilenin devamlı olarak yapıp ett ik ler i bir İmtihan alımdadır. Yönetilme durumunda bulunan kiqi herhangi Itır ışı yaparken başına neler gelebileceği tıi düglınmek /urundader. llüylecç yönetilen durumundaki İman aürek-li olarak kendini incelemek, değerlendirmek putlarım benimser. Bu İ M OOUn aralıksız bîr gelişine idinde bulunma» demektir. Yönetilen İnim hayat şartları karşıcında olgunluk sahibi olmazsa yaşayamayacağınır en azından hayatın kendisi için ızdıtap verici olacağım anlama
şansına her sahiptir. Eğer kendine reva görülen davranış tarzı, icbar edildiği tu tum ve hareketler uygun-I U Z . yanlış ve kötü ise bunların nasıl ûlızp da yerinde, doğru ve i y i davranışlar ve tutumlar olabileceği konusun -•la düşünür» hayırlı çıkış yolları peşinde yürür. Eğer yanlış kendisi için verilen karanla değil de, bizzat kendi tu-• ı ve davranışında ise o Liman da kötü oianı terkcl-mek imkinını yönetilen kişi kullanabilir.»
«Oysa yönelen durumunda bulunan k i - i . her neden-v , aldığı kararların isabetli olduğunu, başkaları için biç-
101
l i g i davrani ] formunun i y i m gü™l nlduğunu hayal eder. Yönelme tanının kendine ve bankalarına fayda temin etliğine • • . ! • • [ • inanmıştır k l {veya yönetme durumun¬da olduğu için sihni t end i haklılığına, kendi yapı jğ mm l . . • =_111i111ı--11::ı-. • öyle şartlanımşEir k i l kend in i iml ihan etme iırsattarmı yeterince kullanamaz. Yönetici okluk-Ean sonra günden aüne oİKunlujLjndan binşeykr kavlv-4İerp şahsiyetinde tereddi başlar, öyle bir zaman gelir ki ne kendi ne de başkası için hayırlı olan çıkuj yolunu bu-lamaı h i l e düşer. Hatta kendine bu çıkış yolu g ide r i l diğinde bile o yolu tanıyamaz.*
*İşte bu yüzden, nihayette h yöneticiler yönetilen du¬rumuna düzerler ve yönetilenler yimetimi ele geçirirler»
b u sözler üzerine meraklı adam ikinci bir Boruyla konuşmayı kesmb]: «Madem yönelenler sonunda yönetilenler haline düşüyorlar ve yönetilenler günü gelince yönetici durumu geçlynrlar; bu in i ] ve çıkışların b i rb i r i ardınca tekrar tekrar vuku bulmalarının ne makjadı varî* Bu K m üzerine derviş r «Yöneten ve yönetilenlerin yer değijürnlrlcnnin sebeb-i h ikmet i * demi] , «yönetenlerin idare etme Yakınının neyi k a h ettirdiği hususunda belli bir şuura varmalarım temin ve yönetilenlerin neye müstahak oldukları İHtAutunda belli bir kavrayışa ııla^m:ıl:ı-rım temin İçindir. Yönetme oiaymm bir iktidarı kullanma, muktedir olmınm teşhiri demek olmadığını, yönetilmenin gerçekte bir boyun eğme* bir zavallılık olmadığını ancak yöneten ve yönetilenin yerlerini deştirmeleri sağlayabilir. Bu yüzden yöneten ve yönetilen peşpeje oynadıkları rolleri değiştirirlere Bu cevabı la tmin ed id bulmayan som sahibi : t Ama* diye itiraz etmiş, EEIı yü*
i leticinin yönetilen hale düşmesi ve yönetilen durum undaki insanların yöneticiler katına yükselmeleri için ku şaklar boyu süren bir zamana ihtiyaç olduûuna güre. se-
1 «
bu süzünü ettiğin layda nasıl istihsal edilebilir?» O zaman derviş bir tebeuumle sözlerini şu fekilde bitilmiş I
fYöoelenin ve ynrtetileoin yer deriştirme hadisen uzun zanuzı almaz. Hele bu olayın kuşaklar boyu sürdüğü hiç vaki l değildir. Her adamm ve her kadının haya tmda «ün be gün yaşanan şeylerdir bunlar. B i r baba çocukları üzerinde iktidar sahibi olduğunu sanarak sorumluluğunun şuurunda o lm iyan bir devlet yöneticisi gibi isabetli okluğuna kendi başına karar verdiği, indi « key-II bir halt ı hareket benimsemişe, k m lamanda çocuklarının şartlan taraiıodan yönetildiğini, batta çocukları tararından yönetildiğini görebilir, insanların toplurn yaşadıkları her ortamda yöneten ve yünelilen ilişkisinin münavebeli bir değbunc gösterdiğini larkedehiliriz. insanların l o p l v n içinde çektikleri ao lar yönelenlerin muktedir oldukları zehabını kapaklar ı , bu ıaımla™ia ısrar ell i k l e r i , yönetilenlerin ise olgunluktan, kendilerini geliştirmekten imt ina et l ikler i zaman artıyor. Sık sik yöne¬tenin ve yönetilenin yer değiştirdiği durumlarda ise zA-lar hafifliyor. Bu söylediklerim dünyanın siyasi yapısındaki ikt idar değişikliğini* iç yüzünde bulunan gerçektir. ULzkrin zahiren gördüğü ikt idar deği|ikükleri ûe anlal^ tığım p e k l e r i n inkârı mümkün olmayan ramilerinden haska bir şey defti İd ir.»
LU
T A L E B E OLMANIN FAZİLETİ
insan yalnızca bi ldikleriyim başardıklarıyla, n L r t -l i k l r r l y l e defter sahibi olmaz, ItuLma değer ve lazllel İ L aamhran aynt zamanda ne lür bilgiye ta l ip olduftu, han-prj yolda yürümeye niyet ettiği ve neyi Kert^klejiirmeye çalııtığkhr. «Ameller niyetlere ^ rr-.Jı: •• I I I : Şerifi b i t yönüyle de bize, lemayülkerimlze atalet •ajtfarnamıı ge¬" l i ^rçeğini hatırlatır. B iz i Yaradın bizi İ r aba çekerken neye leveccüh ettiğimizi de »raraklır. Muhatap olacağımıı sorular arasında; «Seden lakih olmadın» Ne-ilen ik lk la r olandın* N'eden dünyayı değ .ı,- : :-. •: : -gibi sorulardan çok; vBÜdiğîn kadarıyla neden amel etmedin? El in in erdiği, sözünün geçtiği, «uçünün yettiğe alanda neden zulme u za gösterdin? Neden başkalarına zarar vermeklen geri durmıdınPı gibi soruların huluna-raftım kabul etmek benim aklıma daha yatkın gel iyor Bu yüzden bilmeye çalınacağımız şeylerin mahlyelk Ürerinde dl l j l lnmek, pegine düşeceğimiz islerin keyfiyetini anlamak, yerine getirmeye çabaladığımız İllilerin ortaya kardıjı veya çıkaracağı durumlar hakkımla |uur sahibi olmak bana vazgeçilmez dnemde görünüyor.
Jioftrulann ne olduğu hususunda duyduğumuz endi¬te kendimizin doğruluğunu saklamada alabileceğimiz i lk adımdır. Bu yönüyle neyi bajardıftımız kadar neyi başarmaya niyet etliğimiz bizim t a r i k l e r im i z in bir parçan
191
ulataktır. Toplum idinde muteber kişiler bilgili basan lı, elinden üj gelir insanlardır. Bu insanlar hak edi lmit U r itibarın mümessili olabi ldikleri g ib i temelsiz U r basarının! kirasıyla gelinen kişiler de olabil ir. Çünkü Jul-gli i olmak kadar hilg z^rünmek de toplumı hayatı İçinde bir y e n tabipt ir . B i r insanın gerçekten başarılı olmalıyla, batanlı sayılması arasında toplum defterleri bakımından büyük bir fark yoktur. Aynı şekilde bir f i t l i l j -Icmrklc o 11 i!a i|lemig kadar olmak toplum anlayıst bakımından zahiri bir ayrımı gösteremez. Bu sebeple asli defterler toplum kabulleri sahasında defti l a meselenin aslına vakıf olanların İçinde yer tuttukları Nihadn Hİtifur. Ama toplum dıjcaki değerleri el üstünde tuttuğu için l|in aslına uzak ituajıların tümü zahiri üstünlükler peyinde ömür tüketirler.
Toplum açısından bilen insan almak btr değer sahib id ir . Hayalı zahirden ibaret sanan insan bilen insan pozisyonuna tal ip olataiuır. E £ K çabalaru bu poziıytH na ..Lr.ıh.hr Ama balen insan poıisynnuflu elde etmekle bi lg iyi elde etmek birbirinden farklı şeylerdir. Bunu hayatındaki gayeyi (bilen insan sayılma* olarak tesbit etmiş bulunan k l ) l istediği pozisyona vardıktan sonra anlayabilir. Ancak arlık vakit çok geçtir. Çünkü o kıymetli pozisyonu terketmedikçe bilgiye yaramıyacaftını anlayacak katlar yalamıştır, yani yeniden talebeliğe başlamadıkça, lal ib olduğu bilgi türünü defii^tirmediltçe bJlgl-ye varamıyacaktirr
Gerçek bilginin yoluua giren kimse biç kuşku yok k i insana sonuçta hüsrandan bajka bir kazanç getirmeye tek türden bir bi lg iyi ele geçiren insandan daha ünün bîr konuzndadiT. Dıştan bak ı l d ı ğ ı L. toplum değerleriyle ölçüldüğünde b i r i henüz bilgiye doğru, atılmakta, dljtr-r i i y hedeflediği bilgiyi ele i f t p rm i } görünmektedir. L 4 -
1 «
k i n gerçek bi lg i yolunda olan her merhalede kendini daha güvenli bir alan içinde bulurken h sonu hüsran olan bilgiye giden kişi sallantıdadır- J_ P. 5artre r aEğer sonradan böyle gözden düşeceğini tahmin edebilseydirn r roman yazmazdım» demiş. Bu sözlerde yazarın amellerinde saklı olan niyeti Jarkelmeıniz mümkün. AlberE Einate-in'a meslek seçme konusunda endişelerini açan bir gençP
liiikçiden -sLamirti ol» cevabını almış. Kısacası, bir yerlere ulaşanlar o ulaştıkları yer in değersizliğini ifnde ediyor lar » ulanılan btlgi sahtedir, şifasızdır.
Doğru bilginin talebesi olmaya çabalamak, -..İn-bi lginin ustası, p i r i almaktan çok daha büyük kazanç şaftlar insana. Üsteük bu kazanç elden kaçırılmamı mümkün olınayanr bir kez edinildikten sonra iki dünyada da güveni temin edebilecek türden bir kazançtır.
•ı
Jv6
M E Z U N O L U N M A V A N M E K T E P
Türkiye yeniden demokratik ortama dönmekle girdiği batılılaşma mektebinde yeni bir ders yılına <laha b u lamış olacak. Geçen ders ydmı haşarıyla tamamlayıp bir ': i sınıfa geçmiş miydi? Hayır. Okuduğu batılılaşma, modernleşme ve demokratikleşme dersinden geçen dönem ktrık not aldığı için bir süre mektepten uşaklarırıimış ve dersini daha i y i bellemesi kendisine ihtar edilmişti.
Türkiye batılılaşma mektebine Tazminat dönemiyle girdi- Sonra birinci ve ik inc i meşrutiyet dönemlerini okudu. 1021 ve 1924 Anayasaları dönemlerini ikmal et¬t i . f n50'de yeni bir dünem yaşadı. 19Ö1 Anayasası ile 12
Mar t muhtırası ile aynı kanat düntminin birer parası ulan 12 Eylül ve 1982 Anayasası dönemleriyle ru-ıhl.ı, ma konusundaki azmini yenileyerek tahl i l ine devam ett i . Hocaları Türkiye'nin i y i niyetinden ve çalışmasından hiç şüphe etmiyorlar. Gelin gürün k i Türkiye batılılaşma mektebini bir türlü bitiremiyor, mezun nlup batılı • k sahibi olamıyor. Mezun olmak bir yana Türti-ft buı mektebe girdiğinden bu yana henüz HOI ! girmiş ılı-j-il Batılılaşma mektebinin kart bir talebesi durumu F L -•i şimdi Türkiye. Hiç sanıl geçmediği halde idare yetki l i ler i onu ipt idai sınıita oturtmuyor. Boyu posu 3 hele -il«ilrri* bu smıfa uygun düşmediği için bazı yönetme-
197
İlk. ayarlara al arı yapıp unu zaman zaman yukarı sınıfl a n ha l ta bazen » a sınıfa bile yerleşl iriyor Lir. t aka t h r yba t ! Türkiye balıhlafnu mektebinde hep sınıfla kal-I İ I L M ıVEn h rp azarlanmaya müslelıak. hep tehditler .ıu-yor, Kı I I kendisine bat M hareket planlan tekl i f ed il i yor. Şuyle söyle yapmaısan zor bit ir irs in sen bu meklebi d i yorlar ûua_
Batılılaşma mektebi Türkiye g ibi sınıE geçemeyen bir talebe için bazı tuhaflıklar arzediyur. Mesel i müfre-d£tL sürekli değiştiriyorlar. Diyel im k i «kalkınma* Jfj> üînden bir donem geçerli not aldı Türkiye. İt ir sonraki d e n yılında ya bu dersin konusunu değiştiriyorlar veya dersi kaldırıyorlar. BuLayisiyla Türkiye'nin gü^bela elde elliği geçer °ot ona bîr rahatlık tenün edemiyor, i m l i n de ba^ajılmuı gereken yeni bir gprev hep var.
