Top Banner
İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER * Prof. Dr. Ömer Lütfi BARKAN Selçuk-Bizans hudutlarında yaşayan bir uç beyliğinin, diğer emsalinin mazhar olmadığı bir talihle, pek kısa bir zaman içinde tarihin seyrini asırlarca değiştirecek kuvvetli bir imparatorluk haline girivermesi hâdisesi, son zamanlara kadar birçok malûmları noksan bir muadele şeklinde vazedildiği veyahut Türk ırkının tarihî varlığı hakkında mevcut ve an’ane halinde müesses dar ve kısır noktai nazarlara esir kalındığı için, içinden çıkılmaz bir mesele teşkil etmekte idi. Filhakika, koskoca bir imparatorluğun kuruluşu nev’inden muazzam bir hâdise, bizde uzun zaman, sadece Padişahların dirayet ve şecaati veya Allah’ın bu saltanatın kurucularına karşı gösterdiği lütuf ve inayet ile izah edilmek istenilmiştir. İlk Osmanlı membalarında kaydedilmiş görülen Sultan Osman’ın rüyası, mucize nevinden vukua gelen bu hâdisenin izahını ancak ilâhî takdir ile yapmak mümkün olduğuna inanışın bir ifadesidir. Bu işin izah edilmesi matlup bir mesele teşkil ettiğinin farkına varan daha yeni ve ecnebi tarihçiler ise; Türkler hakkında tetkik edilmeden kabul edilmiş batıl itikatları kafalarına koymuş olmalarından ve meseleyi muhtelif cephelerden ve/daha geniş kadrolar içinde mütalaa etmeğe hazırlıkları ve ellerinde mevcut malzeme kâfi gelmediğinden, içinden çıkılmaz faraziyelerle tarihî hakikati tahrif etmeğe mecbur kalmışlardır. Meselâ, henüz son zamanlarda bu meseleyi tetkik etmiş bulunan Gibbons gibi müelliflere göre; Osmanlılarla Asya insan kaynakları arasındaki muvasalanın rakib civar beylikler tarafından kesilmiş olması lâzım geldiğinden, bu devletin kurulması için lüzumlu unsurlar ancak yerli Rumlar arasından tedarik edilebilirdi. Bu görüş tarzına nazaran yeni İslâm olmuş Türklerle İslâmlaşan Rumlardan hasıl olan Osmanlı milleti faraziyesi, bütün müşkülleri hal ile lâzım gelen izahın anahtarını vermiş oluyordu. Bu suretle Türkler, ancak bu sayede yeni ve büyük bir devleti kurmak için lâzım gelen idarecileri, imparatorluk harblerinde kan dökecek askeri bulmuş ve Osmanlı imparatorluğunu Osmanlılaşmış Rumlar ve Bizans’ta gördükleri teşkilât ile kurmuş oluyorlardı. [1] Aşikârdır ki, ilmî olmak ve izah etmek iddiasında bulunmalarına rağmen, esaslı tetkiklere istinat ettirilmeyerek ortaya atılan bu nevi faraziyeler, sadece göçebe olduğu zannedilen Anadolu Türklerinin yalnız başına bir imparatorluk kurmadıklarına ve kuramayacaklarına ait olan batıl, fakat düne kadar umumî bir itikada istinad etmekte ve, herhangi bir tenkide dayanamayacak kadar esassız bulunmaktadırlar. Osmanlı imparatorluğunun menşe’leri ve kuruluşu meselesine dair yapılan tetkiklerin şimdiye kadar saplanıp kaldığı bu dar ve an’anevî telâkkilerin manasızlığını, son zamanlarda neşrettiği
39

İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Jan 22, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

 İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER *

Prof. Dr. Ömer Lütfi BARKAN

Selçuk-Bizans hudutlarında yaşayan bir uç beyliğinin, diğeremsalinin mazhar olmadığı bir talihle, pek kısa bir zaman içindetarihin seyrini asırlarca değiştirecek kuvvetli bir imparatorlukhaline girivermesi hâdisesi, son zamanlara kadar birçok malûmlarınoksan bir muadele şeklinde vazedildiği veyahut Türk ırkınıntarihî varlığı hakkında mevcut ve an’ane halinde müesses dar vekısır noktai nazarlara esir kalındığı için, içinden çıkılmaz birmesele teşkil etmekte idi.Filhakika, koskoca bir imparatorluğun kuruluşu nev’inden muazzambir hâdise, bizde uzun zaman, sadece Padişahların dirayet veşecaati veya Allah’ın bu saltanatın kurucularına karşı gösterdiğilütuf ve inayet ile izah edilmek istenilmiştir. İlk Osmanlımembalarında kaydedilmiş görülen Sultan Osman’ın rüyası, mucizenevinden vukua gelen bu hâdisenin izahını ancak ilâhî takdir ileyapmak mümkün olduğuna inanışın bir ifadesidir.Bu işin izah edilmesi matlup bir mesele teşkil ettiğinin farkınavaran daha yeni ve ecnebi tarihçiler ise; Türkler hakkında tetkikedilmeden kabul edilmiş batıl itikatları kafalarına koymuşolmalarından ve meseleyi muhtelif cephelerden ve/daha genişkadrolar içinde mütalaa etmeğe hazırlıkları ve ellerinde mevcutmalzeme kâfi gelmediğinden, içinden çıkılmaz faraziyelerle tarihîhakikati tahrif etmeğe mecbur kalmışlardır. Meselâ, henüz sonzamanlarda bu meseleyi tetkik etmiş bulunan Gibbons gibimüelliflere göre; Osmanlılarla Asya insan kaynakları arasındakimuvasalanın rakib civar beylikler tarafından kesilmiş olmasılâzım geldiğinden, bu devletin kurulması için lüzumlu unsurlarancak yerli Rumlar arasından tedarik edilebilirdi. Bu görüştarzına nazaran yeni İslâm olmuş Türklerle İslâmlaşan Rumlardanhasıl olan Osmanlı milleti faraziyesi, bütün müşkülleri hal ile lâzımgelen izahın anahtarını vermiş oluyordu. Bu suretle Türkler,ancak bu sayede yeni ve büyük bir devleti kurmak için lâzım gelenidarecileri, imparatorluk harblerinde kan dökecek askeri bulmuşve Osmanlı imparatorluğunu Osmanlılaşmış Rumlar ve Bizans’tagördükleri teşkilât ile kurmuş oluyorlardı.[1]

Aşikârdır ki, ilmî olmak ve izah etmek iddiasında bulunmalarınarağmen, esaslı tetkiklere istinat ettirilmeyerek ortaya atılan bunevi faraziyeler, sadece göçebe olduğu zannedilen Anadolu Türklerinin yalnızbaşına bir imparatorluk kurmadıklarına ve kuramayacaklarına ait olan batıl,  fakatdüne kadar umumî bir itikada istinad etmekte ve, herhangi birtenkide dayanamayacak kadar esassız bulunmaktadırlar.Osmanlı imparatorluğunun menşe’leri ve kuruluşu meselesine dairyapılan tetkiklerin şimdiye kadar saplanıp kaldığı bu dar vean’anevî telâkkilerin manasızlığını, son zamanlarda neşrettiği

Page 2: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

etüdlerinde[2] Prof. Fuad Köprülü, ilim âlemine göstermiştir. ÜstadınOrta Zaman Türk Tarihinin bu çok mühim olduğu kadar çok davalı daolan meselesini büsbütün yeni bir şekilde vazetmiş olmakitibariyle, ilme ve ihtisasa feyizli çalışma yolları açanetüdlerinin bazı ana fikirlerini burada hatırlatmağı münasipgörmekteyiz. Çünkü ancak bu sayededir ki, makalemizin mevzuunuteşkil eden meseleyi ne münasebetle ve hangi görüş tarzınıntesiri altında tetkik etmiş olduğumuz daha iyi anlatabileceğimizizannediyoruz. Filhakika, etüdümüzün esaslarından birçokları, Prof.Fuad Köprülü’nün kitablarında daha evvel vaz ve işaret ettiği mühimmeselelerden bir kaçının daha muayyen ve mahdud kadrolar içindeve elde mevcut arşiv malzemesiyle işlenmesi suretiyle bir kıymetve mâna kazanabilmişlerdir.Şu halde Prof. Fuad Köprülü’nün kuruluş meselesini vazediş şekli nedir,ve ne için bir çok hâdisatın anlaşılması ve izah edilmesi içinkendimizi vazetmemiz zarurî olan noktai nazarı temsil etmektedir?Her şeyden evvel, müellifin ortalığı mevcut hazır fikirlerdentemizlemek için kullandığı sıkı ilmî tenkid usulünü tebarüzettirmek münasib olur. Böyle bir tenkid karşısında ilk Osmanlımembalarının izah tarzı kadar, düne kadar yabancı âlimlerinsaplanıp kaldıkları noktai nazarlar da kıymetini tamamenkaybetmekte ve zamanımızın ilmî tarih usullerine göre gerî, ve kör körüneananeci gözükmektedirler. Şöyle ki:İlk Osmanlı membalarının, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunuizah ederken Osmanlı Padişahlarının mensub olduğu soyun neredenve ne zaman geldiğine, dînine, uç beyliklerinde bulunduklarızamanki sosyal hacimlerine, göçebe, köylü veya şehirlioluşlarına, hristiyanlar ve diğer Türk beylikleri ile olanmünasebetlerine ait verdiği malûmat eksiktir ve baştan aşağıyeniden tetkike muhtaçtır. Bundan başka, meselenin anlaşılmasıiçin bilinmesi şart olduğu halde, Osmanlı imparatorluğununteşekkül edeceği sıralarda Anadolu’nun içinde bulunduğu siyasî vesosyal vaziyet de, şimdiye kadar, ilmî bir şekilde tetkik edilmişdeğildir. Bu sebeble, Osmanlı membalarında olduğu kadar, Garblıtarihçilerin eserlerinde de Osmanlı tarihi bir göç hikâyesiylebaşlar: Dört yüz çadır halkından cihangirâne bir devlet kuranaşiretin Bizans hududlarında yerleşdiği yer, Bahri Muhitortasında yalnız başına bir ada gibi, Türk ve İslâm dünyasındanuzaktır. Bu itibarla, sürülerine otlak aramak üzere buralarakadar gelmiş olan bu göçebelerin bir müddet sonra muntazam birordu teşkil ettikleri, bir imparatorluk kuracak kadarçoğaldıkları görülünce hayrete düşürmektedir. Halbuki, Prof. FuadKöprülü’nün yapmak istediği, şekilde, hadisata biraz daha geriden veilmî bir gözle bakmak sayesinde bu nevi hayretlere mahalbulunmadığı ve her şeyin izahı mümkün bir şekilde cereyan ettiğianlaşılmaktadır:Osmanlı tarihi, bütün diğer tarihler gibi, bir hanedanındestanını yapmak isteyen tarihçilerin kaydettikleri şekildemünferit ve müstakil bir seri vekayiden ibaret değildir. Her

Page 3: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

hâdise kendisini hazırlayan bir sürü sosyal, ekonomik ve dinîşartlarla işlenmiş ve haricî tesirlerle dünya yüzünün değişmesinev’inden bir oluşla yavaş yavaş tabiî olarak hazırlanmıştır. Bubakımdan siyasî şahsiyetler ve vekayi arkasında onları hazırlıyan içtimaî sebebleriaramak lâzımdır.

Böyle ilmî ve derin sebebleriyle Anadolu tarihi tetkik edilecekolursa, Osmanlı târihi XIII. asırda Anadolu’da cereyan edensosyal ve siyasî büyük tahavvüllerin bir temadisi gibi gözükecekve bu sayede bir çok meseleleri anlaşılmağa daha yakın birşekilde vazetmek imkânı bulunacaktır. Esasen, her şeyden evvelhatırda tutmak lâzım gelir ki, daha Selçukîler zamanındaki Anadolu fütuhatıda, garbe doğru devam eden büyük Türk muhacereti için, sistematik bir iskân vekolonizasyon işi olmuştu.

Nitekim Prof. Fuad Köprülü tarihi vesikalarda, XII. ve XIII. asırlaradoğru yapılan büyük çapta iskân işlerine ait mevcut kayıtlarıtetkik ve toponymie tetkikatıyla tamamlamak suretiyle,Selçukîlerin iskân siyasetlerinin bazı esaslarını tesbit etmekimkânı bulunduğunu kaydetmektedir. Anadolu’da muhtelif tarihlerdevukua geldiği muhakkak olan mühim hacimlerdeki nüfushareketlerinden başka, vekayiin ilmî bir şekilde anlaşılması içinaynı surette ehemmiyetli olan, Anadolu’daki nüfusun göçebe, köylüve şehirli nisbetleriyle; orta Asya, Mısır, Suriye ve Rusyaarasındaki büyük muhaceret ve ticaret yolları üzerinde kurulmuşolan Selçuk devletinin ekonomik ve kültürel terakkileri gibimühim meseleleri de gözden geçirmek lüzumuna kani olan Profesör,ayrıca Moğol İstilâsıyla Anadoluda hadis olan yeni vaziyet üzerinde bilhassadurmak lâzım geldiğini tebarüz ettirmiştir.[3]

Filhakika, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu meselesinde bumütekaddim hâdiselerin büyük rolü olduğunda kimsenin tereddüdünemeydan vermeyecek kadar bu hususlar aşikâr gözüküyor:Türk orta zamanının edebî, sosyal ve bilhassa dinî tarihiüzerinde uzun senelerden beri giriştiği çok verimli ve orijinalmesainin verdiği bir salâhiyetle Prof. Fuad Köprülü’nün kitabında buasırlarda Anadolu’da husule gelen dinî cereyanların ve müslüman mistiktarikatlerinin teşekkülünde Orta Asya’dan gelen akınların ve Türk Moğol şamanizminintesirlerinin oynadığı rolü hatırlatması, kayda şayan olduğu gibi;Moğolların öncüsü olarak gelen göçebe Türkmenlerle Anadolunüfusunun işbaa geldiği bir sırada, imparatorluğun sosyal vehukukî kadroları içinde sıkışan bu göçebe unsurların ne büyük birkuvvet teşkil ettiklerini ve ne geniş bir teşkilât içindebirbirine bağlı bulunduklarını Babâî isyanında Selçuk devletinipek fena bir halde sarsmış olmalarıyla göstermiş olduklarınıtesbit etmesi.de bizim bu makaleyi yazarken daima göz önündebulundurduğumuz fikirlerden birini teşkil etmektedir.[4]

Filhakika, 1242’de Erzurum’u alan Moğollar, Sivas ve Kayseri’yiyağma ettikten sonra çekildilerse de, Selçuk devleti onlarıntabiiyetine girdive bu istilâdan sonra, Moğol imparatorluğunun diğer aksamıylateessüs eden münasebet dolayısıyla, yeni bir takım göçlere yol açıldı. Busuretle Anadolu muhtelif devirlerde kadınları, çocukları ve

Page 4: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

davarlarile beraber gelen Moğol işgal ve tedib orduları, Moğolvalilerin maiyet askerleriyle doldu. Bu vaziyet karşısında, Garbedoğru akın o kadar tabiî ve zarurî bir hâdise haline gelmişbulunuyordu ki, Profesöre göre, eğer Anadolu’da hasıl olan bukesafet, fütuhat sayesinde Garbe doğru boşaltılmamış olsaydı,içtimaî vücutte derin huzursuzluk doğurarak dahilî karışıklıklarave mevcut sosyal nizamın tahrib edilmesine sebeb olabilirdi.Diğer taraftan, Prof. Fuad Köprülü’ye göre, Gibbons’un iddiasınıntamamen aksine olarak bu asırda Anadolu ve Osmanlılarınyaşadıkları uç beylikleri ile diğer Türk ve müslüman dünyası sıkıbir münasebet halinde bulunmakta idi. Bu devirde putperestMoğollara karşı islâmlaşmakda devam eden Anadolu’da tahrikattabulunan Altın Ordu devleti ile, Suriye ve Mısır Memlûklarıvelhasıl İslâm ve Türk âleminin her tarafı,Anadolu ile sıkı bir münasebethalinde bulunmakta idi. Hudutların yalnız göçebe değil, Türk-islâm dünyasının hertarafından gelmiş şehirli unsurları ve o meyanda ulema, şeyh ve zanaat sahibi her türlümuhacir kafilelerini cezbetmiş olması, bu noktai nazarı teyid etmekte idi.

* * *Demek oluyor ki, Osmanlı imparatorluğu teessüs etmeğe başladığızaman, bu kadar geniş hudutlar içinde kaynaşmakta olan bir âlemindört bucağında tekevvün eden dinî ve sosyal cereyanları, bilgi vetecrübeye sahib insanları ve mânevi kuvvetleri kendi arkasında buldu.işte mevzuubahs cereyanları bulmak ve is basında göstermekteşebbüsü, Prof. Fuat Köprülü’nün, Osmanlı imparatorluğununsür’atle kuruluşu mucizesini izah etmek için, ortaya attığıfikirlerin ve yaptığı ilmî yardımların en mühimlerinden biriniteşkil etmektedir. Zira, ancak bu sayededir ki;Osmanlılaştırılmış Bizanslılar, devşirmeler, İslâmiyeti kabuletmiş esirler faraziyesine müracaat etmeğe lüzum kalmadan,Osmanlıİmparatorluğunun kurulması için lâzım gelen kan ve kolkuvvetini, akıl ve siyaset adamını Osmanlıların, bilhassa ilkzamanlarda, nereden bulmuş olduklarını anlamak mümküngözükmektedir. Filhakika, Osmanlı tarihinde, bilhassa İstanbul’unfethine kadar, kütleler halinde İslâmlaşma ve devletinkozmopolitleşmesi mevzuubahs değildir. Bilâkis, Osmanlı idareteşkilâtı Selçukî ve İlhanîlerin devlet ve idare an’anelerinegöre tesis edilmiş ve devlet işlerinde bidayette daha fazlaSelçuk idarî teşkilâtına mensub yüksek Türk aristokrasisi vememurları kullanılmıştır. Bu Türk idare adamları devşirmeunsurlar lehine ancak XV. asırdan sonra azalmağa başlamıştır.Esasen Fuad Köprülü’ye göre, muhtelif unsurlardan teşekkül eden herbüyük imparatorluk için sarayın bir müddet sonra atsızlar vesoysuzlardan mürekkeb bir Kapu Kulu yaratması ve kozmopolitleşmesimukadder bir hâdisedir. Abbasîler ve Bizanslılar için tabiîaddedilen bu hal, Osmanlı imparatorluğunda neye Türklerinkabiliyetsizliğine veriliyor? Bizansta birçok imparatorlarınyabancı unsurların yetişmiş olması, Bizans Rumlarının idarekabiliyetini haiz olmadığını mı isbat eder?..[5]

