1. Sayı İslam Dini Açısından Organ Nakli Konya İl Müftüsü Şükrü Özbuğday Transplantasyon Merkezini Taşıma Başka bir hastanede transplantasyon deneyimi Beslenme Organ Nakli Hastalarında Beslenme Etkinliklerimiz İğneyi Kendimize Batırdık, Bir Hediye de Sen Ver, Organ Bağışı İçin Kıtaları Aştık, Hayata Bağış Off-Road (Edirne), Derinlere Daldık hayatabagis.com Hayata Bağış Derneği’nin Armağanıdır http://www.hayatabagis.com hayatabağış Hayata Bağış Derneği’nin Resmi Yayın Organıdır. Haziran 2013
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
1. Sayı
İslam Dini Açısından Organ NakliKonya İl Müftüsü Şükrü Özbuğday
Transplantasyon Merkezini TaşımaBaşka bir hastanede transplantasyon deneyimi
BeslenmeOrgan Nakli Hastalarında Beslenme
Etkinliklerimizİğneyi Kendimize Batırdık, Bir Hediye de Sen Ver, Organ Bağışı İçin Kıtaları Aştık, Hayata Bağış Off-Road (Edirne), Derinlere Daldık
hayatabagis.com
Hayata BağışDerneği’nin
Armağanıdır
http://www.hayatabagis.com
hayatabağış Hayata Bağış Derneği’nin Resmi Yayın Organıdır. Haziran 2013
İmtiyaz SahibiHayata Bağış Derneği AdınaHüseyin YILDIRIMOĞLU
Dergi Danışma Kurulu ve Destekleyen Hocalarımızla Röportajlar 08
Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi 22
6 Başkandan
7 Editörden
8 Dergi Danışma Kurulu ve Destekleyen Hocalarımızla Röportajlar
21 Diyalizde Yaşam
22 Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi
29 Yazı İşleri Müdüründen
30 İğneyi Kendimize Batırdık
32 Organ Beklerken
34 Bir Hediye’de Sen Ver
36 Organ Nakli Koordinatörü Kimdir?
38 Avrasya Maratonundaydık
40 Organ Naklinin Dini Boyutu
48 İnsan Sevgisi Yürüyüşü
Organ Naklinin Dini Boyutu 40
Derinlere Daldık 64
50 Türkiye’de Kalp Nakli Uygulamaları
54 Hayata Bağış Off-Road (Edirne)
58 Organ Nakli Merkezini Taşımak (Başka bir hastanede transplantasyon deneyimi)
60 Çocuklarımızın Gözünden Koordinatörlük Mesleği
61 İstanbul Bölge Koordinatörlerinden Bir Donör Organizasyonu
64 Derinlere Daldık (Fethiye)
67 Koordinatörün Yaşadığı Zorluklar
68 Babasının Organları Bağışlayan Bir Donör Yakınının Duyguları
70 Organ Naklinde Diyet-Beslenme
76 Nakilli Arkadaşlarımızla Yarıştık
78 Üyelerimiz
79 Bunları Biliyor muydunuz?
StratejikÇerçeve
Hayata Bağış Derneği’nin şeffaflık, eşitlik ve katılımcılık ilkelerine bağlı kalarak; toplumun her kesimine ve sağlık profesyonellerine kadavra organ bağışıyla ilgili bilgiler sunmak, organ bağışını özendirici etkinlikler düzenleyerek geniş kitlelere ulaşmak, organ nakli koordinatörlerinin kişisel gelişimlerini desteklemek ve dünyadaki paydaşlarıyla işbirlikleri kurarak ülkemizdeki kadavra organ bağışı sisteminin gelişimine katkı sağlamak.
Misyonumuz
Organ bağışının ölümün doğal bir uzantısı olarak algılanmasını sağlamak.Vizyonumuz
Hayata Bağış Derneği kadavra organ bağışının artmasına katkı sağlamak amacıyla kurulmuştur. Hayata Bağış Derneği canlı vericili nakillerle ilgilenmemiştir, ilgilenmeyecektir. Dergi, broşür, kitap, afiş, poster vs. yazılı materyallerinde, hangi mecrada olursa olsun söylemlerinde; canlı vericili nakillerle ilgili bilgilendirme yapmaz. Canlı vericili nakilleri ele almaz, atıfta bulunmaz, ima dahi etmez.Hayata Bağış Derneği hiçbir özel nakil merkezine sponsorluk teklif etmemiştir. Hiçbir etkinliğinde herhangi bir nakil merkezinin isim, logo, renk vb. hatırlatıcı materyali kullanılmamıştır.
Prensiplerimiz
Hayata Bağış Derneğiwww.hayatabagis.com 5
Temel Değerler ve ilkeler:Hareketçilik : Bir etkinlikte çalışırken dahi başka bir etkinliğin fikirlerini tartışırız. Bulunduğumuz nokta ne olursa olsun her zaman yapılacak işler olduğuna inanırız. Üyelerimiz sürekli organ bağışı aktivitelerini düşünür, planlar ve gerçekleştirir.
Bütünlük : Doğru ve olumlu yönlerimizi bir araya getirmeyi hedefleriz. Bunu başardığımızda geride kalanlar yanlışlar ve olumsuzluklar olacaktır. Yapabileceklerimizi dürüstçe paylaşırız ve yerine getiremeyeceğimiz sözler vermekten çekiniriz. Birlikteliğimizden doğan güçten kişisel çıkarlarımız uğruna vazgeçmeyiz.
Bireycilik : Hitap ettiğimiz her vatandaşın, her üyemizin ve her meslektaşımızın bireysel farklılıklarına, düşüncelerine ve inançlarına saygı gösteririz. Dernekteki veya meslekteki geçmişi ne olursa olsun kişilere saygıyla yaklaşırız. Önerilerin kimden geldiğiyle değil topluma faydasıyla ilgileniriz. Birbirimize karşı dürüst olur, yapıcı her türlü eleştiriyi destekleriz. Karar alma süreçlerimizin şeffaf olmasına özen gösteririz.
Farklılık : Eğitim, deneyim, düşünce ve yaklaşım farklılıklarının asıl zenginliğimiz olduğuna inanırız. Bunların yaratıcı tartışma ortamı ve yenilikçi fikirlerin ortaya çıkmasında vazgeçilmez olduğunu düşünürüz.
Yapılabilir Olanı Zorlama : İmkansız olanları bir kenara bırakıp elimizde kalan mümkünler için çalışırız. Yenilikçi çözümlerin en umutsuz sorunlarla karşı karşıya kalındığında bunun üstesinden gelmeye çalışan ekiplerin çabalarından doğduğuna inanırız. Mevcut yolların daireler çizdiğini gördüğümüzde yeni rotalar çizmekten çekinmeyiz.
Hukuka ve Otoriteye Saygı : Evrensel ve yerel hukuk kurallarına tam olarak uyarız. Sağlığı ve organ bağışını yöneten otoritelerin koyduğu kurallara yorumumuz ne olursa olsun saygıyla yaklaşırız. Belirlenmiş kuralların her paydaşa eşit olarak uygulanacağına ve otoritenin çizdiği sınırlar çerçevesinde her bireye eşit mesafede durduğuna inanırız.
Herkese merhaba,Hayata Bağış Derneği… Şunun şurasında kurulalı dokuz, ilk etkinliğini yapalı yedi ay olmadı bile.
Kurumsal yapılanmasını hızla tamamlayan, ilk genel kurulunu başarıyla gerçekleştiren, mali ve hukuki denetim mekanizmalarını kuran, tüm bu büyük çaba gerektiren işlerle beraber her ay en az bir ‘organ bağışı etkinliği’ sözünü tutan bir dernektir. Hayata Bağış Derneği.Bizim hayallerimiz var. Şikayet eden değil çözüm üreten, çok çalıştık değil çok çalışmalıyız diyen, ben değil biz diye haykıran, kimse duymasın değil herkes bilsin diyen, Türkiye’yi, dünyayı ama en önemlisi kendini bilen organ nakli koordinatörlerinin hayalleri…Bugüne kadar planladığımızdan fazlasını gerçekleştirdik çok şükür. Yürüdük, koştuk, konuştuk, eğitim verdik, kan bağışladık, ‘off road’da yarıştık, çocukları eğlendirdik, derdimizi anlattık… Durup hakkımızda söylenen asılsız sözlere yanıt vererek zaman kaybetmedik. Sadece hedeflerimize yürüdük, yürüyoruz. Ne mutlu ki kime gittiysek bizi dinledi, anladı ve destekledi. Hiçbir kişisel kaygı olmadan saf in-san sevgisi ve insan hayatına duyduğumuz saygıdan aldığımız güç bizi bugünlere getirdi.Bu dergi de planladığımızdan beş ay önce sizler-le buluşuyor. Artık organ nakli koordinatörlerinin ve organ nakli camiasının düzenli yayımlanacak bir iletişim aracı var. Tüm Hayata Bağış gönül-lülerinin ellerine, emeklerine, yüreklerine sağlık… Hiç şüphesiz ülkemizde organ bağışı bilincinin yeşermesi konusunda yapılacak çok iş var. Ha-yata Bağış Derneği bugüne kadar halkın bilinç-lendirilmesiyle ilgili çalışmalara ağırlık vermiştir. Bu bilinçlendirme faaliyetleri artarak sürecek-
tir. Hayata Bağış Derneği vizyonuna ve ka-litesine uygun altyapı oluşturulduğundaysa çalışmalarımız çok çeşitli platformlarda hayata geçirilecektir.Ülkemizde organ bağışının artmasıyla ilgili yoğun çabalarından dolayı Sağlık Hizmetleri Müdürümüz Prof. Dr. İrfan Şencan’a, Organ Doku Nakli Daire Başkanımız Dr. Murat Öztürk’e, Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcımız Uzm. Dr. Arif Kapuağası’na, Organ Nakli Şube Müdürümüz Dr. Bahri Kemaloğlu’na, tüm Ulusal Koordinasyon Merkezi ve Bölge Koordinasyon Merkezleri çalışanlarına, büyük özverilerle ‘or-gan bağışı’ diye çırpınan organ nakli koordi-natörlerine insanlık adına teşekkür ediyoruz.
Ayrıca derneğimiz faaliyetlerinde bugüne kadar yanımızdan hiç ayrılmayan, desteğini sürek-li hissettiğimiz İl Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu’ya, ülkemizin her yanından bizi destekleyen organ nakli koordinatörü arkadaşlarımıza, etkinliklerimizde ter döken tüm İstanbul ve Marmara BKM organ nakli koordi-natörlerine, organ nakli cerrahlarına, nakil olmuş veya bekleyen hastalarımıza ve yakınlarına… Yüreğinde insan sevgisi, dilinde ‘organ bağışı’ olan herkese şükranlarımızı sunuyoruz.
ve müsaadenizle bu ilk sayımızı kısa bir süre önce aramızdan ayrılan organ nakli koor-dinatörü arkadaşımız, ağabeyimiz merhum Dr. Mehmet Nuri Oğan’a ithaf ediyoruz.Saygılarımla,
Mümin UzunalanBaşkan
Başkandan
Merhabalar;
Bir gönül işidir Or-gan Bağışı, gönülden yapılırsa amacına ulaşır.
Umudunu kaybedenlere, umut olabilmek için çıktığımız bu yolda bir çok acıyı ve sevinci bir arada gördük, yaşadık.
Kalp nakli için bekleyen bir genç kızın “ölüyorum ne olur bana bir kalp bulun” seslenişi içimizi sızlattı ve çaresizliğimizi hatırlattı.
Küçücük yaşından beri diya-liz makinalarından başka oyun-cak tanımayan küçük İzel’in “BIK-TIM ARTIK” diye haykırışı kazındı hafızalarımıza.
İki çocuğu da böbrek hastası olan bir annenin çocuklarının arasında seçim yapmak zorunda kalışıyla buruldu yüreğimiz. Ya o anne ben olsaydım?
Hiç tanımadığımız, hiçbir zaman karşılaşamayacağımız insanların hayatlarını kurtarmak adına yapılan bir fedakarlıktır “Organ Bağışı”. Bugün, biz bu yazıyı okurken, yürürken, çalışırken, uyurken organ beklen-tisiyle günlerini geçiren 20.000 den fazla insanımız var. Organ na-
kli şansını bulamayan hastalarımız her gün birer ikişer hayatını kay-bederken organ bekleme listele-rine sürekli yenileri eklenmektedir. Diğer taraftan, ne şekilde ne zaman geleceği belli olmayan her canlının ortak sonu olacaktır. O an gelmeden önce, yakınlarımıza “organlarımı bağışlayın” diye-rek vereceğimiz vasiyet, geride bırakacağımız en büyük miras olacaktır insanlığa.
Karşılıksız, saf ve yalın haliy-le insan sevgisini simgeleyen bu birlikteliğimizin adına “Hayata Bağış” dedik. Organ bağışının bir insanlık görevi olduğunu anlatmak, umudunu kaybedenlere bir umut ışığı yakmak adına çıktık yola. Gelin hep beraber, el ele yürüyelim…
Organ bağışı bir toplumun yardımseverliğidir, özverisidir, gelişmişliğidir, insana ve insan hayatına saygısıdır. Organ bağışı “HAYATA BAĞIŞ” tır
Saygılarımla
Aynur Horoz
Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi
Organ ve Doku Nakli Koordinatörü
Hayata Bağış Derneği Genel Sekreteri
Editörden
Bizlere destek veren nakil cerrahı hocalarımızla birlikte
dergimizi tartıştık
Hayata Bağış Dergisi DanışmaKuruluyla Birlikte Akşam Yemeği
8 hayata bağış
9hayata bağış
Hocam kendinizi bize tanıtabilir misiniz?Adım Münci, soyadım KALAYOĞLU, ben organ nakli cerrahisi yapıyorum. İlk önce genel cerrahi ihtisası yaptım, daha sonra çocuk cerrahisi, ondan sonra da organ nakli cer-rahisi ihtisası yaptım. 1981’den beri aktif olarak organ naklinin içindeyim. Yaklaşık 26 sene Amerika Birleşik Devleti’nde Wisconsin Üniversitesi’nde karaciğer nakli bölümü başkanlığı yaptım. Orada Emeritüs Profesörü olduktan sonra 2006’da ülkeme kesin dönüş yaptım. Şişli Memorial Hastanesinde organ nakli bölümünde çalışıyorum. Çok iyi arkadaşlarım var. Sanırım iyi işler yapıyoruz veya iyi işler yaptığımızı sanıyoruz. Geçen sene 140 karaciğer 200’e yakın böbrek nakli ameliyatı yaptık. Kesin rakamları söyley-emiyorum. Biliyorsunuz bu işte yüzde yüz başarı yok, ama karaciğer naklinde %90’ın üzerinde yaşam oranımız var. Böbrek ve karaciğer naklindeki arkadaşlarımızı toplarsak yaklaşık 12-13 cerrahız. Bu bir ekip işi. Eskiden hiç organ ve doku nakli koordinatörü-müz yoktu, şimdi ise dört tane koordinatörümüz var. Türkiye’de organ naklinin iyi gittiği kanısındayım. Biz, 2006’nın sonundan itibaren 7 senede 570 karaciğer, 700-800 civarında böbrek nakli yaptık. Tabi ki önceliğimiz hasta için en iyisi hangisi.
Bize diğer üniversitelerden gelen, organ nakli cerrahisini öğrenmek isteyen arkadaşlarımız var. Belirli bir süre kaldıktan sonra üniversite-lerine geri dönüyorlar. Orada organ nakline başlıyorlar. Mesela Trabzon ve Konya’dan arkadaşlarımız bizim-le iki sene kaldılar. Bir arkadaşımız Gaziantep’ten, bir arkadaşımız Diyarbakır’dan geldi. Şimdi oralarda organ nakli ameliyatlarına başladılar, başarılı ameliyatları var. Hacettepe’den bir arkadaşımız var şu anda bizimle birlikte, bitirince gidip, Hacettepe’de karaciğer nakli bölümünde çalışacak. Yani genç bir ekibimiz var, ben hariç.
Estağfurullah hocam.
Öyle doğru, ben 50 senelik doktorum, en yaşlı karaciğer nakli cerrahı herhal-de benim.
Peki hocam şu an Türkiye’nin kadav-
erik organ bağışındaki durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İlk bir kaç sene benim moralim çok kötü oldu. Çünkü ben çok büyük ümitler-le geldim. Burada organ bağışında başarılı işler yapacağız sanıyordum. Ama öyle olmadı. Türkiye’de organ bağışı olmuyor. Ama ciddi çalışmalarda olmamış. Bir kere organ nakli merkez-leri eskiden yok idi. Yani bunun 20-30 sene öncesini düşünün bir Başkent Üniversitesi’nde yapılır, bir de Akdeniz Üniversitesi’nde yapılırdı. Sonra İzmir
geldi. İzmir kuvvetli geldi. Özellikle karaciğer naklinde ama yine de faz-la yapılmıyordu. İzmir’deki arkadaşlar İstanbul’a hücum ettiler, gayet iyi de et-tiler bana kalırsa. Çünkü İstanbul nüfus olarak ihtiyacı karşılamıyordu, birçok hasta İzmir’e gidiyordu veya yurt dışına gidiyordu. Mesela yaklaşık 50 Türk vatandaşı hasta, karaciğer nakli olmak için Amerika’ya bana geldiler. New York’a, Fransa’ya, İngiltere’ye nakil ol-mak için giden çok hasta vardı. Yani biz ülke olarak çok hasta kaçırıyorduk. Yeterince organ nakli merkezi olmayınca, organ nakli yapılmayınca organ bağışı da fazla olmadı. Daha sonra Koordinatörlük diye bir mesleğin olabildiği düşünülmeye başladı, o za-manlar yoktu koordinatör. Bana kalırsa ilk defa, Ata BOZOKLAR Wisconsin Üniversitesi’ne geldi. Bizimle 6 ay kaldı ve koordinatör ofisinde çalıştı. Organ almaya gitti, televizyonda nasıl konuşulur onu öğrendi, Amerikan eğitimi aldı. Biliyorsunuz Levent diye bir arkadaşımız (Levent Yücetin) , O da İngiltere’de sanırım Koordinatörlük eğitim gördü. İlk defa bilimsel olarak bir şeyler kımıldamaya başladı. Çünkü organ bağışının ne kadar önemli olduğu anlaşılmaya başladı. Organ bağışı önemli ama maalesef organ bağışı olmuyor. Organ bağışını ko-nusunda çalışacak koordinatör yoktu. Şimdi Sağlık Bakanlığı bunun önemini
çok iyi anlamış durumda. Ben ilk defa karaciğer nakli yapacağım dediğim za-man birisi bana “bu ülke de 600 bin tane çocuk ishalden ölürken organ nakline ihtiyaç yok” demişti. Belki o zaman haklıydı. Ama gelişen Türkiye organ nakli olmadan bu sağlık evrimini tamamlayamazdı ve nitekim Bakanlık bunu kabul etmiş durumda. SGK her bakımdan destekliyor. Yaptığınız işin karşılığını SGK bulunduğunuz ku-ruma ödüyor. Hastaların parasızlık nedeniyle ölmelerine izin verilmiyor. Bu Amerika’da da böyle oldu. Ne za-man ki, Amerikan hükümeti “artık or-gan nakli deneysel ameliyat değildir, tedavi edici niteliği vardır” dediği an-dan itibaren bütün sigorta şirketleri organ bağışının masraflarını ödemeye başladılar. Amerika’da bir anda 153 karaciğer nakli merkezi açıldı. Çünkü eskiden hükümet parasını vermiyordu ve hiç kimse 200-300 bin dolarlık ameliyatı kaldıramıyordu. Hastalar ölüyordu. Şimdi Sağlık Bakanlığı da bunu anladı. Böbrek nakli için parayı verince hasta diyalize daha az git-meye başladı. Organ naklinin ne ka-dar önemli olduğu biliniyor. Organ bağışsızda nakil olmuyor.
Artık ben eskisi gibi ümitsiz değilim. Organ nakli koordinatörleri bunu hall-edecek olanlar, cerrahlar değil !. Es-kiden bir iki cerrah çıkar organ nak-linden bahsederdi. Ama organ nakli
10 hayata bağış
Prof. Dr. Kalayoğlu, 1940 yılında Ankara’da doğdu. 1963 yılında An-
kara Tıp Fakültesi’nden mezun olan Kalayoğlu, Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda görev yaptı. 1967-1968 yılları
arasında Mount Sinai Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda,
1968-1971 yılları arasında Pittsburg Çocuk Hastanesi Çocuk Cerrahisi
Ana Bilim Dalı’nda çalışmalar yapan Prof. Dr. Kalayoğlu, Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1972 yılında Doçent, 1977 yılında Profesör
unvanlarını aldı.
