Hatice Ak - şiirler - Yayın Tarihi: 25.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve taraf değildir.
471
Embed
Hatice Ak - Antoloji.comimg.antoloji.com/i/sair/pdf/4/hatice_ak_66094_37880.pdf · Hatice Ak - şiirler - Yayın Tarihi: 25.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Hatice Ak- şiirler -
Yayın Tarihi:
25.03.2017
Yayınlayan:
Antoloji.Com Kültür ve Sanat
Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerineaittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyetiyasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Budoküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veyatemsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılmasıkopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu vetaraf değildir.
sonbahar hızla sarılırken kışın kanatlarınayapraklar inadına bahar ister gibiyditorağa düşenleri okşadı güneş son bir kez dahaparktaki ahşap masa ve taş bank beklerken benihüzünlü, sessiz ve kimsesizdi
sanki gel diyordu, gel paylaşalım yalnızlığımızıikimizde de tesellisi ve telafisi olmayan ince sızıistersen bir de çay ısmarlarım sanaen sevdiğin sözcükleri kazırsın bir köşeme, varsateslimiyet içinde yaklaştım yanınasevgiyle aldı ellerimi avuçlarına
hadi yaz dedi, yaz içinden geçenlerineler geçmiyordu ki, hiç gerçekleşmeyecek düşlerhüznünü bir tül perdenin arkasına saklayan gülüşlerve nice, nice vazgeçişler
elimdeki kalem, rastgele gezinirken ak sayfadabirden üç harfe takıldı kaldı masadayazmak istedikçe, o bir yerlerden kopuyordubeni üç kurşun gibi, üç harfle yüreğimden vurdu
bu öykü bir sonbaharda yaşandısırtüstü çimlere uzanan yapraklar olanlara tanıktısilah sesini bir ben duydum, birde onlar duyduüstelik yüzüme gülümseyip adını da aşk koydu
bir ay öncesiydi son aldığım gazetenin tarihigazete dediysem birkaç sayfa değil yani, bir sürübilmeceler, bulmacalar falan filan yani kucak dolusuo gün bu gündür hala bitmedi engellisi çengellisi
bu cumartesi aldım bir yenisini debelki bir daha hiç almam ya da ne bileyim iştebelki de ömrüm yetmez gazete okumayabir nefes sonrasının garantisi yok ki hayatta
elimde Cumhuriyet oturdum bir bankakarşımda sen, aramızda tahta masaodaklandım gazeteye iştahla ve inatlaçevirirken sayfaları birer-birergözlerimiz dalarken uzaklarabir umutsuzluğu muştular gibiydiler
ne on beş yaşın heyecanı, ne ellisinin ağırlığıydıama ağır gelen şey, hazana durmuş ömürdeiğneyle kuyu kazmaktı sanki bizimkisibir çift masum gözle, açılar arada bir örtüşünceutanıyordum bakışımdaki boşluğu düşündükçe
hani zorla olacak bir şey olsaömrümü adayabilirdim o bir çift masumiyeteama yoktu ki duygudan yana hiçbir kıpırtıyani ha tahta masa ha beninsan yüreğinin katılaşması demek böyle bir şeymişher ne kadar inanmak istemesen de sen
çok istememe rağmen senin gibi hislerim yoktusevmesine seviyordum ama bu nasıl bir sevgiydi kiiçi de, dışı da boştu ve boşluktu
kısacası kış güneşi, olay bundan ibaretayrılırken masadan başım önüme eğikelimde Cumhuriyetaffet ve unut beni, ne olur beni affet
sen bilmeyeceksin bebek, silah nedir gözyaşı neuyu bebek, anne karnı en güvenli yer şimdilikağabeylerin büyüsün, onlarda baban gibionlarda baban gibi, ya bir TUGAY Polisya da bir MEHMET asker olacak
ağlama bebek sen dur şimdi, bekle birazdünya güzelleşsin, yok edilsin silahlarkin ve nefret yerine kır çiçekleri açsın yüreklerdeal bayraklar babaları değil gökleri kucaklasındur bebek doğma, dünya öylesine zor şimdi
dinle bebek, beni dinle,sakın yüreğine kin düşmesine izin vermegördün ve duydun biliyorum, yandık kahroldukama hiçbirimiz, TUGAY’ımızı vuran eller kırılsın demediksende deme bebek, sende deme ki dünyamız çirkinleşmesin
gül bebek, baban cennette inan bana hem yalnızda değilamcası karşıladı onu, koyun koyuna yattılar bu gecekekik kokuları içinde, onların mis kokusu bizim içimizdeacıları yüreğimizde, sen bebek şehidimizden kalan hatıra
babasını hiç tanımayacak olan, gül bebeksen gül bebek, baban her an sana cennetten el sallayacakağlama bebek, tek değilsin, yalnız değilsinbütün şehit yakınları sana anne baba ve tüm Türkiye sensinağlama bebek, sen Türkiyesin
yahu sahiden de şair imişsin senvallahi şimdiye kadar inanmamıştımnasıl desem, eğer sahiden şair olmasanbunca acı ve üzüntüyü bir araya nasıl getirirdin
ben hiç deniz kenarına gidip dalgaları izlemedimmartıları da fotoğraflarından bilirimama sen şiirlerinde öyle güzel işledin ki ikisini deokurken kendimi hep oralarda buldum ve hissettim
az şey mi be usta, bedavadan manzaraizle izleyebildiğin kadar, şiirlerini okurkensana hep bir yüz çizerdim, neye benzer diyeaslına bakarsan pek bir şeye, benzetemezdim
doğduğun anları anlatmıştın bir yazındane çok benziyordu öykülerimiz birbirineAllah bilir, bu öyküyü kaç çocuk paylaşmıştıbizimle birlikte
hele o siyasi içerikli şiirlerin yok muhiç mi hiç hazzetmemiştim senden onları okuyuncabir tek siyaseten benzemiyorduk birbirimizeben ılımlı, sen aşırı politize
sonra seni tanıdıkçakavgayla bir yere varılmayacağını anladımkimin ne olduğu değildeyüreğinde taşıdığı insan sevgisiymiş önemli olanve daha da önemlisi, insanı insan yapansana saygı duymama neden ve seni sen yapan da buydugerisi zaten bizim üstümüze vazife olmayan bir konuydu
hastaymışın duyduğuma göre üzüldüm be ustabir hapşırık kadarmış ya direncin hayatane diyeyim ki şimdi sanaAllah bilir hapşırırken, ya uzanacağın çim yoktu yakınındagölgesine tutunacağın bir çam ağacı ya da
hani ben kendi derdime ağlarkensen, sana ağladığımı sanıp üzülme demiştinacı patlıcanı kırağı çalmaz, yahu usta inan merak ettimnasıl oldu da bir hapşırmayla dalağını mahvettin
sana bunları söylüyorum yabizim safra kanalları da pek düzen tutmaz oldu hani(PBS hastasıymışım) , erken teşhis edildi anlayacağınne yapalım, yüreğimizin kanalları kapandı mademciğerimizin kanalı çalışsa kaç yazar, çalışmasa kaç yazaröbür tarafa doğru yol alıyoruz işte azar azar
varsıllığımız yüreğimizin temizliğiydiyoksulluğumuz zaten bellihani kar nasıl bir şeydir bilmediğimi yazmıştım yayağsa bile penceremizde cam yoktu kigöreyim kar tanelerinin yapışmasını cama
adını da bilmiyorum, kanat derlerdi o zamanahşaptan çift tarafa açılıraçılıp kapanırken pencere kapaklarımenteşeler gıcır gıcır sesler çıkartırdı
aslında biraz mahçup olmuyorum desem yalan olurgaliba tek köylü benim içinizde ama ne yapayımben sizin şehirliliğinize bir şey diyor muyumne güzel anlaşıp gidiyoruz iştebarışık olmaktır her şeyle olmazsa olmaz huyum
madem içimizdeki çocuğa kulak vereceğizbenim içimdeki çocuk da böylene varlığa sevinir, ne yokluğa yerinirne üstün olduğunu iddia ederne zavallı görünüp ezilir, asidir de azıcık
atarsa tepesinin tası dur durak dinlemezyakar yıkar ortalığı, atar bütün köprülerilakin saman alevi gibidir öfkesiparladığı kadar da hızlıdır sönmesi
bahardı o zamanlar, hem mevsim hem bizsalkım çiçekler gibiydik, yoktu tasamız derdimizve okulumuzun bahçesinde akasya ağaçlarımızcoşkuluyduk işte, memleketimizdi tek sevdamız
yerimizde duramaz çağlardık ırmaklar misalidelikanlıydık, kaynardı yüreğimiz kısacasıkanımız akadursun damarlarımızda deli delibir de öğretmenimiz vardı hem kifayetsiz, hem serseri
birkaç soru çözdürmeye girerdi dersimizesadece biz yan gelip ense yapmayalım diyekarşılıksız bırakmadık, bir baltaya sap olamadıketiketsiz kaldık, bir plakaya dahi yazılamadık
etiketimiz mi olmadı adam mı olduk yoksavallahi ne kimsenin ahını aldık, ne malını çaldıkne gözümüz oldu kimsenin parasında pulundane ovasında düzünde ne oğlunda kızında
malûm öğretmenden yediğim tokat ise hâlâ aklımdamesele ders de değildi, sağcılık solculuktu yaküçük düşürülmüştüm, bir çok söz söylenirdi amaterbiyem izin vermedi bakakaldım şaşkınlıkla
her kimle kavga etsem, sonunda dost oldum amabir tek matematik öğretmenimi affedemedimbu yüzdendir akasya mevsimindeki iç kanamalarımbu yüzdendir Akasyalar açtığında benim hep solmalarım
Eteklerini sulara salmış, ağır ağır yükselirken ufuktanMahmurdu güneş, mavi köpüklerin üstünden doğarkenSiz gülünce deniz güler, dalgalar coşardı her zamanBelki de selamlar gönderiyordunuz, Akdeniz’e, Egeden
Yaprak kaçkını rüzgârlar kayalara işvelerle vururMevsimlerin rengi, bahar olup çalardı kapılarıKarşı koyamazdı hiç kimse sevmeye, sevilmeyeAşk kokusu yayılırdı etrafa, usulca esen meltemlerle
Siz bir de dağ yamaçlarının yeşilini görseydinizDenizde yakamoz bahçelerinin alev alev tutuşmasınıİçinizdeki yangını söndüremezdi, ne dalgalar ne denizAklınızı tatile çıkarır, duygularınıza yenik düşerdiniz
Yaşanılası, sevilesi Akdeniz, ne söylense yetmez sanaBöyle sevda desenli elbiseler giydirilir mi hiç insanaHadi karıştın diyelim, hasbelkader Egeden Marmara’yaNiçin ortak ettin bizi, ritimsiz dalgalarının oyunlarına
Sırası mıydı yani, mevsimlerimiz hazana dönmüşkenNedir bu kalp ağrısı, bu uykusuzluk hallerimiz nedenYoksa hata mı ettik seyrettik diye seni penceremizdenSen özgürlüğünü istediğin gibi yaşa ama ne olur uzak durHem bizden, hem de çırılçıplak soyunmuş yüreğimizden
merakına engel olamayıp bütün yasakları aşarakhavuza ulaşan küçük bir kızın öyküsü bu şiir taşan sular sebebiyle ne çimeni tükenirdi etrafınne de mevsim tanımayan aylak papatyaları
ulaşınca hedefine tüm dünya onun olurdu haliylezaten mutluluk oyunu oynamaktı en iyi becerisibir de havuzun bekçisi olan eniştesi yakalamasane güzel oyunlar kuracaktı börtü böcekleve çepeçevre kuşatan 'Akşam Sefası' çiçekleriyledertleşecekti doyasıya
aslında onu çeken de bu değil miydisihir denen şeyi o çiçeklerle tanıdı, belki de şiiriçevreye bakınca göz alabildiğine yeşilliktisanki bütün tabiat yeşil olma yolundabağımsızlıklarını ilan etmişlerdi defark etmekte ben mi geç kaldım diye düşündü
ayçiçeklerini didikleyen arılar ordusundanuzak dur diye tembihlemişti annesibu öğüdü tuttu elbet tuttu yakomşu teyzenin yeni çıkan “arı oğulu “ yok munene gerek senin oğulu balı, baban da mı arıcıydızalımın kızı "diye ilendi dilden dile duyduğu sözlerle"işte olay bu, bütün arılar üşüşünce saçlarınayüzü yumrulardan ay parçasına döndü
onların, yani “Akşam Sefası Çiçekleri”ningizli dünyasını keşfetmek için kaç kez nöbet tutmuşkaç sabah güneşin gülümsemesiyle boyun büküşlerini izlemiştigün doğar doğmaz uykuya dalışlarını birdehadi küçük kız, sen de uyu derlerdi sanki böylecehadi uyu, biz çiçekliğimizi, sen de çocukluğunuyaşayalım gönlümüzce
ve bütün bu fiillerden sonra yosunlar arasındanvırrrakkk nidalarıyla zıplayan kurbağa sesiyletüm büyüler bozulurdu ve anlardı küçük kız böylecebekçinin nöbet saati, Akşam Sefalarının uyku vakti olduğunu
her aklıma gelişindeboğazıma bir şeyler tıkanıp, nefesim kesilirkengözlerimin dolmasını ama ağlamamayıher şeye rağmen dimdik durmayı sen öğrettinsen öğrettin şık giyinmeyi ve zarafeti
konuştuğunda yüreğimin dörtnala koşmasıhep yakınında olmak isterken uzaklaşmamağzından çıkan her sözü ince ince düşünüpyerli yersiz sevinç ve üzüntüler icat ederkeniçimin sızım sızım sızlama sebebi de sendin
her gün biraz daha çöküntüye uğramaksana olan bitimsiz sevgimin eseriykenbeynime yerleşen ses tonunla avundumfark etmeden gören gözümişiten kulağım olmuştun
düşünen beynim, seven yüreğimdin senhatır sormadan hesap sorduğunzamanlar bile daha güzeldi sessizliğindensöyler misin bana, tüm bunların anlamı nebilemedim, bilmiyorum, bilmek istemiyorum
"böyle işte alışamadım daha, alışamadımne sessizliğine, ne de elem veren sensizliğe "
sen gideli tam bindoksanbeş gün olduhep sorardın ya günün nasıl geçti diyegeçiyordu kötüde olsakatlanıyordum her cefasınaçünkü akşam sana dönmekboynuna sımsıkı sarılmakvardı her mesai bitiminde
iki yanağını avuçlarımın içine alıpgözlerinin içine bakmakbebek kokunu içime çekmekve senden güç almak vardıher zor günün ardından
azıcık geç kalsam sitem ederdinkorkardım üzüleceksin diyeanam hep tembihlerdi benisakın kırma eşinin kalbinio şimdi bir sabi, eğer kalbini kırarsanboyunca günaha girersin derdiben gülümserdim
zaten hiç kıyamazdım ki sanaen zorlandığım zamanlarda bilesen görme diye, bir köşeye çekilirgizli gizli ağlardımsonra hiçbir şey yokmuş gibidevam ederdim kaldığım yerdenişime gücüme
biliyorum, unutmadım yaniağlamamak için söz verdiğimiama biliyorsun iştebenim tek zaafım da ağlamakdedim ya sen gideli bu gün tambindoksanbeş gün olmuş takvimlere göreama benim için, bu gün gibi, şu anşu dakika gibi acın halâ taptaze
sen gittiğinden berizaman kavramını kaybettimsen gittin...yokluğuna alışamadımsen gittin...kabullenemedim gittiğinikabullenebilecek gibi de değilimsen gittin, ben damla damla tükendim
mavi gömleğin nasıl da yakışırdıhep aynı noktada beklerdinsonra yanına ben gelirdim
el ele tutuşur, durağa yürürdükboş koltuk pek olmazdı otobüsteayakta gitmek zorunda kalırdıktutunmak isterdim koltuk demirindensen, ellerim üşümesin diyeönce kendin tutunurtutunmamı söylerdin ellerine
iş yerinde çaylarımız servise geldiğindeönce bana, sonra kendine alırseyrederdin ben içene kadar
ankara’da, ivedik caddesindedemet evler kavşağındabu kez ben bekliyorumhiç gelemeyeceğini bile bile
nedir bu acı, anlamsız iç çekişlerhaydi ölüm geleceksen tez gelne kekik fayda etti, ne limonlu çayyoksun ya yanımdaaşamanın ne anlamı var
yapışmış boğazıma zehir gibi bir şeylergelmesin istemem ne adaçaylarıne tazecik ıhlamurlar, ağlamak istiyorumsadece ağlamakbir de uyumak istiyorum sonsuza kadar
yanımda olabilseydin şu anyaslansaydım omzuna örneğinellerinle içirseydin zehirlerihiç ölürmüydüm böyle bir başıma
zemzem olurdu her damlahayat bulurdum inan banaama yoksun yanımda, böyle biçareböyle sensiz ve böyle ellerinsizyaşamak öyle zor, öyle anlamsız
pırıl-pırıl güneşe uyanan, bir bahar sabahı serinliğigül yaprağına düşen çiy damlasının berraklığıkelebeklerin kır çiçeklerinde uçuşurken aldığı hazsusuzluktan çatlayan toprağı okşarcasına yayılan su gibi
dalda kalan son yaprağı kavururken kızıl güneşve bütün umutlar yönünü umutsuzluğa dönmüşkennedir anlamı yüreğimdeki bu meltem esintisininokyanuslar gibi serinleten ve hülyalara salan bu duygu
sağlam dur yüreğim, kaptırma kendini birden biredeğilsin sen bir menekşe ya da hercai, hangisiysesağlam dur ki, sevdana duyduğun hüzün az olsunhüsrana uğradığında duyacağın hüzünden
anla işte, korkuyorum yabancısı olduğum duygulardanbadem ağaçları misali bu vakitsiz bahar nedenbiliyorum gene yetim kalacak sevda şiirlerimbiliyor ve hissediyorum ama gel gör kiyüreğime anlatamıyorum
eğer hayatta olsaydın, şimdi tam doksan yaşında olacaktındemek oluyor ki, beni kırk yaşında getirmişsin dünyayatıpçılar söylerler otuz beşinden sonra bebek dünyaya getirmekhem bebek, hem de anne açısından sakıncalıymışne bileyim engelli olabilirmiş yani bebekler
sen tıbbı bile ters yüz ettin, biliyor musuninan övünmek için söylemiyorum, çevrem öyle diyorçok zeki bir insanmışım, delilik derecesindehani filozof cinsinden, leb demeden leblebiyi anlayan
bana hamileyken, bir de kısmi felç geçirmişsinaldığın ilaçlar yüzünden, sakat doğacağım kesin gibiymişmiadın gün gelip çatmış, ekin biçme mevsimiymişsancın tutunca, tarladan ayrılmışsın usulca
maksat, ne olup bittiğini çoluk çocuk görmesinutanırmışsın, zaten bu yaşta çocuk da neyin nesi derlermişdört tane var işte diye, sancı çeke çeke eve gelmişsinama ne…tam odunlukta kesmişim soluğunubir adım daha atmana, izin vermemişim
çaresiz kala kalmışsın öylecebirden büyük ağabeyim yetişmiş imdadınagidip ebemi çağırmışo gelmeden de yapılacak ne varsa yapmışebem adaşımdı, hani çok sevmezdin belki amaanamın adı diye saygı duyardın bilirim
bir bu değil ki, yaşamla mücadele maceramız seninleya attan düşmemize ne demeli, ben minicikken haniilçeye giderken ürkmüş hayvan, şaha kalkmış birdensırtına sıkı sıkı sarılmışken benezilmeme ramak kalmış, sırt üstü düşünce sen
öldürmeyen Allah öldürmüyormuş iştesenin omurgaların incinip, bir kolun kırılmış amabeni sapasağlam kaldırmışlar düştüğümüz yerdenbiliyorum kızacaksın gene, nereden aklına geldi bunlar diyevallahi ben masumum anne, bir gün icat etmişleradına da anneler günü demişler
bir demet çiçek almıştım sunmak üzere sanayoksun ve elimde kaldı geneseni çok seviyor ve çok özlüyorumanneler günün kutlu olsun anne
neden gülümsüyorsun öyle manâlı, manâlıunutmadım elbet anneler gününün dün olduğunusöyleyemedim işte, yani nasıl desem yüreğim yetmedibu gün daha iyiyim, merak etme beni kahvaltı ettimşimdi de keyif çayı içiyorum
sen gidince epey zorlandım ama tekrar başlamadım sigarayaotlakçılık sayılır mı bilmem, bir iki kez arkadaşlardan istedimonlar da vermediler
hele bir keresinde tam yakacaktım ki oğlum karşıma dikildisakın bir daha denemeye kalkma diye çocuk azarlar gibi azarladıhemen vazgeçmedim elbet, yani korkmadım azarlamasından dane bileyim…utandım galiba...içmedim işte…?
dün yanımda bulunsaydı gerçekten tekrar başlardım belkievde duramadım, ihtiyaç yoktu aslında biraz alış-veriş yaptımama olsun bir şekilde kafamı dağıtmam gerekiyordutarlalardan geçtim, kiminde fasulye, kiminde darı ekiliydibir kısmında da kabak-domates, patlıcan, bibergörmeni isterdim çok isterdim
gelincikler, papatyalar, geliçlerinanmayacaksın belki, geliçlerin tuğlarını topladımöyle güzel durdular ki su şişesinin içindeaynı evdeki döşemeliklerin rengindetamam –tamam hemen sorguya geçmesin gözlerinneden vazoya koymadığımı merak ediyorsun biliyorumeğil, eğil...eğil kulağına fısıldayacağım, yeni taşındıkevin noksanlarından biri de vazo, tabiki şimdilik
nazlı, nazenin olduğumdan hep merak ederdin beniağabeylerin, çocukların iyi bakıyorlar mı diyebakıyorlar ya, bakmazlar mı gözleri gibi bakıyorlar.dün sabah erkenden küçük ağabeyimle büyük oğlum aradısonra da küçük oğlumla, büyük ağabeyim
ama ben seni arayamadım annem...dedim ya, yüreğim yetmedigözyaşlarıma engel olamadım, sel olup aktılar da aktılarneyse şimdi iyiyim, yani ağlamıyorum artıkbu anneler günü de böyle geçti işteyani ne bileyim, geçmiştir zahir
gülüşümüzdün çocukça düşlerimizdeendişemizdin gittiğimiz her yerdesenin gibi olamadık ve senin gibisaran olmadı yaralarımızı anneadı anne olan merhemleribulamadım hiçbir yerde
meğer her annenin merhemikendi yavrusunu tedavi edermişdeli derdin, itiraz etmezdim sanabir bildiği vardır, canımın bir tanesinin derdim
deli, tertemiz seven demekmiş, safçane diyebilirdim ki sana, gıpta etmekten başkaAllah'ın rahmeti üzerine, mekanın cennetruhun şad olsunanneler günün kutlu olsun annem
okul bahçesinin duvarlarına tünerdiktelgraf kuşları misali her birimizkarışırdık erkek kız demedenve bilgimizle yarışırdıkkim iyi not alacak kimyadan biyolojiden
eğrelti otlarının yaşamıydı konumuz bazenbazen terliksi hayvanlar, geçerdik dalgamızısıra edebiyata ve Otuz beş yaş şiirine gelincegenç olmanın keyfini sürerdik Neriman öğretmene nazirebir de sigaraya alışmıştık, okul müdüründen gizlice
aslında yoktu cebimizde sigaraya verecek harçlıkkimi çocukların durumu iyiydi de, yapardık otlakçılıkbir erkek bir kız bir arada görseler hemen derlerdibu oğlan bu kıza âşık
hani muhakkak olmuştur öyleleri belki deben görmedim okul arkadaşıyla evleneni yine dekonuşurduk hep havadan sudan, kızlı erkeklidöner dolaşır söz memleket meselelerine gelirdikimimiz sağcı olurduk, kimimiz solcuiki sözle kurtarırdık memleketi, kaçardı ipin ucu
hiç düşünmemişiz o zamanlar ne olduğunu aşkınel ele tutuşan iki kişi görsek, bakardık şaşkın-şaşkınbizim kötü alışkanlığımız, iyi bir insan olarak yetişmek gayesiydibir de babamızın bize verdiği emeği heba etmeden mektebi bitirmektiİşte böylece geçip gitti yıllar, şimdi bize kalan elde sıfırlar
her şeye rağmen, ayrılmadık Atatürk’ün izindenbizimki Memleket ve Bayrak Aşkıymışöğrendik öğretmenimizdeninsandık elbette kişisel duygularımızda olacaktı bir zamanvazgeçmiştik, insanlık için dünümüzden ve bu günümüzdenyaşansa da yaşanmasa da, aşk’ı öğrendiğimizdeçok geç olmuştu ve artık biz aşka âşık olmuştuk
bir bilsen kopan fırtınaları yüreğimdekader deyip, geçiş üstünlüğü verdiğim düzensizliğenasıl ağız dolusu isyan sözleri saymak isterimözlemin çığ gibi büyür, acılarımı içime dökerim
hani el ele seyredecektik gece yıldızlarıve dolunayda yakamozlarıbulutta yoktu oysa gökyüzü ağlıyordubelli ki o da bir şeyleri özlüyordu
ben ise umutsuzca seni özlüyorumbir de yağmur altında delicesine ağlamayıkimse de bilmez neden ağladığımıkarışınca gözyaşlarıma yağmur damlaları
duyuyor musun bilmem beniferyadını susturmak için boğuyorum yüreğimive gözlerim zifiri karanlıklarda arıyor senidüşen her damla gözyaşım parçalarken dizlerimi
demem o ki; sensiz geçen günlerimin kısaca özetive hasret mevsimlerindeki hallerimbaksana aynıyız seninle, tek bir fark var aramızdasen aşkın hallerinde yürüyorsun, ben hasretin yollarında
babam; İstiklal Marşını duyduğundakasketini koltuk altına alıp, esas duruşa geçerdiezan sesini duyduğunda da, ibadet için camiye giderdi
annem; kendini bildiğinden berielverdiğince sağlığı, namazlı abdestliydiAtatürk adı geçtiğinde, gözleri dolar heyecanlanırCumhuriyetin onuncu yılındaon yaşında olduğunu söylerdi
Taşeli Platosunun, küçük ve kırsal bir ilçesinde yetiştimokul yıllarımızda, günler öncesinden başlardık hazırlıklaratek yürek, tek sestik, ülkemiz için iyi bir yurttaşailemiz için hayırlı bir evlat olmaktı tek derdimizen güzel şiirleri, ezberden okumak için yarışırdık birbirimizlealnımız açık başımız dik, Atatürk’e söz veren gençliktik
Atamızın Gençliğe hitabesi, yüreğimizde canlanırşah damarımızdan beynimize ulaşırorada çoğalan vatansever duygularımız dünyayı dolaşırdıokul bahçesi kırmızı-beyaza bürünürdü, ellerimizde Albayraklarcaddelerde, halkı selamlar, Cumhuriyet için yürürdük
tenimiz üşüse de, sıcaktı yüreğimizon beşinde ne isek, ellisinde aynıyızaynı inançla atar, durmaz bizim kalbimizbirimiz milyonumuz, milyonumuz birimizilelebet Bu devlet ve de bu CumhuriyetPayidardır, payidar kalacaktır biliniz
—..yokluğun deli poyrazlar gibi esip duruyor içimde,değdiği her yeri kanatıyor..-
uzaktan gölgen beliriyor, bir veda türküsü eşliğindeyağmur sonraları ağaç dallarında kalan son damla gibive özlemi düşüyor bir şeylerin üzerimeİliklerime kadar üşüyor-üşüyorum
ne bela şeymiş bu yalnızlık fırtınası denenyıldız ve ay damlalarından kopardığı çiçeklerin/çığlıklarını duydukça içim ürperiyor, buz tutuyor ellerim
-...sonra korkuyla sevmek arası bir duyguylazihnimde sakladığım sesinin tınısınasımsıkı sarılıyor-sarsılıyorum...-
işte gene hüzün çağlıyorum akrep aynı yeri vuruyoryelkovan başına buyruk, karanlıklara tutsak hayallerimsevda şarkıları, aynaların yüzüne çarparak kırılırkenbin bir parçaya bölünüyor umutlarım, toplayamıyorum
—..gece böylece sona ererken, tan yeri ağarıyorkızıl ve kızgın güneş doğarken, ay kararıyorumutlarımla birlikte yıldızlar kayboluyor..-
hani olmaz yabiraz daha kalsın hayalin benimle diyorumyalnızlık serenat yaparken, hemen terk etmese beniotursak yan yana ve birlikte izlesek bu günün doğumunuuykusuz geçen geceden kalma yorgunluğuma yenilsem
ay ışığını al bu gece koynunauyut göğsünde öpe koklayatut ki öldüm bekleme benidönüşüm yokmuş gibi bir daha geri
vasiyetim olsun sanaben önce ölürsem eğertek bir karanfil, getirsen yeterbilmiyorsun; karanfil kokuna tutkundumhabersizdim vuslatın hiç gelmeyeceğinden
zaman arsızca akıp giderkenbir hırsız gibi çalıyor ömrümüzdenbakma sen el alemin ne dediğinesev gönlünce, sev sevebildiğin kadar
üşütme yüreğinidüşünme ardında kalanları aldırmainan ayrı düşen hiç kimsesevdası için ölmez kederinden
güneş batmak üzereydi, posta henüz ulaşmışken köyedaha yürünecek yol vardı ya, her şey ne kadar keyifliydiyolun sonunda sen olunca
alı alına, moru moruna karışmıştı karşı tepelerinbizimse sırtımızdaki en ağırıydı yüklenebileceklerimizinsözün kısası, kış günüydü o ormanı en son gördüğüm
mersin ağaçlarına yaslanıp fotoğraf çektirmiştikyarı bozuk ve eski bir makineyle, hatıra kalsın diyehiç hesapta yoktu tükeneceğimiz birer birer mazidekömürleşmiş bir kaç dal parçası kalan çalıların bile
giderken ayak mı sürüdün be Babayandı yok oldu bütün ağaçların, koskoca köy bilebir bilsen baba, bir anlatabilsem hasretimihava ayaz mı ayaz, sensizlik donmaktan bin beterher babasız kalanı, hava böyle üşütür mü Baba
bak, seni kumsalımıza getirmiş denizkızlarıkumdan kaleleri birlikte yapmakbirlikte koşmak için,köpük köpük dalgalar boyu...
"savaş değil...! ! !sevinç çığlıkları atmak isterdim ağız dolusu amainsanlık adına, kendi adıma ve tüm dünya adınasenden utanıyorum, özür diliyorum bebekhiç bir işe yaramayacağını bilerek... "
sen de biliyorsun, senin kadar masumsenin kadar nefessiz...Akdeniz...
