Top Banner
İBN HALDUN DÜŞÜNCESİNDE KITLIK VE BOLLUĞUN İNSAN ÜZERİNE ETKİLERİ 1 Yrd. Doç. Dr. Aytekin DEMİRCİOĞLU Sinop Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, [email protected] ÖZET Yüzyıllardır beslenme biçimleri ile insan sağlığı ve bedensel özellikler arasında bir ilgi kurulmaktadır. Aynı şekilde gıda malzemelerine ulaşma kolaylığı, zorluğu ve bu malzemelerin bolluğu, kıtlığı ile insanının davranışları ve ahlaki yapısı arasında bir ilişki kurulmaktadır. Bu nitelikler arasında ilişki kurma çabalarından biri de İbn Haldun’da görülmektedir. On dördüncü yüzyılda yaşamış bir İslam düşünürü olan İbn Haldun, gıda malzemeleri açısında yoksun olan toplumlarda ahlaki özelliklerin ve bedensel niteliklerin, refah içinde yaşayan toplumlara oranla daha üstün olduğunu dile getirmiştir. Ona göre fazla yemek vücutta birtakım zararlı atıkların birikmesine ve insanın hem bedensel, hem de zihinsel sağlığının bozulmasına yol açmaktadır. Bu nedenle İbn Haldun’a göre bol gıda maddesine sahip olmak insan açısından olumlu sonuçlar doğurmamaktadır. Bu çalışmada İbn Haldun’un bol gıdaya ulaşma imkânları ve beslenme biçimlerinin genel olarak insanın sağlığı ve ahlaksal yapısına nasıl etki ettiği incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Beslenme, Ahlak, Sağlık, İslam, Mukaddime, İklim, Gıda THE EFFECTS OF SHORTAGE AND ABUNDANCE ON HUMAN BEING IN IBN KHALDUN IDEALISM ABSTRACT There has been a link between nutrition styles and human health and physical features for centuries. Similarly, there has been a connection between the easiness, difficulty to reach food materials, and shortage and abundance of these material and human behaviors and moral structure. One of the efforts to make a connection between these qualifications comes from Ibn Khaldun. A thinker of Islam, Ibn Khaldun, who lived in the 18 th century, stated that moral characteristics and physical features in the communities deprived of food materials are higher than those of the communities having a wealthy living. According to him, overeating leads to the accumulation 1 Bu makale İngilizce olarak yayımlanmış olup, Türkçe metin okuyucunun istifade edebilmesi amacıyla eklenmiştir. Atıf için künye: DEMİRCİOĞLU Aytekin (2014). The Effects of Shortage and Abundance on Human Beıng in Ibn Khaldun Idealısm. STUDIES ON ETHNO-MEDICINE, 8(1), 1-6.
11

İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

Apr 27, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

İBN HALDUN DÜŞÜNCESİNDE KITLIK VE BOLLUĞUN

İNSAN ÜZERİNE ETKİLERİ1

Yrd. Doç. Dr. Aytekin DEMİRCİOĞLU

Sinop Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü,

[email protected]

ÖZET

Yüzyıllardır beslenme biçimleri ile insan sağlığı ve bedensel özellikler arasında bir ilgi kurulmaktadır. Aynı

şekilde gıda malzemelerine ulaşma kolaylığı, zorluğu ve bu malzemelerin bolluğu, kıtlığı ile insanının

davranışları ve ahlaki yapısı arasında bir ilişki kurulmaktadır. Bu nitelikler arasında ilişki kurma çabalarından

biri de İbn Haldun’da görülmektedir. On dördüncü yüzyılda yaşamış bir İslam düşünürü olan İbn Haldun, gıda

malzemeleri açısında yoksun olan toplumlarda ahlaki özelliklerin ve bedensel niteliklerin, refah içinde yaşayan

toplumlara oranla daha üstün olduğunu dile getirmiştir. Ona göre fazla yemek vücutta birtakım zararlı atıkların

birikmesine ve insanın hem bedensel, hem de zihinsel sağlığının bozulmasına yol açmaktadır. Bu nedenle İbn

Haldun’a göre bol gıda maddesine sahip olmak insan açısından olumlu sonuçlar doğurmamaktadır. Bu çalışmada

İbn Haldun’un bol gıdaya ulaşma imkânları ve beslenme biçimlerinin genel olarak insanın sağlığı ve ahlaksal

yapısına nasıl etki ettiği incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Beslenme, Ahlak, Sağlık, İslam, Mukaddime, İklim, Gıda

THE EFFECTS OF SHORTAGE AND ABUNDANCE ON HUMAN

BEING IN IBN KHALDUN IDEALISM

ABSTRACT

There has been a link between nutrition styles and human health and physical features for centuries. Similarly,

there has been a connection between the easiness, difficulty to reach food materials, and shortage and abundance

of these material and human behaviors and moral structure. One of the efforts to make a connection between

these qualifications comes from Ibn Khaldun. A thinker of Islam, Ibn Khaldun, who lived in the 18th

century,

stated that moral characteristics and physical features in the communities deprived of food materials are higher

than those of the communities having a wealthy living. According to him, overeating leads to the accumulation

1 Bu makale İngilizce olarak yayımlanmış olup, Türkçe metin okuyucunun istifade edebilmesi amacıyla

eklenmiştir.