1981-1983 yılları arasında Pitts-burg Üniversitesi Transplantasyon
Bölümü’nde, karaciğer transplanta-syonunda öncü olan Prof. Thomas Starzl’ın yanında çalışmalar yapan Prof. Kalayoğlu, 1983’de Wisconsin
1988 yılından bu yana, bu programın başkanlığını yürütmekte olan Prof.
Kalayoğlu, ayrıca aynı üniversiteden 1986 yılında Doçent, 1988 yılında
Profesör unvanlarını aldı.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Wisconsin Üniversitesi’nde Organ
Nakli ve Transplantasyon Bölüm Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr.
Kalayoğlu , 2 Ekim 2006 tarihi iti-bariyle Memorial Şişli Hastanesi’nde Organ Nakli, Genel Cerrahi ve Çocuk
Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak göreve başladı.
röportaj
Prof.Dr. Münci KalayoğluMemorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı
değişiktir, bağış değişiktir. Bağış için değişik stratejiler kullanmak lazım. Yurt dışında da bu böyle.
Nakil merkezleri ile ilgili Türki-
ye yeterli sayıda mıdır? Sağlık
Bakanlığının son bir uygulaması var
nakil merkezlerini özellikle karaciğer
ve böbrek nakil merkezlerinde açık
arttırma ve ihale yöntemiyle artık
10 yıllığına özel merkezlere ver-
meyi planlıyor. Bunun hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Bu konuyu hiç bilmiyorum. Gazete havadisleri diye duydum. Nasıl olacak bu açık arttırma, kriterleri nelerdir, sadece para mıdır? Ben bu merkeze 5 milyon dolar para yatırıyorum diyen birisi oradan para kazanmak isteyecektir. Kalite önemli, denetimi nasıl olacak, onları inanın bilemiyo-rum. Böyle bir şeyi ben yurt dışında duymadım rastlamadım. Olunca görelim, mutlaka Bakanlığın bildiği bir şey vardır.
Organ naklinin yapılabilmesi için, iyi de yapılabilmesi için, belirgin bir sayıda belirgin başarı oranları ile yapılması lazım. Mesela ben organ nakli merkezinde çalışıyorum ve orda başkanlık yapıyorum, diyorum ki ben iyi nakil yaparım ama sene de bir tane yaparım. Böyle olmamalı. Şimdi bu organ naklini niye yapıyoruz? Bu bir ihtiyaçtır, onun için yapıyoruz. İnsanların yaşaması için yapıyoruz.
Eğer belirgin oranda yapılmazsa o oranda insan ölüyor. Şimdi 39 tane karaciğer nakil merkezinin içinde, 100 ün üzerinde yapan dört merkez var, 50’nin üzerinde yapan belki altı merkez var, diğerleri bir tane veya üç tane yapıyor, bazısı son on senede hiç nakil yapmamış, hala organ na-kil merkezimiz var diyor. Bu şekilde olmamalı. Bizim kendi aramızda kontrolümüz yok, bunun kontrolünü sağlayan Sağlık Bakanlığı. Ben şahsen Sağlık Bakanlığının son 3-5 senedir davranışının organ nakline yararlı olduğunu düşünüyorum. Fi-yat politikası, merkezlerin denetimi başarılı bir şekilde yürütülüyor. Bir tane sıkıntım var. Bakanlık merkeze dönük sonuçları yayınlamayı dur-durdu. Ben mukayese etmek istiyo-rum, ne durumdayım, daha iyi nasıl olabilirim. Ben bilmek istiyorum bu benim hakkım. Ben bu memlekette çalışıyorsam center spesifik data diyoruz, her kez sonuçları göre-bilmeli. Bunun açık, şeffaf bir şekilde açıklanması lazım. Dünyanın en büyük organ nakli yayın organı UNOS her sene kitabı çıkıyor. Her an inter-net ortamında girip baktığınızda dev-let verilerini görebiliyorsunuz. Hangi hastanede ne zaman ne yapıldı, hastanın durumu ne, her kez bunu bilmeli, öğrenmeli, o zaman kendi kendimizi kontrol altında alacağız, yanlış yapıyorsak bakıp düzelteceğiz.
11hayata bağış
1971 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden me-
zun oldu. Genel cerrahi alanındaki uzmanlığını, İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 1978 yılında mesleki gelişme
amacıyla İngiltere St. George’s Hospital de 1 yıl çalıştı. 1985 yılında
İngiltere Londrada St. Thomas’s Hospital de böbrek nakli üzerinde
çalışmalar yaptı ve 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Organ Nakli Merkezi’ ni kurdu. 20 yıl kurduğu bu merkezde
çok sayıda böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirdi.
İstanbul’un merkezinde Kuzey Marmara bölgesinde yeni bir dernek kurduk, sizlerinde
zaman zaman bu derneğe katkılarınız var. Hayata Bağış Derneği ile ilgili tavsiyeleriniz
nelerdir? Bir değerlendirme yapabilir mi siniz?
Organ nakli Türkiye’de dünya ile eş zamanlı olarak devreye girdi. Yani klinik uygulamada rutin işlerin başlaması 1970-1975’li yıllarda başladı. Türkiye’de 1975 yılında ilk böbrek nakli yapıldığı söyleniyor. O gün-den bugüne de dünyada ki ilerlemelerle Türkiye’de ki organ nakli meselesi de gelişti. Şu an da Türkiye’de birçok organın naklini yapan merkezler var. Hala Tür-kiye bir takım gelişmeleri organize etmek durumun-da olan bir ülke. Niye dün az yapıyorduk da bugün daha çok yapıyoruz. Burada iki önemli faktör var bir tanesi Bakanlığın tutumu, ikincisi de Bakanlığın tutu-munun iki uzantısı var birincisi organ nakli masrafları ödemesi ikincisi de koordinatörlük sistemini kurmuş olması. Koordinatörlüğü, ilk organ nakli yapmaya başladığımda bizler yapıyorduk. Cenaze sahipleriyle biz konuşuyorduk, onların imzalarını biz alıyorduk, koordinatörlüğü biz yapıyorduk, harvestingi yapıyorduk, getirip organ naklini yapıyorduk. Yani bir insanın canının dayanması çok zor olan bir nokta idi. Dolayısı ile böyle olunca da pes ediş noktasına geli-yor insan, bir yavaşlık oluşuyor. Nasıl hızlandı? İşte Bakanlık masrafları hem ödeyip hem koordinatörlük sistemini kurdu. Değişim oldu da ondan sonra organ nakli hızlanmaya başladı. Bir şey daha oldu, bunu da söylemek lazım özelde ki merkez-ler konusu, ben devlet de yıllarca nakil yapmış bir insanım 1986’dan 2005’e kadar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Organ Na-kli Merkezi’nde çalıştım. 2005 yılından sonra şartlar nedeniyle özelde çalışmaya başladım. Organ nakli özel nakil merkezlerinde de yapılmaya başladıktan sonra ivme kazandı. Daha rahat çalışma şartları oluşturuldu. Özelde daha rahat çalışma ortamı ve çabuk oluşan refleksler var.
Organ nakli yapmak için organa ihtiyaç var. Türkiye’de açılan merkezlerin sayısına baktığımızda bana göre yeterinden fazla merkez açılmıştır.
Bu son yıllarda iyi şeyler oldu biraz önce söylediğim gibi. Kötü şey ne oldu. Birçok gereğinden fazla merkezin açılması oldu. Bir merkez yılda bir tane üç tane beş tane nakil yapıyorsa hiç yapmamalı. Bana göre Bakanlığın belli sayının altında nakil yapan merkezleri kapatması gerekir. İkincisi belli kalitenin altında yapanları kapatması gerekir. Bunun o zaman şeffaf olarak açıklanması gerekiyor. Kaç tane has-tam ölmüş, kaç tanesinde komplikasyon gelişmiş benim sonuçlarım nedir. Ben bunu görmek istiyo-rum. Bunu her kez de görmeli, yani zaten bu açıklık gelmediği sürece bu iş çok da başarılı bir şekilde yapılamayacak. Mesela pankreas kanseri için kita-plarda bir laf var, arada bir bu ameliyatı yapayım diy-en bir adamın bu ameliyatı yapmaması gerekir, trans-plant da böyle bir şey.
Negatif bir durumumuz var, yeni merkez açılmaya izin verilsin ama yapabilenin yapmasına müsaade edil-sin. Bana göre organ nakli işi ne sadece doktorların, ne sadece hemşirenin, ne sadece hastanenin, ne de sadece koordinatörlerin işidir. Bu ülkenin işi, toplu-mun işi, basının işidir. Bu ülke de bulunan herkesin işidir. Yoksa bize yeterince organ bulunsun mevcut merkezler olarak biz Türkiye’deki bütün kronik organ yetmezliği olan hastaların organ naklini yapabilecek potansiyel güce sahibiz.
Koordinasyon sistemi çok gelişti. Aslında ben bölün-melere çok da sempatiyle bakan bir insan değilim. Ama bir işi atıl götürüyorsa birileri yeni bir enerji yaratmak ve yeni ufuk açma adına yeni girişimlerin de çok faydası olduğunu düşünüyorum. Bu anlam-da sizin yaptığınız işi takdir ediyorum. Hakikaten yaptığınız aktivitelere baktığımız zaman bugüne ka-dar gördüğümüz şeyler değil, olmadı ve bunun bu işe pozitif olarak yansıyabileceğini düşünüyorum. Size teşekkür ediyorum.
Prof.Dr.Muzaffer SARIYARröportaj
hayata bağış 13
KADERİMİN EFENDİSİ,RUHUMUN KAPTANIYIM
Koordinatörünüz size aradığında ne hissediyorsunuz hocam?
İçimden kızıyorum. Bu çok doğal ve insani birşey. Başkası farklı ifade edi-yorsa ben o türde bir insan değilim. Benim için önemli olan o anda ne için olursa olsun, ayağına bir kıymık battığında da öyle hissedersin, bir rahatsızlık duyuyorum. Telefonun ardından yemek masasından ya da yatağından kalkmak zorundasın. Bu benim stresim ama evden çıktığım anda bitiyor. Evde genellikle şöyle oluyor. Hanım bana diyor ki, nasıl bu kadar neşeli çıkabiliyorsun gecenin bu saatinde. Yani ilk telefonu aldığım anla evden çıkana kadar geçen yarım saat çok farklı.
Bunu şunun için soruyoruz. Biz de sizden onbeş dakika önce o telefonu aldığımızda aynı şeyi hissediyoruz. Bu bir savunma mekanizması. Hocam siz bu na-kil cerrahisini yıllarca İstanbul Tıp Fakültesi’nde yaptınız, hatta 1991 yılında orada kurdunuz. 15 yıl çalıştıktan sonra özel hastanede çalışmaya başladınız. Hiç üniver-site, devlet hastanesi ve özel has-taneyi karşılaştırdınız mı?
Eğer üniversiteler ya da devlet kurumlarımız, fakültede çalışırken gözü parada değil. Tabi herkesin daha iyi para kazanmak daha iyi bir hayat beklentisi var ama öyle bir eğitim ve öyle bir yetişmişlik var ki, daha iyi paranın adı nedir diye sorsalar o za-manlar bana, o zamanlar hastane bana bir lira veriyorsa utana sıkıla en faz-la iki ya da iki buçuk diyebilirim. Yani on, yüz lafları yoktur. Sırf maddiyat olarak bakarsanız fakülteden ayrılan insanların çoğuna ya da devlet hasta-nesinden, bir yerine üç verilseydi %90’ı ayrılmazdı. Bu benim saptamam. Za-
ten biz orda mutluyduk. Olayın orada bitmesi gerektiğini, dışarının başka bir alem olduğunu savunan insanlardık. Biz üniversitede olduğumuz müd-detçe full-time’ı savunan bir gruptuk. Bizim işlerde zaten part-time olmaz. Ama hep bizden götüren bir full-time çalışma olmaz.
Mesela, İstanbul Üniversitesi Rektörü bir gün organ nakli konusunda toplantı yaptı. Benim adımı bilmiyordu. Kos-kaca üniversitesini bırakın Türkiye’de organ naklini fiile eden adamın ismini bilmiyordu. Bu üzücü bir durum. Bir ide-al uğruna, ateşten gömlek giymişsin çıkaramıyorsun da, durum böyle.
Özel hastanede iş tanımı var. Salla işi al parayı gibi bir şey yok. Üniversite hastanesinde gündüz ile gece; yazla kış, varlıkla yokluk gibidir. Gündüz bir şeyler vardır. Gece bir acil bohçasına kalırsın, hemşire yok, personel yok. Son on senenin tamamında hemşire ve personeli dernek kurup oradan verdiğimiz maaşla çalıştırdık. Bir hemşirenin konumunu yükseltemiyor-sun, maddi olarak da desteklemiyor-sun. Bizim personelimiz bizimle birlik-te sabaha kadar nakilde, bu insanları tatmin etmek lazım.
Bir hekimin iş yaparken bir kaç beklen-tisi var. Bir mesleki tatmin, iki megola-mani.. Herkesden farklı hissetmek kendini, meslekte bir yere gelmek.
Hocam bir gün “hastanın kollarından azrail çekiyor, bacaklarından da biz aşağıya çekiyoruz.” demiştiniz. İnsan böyle bir stresten çıkıpta normal hayata nasıl devam eder, neler yapıyorsunuz hocam?
Ben hayatım da o işi çok iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Beni tanıyanlar bilir. Benim içimde dışımda gizli bir
şey yoktur. Şu an bir şeye sıkıldıysam sıkıldığım kişi, ortam anlar. Aklımdan geçeni söylerim. Bu bir rahatlık, stre-si bir şekilde boşaltabilirim. İşimi iyi yaptığıma inanıyorum gerisi beni hiç ilgilendirmiyor. Sonuç kötü olunca ilgilendiriyor tabi ama ameliyattan çıktığımda vicdanım çok rahattır genel-likle.
Peki sosyal hayatta bu stresle başetmek ya da bunu bir kenera koymak için özel bir çabanız var mı?
Hiç bir çabam yok zaten ruhum öyle.
Hocam ruh demişken denizcilik merakınız var. Teknenizden, is-minden ve hikayesinden bahseder mi siniz?
Bir isim koymak çok zor. Çocuklara da öyledir ya, bir anlamı olacak, an-neyi babayı hatırlatacak vs. isim ver-menin özü budur. Ben de tekneye isim arıyorum. Tekneye nasıl isim konur diye girdim internete. O kadar güzel isimler var ki, mesela son on yılın en çok kullanılan tekne isimlerini buldum. Fakat hala aradığımı bulamamıştım. O ara hanım bir film CD’si getirdi. Filmin adı “Invictus”du. Zencilerle beyazların tek vücut olmalarını anlatan bir film. Merak ettim araştırdım. Invictusun, ye-nilmez, fethedilemez, geçilemez gibi kelime anlamları var. Invictus aslında filmde, Nelson Mandela’nın hapis-teyken en sık okuduğu ve sevdiği bir şiirin adı. Bu şiirin asıl meşhur olma nedeni Amerikan tarihinin büyük bombalama olaylarında kullanılması, ezilmişlerin haklarını savunan ve onu anlatan bir şiir olması. Ve şiirin sonun da diyor ki, “kaderimin efendisi ruhu-mun kaptanıyım”. Ben tüm bunları araştırıp bulunca; hakkikaten ben de çok boyunduruk altına girmeyi seven
14 hayata bağış
Prof. Dr. Acarlı, 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1981 yılında
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Acarlı, 1986 yılında İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde Genel Cerrahi Uzmanlık Eğitimini tamamladı.
1991-1992 yıllarında Mount Sinai Tıp Fakültesi Liver Transplant Depart-
ment ve 1995 yılında Universitat Hamburg Chirurgische Klinik’te çalışmalar yapan Prof. Dr. Acarlı,
1993 yılında Doçent, 1999 yılında Profesör unvanlarını aldı.
2004 yılından beri Memorial Şişli Hastanesi’nde çalışmalarına devam
etmektedir.
röportaj
Prof. Dr. Koray ACARLIMemorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkan Yardımcısı
bir insan değilim kaderimin efendi-siyim, kaptanlık da uyuyor. Teknenin adını Invictus koydum, arkasında da minibus gibi “kaderimin efendisi ruhumun kaptanıyım” yazıyor.
Hocam son olarak bileğinizdeki dövmenin anlamını öğrenebilir miyiz ?
Camadan bir gemici düğümüdür. İki taraflı çekildiğinde çözülmesi zor bir düğümdür. Tek taraflı çekildiğinde ise çok kolay çözülebilen bir düğümdür. Bunu ilişkilere uyarladığımızda eğer çiftler ilişkiye iki taraflı kuvvetli olarak sarıldığında yani ipi iki taraflı çektiğinde düğüm çözülmez, ilişki kuvvetlidir. Tek taraflı ilişkiye sahip çıkıldığında yani tek taraflı kuvvetli çekildiğinde düğüm kolayca çözülür, ilişki sarsılır, büyü bo-zulur ve ilişki biter.
15hayata bağış
Beni saran gecenin içinden mezar kadar kara, baştan başa.Şükrederim hangi Tanrılar verdiyse bana fethedilmez ruhumu. Ne ürktüm, ne bağırdım şartların pençesine düştüğüm anda bile.Kaderin sopasıyla kanadı da başım, yine de boyun eğmedim.Öfke ve gözyaşı dolu bu yerin ötesinde beklemiyor başka hiçbir şey.Gölgelerin dehşetinden yine de korkmaz bir halde buluyor ve bulacak beni yılların yılgınlığı ve tehtidi.Kapı ne kadar dar olsa da,Cezalarım ne kadar ağır olsa da,
KADERİMİN EFENDİSİ DE BENİM RUHUMUN KAPTANI DA !
William Ernst Henley
Koray ACARLI’nın CAMADAN dövmesi
YENİLMEZ
Türkiye’ deki erişkinde ilk çift taraflı akciğer naklini siz yaptınız. Akciğer nakline gelmeden önce kendi-nizi tanıtabilir misiniz?
Ben 1987 Çapa mezunuyum. Sonra mecburi hizmet ve askerlik yaptım. Sonrasında Yedikule göğüs cerra-hisi ihtisası yaptıktan sonra başasistan olarak kaldım. Doçent oldum ve sonra akciğer nakli eğitimi için Zürich‘ e tıp fakültesine gittim. 2010 yılında döndük-ten sonra gerekli hazırlıkları yaptık. 2011 yılında ruhsat alıp 2012 yılının Mart ayında da ilk akciğer naklimizi yaptık. Tabi bu söylediklerimin hazırlık aşaması çok uzun ve çok zahmetli. Çünkü biz devlet kurumunda özellikle de yılların bir göğüs hastanesinde alışılmışları değiştirmek yeni kurallar getirmek herkesin bu siste-matik içinde çalışmasını sağlamak çok güç bir iş ama başhekimimiz çok destekliyordu bu işi ve sonuçları kabul edilebilir bir merkez olmadığı için bize gerekli desteği bularak devam ettik.
Ancak tabi ki akciğer nakli özellikle böbrek ve karaciğerin aksine daha çok yeni başlayan, ruhsatlar veri-lirken de ki bu 25 yıldır Dünya ‘da yapılan bir iş, Bakanlığın yapısında kim yaparsa yapsın diyerek hevesli olduğu ve herkesin ruhsat verme eğiliminde olduğu bir iş. Tabi ge-rekli şartlar ne kadar oluşur kim ne kadar yapabilir ilk hevesler ve işte bu bahsedilen kompetisyo-nunda itmesiyle hareketlenen hastanelerin birçoğu şimdi yok artık. Ruhsat almış merkez sayısı çok ama aktif yapabilen aslında 2-3 tane merkezden başkası değil. Bir Süreyyapaşa deneyimi oldu ilk aslında bütün göğüs cerrahisi camiasını tetikleyen ve hareketlen-diren Süreyyapaşa’daki ilk nakil-dir. Ondan sonra göğüs cerrahları gördüler ki böyle işlerde olabiliyor bizim hastanelerimizde. Ve sonra o ekip Koşuyolu’na geçti. Şimdi daha iyi şartlarda devam ediyor. Ve Yedikule’de biz başladık. An-cak akciğer nakli ülke için belki en önemli organ nakli ihtiyaçlarından bir tanesi. Fakat o kadar da zor.
