Jeopolitik Kavramı: Uygarlıkları insan ve üzerinde yaşadığı coğrafya arasındaki ilişkiler ortaya çıkarır. Yaklaşık yüz yıllık bir tarihi olan jeopolitik bilimi bu ilişkiler üzerinde durmaktadır. İlk kez XIX. Yüzyılın sonunda siyasi coğrafyanın uzantısı olarak ortaya çıkan jeopolitik bilimi, Eski Yunancadaki γῆ ge "yer" ve πολιτική politikē "politika" kelimelerinden türetilmiştir. Kısaca Jeopolitik kavramı, “bir coğrafyanın siyasete verdiği yön” olarak anlaşılmaktadır 1 . Burada jeopolitik biliminden faydalanılarak Bozkır çevresinin antik dönemindeki mekân-insan ilişkileri üzerinde durulacaktır. Bu nedenle öncelikle bölgenin jeopolitik özelliklerini ortaya koymak gerekir. İlk olarak bölgenin değişmeyen genel jeopolitik unsurlarından kısaca durarak insan yaşantısı ve uygarlıkların oluşmasındaki katkısına bir giriş yapalım: Bölgenin Jeopolitik Unsurları: 1-Bozkır ilçesi ve çevresi coğrafi konum olarak; Kuzey yarım kürede bulunan Anadolu yarım adasının güneyinde Konya Ovası ile Akdeniz arasında yer alır. Bozkır ilçesi Konya ilinin 129 km. güneyde Akdeniz Bölgesinde yer alır. Orta Toroslarda 10 bin metrekarelik alanı kaplayan bu coğrafya 37 derece 11 dakika 20.22 * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, [email protected]1 İlhan 1989:17-21.;Dugin 2003:XI.,9vd. ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ Hasan BAHAR *
32
Embed
Jeopolitik Kavramı: Uygarlıkları insan ve üzerinde yaşadığı coğrafya ...
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Jeopolitik Kavramı:
Uygarlıkları insan ve üzerinde yaşadığı coğrafya arasındaki ilişkiler ortaya çıkarır.
Yaklaşık yüz yıllık bir tarihi olan jeopolitik bilimi bu ilişkiler üzerinde durmaktadır.
İlk kez XIX. Yüzyılın sonunda siyasi coğrafyanın uzantısı olarak ortaya çıkan
jeopolitik bilimi, Eski Yunancadaki γῆ ge "yer" ve πολιτική politikē "politika"
kelimelerinden türetilmiştir. Kısaca Jeopolitik kavramı, “bir coğrafyanın siyasete verdiği
yön” olarak anlaşılmaktadır1.
Burada jeopolitik biliminden faydalanılarak Bozkır çevresinin antik dönemindeki
mekân-insan ilişkileri üzerinde durulacaktır. Bu nedenle öncelikle bölgenin jeopolitik
özelliklerini ortaya koymak gerekir. İlk olarak bölgenin değişmeyen genel jeopolitik
unsurlarından kısaca durarak insan yaşantısı ve uygarlıkların oluşmasındaki katkısına bir
giriş yapalım:
Bölgenin Jeopolitik Unsurları:
1-Bozkır ilçesi ve çevresi coğrafi konum olarak; Kuzey yarım kürede bulunan
Anadolu yarım adasının güneyinde Konya Ovası ile Akdeniz arasında yer alır.
Bozkır ilçesi Konya ilinin 129 km. güneyde Akdeniz Bölgesinde yer alır. Orta
Toroslarda 10 bin metrekarelik alanı kaplayan bu coğrafya 37 derece 11 dakika 20.22
* Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, [email protected] 1 İlhan 1989:17-21.;Dugin 2003:XI.,9vd.
ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
Hasan BAHAR *
2 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
salise kuzey ve 32 derece 14 dakika 45.03 salise doğu boylamında, deniz seviyesinden
1137 m. yüksekliktedir.
Bu alan Akdeniz bölgesindedir. Yüksek Toroslarının kuzey eteklerindedir. Bu
özelliği genel olarak dünyanın orta kuşak, ılıman iklim bölgesinde olduğunu gösterir.
