Top Banner
islam Hukuku Dergisi, 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN Dr. YiGir The Prescription According to its Affects on Decisions of lslamic Criminal Law The concept of 'prescription' means to pass the period precised by law to gain a right or to loose it. With the prescription, a right of property or material can be gained or loosed. The term of prescription has taken place in law since the early periods. Hence, when we look at the historic developments in law, it is possible to see some regulations related with the prescription in different sys- tems of law. The importance of the time cannot be denied in law. The time, especially in Criminal Law, is an important and undeniable factor to solve the events. lt is necessary that certain periods should be taken into consideration to lawsuit,· implement the punishments and examine the proofs having high priority to solve the events. The prescription of lawsuit as well as the prescription of the punishment has been accepted by some of the Muslim scholars of law for certain crimes. But in this point, we can mention that the prescription in lslamic law cancels the right of the complainant, but the right owner cannot be deprived of this right, and also, this condition does not make the other one the right owner. Because changing a circumstance considered as injustice and oppression irito a right dos not canform the justice. The prescription for the crimes related with the personnel rights is not possible according to all scholars of law. And also in the punishment for 'had' erime, in which the acceptance is the base, the prescription of lawsuit is not into consideration. The majority of Muslim scholars of law imply that the prescrip- tion has not got any affect on the punishment from the point of lawsuit as well as the implementation of the punishment. As the Hanefi scholars deal with the lawsuit, the judgment and the implementation of the punishment as a whole, any kind of defects in these stages can make affects on the other stages. 1) Kavram ve Kapsam Olarak Hukuk terminolojisinde bir elde edilmesi veya yitirilmesi için öngörülen sürenin gelmektedir.' da Din Y. Krl. Ergüney, Hilmi, Tiirk Uigat ve 1973, s.341; Ada!. Erhan , Hukuku11 Temel ilkeleri, Ali, Hukuk Terimleri Ankara 1992. s. 660.
12

iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

Jul 14, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166

iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI Dr. Yaşar YiGir

The Prescription According to its Affects on Decisions of lslamic Criminal Law The concept of 'prescription' means to pass the period precised by law to gain a right or to loose it. With the prescription, a right of property or material can be gained or loosed. The term of prescription has taken place in law since the early periods. Hence, when we look at the historic developments in law, it is possible to see some regulations related with the prescription in different sys­tems of law. The importance of the time cannot be denied in law. The time, especially in Criminal Law, is an important and undeniable factor to solve the events. lt is necessary that certain periods should be taken into consideration to lawsuit,· implement the punishments and examine the proofs having high priority to solve the events. The prescription of lawsuit as well as the prescription of the punishment has been accepted by some of the Muslim scholars of law for certain crimes. But in this point, we can mention that the prescription in lslamic law cancels the right of the complainant, but the right owner cannot be deprived of this right, and also, this condition does not make the other one the right owner. Because changing a circumstance considered as injustice and oppression irito a right dos not canform the justice. The prescription for the crimes related with the personnel rights is not possible according to all scholars of law. And also in the punishment for 'had' erime, in which the acceptance is the base, the prescription of lawsuit is not tak~n into consideration. The majority of Muslim scholars of law imply that the prescrip­tion has not got any affect on the punishment from the point of lawsuit as well as the implementation of the punishment. As the Hanefi scholars deal with the lawsuit, the judgment and the implementation of the punishment as a whole, any kind of defects in these stages can make affects on the other stages.

1) Kavram ve Kapsam Olarak Zamanaşımı:

Hukuk terminolojisinde zamanaşımı; bir lıakkm elde edilmesi veya yitirilmesi için kanwıda öngörülen sürenin geçmiş olması anlamına gelmektedir.' Tanımından da anlaşıl-

Din işleri Y. Krl. Uzmanı Ergüney, Hilmi, Tiirk Hukukwıda Uigat ve lstılalılar, İstanbul 1973, s.341; Ada!. Erhan , Hukuku11 Temel ilkeleri, İstanbull988,.s.l89; Şafak, Ali, Hukuk Terimleri Söz/iiğii, Ankara 1992. s. 660.

Page 2: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

156 Yaşar Yiğit

dığı gibi zamanaşıını sonucunda, bir mülkiyet hakkının veya ayni hakkın kazanılması ya da kaybedilmesi söz konusudur. Başka bir ifade ile zamanaşımı sonucunda. hukukta "lıak"" kavramı kapsamında ele alınan ve de korunan maddi veya manevi bir değerin, ya kazanılması ya da kaybedilmesi söz konusudur. Bir mülkiyet hakkının veya ayni hakkın kazanılması sonucunu doğuran zamanaşımı, '"kazandırıcı (iktisabi) zwnanaşımı". söz konusu hakların düşmesi neticesini doğuran zamanaşıını da "düşürücü (iskatf) z.amana­şımı" terimleıi ile ifade edilmektedir.3

Ceza hukuku açısından zamanaşımını: hukukun suç olarak nitelendirdiği ve karşı­lığında failini sorumlu tuttuğu bir fiilin şahıs ya da kamuya karşı işlenmesi durumunda, fail hakkında hukuki işlem yapılabilmesi için belirtilen sürenin geçmesiyle

1 mağduru n bu

hakkını kaybetmesine veya kazanmasına sebebiyet veren zaman şeklinde tanımlayabili­

riz." Hukukta zamanın önemi inkar edilemez. Özellikle ceza hukukunda zaman, olayla­

rın çözüme kavuşturulmasında göz ardı edilemeyecek boyutta önemli bir etkendir. Olaya ispat vasıtaları açısından baktığımızda, zamanın önemini daha da iyi anlayabiliriz. Davala­rın açılmasında. cezaların uygulanmasında. olayların çözümünde öncül kabul edilen delil­lerin değerlendirilmesinde belirli sürelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Çiinkü, zamanla olayın aydınlatılmasında önemli bir yeri olan delillerin veya yardımcı unsurların aşınması ya da bütüniiyle yok edilmesi hiç de uzak ihtimal değildir. Aynı şekil­de mağdfira, kendisine karşı işlenen suçu herhangi bir süre ile kayıtlı olmaksızın yetkili merciiere dava etme hakkı tanınması. yargılama açısından bazı sakıncalar doğurur. Olayın tanıklarının bilgi ve görgülerinin zamanla birtakım subjektif (öznel) ve objektif (çevresel) etkenler nedeniyle aşınacağı da bir gerçektir. Hukukun hedefi. adaleti sağlamaktır. Adale­tin sağlanması da şüphesiz bazı ilke ve kurallara uymakla mümkündür. Hele hele ceza hukukunda, delillerin toplanması aşamasında yapılacak küçük bir hata. telafısi imkansız sonuçlar doğurabilir. Belirttiğimiz gerekçeler nedeniyle olayların çözümünde deliller, önemli yer tutar ve doğal olarak hüküm bu deliller üzerine bina edilir. Adaletin sağlanma­sı, delillerin sıhhat ve sağlamlığı ile orantılıdır. Aşağıda da belirteceğimiz gibi, gerek düva zamanaşıını gerekse ceza zamanaşımı. İslam hukukçularının bir kısmı tarafından bazı suçlarda kabul edilmiştir. Ancak şunu belirtelim ki, İslam hukukunda zamanaşıını her ne kadar davacının dava hakkını düşürse de, gerçekte hak sahibi bu haktan mahrum kalamaz ve bu durum başkasınİ da hak sahibi yapamaz. Zira haksızlık ve zulüm olarak değerlendi­ıilen bir durumun. zamanın geçmesiyle hakka çevrilmesi adalete uymaz. Nitekim İsiflm hukukunda kodifikasyon hareketlerinin önemli bir örneğini temsil eden Mecelle' ele bu durum, "Tekftdüm-i zaman ile lıak silkıt olmaz"5 ifadesiyle formüle edilmiştir. Fakat hukuki emniyet ve istikrarı sağlamak ve de kötü niyetli kişilerin hile ve tertiplerini önle­mek için hakkın özüne dokunmaksızın. o hakka ait davanın dinlenmeınesi kabul edilmiş­tir." Şu kadar var ki. hukukun. objektif deliliere itibar etmesi de kaçınılmazdır. "insanla-

"Hak" kavramı konusunda bilgi için bkz. Senhüri. Mesüdiru '1-Hakji'l-Fık/u"l-fl·iümf. Beyruı 1953.