Atıf için künye: DEMİRCİOĞLU Aytekin (2014). The Effects of Shortage and Abundance on Human Beıng in

Ibn Khaldun Idealısm. STUDIES ON ETHNO-MEDICINE, 8(1), 1-6.

Page 2: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

of harmful wastes in the body and thus to the deterioration of both physical and mental health of human being.

Therefore, having abundant food materials might not result in positive results for man. In the current study, how

the opportunities of reaching abundant food and types of nutrition affected human health in general and moral

structure in Ibn Khaldun was investigated.

Keywords: Nutrition, Morality, Health, Islam, Muqaddimah, Climate, Food

GİRİŞ

İbn Haldun 27 Mayıs 1332’de Tunus’ta doğmuştur. Asıl adı Abdurrahman, künyesi Ebu

Zeyd, unvanı Veliyuddin’dir. Ancak ailesinin ismine istinaden İbn Haldun (Haldun oğulları

ailesinden) olarak ünlenmiştir (Uludağ, 1993: 6–7). İbn Haldun, Mukaddime’de kendini şu

şekilde tanıtmaktadır: “Lütfu bol yüce Allah’ın rahmetine muhtaç bir kul olan Abdurrahman

bin Muhammed bin Haldun Hadrami…” (Ibn Khaldun, 2009/I: G, 157).

İbn Haldun’un hayatı dört döneme ayrılarak incelenebilir (Uludağ, 2009: 15):

Birinci dönem, 1132 ile 1351 arasını kapsayan, doğumundan yirmi yaşına kadar olan

dönemdir. İbn Haldun bu dönemi Tunus’ta geçirmiştir. Bu dönemde Kur’ân-ı ezberleyerek

hafız olmuş, çeşitli dini ilimleri öğrenmiştir. Özellikle Kıraat ilminde başarılı olmuştur.

İkinci dönem, yaklaşık yirmi beş yıl kadar sürmüştür. 1351 ile 1375 yılları arasında geçirilen

bu dönemde İbn Haldun Tunus, Cezayir, Fas ve Endülüs gibi bölgelerde yaşamış, çok sayıda

idari ve siyasi görev almıştır. Bu dönemde kâtiplik, yönetici danışmanlığı ve yargıçlık gibi

görevler üstlenmiştir.

Üçüncü dönem 1375 ile 1383 yılları arasındaki dönemdir. İbn Haldun, siyasal yaşamdan

uzaklaşmaya çalıştığı bu dönemin ilk dört yılını İbn Salame Kalesinde geçirmiş ve

Mukaddime’yi burada yazmıştır. Sonraki dört yılını ise Tunus’ta geçirmiştir.

Dördüncü dönem, Mısır’da yaşadığı 1383 ile 1406 yılları arasını kapsayan dönemdir. Bu

dönemde hacca gitmiş, kadılık ve müderrislik görevleri yürütmüştür. Şam kuşatması sırasında

Tatar sultanı Timur ile Mısır sultanı Ferec arasında yaptığı arabuluculuk da bu döneme (1400)

denk gelmektedir.

İbn Haldun’un kendi hayatını anlattığı bir otobiyografisi ve dini nitelikte birkaç kitabı

bulunmaktadır. Ancak bunlar arasında en ünlüsü Mukaddime’dir. Bu eser dünya tarihi olarak

başlayan Kitabü’l İber adlı esere girizgâh olarak yazılmasına rağmen, ünü asıl kitabı aşmıştır.

Mukaddime kendi içinde altı kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap, yeryüzünün yapısı, iklim ve

Page 3: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

bunların insan üzerine etkilerini ele almaktadır. İkinci kitap, bedevi – hadari toplumları,

başkanlık sistemini, devlet ve asabiyet kavramlarını incelemektedir. Üçüncü kitap, devlet

teşkilatını, devletlerin kuruluş – büyüme – çöküş safhalarını, halife ve sultanın görevlerini ele

almaktadır. Dördüncü kitapta, ülkeler, şehirler ve medeniyete dair konular ele alınmaktadır.

Beşinci kitap geçinme yolları, kazanç ve meslekler gibi konuları işlemektedir. Altıncı kitapta

ise ilimler, ilim öğrenme yolları, öğretim ve ilim türleri ele alınmıştır.

Bu çalışmada, İbn Haldun’un Mukaddime’nin birinci kitabında dile getirdiği, iklimin insana

ve yeryüzüne etkileri bağlamında ortaya çıkan kıtlık ve bolluk durumları ile insanın bedensel,

zihinsel ve ahlaksal yapısı arasında kurulan ilişki ele alınmıştır.