Özelde, Orta Kuşağın Akdeniz iklimi karasal iklimi arasında yer alır. Yüksek dağların
zirvesinde olması, burasının güneyindeki Akdeniz sahili ve kuzeyindeki Konya ovasına
göre daha yağışlı ve serin bir iklimin olduğunu yansıtmaktadır.
2-Bölge Orta Anadolu ile Akdeniz arasında geçiş yollarındadır. Bozkır merkezi
güneyindeki Akdeniz’e ve kuzeydeki Konya ovasına ortalama uzaklığı 100 km.dir.
Normal bir yaya yürüyüşü ile bu mesafe dört günlük bir yol demektir. Bu yol
güzergahında kaya sığınakları, mağaralar ve ağaç kovukları doğal barınma; ormanlık ve
yabani bitkiler bakımından zengin olması yolcular için hazır yiyecek imkanı sağlar.
3-Bölgede Göksu ve Çarşamba Sularının kollarının oluşturduğu vadiler bahçecilik
ve yamaçları bağcılık imkanı sağlar.
4- Eğrigöl, Dipsiz ve Sarot gölleri ve kimi yerlerde kar sularının biriktirdiği
mevsimlik düden, pınarlar, su yalakları ve yalancı denilen doğal su kaynakları uzun kurak
yaz mevsimleri için konar-göçerlerin hayvanları için yaylama imkânı sunar.
5. Bazı yörelerde barınak mimarisinde kullanılan su, nem ve yangına fazla
dayanaklı olmayan kısa ömürlü mimari materyallerden toprak kerpiç ve ahşap yerine;
yıkım ve yapımlarda tekrarlanabilen uzun ömürlü taş malzeme bulunmaktadır. Bölgede
mimari örtü, taban, tavan, dolap ve hatıl için kullanılabilecek sedir, çam, ardıç, köknar ve
meşe ormanları bulunmaktadır. Tarım araçlarında kullanılan şimşir ve dişbudak ağaçları
sağlamlığının yanında uzun ömürlü olup kazma, kürek, balta, keser ve çapa sapları;
düven, yaba, dirgen ve kalbur gibi tarım araçlarında; kirman, kaşık, kepçe ve yay gibi ev
gereçlerinde kullanılır.
6.Bölgedeki ateş kullanımı ve ısınma tarih boyunca orman imkanlarından
sağlanmıştır.
7. Mevsim şartlarına göre ortaya çıkan yenilebilir yabani otlar(günümüzde hala
tüketilen yerel adı ile yemlik, teke sakalı, deve kolanı, katır kuyruğu, tavşan ekmeği, yılan
gözenek, karamık yaprağı, deli (yabani) elma, boz armut (yabani armut-ahlat), yabani
erik(deli erik), yılan bıçağı, dağ çayı, kekik ve yarpuz (yabannanesi) gibi doğal bitkiler.
Kara kovan arıcılığı ve balcılık imkanları sağlayan ladin(köknar), ardıç ve sedir gibi
kovan materyali ahşap bulunmaktadır. Bölgedeki bu türden yabani bitkilerin besin
ekonomisinde Neolitik Çağ yerleşmeleri Çatalhöyük ve Suberde gibi yerleşmelerde
kullanıldığına dair arkeobotanik çalışmaları bilgiler ortaya koymuştur.
8. Hayvanların otlama imkânı sağlayan yaylalar ve soğuk günler ve kurt gibi
yırtıcılara karşı barınma ve korunma imkânı sağlayan dar anlamda sal ve geniş kalker
mağaraları bulunur.
9. Gözetleme ve savunma imkânı veren yüksek dağ zirveleri düşmana ve yırtıcı
hayvanlara karşı stratejik saklanma, imkânı verir.