I, 13; Malımasfın'i, en-Nazariyyelll'l-Amme li'l-ı'vfıicebfıt ı-e'l-Ukıid. Bcyrut 1948. 1 . 35:Bardakoğlu. Ali. "'Hak", DİA, XV. 139-151.

Karaman. Hayreddin. Mukayeseli İslam Hukuku. istanbul 1987. II. 562.

Benzeri tanımlar için bkz. Kandehlevi. S. es-Sıddik'i. ""Nazariyyetii'r-Tektidiim.fi 'ş-Şe rimi '1-İs/ümiyye"". ed­Dirfısiltü'I-İslfiıniyye. c.XVII. sy.II. s.68; Amir, Abdülaziz, et-Ta'zir.fi'ş-Şerfati'l-f~ltlmiyye. Kalıire 1969. s.522; Taner, Tahir, Ceza Hukuku, istanbul 1949. s.668; Döıııııezer-Erıııan, Nazari ı·e Tatbiki Ce:a Huku· ku. İstanbul 1967. III. 255: Önder. Ayhan, Ceza Hukuku. İstanbul 1992. s. 666.

Mecelle. ınd.l674.

Yaylalı. Davut. "f~lüm Hukukımda Ztmıanaşımı" • UÜİFD.· sy. 4. Bursa 1992. s.l57: el-ı'vlevsıiarii'l·

-7

Page 3: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

isıanı Ceza Hukuku Hükümlerine Etkisi Açısından Zamanaşıını 157

ra, miicerred davaları ile iddia ettikleri şey verilseydi. bazı insanlar diğer bir kısım insa­n m kanları ve mallarmda hak iddia eder/erdi. Fakat davalıya yemin vardır"' hadisi. bu noktada hukuki herhangi bir delile dayanmayan iddia ve itharniann hangi boyuta varaca­ğını dile getinne~i açısından önem arz etmektedir. Bütün bunların yanısıra İslam muhii~ keme hukukunda ilke olarak her ne kadar objektif kıstaslar esas alınmışsa da kişilerin

vicdani noktada da kendilerini sorgulamaları önerilmiştir. Bu bağlaında İslam huk!lktımın içerdiği hükümleıin manevi boyutunu da göz ardı etmemek gerekir. Objektif deliller yanısıra kişinin vicdanı ile de sunduğu delillerin ya da ispat vasıtalarının doğruluğunu kabullenmesi. bir diğer ifadeyle kendisine dava sonucu yargı tarafından tevdi edilen hakkı vicdanıyla da özümsemesi. rahatsızlık hissetmemesi önem arz etmektedir. Yani kazaen (yargısal) hüküm ile. diyaneten (dini vicdani ) hüküm ört.üşmelidir. Nitekim Resuluilah (s.a.s) . .. Ben de bir insamm. Sizler aranızdaki anlaşmazlıkları (çözüme kavuşturnıam için) bana getirmektesiniz.. Olabilir ki. biriniz lıuccetini (delillerini) diğerinden daha iyi arzeder. ben de ondan işittiğim şekilde (haksız olduğu halde onun lehine) lıiikmedebilirim. Bu suretle kime bir şey verirsem ( bölersem ). onu almasm. Zira bımwıla ona ancak ateşten .. bir parça vermiş (bölmüş) olurum"" sözüyle bu gerçeği dile getirmekte ve kişilerin mane­vi noktada da kendilerini sorgulamalarını öğütleınektedir. Ancak bu tavsiye. sadece ma­nevi boyutta önem arzetmektedir. Hukuk ya da yargı. tamamen objektif ölçütlere göre davayı hükme bağlamak duıumundadır. Ancak taraflardan birisi gerçekte haksız olduğu halde delilleri sunmadaki beceri ve bilgisi sonucunda haklı konumuna gelebilir. İşte bu noktada İslam, kişilere vicdani bir sorgulama yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakıyor ve her ne kadar mahkeme sizin lehinize hükmetse de, siz hakkı sahibine teslim edin demek­ten de ge~ kalmıyor.

Zamanaşıını kavramının ilk dönemlerden itibaren hukukta yer aldığını görmekte­yiz. Nitekim ceza hukukunun tarihsel gelişimine baktığımızda, değişik hukuk sistemle­rinde zamanaşıını ile ilgili düzenlemeleri bulmak mümkündür.'' Örneğin Eski Yunan'da, belirli bir süre içinde açılmayan bir davada. delillerin elde edilmesindeki zorluk ve tehlike dolayısıyla, zamanaşımının düşürücü bir tesir icra edeceği (bazı suçlar müstesna), bir prensip olarak kabul edilmiştir.'" Yine Roma hukukunda ilk önce zina. fuhşa tavassut, ırza tecavüz gibi suçlarda 5 senelik bir zamanaşımı kabul edilmiştir. Daha sonra diğer bütün suçlarda 20 yıllık zamanaşıını ilke haline getirilmiştir. Ancak usulün \Anne-baba, ... ) öldürülmesi, çocuk değiştirme gibi bazı ağır suçlar ile kamuya karşı işlenen suçlarda zamanaşıını dikkate alınmamıştır.''

ll) Zamanaşımının Cezalara Etkisi:

Ceza hukukunda zamanaşımı-ceza ilişkisi iki noktada söz konusu olmaktadır. Bunlardan birincisi. işlenen suçun yetkili mercie dava edilmesinde, diğeri de, yetkili mer­ciin ceza mahkumiyeünden sonra suçluya ceza infazı noktasındadır. Suçun işlenmesinden sonra kanunda belirtilen süre içinde mazaretsiz olarak mağdfir tarafından dava açılmama­sı durumunda dava, zamanaşımına uğrar. Bu tür zamanaşıını hukukta, "dô.va zwnanaşı-

~

Fıklııyye. Kuvcyt 1984. XIII. 118.

Buhar!. "Şehadiit", 20.

Bulıfiri. "Şehiidfil". 27:Müsliın. "Akdiye". 3:Ebu Davud. "Akdiye". 7: Millik. Muvatta. "Akdiye'', !:Nesil!, "Adiibu'l-Kudiit". 13

Bkz. Taner. Ceza Hukuku. s. 669: Dönnıezer-Ernıan. Ceza Hukuku, lll. 256.

"' Dönnıezer-Ennan, Ceza Hukuku. lll. 256. ll Bilgi için bkz. Taner. Ceza Hukuku. s. 669: Dönıııezer-Ernıan. lll, 257.

Page 4: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

158 Yaşar Yiğit

~u" terimi ile ifade edilmektedir. 12 Aynı şekilde cezaya kesin mahkiimiyetten sonra, belir­li sürenin geçmesi ile cezanın infaz edilmesine engel olan müesseseye de ''ceza z.anıana­şımı" denilmektedir.ı.ı Ancak aşağıda da belirteceğimiz gibi, gerek dava zamanaşımı, ge­rekse ceza zamanaşıını bütün suçlarda ve cezalarda söz konusu değildir. Şimdi İslam ceza hukukunda zamanaşırnının, gerek dava gerekse ceza infazı sürecinde cezalara etkisini inceleyeceğiz.