İBN HALDUN’UN DÜŞÜNCESİNDE BESLENME İNSAN İLİŞKİSİ

İbn Haldun dünyayı yedi iklim bölgesine ayırmıştır. Bu bölümleme kara parçalarını daha çok

içeren kuzey yarım küreyi güneyden kuzeye bölümleyecek şekilde ve birbirine paralel bir

tarzda yapılmıştır (Ibn Khaldun, 2009/I: 1/II, 230–256). Bu bölümlemede, en ortada bulunan

dördüncü iklim kuşağı en yaşanabilir bölgedir. Bu kuşağa güneyden komşu olan üçüncü iklim

kuşağı ve kuzeyden komşu olan beşinci iklim kuşağı da yaşanabilir yerler arasında

sayılmaktadır. Diğer iklim kuşakları, merkezden uzaklaştıkça yaşanabilir olma özelliğinden

de uzaklaşmaktadırlar. İbn Haldun, yaşamaya elverişli olan üçüncü, dördüncü ve beşinci iklim

kuşaklarını “mutedil” olarak adlandırmaktadır. Buna göre birinci, ikinci, altıncı ve yedinci

iklim kuşakları ise mutedil değildir.

İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/III, 259–260) iklimin mutedil olması ya da olmaması insan ile

ilintili her şeye doğrudan etki eder. Mutedil iklim kuşağında yaşayan insanlar her açıdan

mükemmel özelliklere sahiptirler. Bu insanlar estetik değere sahip olup güzel ve kullanışlı

evlerde yaşarlar, güzel elbiseler giyerler, meslek ve iş kolları oldukça gelişmiştir, yaşam için

gerekli olan her türlü alet ve malzemeyi üretebilmektedirler. Bunlar madencilikte

ilerlemişlerdir. Altın, gümüş, demir, bakır gibi madenleri rahatlıkla işleyebilmektedirler. Bu

bölgelerde ticaret ve alışveriş gelişmiştir. Bu bölgeler Mağrip, Suriye, Hicaz, Yemen Irak,

Hint, Sind (İndus) ve Çin bölgeleridir. Endülüs ve buraya yakın Frenk diyarında yaşayanlar,

Galliler, Rum ve Yunan halkları da bu kapsamda sayılmaktadır. Ancak bu bölgeler arasında

mutedil özelliklere en çok sahip olanlar Irak ve Suriye halklarıdır. Çünkü bu ülkeler coğrafi

olarak yedi iklim kuşağının en ortasında yer almaktadır.

Page 4: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

Mutedil olmayan iklim bölgelerinde yaşayan az sayıda insan olmasına rağmen iklimin

olumsuz özellikleri bu insanların her özelliğine yansımıştır. Bu insanların ten renkleri bozuk,

bedensel özellikleri zayıf ve ahlakları kötüdür. Bunlar medeni yaşamdan çok uzaktırlar.

Bunların evleri çamurdan veya kamıştan, yiyecekleri ise darıdan ve otlardan ibarettir. Bu

bölgelerde yaşayanlar doğru düzgün giyinmeyi bilmezler. Bu nedenle yalnızca avret yerlerini

ağaç yaprakları veya hayvan derileriyle örterler. Bir kısmı ise bunu bile yapmaz ve çıplak

gezerler. Gelişmiş bir ekonomik yapıları yoktur. Altın ve gümüş ile ticaret yapmayı bilmezler.

Bunlar, insandan çok yabani hayvanlara benzerler ve çoğunlukla mağaralarda yaşarlar.

Bazıları insan eti yerler. Bunlar medeniyetten uzak oldukları gibi, semavi dinlerden de

habersizdirler. Güneyde, ekvatora yakın ve çok sıcak bir iklime sahip olan birinci kuşaktaki

Sudanlıların bir kısmı ile kuzeyde, kutuplara yakın çok soğuk iklime sahip yedinci kuşakta

yaşayan Eskimoların ve Slavların bir kısmı böyledir (Ibn Khaldun, 2009/I: 1/III, 260–264).

İbn Haldun’un düşüncesinde iklimin sıcaklığı insanın sadece bedensel özelliklerine etki

etmez. İklim aynı zamanda insanların ahlaksal özelliklerine ve karakterlerine de etki

etmektedir. Birinci ve ikinci iklim kuşağına denk gelen sıcak bölgelerde yaşayanlar genellikle

aceleci, hafifmeşrep, eğlenceye ve zevke düşkün, anlayışları kıt ve kararsız olurlar. Bunlar

çok fazla gelecek kaygısı taşımazlar. Fas’ın kısmen soğuk yaylalarında yaşayanlar ise

bunların tersine daha kaygılı ve üzüntülüdürler. Bunlar eğlenceye çok fazla düşkün olmazlar

ve geleceğe dair algıları ise genelde karamsardır (Ibn Khaldun, 2009/I: 1/IV, 266–268).