Neden Türkiye batılılarına mektebinden bir türlü mezun olamıyor? Neden modernleşme ve demokratikleşme dersinden sürekli kırık not abyor f Çünkü işin aslına bakarsanız Türkiye bu mektebe kaydını yaplırmadan girdi de ondan, batılılaşma mektebinin bu kayıtsız d i rencisi talebeliğin zevkini hep tenetfüslcrde çıkanyor. ÜU mektebi hep koqup oynamak için ciyia bulmuş. Ama isler istemez ziJ çalıyor h derse gir i l iyor. İsle o zaman Türkiye diğer kayıllı u^rrarikerin yaptıklarını yapmaya yabalıyor, önündeki kitabı ters tuttuğunun farkında bile değil. Ona oku dedikleri zaman ezberinden bir leyler söylüyor. Yaz dedikleri zaman ise ya kolunun ağrıdığını bahane ediyor veya zil rodanı kadar vakit kazanmaya çabalıyor. Türkiye'ye »rarsanız onun diğer üğrenciler' den pek larkı yok. Herkis in yaptığını ben de yapıyorum ama hocalar bana garazlı, işte bu yüzden, sınıf geçemiyu^ nım diyor.
Türkiye'de kılıflını luyıfeıiıu değişlirnenin baldı mektepte okumanın tin şanı okluğunu sanmış. Mek t e l *
İ M
glrmifl, talebeler arasını karımış ve hatla mektepte ne-rekli ve meklebe yararlı bir yer bile edinmiş. Talebe gibi olmuş ama sınıf geçmesi muhal, «ekleplefci gerekli yeri be boraların bazı işlerim görmek ve mezuniyet adayı 6| -T r o d l e n n işlerini ko lay lası ırmakla* iharel- Bu yüzden bir türlü mezun olamayan bu süade talebeyi mektepler k o v u p lardeimek kimsenin isine gelmiyor. Hem biraa İ şyar ı oluşu da düşündürüyor İdarecileri, hocaları ve diğer talebeleri. En iyisi Türkiye'yi İdare ctmeli h ona la-lebeymL} gibi davranmalı ve onunla ayni sıraya olurmak-u n imtina etmemelidir Zaten Türkiye'de kendini batı-blaşma mektebinin talebesi rolüne İyi alıştırmış durum-<ladır- Bundan hnçnut olmakta ve belki bana da bir diploma ve r i r^ r diye hayal kurmaktadır.
HalbvkJ Türkiyelin i lk yapacağı iş içinde bulun dufiu tuhaflığın farkına varmak olmalı. H o a l * n veya mezuniyet adayı laîebeleri tuk l ld etmekle derslerde basardı olanuyacafiuiı anlamalı. Niyet i bu mektepleri me^ mm olmaksa önce kaydını yaptırmanın yolunu bu lmadır. O zaman hocalar Türkiye'nin mezun olma sorumlu¬luğunu yüklenecekler ve ona sınıf gfçmek için nelerin ^ renilrne» gerektiğini, nelere ^lısmanm *em«e verici o l ı taftiDi göatereneklerdir. Yok eğer Türkiye bu fl*kttbî nV sırdan bit irmek myetiiMzeys*. bu kararım uygulamanın riddİyetİPİ göze almalı: bir lartftın maişetini irmın İçin çalışırken diğer taraftan da zorlu imtihanların u m u l m a lına yarayacak temel bilgileri aralıksız edinmeye gayrrl vtııudidir.
199
T E N Z İ L - Î R Ü T B E
Türkiye'nin zahiren işeyen modern tesisatında sis¬temin zaaltm vuran ama bu zaaftan yararlananların gözlerden sakladıkları bir bozukluk v a r : Bi lg i , iktı-aal h bürukrasi, eğilim, sanat alalarında tenztl-i rütbe uygulanmıyor Bilgisizliği ortaya çıkan kimse bulunduğu yerin daha büğlülere* doldurulması kaydıyla bir ait ba-aamağa indir i lmiyor, şirketlerin başarısızlığı piyasadan çekilrneleriyİç sonuçlanmıyor, bürokrasirle tek yönlü n yıllara bağLı bir ilerleme geçerli say diyor, diplomalar ona sahip olanların gösterdiği yeterlikle değerlendin im iyor ±
sanatçıların şöhretleri birer müktesep hak gibi anlaşılıyor vs. Amiyane: tabirle Türkiye'de herşey kapanın elinde kalıyor. Neden? Çünkü Türkiye'de kurulmuş bulu¬nan tesiiflt sınanmaya gelmez. Her sınamada i İn bir yerlerinde çürük bazı malzemelerin kullanıldığının anlaştl-masmdan korkulur.
Türkiye'de lenzll-i rütbe mekanizmamın m işlemeyişi-ııin en önemli sebeplerinden b i r i faaliyetlerin yürütülmesinde iş gören insanlarımızın başkalarının sözcüsü olmakta bir beis gurmeyişleridir. İkinci sebep ise faaliyetlerin yürütülmesiyle görevli insanların teminatına dokunub-mayışıdtr, insanlara tenzH-i rütbe uygu Tay abitmenız içinr
aynı zamanda hak rahibi kimselerin lormel kuralları aşa-
300 l _
rak yükselmelerini sağlamanız gerekir. Vani yapılacak iş n t olursa olsun o ışı yapabilmenin, onun gerçek erbabının işin basına geçmesini temin edecek olursan LZ O ışın başına geçmiş bulunan kimsenin başarısızlığını da inek zorunda kalırsınız, Türkiye'de her ne yolla nlursa olsun bir mansıp kapmış kişinin imtiyazın haksız yere korumak, o işi hak elıtnş veya hak edebilecek kişi ve k i şilerin haksızlığı uğraması ile sunuçlanır. Böylece sahte değerlerin yüceltilmesi bir âdet halini alır ve kimseye tenzîl-t rütbe uygulanamaz. Bunu yapmaya yeltenecek kişi kendinin de atgaya çekilmesinden korkar. Kimse (W-çek yerine razı olmadığı, herkesin hakkı olmayan yeri kendine yakıştırmam sebebiyledir k i Türkiye'de ne ten-zi l - i riitbe uygulanabilir, ne de insanlar r f l tbtttofM aıra gözetmeksizin yükseltebilirler.
Ülkemizi modernleştiren mekanizma taplum yapımıza haricen eklenmiş durumdadır. Ne modern kültürümüzü, ne modem iktisadi işleyişimizi ne de siyasal yapımızı bünyemizin gereklerinden çekip çıkarmadık. Bunlar tıpkı kalamızdakı şapkalar g ibi ^kondurulmuş* unsurlardır. Türtiye'd* düzünce hayatı çitlerle çevrilmiş boş bir l eh çedir. Sanat hayatımız ve şühreü nerelere ulajnuş olursa olsun sanatçılarımız ancak ilıtirâzi kayıtlarla gerçekliklerini koruyabiliyorlar. İktisadiyatımız ve is adamlarımı* ancak l imonlukla büyüyebilmededir. Siy âsî yapımızı Avrupa'ya begendirebildi^imiz kadar gerçek sayabilmek te-yiz. İste bütün bu sebeplerden ötürü elinde bir lakım imkânları bulunduranlar kimsenin tavuğuna kıgt diyemez. Diyecek olursa elinde tuttuğu imkânın niçinini, nedenini sorarlar korkusunu taşır.
flu durum Türkiye'de ülkeye mahsus ölçülerin geliştirilip geçerli kılınmasını sürekli engellemekte, sürekli ertelemektedir. B i r ülkenin kendi yapısında çıkardığı A -
güleri yoksa, ister islemez, başkalarından Ödünç aldığı Ölçüleri kullanacak dernektir. N i t ek im öyle de olmaktadır. Ülkemizde geçerli ülçü başka ülkelerin o i * ! ne kadar lak^ dır eLlî£ine kalmıştır. Aynt sebeplen ölürü jçerek kültür, gerekse siyaset alanında kendi değerlerini görmez haldedir ler. Nasıl olsa kendi ülkesinde geçer akçe başkasının* dıra öyleyse onlar da başkasının akçesiyle geçerli sayılmaya çabalamakladırlar.
Acaba bu devran hep böyle mi dünecek? Ko l kırılacak yen içinde kalacak- pireler f i l ler i yutacak; kimse kimseye haddini bildirmeyecek- hep davulun sesi uzaktan hoş gelecek vs... Hu bizep hepimize, herbirimize bağlı. Her ne kadar kafamızdaki şapka başkasınm ise de kafa bizim. Mesele şapkanın kafaya göre şekil alıp almayacağı de kalanın şapkaya göre esnemeyi kabul edip etmemesiyle i lgi lL Eğer kafamız şapkaya bir şekil verecekse, o zaman başarısızların t e n z i l i rütbeye uğrayacağına, başardı olanların rütbe atlayacağı, kendi düşüncesini değerli bulma olgunluğuna ulaşmayı, kendi ayaklan üstünde durma şerefini kazanmayı, bütün şanlarda hayat sahibi olmayı güze alan bir topluma ulamayı göze alacağız demektir. Vok efier. kafamızdaki şapka kafamızı belirleyecek» hiç bir şeyden şikayete hakkımız olamayacağı gibi, zaten k * famızın aldığı şekilden ölürü neyin doğru neyin eğri sayılması gerektiğini kavrama gücünden de mahrum kalacağız demektir.
202
H A Z I R A K O N M A K
Bilgisizl ik ve hazıra konma yan yana gider. İşin başında insan yavrusu hazıra konar. Bu onun en bilgiilı olduğu Çağdır. însan bilgisini artırdıkça hazıra k-mmak* Lan uzakladır, ama her yetişkinde çocukluktan kalma bir hazıra konma duygusu hep yaqar. Bu yüzden herkesin gizlice beklediği bir büyük fırsat vardır. Ne kadar çocuk kalmışsak İçimizde kendi katkımız olmaksızın elimize baiı İmkânların p i n e s i hususunda beklentilerimiz o kadar büyüktür. İstediği şeyi alamadığı için ağlftyanh istediği jey eline tutuşturulunca da sesini kesenler çocuklardır. Gerçekte çocuktaki hazıra konma duygusu ne iste^ diğini tilmemeklen, nesnelerin gerçek tabiatı hakkındaki bilgisizlikten doğar .
Yetişkinler, olgunluğa varmış kişiler hazıra konmayı değil, bazı şeyleri kendileri için hazırlamayı düşünürler. H a l t a eğer bir şeyin ortaya çıkışında kendi payları yok-rap nasıl elde edildiği hususunda açık seçik bilgileri yok-Srt o şeyden kendilerini uzak tutarlar. B i l g i sahibi ü lm* yan ve bilgilenmeye de niyeti olmayan kişi eline geçirdiği her fırsattan istifade yolunu seçer. Böylelikle her türlü yemi yutmaya hazırdır. Ama bi lgi l i kişi, bilgi sahibi o l mayı düstur edinmiş olan kimse eğer ortada i y i görünen bir şey varsa önce onun mahiyetini öğrenmeye çalıdır, da-
Z03
ha sonra onu nasıl ete getirebileceğini h i lmrk ister. İşte bu leUtik ve tahkik, bi lg i yolunda •u lan bu Adımlar nna hem istifade edebileceği şeylerin yolunu açarh hem de uğraması mublemel tehlikeleri güslerir. HnzLra konma heveslisi cahil elim- geçen hazır hıkmanın sevincini yaşarken üzerine kapanan kapıları, kıstırıldığı tuzağı farket-mez bile.