* * *

Page 5: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Türklerin, Osmanlı imparatorluğunu kurmak için kendilerine lâzımgelen kuvvetleri nereden bulduklarını göstermek itibariyle, FuadKöprülü’nün o asırlarda Türk Anadolu’daki dinî ve sosyalhareketlere ait verdiği malûmat ta, yukarıda söylediğimiz gibi,çok kıymetlidir ve bu husustaki esas fikir şu şekilde hulâsaedilebilir.Osmanlı imparatorluğunun kurulmakta olduğu zamanda Anadolu’dakiuç beylikleri, medenî bir hayatın kaynağı olan Türk ve İslâmdünyasının her tarafından gelmiş her sınıftan ve meslektenadamlarla doludur: Iran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkanhocalar, orta ve şarkî Anadolu’dan gelmiş Selçukî ve İlhâmîbürokrasisine mensub şahsiyetler, muhtelif tarikatlerinmümessilleri İslâm şövalye ve misyonerleri diyebileceğimizdervişler. Bunlar arasında bilhassa, Paşazade tarihinde GaziyânıRum diğer tarihlerde Alpler (kahmaran, muharib mânasına) veya AlpErenler namı altında zikredilen ve daha İslâmiyetten evvel bütünTürk dünyasında mevcut olan eski ve geniş bir teşkilâta mensubTürk Şövalyeleri mevcuttu. Fiahakîka: Osman Gazininarkadaşlarından bir çocuğun unvanı olan bu Alp tâbiri dikkateşayandır. Bunlardan şehirlerde ve İslâm dünyasına mensub bazıdinîlerin tesiri altında kalmış olanların ise unvanıbilâhare Gaziye tebdil edilmiş gözükmektedir. Yine aynı kitaptaismi geçen Ahıyânı Rum yani Anadolu Ahileri ile; Horasan Erenleride denilen Abdalân Rum yani «abdal» ve «baba» ismini taşıyan vebilhassa Türkmen kabileleri arasında telkinatta bulunan veumumiyetle Osmanlı Padişahlarıyla bütün harplere iştirak etmişbulunan delişmen tabiatlı ve garib etvarlı dervişler bulunmaktaidi. Aşık Paşazade tarihinin Bacıyânı Rum yani Anadolu kadınlarıdediği ve haklarında tafsilâta mâlik olmadığımız teşkilât veyatarikatten sarfınazarla, diğerlerini ele alacak olursak, banlarınher birinin Türk ve İslâm dünyasının her tarafında şubeleri olanve bu günkü Komünist yahut farmason teşkilâtına benzeyenteşkilâtı bulunan tarikatler olduğunu görürüz. Kökleri bu suretlegeniş Türk ve İslâm dünyasına yayılmış olan bu gibi teşkilâtvasıtasıyla her tarafla temas halinde bulunan Osmanlıların ise.Osmanlılaşmış Rumların yardımına muhtaç olmadan daha evvelkiemsali Türk imparatorlukları gibi büyük bir imparatorluk kurmakteşebbüsünde bu kuvvetlerden istifade etmiş ve kendilerine lâzımgelen her türlü unsurları bulmuş olduklarına şüphe yoktur.Burada, yalnız bazı büyük şehirlerde ve burjuvalar muhitindedeğil, uç beyliklerindeki köylerde de bilhassa şubeleri olan Ahiteşkilâtının Anadoludaki faaliyetlerinin Osmanlı imparatorluğununkurulmasında büyük rol oynamış olduğunu kaydetmek icabeder.[6] Prof. Fuad Köprülü’ye göre; «Gazi» Osman’ın kayın pederi şeyhEdebâlî ile silâh arkadaşlarından bir çoğunun hattâ Orhan’ınkardeşi Alâeddin’in bu tarikate mensub bulunuşu, ilk piyadeaskerî üniformasının Ahi üniforması oluşu ve Yeniçeriler için Ahibaşlığının kabul edilmiş olması, bu bakımdan son derecedemanidardır.[7]

Page 6: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Bu mistik tarikat ve teşkilâtın ne büyük bir kuvvet temsilettiğini, aralarına aldığı halk kütlesini muayyen sosyal nizamlariçin nasıl harekete getirerek zamanlarının vekayiinde büyükroller oynamış olduklarını tarih esasen kaydetmektedir: Selçukdevletinin en kuvvetli bir zamanında Babaî’lerin Anadolu’dakibütün Türkmen aşiretlerini birden harekete getirmek süretile budevleti fena halde sarsmış oldukları malûm bir hakikattir.Fütuhatı başarmak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilâtlı veimanlı muharib temin etmekle kalmayıp, bu misyoner dervişlerindinî ve sosyal fikirler propagandasıyla da, halk kütleleriarasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçerek, omemleketlerin sosyal bünyesinde ve siyasî kuruluşunda büyükyenilikler yapmak için müsait kaynaşmayı yaratmakta, temsil vefütuhat işlerini kolaylaştırmakta âmil oldukları da muhakkaktır.Rum İlinin İslâmlaşmasında bu misyoner derviş grublarınınoynadığı rol her halde büyüktür.[8]

Hattâ daha ileri giderek bazı delillere göre diyebiliriz ki, ortazaman hristiyan hukukıyâtına karşı yeni bir sosyal nizam veadalet telâkkisi taşıyan ve esrarengiz bir din propagandasışekline bürünen misyoner Türk devrilişlerinin telkinatı ordularlabirlikte ve hattâ ordulardan evvel fütuhata çıkmış ve karşıtarafı daha evvel manen fethetmiş bulunmaktadır. Demek oluyor ki,Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu işinde çalışan kuvvetler böyletevettürü yüksek derin ve uzak membalardan gelmekte ve Hristiyanve İslâm dünyaları gibi iki ayrı âlemin maddî ve manevî bütünkuvvetleriyle karşılaşması şeklinde tarihi islemektedir.Prof. Fuad Köprülü’nün, tetkikimizin muhtelif fasıllarındamevzuubahs toprak mes’eleleri münasebetiyle[9] ve bazı yenivesikaların yardımiyle işlemek fırsatını bulduğumuz ve etüdümüzünmânasının anlaşılması için zarurî bir methal telâkki ettiğimizbazı esas fikirleri aşağı yukarı bunlardır. Bu fikirlerdenhareketle, biz Osmanlı tarihinde imparatorluğun teşekküliyleberaber, içtimaî bünyesinin kendisine mahsus hususî şeklinialması için yoğurulması hususunda iş başında çalışan demografikve dinî âmilleri tesbit etmeğe çalışacağız. Kanaatımızca, yineaynı fikirlerin kuvvetle ortaya koyduğu gibi, Türk tarihinin birmuharebeler ve muahedeler tarihi, bir hanedan destanı olmaktankurtarılarak hakikî bir izahını yapmak ve anlaşılmasını teminetmek için bu mes’eleleri vaz’ ile hemen işe başlamak lâzımgelmektedir. Bu sebeble, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşumes’elesini daha iyi izah edebilmemize yarayacak olan böyle birfaraziyeyi takviye edecek mahiyette gördüğümüz bazı vesikaları,çok hususî bir noktai nazardan yapmağı tecrübe ettiğimiz kısaizahlarla birlikte, okuyucularımıza arz edeceğiz.

* * *a. Kolonizatör Türk DervişleriOsmanlı imparatorluğunun kuruluşu hâdisesini, Anadolu’dan gelenbir muhacereti akvam; daha doğrusu Anadolu’da istikrarınıbulamayan bir muhaceret akınının ve toprağa yerleşmek üzere olan

Page 7: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

bir nevi muhacir göçebelerin temsil ettiği kudretin kendisine yerbulmak için önüne geçen siyasî hudutları yıkıp takatinin yettiğibir yere, Tuna boylarına ve Arabistan çöllerinin içlerine kadaryayılması hâdisesi gibi tetkik ve mütalea etmek lâzım geleceğiniyukarıda söylemiştik, imparatorluğun teşekkülünden evvelAnadolu’da büyük bir izdiham halinde tekasüf eden orta Asyagöçlerinin öteden beri bu istikametlerde yayılmağa namzet birkudret temsil ettiklerini ve ilk Osmanlı Padişahlarınınimparatorluğun kurulması için lâzım gelen askeri ve buimparatorluğa bir Türk devleti damgasını vuran her nevi kuvvetibu büyük insan hazineleri içinden bulmuş olduklarını dagörüyoruz.Böyle bir imparatorluğun kurulması hâdisesinin büyük mikyastanüfus kitlelerinin yer değiştirmesi nev’inden demografikyahut,métanastasiques hâdiselerle aynı zamanda vukua gelmiş olduğunugöstermek için; istilâlarla birlikte göçebe unsurların buharekâtı temin edecek bir şekilde kolaylıkla ve muvaffakiyetleileri sürülmüş olmalarını, muhtelif mıntıkaların imar ve iskânıiçin kullanılan sürgün usullerini ve topraklandırma ve toprağayerleştirme siyasetinin bu hususta oynamış olduğu rolü de başkabir yerde izah edeceğiz.* Biz şimdilik burada bu nüfushareketlerinin ve büyük çapta kolonizasyon işinin şayan-ı dikkattezahürlerinden birini gözden geçirelim:

Mevzuubahis etmek istediğimiz mes’ele; hâlî ve tenha yerlerde,boş topraklar üzerinde bu Orta Asyalı muhacirler tarafındankurulan bir nevi Türk manastırları, (couvent ermitage)i olanzaviyelerle, yeni bir memlekete gelip yerleşen kolonizatör Türkdervişleridir. Dervişlerle tekkelerin son zamanlardakisoysuzlaşmış şekillerine ait taşıdığımız kanaatleri sarsacakmahiyette ve iddialı olduğu kadar garib de gözükecek olan bufikrimizi haklı gösterecek bazı vesikaları bu tetkikimizdezikredebilecek vaziyette olduğumuzu zannediyoruz. Meselenin busuretle izah edilmesi matlub birtakım vâkıalar şeklindehazırlanıp bahse mevzu edilmesi ise, bizim tetkikimizinyeniliklerinden biri olacaktır.Filhakika, Prof. Fuad Köprülü’nün tetkiklerineistinaden[10] müslüman mistik tarikatlarının teşekkülünde Türk-Moğol şamanizminin tesirleri olduğunu ve binnetîce Orta Asya’dangelen akınlarla birlikte Anadolu’ya yeni birtakım dinîcereyanların sokulmuş olduğunu kaydedebiliriz. İşte bizim buradamevzuubahis etmek istediğimiz dervişler, kendilerile berabermemleketlerinin örf ve âdetlerini, dinî âdâb ve erkânını daberaber getiren insanlardır ki bunların içinde Türk-İslâmmemleketlerinden Anadolu’ya doğru mevcudiyetini kayıt ve işaretettiğimiz muhaceret akınını sevk ve idare etmiş müteşebbis kafilereisleri, bu istilânın öncüsü olmuş kolonlar, gelip yerleştikleriyerlerde hanedan tesis etmiş soy ve mevki sahibi mühimşahsiyetler vardır. Bu dervişlerin nazarı dikkati celb eden dinve cihan telâkkileri, daha eski Türk memleketlerinden gelen

Page 8: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

muhacir kitlelerinin getirdiği din ve cihan telâkkilerinin aynıolduğu gibi, müridleri de ekseriya kendi aile ve soylarıâzasıdır. Bu sebebledir ki bu unsurlar sayesinde Anadolu, ayrıbir teşkilât ve an’anelere sahib insan yığınlarıyla beraber,onların getirdiği dinî ve mistik cereyanların da kaynaşmasına birsahne teşkil etmekte idi. Bu sıralarda karşımıza çıkan şâyân-ıdikkat şahsiyetlerin haklarında bilâhare uydurulmuş menâkıbdeumumiyetle kabul edildiği gibi derviş, tarikat müessisi vekeramet sahibi insanlar gibi tasvir edilmiş olmalarına rağmen;maşerî psikolojinin malûm kanunlarına uyarak kendilerini ihataeden bu dinî hâlenin hakikî mânasını keşfetmek güç değildir.Onlar yeni bir dünyaya, yâni diğer bir Amerikaya gelip yerleşen halkyığınları için, içtimaî ve siyasî büyük bir rol oynamış büyükkahramanlar, bu hengâmeli devirde halkın içinden yetişmişmümessil şahsiyetlerdir ve bu itibarla onları son zamanın dilencidervişlerinden dikkatle ayırmak lâzım gelir.[11] Bittabii bizburada ne Anadolu din tarihinden ne de muhtelif tarikatlerinbirbirine benzeyen ve benzemeyen taraflarından bahsetmekniyetinde değiliz. Dervişlerle ve zaviyelerle alâkamız, onlarınOsmanlı İmpratorluğunun kuruluşu meselesinin anlaşılması içinüzerinde ısrarla durduğumuz bu garbe doğru akın işinde bize birermümessil ve öncü gibi gözükmelerinden ileri gelmektedir. Bir çokköylere ismini veren, elinin emeği ve alnının teriyle dağbaşlarında yer açıp yerleşen, bağ ve bahçe yetiştiren dervişler;ve daima garbe doğru Türk akını ile beraber ilerleyenbenzerlerini doğuran zâviyeler ve bu zaviyelerin harbe giden,siyasî nüfuzlarını Padişahların hizmetinde kullanan,zaviyelerinde Padişahları kabul eden ve onlara nasihat verenşeyhler, bizim alâkamızı celb etmek için bir çok vasıflarıhaizdirler. Hele onların daha fazla yarı göçebe Türkmenlerarasında telkinatta bulunuşu, köylerde yaşayışı, toprak işleriylemeşgul gözükmesi ve benimsemek için dağdan ve bayırdan toprakaçması bu alâkayı şiddetlendirmektedir. Filhakika, bilâharetanıyacağımız dervişlerin şehirlerdeki tekkelerde âyîn veibadetle meşgul olan ve sadaka ile geçinen mümesillerinin aksineolarak, mütemadiyen kırlara, boş topraklar üzerine yerleşen vehenüz bir devlet memur ve aylıkçısı şekline girmemiş olan budervişlerin hayatı ve onları oralara iten kuvvetlerin mânası anlaşılmağalâyıktır.

* * *b. Bazı Tarihî SimalarBu suretle, muhtelif memleketlerden gelmiş muhtelif insanların veonların temsil ettikleri telâkkilerin kaynaştığı Osmanlıİmparatorluğu; o zamanki Türk-İslâm âlemi içinde yeni bir dünya,bir başka Amerika teşkil ettikten sonra, her türlü yenilikleresahne yeni bir hayatın hazırlandığı yeni bir âlem haline girmişbulunuyordu. Dünyanın her tarafından gelmiş her fikir, her türlüinsan ve malzeme kuvveti onun zamanın cihanşümul bir Türk veİslâm dünyası imparatorluğu olarak kurulmasına hizmet ediyordu.

Page 9: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

İmparatorluğun kuvvetini aldığı menbaların çokluğu ve bu nevikozmopolitliği, kuruluş devirlerinde bu devletin kurucularıyanında toplanmış olan şahsiyetlerin muhtelif cereyanlarınmümessili olan muhtelif menşe’li kimselerden teşekkül etmesiylesabittir. Bu[12] suretle bu şahsiyetlerin kimler olduğunu tesbiteçalışmak bu adamların şahsiyetinde imparatorluğun kurulması içiniş başında olan kuvvetleri çalışırken görmek demek oluyur. Bubakımdan isimleri bir tesadüf gibi tarihlere geçmiş olan bazışahsiyetler ve onlar hesabına imâl edilmiş olan pek saf ve pek basit gözükenmenâkıb, bize tetkikatımızm istikbali için geniş ufuklar açankıymetli görüşler ilham edecek vaziyette bulunmaktadırlar.Filhakika, Osman Gazi’nin silâh arkadaşları kimlerdir, kimlerlekonuşmuş ve kimlerin yardımını ve hayır duasını istemiştir. Buhususta elimizde mevcut kayıtlar, umumiyetle zannedildiğinden çokdaha manidardır. Bu kayıtlara dair fikir vermek için bazıtarihçilerin Osman Gaziye diğerlerinin ise babası Ertoğrulagördürdükleri meşhur rüya hikâyesini ele alalım:I. Ertoğrul hâl-i hayattayken bir gece düş gördü. Bir aceb vâkfa görüb ol vakıadan,uyanıb bu düşi, fikr iderek, Allahı zikr iderek durdu, sabah namazını kıldı. Suretdeğişdirüb doğru Konya’ya vardı, anda bir muabbir kişi vardı. Adına Abdülaziz dirlerdi...Amma bazılar didilerkim bu düşi tâbir iden bir aziz şeyh idi...  (Giese’ninneşrettiği Tarih-i Âlâ-i Osman sf. 11.)Babinger’in neşrettiği Uruc Bey tarihinde ise, Ertoğrul’ungördüğü rüyayı tâbir eden şeyh, Konya’da oturan ve sultanAlâüddin’in dahi itikad ettiği meşhur ve zengin bir şahsiyetti.Yukarıdaki kayıtta ismi geçen Abdülaziz ise, sultan Alâüddin’inveziridir. Sultan Osman Konya sultanının askerleriyle birlikteİstanbul Tekfuruna karşı yaptığı bir mücadeleyi müteakib,ganâimden öşrünü çıkarıp Konya sultanına göndermesi üzerine,sultan tarafından kendisine gönderilen sancak ve saire ilebirlikte şeyh Edebâlî’nin kızını da getiren işte bu vezirdir.Aşağıya dercettiğimiz kayıttan anlaşılacağı veçhile, OsmanGazi’ye bu kızı ne için alması lâzım geldiğini izah ederken,babası Ertoğrul’un gördüğü rüyadan şu şekilde bahsetmektedir:II. Ey oğul atan Ertoğrul gördüğü düş buydıkim, şeyh Edebalî ol düşi tâbir etmişdi...

Atına sivar olub doğru Konya’ya vardı. Meğer Konya’da bir mu’abbir muteber kişi vardı,şeyh Edebâlî dirlerdi. Sâhib-i kemâl idi. İlm-i rüyayı hûb bilürdi. Kerameti zahir olmuşkişidi, dünyası çoğdı. Ol vilâyetde Meşhurdı, sultan Alâüddin dahi ana itikad etmişdi...