İbn Haldun’un gıda malzemeleri açısından kıt imkânlarla yaşayan insanların ahlaki faziletler

bakımından üstün olduklarını söylerken kullandığı temel kıstaslardan biri şudur: Bolluk içinde

yaşamaya alışan insanlar, içinde bulundukları lüks yaşamın kendilerine dayattığı zorunlu

olmayan ihtiyaçları karşılayabilmek için meşru olmayan yollara başvurabilirler (Uygun, 2008:

28). Bedeviler ise az miktardaki gıda maddesiyle kanaatkâr bir biçimde yaşayabilmektedirler.

Onların mecburiyetten razı oldukları bu kanaat durumu, determinist bir şekilde onların ahlaki

özelliklerini belirlemektedir. Bu durumu formüle etmek gerekirse, lüks yaşam sebeptir;

ahlakın buna bağlı olarak bozulması ise sonuçtur (Koçak, 2009: 52).

İbn Haldun olumsuz yorumlarını daha ziyade, havanın çok sıcak olduğu birinci ve ikinci iklim

kuşaklarında yaşayan Sudanlılar ve zenciler üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu konuda onun somut

gözlemlerinden hareket ettiği söylenebilir. Çünkü buralarda yaşayan insanlarla çeşitli vesileler

ile teması olmuştur. Bu nedenle, bu bölgelerde yaşayan insanlar hakkındaki fikirlerini kişisel

gözlemlerinden hareketle oluşturmuş ve bazen abartılı ifadelerle anlatmıştır. Buna karşılık

Page 5: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

onun, yedinci iklim bölgesi dediği kuzey kutbuna yakın bölgelerde yaşayan Slavlar ve

Eskimolar ile ilgili somut gözlemleri yoktur. Bu yüzden onlarla ilgili çok fazla yorum

yapmamıştır. Yalnızca, teorisinin iç tutarlılığı adına çıkarımda bulunmuştur. Bu çıkarıma

göre, havanın çok sıcak olması bir bölgeyi insan yaşamı açısından elverişsiz hale getiriyorsa,

havanın çok soğuk olması da aynı sonuca götürmelidir. Bu çıkarımını bazı seyyahlardan ve

denizcilerden rivayet edilen bazı bilgilerle birleştirerek soğuk iklimlerde yaşayan insanlar

hakkındaki düşüncelerini oluşturmuştur. Dolayısıyla, yedinci bölgede yaşadığını belirttiği

insanlar ile ilgili çok net ve sağlam bilgilere sahip değildir.

İbn Haldun iklim teorisini bir sonraki aşamada gıda maddelerine ulaşma açısından dar ya da

geniş imkânlara sahip olmanın insanlar üzerinde ne gibi tesirler yaptığı konusuna taşımıştır.

Ona göre ılıman bir yapıya sahip olan orta kuşak iklim bölgelerine denk gelen ülkelerin

hepsinde gıda maddelerine ulaşma açısından aynı oranda bolluk yoktur. İbn Haldun’a göre

(2009/I: 1/V, 269) bunun en önemli sebebi toprağın verimliliğinin her yerde eşit olmayışıdır.

Toprağın verimli olmadığı yerlerde temel gıda maddeleri olan hububat, buğday ve meyveler

yetişmez. Bu nedenle buralarda yaşayan halklar yaşamsal ihtiyaçlarını giderme bakımından

önemli bir zorluk içerisindedirler. Hicaz, Yemen’in güney kesimleri, Mağrip sahrasındaki

kumluk bölgeler bu tür yerlerdendir. Buralarda yaşayan Hicazlılar, Yemenliler, Murabıtlar ve

göçebe Arap halkları toprakta yetişen ürünlerden mahrumdurlar.

Toprakta yetişen ürünlerden mahrum olan bu insanların sahip olduğu en önemli gıda

maddeleri et ve süttür. İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/V, 269) bu iki gıda maddesi en

mükemmel bir şekilde buğdayın ve hububatın yerini tutar. Diğer bir deyişle İbn Haldun’a

göre ete ve süte sahip olan insanlar buğdaya ve diğer toprak mahsullerine ihtiyaç duymazlar.

Dahası, İbn Haldun’a göre, çölde ve çorak arazilerde yaşayan ve gıda maddelerine ulaşma

konusunda kıtlık ile karşı karşıya kalan insanların beden sağlıkları ve ahlaki özellikleri,

verimli arazilerde yaşayan ve gıda maddelerine bolca ulaşabilen insanlarınkine oranla daha

iyidir.