Kötü ianalp b i l im şarlatanlığı, sahte tefekkür hep bizim hazıra konma duygumuzun ortaya -.ı .• ı.. . boşlukta kendilerine yer bulurlar. Nedir bizim hazıra konma duygumuz.» J11 r resme bakınca, bir müzik parçasına ku lak v e r i m , bu düşünceyle, bîr hünerle karşılaşınca *ne de güzel» deyişimiz, bizim hazıra konma duygumuzdur. Kandaşlığımız ne olursa ulsun i lk temasta bize sajladığı rahatlık aldatıcı ve çocuksu bir tatmindir, Hu lalınin karşı taştığımız şeyin ne olduğunu bilmeden onu kendimize ait kılacağımıza İnandırır bizi. buna karşılık karşılaştığı şeye; «Nedir hu.- Burada neler oluyor» diye yaklaşanlar yetişkinler ve ölgün kişilerdir. Onlar sınat eserleri karşısında, b i l im verileri karşısında, düzünce ilrünlrri karşısında güzel, çirkin. i y i r kötü demeden önce o sunuştaki
meseleyi -«-.•-.-. çalışırlar. Meselesi olmayan verimle^ rin değeri olmadığını veya tur bagka meseleyi güzden uzak tutmaya yaradığını bildi klerinden hemen o verimlerden yüz çevirirler. Olgun kişilrr karşılaş t t kHn verimlerin hangi meseleyi nasıl çözdüğüne bakarlar. Bunu da anladıktan sonradır ki o sannt h b i l im veya düşünce verimine İyi. kolU h güzel, çirkin deme durumuna gelirler.
Yaşama u m u sözkonusu olduğunda da aynı ölçüler geçerlidir. Tufeyli ler, asalaklar, hayatlarını hazıra konarak İdame ettirenler bılgtsizlıklen en büyük laydayı sağlayanlardır. Onlar yalnız kentli bilgisizliklerinin kcyFini lüruıekİF kalmazlar, aynı zamanda ba^ka insanların da
204
bilgisiz kalmalarında büyük bir rahatlık bulacaklarına kendilerini inandırmışlardır. H a z i n konarak akademik üstünlük elde etmiş bir in in kendi dışındaki insanların b i l gice i y i donalElmalarına l i l i rUV göstereceğini i ler i sürmek oldukça zor. Siyasi galibiyet bir kimsenin eline hazırdan • •V„- .r « u n dayanacağı en kuvvetl i burç bilgisıilıflın
i t ibar görmesi olacaktır, Haküi kzaanç sahipleri b i l g i s in l i k koyulaştıkça kendi durumlannm daha çnk teminata kavuşacağım farkelmlşltrdir
şimdi soracaksınız: B i lg i , bilgi deyip durdun- han-p bi lg iyi bilinmeye değer buluyorsun? Bunu söylemeden kimin bilgiü, k imin blljö«> olduğunu anlamamız mümkün mUr Konumuz bakımından bilgi türleri arasında ayının yapmak büyük bir m*na ifade etmiyor Hazıra konanlar her türlü bilginin kendilerine zarar vertceftî korkusunu yaşarlar. Hırsızlık bilgisi bile hıraların huzurunu kaçım.
20Î
Ç E K İ L İ Ş İ B E K L E Y E R E K
Türkiye- modernleşme süreri içinde gün süne daha çocuk iizellikleri gösteren yaşı derlemiş insanlarla dolduğu için ber geçen gün tal ih oyunlarının, piyangolarınh lotaryacılığın yaygınlaştığı bir ülke halini alıyor Son bir kaç yılda mi l l i piyangoya, at yarışlarına ve Spor-Totoya yatırdan para miktarının artışında hiç şüphesiz tar ih i sebeplerin yanışını ve elbette hu sebepleri hiç anmamıza gerek duyurmaydı fakirleşmenin {yani sabit gel ir l i grupların fakirleşmesinin) büyük payı var. Ama biç bir ülkede iktisadi bir kriz böyle, çekiliş avuntusuyla, bu kadar kolay geçistirilemez. Türkiye hazıra konma duygusunun kılcallara kadar işlediği, işlerin ancak torpille çözülebileceğine inanıldığı, armudun pişeceğine ve insanların ağzına düşeceğine Vesin gözle bakıldığı bir ülkedir. O yüzden bizim İnsanlarımız ağızlarım kapayacak olurlarsa pişmiş armut düştüğü zaman Suratlarını k ir le t i r d i ye korktuklarından ağızlan açık geziyorlar galiba.
Uzunca iüredîr Türkiye hep büyük ikramiyeyi bekl i y o r : Bir gün nur lu ufuklar önümüze açıhvereoek, bir gün büyük Türkiye'yi k u m vereceği*, bîr gün köşeyi döneceğiz, bir gün li<lcr ülke olacajız, bir gün sosyalist düzene geçeceğiz, bir gün Turan önümüze açılacak, bir gün şeirat düzeni kuracağız, bir gün büyük ikramiye bize (V
206
kaçak. Böyle duygular toplumda çok güçlü olduğu içm kolaylıkla s ih ir l i bir çözümle Türkiyelin üstün bir konuma geçeceği hedefi gösteriyorlar Hepimiz hazıra konmaya öyle teştteyiz k i bu hedefleri hemen ciddiye alıyoruz. Bir toplumun hedefleri olmasın mı? Elbet olsun. H a t l a bir toplumu hedefsiz kılmayı çabajasaniz btle o toplum eğer hayatiyetini muhafaza ediynrsa mutlaka kendine en uygun hedefi ününe koyacaktır. Lâkin Türkiye'de bol miktarda hedef var ve fakat bu hedeflere varmanın gerektirdiği yollar ve güzergah güzden kasırihynr.
Eğer büyük ikramiye bize çıkacaksa beklemekten başka ne yapabiliriz, değil mi ama? Çekilip olmadan bi
ze ikramiye verecek değiller ya l işte bu duygular ie in-dep bu bekleyiş v e bekleyişten doğan atâlet sonunda bir siyasi sarsıntı hangi görüşü taşırsa taşısın insanlara genel bir düş kırıklığı, umutsuzluk, karamsarlık getiriyor. Bu Ülkede artık doğru dürüst iş olamaz demek herkese ko-l*¥ geliyor. Çünkü bir önceki ruh durumu sadece çekilişi beklemekten ibarett i . Şimdi bitelini elinden aldıklarına gore her şey suya düştü.
Ama Türkiye'deki insanlar tedbir l i . Önlerine belki cok büyük hedefler koymakla ustalasmışlar, ama yine de bu hedeflere ulaşılamıyacağı hesabıyla günlük hayatlarını yaşıyorlar, ikramiye çıkmazsa mahvolmamak için hayatlarını gu anda içinde bulundukları şartlan kabul «Lerek ve h i ; b i r zaman kendilerine ikramiye çıkmayacakmış g ibi düzenleyerek geçiriyorlar. Bu yüzden yüzyüzc geldikleri siyasi, sosyal, ekonomik yeni şartlara kolayca adapte oluyorlar. Yalnızca adapte olmakla da kalmıyorlar, yeni şartlardan azamE isli İadenin yo l lanm arıyor ve çoğu kez de buluyorlar.
B u yalnızca tefc tek insanların hayatlarında benimsedikleri yöntem değil, büyük kuruluşlar, müesseseler i t i -
Z07
bariyle d i aynı i k i l i anlayışı devanı ett ir iyoruz. Kumluklar veya i• •=•!•- ==• a l düzenlemeler kısa vadede birşeyleri geçiştirtbilmeye büyük önem verdikleri halde hedeflerin i n gerçekçe büyük kurtuluş otdujtj f i k r in i de l e r k t l m i -ynrlar. Oysa alman tedbirlerle gözetilen hedefler arasında büyük bir uzlaşmazlık var.
Eğer bir gün gerçekten Türkiye adına kurtuluş sayılabilecek bir dönüşüm yaşanmak isteniyorsa şaşmadan yapılabilecek tek şey müesseKİerdej tutulan yolda ısrar ve iyileştirmedir Ülkemizde sık sık gördüğümüz «olmadı başlan* tavrı belki bize güzel hayaller kurdurur ama bunlar hep beklediğimiz büyük ikramiye İçin her gün yeni b i r bilet almaktan, çekilişi de böylece hep : ,ha geç bir iar ihe ertelemekten başka işe yaramaz.
2Ü$
MEDENİYET İ A Y A K T A T U T A N
Günümüz Balı medeniyeti iç tutarlısını kaybetmiş, ozü boşalmış, kurduğu yaptyı teşkil eden esas unsurun destecinden yûLsun kalmış bir dünyayı temsil ediyor. Yani günümüzün maddi refah bakımından zengin ülkelerinde insanların büyük çoğunluğu kendi yaşama biçimlerinin haklılığına, geleceklerinin güvenlik içinde olduğuna yüzyıl öncesinde olduğundan daha az İnanıyorlar. İnsan elinden çıkma bir hayat düzeninin şüphe, endişe ve korku verdiğini hergün görmekteler. Toplumun iy i eğit im görmüş kesimleri Batı medeniyeti adı verilen ürgü-nünP bu medeniyetin zorbaca yıkıma uğrattığı kültürler^ den üstün hir tarafı olmadığını arlık bir bedabal sayıycr. itütün bunların uzantısı olarak Balı medeniyeti kemli ölçüleri İçinde bile büyük adarnlftr yetiştirmekten uzaklaşıyor arlık. Çünkü insanların hepsi gerek zihni faaliyetleri bakımındanp gerekse ellerinde tuttukları flüç i t i bariyle her gün biraz, daha mevzi kalmaya, büyük işleyiş İçinde sonükleşmeye mahkûm^
l i u gelişmeye ve gelişmenin başdöndıîrücü hızına rağmen Batı medeniyeti ayakta. Eğer l $45'ten günümüze gelen çizgi denmeyecek olursa ayakta kalmakta da devam «Iccek Medeniyeti ayakta tutan i k i payanda var ; Bunlardan b i r i hiç. bir felsefî dayanağa ihtiyaç duymayan, kendini ahlâki ölçülerle haklılaşlırmaya çalışmayan ve
205
vakıa ulnrak ispatlı vücud eden (hegetnonyaıdıt. Yani askeri, İktisadî ve siyasi gücü elinde tutan organizasyon elindeki imkan] korumak için yapabileceği herşeyi herhangi bir mazeret veya bahane aramaksızın yapıyor. İsrail devletî l?£Due I rak 'm nükleer tesislerini ve l5S5 rte Tunus'taki Filî i . ı ı kampım bombalarken, Sovyetler Dirliği Afganistan 1! işgal ederken I T T Schauh-Lorenz f irması tfiH'de hükümet darbesi yaptırırken çıkarlarını korumaktan başka bir Jikrl temel aramak zahmetine girmeye ihtiyaç duymuyorlar. Sonraki gelişmeler de hegemonya tesis edenin ne kadar isabetli davrandığını gösteriyor. Anlaşılan • baskın İnhanındın- İlkesi bütün ikt idar olaylarının merkezinde yer alıyor.
l : . medeniyetini çırılçıplak bir şiddetin ayakta tu t tuğunu iddia e-tnıek ve her kıyımın, her vahşetin, her akıl-• i : . ı komplonun sadece kendi getirdiği güçle hegemonya tesis ettiğini i leri sürmek doğru değil. Her şiddet belirdiği yerde yerleşmek için bir alan. her vahşet o vahşeti mümkün kılacak bir on hazırlık üzerine geliyor. İşte Batı medeniyetini gerçekten ayakta (utan İkinci payanda bu. Güçlü olan tarafından ezilen her unsur kendini ezeni • • meye hazırlandığı için oyunun kuralları içinde leraziniuı bir kefesini doldurmuş oluyor. Aynı terazide tartılmayı kabul edenler neticeye katlanmaktan üışka bir yol bulamıyorlar.
Meseleyi sadece askeri hareketler seviyesinde güa-önüne almak son derece yanıltıcı olacak. Asıl mesele Batı medeniyetinin kendini doğuran f ikr i temelleri hegemonyası allına aldığı bölgelerde özenilir temeller kılabılme-sidir. Batı medeniyeti kendi gücündün emin değil, bu yüz¬den mevcudiyetin yalnız kaba kuvvetle koruyabileceğini bilinçle kavramış, lâkin denetim altında tuttuğu toprak^ larda yürürlükte olan f i k r i yapc3 gelişme gösteren haynl
tarzı Balı yönelimli bir çehreye sahip. Körle kötürümün hikayesi bu. Batj 'mn melropoliUn gücü kötürüm. Kendi ahalisi Batı medeniyetinin hedeflerine doğru ilerlemenin bir felâket olduğunu yaşadıklarıyla bildiği için ikt idar odaklan Batıpda yaşayan halka «Batftyı tekli f edemiyor, Zengin ülkelerin halkını teknolojinin barikalanyla büyülemek zor. Eğitim görmüş her Avrupalı günümüzde b i l gisayar ülmakiızm y&şanftbileeeğini herhanpi bir yoksul ülke «aydınından* (1) daha i y i bil iyor. Oysa metropolün hegemonyası altında bulunan ülke insanları mahrumiyet* lerinin maddi refah noksanlığı olduğunu sanacak kadar kör. Bu körlük içinde ellerine tuluçturubın oyalayıcı imkânları nimet bil iyorlar.