A) Dava zamanaşımı:

Dava zamanaşımında, bir istem veya dava hakkının kanunda öngörülen süre içinde kullanılmaması ile bu hakkın yitirilinesi söz konusudur.'" İşlenen her suç ta, suçtan zarar gören "mağdü.r" ve suçu işleyen kişi "suçlu" olmak üzere iki taraf bulunrhaktadır. Huku­kun suç olarak nitelendirdiği bir eylem veya davranışın işlenmesi durumunda, yetkili merciin suçlu hakkında işlem yapabilmesi için mağdfir tarafından dava açılması gerek­mektedir. Yetkili mercie dava açma hakkı öncelikle mağdfira aittir. İşlenen suçun mağdfı­ru da ihlal konusu hakka göre tespit edilmektedir. Konumuzun bütünlüğü açısından dava zamanaşımını daha iyi kavrayabilmemiz için bu tür zamanaşımında söz konusu olan dava ve dava hakkı kavramları üzerinde kısaca durmayı uygun buluyoruz.

1) Dava ve Dava hakkı:

Hukuk terimi olarak dava; bir kimsenin başka bir kimseden hakim huzurunda hak­kını istemesini ifade eder. 15 Tanımda geçen "hak" kelimesiyle hem hakkın tesbiti ve temi­ni, hem de haksız taleplere karşı kişinin hukuken korunması ve hakkının ihlalinin önlen­mesi kastedilir. Hak isteminde bulunan şahıs için davacı (müddel), kendisinden istemde bulunulan şahsa davab (müddea aleyh). istenilen şeye ve hakka. dava konusu (müddea ve müdde'a bih) terimleri kullanılmaktadır. 16 Yargılama hukukunun konulan içinde yer alan dava, değişik ayırırnlara tabi tutulmuştur. 17

Bu ayırımlar, genelde davanın kuruluşundaki sakatlık ve hükümsüzlüğe, ilgili ol­duğu hak ve görüldüğü mahkeme gibi kriteriere göre yapılmıştır.'" Davanın, yapılan en yaygın ayırımı hukuk ve ceza davalan şeklindeki ikili ayırımdır. 19 Söz konusu ayırım davanın ilgili olduğu yargı türü göz önünde bulundurularak yapılmıştır.

12 Dönmezer, Erman, lll, 256; Önder. Ayhan, Ceza Hukuku, s. 673;Adal, s. 190. 13 Üdeh, er-Teşriu'l-Cinaiyyii'l-İslami, I. 777; Amir, et-Ta'zir fi'ş-Şeriari'l-İslamiyye. s.522; Dönmezer­

Erman. III. 256: Önder, s. 689. 1" Önder. Ceza Hukuku. s.673: Ada!. Hukukun Temel İlkeleri, s.l90.

15 Bilmen. Ö. Nasuhi, Hukılkı İslamiyye ve lstılalıatı Fıklııyye Kamusu; istanbul 1985. VIII. 80: Behnesi. A. Fethi, el-Meı•sılatii'l-Cinaiyye, Beyrut 1991, HI, 44; Ergüney . s.88: ei-Mevsılatii'I-Fıklııyye. XX. 270: Mecelle, md.l613: Yavuz, Cevdet. "Dava". DİA. IX, 12-16: Zuhayli, Yehbe. ei-Fıklw'I-İs/6mi. Dımeşk 1989, VI , 772.

u. Maverdi. ei-Havi'l-Kebir. Beyrut 1994, XVIII, 292;Bilmen. Yili, 81:Yavuz. "Dava", DİA, IX, 12-16. 17 Dava konusunda bilgi için bkz. İbn Abidin, Reddii'I-Mulıtar, Beyrut 1994, VIII. 285;ibn Ferhün. Tebsıra­

ru'l-Hukkam. Kahire 1986,1. 106: Tarablusi, Muinu'l-Hukkam, Kalıire 1973, s. 58; Atar, Fahrettin. İsitım Adiiye Teşkilatı, Ankara , ty. , 184: Bayındır, Abdülaziz, İslam Mulıakeme Hukuku . istanbul 1986. s.99;Behnesi, el-Mevsı/atii'l-Cinaiyye, III.43; Üstündağ, Saim, Medeni Yargıiama Hukuku. istanbul 1989. I, 227.

ıs Bu ayınınlar için bkz. en-Nfihi, S. Abdullatif. Nazariyyetu'I-Amme fi'd-Dava . Beyrüt 1988. s.53:Riigıb. M.Atıyye, "ed-Da'va'I-Cinaiyye fl't-Teşrii'I-İslami". Mecelletü'I-Ezher. c.XXXII. sy.5 Kahire 1960. s. 493; Üstündağ, I, 266;Adal. Hukukun Temel ilkeleri. s.204;Yavuz. "Dava", DİA. IX. 12-16;Bilmen. Ylll , 85;Önen. Mesut. Hukukwı Temel Kavramları, istanbull988. s.292.

19 Hukuk davaları; Eşit statüdeki kişilerin aralarındaki özel hukukla ilgili anlaşmazlıklarını kapsayan ve adli yargının medeni yargılama hukuku bölümünde görülen davalara denir. Ceza davaları; Adli yargı içinde yer

-7

Page 5: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

İslam Ceza Hukuku Hükümlerine Etkisi Açısından Zamanaşıını ıs9

Klasik İslam hukuku kaynaklannda davaların bu şekilde net bir ayırımı söz konusu değildir. Fakat daha sonraki dönemlerde bazı İslam hukukçuları, bu ayınma işaret etmiş­lerdir. İbn Kayyım el-Cevziyye (ö.75lll350) ve İbn Ferhiln (ö799/1396), davaları günü­müz hukukunda olduğu gibi, ceza (da'va tuhmetin) ve hukuk (da'va gay,r-u tuhmetin) davaları olmak üzere ikiye ayırmaktadır.1"

Suç işleyen şahıs hakkında. bu suça karşılık hukukun belirlediği cezanın uygulan­ması için bir davanın ve davacının bulunması gerekmektedir. Bu davacı bazen fertler, bazen de kamu olur. Günümüz hukukunda olduğu gibi, İslam ceza hukukunda da, yetkili merciin harekete geçmesi için, mağdilr tarafından dava açılması gerekmektedir. Şüphesiz açılacak davada tarafların (suçlu-mağdilr) tespiti hukuki açıdan önemlidir. Bu nokta­dan hareketle, İslam ceza hukukunda işlenen had, cinayet ve ta'zir suçlannda, dava açma hakkının başka bir deyimle dava hakkının kime ait olduğu konusuna açıklık

getirmeye çalışacağız. Bir subjektif hakkın mahkeme aracılığı ile istenmesi yetkisine dava hakkı denil­

ınektedir.1' Öncelikle şunu belirtelim ki. İslam ceza hukukunda suçlar, had. cinayet ve ta'zir suçlan olmak üzere üçe ayrılmaktadır.11 İşlenen suçlar da bu ayırırnda yer alan grup­lardan birinin kapsamında ele alınmaktadır. Bu suçlarda mağdilr tarafı ya fert ya da kamu temsil eder. Ancak suç kime karşı işlenirse işlensin. gerçek şu ki, mağdilr sadece ne ferttir ne de kamu. Çünkü suç ister kamuya karşı işlensin ister ferde karşı, bir yönüyle de diğer tarafa etki etmektedir. Fakat bu etkinin ağırlığına göre suçun fert ya da kamu hakkı ile ilgili oluşu tespit edilmekte ve dava hakkı da bu temel üzerine oturtulmaktadır. Buna göre hadler gibi kamusal hakkın ağır bastığı suçlarda devlet, yetkili organları vasıtasıyla, her­hangi bir fert tarafından dava açılmaksızın kendiliğinden, taraf olarak suçlu hakkında, dava açma hakkına sahiptir. Kamu hakkı ile ilgili suçlarda. aynı zamanda toplumun her ferdi de dava açma hakkın\!- sahiptir.:!.' Çünkü işlenen suç dalaylı da olsa kamuyu teşkil eden fertlere de etki etmektedir. Bu yönüyle onlar da işlenen suçun mağduru konumun­dadır.