İbn Haldun’un bahsettiği çölde ve verimsiz arazilerde yaşayan bu toplumlar genellikle yaşayış

biçimleri itibariyle ‘bedevi’ olarak adlandırılmaktadır. Bedevi yaşayış biçiminin karşıtı ise

‘hadari’liktir. Hadari toplumlar genellikle belli bir bölgede toprağa yerleşik olarak yaşarlar ve

daha geniş imkânlara sahiptirler (Toku, 2002: 92). İbn Haldun’a göre bedevilik bir yaşam

tercihi değil, bir mecburiyettir. Bu nedenle bedevi toplumlar zaman içerisinde hadari

toplumlara doğru evrim geçirmeye gayret ederler (Uludağ, 1993: 65–70). Bu evrimin temel

Page 6: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

itici gücü, ihtiyaçların meydana getirdiği iktisadi faaliyetlerdir (Kozak, 1999: 24 – 26). Diğer

bir deyişle İbn Haldun açısından, bedevi toplumları insani bakımdan masum, ahlaksal açıdan

yüksek ve bedensel açıdan güçlü kılan özellikleri onların paradoksal bir biçimde kurtulmaya

çalıştıkları ilkel yaşam biçimlerinden kaynaklanmaktadır.

İbn Haldun, gıda maddelerinin çok olmasının insana nasıl zarar verdiğine dair fiziksel ve

somut açıklamalar da getirmeye çalışmıştır. Ona göre (2009/I: 1/V, 270–271), gıda

maddelerinin çokluğu ve bunlardaki rutubet, bedende birtakım işe yaramaz fazlalıklar ve kötü

artıklar oluşmasına sebebiyet vermektedir. Beden, bu artıklar yüzünden orantısız bir şekilde

genişler ve çirkinleşir. İç organlarda da bozulmalar ve kötü salgılar ortaya çıkar. Bu durumu

insanın derisinin donuk ve soluk bir görüntü alması izler. Böylece gittikçe şişmanlayan

insanlar, hem görüntü hem de sağlık açısından kötü bir vücuda sahip olurlar. Fazla yenilen

yiyeceklerin ürettiği fazla nem beyne çıkar ve beynin doğru çalışması da engellenmiş olur.

Böylece fazla yemek yiyen insanlarda normalden sapma hali, gaflet, dikkatsizlik, aptallık ve

zekâ geriliği meydana gelir.

İbn Haldun, gıda ve beslenme imkânları bakımından insanları ve toplumları üç gruba

ayırmıştır (İbn Haldun, 2009/I: 1/V, 270–271; Uludağ, 2009: 270, 10. Dipnot):

Birincisi: Kır, kurak ve çorak arazide, verimsiz topraklarda yaşayanlar

İkincisi: Verimli ovalarda ve düzlüklerde, bol ürün yetişen topraklarda yaşayanlar

Üçüncüsü: Şehir ve kasabalarda yaşayanlar

Birinci grup, az miktardaki gıdaya ulaşmak için çok çalışmak ve mücadele etmek

zorundadırlar. Bu sürekli mücadele durumu onları zinde ve güçlü kılar. Onların renkleri daha

parlak, vücutları daha düzgün, karakterleri daha orta yolcudur. Ayrıca bunların anlama

kapasiteleri daha yüksek ve zihinsel becerileri gelişmiştir. İkinci gruptakiler üzerinde

yaşadıkları toprakların bol ürün vermesi nedeniyle, gıda maddelerine ulaşmak için çok

çalışmak zorunda değillerdir. Bu durum onların vücutlarında zararlı birikintilerin oluşmasına

ve beden sağlıklarının bozulmasına açmaktadır. Bunların deri rengi soluk, vücutları şişman ve

çirkin olur. Bunların zihinsel anlayışları da kıt olmaktadır. Üçüncü grup ise, gıda maddelerine

ulaşma bakımından ikinci grup gibidir. Ancak bu halklar ikincilerden farklı olarak gıda

malzemelerini tüketmeden önce pişirme, salamura yapma, kurutma ve tuzlama gibi birtakım

işlemlere tabi tutmaktadırlar. Bu işlemler gıdaların olumsuz etkilerini azaltmaktadır.

Gıdalarda yapılan inceltme ve hafifletme işlemi, onları yiyen şehirlilerin vücutlarına ve

Page 7: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

huylarına da yansımaktadır. Böylece, şehirde yaşayanlar (hadariler), çöllerde yaşayanlara

(bedeviler) oranla daha narin vücutlara ve daha yumuşak huylara sahip olmaktadırlar. Ancak

İbn Haldun bu durumu olumlu bir özellik olmaktan ziyade, bozulma belirtisi olarak kabul

etmektedir.

İbn Haldun, gıda maddelerine ulaşmadaki bolluk ve kıtlık durumunun yalnızca insanlar

arasında kıyaslamakla kalmamıştır. Ona göre (2009/I: 1/V, 270–271) bol ve fazla gıdayla

beslenen hayvanlar ile daha az gıda maddesi yiyerek beslenen hayvanlar arasında da bazı

farklar vardır. Buna göre ceylan, devekuşu, dağ keçisi, zürafa, yabani eşek ve sığır gibi

hayvanların çölde ve çorak yerlerde yetişenleri ile suyu ve otu bol meralarda yetişenleri

arasında birincilerin lehine bir fark vardır. Çölde ve kırda yetişen hayvanların derileri

pürüzsüz ve parlak, vücutları düzgün, organları uyumlu, algılamaları ve hisleri daha

kuvvetlidir. İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/V, 271) bunun sebebi, yaylalarda bol gıda beslenen

hayvanların vücutlarında, tıpkı bol gıda ile beslenen insanlarda olduğu gibi, birtakım

fazlalıklar, kötü artıklar ve zararlı salgılar meydana gelmektedir. Bunlar da o hayvanların

vücut yapılarına, deri renklerine ve genel sağlık durumlarına olumsuz olarak yansımaktadır.