Şeyh ayıtdı, ya yiğit düşinin tâbiri budurkim bir oğlun ola, adı Osman ola ve benim dahîbir kızım ola Râbia (diğer tarihlerde Bâlâhun Mâlhum) aldu, benim kızımı senin oğlunOsman’a vireler... (Sf. 8).İlk Osmanlı Padişahının bu surette akrabalık münasebetleri tesisettiğini gördüğümüz bu şeyh Edebalî kimdir, ve böyle nüfuzlu biradamla bir nevi siyasî anlaşmayı tahakkuk ettiren bu izdivaç negibi şartlar altında yapılmış ve neticesi ne olmuştur? Diğertarihler de, rüyayı gören şahsın Ertoğrul değil Osman Gaziolduğunu ve şeyh Edebâlinin davarı, nimeti çok, misafirhanesi daimadolub boşalan,zengin ve halk üzerinde nüfuzlu bir şeyh olduğunu ve Osman Gazi’nin bu

Page 10: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

şeyhe, sık sık misafir olduğunu kaydetmektedirler. Rüyada bu şeyhinkuşağından çıkan bir ay Osman’ın koynuna girmekte ve oradangölgesi bütün âlemi tutan bir ağaç halinde yükselmekte olduğunagöre rüyayı gören şahsın bu şeyh ile tanışık olması ve gölgesiâlemi tutan bir ağaç hayaline sahib olacak kadar siyasîemeller besleyecek vaziyette bulunması; rüyayı tâbir eden şeyhin dehiç olmazsa, böyle bir rüyanın ifade ettiği fikrin tahakkukunumümkün telâkki edecek kadar hâdisatın bu hususta hazırlamakta olduğuna dairbir sezi; ve tecrübeye sahib olusu hakikaten manâlıdır. Bu nevirüyaların Osmanlılardan evvel diğer hanedan müessislerine degördürülmüş olması, bu nevi hikâyelerin alelade bir masal vefantazi olduğunu kabul ettirse bile, bu rüya hikâyesimünasebetiyle Osmanoğullarının böyle bir şeyhle sıkı münasebetleriniöğrenmekte ve şeyhin kızıyla mevzuubahis olan bu evlenme hikâyesinihakikaten manidar bulmaktayız. Şu halde yalnız bu bakımdan,yani tarihî folklor da malûm bir mevzuu işlemek için o cemiyettenalınan motifler dolayısiyle, hâdisenin hakikatte ne şekildecereyan etmiş olduğunu bize tasavvur etmek için lâzım gelenmalzemeyi temin edecek olan hikâyeyi muhtelif menbalardan takibedelim:III. Meğer Osman’ın halkı arasında bir aziz şeyh vardı. Adına Edebâlî dirlerdi vedünyası bî nihâye idi. Amma derviş siyretin dutardı. Hattâ derviş diyü lakab iderlerdi. ‘Birzaviye yapub âyende ve revendeye hidmet iderdi. Kâh kâh Osman onun zaviyesinemisafir olurdu. (Neşrî tarihi, Yp. 24, Veliyüddin efendikütüphanesindeki nüsha).IV. ...kendülerin arasında bir aziz şeyh vardı, hayli kerameti zahir olmuştu. Ve cemihalkın mutemedi idi. Ve illâ dervişlik batınında idi dünyası nimeti ve davarı çokdu vesahib-i çerağ ve âlemdi, dâim misafirhanesi hâlî olmazdı. Ve Osman Gazi kim bu dervişekonuk olurdu...(Âşık Paşa Zâde tarihi, İstanbul basımı sf. 6).Görülüyor ki bu şeyh dünyası ve davarı çok olan bir adamdı, bütünzevahir onun mâlî kudretinin ve siyasî nüfuzunun büyük olduğunugösterir. Misafirhanesi hiç bir zaman boş kalmamaktadır. Bununlaberaber, Âşık Paşa Zadeye göre, bütün, bu alâmetlerle beraber, bumeşhur adam bir dervişti de.Bu nüfuzlu şeyh ile Osman Gazi’nin münasebetleri mes’elesi, OsmanGaziye verilen bu müjde ve mevzuubahs münasebetlerin temin ettiğiyardım mukabilinde, kendisi Padişah olduğu takdirde gerek buşeyhe ve gerekse müridlerine yâni bütün zümreye ve teşkilâta, birşey vâdetmesi lüzumu mevzuubahis edilince, hakikî bir siyasîanlaşma şeklini almaktadır. Filhakika, Neşrinin şeyh Edebâlî’ninoğlu Mehmet Paşadan naklettiklerine göre, bu şeyh ve müridlerininOsmanlı memleketlerinde işgal ettikleri mevkie bakılırsa, bu sıkımünasebet ve kız alma hikâyesinin hakikatte mütekabil biranlaşmadan ibaret olduğu meydana çıkmaktadır:V. Çünki şeyh, Osman’ın düşünü böyle tâbir etdi, derviş Durgud adlı şeyhin bir müridivardı, anda hazırdı, ayıtdı: Yâ Osman! Sana Padişahlık virildi, bize şükrüne ne virirsin,didi. Osman ayıtdı, sana bir şehir vireyin, derviş ayıtdı, şol köyceğize dahi razıyım, dedi.Ve bana mektub vîr, didi. Osman ayıtdı, ben yazı yazmak bilmezin, işte bir maşraba vebir kılıcım var sana vireyin, tâ ki sana nişan olub anları evlâdım gördükde ibka edeler. Ol

Page 11: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

maşraba ve ol kılıç anlarda nişan kaldı. Ve şimdi dahi Padişah olanlar anı görüb ziyaretidüb ol dervişin evlâdına inâmdar ve ihsanlar ideler. Ve bu Edebâlî de diğimiz şeyh yüzyirmi yaşında vefat itdi. Ömründü hemen iki hâtûn aldı, birin cıvanlıkda ve birin pîrlikde.Evvelki hâtûnun kızın Osman Gaziye virdi, sonraki hâtunı Tâceddin Kürd kızı idi.Hayreddin Paşa ile bacanaklar idi. Ve bu münasebet ve bu, menakıb Edebâlî oğluMehmed Paşadan naklolundu. (Neşrî tarihi, Yp. 24).Aynı mes’ele hakkında tafsilât Aşık Pasa Zâde tarihinde (İstanbultab’ı) 60. sayfasında da mevcuttur. Fakat mevzuubahis tarihegöre, şeyh Edebâlî’nin müridi olan ve Osman’a “bize bir kâğıt virimdi” diyen ve atasından kalmış bir kılıcı nişan olarak alıkoyanşeyh Durgud adlu derviş değil, Kumral Dededir.[13] Ve bu defa kendisinebir şehir vâdedilmis gözükmektedir. Burada Ertoğrul Beye aitolarak gösterilen kılıç, dervişin elinden köyünün sonra gelecekPadişahlar tarafından geri alınmaması için verilmiştir. Her nekadar bu iki tarihte görülen isim farkları, aynı vak’anın ikianlatış tarzına ait gibi görünüyorsa da, Osman’ın bu tarikattanbirçok dervişlere yardım mukabilinde sadece bir köy değil belkibirçok köy ve kasabalar vâdetmiş olmasını da hatırlatabilir.Osman’ın mezkûr bir çok dervişlere yazılı nişan yerinekılıç verişi ise zikri geçen tarihçilerin izah etmek istediğigibi, Osman’ın yazı bilmemesine değil, belki henüz resmen nişanvermek salâhiyetine sahib olmayışı veya sıkışık vaziyette butarikatin dervişlerine yazılı bir kâğıttan çok daha kıymetli vekendisinden sonra gelecek evlâdları üzerinde de müessir olacakbir ata kılıcı vermeğe mecbur edilmesiyle, yahut da kendisininher türlü şübheyi izale edecek bir garanti vermek istemesiyleizah edilmelidir. Yoksa Osman Gazi’nin muhitinde herhangi birsenedi veya nişanı hazırlayacak kimselerin mevcut bulunupbulunmadığından şübhe etmek caiz değildir. Ehemmiyetine binâenÂşık Paşa Zade tarihinin verdiği malûmatı da aşağıya dercedelim:VI. Şeyh Edebâlîkim Osman Gazi’nin düşini tâbir eyledi ve Padişahlığı kendüye ve nesebve nesline muştaladı. Yanında şeyhin bir müridi vardı «Kumral Dede» dirlerdi, ol dervişayıdır: Ey Osman, sana Padişahlık virildi, bize dahi şükrâne, didi. Osman Gazi ayıdır: Herne vakit kim Padişah olam, sana bir şehir vireyin, didi. ‘Derviş ider, ‘bize bir kâğıt virimdi,dir. Osman Gazi ayıtdı ben kâğıd yazmak bilirmiyim ki benden kâğıd istersin, didi. Ammaatamdan bir kılıç kalmışdır sende dursun, nişan. Beni Allahü Teâlâ Padişahlığa irgörürsebenim neslim ol kılıcı göreler, köyünü almayalar, deyü virdi. Şimdi dahi ol kılıç KumralDede neslindedir. Âl-i Osman’dan her kim ki Padişah olsa ol kılıcı ziyaret iderler. (Sf.6).Aşağıya dercettiğimiz kayıttan da Şeyh Edebâlînin nüfuzlu bir AhiŞefi bulunduğu, kardeşinin de bir Ahi olduğu anlaşılmaktadır.Filhakika Bursa fethinde Orhan’a yoldaşlık eden Ahî Hüseyin,mevzuubahis Şeyh Edebâlînin kardeşi Ahî Şemseddin oğlu idi:VII. Orhan Bursa fethine giderken babasının önünde yer öpüb itaat gösterdi. Ve yineKöse Mihalı ve Torgut Alpı Orhan Gaziye yoldaş koşdu. Ve anda bir aziz vardı ana ŞeyhMahmud dirler idi. Anunla Edebâlî didikleri azizin bir karındaşı var idi. Ahî Şemseddindirler idi. Anın oğlu Ahî Hüseyin’i Orhan Gazi atasından isteyüb Osman Gazi dahi virdi vehilece gönderdi. (Neşrî tarihi, sf. 38).

* * *

Page 12: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Baş tarafta, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu meselesini tetkikederken, Prof. Fuad Köprülü’nün o zamanlar Anadolu’da kuvvetlibir teşkilât halinde mevcut olan bu Ahî zümrelerine mensub şahsiyetlerin budevletin kuruluşunda büyük bir rol oynadıklarına ait fikirlerinin hulâsasınıkaydetmiştik.[14] Bu neviden dinî teşkilât, mevcut delâildenanlaşıldığına göre diğer Anadolu Beyliklerinin teşekkülünde de büyük birrol oynamıştır. Anadolu’da, Osmanlılardan evvel teşekkül etmişolan diğer beyliklerin de Osmanlılar gibi muhtelif tarihlerdeAnadolu’ya gelen veya nakledilen Oğuz yani Türkmen boylarınınBizans ve Kilikya hudutlarına yerleştirilmesi neticesi meydanageldiği düşünülecek olursa, Türkmen kabileleri arasında yayılmışolan dinî tarikatlerin ve bu tarikatleri temsil eden şahıslarınnüfuzu kendiliğinden meydana çıkar. Selçuk devletininsarsılmasında bu Türkmen kabilelerine istinad eden Babâîlerin isyanve propagandalarının tesiri olduğu gibi, aynı Babâî şeflerininErtoğrul ve Osman Gazi zamanında faaliyette bulundukları veKaramanoğullarının da müstakil bir devlet kurmasında Babaîliğinve Babâî şeflerinin büyük bir rol oynamış olduğu anlaşılmaktadır.Bu mühim meselelerin tafsilâtiyle tetkikini yapacak ve bu husustakat’î bir fikir beyan edecek vaziyette bulunmamakla beraber;biraz ilerde toprak mülklerini ve vakıflarını tetkik edeceğimizdervişlerin hakikî şahsiyetleri hakkında bir fikir edinebilmekiçin, esasen herkes tarafından bilinen bâzı kayıtları buradazikretmeği münasip görmekteyiz:VIII. Alâüddin vefat itdi. Hicretin 659’unda oğlu sultan Gıyas tahtına geçüb Padişaholdu, hükmü hükümet itdi. Amma zuIüm itmeğe başladı. Meğer ol zamanda bir şeyhvardı, adına Baba İlyas dirlerdi. Acemden, gelmişdi. Sultan Alâüddin zamanındagelüb Amasya nahiyesinde Çat dirler bir kasabada karar itmişdi. Hazret-i MevlânâCelâleddin dahi ol vakitte Konya’da olurdu. Ol zamanda çok ulular ve şeyhler vardı. Zirasultan Alâüddin şeyhlere muhib olduğu için kamu onun memleketine gelmişlerdi...

Sultan Alâüddin vefat idüb oğlu Gıyasüddin kim tahta geçdi idi çok zulümler itmeğebaşladı, akıbet bir sebeb ucundan Baba İlyasdan havf idüb leşker gönderdi. Babâîlerikılıçtan geçürdü. Anun dahi başka bir hikâye vardır, Âşık Paşa oğlu Elvan Çelebimenâkibinde malûm itmişdir.

Karaman iline evvel Yunan dirlerdi, Karaman denmesine sebeb anuncun bu hikâyetigetürdük: Bir gice nâgâh sultan Gıyasüddin Padişahı kulları tepelediler, oğlu ve kızımemleket hâlî kaldı. Babâîlerden Muhlis Paşa bir sebeble Padişah oldu. Babâîlerikıranlardan intikam alub ol leşkerden kim varsa hep, kılıçdan geçürdi, kırk |gün beylikitdi. Bâzılar altı ay beylik itdi didi. Andan sonra Babâîlerden Halife Göre Kadı Baba llyaszamanında üç ile (üç yıla) Halife olmuşdu. Meğer ol Göre Kadının beş yaşında bir oğlukalmışdı, adına Karaman dirlerdi. Muhlis Paşa ol oğlanı getürüb tahta geçürdi, Padişaheyledi, Nefes idüb itdi ki, bu nesil bu vilâyeti duta, Padişah ola, didi, Karaman vilâyetine.Karaman didiklerine sebeb budur. (Uruç Bey, Tevârih-i Âl-i Osman, sf.11. Babinger tab’ı 1925).IX. Ertoğrul zamanında Baba İlyas divâne vardı. Ruma Ertoğrulle bile gelmişlerdi veKoçum Seydi vardı. Baba İlyasın Halifesi idi bunların kerametleri zahir olmuş dualarımakbul azizlerdi.

Page 13: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Osman Gazi zamanında. Ulemadan Tursun Fakih vardı ve fukaradan Baba Muhlis veOsman Gazinin kayın atası Edebâlî vardı, bunlar duaları makbul azizlerdi.Ñ (Âşık PaşaZade Tarihi Sf. 199).X. Murad Hudâvendigâr zamanında dirler ki ol vakit Kala’-i Ankara Ahîlar elinde îdi.Sultan Murad Han Gazi yakın geliyecek Ahiler istikbal idüb kala’yi teslim etdiler. Çünkisultan Murad Han Gazi şehre girdi, üzerine akçeler nisâr udiler, kullar ol akçeyi yağmaitdiler. (Neşrî tarihi, Yp. 55).

Ahilikle Babailiğin ve burada muhtelif mümessillerinin isimlerinizikrettiğimiz muhtelif tarikatlerin yekdiğerleriyle olanmünasebetlerini lâyikiyle tayin edememekle beraber, bu tarikatlermümessillerinin Türkmen kabileleri üzerinde telkinâtta bulunduğu,Türkmenlerle birlikte onları temsil eden bu dervişlerin vetarikatlerin de orta Asya’dan gelmiş olduğunu söyleyebiliriz.Diğer tarikatler gibi Ahiliğin de yalnız şehirlerdeki Burjuvasınıflarına hâs bir teşkilât, meslekî zümrelere ait teşekküllerolmadığı ve bir çok Ahi rüesâsının köylerde yerleşmiş olduğu da nazarı dikkaticelb etmektedir. Ve biz burada, henüz lâyikile tenvir edilmemişolan bu meselelerin üzerinden atlayarak, gerek Ahileri gerekdiğer tarikat müessiselerini köylerdeki faaliyetleriyle, bilhassa köylerde tesisettikleri zaviyeler ile, memleketin imar ve iskânı ile dinî propaganda işlerine yaptıklarıyardım bakımından ve tamamen hususî bir zaviyeden tetkik edeceğiz. Anadolu’dadinlerin tarihi, şehirlerin ve şehre ait teşekküllerin tarihibizim mevzuumuzdan hâriçtir.[15] Bununla beraber, bu hususta dahafazla malûmata sahib olmak bizim isimizi de çokkolaylaştırabilirdi.

* * *Buraya kadar Osman oğullarının bir devlet kurmak teşebbüslerindeilk günden itibaren esrarengiz gözüken bâzı şahsiyetlerin veonlar vasıtasiyle bir takım dinî ve siyasî teşekküllerinyardımından istifade etmiş olduklarını ve bu yardımların daimakendilerine bir takım arazinin mülkiyet haklarının veya sadece toprağın temin ettiğimenâfiin terki şeklinde mükâfatlandırılmış olduklarını görmeğe alışdık.Bundan sonra, bu hususu daha fazla derinleştirerek, aynımeselenin tenvir edilmesine yardım etmeğe çalışalım. Bu hususta,Osman Gazi’nin kayın atası Şeyh Edebâlî ve müridlerine OsmanGazi’nin daha Padişah olmadan vâdettiği köyler ve ellerineverilen nişanlardan sonra; aynı şekilde Anadoluda son zamanlarınsiyasî vekayiinde büyük bir rolleri olan tarikatlarmümessillerinden birine, Bursa’da türbesi olan Geyikli Babayaverilen araziden bahsedelim:Yukarıda mevzuubahis ettiğimiz gibi, Osman oğulları ile beraber,bir çok şeyhler gelip Anadolu’nun garb taraflarındayerleşmişlerdi. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmıgazilerle birlikte, memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgulbulundukları gibi; bir kısmı da o civarda köylere veya tamamenboş ve tenha yerlere yerleşmişler ve oralarda müridlerile beraberziraatle ve hayvan yetiştirmekle, meşgul olmuşlardır. Filhakika,o zamanlar bu şayanı dikkat dinî cemaatlere hemen her taraftatesadüf edilmekte idi. Onların, tercihan boş topraklar üzerinde

Page 14: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

kurdukları zaviyeleri, bu suretle büyük kültür, imar ve dinmerkezleri haline giriyordu. Bu zaviyelerin ordulardan daha evvelhudut boylarında gelip yerleşmiş olması, onların harekâtınıkolaylaştıran sebeblerden biri oluyordu. Aşağıdaki kayıt bunoktayı göstermektedir:XI. Göynük ve Tarakluya hazırlanan bir akında «Osman Gazi Köse Mihalın bu vechtedbirini savab bilüb guzâtı cemidüb gelüb Beş taş (Beşiktaş) zaviyesine konub şeyhineSakarı -suyunun geçidin sordular, şeyh ayıtdı... (Neşri, 26) (Âşık Paşa Zade,12).Bursa’nın fethini müteakib, Evliya Çelebinin kaydettiğigibi[16] Belh, Buhara ve Horasan taraflarından nice erenlerin geliptavattun etmesi de manidardır. Ve esasen, Bursa’da türbesiolanlardan Şeyh Abdal Murad Horasan erenlerinden olub Bursa fethindebulunmuşdur. Şeyh Abdal Musa Yesevî fukarasındandır ve Hacı Bektaşile Ruma gelmiştir. Emîr sultan Hüseynî nesebdir. Buharada doğmuşbüyümüştür. Şeyh GeyikliBaba Sultan da fukarayi Yeseviyedendir.Konya’da, bâzı aşiretler arasmda Geyiklü Baba dervişlerinin bulunduğunanazaran, bu taraflardan gelmiş bir Türkmen kabilesine mensubolması lâzim gelen. Geyikli Baha’nın, Bursa’nın fethini müteakib OrhanGazi ile münasebetlerine ait aşağıdaki fıkra da, naklettiğimenâkîbi işliyen motifler bakımından, dikkate şayandır. Bukayıttan anladığımıza göre; bu sıralarda İnegöl civarında veKeşiş dağı yanında gelip yerleşen dervişler bir nicedir ve budervişler tercihan kırlara ve köyler civarınayerleşmişlerdir. Bunlar, Baba İlyas müridlerinden ve Seyyid Ebû Elvantarikatindendirler. Az çok kendi âlemlerinde kendi kuvvetlerinden emin,çekingen bir halde yaşamakta ve zamanın Padişahının harekâtınıuzaktan takib etmektedirler. Aşağıdaki kayıtta görüldüğü üzereGeyikli Babanın kendisile o kadar görüşmek istiyen Sultan Orhan’akarşı istiğnası, günün birinde Bursa’ya çıkageldiği zaman hediyeolarak bir ağaç getirib dikmesi de manidardır. Kendisinimekânında ziyaret eden Padişahın verdiği kıymetli eşyayı red iledervişin “Şol karşuda duran tepecikden beri yerceğiz dervişlerinavlusu olsun” seklinde arazi temlik edilmesini teklif etmesi vePadişahın gerek kendi nefsine ve gerek nesline bu dervişlerinmakbul dualarını temin etmiş olmak hususunda gösterdiği alâka daayrıca kayda değer:XII. Hikâyet-i Geyikli Baba Hazretleri: Rivayet olunur ki, çünki Sultan Orhan GaziBursaya geldi.Bursada bir imaret yabdırüb dervişleri teftiş itmeğe başladı, inegölyöresinde Keşişdağı yanında bir nice dervişler gelüb karar itmişlerdi. Amma içlerinde birderviş vardı, dağda geyikcikler ile bile yürürdü. Turgut Alp ana gayet muhabbet itmişti,dâyim anınla musahebet iderdi Turgut Alp ot vakit gayet pir olmuşdu - Sultan OrhanGazinin dervişleri teftiş ittüğün îşidüb âdem gönderüb ayıtdı: benim köylerimdayiresinde bir nice dervişler gelüb tavattun itmişlerdir, içlerinde bir derviş vardır,geyikcikler ile musahabet ider, hiç bir hayvan undan kaçmaz, hayli kimesnedir, deyühaber gönderdi. Sultan Orhan Gazi işidib kimin müridlerindendir sorun diyüb yinekendüden istifsar itdiler. Andan dervis ayıtdı: Baba İlyas muridlerindendir ve Seyyid EbûElvan tarikatindenim, dedi. Gelüb Sultan Orhan Gazi’ye didiler, âdem gönderüb varın oldervişi bunda getürün, didi. Varub dervişi da’vet itditer gelmedi, ayıtdı: Zinhar Orhan

Page 15: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

dahi bunda gelüb beni günaha koymasın. Bu haberi Sultan Orhan Gaziye didiler. Yineâdem gönderüb ayıtdı, bizim lıazretimiz ite didâr görüşmek gayet muradımızdır, nîçüngelmezsiz, veya niçün bizi anda varmağa komazsız, didi. Derviş yine cevab virdi kidervişler gözcü olur dua iderüz, deyüb bunun üzerine bir kaç gün geçdi. Bir gün ol dervişbir Kavak ağacın omzuna koyub getürüb Bursa hisarında Bey sarayı havlusınınkapusının iç yanında bu kavağı dikmeğe başladı. Tiz Sultan Orhan Gaziye haberverdilerkim ol derviş bir kavak ağacı getürmüş dikeyordu. Sultan Orhan Gazi dahisormadan derviş haber virdikim bizim teberrükümüş oldukça budur. Amma dervişlerin,duası sana ve senün nesline makbülüdr, deyüb hematiden dua idüb ve durmayub yinedönüp gitti. Ol kavak ağacının şimdi eseri vardır, saray kopusunun iç yanındadır, gayetyoğun ve büyük ağaç olmuşdur, Padişahımız al ağaca timar idüb daima kurucasıngiderirler. Sonra Sultan Orhan Gazi dahi ol dervişin mekânına varub bir vâfir eşyavirmek mürad idüb derviş ayıtdı: Ey Han bu mülk ve mâli hudâyi mütte’al ehline virir bizbunların ehli değiliz, yine mâl sizlere lâyıkdır, didi. Sultan Orhan Gazi ibram idüb ayıtdı:Derviş elbetde sözü kabul eyle, didi. Derviş ayıtdı, Padişahım senin sözün sınmasun solturşuda duran depecikden beri yerceğiz dervişlerin avlusu olsun, didi. Sultan Orhan Gazikabul idüb dervişin yine hayır duasın alub gitdi. Sonra ol derviş vefat ediycek SultanOrhan Gazi üzerine türbe yapub yanına bir tekye ve bir cami dahi yapdı. Şimdiki haldeanda beş vakitde dua olunub ihya olunmuşdur. Geyikli Baba zâviyesidirler. (Neşrî, Yp. 50) (Âşık Pası Zadeye de bak, Sf. 46).