Kısacası Batı medeniyetini omuzlamış olan h bu medeniyetin yürümesini temin eden. Batıya ayaklık eden insanlar h insan yığınları kökleri İtibariyle Batüı olmayan kültürlerin ahalisi. Onlar yüklendikleri kotürumü istenilen tarafa götürüyorlar. Eger hislerine uyup köcürümü sırtında taşımadan da yaşayabileceği bir tarafa yönelirce bacaklarında kırbaç jakhyor korun.
R E D D E T M E Y İ B İ L E N L E R
İçinde yaşadığımız medeniyet insanları istekli tutarak ayakta durabiliyor. İnsanlar ıı- I .; i :i ı tefeli İsrlpr, nc kadar çok istiyorlarsa, istekleri uğruna ne çok rahatsızlığa rıza gösteriyor! arsa medeniyetin tekerleği o kadar rahat, o kadar hızİL düm-biliyor. Ama bu işin içinde bir hile var. insanların, büyük insan kalabalıklarının neler is ley eteğini, neler peşinde olacağını ipleri elinde tutanlar tesbit ediyor. Bu hile sayesinde büyük insan kalabalıkları t e n d i istekleri peşinde koştuklarını sanarak sırtlarında taşıdıkları az sayıda insanın kolayca yol kalet-mesini saghyörlar-
Meselenin merkezînde maddi refah yer alıyor, insanları re falı L M artırılması yolundu ikna ederek onları belli kalıplara dökmenin kolaylığı yüzyıllardan beri bi l iniyor. Bu yüzden modem medeniyet içindeki insan ilişkileri çoklarının sandığı gibi maddi relahm halka sunulmaktan imtina edilmesi esasına değil, bilakis maddi refahın halka sunulması esasına dayalıdır. Ama bu şarlh bir sunuştur Bütün insanlar için temel düsturun mümkün olduğu kadar çok almak ve mümkün olduğu kadar az vermek o l duğu peşinen kabul edilmiştir. Ayrıca medeniyet içinde yalnızca almak ve vermemek veya yalnızca vermek ve almamak eakal dışı» sayılmıştır.
21?
İnsanlara her istedikleri azar azar, ama sürekli olarak verilmelidir. Böylece hem insanların maddi relah alanında istekleri bitmeyecek, hem de bütün ufukları maddi refah çerçevesi içinde kalabilecektir.
Türkiye modern medeniyet bölgesine adım atarken ülkenin okumuşları ve aym zamanda denetleme gücünü ellerinde tutanlar halkın İçinde yaşayan «hır lokma, bir hırka* düşüncesini şiddetle kınamışlardır. Onlara güre bu düşünme hiçimi insanları durgunluğa, tembelliğe ve gerilice itmektedir insanlar birçok lokma ve birçok hırka islemelidirler ki daha çok çalınsınlar, sunulan çalama şartlarına daha çok rıza gösteninler, hareketli bir ha ' ya 11 kaçınılmaz ve tek çıkış yolu olarak görsünler Nite¬k i m yalnızca Türkiye'de !• ' l zengin veya yoksul bütün ülkelerde cbir lakma, b i r hırka» düşüncesi büyük bir hızla insanların zihninden silinmiştir. Neden? İnsanlar istenildiği gibi daha akt i f bir hayatın sağlıklı olacağı düşüncesine ulaştıklarından mı? Hayır. İnsanlar yeni yaşama şartlarında «bir lokmayı ve bir hırkayı» bile ele geçirebilmek için ortamın gereklerini yerine getirmek zorunda bırakıldıklarından. Tahrib edilen insanların kendi ayaklan üzerinde durma, zulme rıza göstermeksizin haysiyetli bir hayatı sürdürebilme imkânıdır. Yokça bütün İnsanlar daha üst seviyede b i r felsefi düşünce edinmiş değildirler.
B i r lokma, bir hırka düşüncesini şiddetle kmayan-lar, d ikkat ve t i t i z l ik le bir başka halk sözünü göllerden, anlayışlardan uzak tutmaya çabalamışlardır, o da t a f l -cık aşını, ağrısız başımı deyişidir. Bu soz neden modernleşme sürecinde gündemden kaldırılmıştır P Çünkü bu BÖ-zü anlayan herkes aşının çoğalmasıyla b i r l ik te ağrısının da çoğalacağını bilinçle kavrayacak ve insan yalamasında mütekabiliyetin yalanca maddi imkanlar alanında de-
213
ğilH aynı ında f i k r i , ahlâki v t dîni alanlarda da yürürlükte olduğunu düşüneceklerdi.
Eğer insanlar maddi reiahı birinci plana almıyorlar-sah onların hayatlarında hangi dürtüler, hangi güdüler aslî yeri işgal edecek? İşte bu sorti yeryüzünde yürürlükte olan külür düzeninin hedeflerini sorgulamaya götürür biz i . Maddi refahın sağlayacağı tatmin yol lannm -.: n I.JI ı içinde kaldığımız sürece ne ferd olarak, ne camia, ne de mplum olarak mevcudiyetimizin anlamı üzernde düşünmeyeceğiz- Çünkü ünce mevcudiy etim izi sağlamak ve korumak gibi bir derdin içinde olduğumuz ve bu derdin tek devasının daha i y i maddi şartlar olduğu yanlışının manialarına takdıp tökezleyeceğiz.
I M
G Ö N Ü L L Ü L E R . G Ö N Ü L S Ü Z L E R
Dünya ölçüsünde yürürlüktü [dan bir sistemin içindeyim. Bu sistem esaslarını İnsanoğlunun ilahî hassasiyet in i yoketmeye dayamış. Yalnız müslümanlar değil, ehl-i k l tab olanlar da ve başka bâtıl din sa!ikk-ri de içinde bulunduğumuz sistemin cenderesi altında. Uu sistem a l im-da insanlar k imin faydalanacağın L bilmeksizin bir malın üretimine katılıyorlar, buna karşılık nasıl ve ne pahasına kendilerine kadar ulaştığını bilmedikleri bir malı tüketil yor lan Ticaret mekanizması para hareketleriyle, para hareketleri siyasi kararlarla, siyasi kararlar sistemin bun' ycv l zorlamalanyla harekete geçiyor. Hnrekel aynı Bft-B U d l ters vunhı Okullar, hastaneler. dükkânlar» büro-l T . Eahrikalar. e l t i ler , eğlence yerleri, ulaşım araçları, yullar, meydanlar hızla dolup boşahyor. Tek tek insanların bütün olup bitenler karşuında bilgileri pek sınırlı.
! . 1 ı: belli bilgilerden çok bir cehaleti paylaşıyorlar. Dolayısıyla çağımızı örten bir zulmet perdesi var. Du kııraubRin devamında menfaat arayan ve bulanlara zâlim diyoruz:. Müslümanlar rablerinin. Allah, kilablarmın Kur'-
ı ı olduğunu bilmekle zâlimlerden aynltyarlar. Vürürlükte olan dünya - - Î - T nıüslümanları da ken
di icikadi çerçeveleri dışında bir bayata zorluyor. Böyle biı /ı rl ı insanltk yeni tanıyor. Dundan, çok değil. yelmı^ beş yıl önce insanlar hangi millete mensup olduk-
215
lannı asli fisellikltriylc anlarlardı, yani analın, babaları hangi milletten i*e, hangi d i l anadilleri tse La$anJarnı k imliği öylece anla|Uırdır >1uslümanlarH Hrist iyanlar, Museviler, Budistler kendilerinin hangi dinden olduklarım soy-irdik ler i u m a n menıub oldukları dînin gereğini yapmaları kimseyi aaşırlmaa ve bu yaptıklarından başkasını kimse onlardan beklemezdi. Yine bumdan yetmiş beş yıl öncesinde bir devletin temsilcisi olarak bir başka devlet nezdinde I K K I işler yapmaya girişmedikçe kim&e lUdCB pasaport sormazdı. Sıradan insanlar seyahat için, tüccarlar ticaret için bLr ülkeden diğerine gitmekte serbest id i . Yetmiş beş yıl ünce Altın para dünyanın heryerinde geçer akçe iıi. Bugün hepınüıin insan oluşu, insanca özelliklere sahip oluşu kendimizin duşa vurduğu hususiyet^ ler i filizli 1 deftil. bize bizim dlafrdızda oluşmuş, bazı ye tk i l i mercilerin koyduftu kayıllarla belirleniyor. İnsanca vasıf-Iarımızla değil *ahip olduğumuz belgelerle değer sahibi-vız. İtibar edilen her jcy de kahoİJktan mahrum. Böylelikle insanlar kısa vadeli tatminlerle kısa ömürlerini devam ettirmeye tartlandmlnıış bulunuyorlar.
f a r i l i n malar allımlaki inşan yığınları cinlerine konulan in imin vasıtalarım ünenuedikçe sistemin gereklerine, sistemin ayaklı durmanı Lçîn kendisinden beklenilen çabaya bedenîni ve ruhunu taptınynr. Bu bir çcsîc sarhoşluktur. Oylr bir n hoşluk k i yığın yığın insan kendilerini üşüten drğirmfiıe ÜII Inşmıaya gönüllüce koşuyor.
Müslüman olmak yani Allah'ın insanlar içîn İndirdiğini tek belirleyici kabul etmek lıizi bu Sarhoşluğa uğramaktan korumakta. Ilrıstiy anlar, Vahudller p Budistler, Yogiler ve birçok ılifcrrleri hayatın akısı karşısında herhangi bir itikadı teçhizatı sahip değiller. Bu yüzden onların sistemin zulmeline katkıda bulunmalarına zatimle' r in uşakları olmaları ve bizzat zalim olmalarına engel ola-
116
t ak tatr d in i ynkümlülükkeri yok. Yeryüzünde yalnız mus-lümanlar bozulmamış i lahi bilgilerle tema* edebilme imtiyazını ellerinde tutuyorlar. İMm kaynaklan belirgin. Açık ve sıhhatli. Müslümanlar hiçbir íeLwti. «yasi veya ideolojik endişe gütmetiiıinh yalnızca kendilerine emro-lunan şartları yerine getirmeye çalıştıklarından yürürlükteki sistemle bir uzlaşmadığı düşüyorlar. Yürürlükteki dUnyt »istemi namaza, oruca p hacca, zek l lu , kelimc-i şa-hadet'e müsamaha etmeme taraftarı. İşle bu müsamahasızlığa İtarşı mÜEdümanın tavrı Ünemll. Kendini ortadan li lmeye çalışan sisteme gönüllüce ml hıznu-t edecekp yoksa sistem içinde yaşamak içto mecbur olduftu işleri yaparken gönülsüzlük mü güsLerccck?
217
SİZ KİMLEEtDENSİNİZ?
Hem dûfiudaki, hem de batıdaki masalarda karamıza çıkan bir olaydır: Külü hükllmdar kendisine zararı dokunacağına inandığı çocuğu öTdürnıel üzere bir ada¬mıyla bir l ikte ormana gönderir. Saray görevlisi çocuftu gizlice öldürecek ve kanlı gömleğini cinayetinin del i l i olarak hükümdara getirecektir. Ama masallarda vakıa ün görüldüğü gibi cereyan etmez, hükümdarın adamı kendisine verilen emirden daha yüce bir emre itaat ederek •çocuğu öldürmekten imtina eder ve görevini sureta yerine getirmiş olmak için avladığı bir hayvanin kanıyla ıslattığa gömleği saraya ulaştırır.
Bu masalları dinleyen, okuyan k i m olursa olsun saray görevlisinin çocuğu öldürmeyişınl yerinde bula*, masal böyle düşünülsün diye kurgulanmıştır. Bırakalım masalla ujraşmayı, gerçeğe dünelim: Düşünelim acaha gerçek bayatta kimiz biz? Masaldakilerden hangisine teka^ bül ediyuruz yapıp ett iklerimiz bakımından, toplum içinde tuttuğumuz yer bakımından? Sanırım bu yazıyı okuyanlardan hiçbiri kendini cinayet emri veren kîîEü hükümdarın yerine koymayacaktır. Yalnız duygular bakımından de l i l , toplum hayatında tutulan yer hakımindnn da müs¬lümanlar ^belirleyici*, t k r i l i k kararlan verici» durumda değiller, ö te yandan müslılnıanbrm birer «mazlum çn-
21S
euk* olmadıklarını da İfade edebi l i r l i rahatlıkla. Belki mazlum vasfı uygun düşebilir müslümanlar için, ama ormana götürülüp îîlriürülme tuzağına düzecek kadar da «çocuk* değiller. En azından orman yolunda başlanna geleceklerin neler olabileceğini farkedecek kadar yetişkind i r onlar. Çağımızın iktisadi-politik-askeri yapılanması içinde yalnızca müslümanlar de£İlh sade vatandaş denilen yıjfrn içinde yer alan herke? t$aray RÜrevltsi* durumuna düşer zaman zaman. Yanı işleyen mekanizmanın manivelasını ellerinde tutanlar düzenin srlâmcli ufruna bazı çocukların ormanda katledilmesi İçin emir verirler. Bu emre yasamak açın çalışmak sorunda kalan herkes muhatap olur. Müslümanlar da bunlar arasındadır.