Öldürme ve yaralama suçlan gibi kul (kişisel) haklarını ilgilendiren ceza davala­rında ise, yetkili merciin suçlu hakkında koğuşturma ve soruşturma yapabilmesi mağdı1r tarafın dava açmasına bağlıdır. Aksi takdirde suçlu hakkında cezai bir işlem yapılamaz.1• . Ancak bu nitelikteki suçlar her ne kadar ferde karşı işlenmiş olsa da kamuya verdikleri zarar da göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Dolayısıyle bu tür suçlarda, kaihu adına devle­tin yetkili organları da dava açma hakkına sahiptir. Şu kadar var ki açılan dava sonucunda suçluya verilecek ceza, doğal olarak işlenen suçun karşılığındaki asli ceza15 olmayacaktır.

--7

alan ceza yargı organları tarafından bakılan dfivalara denir. Ceza dfivalarını; kanun koyucunun işletınıesini suç olarak nitelediği ve karşılığında ceza koyduğu fiilileri icra eden şahıs veya şahısların cezalandırılmaları için fert ya da kamu adına açılan davalar olarak tanımlayabiliriz . Bilge. Necip, Hukuk Başlangıcı. Ankara 1986. s. 156:Adal. Hukukwı Temel İ/keleri, s. 205; Önen. Hukukım Temel Kavramları. s. 291.

10 İbn Kayyım el-Cevziyye. et-Turuku'l-Hukmiyye, Beyrut 1989. s.82; İbn Ferhfın. ll. 120.

" Üstündağ. Saim, Medeni Yargılama Hukuku. I. 229;Bayındır. s.67 . .,, Bilgi için bkz. Üdeh, et-Teşrf'u'l-Ciniıiyyii'l-b/{ımf, I, 78;Ebil Zehra, el-Cerfnıe. s.52: Nebhfin, M.

Faruk. M ebii/ı is ji'ı-Teşrii'l-Cinaiyyi'l-İs/ami, Beyrut 1981, s. 17; Behnesi, A. Fethi, el-Ceraim Ji'l-Fıklıı'l­İslami, Kahire 1988, s. 15.

13 İbn Nüceym, ei-Eşbalı ve'n-Nezair, Dımeşk 1986, s,l45; Behnesi, el-Mevsfiatii'l-Cinaiyye, III, 48; e/­Mevsılaıii'l-Fık!tıyye, XVII, 146:Bilnıen. Vlll, 229: Bayındır, s.l33.

'" İbn Nüceym. s.l45;Bilmen. vııı. 229;e/-Mevstitii'l-Fıkluyye. xx. 296:Bayındır, s.l33. 15 Asli ecza/ar: Suçun doğrudan doğruya karşılığı olan cezalardır. Öldürme suçu için kısas. hırsızlık suçu için

cl kesme cezaları gibi. (Bkz. Üdeh . I. 632: Behnesi . el-Ukiibe Ji'l-Fıklıı'l-İslami, Beyrfıt 1983, s.l23). Be­del ceza/ar: Kanun koyucunun. suça karşılık koymuş olduğu asli cezanın, hukuki bir sebeple uygulananıa­

--7

Page 6: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

16Q- Yaşar Yiğit

Örneğin kasten adam öldürme suçu işleyen kişiye, asli ceza olarak kısasın uygulanması gerekir. Niteliği itibariyle kısas. kişisel haklarla ilgili suçlar karşılığında uygulanan bir ceza türü olduğundan, mağdGr tarafın dava açması gerekir. Aksi takdirde devletin suçluya söz konusu suçun karşılığındaki cezayı uygulama hakkı yoktur. Ancak devlet, bu tür suçların önüne geçmek için. kamu adına açacağı dava sonucunda, suçluyu ta'ziren ceza­landırma hakkına sahiptir. Nitekim Maliki hukukçular görüşlerini bu doğrultuda belirtmiş­lerdir. Onlara göre. kısas hakkına sahip kimseler katili af etse de, yetkili merci suçun kamu düzenine verdiği zararı dikkate alarak, ta'ziren 100 sopa ve bir yıl hapis cezası uy­gular.'"

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, İsHim hukukunda had ve bazı ta'zir suçları kamu aleyhine işlenmiş suçlar niteliğindedir. 27 Bu suçlan işleyen şahıslar hakkında, kamu adına devletin yetkili organları dava açabileceği gibi, topluma mensup herhangi bir şahsın da dava açma hakkı vardır. Fakat kısas, diyet. kazf, sövme. dövme ve tazminatı gerektiren ta'zir suçları. kişiler aleyhine işlenmiş kabul edilir ve yetkili merciin harekete geçmesi için mağdGrun dava hakkını kullanması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle kişisel haklar ile ilgili suçlarda, yetkili merciin suçluya ceza uygulayabilmesi. mağdGrun dava açmasına bağlıdır.'" Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi. bu tür suçlarda, işlenen suçtan kamu düzeni de zarar görmüşse, yetkili merci suçluya karşı dava açma ve ta'zir cezası

uygulama hakkına sahiptir.

2) Davanın zamanaşımına uğraması:

Suçun· işlenmesinden sonra, kanunda belirtilen süre içinde mazaı·etsiz olarak mağdGr tarafından yetkili merciiere dava açılmaması durumunda, mağdGrun dava hakkını yitirmesine neden olan süre. ceza hukukunda "dava zamanaşımı" kavraım ile ifade e­dilmektedir.'"

Yukarıda da belirtildiği gibi İslam ceza hukukunda s~çlar, had, cinayet ve ta'zir suçları olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bu ayınmda yer alan suçlarda. dava zamanaşımı­nın olup olmadığı konusu İslam hukuk dekırininde tartışılmış ve değişik görüşler ileri sürülmüştür: Ancak şunu belirtelim ki. bu suçlarda dava zamanaşımı, söz konusu suçların ispatında delil olarak kullanılan unsurların etkileurnesi ya da yıpranması esasına dayan­maktadır. Tabii dotaylı olarak işlenen suç da bu etki alanının kapsamına girmekte ve mağ­dGr. kendisine karşı suç işlemiş kişiyi dava etme hakkını kaybetmektedir. Şimdi dava zamanaşımının had. cinayet ve ta'zir suçlarına etkisini ele alacağız.

a) Had suçlarında dava zamanaşımı:

Sözlükte had; iki şeyin arasını ayıran sınır, engel ve mani olmak anlamlarına gel­mektedir.3ıı Terim olarak ise had; Allalı (kamu) hakkı olarak uygulanması gereken, mikta-

-7

ması durumunda. asli cezanın yerine geçen cezalardır. Örneğin. kısasın uygulanamaması durumunda diycı. had ve kısas cezaları tatbik edilemediğinde ıa'zir cezasının uygulanması gibi. (Üdeh. ı, 632).