Oysa açlık ve kıtlık, çorak yerlerdeki hayvanların vücutlarını dilediğince güzelleştirmektedir.

İbn Haldun, kıtlık ve bolluk içinde yaşayanları, dini yaşayışları ve ibadet biçimleri açısından

da karşılaştırmıştır. Ona göre (2009/I: 1/V, 271–272), çölde yaşayıp, yaşam biçimi nedeniyle

kıtlığa maruz kalanlar ve şehirde olduğu halde geçim sıkıntı nedeniyle kısıtlı imkânlar içinde

yaşayanlar, bolluk ve refah içinde bulunanlara göre daha güzel bir dini yaşayışa sahiptirler.

Bu insanlar ibadete daha fazla düşkündürler. İbn Haldun’a göre şehirlerde yaşayanlar bol bol

has buğday, yağ ve et tükettiklerinden kalpleri katılaşır ve ibadetlerden uzaklaşırlar. Bu

nedenle, dindar insanların sayısı şehir ve kasabalarda azdır.

İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/V, 272) bolluk içinde yaşamaya alışan kimseler zorluklara karşı

dayanma kabiliyetlerini de kaybederler. Bu insanlar, kıtlık yılları geldiğinde ve aç

kaldıklarında başkalarına oranla daha çabuk yok olup giderler. İbn Haldun, Mağrip’teki

Berberilerde, Fas şehrinin halkında ve Mısır ahalisinde bu tür bir zayıflık olduğunu

söylemiştir. Buna karşılık, çoğunlukla çöllerde yaşayan ve temel gıda maddeleri hurma olan

Araplar; temel besin maddeleri darı ve zeytin olan Endülüslüler ve geçimini çoğunlukla arpa

ve zeytinden sağlayan İfrikiye halkı kıtlık sebebiyle büyük çöküşler yaşamamışlardır. Çünkü

bunlar normal yaşamlarında kıtlığı alışkın oldukları için genel kıtlık zamanlarında da

dayanma güçleri düşmemektedir.

Page 8: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

İbn Haldun, bolluktan kıtlığa düşenlerin bundan çokça etkilenmesini tıbbi birtakım

açıklamalarla anlatmaya çalışmıştır. Ona göre (2009/I: 1/V, 272), bolluk içinde yaşayanlar,

özellikle hayvani yağlara alışık olanların iç organları ve bağırsakları, gıdaları ve yağları bolca

yediklerinden bu duruma uyum sağlar. Bu da, organlarda olması gerekenden daha fazla nem

olmasına yol açmaktadır. Organizması bu duruma göre şekillenmiş olan insanlar bir anda

kıtlık ve açlık ile karşı karşıya gelirlerse bu yeni durum onlar için yıkıcı olmaktadır. Çünkü

onların organları zayıflığa ve nazikliğe alışmıştır. Aç kalmaları durumunda bu insanların

bağırsakları kuruyup buruşarak işlev göremez hale gelmektedir. Bu nedenle kıtlık

zamanlarında çok miktarda ölüm olmaktadır. Ancak bu dönemde ölenleri katleden, kıtlık ve

buna bağlı olarak ortaya çıkan açlık durumu değildir. Onları öldüren asıl unsur önceden var

olan ve beden açısından kuvvetli bir alışkanlık haline getirilen tokluk durumudur.

İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/V, 272), katı yemeklik maddeleri ve tereyağını terk ederek temel

gıda maddesi olarak sütü tüketenler daha sağlıklı olurlar. Çünkü onların vücutlarındaki su ve

nem dengesi bozulmadan kalır. Vücuttaki nem, doğal gıda maddelerinin hepsiyle uyumlu

olduğu için, doğal bir gıda maddesi olarak süt tüketenlerin bağırsaklarında yenilen gıdaların

değişmesi durumunda bir bozulma olmaz. Bu sebeple, gıda maddelerinin bolluğu nedeniyle

meydana gelen tıbbi problemler, bu insanların başına gelmez.

İbn Haldun’un bu açıklamalarından örtük olarak şu sonuca ulaşmak mümkündür. Ona göre

süt, et ve toprakta kendiliğinden yetişen ürünler doğal ürün grubundadır. Buna karşılık

toprağın işlenmesi ve ziraat sonucu elde edilen buğday gibi ürünler doğal ürün grubunda

kabul edilmemektedir. Ayrıca sütün belli bir oranda işlenmesi sonucunda elde edilen tereyağı

da doğal ürün grubunda değildir. Günümüz ölçütleriyle değerlendirildiğinde İbn Haldun’un

doğal ürün konusunda çok seçici olduğunu ve bu konuda geniş bir ürün yelpazesini kabul

etmediği görülmektedir.