Donör kullanım oranları en düşük olan % 20 ‘ler civarında. İyi ülkelerde bizim standartlarımızda % 10 gibi falan olması lazım. Bizim yaptığımız 16 nakilde donör kullanım oranı %20 civarındaydı. Ki bunların da bir kısmı ekstrem donör sayılabilecek donörlerdi. Hasta bulmakta da sıkıntı var aslında. Biz istediğimiz gibi hasta bulamıyoruz. Biz ilk listelediğimiz 6 hastanın 4’ünü nakil yaptık. 4’ü sağ ve taburcu olmuşken 2 hastamızdan bir tanesi bekleme listesinde öldü ve hasta kalmadı elimizde. Bize gönderilen hastaların tamamı aslında bizim gittiğimiz yerdeki hocalarımızın sakın yapmayın, ellemeyin dediği, pulmoner hipertansiyonları olan aslında çok ileriki dönemlerde yapılacak, enfeksiyon oranları yük-sek hastalardı. Ama bizim göğüs hastalıkları uzmanlarımızdan da bize henüz yeterli hasta yön-lendirilmesi yapılmıyor. Dolayısıyla bizim öyle olduğunu biliyorum Koşuyolu’nun da bizimkine ben-zer listelerdeki hastalar son de-rece sıkıntılı, bekleme listesindeki
ölüm oranı yüksek olabilen ve operasyonu da güç hastalar. Im-plantasyondan önce hastaların pnömonektomilerini yapmak, yani akciğerlerini çıkarmak zaten ciddi külfetler oluyor, bizi zorlayan bu. O kadar kötü hastalar. Ama bu-nun daha çok başındayız. Akciğer naklinin sonucunun bir ülkede iyi olması için top yekûn tıp kül-türünün de ve kalitesinin yüksek olması lazım. Maalesef böbreğin ve karaciğerin aksine anne ve bebek ölüm oranları, kişi başına düşen milli borç vs. gibi kriterlerin hepsinin de iyi olması lazım. Ama bu tecrübeyi bizim dışımızda birik-tirecek kimse yok. Yani Türkiye’ deki doktorlar bunu öğrenecek, takibini öğrenecekler ve en so-nunda belli bir platoya yükselecek. Biz şimdi yükselmeye çalışma aşamasındayız ve geri inmek istemiyoruz basamakları. Onun için de var gücümüzle Yedikule ‘ de hem kendi arkadaşlarımızı, kendi-mizi, hem de idaremizi zorlayarak o platoya ulaşmaya çalışıyoruz.
16 hayata bağış
Biz bunu çok aktif yapmaya çalışıyoruz yani tüm varlığımızla. Ama örneğin ruhsat alıp da 2 senede tek yapan veya bir senede bir yapmayan merkezlerde var. Bunlar zamanla tabi değişecektir. Belli merkezler bu konuda aktif olacaktır. Akciğer nakli için daha çok uzun yol var önümüzde yürü-meye.
Dünyada örnekleri olduğu için soruyorum Hocam canlıdan akciğer nakli konusunda, Tür-kiye buna hazır mı, yapabilir mi?Bizim listemizde şuanda 8-10 tane civarında hasta var. Koşuyolu’ nda da böyle. Bizim dışımızda yapan merkezlerin bir hastası oluyor ve ona yapıyorlar. Dolayısıyla Türkiye de canlıdan nakile ihtiyaç duyan akciğer hastası şimdilik yok gibi şu an listemizde. Ama Türkiye de normal olması gereken senede 300 tane akciğer nakli. Bizim
yapabildiğimiz 25 civarında iki merkez Koşuyolu ile birlikte. Eğer bize hastalar yönlendirilirse 65 yaşına kadar hastaları akciğer na-kli yapabilirsek, sonuçlarımız daha iyi olursa, o zaman canlıdan nakil-lerde donör yetersizliğinden dolayı gündeme gelir. Ama Türkiye ye inanılmaz bir Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Türki Cumhuriyetlerinden hasta akını var. Biz bunun içinde bir Japonya seyahatimiz oldu. Orda Japonya ‘ da da donör, organ bağışı oranları çok düşük. Dini inançlar sebebiyle ve de çok yapıyorlar. Hatta yarısından fazlasını canlıdan yapıyorlar akciğer nakillerinin. Orda gördük. Şimdi bir Azeri hastamızı yatırdık. Eşini ve oğlunu genel olarak gördük. Şu an yavaş yavaş onların hazırlıklarını yapıyoruz. Ancak yurt dışından gelirse bize aday olmalı. Türk hastalar canlıdan akciğer nakli olmak istiyorsa çok ciddi şekilde sorgulamak lazım diye düşünüyorum.
1962 Bursa doğumlu. 1980
yılında Galatasaray Lisesi
ardından 1987 yılında İstanbul
Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nden
mezun oldu.
2009 yılında Zurich Üniversi-
tesi Tıp Fakültesinde Akciğer
Nakli Bölümünde çalıştı.
2010 yılından beri Yedikule
Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Cerrahisi Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Organ Nakli Merkezi
Sorumlusu olarak çalışmaya
devam etmektedir.
röportaj
Doç. Dr. Adnan SayarGöğüs Cerrahisi Uzmanı
17hayata bağış
Hocam biliyorsunuz biz Kuzey Marmara’da kadeverik organ
bağışını arttırmak için kurulmuş bir derneğiz. Organ bağışında
ve özel hastanede kalp nakli programında yaşadığınız
sıkıntıları bize anlatabilir misiniz?
Tabi burada en şanssız grup biziz. Karaciğer ve böbrek nakli
açısından şanslılar, çünkü canlı vericileri olabiliyor. Kalp nakli
tamamen kadavradan organ bağışına bağlı . Şimdi de bizim can
simidimiz doğdu, o da yapay cihazlar. Gerçekten dünyada da
artık sonuçlar yavaş yavaş kalp nakliyle yarışır hale geldi. Bir
hayli yükseldi uygulamalar. Ama yine de kalp naklinin o gücü,
hastada gördüğümüz klinik gücünü şu an itibariyle devre dışı
bırakacak bir noktada değil. Ama önümüzdeki yıllarda belki
kombine uygulamalar çok artacak.
Kuzey Marmara dediniz, bu çok önemli; ben hayal kırıklığına
uğradım. Ankara’da, İç Anadolu bölgesinde çalıştım. Bütün
Anadolu bize bağlıydı. Gaziantep’ten kalp almaya gidiyorduk,
Trabzon’dan aldık, Samsun’dan vs. İstanbul’a gelirken dedim
ki; 15 milyon nüfus var, nüfus başına hesaplandığında yılda yüz
tane kalp nakli yaparım diyordum. Sonuç olarak 10 -11 tane kalp
nakli yapıyoruz yılda. Yani şimdi Türkiye’nin de en iyileri konu-
munda, ilk üç deyiz.
Ankara’da ne kadar yapıyordunuz hocam?
Orada yılda 14-15 kalp nakli yapıyorduk ki, 1998 yılından bahsediyorum. Dünyada kalp nakli konusuna baktığınız zaman internasyonel rakam- lar ortada, iyi merkezler yılda 10 tane yapıyor. Kadavradan organ bulma ko-nusunda her yer başarısız ama Kuzey Marmara daha başarısız. Nüfus popül-âsyonuna, hastanelerin imkânlarına, yoğun bakımlarının gücü ve teknoloji-sine bakacak olursak orantı tutmuyor. O yüzden kalp nakli konusunda ne yapmalıyız diye arkadaşlarla biz de ara ara toplanıyoruz. Organ bağışı konusunda kampanyalar başlıyor, bir ivme oluyor ama tekrar düşüyor. Böyle bir kondilasyonda gidiyoruz. Geçen yıla göre %50 düşüş yaşandı. Bu durum için Hacettepe’de yaşanan hadiselerin toplumdaki etkileri de-nildi. Burada tabi transpant koordi-nasyon sistemi, bilimsel esaslara göre geliştikçe bize güç verdi. Transplant koordinatörlerinin de kendi içerisinde birçok farklı meslekten gelmiş insan-lar olduğunu biliyoruz. Homojinetenin
sağlanmış olması gerekiyor. Bu da bir ivme kazandıracaktır. Bu konuda üni-versitelerde şimdi bazı programlar var biliyorsunuz, onunda önemli olduğunu düşünüyorum. Pratikte yetişmenin yanında bu işin sertifikasyonuyla, kad-rosuyla, organ nakli prosesinde ki yeri-yle, kredibilitesiyle ve finansal gücüyle transplant koordinatörleri daha farklı bir yere konumlanmalı. Türkiye’de de bu konumlanmak üzere. Türkiye’de kalp nakli yapan 9 tane aktif merkez var. 15 taneydi sayıları az olduğu için düşürüldü. Yılda bir tane kalp nakli ya-pan merkez var ve neticeleri de biliyor-uz. Sonuçların UNOS da geçmesi lazım ama geçmiyor. Bu konuda hem fikiriz. Yayımlanmalı ve açık olmalı. Ben bir örnek vereyim. Bizim merkez şu anda international sosyal kabul edilmiş tek merkez. Ben bütün verilerimi Ameri-kan data sına giriyorum. Yeni başladım. Birçok kalp nakli merkezi var. Bugüne kadar neden girmediler, niye girmiyor-lar? Bu biraz da işin başındaki kişilerle de ilgili bir durum. O bilim kurullarındaki kuralları aldıran kim acaba? Bunlar bi-zim meslektaşlarımız. Öyle bir kural koydular ki, ben İstanbul’a geldim bu
çok manidardır. Bir kural koymuşlar. Bakın diyor ki; bir kalp nakli merkezi açtığınızda üç yıl bekleyeceksiniz, üç yıl sonra kalp nakli merkezi ruhsatı için başvurabilirsiniz. Örnek vermek ger-ekirse Amerika’dan çok ünlü bir cer-rah geldi ve karaciğer nakli yapmaya başladı. Hayır efendim yeni açılmış üç yıl bekleyecek, genel cerrahi sonuçlarını göreceğiz, ondan sonra izin veririz, deniliyor. Bana üç yıl Yeditepe Üni-versitesinde kalp nakli yaptırtmadılar. Benim dosyam geri döndü. Neyse ki bu değişti, ama üç yıl sonra başladık kalp nakline. Türkiye’de 9 merkez var, Marmara,da üç, aktif merkez var. Bu kadar merkez tüm Türkiye’de yeterli mi? Hayır değil. Karadeniz Bölgesinde, Doğu Anadolu Bölgesinde kalp nakli yapan merkez yok. Bu büyük bir eksik-lik . Akdeniz bölgesinde bir merkez var. Yani sayı biraz daha arttırılabilir. İç Anadolu Bölgesi’nde de attırılabilir. Bunu yapacak yeterli ekipler var. Fakat ruhsat konusunda öyle bir sınırlamalar da getirildi ki, karaciğer nakli, böbrek nakli cerrahları yetiştirmek daha ko-lay çünkü, volümler yüksek ama kalp
18 hayata bağış
nakli için bu kadar olmayabilir. Mesela Malatya’da sayıca sonuçlarını bilmi-yoruz ama çok güzel karaciğer nak- li yapan bir merkez de niye kalp nak- li yapılmaz. Niye efendim, biraz önce üstad söyledi. Nakil sadece bir şeyi yapmak değil, bu bir kültür, hastanede bir yapı. Bu hastanenin patronunu da etkileyecek. Bilim kurulunu da et-kileyecek. Yani para odaklı çalışmak değil. Yani SKG’nın verdiği paket prog-ramda, biz bir hesap yaptık devamlı kalp naklinde zarardayız. Çünkü, yılda yüz tane yapmıyorsun ki bunu, on tane yapıyorsun. Karaciğer, böbrek na-killeri böyle değil. Dolayısıyla şu anda özelde kalp nakli şu verilerle rantabl değil. Bu da düzeltilmeli. Özel has-tane neden yapıyor bunu, biliyorsunuz vahşi bir kompedisyon var. Plus, olma adına yapılan bir şey, işin esası bu. Bir yandan da biz bu durumdan mem-nunuz, çünkü bir hizmet yapabili-yoruz. Yani insana verdiğimiz hizmeti sürdürebiliyoruz. Sayı artmalı, bence yeterli değil ve bu artacak, kimse de bir yerde buna dur diyemiyor, doğanın kuralı, özel içinde söylüyorum şu aşamada özelde kalp nakli yürütmek
için hastanenin gerçekten mali zararı göze alması lazım, bu sayılarla, bu ekonomiyle yürütmek mümkün değil. Bu işten çok büyük paralar kazanmak diye bir beklenti olamaz. Yani, yok.
Biz başlangıçta kuzey Marmara de-dik ama biz Edirne’de bir proje yaptık, bu etkinliklerin Organ bağışına fayda sağlayacağını düşünüyor musunuz?
Tabi ki sağlayacaktır. Özellikle halka yönelik, bilimsel içerikli değil de has-ta hikayelerinin yoğunlaştığı, dünya örnekleriyle de bütünleştiği, görselliği olan bir derginin bu işe lokomotif olabileceğini düşünüyorum. Kolay değil, bir derneği yaşatmak da kolay değil. Bir dernek kurduğum için bili-yorum. Yapay Organlar Derneği’nin kurucusuyum, hala yönetim kurulu başkanıyım. Bu gibi etkinliklerin daha etkili olduğunu biliyorum.
Sayın hocam bizlere zaman ayırdığınız için Hayata Bağış Derneği üyeleri adına çok teşekkür ediyoruz.
1964 İstanbul doğumluyum.
İlk, orta öğrenimimden sonra
İstanbul Kabataş Erkek
Lisesi’nden 1981 yılında me-
zun oldum. Aynı yıl İstanbul
Üniversitesi, Tıp Fakültesi’ne
başladım. 1986 yılında intern
doktor iken Almanya’da Köln
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
Kardiyoloji stajı yaptım. 1987
yılında İstanbul Üniversitesi, Tıp
Fakültesi’nden mezun oldum.
Aynı yıl Türkiye’de kalp cerrahi-
sinin kurucularından Dr.Kemal
Bayazıt’ın Başkanlığındaki
Türkiye Yüksek İhtisas Hasta-
nesi, Kardiyovasküler Cerrahi
Kliniği’nde uzmanlık eğitimime
başladım ve 1992 yılında
uzman oldum.
2010 yılı Temmuz ayından
itibaren Şişli Florence
Nightingale Hastanesinde Kalp
Nakli ve Mekanik Kalp Destek
Bölümü Kurucusu ve Direktörü
olarak çalışmakta.
röportajProf.Dr.Süha KüçükaksuKalp ve Damar Cerrahı
19hayata bağış
Ben Sebahat Demirel 55 yaşındayım ve 8 yıldır haftada 3 kez diyalize giriyorum. Ailemde ge-netik polikistik böbrek hastalığı var. 2 yıl önce bir kardeşimi yine bu hastalığın sonucu yük-sek tansiyona bağlı beyin kanaması sonucu kaybettim, oda diyalize giriyordu ve nakil sırası bekliyordu. Korkarım benim sonumda onun gibi olacak!
Kendi çocuklarımın ikisinde de aynı hastalık var. Kendime baktıkça onların geleceği için çok üzülüyorum. Çektiğim acıların,yaşadığım umutsuzlukların aynısını onlarında yaşayacağını bilmek.., kendime mi yanayım, onlara mı bilemedim.
4 yıldır nakil sırasındayım. Bir kez çağırdılar, çok umutlandım. Allah’ım şükürler olsun, bana da sıra geldi dedim fakat doku grubum tutmadı o böbrek başka birine nakledildi. O an yaşadığım hayal kırıklığını anlatamam. Onun adına sevin-dim ama ne diyeyim keşke benim dokularım tutsaydı da bana nakledilseydi diye çok içerlen-dim. Ne demişler “önce can sonra canan”
Hiçbir zaman yüce yaratana isyankâr olmadım, ümitsizliğe de düşmek istemiyorum. Çok merak ediyorum bu kadar çok bekleyen hasta varken, bu kadar çok insan acı çekiyorken insanlar artık bu dünyadan göçüp gitmiş olan yakınlarının organlarını neden bağışlamazlar?
Neden acı çeken insanları görmemezlikten ge-lirler?
Hiç düşünmezler mi ya bir gün bende hastalanırsam?
“Vermeden almak Allah’a mahsustur” bizler
vermez isek ihtiyacımız olunca başkalarının
vermesini nasıl bekleriz?
Kadavradan organ bekliyorum, kontrollerim de doktorlar kadavradan bağışın çok az olduğunu, şansımın düşük olduğunu söylüyorlar. Canlı vericim varsa hemen nakil olabilirmişim, gel gör ki en yakınlarımdan bile böbreklerinin birini ver-melerini isteyemiyorum. Hoş onlarda hiç teklif etmediler.
Diyaliz de hayat? Bilmem ki, haftanın üç günü yaşamıyorum san ki, o günler hiç olmasa diyo-rum. Bazen hiç diyalize girmeyeyim de bir ana önce son bulsa bu eziyet düşüncesi geçmiyor değil aklımdan.
İstanbul’a yakın bir köyde oturuyorum, etrafımız birçoğunu kendim yetiştirdiğim meyve ağaçlarıyla dolu, ama ben tatlarına bile bakamıyorum, en kötüsü de şöyle doya doya su içemiyorum. Uzun süre diyalize giriyor olmak-tan kaynaklanan birçok şikayetim var. Hangi birini anlatayım ki. Allahım kimseyi canı ile sınamasın, kimseye acı çektirmesin.
Bana diyalizde hayat nasıl diye soruyorsunuz, ben de sizlere soruyorum: NORMAL HAYAT NEDİR Kİ???
O kadar uzun zaman geçti ki sanki normal hayatım hiç yoktu. Biliyorum benden çok uzun süre hastalıkla mücadele edenler var, Allah onlara da yardım etsin. Kendi adıma ve o Al-lah rızası için lütfen organlarınızı bağışlayın, çaresizlerin derdine çare olun, organ nakli için bekleyen tün hastalar adına; Allah rızası için lüt-fen organlarınızı bağışlayın,çaresizlerin derdine çare olun.
DİYALİZDE YAŞAM ...Bir diyaliz hastasının gözüyle...
Yazı İşleri Müdüründen“Bu ağaç beslendikçe başka dalları da olacak salıncak kurulu, bu salıncakta oynayan çocukları ve gölgesinde bekleyenleri.”
Çok konuştuk, tartıştık ama kimseyi kırmamaya özen gösterdik, sevdiklerimizden saatler çaldık, bekledik hayal kurduk ve sabrettik, inandık ve yüreğimizi orta-ya koyduk, iyi şeyleri güzel insanlarla yapalım dedik. Gördük ki seyrek ağaçların olduğu bir bahçe, verimli topraklar ve uygun iklim var. Bir fidanda biz ektik bu toprağa. Kimden bir tas su istediysek kova ile taşın-dı .Büyüyoruz, bu yıl meyvesini almaya başladığımız ağacımızın bir dalına “Hayata Bağış Dergisi “ adını koyduk.
Yılda dört defa süreli yayın olarak çıkarmayı plan-ladığımız dergimizde; bekleyenlerin serzlenişlerini, bağışlayan yakınların duygularını, Organ dağıtan ote-riteyi, Nakil Cerrahlarının ne hissettiklerini,güzellikleri ,umutları, aceleyi, acı kayıpları, aramızdan ayrılan ve katılanları, gülenler ile ağlayanları, organizasyonu,
uykusuzluğu, saf sevgileri, karamsarlığı, hüznü, güve-nilirliği , sorumluluğu ve bunların tümünü bir günün kısa saatleri içinde yaşayan Organ nakli koordina-törlerinin gözünden, egolarımızı bir kenara bırakarak sizlere aktarmaya çalıştık. Bu derginin inanıyorum ki kadaverik organ bağışına ufak bir katkı sağlaması bile bizleri gururlandıracaktır. Dergimizin Yazı İşleri Müdürlüğünü tarafıma layık gören yönetim kurulu üyelerimize,desteklerini esirgemeyen dergi çalışma grubu Aynur Horoz, Hatice Kurt , Gamze Ataman, Sezgin Ulusoy, yazıları ve röportajları ile destek ve-ren tüm katılımcılara, derginin sizlere ulaşmasında katkı sağlayan sponsor firmalara, teknik destek veren Cuma Tekin’e ve bugün hayatta olmayan organ nakli emekçilerine, tüm kalbimle okurlarımızın nezdinde minnettarlığımı bildirmekten onur duyarım.
Hüseyin YILDIRIMOĞLU
29hayata bağış
İğneyi Kendimize
Batırdık
“Kan Bağışladık
Derneğimizin organ bağışına dikkat çekmek ve toplumu bilgilendirmekle ilgili faaliyetleri artarak devam etmektedir. Bu
çerçevede; “Organ Bağış Haftası”’da “İğneyi Kendimize Batıralım” dedik. ve Türk Kızılayı ile beraber “kan bağışı” organizasyonu
planladık. Amacımız kan bağışçılarımız ve kan ihtiyacı olan kişiler arasında gönüllülük bağını kurmaktır. Organ nakli koordinatörleri
ve organ bağışı gönüllüleriyle el ele vererek tüm halkımızın büyük gönüllülükle katıldığı kan bağışı kampanyasını 3 Kasım 2012
Cumartesi günü Zeytinburnu’nda gerçekleştirdik.