26 İbn Ferhiin. Tebsıratu'/-Hukkfmı.'ıl. 259. 27 Bu suçlar ve dava hakkı konusunda bilgi için bkz.Belınesi. el-Husimıe. Beyriitl987. s.l7. 2

" Remll. Nilıdyetii'l-Mulıtiic. Mısır 1967. Yili . 333: Şirazi . e/-Miilıezzeb. yy .. ty .• ll . 274: Behnesi . s.71;Bilmen. Vlll, 230;Bayındır, s.l33; el-Mevsılatii'l-Fıklııyye. XVII. 146.

29 Dönmezer. Erınan .. Ili, 256; Önder. Ayhan. Ce::.a Hukuku. s. 673:Adal.. s. l 90. 30 İbn Faris, Miicme/ii'/-Luga. Beyrut 1984, I, 210: İbn Manzür, Lisiinii'/-Lisiin, Beyruı 1968. ı, 237: ei­

Feraheydi, Halil b. Ahmed. Kitabu'l-Ayn. Beyrut 1988. III. 19; ez-Zfıvi. T1iha Ahmed. Tertibu'/-Ktimıls. Ka­hire 1971,1.237: Ahmet Rıza. Mu'cem. Beyrut 1958. ll. 42.

Page 7: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

İslam Ceza Hukuku Hükümlerine Etkisi Açısından Zamanaşıını 161

n belli cezaZara denir. 3 ı Karşılığında bu tür cezalar konulmuş suçlara da, had suçlan denir. Tanımdan da anlaşıldığı gibi had suçları, cezalarının miktarı bellidir. Had cezalarında, alt ve üst sınır yoktur. Dolayısıyla bu tür suçların cezalarında hakimin takdir yetkisi, af ve sulh söz konusu değildir.32

Zina, kazf ( zina isnadı,iftirası), hırsızlık, irtidad ( İslam' dan dönme), içki içme, yol kesme ve silahlı soygun suçlarının had suçu olduğu konusunda İslam hukukçuları arasında görüş birliği vardır.33 Bağy (Yasal düzene isyan) suçunun had suçu olup olma­dığı ise tartışmalıdır.J.ı. Had suçlan kapsamında değerlendirilen bu suçlarda, dava zama­naşımının olup olmadığı diğer bir ifadeyle mağdfir tarafın dava hakkını kaybedip etinediği İslam hukuk doktrininde tartışılmıştır.

Özellikle Hanefi hukukçulara göre, İslam ceza hukukunda, zina isnadı (kazf) dı­şındaki had suçu davalarına ve bir haramın işlenmesine sebep olan fiili durumlara yapılan şahitliğin dinlenmesi için özürsüz olarak aradan uzun bir zaman geçmemiş olması gerek­mektedir. Bu durum ispat vasıtaları açısından dikkate alınmaktadır. Şahit, olayı gizleme veya tanıklık yapma konusunda serbesttir. Önce olayı gizleyip sonradan şahitlik yapmaya kalkışması, içindeki kötülüğün, kin ve düşmanlığın kendisini tahrik ettiğini gösterir ve bu tavrıyla itharn altına girmiş olur. Dava zamanaşımının, özellikle ispat vasıtası olarak şahit­liğin tek alternatif olduğu suçlarda kabul edilmesi, delillerdeki aşınma ve güvenilirlik ölçüsünün kaybolma ihtimali gerekçelerine dayanır. Ayrıca delillerin aşınması ispatta şüphe meydana getirir. Şüphenin varlığında da hadierin uygulanmaması genel geçer bir kuraldır.35 Buna göre hırsızlık suçu davasında, aradan uzun zaman geçmişse hırsıza el kesme cezası uygulanmaz. Bu durumda hırsızın çaldığı malı tazmin etmesine hükmedi­lir.3'' Beşeri hukukta da dava zamanaşımı, benzeri gerekçeler sebebiyle kabul edilmiştir.37

Yukarıda belirtilen gerekçeler, ceza hukukunda suçların tespiti açısından hiç de ha­fife alınamayacak güçtedir. Suçun oluşumunda, suçun ispatına yarayacak deliller belirli bir sürenin geçmesiyle gerek suçlu gerekse bazı dış etkenler sebebiyle yok edilebilir. İşte delillerin güvenilirliğine etki edecek bu etkenierin ce~a verınede her zaman göz önünde bulundurulması hukukun gereğidir. Çünkü Hz. Peygamber; "Elinizden geldiği ölçü­de müslümanlara had cezalarını uygulanıaym. Eğer suçlu için (ceza dışında) bir çıkış

31 Kasani, Bedaiu's-Sanai', Beyrut 1986. VII. 33; Mevsılt. el-İiıtiyar, İstanbull951, IV, 7g; İbnü'l-Hünıfiın, Şerlıu Fetlıı'l-Kadir, Beyrut, ty .. V, 3. Bu tanım daha çok Hanetilere aittir ve onlar kul hakkı olarak belir­lenmiş kısas cezasını ayn bir kategoride ele alırlar. Buna göre cezalar ~add, ta 'zir ve kısas olmak üzere üçe ayrılır. Diğer mezheplerde ölçü ise belirlenmişliktir. Onlara göre cezalar iki kısımdır. Kısas da dahil olmak üzere belirlenmiş cezalara had, belirlenmeyip belli prensipler dahilinde takdiri devlete bırakılmış cezalara da ta 'zir cezaları denir.

32 İbn Abidin, Reddii'l-Mulıtar, Beyrut 1994, VI, 3; Üdelı, I, 79; Akşil, M. Cevat, islam Ceza Hukuku, İstanbul_ 1976, s. 47;Karaman, I, 138;Ebfi Zehra, el-Cerime, s. 47.

33 Kiisfint. VII, 33; Ebu Zelıra, el-Ukfibe, s. 105; Hasaneyn. izzet, en-Nazariyyetü'l-Amme, s.l9; Gamidi, EsQfıbu Sukfiti'l-Ukfibe, Mekke 1994, s. 25; Avva, M.Seltm. Fi Usıili'n Nizami'l-Cinaiyyi'l-İs[{ınzf, Kahire 1983, s. 17 L Behnesi, el-Hudı7dfi'L-islam, yy., ty., s.!!.

:w Cezirl, Kitabu'l-Fıklı a/a'l-Mezalıibi'l-Erbaa. Beynıt 1986, V, 9;Karaman, I, 25. 35 Kfisiinl. Bedaiu's-Sanaf', VII, 46: Mevsılt, el-İiıtiyar. IV. 81; İbn Nüceym, el-Eşbfilı ve'n- Nezair. Dı­

meşk 1986. s.l45;İbn Abidln. Reddu'l-Mulıtar, X. I96;el-Fetiiva'l-Hindiyye, Beyrut 1986, ll,.158;Kadılıan, Fetava (el-Fetava'l-Hindiyye ile). III.472;Meydanl. el-Liibab. Beyrut 1985. IIl, 189;Cezlrl. Kitabu'l-Fıklı ala'l-Mez{ı/ıibi'l-Erbaa. V. 73:Gfimidl. Esbfibu Sukıiti'l-Ukılbe. s.583; Bayındır, 5.161.

3" Serahsi, el-Mebsıit, Beyrut 1978, IX, 186;Kasan'i, VII, 46;Mevsıli, IV , 82;İbnü'l-HUmfim, Şerlıu Feılıi'l­

Kadfr. V, 56;Molla Hüsrev, Dureru'l-Hukkam. istanbul 1319, II. 85: İbn Abidln, X, 196; Fuzeylat, Sukıi­w'l-Ukıibfıı, Arnman 1987. III, 81.

