Başköy Şehit Ufuk Başarı Ortaokulu
ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Başköy Şehit
Ufuk Başarı
Ortaokulu
2 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
M eslek hikayeleri bölümümüze ilk
sayımızda da yer vermiştik. Siz değerli arkadaşlarımıza meslek
seçiminizde yardımcı olması için hazırladığımız bu bölüme her sayımızda yer vereceğiz. Geçen sayımızda doktor ve polis
olmanın ne gibi güzel ve zor yanları olduğunu bu mesleklerin sahiplerinden
öğrendik. Bu sayıda da imam hatiplik mesleğini tanıyacağız. Bu amaçla kasabamızda bulunan Ak Camii İmam Hatibi
Abdullah Sami AÇIK ile sizin için bir röportaj yaptık.
Kendinizi tanıtır mısınız?
16. 02. 1983 tarihinde Konya’ da doğdum. Çocukluğumdan başlamak üzere
ilköğretim, hafızlık, ortaöğretim ve liseyi Konya’ da tamamladım. Eskişehir Anadolu
Üniversitesinde İlahiyat ön lisans eğitimimi tamamladım. Sırasıyla İstanbul ’da Kur’an Kursu öğreticiliği, Karaman Ermenek
ilçesinde İmam Hatiplik ve Kur’an Kursu öğreticiliği yaptım. Halen Başköy kasabası
Ak Cami ‘de görev yapmaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Duyduğumuza göre hafızmışsınız. Hafız
olurken zorluk çektiniz mi?
Öncelikle hafız demek, Kur'an ‘ı Kerimin tamamını ezberleyip onun bozulmasına engel olan Kur’an ‘ı koruyup
gözeten kişi demektir. Hafızlık zor gibi görünebilir fakat
ezberlemeye başlayan kişinin nasibinde hafız olmak varsa, Allah mucizevî bir şekilde o kişinin hafızasına kuvvet veriyor ve işini
kolaylaştırıyor. Bende hafızlığa başladığımda bitmez,
olmaz diyordum ama çok fazla zorlukla karşılaşmadan iki yıl gibi bir sürede sağlam bir şekilde tamamladım.
Mesleğinizden memnun musunuz?
Mesleğime aşk ve şevkle bağlıyım. Çünkü bundan asırlar önce kâinatın yüce yaratıcısı olan Allah (c.c.) insanlığın ahlaken
yozlaştığı bir dönemde, Kur’anda insanlık için en güzel örnek olarak tarif ettiği, sevgili
kulum dediği, Allah ile aramızda elçi olan ve bizleri terbiye eden Hz. Muhammed Mustafa (sav) efendimizin makamını temsil
ediyorum. Cemaatinizden ne bekliyorsunuz ve
yeterli buluyor musunuz? Dinin doğrusunu, bi’dat ve
hurafelerden, yanlış inanışlardan arınmış şeklini bizden sorup öğrenmelerini
bekliyorum. İlime ve bilime değer vermelerini ve
Meslek Hikâyeleri
KIVI
LCVI
M
3 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
bunları tahsil hususunda gayret etmelerini
istiyorum. Peygamber efendimizin ahlakını
kendilerine rehber edinip ahlaken olgunlaşmalarını ve sarsılmaz bir imana sahip olmalarını istiyorum.
Bu kadar kalabalık bir kasabada cemaat sayısını çok yetersiz buluyorum.
Özellikle gençler ve siz kıymetli yavrularımızın camilerde daha fazla yer almalarını istiyorum. Çünkü peygamberimiz
zamanında çocuklar caminin başköşesinde bulunurlardı.
Mesleğinizde keşke dediğiniz bir an var
mı?
Öncelikle belirmeliyim ki öğrencilik yıllarımda boş geçirdiğim zamanlara üzülüyorum. Daha çok çalışıp daha fazla
ilim tahsil etmek isterdim. Allah’ın ilmi sonsuzdur. Herkes gücünün yettiği kadar
çabalayıp o ilimden nasip almalıdır. Tatillerinizi nasıl geçirirsiniz?
G u r b e t t e y a ş a d ı ğ ı m i ç i n
memleketimde anam, babam, dostlarım, akrabalarımla geçiriyorum. Aileme vakit ayırıyorum. Bazı zamanlar turistik geziler
yaparım.
Göreviniz dışında en sevdiğiniz şeyler nelerdir?
Dostlarla sohbet etmek, çocuklarımla oyun oynamak ve kitap okumak gibi
uğraşlara vakit ayırırım.
Muhterem hocamıza bize zaman ayırdığı ve içten cevaplar verdiği için çok teşekkür ederiz.
Hazırlayan Yaser Veli AKKUL
4 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
A sena 7. sınıf öğrencisidir. Öğretmeni Asena ‘dan sindirim sistemi ile ilgili
bir öykü hazırlamasını istemiştir. Asena o gün o kadar çok elma yemişti ki karnına ağrı girdi. O gece “karnım” diye sızlanırken uyuya kaldı.
Asena rüyasında sabahki yediği elmaların nasıl sindirildiğini gördü. Asena`nın orada o kadar çok arkadaşı vardı ki adlarını hep unutuyordu.