31hayata bağış
Yrd. Doç. Dr. Seda Bayraktar
Haliç Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Psikoloji Bölümü
Hastalık deneyimi her bireyin hayatının herhan-
gi bir döneminde başına gelebilecek bir yaşam
gerçeğidir. Kendimizin ya da sevdiğimiz birisinin or-
gan yetmezliği tanısı alarak organ naklini bekleme
sürecine girmesi kaçınılmaz yaşam gerçeklerinden
birisidir. En basit düzeydeki bir hastalık bile birey-
ler üstünde olumsuz etkilere yol açabilmekteyken
organ yetmezliği ve organ naklini bekleme süreci,
hastalığın olumsuz etkileri yanında birçok farklı
anlama da sahip olabilmektedir. Organ yetmezliği
tanısı, tedavisi şiddetli düzeyde stres yaratan ve trav-
matik niteliği olan bir deneyimdir ve travma sonrası
stres bozukluğu, uyum bozukluğu, panik bozukluk,
depresyon, organik beyin sendromu, vs. gibi birçok
psikiyatrik bozukluğa yol açabilen travmatik bir olay
olarak ele alınmaktadır. Başka bir açıdan da organ
yetmezliği tanısı ve organ naklini bekleme süreci
kronik oluşu, ani başlaması, beklenmedik oluşu,
sıradan olmayışı gibi özellikleri ile travmatik bir olay
olarak değerlendirilmektedir. Bu travmatik deney-
imle yüz yüze gelen bireyler adaptif (uyuma yönelik)
ve adaptif olmayan (uyuma yönelik olmayan) tep-
kiler ortaya koyabilirler..
Elisabeth Kübler-Ross’un ölümle yüzleşme ko-
nusunda öne sürdüğü kuramın farklı fiziksel
hastalıklara uygulanması üzerine bireylerin ciddi bir
fiziksel hastalık tanısı almasını takiben geliştirdiği
psikolojik süreçleri 5 evrede ele alınmaktadır.
Aşağıda adı geçen bu evreler organ yetmezliği
tanısını da takiben bireylerde görülebilecek doğal
süreçlerdir. Bunlar:
1.. Yadsıma-İnkar: Hemen hemen her hasta cid-
di bir hastalık tanısı aldıktan sonra ilk evrelerde
yadsıma yani inkar gereksinimi duymaktadır. Bu
gereksinim daha sonraki süreçlerde geliş-gidiş
gösterir. Genellikle hastalar ilk olarak şok tepkisi
verirler ve bu şok durumu yavaş yavaş ortadan
kalkıp, uyuşukluk hissinden kurtulduktan sonra
hastalığın kendi başlarına gelemeyeceğine ilişkin
yargılara varılabilirler. Yani hastalığı inkar edebilirler.
2. Öfke: Yadsıma evresinin artık varlığını ortaya
koymadığı noktada devreye öfke, haset gibi duygu-
lar girer. Bu noktada birey “Neden ben?” sorusunu
sorar. Bu evre, öfkenin her yöne rastgele bir şekilde
yöneltilmesinden ötürü yadsıma evresine kıyasla
aile ve tedavi ekibi açısından baş edilmesi güç bir
evre olmaktadır. Bu noktada önemli olan hastanın
öfkesinin kişisel olarak algılanmadan hastanın
öfkesinin kaynağını anlamaya çalışıp saygı duyulan,
anlaşılmaya çalışılan vs. biri olduğunu hissettirmek
bireyin öfkesini azaltacaktır.
3. Pazarlık: Eğer hasta ilk evrede gerçekle
yüzleşemediyse ve ikinci evrede de öfkesini Tanrıya,
diğer bireylere vurarak gösterdiyse bunları takiben
hasta üzüntüsünün, öfkesinin işe yaramadığını
görüp Tanrı’ya karşı olumlu yaklaşırsa Tanrı’nın
da kendisine olumlu davranabileceğine yöne-
lik bir inanç geliştirebilir. Hasta eski yaptığı iyi-
liklerin karşılığı olarak yaşamının uzaması, ağrısız
bir şekilde yaşamak gibi tuttuğu dileklerin yerine
geleceğini düşünür. Pazarlık, aslında bir erteleme-
dir ve kişinin iyi davranışı bir ödül içerir (ör., oğlunun
düğününü görmek). Hasta dileği gerçekleşirse
daha fazlasını istemeyeceğine ilişkin vaatte bu-
lunabilir ancak Kübler Ross’a göre bu vaatler pek
tutulmamaktadır.
4. Depresyon: Hastanın artık hastalığını
yadsıyamayıp ameliyatlar, hastaneye yatışlar,
güçsüzlük vs. gibi gerçekçi durumlarla yüz yüze
kalması sonucu kayıp duygusunun kendisini gös-
termesidir. Bununla birlikte hastanın eski mesleki,
ailesel, vs. gibi görevlerini yerine getirememesi
bunların sonucu olarak işini kaybetmesi, ailesinin
zor durumda kalması ve hastane masrafları so-
nucu parasızlık gibi sorunlar hastayı iyice keder ve
suçluluğa itebilmektedir .
ORGAN BEKLERKEN ....
32 hayata bağış
Organ Beklerken ....
5. Kabullenme: Eğer bir hasta önceki evreleri
atlatmada yardım görebildiyse, kaderi hakkında
kendisini çökkün ve kızgın hissetmediği bir evreye
girecektir. Hastalar genellikle bu evrede yorgun ve
zayıf olmaktadırlar. Kabullenme, mutlu bir evreymiş
gibi algılanmamalıdır.
Ancak hastanın ve ailesinin bu hastalıkla mücadele
edebilmesi için kabullenme sürecine girmesi ger-
ekmektedir. Farklı tür organ yetmezliklerinde farklı
tepkiler görülebilmektedir. Bu tepkileri farklılaştıran
faktörler hastaların sosyo-kültürel düzeyleri, hangi
yaşam döneminde hastalık tanısını aldıkları, başa
çıkma yolları, sosyal destek sistemleri, organ naklini
kadavradan veya canlı vericiden bekleme vs . gibi
süreçlerdir.
Bununla birlikte, organ yetmezliği gibi travma-
tik hastalık deneyimlerini takiben yalnızca olum-
suz durumlar yaşanmamaktadır. Bu olumsuz
yaşam olaylarını takiben bireylerde olumlu yönde
değişimler de yaşanabilmektedir. Aşağıda bir kan-
ser hastasının hastalığına ilişkin olumsuz ve olumlu
deneyimleri aktardığı bir yazı yer almaktadır. Her ne
kadar bu yazıda organ yetmezliği tanısı alan has-
talar ele alınmış olsa da fiziksel hastalıkların din-
amikleri oldukça benzer nitelikler taşıyabilmektedir.
Kanserli bir hastanın yazdıkları: “Günlerce sürdü
tetkikler ve işte sonuç; Üzgünüz... Tümör habis, sağ
göğsünüz alınacak! İşte o an taktım tümöre “Gaffar
ağabey” adını. Neden bu adı seçtim bilmiyorum. İlk
günden başladım Gaffar ağabeyle konuşmaya. Sen
istemediğim bir misafirsin dedim ona. Burası benim
göğsümdür ve sen orada fazla oturamayacaksın.
Kavga etmeden barış yoluyla yaklaştım ona. Bırak
bizim bedenimizi dedim. Git bizim bedenimizden de,
sevdiklerimizi üzme. Ona yardımcı da oldum çekip
gitmesi için. Bir ay sonra ameliyat, o aydan sonraki
aylar kemoterapi, radyoterapi ve... oh, sonunda gitti.
Gitmesine gitti ama giderken aç gözlülükte yaptı, sağ
göğsümü, saçlarımı da aldı götürdü. Onun ardından
değilse de, benden götürdüklerinin ardından bir süre
kendime gelmeye çalıştım fakat bir süre sonra fark
ettim ki, götürdükleri çok değerli şeyler değilmiş
meğer. Kalbim, duygularım, akıl sağlığım ve daha da
önemlisi ruhum yerindeydi. Onlara dokunamamıştı,
onları götürememişti benden. Geceleri ağlamam,
kendimi bitkin duyumsamam, aynaya baktığımda
ya da elimi başıma götürdüğümde kel kaldığımı
görmem hep onu kandırmak için yaptığım duygu
sömürüleriydi.
Gaffar ağabey beni üzdüğünü sanmıştı ama ben
bunları yalnızca, onu kandırmak için, onun gitme-
si için yapmıştım. 22 Ocak 2004, benim doğum
yıldönümümdür. Doktorlarım ameliyatımın ve uzun
tedavimin sonucunu bana o gün bildirdiler. Gaf-
far ağabeyi kandırmayı başarmış, onu yenmiştim,
bedenimden çekmiş gitmiş, beni bana bırakmıştı
artık. Gaffar ağabeyi hiç sevmemiştim ama bunu
ona belli etmedim. Ben hastalığımla oyun oynadım;
Eşim, oğlum ve dostlarım da katıldılar bu oyunuma.
Gaffar ağabey, biliyorum bu günlerde başkaları
ile uğraşıyor. Onların kulağına ufak bir gizemi
fısıldayacağım: “ Kendinizi ne denli çok seviyorsanız,
bilin ki o denli çok güçlüsünüz. Yaşama ne kadar
sıkı sıkı sımsıkı sarılırsanız, yaşamda size o denli
sımsıkılıkta kenetlenir, o denli kararlılıkla sahiplenir
sizi.” Bir kadın olarak tek göğüsle yaşamak, sanıldığı
gibi hiç de zor değil. Gaffar ağabey gelmeden önce
kendimi farları olan bir otomobile benzetiyordum,
şimdi ise tek farı olan bir motosikletim. Fakat hala
yollardayım. Üstelik hızla gittiğim yaşam yolunda
artık rüzgarda savrulan saçlarım da var. Yaşamımın
şimdilik bu son çılgınlığı bana beni de tanıttı. Meğer
ben ne denli çok seviyormuşum yaşamı, dostlarım
beni meğer ne denli çok seviyorlarmış... On yedi
yaşındaki oğlumun gözünde meğer ne de mükem-
mel bir anneymişim ben...Ya eşim?.. İnanır mısınız,
meğer hala aşıkmış bana eşim. Menfur emellerini
gerçekleştirmek için, Gaffar ağabey’in şu an bur-
nunu soktuğu tüm evlerdeki herkese sesleniyorum
buradan: “Ona önceleri iyi davranın, ürkütmeyin
onu. Onun size uygulamak istediği ‘içten içe yiyip
bitirme’ taktiğini, sizde ona uygulayın. Bir sabah
bakacaksınız ki çekip gitmiş .” ( Yenilmez 2004 sf.
67-69).KAYNAKÇABayraktar, S. (2012). Psikolojik Travma. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul.Kübler Ross, E. (1997). Ölüm ve Ölmek Üzerine. B. Büyükkal (Çev.). İstanbul: Boyner Holding Yayınları.Okyayuz, Ü. (1999). Kanser Hastası ve İletişim. İçinde Ü.H. Ok-yayuz (Ed.), Sağlık Psikolojisi Giriş. İstanbul: Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 221-236.Özkan, S. (1993). Psikiyatrik Tıp: Konsültasyon-Liyezon Psikiyatri-si. İstanbul: Roche Yayınları.Şar, V. (2005). Psiko-Travmatoloji ve Psikoterapi: KLP Pers-pektifinden Bakış. S.Özkan (Düzenleyen ve Ed., M. Özkan ve N.Kocaman Ed.Yard.) Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Psiki-yatrik Tıp 2002-2004. İstanbul: Kavuk Gazetecilik ve Matbaacılık; 454-468.Tedeschi, R.G. ve Calhoun, L.G. (2004). Posttraumatic Growth: Conceptual Foundations and Empirical Evidence. Psychological Inquiry, 15, 1-18.Tedeschi R.G., Calhoun, L.G. (1995). Trauma and Transformation. Growing in the Aftermath of Suffering. Thousand Oaks, CA: Sage Publications.Yenilmez , G. (2004). Kanser Bana Yakalandı. Bütün Dünya Der-gisi.4, 67-69.
33hayata bağış
Bir Hediye de Sen Ver!İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve derneğimizin, organ bağışına dikkat çekebilmek için Bakırköy’deki Carousel Alışveriş Merkezinde gerçekleştirdiği organizasyona İl Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu, eski milli futbolcu Ayhan Akman ve basketbolcular Sinan Güler, Dusko Savanovic ile genç baketbolcular Doğuş Balbay ve Birkan Batur katıldı. Programda organ nakli için sıra bekleyen ve nakli gerçekleştirilen çocuklar ünlü isimlerle bir araya geldi
Ünlü futbolcu ve basketbolculardan hediyelerini alan çocuklar atlı karınca ve oyun parkında doyasıya eğlendi.
Organ nakli olmuş ve nakil için bekleyen çocuklarımızı aileleriyle birlikte ünlü yüzlerle buluşturduk
34 hayata bağış
35hayata bağış
Aysel CANER & Dilek YAKIN
Organ ve Doku Nakli Koordinatörünün görev ve
sorumlulukları ‘ Ulusal Organ Ve Doku Nakli Koor-
dinasyon Sistemi Yönergesi’nde ‘ aşağıdaki şekilde
tanımlanıştır.
(3) Organ ve Doku Nakli Koordinatörü;
a) Ulusal Koordinasyon Sistemi içinde yer alan bi-
rimler arasındaki koordinasyonu sağlamak,
b) Potansiyel vericiler için 24 saat icapçı olarak
hazır bulunmak ve verici adaylarını tespit etmek,
c) Kendi merkezinde tespit edilen verici adayının
yoğun bakım ünitesinde destek tedavisinin
sürdürülmesini sağlamak,
ç) Beyin ölümü şüphesi halinde, Beyin Ölümü Ku-
rulunu oluşturan hekimlerin vaka başına intikallerini
ve beyin ölümü tanısının kesin olarak konmasını,
beyin ölümü tutanağının beyin ölümü kriterlerine
göre ve kurallara uygun biçimde düzenlenmesini
sağlamak,
d) Verici adayının ailesiyle görüşerek, Kanun’a
göre gerekiyorsa, verici ailesinden izin almak, organ
ve doku bağış belgesinin onaylanmasını sağlamak,
e) Organ ve dokunun çıkarılmasını ilgili cerrahlar-
la işbirliği yaparak organize etmek,
f) Alınan organ ve dokunun ilgili alıcı merkeze
naklini sağlamak, oradaki ilgili personele ulaşarak
organ ve doku ile alıcının kolayca buluşturulmasını
sağlamak,
g) Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon
Merkezinden kendi merkezine teklif edilen organ ve
dokuları değerlendirmek amacıyla ilgili transplanta-
syon hekimleriyle iletişim kurarak doku veya organı
acılarının bir nebze olsa da azalmasına vesile ol-
makta iken; diğer yanda ise organlarını bağışlayan
o insanlar sayesinde ölümün kıyısında yaşayan
insanlara ikinci bir yaşam şansı vererek acıların
dinmesine vesile olmaktadır.
Yazımızın başında organ nakli koordinatörü kim-
dir diye sormuştuk. Lafın özü Organ nakli koordi-
natörü ‘’Acıyı bal eyleyendir’’
37hayata bağış
38 hayata bağış
Hayata Bağış Derneği olarak İstanbul İl Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu ile dernek üyelerimiz ve organ bağışı gönüllülerimizle birlikte 34. Avrasya Maratonuna katıl-dık.
Organ Bağışıİçin KıtalarıAştık
39hayata bağış
Sevgili Peygamberi-miz de bir hadis-i
şeriflerinde:
“Allah katında amellerin
en üstünü, bir mü’minin
gönlüne sürur vermek, onu se-vindirmektir”, (5)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de :
“Kim bir kişiyi ölümden kurtarırsa sanki bütün insanları kurtarmış gibi sevap kazanır.” (Maide,5/32) buyurmuştur.
hb
Organ nakli uygulaması, şüphesiz tıbbı bir konu olmakla birlikte, konunun hukuki, dini
ve sosyal yönleri de bulunmaktadır. Ben, konuya İslâm Dini açısından, kısaca temas etmek istiyo-rum.Bilindiği üzere İslâm Dini insan hayatına ve sağlığına büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de
ve Peygamber (s.a.) Efendimizin hadis-i şeriflerinde, hayat ve sağlığın, Cenab-ı Hakk’ın insana en büyük emanet ve nimeti olduğu beyan edilerek, bunların korunması emredilmiştir. İçki uyuşturucu madde alışkanlığı fuhuş gibi, insan sağlığını bozan fiil ve davranışlar yasaklanmış; hastalanan kimselerin,
1953 yılında Konya’da doğdu. 1978
yılında Konya Yüksek İslam En-
stitüsünden mezun oldu. 1985-
1989 yıllarında Avustralya Sidney
Başkonsolosluğu Din Hizmetleri
ateşeliği görevinde bulundu. 1990
yılında Din İşleri Yüksek Kurulu
Üyeliğine seçildi. 1992 yılında Bakan-
lar Kurulu kararıyla Din İşleri Yüksek
Kurulu Üyeliğine atandı 15.05.2000
tarihinde Din İşleri Yüksek Kuru-
lu Üyeliğine ikinci defa seçilerek
yeniden atandı. 20.05.2008 tarihinde
de Konya İl Müftülüğüne atandı.
Şükrü ÖzbuğdayKonya Müftüsü
gerektiği şekilde tedavi olmaları tavsiye edilmiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz kendisi de bizzat tedavi olarak, bu konuda örnek olduğu gibi, “Yüce Allah indirdiği herhangi bir derdin, şifasını da indirmiştir. Her derdin bir devası (yani) her hastalığın bir ilacı ve te-davisi) vardır. İlacı bulunur, teda-visi yapılırsa, Allah’ın izni ile hasta iyileşir” (1) buyurmuştur.
Başka bir hadis-i şerifte ise; te-davi olmayı ilahi takdire aykırı sayarak,Ey Allah’ın Resulü, tedavi olalım mı? Allah’ın takdirine karşı bunun bir yararı olur mu? Diye soran-lara: “Tedavi olmak da Allah’ın tak-diridir. Tedavi olunuz, Zira Cenab-ı Hak hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, devasını da yaratmış olmasın. Sadece biri, yani yaşlılık, müstes-na”. (2) buyurmuştur. Görüldüğü üzere, bu hadis-i şeriflerde her der-din bir dermanı, her hastalığın bir
ilacı ve tedavisinin bulunduğu ifade edilmektedir, onlar yapıldığı za-man Cenab-ı Hakkın şifa vereceği beyan edilmektedir. Çağımızda tıp ilmi, gerçekten çok ileri bir seviyeye yükselmiş, eskiden çaresi bilinmey-en tedavisi mümkün görülmeyen pek çok hastalık, bu gün kolaylıkla tedavi edilebilir hale gelmiştir. Başka kimselerden, özellikle ölü-lerden alınan organ ve dokuların, hastalara nakli de, günümüzün en önemli,hatta zorunlu tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. Bu işlemin, yani hastayı tedavi amacıyla, sağ veya ölü insan be-deninden organ ve doku almanın ve alınan bu parçaların hasta kişilere nakletmenin İslâm Dini açısından hükmü nedir? Bu amaçla kişinin organlarını bağışlaması; ölümün-den sonra, gerekli organlarının tedavi amacıyla alınmasına izin vermesi, dinen günah mıdır, yoksa
Yüce Rabbimizin rızasına uygun, çok sevaplı bir davranış mıdır?
Kısaca bunları açıklamaya çalı-şacağım.
İslâmi bakımdan, her hangi bir konuda hüküm verirken ilk başvurulacak kaynak, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber (s.a.) Efen-dimizin Sünneti’dir. Organ ve doku nakli konusunda Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde açık ve kesin bir hüküm bulunmamaktadır.
Çünkü, Kur’an ve Sünnet her cüz’i hadisenin hükmü için bir özel nass (metin-söz) ortaya koymamış; sayısız olayları içine alan külli kai-deler ve mutlak ifadeler getirmiştir.
Böyle olunca, organ ve doku nakli, gibi yeni karşılaşılan birçok olay ve problemin hükmü Kur’an ve Sünne-tin ışığında, bunların özüne uygun olarak, yetkili din bilginleri, (mücte-hidler), tarafından belirlenecektir.
İslam Dini AçısındanOrgan Bağışı ve Nakli
41hayata bağış
İlk müctehid ve fakihler de organ ve doku nak-
linin hükmünü, geniş şekilde açıklamamışlardır.
Çünkü onların devrinde, böyle bir tedavi şekli söz
konusu olmamıştır.