37 Dönmezer-Erman, III. 266;Önder , 5.668.

Page 8: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

162 Yaşar Yiğit

yolu varsa, onu serbest bırakm. Çünkü yetkilinin suçluyu af konusunda yamlnıası, ceza uygulamada yanılnıasmdan daha Jıayırlıdır"38 buyurmaktadır. Bu dururnda delillerin aşınrnasını, şahitlerin geçerli bir sebep olmaksızın şahitliklerini gizlerneleri ve gerekli süre içinde suçu yetkili rnercie bildirmemeleri dikkate alınmaksızın suçlunun cezalandınlrnası, uygularnada telafisi güç sonuçlara yol açabilir. Yukanda da belirttiğimiz gibi şüphenin varlığı durumunda hadierin uygulanmarnası genel ilkedir. Bu ilke kaynağını bir çok ayet>9

ve hadisten•" almıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerirn'de, " Şüphesiz ki zaıı, gerçeği ifade etmez." 41 ve "Ey İman edenler! Zandan çokça kaçımn. Çünkü zamım bir kısmı günalz­tzr ... "42 buyurulrnaktadır. Hz. Peygamber de , "Şüphe bulunduğunda, hadleri kaldırımz""' buyurmaktadır. Ancak rnağdfirun gecikmesi hastalık, yol güvenliğinin olmaması, mesafe­

. nin uzaldığı gibi açık bir mazerete dayanıyorsa şahitliği kabul edilir. Bu dururnda dava, zamanaşımına uğrarnaz. Söz gelirni; davalı, hakimi bulunmayan bir yerde olup onu hakim huzuruna götürmek gecikmeye sebep olmuşsa, bu bir mazeret sayılır ve şahitliği dinle­nir.•• Belirttiğimiz gerekçeler doğrultusunda Hanefi mezhebinin görüşünün çağımızdaki diğer hukuk sistemlerinin görüşleriyle uyuştuğunu görmekteyiz!5

Çoğunluğu temsil eden Şafii, Milliki ve Hanbell mezhepleri ise, had suçlarında dava zamanaşımını kabul etrnernektedirler. Bu mezhepler, had suçu davalannda, suç ister ikrarla, ister şahitlikle sabit olsun, zarnanaşımının davaya etkisinin olmadığı görü­şündedirler:"

Kazf suçu gibi kişisel (kul) hakkın yoğunlukta olduğu suçlarda ise, zarnanaşımı dikkate alınmaz. Aynı şekilde suçun ispatında, ikrann delilolarak esas alındığı dururnlar­da da, zamanaşımının davaya etkisi yoktur. Çünkü ikrar, kişisel düzeyde kalan bir ispat vasıtasıdır!7 Mecelle'de48 de belirtildiği gibi, bağlayıcılık noktasında ikrar, kişisel düzey­de kalan bir delil olmasından dolayı, ikrarda bulunan kişinin ikrarına engel bir durum tespit edilemediği sürece ikranyla sorumlu tutulmasında, başka bir deyimle ikrarın sonuç dağurmasında hukuki hiçbir engel yoktur. Nitekim kişinin, ikran ile sorumlu tutulacağı

genel bir hukuk ilkesi olarak, "Kişi ikranyla muliheze olwıur" 49 ifadesiyle formüle edi!-

38 Tirmizi, "Hudild" , 2. 39 Ayetler için bkz. el-Hucuriit, 49/12: en-Necm, 53/28. 40 Hadisler için bkz. Buhari, "Yasaya", 8; Tirmizi, "Hudild", 2. 41 en-Necm, 53/28. 42 el-Hucurat, 49/12. 43 el-Hindl. Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Umnıal, V. 305: Şevkanl, Neylii'/-Evtar, Beyrut. ty .. V. 118: Zebldl.

Kitabu Ukıidi'l-Cevalıiri'l-Mımife, Beyrut 1985, I, 299.Bkz.İbn Mace, ·'Hudild", 5. 44 Kasanl, Vll, 47;Mevsıll, IV. 8I:İbn Abidin, VI, 48;Meydanl. lll, 189; Hamid, M.Ahmed, "eı-Tekiidiim ve

Eserulıufi İskaıı'l-Hudıid", M.Ş.K., C.i.A.M., 1988 , sy. ll, s.l21;Yaylalı, s.l62; Bayındır, s.l62; Mu­hammed, Avad, Dirasatfi'l-Fıklu'l-Cinaiyyi'/-İslamf, İskenderiyye 1977, s.24l.

45 Bilgi için bkz.Dönmezer-Erman, lll, 266;Önder, s, 667;Erem. Faruk, Tiirk Ceza Hukuku, Ankara 197 I. II, 474.

46 · İbn Kiıdame, el-Muğııf, Beyrut. ty., X , 187; Makdisl (İbn Kudame), eş-Şerlıu'l-Kebfr (el-Muğnl ile), X. 205;İbn Hazm, el-Mulıal/a, XI, 144;Cezlri, V, 73;Ebil Zehra , el-Cerfme, Kahire, ty.. s.78; Hamid . M. Ahmed , s.ll8;Amir. A., et-Ta'zir ji'ş-Şerfati'l-İslamiyye, s.525; Fuzeylat, Sukıitu'l-Ukıibiit, II, 9; el­Mevsıiaıii'l-Fıkluyye, XIII, 124;Kandehlevi, "Nazariyyetii't-Tekadiim", s. 69.

47 Serahsl , IX • 171;Kasani . Vll . 46;İbnli'l-HUmam. V , 11;Kadıhiin, Fetava , III. 476; Meydfıni, III,189;Hamid, M.Ahmed, s.ll6;Kandehlevi, s.26.

48 "Beyyine 1ıiiccet-i miiteaddiye ve ikrar lıiiccet-i kaasıradır." (Mecelle, mad. 78.) Açıklama için bkz. Zerka, Ahmed, Şerlııı'l-Kavaidi'l-Fıklııyye, Dımeşk 1989, s. 395; Bilmen, I, 280: Nedvi; Ali Ahmed. el-Kavlıidıı'l-Fıkfııyye, Dımeşk 1986, s.361.

49 Mecelle, mad. 79.

Page 9: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

İslam Ceza Hukuku Htiktimlerine Etkisi Açısından Zamanaşıını 163

miştir. Diğer ispat vasıtalannda olduğu gibi zaman, ikran zedelemez. İkrann geçersizliği, süreç içinde ikrarda bulunan şalıısta, hukuki açıdan ikrara engel bir durumun hasıl olma­sına bağlıdır. Dolayısıyle ikrann delil olarak temel alındığı had suçu davalannda zamana­şımının dikkate alınmamasının isabetli olduğu kanaatindeyiz.

b) Öldürme ve yaralama (Cinayet) suçlarında dava zamanaşımı:

Bir İslam hukuk terimi olarak cinayet; insanın canına ve vücut bütünlüğüne karşı işlenmesi yasak olan fiiliere denilmektedir.5° Klasik İsHl.m hukuku kaynaklannda, "cinayat (öldürme ve yaralamalar)", "cirah (yaralamalar) " ve "diyat (diyetler)" başlıkları altında ele alınan suçlar genelde "cinayet" suçlan olarak isimlendirilmektedir.5 ı Bu başlıklar al-· tında daha çok kısas ve diyeti gerektiren suçlar işlendiğinden, bazı kaynaklarda bu suçlar kısas ve diyet suçlan şeklinde de nitelendirilmektedir. Bu kullanımda büyük ölçüde, fakihlerin, "cinayet" kelimesini söz konusu fiiliere kullanmayı gelenekselleştirmelerinin etkisi vardır.52