O da şeker yemiyor artıkseninki gibi tuzlu gözyaşlarıağzındaki tat, yüzündeki gülüş soldu...
saçlarına dolan kumlarla bulunduğundabütün çocuklar gibisen melek olup cennette yerini alırkendünya öldü, insanlık öldü, ben öldüm...
aklıma hep bal rengi gözlerin takılıp kaldıne kadar güzeldi rengi bal gibiydi bakışın da öylebal kadar tatlı, bu sana son bakışım der gibiydinöylede yaptın, o son bakışınmış yüzüme anlayamadım
ayrılalı altı gün olmuştu, izin alıp gelecektimgeldim de, terliklerin kapıda duruyorduama düzensiz bir şekilde, biri düz diğeri ters
önce yönlerini düzelttimhemen aldım terliklerini bağrıma bastımkimse üzerine basmasın diye, sımsıkı sarıldımsonra da boyumun yettiği en yüksek rafa kaldırdımseni ziyarete gittim ardından ebedi mekânına
boyun öyle uzunmuş ki inanamadımkış günüydü ve sana gelen yollar biraz ıslaktıüzerini yaş toprakla örtmüşler üşüyeceğinihiç düşünmeden. Artık bana bakmıyordunsahi sen beni çok severdin, ya şimdişimdi de sever misin beni, koklar mısın yinebir kerecik kızar mısın bana deli kız diye
git başımdan diye kovalar mısın yanındansen gittin gideli yarı divaneyim, biliyor musundüzelecek gibi de görünmüyorum, belki senbelki sen yardım edebilirsin banahadi ne olur, beni koynuna alsana Anne
hadi bekliyorum seni, suya hasret çöl gibilaf kalabalığı etme, arın bütün engellerindenne..neden..niçin…soruların olmasınyalnız ben, yalnız biz ve sadece ikimiz
ne bir an elimi bırak, ne bir saniye sensizistemem kırmızı güller, al karanfillersen; sen ol becerebilirsen, kendin ol gelhediyen bir dal papatya olsun yeter
ben hiç âşık olmadım biliyor musunsevgili de olmadım... olmadı sevgilimbir görev gibi yaşandı ömür dediğiney 14 Şubat sana sesleniyorumduyuyor musun, bana aşk borçlusun
yan yana oturmuşuz bir bankakonuşuyoruz havadan sudançiçeklerden kuşlardanağaçlardan, sulardandenizden ırmaklardanepeyce uzun süren bir sohbettihoş, sıkmadan ve yormadan
birde araya sıkıştırılan küçük tebessümlerçiçek isimlerini saymaya başladıken çok hangi çiçeği sevdiğimi sordunbütün çiçekler dedimömrüm boyunca hiç kimsedenözel bir çiçek kabul etmediğimi belli etmedim
bir mahzunluk vardı her ikimizde deutangaç bakışlar ve gülüşlerlebakamıyorduk birbirimizin gözlerine
hani ucundan tutacakortak bir yanımız da yok ki, konuşsakderken söz dönüp dolaşıpgeldi memleket meselelerineneden gelmiştik buraya, konuşmayacak mıydıkyani ne konuşacaktık ki seninle
çocukluk anılarımıza daldıko bile öylesine farklıydı kineyi sevdik, nelerden nefret ettikbenim hiçbir fikrim yoktuaradığım sevgiydi bu sohbetin içinde
sevgi nedir, tarif eder misinsevgi neye benzer rengi, kokusu var mıdırtut ki sevdin, kaybettiğinde ne hissedersinacı duyar mısın örneğin, bana sorma söz seninhaydi; şimdi bana sevgiyi anlat
unuttum, bana ait her şeyiaklımı, ruhumu kendimi unuttumbütün sözlerim, dilimde kurudukonuşmayı unuttum
vazgeçtim duygularımdanneşemden sevincimdenhepsini yüreğime gömdümkilit vurdum üstündenyaktım bütün gemilerisessizliğime sebep olduğundan beri
arsız, hırsız ve acımasız geçiyor her anher geçen gün, alıp gidiyor ömürdenacele et sev, sevebildiğin kadarüşütme yüreğini, düşünme kalanları ardındave sakın üzülme bun duygular böylegenel geçer kurallar
bak halâ yaşıyorum, bunca yıkıntıdan sonrayaşıyorum işte, ölenler yaşama sevincimve ruhumdu sadececanlı olmak yaşamak demekmiş zannımcahani bilirsin işte, herhangi bir şey, kuru bir dalsusuz bir ırmak, ya da çoraklaşmış toprak gibibir şeylerin uğruna ölmek tüm bunlar değilsebaşka nasıl öleyim bilmem ki
olur da aklına düşersem bir günhani bir ihtimal, yani seyre gelirsen ruhumubir dal karanfil getir, bir de fesleğenhangi çiçeği sevdiğimi bilmiyorsun yaisim verme nedenim bu yüzden
bilmediğin başka bir şey daha varbilmediğim ama hissettiğimkaranfil kokuna vurgundum, habersizdimbu kadar tez öleceğimden
boş ver istersen, düşünme bunları sen aldırmahepsi laf kalabalığı, hepsi deli saçmasıyaratılanın en arsızı insandır nasıl olsagelir her zorluğun üstesindenyürek acımasızca sarsılsa da en derinindenhiç bir sevenin fiilen öldüğü görülmemiştirsevdiği için kederinden
bazen bir sebebe tutunmak ister insanbazen gülmek, bazen de ağlamak isterbazen yeşermek ve çiçekler açmakbazen eli tutulsun ister, bazen bir eli tutmak
bazen haykırmak ister doya, doyaduyurmak ister sessiz çığlıklarınıbazen farkında olmak ister yaşadığınınbazen bir omuz arar yaslanacak
anlatmak hapsettiklerini içinde acımasızcabazen bir dost arar öfkeyi sevinci paylaşacakkorkularını atmak ve bir daha hiç hatırlamamakkör karanlıklara tutsak hayatını çekip çıkarmak
bazen yaşamak ister insan dolu, doluson bulmadan hayatı bir bahar sabahındabir daha, bir daha direnip bütün engelleredalda kalan son yaprak gibi düşmeden yere
Akşam kızıllığı sardı her yanıBeklerim yolunu dönecek misinHayal mi, gerçek mi, gördüğüm seniBeklerim yolunu dönecek misinDönüp de göz yaşım silecek misin
Bir tek sözün ile yıkıp ta gittinSevgimize kurşun sıktın mahvettinHem kırdın, incittin bir de terk ettinBeklerim yolunu dönecek misinDönüp de göz yaşım silecek misin
Gönül yarası bu beterden beterSensiz cehennemdir bana bu yerlerGöz pınarlarımdan boşanır sellerBeklerim yolunu dönecek misinDönüp de göz yaşım silecek misin
Hatice tan yeli estiği yerdeHep seni ararım bahçede kırdaDerman bulunmazmış gönülde derdeBeklerim yolunu dönecek misinDönüp de göz yaşım silecek misin
Sen yine bahçeden geldinBen, elimde ısıttığım su ibriğiyleSeni bekliyordum
Hatırlarsın işte gelinceIslak olmasından çekindiğimizBir taş vardı evimizin önündeOturman için düzgünceYine o taşın üzerine oturdunÖnce lastik çizmelerini çıkardınSonra da çoraplarını
Ben suyu döktüm azar azarSen bir güzel yıkadın ayaklarınıSonra ellerini babamHafif bir buhar çıkıyorduBabam ellerin ne güzel kokuyordu
Çok nazik bir adamdınAynı zamanda otoriterVe tanıdığım en aydın insandınYılda bir kez hasat ettiğinYer fıstığının geliriyleHepimizi okutmaya çalıştın
Belki hiçbirimiz gönlündekiAslan olamadık ama inan banaHiç birimiz, çalmadık çırpmadıkEn çok korktuğun şeyi yapmadık kısacasıYetim hakkı yemedik
Bu gece rüyamda gördüm seniYemek yiyordun, yanına geldimElinde bir parça ekmek vardıBana uzattın, aldım ve yemeye başladımÖyle lezzetliydi ki babamBu kadar güzel lezzeti hiç tatmamıştım
Bu gün yine ölesiye muhtacım sana babamHala senin sarı kızın, küçük kızınBen büyüyemedim babamNe olur gel, ya da beni de al yanınaSar kollarınla, bas bağrınaBen büyüyemedim babam
o bilmez denizi, bende canımın içidereleri iyi biliriz ama mütevazıdırlarkadir kıymet bilene her nimetten sunarlar
kızdığı zamanlar da olur insanlaraköpürüp çamura boyandığı anlardabir güvercin kadar uysaldırlar aynı zamanda
biz gemileri de bilmeyiz canımın içimartılara simit ikramında bulunmadık hiçgüvertesinde gezinmedik meselaiyotla mest olup çay da içmedik, anla
ama pınarları çok iyi bilirizher gözeden ayrı bir masal dinlersinher yudumunda ayrı sevda yaşarsınyazın sarı sıcaklarında onda nefes alırsın
biz şehirli değiliz canımın içiöz be öz köylüyüz, bakır sahanlardır tabaklarımızçatal yoktur, şimşir ağacındandır kaşıklarımızyer sofrasında yeriz yemeğimiziyalnız ekmeğimiz için incedir boynumuz kıldanyalnız onun için diz çökeriz, şüphe geçmez aklımızdan
pazenden elbisemizdir şık olarak bildiğimizbir de içi dışı temiz olmayı isterizanamdan öğrendik adab-ı muaşeretişu gazellerin içinde açan çiçek gibişimdi söyle bana canımın içiben gazelim sen çiçek mi
yoğun bir sessizlik sardı gene benliğimidalgın ve bir o kadar umursamazumudu yitirmek gerek ve ister kigelsin sevdiği Anka kuşunun kanatlarındasevgi aksın gönül çeşmelerinin kurnasındansonsuzluğuna
yıldızlar doğsun toprak ananın tavanınaay, çiçekleri uçan kelebekleri kıskansınkuş ve kurbağa sesleriyle dolsun derelerbereket yağsın tarlalara eskisi gibi
ekinler boy versin başak/başakyeşilin her tonu kaynaşsın günün güzelliğiylepapatyalar tempo tutsun baharın mis kokularınatembel kaplumbağalar kabuklarından çıksınbaşlasın yem yiyecek aramaya
işte bütün düşlerimiz böyleydi seninlebaharı göz göze, diz dize karşılayacaktıkbir yerlerde hata yaptık, umut ettiklerimizin aksinegelmeyeceğini bile-bile, bu gece gene nöbetteyimki; elin elimde değilse ben hep böyleyim
hani sevmek diyoruz yauzun-uzun yollar kat etmekhani kuşun gagasında taşıdığı susuya hasret, ormanların masum uykusuhani yürekten sevince aklın tutuluşuben hiç böyle sevmedim ki
püren dallarında arı, yerde karıncaçakıl taşlarını okşayan ırmakgüneşe sarılan bulutdenizlerde iyot, ağlarda yosunben hiç böyle sevmedim ki
yağmur sonralarının, toprak kokusukıvrım, kıvrım gökyüzüne yükselen buğubir uçtan bir uca, ufuklara kurulanhani umutlar yolladığımız, yedi renkli köprüben hiç böyle sevmedim ki
bana mesafelerden söz etme ne oluruzak; hissedilmeyen, duyulmayan sestiralınan nefes, iki bedende tek yürek gibitamamlamalı bir yarımızı, diğer yarımızbirlikteyken can içinde can bulduğumuzayrı düşünce sararıp solduğumuzben hiç böyle sevmedim ki
sen bana dostluktan da söz etmedostluk engel tanınmayan yoldurgül bahçesi olmasa da dikenleri yokturyarım bırakılmadan, ellerimiz ayrılmadanben hiç böyle sevmedim ki
birlikte uzansaydık, gökkuşağının altınabirlikte öpseydik bulutları gözlerindenıslanacaksak, yağmurlarla değilsevgimizle ıslansaydık doyasıyave öylece kalsaydık sonsuza dekİşte böyle sevseydik birbirimiziseveceksek
ben deli doluyum bilir misinne kadar çok sevsem deaklım estikçe, bütün denklerimi toplaryola koyulurum
sakın izin verme, bakma asi tavırlarımave kimsenin sesini kullanmadankendi sesinle ’gitme’ de, işte o zamansana tekrar-tekrar âşık olurum daben hiç böyle sevmedim ki
her tan vakti turkuaza dönüşengökyüzünü seyrederekyıldızların altındahafif esen rüzgarla birlikte büyüdüm
yarpuz ve hayıt çiçeklerinekonan arılar dostumbez parçalarına sarılmışçöp bebekler oyuncaklarım oldu
arkadaşlarım kediler, köpeklerbir de kuluçkaya yatan tavuklardıvermemek için yumurtalarınıarada bir ellerimi gagalarlardıama hiç kırmazdı dostlarım beni
bir incir ağacının gölgesiydiyaz mevsimi boyunca mekânımızannem orada ekmek yaparbabam çayını sigarasını orada içerdisigara ile ilk tanıştıran da babamdı hepimizi
bir iki tane elma ağacı vardı gölgelikara sıra kafama düşerdi olgunlaşmış meyvelericanım yansa da çabuk unuturdum
nasıl unutulmasın kişırıl şırıl akan derelerdoğanın bütün neşesine gam düşünmeyeizin verirdi, ne biriktirirdiyüreğimde kederumutluydummutluydum ve şendimo zamanlar
ilk giyindiğim kundurakomşu kızına küçülendisomun ekmeğini10–12 yaşlarında gördümkatık yerineyufka ekmeğimin içine koyduminsanları çok sevdimriyasız, yalansız, umarsızbaşka türlüsünü bilmezdim kiben köylü çocuğuydum
ben de sana benzedim biliyor musun annene çok severdim oysa uykuyuhani hep kızardın banaayağından tutup sürüklesem uyanmazsın diye
sabahları erkenden kalkarbaşlardın kap kacak düzeltmeye mutfaktaisterdin ki alışsın kuzularım şimdiden yokluğumataze ekmek ve yeni demlenmiş çay kokusu sarardıyavaş yavaş evimizin içinibir de sen ve babamın yüzümü okşayan ılık nefesi
ocaktan sacı indirir süt kazanını koyardın harlı ateşebaşında beklerdik sütümüz kaynayınca taşmasın diyemis kokuluydu her şeyimiz, ne güzeldi o günler be annekıt kanaat geçinmenin tadı bile bambaşka olurdu dilimizde
şimdi ben sen oldum anneaynı sizin gibi okşayıp seviyorum yavrularımıbakma kocaman erkek olduklarına hala savunmasızlar yaşama ve her şeye karşısen de çok severdin benim kuzucuklarımıkoklardın öpmek yerine
Ben de aynını yapıyorum şimdibelki cennet kokundan kalan bir şey bulurummeleklerimin yüzünde diye, olmuyor anneyerin dolmuyorsensiz, sevginsiz inan yaşamak çok zor
ikinizin de yokluğuna alışmak öyle ağır kiben sen oldum anne, uykularım düzensizbedenim halsiz, umutlarım yorgundüşlerim çaresiz, ben sen oldum annesiz neredesiniz
bu günde diğerlerinden farksız herhangi bir gün iştegene buradayım, yanımda olmanı hayal ettiğim parktasana bahsettiğim çınar ağacına yasladım sırtımı dagözlerim uzaklara, geleceğin yöne dalmış öylesinekim bilir ne hayaller geçiyordu aklımdan dabu hüzün bulutlu tebessümler yerleşti yüzüme
zihnim yerdeki safran rengi yaprağa odaklanmışkensırtıma bu sürünüp geçen de kim..? demeye kalmadıbaktım, başını koltuk altıma dayamaya çalışan bir kedidokunmuyorum…o da tek başına bu parktakendi içgüdülerince her canlıdan şefkat bekliyor belli ki
//...biraz ileride el ele tutuşmuş bir çift oturuyorbana biraz abes gelse de, sarmaş dolaş olmalarıonlar hayatlarından oldukça memnun görünüyor…//
güz kızılına boyanan güneş batmak üzereevin yolunu tutmamın zamanı da geldi yahani belki gelirsin diye beklese miydim biraz daha
çınar ağacının gölgesinde, elimdeki umut değneğiyleşekiller çiziyorum toprağa, her biri sen olup birden çoğalıyorgelmişsin yanımdasın, beklediğime değdi diyorum içimdennasıl fark etmemişim, elin de omuzumdaymış meğer
etraf birden aydınlanıyor, ama gözlerim...?gözlerime neler oluyor, kızgın yağ dökülmüş sankicayır cayır yanıyor ya, aslında gözlerim mi yananyoksa yüreğim mi? burasını ayırt edemiyorum inan
ya boğazım, sanki idam sehpasındayımurgan geçmiş gibi boğazımadüğümler nefes almama engelburnumun direğindeki sızı da neyin nesiürperiyorum
oysa ben seni hiç özlemedim ki...ben...seni... hiç... özlemedim...
ileri alınmıştı saatler, geç kalmıştım biliyorum ama sevdimve o an anladım aslında mevsim diye bir şey olmadığınıyürekte sevgi olunca kışlar bahar, ayazlar yaz olurmuşseni sevdiğim zaman anladım...
geceleri yıldızlar ayaklarıma serilirsabahlara neşeyle uyanırdı yüreğimgüneş sevda şarkıları fısıldardı kulaklarıma gün boyuinanmazsın: gönül bahçem çiçeklerle bezenirgözyaşı havuzumda nilüferler yelken açardıher yağmur sonrası...
bir serçe şenliğinde atardım kendimi sokaklaraseksek oynamak gelirdi içimden, kaldırım taşlarındayani seni sevdim ya, işte o zaman, taa o zamandan beriküçük bir kız çocuğu olmuştum anidenmutluluktan ayakkabısını ters giyen...
ellerimden tuttuğunda sende kaybolan ben, dışarıya çıkarkenkaç kez yürek kapını kilitlemeyi unuttuğumu sanıpkaç kez geri döndüğümü saymadım ve bunları hiç anlatmadımhayat ne güzeldi, ne tatlıydı her şey tadım tuzum tastamam....
huzur sokağıydı sanki yürek kıvrımlarım...şimdi…?sevdim mi…?sevdim…hem de delicesine...bir daha ve bir başkasını sevemem biliyorumbiliyorum hâlâ sana ait yüreğim ve biliyorumne kadar inkâr etsem de hâlâ seninle doluyum…
söylememeliydim seni sevdiğimihata ettim söylemekle biliyorumkendi dünyamda mutluydum oysahiç bilmemiş olmanı ne çok isterdim
bu kadar üzemez, bu kadar kıramazdıniçimdeki tüm ışıkları bir- bir söndürdünoysa tek istediğim tutunmaktı hayataböylece sen beni değil, bendeki seni öldürdün.
benim gibi mi düşünürsün bilemembilemem kimin için ne kadar değerlisinkıymetlimdin, şimdi neyimsin bilmiyorumhangi hırs, neyin hıncı almak istediğinşimdi ne söylesen anlamsız, sen beni değilbendeki seni öldürdün...
pişmanım, saklayamadım sevgimisevdiğime değil, sana söylediğimeanlayamadın yoğunluğunu duygularımınher sözün kurşun gibi değdi yüreğimenihayet başardın ve bendeki seni öldürdün...
bir gün önce süslerdik okulumuzubayraklar ve Atatürk resimleriyletüm bahçeyi temizlerdikbir çöp bile kalmamacasına
en yeni kıyafetlerimizi giyerçiçekler toplardık tarlalardanve güller, ne güzeldileryetiştiren sen olunca
anam günlük işlere yetişemezsen tarardın saçlarımısarı kızım, göz bebeğim derdinincitmezdi ne elin ne de dilin
bizden daha heyecanlıbir o kadar da ciddi idinyıllarca emek vermiştineğitmen olarak “O” camiadasiyaset aynıymış iştebir yasa ile oluvermiştionca emeklerin heba
gene de küsmemiştin devletineyürekten bağlıydınAtatürk’e ve Cumhuriyetenerede duysan İstiklal Marşınıgözlerin dolardıiki damla yaş süzülürdü yüreğinetutamazdı ellerin
ezan sesinde bulurdun huzuruHalkçıydın, Laiktin ve Dindardınbu inanç, bu ezan,bu bayrak yurdun kurtuluşu derdin
bu gün gene bayramdoksanıncı yıl dönümü bağımsızlığımızınhaydi baba geç kalmayalım elimden tutbeni sen götür bayrama
Anadolu’da yaşayıp da bilmeyen yokturToprakla uğraşanın hem gözü hem de karnı tokturBilmez helale haram katmayı,İsterler ki helâlinden yedirsinler çocuklarına her lokmayı…
Ayağındaki lastik çizmelere sert gelen anız kökleriHem çizmeyi, hem de ayağını delip geçinceKallavi bir küfür sallardı en alasından amaAnıza değil, lastiği bu kadar dayanıksız yapana…
Taa 1960 larda başlamış derler, haram helal karışmaya,Birde su katmak pişmiş aşa, sonraları hepinizin bildiği gibiBenim babamda çiftçiydi ve buğday tarlalarının efendisiydi…
Sigara pek az bulunduğundan, tütün ekerdiDeli tütün derdi babam, her soluk alışındaHalt etmiş VapurdumanıDeli tütünden çıkan dumanın yanında…
Kimse içmezdi ama bir şişe rakı bulunurdu nedenseAnamın tek varlığı çeyiz sandığının bir köşesindeYaraya, bereye birde diş ağrısına iyi gelir diyeTek lüksü ise, arada bir ilçeden aldırdığıRomanları okutmaktı benden büyüklere…
Hatırlıyorum, harman markalı bir sigara içerdi bazenBiz içindeki parlak kâğıtlardan küpe yaparTakardık kulaklarımıza, karton kabını da bilezik diye kollarımıza…
Ceplerinden tütün kırıntıları eksilmezdiBirde harman zamanı kuytulara ilişenBaşakların kılçıkları, çizmelerinden toprakKasketindense, ağaç dallarından düşen yaprak…
Çocuktuk, çok mutluyduk, ne alınırsaİtirazımız olmaz mutluluk içinde kabulümüzdüÇünkü alın teriyle kazanırdı her kuruşuBenim babam gibi her baba milletin efendisiydi…
çözdüm yüreğimin prangalarınıkendimi aklamanın yoluseni aklamaktan geçiyorduinfazımın üzerinden kaç sabah, kaç günkaç ay ve kaç yıl geçti bilmiyorum.
seni her cezalandırmak istediğimdekendimi cezalandırdığımı biliyordumisteyerek olmasa dabiliyordum yanlışlarım olduğunu amasöyleyemiyordum.
aslında sen de masum değildinaynadan gülümsemediğin kaç sabah geçtiher sabah bir demlik çayışuursuzca tükettiğim yetmezmiş gibibir de üstüne su çekiptatsız tuzsuz içtiğim kaç sabah.
avazım çıktığı kadar bağırmakağız dolusu küfürler savurmak veahım tutsun istedimdilim varmıyordu bir türlüyapmadım, yapamadım.
silgiden ve bir şeyin silinmesindenhiç hoşlanmazdınbenimse huyumdu, her tepem attığındabir şeyleri silmek, gene devam ettimelimden düşmeyen silgimleyüreğimden kâh kendimi, kâh seni sildim
iyi ki vazgeçmemişim silme huyumdanbaksana;onca olumsuzluğu bile sildim hafızamdanama yoksun artık, inan yoksun bendetamamen özgürsün, silindin.
kısacası;cezam ve cezan bittikuşlar kadar özgürüz şimdiseni affetmek kendimi affetmek demektiaffettim, serbestsin, bil istedim.
Barıştım herkesle, sevdiğim ya da sevmediğimKimseden nefret etmem ama ola kiYakınlaşmışsam nefret etme eşiğineHepsini affettim ve yüreğimi bir güzel temizledim
Umudu bıraktım, barışı bıraktım bir de, sevgiyiTarifi olanaksız, kelimeler yetmez ki izah etmeyeO öyle bir duygu ki, ne izin ister gelirkenNe de vedalaşır giderken
Siroz hastası olmuşum ne gam, sağlam neyim var kiYüreğimdeki sevgiden, hoşgörüden başka hiç tasa değilNasıl olsa bir gün bu ciğerler toprak olmayacak mı?Ha bir gün önce ha bir gün sonra
Öldüğümde de söyle ne olur, eğer dostsan dekiZaten geçimsizin biriydi, öldü de kurtuldu milletDeki; çok çalışkandı, tek amacı helalinden yemekti ekmeğiDe ki; Rahmetli iyi bir insandı amaEn kötü yanı, kendisini bir türlü anlatamamasıydı
Ne zaman başlamıştınız anılarınızı paylaşmaya benimleNeler yazmıştınız sayfalarıma neler, nelerHep başucunuzdaydım, hep başınızın üstündeBana sevginiz, umutlarınız dahilHep bir şeyler ekler dururdunuz ürkekçe
Her sabah ilk beni selamladınız gülümseyerekHep güzel şeyler yoktu belki dağarınızda yazacakÇok hatalarınız olmuştu belki, bilip- bilmedenTezatlar da yaşamış olmalısınız muhakkak amaHiç yalan söylemediniz bana
Kimi zaman sudan sebeplerle kızdığınızKüstüğünüz anlar da olmuştur kuşkusuzAma hiç bu denli koyulaşmamıştı sayfalarımHep bembeyazdı, belki de ben öyle görmek istedim
Her gün bir yaprağımı karalamış ama hiç koparmamıştınızNe olmuştu, nasıl olmuştu yani neydi yanlışım kiBeni sizsiz bıraktınız, sizi anlamaya çalışıyorum bilesinizSanki böyle olacağını en başta biliyordunuz daKendinizi bu sona iyice hazırlamış gibiydiniz
Dert etmeyin lütfen bizler iyi günde de kötü günde deAyrılmaz iyi dostlarız, sonsuzca sevdik birbirimiziHâlâ da sevmekteyiz, demem o ki biraz ara verelimSon sayfama dip notlarınızı düşerkenNe olur veda sözcükleri söylemeyin
aynı bahçede iki gül ağacıbiri yaz kış demez açardiğeri olsun isterdi her mevsim bahar
açmayan hep bakımlıykenaçan güle el süremezdi kimseziyan olmasın isterdi çiçekleriama o her yıl biraz daha yaşlanırve birer, birer kururdu dalları
menekşeler sarmıştı sonundaaçmayan gülün etrafınıbaharda açsa da kaybetmiştibabamın ilgi ve şefkatinimenekşelerdi artık gözdesiişin sırrı ise annemin en çokmor menekşeleri sevmesiydi
hiçbir ağaçtanyaprak düşmesin isterdi babamsanırdık bizden çok sever onlarıkıskanırdık ağaçlarıhatta yeni filizlenmiş aşılarıo ise hep bizleri okşar gibiokşarmış fidanlarısonradan öğrendik kiher birine verirmişbir çocuğunun adını
en çok da zeytinlerini korur kollardıyemek içmek bir tarafabarışı simgelediği için severmiş meğertüm ağaçlar içinde, zeytin ağaçlarını
mevsimde hazanıhazandaoradan oraya uçuşanyaprakları izledimonlara inatyeşil yeşil bakanzakkum dallarınıaklımda, yüreğimdeher adımımda senne çok özlüyorumbir bilsen
bir bilsen sevdiğimher gün batımındanasıl hüzünlendiğimisanki güneş batmıyor dakaranlıklaraben batıyormuşum gibive seni bir dahagörememekkorkusu nasıldırbir bilsen
bir türküyü dinlerkenbir şiiri okurkenboynumu büküpseni düşünürkenomzuma düşenbirkaç damla gözyaşımbana yoldaşlık ederkenher güzelliği, yada acıyısensiz yaşamakne kadar zorbir bilsen
kısacasısensizlik nöbetlerimuzadıkça uzuyorbedenim her günbiraz daha bitkinleşirkenruhum benden uzaklaşıyorbelleğimde sadece sensensiz yaşamakne kadar zorbir bilsen, sevdiğimbir bilsen
ılık yaz günü esintisinden miyoksa uzun zamandır silinip paklanmadığından mıalacalı bir hal alan ışığın peşine düşmüştü çocukvazgeçemiyordu aslında, alışkanlığı olmuştu hanibelki de ahde vefa, gizli bir anlaşma yapmışlardı dadillendiremiyorlardı sanki, el âlem ne der babında
dönemeçlerde, kâh sağını, kâh solunu yansıtıyorduaklındaki zayıf ihtimalli ışığının yordamında yol alıyorduyönünü bulmaya çalışırken, umut ve yürek kıpırtılarıylageçtiği karanlık dehlizlerden sıyrılmaya çalışıyordu
epey yürüdükten sonra, özlemini çektiği sesti duyduğubiraz sevda, biraz yosun, birazda tuz kokan serinliktidoyasıya soludu, yanı başına yerleştirip ışığıboylu boyunca nemli kumlara uzandıellerini başının altına yastık yapıp gözlerini sımsıkı kapattıgökyüzünü, yıldızları, bir de hüzün bakışlı sevdiğini düşündü
çocukken de hayaller kurardı, bazen de kendine kızardıçünkü kurduğu bütün hayaller çığlık olur yarım kalırdıay gökyüzünde neden hep aynı yerde durur da değişmez yeriyıldızlar kovalamaca oynarken neden takılmaz ayaklarıhayranlıkla seyreden çocuğun avuçlarına neden düşmezlerdi
kayalıklara düşseler, acırmıydı onlarında canları çocuğunki gibiöyle olsa, çocuk ruhuyla dindirebilir mi yıldızların ağıtlarınıbelki de bu yüzden, hiç yere düşmezdi yıldızlar ve hiç takılmazdıayakları kim bilir... diye düşündü ve öylece derin bir uykuya daldı
neden sonra daldığı uykudan apansız uyanıverdisağına soluna bakındı, ne deniz vardı, ne yıldızlarne gökyüzü ne de uzandığı nemli kumsaldüşler görüyormuş belli ki, belki de hiç gerçekleşmeyenözlemlerini
‘’Biliyorum Bu İmkânsız Bir AşkKendime Mani OlamıyorumYüreğim Seni Çok Sevdi’’
satırları gözünün önüne, düşünde gördüğü kıyı şeridi gibi serildisonunda anladı çocuğun yüreğindeki çocuk, hayâl etmek yaşamakyaşamak da hayâl etmekti biraz.Ve içindeki haylaz çocuğa seslendi
Hey çocuk...!Duyuyor musun beni...!Hayallerimi serbest bıraktım...!
Sevaplarını da günahlarını da bana yaz...!Yeter ki yüreğindeki sevgi ve yaşama sevincin tükenmesinYeter ki olmasın kupkuru bir dal ve zemheride düşmüş ayaz...!
Evimize gittim babaKeşke gitmeseydim, içim yandıNasıl desem sanaÜzmeden nasıl anlatsam bilmem ki
Yanmış baba, evimiz yanmışİçindeki eşyalarla birlikteÇay içtiğin bardağınAbdest aldığın ibrikÜzerine oturduğun taş bile
Evimizin önündeki dut ağacıHatırlarsın işteMeyveleri olgunlaşınca düşerdi yerlereVe sinekler çoğaldı bu ağaç yüzünden diyeKızar, arada bir kesmeye yeltenirdin yaİşte o baba, yanmış sadece kuru dallar kalmış
Gölgesinde yıllarca barındığımız yazlığımızİncir ve elma ağaçları daTanınmaz haldelerVe daha neler nelerCanlı hiçbir şey kalmamış ki
En acısı da, anamın lastik pabucunun tekiVe yarısı yanmış zeytin ağacının yeşil dalıKi; yangına inat verdiği birkaç zeytin tanesiYandım baba, gördüklerim bir kez daha yaktı
Hani yıllardır yakıştıramadığımAlışamadığım yokluğunaBir kez daha ağlıyorum babaAma bu defa gözün gibi esirgediğinAğaçlarınla birlikte
Sana gelmiştim babaNe çok isterdim güzel şeyler anlatmayıAma olmadı baba, evimizle birlikteGeçmişimizi, çocukluğumuzuAnılarımızı, bizi yaktılar baba
bahar gelmiş olsa dabendeki ayaza nispetuzun sürecek gibisevinç içinde bütün tabiatboşunamı
kırlar yeni çiçeklendipapatyalar oylum, oylumgelincikler cıvıl cıvılyeni yeni açıyor akasyalarNisandan kalma yağmurlardökülüyor bulutların gözlerindenboşunamı
haydi, bahar biraz daha sürve uzat goncaların danslarınıyağmur sen de öylene olur hemen gitmeyin bulutlarsormayın nedeniniama gitmeyin işteumutlarım hala çok uzaktalar
siz söyleyindenizdeki yakamozlargökyüzündeki yıldızlarkumsaldaki kum taneleridalgalar boylu boyunca sarılsın diyetuttuğunuz nöbet sahildeboşunamı
söz veriyorum, üşümeyeceğimağlamayacağım dauzun sürsün bu baharboşuna olsa da bekleyişlerimsözümden dönmeyeceğim
Desem ki;bir zamanlaraklıma düştüğündeyüreğim deli gibi çarparbir an bile aklımdançıkmazdınİnanma...
Desem ki;bir zamanlarhayalinle her karşılaşmamdayüreğim daralırdıneden diye sorsam kendimeözlediğimi fark ederdimseni özlemediğim bir saniyemolmazdıYalan...
Desem ki;bir zamanlarne çok inanırdım içtenliğineyazık ettin hem kendine hem banatüm benliğimi harabeye çevirirkenoyun oynadığını bilmemişimBoşver...
Desem ki;sen ulu bir çınardın yüreğimdeben dalında yaprakdüşerken tutmak yerinesavurdun rüzgarınlahiç düşündün mü bilmemkazancın, kaybettiğine denk mi?Bana ne...Dersem...Aldırma...