10. Çay ve dere gibi kaynaklar un, bulgur ve yağ elde etmek için su değirmenleri
imkânı sunar. Göksu ve Çarşamba vadilerindeki köylerde yer alan bu değirmenler antik
dönemden beri yerleşim alanlarının oluşmasında önemli rol oynamışlardır. Rum
değirmenleri olarak da adlandırılan bölgedeki su değirmenleri teknik olarak Roma
dönemindeki kullanım şeklini sürdürmektedir. Çarşamba kollarında Çat, Dere ve Sorkun,
Göksu’nun kolları Bolat, Gederet, Holuslar, Dedemli, Gezlevi ve Gerez’de bir kısmı faal,
bir kısmının da kalıntıları görülen bu değirmenlerde buğday, arpa ve çavdar unlarının
yanında yabani ahlat, mısır, fasulye ve mercimek unlarından kavut ve son zamanlarda da
susam tahini yapılmaktadır.
11. Bölgede Suberde’de bakır2, Neolitik Çatalhöyüklülerden itibaren bilinen cıva,
kurşun ve bakır madenlerinin bilinmesi maden ekonomisine bağlı ekonomi ve endüstrinin
gelişmesine katkısı olmuştur. Bu analizler, MTA raporları3, Osmanlı dönemi yazılı
belgeleri4 ve 19. yy.dan itibaren bölgeye gelen gezginlerin gözlemleri bölgenin kurşun,
2 Wertime 1973:875. 3 MTA Rapor; http:// www.mta.gov.tr /etut/madenler/ illerin_maden_potansiyelleri/Konya.DOC 4 Konyalı 1937: 893-908; İ.H. Konyalı, “Bozkır Madenlerinin Zenginliğini Gösteren Yeni Bir Vesika”, Konya Mecmuası, Konya Halkevi yay, Sayı: 20-21: 1171-1173’de İstanbul Bavekalet arşivi darphane kısmı:2084. nolu belge verilmektedir. İ.H. Konyalı, “Bozkır Altın Madeni Bulgar Dağından Daha Zengindir”, aynı yay., s.
4 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
bakır, gümüş ve demir yönünden zenginliğini yansıtmaktadır5. Bölgedeki arkeolojik
araştırma ve analizlerin bölgede altın6 ve cıva madenlerinin de varlığını yansıtmaktadır.
Nitekim bu gezginlerden biri olan Hamilton, Bozkır çevresinin kurşun yönünden çok
zengin olmasından bölgeye “Tris maden” (Toros Madeni) denildiğini belirtmektedir7.
Çatalhöyük duvar resimleri ve iskeletlerinde kullanılan kırmızı renk boya ve cıvalı
toprak, kurşun ve bakır8 Bozkır madenlerinden sağlanmış olmalıdır.. Bolat ve Yelbeyi
türlerinin olması, bölgedeki insanların yanı sıra yakın çevredeki Çatalhöyük ve Suberde
gibi erken yerleşmelere avlanma imkânı sağlamıştır10. Bölge’nin batısında Suğla
kıyısında Suberde’de Keçi, koyun, sığır ve domuz evcilleştirildiği görülür11.
Doğal Yapısı ve Dağ Karakteri;
“En çetin yerler her zaman özgürlüğün sığınağı olmuştur” Baron de Tott 12. Eski
çağlarda insanlar tarafından dünyanın direği olarak görülen dağlar üzerinde yaşayan
insanlara güven kaynağı olmuştur. İnsanlığın şuuraltında yer almış tufan olayları ile ilgili
anlatılar alçak ovalara göre yükseklerdeki tepeler sığınma adaları gibidir. Bataklıklara
sahip olan ovalar genellikle sıtma gibi hastalıkların kaynağıdır. Zengin ormanlarla kaplı
1180-1181; İ.H. Konyalı, “Üçüncü Selim Zamanında Bozkır ve Bereketlu Madenleri Bir İdarede Birleştirildi”, Aynı Yay. 22-23:1233-1241. 5 Bahar 1991:38-43 Bahar 2007:117-134. 6 Sertok vd. 1998, 7 Hamilton 1842:338-339 8 Mellaart 1975;2003. 9 Bahar 1991. 10 Bahar 2006:252-268. 11 Aytuğ 1967:98-110. 12 Braudel 1992: 53
5 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
oksijen deposu, kar ve yağmur suları ile beslenen su kaynaklarına sahip olan dağlar
insanlar için kaçış noktası kaynağı olmuştur.