İbn Haldun’a göre (2009/I: 1/V, 272–273), insanların gıda maddelerini gereğinden çok

tüketmelerinin aslında tek bir nedeni vardır. Bu neden, alışkanlıktan başka bir şey değildir.

Bolluk içinde yaşayan ve gıda maddelerine kolayca ulaşabilen insanlar, fazla yemeğe alışırlar.

Bu alışkanlık da onların vücutlarında zararlı birikintilerin oluşmasına ve sonuçta hem

sağlıklarının hem de ahlaklarının bozulmasına yol açmaktadır. Kıtlık durumuna düşen

zenginlerin bundan çokça etkilenmelerinin sebebi de aynıdır. Onların vücutları fazla gıda

tüketmeye alıştığı için yeni duruma uyum sağlamak onlar açısından kolay olmamaktadır ve

bazıları bu yeni duruma uyum sağlayamadan ölmektedirler. Ancak İbn Haldun’a göre insan,

Page 9: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

bolluğa nasıl alışabiliyorsa, yokluğa da öyle alışabilir. Yapılması gereken şey, tedricen

vücudu az gıda ile beslenmeye alıştırmaktır. Bu alışkanlık gerçekleştikten sonra insan hem

bedenen hem de zihnen daha sağlıklı olacaktır. İbn Haldun, bunun tecrübe ile sabit olduğunu

ve bazı yakın tanıdıklarında bu durumu gözlemlediğini belirterek konuyu bitirmiştir.

SONUÇ

İbn Haldun insanların gıda maddelerine ulaşma imkânı açısından kıtlık veya bolluk içinde

olmalarını fiziki bir realite olarak ele almıştır. Çölde ve verimsiz topraklarda yaşayan insanlar

gerçekten de toprakta yetişen gıda maddelerine ulaşma açısından yoksundurlar. Buna karşılık

sulak ve verimli topraklarda yaşayanlar ve parasal alım güçleri sebebiyle şehirlerde

yaşayanlar gıda maddeleri açısından bolluk içinde yaşamaktadırlar. O halde, bolluk veya

kıtlık içinde yaşamanın insan üzerinde yaptığı etkiler İbn Haldun tarafından teorik bir

düzlemde değil; olgusal gözlemlerden hareketle pratik ve gerçek bir düzlemde ele alınmıştır.

İbn Haldun kıtlık ve bolluk durumunu, insan üzerindeki etkileri ve sonuçları bakımından

değerlendirmiştir. Buna göre, bir yaşam biçimi olarak muhatap olunan bir kıtlık durumu genel

ve uzun vadeli sonuçları itibariyle olumlu bir şeydir. Çünkü bu durum sürekli bir mücadele

halini gerektirmektedir. Bu ise insanı her açıdan dinç tutan bir durumdur. Ayrıca fazla

beslenmek vücutta zararlı kalıntılar bıraktığı için insanı şişman ve sağlıksız yapmaktadır.

Aynı zamanda fazla beslenmeye bağlı olarak vücudun su ve nem dengesi bozulmakta, buna

bağlı olarak da bağırsaklar, iç organlar ve beyin randımanlı olarak çalışamamaktadır.

İbn Haldun’a göre insan, sadece bol gıda maddesine ulaşma imkânı olmadığı durumlarda az

yemek yememelidir. Gıda malzemelerine ulaşma açısından geniş imkânlara sahip olanlar,

bilhassa şehirliler de fazla yemenin zararlarının farkında olarak vücutlarını az gıda ile

yaşamaya alıştırmalıdırlar. İnsan az yemeğe de çok yemeğe de alışabilmektedir. Öyleyse

yapılması gereken şey yavaş yavaş az gıda ile beslenme durumuna alışkanlık geliştirmeye

çalışmaktır.

Yemeği çok yemenin zararları günümüzde yaygın olarak bilinmektedir. Hatta bazı ülkelerin

obeziteyi ülkelerinin en önemli sorunlarından biri olarak kabul etmeleri, İbn Haldun’un

bundan altı yüzyıl önce bahsettiği şeylerin ne kadar değerli olduklarının en önemli

göstergelerindendir. Gıda maddelerini gereğinden fazla tüketmek bireysel anlamda insan

vücuduna zarar verdiği gibi, toplumsal ve siyasal anlamda da pek çok sorunu beraberinde

getirmektedir. Dünyada bir kısım insanlar fazla kilolarından kurtulmak için önemli

Page 10: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

miktarlarda para harcarken diğer bir kısmı da yetersiz beslenme ve açlık yüzünden

ölmektedir. Bu gruplar arasındaki adaletsizlik, insanoğlunun gidermesi gereken önemli

sorunlardan biridir. Bu bağlamda İbn Haldun’un görüşleri, çözüme katkı sağlamak adına

dikkate alınmalı ve İbn Haldun günümüz kavramları ve sorunları açısından yeniden

okunmalıdır.