Fakat, az önce ifade ettiğimiz gibi, dinimizde
Kur’an-ı kerim ve Resulüllah (s.a.v.)’in Sünneti
ile ortaya konulmuş temel ilkeler, onların dela-
letlerinden çıkarılmış umumi hükümler, külli
(genel) kaideler vardır. Her devirde karşılaşılan
ve daima karşılaşılacak olan yeni olayların,
problemlerin hükümleri, bu temel ilke ve kai-
delerden çıkarılacak, ve hiçbir mesele cevapsız
bırakılmayacaktır. Nitekim,tarih boyunca, Kur’an
ve Sünnette açık hükmü bulunmayan pek çok
meselenin hükmünü İslâm bilginleri bu genel
kaidelerden çıkarmışlar ve hükümleri bilinen
benzer meselelere kıyas ederek açıklamışlar,
hiçbir problemi çözümsüz bırakmamışlardır.
Bilindiği üzere, tedavisi için organ ve doku nak-
line ihtiyaç görülen hastalara nakledilen organ
ve doku, genellikle ölen kişilerden alınmaktadır.
Oysa İslami hükümlere göre insan, sağ iken de,
öldükten sonra da mükerrem ve saygı değer bir
varlıktır. Yarattıkları içinde Allah onu şerefli ve
mümtaz kılmıştır. Nitekim İsra Suresi’nin 70. a-
yetinde:
“Biz insan oğlunu gerçekten üstün bir izzet ve
şerefe mazhar kıldık... Onları yarattıklarımızdan
bir çoğuna üstün kıldı.” buyurulmaktadır.
Bu itibarla, ister ölü, ister sağ olsun, insandan
bir parçanın alınıp atılması, bedelinin harcanması,
bunlardan herhangi bir şekilde yararlanılması,
insan saygınlığı ve şerefiyle bağdaşmadığı için
caiz olmadığı gibi; öç almak, hakaret etmek veya
yakınlarına acı çektirmek... gibi maksatlarla ölen
bir kimsenin cesedinin kesilip parçalanması,
kemiklerinin kırılması ve benzeri davranışlar
da İslâm bilginlerince caiz görülmemiştir. Nite-
kim Hz.Peygamber (s.a.) bir hadis-i şeriflerinde
“ölünün kemiğini kırmak, günah bakımından
dirinin kemiğini kırmak gibidir” (3) buyurmuştur.
Ancak, görüldüğü üzere, bütün bu sınırlamalar
insan şeref ve saygınlığını korumak, onun
değerinin madde ile ölçülmeyecek bir nitelikte
olduğunu göstermek için konulmuştur.
Oysa, bir hastayı tedavi maksadıyla ölmüş
bir kişinin cesedinden herhangi bir organın veya
dokunun alınması, bu kişiye düşmanlık, ondan
öc alma,yakınlarına acı çektirme veya ona hak-
aret amacı taşımamaktadır.Aksine,alınan bu or-
gan veya doku,yaşayan bir vücuda nakledilmek
suretiyle değerlenmekte vericiye karşı saygı ve
minnet duyulmasına vesile olmaktadır.
İslâm, insan için, insanın mutluluğu için
gönderilmiş bir dindir. Asıl amaç, insan haysiy-
et ve şerefinin korunması,kurtarılması ve lâyık
olduğu değerin verilmesidir. Dinimizin emir ve
yasaklarının amacı, insanı sıkıntıya sokmak, on-
lara acı çektirmek değildir. Bu sebeple, normal
zaman ve şartlarda kolaylıkla uygulanabildiği
halde, bazı zaruretler sebebiyle uygulanmasında
sıkıntıya düşülen hükümlerin yerini, zaruret
hükümler alır. Çünkü normal zaman ve şartlarda
yasak ve günah olan bir davranış, zaruret halinde
mübah, hatta bazen sevap olabilir. Bunun pek
çok örnekleri vardır.
Mesela, dinimizde bir kısım fiil ve davranışlar
yasak kılınmış, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i
şeriflerde bunlar açıklanmıştır. Sözgelimi, mur-
dar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap.. vb.
şeylerin yenilip içilmesi,alınıp satılması ve ilaç
açıklanmıştır. O halde işlenmesinde zaruret bulunan
bütün yasaklar, bu ayetlerin kapsamına dahildir. Ni-
tekim İslâm fakihleri:
Karnında canlı halde bulunan çocuğun
kurtarılması için ölen annenin karnının yarılmasının;
Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kim-
selerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemikler
nakletmenin;
Başkasına ait kıymetli bir şeyi yutup, o şey
karnında iken ölen kişinin, karnı yarılarak o şeyin
alınmasının;
Adli olayların aydınlanması, bilinmeyen
hastalıkların öğrenilmesi, ve uzman hekimler
yetiştirerek, sağ olmaları sebebiyle ölülere nispetle
daha çok saygıya layık olan hastaların tedavile-
rinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak
sureti ile, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının;
Câiz olacağına fetva vermişler, canlı bir kim-
seyi kurtarmak için gerektiğinde ölen kişinin bir
parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Nitekim
Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere ve Dini Eserle-
ri İnceleme Kurulu’nun 16.4.1952 tarih ve 211 sayılı
kararında, özetle şöyle denmektedir:
“...Kamu yararı ve maslahatı göz önünde tutu-
larak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi,
hastalığın bilinmemesinden doğacak zararların
önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha
çok şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin
sağlanması gibi maslahat ve şerî hikmetlerin husule
gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınacak,
ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu
gibi sebepler dolayısıyla ölüye gösterilmesi gereken
hürmet ve tekrimin zevaline katlanmasının, İslami
hükümlerin bir gereği olduğu...”
Demek oluyor ki, ölen kişinin kesilmesi, cesedine
ilişilmesi, ona saygısızlık ve hakaret kastı ile, veya
gereksiz olarak yapıldığı zaman, dinin, yasaklandığı
bir davranıştır. Saygısızlık kastı olmayacak bir masla-
hat ve zaruret sebebiyle ölen kişinin cesedinin kes-
ilmesi hatta parçalanması caiz görülmüştür. İslâm
islam dini açısından organ bağışı ve nakli
43hayata bağış
fakihlerinin içtihatları bu şekildedir.
Diğer yönden, İslâm fakihleri, ölüme götüren
açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah
kılan bir zaruret saymışlar; başka yoldan teda-
visi mümkün olmayan hastaların, normal hallerde
kullanılması haram ilaç ve maddelerle tedavilerini
caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ
nakli de tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır.
O halde hayatı ve hayatî bir uzvu kurtarmak için
başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nak-
li yolu ile de bazı şartlara uyularak tedavinin caiz
olması gerekir. Nitekim, gerek yurdumuzda ve ge-
rek diğer İslâm ülkelerinde yetkili kişi ve kuruluşlar
tarafından bu yolda fetvalar verilegelmiştir.
Söz gelimi Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere ve
Dini Eserleri İnceleme Kurulu’nun yukarıda sözü e-
dilen otopsi konusundaki kararı dışında 25.10.1960
tarih ve 462 sayılı kararında, ölen kimselerden kor-
nea alınması ve naklinin caiz olduğu beyan edildiği
gibi; Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 19.1.1953 tarih ve
13 sayılı kararında”... sadece hayatı kurtarmak için
değil; hasta bir organı tedavi etmek veya tedavisini
çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu;
ayrıca tıbbi ve hukuki şartlara uyularak, kalp nakli-
nin de caiz olacağı...” ifade olunmuştur.
Bu kararlarda sadece kan, kornea ve kalpten söz
edilmesi bunlar dışındaki organların naklinin caiz
olmayacağı anlamı taşınmaz. Kararla ilgili sorular-
da, sadece bu organların nakli yer aldığı için kara-
rlarda da yalnızca bunlardan söz edilmiştir. Nitekim
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 3.3.1980 tarih ve 13
sayılı kararında, aşağıdaki şartlara uyularak, ölen-
in bütün organ ve dokularının tedavi maksadıyla
kullanmasının caiz olacağı beyan olunmuştur.
Bu şartlar özetle şöyledir.
Zaruret halinin bulunması Yani hastanın hayatını
ve hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka
çare olmadığının, mesleki ehliyet ve dürüstlüğüne
güvenilen bir hekim tarafından tespit edilmiş
olması;
Hastalığın bu yoldan tedavisi mümkün olduğu
konusunda tabibin galip zannının bulunması
Vericinin, organ veya dokusunun alındığı esnada
ölmüş bulunması
Toplum huzur ve düzeninin bozulmaması
bakımından, vericinin sağlığında buna izin vermiş
olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olma-
mak şartı ile yakınlarının rızasının sağlanması
Organ ve doku karşılığında, hiçbir şekilde ücret
alınmaması
Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine bu nak-
lin yapılmasına razı olması.
İşte bu şartlara uyularak, ölmüş kişilerden tedavi
maksadıyla organ ve doku alınıp başkasına nakli
caiz görülmüştür.
Burada bir hususa açıklık getirmekte fayda vardır:
İnsan kendi vücudunun sahibi değildir. Vücut ve
sağlık, Allah’ın kendisine bir emaneti olup, kişi onu
korumakla görevlidir. Bu itibarla (yani kişi vücudu-
nun ve organlarının sahip ve mâliki olmadığına göre)
bu konuda vasiyet ve izninin, olup olmamasının dini
açıdan hiçbir hükmü yoktur. Kişi sağlığında ister
izin versin, ister vermesin, ölümünden sonra, ge-
islam dini açısından organ bağışı ve nakli
44 hayata bağış
rekirse bazı organları alınıp hastalara nakledilebilir.
Ancak böyle bir uygulama toplumda huzursuzluğa
yol açar. O halde, kişinin sağlığında, organlarını
bağışlandığına dair izin ve vasiyetine sadece toplum
ve huzur düzeninin korunması bakımından lüzum
vardır. Yoksa, bir kimsenin izni olmadıkça, ölümün-
den sonra organının alınmayacağına dair, dini bir
hüküm yoktur.
Bu itibarla (yani kişi vücudunun ve organlarının
sahip ve mâliki olmadığına göre) bu konuda vasiyet
ve izninin,
İslâm alimleri, henüz yaygın bir uygulamanın
bulunmadığı dönemlerden itibaren bu konuyu gün-
deme getirmişlerdir. Asırlarca önce yazılmış kılasik
fıkıh ve fetva kitaplarında hayvanlardan insana ke-
mik nakli ile ilgili hükümler yer almaktadır. Ezher
Üniversitesi’nin yayın organı olan “Mücelletü’l-
Ezher’in 1930 lu yıllardaki bir sayısında Şeyh Yusuf
Bedevi’nin bu konu da
geniş bir inceleme yazısı vardır. Mısır eski müftül-
erinden Şeyh Hasaneyn Mahlüf, “Fetavai Şeriyye”
adlı eserinde: keza Ezher Üniversitesi öğretim üye-
lerinden Ahmet Şerbesi’nin “Yeselüneke Ani’d-dini
ve’l hayat” adlı 7. ciltlik külliyatında otopsi, kan ve
organ nakli konularında ayrı ayrı ve geniş gerekçeli
fetvalar bulunmaktadır. Asrımız alimlerinden Ezher
fetva kurulu başkanı M.Abdullatif Es-Sübki, Ezher
eski Rektörü Ali Cadül-Hak, Mısır eski müftülerin-
den M. Seyyid Tantavi, Bağdat Üniversitesi Öğretim
Üyesi Vehbe Zuhayli ve Mekke Ümmül-Kura Üni-
versitesi Öğretim Üyesi A.Fehmi Ebu Sünne gibi
bilginler çeşitli eser ve makalele-rinde bu konuda
müspet görüş beyan etmişlerdir.
Kuveyt “Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı Fetva
Heyeti” nin İslâm birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı
“İslâm Fıkıh Konseyi” (Mecmeul-Fıhı’l İslâm)nin
çeşitli toplantılarda otopsi, organ ve doku nakli,
organ bağışı konuları tartışılmış; müspet kararlar
alınmıştır. Ürdün’de münteşir “Hedyü’l-İslâm” adlı
derginin 1399/1970 tarihli 9 ve 10’uncu sayısında
yayınlanan ”Ürdün Fetva Komisyonu” fetvasında
konu Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 3 Mart 1980
tarih ve 13 sayılı kararına benzer şeklide ele alınmış
ve aynı şartlardan söz edilmiştir. Son yıllarda
çeşitli İslam ülkelerinde yayınlanmakta olan İslami
Araştırma dergilerinde de konuya sıkça yer verildiği
görülmektedir. Bütün bunlardan, zaruret halinde,
belli şartlara uyularak, organ ve doku naklinin ve
organ bağışının dinen yasak olmayıp, aksine caiz;
hatta gerekli olduğu ifade olunmaktadır.
Bunları özetlemek gerekirse:
Uygulamada insan sağlığını zedeleyen
davranışlardan kaçınılmalıdır.
İnsan uzvu maddi çıkar ve menfaate âlet edilme-
melidir.
Ancak ihtiyaç duyulan organın, gerektiği kadar
kısmı, sağ insana gösterilmesi gereken itina ile,
alınarak; herhangi bir sebeple kullanılamayan organ
veya parçanın, ne kadar küçük olursa olsun gelişi
güzel bir yere atılmayıp; insan saygınlığına uy-
gun şekilde defni sağlanmalıdır. “Zaruretler, memnu
olan şeyleri mübah kılar.” (Mecelle, Madde: 21)An-
cak, “Zaruretler, kendi miktarlarınca takdir olunur”.
(Mecelle, Madde 22)
Kan ve deri gibi,zamanla kendiliğinden yenilenen
doku ve organlar dışında, zaruret olmadıkça (ölüden
temini mümkünse) sağ kişiden organ alınmamalıdır.
Kalp, beyin, akciğer gibi, kişinin hayatının devamı
içinkaçınılmaz olmasa bile vücudun temel görevleri-
ni tamamen veya kısmen aksatacak olan organların
sağ kişilerden alınması zaruret sebebiyle de olsa
caiz değildir. Çünkü zarar izale olunur (Mecelle,
Madde:20). Ancak bir “zarar, kendi misliyle izale
olunamaz.” (Mecelle, Madde:25)
Ölüden organ alınabilmesi için, artık hayata dön-
mesinin mümkün olmadığının, yüzde yüz kesinlikle
tıbben tespit edilmiş olması gerekir.
Görüldüğü üzere, organ ve doku nakli için, İslâm
hukukçularının ileri sürdüğü şartlar, tıp bilginlerinin
islam dini açısından organ bağışı ve nakli
45hayata bağış
söylediklerinden farklı değildir. Dinimizde, tedavi
maksadıyla kan, doku ve organ nakli ve bunların
bağışlanması caizdir. Fakat bu konuda halkımız
yeterince aydınlatılmadığı için bunların temininde
güçlüklerle karşılaşılmakta ve büyük paralar
sarf edilerek, yabancı ülkelerden organ teminine
çalışılmaktadır. O halde, bu konuda el birliği ile
halkımızı aydınlatmamız gerekmektedir.
Takma organın yeni sahibinde sevap veya gü-
nah işleyen bir kişinin parçasını oluşturması da
tamamen bu yeni sahibiyle ilgili bir konudur.
Çünkü sorumlulukta aslolan iradedir. Sorumlusu
da organları kullanan şahıstır. Kıyamet gününde
organların şahitliği meselesine gelince, bu hususta-
ki ayet ve hadisler, organların ahirette lisan-ı hâl ile
konuşacağı şeklinde anlaşılabileceği gibi, Allah’ın
huzurunda insanın hiçbir mazeret ileri sürme ve
yalan beyanda bulunma imkanının olmayacağı,
her şeyin apaçık ortada olacağı anlamında da yo-
rumlanabilir. Bu konudaki a-yetler (Nûr,24/24; Fus-
silet,41/19,21, 22) gerçek anlamında alınsa bile, yine
organ nakline engel bir delil teşkil etmez. Çünkü
her şey Allah’ın bilgisi dahilindedir ve organlar her
bir bedende bulundukları süre içinde olup bitene
şahitlik edebilirler. Konuya genel olarak dini sorum-
luluk esasları açısından bakıldığında ise, öncelikle
şunu belirtmek gerekir ki, duygu, düşünce, akıl,
inanç gibi manevi, rûhî özellikler, organların biyolojik
yapısına bağlı olmadığından, organ nakliyle kişilik
transferi olmamaktadır. Diğer taraftan İslâm dini,
cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun
her insana, insan olarak bakmış ve eşit bir yaşama
hakkı tanınmıştır. Şu halde, organ veren kimsenin
veya organ verilen şahsın, fâsık yahut gayri müslim
olması gibi şahsî durumlarından ötürü diğer tarafın
dinen sorumlu olabileceğinin ileri sürülmesi de
doğru olmaz.
İslâm tedaviye önem vermiş, her insana tedavi
olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat ver-
meyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde
görmüştür. (Maide, 5/3) Buna göre, organ nak
li açısından müslüman ile gayr-i müslim, din-
dar ile fâsık ayırımı yapılması doğru olmaz. Kaldı
ki, doğruya hidayet eden de, eceli takdir eden de
Allah’tır. Sorumlulukta herkesin kendi hür iradesi
esastır. Bu sebeple, müslüman veya dindar ol-
mayana organ vermenin, onun günah işlemesine
yardımcı olmak veya ömrünü uzatmak olarak
değerlendirilmesi İslâm’ın bu konudaki genel
esasları ile bağdaşmaz.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de :
“Kim bir kişiyi ölümden kurtarırsa san-
ki bütün insanları kurtarmış gibi sevap kazanır.”
(Maide,5/32) buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz
de bir hadis-i şeriflerinde:
“Allah katında amellerin en üstünü, bir
mü’minin gönlüne sürur vermek, onu sevindirmek-
tir”, (5) buyurmaktadır.
Bildiğiniz gibi, günümüzde bazı hastalar an-
cak kan, doku ve organ nakli ile tedavi edilebilmek-
te; aksi halde bunlar ya hayatlarını kaybetmekte
veya sıkıntı içinde ömürlerinin sonunu beklemek-
tedirler. Böyle bir kişinin sağlığını kurtarmak ona
yeniden hayat kazandırmak büyük bir sevaptır.
Ölümünü beklerken, yeniden hayata dönen bir
insanın sevincine ve kurtuluşuna vesile olan kişiye
duyduğu sonsuz minneti ve duaları, elde edilebile-
cek en büyük mutluluktur.
Kaynaklar
1. Tirmizi, e-Sünen, 4/383,Tıb,2,Hadis No:
2038,Kahire, 1382/1962; Ebu Davud, 2/331,
Tıp,1,Hadis No: 3855, Kahire, 1371/1952;İbn Mace,
es-Sünen, 2/1137, Tıb, 1 Hadis No.3436, Kahire,
1372/1952
2. Tirmizi, a.g.e, 4/399,Tıb, 21, Hadis no: 2065; İbn
Mace, ağ.e, 2/1137,Tıb, 1,Hadis No:3437
3. Malik, el-Muvatta, 1/238, Cenaiz, 15,Hadis
No:45,Kahire, 1370/1951; Ebu Davud, a.g.e.,2/190,
Cenaiz, 64, Hadis no: 3207; İbn Mace,
a.g.e.,1/516,Cenaiz, 63 Hadis No:1616/1617
4. Bkz.En’am:6/145;Nahl:16/115
5. Suyûti, el-Câmus-sağir, (Şerhi Feyzul-Kadir ile
birlikte) 1/167,Hadis No: 200, Mısır, 1356/1938
islam dini açısından organ bağışı ve nakli
46 hayata bağış
48 hayata bağış
İstanbul Sağlık Müdürlüğü ve Ha-yata Bağış Derneği’nin katlılarıyla, organ bağışında farkındalığı ar-tırmak için 14.02.2013 tarihinde Bakırköy Meydanında Sevgililer Günü sebebiyle ‘Organ Bağışı ve İnsan Sevgisi Yürüyüşü’ düzen-lendi. Bu anlamlı günde gerçekleş-tirilen farkındalık etkinliğine, or-gan nakli bekleyen ve organ nakli gerçekleşmiş olan eşler ile çok sayıda vatandaş katıldı.
Bakırköy sahilinde başlayan et-kinlik, Ebuziya Caddesi boyunca devam ederek Özgürlük Mey-danında son buldu. Sloganlar eşliğinde Özgür Meydanına gelen ekipleri İstanbul Büyük Şehir Be-lediyesi’ne ait Mehteran Takımı karşıladı. Halkın ve basının yoğun ilginin olduğu etkinlikte verilen konser sonrası meydanda kurulan Hayata Bağış Derneği’nin kurduğu çadırda organ bağışı tabepleri karşılandı.