Hece hece sakladım sözleriniSenden sonra tutunabilmek için hayataGittiğinden beri darmadağın düşlerimHer gece hecelerini aldım avuçlarımaVe böyle daldım uykuya…
Sen gittin yıkamadım giysileriniUykular haram olduğundaGömleğini aldım kollarımaVe böyle daldım uykuya…
Hani bayramlarda biraz utansam daElini öptürürdün ya, gelenek diyeSen giderken yine elini öpmüşVe saklamıştım yüreğimdeki kuytuyaBu gün de hayalini öptüm, öptüm, öptümVe böyle daldım uykuya...
Bu gün babalar günü bir tanemAğlamadım... Gerçekten…Çocuklarımız üzülmesinler diyeNeşeli görünmeye çalıştımYine akşam oldu, yine yoksunAnılara sımsıkı sarılıp böyle daldım uykuya...
Bu gün uzun-uzun seni anlattım banaBakamadığım gözleriniBir kerecik göz göze gelsekBiliyordum gözlerimdeki boşluğu göreceğiniBaşım öne eğik duruşum işte bu yüzdendi.
Bu gün uzun-uzun seni anlattım banaGözlerimi sürekli başka yöne çevirirkenSen de inanmadın biliyorumGüneşten rahatsız olduğum yalanınaAma söyleyemedim işteBenden yar olmayacağını sanaKıyamadım o çocuksu masumluğunuBölüp, parçalamaya
Bu gün uzun-uzun seni anlattım banaSürü kuşların içindeki yalnız serçe haliniYani nasıl desem, konacak dal arayışınıÜrkek bakışlarını, göz-göz olmuş yüreğiniVe her şeye geç kaldım serzenişlerini
Bu gün uzun-uzun seni anlattım banaÇaresizce çırpınan yürek sesiniNe fırtınalar kopuyordu kim bilir içindeKaranlık bir tünelde yol bulmaya çalışan ışık gibiDupduru halini,Dokunuverseler ıslanacak olan kirpiklerini
Ve bütün bunlar bir çığlık, bir çığ gibi koptu yüreğimdenSana hiçbir şey için söz veremeyeceğimi anladığım anOlamayacağımı yazında, ayazında, baharında güzünde
İnan bu benim seçimim değil, inan nazımda değilKeşke sen Karacaoğlan, ben Elif kız olabilseydikYüce dağların doruklarındaki yaylamıza varabilseydikErim-erim eriyip, tükenmeseydi ciğerlerimiz
Bir bilsen nasıl bir azaptır buDarmadağın eder düşlerimi çaresizliklerÖyle bir ateş ki yakar durur, yakar durur daBağlanır elim ayağım kör düğümlerleDüğüm-düğüm olur her bir zerrem nefes alamam
Bu gün uzun-uzun seni anlatırken banaDilimin ucuna gelen sözcüğü söyleyemedimNe olur unut ve sevme beni demek istedimDiyemedim.Bilmiyorsun ki yüreğimin nasıl katılaştığını
Hava sisli olsa da hiç önemi yokMalta Erikleri hala çiçek telaşındalarUmursamıyorlar arıların vızıltılarınıBelli ki onlar da yalnız bu günle ilgileniyor
Ne erken gelen bahar, ne geç gelen kışUnutturur her şeyi içten bir söz bir bakışAşk denilen muammayı kim çözebilmiş kiÇözsün yüreklere kazınan nakış
Yaraların sarılma zamanı bu gün müdürBu gün mü, kesilir tüm acılara biletlerVe bu gün açılır mı bilmemVefasızların kapıları ardına kadar
Bu gün sevgi günüymüş, bu gün sevmekBir gün yeter mi bunca özlemi susturmayaSonrası ne olacak, sürecek mi sonsuzluğaİşte böyle bir şey sevmek, ölüm ve kederAyrılıksa...Ayrılıksa ölümden beter
Ne zamandır böylesin, hiç düşündün müYıldızların göz kırpmalarını, güllerin gülüşünüSevginin sıcaklığını ve aşkın hüznünüEn son ne zaman yaşadın
Hiç dilek tuttun mu, seher yıldızına bakıpİnsan olduğunu ne zaman hatırladın en sonÖrneğin hiç şımarttığın oldu mu kendiniÖmrünü feda ettiğin yetmedi mi
En son ne zaman bir buket uzatıldıYa da sevgiyle sarıldı mı yaralarınBoşuna yaşıyorsun anlasanaİnsan olduğunun, olamadın farkında
Bu gün bir değişiklik yap meselaSabah erken kalkmaYapabildiğin kadar tembellik yapCanın ne zaman isterse o zaman kalkMükellef bir kahvaltı hazırla kendine
Ya da giyin üstünü başını çık dışarıyaGit bir kahvaltı salonunaOrada yap kahvaltını gönlünceDönerken bir buket de çiçek al kendineHadi bu gün tamamen seninŞımarabildiğin kadar şımar yüreğim
her sabah uyandığımda önce sanasonra kendime gülümsüyorumtıpkı senin öğrettiğin, tıpkı senin istediğin gibielimi yüzümü yıkayıpsaçlarımı tam tepemde topluyorumkahvaltı hazırlayacağım ya onun için işte biliyorsun
çaycının fişini prize takıpakşamdan dolu bırakmışsamdemliği temizliyorum öncesonra içine dört tatlı kaşığı çay bırakıp üzerineıslatacak kadar su ilave ediyorumyani neden dört kaşık diye sorarsantek rakamları hiç sevmiyorum
tekrar sana baktığımdaellerini göğsünde kavuşturup,beni izlediğini görüyor ve gene gülümsüyorum
ben masayı hazırlarken, sen televizyonu açıp,akşamdan kalma haberleri izliyorsun,ben bizi düşünüyorum,bir şeyler canını sıkmış olmalı kiboncuk boncuk terler birikmiş alnında
elimdeki kağıt havluyla silmeye yelteniyorumöyle bir bakıyorsun ki banaadeta gözlerinin içinde kayboluyorum
işte çayımız da demlendibardaklarımıza doldurup şekerlerini de ilave ettikten sonraüzerine yağ sürülmüş bir dilim ekmeği sana uzatıyorumikiye bölüp yarısını bana ikram ediyorsunyeşil-siyah zeytinler, tuzsuz bir iki çeşit peynirmarkası hiç önemli değil, çilek ve vişne reçelibir de öğün ayırt etmeksizin bir kaşık aldığım üzüm pekmezi
hiç konuşmuyor sadece arada bir bakışıyoruzbakışlarımızla anlaşıyoruz kısacasısanki birimiz seslense büyü bozulacakmış gibiürkek ama sevgi yüklü, özlem yüklü, saygı yüklüyağmur yüklü bulutlar gibiyiz, yağdı yağacakbir o kadar yaşanılası, bir o kadar tutsakbir o kadar yasak
bu güne böyle başladımdeğişik bir şey olursa inan ilk sana yazarımbiliyorsun işte, empati yapıyorum ve eminimsende böyle hissettin, yani ne bileyimkalemden bunlar dökülmüşse, hissetmeyen biri yazabilir mi
aslında sessizliğim kendimle hesaplaşmak içindiyoktu başka bir niyetimgerçekten ne hissettiğimi anlayacaktım işteyani kanaatimce
hani sümüklü bir çocuk vardı hatırlar mısınkah küser, kah düşer, kah ağlardıoyuncağı karpuz kabuğundan yaptığı arabakızıl güneşin altında çek babam çek
hani sümüklü bir çocuk vardı hatırlar mısın?tütün kırar, bağ bahçe sulardıbir de gecenin ayazında tarlaya gitmek vardıçocuk yüreği ay ışığındagördüğü her gölgeden korkardı
sonra herkes gibi o sümüklü çocuk da büyüdüokullar okudu, yazdı, çizdi, çizdi bozduokudu ya, gönlündeki aslan hep gözünde kaldıgel zaman, git zaman o da aile babası oldu
oldu olmasına yaiçindeki boşluk bir türlü dolmak bilmiyordusonra edebiyata takıldı aklı, şiirler yazdı kendinceçiçeklere, ağaçlara, dallara, yollara ve içindeki boşluğuböylece doldurdu, adını safa tepesi koydu
kardelenleri arayıp durdu o tepedeve bir gün birine rastladı, kardeleni ondan istedibulmak kolay değildi elbetkardelen mevsimi hiç gelmedi, çiğdemlere razı oldu
çiğdem onu öyle çok sevdi kiiki yaşında kaybettiği kardeşini bulmuştu sanki.
“Dün akşam inerken merdivenlerden, ayaklarım birbirine dolaşıptökezledim birden, bazen koşar adım yürüsek de, yerimizde sayarızçoğu zaman”
Bu gün sana beni anlatacağım, ne iyi ettin kapıyı kapatmaklaardıma bakmamayı öğrettin böylece. Düşünmüyorum şimdine yapıyordur diye, uykularım bölünmüyor, hiç bir şey içinüzülmüyor, beyaz gömleğime düşen mürekkep lekesine deiçerlemiyorum eskisi kadar
Üç dört gün önce işten çıkıp eve giderken, gökyüzünün berraklığınatakıldı gözlerim bir an, ay hilal olmuştu, ne çok severdim bu manzarayıhatta balkondan izlemek için memlekete gittiğim bile olmuştu yaşöyle bir yokladım da kendimi, hiçbir anlamı kalmamış hafızamda
Pencereme konan kumru sesleri de ilgimi çekmedi bir zamanserçelerin cümbüşlerine eşlik etmedim bahçelerde, pek az çıktımsokağa, burnumu kitaplara gömüp, aylarca oyalandım onlarla“Çanlar Kinim İçin Çalıyor” hep nöbetteydi başucumda
Çay da içmiyordum eskisi kadar, bahçedeki Yenidünyaağacının çiçekleri ilgilendirmiyordu beni, en sevdiğim şiirlerigönülsüz okuyordum, onlarla da konuşamadım bir zamanve bıkmadan “uzun ince bir yoldayım” türküsünü dinledimbirkaç kere de “Bir Ay Doğar İlk Akşamdan Geceden”
Alış veriş keyif vermiyor, merdivenlere ıslak mendil, sigara izmaritiatanlara küfretmiyor, hele kaldırıma tükürenlere içimden aferindiyordum aferin size, bunca kirlenmişliğe tükürüyorsunuz belki deonlar, senin- benim yapamadığımızı yapıyorlardı belli ki
Şimdi odamdaki Bonsai ile ilgileniyorum bir tek, menekşeyetiştirmiyorum nazlı-niyazlı, kendini beğenmiş ne varsahepsini çıkardım hayatımdan, tüm marazilikleri atıp bir tarafayeniden başlamak için nefes almaya ama
Görünen o ki; bu pek kolay olmayacak, dilenci çocuklar var yaonlar öyle çok yakıyorlar ki canımı bir de yaşlılar. İşte böyleBugünlük, bu kadar
Bu gün dopdoluyum seninle annemÖyle çok inci biriktirdim ki gözlerimdeBoydan boya bütün kıyılara ektimYinede bitiremedimAnnem yattığın kanepeye oturdumBelki bir tek saç telini bulurum diyeYoktu
Altını üstüne getirdim bütün odanınDivitin elbisenden bir parça buldumÜstüme örtüp uyumaya çalışacağımSen gittiğinden beri uykularım da gittiHep deli derdin ya bana, dediğin oldu
Ben sensizlikten galiba deli oldumBir de aklıma sana yaptığım muzırlık geldiHani bir gün elimdeki bulaşık eldivenininBir parmak ucu kopmuş ve ben sanaElimi bıçak kesti demiştim de üzülmüştünEşek şakası yaptığım için bana küsmüştün
Gönlünü bir kilo çikolata ile ancak alabilmiştimBir de bunları düşünüp kendi kendime güldümArtık hastaneye gitmeye korkuyorum annemDaha doğrusu seni benden alanKırmızı pencereli odalara bakamıyorumBunu tek sana söylüyorum biliyor musun
Oysa herkes güçlü olduğumu sanıyorAma değilim işte, bir bebek kadar zayıfKorunmasız, güçsüz ve çaresizimSeni, senin yanında bile özlerkenŞimdi sensizlik beni benden etti
Etrafımda güvenebileceğimO kadar az insan varkenSeni aramamak, özlememekMümkünmü annem
Bu gün sevgi/liler günü bir tanemOlmasa da ellerin ellerimdeBakamasam da gözlerinin içineSanma ki uzaklardasınElimde resminKulağımda sesinDudağımda ismin veYüreğimde sevginleHep benimlesin
bu gün yine bulutlarla yarışıyor gözlerimkim daha çok yağacakkim daha önce dolduracak gölleridenizleri, kurumuş nehirlerikim önce doyuracak çorak toprakları
ne dolanıp duruyorsun başımdabil ki senden çok ağlıyor yüreğimhiç mi vicdanın yok, görmüyor musunaklımı sele verdim yüreğimi yeleseninle yarışıyorumhem serseri, hem avare
Sabun kokulu saçlarınıHer derdime derman sevginiBitimsiz sabrını, şefkatiniNe çok arıyorÖzlüyorum bir bilsen anne
Bana hep büyü artık diyordunNazım da şikâyetim de azaldıYorgunluk nedir bilmez oldumHasta da olmuyorum artık
Karar vermiştim oysa yazmayacaktımBu anneler gününde, ağlamayacaktım daSen söylemiştin. “gidenin arkasından ağlarsan,Gözyaşların onun yattığı yeri ıslatır ve üşütür”Sakın ağlama demiştin, işte bu sebepleBu yıl senin için yazı yazmayacaktımAğlamayacaktım da ama
Gene durduramadım içimdeki özlemiSana yazmadan başladım ağlamayaAklımdan hiçbir zaman çıkmadın ki
Acın hiçbir zaman dinmedi, hele özel günlerdeGelip omzuma konuyorsun tıpkı bir melek gibiYani ben orada olduğunu hissediyorumSen Gittiğin Gün, işte o günBüyüdüm Anne…
beni anlamadıngibi mumlu mühürlü laflar etmeyeceğimhal beyanı için uzun cümleler de gereksizbin yıllık meşe ağaçları kadar yorgunumanlayacağın
sen başını bir yere yaslamışmutlu mesut uyurkenbenim taş duvarlarla pollyannacılık oynadığımınereden bilecektin
sözün özü, sen çözmüştün meseleyibir şeylere takılıp öylesine izlemeyi
tam da bu dem, sen gülistanlarda gül toplarkenben çakır dikenleri arasında, yol ayrımındaydımgörmedin, duymadın, ses vermedinolmadı... haberin olmadı.... ve ben gittim...
akşam vakitleri, ufka her kızıl düştüğündehüzün kaplardı gözbebeklerimi, dinlerken kendimisanki bir daha doğmayacakmış gibi güneşgün boyu yanımdasın da, seni bendengün batımlarının kızılı alıyormuş gibikarmaşık...
oysa ne gün içinde, ne gecemde yoktunve yoksuldum, işte öyle bir hava var bu günbiraz gri, nemli ve yağışlı, tıpkı gözlerim gibibir başına...
gene başbaşayız yüreğim anlayacağın, tabiat denen sayfadabir ben, bir de bendeki öteki ben, iki ayrı yaşam gibiyizhani minicik çukurlarda birikmiş yağmur sularına taş atılmış daben bir yana, öteki ben başka bir yana savrulmuşdağılmışız gibi dalga-dalga, yan yana... yana yana...
kar, fırtına yoktu, alabildiğinde dingindi havayağmur da yağmıyordu biraz öncesine kadar aslındaaniden anlaşılmaz bir biçimde her yan buz kestiaklıma düşünce hayalin, üşüdü yüreğim, üşüdü dağlar,tepeler üşüdü, denizler bile üşüdüsensizlik üşüdü, üşüdü...
ne kadar dirensem de nafilebazen aklım ağır basıyor, bazen duygularımşeytan azapta gerek derler ya, tam da öylehani kandırdığı anları tartıya vursakhiç de azımsanmayacak derecede…
aklım ne denli realist ise sevmeye karşıyüreğim bir o kadar duygusalal sana istemediğin kadar sevgiuyarına gelirse der... gibi...aklım ve duygularım birbiriyle çelişik…
Akşam üstünün loş fukaralığı öyle bir siner ki üzerime her gün bin kez kılıçtan geçirirken Edison’u dünyayı aydınlattığı için de bin kez dua ederim aksine
gece üryandır her zaman, karanlık ise hain aslında ikindiden konar omuzlarıma hüzün kuşları ne ay ışığı kâr eder artık can sıkıntılarımı dağıtmaya ne de şenliğe çıkmış gibi ışıldayan sokak lambaları
bugün buraları hiç sormayın, bir ayaz ki bildiğiniz gibi değil esen rüzgar dağdan mı, çölden mi, fark etmeyecek de esiyor işte acımasız, hoyrat ve bütün sersemliğiyle
ne bileyim, belki de bir beni üşütüyordur bu ayaz oldum olası sevemedim sert esen rüzgarları soft renklerim var benim, çocukluğumdan bilirim hüzün yeşili zeytin yaprakları gibi çıtkırıldım
ayrıca siz bilmezsiniz ki bizim oraların poyrazını bıçak gibi keser insanın yüz hatlarını hele bir de kar yağmışsa inadına hoyratlaşır inadına buz tutar, kurt gibi ulumaya başlardı çam dalları
ve gene çocukluğumdan hatırlarımböyle poyrazlı bir günde yanmıştı adliye yokuşunun başındaki hapishanene heyecandı ama güneş düşmüştü sankigece karanlığının üstüne
Ayakta duruyor bir ulu çınarGökte uçan kuşlar dalına konarBöyle bir sitemi kim hayra yorarDilin kemiği yok her yere dönerÇekeriz yükümüz ağırdır bizimKimseye değildir sitemim sözüm
Ceza ise çeker mertlik ondadırMinnet etmez gider yolu sondadırKim ne derse desin hayır bundadırDilin kemiği yok her yere dönerÇekeriz yükümüz ağırdır bizimKimseye değildir sitemim sözüm
Hazan vakti gelir yaprak dökülürÖmrümüzden nice ömür sökülürYeminimiz candan aziz tutulurDilin kemiği yok her yere dönerÇekeriz yükümüz ağırdır bizimKimseye değildir sitemim sözüm
Çıplak olur çınarların dallarıYine de doludur bütün kollarıGelip geçicidir insan halleriDilin kemiği yok her yere dönerÇekeriz yükümüz ağırdır bizimKimseye değildir sitemim sözüm
Vefayı cefayı insandır çekerBu gün ayrı, yarın ayrı dil dökerGiderken de bütün gemiyi yakarDilin kemiği yok her yere dönerÇekeriz yükümüz ağırdır bizimKimseye değildir sitemim sözüm
"Geceden kalma endişeler silsilesiBütün beynimi işgal etmişkenSözümü unuttum sanma"
Bir gün sana günaydın demiştim yaSonradan bir noksanlık hissetmiştimÇünkü o gece kâbus üstüne kâbus görmüş veGünaydın demeyi bile becerememişBir harf noksanıyla Günadın demiştim
Aslında yarım ağız söylenmiş gibi görünse deYani sessizlerin (y) harfi noksan olsa daYüreğimdendi, içten ve tamdı seslenişim
Takılmazdın basit noksanlıklara biliyorumBelki de kendi kendine gülümsedin kim bilirBelki sakar bile dedin içten içe, sevecenlikle
Az kalsın unutacaktımGeceden kalma endişelerim demiştim yaBir rüyaydı altüst eden bütün benliğimiTrafikte ne yapacağını şaşırmış onca çocukHangisini kurtarmaya çalışsamBir diğeri koşuyordu caddeyeSaatlerce kâbuslarla boğuştumNefessizlikten, sanki boğulmuştum
Sonra... Sonrasını anlatmasam daha iyiAğır bir uykudan, dehşet içinde uyanmakAnlatamam aynı duyguları çünkü hiç hoş değildiGüzel yanıysa şükürler olsun sadece rüya olarak bitmesiydi
Örnek vermek gerekirseİşte böyle bir şeydi aramızda yaşananlarYani ne bileyim say ki; bir trafik kazasıBir rüyaydı bütün sayıp dökmeler, şikâyetlerAlınganlıklar, yanlış anlamalar, çekilen restler
Kısacası;Sevmek o kadar da kolay değilmiş anladımAnladım, bedel ödemekmiş sevmenin diğer yarısıYani elbette olacaktı ödenecek bedellerSevgi emek, emek sevgi demek değil miydi
Tek taraflı mı olmalıydı ödenen bedel senceBizi ne sevmemek, ne kaybetmek korkusuNe de ödemekten kaçtığımız bedeller değilKırmaya yanaşmadığımız çizgiler tüketti bence
ekin tarlalarını süratle geçipbaharın yedi rengine bezenmiş alana geldilerbir taraf deniz diğer taraf Toros’ların yamaçlarıpürenler çiçek açmış, neşe ile işveleşen karağan çalılarıve taze kozalaklarıyla nazlı nazlı salınırken çam ağaçlarıel ele tutuşup papatyaların süslediği bayırlara yol aldılar
gün onların günüydüne güzeldi mevsim günlük güneşlikti havaılık ılık esen bahar rüzgârı yalayıp geçerken yüzleriniunuttular zaman mevhumunukaybettiler dönüşe götürecek yoldaki izleriniuzandılar yeşillikler üzerine, bırakmadan ellerini
hadi bilmece oynayalım dedi biriönce sen sor diye cevapladı diğeriçiçek isimlerini say bana, hangisi dağ çiçeğidirhangisi salon ve yaylabir bir saydı çocuk, gül, karanfilmimoza, ortanca, begonvil, erguvankız sûkut-u hayal ile düşündüyoktu sevdiği çiçekler sayılanlar arasındanergis, sümbül, mor menekşe, sardunya ve akasyalaranladı ki ikisinin arasında dünyalar kadar fark var
ister misin bu gün her şeyihatta tüm tezatları bir yana bırakalımyıldırmasın bizi ne uzaklar, ne de adınısayamadığımız begonyalarla leylaklarsen de biliyorsun, yıkılmaz surlarlakapladığımız çelik zırhlar içindemadem insana ve insan olanabüyük bir sevgimiz, saygımız varizin verelim yüreklerimize onlar da şenlensinçocuk olalım bu bahar….
...ne zaman elime bir kağıt kalem alsambilmiş bilmiş gülümseyen bir çocukgelip oturur karşımaona bakarken hüzün çağlamak ne mümkünsarı saçları savrulurken rüzgârdadalar gider ela gözleri taaa uzaklara
tutar yüreğimden minik bir serçe gibiuçan bir halıya bineriz birliktebazen bulutlara değse de başımızbaşlarız yerle gök arasında gezinmeye
papatya tarlalarına uğrarız ilk öncekırlarda koşup oynarız neşe içindebazen bir tırtıl çıkar karşımızauyumak ister avuç içlerimizde
bazen bir kaplumbağaya takılır ayağımızhatta düştüğümüz bile olur, yanmadan canımızçimenlerin üzerinde neşeyle yuvarlanırız
bazen ip atlar, salıncakta sallanırız bazen,yorgunluktan uyuyakalırız bir ağaç gölgesindenerede olduğumuza bakmadan düşlerin en güzelinde
bir de denizleri aşarken görmelisiniz bizimartı sürüleri gibi çığlık atarız, gökyüzündedenize pike yapar, kâh dalgalarla selamlaşırkâh el ele yüzeriz yakamozlarla
dağ başlarına süzülürüz kimi zamandefne ve zeytin dalları toplarız yüreğimizdegeçtiğimiz her yere tutam tutam bırakırız sonrasevgi, barış ve umut olsun diye tüm insanlığa
Bir gün sen de anlayacaksınNe çok yanılgıların olduğunuGünün ışımasını bekleyeceksin sabırsızcaGün ışıdığındaysa gecenin olmasını
Artık yanı başında olmayacakFarkında değilmiş gibi davrandığınBelki senden çok uzaklardaHayatta bile olmayacak belki de
Sadece gülümsemendi beklenenKarakış gibi karardın kaldın, nedenSen daha iyi görüp düşünebiliyorsanNeden olduğu gibi kabul etmedinSeni delicesine seveni neden
Bir anlayabilsen sadeceleriÖzlemleri, uzaktan sevmeleriHaydi, zorla kendini bir düşünDüşün ve kendini, kendin yargıla
Yüreğim bin parçaya bölündüVe eridi, bitti, tükendi tüketildiYaptığım sadece bir avuntu şimdiHiç bir şey olamaz artık eskisi gibi
Bir gün mutlaka anlayacaksın kıymetimiArayacaksın karşılıksız sevmelerimiBiliyorum o zaman çok geç olacakGeldiğinde ya ben olmayacağımYa da yüreğimde sana yer olmayacak
sabahları bir telaşı olmalı insanınakşamları da öyle, sevdikleri yanında olmalısofrada bolca, tabak, bardak, kaşık çatal
yemek kokusu doldurmalı tüm odalarıfırından yeni çıkmış ekmek gibisevgi kokmalı en çok, boş kalmamalı kanepeler
gömlek, çorap, pijama, yorgan yastıkher biri bir köşeden çıkmalıdarmadağınık olmalı her yertoplarken söylenmeli evin annesi
ütü tasası çekmeli, kirlenen perde kaygısıevin her bireyi farklı bir şey istemelikimi çay, kimi kahve, kimi meyve, kimi sevgiyorulmalı anne, sızlanmalı ama hepsi naz
nazını da sevdikleri çekmeli, anlamalılarşımartılmak ister evin direği, bakanıgözyaşı dökeni, bir demet çiçeksıcacık bir sarılış, alnına konan bir buseyok eder bütün derdini, kederini bilmeliler
dağınık olmalı yuva dediğin, dağınıksevgi sağanağı ıslatmalı her kareyigülüşler uçuşmalı, kapılardan odalarahava mis gibi çay kokmalı, en çok da babaanne, yâr kokmalı, dağınık olmalı yuva dediğin….dağınık….
Kışın ayazınaYazın kavurucu sıcağına aldırmayanKendisiyle kâh dargın kâh barışıkBir kız çocuğu olduğumDünlere çağırıyorum seni
Ve kırlarda papatya toplamayaDerelerdeki çınar ağaçlarındaKuş sesleri dinlemeyeGönül bahçemizdenYediveren gülleri dermeyeÇağırıyorum seni
Denizlerde martıDağlarda ceylanlara yoldaş olmayaKekik kokularınıBirlikte solumaya çağırıyorum seni
Ve göl kenarlarındaSazlıklara atılan taşın suda bıraktığı iz gibi,Yüreğimizde dalga-dalgaSevgi çoğaltmaya ve umutlar ekmeyeTüm tezatlarına başkaldırıpHayatı dolu-dolu yaşamaya çağırıyorum seni
Haydi...! Kulak ver bu daveteYarın çok geç olur belki deHiç tükenmeyen sevgimizeŞimdi hemen sımsıkı sarılmayaÇağırıyorum seni
Tut ki olmadı, hiçbirini yapamadıkHayal kurmak da yasak değil yaSonsuza kadar geçerli bu davetİster geri çevir, ister icabet et
bazen ritm tutmayan bir orkestranınakort edemediğim bir enstrümanı gibibazen, küpünü ha kırdı ha kıracaksirkeye benzetirim kendimi
elime aldığım kalemin ya ucuya da mürekkebi tükenene dekha babam çizgiler çizerimkare, üçgen, dikdörtgen, uzun kısa çizgilerne zaman kağıt biter, benimde gücüm
bazen bir hamam böceğine merhamet gösterirkenbazen tomurcuk bir gülü ezmek gelir içimdenbirine avazım çıktığı kadar bağırmak
ve bir şeyleri kırıp dökmek isteğiyle tutuşurkensen gelirsin aklıma ve bütün bu şiddetve bu azap dolu dakikalar son bulur birden
bazen kapatırım tüm ışıklarını odamınduvardaki gölge sen olursunkoltukta müsamere çocuğu gibi oturan benhayalinle uzun bir sohbete başlarseni ne çok sevdiğimi anlatırım sanatan ağarır, odam aydınlanır ve sen gidersin
en başa dönerim ve ritm tutmaz orkestramakort bozulur, yüreğimin sesi ne tiz, ne de basacaba tüm bunlar, delilik halleri mivarsın öyle olsun, zaten seven insanyarı deli değil mi
Odaklandım bir resme, günlerdir böyleBir ışık, ya da bir ses olsa, belki bir anlam bulacakNeredeyim kaç gündür, buranın adresi ne
Olmuyor… Kelimeler bir araya gelmiyorTut ki geldi ne anlatacağım, nasıl anlatacağım derdimiGünlerce aç-susuz kalıncaAnlatacak güç kalır mı böylesini
Herkeste olduğu gibi, hayallerim vardı benim deEn çok da yüreğimle, ellerim üşümesin isterdimNereden bilebilirdim bir karabasanınHükmedeceğini tüm bedenime
Şokta mıyım neyim, ben de bilmiyorum inanınNe zaman ucundan tutsam bir kelimeninYa üç kuruşluk bir kurşunla ölüyorumYa altında kalıyorum bir duvarın
Ben insanım, sizler de öyle, hepimiz insanızÜzülüyoruz elbette, ağlıyoruz ağlayanlarla birlikteSeviniyoruz, bir bebek yıkıntılar altından sağ çıktı diye
Elbette sevineceğiz, elbette üzüleceğiz ama nedenYani neden…? Bu depremler sadece bizdeBu denli ağır hasarlara sebep oluyorVe neden tarih sürekli tekerrür ediyor
Neden her gün bir şehit haberleriyle sarsılıyoruzVe neden güzel şeyler yazabilmek için kalemlerimizeUzanamıyor ellerimiz
İşte bu yüzdenElim sende değil... Elim bir enkazın altındaUmutlarım, hayallerim ve yarınlarım daBir de olan bitenle alakasız, bomboş bakışlarımBir fotoğraf çerçevesinin içinde, öylece donup kaldım
Nilüferleri okşayan rüzgarSöğüt dallarında şarkılarKimin eseri bu güzel hayatYıldızlar uçuşur mutluluktan“Ay” en çok hangi mevsimde parlar
Su yürür, bütün canlılar uykuyaUfuklar mora bürünürKızıla boyanır dağlar taşlarGören göze, manzara ise manzaraSiz isterseniz Nisana yazınBen güzellikleri yazacağım Eylüle
Bakmayın öyle hadiSiz de tutun bir ucundanŞiirlerle temizleyelim EylülüDer-dest olmuş sicilinden
Konuşmalıyım seninleyerine göre sevgiylefırtınaya tutulmuşbir gemi gibi alaborayerine göre
Sevgimle, sevincimdeöfkemle, kızgınlığımdadeli poyrazlar gibihep sana esmeliyimsen omuz vermelisinhoşgörü ve şefkatinle
anlatmalıyım sanaiçimden geçenleridinlemelisin benikoca çınar ağaçlarınınrüzgârı dinlediği gibi
yaslanmalıyım, sanagüvenle uyumalıyım sinendeyıkılamayan aşılamayanyüce dağlara yaslanır gibi
deniz ben olmalıyımcoşan sendalga ben olmalıyımkoşan senkumsal ben olmalıyımesen meltem senyağmur ben olmalıyımbulut senpınar ben olmalıyımsuyun sesi senher kavuşma sonrasıtoprağa el ele düşen
sen şiir olmalısınben okumalıyımsen roman olmalısınben baş kahramanınsen türkü olmalısınben nağmelerin
ve sen dileğimsinve bu gün ve yarınve daima ve hepve ilelebetbenim olmalıbende kalmalısın
epeydir uğrayamadım sana, darılma olur mukendimi savunmayacağımmazeretler de icat etmeyeceğimneden gelmediğimi sen biliyorsun iştedinler misin beni anne
çok bunaldım be anne, dinleyecek biri olsagene de gelmezdim belkisenin gibi kimse dinlemez kiazalmaz ki içimdeki acısöndürmez ki yüreğimde yanan ateşi
ne tesellisi var, ne de telafisimart ayı yaklaşıyor gene ben darmadağınım, hiçbir yere sığamaz oldumgecem gündüzüm gene karıştı birbirinesana geldim
dün, bu günuzun uzun oğlumla konuştukbelki de hiç konuşmadığımız kadarhiç konuşmadığımız konularyani o konuştu ben dinledimzaman zaman da senden söz ettigülümsedi, gülümsedim
iyi olup olmadığımı merak ediyorsunbiliyorumama inan ben de bilmiyorum iyi miyimkendimi hiç düşünmezdim bilirsinhala da düşünmüyorumkorkuyorum belkibelki de kaçıyorum kendimdenne bileyim işteama öyle çok ki anlatacaklarım
öyle çok özledim ki senişimdi burada olsan, yanımdadizlerine koysam şu akılsız başımısen usul usul saçlarımı okşasanazıcık da şımartsan, deli kızım desenşakacıktan damarına bassamsen beni çocuk gibi azarlasanah benim biriciğimsevmelere, sevgisine doyamadığımözlemiyle tutuşup yandığımbir bir anlatsam derdimi, hasretimidinler misin beni
Anlatacaklarım öyle çoktu kiYağmur mevsiminde ıslanmayıSaçlarımızdan yüzümüze akan mutluluğuSıcacık ellerinle, ellerimi tutuşunuVe hiç bırakmamacasına yüreğimi
Her sabah aynaya senin için baktığımıÖzenle taradığım koyu kumral saçlarımıHeceleyerek söylediğim seni seviyorum tümcesiniVe tüm duygularımı sana emanet edebilirdim
Her gece gökyüzünden topladığım yıldızlarıIlkbaharın tüm renkleriniSevgimi, mutluluğumu, gönlümüCanımı sana emanet edebilirdim
Faili aleni olumsuzluklar yüzündenKayboldu duygularım, inancım, sevgimİnandıklarım, umutlarım ve hayallerimSanma ki seni unutamam terk edememİşte vazgeçtim her şeyden, senden, kendimden
Dinlemesen de olur çok geç artıkYorgunum dünya kadar, çöl kadar ıssızKör, sağır ve dilsizim
Medet diye doktor geldiğim sanaBir reçeten var mı gönül yaramaHasret sonu kavuşmak da var amaGönül yarası bu geçer mi doktorYeniden çiçekler açar mı doktor
Zaman uzadıkça artıyor derdimVefasız birine gönlümü verdimToprak olup yollarına serildimGönül yarası bu geçer mi doktorYeniden çiçekler açar mı doktor
Yazım belli değil hiç baharım yokKışın yandım tüttüm seyreyleyen çokBu can bedenime çekilmez bir yükGönül yarası bu geçer mi doktorYeniden çiçekler açar mı doktor
Doktor ver bir zehir içip öleyimEmrine amade kulum köleyimAyrılık kaderse ben neyleyeyimGönül yarası bu geçer mi doktorYeniden çiçekler açar mı doktor
Bazen düşünüyor insan, ben neyim şu dünyadaVar mıdır yerim yurdum, hani bir sevenimDüşünürdüm nicedir, örneğin bir dostHep özlemini duyduğum…
Hemcinslerimle çok yakın olamadımNedendir bilmiyorum ya onlar beni anlamadıYa ben onları anlamakta yetersiz kaldımBiliyorum farklı olan bendim, çokça zekiAz konuşan ama bir o kadar da sivri dilli…
Okul yıllarında da bu hep böyleydiSer verdim, sır vermedim kimseyeOmzuna korkmadan yaslanabileceğimBir arkadaş muhakkak olmalıydı benim de…
Uzun uzun yokladım bu günü ve geçmişiYoktu en ufak bir iz, aklıma kimse gelmediTaa ki hatırlayana dek o gece sızlayan dişimiAklıma tek sen geldin, elinde bir novalgine…
Yine saydırdın dualarla gelmişini geçmişiniBana anlat beni dedim, yok dedin anlatamamEksik kalır bir şeyler, başlamayayımBir anadan doğmuşçasına sokulur birbirimize,Uyurmuşuz ya sen, Mehmet Ali ağabeyim ve ben…
Seni ne çok severdim...Peki sen beni sever miydin?Bunu hiç düşünmedim, çünkü sen ağabeydinSevmek zorundaydın, geceleri kalkar bakarmışsınUykumuzda seyreder ve yüzümuzden kederlerimizi kovarmışsınOysa biz hiç sormamıştık sana, ne düşünür ne hissedersinVar mıdır bir eksiğin, anlatamadığın bir derdin…
Utangaçtım, her derdimi ağlayarak anlatırdımYani ben öyle sanırdım...Taa ki sen söyleyene dekMeğerse gözlerim anlatırmış her şeyiBakmasını bilene ve sen Kazim AbiOndört yaşımdaki diş sızımNasıl oturmuşsa yüreğime tam da öyleYüreğimin baş konuğu olmuşsunÇünkü ne zaman dost dese biriAklıma sen gelirsin…
Aylardır dönmeni bekliyorumBiliyorum ben istedim gitmeni amaNe yalan söyleyeyimSensiz ne gülmenin tadıNe ağlamanın tuzu kaldı
Dün yolda yürürken birine rastladımAyak numarasını sığdırmaya çalışıyorduKaldırım taşlarınaDubaların etrafında dönüyor dönüyorduGörünen o kiAkıldan yana epeyce sorunluydu
Nasıl bu hale geldi diye düşündümAcımak değil de, üzülmek istedimAma üzülemedimMeğer seni gönderdiğim günKör, sağır ve dilsiz kalmışımMeğer senle birlikte beni terk etmişEn insani duygularım
Yalvarırım geri dönBen, yeni beni hiç sevmedimDön bana yüreğimDön ki kötülüklerle birlikte savaşalımDön ki hem gülüp, hem ağlaşalımDön ki her şeyi geride bırakıpMutlu olmaya çalışalım
bir yaz günüydühava sıcak mı sıcakişten gelmişim çok da yorgunum hanimecalim kalmamış kolumu kaldıracakgüçlükle taşıyordum ruhumu bedenimiepeyce zorlanarak...