* * *Askerî istilâlarla birlikte, ilerde tetkik edeceğimiz birşekilde, bir çok aşiretlerin veya köylü ve askerhalkın kendiliğinden gelip yerleşmesi ile veyahut mecburî iskân vesürgünlerle birlikte gelen ve aynı cereyanın bir başka şekildeki ifadesiolarak derviş sıfatlı insanların az çok bir teşkilâta tâbiakınları, hoş yerlere gelip yerleşmeleri ve orada bir nevi Türk‘uzletgâh ve manastırlarını (couvent ermitage) tesis ettikleri veoralarını yavaş yavaş bir köy, bir kültür ve tarikat merkezihalinde teşkilâtlandırdıkları görülmektedir. Bidayette Türknüfusunun mütemadiyen garbe doğru taşmasının o kadar tabiî bir tezahürü olan buteşekküller, Anadolu içinde bu taşıb yayılmanın bütün merhalelerinitespit etmeğe hizmet edecek vaziyette adım adım ilerlemişlerdir.O kadar ki bu kolonizatör Türk dervişlerine ve onların köylerdetesis ettikleri zaviyelere, Türk istilâsı ile birlikte ilerleyenbir şekilde, bütün Anadolu’da tesadüf edilmektedir. Aynı muhacirakını garbe doğru taştıkça bu akının öncüleri olan dervişler veonların kurdukları ma’mureler (zaviyeler) garbe doğru ilerlemişve çoğalmıştır. Bu yayılış hakkında oldukça tam bir fikir vermeğeyardım edecek birçok kayıtları ihtiva etmesi, tetkimiz için iddiaedebileceğimiz kıymetli noktalardan birini temin etmektedir. Türktarihi için bu kadar büyük ve ehemmiyetli bir meselenin halliiçin bundan böyle girişilecek mesâinin kıymetli yardımcılarındanbiri gibi telâkki edebileceğimiz bu kayıtları ne şekilde anlamaklâzım geleceğine ait burada verdiğimiz izahat ise, ancak bu«deneme» mahiyetindedir.[17]

* * *Bu kayıtlara göre, bidayette ve asliyet halinde buşekilde kendiliğinden bir kolonizasyon hareketini temsil eden bu

Page 16: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

zaviyelerin müessisliği ve şeyhliği vazifesi, yavaş yavaş devletteşekkül ettikçe, bir me’muriyet şekline girmiş ve nihayet budevlet müesseseleri de soysuzlaşarak bir nevi tufeylîliğe(parasitisme) müncer olmuşlardır. O kadar ki, son devirlerindilenci dervişleri ve tenbelhane haline inkılâb etmiş tekke vetürbeleriyle mevzuubahis ettiğimiz müesseseler arasında hiç birmünasebet kalmamıştır.Bittabii Osmanlı İmparatorluğu teşekkül edeceği devirlerdeAnadolu’ya doğru yapılmış olduğunu, gördüğümüz bu derviş akını ve budervişlerin köylerde yerleşerek toprak işleri ve din propagandasıile meşgul olmaları hareketi ve zamanın beylerinin bu gibikolonizatör dervişlere bir takım muafiyetler, haklar ve topraklarbahşetmek suretile onların kendi memleketlerine yerleşmelerinitemine çalışmaları, Anadolu istilâ ve iskânları kadar eskidir vebu istilâların şiddetiyle mütenasib bir şekilde kuvvet veehemmiyet kazanmakta bulunmuştur. Bu itibarla, Osman oğullarıbeyliğinin kuvveti gün geçtikçe artmakta olduğu sıralarda buteşkilâtın Anadolu’da ancak öteden beri mevcut cereyanları temâdîettirdiğini ve belki ancak son siyasî hareketler dolayısiyle dahafazla bir hareket ve faaliyete meydan vermiş olduğunukaydedebiliriz. Nitekim; tetkikimizin kayıtlar kısmındagörebileceğimiz, 24, 25, 26, 28, 29 ve 217 numaralı kayıtlaragöre Anadolu’da tesadüf edilen zaviyelerin çoğunun Osmanlılardanevvelki beyliklerin himaye ve nişanlariyle kurulmuş Ahîzaviyeleri olması lâzım gelir. Bu Ahiler ve şeyhler, biraz sonraOsman oğulları zamanında olduğu gibi, bu devirlerde mevcut hak veimtiyazlarını âyende ve revendeye hizmet etmek mukabilindealmışlardır [216, 73, 77, 78].[18] Hattâ bâzıları bu yerlerin kâfirinkovub gelüb oralarda yerleşmişlerdir [82, 91]. Aynı şekilde,meselâ Ahî Mahmud Aydın taraflarında Isa Bey nişanıyla bir takımaraziye mülkiyet üzere tasarruf etmekte idi [96]. Bu gibi eskidevirlerden müdevver olmak üzere Saruhanda Ahi Aslan, Ahi Farkun, AhiŞaban, Ahi Çarpık, Ahi Yahşi ve oğullarına Ahi Yunus, Kandırmış şeyh, Âdil şeyh, DurucaDaha, Nusrat şeyh, Saru İsa, Saru şeyh, Kutlu Bey. Kızıl Emeli zaviyeleri ile Menteşede AhiYusuf, Ahi Feke, Ahi Debbağ, Ahi Ummet, Ahi İsmail zaviyelerinin mevcut bulunmasıda bu hususu teyît eder. Amasya’da ve Tokat’da da aynı şekildeeski devirlerde tesis edilmiş olması muhtemel bulunan pek çok Ahizaviyesi mevcuttur [198, 199]. Nitekim meşhur seyyah İbn-i Bututa daAhileri “Bilâd-ı Rum’da sakin Türkmen akvamının her vilâyet vebelde ve karyesinde mevcut” olarak tasvir etmiştir.[19]

İlk Osmanlı Padişahları da, aynı ananeyi idâme ettirerek mevcut zaviyeşeyhlerini muhafaza ettikleri gibi; bir çoklarının yeniden yerleşip zaviyeaçmasına da yardım etmişlerdir. Osman Beyin ve Orhan Gazininşeyhlerle olan münasebetlerine dair bâzı tarihî kaynaklardagördüğümüz kayıtları yukarıda zikretmiştik. Burada, arazi tahriridefterlerinden çıkardığımız diğer bâzı kayıtlara istinaden; buhanedanın şeyh, Ahi ve saire gibi birer dinî teşkilâta merbutkimselerle olan münasebetlerini takib edeceğiz: Meselâ kayıtlarkısmında bir çok numunelerini çıkardığımız veçhile, 544 numaralıBolu evkaf defteri ilk Osmanlı Padişahlarının ve silâh

Page 17: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

arkadaşlarının vakıf ve mülklerini ihtiva etmektedir. Bunlararasında pek çok şeyh, Fa-kih ve Ahi mevcuttur. Bundan başka[224, 225] numaralı kayıtlar da gerek Osman ve gerek OrhanGazinin bu gibi şahsiyetlere verdiği mülklerden bahsetmektedir.Nitekim [46] numaralı kayıt da, Ezine kasabasını Süleyman PaşanınAhi Yunus’a vakf ve kendisini her türlü tekâliften muaf kılmışolduğunu; şehrin sahibinin ise artık kendisine ait olan bu şehrinvaridatını gelene geçene hizmet edilmek üzere zaviyesinevakfetmiş bulunduğunu göstermektedir. Aynı Süleyman. Paşazamanında Geliboluda Hacı Izzeddin isminde bir zat Hudâvendigârınbaşı sadakası olarak Ümid Viranını ve Kavak’daki bağı yanında çiftliği ile KavakAhisine, Emir îlyas çiftliğini iseİshak Fakihe vakfetmiştir [192]. Bukayıtlarda mevzuubahs olan Kavak Ahisi, Kavak kasabasındaki Ahimanâsına alınacak olursa, her köy ve kasabada bir Ahi reisimevcut bulunduğu anlaşılmaktadır. Kayda göre Kavak Ahisi vefatedince bu yerler diğer bir Ahiye verilmiştir.Bu suretle, Osmanlı Padişahlarını Rumelindeki fütuhatları veicrââtları esnasında da bir takım Ahiler, Şeyhler ile münasebettegörüyoruz. Aynı teşkilât, aynı akın Rumeline de geçmiş vekendisine mahsus usullerle oraları da Türkleştirmeğe,İslâmlaştırmağa ve imar etmeğe çalışmağa koyulmuştur:Meselâ, [195/4] numaralı kayıtlarda mevzuubahis Ahi Musa ailesineGelibolu’da bahsedilen imtiyazlar ve arazi bu hususta tetkikaşayandır. Ellerinde bulunan ve 767 tarihinde tanzim edilmiş olanvakıfname mucibince; bu ailenin mülkü evlâdlık vakıf olarak Ahi Musa’nınevlâdına ve evlâdı inkıraz bulduktan sonra akrabalarından veyaköylülerinden her kime Ahilik icazeti verilmişse ona; şart konulmuştur. Bu şart,Ahiliği teşvik ve himaye eylemek üzere konulmuş olduğu gibiAhilik teşkilâtının ehemmiyetini de göstermektedir. Bundan başkaistilâyı müteakib birçok dervişler ve Ahi unvanını haizkimselerle birlikte Kümeline geçen bu şeyhin, ilk OsmanlıPadişahları nezdindeki itibarlı mevkii bu ailenin ele geçirdiğidiğer mülklerle de göze çarpmaktadır. Filhakika aynı Ahininçiftliklerinden başka, Malkara şehrinde bir bashane ile dükkânıve değirmenlerinin mevcut bulunması bu keyfiyeti isbat eder.Nitekim Ahi Musa evlâdından ve hattâ azadlı kullarından diğerbâzıları da, bu civarda evlâdlık vakıf olarak bâzı çiftliklere sahibolmuşlardır. Aynı şekilde Gelibolu taraflarında bir Kara Ahi köyü,diğer bir Ahi Zule (?)zaviyesi de mevcuttur.Murad Hüdâvendigâr’ın Rumelinde ilk işgal mıntıkaları üzerindebulunan Malkara köylerinde, Yegân Reise bir köy bağışladığı ve buköye oraya yerleşen Yegân Reis evlâdları nâmına izafeten YegânReis köyü denildiği gibi Yegân Reisin bu köyde bulunan zaviyesivakfı oğlu Ahi İsa ve evlâdı elinde bulunmakdadır [195/1]. Aynımıntıkada yine Murad I. Zamanından beri Aydın Şeyhe vakfedilmişbir yer bulunmaktadır [168]. Aynı şekilde Yıldırım Bayezid’in deDimetokada diğer bir Ahiye bir zaviye yapdırıb, ayrıca şehiriçinde bina ettirdiği bir bashanenin gelirini bu zaviyeyevakfetmiş olduğu görülmektedir [169]. Yenice Zağrada Kılıç

Page 18: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Baba zaviyesi [204]. Çirmende Musa Baba zaviyesi [197] hep budevirlerde tesis edilmiş zaviyelerdir. Ve yalnız Paşa livasındaekserisi bu suretle ilk zamanlarda tesis edilmiş bulunan 67zâviye mevcuttur.Diğer taraftan, Kümeline ilk Osmanlı Padişahlarıyla birliktegeçen ve fütuhatı beraber yapan bu dervişlere dair hakikatenşayan-ı dikkat bâzı malûmatı ihtiva eden kayıtlar da mevcuttur.Bu hususta bir fikir edinmek için [172 - 173] numaralı kayıtlangözden geçirmek kâfidir: Dimetoka kazasında medfun Es-seyyid Alinâmı diğer Kızıl Sultan (Kızıl Delü) diyar-ı Rumeli şeref-i İslâm’la müşerrefoldukta bile geçübzikrolan köylere 804 tarihli bir mülknâme ilemutasarrıf bulunmaktadır. Ve o tarihten beri Kızıl Delüoğullarının tasarruflarında olan Tatar Viranı ve Tatarlık gibimezralar zaviyelerine inen yolculara hizmet etmek mukabili evlâdlıkvakıf olarak kayıtlıdır. Ve şayan-ı dikkattir ki, vaktiyle, Tatarlartarafından iskân edilmiş olan bu viraneler bir derbend köyüdür. Vebabaları hissesine mutasarrıf olan Ahi ören ve Bahsayiş, vakfınmüessisi ve ataları adına izafeten Kızıl Delü Derbendi ismi verilen buderbendi kendileriyle birlikte olan dervişleriyle beraberhıfzetmektedirler ve bu derbend onlar sayesinde 58 Müslüman ve 23kâfir haneli bir köy haline gelmiştir. Demek oluyor ki, Allahındağında böyle asayişin ve yolculuğun temini için şenlendirilmesilâzım gelen bir derbend yerinde zaviyeyi tesis ve köy vücûdegetirilmiş olan bu Bektâşî şeyhleri aynı zamanda hizmetleritakdir edilen jandarmalar, dağ başlarında emniyeti temine kadir tabiattainsanlardır. Ve, ilk zamanlarda Ancak bu gibi hizmetlerimukabilinde örfî tekâliften muaf tutulmuşlar ve kendilerine dağ başındaancak bir harabenin mülkiyeti bahsedilmiştir. Filhakika, budevirlerde henüz yüzlerce köylerden haraç toplayan Bektaşidergâhlarından eser yoktur. Dağ başlarını, hâlî ve çoraktoprakları işlemek için yerleşen, evlâdları çoğalınca köylertesis eden ve yerleştikleri toprakları yavaş yavaş bir kültür veiktisat merkezi bir ma’mure haline sokan bir takım muhacirlermevcuttur. Dağ başlarında yerleşen bu muhacirlerin orada tutunupçoğalmaları da onların kuvvetini göstermektedir.Bunlar gözü pek veazimkâr Türk kolonları, bu memlekete yalnız bir fatih ve işgal ordusu olarak gelmeyenTürklerin memleket ve toprak açılarıdırlar [Not. 11]. Yeni fethedilen birhristiyan memleketinde, bu şekilde gelip dağ başlarındayerleşecek, oraların imar ve emniyeti ile meşgul olacak ve tesisettikleri merkezlerle Türk dil ve dinini yaymağa başlayacak misyonerlere ve gönüllümuhacirlere mâlik olmak ise; yeni kurulmakta alan Türk devletinin en büyük kuvvetinitemsil etmekte olduğu meydandadır, imparatorluğu kuran kuvvet iştekendisinden bu kadar emin, kendiliğinden taşan ve atılgan bir istilâkuvveti idi.Bu dervişlerin geldikleri yerlerde fevkalâde imtiyazlarlakarşılaştığını da zannetmek doğru değildir. Bir asker gibi harbedebildiği halde yine bir köylü gibi çalışan bu dervişlerinçoğu bu devirde henüz öşürden bile muaf değillerdi. Meselâ, [182]numaralı kayıtta görüleceği üzere, Anadolu’dan gelip Şumnıya tâbibir köyde yerleşen Hüseyin Dede ve yerine geçen beş oğlu, o köyde

Page 19: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

bina edilmiş olan zaviyede gelene geçene hizmet mukabilinde cemi’rüsumdan muaf olmakla beraber, öşürlerini köy Sipahisine vermektedevam etmektedirler. Filhakika, bu devirlerde gördüğümüzdervişler, henüz bizzat ziraatla meşgul olan ve bağ bahçeyetiştirmekle zaviye ve değirmen inşa etmekte mahir olan işgüzarinsanlardır. Vakitlerini âyîn ve ibadetle geçirdiklerine,başkaları sırtından yaşadıklarına dair ortada henüz hiç bir delilmevcut değildir[20]. Nitekim, bilâhare bir çok vakıflara sahibbüyük bir dergâh halini alacak olan, Varnaya tâbi Kaligra kalesiiçinde bulunan Sarı Saltık Baba türbesi dervişleri de henüz busıralarda işledikleri bağ, bahçe ile, ellerindeki sazlık, çayırve çiftliklerinin mahsulünden bir kısmını Sipahiye ve Padişahaverdikten sonra geriye kalanı zaviyede gelene ve geçeneyedirmektedirler. Bu suretle bu mezar da henüz büyük ve zenginbir tekke halinde değildir [208/1].Mevzuubahs Sarı Saltığa ait bildiklerimizi biraz hatırlamak, budervişlerin Kümelinin işgalinde oynamış oldukları mühim rolhakkında bize bir fikir vermeğe de hizmet edecektir. Filhakika;gerek Evliya Çelebi’de[21] ve gerek diğer Saltıknâmelerde[22] verilmişmalûmat, efsanevî hikâye ve menâkıb mahiyetinde[23] olmaklaberaber, çok manidardırlar. Bilhassa, Dervişin eski bir Türkvatanı olan Dobruca ile diğer hristiyan memleketlerindekifaaliyeti, Osmanlı istilâsı ile birlikte ve ondan evvelBalkanları işleyen din ve fikir propagandasının ve bu propagandanınfaalajanları olan dervişlerin rolü hakkında bizi düşünmeğe sevkedecek mahiyette görülmektedir.