Bin yılı aşkın bölgede bulunan atalarımıza, “Neden geniş Konya Ovasına inmeden
bu dağlarda yurt tuttunuz?” sorumuza karşılık aldığımız cevap; “Ovanın tuzlu suyu
içilmez, sıtması çekilmez!” olmaktadır.
Tarihi kaynaklarda bölgede ilk oturan halkın Luviler olduğu bilinmektedir.
Arkeolojik materyallerin yorumlanması ile Luvilerin bölgeye M.Ö. III. Bin yılın
sonlarında geldikleri düşünülmektedir. M.Ö.II. bin yılın ortalarında Hitit yazılı
belgelerinde bölgeye Luviya denilmiştir. Dönemin sonlarında ise bu bölgeyeyine Hititler
Luvi tanrısı “Tarhu‘ya izafeten “Tarhu’nun Evi” anlamında “Tarhuntaşşa” adını
vermişlerdir. Belki de daha sonra Grek ve Romalılarda boğa anlamına gelen “Taurus”
olarak adlandırılan Toros dağlarının adı “Tarhu” dan ve onun kutsal boğalarından
kaynaklanmaktadır. Adana müzesinde Fırtına tanrısı Tarhu ve kutsal arabasını çeken
boğa heykeli sergilenmektedir. Günümüzde Çukurova’da Yörüklerin Torosları boğaya
dönüştüren efsaneleri ilginçtir.
Bölgenin dağlı karakteri bölgede oturan insanlara zaman zaman etnik isminden
ayrı olarak coğrafdan kaynaklı bir kimlik olmuştur: ”Dağlı!.”
Dağlı!..
Luvilerin torunları İsaurialılar M.Ö. I. Bin yılın ortalarında Yeni-Asur
belgelerinde bazen “Şaddua-”13 bu bin yılın sonunda ise Roma yazarlarında “Trakheitos”
olarak geçmektedir. Günümüzde de kökeni 1071’den sonra bölgeye gelen Oğuz-
Türkmenlerinin torunu çevre topluluklar tarafından “Dağlı” olarak adlandırılmaktadır.
Özellikle Konya ve ova ilçelerinde daha yaygın bir şekilde kullanılan, bölge
insanına “Dağlı” tanımlaması, etnik bir tanımlamadan ziyade bu coğrafyanın bölgedeki
insan karakterine yansımasını ima etmektedir. Bir bakıma toplum psikolojisinde
coğrafyanın çetin karakteri insanla bütünleşmiştir.
13 Houwink Ten Cate, 1961.
6 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
Bölgedeki “Dağlı” denilen dağlık bölgede oturan Bozkır, Hadim ve Taşkent
çevresinde oturanların da kuzeyde Konya Ovasında oturanları “Ovalı” ve güneyde
oturanları da “Yörük” ya da “Seyilli” olarak adlandırdıkları görülür. Görüldüğü gibi bu
adlandırmalarda coğrafyanın rolü dikkati çekmektedir.
Günümüz bilim dünyasında üzerinde çalışmalar olduğu gibi, geçmişte de
coğrafyanın insan karakterine yansımaları üzerinde duran birçok antik kaynak olmuştur14.
XVIII. Yüzyıl Alman Şairlerinden Heinrich Heine (1797-1856) tabiatın insan
üzerindeki etkisini vurgularken onu adeta kişiselleştiriyordu:
“Tabiat, etrafını sardığı insan üzerinde tesir etsin de, insan niçin kendi
çevresindeki tabiat üzerine tesir etmesin? İtalya’da tabiat, orada yaşıyan halk gibi
ihtiraslıdır; bizde, Almanya’da ise, daha ciddi, daha temkinli ve daha sabırlıdır. Acaba
vaktiyle tabiat da insanlar kadar, hatta onlardan daha büyük bir iç hayata sahip olmamış
mıdır?”15.