bir sonbahar günüydühazan renkli yapraklarla giyinmişkimsesiz parkta oturmuştum bir bankazihnimde dolanan zehir zemberek kaygılarıtek başıma kovmaya çalışırkendüşmek üzereyken kirpiklerime asılı gözyaşlarımtutuyordum kendimi...
bir kış günüydüher yan kar-buzyağmur da yağıyor usul-usulıslanıyorum... ve oldukça mutsuzsu çekmiş pabuçlarımayaklarım donmak üzereunutuyordum kendimi, bırakıyordum kadere...
ilkbahardı artıkbir el dokundu omzuma, gel dedigel otur yanıma, şimdi anlat bananedir seni böyle düşündürenistersen bir şeyler içelimçay-kahve yada su, hangisinden...
gizemli bir dokunuş sardı tüm bedenimisıyrıldım dertlerimden hüzünlerim dağıldıcoşuverdi yüreğim mutluluktan sarhoştumkendime geldiğimde yoktu yanımda kimse.gördüğüm güzellikler bir rüyaymış meğerse...
Sokak lambaları hızlı adımlarla geçip gitti önümdenBir bilinmeze yol alıyorduk, aklımdaki sorular ve benHangi istasyonda duracaktı sancılarımızHangi rıhtım intiharımıza sahne olacaktıVe kalmış mıydı koylarına sığınacak emin bir liman
Oysa dünNe güzellikler yaşanmıştı bu gezegenden geçerkenYarının neler getireceği nasıl bilinirdi ki şimdidenBadem ağaçları yine açmış çiçeklerini erkendenBir gün güneş görmekle yetindi sonunu düşünmeden
Hangi yıldızsın bana el sallayan gökyüzündenSen neredesin, bak en kötü hallerimdeyim yine benBu uyku hali de neyin nesi, nedir böylesine başımı döndürenBelki de fırtınalardan arta kalan yüreğimdiTutunamayıp dallarına yüzüstü yere düşen,Ellerin ellerimdeyken
Buz tuttu bedenim, sensizlikte çok üşüyorumAyağa kalkmaya çalıştıkça hızla yere düşüyorumNedir bu kalabalık, neden toplanmış bu insanlarBu örtüyü örten kim üzerime, burası neden bu denli darTabutta taşınan ben miyim, başka biri mi var
/...gelişi katıksızdı, en karmaşık zamandadaha açılmamıştı hiç bir mevsim kırlardayıldızların soluktu benzi haritalardabütün sokaklar ıslak, bütün gölgeler koyuyaz düşleri kuruldu oysa iklimler boyu.../
çöl kahverenginde, pembe kum çiçekleriylekırlangıç şarkısı söylerken alıç ağacıbir albatros kondu yaşamın tam ortasınaılgıt ılgıt deniz resimleri çizdi mavi boyasıyladört başı sırılsıklam fildişi tuvaline
gamsız ve hoyrat bir dokunuşla sildi düşleridüşler gökyüzüne yükseldi...yükseldi düşlercinnet bölüğünün ayak sesleriydi sankikambur bir gürültüyle, zehirli sarmaşık gibisardı etrafı
gidilmeli miydi, kalınmalı mı bilemedi mavibilemedi tezatlar ülkesidir umut kervanlarının gittiği yönbekledi, bekledi... gün olur güneş doğardı belkibelki de yıldızlar sil baştan parlar, düşler umutla yağardı
en tenha olduğu zamandı mavinin, en berrakköpük köpük kıyıları dövdü, kıyılarını bir denizzıt bir fümeydi, mavinin ortasındaki güverteeğilip usulca fısıldadı, ben karanlığım diye
olsun dedi mavi, aydınlığa çıkar her karanlığın sonuaydınlık ve mavidir, beklenen düşler şehlasındansakın unutma gün geçer, ay geçer yıllar geçerhiç bir duvarın ardında kalamaz karanlıklarşimdi biraz sessizlik, sessizlik lütfen
Beklemiyorum, sesini,Bakmıyorum yolunaBilmiyorum neredesinDert de etmiyorum aslındaUmurumda değilsin…
Yapmacıksa gülüşlerinYürekten değilse özleyişlerinKi; her şeyi açıklıyor söyleyişlerinUmurumda değilsin…
Desem de;Bakma sen sözlerimeRüzgârım her gün aynı yöne eserAma bazen fırtınadır, bazen karayelBazen de meltem olur,Bakma sözlerimin sertliğineYüreğim izin vermiyorÖzlüyorum işteElimde değil…
gene yağmur yağıyor, üşüyorumyağmasın desem, dala yaprağa,toprağayağsın desem, bana yazık amadüşünmeden daracık mezara sıgacağımıhavadar, geniş ve güneşli yerler arıyorum
kır çiçekleriyle, ekinler olmasaiçimde birikmiş onlarca sözcüğünhepsini sayıp dökeceğim sövgü adınasen, alıp beni karşına, dik dik bakacakiçten içe parmak sallayacaktın belki deküfür yok, ben sana böyle mi öğrettim diye
bilerek yapıyordum aslında, el sallarsın bana daher yer, her yan, her yöre bahar kokar diyeyanakların gül pembe, nefesin miskkucağın hiç uyanmak istemediğim beşikti
bebek kokuluydu başına örttüğü beyaz örtüsüdünyam, ahiretim, baharım, yazım, güzümışığım, aydınlığım, koynunda sabahladığımcennetim... elleri bahar dalıydı annemin
Gel çocuk diyorum,Şu bizim kovaları boşalt çuvalınaAslında Vilayetin emri varAtık kâğıtlar her ay toplanacakTaraflarından…
Çocuk yüzüme baktı, gözlerime,Sorguladı içtenliğimi ve emin oldu,SamimiyetimdenAldı kâğıtları, döktü çuvalına,Makamıma davet ettim oturdu karşımaBir çayımı içer misin? Diye rica ettim,Yanında ufak tefek ikramlarlaÖnce ellerine baktı, sonra ayağınaÇorabından dışarı taşan başparmağınaYüzü pembeleşti, anladım ki utandı...
Olsun; sen utanma çocuk dercesineBaktım gözlerinin içine, gülümsedimKirli olan ellerin yıkanır, paklanırYüreğin temiz senin, akça pakçaO da karşılık verdi, aynı tondaSundu dostluğunu sınırsızca...
Şimdi benim de bir dostum varKarşılık beklemeyen,Gözlerinin içi gülen, küçücük yüreğiİşlenmemiş bir inci kadar güzelSeni çok çok seviyorum,Ellerinin kiri, alın teri olan dostum lütfen yine gel…
...ne zaman uykuya dalsamuzun bir yolculuğa çıkarseni ararım her yerdepapatya tarlalarında ve gelincikler içinde…
ılık ılık bir duygu akar damarlarımdan yüreğimeve sen oradasın, benimsin, hüzün bulutları gidin başımdandopdolu yüreğim, kalmadı sizi koyacak bir zerre boşlukdoyasıya yaşamak istediğim, adı her ne ise, işte bu hoşluk…
bu mevsim, bu gün dönümü, sevdaya yürek koyma mevsimiyıllar yılı tutuklu duran sevgiyi aşkı azat etme mevsimidinle bak, nasıl çırpınıyor kafesteki kuş misali yüreğimsana doğru hızla yol alırken, gönlümdeki sessiz gemim…
gözlerim, bir kerecik gözlerinle buluşsun yeter bana,avuçlarının içinde olsun ellerim, ellerine müptelaelim, kolum, gülüm, dalım, yürüyemediğim uzun yolumsaçlarımı tel tel tarayıp, uçuşturan meltem esintim…
işte böyle geçiyor sensizlik denen muammakavuşmak hayal olsa da, sen gene de unutmadağların önünde de arkasında da yüreğimde sen varsınhazana bıraktığım tüm umutlarımı, seninle yaşayacağım…
Adı bilinmeyen kır çiçeklerininGölgesinde duldalanmak isteyenKelebekleri düşünseneGaliba memleketin keyfiniEn iyi sürenlerdir onlarAh bir de ömürleri bu kadar kısa olmasa
Bak gene aynı şeyler oluyorKan revan içinde bir yanıBir yanı papatyalar tarafındanKuşatma altındaDiğer yanı sarıçiçekli hardallarla
Sen memleketimi anlatma banaEğer zamanın varsaOtur yanı başıma ben anlatayım sanaİster dere kenarındaki çınar ağacının altındaİstersen güneşin öfkeyle kavurduğuMeşe ağacının gölgesinde
’Sevmek elinde olsa ne çıkarBaşına taç ettiğin papatyalarBütün falları ayrılıktan yana açar’
Memleket demiştin değil mi?
Deniz aynı deniz, kum aynı kumKısacık bir seyirdi anlattıklarımKan revan tarlalardan daGelincikleri kastettimAslında kelebekler değil deBütün endişemVurgunu olduğum memleketim
Beğendin mi yaptığınıEsme diyorum sana esme!Çocukluğumdan hatırlarımBir esmeye başladınmı, günlerce sürerdinÖnüne kattığını sürüklerSokakları bir güzel temizlerdin
Kimi zaman öfkene yenik düşüpMeyve yüklü dallardan alırdınya hırsınıDüşmeye gör kenger dikenlerinin peşineİyice zıvanadan çıkar, aklını zayederdin
Ama sıra servilere gelince sarmaş dolaş olurBir ritm tuttururdunuz kendi dilinizce hışır hışırSanki ninni söylerlerdiniz birbirinizeKim bilirKoyun koyuna uyurdunuz belki de geceler boyu
Sonra bir Yusufçuk kuşunun kanat sesleri duyulurYıldırım hızıyla Baykuş geçerdi ay aydınlığındaYıldızlar kaçacak delik ararlardı ürkek bakışlarıylaBiz bildiğimiz bütün duaları okurGecenin son bulmasını dilerdik korku nöbetlerinde
Bu sabah da esiyorsun ya, dur ne olurNe ocakta ateş, ne ateşte kül bıraktınEsme....Bu Nasıl Esme, insaf et deli poyrazHem yüreğimi hem de bedenimi üşütme
Sen nesin nasıl bir şeysin bilmiyorumHem ayakları yerden kesip, sevindiriyorHem de yaşamdan bıktırıpOkurmuşsun canına, sana eli değenin
Tecrübe etmedim, bilmiyorumBilenler diyorlar, bu gün bir şiir okudumBini bir paraya gitmiş sana bedduanın
Bunca insanı hem peşinden koşturupHem mecnuna çevirirsinHangi bitkiye benzersin bilememSanırım zakkuma benziyorsunBelki de zıkkıma, sahi sen nesinBiraz sadist misin.
Devlet memurlarına sürgün yeri derlerdiBense hep hayranlık duyardım öyküsüneFransızlar kuşatmışlardı şehrin her yanınıEkmek yok su yok, Şahin Ağa savunmada
Aç kalmamak için öğütmüşlerdi bir tutamBuğdayla sumak dalını, hepsi de silahlanmıştıKızı, kızanı, yaşlısı ve geliniBen Antepliyim demişti Şahin AğaŞahinim demişti, Şahinim Ağam
Mavzerinin mermisi bitmişti, yoktu yenisiO yük olduğunu haykırıp omzunaYumruklarıyla dövüşeceğini söylemiştiVe düşmana inat köprübaşındaMemleket türküleri söyleyeceğini
Sürgün yeri derlerdi memurlara oysaOnca yıldır ekmeğini yemişkenNasıl nankörlük edilir ki Gazi Kent sana
25.12.2009
25 Aralık 1921 Gaziantep’in Düşman İşgalinden Kurtuluşu...Kutlu Olsun Gaziantep’lilere ve Kendini Gaziantepli Görenlere...
Henüz ağaçlar tomurcuklanmadıVe durulmadı derelerden akan sularKış kaybetse de ağır ağır etkisiniHâlâ üşütüyor rüzgâr çatıların saçaklarını…
Serçeler yuvalarına taşırken saman çöpleriniSen neredesin?Gel desem gelir misin?
Patika boyunca açan püren çiçekleriDokundukça ellerimize ağlıyor yürekleriGünün ilk ışıklarıyla doluşmuş arılarMersin çiçeklerine, yitirdiklerini aramaktalarTıpkı bizler gibi...
Yürek seni ister, yürek seni özlerSen neredesin?Gel desem gelir misin?
Desem ki gel sevgili, bul beni ve tut ellerimi,Bak; karışmış birbirine papatyalarla gelinciklerKır çiçeklerinden taç yap, ellerinle tak saçlarımaMevsimi değil ama…
Hayâl bu ya olmaz, olmazSen neredesin?Gel desem gelir misin?
Odanın içini aydınlatan ocaktaki ateşÇıtır çıtır sesler çıkarırken, uykuyla mücadele ederMevsime göre renklenir ama hep çiçeklenirdi düşlerimHer yer yeşillik, dağ bayır ağaç orman, suİşte bu cennet diyarda geçti çocukluğumun öyküsü
Doğaldı her şey, insanı, doğası ve tüm mahlûkat,Çam dallarında karga sesleri derede kurbağalarAğustos böceklerinin sesleri bazen çıldırtsa da öfkedenNe güzeldin sen ey çocukluğum habersizdin, kötülük ile şerden
Yukarı bahçenin sınırına boylu boyunca uzanan arkNar ve incir ağaçlarında, incir kuşlarının yaptığı serenatVe anamın kınalı ellerinden çıkan sıcacık ekmeklerKözde demlenmiş taze çay, ah benim YörüklüğümNeden bu denli açıksın, neden bu denli doğal
Karadutla yüzünü gözünü boyar, böğürtlenlere savaş açardınKarabaş Köpek ardında, sen önünde kaçardınŞimdi de koş bakalım, şimdi de oku kıyıda köşede bulduğunGazete parçalarını, bilirim tenezzül etmezsin,Bu bilgisayar denen ne olduğu belirsiz aletin bağımlısı olduğundan beri
İlk öğrendiğin tasarruf tedbiri, yerli malı ye, yerli malı kullandıHatta ceplerimize yeni kavrulmuş, buğday, Fıstık ve Kuru Üzümleİncirleri doldurup, herkese pay ettiğimiz haftası bile vardı,Ellerimiz, üşür ayaklarımız donardı ama bilmezdik ne ilaç ne deDoktor tabelası.
Şimdi yediğimiz ilaç, içtiğimiz ilaç, ekonomi ithal,Üretebilecek beyinler ihraç….Gel keyfim gel…
Artık çok geç diyordu, ne sevgiyeNe de sevgiliye yer var yüreğimdeKıraç toprakta korkarak açan gelincikDoğrulmaya çalıştıkça şiddetle ezdiler
Susmak üzereyken yüreği, bir kelebek geldiTutmaya çalıştı gelinciğin zayıf bedeniniBoynu bükülmüş, direnecek gücü tükenmişti
Haydi, ne olur kalk dedi kelebekDostların var hepimiz yanındayızGelecek bahar yine açarsınHem sen olmazsan Ateş BöceğiSalıncağını nereye kuracak
Papatyalar, Sümbüller, HercailerKimi kıskanacak menekşelerHiçbir şey için asla geç değil, dedi kelebekYeter ki seni üzmelerine izin vermeİnan papatyalarHer bahar yolunu gözleyecek
aklıma düşen, hayaliyle dolandığım sen değilsingördüğüm düşler artık tek başınalıklarla yüklübütün derdim uygun bir yerde bir karış toprağım olursaağaçlar yetiştirmek zeytinler ve bir kaç da akasya çit boyunca
duruma ve iklime göre işte, favorim begonviller aslındaduvarları hanımeli ve yaseminler süsleyecek salkım salkımya da bir tane limon ağacı, ılgıt ılgıt kokusu düşecek mevsim dışıkapı eşiğine kadar fesleğenler eşlik edecekler her adımımdave sen hiç birinde olmayacaksın
belki havuz da olur, akşamsefası çiçeklerinin kuşatmasındapapatyaların etekleri zil çalar, çayırkuşları sek-sek oynar etraftane bileyim işte balıklar olur mesela, ördek bile beslerim amasonrası var bir de hani bakımı işte, ya bir başka canlı yuvalarınıtalan ederse
Allah’ım niçin bu kötülükler, neden her canlının bir düşmanı varkimi canımıza kast eder, kimi yüreğimizdeki sevgiyeneyse.... ne içimiz ne de ensemiz kararmasın şimdihiç değilse şiirlerimizi mutlu kılalım, öyle değil mi
ne diyordum, karanfilleri unuttuk bak.. yok yok karanfil olmasıno ölümü temsil eder nicedir...nergisler, güller, sardunya ve ortancalaryerlerde sırılsıklam puştoğlanlar, horozibikleri ve çitlenbiklermenekşeler, süsenler, Rabbim ihsanına bin şükürhakkımız mı acaba bize verdigin bu güzellikler
şimdilik hepsi hayal ama olsun, her ağaçtan bir tane ekipgölgesinde şiirler yazacağım onlara, serviler, salkım söğütlerbir de körpe meşe, sincaplar oynaşıp neşe dağıtsın herkese diyebu düşler var ya bu düşler, insanı önce göğe yükseltir, sonra daavını parçalamaya çalışan kartal gibi bırakıverir yere
"İşte böyle düşlerim var, hem mutlu, hem korktuğumhasılı biraz gerçek, biraz ötesindeyim günün"
Nice şiirler yazdınHer selam vereneCan dedin kardeş dedinHerkes bir şeyler aldı gitti sendenSen yine hep verdin yüreğindenSevgiyi öğrettin gülmeyi öğrettin...
Kimi zaman bu insan yanınBaşına türlü türlü dertler açtıTek başına omuzladınHer babayiğit kalkamazdı altındanSen sanki evliyalardan güç aldın...
Nerde bunalımda biri olsaParatoner misali seni bulduOnunla güldün, onunla ağladınYaşama tutunmasını sağladın...
Velhasıl dünyanın gam yükü seninSırtlandın her şeyiEzile ezile taşımaktasınYeter artıkVazgeç şövayeliktenVazgeç kendini feda etmektenBir bak çevrene, görmek için bakKendini geri çek biraz...
Ve seyret, neler olup bittiğineHerkese yetişemezsinŞimdi gülmek sırası sendeSen saygıların en yücesine layıkHer zaman benim ağabeyimAdam gibi Adamsın...
Bana göre yaşanamamışlar ve çokça da hayâl ürünüSana göre davetkâr olurmuş şiirlerMerak ederdim, şairler şiirlerine benzer mi diyeGördük, tanıdık, saygı duyduk, el aldık, usta dedikSen de öyle, ne bir fazla, ne bir noksan, herkes gibi...
Sen demiştin, kimi zaman çekilmez birisinKimi zaman bir melek kadar uysalkenKimi zaman şeytana pabucunu ters giydirirsinVelhasıl bütün kahrın ve sitemin riyasızOnun içindir sana kızamayışım…
Velhasıl;Yüreğimizde bir kere açan çiçek, bir daha asla solmazÇiçeklerimize böcek konmasına, bir kez izin veririz tekrarı olmazNe birine yaranmaktır amacımız, ne de yaslanmak
İnsan severiz… İnsanı severiz… İnsan gibi severiz…Şiir; sevmekse, sevdaysa, aşksa eğer, hepsini yazarız…!Seçmeyiz şiirlerde, şu erkân şu da efrat,Amaç şiir yazmaksa, gerisi teferruat.…!
ben giderken sen yolcu etmeliydinhangi mevsim olduğunun ne önemi varbiliyorsun işte sensiz mevsimler hep kışsenli mevsimler bahar
çeşme başı heyecanı değil ki bu telaşbağ bozumu mevsimi canımın içisafrana boyanmış tüm bahçelerbir top hüzün, binlerce damla yaş
yürekteki acı nasıl, hangi kelimeyle anlatılır kiyani ağlamak gözden yaş gelmesi demek miydiyüreğim ağlıyor işte, bir alev saran bedenimineredeyim bilmeden kaybediyorum kendimi
ağlamak da çare değilmiş biliyor musunyürek yangınını bastırmaya, ne bileyim işteha ben, ha kayalara sımsıkı tutunan yosunlardengede durmaya çalışıyoruz ikimizde
bir de umulmayan yerlerden alınan darbeler var yaen çok onlara isyan edesim geliyor iyiden iyiyehissizleşiyor ellerim, bakışlarım boşlukta yüzerkençöl kadar ıssız, buzul kadar soğuklaşıyor yüreğim
anlayacağın hiçbir şey güllük gülistanlık değil sensizlikteah benim canımın içi keşke, keşke ben gitseydim deardımdan bakan sen olsaydın, ya da böyle mahzun,bırakmayıp giderken beni de yanına alsaydın.
Bazen gitmek gerek, hani bıktırmadanSevdiğinin yüreğinde, bir tat bırakarakBelki biraz kekremsi, belki gül şerbetiGeriye dönebilecek kadar da yer açarak
Gittin… Öyle mi?Hani anlatmıştım sanaRüyamda görmüştüm haniOtururken bir banktaUzaktan izleyipGelememiştim yanına...
Gittin… Öyle mi?Sevgi selinin eşliğinde gelenMeltemler esmeyecek belkiBelki hep yağmur yağacakMartılar uçmayacak belkiAma Barış GüvercinleriHep uçacaklar bil ki…
Gittin… Öyle mi?Dalgalar kumsala vurmayacakPırıltıları toplanmayacak yakamozlarınGökkuşağının rengi azalacak belkiBelki Güneş, daha da geç doğacakAma hep doğacak bil ki…
Gittin… Öyle mi?Erguvanlar keyifsiz açacak bu baharKuşlar cıvıltısız uçacakDüşlere giremeyeceksin belkiAdı sen olan çiçekler tek tek solacakAma gene ve yeniden hep açacaklar bil ki…
Gittin… Öyle mi?Kimse koluna girip, omzuna yaslanmayacakGeceleri başucumda beklemeyecek hayalinVe örtmeyecek açıkta kalan ellerimi, ellerinÇay keyifleri paylaşılmayacak belkiAma o tek fincanda iki kişilik keyifHep içilecek, bil ki…
Gittin… Öyle mi?Yıldızlı geceler ışığını yitirecekMehtap yüzünü ekşitecekKumrular tek başına gezecekTürküler aynı tadı vermeyecek belkiAma umut hep olacak bil ki…
Gittin… Öyle mi?Benim kayıplarım bunlar belkiBelki hiçbir zaman var olmayan senYa sen… Sen neler kaybettiğini bir bilsenBir bilsen, ah bir bilsen…
Gittiniz…Yine kar yağdı… Hatırlayacaksınız biliyorumhani ikinci kez zatürree olmuştum seni hastaneye yetiştireceğim diyeaslına bakarsan ben hiç mi hiç hatırlamak istemiyorumçünkü seni kaybetmek korkusu, ellerini bir daha tutamamak gözlerinden öpememek, kokunu içime çekememek korkusunu hiç hatırlamak İstemiyorum hiç…
“korkunun ecele faydası yok” diyordunuz biliyorumdoğru söylüyordunuz ama ben korkuyordum işteşimdi de öyle gene korkuyorum hatta ıstıraplar içindeyimüşüyorsun-üşüyorsunuz diye Isıtabilsem keşke siziellerinizi avuçlarıma alabilsem, sarılabilsem sımsıkı ikinize deattığınız her adımda elimdeki hırkalarınızı atabilsem omzunuzaGittiniz….
ne kadar güçlüydüm oysa siz varken dünyaya meydan okuyordumumurumda değildi kimin ne söylediği akşam eve döndüğümde dopdoluydu, bir telaş mutfağa koşar senin en sevdiğin şeyleri hazırlardım birkaç dakika içindeannemle birlikte yolumu gözler belki de özlerdiniz kim bilir…
ben ikinizi de mutlu etmek için çırpınır dururdumhatta iş yerime yakın marketlerden alış-veriş yapıp eve taşırkenepeyce kas bile yapmıştı kollarım…
gülümsediğini görür gibiyimserçeler ne zamandan beri kas yapıyor diyorsunserçe kadar canın var, atma diyorsunyine saçmaladım değil mi, bakma sen söylediklerimesaçmalamak iyidir bazenyani insanların en doğru konuştukları anaslında saçmaladıkları anlardır…
ben nasıl mıyım…? idare ediyorum iştebildiğinden farklı bir şey yok, emekli olmadımçalışıyorum hala, neden bu kadar uzattın derseninan ben de bilmiyorumçocuklarla birlikte yaşayıp gidiyoruz anlayacağın…
şikâyetlerimiz de oluyor elbet ara sıraben en çok sana ve anneme kızıyorumyarım bıraktınız, yalnız bıraktınız diyebiliyorum olağanüstülükler dışındabir gidenler bir de kalanlar olduğunubiliyorum da ne bileyimbazen katlanmak epey zor geliyor…
en çok neyi özledim biliyor musunsen daha başlamadan tabağından çorba aşırmayıbenim görmediğimi sanıp, salatana tuz atmaya çalışmanı
turşu kavanozuna hücuma geçtiğin o çocuksu hallerini özledim...
yine yaklaştı gittiğiniz gün…o zaman belki bu kadar güç bulamam kendimdebelki konuşamam, her şeyi anlatamam belki…şimdi de farklı değil…
kim tutuyor ellerinizden, yanaklarınızdan kim öpüyorkim okşuyor saçlarınızı bilmiyorumbizi, sensiz, bizi sizsiz bırakıp gittiniz yabunu hiç hak etmedik siz de biliyorsunuz...