* * *c. Köylerde Zaviyeler Nasıl KurulurUmumiyetle bizim şehirlerde gördüğümüz türbe ve mezarlar, sahihlerininölümden sonraki hayatlarının temini için, bir takım hayır işlerive umumî hizmetlere tahsis edilen gelirlerlevakıflandırılmışlardır. Bu suretle âyende ve revendenin yâni geleningeçenin çeşmesinden su içip hayır sahibi için dua ettiği türbelerolduğu gibi, vakit vakit fukaraya yiyecek ve giyecek dağıtmak,yolcu ve misafirlere yiyecek ve yatacak yer temin etmek içinvakıfları olan türbeler de vardır [2, 135]. Bu hususta enmüteammim olan usullerden birisi de, bırakılan vakıf para iletürbeyi bekleyen kimselerin ölünün îstirahat-i ruhi için gecegündüz ibadete yahut Kur’an okumağa memur edilmeleridir. Aynı şekildemüteammim olan diğer bir usul de, zamanın zengin ve nüfuzluşahsiyetlerinin yine kendi ruhlarının selâmeti hesablariyle, bâzıevliyaların veyahut eshabtan bâzı kimselerin mezarlarını tamir veihya ile bu büyük ölülerin yardımını kendi üzerine çekmekistemeleridir. Bu gibi mezarları ziyarete gelenlerin getireceği adaklar vesadakalarla zengin olmağı veya kolayca yaşamağı düşünerek bir evliya mezarı ihdas veihya idüb kendisini türbedâr tayin ettirmek isteyen insanlar da bittabiimebzûlen mevcut bulunmuştur.[24]

Fakat bizim burada tetkik edeceğimiz türbeler ve bazen otürbelerin etrafında teşekkül eden zaviyeler, daha başka

Page 20: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

mahiyette ve daha manalı müesseselerdir ve çok defa zaviyedeyatan ölüler o zaviyenin tesisinde bir gaye değil ancak birvesile ve timsal hizmetini görmektedirler. Filhakika, bizimtetkik etmek istediğimiz zaviyeler, içtimaî ve dinî mühimcereyanların doğurduğu mühim propaganda ve kültür müesseseleri,yeni açılan memleketlerde yerleşen Türk muhacirlerinin yerleşmeve teşkilâtlanma merkezidirler. Mevzubahis zaviyelerinmüessisleri veyahut nâmına kuruldukları şeyhler ve dervişler deumumiyetle o köylerde yerleşen muhacirlerin o mıntıkada öncülerive kafile şefleri veya büyük babalarıdırlar.

Bu hususta daha açık bir fikir vermek için tetkikimizin DefteriHâkani kayıtları kısmında bulunan bâzı zaviye tarihçelerini gözdengeçirelim:Meselâ, [142] numaralı kayda nazaran; a’n cemâatin dervişlerile diyâr-ıHorasandan gelmiş olan şeyh Hacı İsmail, Lârende kazasında kendi isminiverdiği bir köyü kurmuştur ve bu suretle şeyhin evlâdı veakrabalarıyla teşekkül eden bu köy halkı, Yavuz Sultan Selimzamanında yazılan bir defterde 95 yetişkin erkeği ihtivaetmektedir. Bu köyde oturan Şeyh Hacı İsmail oğullarının yaylakve mera işlerinde civarda oturan Türkmen aşiretleriyle olaniştirakleri ve sair münasebetler, bu ailenin bu cemaatlerden ayrılmışve toprağa yerleşmiş bir cemaat olduğunu ve belki de bumemleketlere komşu cemaatlerle aynı zamanda gelmiş olduklarınıgöstermektedir. Diğer taraftan; bu aile gün geçtikçe bu köydeyerleşmekte ve çoğalmaktadır: Şeyh İsmail’in oğlu Musa Paşa buradabir zaviye bina etmiş ve onun oğlu da ikinci bir zaviyeyaptırmıştır. Aynı cemaatten Yunus Emre nâmında bir zat, birmezrayı Karaman oğlu İbrahim Beyden satın almıştır ve elindemülknâmesi vardır. Bundan başka, bu ailenin efradı vedervişleri avârızdan, resm-i ganemden ve resmî çiftten muaflardır.Ve öşürleri de bu zaviyede sarf edilmektedir.Görülüyor ki, Şeyh Hacı İsmail köyünü kuran derviş, bizim bildiğimizdervişler gibi elinde asa, belinde teber dolaşan cezbeli bir âşıkdeğildir.[25] Belki de bir cemaat beği ve bir kabile reisidir.[26] Her halde nüfuzlu bir şahsiyettir. Çünkü, bir çok imtiyazlarlaburaya gelib yerleşmiş olan bu Horasanlı muhacirlerin devlethemen hiç bir işlerine karışmamaktadır. Bu sıralarda onlarınzaviyelerine misafir olmuş olanseyyahların kendilerini hanedandanbir kişinin, bir Derebeyinin konağına inmiş addedeceğinde şüphe yoktur. Birköyde bir zaviye inşasiyle öşrün oraya tahsisi de, bugün devleteait olan umumî hizmet işlerinden birinin, yâni yolun veyolculuğun temini hizmetinin bu ailenin müstakil olarak ifasınaterkedilmesi şeklinde anlaşılabilir. Aynı şekilde, Ankara’da Tapuve Kadastro Umum Müdürlüğünde muhafaza edilmekte olan 537numaralı Erzurum Evkaf defterinde, Kuzey nahiyesinde Kurdîköyünde şu izahat mevcuttur:XIII. Molla Mehmed Kurdî ulemâ-i izâmın mevdudı idi. Diyarı Acemden olub, Akkoyunlu zamanında Ruma gelüb Kürdi nâm karye hâti iken ihya idüb, zira’at hıraset

Page 21: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

idüb, talebeye talimi hasbî ve kut-ı lâyemuta vefa edecek nafakısı kendi kisbi imiş...(Kayıt, 159).

Boş bir köye gelip yerleşen ve orayı ihya eden MollaMehmed’in Kurdî unvanını izah için vilâyet muharriri şöyle birhikâye naklediyor: Müşkül bir meseleyi Acem uleması halledemeyibkendisine gönderdikleri zaman, o meseleyi, bu adam ulemanınkurdudur şeklinde bir takdir uyandıracak tarzda, halletmiştir.Fakat, ilmi bu dereceyi buldoğu halde gelib bir köyde ziraatlemeşgul olan bu Türk âliminin Kurd’lukla olan münasebeti ayrıcatetkike değer bir mesele teşkil edeceği meydandadır, içlerindeehl-i ilm ve müderris olanları da bulunan ve bu suretlebulundukları yerlerde neşir-i maarif eden, fakat daima ziraatlede meşgul olan dervişlere, diğer kayıtlarda da tesadüfedilmektedir [143].Aynı şekilde, akraba ve taallûkatiyle gelib bir mınlakayışenlendiren, köyler tesis eden, derbendleri bekliyen, köprüler, cami ve değirmenlerkuran ve ancak bu gibi hizmetleri mukabilindekendilerine şeyhlik rütbesi verilen ve muafiyetler bahşedilen sahib-ivelayet ve kerametşahsiyetlere ait daha birçok misaller zikretmek,bizim için, mümkündür. Meselâ [194] numaralı kayıtta mevzuubahsolan mefhârü’l-ârifînYakub Halifenin akrabası ve taallûkatı, Trabzon’da Kortunkazasında, elinde toprak olan 35 ve topraksız olarak 38 olmaküzere cem’an 73 hane halinde o civarda beş köy tesis edecekşekilde dağılmış bulunmaktadır. Bu aile buradaki Yakub Halife veSüleyman Halife köprülerine;Yakub Halife ve Bakacak derbendlerinehizmet ettikleri için öşür ve rüsumdan muaf addedilmektedir vemahsulâtlarını hânedan-ı mezkûreden her kim şeyh olursa âyende verevendeye sarf etmektedir. Aynı şekilde [203] numaralı kayıttada, yol üzerinde olduğu halde otuz kırk yıldanberi harab olan biryeri aşiretlerden adam bulub şenlendirmek şartîle SinanBeye kadîmlik ve Yurdluk olarak ve oturub şenlik olmasına sebebolsun maksadile vermişlerdir. Bu zât da orada bir cami ve tekkebina edib yeni yerler açıb çiftlik haline sokuyor ve bu suretle mülkü halinegiren bu toprağı zaviyeye vakfediyor.

* * *Bu ve buna benzer kayıtlar, birçok zaviyelerin nasıl tesisedilmiş olduklarını açıkça göstermektedir. Filhakika, budervişler buralara akvam ve akrabalariyle gelib yerleşmiş olanmuhacirlerdir ve böyle hâlî bir yerde bir zaviye bina etmek işi,oraların imân ve asayişinin temini için olduğu kadar, aileninimtiyazlı mevkiinin muhafazası için de tesisi lüzumlu umumi birhizmet müessesesi kurmak demek oluyor ve imâr ve iskân taahhüdünün îfâedilmiş olmasının fiilî bir alâmeti sayılıyor. [141] numarankayıtta da, Akça Kurum demekle maruf bir zemin üzerinde bir takımmuafiyetlerle toprağı işleyen sâdât görülmektedir. Diğer bir köy deyine şenlendirilmek şartiyle dervişlerin elindedir [202],Nitekim,Yatağan Abdal zaviyesinin Bozdağ’da Karlı Oluk deresi veKaba Koz denmekle meşhur yerleri bu şeyhe verilmiş yurtluk yerlerdir [98],Aynı şekilde Şarkî Karahisarda kadîmlîk yurdları üzerinde zaviyedârolan bir Abdalın taallûkatının, aynı zamanda fatih-i vilâyet olanların

Page 22: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

evlâdı da olmaları dolayısiyle ve yol üzerinde bir yerde oturubgelene geçene hizmet ettikleri için, salb ve siyaset icab etmedikçe hiç birkimsenin müdâhade edemeyeceği bir istiklâl içinde, o mıntıkayı idare ettiklerianlaşılmaktadır [158]. Bu zaviye sahihlerinin fatih-i vilâyetolanların evlâdı olarak anılmaları da dikkate şayandır.Filhakika, diğer taraflarda da bir çal dervişlerin bizzat omemleketlerin fethine iştirak etmiş Gazi askerler oldukları da malûmdur.Ekseriya bu gibi hizmetler mukabili olarak kendilerine verilenboş topraklar üzerine âileleriyle birlikte yerleşmektedirler. Busurede birçok köylere isimlerini veren şeyhler mevcuttur.Bu imâr ve iskân işinin vüs’ati hakkında bir fikir vermek için,ayrıca şu misalleri de zikredebiliriz: Kümelinde, Yağmur oğlu HasanBabazaviyesi, Tanrı dağı kurbünde hâil ve viran bir mezraa üzerine kurulmuşolmakla beraber, kendisine cezbettiği kalabalık ve cıvarında binaedilen değirmen ile bahçe sayesinde, buraların mâmur olmasına vegelene gecene faydalı durak ve uğrak mahalli haline gelmesinesebeb olmuştur. Bu zaviyede 28 nefer derviş toplanmıştır [179].Hasköy civarındaki Osman Baba zaviyesi de, Osman Babanın tapaladığıboş yerlerüzerinde kurulmuş olmakla beraber, buşeyhin maiyeti defterde 69 kişi olarak kayıtlıdır. Bu zaviyenineşyası arasında 16 kazan, 37 tepsi, 16 Bakraç ve saire mevcutolduğunu, merasim günlerinde pişen yemeğin ehemmiyeti hakkındabir fikir vermek için zikretmek mümkündür. Filhakika, bu zaviyeyesenede 356 kadar kurbanlık koyun gelmekte olduğu yine kayıtlardananlaşılmaktadır. Aynı şekilde zaviyelerle birlikte o zaviyecivarında toplanan kalabalığa bir misal olarak, Dimetokacivarında Elmalu mezreasmda yerleşmiş olan Temurhan Şeyhe ait birkaydı da zikredebiliriz. Bu zaviye civarında sahibi vakıf evlâdından 128hane mevcuttur ve bunlar bilfiilberatla bu vakfa tasarruf eden 24 haneden ve beratsız olaraktasarruf eden diğer 31 haneden ayrıdırlar. Ayrıca bu vakfa hizmetettiği içinmuaf addedilen 53 hane mevcuttur [171, 174]. Aynışekilde, Eskihisarı Zagrade berveçh-i timar tasarruf edilen MüminBaba zaviyesinin de 30 nefer dervişleri olduğu gibi [177], ŞeyhÖmer Dede zaviyesinin dervişleri de şeyh-i mezkûrun nesli olduğu vebizzat kendileri çalısıb zaviyeyi işletmekte oldukları tasrihedilmektedir [212].

* * *d. Açılacak Toprak Arayan Muhacir DervişlerGörülüyor ki; zaviyelerin pek çoğu boş toprak bulmak vekendilerine yer ve yurt edinmek için gelib yeni açılan Rummemleketlerine yerleşen muhacirler tarafından kurulmaktadır.Filhakika, yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerindezaviyelerin tesisi oralarını şenlendirmek, imâr ve iskân etmekhususunda büyük bir rol oynamaktadır. Boş toprak aramak, dağdanve bayırdan toprak açmak, iskân edilemeyecek bir halde ıssız,tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, hırsız yatağı yerlerdeyerleşmek gibi işlerin ise ancak azimkar insanlar ve hayatiyetiyüksek bir millet tarafından yapılabileceği aşikârdır. Hattâ

Page 23: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

biraz sonra göreceğimiz veçhile, zaviyelerin ekseriya devlettarafından bilhassa seyahat ve mübadele işleri için tehlikeliaddedilen yerlerde tesisi teşvik edilmektedir ve bu bakımdandağlarda korkunç boğazlarda tesis edilenmelcelere, jandarmakarakollarına benzemektedirler.Bu hususta bir fikir edinmek için bâzı zaviye kayıtlarını gözdengeçirmeğe devam edelim. Bu suretle zaviyelerin dağdan,bayırdan yer açmakve yeni köyler tesis etmek hususunda oynadıkları rolüdaha iyi anlıyacağız:Saruhanda Nif nahiyesinde Kapu Kaya demekle maruf mevzii Hamza Babanâm derviş dest-i rencile açub ihya idüb, su getirüb bir zaviye bina idüb, bağdiküb Allah rızası için oradan gelip geçene hizmeti dokunduğusebeble; Sultan Bayezid tarafından öşürden effedilmiştir [89].Kütahya köylerinden birinde Gene Abdal ismindeki derviş, bir zaviyebina ederek zaviye civarında kâfir zamanından kalmış kör yerleri dervişlerimuavenetiyle açıp ziraat etmiş olduğundan; Kütahya kadısı, budervişlerin kâfiri körden yer açub, ziraat idüb zaviye bina itdüklerini Padişahabildirince, ellerine bâzı vergilerden muafiyet için hükümverilmiş bulunuyor [30]; aynı şekilde, Kütahyada Beşparmakisminde bir dağın altında Hüsam Dede namında seccade nişin bir aziz kendiçapasiyle otuz beş dönüm kadar yer açub bir mikdar yere bağlardikmiş; oraya evler, ahırlar, hânkah ve mescit yapmış ve busuretle meydana çıkardığı mülklerinin gelirini gelene geçene,sarfedilmek üzere vakfetmiş. Sonra, oraya daha bir çok dervişlergelüb sakin olmuşlar ve çalışub hasıl ildiklerinin öşrünü veresm-i zeminlerini sahib-i arza virmekle beraber, ayrıca oradangelüb geçenlere de hizmet idiyorlarmış [35];Saruhanda Şeyhler köyündeki zaviyenin arz-ı beyzâsına Dede Bâli b. ŞeyhToğrul arak-ı cebînîyle bağ ve bahçe idüb ziraat olunan arzın öşrüzaviyeye vakfedilmiş [l, 4]. Yine Saruhanda, Akkaya adlu dağ içindeŞucca’ Abdal ve arkadaşları müştereken «suvârından bir pare yer tapulayub taş veağacın arıdub on akçe haraciyle yurd idinüb ihya idicek» FatihSultan Mehmed tarafından kendilerine muâfiyetnâme verilmiş [84].Aynı şekilde Malatya’da bir zaviyenin vakfı olan toprak, mevâtdanihya edilmişdir [628]. Bu dervişlerin yalnız «mevat» dan, «kâfiri kör»den toprak açub taşını budadığnı arıdub bağ ve bağçeyetiştirmekle kalmayub; gayet iyi cinslerde meyve ağaçları, limon, portakalve gül bağçeleri yetiştiren mahir bağcıvanlar, değirmen arğı ve binası inşa eden, kuyukazub su çıkaran ve araziyi sulamasını bilen muktedir mühendisler olduğu daanlaşılmaktadır. Zamanın teknik vaziyeti düşünülecek olursa,münasebetli bir yerde bir değirmen bina etmek ve onu işletmekgibi işler, büyük bir meharete ve tecrübeye mütevakıfaddedilebilir. [100, 101, 102, 1] numaralı kayıtlardakizaviyelerin vakıfları içinde gül ve limon bağçesi, armutluk,zeytinlik ve kestanelikler ve diğer meyve ağaçlarızikredilmektedir. [214] numaralı kayıtta da Delü Baba seccadesiüzerinde oturan Hacı Baba, zaviyesine iki değirmen ile mülk zeytinbağçesi ve armutluk vakfedilmiştir ve şeyhin oğulları ziraatlemeşgul olmaktadırlar.

Page 24: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

[215] numaralı kayıtta ise; Tufan Dede nâmıyla meşhur şeyhin kendibina ettiği zaviyesinde gelene geçene sarf edilmek üzerevakfettiği mülkler arasında, değirmen, haraçlu bağçe ve şâireyanında, meşhur bir cins armut yetiştiren «Koz deresindeki Abası armutluğu» dabulunmaktadır. Hele değirmen yapub vakfetmek hemen hemen umumî bir usulsayılabilir: Yamada Akyazılu Baba zaviyesinin dervişleri birçokdeğirmenler yapmışlar ve değirmenlerin etrafında bağ ve bağçeyetiştirerek zaviyelerine vakfetmek için müsaade almışlardır.Fakat vaktiyle aldıkları bu müsaadeler sayesinde resimden affedilendeğirmenlerle öşrü alınmayan bağ ve bahçeleri zamanla çok büyümüşolacak ki, muahhar bir fermanla «fakat sair değirmenlerin resminve Batava nehrinin ve Varna etrafında olan bağlarının vebağçelerinin öşrün vermemek caiz değildir» denilmektedir.Filhakika, bu zaviyede, zamanla dervişlerin sayısı muhteliftarihlerde 5, 10, 19 olarak arttığı gibi, iki göz değirmen de 4,6 değirmen olmuştur [208].Aynı şekilde, Nigeboluya tâbi Dervişler köyü de su şekilde teşekkületmiştir: Koyun Baba dervişlerinden Ali Kocu nâm dervişin zaviyesininvaktiyle hiç bir evkafı ve varidatı yokmuş. Bu zat öldükten sonraahbapları toplanıp «kendi yetiştirdikleri» bağlardan vebahçelerden hasıl eylediklerini zaviyede gelene geçene sarfetmeğe başlamışlar. Bu mıntakada boş ve defterden hariç bir mezrayıtapulayub, bedel-i öşr senede 200 akçe vermek üzere, Padişahtanhüküm almışlar. Ondan sonra, bu mezrea içinde iki değirmen binaetmişler ve bu suretle zaviyenin vakfı olan mezrea yavaş yavaşbüyümeğe başlamış, hariçden kimsenin yazılısı olmayan kâfirlerdende 14 nefer kadar kâfir toplanarak mezrea 45 hanelik bir köy halinegelmiş ve zamanın Padişahı da bu köyü bütün hukuku ve rüsumu ile,nüfuz ve kudretini bu suretle göstermiş olan zaviyeye vakfetmiş[181].Çirmen nahiyesinde Timur Taş Bey Oğulu Hızır Baba’ya, verilen ve kendisitarafından da zaviyeye vakfedilen yerler üzerinde de az zamanda 22 hane derviştoplanmıştır. Bu dervişler bizzat 35 mudluk tohum ekilen bir toprağıişlemektedirler ve 300 kadar armut ağacı yetiştirmişlerdir [193].