Bu açılardan İbn Haldun’un teorisinin ne kadar değerli olduğu açıktır. Ancak teorinin değerli

olması, eleştirilecek yanı olmadığı anlamına gelmemektedir. İbn Haldun’un, gereğinden fazla

gıda tüketmenin sağlık sorunlarına yol açtığı yönündeki görüşüne sonuna kadar katılmakla

birlikte, şu hususlarda da eleştirilebileceği kanaatindeyim:

Birincisi, İbn Haldun’un verdiği bilgiler ve yaptığı açıklamalar abartılıdır. Örneğin bazı

insanların yalnızca süt içerek beslendiği ve ömürlerini de çok sağlıklı olarak geçirdikleri

şeklindeki açıklamaları abartılıdır.

İkincisi, süt, et, zeytin, darı gibi ürünleri sağlıklı kabul ederken buğdayı zararlı olarak kabul

etmesi günümüz bilimsel gerçekleriyle uyuşmamaktadır.

Üçüncüsü, ömrünün büyük bir kısmını devlet kademelerinde yüksek makamlı işlerde sürdüren

İbn Haldun’un kıtlık durumunu fiilen ve uzun süre yaşaması için çok fazla gerekçe

görünmemektedir. Gerçi onun bu yönde bir açıklaması yoktur. Ayrıca açıklamalarını kendi

yaşamından hareketle değil de, gözlemlerinden hareketle yapmış olabilir.

Dördüncüsü, İbn Haldun bolluk içinde yaşayanların bedensel sağlıklarının bozulduğunu

söylediği gibi, zekâlarının gerilediğini ve anlama kapasitelerinin de düştüğünü belirtmiştir.

İlaveten bolluk içinde yaşayanların sulak ve verimli topraklarda yaşayanlar ile şehirliler

olduğunu belirtmiştir. Buna göre şehirde yaşayanların zekâlarının düşük olması

gerekmektedir. Oysa İbn Haldun Mukaddime’nin altıncı kitabının sekizinci bölümünde

ilimlerin ancak şehirlerde gelişebildiğini anlatmıştır. Birbirinden farklı bağlamlarda yapılmış

olsalar da bu iki açıklama bir çelişki barındırmaktadır.

Beşincisi, fazla yemenin vücuttaki nemi arttırdığını, bu nemin buharlaşarak beyne çıktığını ve

hem beynin hem de diğer organların çalışmasını olumsuz etkilediğini açıklamıştır. Bu

açıklamaların günümüzdeki tıbbi gerçeklerle birebir uyuşmadığını belirtmek gerekmektedir.

Her ne kadar bu ve benzeri eleştiriler getirilebilecek olsa da, İbn Haldun’un düşünceleri kendi

tarihsel düzlemi içerisinde ve kendi yaşadığı coğrafi – toplumsal gerçeklik bağlamında

Page 11: İbn Haldun Düşüncesinde Kıtlık ve Bolluğun İnsan Üzerine Etkileri

değerlendirildiğinde, bu açıklamaların çağının bilgi ve anlayış düzeyini çokça aşan teorilere

ev sahipliği yaptığı anlaşılacaktır.

Kaynakça

Ibn Khaldun (2012). The Muqaddimah: An Introduction to History. Translator: Franz

Rosenthal. 3 Volumes. (1 st. Ed. 1958). London: Routledge – Kegan Poul

Web: http://asadullahali.files.wordpress.com/2012/10/ibn_khaldun-al_muqaddimah.pdf

adresinden 12.12.2013’te alınmıştır.

İbn Haldun. (2009). Mukaddime. (6. Baskı). Hazırlayan: Süleyman Uludağ. İstanbul: Dergâh

Yayınları

Koçak, M. (2009). İbn Haldun: Hayatı ve Eserleri Üzerine Düşünceler. Ankara: Alternatif

Politikalar Merkezi Yayınları

Kozak, İ. E. (1999). İnsan – Toplum – İktisat: İbn Haldun’dan Yola Çıkılarak Çok Yönlü

Bir Tahlil Denemesi. Adapazarı: Değişim Yayınları

Toku, N. (2002). İlm-i Umran: İbn Haldun’da Toplum Bilimsel Düşünce. Ankara: Akçağ

Yayınları

Uludağ, S. (1993). İbn Haldun: Hayatı – Fikirleri – Eserleri. Ankara: Türkiye Diyanet

Vakfı Yayınları

…………. (2009). “Giriş” (Mukaddime içinde). İstanbul: Dergâh Yayınları

Uygun, O. (2008). İbn Haldun’un Toplum ve Devlet Kuramı. İstanbul: On İki Levha

Yayınları