Yaşamak iejin çalışmak, elinin emeftiyle geçinmek zorunda kalan her • ; •• sistemin zaruri Inlepleriylr yüzyüze Gelir İnsanlar esnaf, tüccar, işçi, köylü, memur veya iş adamı olarak yajmzra kendi hayatlarının İdamesi için defcîl aynı zamanda sistemin ayakta durması _• i - de çalışırlar. Mesleğimiz ne olur&a o t u n sistemin g f r e i i bir gün ormanda çocuğu öldürme emriyle karşı karşıya gel ir iz . Yani kendi durumumuzu knrumnk adına bir hak-sızlı£ap bir adaletsizliğe rıza göstermemiz bizlerden istenir , tşte bu bunalım zamanlarmda nasıl Cavır takındıktan btnet insanları İki t ipte toplamamızı «ağlar: B i r kısmı insan verilen görevi yerine getirmeyi kendisine uygun bulur. Çocuğu öldürür ve kanlı gömleği saraya riîrr Diğer bir kısım insan da çocuğa kendi eliyle kıymaz. Gerçi onun bayatla kalması için özei bir iodbir almak yoluna da gilmez, ama kendine ve Izindini yaratana hesap verebilecek başka bir temhir almadan edemez. Çocuğun ormandan sağ çıkması büyük bir ihtimaldir, mamafih cellat olmakla, cellât sanılmak arasında kişinin kendi iç hesaplaşması bakımından mühtm bir fark vardır. Bir kısım insan ce l t t l olmakta bir beis grirmez, başka bir kı-
219
iını u r . ı i : i i f herkes « U f e cellât sanılmaya güze al^ dagL halde h gerçekti tellflt olmama rizikosunu yüklem bûmjtilr.
Haymliftııı böyle geçer Saraydakilrr belden çocuftu oklurmemİH istemekten geri rfurnıazlar Üstelik bunun spatını • ' • islerler Karnımızı doyuran kazan saramda kaynadıjL İçin sarayın emirlerine boyun rflmeyi kaçınılmaz sayana. Bu kaçmalmazJık İçinde nranuzdan kimiler i ÇÜCTIÎU gerçeklen öldürür ve kanlı gümleİL « r i r hüküm dara. Bazılanraız ise hükümdara bir kanlı gömlek verir ama bu masum encugun kanıyla islannuş bir gömîck deb i d i r . B i r av hayvanı da kanıyla kızıla boyayab i l i r bir gömJe£i, Hükümdarın güzünde çocuğu üldUrcnle, o r n u n v da sa i bırakan arasında bir iark y n k l u r İstenilen bir kanlı gümlek i d i : l ^ r elde ed i ld i
B i ı insanlar i k i rahallıktan T l M l I l l p u l a Kimimiz çocuftu oldürmeseydim benim kellem gidereki! riive rahatlar. D||cr bir kısmamız ise ç«ufta ne oldu bilmem, belki dldü. belki A l lah yapt ı ı onu- hiç olmazsa kendi ellerimle öldümwdtm d iyerek rahachk bulur, glmdi snrun keodı kendinize siz b a n ^ rahatlığı s^tnlrTde™ıÛJr S i y . leyin siz kimlerdensiniz ?
K İ T A B I N A U Y D U R M A K
İslam İçinde tenakuz barındırmayan lıîr anlayış 1ar-zınıh insicamlı bir yaşama biçimini ve inunnların han^i şart ve ahvalde olurlarsa nlsunlar uygulamaya koyabilecekleri normları rnüslü maniam vermiştir. Bununla birl ik le iman la r çağımızda yaşayan mü&lümnnlar büyük gayretle tslAmİyetin bir ıi»lem olarak İfadesine Çabalıyorlar ve bu çabalan sırasında büyük güçlükler karşısında buluyorlar kendilerini. Gerçeklen dnguria olsun, halıda r I mndem insanlar İçin K u r a n ı Ker im de dahil
almak üzere İslam kaynakları çağın zaruretleri (şerefti nce yeniden anlamlandırılması gereken metinler eibi görünüy o r N i tek im M a m modrrnikilerinîn İki yüzyıla varan •••!;•• içindeki çabaları ve her türden yenlleqtfrmeci akım kendi bakış açısına göre bir t s l l m i silleme varma gayreti içine düşmüşlüt. İşte bu sözünü elll£imlı butumla, boyk bîr tu lumu gerektiren darum arısında sıka bîr batların var ; Birisinin kitabına uydurarak h - \ ettiği deliceyi d i | t r i kitabına uydurarak tashih etmeye çabalıyor.
Emevl, Abbasi. Endülüs, Selçuklu. Kiılemrn. Osmm!ı yönetimleri nıraunda hayalın gerekleri müılümınlan hazi kararlar almaya zorladı. Bu kararlar isler i t t ihat , İsler fetva- ve İllerse ferman şeklinde ortayı çıksın. Eget islâm kaynaklarıyla mutabakaı halinde idiyse eentut için, ümmet için rahmet oldu. Ama bu kararlardan üyfeleri ol*
221
flia.li kî ruüsllimanların yüiyüzfi geldikleri meseleleri çü-zerken durumu kurtarmayı on plana almış olsun. Niliyata Islamî hır mazeret temin eder tarzda verilmiş olsun. İşte bu kararlar ve bu kararların belirlediği faaliyet alanları daha sonra yaşayan muslümanları kendi dinleri ile hayatın vecibeleri arasında bir tutarlı!* olmadığı, zânnına güUrmüştür. Müslümanlar bildikleriylc işledikten arasında bazı çelişkilerin yer aldığını üzülerek ve şaşarak gör* müşlerdir ve onlara müslümanlık zaman zaman bütün veçheleriyle hayata getirilemeyen bîr ideal normları si l silesi gibi gorünebilmîşlir.
Kitabına uydurmak faaliyeti yalnızca bir hadisenin çerçevesinde kalmış olsa İdi ve sadece vaki olduğu zamanla sınırlı kalsa idi bugün müslümantar gözlemledi^ iniz ölçüde kafa karışıklığına uğramış olmayacaklardı. Günümüz müslümanlarım kala karışıklığına uğratan olay İslam kültürü ile İslam nâzları arasmdaki meşaledir. Hu mesafeyi ortaya çıkaran i i c önceki yüzyıllarda k im i yetki tabiplerinin bazı f i i l i durumları tkitabına uydurmuş* olmalarıdır. Günümüzde bazı müslüm^nların hadO-i şerifler karşısında bir ölçüde tedirgin ruh durumunu izhar etmeleri bir yanıyla kendilerini çağın şartlarıyla fazlaca belirlemiş olmalnnndan p bir yanıyla da geçmişle bazL ha.-dia-i şerifler anılarak aslı it ibariyle i s l am! olmayan t u lum ve davranışların yürürlüğüne i m k i n tanınmış olma* sındandır,
Ked i r kitabına uydurmak> Yaptığımız herhangi bir ışınj içLnde buEunduğumuz herhangi bir durumun müs-lümanca olduğuna inanmış nlsak, dinen mahzurlu olabilecek b i r vakıa ile yüzyüze gelmiş olmasak yaptığımın kitabına uydurmak isteyecek miyiz? Elbette hayır, önce hatayı işliyoruz: ve sonra hu hatanın devamını sağlayabilmek için kitabına uydurmak gayreti peşine düşüyûruzr
ZÎ2
Eğer bizde halalarımızı, kabahatlerimizi devam cElirme r
onlarla bir l ikte hayatımızı yürütme niyetimiz, olmasa hiç bir zaman «kitabına uydurmak* gereği durmayacak. Biz yalmzca hatalarımızın kefaretini ödemekten kaçınmakla kalmıyoruz, aynı zamanda hatalarımızın istifade edilebil i r hale gelmesine gayret ediyoruz. Kitabına uydurma faaliyetinde «yanlışlık* nnde gelmekteh esas kabul edilmekte ve korunmaktadır. IsLamî hayat içinde f i i l i durumla-rınp işlenen uygunsuzlukların kitabına uydurulması yalnızca bazı köcü alışkanlıkların dogmasına değil, aynı zamanda İslimi kaynakların tsabelsiz bir anlayışla ele ab-nışına da sebep olabilir. Yani bir hükmün hakikati knru-yucu vasfı böylelikle giilgeienmiş olabilir.
Yaşadığımız zaman içinde de İHİâmiyetııı bütünüyle ne anlama geldiği, KurhJln-ı Kerim' in ve hadis-i şeriflerin bizlere neler öğrettikleri sorulduğunda bir -.-.k farklı görüş ortaya çıkmaktadır. D ikka t ederseniz bu görüşlerin farklılığı her müslüman kümesinin, her Islamî übeğin kendi f i i l i durunnunü haklüaştırma çabalarından doğmaktadır. Yani balâ biz müslümanlar şu güne kadar yürüdüğümüz şahsi yolu kitabına uydurma gayretini elden bırakmıyoruz. Ha lbuk i yapacağımın şey yapabileceğimiz tek şeydir: Kitaba uymak. Eğer biz kendimiz kitaba uymaya razı isekh onun bizi götüreceği yeri peşinen kabul etmiş isek ne müslümanların arasındaki farklar günden güne büyür, ne de zihnimiz günden güne karışır. Uzun sözün kısası yapıp ettiklerimize kitabına uydurmaktansa, kiMba. uyarak, yapıp edeceğimizi ayarlarsak mesele t a l -maz_
Dikkat l i bar okuyucunun aklına. • •. !• bîr som gele* b i l i r : l i u yazar bir taraftan küfür sisteminin müslüman-lftrı icbar etliği davranışlar bakımından zevahiri kurtarmaya davet ederken, diğer taraftan da işlenilen hataların kitabına uydurulmasına karşı çıkıyor. Yani saray bizden •rmanda çocuğu öldürmemizi istediyse çocuğu öldürmüş gibi yapalım, avladığımız hayvanin kanıyla ıslanmış gömleği saraya delil olarak götürelim ve bir bakıma İşimizi kitabına uyduralım d iyor ; öbür yandan ise başımıza gelen belâların çoğunun hem şu içinde bulunduğumuz zamanda, hem de nnceki zamanlarda mÎRİümanlarm h a t a larını kitabına uydurmuş olmalarından doğduğunu süy-lüynr. Bu i k i bakış açLsı arasında bar uyuşmazlık yok mu? İki tavsiye birbir iy le çelişmiyor mur
Eğer küfür aüueminin bizden istediği kanlı gömlefîi veriyorsak küfür sistemi İçinde rahat etmemizi temin edecek fıkht ayarlamaları da yapıversek ne olur? Eğir İsl i m i b i r hayatın gereklerini yerine getirmek sözkonusu olduğunda yaladığımız f i i l i durumları kitabına uydurmaktan vazgeçmemiz gerekiyorsa, bizi istemediğimiz f i i l l e r i işlemeye icbar eden sisteme karşı da hile yapmaktan geri durmamız gerekmez mi? Şöyle diyebi l i r iz- Y a i k i cephede birden bükülebilîr olalım veya i k i cephede birden bükülmez olalım. Bu meselenin ahl&k felsefesi
h ? 2 4
içinde tartışılacak bir çok yönü olduğu besbelli, ama kestirmeden bazı sonuçlara varmak mecburiyetindeyiz:. Bu yaztiara mutta l i olanlar meseleyi bütün yönleriyle ve in¬ceden inceye düşünme, tartışma fırsatını kullanacaklardır sanırım P
Bana kalırsa meselenin çözümü bir iktidarın istimali ile suiistimali arasında yapacağımız ayrımda yatıyor. İnsan olma nihai tahlilde bir ikt idar ve bir ihtiyar sahibi olmak anlamına peür. İnsanlar belli Ey ler i yapmaya güçleri yettiği için. bazı şeyleri gerçekleştirmeye muktedir oldukları için insandırlar. Aynı zamanda mumlar şunu de£il de bunu yapabilecek imkana sahip oldukları için gerçekleştirdikleri şeylerin sonuçlarına katlanmayı güze alabi ldikleri için insandırlar. İşte insanları neyi yapacak-lari j bir şeyi gerçekten yapıp yapmayacakları onların ahlâki meselelerini doyurur. Ahlâk rneseleFeri ••• m oluşun merkezinde yer alır. Bu anlayış çerçevesinde dinin nasihat olduğu ve Rasulullah Muhammed \'. ) h in ahlakı tamamlamak için geldiği çağımız insanı için daha aydınlatıcı görünebilecektir.