* * *Görülüyor ki, mevzuubahis ettiğimiz dervişler, zahit ve tufeyli birzümre teşkil etmekten ziyade; çalışmak ve toprağı açmak muhabbetiylemüteharrik bir sınıf kolon, kırlara doğru taşmakta ve yayılmakta olan bir cemiyetindoğurduğu canlı ve müteşebbis bir tip yeni insandır. Ve esasen, istifadeetmekte oldukları ehemmiyetsiz bazı muafiyetler, bilhassabidayette taşıdıklarını gördüğümüz büyük hizmet ve fedakârlıkduygularına karşı hakikaten yerinde ve âdil bir mükâfat teşkiledecek şekilde verilmiş bulunmaktadır. Böylece boş ve tenhayerleri ihya etmiş gözüken dervişlerin bile, birçok vergilerdenmuaf tutulmadığı, öşür verdikleri ve örfî rüsum için demiriye maktu bir şey ödedikleri görülmektedir. Sıkı bir devlet kontrolü debu derviş isimli çiftçilerin bilâhare yaptıkları gibi mühim biriçişim devlet gelirini ellerine geçiren bir mütegallibe ve istismarcı sınıf halinegelmesine mâni olmağa çalışmaktadır. Şu halde bu dervişler tetkik

Page 25: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

ettiğimiz devirlerde, cemiyet içinde duyulan bir ihtiyacınifadesi olmanın verdiği bir hayatiyetle canlı kalarak binbirmüşkülâta rağmen kendilerinden yerleştikleri yerlerde toprağayapışup tutunmakta ve oralarda muvaffakiyetle üremektedirler.Esasen bu gibi zaviyelere daha ziyade «mevât» dan açılmış veyahâlî ve harabeden satun alınmış olan ve bu itibarla hukukankendilerini işleyecek olanların mülkü olabilir bir vaziyettebulunan topraklar vakfedilebilmektedir.Å Bâzan öşür veren bir mülktoprak, zaviye vakfı olduktan sonra da öşür vermekte devam ettiğigibi; vaktiyle sahibinin sefere eşmek mecburiyetiyle elde ettiğibir yurtluk toprak da; zaviye vakfı olduktan sonra da yine sefereeşkünci göndermek mecburiyetinde bulunmaktadır. Meselâ, [67, 71]numaralı kayıtlardaki zaviye vakfı topraklar, öşür ve haraçvermekte devam etmektedir. [8, 9, 10, 71 ve 73] numaralıkayıtlarda gördüğümüz veçhile, harbe giden veya yerlerine adamgönderen zaviye şeyhlerinin bulunması, daha evvel Osman Gazi’ninve Orhan’ın bir çok silâh arkadaşlarının Ahi ve Dervişunvanı taşıyanmuharib dervişler olduğunu yukarıda gördüğümüz için, bizi hayretedüşürmemelidir. Nitekim; Ahilerden bahseden İbn-i Batuta daonların Anadolu’da Türkmen akvamı arasında her köy ve kasabadamevcut olub eşkıyayı tenkil için büyük bir kudret temsil ettiklerinisöylemektedir. Şüphe yok ki, bugünkü bazı Faşist rejimlerdeki fırka milislerigibi, Ahilerin emri altındaki gençlik teşkilâtı da, silâh kullanmasını öğrenmiş oluyor veicâbında Ankara Ahilerinin yaptıkları gibi, idarî bir istiklâle kadar varansağlam bir teşkilât kabiliyetinigösterebiliyorlardı. Bundan sonragöreceğimiz veçhile; tenhâ ve ıssız yerlerde adetâ bir emniyetkarakolu ve bekçi vazifelerini gören zaviye şeyhlerinin bu hususî zaviyeleri deancak kendilerinin temsil ettikleri bu harb ve tenkil kuvveti ileizah edilebilir.

* * *e. Derbend Bekleyen Dervişler ve Zaviyelerin Emniyet ve MenzilVazifeleriZaviyelerin bir kısmının tesis ve muhafazasının sebebini, boştoprak bulub yerleşmek ihtiyacında olan muhacirlerin nüfuzlumümessilleri tarafından yeni açtıkları toprakların gelirimukabili olarak, devlete ait umumî hizmetlerden bir kısmını kendiüzerlerine alarak yolculara ve nakliyata yardım etmek suretiylemuafiyetlerini idâme ettirmek teşebbüsü gibi telâkki edebiliriz.Filhakika, unutmamak lâzım gelir ki, hükümetin zaviye sahihlerigibi iç kolonizasyon işlerinin faal ajanları vaziyetinde olan dervişlere karşı uzunzaman bir takım imtiyazlı vaziyetler tanıması için, onların tesisettikleri zaviyelerin, hakikaten mahallinde açılmış olması vemüessir bir şekilde yolculara muavenette bulunabilmesiylekaimdir. Aksi takdirde ya [15] numaralı kayıtta görüleceği üzere,yol üzerinde vâki olmadığı için zaviye olmağa salâhiyetiolamayacağından bahsedilerek; veyahut [12, 13, 14] numaralıkayıtlarda olduğu gibi, şeyhlerinin «âyende ve revendeye hizmettekusuru» veya «bel’iyâtı» zahir olduğundan bu zaviyeler ilga veyahut sahihlerinin elinden alınub başkalarına verilmektedir.

Page 26: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Diğer taraftan, devlet için malûm birçok zaviyelik yerler boş ve harabolduğu zaman, oralarını tekrar şenletmeğe ve zaviyeyi işletmeğe iltizamedenlere tekrar verilmektedir. Nitekim, Kütahyada ŞeyhSaltık zaviyesinin vaktiyle tımara verildiği için harab olmuşbulunduğunu gören bir vilâyet muharriri,onu merkeze «tamir iderkimesne bulunur» diye bildiriyor. Bu suretle bu zaviye şeyhliğitalibi uhdesine havale edilmek üzere, adetâ askıdadır [15]. Buşekilde münhal olan diğer bir zaviye şeyhliği için ise; Kütahyakadısı Ahi Hızır’ın münasib olduğunu bildirmektedir [16]. Aynı şekildeKütahya’da harab bir halde bırakılmış olan Şeyh Bahsayiş zaviyesinin«imaretine» Isa Fakih «iltizam gösterdüğü ecilden» kendisine sadakaolunmuştur [18]. Aynı suretle Karaman’da öyüklü Viran denilenmezreayı derviş Bahsayiş «tamir ve âyende ve revendeye hizmeteylemeğeiltizâm gösterdiği sebebden» Cem Sultan işaretiyle mezkûrdervişe kaydolunmuştur. Daha sonraki bir tarihde de ayınzaviye «gayet mahallinde bir zaviye olduğu ecilden» kaydiyle «mukarrerkılınmıştır» ve bu şeyhin evlâdı bu vaziye civarında «kendiçiftçileriyle» ziraat idüb âyende ve revendeye hizmet ettiklerimukabilinde rüsum ve avarız virmezler imiş» [36|. Kadı olanlarınkime dilerlerse verdikleri diğer bir zaviye hakkında da; «Hacı Hızır,tamirine iltizam itmekle» eline berat verilmiş, o da zaviyeyi, yenideninşa ile gelene ve geçene hizmet etmeğe başlamış olduğu kaydınıgörmekteyiz [37]. Bursa’da bir kaç defa yandıktan sonra yenisiyaptırılamayan bir zaviyenin; «yol üzerinde ve âyende ve revende yatağıolduğu» ileri sürülerek bu defa asıl vakıf köy içinde kurulduğunugörüyoruz. Sivas taraflarında yol üzerinde «memerrinâsta»«mahalli hatar» bir takım viraneleri «şenledüb ve zaviye bünyâdidüb âyende ve revendeye hizmet itmeğe» bir takım dervişler«iltizam» etmişlerdir [152]. Çorumlu livasında; «haric-ez-defter». «mahûf ve tahaffuzu vâcib» bir yerde Mezîd Fakih bir mescit ve birkârbansaray bina idüb şenlenmek içün gelecek halka bir takım, muafiyetlerbahsedilmesini temin etmiş bulunduğundan; bu şekilde «konağı muhafazaiçin istimâlet» ile cem olanlarla teşkil edilen bu köyün malikânehissesi «zaviye» ye ait bulunmaktadır. Bu kayda nazaran;«zaviye»kelimesi gayet umumî bir mânâ ifade etmekte ve bazan bir tekke, bir konak yeri, veyahutburada olduğu gibi, bir kârbansaray bile zaviye addedilmektedir. Filhakika, [219]numaralı kayıttan da anlaşılacağı veçhile; zaviye, yolcularınemniyetle inüb istirahat edebilecekleri, hattâ yiyecekbulabilecekleri bir yerdir ve zaviyenin biraz büyüğübir imaret addedilebilir. Bu kayıtda vilâyet muharriri, Silifkenin,Kıbrıs fetholunandanberi gayetle geçit yeri olduğu sebebden, zaviyedeğil hattâ imarete külli ihtiyacı varken zaviye vakfının medreseyeverilmesini çok mânâsız buluyor ve gelüb gidenlerin yatacakyer hususunda müzayaka çekmelerini münasib görmiyerek «herkarar-ısabık taam çıkmak üzere» zaviyelik üzere tasarrufunu deftere geçiriyor.Nitekim Bursa civarında da Sâmit Dede isminde bir derviş Bursa ileİnegöl arasında Aksu kenarında böyle kârbansaraylı bir merkeziidare etmektedir. Bu yeri kendisinden evvel Çiçek Dede şenletmiştir[88, 65]. Bu kayıtlar bize göstermektedir ki, mevzuubahsettiğimiz Dedeler ve Şeyhler yalnız ufak zaviyelerin değil, bu

Page 27: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

zaviyelerin daha büyümüş şekillerinden başka bir şey olmayantekkelerin ve kârbansaraylı konak yerlerinin de başında bulunmaktadırlar.Tekkeler ile konak yeri ve zaviye arasındaki bu vazife birliğini aşağıdaki kayıtlardada görmekteyiz: Nigeboluda Hezâr Gırad civarında Bâli Bey Oğlu YahyaBeyin tekkesi Tutrakan gibi Kümelinde şekavet yeri olarak tanılan vehalk ağzında, son zamanlara kadar. «Tutrakandan gelmiyorum» yânio kadar kaba değilim, şeklinde dolaşan bir sözün yaşamasına sebebolan bir yerde, kurmuştur: «zikrolan mahal, ifratla mahûf veharami yatağı olmağın, ol yerde mezkûr tekkeyi bina eyleyüb vehaymanadan âyende ve revendenin atlarına ot biçüb odun getürmekiçün mezkûr kâfirleri cem eyleyüb teskin etdirmiş. Ol vakitdenberü zikrolunan mahal, mezkûr Bey sebebiyle müemmen olubmüslümanlar bilâ havf gelüb gider olmuşlar...» Bu suretle meydanagelen 162 haneli köy kaydının kullandığı tâbir ile Padişah tarafından«Bâli Bey zaviyesine» vakfedilmiştir [183]. Aynı şekilde Bozokdayalnız yol üzeri olmakla kalmayub aynı zamanda bir ılıcasıbulunan köyde, gelüb gidenlerin inmesine ve hizmet görmesinemahsus olarak yapılan bina «tekke misâli bir ev» olarak tavsifedilmekledir.Bu suretle kendiliğinden bir iskân ve kolonizasyon şekli olmaktançıkarak hükümetin mütemadi kontrolü altında çalışsan bir umûmî hizmetmüessesesi şeklini aldıklarını ve zâviye şeyhliklerinin resmî birmemuriyet haline girdiğini ve bu suretle memleketin nakl vemübadele işlerinin muntazam işlemesine yardım etmek sayesinde,refahın ve zenginliğin artması için ne kadar büyük bir mevkiiolduğunu büyük idare memurlarının çok iyi takdir etmişolduklarına diğer bir misal de Erzincan evkaf kanunundabulunmaktadır. Bu kanunun muhtelif maddelerinde uzun sürenharbler neticesinde harab olan bir memleketi şenlendirmek, asayiş ve emniyetinitemin ederek halkı celb edebilmek için düşünülen tedbirler arasında; (madde, 3) eskizaviyelerin ihyâsı ve münasib mahallerde yenilerinin ihdası hususu, vilâyet muharririnedevlet merkezi tarafından sarih bir talimat şeklinde tafsilâtiyle emredilmişbulunmaktadır.[27] Bundan başka, zaviyelerin oynadığı rol hakkındabir fikir edinmek için Sultan Süleyman tahrirlerine göre; busıralarda Anadolu vilâyetinde 623, Karaman’da 272, Rumvilâyetinde 205, Diyarbakır’da 57, Zülkadiriye’de 14, Paşalivasında 67, Silistire livasında 20, Çimen livasında 4 zaviyemevcut bulunduğunu hatırlatmak da lâzımdır.[28]

Bu zaviyelerin her birinin en lüzumlu ve tenha yerlerde mamur bir konakyeri hizmetini gördüğünü, derece derece muhtelif büyüklükteolanlarının, imaretli ve kârbansaraylı şekillerinin mevcutbulunduğunu da biliyoruz. Zaviye şeyhlerinin aynı zamanda gerekzaviyenin ve gerek civarın emniyetinden de mes’ul bulunduğunuhatırlıyalım. Filhakika; Osmanlı imparatorluğunda aylıkla askerve memur kullanacak kadar para ekonomisi münkeşif bir haldebulunmadığından, her vazife ve memuriyet toprak gelirinden birkısmının hasr ve tahsisi veya sadece bazı vergilerden muafiyetmukabili olarak iyfâ edilmektedir. Hu vaziyette yolların vememlketin emniyeti ile alâkadar olan devlet; çok defa bu emniyeti

Page 28: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

temin edecek vaziyette olan kimselere, harb adamlarına veyacemaat reislerine bir köyün timarını veya bir derbend yerinin bacresmini vermektedir; veyahut o hizmet mukabilinde cemaati ileberaber o civarda yaşayıp her türlü vergi vermekten affedilmişolmasını kabul etmektedir. Fakat bu kabil kimseler, bu gibimuafiyetler mukabilinde, o yerin emniyetinden mesuldür. O civardabir hırsızlık veya katil vakası vuku bulursa onlar tazmin etmeklemükelleftirler. Suret-i umumiyede derbend teşkilâtına hâs olan bunizamlar zaviyelerin bir çoğunda carîdir. [156, 155, 156, 120].Dağ başlarında [83, 65] ve isimlerinin ifade edeceği veçhilemeselâ, Yalnız Kuyu demekle maruf viranelerde [136], Ahi Çukurunda[119], «begayet gereklü» yerlerde tesis edilen zaviyelerin,yukandanberi gösterdiğimiz veçhile kırlarda emniyet ve konakhizmetleri olduğu gibi; [3] numaralı kayıtta görüleceği üzere,açıkça «ıssuz ve korkuluk» yerleri görüb gözetmek içün bir tekkekurub oralara yerleşen ve sefer olduğu zaman asker gönderenyerler gibi zaviyeler de pek çoktur. Filhakika, o zamanınmünakale tekniğinin çok geri vaziyetine rağmen, ancak busayededir ki ticaret re ziyaret maksatlariyle seyahat büyük mikyaslakolaylaşmış, teminat altına alınmış bulunmaktadır. Çünkü, yol boylarıve menziller hesablı bir şekilde yerleşdirilen köyler, zaviyelerve kârbansaraylar tarafından itinâ ile muhafaza edilmektedir. Veşayanı dikkattir ki, bugün ancak devletin salâhiyetdardairelerinin bir plân dahilinde tasavvur idüb meydana getireceğibu neviden etraflı düşünülmüş ve ilerisi görülerek tahakkukettirilmiş eserler, o zamanlar daha ziyade hususî teşebbüslerle ve pekçok defa kendiliğinden meydana gelmekte bulunmuştur. Devletin buhususta takib ettiği hattı hareket ise, bu gibi teşebbüslerinteşvik edilmiş olması için zarurî olan müsaadeleri, muafiyetlerive hattâ idarî-mâlî muhtariyetleri bahşetmekten çekinmeyerek, her mahallinihtiyaçlarını o mahalde bulunub hissedenlerin rey ve teşebbüsleriyle becerebilmesi içinadem-i merkeziyetçi ve mümkün olduğu kadar her tesise kendi mahiyetine uygun birşekilde inkişaf edebilmesi için müdahalelerini az hissettirir bir tavır ihtiyar etmişolmasıdır, işte tetkik ettiğimiz zaviyeler de, umumiyetle vakıfmüesseselerine bahsedilmiş olan bu idarî - mâlî muhtariyettenistifade etmektedirler ve zamanına göre yolların emniyetini en kolay, enmüessir ve en ucuz bir şekilde temini için bulunmuş en iyi çareyi temsiletmektedirler.

* * *f. Zaviyelerin İdaresi ve İşleyiş TarzıBu zaviye şeyhliklerinin ekserisi, vaktiyle o zaviyeleri tesisetmiş olanların evlâdları elinde ve evlâdlık vakıf[29]olarak bulunmaklaberaber; zamanla evlât münkariz olunca veya şeyhlerin bazıyolsuzlukları görülünce, yerine devlet tarafından başkalarınıntayin edildiği [17, 29, 34] ve bu suretle vakfın evlâtlık vakıfhalinden çıkarak bir âmme vakfı haline girdiği görülmektedir [22].Diğer tarafdan bu zaviyelerden bir kısmının doğrudan doğruyadevlet tarafından açılmış olması da mümkün olduğu gibi, bazıvâkıflar şart olarak «hâkimü’l-vakt, her kim bu makamın hizmetine

Page 29: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

elyak ise anı şeyh nasb ider» kaydını koymuş bulunmaktadırlar[215]. Filhakika, diğer vakıflar gibi, zaviyeler de vâkıflarıntayin edeceği şartlar dahilinde idare edilmektedirler, onların dabâzan mütevellileri ve nazırları vardır [65, 83]. Fakattopraklar, daha ziyade, vaktiyle yurtluk olarak verilmiş olubailenin müşterek malı vaziyetindedir. Bu vaziyette, bittabiibazan şart-ı vâkıf iyice tasrih edilmediği için, evlâtlık vakıfhalinde idare edilen zaviyelerde meşihat «bervech-i iştirâk»tasarruf edilmektedir [217]. Fakat çok defa, bir zaviyeninidaresine seksen kişi karışmasın diye, «iştirak merfu olmağın»ibaresiyle berât hak sahiblerinden yalnız birine verilmektedir[38]. Filhakika, yukarıda pek çok misallerini gördüğümüz veçhile,bu zaviye müessislerinin evlât ve akrabaları pek kalabalıktır.Nitekim, herkesin hissesine sahib olmak istemesi üzerine büyükihtilâflar çıkmış plan, Kengırıda Kozlu Dede boynundaki, ikizaviyenin sahihleri (Şeyh Sami evlâdı) 50 kişi idi. Bu sebeblehükümet, hisse usulünü tamamen kaldırıp bu zaviyelere tarikatleriüzere kim şeyh ve seccade nişin olur ise yalnız onların nazır olmasınıemretmiştir [145]. Bu zaviyeler bazan aynı tarikate mensub diğer daha eskizaviyelerin bir şubesi mahiyetinde bulunduğundan, yeni zaviyenin şeyhleriana zaviyedeki dervişlerin aslâhı olarak seçilmektedir [167].