Hatırladığı kadarıyla arkadaşları sırasıyla; Alan ve Alan ´ın akrabası olan Tükürük, sonra Tünel Kapısı, Tırtıklı Tünel, onlardan sonra Kara ve Mikser, daha sonra Dolaşık ve
en son Kalın Belli vardı. Az kalsın unutuyordum bir de Dışkılayan vardı. Alan kendini tanıtmaya başladı:
Merhaba ben Asena ´nın yolculuktaki ilk arkadaşı olan Alan. Asena elmayı ilk ısırdığında ben, amcamın oğlu Tükürük yardımı ile elmaya enzimlerimizi salgılayarak
kimyasal sindirime başladık. Teyzemin kızları olan Dişillerle parçalamaya başladık. En yakın arkadaşımız olan Diline, elmayı bir sağa bir sola çevirmeye başladı. Elma yavaş
yavaş kimliğini kaybetmeye başladı.
Asena ve Arkadaşları
KIVI
LCVI
M
5 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Alan ve akrabaları elmayı çok küçük parçalara ayıramadıkları için arkadaşları olan
Tünel Kapısı ‘na yolladı. Merhaba benim adım Tünel Kapısı. Alan
‘ın yolladığı besinleri parçalamadan komşu
Tırtıklı Tünel ‘e yollamaya başladım. Asena elmayı yatarak yediği için Tırtıklı Tünel
tırtıklarını kasıp gevşeterek elmayı parçalamadan herhangi bir salgı veya öz suyu
yollamadan teyzesinin oğlu ve en yakın arkadaşı olan Kara ‘ya yolladı. Kara salgıladığı
safra ile Mikser ‘e selam yollayarak proteinlerin kimyasal sindirimini yaptı. Görüşürüz
arkadaşım. Merhaba benim adım Mikser. Bana gelen
besinleri kasılıp gevşeyerek mide öz suyu ile çorba haline getiririm. Burada yağların kimyasal
sindirimini gerçekleştiremiyorum. Ama proteinlerin kimyasal sindirimini ben yaparım.
Burada iyice parçalara bölerim. Bazılarını
tamamen küçük parçalara ayıramam. Burada artık benim yapacağım bir şey olmadığı için
Dolaşık ‘a yollarım. Dolaşık çok uzundur, dev gibidir. Ben de aslında kendisinden pek
hoşlanmam. Merhaba ben Dolaşık. Ben yağların
kimyasal sindirimini yapıyorum. Besinleri en son ben parçalarım. Villus adlı arkadaşım, hücre
zarından geçebilecek kadar küçük olan besinleri kana aktarır. Artık benim görevim bittiği için
elmadan kalanları arkadaşım olan Kalın Belli ‘ye yolladım. Aslında ben Kalın Belli ´nin görevini
de yaparım ama şimdi o ağlar. Merhaba ben Kalın Belli, Dolaşık ‘ın yakın
arkadaşıyım. Ben öbürleri gibi hiç şımarık
değilim. Asena ‘nın yediği elmaya son dokunuşlarını yapıp onun su ve minerallerini
kendi sağlığım için emerim. Kalanlarını sülalem Paşa Oğulları ‘na arkadaş olarak gönderirim.
Onlar da sülalemle birlikte Dışkılayıcı ´ya giderler. Dışkılayıcı ‘nın misafir ağırlaması çok
kötü olduğu için onları çok kötü kokan tuvalete yollar ve sindirim burada sona erer.
Hazırlayanlar Şehriban CEYLAN
Şaziye DURMUŞ Zekiye ALTUN
Nevzat TANRIKULU Mehmet ÖZOĞUL
6 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
İnsan Yapan Değerler
KIVI
LCVI
M
T oplum içerisinde yaşamanın, toplumun bir parçası olmanın insana yüklediği bazı sorumluluklar vardır. İnsanlarla etkileşim içerisinde olmak, aynı mekanda
aynı zamanda aynı havayı solumak… Aslında hepsi bir sorumluluk içerir. Peki nedir bu sorumluluklar? Toplum insandan ne bekler?
Evvela toplum kuralları, sosyal normlar ve ahlaki kurallar kendilerine tâbi olmayı
bekler. "Benim içimde varlık sürdüreceksen bana uymalısın." der toplum. Hatta zorunlusun buna bile diyebilir. Evet bu bir zorunluluktur. Bu, “İnsan Olma” nın zorunluluğudur.
Toplum kurallarının uyulması gereken en önemli kuralı tartışmasız “saygı” dır.
Saygı unsurunu içermeyen bir toplum, toplum olmaktan çıkar bir muharebe alanı, bir cenk meydanına dönüşür! İnsanların sürekli tartıştığı, birbirlerine hoşgörü göstermedikleri bir
buhran yuvası olur.
Biraz da hoşgörü…
Hoşgörü kavramı çok derin bir manaya sahiptir. Toplum kurallarının en
önemli gereksinimlerinden olan hoşgörü, insanları bir arada tutan saygı zincirinin en önemli halkasıdır.
Saygı kavramı ve hoşgörü anlayışı
toplum kurallarına din normları ile geçmiştir. Bütün dinlerde ortak olan ve tartışılmayan tek görüş ‘hoşgörüdür’.
Toplumların oluşmasındaki en büyük etmenlerden olan dinler, hoşgörü
kavramıyla iç içedir. Hiçbir din hoşgörü kavramından yoksun, saygı kurallarından bağımsız olamaz.
Toplum bir bütündür!
Toplum bir bütün halindedir. Tek bir kalıpta ve sabit fikirlerle değerlendirilemez.