Örneğimize dönecek olursak ormanda çocuğu öldürmekle görevli olanın yalnızca bir ikt idar ajanı o ldu iu-nu oysa hatasını kitabına uydurmak çabasana girişen k imsenin iktidarının ise tamamen elinde olduğunu görürüz. Saray görevlisinin iktidarı yoktur, ama ihtiyarı vardır V o bu ihiiyatındaki ikt idar dolayısıyla ahlaki bir vecîbe ile yüzyüze gelmektedir. Ha lbuk i hatasını kitabına uydurmak isteyen kimsenin ihtiyarı ve iktidarı aym anda elimdedir. Üstelik ihtiyarını ve iktidarım takındığı ahlâki tavrın gerefii olarak kullanmaktadır. Saraya kanlı gömleği götüren mernut ihtiyarını kendi ahlâki seçmesi uyannea kullanmış ve iktidarsızlığın m gerefiı olarak da «istenileni kanlı gömleği sunmuştur. Eğer bu gömlek o l -
22$
dürmekle emrolunduğu çocuğun kanıyla ıslanmi} olsa i d i m e m u r u n İktidarsızlığında herhangi b i r değişme o lmaya* taktı. B u n a m u k a b i l sarayın ahlâkı t e r c ih i y l e k end i a h lâki t e r c ih in i aynllcştlrmiş sayılacaklL İhtiyarı var i d i y se ah l ak i b i r tercihî de olacaktı. Çocuğu öfdürmerneklc ben b i r iktidarı s u i i s t i m a l etmiş o lmam. Z i r a i k t i d a r ben i m e l imde değildir. Lâkin çocuğu öldürürsem i k t i d a r l a ( y e t k i y i paylaşmadığım halde ) sorumluluğu paylaşmış o l u r u m .
H a l a ve k a b a h a t l e r i m i z i n kitabına uydurulması d u r u m u n d a İse açık bâr i k t i d a r su i i s t ima l i bahis konusudur . Z i r a iktidarı i s t i m a l edecek olursanız hatalarınızın ve k a baha t l e r in i z in kcEarçlini ödemeye rıza göstermeniz gerekecekt i . Ş ü hem b u ke fare t ten kurtulmanın yolunu., h t m de hata ve kabaha t l e r i n b i r e r ha ta ve kabahat sayılma-yışmm y o l u n u kendinizce bu luyorsunuz . M u k t e d i r o l du ğunuz içirt kend in i z i günahsız: i l an ed iyorsunuz Günahsız oluşunuzun b i r t e k dayanağı var, o da işlediğiniz g n -n a h m günah almadığım işi k i t a b m a u y d u r m a k sure t i y l e i s p a u gücünüzün ye tmes id i r . Efter b i r i k t i d a r su i i s t ima l i olmasaydı herhang i b i r fiilîn kitabına uydurulması neden gereks indi?
226
K İ M E K O N U Ş M A Z I ?
H i k a y e y i b i l i r s i n i z : Hayatında i l k de fa k i l i seye g i den b i r h r i a t i y an delikanlı, orada H K . İsa'nın b i r Y a h u d i taralından Romalı yöneticilere ihbar edildiğini ve y ine Yahud i l e r tarafından çarmıha ger i lme cezasına sürüklendiğini öğrenir. K i l i s eden çıklığmda y o l d a rastladığı i l k Y a h u d i ' n i n üzerine çullanır ve «Sizi g id i çıfıtlar s iz i , İsa E fend imize ihf lnet ed ip onu eziyet le Öldürürsünüz h a l * d iye rek dövmeye başlar. D a y a k y i y e n Y a h u d i , b i r ••. dan kend in i kn rumaya çalışırken» b i r yandan d a : * V u r -m a delikanlı, senin süyltdiğin o lay yüzlercCj binlerce yıl cince geçmiştir* demektedir . Delikanlı b u sözlere cevap o l a r a k : * 01sun* der, «Ben daha y e n i öğrendim*.
B e l l i b i l g i l e r i ed inmede insanlar arasındaki aüre far-kip şüphe y o k k i insan ilişkilerine doğrudan e t k i e tmekte ve atılan zaman zaman b i r b i r i y l e anlaşamaz kılmaktadır. B u açıdan bakuUnca, Türkcytnin İkinci Dünya Savaşana girmemiş olması ülkemiz halkının çağdaş s iyas i düjünet biçimleri karşısında b i r tür acemi l i k ve *yent öğrenmiştik» duygusuna sahip olmalına y o l açmıştır. Gerçi Türkiye aydınları h a r b i n fikriyatıyla yakından i l g i l i y d i ve savaş ^kınlı ları halkın tümünü e tk i l ed i ama nazızim^ faşizm, sosyal izm, emperya l i zm ve l ibe ra l düşünce g i b i k a v r a m l a r Türkiye İçin kağıt üstündeki anlamlarından b i r türlü sıynlamadı ve k a m u o y u n u vereceği ka ra r l a rda
227
etkileyebilecek somutluğa ulaşamadı. Küprülerin i U u d u cok sular aktifti halde, Türk toplumunun tazelikle muhafaza et lif l i siyasi anlayıp yıkılmış bir imparainrluğun kalıntı lan üzerine kurulmuş genç cumhuriyet zihniyeti çerçevesindedir.
Bu sebeple ivfiOİı yıllarda başlayan ideolojik yönlendirmeler yıpranmam ış olma şansını kullanabilmiştir. Batı dünyası yaşadığı an deneyler sonucunda ideolojik • • • ! . : bakımından her lürlü dogmatizmi ılm, olmazsa kendisi İçin) «eskimi}» addederken Türkiye geçiigimiz yirmL yıl boyunca hangi türden olursa olsun dogmatizmlerden birine kapılanmak için sanki acele elmlştir.
Günümüz için meselenin daha karmaşık bir yünü var î İçinde yaşadı|ımıı dünya bir tek yönüyle ik inc i Dünya Savaşanın uzantısı olduğu halde bir t;ok başka yönüyle de bu » va ı ın vukuu bulmasına yol açan sebeplerin çok uzatınoa. drşindzı veya üst ünde ozelltklrre ıahipfir. Japonya'nın hala bir orduya sahip bulunmayışı. Almanya'nın haki bulunmuş oluşu ıradan ¡5 yıl geçmesine rağ^ men henüz Son dünya yavaşının bilmediğini gotlerir. yanı galiplerin sultası sanki savaş yeni bitmiş fiili devam etmektedir. Ama dünya artık bir avuç sanayileşmiş zengin Ülkenin kendi aralarında •• • . bir kapışmaya p i r meşini kaldım mıyacak kadar çok kutuplu ve her yoksul ülkenin mesele çıkarmasına müsait olacak derecede «medeniyet ginlahmiLn •: T inle rindedir. Denilebil ir k i , bnrju-va medeniyeti kendine has çîifiiyi devam et l i r i rken. bu medeniyetin çemberine giren her ülke isa'nın çarmıha geri İd i t i n i yeni öğrenmektedir.
ülketer arasında meseleleri ele alış farkı nazil günden güne büyüyoraa. insanlar arasında da dünyaya bakışta farklar derinleşmekte. Bu yüzden yepyeni meseleler kohnemiş kavrayış b ir imler in in platformunda ele ab-
221
nabdmektedir Tersi de oiuyor elbet; hiçbir zaman eski ' meyen, kûkiü bazj meseleler yeni şanları kavramaya mahsus zihin yapılarıyla çözümLeomeye çaba] İnakladır.
hütua hunLar i k i insanın anlatabilme imkanım büyük ülrüıle kiaJLİazdakladur. Hcrşeydcn onte, konuşan (veya yazan) kişinin hangi esaslardan kalkarak lüyteminl oluşturduğunu dinleyen (veya okuyan) tarafımlan yeterli ülvUdc bi l inmeli kakı lmaz --•.••> • - - Eğer Miyleyen veya dinleyen Hz. İsa'nın çarmıha gerildiğini veya jiüfte a l dığını yeni öğrenirse ve bu i k i kişiden biri Lnnuşmaya olayın ne kadar ünce vuku bulduğum! hesaba katarak katılmışsa anlarında i k i l i n yıllık bir mesafe ister istemez Rİrmlf olacaktır. Konuşan kişinin kime - -• nu keşfetmesinin gerekliliği kadar, dinleyen kişinin de konuşanın k i m olduğunu ve hanfii düzeyden ı û e başladığını keşfetmeye cahaJamaşmm da gerekliliği vardır. Demek k i h dünyayı anlamakta i l k beni nueyece u; i mi t tutum temkini i l ik tır. Temkinle atacağunu adımlar b i t i aceleci kararların budalabğından kurtarır. «Yeni üğrenmenüt^ hafifliğinden, ünenden bilinenin vekarına, sebaltnah meia-netine...
223
B A N A S O R A R S A N
İnsanların insanlara —«ı • 11sk1 .Lrı soru lar i k i kategor i de t op l anab i l i r . B i r kısım sorular «enformasyon» içindi^ diğer bîr kısım s o m l a r ise- kararsızlığı g idermek için. Y a n i keml i m i Î i n dışındaki kişilere y a eRorna 'ya nereden g i d i l i r * d i ye $aranz- veya «Roma'ya g i t m e m doğru o lur m u ? * şeklinde b i r soru: yöneltiriz. En fo rmasyon a lmak üzere başvurduğumun kişilerle herhang i b i r bağımım o l m a n , on l a r l a duygusa l veya z ihn i b i r yakınlık kurmayı gözetmeyiz. Gerektiğinde b i r düşmandan veya bize cevap vermek istemeyen b i r i nden de e n f o r m a t i l b i l g i alınabilir, ama kararsızlığın izalesi için alacağımız b i l g i l e r i n hepsi b i z im le müsbet b i r bağ o lan kişilerden a h n n u k zorundadır. Şimdi d u r u m ne merkezde olacak? Böyle b i r soruyu dost da düşman d a ancak t e n d i kapasites i ve d u r u m a v u k u f u n lsbet inde cevaplandırabilir. D u r u m u n ne merkezde olacağını b i lmes i onun bize olan dostluğu veya düşmanlığı İle değü h d u r u m hakkındaki b i l g i s in in sağlamlığı i l e i l g i l i d i r . En i o rma t iE b i l g i l e r alanında İnsanlar ye te r l i ver i l e re ve z i h n i kapasi teye sahip olmadıkları için yanılab i l i r l e r . Oysa k a r a r a lma için. kararsızlığımızın i z a l t t i İçin b i l g i s ine başvurduğumuz insanların uzmanlığına başvurmayız. Onların yakınlığına, b i z im İçin d u y d u k t a n i y i d u y g u l a r a , dostluklarına ihtiyadmız olduğu için an lara b i r soru t e vc ih etmişizdir. ISu d u r u m d a no yapsam aca-
250
ba? Böyle b i r soruyu b i r yabancıya, b i r düşmana sormayı düşünemeyiz.
K a r a r u n m vermişsek, yürüyeceğimin y o l konusunda Eereddüilerimiz yoksa , daha doğrusu seçtiğimiz y o lun b iz i kurtuluşa götüreceğinden emin isek başkasına 9uraca£ı mız sorular hep enformasyon t emin eden türde sorular olacaktır. (iüzergJLhımız be l l i olduğuna pore b i z i m probl em im i z vasıta p r o b l e m i d i r . Esasen e n f d r m a l i f bil^L a l m a k üzere başvurduğumuz insanları d a birer vasıla tel a k k i ed iyor haldeyizdır. Kendis inden enformasyon elde etl iğimiz insanlar b i z im hangi k n r a n alacağımızla i l g i l i değildirler. Bize alacağımız k a r a r d a n ötürü şu veya h u davranışı gösterecek değildirler. B i zdek i kararsızlığı g i dermes i içtn soru yönelttiğimiz kişiler ise verecekleri ce^ vap la b i z im mesel imize bulaşmış o lu r l a r dolayısıyla kend i sorumlulukları uyarınca d a v r a n m a mükellefiyeti İle karşı karşıdadırlar.
U z u n lafın krsası bazı b i l g i l e r kütüphanelere, b i l g i sayar lara depo ed i l eb i l i r l e r , buna m u k a b i l başka Kızı d i l c i l e r riç iadece insan yaşamakta iken varlığı k a b u l «örebilecek b i l g i l e rd i r . B i z insanlar verdiği cevaptan soruml u o lan ve verdiği cevap sebebiyle s o r u m l u l u k taşımayan i k i b i l g i kaynağL ile karşı karşıyayizdir. B i l g i s ine başvuracağ ım» kimse b i z i m için • ıı-Lı—• duyan b i r i ise aldıflF m u cevap o ölçüde güvenilir b i r cevaptır. Cevabı veren i n k i m olduğu k i m i zaman sorunun mah iye t ine tesir eder. B i z sadece enformasyon elde e tmek üzere ıRcmn'yaı nereden g i d i l i r * d i ye sormuş o l ab i l i r i z , ama soruyu yanlış b i r kişiye su rduk isek alacağımız: cevap b i z im o soruyu soruş sebebimizi o r tadan kaldırabilir. Y a n i b i z nasıl olsa doğru cevap alına zannıyla b i z i m niçin Roma ' y ı « i lmekte olduğumuzu bi len b i r i n e y o l u sormuşsak cevap vere ctfc ofan kişi kendi çıkarlarıyla b i z im hedef imiz arasın-
251
da bur karşı [aştırma yapacak ve doğru veya yanlış söyleyecektir.