yine yalnız bir sabaha uyandıkbirazdan hüzün çıkınımızı alıpyollara düşeceğiz
ne birbirimizden ayrılacağızne de bütünleşebileceğizgün içerisinde senin boyunendamın değişecekben hep yerimde sayacağım
belki de uzun uzun yürüyecekbelki parkta vakit öldüreceğizhavadan sudan söz açıp, dertleşeceğiznerede olursak olalım, geçmişe dairbelki de güzel hatıralar bulamayacağız
ama olsun, ne diyorum biliyor musunpes etmek yok, uzanalım şöyle güneye doğrubir sahil kasabası, olmadı bir yaylaev bark olmasına da gerek yok
ister kıl çadır olsun tepemizdeister altımıza hasır serelimama çam ormanı ve temiz havaişte bunlar olsun mutlaka
hatta bir göl kenarı, çağlayan da olabiliriçinde yüzen kurbağalar, ördekler balıklarsazlıklarda kuşlar, su içmeye inenceylanlar, karacalar, kurtlar çakallarçadırımızın önünde taşlardan örme bir ocakçıtır çıtır ocakta yanan ateşte demlenen çay
gece düşünce üstümüzesırtüstü uzanıp, yıldızları seyredelimistersen dilek tut, bilirsin ben pek hazzetmemtuttuğum her dilek nasılsa hep hüsranla biter
bütün bunlara ilavearada iki lafın belini kıracağımızsağlam bir dostumuz olsun meselasen ve ben, ona bir yüz çizelimama sakın çık etme biraz merak etsin
haydi bakalım şimdi kalkma vaktihey sana diyorum, uyan artıkyeter bu kadar hayal âlemine daldığınbirazdan gün ışıyacaksen ardımda ben önde birlikte yürüyeceğiz
BiliyorsunBelki de bu yüzdendirHer daim koşmalarımDüğümlense deHıçkırıklarımBoğazımda
Var mısın?Sen baharı ben sevgiliyiSerbest bırakalımSevmek değil midir kiSevdiğini özgür bırakmakElim erdiğinceYüreğim attığı süreceYanında olacağımKendine iyi bak
Bir sağanak oldum çağladım durdumHer gün senin için ağladım durdumUmmadığım anda, kalbimden vurdunNe yapsam teselli olmuyor özümHiçbir güzelliğe gülmüyor yüzüm
Mor çiçekler açmış yanı başındaGündüz hayalimde gece düşümdeAğardı saçlarım çok genç yaşımdaNe yapsam teselli olmuyor özümHiçbir güzelliğe gülmüyor yüzüm
Takdir-i İlahi yazdı fermanıHer yerde aradık derde dermanıAyırdılar candan can-ı cananıNe yapsam teselli olmuyor özümHiçbir güzelliğe gülmüyor yüzüm
Bayram olur herkes giyinir allarBana zehir olur tatlılar ballarKırıldı kanadım kalkmıyor kollarNe yapsam teselli olmuyor özümHiçbir güzelliğe gülmüyor yüzüm
Hatırlıyorum sen gülünceYanaklarımda güller açarBaharın tüm coşkusuna rağmenSen gülmeyinceBendeki baharlar hep kaçardı
Ne yollar yürüyüpUçurum uçurum kayalıklar geçmişYalınayak yürümekten parçalamıştıYaralıydı ayaklarımGene de sitem etmemiştim
Oysa derman olacaktın yaralarımaKâbuslarımdan çekip alacaktın beniHiç mi için sızlamadı, bırakırken ellerimi
Nedendir ey sevgiliBu kadar mı zordu, seni sevmekGülümsemek bu kadar mı kahrediciNedir direnmesi bu denli zor olan acıLütfen son kez gülümse, gülüver, gülü ver kiBitsin yüreğimdeki bu sonsuz sancı
Gözlerimi kıstıkça içine dolmaya çalışan güneşIsrarlı denemelerinden sonra başardı arzusunuBen de boş verdim direnmeye açıkçasıDaha kaç kere görebilecektim ki güneşin doğuşunu
Sonra birkaç kumru indi dereye, kimi ikiliKimi de yapayalnızdı, serçeler ve benim gibiHer gün aynı ağaçları görmek ve aynı yolu yürümekNe kadar mantıklıysa, yürüyordum işte öylesine
Tek derdim seninle özdeşleştirdiğimÇanak yapraklı, mor çiçekli papatyalardıHâlâ açıp açmadıklarını görmek içindi belkiTam umudumu kesmişken işte yine açmışlardı
Sabahın ayazına ve güllerin nazına inatDile geldiler bir an, dediler bak biz buradayızÜstündeki hüznünü bir kenara atGünlerdir yolunu gözlüyoruz, haydi gülümse biraz
Bir zamanlar ürpertiler kuşatırdı, dört bir yanı,Deniz üstü sis, gökyüzü bulut, toprakta açan gelincikHer biri diğerinden ayyuka, her biri sere serpe, gencecik
Bir uğultuydu, yürüdü asırlar boyu, bir uğultuKendini arıyordu, henüz geç de değil ki, ay bir doğsaAydınlanacak karanlıklar, umuda kürek çekerken umutsuzluklar
Varsın kapılarını ardına kadar açsın yakamozlarİşte gene penceremde, hatta gözlerimin içindesinKaranlık da olsa hissediyorum, birazdan denizin üstündeGümüş bir yol açılacak ve dolunayla aydınlığa kavuşacak
Akşamüstünün sakinliğine henüz teslim olmadanBirkaç damla ışık dökülse de yürek havuzumaNe ben, ne de ırak bahçelerde açanMavi boncuklu dikenler etkilenir bu durumdan
Sanma sana gel diyeceğim, istersen gelGit de demeyeceğim ama olur da ben gelirsem anidenSakın sevgi ve dostluktan, aşktan söz etme bana
Sevmek, paylaşmak ve yürek koymaktır en olumsuz anlardaZaten anlayamazsın ya beni, gene de üstüne alma sözlerimi
Günaydın AnneSöze nasıl başlasam bilmiyorumSen yanımda olsan, çok daha kolay olurdu mutlakaGözlerimin içine bakar, duygu yoğunluğumu ölçerdin önce
Neşeliysem nazlanır, üzgünsem nazlandırırdınNe garip değil mi anne, biz bilmedik çocukluğumuzdaAnneler günü, babalar günü. V.s. V.sBizim için her gündü, anneler-babalar günü
İş güç ve yaşama dair mücadeleleriniz nedeniyleAkşamdan akşama, ancak görürdük yüzünüzüO da yemek sırasındaSofrada herkes tamam olsun isterdi babamAksi halde kimse ağzına lokma koymazdıCıvıltılar ve şakalaşmalar arasında beklerken
Siz sevginizi mahcup yaşardınız biliyorumAleni değildi hiçbir şeyinizHiç unutmam bir keresindeBabam elinde bir demet çiçekle gelmişti eveVe seni sormuştu nerede diye
Oysa evimizin her yanı çiçekti, gülmüştük babamaDeğişik bir şeydi, hatırladığım kadarıylaSonradan öğrendim Salep Çiçeğiymiş adıNadir bulunan bir çiçekmiş kırda bayırdaYani çok kıymetliymiş, şimdilerdeki adı ise Orkide
Bak işte gene beceremedim iki laf etmeyiBir de ağlamadan bir tek gün yaşamayıŞimdi, gene neyin var diyeceksin değil miHiç bir şeyim yok anne, sen yoksun çünkü.Sensiz-sizsiz ve Annesiz, neyim olur ki Anne
Mekânın Cennet, Ruhun Şad olsunAnneler Günün Kutlu Olsun Annem
kapalı bir hava yağacak gibiyine nefes almak zor geliyorgözlerim isyanda, bulutlarım yağmura gebedokunsam dökülecek yerleredokunmasam biriktirip boğulacağımağlama demiştin, ne olur ağlama
söz vermiştim ağlamayacağımakeşke tutabilseydim sözümüçok direndim ama başaramadım
kışlıklarına baktım bu sabahiçinde canlandın sanki bir anyanaklarını okşamak istedimhiç gitmemişsin gibigözlerinin içine dalmıştımsımsıkı sarılıpdoya doya koklamak istedim
sen gibi olmasa da hala duruyordu kokunsonra yerlerine yerleştirdim ve seni bu gün dedeliler gibi özledim, özledim, özledimyağmur yağacak bugün, sen çok üşürdünher adım attığın yere soba taşırdım peşinden
ya şimdi ne yapayım, nasıl ısıtayım senitüm bunları düşündüm bu sabahgünaydınım gözyaşlarım oldu buruk, kırgınsağanak, sağanak.
aklıma takılan bir şey de yoktu aslındahani şu karaciğer sirozum da olmasadünya güllük gülistanlık gibiydikendimce ve kendimle mutluyum oysa
devlet düzenli olarak ödemekte maaşımıelhamdülillah sağlığımla da yakından ilgililojmanda ikamet ediyorum, yok kira derdimhâl böyleyken, Allah'tan daha ne isterim
gözlerimde, kuru göz hastalığı başlamışsaat başı döküyorum damlalarıbir yıl sonra o da iyileşecekmişbuna da şükür dedim, haydi hayırlısı
iyi de bunca memnunken hayatımdanuykularım benden hep kaçıyor… Neden?bu gece de uyku tutmadıdöndüm durdum kendi eksenimdebıkmadan, usanmadan, girdap misali
uykuya ne zaman daldım hatırlamıyorumbir gömlek, birde şalvar giymiştin aynı renkkamyon şoförüymüşsün, bir şeyler satıyordungörmediğimden ne olduklarını bilmiyorum
konvoy olmuştunuz,önde senbirileri daha vardı, geriden seni takip edenelinizdekiler her ne ise, satmaya çalışırkenyer kavgası başladı, korktum bu hengameden
iki gurubun arasında kaldım ya kalmasınagene de engel oldum, hadisenin uzamasınasen kötüleştin, kalp krizi geçirdiğini sanıpkollarıma aldım, sarsıla sarsıla ağlıyordun
ne kadar uyudum, onu da bilmiyorumhayırdır inşallah diyerek fırladım yerimdenama böyle düşler görerek uyumaktansaömür boyu uykusuz kalmayı yeğliyorum
yürürken bir başımıza kimsesiz kaldırımlardayağmur damlaları okşasın saçlarımızıüstünden atlarken su birikmiş çukurlarınseyret nasıl süzüldüğünü tepeden tırnağaumutlarımızın
ben şemsiye almamış olayım meselasen centilmence yaklaş yanımayanaklarıma düşen damlaları kıskanıpsor; ıslanmışsın şemsiye ister misin diye
sonra havadan sudan konuş birazdabu yağmurlu havada işin neydi dışarıdabeni nasıl ve ne zaman görmüş olabilirsindeğil miydin kalın bir perdenin ardında
bak kapandı hava, birazdan yine kar yağacak galibakaranlık biraz içimi burksa da ne gam, sen varsın yadünyamı aydınlatan, içimi ısıtan varlığınlahadi tut elimi sıkıca, hiç bırakmamacasına
güneşim ol, al cennetine, aydınlat ömrümüsıcaklığın, sevgin ve şefkatinle
inceden inceye tüten bir hasretbir özlem ki hiçbir şeye benzemezdoğduğum gün tanıdığım gündüöldüğüm de kaybettiğim gün olduayrılık acısı işte bilen bilirgüneş dökerse gözyaşlarınıbelki o zaman diner çakıl taşlarınındizlerde bıraktığına eş bu acı
/gökten kaçar gibi dökülen yağmur damlalarını getir gözünün önünebak, saklandı minik bir fidanın korunaksız ve narin gövdesineo da direnemedi bunca hoyratlığa ve ağırlığa, eğiliverdi ta yerlere/
/yakınında gördüğü bütün ağaçlar sapasağlam dururken ayaktaminik fidan alabildiğine ve acıyla hissetti yalnızlığınıderin-derin iç çekerek karıştırdı iki damla göz yaşını yağmura/
işte böyle bir gündü kendi içimde kayboluşumgene kabuğuma çekilmişaydınlık mı karanlık mı farkında değildimyani hiçbir şey eskisi değildine sabah yürüyüşündeki meltem serinliğine de güneşin iflah olmaz çekiciliği
daha dün gibi hatta bir saniye öncesio kadar yakın hani, ya da hafızam oyun oynuyordu benimleellerinde kır çiçekleri oturmuşsun kapımın eşiğine deo bildik babacan duruşunla, beni bekliyordun sanki
İşte böyle, bazen yıldız olurdun gökyüzündedüşlerimi süslerdinbazen ay ışığı olup penceremde beklerbazen bir çocuğunki gibi gözyaşlarımı silerdinbiliyorum yalansız, dolansız ve içtendi sevginellerimden tutarken ne kadar da şefkatliydin
ağlasam kahrolurdun, gülsem bayram ederdin,birazcık mutlu edebilmek içindi bütün gayretinsonunda yüreğimi, yüreğine kattınen büyük kötülüğü de böyle yaptınçok direndim, kendime inkâr ettim ama olmadıbütün suç delilleri senin lehineyken nasıl sevmezdim
/kırmızı yapraklı nar, pembe çiçekli elmanasıl da nazireler yapıyorlardı fidancığın halineyenidünya gel dedigel biriciğim yaslan benim gövdemeteslimiyet içinde yaklaştı o ağacagüvenle sarıldı sıcacık sinesinekim bilir belki de ileride, doğardı bir aşk bile… olmadı/
gidişin ise akşamın kör karanlığıbir yanlışlık oldu desek örneğinne bileyim işte, belki de bir yanlış anlamageçmişi unutsak, yeni tanışıyormuş gibi yapsak
bir seher vaktinde geliversengüneşim olsan, ıssızlığıma doğsanolmaz mı
Toplam dokuz,eğer hepsi yaşıyor olsaydıben yedinci çocuğundumhayat gailesi yüzünden belkibelki disiplinli olmak adınabirimizi kucağına alıp,hiç sevdin mi baba?Gözlerinle severdin, bilirdikbilirdik istemezdintaşa değsin ayağımız…
Yemez yedirir, giymez giydirirdinBir berber lüksün bile yoktu babaanam keserdi uzayan saçlarınıve nadir giyerdin hazır gömlekdon, atlet, fanilaHepsini anam dikerdi sanabizi adam gibi besleyipbüyütebilmek adına…
ben ne zaman doğmuştum baba?bilmezdin; dedim yahayat gailesi bu gibi bilgilerhep anamın akıl defterinde kayıtlıhaziran demişti anambolluk bereket ayıkısmetlisin kısacası…
sanırım birazda öyle babaAllah bu günümüzden koymasın geri.İlçeye çağırmışlar seni,Jandarmalar alıp evdenSuçun sabit görülmüşcezan, küçük cadınıkaydettirmemişsin nüfusadoğum günümü sormuşlarbirazda heyecandanhatırlayamamışsın…
Çok zeki bir adamdın biliyorumİlçeye gittiğin günü deyivermişsinOlmuş benim de doğduğum günAğustosun onbeşiOlsun be baba, ne değişirhaziran olmuş ağustos olmuşSen benim babamsın,Babalar günün kutlu olsun BABAMKeşke şimdi de yanımda olsaydın...
Hani BazenBulutların üstündeHisseder ya kendini insan,Sonra yavaş-yavaş, bir damla suBir tüy gibi, döne-döne düşer yaSarılır ya toprağa veya bir yaprağaİşte böyle bir şey, güvenmek sana
Hani bazenTomurcuk bir gülüKoparmakla, koparmamakArasında gider gelirsin yaSonunda bırakır kıyamazsınİşte böyle bir şey, güvenmek sana
Hani bazenBahar sabahlarıÇimlerin içinden geçerkenIslanır ya ayakuçlarınSerin, serin okşar yaYüzünü hafif bir rüzgârİşte böyle bir şey, güvenmek sana
Hani bazenSusuzluktan kurur yaDilin, damağınO an gürül-gürül yatağına sarılanBir şelale düşlersin yaBir ferahlık sarar ya bedeniniİşte böyle bir şey, güvenmek sana
Hani bazenBir bebek tutar ya elindenBilmediği, tanımadığı biri olduğunuTutup elinden, yaslanıp göğsüneHüzünleri sere serpe koyuvermekİşte böyle bir şey, sana güvenmek.
Ben yorganı sıkıca bürünürkenServilerin hışırtıları daha bir duygusaldıBahçedeki fasulyeler ve kabakların rengiYeşilden kavruk sarıya dönerken yaz ağlarDemir alırdı yazdan güz mevsiminde bağlar
Hayatta mı bilmiyorum, erkek elbiselerindeTerzi Süleyman efendiydi işin erbabıKızlarda benim yengemNe güzel yakışırdı ellerine iğne-iplikNe yüce gönüllüydü güzelliği destandı dillerde
Yani bizim güz sancımız farklıydı sizdenSiz dediğime bakıp da alınmayın gizlidenKıt kanaat geçinen öz be öz köylüyüz yaSiz-biz dememdeki ayraçlar bu yüzden
Kurşun kalemlerin, kitaplarınDefterlerin kokusu yok mu?Nasıl çalardı düşlerimiziÖnceki yıldan kalanlar da dahilZiyan etmezdik tek bir sayfasını.
Okumak güzeldi-güzeldi deBiraz da işten kaytarmak mıydıSevinçlerimizin asıl sebebi acabaNeden böyle özlemle beklerdikOkul zamanını bilmem kiOysa kışlık erzak, odun kiralık evDert, dert üstüne tekmili birden gelirdi
Anne özlemini de ekleyin üstüneŞaşırdınız değil miAnnelerimiz köyde okulumuz ilçede idiHızlı yürüyene bir günlük yol, ilçeyle köy arasıBir de küçükseniz, Mevla’m yardım etsinBol bol gözyaşı dökerKavuşacağınız günü iple çekerdiniz
İşin bir de sabahçılık yanı varAyazda aç bilaç yollara düşmekSorsam ayıp mı ederim acabaSizin çocuklarınız kahvaltılarınıKaç kere kendileri hazırladılarBana sormayın
Karnımın açlığınıHep beynimin doymuşluğuyla bastırmaya çalıştımŞimdi sizler hep eylülden dem vuracaksınız bilirimHazandan, hüzünden, sevdadan, aşktan yaO da gerek elbet, hepimiz insanız nihayet.
VelhasılBu mevsimde varsın diğer kalemler hep aşkı yazsınHep sevdayı, hep hüznüBenim kalemim deOkumaya bir türlü doyuramadığım ruhumu
Güzel gemiler kiminiz kırmızı, beyazdı kiminizBugün hangi giz’in arkasında saklısınızHangi tül örttü mahreminiziBulutlar uçuşuyor bahçelerinizdeAkdeniz’in hangi incisindesiniz
Görmeyeli kaç ezan sesi duyulduKaç mintan eskidi özleminizleGün battı, ay doğdu, yakamozlar kıyıları vurduKi; güpegündüz rüyalar bahşetti eşgaliniz
İlmek ilmek sevginiz örülmüşken yüreğimdeIssız mı kalmalıydı böyle, yağmur yağıyor diyeBinbir renkli şıpırtılar inlerken kulaklarımdaSarhoş rüzgarlar mekan tuttu gözlerimde
Gökyüzünü hiç sormayın, delirmiş adetaGümbür-gümbür kıvılcımlar salıyor üstünüzeBugün neden masmavi değilsin AkdenizNiçin kara gölgeler düşürdün ak-pak yüzüne
Haydi Akdeniz gülümse bana, yola çıkacağımGitmeden ben, bir kerecik gülümseGöster gemilerini, benden gizlemeSen ve gemilerin, birlikte gülümseyin yüzümeŞimdi değilse bile, yaşanacak günler hatırına
bak ne düşündüm sevdiğimgel bu gece bir kaçamak yapalım seninleörneğin çocukluk yıllarımıza dönelimoyunlar oynayalım, boş verelim gamakedere ve hüzüne, bırakalımkendi kaderlerini yaşasınlar...
istersen, yani sende istersen,çıkalım sokağa yıldızlar toplayalımgökyüzünden bir bir,ya da kumsala düşmüş yakamozlaryapraklarda uyuyan çiy damlalarınınüstünü örtelim mesela, üşümesinler...
sokakta gördüğümüz kimsesizkedi ve köpekleri besleyelim birdekuşlara yem atalım, parktan çiçek çalalımsahi ister misin, üstüne üstlükbekçiden azar işitip üzülelim...
sonra yaptığımız bunca çocukluk içinsen bana omzunu ver sevdiğimnem bile istemeden buluttanoturup bir güzel ağlayalım mı..?ne dersin...Benimle ağlamak ister misin?
Hani sen gülünce diyordun ya ustaküçük bir çocuk bağdaş kurar yüreğimekıpır kıpır olurum sığmaz içim, içime
Hani sen ağlayıncafırtınalar kopar yüreğimde diyordun yaartık ağlamıyorum be usta, alıştım galibasen gibi ben de öldürdüm, yüreğimdeki senikesin çözümmüş, bunu da öğrendim sayende
Hani sesini duyunca diyordun ya ustabütün yorgunluğum gider, kuşça hafiflerimsarılır birkaç kelimeye, örterim geceyi üstümehayalini bulutlara asar, bir yıldıza takılırımmasal ülkesine sererim minderimi öyle yatarımboş ver be usta,bunların tümü laf kalabalığıpaha biçilir mi hiç onca paylaşılanlara
Hani dostluk diyordun ya ustaher söyleneni doğrudur sandımtek doğru, insanın kendi doğrularıymışkusur sayma be usta, usta da olsanzaafların yüzünden sen de yanıldın
Neden diye hiç sordun mu be ustaben seni ne çok sevmiştim oysayine de seviyorum kendi dünyamdamasumca, karşılıksız, ıssızca ve dostçaanla be usta, güneş balçıkla sıvanmazhaklı-haksız mutlaka çıkar ortaya
Ellerine tutunmuştum be usta, yüreğine belki de,hani tuttuğum eli bırakmam demiştin yainanmıştım sana ve kardeşçe bir sevgiydi bizimkisişimdi her ne kadar yıpratılmış gibi olsa da, her zamantebessümle yad edeceğim dostlarımdan birisin dene olur ne olmaz, yine de hakkını helal et usta
acılar insanları olgunlaştırmıyor yaşlandırıyor,en çok da öldürüyor...bahçede başıboş kalmış dönel fıskiye gibine yana dönsek acı fışkırıyor yüzümüze...
İnsanlık nereye gidiyor, suçlu kim bilmiyorum anne....sen olsan muhakkak bir cevabın olurdu....benim yok anne...
sabah evden çıktığımda toz yağıyordu bulunduğum şehrin sokaklarınagökyüzünün penceresi ince bir tül gibi bulut kaplıydı ama yağmur yerine tozyağıyordu...üzerimizi örtmek ister gibi...
Bilmem ki kaç modeldi Bedford marka bir kamyondune üstünde çadırı ne de tutunacak istinat duvarı vardıher sabah erkenden yola çıkılır, öbeklenirdi insanlarbelli noktalarda erkekli-kızlı kamyonu beklerlerdi…
yollar soğuk, yollar ıssız ve yaşam biçimi olsa da acımasızgüller açardı yanaklarda, başlarda al yazmalar ayaklarda kara çizmelerve kat kat çoraplar. Ay ışığı fenerleriydi, yollarını bulduklarıarada bir sebepti irkilmelerine kurt ve çakal ulumaları…
zordu yaşam anlayacağınız, onların mücadelesi daha doğmadan başlaranaları da bilmez ehli-keyif nedir, yerilmezdi aşlar, erik istemezdi canlarnaz da edemezlerdi erlerine, görevleriydi her yükü taşımakkarnı sıpadan, sırtı da sopadan mahrum edilmezdi büyük lütufdu yani…
Ya babalar; babalarımız…!filtreli sigaralardı en büyük lüksleri, kıymazlardı ya içmeyetabakalara doldururlardı Tekel fabrikalarında paketlenmiş tütünleribirde kendi emekleriyle ve jandarmadan gizli yetiştirdikleri kaçaklarısararlardı üzeri Arap harfleriyle yazılı kâğıtlara, dumanı dersenizvapurları kıskandırır yoğunlukta...
Kimi beyinden yoksunların yaktıkları ormanlar sil baştan dikilecektir deher birine zimmetlidir eşek yüküne eş çam fidanlarıyla dolu tahta sandıklarbir düzen içinde, özenle ekerler fidanları, orman ve yeşille büyüdüklerindenfazla cazip değildir ya, okul masraflarına bir nebze olsun katkıları…
Orman idaresinden alacakları üç beş kuruşçok paradır aslında yokluk içinde olanlaradüşerler yollara yarı uykulu ay ayazındaırgattır onlar, köylüdür, bilirsiniz iştehani milletin efendisi olanlar demişti ya Ulu önder Mustafa Kemal…
bir pencere açılır seyre dalardı gözlerimuzaktan uzağa şekiller çizersevdiğim imgelerle süslerdim yüzünüiçimdeki heyecanla hep sana gelmekhep seni yazmak isterdim
saklamazdım sevdiğimi hep söylerdimseviyorum demek de yetmezdi bazengöstermeliydim sevgimi ve görmeliydimsevildiğimi
meşguliyetler de birden bire arttıhatta selam vermek lütuftan sayıldıdost olarak taçlandırılan sevgi masalıhüzün ve hazin bir ayarla sonlandırıldı
hani soruyordun ya iyi misin diyeiyi olmasam bile, merak etme sen beniartık biliyorum duygularımla baş etmeyikısacası hayattayım, öyle yada böyleyaşayıp gidiyorum işte
Birazdan;şehrin sokakları alabildiğine canlanacak,menzili sana doğru bir bulut, çıkacak yola,haydi sevdiğim, çık sen de sokağa,o bulut var ya, içinde kar taneleri saklayan,işte o bulut, ha yağdı ha yağacak...
Birazdan;bir güvercin havalanacak yüreğimden,kanatlarında sevgi yüklü,özlemler biriktirmiş dilinde, türkü türkü,dinle sevdiğim, sana ulaşan her ses,ve her nefes, biraz ben,biraz sen ama hep biz yüklü...
Birazdan;güneş doğacak, tan ağardı sevdiğim,gene nöbetlerdeyim, sen gelsen örneğin,sabah mahmurluğuna mütevazı bir sofra kursam,karşılıklı oturup, aşkı yudumlar gibi sen kahveni,ben çayımı yudumlasak, terkibini sorma fincandakinin,biraz sihir biraz marifet ama hepsi “biz”den ibaret...
Birazdan;kar yağacak sevdiğim, ben bir kar tanesiyim,saçlarına değil, omzunada, avuçlarına hiç değil,tam ortasına düştüm de yüreğinin erimek üzereyim,izin verme yok olmama sar sarmala, koru beni desem,ne cevap vereceksin... üşütmeden koruyabilecek misin...
"Sen gideli bin yıl olmuş gibiZaman ne çabuk geçiyor değil mi"
Aynı işyerinde çalışıyor, aynı evde yaşıyorumKıyafetleriim, ayakkabılarım hepsi aynıSaçlarımı yine aynı renge boyatıyorumKısacası hiçbir şey değişmedi gittiğinden beri
Ağlama nöbetlerim seyrekleşti birazİlk zamanlar daha zordu katlanmakKokun, ayak sesin, mahzun bakışınKısacası baktığım her yerde seni aradımEllerini, sesini, nefesini, her şeyini
Yokluğun çok acıtıyor nasıl anlatsam sanaMutsuz ve umutsuz uykulara dalıyorumYüreğimi avutmak öyle zor kiHep sana gelmek istiyorum, sımsıkı sarılmakBebeğim diyerek uzun uzun bağrıma basmakSonra da arsız bir çocuk gibi nazlanmak
Sensizlikte günlerim hep böyle geçiyorAma biliyorum, görüyorsun beniHissediyorum sen hep yanımdasın
Hatırlar mısın nasıl tanışmıştık seninle, hangi gündü hangi saatTamamen rastlantısal bir şeydi, aklımda kaldığı kadarıylaOrtak yanlar çoğaldıkça sanırım sıkça yaşanıyor bu olaylarÖlürcesine sevdalanmalar, onsuz-sensiz yapamamalar…
“Sonra tanışmalar, küçük küçük meraklarBir bağ kuruluyor, ardından gelen özlemle aramalarBir de alışkanlık halini alınca, daha bir pekişiyor yakınlaşmalarYaşanırken rüya gibi, birden bire kesiveriyor tüm güzelliklerimesnetsiz ve anlamsız tartışmalar”
Çöktüm bir duvar dibine, ölçüp biçtim enine boyuna, inceden inceNeyimdin benim, ne kadardı hayatımdaki yerin ve ifade edilişinHerşey bir kurgudan mı ibaretti, hatta seni seviyorum deyişinOysa böyle gitmezdi bu oyun söylemiştimSense; benim için vazgeçilmezimsin demiştin…
Bir zaman uçuşup durduk kırlarda el ele, o çiçek senin bu çiçek benimŞiirlere konu ettik kokularını, güzelliklerini işledik sevgiyle neşe içindeBaşını sonunu olurunu, olmazını bir de ayrılığı getirmedik aklımıza bileNe kadar gerçektik, var mıydık yok muyduk, her şey öyle güzeldi kiAn geldi, bitiverdi sevda sandığımız, şaşılacak biçimde biz anlayamadanŞimdi fırtınalar kopuyor şiirlerimin satır aralarından...
Bir tutkuydu bendeki sen, yüreğimi de alıp gittin giderkenSensiz doğacak her güne, binlerce kez isyan ediyorumVe en son görüşmemizden kalan yürek yaralarımla birlikteSeni hayatımdan tamamen silip atmaya çalışıyorum amaSensiz olmuyor, unuttum demekle hiç bir şey unutulmuyor...
Gün ışığı yazdan kalma oburluğuylaArsızca emerken doğayıBir ıssızlık var bu günSebebini bilemediğimSus pus bir bahçeKuşlar uçuşuyordu, isteksiz ve sessizce…
Gelmişken kış günleriOnca nebatat hazanı yaşarBir intikam perisi gezinirKendine matuf ihtişamıylaKış güneşinden gebeÇiçekler açan ağacın dallarında…
Küçük deredenAkan sular da durgun bir o kadarAnlaşılan o kiNeresinden bakılsa serseri bir hisVe bir boğulmuşluk var İs, toz ve duman kokusuyla yoğrulan havada…
Yürekte güzVe düş yanıkları üst üste gelinceSevda denilen mevhum paramparçadırBir yerlerdeki şiddetli patlamalar neticesinde…
Sözün özüİstenç dışı da olsaSevginin yerini gurur aldığındaSonuç getirmez çabalamalarZifiri bir ıssızlıktırAşkın gamzelerine düşen...
tut ki sevmedin beni, özlemesen de olurhatta hiç durmadan sitemler etsen desenden gelen her sitem, sevgi nağmeleridirbilirim sitem, sevgiden gelirama gitmeliydim, sevmediğimden değilinan çok sevmemdi gitme nedenim
doğru olanı buyduyoksa temelli kaybedecektim senigiderken mutlu mu oldum sanıyorsuno gün den beri kor gibi yanar yüreğimdinmedi çağlaması, birer şelale oldu gözlerimher kimin yüzüne baksam, seni görür gibi olurbaşımı önüme eğer yürür giderim
bir bilsen kopan fırtınaları içimdeoysa kırk ikindi yağmurları gibiusul usul yağmıştın yüreğime
unutmak istedim sana ait her şeyiçık git yüreğimden demek ama yapamadımne yüreğimden söküp atabildim ne de unutabildim
sel sularına kapılan dal çaresizliğindeyimnasıl anlatsam ki sana doğru sürüklenişimidindiremediğim bir sızı bu dayanılır gibi değilvolkanlar patlıyor yüreğimde, tarifi mümkün değil
sadece seni ve sadece sen olduğun için çok sevmiştimvarlığını bilmek bile yetiyordu hayata tutunmamaduyamasam da sesini, göremesem de yüzünühasretler büyütsem de çocuksu tebessümünebendesin, benimlesin, benimsin....... diyemedim…diyemedim....diyemedim...................bu da yüreğime en büyük ihanetim...........
Akdeniz’in bakir ve fakir kıyısındabir kum tanesiyimne el değmiş yüreğimene kimse dokunabilmiş gönül telimeyıllar boyu umutla beklediğimşüphesiz sendin sevdiğim
bir zakkum ağacının gölgesine sığınıpher gündoğumunu nasıl beklediğimiyani gözlerin değince kuytularına gözleriminnasıl aydınlandığımı anlatsamdinler misin
dalgalar boyunca uzandımtutuverecek kadar yakınsın ellerime kimi zamankimi zaman hayal dünyamı bile zorlarken uzaklığın
biliyorum aslındatüm bunlar hayal dünyamın oyunlarıve biliyorum oysabana, benden daha yakınsın
olur da kirlenirsem hoyrat bir sel akışındayıka, pakla coştukça coşan şefkatli dalgalarındaişte seninimal yüreğinin içine ve beni sevdiğini söyle
bazen deli bir rüzgârdır esenbir deli rüzgâr ki; güzelliklere düşmanesme rüzgâr ne olur, yıkma umutlarımıkalelerim kumdan…bu hızla esersenbütün düşlerimin sonu olacak hüsran
umutlarım hep senli, hep senden yanapeki neden uykularımda yoksunbir bildiğin var elbet, uyanır diye kıyamıyorsun
ama uyandım bakkumsala serpilmiş gönül bahçemizdeyimsana sunmak için kır çiçekleri derledimtüm yasaklara çizgi çekip bu gün ihtilâl yaptıvarlığımı ömrüne adayıp, önüne serdi yüreğim
Neden unutamıyorum kiNeden baktığım her şey kömür karasıNeden bu denli ağrıyor sol yanımAç-susuz kalsam ne bileyim işteÇeksem elimi eteğimi dünyadan
Bir kaşığında bile boğulurken insanOnlarca kaşık, tonlarca suVar gücüyle doldururken kömür ocaklarınıYanmasam, sırtımı dönsem, kaçırsam gözlerimiKör - sağır olsam, üzemese beni hiç bir şey
Peşimden sürüklenenSokak çocuklarını görmesemGözlerini okuyamasam, anlayamasam dillerini“O yüzme de bilmez, nasıl çıkacak suyun içinden”diyen annenin çığlığı düşmese yüreğimeİnsan olmasam...