Aşılması ve unutulması gereken en önemli davranış toplumu kalıplara sokarak oluşturmaya çalışmaktır. Farklı dinler, ırklar
ve dil ler toplumun bütünlüğünü oluşturmaktadır. Aynı şekilde toplum
içerisinde farklı düşünenler, farklı giyinenler ve kendine özgün duruş benimseyenler toplumun bir bütünlüğüdür. Bu bütünlüğü
kalıplara sokmak toplum yapısını bozacak ve saygı kurallarını bertaraf edecektir!
7 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Topluma saygı duy! Peki toplum içerisinde saygı ve hoşgörü
kurallarına uymak nasıl olur? Bunun cevabı çok açıktır aslında. Mesela toplu taşıma
araçlarını ele alalım. Ayakta yolculuk yapan hamile bir bayana yer vermemek, yaşlılara ve engellilere öncelik tanımamak toplu taşıma
araçlarındaki saygı anlayışını bitirir ve hiçbir toplum kuralıyla açıklanamaz!
Toplum kurallarındaki saygı ve hoşgörü sadece bunlardan ibaret değildir. Üzerinde dikkatle durulması gereken bazı hususlar
vardır. Örneğin doğuştan veya sonradan olan bir kaza sonucu sakat kalmış bir insana
‘özürlü’ yakıştırmasını yapmak, biz dikkat etmesek b i le o insanı der inden yaralayabilecektir. İşte tam da bu noktada
duyarlı davranarak ve o insanın da ‘toplumun bir parçası’ olduğunu hatırlayarak daha dikkatli
davranmalıyız. Özürlü kelimesi yerine ‘engelli’ kelimesi kullanılabilir. Bu şekilde daha saygılı bir ifade kullanılmış olup, toplumun bir bütün
olmasını ve herkese eşit şekilde hoşgörü duyulmasını gerçekleştirmiş oluruz.
İnsana saygı, kendine saygıdır! Yaşadığı coğrafyanın etkisiyle ten rengi
siyah olan bir insana ‘zenci’ ifadesini kullanmak, geçmişi ve hayat yapısı toplayıcılık
ile geçmiş bir insana ‘çingene’ yakıştırmasını yaparak onları, toplum içerisinden soyutlamaya çalışmak hiçbir saygı ve hoşgörü
kuralı ile açıklanamaz. Herhalde ‘zenci’ ifadesini kullandığımız bir insana ‘siyahi’
kelimesini kullanmak çok da zor olmasa gerek… Bunu yapmak yıllarca sömürülmüş ve hakları gasp edilmiş o insanlara yapılan en
büyük iyiliklerden olacaktır. Aynı şekilde toplumun bir parçası olan ve sadece biraz
saygı diyen bizlerin ‘çingene’ yakıştırmasını yaptığımız insanlara ‘roman’ ifadesini kullanmak toplumda saygı ve sevgiyi
arttıracak, hoşgörünün baki kalmasını sağlayacaktır.
Velhasıl, her birey içerisinde yaşadığı toplumun bir parçasıdır. Ve toplumlar bu
parçalarla bir bütün haline gelir. İşte tam da bu noktada eğer toplum kurallarına riayet
edilmez ve saygı, sevgi unutulursa toplum zarar görecek hatta bertaraf olacaktır.
Saygının ve hoşgörünün bâki olduğu bir toplum temennisiyle…
Kaynak : http://www.gencmekan.com/makale/70891-saygi-nedir-
makale.html#ixzz2LuyTFuZA
8 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Belediye Başkanımızla
KIVI
LCVI
M
D ergi ekibi olarak
başkanımızı tanımak ve kasabamıza katkılarını
öğrenmek için değerli belediye başkanı Abdullah Koç ile
bir röportaj yaptık. Tabii ki okulumuza yaptığı ve yapacağı
katkıları da sormayı unutmadık. Sohbetimize başlıyoruz.
Ne zamandan beri belediye
başkanlığı yapıyorsunuz?
2004 yılından beri belediye başkanlığı yapıyorum.
Kasabamız hakkında bilgi verir misiniz?
Kasabamız 1955 yılında belediyelik olmuş olup ; 3 büyük
mahalleden oluşmaktadır. Bu mahallelerimiz Cami, Baş ve Zafer
Mahallesidir. 2011 yılı itibariyle nüfusumuz: 2820 olmuştur. Norm
kadroya uygun olarak 24 memur, 12 işçi kadrosu bulunmaktadır. 5620
sayılı kanun gereğince sürekli kadrolu 6 adet işçi atanmıştır.
Kasabamıza ne gibi
hizmetlerde bulunmayı
düşünüyorsunuz?
Köyümüzdeki toprak yollara killitli taş döşenecek. Kasabamızdaki
gölet yer altından geçen kanallarla damlama sistemi ile hizmet verecek.
Bu konu ile ilgili 01.03.2013 tarihinde Konya `da bir ihalemiz var.
Belediyemizin kalkacağı
söylentilerine ne diyeceksiniz? Büyükşehir Belediyeleri
Kanununa göre 2014 yılının Mart
ayında kasabamızın belediyesi kapanıp Doğanhisar ilçesinin bir
mahallesi olacak.
Dağda bir çiftliğinizin olduğunu duyduk. Bunun
hakkında ne söyleyeceksiniz?
Dağda bulunan çiftliğimde meyve ağaçları ve çilek tarlam var.
Ama hayvan beslemeyi de düşünüyorum.
Okulumuz ile ilgili
düşünceleriniz ve yardımlarınız
nelerdir?
Okulumuza kilitli parke döşenecek ve futbol sahasına kum
dökülecek. Çim sahanın bakımı ve kullanımı daha zahmetli ve masraflı
olduğu için kum sahayı tercih edeceğiz.