İstanbul Sağlık Müdürlüğü Or-gan ve Doku Nakli İstanbul Böl-ge Koordinatörü Dr. Ali Demirel, yaptığı açıklamada, Sevgililer Günü’nün sevgiyi ifade etmek için en güzel gün olduğunu belirterek, “Bir insana birçok hediye verebi-lirsiniz ama ona organınızı ver-mek çok büyük vefa isteyen, insan üstü maksat gerektiren bir şeydir. Biz de organ nakli olduktan son-ra eşiyle, çocuğuyla, sevgilisiyle, torunlarıyla yürüyüşümüze ka-tılan arkadaşlarımızla buradayız”
Sevgililer Gününde İnsan Sevgisi ve Organ Bağışı İçin Yürüdük
49hayata bağış
Son birkaç dekadta yeni gelişen tanı ve tedavi yön-temleri ile kalp krizlerinden ölümler giderek azalırken, maalesef kalp yetersizliği giderek artmaktadır. Özel-likle yaşlanma ile bu durum fazlalaşmakta, 65 yaşın üstünde %10’lara ulaşmaktadır. Örneğin Amerika’da 5-6 milyon, Avrupa’da 7 milyon ve ülkemizde 1.5 mil-yon civarında hasta olduğu tahmin edilmektedir. Tabii ki bu hastaların %90’ından fazlası çeşitli me-dikal ve konvansiyonel cerrahi tedavilerle yıllarca yaşamaktadırlar. Ancak kalp yetersizliğinin son evresinde (Stage D, NYHA Class IV) hastaların bu te-davilere rağmen hayatta kalma süreleri kısalmakta ve birkaç yıla indirgenmektedir. Bu süreçte ani ölümler geliştiği gibi, yoğun bakımlarda (+) inotropik ilaç desteği, ventilatör desteği veya intraaortik balon desteği sayesinde yaşamlarına devam edebilen-lerde ise yaşam beklentisi birkaç hafta ile birkaç aya düşmektedir.
Kalp nakli son evre olarak adlandırdığımız D evresi başladığı andan itibaren bu hastalar için düşünülmesi gereken bir tedavi metodudur. Bu evredeki hastaları yıllarca yaşatabilecek bir çare olmasına rağmen, her hastaya uygun olmaması, az sayıda varolan donör organ nedenleriyle kalp nakli uygulama bakımından, en ileri ülke ve sağlık organizasyonlarında bile çok sınırlı sayıda olmakta ve kalmaktadır. Birçok hasta yeni bir kalp buluna-madan ölmektedir. Belki de bu yüzden son 10 yılda düzelen teknolojileriyle yapay kalp pompaları ve total yapay kalp uygulamaları giderek artmaktadır.
Dünya’da kalp nakli çalışmalarının tarihine baktığımızda 1912’de Nobel ödülü alan Dr.A.Carel’in ve Rus cerrah Dr.V.Demikhov’un hayvanlardaki uygulamaları ilk öncü başarılı çalışmalardır. Bu ko-nuda en fazla katkıyı yapanların başında Stanford Üniversitesi ve Dr.N.Shumway gelir. 1950’lilerde ve 60’larda maymunlarda başarılı çalışmalarını sürdürürken Stanford’u ziyaret eden bir çok cer-raha da ilham kaynağı olmuşlardır. G.Afrika’lı Dr.C.Barnard, bunlardan biri olup ülkesine dönerek 1967 Aralık ayında Cape Town’da insandan insana ilk ortotopik kalp naklini başarıyla gerçekleştirmiştir. Hasta yoğun bakımdan çıkmış, gayet iyi durumda iken, rejeksiyon sanılarak verilen yüksek doz im-munosupresif ilaçlara bağlı ameliyattan 15-20 gün sonra pnömoni ve sepsisten hayatını kaybetmiştir. Bu durum daha sonraki yıllarda yine Stanford Üni-versitesinde geliştirilecek olan rejeksiyon tanısının altın standartı endomyokardiyal biopsi yönteminin önemi bir kez daha göstermiştir.
Bunu takip eden 1 yıl içinde başta Amerika olmak üzere dünya’da toplam 100 kalp nakli yapılmış maa-lesef hemen hepsi başta rejeksiyon olmak üzere çeşitli nedenlerle aynı yıl içinde kaybedilmişlerdir.
Bu dönemde dünya’da yapılan ilk 100 kalp naklin-den biride (86.sı) 22 Kasım 1968’de Ankara’da Tür-
kiye Yüksek İhtisas Hastanesinde Hocam Dr.Kemal Bayazıt ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen ülkemizdeki ilk kalp naklidir
Maalesef bu hastada 1-2 gün yaşayarak hayatını kaybetmiş, birkaç hafta sonra İstanbul’da Dr.Siyami Ersek hocanında yaptığı ülkemizdeki 2.kalp nakli hastası da yaşatılamamıştır.
Dünya’da ve ülkemizdeki bu başarısız sonuçlar nedeniyle 1970’lerin başında kalp nakli tedavi meto-du olmaktan çıkarılmış ve “deneysel metod” olarak benimsenmiştir. Yaklaşık 10 yıl süren bu dönemde, başta Stanford üniversitesi olmak üzere deneysel çalışmalar devam etmiş ve “endomiyokardiyal bi-yopsi”, rejeksiyonun patolojik sınıflaması (Billing-ham) gibi gelişmeler yaşanmış ve nihayet 1980’lerin başında keşfedilerek değeri anlaşılan “siklosporin” sayesinde kalp nakli tekrar yapılmaya ve önem ka-zanmaya başlamıştır. 1981 yılından başlayarak son 15 yıla gelinceye kadar giderek artan sayıda kalp nakli yapılmış ve günümüze kadar ISHLT (Inter-national Society for Heart and Lung Transplanta-tion) verilerine göre dünya’da 120.000’ini aşmıştır. Özellikle son 10-15 yılda kalp nakli dünya’da or-talama yıllık 3600-4600 civarında (bunun yıllık 2500 civarı Amerika’da geri kalanı başta Avrupa olmak üzere diğer ülkelerde) yapılmaktadır. Plato fazı olarak adlandırılan bu dönem halen sürmekte, birçok ülke kalp nakli sayılarını arttırmak için çok farklı sistemler uygulasa da çok fazla artış henüz elde edilememiştir. En iyi şartlarda bile toplumda çıkan donör organ ile bekleyen hastaların ancak %10’una kalp nakli yapılabilmektedir.
Ülkemizde ilk başarılı kalp nakli 1989 yılında İstanbul Koşuyolu Kalp Hastanesinde Dr. Cevat Ya-kut ve Dr. Ömer Bayazıt tarafından gerçekleşitirilmiş bunu takip eden dönemde günümüze kadar 700 ci-
Türkiye’deKalp Nakli Uygulamaları
Türkiye’de ilk kalp naklini yapan Hocam Dr.Kemal Bayazıt’ın bir kalp nakli sonrası merkezimizi ziyareti (2009) (Prof.Dr.Süha Küçükaksu’nun arşivinden)
50 hayata bağış
varında kalp nakli yapılmıştır. Halen ülkemizde 5 bölgede 9 merkez tarafından yıllık 80-100 civarında uygulamalar ile çalışmalar devam etmektedir. Bu merkezler; İç Anadolu, Ege, Marmara, Akdeniz ve GüneyDoğu Anadolu bölgelerimizde bulunan Ege Üniversitesi, Kartal Koşuyolu Kalp Hastanesi, Ankara Yüksek İhtisas, Şişli Florence Nightingale Hastanesi, Ankara üniversitesi, Antalya Üniversitesi, İstanbul Dr.Siyami Ersek Hastanesi, Gaziantep Üniversitesi ve Ankara Başkent Üniversitesidir. Birkaç yıl öncesine kadar sayıları 15-20 arasında olan kalp nakli merkezleri, TC Sağlık Bakanlığı Organ Nakli Dairesinin çalışmalarıyla standardize edilmiş ve daha efektif olabilmeleri amacıyla ulusal kriterlere göre bazı merkezlerin faaliyetleri sona erdirilerek sayıları azaltılmıştır.Ulusal kongrelerde sunulan bilimsel tebliğlere göre ülkemizde yapılan kalp nakli uygulamalarının erken ve geç dönem sonuçlarının ISHLT verileriyle parelel olduğu görülmektedir. Erken cerrahi başarı %90’larda, 5 yıllık sağ kalım %70’lerde seyretmektedir.
Kalp nakli sonrası 12 yılını dolduran hastalarımız bulunmaktadır.
Türkiye’deKalp Nakli Uygulamaları
ISHLT verilerine göre (J Heart Lung Transplant.2012 Oct;31(10):1045-1095) kalp nakli için beklenen orta-lama yaşam 13 yıldır. Dünyada 25 yılı aşkın hayatını sürdüren 100’ün üzerinde hasta bildirilmektedir. Nakil sonrası yaşam süreleri yeni tedavi protokol-leri ile her geçen yıl uzamaktadır. Ayrıca, kalp nak-li olmuş hastaların %90’dan fazlası, hayatlarını her türlü fiziksel aktiviteyi yapabilen yaşam kalitesinde sürdürmektedirler (NYHA Klas I).Kalp Nakli, diğer solid organ nakillerine göre has-tane içi ve hastane dışı çok daha organize bir çalışma gerektirir. Nakil bekleyen hastaların çoğu düşük kalp debisinden kaynaklanan ciddi organ (böbrek, akciğer, karaciğer başta olmak üzere) ve doku yetersizliklerine sahiptirler. Günümüz-de elektif listeden kalp nakli yapmak, yani evin-den yürüyerek kalp nakline gelmesi nadir hale gelmiştir. Çoğu hasta ikinci göğüs açılışında yada yapay kalp pompası ameliyatları nedeniyle reope-rasyon durumundadırlar. Çoğu hasta antikoagu-lant kullandığı için kalp nakline INR düzeyleri 2-3 civarında iken alınmaktadır. Uzun süreli hastane yatışları nedeniyle çoğu hasta kolonize halde veya geçirilmiş infeksiyonlarla içiçedir. Bütün bunlar düşünüldüğünde kalp nakli mortalite ve morbidite-sinin kabuledilebilir oranlarda olabilmesi hastaya bağlı risklerinin ciddi ve yoğun bir ekip çalışmasıyla kontrol altına alınabilmesine bağlı olduğunu gös-termektedir. . Bütün bu zorluklarına ilaveten donör kaynaklı sorunların eklenmemesi için donör bakımı ve transport işlemlerinin (donör kalp için optimal global iskemik süre : 4 saat, 4-6 saat arası: uzun ama kabuledilebilir süreler, 6 saat üstü suboptimal süre olduğu düşünüldüğünde bu sürenin içinde yer-alan transportun önemi anlaşılır ) son derece opti-mal şartlarda olmasını gerektirmektedir.
Prof.Dr.Süha KÜÇÜKAKSUFlorance NightingaleHastaneler GrubuKalp Nakli ve YapayKalpSistemleri Bölüm Başkanı
Kalp naklinin ertesi gününde bir hastamızla, 2012
Ülkemizde 12 yıldır hayatını sürdüren kalp nakli hastamız. (Prof.Dr.Süha Küçükaksu’nun arşivinden)
51hayata bağış
Ülkemizde her geçen gün eski yıllara göre iyiye git-mekle birlikte halen kalp donör bakımında ciddi sorun ve eksikliklerin olduğunu ve bu nedenle bazı donör kal-plerin kullanılamadığı görülmektedir. Pratik uygulama-lara baktığımızda bu problemlerin çoğununda dönor bildirimi yapan yoğunbakımlardaki tıbbi bakım yeter-sizliklerinin en aza inmesi için ciddi çalışmalara ihtiyaç vardır. Çünkü çoğu donör bildirimi yapan hastanelerde kalp ameliyatları yapılmadığından kardiyak bakım ve he-modinamik tedavi metodları yeterince iyi uygulanmıyor, Donör vücutta meydana gelecek fizyopatolojik değişimlere uygun müdahaleler yerine donör kalbi riske atacak bazı tedavilerle yaklaşılmaktadır. Böylece uygun donörler, marjinal donöre dönüşmekte, marjinal donörl-erde ya kullanılmamakta yada kullanıldığında hastaların survisi çoğunlukla uzun olmamaktadır. İlk andan itibar-en marjinal olan donörlerde uygun olmayan bakımlarla kaybedilmektedir. Bütün bu süreçte primer sorumlu olan yoğunbakım tıbbi biriminin daha etkin olmaları sağlanmalıdır. Çoğu ekip için böbrek ve karaciğerin kullanılıyor olması optimal gibi algılanmakta, öğrenilmiş biz çaresizlikten kopulamamaktadır. Diğer bir durum, kalp donörleri için değerlendirme de esas bazı temel krit-erlerin, hem o hastanenin transplantasyon koordinatör-leri hemde yoğunbakım doktorlarınca yeterince önem-senmemekte ve bu durumun zaman kayıpları ile organ kayıplarına yolaçtığı görülmektedir.
Bütün bu çalışmaların daha iyi ve yüksek verime ulaşması
için bıkmadan usanmadan çalışmalar yapılmalı, bu çalışmalarda kalp naklinin her noktasında yeralan mesle-ki profesyonellerin periyodik aralıklarla bir araya gelmesi sağlanmalıdır. Her toplantıdan çıkan verilerin ışığı altında düzenlemeler yapılarak sistem içinde en iyileme meto-dunu etkin hale gelmelidir. Hiç kuşkusuz bu durum ülke-mizdeki sağlık otoritesinin başlıca görevi olmalıdır.
Tabii ki günümüzde sağlık uygulamalarının finansal yönünü de göz ardı edemeyiz. Çoğu kalp naklinde çok meşakkatli ve uzun süreç yaşanır. Hastalar nakil öncesi hastanede en az bir kaç ay , bizim merkezimizde bu rekor 7 ay, sonrasında da en az 1 aylık bir süreç yatmaktadır. Buna karşın bu işleme karşılık SGK ödemeleri olması ge-reken düzeye çıkarılamamaktadır.
Özellikle diğer solid organ nakillerinde yaşanan süreçler kalp nakli ile kıyaslandığında, SGK ödemeleri açısından en yüksek ödemenin kalp nakline uygulanması gerektiğini ve bununda halen yürürlükte olan ödemenin en az 2 katına ulaşması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Al-ternatif olarak, paket uygulama yerine hasta bazlı öde-melerin yapılması bir yol olabilir. Ayrıca, organ nakli fi-nansal boyutuna hastanın ve ailesinin de cüzide olsa belli oranlarda katkı vermesi yolu düşünülmeli, hastaların ve ailelerinin direkt ve indirekt devlete ödedikleri vergilerin-den tasarruflar ile desteklenmesi yolları düşünülmelidir.
Kalp nakli merkezlerinde çalışan hekim (kalp nakli cerrahları, kalp yetersizliği kardiyologları, anestezist ve yoğunbakım uzmanları, psikiyatrist/psikolog, infeksiyon uzmanı, başta olmak üzere) – hemşire - transplant koor-dinatörü – VAD (yapay kalp pompası ve ya Total yapay kalp) koordinatörü gibi profesyonellerin ekonomik olarak ödüllendirilmeleriyle, bu işleri belli düzey ve kalitede sürdürmelerinin önü açılmalıdır.
Aksi takdirde Tıp’ta sadece amatör ruhla yapılan en pro-fesyonel iş “organ nakli” uygulamalarında ülkemizde belli bir düzeyin üzerine çıkmanın mümkün olmadığının ülke-mizin sağlık ve toplum otoritelerince de görülmesi gerek-mektedir.
Türkiye’deKalp Nakli Uygulamaları
Donör kalp implante edilmeden az önce. (Prof.Dr.Süha Küçükaksu’nun arşivinden)
Kalp nakli ekibimizin rutin haftalık toplantısı ve 3 yıl önce nakil olmuş hastamızın görüşülmesinden (Prof.Dr.Süha Küçükaksu’nun arşivinden)
52 hayata bağış
Değerli Hayata Bağış Derneği Gönüllüleri,
Hayata BağışOff-Road EdirneEdirne’de organ bağışı açısından tarih yazıldı. Dün-yada benzeri olmayan bir etkinlikle binlerce kişi organ bağışını duydu, hissetti... Anlatacak o kadar çok şey var ki... Araçlar özel tırlarla Edirne’ye geti-rildi. Katılımcılar ve hakemler kendilerine tahsis edilen iki ayrı otobüsle geldiler. Kamp alanında 150 kadar çadır kurulmuştu. Off road alanına giden yolların asfaltı yenilendi. Dün akşam Edirne Vali-liği’nin Hayata Bağış Derneği ve yarışma onuruna kokteyli vardı. Yarış Selimiye’nin gölgesinde başla-dı. Belediye binasının önündeki yol sonuna kadar off road araçlarıyla doluydu. Vali Bey’in startıyla, Arazi araçları, UMKE araçları, Rescue, ambulanslar, diğer görevlilerle birlikte 100’ün üzerinde araç şehir turunun ardından yarış alanına gittiler. Alanda 1200 araç ve 5.000’in üzerinde izleyici vardı. Her yerde organ bağışı vardı... 21 profesyonel off road aracı kı-yasıya yarıştı. Terledik, güneşten yandık, tozlandık, çamurlandık... Sonunda gururlandık. Meriç kıyısın-da, Polis Bahçesi’nde düzenlediğimiz sucuk-ek-mek partisinin ardından dereceye girenlere ödülleri verildi. Kazasız bir yarışın ardından sağ salim İs-tanbul’umuza döndük. Başta Sayın Valimiz Hasan Duruer olmak üzere, Edirne Belediye Başkanlığı’na, Edirne İl Sağlık Müdürlüğü’ne, Edirne Gençlik Spor
Müdürlüğü’ne, Edirne Garnizon Komutanlığı’na, Edirne Emniyet Müdürlüğü’ne, Edirne Kamu Hasta-neler Birliği’ne sıcak ev sahiplikleri ve sonsuz des-tekleri nedeniyle teşekkür ediyoruz. Proje ortağımız İSOFF’a ve bizi Edirne’de de yalnız bırakmayan İl Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu’ya da şükranlarımızı sunuyoruz. Projede emeği geçen Ha-yata Bağış Derneği üyelerinin, İstanbul ve Edirne or-gan nakli koordinatörlerinin de emeklerine sağlık di-yoruz. Görüntüler derlendikçe sizlerle paylaşılacak... Hayata Bağış Derneği ise yeni fikirlerini etkinliğe dönüştürmek için çalışmaya başladı bile... Unutma-yın; Organ Bağışı ‘Hayata Bağış’tır...
54 hayata bağış
Off-Road EtkinliğiOff-Road Etkinliğinden
55hayata bağış
1960 doğumlu Cevat Cengiz, 2005 yılında ulusal yarışla başladığı lisanslı yarış
hayatında çeşitli firmaların sponsorluğunda 6 yıl yarıştı. Üç kez 1.’lik, dört kez
2.’lik, beş kez de 3.’lük kupası aldı.
Yarış hayatına İstanbul Off-Road Kulübü’nün düzenlediği birçok yarış ve diğer
organizasyonlarında çeşitli görevler üstlenerek devam etti. Üç kez İSOFF Yöne-
tim kuruluna seçilerek başkan yardımcılığı, genel sekreterlik görevlerinde bu-
lundu. TOSFED onaylı Direktörlük, komiserlik sertifikalarını alarak 5 yıl boyunca
yarış direktörlüğü, direktör yardımcılığı gibi görevlerde bulundu. 2013 yılında
“Hayata Bağış Off-Road Yarışı” ve TRIAL yarış direktörlüğüne atandı.
Cevat Cengiz / Yarış Direktörü - İSOFF
Off-Road Etkinliğinden
56 hayata bağış
Off-Road’a 2004 yılında İstanbul Off-Road Kulübüne üye olarak başladım. Hemen ardından da yarışlar, sonrasında da yarış görevleri geldi. Tüm bu zaman içinde off-road ile ilgili sayısız organizasyona katıl-dım, bir kısmında katılımcı oldum, bir kısmında görev aldım. Off-road’da beni çeken şey sadece araçların gücü, yarışmanın verdiği adrenalin, rekabet duygusu zamanı off-road’a ayırmamın daha derin
bir sebebi vardı. Off-road’un asıl ruhunu oluşturan diğer özellikler: dayanışma, takım ruhu, doğaya ve insana saygı. Off-road bir doğa sporudur. Yarışlar bu sporun sadece bir yönüdür. Diğer yönü doğa içinde keyifli uzun geziler, ailecek yapılan kamplar, yurdumuzun az bilinen, kimsenin araçlarla ulaşamadığı muhteşem yerlerine yapılan zorlu yolculuklardır. Başka hiçbir aracın ulaşamayacağı, medeniyetin bildik
kolaylıklarından uzakta bu gezileri göze alanlar, bir arada hareket edip birlikte yol aldıkları kişileri kollamak, ortaya çıkan sorunları birlikte çözmek, tek bir aracın ya da tek bir kişinin başaramayacağı şeyleri takım halinde çalışarak gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu çalışmanın ödülünü gece yıldızların altında kurulan kampta, çıtır çıtır bir ateş başında bir arada yenen bir akşam yemeği ve uzun sohbetlerle alırlar.