XIX. yüzyılda özellikle Darwin’in evrim teorisi ile doğa insan ilişkisi üzerinde bir
tarihçiliğe yönelme olmuşsa da olay-insan merkezli bir tarihçiliğe gidilmişti. Daha çok
hükümdarların, askeri komutanların, sarayları ve fetihleri üzerinde duran tarihçilik
anlayışı yüz yılın gözde tarihçiliği idi. Fakat geçen yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan
Annales Okulu bakışlı tarih anlayışı kişiselleştirilmiş tepedeki tarihten topluma
indirgenmiş sıradanlığın tarihçiliğine dikkat çekiyordu. Bu dönem tarihçilerinde
uygarlıkların oluşmasında toprak-insan ilişkisinin tekrar öne çıktığı görülür.
Bu anlayışın önemli temsilcilerinden biri Fernand Braudel tarih bilimine
coğrafyanın önemini nakşettiği 1946 yılında yazdığı doktora tezi “Akdeniz”( II. Felibe
Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası)’de Akdeniz dağları ve dağlıları üzerinde geniş
yer verir. Ona göre, dağlık bölge insanı başkasının kullanımı için bir insan
imalathanesidir. Alçak ülkeler ve kentlerin yarattığı uygarlıkların dışında bir dünyadır.
Alçak ülkelerin ve kentlerin yaşam izleri, düşük derecede de olsa bu yüksek dünyalara
nüfuz eder. Uygarlıklar dik, dolambaçlı ve çukurlu yollarla gücünü yüksek ülkelere
14 Geniş bir çalışma gerektiren bu konuda Homeros, Heseidos, Xenophon, Strabon, El Biruni ve İbn-i
Haldun’un eserleri örnek verilebilir. 15 Heine 1948.
7 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
taşıyabilmektedir. Sert hayat koşulları, yoksulluk ve rahat bir hayat umudu, yüksek ücret
oltası dağlıyı inmeye teşvik etmektedir. Burası, ücret almaksızın, yalnızca savaş ve
ganimet umuduyla orduları izleyen gezginci ve maceracılar, hemen hemen geleneksel
olarak şu veya bu hükümdarlara tahsis olmuş düzenli askerleri sağlamaktadır. Dağ
başkalarının kullanımı için bir insan imalathanesi16.
Braudel, her ne kadar coğrafyanın insan üzerinde etkileri üzerinde durmuş olsa
da, geleneksel olay-insan merkezli yazılı siyasal tarih anlayışının etkisinde kaldığı
görülür. Bölge ile ilgili özellikle Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait yazılı belgeler
Braudel’in bu görüşlerini destekler mahiyettedir. Fakat bölge, yukarıda da değindiğimiz
gibi; jeopolitik konumu yeraltı ve yer üstü kaynakları yönünden oldukça güçlü bir
potansiyele sahiptir.
Sürekli isyanlarla dolu bölge tarihi çalkantılı bir tarihe sahiptir. Şimdi de bölgede
yaşanmış tarihe göz atalım;
Konya Ovasından güneye Toroslara doğru yükseldikçe üç ana hatta ayırabiliriz:
1) Göksu ve Çarşamba vadileri boyunca yerleşik, yaklaşık 1200-1500 m.
arasındaki yaşantıları bağ ve bahçeciliğe bağlı köy yerleşimleri,
2) 1500-1800 m. arasında arpa, buğday, nohut ve mercimek gibi kıraç ekim
alanları ya da otlakların olduğu yaylalar,
3) 1800-2500 m. yükseklikteki meraların yer aldığı yaylalar ve antik madencilerin
faaliyet alanları.
Bu belirttiğimiz genel çerçeve içinde bölgenin jeolojik yapısı şu şekildedir:
Büyük oranda, Çarşamba Suyu ile Hadim Göksuyu arasında yer alan, Bozkır
toprakları vadiler ve yüksek tepelerden oluşur. Kuzeydeki Konya Ovasından güneydeki
yüksek Toros Dağlarına çıkıldıkça 1100’lerden 2500 m.lere ulaşılır.
Jeologların Bozkır Napı olarak adlandırdığı bu alan Geyik Dağı Masifi ile buluşur.