9 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Belediye başkanlığı süresince unutamadığınız bir olay
var mı? Doğanhisar- Başköy arasında
olan büyük kazada, 3 köylümüzü kaybettik. Bütün köy halkı olarak bu
duruma çok üzüldük. Fakat ben olay yerine ilk gelen kişi olarak çok daha
fazla etkilendim. O Yüzden bu olayı hiç unutamam.
Belediye başkanlığının zor
taraflara nelerdir?
Günlük planlarımız pek
tutmuyor. Sürekli hesapta olmayan ve daha acil bir şeyler çıkıyor ve
planlarımızı askıya alıp o işle ilgileniyoruz Bir de mesai diye bir
kavram bizde yok. 24 saat çalışıyoruz.
Başkan olma fikri nerden
aklınıza geldi?
Daha önce sulama kooperatifi
başkanıydım. Başarılarımızdan dolayı halkında desteğiyle Belediye başkanı
oldum.
Okulumuzdaki öğrencilere bir tavsiyeniz var mı?
Okulumuzdaki öğrencilere tek
tavsiyem var: Hepsinin okuması. Büyük bir insan olmaları ve bir
meslek sahibi olmaları onlar için en büyük isteğimiz.
Okulumuzun başarılarının devamını diliyorum…
Biz de başkanımıza bize zaman
ayırdığı için teşekkür ediyoruz.
Hazırlayanlar:
Esra BAYRAK Esra AYDAŞ
Zekiye ALTUN
10 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
R ehberlik ve psikolojik
danışma, b irey in kendisini anlaması,
problemlerini çözmesi, gerçekç i karar lar a lmas ı , kapasitelerini geliştirmesi, çevresine
dengeli, sağlıklı bir uyum içerisinde yaşaması ve böylece kendini
gerçekleştirmesi için, uzman kişilerce, bireye yapılan psikolojik yardımlardır. Eğit im süreci iç inde rehberlik
hizmetleri, öğrencinin gelişmesine ve uyumuna yardım etmeye yöneliktir.
Rehberliğin temel amacı bireyin kendini gerçekleştirmesidir. Bu amaçlarını gerçekleştirirken bireye
eğitsel, bireysel ve mesleki konularda yardımcı olur.
a) Eğitsel Rehberlik: Bireyin kendi yetenek, ilgi, ihtiyaç, kişilik
yapısı, duygu özellikleri, sosyal durumları ve zeka seviyeleri dikkate alınarak uygun bir eğitim alanını
seçmesinde ve bu alanda başarılı olması için kendisine yapılan yardımlar
eğitsel rehberliktir. b) Kişisel Rehberlik: Bireyin
duygu ve düşüncelerinden, sosyal
ilişkilerinden ve davranışlarından doğan problemlerine yönelik olarak
yapılan yardımlar kişisel rehberlik faaliyetlerinin içerisinde yer alır. Kişisel
rehberlik ile birey, gelişmesini ve uyumunu
engelleyici heyecan, gerginlik ve üzüntülerden kurtulur, sosyal ilişkilerinde daha etkili davranış
ve beceriler geliştirir, daha verimli bir öğrenme ve gelişme oluşumu içinde olur.
c) Mesleki Rehberlik: Okul seçimi,
meslek seçimi ve eş seçimi hayatta verilmesi gereken önemli kararlardır. Bu kararlar, bireyin
hayat tarzını ve bütün yaşamının akışını temelden etkileyen kararlardır. Her insan okul öncesi yıllardan itibaren ileride ne olacağını
düşünür, geleceği hakkında bazı planlar kurar. Başlangıçta tamamen duygusal ve hayali olan
meslek seçimi yaş ilerledikçe daha gerçekçi temellere oturtulmaya başlanır. Mesleki rehberlik, ferdin mesleklere ve meslek seçimine
ait problemlerini ele alan rehberlik faaliyetidir. Mesleki rehberlik, bireyin bir meslek seçmek ve
bu meslek için hazırlanmak, meslekte ilerlemek konusunda yapılan faaliyetleri kapsar.
Rehberliğin Temel İlkeleri Nelerdir?
Her birey özel ve değerlidir.
Her birey seçme özgürlüğüne sahiptir. Rehberlik ve psikolojik danışmada
gönüllülük esastır. Rehberlik ve psikolojik danışmada gizlilik esastır. Görüşülenler danışan ve danışman
arasında kalacaktır. Rehberlik bir süreç işidir. Hiç bir değişim bir
anda olmaz, uzun ve emek isteyen bir çalışmanın ürünüdür. Bireyin kendini tanımasına ve geliştirmesine
yardımcı olunur.
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Nedir?
KIVI
LCVI
M
11 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Profesyonel ve bilimsel yardıma dayalı
bir süreçtir. Rehberlik ve psikolojik danışma tüm
öğrencilere açık bir hizmettir. Yol göstermez, bireyin karar verme becerilerini geliştirir.
Rehberlik ve psikolojik danışma, işbirliği içerisinde yürütülür. Bireyin hayatında etkin
olan kişilerin yardımı ile asıl sonuca ulaşır.
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık
Sevisi Ne Değildir? Şikayet ve dedikodu yeri değildir.
Disiplin problemlerini çözücü yer değildir.