Kapsam olarak incelediğimizde, genel adıyla "cinayet'' özel adıyla, kısas ve diyet suçlannın, kişinin ya hayatına ya da vücut bütünlüğüne karşı işlenmiş suçlar olduğunu görürüz. Vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar da günümüzde "Miiessir fiil" terimi ile ifade edilmektedir. Müessir fiiller, ölümle sonuçlanmayan yaralama, herhangi bir organ ya da uzvun işlevini yitirmesine sebebiyet veren fiillerden ibarettir.53 İslil.m ceza hukukunda cinayet suçlan, kasten öldürme, kasta benzer öldürme, hataen öldürme, kasten işlenen müessir fiil ve hataen işlenen müessir fiiller olmak üzere beş kısımda incelenmektedir. 54

Cinayet suçları karşılığında uygulanan kısas ve diyet cezalarında mağdiir veya mi­rasçıları, suçluyu afedebilir. Kul hakkı ile ilgili olmalanndan dolayı, hak sahibi şahsın suçluyu affı geçerlidir.55 Suçlunun, hak sahibi tarafından afedilmesi durumunda kendisine kısas uygulanmaz. Ancak yetkili merci, uygun görürse kamu menfaati gereği suçluya ta' zir kapsamında değerlendirilebilecek türden bir ceza uygulayabilir.56

Öldürme ve yaralanıa (cinayet) suçlannda, zamanaşımının davaya etkisi yoktur. Kazf suçunda olduğu gibi bu suçlarda da kişisel hak söz konusudur. Kişisel haklarda ise, zamanaşımının davaya etkisinin olmadığı konusunda, İslam hukukçuları arasında görüş birliği vardır. 57

c) Ta'zir suçlarında dava zamanaşımı:

Ta 'zir suçları; Şanin (Kanun koyucunun), karşılığında belli ceza tayin etmediği, fakat fert ya da topluma olan zaranndan dolayı yasakladığı fiiliere denir.58 Ta'zir suçlan­nın çerçevesi oldukça geniştir. Had ve cinayet suçlarında olduğu gibi belirli bir sınır veya

50 İbn Kudame. IX, 318;Mevsıli, V, 22;Bilmen, m, 27; eş-Şazeli, "Cinayet". DİA, Vill, 14-15. 5 ı Bkz. Kasani, VII, 233;İbn Kudame, IX, 318;İbn Rtişd, Bidayetii'l-Miictelıid, İstanbul 1985, II. 330;eş-

Şazeli. H.Ali. ''Ciniiyer", DİA, VII, 14-15. 52 Kasani. VII. 233;Kadıziide. Neraicii'/-Efkar (Fethu'l-Kadir'le), IX. 137. 53 Dağcı. Şamil. İslam Ceza Hukukunda Şahıslara Karşı Miiessir Fiil/er, Ankara 1996, s.41 54 Gamidi, s.49; Üdeh, I, 79; Şafak, Ali, İs/iim Ceza Hukuku: Erzurum 1977, s.66. 55 Serahsi. el-Mebsfit, XXVI, 154; İbn Abidln. X, 196;Buhiiti, Keşşafıı'l-Kma', Beyriit 1982, V, 542; Husari,

e/-Kısas, Kiihire 1973, s.544; Rekbil.n, A. el-Ali, "e/-Afv ani'l-Kısas", Advfiu'ş-Şeria, sy.10, Riyad 1399, s.275; Üdeh, ll, 157. .

56 Üdeh. I. 81;Ebii Zehra, el-Cerfme, s.l02. 57 Kasani, Vll , 46;İbn Nticeym, s.145;Meydani, lll , 189; Kandehlevi, s.71;Cad , el-Huseyni S. , el­

Ukılberii'l-Bedeniyye, Kahire 1991, s.128; Amir. s.523; Muhammed, Avad, Dirasat, s.235. 58 Kasani, Vll, 63; Maverdi, el-Aiıkiimu's-Sultaniyye, Beyrut 1990, s.386; Ebii Zehra, s.! 12;Akşit, s.50.

Page 10: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

164 Yaşar Yiğit

sayı söz konusu değildir.Yetkili merci, fert veya toplum zararına gördüğü herhangi bir fiili yasaklayıp, bu fiilin işlenmesi durumunda faiıine belli ölçüler dahilinde ceza uygulayabi­lir. Ta'zir suçları, cezalarının miktarının nasslarda takdir edilmemesi, affın geçerli olması ve hakimin takdir yetkisinin bulunması gibi özellikleriyle diğer suçlardan ayrılmaktadır.5"

İsHim ceza hukukunda oldukça geniş bir alanı kapsayan ta'zir suç ve cezalarında yetkili merciin takdir hakkı bulunduğundan, maslahat, zamanaşımının dikkate alınmasını gerektiriyorsa, yetkili merci bunu dikkate alır. Aksi halde almaz. Bu konuda da, İslam hukukçuları aynı görüşü paylaşrnışlardır.60

3) Dava zamanaşımında süre: 1

Davanın dinlenmesine engel kabul edilen süre konusunda Hanefiler, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ebu Hanife, gecikme konusunda bir zaman belirtmemiş, bunu hakimie­rin takdirine bırakmıştır. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise, olayın gerçekleştiği andan itibaren meydana gelecek bir aylık veya daha fazla bir gecikmeyi, had suçu davalarında şahitliğin kabulüne engel sayrnışlardır. Bu müddetin altı ay olduğunu ifade eden fakihler de olmuştur.61

Dava zamanaşımını kabul eden hukukçular arasında süre konusundaki görüş ayrı­lıkları, bu konuda kesin bağlayıcı bir nassın (ayet-hadis) bulunmaması esasından kaynak­lanmaktadır. Bağlayıcı ve söz konusu süreyi sınırlayıcı bir nass bulunmadığına göre, süre­nin yetkili merciin takdirine bırakılması daha isabetli olacaktır. İdare, bulunduğu çağ ve toplumsal gerçekleri de göz önüne alarak bu süreyi takdir edecektir.

B) Ceza zamanaşımı:

Cezaya kesin inahkumiyetten sonra, belirli bir sürenin geçmesi ile cezanın infaz e­dilebilmesine engel olan zamana, ceza zamanaşımı denir.62

İslam hukukçularının büyük çoğunluğu yukarıda da belirttiğimiz gibi suçlarda da­va zamanaşımını kabul etmedikleri gibi, cezaların infazında da zamanaşımının söz konu­su olamayacağını ifade etmişlerdir. Çoğunluğu temsil etmekte olan·fakihlerin görüşleri,

devletin ya da yetkili merciin had cezalarını her durumda uygulaması gerektiği düşüncesi­ne dayanmaktadır. Onlara göre, suçun ispatında veya mahkuma ceza infazında zaman, dava ya da cezayı düşürecek nitelikte bir etken değildir. Mahkemece kesin karar verildik­ten sonra, cezanın infaz edilmesi gerekir. Cezanın, kesin mahkeme kararından sonra infaz edilmemesi, Allah'ın koymuş olduğu cezaları uygulamama anlanuna gelir. Aynı şekilde suçlunun, cezasının belli bir kısmının infaz edilmesinden sonra kaçması ve daha sonra belirli bir zamanın geçmesiyle yakalanması durumunda cezanın kalan kısmının infaz e­dilmemesi, uygulamada bazı kötü kullanırnlara sebebiyet verebilir.63

Özellikle şahitliğe dayanan had cezalarında, şahitliğin mazeretsiz olarak belirli bir süre icra edilmemesi durumunda, davanın zamanaşımına uğrayacağı görüşünde olan Hanefi hukukçular ise, cezaların da mahkumiyetten sonra belirli süre içinde geçerli bir

59 Maverdi, s.387;Üdeh, I, 80: Behnesi, eı-Ta'zir ji'/-İslam. Kahire 1988, s.96. 60 Üdeh.l. 779:Karaman, I .158:Kandehlevi. s.76:Cad, H.SU!eyman. s.128:Amir. s.526. 61 Kasani, VII. 47;Mevsıli. el-İiıliyiir. IV, 82;İbn Abidin. Reddii'l-Mulııar. VI, 47:Meydani • el-Lübab. lll .