Bu alan 1500 metrelik vadi, yayla ve dağların oluşturduğu bir yeknesaklığa sahiptir. Bu
16 Braudel 1993:46-65.
8 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
yeknesaklık kışlak, yaylak imkânı sağlaması nedeniyle tarih boyunca konar-göçerlerin
ana yurdu olmuştur. Tarih öncesinin avcı toplayıcı toplumları için iyi bir avlak ve yiyecek
toplama alanı olmuştur. Kendi içinde bu coğrafi alan hayvan evcilleştirme dönemi
hayvanlar için yüksek dağ platoları yaylak; kışları derin vadiler kışlak olmuştur. Yakın
komşuları Akdeniz’in kıyı sahil insanları için de bu yayla özelliğini yaşatmıştır.
Diğer taraftan Konya Ovasının Neolitik yerleşmesi Çatalhöyük insanlarının
bölgeye ilgisi olduğunu buradaki duvar resimlerindeki av sahnelerinden anlaşılmaktadır.
Konya Ovasındaki Neolitik yerleşmelere avlanma imkanları sağlarken, madenleri çok
erken tanıyan Çatalhöyük insanı için cıva, kurşun ve bakır gibi madenleri sunmuştur. Bu
durumun batıdaki Suğla-Beyşehir Göl havzaları insanları ile de yaşandığı düşünülebilir.
Çarşamba Suyu vadi yolu üzerinde bulunan Bozkır çevresi, Konya Ovasının
Boncuklu, Çatal Höyük gibi önemli Neolitik yerleşmeleri ile Suğla çevresinin Suberde
yerleşmeleri arasında bağlantıyı sağlıyordu. Bu dönem ait Çarşamba Vadi girişindeki
Balıklava Neolitik yerleşmesi bu durumu yansıtan önemli bir yerleşmedir. Burada
yapılacak arkeolojik bir kazı bu konuya aydınlık kazandıracaktır.
Bölgede yapılacak tarihöncesine yönelik arkeolojik yüzey araştırmaları Akdeniz
ile Orta Anadolu arasında yer alan bölge için önemli sonuçlar verecektir. Bölge Paleolitik
Çağ (Eskitaş)sonlarında kullanılmaya başlanan kuzeydeki Hasan Dağı Obsidyen
Yatakları ile güneydeki Akdeniz mağaralar bölgesi arasındadır. Bu dönemle ilgili 1960’lı
yıllarda Konya Ovası, Suğla ve Beyşehir Gölleri çevresi17, 1990’larda Hotamış Gölü-
Karadağ çevresinde ve güneyde 1950’lerde Akdeniz Bölgesinde sınırlı bir şekilde
araştırılmıştır. Bu sınırlı çalışmalarda Konya Ovasındaki Dervişin Hanı ve Hotamış
(kurumuş) Gölü kıyısındaki Pınarbaşı18 ile Akdeniz mağaralar bölgesi 1957 yılında
K.Kökten tarafından tespit edilen Alanya’nın Oba Köyü civarında Kadıpınarı
(Gavurunin) İni Üst Paleolitik buluntuları dikkati çekmektedir(Kökten 1959:12) Bölgenin
daha batısında dönemle ilgili Antalya Çarkini, Beldibi, Belbaşı ve Öküzini buluntularında
uzun zaman kazılar yapılmıştır19. 1980’lerde bulunan Akşehir ile Ilgın gölleri arasında
17 Solecki 1964:129-149.Bordaz 1968:43-71;Bordaz 1976:39-43. 18 Kartal 2003: 37. 19 Maalesef bölgedeki mağaraların defineciler tarafından illegal kazılar yapılması nedeniyle kültürel dokusu tahrip edilmektedir.
9 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
Tuzlukçu ilçesine ait Tursunlu köyündeki kömür ocaklarında çıkan taş aletler ve fosillerin
900 bin yılına kadar tarihlenmesi bölge tarihi açısından bilinmeyenlerin çokluğunu akla
getirir. Kaldı ki sıcak nemli Akdeniz ve kurak karasal Orta Anadolu platosunun arasında
nispeten serin bu yüksek yaylası tarihöncesinden itibaren en asli karakteri konargöçer
yaylacılara yaylak olmuştur. Bu nedenle böyle bir coğrafyada yerleşiklerin materyal
kültürüne ulaşmak zordur. Bölge hakkında konar-göçer yaylacıların yaşam şeklinden
hareketle düşünce dünyası ile empati kurarak bölge hakkında görüşler yapabiliriz. Fakat
öncelikle bu insanların yaşadığı doğal çevreyi iyi tanımak gerekir.