Bireyin yapamadıklarını onun adına
yapmak veya karar verme yeri değildir. Rehberlik servisi hastane, psikolojik
danışman doktor değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma her türlü problemi hemen çözebilecek sihirli bir
güce sahip değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma
yardımında yardımı alan bireyin bu yardımı almaya hazır ve istekli oluşu önemli bir noktadır. Birey değişmeye ve yeni
yaşantılara açık olduğu ölçüde yardımın etkililiği artar.
Değişim bir anda olmaz bir süreç işidir. Problemleri ortadan kaldırmaz,
çözümüne yardımcı olur. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık tek taraflı olmaz, karşılıklı bir etkileşim söz
konusudur ve gönüllülük esastır.
Hangi Konularda Rehberlik ve
Psikolojik Danışma Servisine Başvurulur?
Kimseye anlatamadığınız, fakat birileri ile paylaşmak gereği hissettiğiniz duygu ve düşünceleriniz varsa,
Günlük hayatta karşılaştığınız problemleri çözmekte zorluk çekiyorsanız ve çözüm
yollarını öğrenmek istiyorsanız, Problemleri analiz etmekte ve yaptığınız davranışların sonuçlarını kabul etmekte
zorlanıyorsanız, SBS ve diğer sınavlar hakkında bilgi almak
istiyorsanız, Liseler ve ilköğretim sonrası eğitim seçeneklerini öğrenmek istiyorsanız,
Verimli ve etkili ders çalışma yollarını bilmiyorsanız,
Başarısızlık nedenlerini bilmiyorsanız, Sınav kaygısı yüzünden başarısız
oluyorsanız, Çekingenseniz ve bu durum sizi rahatsız ediyorsa,
Girdiğiniz ortamlara uyum sağlamakta zorluk çekiyorsanız,
Arkadaşlarınızla problem yaşıyorsanız, Ailenizle problem yaşıyorsanız, Kendinizle çatışıyor ve ergenlik sorunları
yaşıyorsanız, Zamanınızı etkili ve verimli
kullanamıyorsanız, Öfke kontrolünde problem yaşıyorsanız, Hedef belirlemek ve meslek seçiminde
zorlanıyorsanız, Karar verme yöntemlerini bilmiyorsanız,
Kendinizi tanımak ve geliştirmek istiyorsanız, Bu gibi konularda rehberlik ve psikolojik
danışma servisi sizlere yardımcı olacaktır. Biraz sevgi, biraz çaba, biraz sabır ve azim
ile değişmeyecek şey yoktur. Bütün dünyayı değiştirmek, aslında kendimizi değiştirmek ile mümkündür.
Makbule CEYLAN KARABACAK
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen
Hazırlayan: Ümmühan ÇAVDAR
12 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
İ
kinci el deyince ne anlıyoruz?
İki el var, bir tanesi birinci diğeri
de ikinci. Yahut –bizden uzak olsun
-kumarda oyunun ikinci bölümü!
Ama günümüzde yaygın bir şekilde kullanıldığı
gibi ikinci el: “Kullanılmış. İlk sahibinden sonra el
değiştirmiş’’ manasında kullanılan ticari bir deyim…
Ama bu deyimde bir sakatlık var, hissediyorum.
“El’’ de mülkiyet manası var tabii ki. Elden
çıkarmak, bir malı elinde bulundurmak, el
değiştirmek gibi… Demek deyimdeki bozukluk “el’’
de değil; o bozukluğu görmemek elde değil!
O halde sıfatta problem: Niçin kullanılmış bir
mala “ikinci’’ diyoruz? Özellikle arabalar için
kullanıldığında kim bilir kaçıncı kez el değiştirmiş
bir araba ikinci el yakıştırmasıyla üçüncü, beşinci
sahibine ulaşıyor. İkinci el, reklam kokuyor.
Araştırınca iş çözüldü. Meğerse bu “ikinci el’’
deyimi İngilizceden aynen tercümeymiş. Fakat
adamlarda “secondhand/ ikinci el’’ den başka,
“firsthand/ birinci el’’, “thirdhand/ üçüncü el’’ gibi
deyimlerde varmış. Sonra sadece ticari alanda değil
ikinci el bir bilgi, üçüncü el bir haber gibi başka
alanlarda da “dolaylılık’’ manasında kullanılıyormuş.
Ayrıca onlarda “atma da sat’’ mantığı oluşmuş ve
şöyle bir uygulama geliştirmişler: Son model bir
etek, pantolon veya daha başka bir giysi alınıyor.
Bir müddet giydikten sonra atmak veya evde
bulundurmak yerine bitpazarında satılıyor. Aynı
durumda güzel bir giysiyi giymek isteyen fakat
parası yetmeyen bir kişi de gidip oradan oldukça
ucuz fiyata onu alabiliyor. Bize ters gelen; ancak,
Avrupa ve Amerika’da yaygın bir kullanımı olan
eşyalar ikinci el denilerek ama aynen bizde olduğu
gibi kaçıncı el olduğu bilinmeden el değiştirip
duruyor.
Evet, varmış bir el parmağı işin içinde!
“İkinci el” gibi deyimler Türk mantığından
doğmadığı, Türkçe ‘nin yerli üretimi olmadığı için
onu yanlış anlamlandıranlar da oluyor. Bununla
alakalı yaşadığım bir hadiseyi anlatayım:
Bir yaz günü işyerimize yakın bir manava gittim.
Niyetim karpuz almak. Manavın karpuzları da kütür
kütür pek güzel olurdu… Ancak diğer yerlere
bakınca neredeyse iki misli fiyatlı… Baktım
karpuzlar yine çok güzel ve albenili. Aramızda şöyle
bir konuşma geçti:
-Karpuzun kilosu kaça?