* * *Bazı zaviye müessislerinin [63, 74, 32, 81] numaralı kayıtlardagördüğümüz Kız Bacı, Ahi Ana, Sakan Hatun, Hacı Fatma zaviyeleri gibi bazı zaviyeşeyhlerinin de aynı suretle kadınlar olması nazarı dikkati celp etmektedir.Bu hususta bir misal olarak [43 mükerrer] numaralı kaydızikretmek isteriz: şöyle ki, Kütahya evkafı içinde Od YakanBaba nâmındaki dervişin bir köyde bina ettiği tekke, civardangelen adaklar ve kurbanlarla az zamanda inkişaf bulup dinî mühimbir merkez haline girmiştir ve bu inkişafta bu zaviyeyi idareetmiş olan Hacı Bacı nâm sâliha ve mütedeyyine ehl-i velayethâtunun ve kendisinden sonra yerine geçen Hundi Hacı nâm hâtûnun veondan sonra zikrolan ocağı ihya etmiş olan Sume Bacı nâm bir aziz vesatiha ve bakire hâtûnun büyük hizmetleri olmuştur. Ve hattâ bu sonuncuBacı, kendi zamanında tekkeye maylettiği çiftliklerle, bağ,bahçe, değirmen ve sairenin, kendi ölümünden sonra akrabasındankimsenin müdahale etmemesi için, kendi parasiyle temin edilmeyiphayrât-ı müslimînden toplanan para ile satın alınmış olduğunuherkesin önünde ikrar ve zabta geçirmiştir. Filhakika, buasırlarda Anadolu’da kadın tekke şeyhleri görmek bizi hayretedüşürmemelidir. Yukarıda zikrettiğimiz gibi, Aşık Paşa Zade bukadın dervişlerden «bâciyânı Rûm» nâmı altında bahsetmektedirve Hacı Bektaş’ın Rum Ahileri, Rum Abdalları ve Rum Gazileri gibigrublar içinden Bâciyan-ı Rûmi ihtiyar edip, kadıncık ana (Fatma)isminde bir kadına, bütün kerametini göstermesi ve tarikatı onaısmarlaması bu bakımdan manidardır:XIV. Ve hem bu Rumda dört, taife vardır kim misafirler içinde anılar. Biri «Gazi-yan-ıRûm» biri «Ahiyan-ı Rûm» ve biri «Abdâlân-ı Rûm» ve biri «Bâciyân-ı Rûm».

Page 30: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

İmdi Hacı Bektaş Sultan bunların içinden Bâciyan-ı Rûm-ı ihtiyar itti kim o «Hâtûn Ana»dır, anı kız idindi, keşf ve kerametini ana gösterdi, teslim itdi, kendi Allah rahmetinevardı.

Suâl: Bu Hacı Bektaş hazretlerinin bunca müridi ve muhibbi vardır, bunların biatleri vesilsileleri nerede olur?

Cevab: Hacı Belktaş, Hâtûn Anaya ısmarladı, nesi varsa. Kendi bir meczub budala azizdi,şeyhlikden ve müridlikden fariğ idi. Abdal Musa dirlerdi bir derviş vardı. Hâtûn Ananınmuhibbi idi ol zamanda şeyhlik ve müridlik iken zahir değildi, silsileden dahi fariğlerdi.Hâtûn Ana ol azizin üzerine mezar itdi. Geldi bu Abdal Musa bunun üzerinde bir nice günsakin oldu.» (Âşık Paşa Zade tarihi sf. 205).

* * *Bir çoğu aynı zamanda tekke misillû, müşterek bir âyîn ve ibadetyeri de olan zaviyelerin, gerek mutad olan vakitlerde yolcularatemin ettikleri yatak ve yiyecek ve gerekse müşterek büyükmerasim günlerinde hazırladıkları yiyecek hakkında bir fikiredinmek için onlardan bazılarının sahib oldukları eşyanın gözdengeçirilmesinin faydalı olacağını zannediyoruz. Şayanımemnuniyettir ki, tetkik ettiğimiz defterlerdeki zaviye kayıtlarıçok defa bu gibi malûmatı da ihtiva etmektedir. Fakat, bu husustabu defterlerde ne buldu isek almış olmakla beraber bir zaviyeniniç hayatını ve dinî vazifelerini tetkik için başka menbalardanayrıca istifade etmeğe de lüzum vardır. Bu hususlar ayricayapılacak işlerdir. Biz burada yalnız su kadarını hatırlatmaklaiktifa edelim: Umumiyetle büyük bir çiftlik, bir ziraî merkez vemalikâne manzarasını arzeden zaviyelerde her türlü ziraî işler,bahçıvanlık, meyvacılık, fırıncılık, değirmencilik yapılmaktadırve bilhassa hayvan yetiştirilmektedir. Bu hususta bir misalvermek için Aydın taraflarında Umur Paşa türbesi evkafının buşekilde büyük bir ziraî işletme halinde bulunduğunu hatırlatalım [105].Filhakika bu vakıf çiftlikte 32 baş su sığırı, 70 baş kara sığırmevcut olduğu gibi; vakfın diğer bir çiftliğinde de 73 kara sığırmevcuttur. Bundan başka, bu çiftliklerin ayrıca, yoncalıkları,koruları, yaylak ve kışlakları, ortakçıları ve ihtimal «ortakçıkulları» mevcuttur.[30] Fakat, böyle büyük bir işletme mahiyetindeolan bir vakfın zamanla maruz kalacağı buhranlar ve ziyalar da bukayıtlarda görülmektedir. Çünkü, bir çok vakıflarda vaktiylekaydedilmiş bulunan, sağmal ineklerle diğer çift hayvanları vekullar, böyle bir çiftlik manzarasını arz eden bir vakıfta uzunzaman idare edilememektedir. Kullar zamanla hürler arasınakarışıyor, zaviyede nüfuz ve mevki kazanıyor; hattâ bir kısmı derviş veşeyh oluyorlar. Hayvanlar bakımsızlık yüzünden ölüyor vekayboluyorlar, idaresizlik ve sû-i istimal de kendisinihissettiriyor. Bu itibarla, en sağlam ve devamlı zaviyeler,diğerleri kadar zengin olmamakla beraber, bizzat sahihleritarafından işlenen ve aile vakfı olarak verilmiş olanzaviyelerdir. Kulların çalıştırıldığı bir çiftlik şeklinde idare edilen bir zaviyemisalini Bursa livasında Karış dağında Şeyh Akbıyığın tesis ettiğizaviyede görmekteyiz. [220] Bununla beraber; ekseri zaviyelerin,çift hayvanları, kovan, inek ve saire ile birlikte bir kaç beyaz

Page 31: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

veya arab kula sahib olduklarını da bu zaviyelerin eşyalistelerinden anlamaktayız [76, 190]. Müessir bir din propagandasımerkezleri olan birçok zaviyelerin bilhassa Rumelinde bazımürîdlerini de müslüman olmuş kullar ve hristiyan reaya arasındantemin etmiş oldukları nazarı dikkati celb etmektedir. Birçokdervişlerin Abdullah Oğlu olarak kayıtlı bulunmaları bazımütevellilerin kul ve kuloğlu olmaları bu hususu işaretetmektedir. Eski hıristiyanlardan yapılmış dervişlerin dahamutaassıb ve hararetli bir din propagandası vasıtası olacaklarıda aşikâr olduğu gibi; uzun seneler, zaviyede oturan hristiyanhizmetkârların, coşkun ve esrarlı dînî âyinlerin tesiri alımdamüslümanlığı kabul etmemelerine de esasen imkân yoktur.[31] Hıristiyan memleketlerinde çalışan Türk misyoner dervişlerinin buneviden faaliyetleri, hristiyan iken sonradan müslüman olmuş dervişlerin bazıtarikat/erin âyin ve erkânı üzerinde yapacakları tesirler de ayraca tetkik edilecekmevzulardır. Aynı şekilde, bu, tarikatlerin içtimaî hayat idealleri ve muhtelif içtimaîmeseleleri telâkki tarzları da ayrıca tetkike değerse de, bu hususlarmaalesef bizim için malûm değildir. Yalnız, birçok dervişlerinkomünist bir hayat yaşamak için bir araya toplandıkları veberaber çalışıp beraber yemenin ve böyle müşterek bir hayatsürmenin zevklerini tercih ettiklerini kabul edebiliriz. Bundanbaşka, son zamanlarda Rumelinde bazı dervişlerin beraber çalışıbelde ettikleri mahsullerini iki gözlü anbarlarma taksim ederekbir gözün muhtevasını kendilerine ve diğer gözdeki mahsulleriniyolcuların fukaralarına tahsis etmek üzere kullandıklarınakledilmektedir. Bu hareket tarzları, onların hayır ve benînevine hizmet gayesine kendilerini hasretmiş olduklarını istidlalettirebilirler. Her halde muhakkak olan bir şey varsa, o da biriçtimaî yardım müessesesi olduğu kadar, bu tekkelerin, aynı zamanda bir imar ve iskân,vasıtası bulunması ve emniyet ve münakalâtın temini ve dinî propaganda bakımındanbirinci derecede ehemmiyetli tesisler olmasıdır.[32]

 *  Barkan, Ömer Lütfi, Vakıflar Dergisi, s. II, Ankara, 1942, sf. 279-304.

[1] Gibbons’un Türkçeye Prof. Ragıb Hulusi Özdem taralından Osmanlıİmparatorluğunun Kuruluşu (Türkiyat Enstitüsü neşriyatından) nâmıaltında çevrilmiş olan kitabının bazı fasıllarının ismini gözdengeçirmek bu hususta kâfi bir fikir verecek mahiyettedir: Birincimebhas: Osman, tarihde yeni bir ırk zuhur ediyor (s. 1-38).İkinci mebhas: Orhan, yeni bir millet teşekkül ediyor ve garbalemiyle temasa geliyor (s. 39-91).[2] Leş origines de l’Empire Ottoman (Paris 935) nâmındaki eser, ProfesörünSorbon Üniversitesinde Türk Etüdleri Merkezi’nde verdiğikonferansların bir araya getirilmesi suretiyle vücude gelmiştir.Aynı müellifin 1933 senesi Varşova’da toplanmış olanbeynelmilel tarihi ilimler kongresi’nde yaptığı bir komünikasyonun

Page 32: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

mevzu’unu teşkil edenBizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine TesiriHakkında Bazı Mülâlıazalar ismindeki etüdü de Türk Hukuk ve İktisat TarihiMecmuası’nın birinci cildinde neşredilmiş bulunmaktadır, (sf. 165-313). Bu meseleye dair, yine aynı müellifin, Hayat Mecmuasında(sayı 11 ve 12. 1924) çıkan tenkidi makalelerine bakınız.[3] Zikredilen eser, p. 38-41.[4] Zikredilen eser, p, 39, 58-59, 118, 120.[5] İsmi geçen eser, p. 17.[6] Bu hususta Glese’nin tercümesi Türkiyat Mecmuasının I.cildinde (st. 151-171) neşredilen makalesi ile, bu makale hakkındaFuat Köprülü’nün Hayat Mecmuası’nda yazdıklarına (sayı 11 ve 12,1922) bakınız. F. V. Hasluck’un Prof. Rağıp Hulusitarafından Bektaşîlik tetkikleri nâmı altında tercüme edilen (1928)makalelerine de bakiniz (st. 83).[7] Zikredilen eser. p. 109-111.[8] Prof. Fuat Köprülü, Osmanlı heyeti içtimaiyesinin bünyesindekihususiyetlerle o zamanlar mevcut sosyal fikir propagandalarınınnasırı dikkati celbedecek mahiyette olduğunu göstermek için,Avrupa’da rönesansın öncülerinden biri gibi telâkki edilen fakathayatının bir kısmını Türkler arasında ve Osmanlı sarayındageçirmiş olan Pleton isminde bir zatın memleketinde ortaya attığısosyal reform fikirlerinin teşekkülünde İslâm âleminde o zamanlarmevcut dinî ve sosyal cereyanlardan ve Türk cemiyetinin sosyalbünyesini taklit arzusundan mülhem olup olmadığının tetkike değerbir mevzu olduğunu kaydediyor (p. 112).Tarihçilerin daima kaydettiği üzere, Osmanlı idaresininyabancıları cezbeden «âdilâne» hareketinin mevcudiyetine deistinad ederek bu fikrin doğru olduğunu kabul edebiliriz.[9] Bu etüdümüz ve bunu takip edecek olanlar, Osmanlıİmparatorluğunda, Kuruluş Devrinin Toprak Meseleleri ismini taşıyacak olaneserimizin medhali mahiyetindedir ve zaviyetlerle dervişlerdensadece toprak meselelerinin şu veya bu şekil almasında mühim birâmil olmuş olan bir iskân ve kolonizasyon metodu münasebetiylebahsetmektedir. Okuyucularımızdan makalemizi bu husustan gözönünde bulundurarak mütalâa etmelerini bilhassa rica ederiz.* İktisat Fakülteleri Mecmuası’nın III. cildindenbaşlayarak Osmanlı İmparatorluğunda, Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu OlarakSürgünlerbaşlığı altında neşredilecek olan yazılar.[10] Prof. Fuat Köprülü, İnfluence du Chamanisme Turco - Mongol surles ordres mysttiques musulmans Memoires de l’tnstitut deTurcologle de l’universite d’İstanbul, 1929.[11] Bizim burada tedkik ettiğimiz dervişlerle XVI. asır eskiOsmanlı şâirlerinin tasvir ettiği şekilde, çıplak gezen, esraryiyen, kaşlarını, saç ve sakallarını tıraş eden, vücutlarındayanık yerleri ve dövme Zülfikar resimleri ve ellerinde musikîâletleriyle dolaşan serseri dervişler arasında büyük bir fark

Page 33: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

mevcud bulunması lâzım gelir. Prof. Fuad Köprülü, Türk Halk EdebiyatıAnsiklopedisi’nde yazdığı abdal maddesinde; XVI. asırdan beriTürkiye’de yaşayan abdal lâkaplı şeyhler ile abdallaryahud ışıklar ismi verilen derviş zümreleri hakkında izahatverirken, onları bir takım gezginci derviş zümreleri gibi tasviretmiştir. Bu İzahata göre onlar âyin ve erkân İtibariyle olduğugibi akideleri bakımından da müfrit Şii ve Alevi heterodoze birzümre idi (sf. 36). Diğer serseri derviş zümreleri gibievlenmeyerek bekâr kalırlar ve şehir ve kasabalardan ziyadeköylerde kendilerine mahsus zaviyelerde yaşarlardı. Bunlarınarasında bilhassa daha fazla Kalenderiye tarikatından müteessirolanların dünya alâkalarından tamamen uzak olmak, geleceğidüşünmemek, tecerrüd, fakr, dilenme ve melâmet başlıcaşiarlarıdır. Bununla beraber, bütün Rum abdallarının her zaman veher yerde dilencilerden, serseri ve çingene dervişlerden ibaretolduğunu farz etmek doğru değildir. Esasen, Prof. Fuad Köprülü debütün abdalların ayni seklide yaşamadığını ve bazı abdalzümrelerinin, mucerred kalmak prensibinden ayrılarak, sairKızılbaş zümreleri kabilinden bir secte halinde Türkiye’ninmuhtelif sahalarında köyler kurup yerleşmiş olmaları ihtimalinikaydediyor. Aynı suretle Profesör, İran Türk aşiretleri ve Hazerötesindeki Türkmenler arasında abdal adını taşıyan Türkoymaklarına tesadüf edilmesini ve Eftalit’lerin daha asırlarca evvelabdal adını taşımış olmalarını da tedkike şayan görerekhatırlatmıştır. Bu vaziyette, abdal sözünün bir tasavvuf ıstılahıolmadan evvel bir aşiret veya zümre ismi halinde bulunupbulunmadığı ve bu nam altındaki bütün dervişlerin bidayette OrtaAsya’dan gelmiş abdal aşiretlerinin mümessili birer aşiretevliyası olup olmadığı meselesi tedkike muhtaç gözükmektedir.Serseri derviş zümrelerinin döküntülerinin toprağa yerleşerekköyler vücude getirecek yerde, köyler vücuda ektirecek şekildetoprağa yerleşmekte olan göçebe aşiretlerin bir takım, dervişzümreleri meydana getirmeleri daha fazla muhtemeldir. EsasenProf. Fuad Köprülü de, bu abdalların kendilerini Horasan’dangelmiş göstermelerini, eski Oğuz rivayetlerinin aralarında hâlâyaşamasını, bunların etnik menşe’lerinin yâni Türklüklerinintesbiti bakımından çok mühim addetmekte (sh. 39) ve abdallarıTürklüklerinden en ufak bir şüphe bile caiz olmayan ve eski Türkşamanizminin izlerini hâlâ saklıyan Anadolu Alevi Türklerindenayırmağa imkân görmemektedir. Şu halde, abdalların dilencilerdenve çingenelerden ibaret olacağına tıpkı bu Alevî Türkler gibi,kısmen göçebe olmakla beraber, kısmen de eski zamanlardan beritoprağa bağlanmış ve ekincilik hayatına geçmiş Türk oymaklarındançıkmış olmaları lâzım gelmez mi? (26 numaralı nata da bakınız)[12] Bu nevi rüya hikâyelerinin tarihî bir hakikat gibi telâkkiedilemeyeceği ve Prof. Puad Köprülü’nün tedkiklerinin gösterdiğigibi, onların Reşidüddin’de ve Paris nüshası bir AnonimSelçukname’de daha evvel kaydedilmiş bulunan eski Bir Oğuzefsanesinin yeniden canlandırılmış bir şeklinden ibaret olduğumuhakkak ise de; biz yine, ilk Osmanlı menbalarmın buna benzer

Page 34: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

hikâyeler ile derviş menakıbını süslemek içinkullandığı motifleri hatırlatmanın, hiç olmazsa bu tarihçilerimizinyazdıkları zamanlarda, kuruluş devrine aid kanaatlerin mahiyetinianlatmak bakımından faydalı olabileceğine inanıyoruz. Bu sebebleburada, bu nevi derviş menakıbını, bu menakıbın teşekkül ettiğizamanın psikolojik halini ve onun arkasından tarihi hakikatinkendisini bulabilmek gayesiyle tahlil ediyor ve bu aradamevzuubahis hikayelerde umumiyetle dervişlere atfedilen nüfuz,çokluk ve toprakla alâkadarlık vasıflarını hakikatin yakın bir ifadesiolarak alıyor ve onlarla umumi nüfus ve arazi tahriridefterlerindeki kayıtları yekdiğerlerini tamamlar vaziyette görüyoruz.Evliya menâkıbının, birçok dervişleri ziraatle meşgul ve toprakişleriyle ilgili gösterdiği gibi, Osman Bey’i de gece ve gündüz çiftsürmekle meşgul olarak tasvir etmesi mânâlıdır. Bu hususta İstanbulşehri İnkılab Müze ve Kütüphanesinde M. Cevdet yazmaları arasında(Küçtik boy) 5 numarada kayıtlı bulunan Velâyetnâme-i Hacı Bektaş-ıVeli sf. 157’ye bakınız. Aynı suretle halk ağzında dolasan ve bektaşidervişini elindeçapa tasavvur eden şu söz de manalıdır: “Bektaşininçapası, mevlevinin çivisi...”[13] Yukarıda ismi geçen Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi’ndeki KumralAbdal maddesine bakınız (sf. 58).[14] Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devirlerinde dinî tarikat veteşkilatın oynamış olduğu rollere mümasil tesirleri, sonzamanların tarihi vak’alarında da müşahede etmekmümkündür. Hasluck, Turkçe’ye Bay Ragıb Hulusi taralından BektaşilikTedkikleri namı altında tercüme edilen (1928) etüdlerinde bu hususdadikkate şâyân misaller vermektedir: Yanyalı Ali Paşa (vefatı1822)nın Tisalya ve Arnavudlukta tesis ettiği bektaşî tekkeleritamamen siyasî maksadlar için kullanılmıştır. Her biri en işlekyollara hakim sevkulceyş noktalarında kâin olan bu tekkeler,etraflarındaki ahali için siyasî içtima merkezleri idi. Mesela,Tisalyada Tempe boğazı medhalindeki Hasan Baba tekkesi, oboğazdan geçen mühim bir ticaret yolunun kontrolü için Ali Paşatarafından tesis ve himaye edilen bir bektaşî tekkesi idi.Tırhalada da bizzat Ali Paşa tarafından inşa edilen ve mühim birgeçidi murakabe eden büyük ve mamur bir tekke mevcuddu (et. 35). Alipaşa bu tekkelerin şeyh ve müridlerini muntazam memurlar gibikullanıyordu.Tekkelerin halk üzerindeki nüfuzundan istifade etmek için, busıralarda Rumeli ve Anadolu’da teşekkül eden ayan ve mütegallibede tekke ve tarikatlerle sıkı bir münasebet halinde idiler. (sf.32) Haluck’a göre, bu yarı müstakil derebeylerinin, ahenk vemüsalemet içindeki idareleri ve Hristiyanlara karşı muameleleriarkalarında mevlevîlik ve bektâşîlik gibi hür prensipli dinlereaid serbest teşkilatın mevcud olduğunu farzettirir. Osmanlıimparatorluğunda son zamanlara kadar devam eden Mevlevî-Bektaşinüfuz mücadeleleri de herkesin malûmudur. Yeniçeriler Bektaşiliktarafından tutulmakta idi. Sultan Mahmud devri ıslahatındayeniçerilikle birlikte Bektaşiliğin de mahkûm edilişinde Mevlevî