Bu spora gönül verenler hem çevrelerine hem diğer insanlara en az kendileri kadar değer veren bir karakter yapısına sahiptirler.Bu yüzden deprem felaketinin olduğu yıl İSOFF, ekipler halinde elindeki tüm olanakları kullanarak yaraları sarmak için koştu. Bu yüzden bu sene çok önemli bir olaya, organ bağışına dikkat çekmek için bir organizasyon yapmaya karar verdi: “Hayata Bağış Off-Road Yarışı”Hayat Bağış Derneği, benden farklı bir organizasyonda yer almamı istediğinde inanılmaz duygulandım. Birlikte yaptığımız çalışmalar sonunda Edirne’de bir off-road yarışı düzenlemeye ve bu yarışları her sene Marmara Bölgesi Organ Bağışı Koordinasyon Merkezi ile desteklenen farklı bir ilde tekrarlamaya karar verdik. Amacımız organ bağışına farklı bir aktivite ile dikkat çekmek ve organ nakli bekleyen hastalara bir nebze de olsa yardımcı olmak.
9 – 10 Mart tarihleri arasında Edirne’de düzenlenen yarışa İSOFF bünyesinden 15 yarışçının katılımı sağlandı. Kalan üyeler aynı hafta sonu organizasyona ve yarışçılara destek olmak için bir kamp planladık. 9 Mart Cumartesi günü Polis Evinde yapılan yarışmacı brifingi ve antrenman ardından gece Edirne Valiliğince bir etkinlik kokteyli hazırlandı. 10 Mart Pazar günü saat 12.00’de verilecek startın ardından 4 etaplık yarış koşulacak ve kazanan yarışçılar kupalarını 16.30’da Polis Evinde düzenlenen Ödül Töreninde aldılar.Tüm katılan yarışçılar ve İSOFF üyelerinin yanı sıra ben de en büyük ödülün kupa değil, bu organizasyon kapsamında bağışlanacak bir organın bir insanı kurtarması olduğunu bileceğiz. Bu bilgi bizim için paha biçilmez bir armağan olacak.
57hayata bağış
Hüseyin YLDIRIMOĞLU
Organ ve Doku Nakli Koordinatörü
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde organ nakli
koordinatörü olarak çalışıyorum. Hastanemizin Or-
gan Nakli Merkezinde 14 Mart 2012 tarihinden bu
yana akciğer nakli yapmaktayız. Bu yazıyı şu an
okuyan organ nakli koordinatörleri bir merkezin
kurulmasının ve aktif hale getirilmesinin ne kadar
zor ve meşakkatli bir iş olduğunu bilirler. Ulusal
veya Bölge koordinasyon tarafından organ sunulan
ilk kişidir, organ nakli koordinatörü. Gönüllülük işidir
bu görev ve şimdiye kadar yaptığım işlerde inanın
en zevklisi.
Normal iş hayatı bitince çalışan insanlar evlerine
gider ve üzerlerindeki yüklerden kurtulup dinle-
nirler, bu yüzden gündüz taşıdıkları anahtar, saat,
kalem, çanta ve telefon gibi ağırlıkları, evde her za-
man bıraktıkları bir sehpa veya masa üstü vardır.
Çok lazım olmadıkça da yerlerinde kalır bu eklen-
tiler. Sabah evden çıkmadan kontrol edilip alınır bu
ağırlıklar. Biz ise cep telefonlarımızla yapışık yaşarız,
sanki vücudumuzun bir uzvudur telefonlarımız.
Her daim yanımızdadır; banyoda aynanın yanında,
lavabonun kenarında, yatak odasında başımızın
yanındaki sehpada, yani her yerde. Birde alışkanlık
olmuştur sürekli kontrol etmek; sessizde mi kaldı,
kapandı mı veya şarjımı bitti. Yeni âşık olan er-
gen gençler vardır ya, mesaj geldi mi diye uyu-
yana kadar bakarlar telefona, bizde aynıyız. Gelen
arama=Bir Hayat. Uyu bakalım o kadar yük senin
omzunda iken, duyma istersen aramayı, mümkün
mü !? Gece bile uyanıp annenin çocuğunun nefe-
sini kontrol ettiği gibi bakarsın ekrana. Ben biraz
sakarımdır bu konuda.Bunlar gibi nedenlerden
yılda 3 defadeğiştiriyorum,kırılıyor çünkü telefon
makinem. Her neyse,tarih 2012 yılı Temmuz ayı
sonları bir telefon “Bursa Uludağ Üniversitesi’nde
yatmakta olan bir hasta var ve transferi mümkün
değil, bu hastaya Akciğer naklini yatmakta olduğu
hastanede Makamdan onayı alırsak yapar mısınız
?” sorusu. O an bir koordinatör ne düşünebilir;
hasta başka merkezde, ekipler İstanbul’da, mal-
zemeler ve cihazlar Hastanende, hele bir de organ
başka bir İlden çıkarsa gibi yüzlerce olasılık geçiyor
aklınızdan . Hocam ile birlikte nakil yapılması plan-
lanan hastanın yanına konsültasyona gittik ve ger-
ekli hazırlıkları tamamladık. Ardından Makam onayı
geldikten sonra hastayı Ulusal Organ Bekleme Lis-
tesine kaydettik. Benim kafamda sürekli bir algorit-
ma hazırlığı, aklımda bu transplantasyonun hayali
derken,34.günde 15 Eylül 2012 saat 17.20’de Ulusal
Koordinasyon Merkezinden beklediğimiz o telefon
geldi.İnsanın korktuğu şey her zaman başına gelir
ya, aynen öyle oldu. Donör başka bir ilde Aydın’da.
Ön testleri yapıldı ve organ 19.20 de resmen kabul
edildi.
1.Aşama ;Bursa’ya gidecek malzemeler ve ekipler
için Bursa Uludağ Üniversitesi’ne ait bir araç ile şoför
İstanbul’a doğru yola çıktı .Sevkiyatı sağlanacak
akciğer nakline özel cihazlar ve sarf malzemeleri
hastanemde hazırlandı.Uludağ Üniversitesi’nde
yatan alıcı hastanın transplantasyona hazırlanması
sağlandı (Akciğer transplantasyonunda donör or-
gan çıkarımı yapılırken eş zamanlı olarak ,alıcı
hasta nakil yapılacak ameliyathanede diğer ekip
tarafından nakile hazırlanıyor).
2.Aşama; Organ çıkarımına gidecek ekip
hazırlanıyor. Ben ve çıkarım yapacak nakil
Cerrahlarımızdan iki hoca daha .Aydın İline ulaşım
safhası bu aşama.Ulusal Koordinasyon Merke-
zinden hava ambulansı için haber bekliyoruz ve gel-
en telefonda, uçağa yalnızca iki kişi alabiliriz, çünkü
Erzurum’dan Karaciğer çıkarım ekipleri ve siz aynı
uçağa sığamazsınız diye bildiriliyor. Bir düşünün
Ankara’dan kalkan uçak iki farklı ilden iki farklı
çıkarım ekibini uçağa almayı planlıyor ve inanılmaz
bir telefon trafiği. Bu durumu Bursa Bölge Koordi-
nasyon Merkezi sorumlusuna bildirdiğimde hemen
B planı yapıldı. Ankara Esenboğa Havaalanında
bulunan özel bir firmaya ait hava ambulansı, bizim
için Uludağ Üniversitesi Rektörlüğünce kiralandı.
BAŞKA BİR HASTANEDE TRANSPLANTASYON DENEYİMİ
58 hayata bağış
Bir Başka Hastanede Transplantasyon Deneyimi
Kiralanan hava ambulansı Sabiha Gökçen
Havaalanına gelip bizi alarak, İzmir havaalanına
götüreceği bildirildi.
3.Aşama; Çıkarım ekibi olarak Sabiha Gökçen
Havaalanına hareket edildi ve 22.20 uçak, İzmir Efes
Havaalanına doğru kalktı. Bu arada Yedikule ekibi
Bursa’ya doğru 112 ambulansına binerek,Bursa’dan
gelen araçla karşılaşmak amacı ile Gebze’ye doğru
yola çıktı.Efes Havaalanında bizi karayolu ile Aydın
İline götürecek araç İzmir Bölge Koordinasyon
görevlisince ayarlandı.Bu arada Başka illerden ge-
len organ çıkarım ekiplerinin haberleşmesi ile de
uğraşıyoruz.Aksilik bu ya ,bindiğimiz uçak yoğun
sis nedeni ile Efes havaalanını pas geçip Men-
deres Havaalanına iniyor.Koordinasyon sil baştan
çünkü, iki havaalanı arası 80 km ve indiğiniz yerde
sizi bekleyen araç yok .İzmir BKM ile yedek planla-
ma anında yapıldı ve Emniyete bağlı iki polis aracı
Torbalı otobanı gişelerine doğru bizi ve çantalarımızı
yattığı dikkatlice incelenir ve eksik olan tetkikleri
tamamlanır. Sistem kayıtları yapılır ve Ulusal Koor-
dinasyon Merkezi(UKM) ile görüşülerek, evrak
fakslanır.
Organ ve doku dağıtımı organ ve doku nakli
mevzuatında belirlenen kriterlere göre yapılır.
Tüm organlar için sistemde öncelik, kan grubu ve
doku uyumuna göre acil bekleme sırasında olan
hastalarındır. Acil bekleyen hasta yoksa organ
dağıtımı bölgedeki nakil merkezlerine bölgesel
sıradan sunulur.
Ancak donör nakil yapan bir merkezden çıkıyor ise
öncelikli olarak organı kullanma hakkı vardır. Yaptığı
organ nakline göre kalp, karaciğer, böbrek gibi.
Bu arada donörün genel durumu ve bakımı ile il-
gili olarak donör merkezinde görevli koordinatör
arkadaşla görüşülür. Bağışlanan ve kullanılabilecek
organlara göre dağıtım ivedilikle yapılır.
Kalp dağıtımı; soğuk iskemi süresinin kısa olması
(4-6 saat) nedeni ile bölgesel acil, bölgesel sıra,
ulusal acil, ulusal sıra şeklindedir. Bölgesel acil ve
bölgesel sıra sunumu BKM tarafından, ulusal acil ve
ulusal sıra sunumu UKM tarafından yapılır.
Bir DonörOrganizasyonuHandan OSANMAZ & Aysel CANER & Dilek YAKIN
61hayata bağış
Kalp sunumlarında; verici ile alıcının kan grubu, acil öncelik sırası, acil bildirimde bulunma zamanı, yaşı, boyu-kilosu, göğüs çevresi, dönerde kardiyak arrest olup olmadığı, aldığı inotrop destek tedavisi ve en-feksiyon bulguları önemli kriterler arasındadır.
Akciğer dağıtımı; acil bekleme sırası yoktur. Bu nedenle akciğer sunumu bölgesel sıra ve ulusal sıra şeklindedir. Bölgesel sıra sunumu BKM tarafından, ulusal sıra sunumu UKM tarafından yapılır.
Akciğer sunumlarında; vakanın yaşı, boyu - kilosu, alkol ve sigara kullanımı, oksijen satürasyonu, en-feksiyon bulguları ve rutin tetkikleri önemli bir kri-terdir.
Karaciğer dağıtımı; soğuk iskemi süresinin daha uzun olması (9-16 saat) nedeni ile ulusal acil, böl-gesel sıra, ulusal sıra şeklindedir. Karaciğerin acil bekleme sırasında olan hastalar için merkezlere sunumu UKM tarafından yapılır. Acil listede uygun alıcının olmaması veya acil çağrıda bekleyen hasta olmaması halinde bölgesel sıradan sunuma geçilir. Bölgesel sıradan sunum BKM tarafından yapılır.Karaciğer sunumlarında, verici ile alıcının kan gru-bu, yaşı, boy ve kilo uyumu, batın ultrasonu, hepatit markerları, ve diğer tetkikleri göz önünde bulundu-rulur.
Böbrek dağıtımı; soğuk iskemi süresinin en uzun olduğu (24-36 saat) organdır. Bu nedenle or-gan sunumu, ulusal acil, bölgesel sıra, ulusal sıra şeklindedir. Acil bekleme sırasında olan hastalar için merkezlere sunumu UKM tarafından yapılır. Acil listede uygun alıcının olmaması veya acil çağrıda bekleyen hasta olmaması halinde bölgesel sıradan sunuma geçilir. Bölgesel sıradan sunum BKM tarafından yapılır.
Böbrek nakil merkezi, donör kriterlerine bakarak böbreği kullanmayı kabul ederse, donörün doku tip-lemesine baktırır. Böbreklerin çıkartılmasını yapar, uygun şekilde sağ ve sol böbrek ile cross match işlemi için gerekli olan dalak - lenf ve kan örneklerini her iki kutuya yerleştirir.
Sol böbrek; yazılı bir kural değildir ama çıkarımı yapan merkez çoğunlukla sol böbreği tercih eder. Donör dokuları ve bekleme listesindeki hastaların dokuları bilgisayar ortamında eşleştirilir. Eşleşme sonucuna göre hazırlanan hasta listesinde en yük-sek puanı alan hastaya nakil yapılır.
Sağ böbrek UKM tarafından gönderilen tedavi merkez sırasına göre sunum yapılır. Sonrasında
belirlenen merkezin hasta eşleştirmesi yapılıp eşleşme sonucuna göre hazırlanan hasta listesinde en yüksek puanı alan hastaya nakil yapılır.
Pankreas, İnce bağırsak; Acil bekleme sırası yoktur. Bölgesel sıra, ulusal sıra şeklindedir. Bölgesel sıra sunumu BKM tarafından, ulusal sıra sunumu UKM tarafından yapılır.
Kornealar, İlimizde bulunan 5 kornea bankasına bağlı entegre hastaneler listesi (kamu, üniversite ve özel hastaneler) göz önüne alınarak yapılır.
Kabul eden tüm merkezler belirlendikten sonra, organları alacak olan merkezlerin uzaklığı ve ulaşım şartları göz önüne alınarak operasyon saati belirle-nir. UKM ve tüm alacak ekiplere saat bildirilir. 112 ekibi ve hava yolları ekibi ile koordinasyon sağlanarak, or-gan çıkartım ekiplerinin donör merkezine ulaşımları ve çıkarım işlemi sonrasında da kendi merkezlerine ulaşımları BKM tarafından sağlanır.
Donör organizasyonunu yaparken hata yapma lük-sünüz asla olamaz. Çok hızlı hareket etmelisiniz. Gelişen sorunlarda, krizi doğru ve hızlı çözmek zorundasınız. Çünkü organ bekleyen hasta sayısı çok, ne yazık ki organ bağışı ise çok az. Bu nedenle organlara çok iyi bakmanız ve çok hızlı bir şekilde alıcısı ile buluşturmanız gerekiyor. Tüm bu neden-lerden dolayı donör organizasyonu, BKM, UKM, donör kaynağı hastane ve organları alan nakil merkezleri ile eş zamanlı yürütülen bir iştir.
BKM olarak organları alacak nakil merkezlerini belirledikten sonra nakil merkezlerinde ve donör kaynağı hastanede birçok insan seferber olur. Zira nakil merkezlerinde nakil olacak hastaların evlerin-den çağrılmaları, tetkiklerinin yapılması ve ameliyat için ön hazırlıklarının yapılması gereklidir.
Donör kaynağı hastanede ise, donör organlarının alınması için ameliyathanenin hazırlanması ve her biri farklı hastanelerden gelecek olan nakil merkezi ekiplerin karşılanması için hazırlıkların yapılması gereklidir. Donörün ölüm sebebi adli bir olay ise savcılık işlemleri için gerekli prosedürler işletilir.
Donör yakınlarına cenaze işlemleri ve yardıma ihtiyaç duydukları konularda gerekli destekler Or-gan Nakli Koordinatörü tarafından verilir. Tüm bu organizasyon ortalama 5-6 saat gibi bir sürede tamamlanır. Bu arada BKM olarak bizim organizas-yon çalışmamızda devam eder.
Merkezler tarafından alınan organların alıcılara na-kil operasyonu ve devamında alıcıların sağlık du-
Bir Donör Organizasyonu
62 hayata bağış
Bir Donör Organizasyonu
rumu takip edilir. Tüm bu işlemlerin girişleri Sağlık
Bakanlığı tarafından oluşturulan TODS (Türkiye Organ Dağıtım Sistemi) sistemine girilir ve Sağlık
Bakanlığı tarafından gerekli denetimleri yapılır.
Bazen dağıtılan organlar için bölgede ve ulusal sırada uygun alıcı bulunamaz. Böyle durumlarda, durum UKM tarafından her organ için ayrı ayrı oluşturulmuş olan Bilim Kurulu’na sunulur. Bilim Kurulu üyeleri, kendisine danışılan organla ilgili değerlendirmeyi yaparlar ve karar verirler.
Organ sağlıklı kullanılabilir durumda fakat bekleme listesinde uygun alıcı bulunamadı ve bu nedenle nakledilemedi ise ‘Uygun alıcı bulunamadı’ diye
kayıtlara geçer. Bekleme sırasında uygun alıcı var fakat organın sağlık durumu bozulmuş ve nakledi-lebilir durumda değil ise ve organ nakledilmemişse bu durumda ‘Tıbbi nedenlerle kullanılmadı (TNK)’ olarak kayıtlara geçer.
Elimizden ve gönlümüzden geldiğince organizas-yonu sizlere anlatmaya çalıştık. Umarız amacına ulaşmıştır. Tüm donör organizasyonlarının başarılı
yapılması ve organların alıcılara sağlıklı bir şekilde
ulaştırılması bir ekip işidir. Bu ekipte emeği geçen
herkesin yüreğine sağlık. Belki hayal ama kim-senin organ ve dokuya ihtiyacı olmaması ve çok sayıda organ bağışı olması temennisiyle...
Kör bir kuyuda umut ışığıdır yaşamak
Düşleri gerçek yapmak
Gökten yıldızlar çalmak
Dağlamak kanayan yarayı
Ağlamak doyasıya
Şarkılı bir masaldır yaşamak
Bir özlem yangını yaşamak
Kış gecesinde camlar dolusu buğular
Yağmurda güneş görmek
Seni sonsuz seyretmek
Dağlamak kanayan yarayı
Ağlamak doyasıya
Şarkılı bir masaldır yaşamak
Bir özlem yangınıdır yaşamak
Acısı derdi çok olsa da
İnan yine de güzel yaşamak
Sevingül BAHADIR
BİR MASALDIR YAŞAMAK
Hayata Bağış Derneği toplu-mumuzda organ bağışı bilin-cinin yeşermesi için etkinli-klerini tüm hızıyla sürdürüyor. Her bağışın ne kadar kıymetli olduğunun farkında olarak insanımıza hizmet etmeye çalışıyor.
Etkinlikleriyle yapılmayanı yapmaya, denenemeyeni de-nemeye ve limitleri zorlamaya alışan Hayata Bağış Derneği bu sefer suyun altına indi…
Nefes almakla başlayan ve son nefesimizi vermekle bi-tecek olan hayatımızda nasıl bir insan olursak olalım, bağışlanmasını vasiyet ede-ceğimiz organlarımız; insan-lığa bırakacağımız en büyük hediyedir. O hediye ki; derin bir nefes almaya, kana kana su içmeye, biraz yürümeye, ölümü düşünmeden yaşama-ya hasret olanların bayramıdır, hayatta kalış müjdesidir…
Organ Bağışı İçin Derinlere Daldık…
64 hayata bağış
Hayata Bağış Derneği, insan olarak olmaz-sa olmazımız, yaşam kaynağımız; saflığın, temizliğin, sadeliğin, huzurun simgesi olan suyla organ bağışını birleştirdi. Sürekli ola-rak, fikirde ve eylemde neler yapabiliriz diye çabaladığımız organ bağışı için ‘düşüncelere dalıyorduk’. Bir de ‘derinlere dalalım’ dedik ve Boğaziçi Üniversitesi Su Altı Sporları Dalış Kulübü işbirliğiyle Fethiye’de Proje yöneticisi Gamze Ataman dalış ekibinden Hali Canberk Ateş, Yusuf Bulut, Melih Astarlıoğlu, Seda Yıl-maz, Emre Alçelik ve Arda Şahin ile suyun 15 metre altında organ bağışına dikkat çekmeye çalıştık.
Dün karada, bugün suyun altında, yarın suda ve havada… Hep birlikte haykıralım ‘organ bağışı ‘Hayata Bağış’tır…
Biz bir tomurcuğu filizlendirmeye çalıştık. Yok yok
o kadar kolay değildi kurak topraklardan verim elde
etmeye çalışmaktı bizimkisi.