-Elli kuruş.
-Yahu bizim mahallede otuz kuruş olan karpuz
burada içine ne katılıyor da elli kuruşa çıkıyor.
-O karpuzlar ikinci el abi!
-Haydaaa! Yahu ben karpuz diyorum. Evime
televizyon almayacağım ki, karpuzun ikinci eli mi
olur? Karpuz, kullanıp sonra başkasına
devredilecek bir eşya değil ki!
-Abi öyle değil, o karpuzlar önce pazarlara
götürülüp satışa sunuluyor, sonra artanları mahalle
bakkal ve marketlerinde satılıyor!
O da karpuzcunun “ikinci el’’ e verdiği bir başka
mana idi… Türkçemizde ona; “seçilmiş’’ derler:
Aynı cinsten olan nesneler arasından iyi ve seçkin
olanlar çıktıktan sonra geriye kalanlar, demektir.
Pekâlâ, biz bu ikinci el lafını elin İngiliz ‘inden,
Amerikan ‘ından almadan önceden ne
kullanıyorduk?
Kısa zaman öncesinde bu deyimin yerine daha
güzel ve kapsamlı kelime ve deyimlerimiz vardı.
Bunlardan birisi: “Elden düşme’’ deyimiydi.
Elden düşme deyimi, malın bir tüccardan değil
mal sahibinden alındığı manasını ihtiva ederdi.
Fakat dikkat edilirse tevazu kokar, ayrıca sahibinin
kim bilir hangi şartlarda elinden çıkarmak zorunda
kaldığına acı bir telmih de taşırdı. Allah; kimseyi
sevdiği, elinden düşürmediği eşyasını satmak gibi
hallere düşürmesin!
İkinci el tabiri çıkmadan önce kullandığımız bir
diğer kelime de; müstamel idi. Müstamel işin
içinden duyguyu da reklamı da çıkarır, hatta
gerçekçi bir şekilde “eskimişlik” manasını verirdi.
Bugün ise Türkçe “kullanılmış” deyimini
kullanabiliriz.
Biraz reklam katmak istersek, tabii vakıaya da
uygunsa, “az kullanılmış”, ”temiz kullanılmış” gibi
sıfat tamlamalarıyla durumu lehimize de
çevirebiliriz.
Yani el-âlemin ikinci el kelimelerine muhtaç
değiliz!
Hani bir reklam vardı, hepimiz hatırlarız. Bir jilet
reklamı… Şöyle diyordu oradaki oyuncu:
“İkinci El” Kimin Eli?
KIVI
LCVI
M
13 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Tarih dersinde öğretmen birini tahtaya kaldırıp sorar: ”Kadeş Savaşı’nı kim yaptı?” Çocuk
hemen cevaplar: “Hocam, vallahi ben yapmadım!” Hoca çıldıracak… Sinirle dışarıya çıkar, koridorda matematik öğretmenini görür ve durumu ona anlatır: “Hoca hanım! Bu öğrenciler beni çıldırtacak! ‘Kadeş Savaşı’nı kim yaptı?’ diye soruyorum, ‘Vallahi ben yapmadım!’ diye cevap
veriyorlar, çıldıracağım!” “Hocam! Üzülmeyin çocuktur bunlar, hem yaparlar hem de yapmadım derler!” Tarihçinin sinirleri iyice tepesine çıkar ve soluğu müdür beyin odasında alır: ”Müdür bey!
Bu nasıl okul? Ne öğrencisinde hayır var, ne öğretmeninde! Öğrenciye: ‘Kadeş Savaşı’nı kim yaptı?’ diye soruyorum, ‘Ben yapmadım!’ diyor; öğretmene durumu anlatıyorum, ‘Bunlar çocuktur; hem yaparlar hem de yapmadım derler!’ diyor, kafayı yiyeceğim!” Müdür bey: “Siz hiç
kendinizi üzmeyin hocam! Bunda merak edilecek bir şey yok, şimdi bakanlığa yazı yazar ve Kadeş Savaşı’nı kimin yaptığını sorarız!” der. Tarih öğretmeni aldığı cevapla oracığa yığılıp kalır ve
müdürden bir hafta izin alır. Bir hafta sonra bakanlıktan bir yazı gelir: ”Bu yıl ödenek olmadığı için Kadeş Savaşı yapılamayacaktır. Bilginize…
Günün Yemeği: Mıkla, Hünkârbeğendi, İmam Bayıldı, Salata Çocuğunuza İsim
Erkek: Iramazan Kız: Göküş
*9 Şubat 1441'de büyük Türk şairi, Edibi ve dilcisi Ali Şir Nevai doğmuştur. Timur ailesine
mensup asil bir Türk ailesinin çocuğudur. Herat 'ta doğmuştur. Medrese arkadaşı Hüseyin Baykara Herat hükümdarı olunca onu yanına çağırmış ve vezir yapmıştır. Ali Şir Nevai, Horosan 'ı Doğu'nun en büyük sanat merkezi haline getirmiştir. Eserlerini Türkçe yazarak Türk diline büyük hizmetleri
dokunmuştur. Manzum hikayeleri ve divanı da vardır. Bütün eserle-ri Türk Dil Kurumu tarafından bugünkü Türk kültürüne toplu halde
yeniden kazandırılmıştır. *29 Şubat 1924'te Halife II. Abdülmecit Efendi İstanbul'da
sonuncu Cuma selamlığına çıkmıştı. 3 gün sonra halifelik kaldırılmış ve bütün Osmanlı ailesi Türkiye dışına çıkarılmıştır. Abdülmecit
Efendi, son halife olup TBMM tarafından seçilmişti. Halifeliğin kaldı-rılmasıyla da ülke dışına çıkarılmış ve 1945'te Paris'te vefat etmişti.