Gecenin bir yarısı, iki yana düşen kollarımda amansız bir sızıSol yanımda bir yangın, öylesine güçlü ve öylesine derin kiBeynimi mikser misali karıştıran, cevapsız kalan onlarca sorunun iziMümkün değil bir daha uyumak, bu da bana has bir uykusuzluk krizi…
Nicedir yoktu böyle bir derdim, deliksiz uykularım olmasa daGene de bedenim dinlenirdi bir iki saatlik dalmışlık anlarımdaDinginlik yaşardım, hiç bir şey duymadığım, yarı ölümün koynundaVe hep ölesim gelirdi bu huzuru uykumda da olsa bulduğumda…
Gene başladım bu günlerde uykusuzluk nöbetleri tutmayaTürlü gerekçelerle, içimde ağıdı dinmeyen boşluğu avutmayaEvreni düşündüm birde, kim bilir şimdi kaç kişi ayaktaKaç kişinin umutları soldu ve yenik düştü münzevi karanlıklara…
Yolcu istasyonları, hastane odaları, şehirdeki boş sokaklarVe sıcacık bir tebessüme hasret, köprü altındaki tinerci çocuklarDerler ki insanı sevmek, kişinin kendisini sevmesiyle başlarDönüp kendime baktım birde, benim onlardan ne farkım var…
Görünen o ki kimse kimseyi olduğu gibi sevemedi, kabullenmediOysa insanlar neden mutsuz sorusunun cevabı ne kadar açık ve aleniGururlar yüzünden hatalar hiçe sayıldı, sevilerse sahipsiz kaldıHer seferinde güle-güle git bileti, masum olanların hesabına kesildi…
Bu kez uykumu bölen, ne yokluğun, nede düşlerime gelmemenOdama sinsice dalan minik kediydi, açık unuttuğum pencereden,Biliyorum düşünmemek ve özlememek için harcadığım çaba nafileydiİtirafım; ben sende ne kadarsam, sen bende katlanarak çoğalmıştın inan ki…
Aynada kendimi tanıyamadım, bu mu benim sevgi anlayışımYanlış olan bir şeyler var bu işte ama nedenini anlayamadımSonra gözümün önüne hayalin geldi, içten gülüşünü dinledimSağanaklar altındaydı yanaklarım, bütün umutlarım kül olurkenBen sadece seyrettim ve ayrılığı yüreğime söyleyemedim…
Kamil Abi;Benden duymuş olmaBu akşamüstü Bülent söylediAşıladığın mersinlerin meyvelerini yürütüyormuşOrada olsam belki ben yapardım aynı şeyi amaBir de ballandıra, ballandıra anlatması yok mu.?Vallahi katil eder insanı…
Hani yıllar önceKoparılıp dereye atılan karpuzlar vardı yaİşte onları Mevlüt’le ben koparmıştıkCin gibi bir oğlandı o biliyorsunSeni görünce hemen sıvışmışİhale yine bana kalmıştı…
Ne güzel insandın Kamil AbiHiç kızmamış, darılmamıştınŞimdi nasılsın bilmiyorum amaBiz Yörüklerin bir sözü vardır ya hani“Asıl Azmaz, Bal Kokmaz diye"
Haydi, kapat gözleriniHayal et bizim olmayan bir geleceğiHep böyle el ele, göz gözeİster gerçek gibi, ister rüyaNe en güzel hayal, ne de rüyaGerçeğin yerini tutamaz nasıl olsa
Alışılır belki, insan nelere alışmaz kiMinicik mutluluklara, en çok da gözyaşlarınaTutunmak istenilen her dal kırılmışTerk edilen yaşamlar gibi tüm çiçekler solmuştur
Say ki ne yolu, ne yolcusu olmayanGökyüzünün bile unuttuğu bir limansınKur bakalım en güzelindenNasıl hayal kuracaksanBütün ömrün aksın gözlerinin önündenİçinde hiç mutlu öyküsü olmayanYaşanmışlıkları izlerken
İstenir ki yaşamlar, hayal kadar güzel olsunİstenir ki bütün güzellikler, hep sevmelerde buluşsunNe var ki gün gelir, tüm hayaller bir anda tuz buz olurEn aydınlık düşlerin finalleri bile karanlıklarda boğulur
Şimdi kapat gözlerini, gene kur hayalleriniKapat yüreğini ne kimseyi gör, ne bir sesi duyİşte önüne serilmiş bohem bir hayatHayallerini de al yanına, gönlünce yaşat
Ne bir amacım var, ne yetişmek istediğim bir yerÖylesine bir boşluk işte, bazen ağırlığı altıda ezildiğimHiç açılmadı senden sonra, kapattığım pencereBelki de bu yüzdendir yokluğuna tahammül edemediğimBir gün görünmesen ortalardaMerak içinde kalıp kendimi yiyip bitirdiğim
Akşam uyumaya gittiğimde odamaAçık bırakırdım ya lambayıSen gelip, hem lambayı hem üstümü ört diyeAslında bilerek yapardım hepsiniEn çok da usulca saçlarımı okşamanı severdimBirde alnıma kondurduğun minik buseyi
Bazen çok geç kalkardın hani, başucunda beklerdim yaSen uyurken, bende sana yapardım bana yaptıklarının aynınıNefes alışını izler, kalp atışlarını dinlerdimBir de, belli belirsiz bir tebessüm olurdu yüzündeBakmaya kıyamazdım
Başlangıçta bir oyun gibiydi hepsiHani sazlıkların arasında yolunu kaybedenÇirkin ördek yavrusu masalını paylaştığımız gibiSonra ne olduysa oldu, şiddetli bir akım kapladı benliğimiBencillik midir sahiplenme mi bilemiyorum amaYa hep, ya da hiç der olmuş, önceliklerin olduğunuÇoktan unutmuştum
Sonra düşündükçe olmayacak bir duaya inandığımı anladımBu yüzden, çekip gitmekti doğru çözüm, geç de olsa kavradımŞimdi bin bir parçaya bölünmüş bir ben var içimdeYaşama küskün, alabildiğine kırgın ve bir o kadar yorgunZaman her şeye ilaç demiş ya bilenler, benzeri bütün sözleriTekrarladım durdum kendime ama ne aklım inandı ne yüreğimŞiir yazmaya ve içimdeki hüzünleri boşaltmaya çalıştım bir süreO da olmadı, tekrar etmekten korktum belki bazı şeyleri
Belki de söylemek için can attığım sözler dökülürse kalemimdenGene en başa dönmekten korktum… İşte gene aynı şeyler oluyorSana söylemek için hazırladığım bütün kelimelerim kördüğümKendimden mi kaçıyorum, yoksa senden mi bilmiyorumBildiğim tek şey var, o da ne seninle ne de sensiz olmuyorYerin hiçbir şeyle dolmuyor… Umutsuz ve mutsuzumMutsuzum ama umutsuzluk da bazen işe yararmış biliyor musunSanki daha az acı duyuyorum, ya da öyle düşünmek istiyorum
Senden gittiğimden beri bütün ışıkları söndü yüreğiminKarartma gecelerinin düzlemindeVe gülümseyen gözlerinin özlemindeyimAma senin için olsa bile, olmayacak dualaraÂmin dememeye yeminliyimSöylemiştim ya çok ağlarım diye, sebepli sebepsiz
Unutmalı geçmişi,Hayal kurmamalıGeleceğe dair,Hesap kitaba boş vermeliBoş vermeli her şeye
Geçmişe geleceğeDünya mı yanar,Sular mı çekilir,Kuraklık mı olur?Ağlıyor mu bir çocuk,Solmuş mu yine çiçekler,Yıldız mı kaymış gökyüzünden,Kaosa mı sürüklenmiş yaşamlar,Bana ne bütün bunlardan,Gidin başımdan, diyemiyorum...
Yaratana borçlu olduğum,Bir yaşam için,Kulluk görevimi yapabilmek için,Tekrar insanları sevebilmek için,Kendime şans diliyorum....
öfkeli ayazlar çalar pencerelerden ışıklarısonra geceyi uyandırıp, birlikte yola düşerleralıp terkilerine köşe başlarının yetimi korkularıdağıtırlar cümle aleme azar azar
çakır keyif esintilerle dolaşır kerametsiz lodoslaröyküler anlatırlar buz tutmuş mevkidaş sokaklarahani kar yağsa neyse, hep kırağılar çınlatır kulaklarıay ışığında
buseler yağdırır kaygan zeminlere yıldızlarbir evsizin yüreğinden sadece kaldırımlar öperyani böyle kış olmak çekilir dert değil amane mutlu ki karların içinden kardelenler doğar
markası muhtelif elbiseler giyerken ağaçlarsevgiye yenilirler hepten, uykularında baharsen boş yere öldürdüğün zamanları sayma banahaydi söyle, daha yaşayacağın kaç mevsimin var
Düşünsene ne çok emek vermiştik bu sevgiyeEn masumane duygularımızdı paylaştıklarımız seninleHani olur ya, belki kayıp zamanların telafisi olur sandımGel gör ki gene yandım, gene yanıldım.
Bir çoban ateşi yakıp sahilde, yakamozları izleyecekEhlikeyif yengeçlere gülecektik ve etrafımızda uçuşanAteşböceklerini koruyacaktık, kavrulmasınlar diye ateşten
Sen çalı çırpı toplayacaktın etraftanBen ellerimi ısıtacaktım alazlardaBelki hafifçe yanacaktı ellerim ama ne gamGülümseyecektik her göz göze geldikçeSevgimizi gözlerimiz anlatacaktı birbirine
Şimdi ben geç kalış nedenlerimizi sıralayacağımSen, henüz geç kalmamış olduğumuzu söyleyeceksinAma içimde patlayan volkanları, gel de bana sorHatırlamıyorum ki ne zaman düşmüştü yüreğime bu korYaktıkça alevleri, vurur gözlerime damla damlaBana nefes almak lüks olur, senin tebessümün karaborsa
Bu geç kalınmış yaşamların hikâyesindeKavuşmak?Belki bir başka bahara, ona da çok var dahaEğer kısmet olacaksa, bekleriz tüm baharları amaKim öle, kim kala
Dizinde uyur, uyutur sevgiliyiAsla dokunmaz tenineKıymaz, kıyamaz incitmeyeSaçlarını tel tel tarar elleriyle
Sevdiği, gözleriyle öperDudaklarından sevgiliyiEn pahalı hediyesi kır çiçekleridirTarlalardan çiçek çiçek aşk toplar elleriÖyle bir basar ki sevdasını bağrınaSeyhan yanar, Ceyhan ağlar, toprak yanar, gök ağlar
Anadolu'da aşklarKumsallar boyu yaşanmaz bilir misinNadir bulunur mimozalarla, erguvanlarKekik kokuludur sevgiliFırat kadar, Dicle kadar
Elleri buğday kokar sevgilininElleri ekmek, alınları terAnadolu'da hem aşklar merttir hem aşıklarSevdaları da merttir Anadolu insanınınyürekleri kadar
Ne hayınlık ederlerNe hayınlığa meydan verirlerKimi Aşklar Dicle ve Fırat gibi yan yanadır amaHiç bir zaman kavuşamazlar, yan yana,Yana yana akarlar sonsuzluğa beşikte başlar, mezarda biter
Uzaklarda, bir yerlerde kuytulara yasladım sırtımıGörebilmek için doğruları, olur ya belki ben de görememOlur ya bende düşerim aydınlık yerine karanlıkların peşineOlmaz; olmamalı ne karanlıklar, ne de boş vaatlere gebe yeminler
Şimdi benden bağışık ve bir o kadar kırgınMinicik yüreğimden çalınan ne fosforlu kalemlerimNe resim defterim ne de annemin anlattığı dini içerikli öykülerim var
Oysa ne çok şey düşlemiştim, yeni yetme gençliğimdeYumruklarım büyüktü memleketim kadarVe hiç bir karanlık düşünceye eyvallah demeyecektimHer sabah gözlerimi güpgüzel bir aydınlığa açmak isterdim yaKorkarım bu hasret ölene kadar sürecek bizler uyanmadıkça
Ellerimizde kırmızı karanfiller, karanfiller kadar mütevazıKaranfiller kadar dik başlı, boyun eğmeden karanlık zihniyetlereGün doğsa biz uyansak, karanlıklara uymadan, uyumadanBulsak sonunda hem insanlığı hem de sevgiyi ve daima
Farkında değil misiniz dallarımız sonbahar esintiliKaybettikçe insanlığımızı ve insana olan sevgimiziÇiçek buketleri yerine silah tutarsa ellerimizŞüphesiz çöle dönüşecektir, gül bahçesi olan yüreklerimiz
Çocukken her şey ne kadar büyükmüş gözlerimizdeUmutlar, ulaşamadıklarımız, aynı aşk gibiAş gibi ekmek gibi. Ne zaman küçüldüler kiArtık ne masallar eski mutlu masallar, ne biz eski bizBirileri geldi, bütün dünya gibi hem insanlığımızıHem sevgimizi, hem de masallarımızı kirletti
Karanlık sokakta sessiz gecedeAdını andığım her bir hecedeNerde diye sordum, dağca yücedeHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
Bana benden uzak senden yakındınTürlü türlü renklerinden takındınTek bir sözle yüreğime dokundunHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
Nedendir bilemem ağrır yüreğimPare pare olmuş gönül durağımYeminim yok amma senden ırağımHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
Atsam atamadım, satsam satılmazSevgisi çok derin candan atılmazDediler ki, tırnak etten ayrılmazHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
Umulmayan taşlar yararmış başıKaşı gözü kalsın, canım yoldaşıZor günümde aratmazdı kardeşiHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
Zaman ilaç bekle geçer dedilerDil derin yaralar açar dedilerSevdiğin senden de naçar dedilerHüznümü anlatmak kolay değil kiSevgim sıradan bir olay değil ki
…Güneş zoraki gülümsemelerle bakarken ufuk çizgisinebir an gözlerim karardı, yavaşça aktım kendi içimdenereye ve ne yöne gittiğimi bilmedenvurdukça şavkı yaktı etrafı, ışıklar hare harekimliksiz bir gölge gibi bakıyordum çukurda birikmiş suyun yüzünesanki birini bekliyordum umutsuzca, gelemeyeceğini bile bile...
hemen her mevsim, belki de aynıdır akşamın ağlamasıyeni pencereler açılıp, gizler karışırken karanlığael sallardı yıldızlar yakamozlara, ay göz kırpardı hırçın dalgalarave kumsalda yalınayak yürürken bir başına, ne zor geçerdi zamanuzak iklimlerden esecek bir sevda rüzgarını savururdu kafilelerle...
heyhat hiç bir şey onu ilgilendirmiyor artıkkonuşmak dahi istemiyor aslındabiri selam verse kazara, kavga kıyamet kopacak yahani şu kibarlığı da olmasa…aman canım sende der ve yine başlar kaldığı yerden düşünmeyesonunun nereye varacağına aldırmadan, bilinçsizcebir şeyler arar gibi yürür, yürür gücü yettiğince…
duygularını kaybetmekten korktu, uzaklaşmak istediebediyen yaşatabilmek için en iyi yol buydu belkibaşlarda acıtır, katlanılmaz sanılır ama o her akla gelişindekuru bir tebessüm yerleşir belli belirsiz, dudak çevresine…
…dönülmez ufuklara bir gidiş belki deanlatılamaz uzaklaşmalar ancak yaşanırher sabah uyandığında ilk onu görmek istersinilk onun nefesini solumak ve ona sarılmaktır dileğino sevilmediğini sanır, oysa ifadesi güçtür hislerinbelki de bu yüzden sevmek, birazda dokunmak demekmiş…Bilemedim….Bildiğimse bir kez daha düşünüp, beni kör kütük terk etmeyeceğin....
Bizim evin bahçesine yerleşmiş tekir kediKapıcıya çok yakın, hemen kapının dibiKırık dökük bir divan, birkaç sandalye de varOluvermiş Tekir’e saraylar gibi bir yerEh, bu kadar konforu bulmuşken bizim kediBoş duracak değil ya, izdivaç yapıverdi…
Altmış-Yetmiş gün sonra minik üç Tekir dahaİzin mizin almadan daldılar aramızaOnlarda büyüdüler biraz güle oynayaYavrunun biri Tekir, bir diğeri sarmandıDiğeri kırçıl renkti, bedeni iri yarı…
Bu arada sıcaklar arttı mevsim gereğiBahçede hak sırası gelmişti kendisineKöse kovdu onları hem de pisipisineElinde bir eldiven, uzun zaman uğraşıpEn sonunda kıstırdı biçare kedileri…
Bir çuvala doldurdu, götürüp koydu parkaYanlarına bırakıp bir haftalık nafaka,Al bakalım kedicik, işte yemek işte parkBebelerinle birlikte yat, otur keyfine bakFakat döndü geriye kedi bebelerini arar…
Uzun zaman ağladı, bağırdı ya nafileDuymadı feryadını, yavrular bir an bileHepimiz çok üzüldük, kedinin bu halineBaşladık bir ağızdan, kızgın laflar etmeyeBu kediyi üzdün ya, Allah seni ne yapsın
Neyse bir akşam vakti, dışarıda bir gürültüDamdaki asmalarda bizim kedi göründüYanında yavruları, nispet yaparcasınaKösenin yazlığında ona bakarcasınaBu kaosta böylece, mutlu sonla kapandıKediler asmalarda salıncakta sallandı…
Yuvaları bir çatıdaSokulmuşlar öyleceBazen usul usul konuşurlarBazen tutuşurlar el eleTüm bunları yaşarken kuşlarSeni düştün aklıma
Ve bir kurguya başladımHava da epeyce soğuktuBen bahçeye indiğimdeSenden eser yoktuSahi sen neredeydin
Dolaştım bir süreŞiirden çiçekler içindeHepsi aynıydı birbirininSevgiydi bütün motiflerAma ayrı renklerde
Sonra uzakta bir gölgeninBizi izlediğini hissettimBen yaklaştıkça uzaklaştıBiliyorum o sendinNeden aniden gittin
Yağmur yağacak gibiKorkuyorum biliyor musunAklım kapattıkça kapılarıYüreğim açmaya çalışıyorSevmekten korkuyorum
Ama kaldıramamYeniden başlamayıVe yaşanması muhtemelMinicik mutluluklar içinBir kez daha kırılmayıÜzgünüm, güzel yüreklimSende kalsın, hem kuşlarHem de şiirden çiçekler
pencereden bakınca görebildiğimkarşı apartmanın çaprazına düşen boşluktakiadını bilmediğim bir ağaç
önceleri üzülürdüm yalnız halineyerine koyardım kendimi ve üzülürdüm yalnızlığınabu sabah sesleri bana kadar gelenbirazda gürültücü bir çok çocuğu olduğunu fark ettim
cıvıl cıvıllar ama gülüyorlar mıkonuşuyorlar mı bilmiyorumbu saatte gülüyor olmaları kuvvetle muhtemelsabahın seherinde onlar ötüyorben onların sesini dinleyip iç huzuru buluyorum
bir de tembihte bulundum sakın ağacı bekletmeyinsiz olmadan ne çok üzülür bilir misiniz diyecoşkuyla karışılık veriyorlar
ağaç bizi yüreğinden çıkarıp atmasınbilsin ki biz nerede olursak olalımsevgimiz hep onunladır
Buğulu bir camın ardındaUzun uzun izledim sokağıPerdeyi aralamadan
Hızla gitmekte olan minibüsVe bir şeyler ararmışçasınaSabah telaşıyla koşuşan insanlarAldırmadan hiç birine
Bir süre seyre daldım öylesineAni bir fren sesiydi belli kiYine beni getiren bana
İşte o anda gördüm seniHer yeri süslüyordun ihtişamlaÇiçekleri duvarlara tırmanmıştıBütün bir yol boyuncaÖylece seyre dalmışRengine mi tutulmuştumYoksa güzelliğine mi bilmiyordum
Bir yandan da reddediyorKovuyordum aklımdaki seniNedenini biliyorsunİlk tanışmamız ay ışığı altındaydıSabah olunca hüsrana uğratmıştın beni
Yine gelecek baharSen yine açacaksın çiçekleriniBen de unutmayacağım elbetNe seni, ne de seni tanıdığımO geceyi
Ağla sen, çok yakışıyor inanSüzülsün gözyaşların dal uçlarındanHer bahar aç yine çiçekleriniBakma sen benim sitemkâr olduğumaSöz veriyorum, kıskansam da güzelliğiniYine şiirler yazacağım sana
yıllar önceydimemlekete gitmek istemiştimyolculuğa çıkmam gerekiyordukuytu bir tren istasyonundabir kurban bayramında
bilet bulamamıştım otobüsteuçak bileti pek lüks, bir o kadarda pahalıydıbenim gibi memurun bir aylık maaşı değerindeişin doğrusu havaalanı da yoktu bizim vilayetteucu ucuna yetişmiştim istasyondaki son sefere
kaç adet olduğunu bilmiyorumsıra sıra dizmişlerdi kara vagonlarıilk yolculuğumdu trenlegüvensiz ve ürkekçegözden geçirdim gördüğüm resmi önceyerleştirmeye çalıştım beynimedüzenli bir biçimde
sonra çaresiz gişeye yöneldimfilanca şehre lütfen b/ilet dedimtuhaf… asker künyesi gibi bir şeyditutuşturdukları elime
kaçıncı vagon, kaç numaralı koltukyoktu hiçbir işaret, benzer bir kayıt yadane mene bir şeydi anlayamadım amaanlamasam ne fark ederdi kio değil miydi kavuşturacak olan özlemlerime
gel demişti anam, gel özledimözledim kelimesini duyar daiki elim kanda olsa gitmez miydim
aklıma nereden düştüysekare kare geçti ömrüm gözümün önündenen sevdiğim ve en sevmediğim yolculuğum birdeo zaman da yoktu ardımda bir el sallayanama umutlarım vardı yarına dair, hedeflerimya şimdi
şimdi ise duygusuz, nasırlaşmış bir yürekmezar taşına eş bir beden, geriye kalan benden ne olur sormayın sebebini, söyleyemem
Kirpiklerime asılan şelaleAkmasın diye tutmak isterkenGülkurusu akşamlara firar ederGeç kalınca sevmeler ne zormuş meğerZaman hızla akıp gidiyor biz düşünürken...
İstendiğinde sığdırır dünyalarıİstemezse almaz bir damlayıBile bile ısrar etmenin ne anlamı varÖylesine coşkulu ölesiye inanmışlıkDüşlere düştü sevgi yağmurlarında ıslanmışlık...
Usanmışlıktan değil şikâyetimHani bekliyor ya insanBir harf, bir kelime, bir cümleHer dönemeçte savrulurken bakışlarUzaktan gelecek yolcunun özlemiyle…
Vazgeçememekmiş meğer sevmekFark etmesen de, kendiliğinden gelir ayan’ıGidenin yerine bir yenisini almıyor yürekAnlatmak istediğim; malûm’un beyanı…
Boğazım düğüm düğümYanağıma süzülen yaşlarlaYüreğim bir kördüğümMart ayı geliyor anneSenin beni bırakıp gittiğin gün
Bizimkisi başka bir sevgiymişİçimin yanmasından anladımYazamıyorum anneBir hançer saplı şu an boğazımdaNefes bile alamıyorum
Biliyorum ölüm herkese hakAma ben sana hiç doymadım kiDoyamadım gül kokunaSen yanımdayken ben hep çocuktumBir türlü büyümemiştim işteNeden beni büyütmeden gittin anne
Hani ben çalışırken evde vakit geçmiyor diyordun yaOyalanmak için renk, renk orlonlar isterdin bendenOnca yıl geçti de üstündenEllerinle ördüğün o paspaslar bileHâlâ sapasağlamlar anne
Çok sevdiğin, balık desenli mavi su bardağınÇiçeklerle süslemiş yemek tabağınVe üstünde kocaman harflerleLIPTON yazan eşantiyon çay tepsinHepsi, hepsi duruyor anne
Seccaden, tesbihin, kuzu yününden minderinBattaniyen çarşafların, hepsi yerli yerindeBir tek sen yoksunMart Ayı geliyor anne ve ben seniHer gün daha çok arıyor, daha çok özlüyorumAnnem ne olur duy beniSana öyle çok ihtiyacım var kiMart ayı geliyor Anne...! Sen Neden Yoksun…!
Bu gün her zamankinden erken kalkalım sevdiğimEn içten günaydınımızla selamlayalım birbirimiziSarılsın yüreklerimiz birbirine hiç ayrılmamacasınaBundan böyle canımın içi hiç konuşmayalım seninle
Olur da bir gün yollarımız ayrılırsa beklenmedik bir biçimdeNe güzel günlerdi, hiç konuşmamıştık diyelimEl ele tutuşmadığımızı gizlice ve yürek yüreğe buluşmadığımızıKimseler bilmesin sevdiğim bir tek biz bilelim
Gel, lunaparka gidelim sevdiğim, sen beni salıncakta sallaBu gün çocuk olalım, kendi icat ettiğimiz oyunları oynayalımPamuk şekeri yiyelim mesela, korku tüneline giripKorkarmış gibi sokulalım birbirimize usulca
Kamikazeye binip bağıralım çığlık çığlığaBen seni atlıkarıncada bekleyeyimSonra bir tutam balon alıp, uçuralım maviliklereVeda vakitlerine hüzünlenip sarılalım birbirimize masumca
İşte yine geldik masal çizgisinin sonunaSen bir ucunda ben diğer ucundaNe çıkar öyle bile olsa, zaten çocuk masalları hep tatlı biterBu gün bayram sevdiğim, bittiğinde masallarımı bana geri ver
Senin gözlerinde gördümŞimdiye kadar hiç görmediğimi,Senin yüzünde hissettim,Şimdiye kadar hiç hissetmediğimiBu, bu masum tertemiz, katıksız bir sevgi
Bebeksin;Yüzün güler bebek masumluğuyla,Bütün kötülüklerden uzaksın,İstediğin, ihtiyacın olan tek şey,Sıcacık bir bakış,Başını dayayacağın bir göğüs,Sen saflığın ve temizliğin simgesi,Sen sevgilerin en masumusun...
Ben sana vurgunum, sen bilemezsin,Sana söylesem de anlayamazsın,Hissettiklerini anlatamazsın,Çünkü sen bebeksin, sen sevgisin...