Çok değil kısa zaman önce başladım bu göreve
ama destekten çok hep köstek olundu bu haya-
ti görevime. Birçok koordinatör de benimle aynı
sıkıntıları paylaşıyor biliyorum. Sadece bu işi
yapıyor olmamız aslında ne yapıyorlar ki sorusuna
döndü bir süre sonra. Bunun bir gönül işi olduğunu
beklide biliyorlardı da görmezlikten geliniyordu. Biz
sadece yoğun bakımlarda beyin ölümü peşinde
koşmuyorduk aslında ,bu buzdağının görünen
kısmıydı, sosyal sorumluluklarımızdı daha ağır ba-
san. Bir kişiye organ bağışını anlatmak, en azından
kafalarda küçükte olsa bir soru işareti bırakmaktı
, yarın kendi yakınlarının bir organa ihtiyacı
olduğunda ne düşüneceklerini sorup farkına
varmalarını sağlamaktı çabamız. Bir donör kaynağı
hastanesi koordinatörü olarak verilen birçok ek
işin yanında gönüllü olarak yapmaya çalıştığımız
işimizde ,belki kan almak için , servislerde boşluk
doldurmak için birileri bulunabilirdi ama bu işi
inanarak ve kendinden ödün vererek yapan insanlar
biraz zor bulunuyor. Öyle ki önümüze çıkarılan zor-
luklar pes ettirmeye kadar getiriyordu kimilerimizi.
Çok kısa bir anımı paylaşmak istiyorum sizler-
le, belki bu örnek yaşadığımız sıkıntılarımızı bir
nebze hissetmenizi sağlar. Organ nakli koordi-
natörü olarak görev yaptığım hastane bir kalp
damar cerrahisi hastanesi ve o zamana kadar hiç
beyin ölümü tanısı konulmamıştı. İlk tecrübelerimizi
uygulamaya geçirmeye çalıştığınızda, defans hep
kendi meslektaşlarınızdan oluyor maalesef.Yoğun
bakımda beyin ölümü var ,kurulu toplamak testleri
yaptırmak,aile ile görüşmek için çabalıyorum.Tam
zor kısmı bitti derken nörolojide tıkandık. Vakamız
çocuk olması sebebiyle çocuk nörologunun görme-
sini istediler. Ama hastanemizde çocuk nörolojisi
yok. Yakınlardaki bir hastaneden çocuk nörologu
buldum. O da beyin cerrahisi görmeden imza atmak
istemedi. Sonra hastanemizde ki beyin cerrahımız
başka bir hastanede görevli olduğundan onun has-
taneye gelip vakayı görme süreci derken aradan
geçen zamanı tahmin ediyorsunuzdur. Bizim için
zaman kaybetmemek son derece önemliyken…
Çocuk nörologunu tekrar davet ettim ve artık elimde
imzaları tamamlanan bir beyin ölümü tutanağı
vardı. Organ bekleyen ölüm listesindeki çocuklar
için aile görüşmesini yaptım. İnsan geçen 24 saati
,koşuşturmayı hatırlamıyor ve umursamıyor bile.
Vaka donör olmadı fakat hastanemiz için ilk kez
yaşanan bir süreçti.
Eminim ki bunun gibi ya da donör aşamasında, adli
vakalarda yüzlerce değişik problemlerle karşılaşıyor
organ nakli koordinatörleri. Ama en başta da
söylediğim gibi bu işe gönül veren bizler insan
sevgisiyle çıktık yolumuza.’’ Organ bağışı hayata
bağıştır’’ diyerek…
ORGAN NAKLİ KOORDİNATÖRLERİNİN YAŞADIĞI ZORLUKLAR
67hayata bağış
Babam
Her gün, sıradan bir günün kâbusa dönüşebileceğini bilmeden uyanıyoruz. Ben de yine, herkes gibi rutin bir gün geçireceğimi düşünüyordum; fakat öyle olmadı. Gün içerisinde bir telefon geldi ve babamın bir iş kazası geçirdiğini öğrendim. Apar topar hastaneye doğru koşturdum. Hastaneye giderken her gün üzerinden geçtiğim o kısa yolların bana o anlarda ne kadar uzun geldiğini hissettim.
Hastaneye vardığımda babamı görmek ve durumu hakkında “gerçek” bir bilgi almak için uğraştım. Çok geç-meden babamın durumunun ciddiyetini anladım. Dok-tor ile görüşme fırsatı bulduğumda; doktor, babamın beyin kanaması geçirdiğini ve kafatasında birçok kırık olduğunu söyledi. Hastane yoğun bakımı dolu olduğu için acil olarak başka bir hastaneye sevk edilmesi gerektiğini belirtti. Kısa süre içerisinde o hastaneyi bulup babamın sevk işlemlerinin tamamlanmasını sağlamak zorundaydık. Bir yandan zaman ile boğuşurken bir yan-dan da prosedürleri halletmeye çalıştık. Ambulansın içinde ilerlerken dışarıdaki insanların, arabaların içinde bir gün önce var olan ben’i düşündüm. O ambulans-lar her gün yanımızdan geçerken içindekilerin yaşadığı hisleri sadece anlık olarak paylaşıyordum. Şimdi ise o
ambulansın ve söz konusu hikâyenin içinde yardımcı oyuncuydum. Sıkışmış trafikte sağa-sola çekilmeyen ara-balar, ambulansın peşine takılıp sıkışmış trafiğin içinde kurnazlık yapan şoförler ve bir gün bu ambulansın içinde olma ihtimalini düşünmeyen insanları gözlemledim.
Babamın tedavisine devam edebilmesi için geldiğimiz yeni hastanede doktorlardan yeni ve iyi bir şeyler duymayı arzuluyorduk. Doktorlar, babamın ilk duru-muna ilişkin negatif şeyler söylerken, onları duymuyor gibiydik. Sonraki günlerde, umut içinde sadece doktor-lar tarafından söylenen o küçük, olumlu cümleleri tekrar ediyorduk. O anlarda sığındığımız tek şey o küçük, olumlu cümlelerdi. Hastane bahçesinde, bekleme salo-nunda, yoğun bakımın önündeyken kardeşimle tek bir hayal üzerinde yoğunlaşmaya çalıştık. Hastaneden bir an önce çıkıp, herkesin sağlıklı olduğu eski hayatımıza dönmeyi istiyorduk. Babamın durumunun iyiye gittiği günlerde içimizdeki umut dağ olup büyüyordu. Teda-visinin iyiye gittiğinin ilk sinyallerini odaya alınacağını öğrendiğimizde almıştık. Odaya alındıktan sonra geçen her dakika iyileştiğini düşünmeye devam ederken, duru-mu bir anda kötüleşmeye başladı ve tekrar ağır bir ameli-yata alındı; ameliyatın ardından ise tekrar yoğun bakıma.
Günlerce umut içinde son bir mucize bekledik. Hastane-deki 11. günün sonunda doktorlar, mucize vermek yerine babamın artık beyin fonksiyonlarını kaybettiğini ve beyin ölümünün gerçekleştiğini söyledi. Doktorların cümleleri noktalanırken “ama” diyerek başlayan ve “bir çare daha var” diyerek devam eden son bir cümle daha kurmasını bekledik. Bu beklentiyle tüm kalbimizi doldururken, be-yin ölümünün ne anlama geldiğini bilmemize rağmen unutmayı tercih ettik.
Babam, artık hayata sadece bir makine ile bağlıydı. Doktorlar makinelerin sadece 3-5 gün babama eşlik edebileceğini söyledi. Bu kalan zaman bildiriminin he-men ardından, birkaç saat sonra sağlık bakanlığında çalışan biri aradı ve organ bağışı ile ilgili görüşmek istediğini belirtti. Kardeşimle yanına gittiğimizde bize or-gan bağışından uzun uzun bahsetti. Şu anda çalışan ama birkaç gün sonra tüm işlevini yitirecek olan organların başkalarına umut olacağını ve onları yaşatacağını söyle-di. O güne kadar her yerde gördüğümüz, işittiğimiz ve duyduğumuz organ bağışının hayatımızda, geldiğimiz noktadaki önemini düşündüm. Anlık konuşmalarda “onayladığımı” ama tıpkı benim gibi o an’a kadar bu fikrin dışında tuttuğumuzu yoğun bir şekilde hissettim. Kimse bir gün kendisi veya yakını için organ bağışına ihtiyacı olmayacağını düşünüyor. Çünkü hepimiz seçilmiş insanlardık ve bizim başımıza böyle şeyler gelmeyecekti. Öyleydi! Buna inanmıştık biz de tıpkı dünyadaki milyon-
larca insan gibi; fakat tıpkı dünyanın herhangi bir yerin-deki bir insan kadar yakınız bir böbreğe, bir akciğere ya da bir kalbe…
Organ bağışı kararının verilmesi çok kolay değildi. Eve dönüp, annemle bu zor kararı konuştuk. Annem alacağımız her kararın arkasında olduğunu belirtti. Kardeşimle o zor kararı vermeye çalışırken sadece zor, kocaman olumsuzluklar ile akıp giden cümlelerin arasından, umut dolu cümleleri aradığımız o 11 günü düşündük. Çaresizce beklediğimiz ve bize verilmesi için dua ettiğimiz gökten inmeyen, topraktan fışkırmayan mucizenin gelmeyişinin ardından baktık. Gökten ya da topraktan gelmeyen o mucizenin babamın vücudunda, kendi için değil ama başka insanlar için saklı olduğunu anladığımızda o zor karar bir anda kolay oldu ve organ bağışını kabul ettik.
Şimdi babam başka bedenlerde varlığını sürdürüyor. Ba-bam, başka bir insana can verirken o kişilerin bedenin-de can buldu bizim için. Belki de beklediğimiz o mucize budur bizim için... Babamın vücudundaki o saklı mucize sayesinde 3 kişinin artık sağlıklı, hiçbir makine ya da bir başkasına muhtaç olmadan hayatlarını yaşadıklarını bilmek… Ve bizi mutlu eden, onların yakınlarını arayıp o mucizeyi bulduklarını söyledikleri anda yaşadıkları sevinçtir…
O zorlu 11 günün ardından biraz olsun gülümsüyorsak se-bebi, bu mucizevi organ bağışı kararıdır.
1Beden ağırlığınızdaki
artış kaçınılmaz mıdır?
3Neden düşük tuz
içeriği olan bir beslenme biçimi
gereklidir?
2Yüksek karbonhidrat
içeren besinler hangileridir?
Organ Nakli HastalarındaBeslenme
Öğünlerde sebze tüketimini ihmal etmeyin, ancak salatalara aşırı miktarda yağ ilavesi yapmayın, salata malzemelerinin çok iyi
yıkanmış olmasına özen gösterin ve nakil sonrasındaki ilk dönemlerde yeşil yapraklı sebzeleri çiğ olarak tüketmekten kaçının.
Katı yağ, margarin yada tereyağı, kaymak, krema gibi doymuş yağlardan zengin besinleri mümkün olduğunca tüketmeyin.
Organ nakli yapıldıktan sonra, hastaların en
çok merak ettiği konulardan biride nasıl besleneceğidir. Nakil yapılmadan önce var olan beslenme biçimi ile nakil sonrası beslenme biçimi arasında farklılıklar vardır.
Beslenme planınızı en iyi şekilde yapmanıza ve doğru beslenerek kendinizi daha iyi hisset-menize yardımcı olacak önerilerim olacak. Yalnız unutmamalıyız ki; size özel beslenme programı diyetisyeniniz ile görüşerek planlanan programdır.
“ Organ naklinin gerçekleştirilmesini takip eden
süre içinde iyileşmenin sağlanması ve naklin
amacına ulaşabilmesinde beslenme önemli bir
rol oynamaktadır. Transplantasyon öncesinde
hastalarımızın BKI (Beden Kitle İndeksi) ni müm-
kün olduğunca normal sınırlar içerisinde olmasını
istiyoruz, bu nedenle de nakil öncesinde sağlıklı
beslenme planları oluşturuyoruz ve takip altına
alıyoruz. Nakil sonrasında ise hastalara besinlerle
bulaşabilecek mikropları engellemek amacıyla,
hastalara ve yakınlarına besin hazırlama, pişirme ve
saklama teknikleri konusunda eğitimler veriyoruz.
Ağırlık takiplerini yaparak ideal ağırlıkta kalmalarını
istiyoruz. ”
BeslenmeOrgan Nakil Hastalarında Beslenme
Steroidlerin Etkileri• İştahı artırarak, aşırı ve ani kilo
almanıza neden olur,• Kolesterol ve trigliserid gibi kan
yağlarının artışına neden olur,• Kan şekerini artırır,• Sodyum ve sıvı retansiyonunu
tetikler,• Kemik ve kaslarınızın
yıkımlanmasını hızlandırır.• Nakil sonrası yaygın olarak
kullanılan diğer ilaçların etkileri• Bazı ilaçlarda steroidler gibi kan
kolesterol ve trigliserid düzeylerini artırırlar
Beden ağırlığınızdaki artış kaçınılmaz mıdır?
Bir çok hastada nakil sonrası iştah artışı
gözlenmektedir. Nakil öncesi dönemde beslenmek
isteyip de beslenememeleri (nefes darlığı,
bulantı, kusma vb.) veya beslenmelerine getirilen
sınırlamaların oluşturduğu baskıdan kurtulduklarını
düşünmeleri de iştah artışının nedenleri arasında
gösterilebilir. Hastaya izledikleri bu tutumun doğru
olmadığı ve meydana getirebileceği olumsuzluklar
anlatılmalıdır.
Kendinizi haftada 1 kez tartmanız beden ağırlığınızı
kontrol altında tutmanız açısından önemli bir
adımdır. Aşırı yağ ve şeker içeren besinler, hamur
işleri, tatlılar gibi yüksek kalori içeriğine sahip
besinleri aşırı miktarlarda tüketmekten kaçınmanız
gerekmektedir. Bu besinler yerine;
• kalori içeriği düşük sebze ve meyveleri,
• yağsız kırmızı et, derisiz beyaz eti ve balığı,
• yağ içeriği düşük besinleri,
şeker içermeyen sade soda gibi içecekleri tercih
ederek kalori alımınızı sınırlandırmanız mümkündür.
Organ naklinin gerçekleştirilmesini takip eden
süre içinde iyileşmenin sağlanması ve naklin
amacına ulaşabilmesinde beslenme önemli bir
rol oynamaktadır. Transplantasyon öncesinde
hastalarımızın BKI (Beden Kitle İndeksi) ni müm-
kün olduğunca normal sınırlar içerisinde olmasını
istiyoruz, bu nedenle de nakil öncesinde sağlıklı
beslenme planları oluşturuyoruz ve takip altına
alıyoruz. Nakil sonrasında ise hastalara besinlerle
bulaşabilecek mikropları engellemek amacıyla,
hastalara ve yakınlarına besin hazırlama, pişirme ve
saklama teknikleri konusunda eğitimler veriyoruz.
Ağırlık takiplerini yaparak ideal ağırlıkta kalmalarını
istiyoruz
Uygulanan ilaç tedavisi ile diyet arasında nasıl bir ilişki vardır?
Vücudumuzun uygulanan nakil işlemini reddet-
memesi ve uyum sağlayabilmesi için verilen ilaç te-
davisi ister istemez hastanın beslenmesini olumsuz
yönde etkilemektedir. Besinlerle direkt etkileşime
girerek kullanımlarını engelleyen ya da metabo-
lizmada bir takım değişikliklere neden olarak
beslenme düzeninde bozukluklara yol açan bazı
ilaçlar vardır;
• Steroidler (kortizonun eksik hidrojenli bir
türevidir)
• Cycloporine
• Tacrolimus
• Azathioprine
• Mycophenolate
Bu listeyi yeni piyasaya çıkan ilaçlarla artırmak
mümkündür. Bu ilaçlar daha öncede belirttiğimiz
gibi vücudumuzun çalışmasını etkileyerek birtakım
değişikliklere neden olabilmektedir.
Neden özel bir beslenme ve diyet programına ihtiyacımız vardır?
73hayata bağış
Yüksek karbonhidrat içeren besin-ler hangileridir?Karbonhidratlar rafine şeker ve nişasta
gibi besinlerin yapısında bulunmaktadır.
Vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin
büyük bir bölümü karbonhidratlardan
karşılanmaktadır.
Steroid ilaç tedavisi alıyorsanız, fazladan
karbonhidrat kullanımı metabolizmanızı
oldukça zorlar. Bu durumun neticesinde
kan şekeriniz normalden daha yüksek
seyreder ve diyabet oluşumu için zemin
hazırlanır. Bu nedenle, günlük beslenme
programınızda daha az ‘basit’ karbonhid-
rata yer vermeniz önerilmektedir.
Beden ağırlığınızı normal sınırlar içerisinde tutmanız yüksek tansiyonun önlenmesi, kalp hastalıkları ve diyabet gibi kronik hastalıklar açısından risklerin azaltılması açısından önem taşımaktadır. Fiziksel aktivite düzeyinizi artırmanız ve size uygun bir kal-ori içeren beslenme-diyet programı uygulamanız, istenmeyen kiloların oluşumunun önüne geçmede alınabilecek önlemler arasındadır. Size uygun bir kalori diyetini düzenlemesi için mutlaka diyetisye-ninize başvurun, doktorunuzun vermiş olduğu tıbbi tedavileri de göz önünde bulundurarak size uygun bir beslenme programı hazırlayacaktır.
Nakil sonrası size verilen rehabilitasyon programını aksatmamak yaşam kalitenizi yükseltecektir. Öner-ilen fiziksel aktivite programını uygulamanız ve getirilen sınırlamaları dikkate almanız son derece önemlidir.
Beden ağırlığınızı kontrol altında tutmanız ve düzenli fiziksel aktivite yapmanız;
• kalp ve solunum kaslarınızın güçlenmesini ve düzenli çalışmasını,
• forma girmenizi ve daha iyi bir fiziksel görünüme sahip olmanızı,
• vücudunuzun dayanıklılığının artmasını,
• kemiklerinizin sağlığının korunmasını sağlar.
Kan kolesterol ve trigliserid düzeyleri nasıl kontrol altına alınabilmektedir?Kan yağları olarak adlandırılan kolesterol ve trig-liserid düzeyleri bazı hastalarda normalden daha yüksek çıkabilir, bu durum kalp hastalıklarına neden olabilmektedir. Kan kolesterol ve yağ düzeyinizi kontrol altında tutmak için;
• Eğer olmanız gereken ağırlığın üzerindeyseniz, kilo vermelisiniz,
• Bütün hayvansal ve bitkisel yağların tüketimini sınırlayın,
• Kırmızı et tüketirken yağsız kısımlarını tercih edin, balık ve tavuk tüketimini ihmal etmeyin, haftada 2-3 kez mutlaka yağsız pişirilmiş balık tüketin.
• Yağ içeriği yüksek hazır besinlerden uzak du-run,
Öğünlerde sebze tüketimini ihmal etmeyin, ancak salatalara aşırı miktarda yağ ilavesi yapmayın,( sala-ta malzemelerinin çok iyi yıkanmış olmasına özen gösterin ve nakil sonrasındaki ilk dönemlerde yeşil yapraklı sebzeleri çiğ olarak tüketmekten kaçının.
• Kabuklu tüketilebilen meyvelerinizi çok iyi yıkadıktan sonra soymadan tüketin,
• Kızartmalardan uzak durun, tercihiniz haşlama, fırın, buğulama ve ızgaradan yana olsun,
Katı yağ, margarin yada tereyağı, kaymak, krema gibi doymuş yağlardan zengin besinleri mümkün olduğunca tüketmeyin,
• Et ile pişirilen yemeklere ekstra yağ ilavesi yapmayın ve yemeklerinizi günlük tüketmeye özen gösterin,
• Aşırı miktarda yağ ve şeker içeren hamur tatlıları yerine, yağ ve şeker içeriğinin daha az olduğunu düşündüğümüz sade veya meyveli süt tatlılarını tercih edin. Mümkünse süt tatlılarını evinizde kendiniz yapın ve günlük tüketin.
• Mevsiminde olan sebze ve meyveleri tercih et-meliyiz. Meyveleri mümkün olduğu kadar iyi yıkayarak ve kabuklarıyla beraber, sebzeleri kızartmadan yemeliyiz.
Yönetim Kurulu Üyesi (Başkan)Yönetim Kurulu Üyesi (Başkan Yardımcısı)Yönetim Kurulu Üyesi (Sayman)Yönetim Kurulu Üyesi (Genel Sekreter)Yönetim Kurulu ÜyesiYönetim Kurulu ÜyesiYönetim Kurulu ÜyesiDenetleme Kurulu ÜyesiDenetleme Kurulu ÜyesiDenetleme Kurulu Üyesi