190; Üdeh, eı-Teşriu'l-Cinai, I, 778;Hamid. M.Ahmed. s.! 19; Amir, s.524;Kandehlevi. s.75:Muhaınıııed. Avad, s.239.

62 Üdeh. I. 777:Aınir. s.522;Önder. Ceza H~ukıı. s.689. 63 İbn Kudame. el-Muğni, X, I87;Makdisi, eş-Şerlw'l-Kebir, X, 205;Ceziri, V, 73;İbn Hazm, XI, 144;Üdelı, I,

778:Behnesi, Nazariyyat fi'l-Fıklıı'l-Ciniiiiyyi'l-İsliimf, Kalıire 1983, s.212;Kandehlevi, s.70; Ebfi Zelıra, el-Cerime. s.83:Haınid, M.Ahmed. s.ll7; Muhammed, Avad. s.242.

Page 11: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

İslam Ceza Hukuku Hükümlerine Etkisi Açısından Zamanaşıını 165.

gerekçeye dayanmaksızın infaz edilmemesi halinde zamanaşımına uğrayacağını ifade etmişlerdir."' "

Hanefiterin bu görüşü cezalarda, dava, yargılama ve infazı bir bütün olarak kabul etmelerinin doğal sonucudur. Belirtilen bütünlüğün herhangi bir aşamada iedelenmesi durumunda, malıkuma ceza infaz edilmez.65 Örneğin, suçlu, uygulanacak cezanın bir kısmı infaz edildikten sonra kaçsa, zam~naşımı olarak kabul edilen sürenin dolmasından sonra tekrar yakalansa, kendisine cezanın kalan kısmı infaz edilmez .. 66 Fakat suçlunun yargılanması ve cezanın kesinleşmesinden sonra, hukuki bir gerekçe sebebiyle ceza infaz edilemezse. bu durumda cezanın zamanaşımına uğraması söz konusu değildir. 67

Kanaatimize göre, kesinleşmiş bir c.ezanın belirtilen örnekteki gibi, suçlunun ken­disinden kaynaklanan bir sorun sebebiyle infaz edilmemesi durumunda, cezanın zamana­şımına uğraması hukukta güven prensibiyle çelişir. Çünkü kesinleşmiş bir cezanın suçlu­nun kendi fiiliyle zamanaşımına uğramasını kabullenmek. insanların hukuka olan güven­lerinin sarsılmasına neden olur. Kesinleşmiş bir ceza. herhalde değişik safhalarda infaz noktasına gelse de uygulanmalıdır. Bu örnekte olduğu gibi. suçlu kaçtıktan sonra ne za­man yakalanırsa yakalansın cezanın kalan kısmı infaz edilmelidir. Ancak ikrarla sabit olan cezalar için bu durum söz konusu olmayabilir.

İslam hukukçuları kul haklarının ağır bastığı cezalara, zamanaşımının etkisinin ol­madığı konusunda aynı görüştedirler. Buna göre cinayet cezalannda, zamanaşımının etkisi söz konusu değildir. Çünkü bu cezalarda kul (kişisel) hakkı ağır basmakta ve bu cezalar ancak hak sahibinin affı ya da suçlu ile anlaşması durumlannda uygulanmaz.68

Ta'zir cezalannda ise, yetkili merci zamanaşımının dikkate alınmasını maslahata uygun buluyarsa ceza uygulanmaz. Çünkü bu cezalarda yetkili merciin takdir hakkı vardır ve bu selahiyerini kamu maslahatma uygun olarak kullanabilir. İslam hukukçularının çoğunluğu bu kanaattedir. 69

Beşeri hukukta da, Angio-Amerikan hukuku dışında bütün kanunlar ceza zamana­şımını kural olarak kabul etmişlerdir.70 TCK'da bazı suçların ceza zamanaşımına uğraya­cağını kabul etmiştir. Örneğin; ceza kanunu madde 112/4'te "Beş seneye kadar ağır hapis veyahut hapis cezaları on senenin geçmesiyle zamanaşınıma uğrar" denilmektedir.

SONUÇ:

Zamanaşımının cezalara etkisi konusundaki görüşleri aşağıdaki şe~~lde özetleyebi-liriz:

a) Kişisel(kul) haklar kapsamında ele alınan suçlarda bütün hukukçulara göre dava zamanaşıını söz konusu değildir. Aynı şekilde had suçları kapsamında değerlendirilen

ancak niteliği itibariyle kişisel haldan yoğunlukta kabul edildiği kazf suçunda da dava zamanaşıını söz konusu değildir.

"' Serahs!. el-Mebstit, IX, 69;Merg!nan!, el-Hidlıye (Fethu'l-Kadir'le), V. 59;İbnü'l-Hümam, V, 59;Babert!, el-İnaye. 59;el-Fetava'l-Hindiyye, II, l58:Ebfi Zehra , el-Cerime, s.82:Kandehlevi • s.74; Behnes! . Nazariyyat. s. 212;Gamidl. s.584: Muhammed, Avad Diraslıt. s.242.

65 Serahsi, IX, l76;Muhammed, Avad, s.243. 66 Serahsf. IX. 69:Ebll Zelıra. s.82;Kandehlevi, s.75:Behnesi. s.213. 67 Serahs!, IX, 70; İbnü'I-Hümfim, Fetlıu '1-Kadfr. V, 60;Baberti, e/-İniiye, V, 60. 68 Kasani. VII, 46;İbnU'l-Hümam. V, 57:Meydiiııi. III, !89:Kandehlev!, s.71; Amir, s.523;Ciid. el­

Huseynl Süleyman, s.l28;Muhammed, Avad, s.235. 69 Üdeh. I, 779: Amir. s.526;Kandehlev!, s.76:Cfid. H.Süleyman, s.!28; Karaman . I, 158: 70 Önder, Ayhan, Ceza Hukuku, s.ll4.

Page 12: iSLAMisamveri.org/pdfdrg/D02533/2004_3/2004_3_YIGITY.pdf · islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2004, s.155-166 iSLAM CEZA HUKUKU HÜKÜMLERiNE ETKiSi AÇlSlNDAN ZAMANAŞIMI

166 Yaşar Yiğit

b) İkrann delil olarak temel alındığı had suçu davalarında dava zamanaşıını dikkate alınmaz.

c) İslam hukukçulannın çoğunluğu, zamanaşımının gerek dava gerekse ceza infazı noktasında, cezalara etkisinin olmadığı görüşündedir. Hanefiler ise, dava, yargılama ve infazı bir bütün olarak ele aldıklanndan, söz konusu merhalelerden herhangi birisinde meydana gelen eksiklik, diğer aşamaları da etkilemektedir. Buna göre şahitliğin tek alter­natif olduğu had suçlannda, şahitliğin mazeretsiz olarak belirli süre içinde icra edilme­mesi durumunda, dava zamanaşımına uğrar. Aynı şekilde ceza mahkilrniyetinden sonra, hukuken geçerli bir mazaret bulunmaksızın belirli süre cezanın infaz edilmemesi duru­munda, ceza zamanaşımına uğrar.