Bir incecik duman tüter ıraktaEridi kalmadı yağlar yürekteÖmrümüzün sonu bu son duraktaDoğduğumuz değil, doyduğumuz yerMemleketim benim, şirindir her yer
Kimi yer kayalık, gözümde tüterKimi yer yemyeşil ormanlar biterGönlümüzde hasret çıbanı dökerDoğduğumuz değil, doyduğumuz yerMemleketim benim, şirindir her yer
Dağları ovası bereket tutarToprağa kan düşse durmaz can biterSeher vakitleri bülbüller öterDoğduğumuz değil, doyduğumuz yerMemleketim benim, şirindir her yer
Hırçın Karadeniz, sakin AkdenizKulunuz, köleniz, hem amadenizBir başka ülkede yok benzerinizDoğduğumuz değil, doyduğumuz yerMemleketim benim, şirindir her yer
başınız kendi omzunuza düşerbakışınız uzak diyarlaraduygularınız yasaklıhayalleriniz kuşatma altındanasıl ve nereye gittiğinizin ne önemi varayrılığa ve yalnızlığa çıkıyorsa bütün yollar
siz düşüncelere dalmış bakarken penceredenyani gözleriniz buluşurken mini tebessümlerledenizkızının saçlarını taraya dursun dalgalarellerinizde hüzün çiçekleribir tutam bulut gözlerinizden öperve bin hışımla gelen yağmur mevsimi başlar
vardır elbet seveni, denizler örneğinne ay ışığı, ne yıldızlar ne de yakamozlarhiç biri umurunda olmaz, sarıldığında yağmurabuğulu tepelerin ardından doğacak güneşi ararbir dağ, bir ova, bir deniz, bir kır çiçeği ve bulutlar
kasımpatılar al-al, açar, dal-dal solarbahara daha çok zaman varhiç biter mi çiçekler, şebboylar cemreleri bekleröncesi de nergis mevsimi amanedense ayrılıklar hep bu mevsimde başlar
deniz kıyısındayım, uğuldaşan dalgalarkaraya vurmuş bir gemibir iki de sandal, kumsalda bir başınaaynı ben gibi sessiz, sedasız durmaktalar
içinde sen vardın sanıyorumbir de başka bir adamonu hiç görmedim tanımıyorumama sen yanında olduğuna görereferans çok sağlam
sabahçı barınakları neye benzerneler yaşanır içinde, nasıl hüzünleryalnız et yada kemikten değildirleryürekler vardır mutlaka, kimi durgunkimi birilerine dargınasıl yuvasını terk eyleyen
biliyorum sizler muhabbet içinkısa anlarla oradasınızbakmayın bana, hatta bel bağlamayındeli poyrazlar gibiyimdirher gün doğumlarında başkabatımında başka eserim
biraz nazlıcayımdırhani dilimde sivridirsevdim mi tam severim yaah bir sevebilsemyani aşık olma cinsinden
işte yine ben konuştumsessizce dinledin senzaten bu muhabbet detam bana uyan cinsindenbiraz soluklanıpçayları tazeleyelim istersen
ne yapsam olmuyorgidenin yerine kimse konmuyorseverim elbette insanlarıne düşmanlığım olacak kihem içinde sevgi barındırmayansayılır mı insandan
hatırlamak istedim unuttuklarımı bir birdünde kalanlarla, yarın olacaklarıhoş görmek niyetinde değil yüreğimve her şeyi çıkarıp attım içimdenböyle şikayetlerim var kendimden bu gün
gecenin içinde çıldırmış bir yıldız gibiyimbirbiriyle çarpışıyor bütün bulutlaryüreğimde hapsolan yalnızlık çığlık atıyorgüneşi serinletmek istiyorum ellerimleiçimde savaşa tutuşanlar her kimsebütün sitemler kendime bu gün
bir tabut yapmıştım hüzünlerimebelki toprağa gömerim diyehenüz zamanı değilmişsadece aklımın oyunuymuş ürettiğim kendimce
bir sihirbaz gibi kader sopasını değdirincebütün ışıklar sönermiş meğermutluluk oyunu oynamaktan vazgeçtim
Yozgat İli, Boğazlıyan İlçesiİstanbul’da başlar hayat çilesiSevdası İstanbul, oldum olasıAdı Veli, aslı Veli bir güzel insanÖvmeye yetmiyor ne söz ne lisan
Çalışır durmadan bilmez yorulmakSözleri coşkundur bilmez durulmakHer sözü bir nimet bilene mutlakÖvmeye yetmiyor ne söz ne lisanAdı Veli, aslı Veli bir güzel insan
Birkaç vilayeti dolaştı gezdiAdana’ya 87 yılında geldiDürüste masuma kol kanat gerdiAdı Veli, aslı Veli bir güzel insanÖvmeye yetmiyor ne söz ne lisan
Çalışma azmini öğrendim sendenSevginde saygında candandır candanGurur duyduk MÜDÜRÜM’üz olmandanAdı Veli, aslı Veli bir güzel insanÖvmeye yetmiyor ne söz ne lisan
Gülümsemedir esir alan yüzümüBir goncadır koklamaya kıyamadığımSaçlarıma düşen kar tanesi meselaEriyip gitmesinden hüzün dolduğum
Bir çağlayandır o sesinde huzur bulduğumTopraktır kimi zaman, sinesine uzanıp uyuduğumBazen de ateş topudur, harında kavrulduğum
Neye benzetsem, nasıl söylesemÇok üşümüş de sığınmış gibi kollarınaBasarsın ya bütün varlığınla bağrınaBir çiçeği okşarken duyumsadıklarım
Çokluğu azaptır çoğu zaman daYokluğu felaketidir ya insanınBazen ana kucağı gibidir şefkatle uyuturYani bu sevgi denen şey neyin nesiBaşka nasıl anlatılır bilmem ki
dünyadaki bütün çiçekler desemağaçlar hatta sular yanı sırayağmur damlaları, birde bulutlarseni ne kadar çok sevdiğimi anlatmaz ki
toplasam bütün rakamları, yan yanaçarpsam birbirleriyle teker tekerbulduğum sayıya eklesem sonratüm şiirleri, romanları, öykü ve masallarıseni ne kadar çok sevdiğimi anlatmaz ki
gün doğumları ve batımları kadar desemgece ve gündüz, ay ve yıldızların sayısıdenizlerdeki yakamoz pırıltılarıkumsalları öpen köpükler ve kum taneleriseni ne kadar çok sevdiğimi anlatmaz ki
değişmem dünyaya, bir tebessümünüsevgimi ölçemem, tartamam amayüreğimdendir, yüreğim kadardırbunu bilir bunu söylerim amagene anlatamadım seni ne çok sevdiğimiböyleyim işte, anlatma özürlüyüm değişemem ki
zifiri karanlık iki göz, henüz yitirmemiş ışığınıhava ayaz mı ayaz, yollar çamur mu çamurüstte yok, başta yok, elinde bir elmagözünün yaşı mı yediği, elindeki elma mı belli değil
yalın ayak kara gözlü kara kız, çamur içindemorarmış soğuktan, ne üstte var ne baştaablasının koluna girmiş, bıraksa düşecek belki de yere
gözlerimi yumdum, belki bakmazsam görmem diyeoysa geldi oturdu yüreğimin taa başköşesinebir çift kara göz, bakışında kayboldum, oldum biçare
üzüm karası gözleri yaşlı, üstü başı kir pas içindeah küçüğüm, biriciğim, kimsin kiminsin bilmiyorumbildiğim ise, sen ağlarken ben mahvoldum
belki içimdeki çocuk senin kadar talihsiz değildiçekmedi senin kadar kahır ve ayakları çıplak basmadıbuz kalıplarından yollara
ama küçüğüm, ta yüreğimde hissettim inci tanesi gözyaşlarınıkeşke ulaşabilsem sana, sarılsam sımsıkı bilmem dindirir mibir nebze de olsa ağlayan o küçücük yüreğini
dinmez bilirimdinmeyecek de savaşlar bitmedikçeinsana, insan gibi değer verilmedikçeher kuytuda bir tuzak kurulmuşken masumlarabir bilsen küçüğümbir bilsen ne çok ağladım seninle birlikte
Ne olurdu; akşam eve döndüğümdeKapıyı açan sen olsaydın, elimi tutanNefesiyle ısıtmaya çalışanAnahtar taşımasam ceplerimde ne olurdu
Neden yoksun? Yetmez mi beklediğim yolunuBu kadar çok mu sevdin ölümüHaydi, canımın içi yalvarıyorum ya gel, ya gel deBitsin bu ayrılık bu ızdırap bu özlemGel desen ne olurdu
Sarılmasaydım yastığına, özlemeseydim kokunuBir tek yüreğimi alp götürdün yaBedenim ruhsuz, ruhum huzursuzKoymasaydın ardında, alsaydın yanınaSarsaydın kollarınla ne olurdu
Kor kor ateşlerde yanmak ne kiHasretini bitiremediğim, bir ağıtDüştü bütün yaşlar, gözlerimden sürgünBedenim bin bir parçaya bölünse de hissetmezYüreğimdeki kadar, hiçbir acı ağır gelmez…
Gecenin bir vakti, ne işim var buralardaSana geldim iki gözüm, anla işteYine isyanlarda başta olmayan akılNe yapsam, nasıl etsem avutamadımBir mor çiçeklerle süslenmiş toprağınBir de çocuksu gülüşün, çeker beni kendine…
Oy gülüm, güllerimiz erken solduNe vardı bu kadar erken gidecek, bize ne oldu,Şimdi sen yoksun bana kalan sadece hayalin olduAğlamıyorum merak etme, sadece gözlerim doldu.Oy gülüm biz neden ayrıldıkGüllerimiz neden bu denli erken soldu…
bizim çiçeklerimiz köklerinden kopartılıpsaksılarda tutsak edilmemelilerözgür olmalılar, beyaz güvercinler gibidoğada, doğal, içten ve katışıksızdırlar
bizim sevgimiz el değmemiş dağ yüceleri gibidirkekik kokulu makilerde gezinmeli, ceylanlara yoldaşAkdenizi eteklerine oyalayan Torosların doruğundaadı biz gibi olmalı, bizden biri asi ve mavi olmalıgölgesi koylara vuran, püren çiçekleri ve mersin dalları gibi
siz yabanıl nergisleri bilir misinizyalçın kayalıklarda açan mor sümbülleribilir misiniz bizim çiçeklerimiz, çiçekçilerde solartıpkı sevdamız gibi, sahip olmak zordurterk etmekse olanaksız
Bir gün, öyle bir şey olur kiDeğer verirsiniz birineİki kelimesinin yolunu gözlersinizHiç bir şeyiniz de değildir aslındaTanışıklığınız sadece birkaç kelimedirHer gün tekrar edip durduğunuz…
Sonra arar olursunuz o birkaç kelimeyiBazen uykunuz da kaçarSorarsınız kim diye, cevabınız yoktur oysaHiçbir şeyinizdir aslında, ya da pek çok şey…
Dosttur, çoğunlukla da arkadaşBaşka tanımı yoktur hafızanızdaÖyleyse günlük kullandığınız ilaç gibiBu bağımlılık niye…?
İş güç sahibidir de ayrıcaBir düzeni vardır yaşadığı kendinceBazen kaybolur, görünmez günlerceSonra çıkar gelir,Sanılır ki her şey yerli yerinde…
Birinin içi boşalmış gibi olurBu gün ses çıkar mı diye bekler dururSonra bir anda, bir şeyler kopar içindenAkıp gitmiştir hisler,O andan sonra gelse de neye yarar...
Şunu bilmeli ki insan,Hiçbir şey yerli yerinde durmazSaliseler içinde nelerin bitebileceğiniYaşamayan anlayamaz…
beyninde nice düşünceleryeni sulanmış toprak yoldan yürüdünereye ve neden gittiğini bilmeden
kendine geldiğinde en çok sevdiği yerdeydikuş cıvıltıları doldurmuştu yüreğindeki sessizliğietrafına bakındı bir tanıdık arar gibi
oysa mevsim hasret mevsimiydiher gün bir yıldız tutup gökyüzündenkırpıp kırpıp düş diye bıraktı aldığı yereolur ya, belki bir tanesi ona gider ve bulurgönül bahçesinde diye
bir tebessüm oturmuştu yüzüne belli belirsizbeynindeki düşüncelerin aksine, açık ve nettibu bitmek bilmeyen ince sızı da neyin nesiydi
mevsim değilmiş erguvan mevsimihülyalı gözlerini süzerken, saçları düşse maviliklereişte o zaman büyürdü özgürlükler, salardıbir uçtan bir uca, çarşaf çarşaf açan denizlere
birden bire köprüye çıkmak geldi aklınabaştan başa yürümek, dökmek için içindekinidibi belirsiz suya, uzaklara daldısevdiğini aradı kıpkızıl ufuktadurgun suya atılan taşın çizgileri canlandı gözündenasıl da büyüyor ve çoğalıyordusonsuza uzanarak sevda salıncağında
ve mevsim sus mevsimiydi, saat vururken geceyisusmalı ve dinlemeliydibulutun peşine takılan şimal yıldızınıiçi acıyla doldu birden, ağlasa ağlayamazgülse gülemez, içindeki kederdenbir ses, sus diyordu, sussevdiğinin sevgisinin, sessizliğini dinleboşa kederleniyorsun o hep seninle
on beşinde değilim ki sen gibiüstünü örtsem her şeyin,unutsam akşamdan sabaha,bu yaşta sevdalanmak var ya,zor arkadaşım zor.
artık ne çeşme başları var ne bekleyecek yavuklune papatya tarlalarıdeğiştirmiş mehtap bile huyunubiraz mavi, biraz mor
yarım asırlık bir ömürgeriye gitsem bir saniye sürerİleriye gitmek istesemtökezler durur adımlarımyetmiyor ne gücüm ne de nefesim
romanlarda, şiirlerde okurdumhatta gülerdim bir çoğunaşair-yazar durmaksızınâşık olurdu bir şeylereöyle çok sevinirdim ki ne güzelne kadar mutlu bu insan diye
şimdiye bak birdebu yaşta sen kim, âşık olmak kim desemne bileyim, olmasa söyler miydi adamcağızbelli ki vardı bir bildiğihece ve ses deyerli yerinde olunca hep inanasım gelirdi
bir sonraki şiirindebir başkasına aşık olduğunu yazıncaİyice kafam karışıryarım yamalak inanmışlığım biraz daha azalırdısonunda anladım kiaşk hep on beşinde isen doğru ve yaşanılasıymışistediğiniz kadar aksini iddia edinellisinde ne aşka ne de sevdayaİnandıramazsınız beni, çünkü hepsi düzmecehepsi de sahteymiş...
Orada güneş nasıl doğuyor,Etrafında hareler var mı?
Göğün yedi rengini kuşanır mı her doğuşunda,Kuşlara açar mı kollarını gelsinler diye,Sokaktaki başıboş kedi-köpeği ısıtıyor mu?
Ya duvar diplerini mesken edinmiş dilenciyi,Evsiz barksızlara, ışıtaç oluyor mu?
Kolluyor mu bulutları/ kızıyor mu kapattınız yüzümü diyeYıldızlarla barışık mı, her gün ışığını çalsalar da,Sahi orada güneş nasıl doğuyor…
Ah be canımın içi; bir bilsen, bir görsen buraları,İyi ki,; iyi ki gitmişim dersinSen gittiğinden beri burada güneş hiç doğmadı…Sen gittiğinden beri dünyam büsbütün karardı.
Bir orta kahveydiİlk iltifat alma nedenimheyecanla beklerdim o anlarısonra aradan yıllar geçtiheyecanlar olgunlaştıkahveler yaşlandışimdi orta kahve tadındadostum oldun bildiğimsaydığım, sevdiğim, güvendiğim...
Kimi gider kimi kalır gerideGideni düşler, olmayan tek gidendirÇığlık çığlığa hissedilenHüzün, özlem ve sevda
Biraz sonra her şey eskisi gibi olurSimitçiler gelir bakışları uykuludurYaşam belirtilerinde rutine bağlanır işlerMartılar çılgınca şarkı söylemeye başlar
Hadi zehir zemberek sözler söyle düşünmeDaha fazla acıtamazsın bu yüreğiNe kadar uzun ömür denen muammaDarıl darılabildiğin kadar pula çevir zamanıDolu dolu yaşamak varken sana sunulan anı
Belleğine kazınan her duruma uygun bir sözÖmrünün yaklaştığı adres ise güzGene baş başa kaldık ölü düşlerle bizMümkünse senden isteğimNasıl yapacaksın bilemem amaYarına sağ çıkacağını garanti et bana
Fena oluyorum gene bu günlerdeMemleketimden renkler aklıma düştükçeKaçmak istiyorum çevremden, kendimdenHerkesten ve her şeyden.
Bilmem kiYani nasıl tarif etsem sizeDağılıyorum, boğuluyorum işteSanki iki kaşımın ortasındanKurşun yemişim gibi bir acıKorkular düşüyor yüreğimeGök kubbe üstüme devriliyor
Gene memleketimi çok özledimKış geliyor ya yavaş-yavaşSen çok üşürdün ya haniHep bu yüzden kahroluşum bil ki
Ben sıcacık yatağımda uyurkenSen altındasın ya toprağınSaramıyorum ya seni bebeğimAh benim sevdiğim, can yoldaşımBırakıp gidenim
Mor çiçeklerde seni aramakNasıl bir çöküntüdür bilir misinToprak kokusunda nasıl aranır hasretÖzlem ne demek bilir misin sevdiğimBilme ne olur, nasıl yandığımı bilme
Sen gittiğinden beri her gün yenidenÖlüyor, ölüyor, ölüyorum ben
Ölüyorum ben usta;Bir bezginlik, bir ağırlık üzerimdeGöz kapaklarım önce seyriyipSonra yavaş-yavaş kapanıyor...
Tadı yok, akşamlarınYüzü gülmez oldu sabahlarınSohbetler keyif vermiyor eskisi gibiHoş; sohbet edecek kimse de yok yaİç iç bitmiyor bir fincan hazır kahve...
Lokmalar boğazıma diziliyorSebepsiz ağlamalarım sıklaştıHer şeye takar oldum ruhumun bu haliyleBazen yitirdiğimi düşünüyorum, aklımı hafızamıArtık bıktım şehit haberleri izlemekten
Kan kusmakta yüreğim, duygularım kör kuyuAklıma biraz mukayyet olmasam,Kim bilir belki de bir yerlere savrulupKalacağım bir serseri misali...
Şair ne kadar seversen, o kadar sevilirsin demiş yaYanılmış be usta, sevince tümden ölüyorumSevmesem insanlığımdan oluyorum....Her iki durumda da ölüyorum be usta,inan ölüyorum...
kurgu yalnız bu değildi aslındaserçeler serenat yapacaktıçileklere ahududunun dallarındakırlangıçlar köşe kapmaca oynayacaktıuçurumlara sıralanmış kümbetlerde...
iğde çiçeklerinin iç bayıltan kokuları arasındakarabataklar yavrularını besleyecektigagalarında taşıdıkları su ve solucanlarla…
yani İnce Memed’le ilk tanıştığımızdainançlı, baş eğmez umutlarla yüklüydükve hep güvercin bakışlı aydınlığı sevecekkar altından güneşe boynunu uzatankardelenlerle birlikte gülümseyecektik…
aklımızı Çakırdikenlerin turuncusuna takmadanadım-adım yol alacaktık, gökkuşağı renklerineböyle sözleşmiştik hayal arası dinlencelerle…
ve sonra veya sonundaşartlı görülmüş geniş zamanın hikayesindeyüzümüze devşirme bir gülüş gelip oturduözenti bir yaşam ve adını koyamadığınızdizeler olup çıngı gibi sıçradık kalemden kağıdaitalik, metalik söz dizimleriyle sayfa, sayfa…
Fırtınalar dinmiyor yüreğimdeNe zaman ayyuka çıksa sessizliğimVe el sallarken ardımdan sensizliğimBen seni en çok bu anlarda sevdimölürcesine özlerdim
Biri canımı yaksa örneğinBilirdim yetişeceğini, güvenirdimSırtımı yasladığım dağ gibiydinSana ne çok naz ederdimBöyle yokluğunla savaşırkenÖlürcesine özlerdim
Olmazdı neden ve niçinlerimizSoruyla ziyan etmezdik hiç bir anıBütün sözler sevgi üstüne dizilirdiİşte ben en çok bunları severÖlürcesine özlerdim
Öyle büyütmüştük ki sevgimiziKısacık bir zaman geçse de aradanÖmür denen şeydi aslında anlara sığanBen en çok anlardaki hayalleri sevdimVe ölesiye bu hayalleri özledim
Şimdi yokluğuna sımsıkı sarılıpGirdaplardan geçerken güvendiğimSınırsızca sevdiğim, saydığım oldunVe ben en çok seni saymayı sevdimİşte bu yüzden sonsuz ve kuralsızca özledim
Bu gün yine beraberdim hayalinleGözlerimi gözlerinden ayırmadanYanağın yanağımda, ellerin ellerimdeYine yakalandım kendimeÖzlemin bitmiyor, hayalin yetmiyor
Gülüşlerine sığındım, hüzünlü gözlerineBu akşam gene yakalandım kendimeBir suçlu gibi sindim, gönlümün köşesineUmudum bitmiyor, sözlerin yetmiyorYetmiyor işte
Kapanmıyor kirpiklerim dargın gibi birbirineGöz kapaklarımı sorma onlar da yağmura gebeBirde hayalimdeki resmin, o da yüzüme gülünceAklım beni terk ediyor...Resimlere bakmak yetmiyorYetmiyor işte
Sabah serinliklerinde hep sıcacık gelirdi sesinGece karanlıklarında yolumu aydınlatırdınVazgeçilmezimdin, sevdiğim, saydığım, güvendiğimÖyle alışmış, ölesiye müptelandım anlayacağın
Birlikte nefes alır, birlikte gülümserdik yaşamaÖyle çok benziyorduk ki birbirimize, karıştırırdıkHangimiz sen, hangimiz ben olan yanlarımız diye
Aynı türkülerden hoşlanır, düetlerle içlenirdikGülümsemeyi bile sen öğretmiştin yarınlaraKederlerle geçen uzun uzun yıllardan sonra
Ben konuşurken, sen dinlerdin ilgi ve sevgiyleBir an ayrı kalsak, ilk fırsatta birbirimize koşarMasum bakışlar ve gülümseyişlerle coşardık
Hislerimize tezat, kader miydi bizimle oynayanNe idi hatamız? Çok sevmek miydi yanlış olanSözler vermiştik hani? Bırakmayacaktık birbirimiziNeyin uğruna terk ettik, Yürekler dolusu sevgimizi
Ne yönden estiğini anlayamadığımız bir fırtına sürüklediUn ufak edip dağıttı dört bir yana, mağlup etti bizde biziSakın üzülme canımın içi, bende üzülmem becerebilirsemNe bir eksik, ne bir fazla, şu anki hislerim bunlar tamamen
İstemeden de olsa, kapattım tüm kapıları, sevgine ve sevgimeSensizlikte düşlerim üşüyor, bir sunakta yapayalnız ve kimsesizİşte bu yüzden sevdiğim, hem ben hem de şiirlerim ö z n e s i z
Bu gün elimi kımıldatasım yokDilimi de, hatta aklımı, beynimi, yüreğimiYerimden kalkasım yok anlayacağın
Bir de camdan bakıncaÇiçeklerini gözüme-gözüme sokanBadem ağacı olmasaCansız olduğumu düşüneceğim
Eh bu haldeyken başka nasıl konuşulur kiDivaneler gibi kaç adım attığımıAttığım adımların kaç santim olduğunu mu düşüneyim
Yok artık, ya bir gören olursa, ne demezlerMeraklısı da çoktur haniDüşünen birini görünceHemen yapıştırıverirler deli yaftasını
Bu gün bendeki böyle bir pişmanlık işteYani neden dünyaya geldim diyeElimde olsa gelir miydim, bana sorsalar mesela
Gelirdim, gelirdimNeden gelmeyeyim ki, belki de benden çok dahaKaramsarları vardır, hem bu karamsarlık da değilBiraz bahar, biraz yaz, çokça da son yaz olmasından
kış olduğuna inanası gelmiyor insanınoysa dün son günüymüş hazanınbugün yirmibiraralıkikibinondörtgünlerden Pazar, hava öyle güzel kibelki dün temizlik yaptığındandır gök kubbe
şimdi deniz kıyısında olmayı ne çok isterdimlodosta iliklerime kadar üşümeyi, köpüklerde taş sektirmeyibalıkçı restaurantında taze salata ve ızgara yemeyiüstüne pek gitmez ama uçsuz bucaksız mavilikler eşliğindeya bir fincan kahve ya da demli bir çay içmeyi
ne zaman yolum düşse, hiç değişmezdi havadalgalar kıyıyla sarmaş dolaş, masa örtüleriyleköşe kapmaca oynardı begonvillerşu an hala çiçek açıyor olsalar gerek
eve dönüş yolunda sağlı sollu limon bahçelerive çevrelerinde kargılar süzüm-süzüm süzülürleronları izleyerek yol alırken, bir de gaipten gelen “Ney” sesiyle irkilmek varya Mevla’dan bir mesnevi ya Yunus’tan bir ilahieve gelene dek sürerdi serenatlar
dış kapıda karşılayan fesleğenlere sırnaşmak var yacanıma can katardı, ne kadar muazzam kokarlardısonra bahçe duvarında göz göze geldiğim kedipeşine takılıp, içimden neşeyle koşturmak geliryani çocuklaşırdım birden… sonra vazgeçerdimkovalasam da yetişemezdim, tık nefes olurdu yüreğim
işin kötüsü, bu gün usul-usul yoklayan bir de ağrıyla tanıştım alışık olmadığım kondurmamaya çalışarak kriz geçirdiğim hissine kapıldımAllah’tan değilmiş, çabucak kendime geldim korkmadım aslında, korkmadım ama bir saniyedeistesem de, istemesem de, dünya bile değiştirebilirdim
“şimdilik rivayet bu” günü geldiğinde elbet bozulacak ezberlerim …
Birkaç gündür yine yoksunneler yapıyorsun bilmiyorumbeklide hastasındırnezle yada grip olabilirsinhava oldukça soğuk, yağış yokhasta olmak için bütün şartlar mevcut
Yine görünmüyorsun yasessizliğin değil şaşırtıcı olangörünmemen hiç değilşiir yazmıyorsunbelki okumuyorsun da
Sevdiğim şiirler başlığıylaustaların şiirlerini asıyorsun aradayani tam da senlik, isyan dolu şiirler
Şiir, şiir gibi olmalı bencesevgi dolu, özlem dolu olmalıacı barındırmamalı içindehasret kokmalı her hecesive şiirler yapıcı olmalı, yıkıcı değilKim olursan ol gel demeli şiirler
Sen yazmaz oldun böyle şiirlerneden diye sormayacağımgeçerli bir nedenin vardır mutlakayanlış anlama sakıngörünmediğini sormam iseözlediğimden değilsadece merak ettim
Durgun suda yüzen bir saman çöpününnasıl ilerlemeye çalıştığını izlediniz mi hiç...Ve suya dalan çeşitli ot ve çalılıklarınoluşturdukları duvarları.
Bir kelebeğin avuç içinizde nasıl çırpındığınatanıklık ettiniz mi?Bir serçenin karnını doyurmak için kumrularameydan okuyuşunu.Bir limon ağacı çiçek açarken tomurcuklarınfısıltılarını dinlediniz mi?
Uçurumlarda açan sümbüllere koşanCeylanların heyecanını yaşadınız mı örneğin...Toprak suya özlemini nasıl anlatır sizce,Gökyüzü bulutlara döşek olsa ne çıkar.Şelaleden düşen suların canı yanar mıKanatları değdiğinde taşlara…Taşlar ısınır mı sarılınca yosunlar …?Rüzgar durmaksızın sarstığı kayadan neeksiltir..
Ay ve yıldızın ihtişamı güneş doğana kadar değil midir?Hadi şimdi verin öğütlerinizi tüm bu olup bitenlere…Ağlamak kâr eder mi, durgun suda yüzebilir misaman çöpü…?
sana şiir yazasım tuttu şimdi iyi miama nereden başlasam bilemedimürkek bakışlarından mıusul usul attığın adımlarından mıumut türküleri besteleyenkahverengi gözlerinden mi
kendi içine akıttığın ürpertilerini miak karanfilleri kıskandıracak yüreğini miutangaç, masum, çocuksu mutluluğunu muhangisinden başlasam bilemedim kisana şiir yazasım tuttu şimdi iyi mi
yasaklı kelimeler var içimdeellerini tutmak, göz göze gelmekbakışlarınla konuşmak yasakbu öyle bir mukaddesat kiaçık etmek yasak, yani her şey yasakkensana şiir yazasım tuttu şimdi iyi mi
sana şiir yazasım tuttu şimdi iyi miama sen bilmeyeceksin sana yazdığımıolur da bir gün karşılaşırsak kulağına fısıldayacağımşiirlerde yazamadığım bütün sözcüklerimisana şiir yazasım tuttu şimdi iyi mi
oyun zannettiği için kuş sürüsüne sapanıyla taş atan çocuknerden bilecekti kuşlardan birinin kanadını kırdığınınerden bilecekti kanadı kırılmış kuşların bir dahaasla uçamayacağını...
özensiz bir bahçe, çiçeklerle bezeli patika boyuncasağlı sollu dizilmiş sardunyalar ve papatyalarenvai renkler karışınca birbirineçiy damlaları dans eder, yapraklarının üzerindedokunur ama kıyamazsın, çiyle yaprağı ayırmayagüneş, ağır ağır gösterirken sıcacık yüzünüikisinden de alır götürür, gecenin buruk hüznünü...
vurunca yüzlerine ilk ışık huzmeleribilirler gelmiştir bu gün de ayrılık vaktiusulca süzülür bir damla çise, karışır toprağabir sonraki gün, yaprağa kavuşmak umuduyla...
yaşamın tüm boyutları, sevgiyle karılmışsayani sevmek ve sevilmekse hayatın anlamıbilmek gerek sabretmeyi ve özlemle beklemeyi...
__ve diyorum ki illaki sen, sen...her şeye rağmen__
sevmek bir başka oluyormuş, sardunya mevsimlerindegene sardunya mevsimi bak, hepsi açmış köşe bucakşimdi; yani daha çok gecikmeden iyi ya da kötü ne olursa...“bir ses ver, hatta kız, bağır çağır ama bir şeyler söyle,yoksa adı sensizlik olan bu yara, hiç kapanmayacak...”
Her gün sana geliyorum düşlerimdeGittiğinden beri duramadım buralardaNe tadı var ne tuzu hiçbir şeyin...
Artık acele de etmiyorum bir şeyler yaparkenHoş etsem de yapacak gücüm kalmamış yaAyakta durmak için çırpınıyorum işte…
Yaşayan bir ölüysem,Ağlamaktan başkası gelmiyorsa elimdenGülsem ne çıkar ağlasam ne çıkarSende biliyorsunÖlsem de yaşasam da fark etmez...
Biliyorum şu an beni görüp kızıyorsunÜzülüyorsun da ağladığım içinKekliğim ne olur ağlama diyorsun,Ağlamıyorum, ağlamayacağım işteÖyle hasretim ki ela gözlerineHasretim işte...
Kıyamam derdin boyuna bakmayaŞimdi ben bakıyorum toprakta yatışına,Kalk lütfen, kalk ayağa da sarıl boynuma...
Ne güzeldi, senli günlerde yaşamakSırılsıklam sevilerin ardından nefes nefese koşmakBilinse de bir gün ayrılık anı gelip çatacakDüşler ülkesinde öylece bir başına kalınacak…
Vazgeçmem bilesin, vazgeçmedim sendenAyrılık yakışır mıydı böyle delicesine severkenNe olur anma, arama artık, bendeki sen bende kalsınGözlerime gözlerinin yerine yağmur damlaları yağsın…
Değildi sukut-u hayal; sadece düş ülkesindeydimHazırdım her an düşmeye saltanat beşiğindeydimOlmasın isterdim şimdi, hiç zamanı değildi ayrılığınİlaçtın, dermandın, yaşama sebebimdi varlığın…
Bir düştün;Hiç uyanmak istemediğimÇorak gönlüme konupKelebekler uçuşturdun...
Bir elinde sevgi;Diğerinde aşk iksiri tuttunSığmadın yüreğime deGelincik tarlalarında koşturdunÖyle yoğun bir sevgiydi ki buİç yüzünü göremedim diyeBeni asırlar boyu uyuttun...
Şimdi;Acı bir çığlık oldun umutlarımaSeslensem duyar mısın?Bak yine akşam oldu,Hangi kuytuda yağsın, yağmurlarımAvuçlarımda üşüyor, tuz-buz olan hayallerim…
Yaz da olsa, kavrulsa da bedenimIsınabilir miyim sanıyorsunSen bende değilsen eğerBen hep ölümüne üşüyeceğim...
bak ne düşündüm canımın içigel bu gece bir kaçamak yapalım seninleörneğin çocukluk yıllarımıza dönelimoyunlar oynayalım, boş verelim gamakedere ve hüzüne, bırakalımkendi kaderlerini yaşasınlar...
istersen, yani sende istersen,çıkalım sokağa yıldızlar toplayalımgökyüzünden bir bir,ya da kumsala düşmüş yakamozlaryapraklarda uyuyan çiy damlalarınınüstünü örtelim mesela, üşümesinler...
sokakta gördüğümüz kimsesizkedi ve köpekleri besleyelim birdekuşlara yem atalım, parktan çiçek çalalımsahi ister misin, üstüne üstlükbekçiden azar işitip üzülelim...
sonra yaptığımız bunca çocukluk içinsen bana omzunu ver canımın içinem bile istemeden buluttanoturup bir güzel ağlayalımsen de istersen...
Sen değil miydinBir bahar arifesinde, karşıma çıkan,Badem ağaçları bile, henüz çiçek açmadan,Anlatılmaz bir sevgiyle yüreğimi kaplayan,Sen değil miydin
Sen değil miydinSoğukta güneşim, sıcakta gölgem olup ruhuma düşenGözlerine bakmaya cesaret edemeyip, utandığımGel deyince, uçarak göğsünün sol yanına saklandığımSen değil miydin
Sen değil miydinPencerenin camından bulutlara el sallayanVe kır çiçeği kervanlarıyla sevgiler yollayanHayal bahçesinde gezinirken, yolları kollayanSen değil miydin
Sen değil miydinKabuk bağlamış duygularıma neşter vuranRüyalarıma gelmeyip sensizliği yaşatırkenŞimdi hayal-hayal, düş-düş karşımda duranSen değil miydin
Sen değil miydinUykusuz gecelerimde sol yanımı ağrıtanVarlığınla huzur, yokluğunda hüzün bulduğumEllerim, ellerinde uyuduğumGeceleri yıldızlardan dilek tuttuğumSen değil miydin
Sen değil miydinSelamsız geçemediğimÖzünü sözünü mert bildiğimYüreği cömertİnadına gelince benden de berbat,Sen değil miydin
Sen değil miydinÇok sevdiğini ve sonsuza dek bırakmayacağını söyleyenSen değil miydin ey hüzün bakışlı, tebessümü sırlıSözleri efkarlı, yüreği ağrılıSen değil miydin
Sen değil miydinBeni onlarca soruyla bir başına bırakıp gidenBelki de yüreğindeki beni, temelli öldürenEğer birazcık hatırım varsa, muallakta bırakma beniSeni böyle delicesine sevsem de.Git de… Yeter…İnan, ardıma bile bakmam giderken…
Sen olmayınca;Gün tükenmiyorKirpiklerim darılıyor birbirineKapanmıyor göz kapaklarımGökyüzümü bulutlar kaplıyorAçmıyor güneş, uçmuyor kuşlarBir yoksunluk fırtınası esiyor yüreğimdeBaşım dönüp, gözlerim kararıyorYığılıyorum olduğum yere
Sen olmayınca;Hiçbir şeyin tadı yokYaşadığımın farkında değilimElimde birikmiş niçin sorularıHırçın bir hal alıyor ruhumBeynim düşünmeyi unutuyor,Tutmuyor ellerim.Gövdem yük ayaklarıma,Savruluyorum.
Sen olmayınca;İsyanım birikiyor, öfkem sessizliğeÖzlemim küskünlüğe dönüşüyorEngel olamıyorum.
Sevgim intihar diyorYaşam belirtim düz bir çizgiNefes alamıyorum.
Bir pencere açılır seyre dalardı gözlerim,Uzaktan uzağa şekiller çizer,Sevdiğim imgelerle süslerdim yüzünü,İçimde bir heyecan, hep sana gelmekHep seni yazmak isterdim...
Saklamazdım, dostça sevdiğimi hep söylerdim,Seviyorum demek yetmezdi, yetmemeliydi,Göstermeliydim sevgimi ve görmeliydim sevildiğimi,Yürek çırpıntıları olmalıydı mutlaka,Coşku, heyecan ve duygulu bir fırtına…
Meşguliyetlerde iyiden iyiye artmıştı hani,Alnımıza kader diye yazılan bir kelam,Tarafından verilecek bir selam yeterdi oysa.Hatta selam vermek lütuftan sayıldı,Dost olarak taçlandırdığımız sevgi masalı,Neden bu kadar çabuk ve hazin sonlandı?