Bir merdivenin
basamakları 2'şer çıkılıp 3'er iniliyor. Çıkılırken atılan adım sayısı inilirken atılan adım
sayısından 5 fazla ise bu merdiven kaç basamaklı?
“Sen yapmışsın jileti Coni ‘ye göre, uyar mı hiç Ali
‘ye, Veli ‘ye…”
Eğitim programlarımız, Avrupa kriterlerine uygun
kanunlarımız, hayat tarzımız hatta deyimlerimiz
batıdan alınıyor aynen tercüme ediliyor ve
kullanılmaya çalışılıyor ama o oyuncunun dediği gibi
Ali ‘ye, Veli ‘ye uymuyor işte.
Daha da kötüsü Ali ve Veli bu uyumsuzluğu
kendinden sanıp başlıyor, Conileşmeye!..
Sonunda da tıpkı “ikinci el” kelimesi gibi ruhu el,
cesedi yerli deyimler ve hayatlar kalıyor ortada yarım
yamalak…
Bir an önce el koymalı bu işe…
Tez elden!..
Takvim Arkası
NÜKTE_________________________________Bu Savaşı Kim Yaptı?
TARİHTE BU AY_____________________________________ŞUBAT
Zeka Sorusu
14 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Kütüphanemiz
KIVI
LCVI
M
S evgili arkadaşlar
kütüphanecilik kulübü olarak kitaplığımızı
geliştirmek ve daha iyi hizmet vermek için çalışıyoruz.
Kulübümüzün çalışmalarıyla okul kütüphanemiz son iki yılda birçok
değişikliklere uğradı.
Sizlere şöyle anlatayım:
Kütüphanemiz önce bodrum katındaydı. Kütüphaneye nerdeyse bir
haftada 15 kişi zor geliyordu. Çok kullanışsızdı. Şimdiki gibi bakımlı
değildi. 2-3 nöbetçi geliyordu. Bende
kütüphaneye o zamanlar haftada 1 ya da 2 kez giderdim. Sonra
kütüphanemiz üçüncü kata taşındı. Yeni kitap raflarımız, masalarımız ve
sandalyelerimizle artık yepyeni bir kütüphanemiz vardı.
Kütüphanemizdeki kitap sayısını
artırmak için yeni kitaplar aldık. Kitap bağışlamak isteyenler için öğretmen
ve öğrencilerimize bir duyuru yaptık ve en çok Metin DERE ve Koray
KORKMAZ öğretmenlerimiz destek verdi. Bağışları için teşekkür ederiz.
Son sayımlara göre 1700 ’e yakın kitabımız oldu Artık gelenlerin sayısı 3
-4 kat arttı. Her sınıfa ayrı ayrı kayıt defterleri yapıldı. Her gün nöbetçiler
teneffüslerde kütüphanede bulunarak kütüphanenin düzenli çalışmasını
sağlıyor.
Bu yıl da kütüphanemizde
değişiklikler yapıldı. 1-2 gün içinde Samet Hocamızın yardımı sayesinde
hikâye kitaplarına numara çıkarttık. Sonra Esra AYDAŞ, Ümmühan
ÇAVDAR, Şehriban CEYLAN, Melike Nur CEYHAN ve ben
kütüphanemizdeki hikâye kitaplarına numara verdik. Sonra arkadaşlarla ve
15 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
öğretmenimizle birlikte hikâyeleri
sınıflara göre ayırdık. Hikâyeleri 1-2-3-4 sonra 5-6 sonra da 7-8 olarak
ayırdık. Daha sonra ben öğretmenimizin çıkarttığı sayıları
raflara yapıştırdım. Böylece hangi kitabın hangi rafta olduğunu
bilecektik.
Şimdi geçen yıllardaki gibi her sınıfa ayrı bir defter tutmuyoruz.
Kütüphaneye bir tane bilgisayar getirdik ve bu bilgisayarda bir
program var. Bu programa sadece kütüphane görevlileri şifreleriyle
girebilir. Naciye Yüksekol ve ben bu şifre ile o programa girip kitapları
kaydediyoruz. Şimdilik 800 civarında kitap kaydedildi. Kitapları
kaydettikten sonra kişilerin adlarını, soyadlarını, numaralarını ve sınıflarını
yazacağız. Bu arada kaydetme
çalışmalarında bize yardım eden Şaziye ve Hatice arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Bu kütüphane hepimizin ve herkesi kütüphanemize bekliyoruz.
Hatice KOYUN
16 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
ÇOCUKLUĞUM
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim…
Doğduğum ev rahatlayacak içim,
Ah duysam kapının sesini…
NEVZAT TANRIKULU
Eylül ‘de Okullar Açılır
Hep Eylül ’de
Okullar açılır,
Bütün bilgiler,
Çocuklara saçılır.
Yaz tatilinde
Hep seni özleriz
Açılacağın günü
Dört gözle bekleriz.
Artık açıldın
Bize bilgi saçtın
Tembellikten kurtardın
Bilgi kutusu yaptın.