Yaylalar Dünyası: Akdeniz’in ve Orta Anadolu’nun buluşma noktası.
Tarihöncesinin başlarında Paleolitik Çağ’ın (Eski Taş Çağı) G.Ö: 1 Milyon-15
bin) doğadan asalak olarak beslenen toplayıcı-avcı toplumları için Toroslar vazgeçilmez
bir ham madde kaynağı idi. Avrupalı insanın en büyük meraklarından biri 1,5 milyon yıl
önce ataları Avrupa’ya nereden ve nasıl gelmişlerdi? Son elli altmışlık yıllık araştırmalar,
3-4 milyon yıl önce Orta Afrika’nın doğu kesimindeki Etiyopya, Kenya ve Tanzanya gibi
ülkelerde insanın ilk atalarına ait ip uçları vermiştir. Son yıllarda Denizli Honaz’da
bulunan insan fosilinin tarihleme çalışmaları sonunda 1.300 bin yıllık olduğu anlaşıldı.
Bu bilgi Anadolu’un Afrika ile Avrupa arasında bir milyon yılı aşkın bir köprü olduğunu
ortaya koymuştur. İnsan bir milyon yılı aşkın mağaralar, kaya sığınakları ve ağaç
kovukları gibi doğal barınaklarında avcı ve toplayıcı bir hayat sürdürdüler. Bu tür yaşayış
için Toroslar tam bir sığınaktır. Sadece araştırmaların sınırlı olması bu bilgileri
kısıtlamaktadır. Toroslar bu dönem insanları için tam bir avlanma ve besin toplama
coğrafyasıdır. Arkeologların Paleolitik ve jeologların Pleistosen olarak adlandırdığı
Buzul Çağın yaşandığı bu dönemde, Akdeniz’in ılıman mağaralarını barınak kullanan
insanlar için bölge avcılık ve toplayıcılık alanı olmalıdır.
Yazılı belgeler olmasa da hayvan evcilleştirmesi ve ziraat hayatına geçen
insanların, hayvanlarını alarak ovaların yaz kuraklığından daha serin ve yağışlı yüksek
alanlara göç ettiklerini günümüz tecrübesinden hareketle düşünebiliriz.
Neolitik dönemde Konya Ovasının Çatalhöyük ve Suğla’nın Suberde insanları
yaylacılık yapıyor muydu bilmiyoruz? Ancak hayvan evcilleştirmeye başlayan her
10 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
topluluk mevsim şartlarına göre kurak mevsimlerde hayvanlarına otlaklar aramak için
yeni yerler seçmek zorundadır.
Tarihi Hitit bölgedeki belgelerinde çadır adamlarından söz edilir. Bu geleneğin
tarih boyunca sürdüğü düşünülebilir. Bölgedeki antik dönem Payallar ve Merdiven
Gediği gibi kaya basamaklarının Yörük yollarının güzergahında olması bu düşüncemize
katkıda bulunacak niteliktedir.
Türkler Orta Asya’da da yaylacı idi. Tarih boyunca keçi ve koyun sürülerine sahip
olan Türkler için yaylacılık vazgeçilmezdi. Hayvanları için sürekli taze ot arayan konar-
göçerler için hareketlilik zaruretti.
Coğrafi tezatların iç içe olduğu, Toroslar bölgeye gelen Türkler için alışık olduğu
bir yaşam sundu. Bu yaşam şekli hem Torosların hem de Türklerin geçmişlerinden
geliyordu.