Page 35: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

teşkilatı büyük bir rol oynamış gözükmektedir (sf. 132). Yeniçeri-Bektâşî ittifakının pervasız bir düşmanı olan vezir Hâlet Efendi,mevlevilerle sıkı bir münasebet halinde idi. GalatadakiMevlevîhâneyi o yaptırmıştı.Ñ Baba Muhlis hakkında naşir Âli beyin ilâve ettiği not: Cengiz fetretindeAnadolu’ya gelerek Amasya kurbünde bir mahalde tavattun eyleyenŞeyh Baba İlyas Horasanı’nın oğludur. Devleti Selçukiyenin inkısamında altıay Konya’da Emir olmuş ve badelistifâ sultan Osman ile gazalarda bulunmuştur. Âşıkpaşanın pederidir.[15] 9 numaralı nota bakınız.[16] Cilt: II, s.9, 16.[17] Derviş ve zaviyelerin hakiki hüviyet ve mahiyetleri ile, sarihbir şeklide yer tayin etmek suretlle onların coğrafi yayılıştarzlarını,adetlerini ve dervişlerin ellerindeki vesikalara nazaranzaviyelerin tercüme-i hallerini ve muhitleriyle olanmünasebetlerini nakleden bu kayıtların, Fâtih Mehmed, Selim veKanuni Süleyman devirlerinde yaptırılmış elan umumi nüfus ve arazitahriri defterlerinde resmî bir vesika mahiyetini kazanarak muhafazaedilmiş bulunmaları onların kıymetini büsbütün arttırmaktadır.Her hangi bir seyyahın tesadüfen naklettiği sathî müşahedelerdenveya halk arasında nakledilen rivayetlerin toplanması suretiyleelde edilen malûmattan farklı olarak bu kayıtlardatahrir eminleri birdevlet memuru sıfatiyle bizzat mahallinde yaptıkları tedkiklerlebu dervişleri isimleriyle kaydetmişler ve bilhassa zaviyelerineşyasını, tarlalarını, değirmen ve bahçe gibi emlâkini ayrı ayrısayıp dökmek, mevkiin ehemmiyeti ile zaviyenin ifa etmekte olduğuvazifeler ve bu vazifelere mukabil istifade ettiği imtiyaz vemuafiyetleri ayrı ayrı bildirmek suretlle bizim için çok kıymetlimalûmatı toplamışlardır. Bu tahrirlerin mahiyeti hakkında İktisadFakültesi Mecmuası’’anı ikinci cildinde neşrettiğimiz makalelerebakınız. (Osmanlı İmparatorluğunda Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve HakanaMahsus İstatistik Defterleri)[18] Bu şekilde mutarıza içinde zikredilen rakamlar, tetkikimizinsonunda sıralanmış olan Kayıtların sıra numaralarıdır.[19] Cild: I, sf. 331.[20] Not. 11[21] Cild: II, sf: 133, 137. (Hoca Ahmed Yesevi’den cihaz-ı fakrıkabul idüb diyarı Rumda sahibi seccade olmağa izin almış ve üçyüz yetmiş fukarasıyla Kaligra sultan ser çeşme-i fukara olduğuhalde, Rumda Orhan Gaziye gelüb sığınmıştı. Bursa fethindensonra, Hacı Bektaş Kaligra sultanı yetmiş kadar fukarasıylaMoskov, Leh, Çek Dobruca diyarlarına gönderüb Rumerenlerinden olmağa izin vermişti.)[22] Topkapı Sarayında, Hazine Kütüphanesi Kitabları arasında No.1612 ye bakınız.[23] Hasluck yukarda ismi geçen etüdlerinde, Evliya Çelebitarafından tesbit edilen Saltuk Menkıbesini tedkik ile, Sarı Saltuğun

Page 36: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

Kırımdan gelen muhacir Tatar kolonları tarafından Baba çağa ithaledilen bir aşiret evliyası olduğunun farz edilebileceğini (sf. 68) veonun Kırım’da Sodak civarındaki şehre ismini veren Baba Saltukismindeki veli olması lâzım geldiğini, ilk defa İslâmiyeti kabuletmiş bir Türk hükümdarı olmak üzere maruf efsanevî bir şahsiyetolan Saltuk Buğra (944-1038) ile Sarı Saltuk arasında bir sirayethadisesi mevzuubahis olabileceğini, Kürd halk rivayetlerindemevcud Sarı Saltı unvanlı dervişin Sarı Saltık efsanesinin garbadoğru intikalinde bir menzil teşkil ettiğini söylüyor. SarıSaltuk ancak bilâhare ziyâretgâha memur edilen dervişler vehalefleri tarafından Hacı Bektaş halkasına idhal edilmiş biraşiret evliyasıdır. Sarı lâkabı umumiyetle aşiretlerin inkısamauğrayan şubelerini ayırd etmeğe yarayan renk sıfatlarındangelmektedir. Yine Hasluck’a göre, bu mıntakada teşekkül eden SarıSaltuk menkıbeleri arasında Bulgar halk rivayetlerinde İlyasPeygambere aid bulunan menkıbeler mevcuddur. Arnavudlukda iseeski Ayayorgi hikâyeleri kontrolsüz bir şekilde benimsenilerek,eski Hristiyan bir azizin yerine bir Müslüman evliya kaimolmuştur.[24] Menşe ve teşekkül tarzı ile hizmet ettikleri gayeler vekullandıkları usuller bakımından muhtelif türbe ve tekke tipleribulunabileceği ve hattâ zamanla ayni tekkenin hayatında büyükdeğişiklikler olabileceği aşikârdır. Bu hususda Husluck’un yukarda14 numaralı notta ismi geçen etüdlerinde etraflı malûmat vardır.Zaviye tipleri arasında Anadolu’da Seyyid Battal Gazi, HüseyinGazi, Melik Gazi ile İstanbul’daki Eyüb Sultan türbeleri gibisekizinci ve dokuzuncu asırların mücadeleleri esnasında ölmüşbulunan Arab kahramanlarının mezarları olduğu farzedilen yerlerehususi bir mevki ayırmak lâzım gelir. Bu mezarlar çok defa birrüya veya keramet vak’asile keşf ve tesblt edilmiştir. BundanbaşkaHasluck’un dikkate çok değer bazı misallerini verdiği üzereOsmanlı devrindeki zaviyelerden bir kısmının eski Hıristiyanazizlerine atfedilen halk peristişgâhlarının yerinde kurulması vebir müddet sonra oralarda gömülü farz edilen azizlerin ismideğiştirilerek Türk fütuhatı devirlerine mensub gösterilmesi vebazı tekkelerin eski manastırlar olması da mümkündür. Bu suretlebu mezar hakkındaki mahalli eski halk itikadlarının İslâmileşmişbir şekil altında devam edeceği tabiidir. Bazı yerlerde tekkeninveya iki taraflı peristişgâhların mecnunlar, sar’alılar ve kısırkadınlar üzerinde şifa verici bir şekilde müessir olmak hususundahaiz oldukları farz edilen hassalarından Hıristiyan ve Müslümanhalkın müştereken istifade etmekte bulunmaları ile son zamanlardabektâşîlerin diğer tarikatlerin mübarek yerleri ile birtakım aşiretziyaretgâhlarınıbenimsemek için kullandıkları usullerinmüessiriyetine aid misaller bu hususdaki imkanların nevilerihakkında dikkate şayan misaller vermektedir. (sf. 24, 27)Zaviye kurmak için vesile ittihaz edilen sebeb ne olursa olsun, o zamanki iktisadive içtimai bünyenin ve dini hislerin tabii ve zaruri bir neticesiolarak her tarafta zaviyeler kurmak ve hayatı bu zaviyeler etrafındamanalandırmak ve teşkilâtlandırmak büyük bir ihtiyaç halinde

Page 37: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

hissedilmektedir. Devrin hususî şartları içinde zaviyelerintebarüz ettirilmeğe değer bir mâna ve vazifesi olduğu şüphegötürmez bir hakikattir. Bu dikkate şayan kudret tezahürlerine,dinî ve tasavvufî cereyanların kendi organlarını yaratmafaaliyetine bilhassa köylerde tesadüf edilmesi ise; o devirlerdeköy hayatının bugün olduğu gibi şehirlerin tabii artık ve ek birmevcudiyeti yaşamaktan ibaret olmaktan ziyade; kendilerine mahsus birâlemi ve hayatı yaratmakta devam edecek kadar müstakil ve hayatiyeti bol biruzviyet teşkil ettiklerini bütün hayat prensiplerini kendi içlerindebulduklarını, kuvvetli bir şekilde köklerinin kendi topraklarıiçinde olduğunu göstermektedir.[25] 11 ve 18 numaralı notları okuyunuz.[26] Tedkik ettiğimiz zaviye şeyhlerinin umumiyetle bir cemaat beyiveya kabile reisi olması, bizim burada iddia ettiğimiz fikrindoğruluğunu isbat hususunda, ehemmiyetli bir delil teşkil edecekmahiyettedir. Bu gözle tedkik edildiği takdirde, bir aşiretinmuhtelif parçalarının muhaceret dolayısile gidip yerleştikleriuzak noktalarda hep aynı nam altında köyler ve zaviyeler kurmasıve evliyalar kabul etmiş bulunması keyfiyetini de kolayca izahedebilir. Hasluck da yukarda ismi geçen makalelerinde, haklarındauydurulan, menakıb ne olursa olsun, birçok tekkelerin bir aşiretevliyası mezarı olarak kurulduğunu farz ve kabul etmektedir. Busuretle, Karaca Ahmed’in, Ak Yazılı Babanın, Sarı Saltuğunmuhtelif yerlerdeki mezarlarını ve bu isimlerde müteaddidköylerin mevcudiyetini, hep ayni aşiretin muhtelif yerleredağılmış olan muhtelif parçalarının eserleri gibi kabul ediyor veevliya isimlerindeki sarı, kızıl gibi renk sıfatlarının aynikabilenin muhtelif parçalarının yekdiğerinden ayrılması içinkullanılan sıfatlar olması lâzım geleceğinden, bu suretlemevzuubahis sıfatları taşıyan evliyaların kabilevî menşeini isbataçalışıyor.Bu faraziyeler, bizim tedkik ettiğimiz dervişlerin ve odervişlerin temsil ettikleri grupların orta Asya’dan gelmişmuhacir göçebelerin mümessili ve bu muhaceret akınının öncüleriolduklar hakkındaki iddialarımızı tenvir edecek mahiyette olduğugibi bizim burada zikrettiğimiz misallerle daha fazla da kuvvetkazanmış olmaları lâzım gelir.Å Hukuk Fakültesi Mecmuasının VII inci cildinin 1-2 incisayılarında (1341) Sultanların temlik hakkı ve mülk toprakları ismini taşıyanmakalemize bakınız (si. 489).[27] Ve haric-ez-defter bazı mahûf derbend ve memerr-i nâs vâki’olan kurada kadimden zaviyeler vaz’ olunub, ahalisi Kızılbaşfetretinde perakende olub gitmek ile kura ve zevâyâ hâli ve harâbkalub, bervech-i tahmin yazılıb timara virilmiş imiş. Öyle olsa,vilâyet-i mezbûre müceddeden kitabet olundukda, o hâli ve harâbolan kuranın ehâlisinden ba'zı kayd-ı hayatda olanları hazretihüdâvendigâr-ı gerdûn iktidarın eyyâm-ı adaletinde il ve vilâyetemn-ü emân üzere âsûde hâl olmağla gelüb her biri yerlü yerinemütemekkin olub şenlenüb, ehâli-i vilâyet-i mezbûre zikr olan

Page 38: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

hâli ve harab zaviyeler ihya olunması lâbud ve lâzımdır, memâlik-i mahrûsaya dahi intifa'ı vardır deyü rica eyledükleri bâisden,vukuı üzere der-i devlet nisaba arzolundukta padişahımıze'azzallâhü ensarühu hazretlerinin hayrât-ı âmme meyl-i tâmmesiolub ba'zı evvelden harâb ve yebâb olub girü ihyâsı lâzım olankuraya ve ba'zı mahûf derbendlerde ber-karar-ı sabık ihdası lâbüdolan mahallerde zaviyeler vaz' idüb evkafını hullide mülkünûkibelinden her hangi karyede vâki' olmuş ise mahsulünden birerçiftlik ta'yin ve takdir idesin diyü emrolunmağın ber muceb-iemr-i münîf lâzım olan mahallerde ba'zı ihya ve ba'zı ihdaszaviyeler vaz' olunub sebt olundu. (İstanbul Başvekâlet Arşivi917 numaralı defter.) Bu kanunun bütünü, yakında neşredilmişbulunacak olan Osmanlı İmparatorluğunda. XV. ve XVI. Asırlarda, Zirai EkonomininHukuki Ve Mali Esasları isimli kitabımızın birinci cildinde XX numaralıkanun olarak mevcuttur (sf. 74).[28] İktisad Fakültesi Mecmuası’nda neşredilmekte olan Osmanlıİmparatorluğunda Büyük Nüfus Ve Arazi Tahrirleri Ve Hakana Mahsusİstatistik Defterleri isimli etüdümüze bakınız (cild: II).[29] Hukuk Fakültesi Mecmuasında (1940 senesi, VI. cildin birincisayısından neşredilmiş olan «Evlâdlık Vakıflar» başlıklı yazımızabakınız.[30] İktisat Fakülten Mecmuasının l, 2 ve 4 üncü sayılarında çıkmışolan Osmanlı İmparatorluğunda Toprak İşçiliğinin OrganizasyonuŞekilleri: L, Kulluklar Ve Ortakçı Kullar başlıklı makalelerimizeve bunlar içinde bilhassa 47 numaralı notun bulunduğu yereve XXXV numaralı kayda bakınız.[31] Zaviyelerin din propagandası bakımından oynamış bulunduklarırolün büyük olması lâzım gelir. Cahil halk yığınları içinazizlerin mezarlarına, onların metrukatına ve kerametlerineinanmak daha basit ve kolay anlaşılabilir bir din teşkiletmektedir. Bu sebeble, bahsettiğimiz zaviyelerdeki dinî hayatkolayca evliya perestlik şekline girmiş bulunduğundan halk arasındabüyük bir tesir icra edecek vaziyettedir.Diğer taraftan, bahse mevzu zaviyeleri kuran veya idare edendervişler çok defa yerel hristiyanları temsil kabiliyeti dikkateşayan bir derecede büyük bir takım dini cereyanların vetarikatlerin mümessilleridirler. Bu tarikatlerin ekserisindebilahare bektaşilikte olduğu gibi İslâm dini yerli halktarafından benimsenebilmek için lâzım gelen bütün kolaylıklarıihtiva eden bir şekle girmiş münevver, müsamahakâr ve telife birmahiyet alarak hazan yerli ayin ve itikadları dabenimseyebilmiştir. Bütün insanların kardeşliği, işe ve vicdantemizliğine nazaran dini ayin ve ibadet sahasındaki şekilciliğinkıymetsizliği gibi, her dervişane düşüncede gizli bir şekildemevcud bulunan fikirler, dini kaynaşmayı büyük nisbettekolaylaştırıyordu; Hasluck’a nazaran, İslâmiyet’in ehl-i sünnetharicinde kalan bu uzlaştırıcı ve munis şekillerinin tesirialtında cahil Hristiyanların din değiştirmeleri pek kolay olmuşve bu suretle fâtih bir ırk veya misyoner teşkilatına malik bir

Page 39: İSTİLA DEVİRLERİNİN KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ VE ZAVİYELER

ruhban sınıfı tarafından ecnebi memleketlere getirilen bir din.ikna ve intibak kuvvetiyle kendisini yerli âyinler üzerine ilâveve ilzam etmiştir. Bu suretle dini kaynaşmayı mümkün kılarakHıristiyanlar için İslâmlığı kolayca kabul edilir bir şeklesokmak hususunda bektâşîliğin ne suretle çalıştığını göstermekisterken Hasluc’un iki taraflı ziyaretgâhlar hakkında vermiş olduğumalûmat da dikkate şayandır. Bektaşîler ve onlardan evvel diğertarikatler bu nevi tekke ve ziyaretgâhlarda yatan Müslümanevliyanın mezarında bir de Hıristiyan aziz bulunduğunu veya eskiHıristiyan azizin gizlice Müslümanlığı kabul etmiş bulunduğunuileri sürerek türbeleri her iki din sâlikleri için ziyaretedilebilir bir hale sokmuşlar ve bu iştirakten kendileri içinbüyük faydalar ummuşlardır (st. 53, 62). Böylece Hasluck’a göre,Selçuk hanedanının cismânî ve mevlevî dervişlerinin ruhanimerkezi olan Konya’da, ayni suretle gerek Hıristiyan ve gerekMüslümanlar tarafından hiç bir vicdanî endişe olmaksızın ziyaretedilen dört peristişgâh vardı. Bu gibi imkanlarla Konyasultanları zamanında Hıristiyanlık ve İslâmlık birbirineyaklaşıyor ve kaynaşıyordu. Orta zaman Anadolusunun gayrımütecanis ahalisi arasında bir kaynaşma zemini hazırlayan bu nevidini cereyanlar, sultanlar için siyasi bakımdan, mevlevîler içinise felsefi görüşten arzuya şayandı ve bu ihtiyaca cevap vermekiçin doğmuşa benziyorlardı. XV. asırdaki Şeyh Bedrüddinisyanınınmuharrik kuvveti de temsil ettiği fikirlerin bu nevi bir dinîkaynaşma ihtiyacının hazırladığı bir zemin üzerinde kolaylıklayayılabilir bir mahiyette olmalarından geliyordu (sf. 141).[32] Bu zaviyelere uğrayan yolcular orada herkese açık birmisafirhane, yatacak yer ve yiyecek bulabilmektedirler. Hattâbunlardan bazılarında mevcut kazan ve tepsilerin adedi hiçolmazsa ayin ve bayram günlerinde büyük mikyasta yemekdağıtıldığını isbat etmektedir. Mesela. Hasköyünköylerinde Yağmur Oğlu Hasan Baba zaviyesinde 16 kazan, 37 tepsi ve16 bakraç vardır ve senede 350 kadar adak koyun kesilmektedir[96]. Çirmende Hızır Baba zaviyesinde sekiz kazan, 16 tepsi vardır.Diğer birçoklarında gerek yemek takımları gerek halı, yatak veyorgan çoktur. 63 numarada kayıtlı bulunan Ahi Ana zaviyesinineşyalarına da bakınız