ZÜLFÜYE AYVA
ARKADAŞIM OLSA
Ah bir arkadaşım olsa,
Dünya`yı verirdim ona,
Bir can yoldaşım olsa,
Uğruna canım feda.
Kimse neden dünyada olduğunu bilmiyor,
Herkes kötü yolda ilerliyor,
Herkes menfaatini düşünüyor,
Niye yaratıldık biz demiyor.
Bu dünyada yapayalnız kalmışsan
Yanmış senin çıran,
Bataklık dolusu yalan
Şimdi dünyada ne yapacan.
SADIK ÇAKAR
SEVMEYİ BİL
İnsan sevmeyi bilse,
Neler olurdu neler,
Seversen dünyan cennet olur,
Allah`ta seveni sever.
Sevki dünyan aydınlansın,
Güneşin, Ayın doğsun,
Sevmek en güzel duygu,
Yalnızlığa en güzel ışık.
Etrafta kelebek gibi,
Sevgi sözcükleri uçuyor,
Bu sözcükleri alanlar,
Sevgiyle dolup taşıyor.
ZÜLFÜYE AYVA
17 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
D ERGİ EKİBİ
Aşır TAŞ
Emin AYVA
Esra AYDAŞ
Esra BAYRAK
Hatice AKDENİZ
Hatice KOYUN
İzzet BÜĞRÜ
Melike Nur CEYHAN
Nevzat TANRIKULU
Süleyman KARAMAN
Şaziye DURMUŞ
Şehriban CEYLAN
Ümmühan ÇAVDAR
Veli ŞENER
Yaser Veli AKKUL
Zekiye ALTUN
Zülfüye AYVA
Meslek Hikâyeleri 2
Asena ve Arkadaşları
4
İnsan Yapan Değerler 6
Belediye Başkanımızla 8
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Nedir?
10
“İkinci El” Kimin Eli? 12
Takvim Arkası 13
Kütüphanemiz 14
Genç Kalemler 16
Eğlencelik 18
Bu Sayıda
18 ŞUBAT/2013 KIVILCIM
Mahkemelerimizde hakimle sanık ve
tanıklar arasında geçen gerçek konuşmalar…
Gülmekten kırılacaksınız!
SORU: Doğum tarihiniz nedir?
CEVAP: 15 Temmuz
SORU: Hangi yıl?
CEVAP: Her yıl
SORU: Hastalığınız hafızanızı etkiliyor mu?
CEVAP: Evet
SORU: Peki ne şekilde etkiliyor?
CEVAP: Olayları unutuyorum.
SORU: Bize unuttuğunuz bir şeyi örnek olarak
verebilir misiniz?
SORU: Sizinle yaşayan oğlunuz kaç yaşında?
CEVAP: Ya 38 ya da 35. Hangisi olduğunu
hatırlamıyorum.
SORU: Ne kadardır sizinle yaşıyor?
CEVAP: 45 yıldır…
SORU: Kocanız uyandığı zaman, size söylediği ilk
şey neydi?
CEVAP: Bana ‘Neredeyim ben, Canan?’ dedi.
SORU: Peki bu niçin canınızı sıktı?
CEVAP: Çünkü benim adım Suzan…
SORU: Korna çaldınız mı?
CEVAP: Kazadan sonra mı?
SORU: Kazadan önce.
CEVAP: Tabii; 10 yıl boyunca…
SORU: Kadının üç çocuğu vardı değil mi?
CEVAP: Evet.
SORU: Kaçı erkekti?
CEVAP: Hiçbiri.
SORU: Hiç kız çocuğu var mıydı?
SORU: Saldırganı tarif eder misiniz?
CEVAP: Orta boyluydu, sakalı vardı.
SORU: Kadın mıydı, erkek miydi?
SORU: Merdivenlerin bodrum katına indiğini
söylediniz.
CEVAP: Evet.
SORU: Aynı merdivenler yukarı çıkıyor muydu?
SORU: İlk evliliğiniz nasıl sona erdi?
CEVAP: Ölümle.
SORU: Ölen kimdi?
SORU: Vücudu incelediğiniz zamanı hatırlıyor
musunuz?
CEVAP: Otopsi 18.30 da başladı.
SORU: Adam ölüydü değil mi?
CEVAP: Yok, oturmuş, neden üzerinde otopsi
yaptığımı merak ediyordu.
Kim Zengin?
Biri Adanalı, diğeri Kayserili iki çiftçi
zenginlikleriyle övünüyorlarmış. Adanalı
desteksiz atmış: “Bizim oradan sabah güneş
doğmadan biniyoruz arabaya, akşam oluyor, biz
hâlâ çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoruz.”
Kayserili lafı yapıştırmış: “Bizim de vardı öyle
hurda bir arabamız, geçenlerde satıp yeni
modelini aldık.”
Şimdi de…
Derler ki:
Mehmet Akif sandalyeye oturmuş, milletin
acıları ile hem-hal olmuş, saç sakal karışık bir
vaziyette ve yüzü kapıya dönük.... içeri Tevfik
Fikret girer. Yüz yüze gelirler. Tevfik Fikret:
- Ne bu hal üstat maymuna dönmüşsün
M. Akif hiçbir şey söylemeden ayağa kalkar.
Pencerenin önüne gelir bu arada Tevfik Fikret'e
sırtını dönmüştür. Cevabını yapıştırır:
- İnsanlık hali, ne zaman neye döneceğimiz belli
değil, bak şimdi de pencereye döndüm.