Kuzeyde bu faaliyetler olurken güneyden özelikle yaz aylarında Akdeniz’in
sıcağından bunalmış insanların nefes aldığı, hayvanlarını otlattığı ve kuzeyin hububatına
ulaştığı mevsimsel vatanı olmuştur. Bölgede 1950-60’lı yıllarda 23 yıl çalışarak bilgi ve
tecrübesini paylaşan coğrafyacı Hüseyin Saraçoğlu bu yaylalardan “Yedi Kaza Yaylaları”
olarak akıcı bir dille söz eder20;
Bölgedeki Haydar Dağlarından Akdeniz’e kadar Antalya’nın Gündoğmuş ve
Alanya ilçelerine ait yaylalar yer alır.
Uşak ovasından daha geniş olarak değerlendirilen bu yüksek yayla, sayısız
koyakları, çukurları ile kapalı bir havza durumundadır. Her koyak, kendi çevresinin bir
çeşit esas düzeyidir ve sular buradan içeriye batar. Batıda Alara Çayı ve doğuda her iki
Göksu ve Çarşamba suyu başlarını bu yüksek yaylaya doğru uzatmışlar, büyük bir
şiddetle burasının müsaderesine girişmişlerdir.
Çamlı tepenin hemen kuzeyinde, Hanboğazı’nın ve devamınca Sarıot denilen
çukurluğun batan suları 5-6 km. kadar ileride, Karacihisar köyünün üstünde açığa
çıkmakta (Aygır Pınarı) ve Çarşamba suyunun esas başını oluşturmaktadır. Doğu,
20 Saraçoğlu 1989:328-336.
11 ANTİK DÖNEMDE BOZKIR JEOPOLİTİĞİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR
Eğrigöl’ün doğusunu kapatan çok yüksek Avsallar yaylası sırtlarının Gezlevi yüzünde,
Gederet ve Köse Ahmet Yaylasının suları, Değirmenderesine girerek kuzeye doğru
uzanır, Gezlevi ve Söğüt yaylaları altında, Buzyer yaylasında, Düden denilen bir çukura;
batıdan, Avsallar yaylası tarafından gelen sular da buraya batar. Bu sular, Gezlevi altında,
Dedemköy Bahçesi denilen yerde kuvvetli pınarlar halinde açığa çıkar ve Hadim
Göksuyu’nun asıl başlangıcı buradadır.
Güneyde, Söbüçimen’in Deve Korusu denilen yerde batan sular birkaç km. ileride
Değirmenderesi denilen yerde açığa çıkar ve Orhan Deresini oluşturur. Ermenek
Göksuyu’nun başlangıcı burasıdır. Batıda yüksek sıra dağların içine doğru uzanan Alara
Çayı ve kolları, Göçem Boğazı ve Susam Beli boğazlarını oluşturur..Kızıliniş’ten
Gevne’ye, Geyik Dağı’ndan Haydar Dağı’na kadar uzanan bu karstik yüksek yayla
görünüşte kapalı havza ya da havzalar topluluğudur. Burası kışın fazla kar yağışına, yazın
da ara sıra yağmur yağışına rağmen çok kuru bir iklime sahiptir. Kışları aşılmaz kar
gerişlerine karşın bu kalker arazide su sıkıntısından dolayı hayvanlara bazen kar suları
içirilir ya da kar yalatılır. Koyaklarda ilk baharda su birikitinleri ve de yazları çoğu kurur.
Bazı küçük göller yer alır: Yenice Pazar, Karıngölü, Küllügöl, Eğrigöl, Susam, Dipsiz,
İlvat ve Kızılin gölleri. Senenin yarısına yakın zaman donmuş olan bu göllerden sadece
Dipsiz gölde balık bulunmaktadır.
Taşeli platosunun bu yüksek yaylalarında en çok geven görülür.(Gevenlerin
kökleri kışları hayvanlara yem olarak yedirilir.). Orman ancak yaylanın batı kesimindeki
yüksek dağların kenar kesimlerinde Sarıot Yaylası, Aygır Boğazında köknar(ladin),
Haydar Dağında ardıç, Gezlevi üstünde ladin, Yellibelin doğusunda sedir bulunur.
Geceleri serin geçen bu yaylalarda kayalıklar arasında kısa bodur kokulu otlar bulunur.
Yaz mevsiminde aralıklarla yağış alan bu yaylalarda seyrek ve kısa otları hayvanlara iyi