Müslümanın müSliimana soracağı soru acaba hangi türden olmalı? Eğer Koma hya nereden gidileceğini müs-lüınan müslümana soracaksa bunun tek sebebi kardeşinin kendini aldalmayatağt hususundaki on kabuldür. Müslim veya gayri müslim kim olursa olsun Romana giden yolu doğru söyleyecek» ve b i l tercihimizi müslü-mana sarmak şeklinde yapmışsak bunun bir $cbebi yol âOrma ücretinin bizim gibi bir müslümanıu cebine girmesini isteyişimiz o lab i l i r ; bir başka sebebi de bizim müs-Lümanhğımısı gören yol gitetcrici kardeşinizin b i r l en para talep etmeyeceği düşüncesidir. Ama bana sorarsanız nıiis-lümaııın müslümana soracağı asıl soru *Roma'ya nereden g id i l i r?* sorusu değil r J • gitmem doğru olur m u r * sorusudur. Eğer Romana gitmemiz doğru İ M hep b ir l ikte yolunu bulmaya çabalarız. Aksi halde Ro¬maya değil de bir başka yere gitmemi/, M veya bulunduğumuz; yerde kalmamızın hepimizin hayrına olduğunu düşünüyoruz demektir. Ne dersiniz i Roma'ya yitmek doğru olur mu i
232
S O I t A N K İM? S O R U L A N K İM?
Genç müslümanlann kendilerinden yaşça büyük, bazı tecrübeler geçirmiş, daha çok okumuş, camift içinde adı sanı şu veya bu sebepten yayılmış müslürnanlara sordukları v t senelerden beri değişmeyen soru şu " Ne yapacağız? Vakit geçirmeden belirteyim k i bu Soru çoğu zaman samimi bir endişenin uzantısı olarak getiri lmiyor. İstenilen o kişinin yaklaşımım öğrenmekten ibaret. Aldığı cevaba göre davranmaya amade kişilerin rma tarzı değil bu. Bir merak, bir oyalanma vesilesi yalnızca. Her ne hal ise bu • i . ! hep soruluyor Farkına vardığım kadarıyla bu kabil sorulara verilen cevaplar kabaca i k i kategoride !toparlanabiliyor :
BaaLİarı yapılacak işlerde önceliğin halihazırda İsla-m i tavır olarak bildiğimiz yapıp etmelerin daha e tk in , daha yûğun? daha kapsayıcı yapılmasına verilmesini İstiyor, Yani islâm'ın beş $artı olarak bildiğimiz ibadetle¬rin tam yertne getirilmesiyle müslümanlann durumunda iyiye doğru gelişmelerin doğacağım kabul ediyor. Bu görüş sahipleri toplumda geçerli olan anlayış tarzına yerleşik değerlere eleştiri yöneltilmesinin yerinde nlmadıiı-nı, en azından bu eleştirilere bir inci sırada yer vermenin doğru olmadığım kabuj ediyorlar. Ne yapacağız sorusuna cevap veren bu kümedeki insanlar JikrîP siyasi, iktisadi
2J3
*re]İm* meselesini müstü ' i n ,_ni iyr1 sahası dı-. i ı ı i - ! . L I ki ediyorlar.
Diğer U r k m m müılüman ise üDcr sütünü el l ik ler i miz in lam tersine bilhassa rej im meselesine ünem vermekle doğru bir IslAmi cıeginin tespit edilebileceğini i leri atl-rüyurlar. Onlara göre İslam'ın beş şartını Lam olarak yerine getirmek için bile ban ön şanların yerine gelinime-ainc geneL vaıdu. Hu insanların ne yıpacağız sorusuna verdikleri cevap içinde yaşanılan toplum değerleriyle uz-laşıp Liılaşmama noktasında düğümleniyor. Her i k i cevap tanının da çeşitlemeleri yapılabilmekte ve butun t i k i m i kümelerde her i k i cevaba ya tkm eğilimler bir bakıma symbiüfis ( i k i benzemez • ı 1 . L : : ı n yardımlaşarak ve yakın işbirliği İçinde bir l ik le hayat sürmeleri) halinde bulunmaktadır.
V- r.jr..... c iddiyeti , ne de kategorik cevapların mahiyeti hakkında konulmak niyetinde değilim burada- Df-yetrğlm »ranlar ve cevaplayanlar üstüne. Soruları hayasın: nasıl düzenleyeceği, ne y*pıp ne yapmayacağı konusunda kafasında vazgeçemeyeceği tasanlar bulunan ve özlemleri kendince malûm kişiler soruyor. Cevapları verenler ize yaşama biçimi d a n k büyük ölçüde yerlerini *a -biilettirmiş, ama buna mukabil gerçekleştirilebilir bedeller bakımından iç dünyasında beklentiler saklayan k imselerdir. Açıkçası sorulan toranlar ve cevapları verenler birbirlerine güre yanlış yerdedirler. Yani ne bir taraf «er-çekten ne yapılması gerektiğini öğrenme arzusundadır, ne de öteki taraf neyin yapılabileceğini bilmektedir. Zira ne yapmalı diye soranlar yaşama biçimi olarak üzerinde vy r e t t t k l e r i istikametten herhangi bir endige duymuyorla r ; bu soruya cevap vermeyi kabul edenler de neyin ya ' pılabileceğıni bu soru dolayısıyla araştırma mevkiine gel iyorlar. Demek k i ne yapalım diyenLCT tendi bi ld ikler ini
234
yapmakta dev im ediyorlar, şunu yapalım diyenler de keşke şunlar yapılın anlamtna mahrumiyetini çektikleri bir gücü aramaktadırlar.
Sorulan aonıya ve verilen cevaplara rafrnen dünya aldığı şekil ve alacaftı şekil pek a l etkilcnivnr. Çün
kü insanların derinden ett ikleri dualar, dillerindeki dualardan farkh- Derinden etliğimiz dualar kabul n l l l iyor Buna rağmen, hertürimizin bütün olan biten tarqi»ıiH!aki utminsiallğl ettiğimiz duaların kefaretlyle t a r ^ l açlığımı* zaman bunun hızım istediğimiz bir durumun sunucu olduğunu bilmeyİşîmİBİendir, Ne yapacaftii diye soranlar, ne yapıyorum diye s o m l a r ve şu yapdmalı-lır diye cevaplayanlar neler yapmüj bulunduklarını duşunnelrr belki meselenin çbıUmü kendiliftinden ortaya çıkacak.
2S5
T A V S İ Y E C E B U L U N A N L A R
^Tavsiyede bulunanlara diyor bîr Fransız atas&zü tödemedt bulunanlar değildin. Bu ilade Türkiye'de ytr sayan biz müsllhnanlann yüzyıllar boyunca babına gelenleri ve bilhassa Batılılaşma surecine gir i ldikten sonra başımıza gelenleri düşündüğümüzde buruk bir anlam kazanıyor. Gördüğümüz kadarıyla müslüman halka şunu yap, şunu yapma diyenler çoğu kez kendi davranışlarının hesabını vermeye yanaşmaksLzın konuşmuşlar. Bu durumu bariz bir şekilde farkeden müslüman ahali zekice çizmiş sınırı: «imamın dediğini t u l , gittiği yoldan gjlmc* demiş. Yine de bu tedbir pe jpe^ yaşadığımız felâketleri önleyemernij. Z ira söz i l e dz arasındaki bu uyuş-mazlıkp b u meşale kazınılmaz bir çürümeyi davet etmiş ve mUilümanlar [çjn hayırlı olan yolunu daraltmış.
Acaba çıkış yolunu genişletmek konuşma mevkiinde; olanların söyledikleri adzLerin gereğince davranmalarıyta mı mümkün olacak? Bu ciddi soruyu uzun zamandır kend i kendime soruyorum. Müslüman olarak hiç; kimse bütün kendi davranışlarını ^tavsiyeye şayan» göremez. Bunun açLk seçik bir sebebi var P Müslümanlar kulluklarım hakkıyla yerine getirebilecekleri b i r çevre sahibi değiller. Müslümanların özlemleri hayatlarının ilericinde- Müslümanların çaresiz kalarak iEa etçikleri, gönüllüce icra ett ik ler inden: daha çok. Bu yüzden çoğu zaman yapılmak
256
istenen ile yapılmakta olan araainda uyuşmazlık dogması kaçınılmaz. Çağdaş dünyada yaşamak müslümanlann samimiyet imkanını iyice daraltmış gürünüyor. Yalnızca karnımızı doyurmak için öyle birşeyler yapmak Korunda bırakılıyoruz k i P b i r i s i çıkıp karşımıza »Senin müsluman-hgın bu mu ?* diye sorsa verilecek cevap bulmak için bin dereden su getirmek mecburiyetindeyiz.
Bin dereden su getirmek suretiyle bile ol ia bugünkü müslümanl iğimizin *nice* olduğu hususunda bir cevabımız var. Sizin olduğu tadar benim de var . Bir bakıma *ne yapılmak» soruluna hepimizin lisan-ı hal ile verd i ' ğimİE cevap en gerçekçi, en doğru cevap olsa gerek- Bunun daha ilerisinde bazı tavsiyelerde bulunanlara soracağımız şu ; Siz tavsiye ettigınİE laaliyetter sonucunda çıkacak olaylardan etkilenecek misiniz? Eğer etkileneceksiniz sonuç bizzat sizin lehinize m i olacak aleyhinize mı? Ve nihayet : Ben bu faliyetlerden menli bir tarzda etk i lenecek iken senin etkilenme tarzın m ÜS bet alacak mı? İşte bütün bu sorular tavsiyede bulunanların aynı zamanda ödemede bulunanlar olup olmadığını bize gösterecek.
Tavsiye etmenin kolaylığı ve buna mukabil tavsiyenin bedelini ödemenin zorluğu beni herhangi bir strateji ve takt ik meselesi içine dalmaktan alıkoyuyor. Yapmaya çalıştığım her müslüman kadar benim de mükellef oldu¬ğum emir ve nehiyleri kendime ve bankalarına hatırlatmaktan ibaret. Yükümlülükler ne kadar b i n i m omuzla-rrrndaysa o kadar da başkasmın omuzunda alabilir. Bunun ötesinde yapabildiğim şeyler var yine de ! Eğer herhangi bir davranışın veya düşünme yolunun bedelini öde-mişsem ve ödemekte berdevam isem bunları rahatlıkla başkalarına tavsiye edebileceğimi sanıyorum. Yani ünce tavsiye edip sonra bedelini ödemeye hazırlan rnaktansa. Önce bedelini Ödeyip sonra tavsiye etmeyi kendime daha uygun buluyorum.
237
L B u Julüm muvacehesinde rahatlıkla ş U n u tavs iye
e d e b i l i r i m : B i l e isteye, gönüllüce ve şevkle zulmün hükümrân almasına h izmet e t m e y i n . Z a l i m l e r i n yardakçıları o l m a y a kendillginiıden t a l i p almayın. Eger b i r işe girişe-ceksen i t b u işin sonucunun siz i za l imlerden b i r i yapıp yapmayacağmı kendinize snrun .
2J&
PERSPEKTİF N O K S A N L l C l
İSİamî müenhede dendiği zaman, ne b u r j u v a siyaset i n i , ne de komümzan i k t i d a r kavgasını anlıyoruz. Y a n i mücahedenin ( d i k k a t ed in mücadele değil, mücahededir müslümanların yaptığı ) d e m o k r a t i k veya a n t i d e m o k r a t i k b i r o r t a m d a cereyan etmesi , müslümanlaTin hangi işl e r i yapacaklarının be l i r l ey i c i s i değil- Müslümanlar •••• rakıların içinde bulundukları şartların sa£ladtgi imkan lar içînde h ama şartlar ne o lursa o lsun aynı esaslar dahilînde yürütürler Y a n i müslümanlarm bakış tarzları, o layları değerlendirme petspekt iEler i dünyanın her yer inde or* taktır. B u n u n l a b i r l i k t e dünyanın f a r k n fizikî şartlan ve farklı insan t i p l e r i mücahedenin seyrediş biçimine tesir edet.
Müslümanlar herhang i b i r i&e girişmeden önce kendileri . , hem cins ler i , çağları ve bek l en t i l e r i hakkında topl u ve açıklayıcı b i r y o r u m a sahip olmaları kaçınılmaz. B i r mücahedenin başarıya ulaşması için asgari şart İsl i m i b i r pt - r&pekt i id i r . H a l i hazırdaki t o p l u m u n karşı ka r şıya bulunduğu meseleleri çözüme ulaştırmaya matüf b i r mücadele böyle b i r perspekt i f o lmadan da yürütülebilir. Çünkü b u meseleler yajanılan bayatın akışından doğmuştu r ve çözüldükleri zaman da haya t in akışı aynı i s t i ka met te olacaktır. Müslünianıp görevi yalnızca karşılaşılan
23»
b u l l a r iuUı r tçin b u ^ i k i ) v . ' h r ; .:- - 1 1 - dejü, aynı u m u d a bu zor luklana mahiyeti hakkında bîr aydınlık grürmeklk. Daha doğru bir ifade üt melekler i bir çözüm? kavuşturmaktan ziyade kargılagılan zorlukların temellerinin ortayı çıkarılması. Gerektiğinde kimi m w k -lerin müslümanların meselesi olmadığının anlaşılmasına hizmet etmektir. Bunu yapabilmek de ancak lılimf bir perspektife sahip olmakla mümkündür. İntanı, kâinatı, haynu ve olümüh bunların herblrinln mahiyetini Kurandı Kerîm ve Sütınctd Seniyye'nin öğretlikleriyle bir yoruma kavuşturmadıkça da I s t l m i bir perspektif edinilmiş olmaz. Kısmi ve bölünmüş bir müslümanca tutum i . i l
lerin İşlerini zorlaştırma bile r müllLimanların işlerini kolaylaştıran bir tutum değildir.
İslimi hareket kendi meselelerini taaddüt-ü z rvc i t . tesettür ve benzeri hususlardan daha belirgin bir tarzda topluma sunamamışsa, Islamt harekete bağlı olmayan intanlar müzJümanlar dolayısıyla karşılarında küUf bir hayat gcrUşiimj bulamıyor la r u bu hareketin İtlimi perv peklîfderı mahrum olduğunu İleri sürebiliriz. B i r İslimi hareket toplumun refahı ve kuvvetli bir ekonomik yapı |ihi meselelerde meydan okuduğu dünya Görüşlerinin çözümleri çerçevesinde bir çözüm Öneriyor vç jcercek i s l i mi endişeleri bu çözümlerin yanında sünük bırakıyorsa yine bu hareketin îsl&mî perspektifden mahrum olduğu¬nu iteri sürebiliriz.
i s l i m i perspektif noksanlığı bit bakıma İslam'ın hem insanlar, hem de insan ilişkileri bakımından bir bili m : olduğunu anlamamaktır. B u anlayışsızlık küfrün bir millet oldujunu kavramarnaktan do£an anlayışsızlığın tabii uzantılıdır. Ne zaman ki bütün z i f i r l e r in aynı mili n olduğunu anlamayı başarırız, o zaman mü^lumanlann da birbirine ne kadar yakın oldukları bize a y i n olur.
Z4Ü
Biti t s l l m i perspektife ulaştıracak kavramların başında belki cahili toplum kavramı gelmektedir Çünkü bu kavramı gereğime aydınlatabilirsek günlük hayatımızın r4fty*nincUn tarihi kavrayış tanımıza kadar birçok alanlarda a d i kararların bizi beklediğini gürebiliriı. Once cahi l i loplum düzeninin olup olmadıkı, varsa bu toplumu neyiu cahili kıldığını, böyle bir loplumu ayakta lutan deflerlerin neler olduğunu, cahili toplumun dinamiklerinin neler nlduğunu sorup araştırmak /urumla his-
ı I - - ı.ı.- kendimizi. l i a b a sonra tevhid inaııcıyin rahül tcpluın arasındaki münasebetler bizi düşündürecek- bâtıla ne değer verdiğimiz ortaya çıkacak. Efter Ittıla de¬ğer vermlşiek bu bizim ne kadar değerli olduğumu? v i rüsünü da sorduracak. Kend i değerimizi cahili loprumln olan bağlarımız içimle ölçebileceğiz.
Kendi Uıiünlüğümüzü bulmaya çabaladıkça karşı-mızıla nasıl b i t i l bir bütünün yer aldığın! görmemiz ka çınılmaz. Ama fslâmİ bir perspektifimiz yoksa ne kendimizin çerçevelryid bir gücü olduğunu farkedebîkcek. ne de bizi kuşatan ortamın - u . . - u ¿ l u c u hakkında şuura tabip olabileceğiz. D a b i da kötüsü i- • •• ri l sUmf bir dünya ile bir ruh karabeti kurmaktan bizi alıkoyacak silahlardan günden güne mahrum olacakız. B u mahrumiyet içinde masum bir çocuğu öldürdüğümüzü anlamadan ve günahlarımızı kitabına uydurarak yaşamamın elhel mUm-kUm
M I
M Ü M K Ü N . M U H T E M E L , M U H A K K A K
Türkiye . M I . . : : , ve halkın bütün l emay i r i l e r in in aer-besiçe yansıyabildiği b i r d e m o k r a t i k işleyişe ulaşırsa Türk siyasi hayalı üç dünya görüşünün merkez sayıldığı b i r yap ] k a z a n a b i l i r B u üç dünya görüşünün btrı ve b i r i n c is i sosyal izm, i k inc i s i Türkçülük ve diğeri de îsLâmçv •ıktır. Şimdiye kadar saydığımız düşünceler dışında b i r siyasi a tmos fe r in . d emokra t i k hayatımızda baskın alarak yer b u . M M I hem demokrasi m i Eİn arızalı oluşundan, hem de halkın temayüllerinin s iyas i yapıya aksetmesinde c idd i engel ler in konulmuş butun masmdaml i r . K ı rk yıllık demokras imi z k i t l e p a r t i s i d i ye adlandırılan ve içinde s i yasi i deo l o j i l e r in törpülenerek, i n l i n i z i kayıtlarla yer alabildiği teşkilâtlar ^ı;-" yürüdü. B u teşkilâtların
yürütümünü yüklenen büyük sayıda insan ideo lo j iye ve düşünceye ilişkin e m l i l e r i n i , böyle b i r teşkilâta mensup olmanın sağlayacak kısa vade l i çıkarların gerisine i tme l a v n m U w ölmekten hiçbir zaman £eri durmadı. D o layısıyla Türkiye'de demokras i dünya görüşlerinin değil fırsat bölüşmelerinin çatışma alanı o l du . B u türden b i r demokras in in Türkiye'de kemikleşmesi o lmayacak şey cFe-ğîl. Y i n e de farklı b i r d e m o k r a t i k o r t a m , serbestçe görüşler in d i l e geldiği, teşkilâtlanma ve harekete geçme imkânları bakımından b i r yarışma atmos fe r in in doğduğu b ir dem o k r a t i k o r t a m Türkiye'de sosyal izmin, Türkçülüğün ve
24i
I
islâm ediğin b i r e r he$aba katılır Lez o larak yaşadığı b i r
düzeni ge t i recekt i r d i y e b i l i r i z .
Sağlıklı v t i y i is leyen b i r demokras i bu d e m o k r a t i k ortamın kökleşmesini kolaylaştırmam, tersine alabildiğince d e m o k r a t i k b i r o r t a m t o p l u m d a k i köklü değişikliklerin fideliğidir. B u gurüşün ışınında d i y e b i l i r i z k i ar ı zas ı tur d emokras in in devamı o larak Türkiye'nin sosyalist b i r s i yas i yapıya ulaşması mümkün.. Türkçü b ir sEyfti! yapı kazanması muh t eme l ve i s l i m i b i r s iyas i yapıda karar kılması muhakkaktır. B u sözlerin kehanet üzentısiyle b i r I I h ' - ' y o k . Eğer Türkiye'de sosyal izmin mümkün, Türkçülüğün muht eme l , Islâmi b i r düzenin m u h a k k a k o l du ğunu söylüyorsak, bu yargının t o p l u m l a andığımın düny a görüşleri arasındaki ilişkiyi duğru kav rama Çabasından ayrılamayacağını da söylemiş ol u y u m a . İnsanların geleceği kest i rme hevesi büyük belaları davet ed iyor , b i l mez değiliz. Burada o r taya k o y m a k islediğimiz mümkün, muhteme l ve muhakkak , arasındaki bağlantı kendi İnsanımıza bîr adım daha yaklaş iahileceğinin i fadesinden başka bîr şey değil-
Türkiye'de sosya l i zmin gerçekleşmesi imkânsız değild i r Çünkü Türkiye sosya l i zmin b i r t o p l u m düzeni o la r a k be l i rmes in i mümkün kılnn b i r yünde, batılılaşma vü-nünde üç yüz yıla yaklaşan b i r süredir seyretmekted i r . Dolayısıyla Türkiy i 'de sosyal izmin gerçekleşmesi İmkansız b i r düzen olduğunu idd ia e tmek ülkemizin batılılaşma. İstikametinde hiç meşale katetmediğini d i l e geürnıek-l t a v m peydir . Türkiye'de sosyal izmi mümkün kılabilecek imkân ülkemizde Batılı b i r yaşama tarzının Baldı b i r düşünme biçiminin sahip olduğu dayanak dolayısıyla bel i r m e k t e d i r . F a k a t b u dayanak Rusya 'da o ldu f lu g ib i i n -te l l i gent ia üretebilecek b i r sağlamlığa kavuşamamıştır. Intel l îgenti ıdan m a h r u m b i r Batılı kes im de kendi mev-
243
•
cudiyetini u o k insan bedenînin çıplaklığı, kadın-erktk ilişkilerindeki özentili tu lum vs. seviyelinde savunabilmektedir. Elbette bu ••. laklarımızın sosyali i m i n düşün-ıı- LemelkrÎylCj nihaî hedefiyle bir i lgi » ynkEurh ama Türkiye'de B m h özentileri savunmaktan, fedakarlık ederek sosyalin kalman in emeği verilebilmiş de değildir. Bu yüzdendir k i Türkiye'de nıyaMzm £en-eklcşmcsi mümkün ama ger^eklrşmesi iht imal hJUİd bir dLhjünce olarak varlığını koruyabi l ir .
Türkiye'de bir toplum düzeninin ideolojisi olarak k rr çekJeşrnesi muhtemel olan düşünce Türkçülüktür Boylc bir iht imal in vuku bulması ülkemizin etnik bir mesele dolayısıyla dar boğaza sürüklenmesi ve millede devlet arasındaki mesafenin kapatılmasında bir çıkar yolun aranmışı şartına bağlıdır. Dcmakm» tarihimiz boyunca Türkçülük ^ . ı l ı ı r - anti-kofnünizmüı bir alet-fikriyatı olabilmiştir. Bir başka yönüyle de Türkçülük cebren uyulmak sorunda kalman şartlarda sağ görüş sahiplerinin mazereti durumundadır. İler çevrede, her eğitim içinde ayak basa-eak yer sahibi olan Türkçülük bu üzrhiğiyLe hiçbir la-raltan olmaksızın her tarafta olabilme f i n a l i n i sürekli olarak ekinde tular. Türkçülüğün kmdinî tutarlı k j l i cak bir siyasi veya iktisadi muhtevaya ihtiyarı ynktur p çün kü bütün ideoloji sahipleriyle arasındaki farkı o tarafla kalarak ve fakat o laraltan olmayarak koyabilmektedir. Bu özelliği Türkçülüğün her zaman «ihtimal* kalmasını kolay laştırmı ktadır.
Turkiye 'n in gerçek le^ınesi muhakkak olan toplum anlayışı İslamcılıkta mukayyettir. Niçin sosyalizm mümkün. Türkçülük muhtemel de islamcılık muhakkaktır? Bu sorunun cevabı yaşadığımız toprakların bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar tarafından bir *yun> olarak kabul edilip edilmemesinde bulunabilir. Hu mprakların
M-1
yurdumuz olduğunu sosyalist olarak da, Türk olarak da açıklayamayız. Eğer bu topraklar bizim yurdumuz» ı . müslüman olduğumuz için. müslümanlar İm topraklara geldikleri :-..n bu topraklarda müslümanlar halen mevcut bulunduğu içindir. SoejnUisl anlayış üzerinde yaşadığımız toprakların kime ait olduğu sorusuna tereddütsüz bir cevap veremez. Sosyalistlerin verebileceği net cevap ! •Kîm soBy&hstse topraklar unun olmalıdır» şekline bürünecektir. Türkçü anlayi j ise üzerinde yaşadığımız toprakların müstevli taralından rm F mcvâll tarafından mı yur t edinildîği sorusunu cevaplayacak yeterbliktc drğil. Yaşadığımız topnuklann ne olduğuna vrrileblleeek muhakkak cevap burasının bir dar-ül sulh olduğu yolumla dır. D i r -UI b l inVda yaşadığımız muhakkak almadığı sti-m büyük mutluman çoğunluğun tahkikatı sona ermeyecek.