Hani soruyorsun ya,Seni sevdiğimi, biliyorsun değilmi? Diye.Sevdiğimi bilmezsen, iyi olamazsın diyorsun ya,Belki doğru ama sıradanlaşmayı önleyemedi yinede,Şairin dediği gibi “Şimdi Sende Herkes Gibisin”İyi olmasam bile, sen merak etme beni,Artık baş etmeyi biliyorum duygularımla,Kısacası hayattayım,Sen olmayınca ölmüyorum bilesin...
uzaklarda bir yıldız, fezanın bir ucundabazen düş gördüm sanıyorumbazen en yakınımda, belki yanı başımdainecek gökyüzünden uzatsam ellerimiyıldız, yıldız aydınlatıyor kederli yüreğimi
yıldıza uzanan dağlarda kar varbahara saklamışlar papatyalarısarıçiçekleri, gelincikleri, kırçiçeklerini
minik dereler, yorgun yorgun akarken vadi boyuncabir yıldız aydınlatan ceylanların yolunu, ses veriyoryoldaş oluyor yalnızlıklara, sevgisi, saygısıyla
haydi, bakmayın öyle uzaktan, şimdi zamanıkutlamak için kuralım muhabbet masasınıörtüsüne ay düşsün, yıldızın ışığındaen çok da saygı, sevgi ve dostluk olsundostluk, sevgi ve kardeşlik, ana menüsü
ikramımız sevgi olsun tüm konuklarabilinsin ki sevginin cinsi, rengi, ölçüsüolmaz milliyeti doğusu, batısıyaşanılası bir dünya için, illaki sevgisevmeli, sevilmeli,hesapsız, yalansızsen ve ben gibi
“Seni beklerken ben, dururdu akrep, dururdu yelkovanSaksıdaki çiçekler açmak için hep yolunu gözlerKuşlar, en güzel şarkılarını senin için saklarGüneş, gülümsemek için gözlerini beklerdi”
Ne çık git kampanasıydı yaşamımızda çalanNe bir siren sesiydi, düşlerimizi korkuya uyandıranBilemezdim, yani hiç hesap etmemiştimBir sokak lambası gibi yalnızlaşacağımıSensizliğe düştüğüm an…
Umutlarım var demiştim, nasıl olsa daha zaman varŞebboylara geç sayılmaz yani, sonrada Kasımpatılar açarHatta Erguvanlar bile ama Nergisleri göremedim mevsimindeBir telaş koştum durdum ruh gibi, oradan oraya ne olduysaAma ben yoktum, sadece senin özlemin vardı yanımda oysa…
Kendimi aradım durdum çaresizce, hatta kavga bile ettimÖnüme gelen her şeyle, en çok da tanımadığım kendimleKitaplarda aradım, şiirlerde, ne bileyim işte, bir fincan kahvedeBir bardak çayda, hatta ellerimle yaptığım taze ekmek kokusunda…Yoktum…
Aynaya her baktığımda silik bir tebessümMahzunlaşmış bir çift gözdü karşılayan, kurgulardaki biziBakmaya cesaret edemediğim ama hissediyordum işteBen değil, biz vardık orada, ya da biz olmalıydıkÖyle kavilleşmiştik, sonsuzluk ülkesine birlikte yürüyecektik…
Ve bilirdim, hissederdim beni izlediğini bir yerlerdenİşte o an nefesim daralır, boğazıma düğümlenirdi her kelimemBilirdim, ne kadar bekletsen de gelirdin sonunda amaBen hep mahzunlaşır, hep seni özlediğimi düşünürdümKısacası özlemin bir adı da hüzünse eğerAnladım ki; Seni Özlemek, Bir Garip Hüzünmüş Meğer…
artık seni daha az düşünüyorumne gün ortası şekerlemelerin geliyor aklımane öğle sonrası dışarıya çıktığındayolunu bekliyorum sabırsızlıkla…
dağınık bir yaşama kucak açtımbundan böyle aynalar düşmanımdost oldum karanlık duvarlarasabahları isteksiz kalkıyorum yatağımdanacele de etmiyorum açıkçasısanki yetişeceğim yeryolumu gözleyen yâr mi var diye…
coşkun dalgalara bağışladımtüm duygularımı ve çocuksu yüreğimişimdi serçelerin cıvıltılarla oynaştıklarıminicik bir su birikintisiyim kendi halindedurgun, hissiz, yosun tutmuş yüreğimlegözlerine baktığımdaboğazıma düğümlenen senyavaş yavaş eriyerekciğerlerime doluyorsun, yakıp yıkarakumulmadık sözler gibi zehir zemberek…
biraz da bu yüzden, mümkün olsaseni hiç düşünmeyeceğim amaahhhh... ah şu taş olası yürek var yaduymasa hiçbir şey, hissetmese....hissetmese ve taş kesilse diyorumduygularım ne kadar dirense desonunda aklım seni terk ettikeşke yüreğim beni dinlese,o da terk edebilseydi...
Bazen çiçeklerle bezeli bir bahçedeBazen filozofça bir masanın başındaBazen bir geminin güvertesinde martıları izlerkenBazen bir tren istasyonunda beni beklerken…
Bazen bir apronda iki yana açmışsın kollarınıBazen uzun bir yolculuğa çıkmışızNereye olduğunu düşünmedenÖnümüze ilk çıkan otobüse atladığımız gibi…
Oturmuşuz beş ve altı numaralı koltuklarımızaPencere kenarına ben, koridor yanına senYaslamışız başımızı omuzlarımızaSaçlarımız karışmış, yüzümüze ve saçlarımıza…
Sımsıkı tutmuşsun avuçlarında ellerimiUsulca siliyorsun, alnımdaki terimiMola yerlerinde bir bardak çay alıyoruzİkimiz aynı bardaktan içelim istiyoruz…
Ve sonu gelmeyecek bir film izliyoruz sessizceÖnce sen kayboluyorsun karelerden, ardından benÖyle dalmış ve öyle tutunmuşuz ki birbirimizeFark etmemişiz gözlerimizi açtığımızdaDüşler ülkesinden sürgün edilişimizi dünyaya…
Senli ve sensiz hallerimin özeti işte böyleBazen avuturum kendimi hiç gerçekleşmeyecek düşlerleBazen midye misali tüm pencerelerimi kapatırım dünyayaYani Canımın İçi; seninle her şey çok güzeldir deKurduğum bütün hayaller, kâbusa döner sensizlikte…
Seni hissetmekse, yanımda olmasan daSeni düşünmekse ve özlemekse, yaşamakAldığım her nefesi sen diye alıyorsamElime aldığım her çiçek, her kalem, kağıtHer kitap, kısacası elimin dokunduğuCanlı cansız her şeye ellerin diye dokunuyorsamSeni hissediyor ve yaşıyorum
Yağan yağmurun bedenimi ıslatması ise yaşamakBen yaşıyorum...İçinde sevgi, özlem, aşk, güven ve dostluk geçenHer şarkı, her türkü, her roman ve her şiirdeGözlerimden yaşlar boşanması ise yaşamakSeni hissediyor ve yaşıyorum
Bölük pörçük uykuların ardından,Çevremdeki her şeyde seni görmekBütün olumsuzlukların üstesinden gelmekTüm şans ve şanssızlıklarımaİnatla dayanmaksa yaşamakSeni hissediyor ve yaşıyorum
Ve bana yakıştırdığındanFazlasına sahip olduğun şu inadın yüzündenSelam vermediğin uzun günler geçse deHatta selam vermeden, hatır somadanSorguya çektiğin hallerini bilerekVe tüm bunlara rağmen seni sevmekse yaşamakBen yaşıyorum
Eskiden duyduğumda sesini, ürperirdimHeyecanlanırdım yani, korku ile coşku arasıKorkardım, yanlış söylemekten, korkardımSeni sevmekten...
Hatta sitem ederdin bazen, seyrekleştiAramaların neden...? Korkuyordum şimdiki gibiSeni sevmekten değil ama kaybetmekten...Söyleyemedim...
Alıngansın derdin, korkuyorum seni incitmektenÖzgüveni tam bir insanken, korkar oldum kelimelerdenBiliyorum senin aradığın da, ne bir yasak aşktıNe de adı konmayan bir ilişki...
Aradığımız, şimdiye kadar yaşayamadığımızÇocukluğumuzdu belki, belki de doyunamadığımız sevgiSebep ne olursa olsun, açıklaması olmayan bir şekildeSeni seviyordum ve sesini duyunca mutlu oluyordum...
yapraklarına çiy düşmüşçiçeklerle bezeli bir bahçede gezinirkenhayal ederdim seni, onlarla konuşanve güllere aşkını anlatan bahçıvan gibi...
acaba mutlu muydun, gülümser miydinyoksa asık yüzlü mü? Nasıl biriydinuzaktan izlediğimden, fark edemezdim…
bir sesinin yankısı, bir de kokun gelirdiuyanmama yakın, odama tan vakitlerindesesini içli bir türküye, kokunu fesleğenebenzetirdim...
sonra yanıma geldiğini hayal ederküçük bir kız çocuğu olurdum anidenen masum ve en yalın haliylebana sevgiyi öğret istergözlerindeki hüznü gördükçe içlenirdim…
bakışlarında kendimi bulmaksenli düşlerde kaybolmakhep seninle olmaktı tek isteğimve hep böyle bir resmi hayal ederdimne tasa kalırdı yüreğimdene de üstesinden gelemeyeceğim bir derdim...
sevgi dolu bir dünya kurardım ikimizeve seni hep fesleğen kokulum diye severdim içten içeutanır söyleyemezdim, seni deliler gibi sevdiğimiparantez içi kalırdı aleni olmasını istediğim tüm kelimelerim…
keşke tüm hissettiklerimi söyleyebilseydimbiliyorum artık çok geç, faydası yoktu dövünmeninsöylediklerim ve söyleyemediklerimaltı çizilmemiş satırlar içinde kaybolurkenben, gene bir başına ve gene özleminin esiriyim....
ve seni sevmek müzmin bir hastalıkmışhayalin beni terk ettiğinde anladım…
Bir bardak kaynar suyu tek yudumda içmiş gibiTam da böyle bir ateş yakar göğüs kafesimiDöner dururum yattığım yerde, geçmek yerineDaha da alevlenir közleri derinlerde…
Sesini duymasam da, bir heyecan kaplar yüreğimiNazlı-nazlı salınan söğüt dallarının meltemle titreştiği gibiŞakacı rüzgârların getirdiği gülüşünle uyanır içimdeki senli umutlarHer sabah sana koşarım uyandırmamak için ayakuçlarıma basarakİlk seni selamlamak isterim, uyku mahmuru gözlerimle konuşarak…
Belki de oldum olası bu denli içten bir sevginin özlemiydi düşlediğimBütün dengelerimi alt üst eden, böylesine vazgeçilmezim oluşunAkan sel suları gibiydim senden önce, durulmaya çalıştıkça hırçınlaştımSense mağrur bir kaya oldun, ben arsız dalgalar misali eteklerine tutundum…
Ben küçüldükçe sen büyüdün, sen büyüdükçe ben kayboldumYüreğinde hiç izim kaldı mı bilmiyorum?Şimdi gözlerinde sonu olmayan bir yolculuğa çıkıyorumEğer hissettiklerimin adı aşk’sa, ilk ve son yaprağıma sen’i yazdımVe seni böyle yaşamak istiyorum…
Senin adın serbest şiirAteş ol yakRüzgâr ol savurGüneş ol kavurDalga ol kumsala vurDolunay olAşk iksiri doğurTüm evreniAvucunun içine alBoyalı hamur yap yoğur…
Senin adın serbest şiirKuşları konuşturBulutlar dile gelsinSaksağan güle gelsinDenizler yürüsünKayalar çürüsünKoyunlar kurtKurtlar kuzu olsun…
Senin adın serbest şiirGüneş ol, ay ol, yıldız olDere ol, tepe ol, bayır olÇiçek ol, çiğdem ol, çayır olİster gece ol, ister heceNeyi seçmişsen o olSırala kelimeleriHiçbir anlam taşımasın…
Senin adın serbest şiirİsterGerçeküstüden söz etİster gerçeğinEn gerçeğinden…
Senin adın serbest şiirYanlış anlamaÖzgürlüğünVerdiğim izin kadardırSadece Edepli olBil ki;GüzeliGüzel yapanEdeptirEdep iseSevmeye sebeptir…
Kıyıya vurmuş bir söğüt dalıydı sevdaYumdu gözlerini, hissetmekti istediğiÜrkekçe bıraktı, kendine uzanan ellereEllerini...
Temkin de tedbir de, kâr etmedi haniAdı-adımı nereye varacak, hiç düşünmediGüvendi, sevdi... sadece yaşamak istediSevda adına bahtına biçileni…
En başından bilmeliydiKalbe gölgesi düşünce sevdanınAkıntıya kapılıp, sağa sola çarparakSürükleneceğini...
Bilmeliydi ya, kaptırmıştı bir kereİpin iki ucu varsa, biri kendi elindeydiSımsıkı tutmuştu, kopsa düğüm atarlardı daHem kendisi, hem sevdiği düşecekti yüzüstüElinden bırakırsa…
Her kopuşta da bir düğüm atacaklardı,Ve gene o düğüm, acıtacaktı canlarını.Oysa sevdalar iki kişilikti,Biri kaçırınca ipin ucunu elinden, tutacaktı diğeri.Olmadı...Olamadı...Sığlaştı sevgileri, sıradanlaştı hisleri...
Şimdi suya düşen söğüt dalı gibiKöşesine çekildi beklemek üzereSevdiğinin, ellerine uzatacağı elleri …
İşte gene sensiz geçecek özel bir günHiç bilmedik ki biz böyle günleriYa geçim derdine düştükYa da bir hastalığın pençesine...
Bu nasıl bir sevmektir böyle, nasıl yücelikSenden hiç beklemezdim demiştinKuşlar gibi besliyorsun sevdiğiniBen ise kraliçe oldum seksenimden sonra...
Sonra karnında taşırken beniKısmi felç geçirdiğiniYapılan tedaviler yüzündenSakat kalacağımı düşünüp üzülmüşsün haniBir bu değil ki, bir yaşındayken benVe sırtına sarıp iş kovalarkenAttan düşmüşsün sırt üstü...
Ellerini dayanak yapıp ezmemişsin yaYiyecek ekmeğimiz, çekecek çilemizÖldürmeyen Allah öldürmeyinceGörecek günümüz varmış işte...
Hep sakın kâlp kırma kontrol et öfkeniSaman alevi gibi parlar, çabucak sönersin bilirimHarama el uzatma, adaletli ve saygılı olSermayesi olmayan tek şeyi ver her canlıyaSevgini ver çevrene, verebildiğin kadar sakınmaBir gün mutlaka döner gelir sana demiştin yaGeri döner mi bilmem hiç hesap yapmadım amaSevdiklerim beni hep üzdü anne, hâlâ da üzmekte...
ÖrneğinBir yanardağım, lavlarım yakacakBir gök gürültüsü kulaklarını sağır edecekYa da bir nisan yağmuru sellerine katıp sürükleyecek
BelkiFırından yeni çıkmış ekmek kokusundayımTaze demlenmiş bir bardak çayKavuran güneşin altında sararan başaklarda buğday
Tut kiAsi bir deniz, dalgalarıyla durmadan kıyılarını dövenVe ya bir nehir önüne geleni silip süpürenOlmadı bir söğüt dalıyım nereye akarsan oraya giden
Bil kiYüreğim hep senin için çarpıp duracak olsan da çok ırakGökkuşağının yedi rengiyle sarıp sarmalayıp bağrına basacakVerilen hiçbir güzelliği unutmayacak, böyle sevelim seveceksek
“Sevgili Dostum"Sizi terk ediyorum ama,Ayrılma nedenlerimi de biliniz isterim...Böyle başlıyordu cümle...İçten, abartısız..Kelime kalabalığına gerek görmeden...
her sabah uyandığımda,tebessümünü gözlerimde hissettiğim,bukle bukle saçlarıydı, gözümün önünden gitmeyen,ses tonunu bile bilmediğim sıcacık bir gülüştü o…
geldiğinde her yeri cıvıl cıvıl eden,gittiğinde hüzünlendiren güpgüzel bir insan,tanışıklığımız bir resim ve şiirleri hepsi o kadar...
yıllar yılı hüzünler icat ettik her birimiz kendimize,hiç düşünmedik başkaları neler yaşıyor, nasıl yaşıyor diye,o beyaz bir melek, su kadar şeffaf, ana sütü kadar saf,şifa dağıtır, umut salar yüreklere sağlığı elverdiğinceşimdi biraz hasta, yoğunluklu olarak ta kederler içinde…
gitmek istedi benden, ne diyebilirdim ki bunalmıştı,yorulmuştu besbelli, hiç istemesem de gitmesini,haydi durma git dedim, güle güle beyaz meleğim,biraz toparla kendini, eğer bir dost ararsan,ben hep buradayım.... bil ki karşılıksızdır,hem sevgim, hem de samimiyetim…
bir şeyler düğümlense de gırtlağıma,hüzünlerle dolsa da yüreğim, iyi olacaksan,huzur bulacaksan git benim güzel meleğim,biliyor musun "S e v g i l i D o s t u m"sen söyleyene dek,ben, bu cümlenin özlemindeydim …
Otur bir kuytuya;Başını ellerinin arasına al, insan olduğunu düşün,Yaşadığın hayatı, geçtiğin yolları,Sevdim-sevmedim diye ayırdıklarını düşün,Söylediğin ve işittiğin sözleri…
Geriye bak;Senin bu hayat, neler yapmışsın,Hadi durma elinde işte hayatının film kareleri,Başrolde sen varsın, hazırsan izlemeye,Seyirciler çoktan hazır matineye…
Sorgula kendini;Hangi yolları yürümüşsün, ne kadar anlamlıydı,Nereden geldin, nereye gidiyorsun,Çok mu anlamsız yürüyüşün,Değerlendir, kendini, kimseye bırakmaZamanının ne kadarını boşa harcamışsın…
Erdem yoksunusun;Yaşadıklarından ders alma, ört üstünü,Bulabildiğin en kalın örtüyle,Unut gülmesini, yaptığın her iyiliği,Gözünün içine sok kimi yakalarsan,Dünyaya direk kalacakmış gibi yaşa,Sakın ola ne sevgini ne de malını paylaşma,Bak, hırslarınla kazandığın yerdesin,Birine çalım atmaya, varlığınla atıp tutmaya,Ve istediğin gibi at oynatmaya hazırsın,“tamamsın yani, oldun sen, keyfini çıkar”Sen en büyüksün, bunu aklından çıkarma,Azaldıkça azal, küçüldükçe küçül,Kimsenin gözünde, beş para etme…
Erdem sahibisin;Kaldır başını semaya, nereden geldiğini gör,Düşün… İşte hayat… Bitmeyen bir yolculuk,Sen ne olmak istersen, oraya götürecek,Hayatı “olmaya” çalışanlara bakarak yaşa,Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı diyenleri hatırla,Gülümsemeyi unutma,Tevazu sahibi ol, küçüldükçe büyü,Paylaşmayı bil, paylaştıkça çoğal…Bütün bunları bir araya getir,Yaşamını nasıl yapılandırdığını göreceksin.Yetinmeyi bil…Bil ki; insan kaldıkçaAnlamlar yükleyebilirsin yüreğine
Bilmem seni seven neden sever, Sordum kendime sende olsam seni sever miydim,?Seni sevmem için nedenlerim mi olmalıydı,Bilmiyorum…
Boğazına, onca şiirler yazılmış,Yalı evlerine, kıyılarına, her an kuduran,Denizinin köpüklerine....Mavi kıyınlarında pek az,Gördüğüm kadarıyla sahilin de işgal altında...
Amacı neyse, ismi de lazım değil ya,Adını koymuşlar Türkü Bar,Haydi, onu da geçelim bir kalem,Herkes ne ararsa onu bulur da,Çöp tanklarının içini değil de dışını kullananlar,Metruk binalarıyla, kayıp şehir görünümündekiO güzelim yerlere ne demeli bilmem ki.
Sağlıklı yaşam için veya kilo sorunu olan,Üç beş kişi sahilde tur atar,Benim yadırgadığım görüntülere alışmışlar belli ki,Ne yerlere pervasızca saçılan kuruyemiş kabukları,Ne onunla birlikte denize nazır tüketilen bira kutuları...
Pek de umurlarında değil hani şana âşık olanların, Üstelik bu manzaralar, Atatürk’ün Zaman zaman istirahat ettiği söylenen evin çevresindeOlup bitti.
Sevgili İstanbul kardeş, benim gördüğüm bu yüzündü,Ve seni hiç sevmedim diyemem amaBunca vurdumduymazlığı göre göre seninle de yaşayamam....
Neydi sebep bu kadar içime işlemeneİşte yine karşıma geçmiş gülüyorsunKeyif aldığını sanmıyorum üzülüyorsunOysa anlıyorum dediğin zamanlar bileGözlerinle hiç anlamadığını söylüyorsun...
Aynı dilden konuşmak ne güzel demiştinNeydi konuştuğumuz aynı dildenBen yüreğimi açtım sonuna kadarSen galiba eğlendinSöyler misin nasıl anlamaydı buBirinin duygularını hafife almakNe zaman olmuştu anlamak...
Şimdi düşünüyorum da,Tek damla gözyaşıma değmezmişsinDuyuyor musun? Artık sen bir hiçsinNefret bile etmiyorum sendenBütün duygularımı koydum bir bardağaHayalinle birlikte, sevgimı de içiyorum...
sessizliğim çaresizce dolaşıyor çiçek bahçemizdeduyarmıyım umuduyla sesini seher vakitlerindesensiz ıssız her yan, alaycı bakışlarla gülümsüyor tanişte böyle, yüzümü okşayan yasemin kokulu rüzgâr gibisözlerin doluşuyor ruhuma, bir ben duyuyorumbir de birkaç mimoza yaprağı, dalında kalan…
/..o sevda ki düşmek istese de toprağa bekler, direnir tüm olumsuzluklaraçünkü elindedir özlemin bir ucu bilir, kıyameti olacak bırakırsa../
el ele tutuşup, sevgiye birlikte yürüyememiyorgökyüzünün sonsuz maviliğine bakamıyoruzgünler böylece boşa akıp gidiyor sevdiğim
/...sen kayıtsız kalsan da yüreğinin sesine gecenin koynundagün aydınlanıp, sokak lambaları sönmeye başladığındaben susacağım, zamanı gelince konuşuruz nasılsa../
alışılmışın dışında, çoktandır gelmeyi unutan bir demet çiçeksolmuş bir erguvan, mimoza, ortanca ne fark eder işte gerçekolmasa da olurdu sen, yalnızca sen yanımda olsaydın tek...
/…sevgiyle açardı şiirlerimiz ve sevgiyle kapanırdı gözlerimizbiz sevdiğim; bizi biliriz, elimizdedir hâlâ umut söylencemiz…/
her insan yüreğinde, tam on iki yazan yerdesevgiden başka bir şey tutmamalı bilirimgel gör ki, kimi zaman mani olamıyorum hüzünlerimeduy sesimi dön artık, sensiz ve sevgisizimdön ki sararmasın çerçevedeki, bahar coşkulu resimlerimizdön ki, gene ve yeniden sevdaya yelken açsın şiirlerimiz...
Lambalar yanarken birer ikişerŞu garip gönlüme bir çığlık düşerİnsanoğlu olmaz olur mu beşerAkşam karanlığı, sardı çevremiEğer sevmediysen, vur öldür beni
Uyku tutmaz, yatak olur bir dikenYürek yaşlanırmış, beden genç ikenAğlarım bahtıma, herkes gülerkenAkşam karanlığı, sardı çevremiEğer sevmediysen, vur öldür beni
bir şelaleningölgesindekisöğüt dallarındacıvıltılarıylayeri göğü inletenkuşların sesiorası da değildihiç kuşkusuzNeydi…?neydi sana yönelişintemelindeki giz degüvenilmiştisorgusuz sualsiz…
Ne çok severdim gökkuşağınıRenklerini saymışımdır çoğu zamanAynı çocukluğum gibiydilerNe tasaları olurdu,Ne uğrardı, yanlarına keder
Yıllar sonra tekrar görmüştüm aynı renkleriHüzünler doğuran gözlerinizin gülüşündeÇocukluğum kadar şen olmasalar daHazana durmuş mevsimler kadar güzeldiler
Nasıl anlatsam.Yüreğimde öldüğünü düşündüğümBir şeyler tekrar canlandı sankiAdını bile unutmuştum oysa çoktandırAnladım ki tüm bu duygu fırtınasının“adı sevgi, soyadı özlemdi”
Demem o ki;Dalgaların kumsalı okşadığı gibiMartıların çığlıkları kadar yürektenVe yakamozların maviye tutkusuylaSizi sevebilmeyi ne çok isterdim
Uyuduğunuzda açılan sırtınızı örtmekUsul usul saçlarınızı okşamakSoluk alıp verişinizleYüreğinizin ritmini dinlemek içinSizi sevebilmeyi ne çok isterdim
Bir bardak çaylaBir dilim ekmeği bölüşmekDışarıya her çıktığınızdaKapıda ayak sesinizi dinlemekVe uzakta olduğunuz her anHer saniye deliler gibi özlemek içinSizi sevebilmeyi ne çok isterdim
Çınar ağaçlarındaCıvıldaşan serçeler gibiCıvıl cıvıl, şen şakrakSaksıdaki Nergis gibiYeniden canlanarakKaygınızda sevincinizdeGökkuşağının yedi rengiyleBir ömür yanınızda olmayı veSizi sevebilmeyi ne çok isterdim
Bu akşam son kez ağlayacağımGelmişime geçmişime, aşklara sevdalaraSon kez küfredeceğim, vefasız düşlerimeVe son kez düşüneceğim seni…
Son kez çınlayacak sesin kulaklarımdaSon kez bakacağım resimlerineDudaklarımdan ismin son kez dökülecekBilmiyorum nefesini ve teninin sıcak mevsiminiİşim kolay olacak yani…
Bir şey var ki ölene dek o filmi izleyeceğimÇocuksu gülüşünü, masum bakışınıVe boynunu büküp duruşunuBu akşam bunları hatırlayıpVe yaşanan her şey içinSon kez ağlayıpVarlığını sonsuza dek unutacağım…
Bir söz vermiştim,Ağlamayacağıma ilişkin,Ama tutamamıştım sözümü,Nerede taze kazılmış bir toprak görsemHep sen gelirdin aklıma,Karışırdı toprak kokusu, senin kokuna...
Başımı kaldırıp hiç bakmamıştımAya ve yıldızlara, hep boynumu büküpAyakuçlarıma bakarak yürür olmuştumÖyle yürekten gülmeyi de unutmuştum…
İşte bu nedenle, sadece bu nedenleBu akşam başımı kaldırdım ayakuçlarımdanVe gökyüzüne baktım,Pırıl pırıl parlayan yıldızları gördümİçlerinde de seni…
Bu gün bir söz daha verdim,Boynu bükük duruşum, seni kaybettiğimdendiŞimdi de başı dik gezmem gerektiğini anlattılar banaVe sanırım doğrusu da bu,Yoksa nasıl kol kanat olurum iki yavruma…
Biz seninle Kasımpatılardan hiç söz etmiş miydikErguvan mevsimiydi tanıştığımız zaman sanırımSen her defasında değişik bir buket sunardınBen adını bilemezdim çiçeklerin, yine sen anlatırdın…
Mevsimler boyu her çiçekten bir buket yaptıkYüreğimizin en mahrem köşelerine sakladıkKi; bunlar arasında yoktu KasımpatılarYoksa biz bu yüzden mi ayrı iklimlerde kaldık…
Yaptığımız en keyifli kaçamaktı çay faslımız haniDüşlerimizde el ele tutuşurduk bir geminin güvertesindeRüzgâr yüzümüzü öperken, ben dağılan saçlarımı toplardımSen gözlerime bakarak sevgi sağanağınla beni yıkardın…
Olsun be canımın içi, şimdi ne KasımpatılarNe Ortancalar, ne Yakamoz gülüşlü PapatyalarNe de akşam üstlerinin hüzünlü sarhoşluğuKendimden geçiremez beni, seni özlemek kadar…
Sahi biz seninle Kasımpatılardan hiç söz etmiş miydik?Ya da seviyor- sevmiyor diye bakmış mıydık papatya falınaŞimdi sırtımı sırtına yasladım, yanımda olduğunu düşünüpBu gün bir kaç kez baktım, bende hep seviyor çıktı...Sende..? Sus/tun..İstersen söyleme, galiba biliyorum...
bedene zulüm yasakmışpeki verdiğiniz perhizleronlar ne olacakkarar verin artıkaçlıktan mı öleyimyoksa yasaklardan mı?sürgündeyim her şekildeyavaş yavaş ölüyorum galibahadi gelip kurtarsana...
/…Her gün aynı olacak değil yaBazen karakışta narçiçekleri gibi gülerken yürekBazen yaz baharda buz kaplarGeriye dönüp bir baksa belki de bulacak nerede yanıldığınıAramayacak yazılmamışsa bir başka yürekte ismini../
Düşlerime gelmedin, hayalimde de yoksunBu işte bir terslik yok, terslik söylemediklerindeAnlatmadıklarında ve sen bende değilsin bu gün…
/…Kırgın bir bekleyiş, söylememek için içinden geçenleriHer geldiğinde dilinin ucuna, önce derin bir soluk alıpSonra başa dönüş, yani beklediğini yine beklemeye yöneliş…/
İyi ki şiirler varda saklanıyoruz, ya onlarda olmasaGecenin bir vakti kim çeker bu kadar melankoliyi bu sokaktaYa katlanacaksın hak etmemiş olsan da duyduklarınaYa da görmezden geleceksin,Seni, sen yapan değerlerin yozlaşması pahasına…
Geç olmadan ve güneşin rengi solmadanSevmek gerek yaşamı tüm renkleriyle,Kin ve nefret hiç olmamalı, yüreklerdeGünün rengi beyaza döndüğünde gülümsemeliSevdim, sevildim ve gidiyorum demeli de...
/...Gel gör ki;Yokluğun ve dönmeyişlerin var ya, işte o bir başka elemHani katlanılası gibi olmayan türden.../
Hani en son konuşmamız var ya,benim hep konuştuğum, seninse hep sustuğun...gidiyorum dediğimde, aldırmaz göründüğün işte…
Hiçbir şey göründüğü gibi değildi aslında,mutluluk elimizden uçacak diye korkuyorduk ikimizde,ve birbirimize geç kaldığımız için hayıflandık bir süre,sonra bir cesaret, ben gittim, sen gidişimi seyrettin…
Özlemin, öyle çok yakıyordu ki içimi,günlerce divane gibi dolandım durdum,dönmek istedim kaç kez, kaç kez sana koştum,kaç kez şefkatine sığınmak istedim,olmadı, yapamadım, yapmamalıydım…
İşte ben geldim, sana geldim dememek için,çok direndim, öyle zordu ki bu anları atlatmak,hep tuttum kendimi, ellerimle zincire vurdum yüreğimi,bir daha, bir daha, savrulup sarsılarak, yanarak yıkılarak…
kaç kez seslenmek istedim, kaç kez sana geldim demek,kaç kez kapına kadar gelip, kaç kez döndüm geriye,cesaret edemedim, sil baştan başlayalım demeye,biliyorum gelebilseydim, biraz sitem eder,gene bağrına basardın, kaç kez yüzümü göğsüne gömüp,gözyaşlarım beni boğsun, yok etsin istedim, yapamadım…
kısacası ne sende kalabildim, ne temelli gidebildim,ama sen sakın üzülme, ağlamalarım seyrekleşti,iyiyim inan, yavaş yavaş rutine dönecek her şey,artık sabahları yürüyüşe bile çıkabiliyorum örneğin…
ilaç olduğunu gösteriyor zaman,tüm yıkıntıları onarıyor yavaş, yavaşşimdi kötü hissediyor olsakta geçecektir mutlaka,belki sen de aynı şeyleri düşünüyorsun,benim gibisin yani, şen şakrak olmasan da,belki biraz daha huzurlu, ama tatsızsın…
Halsiz ve çaresizdi, çöktü olduğu yereBir adım gidemedi, ne öne ne geriyeÖnünde duran ağaç, engeldi kendisineSanki çivilenmişti, kaldırım demirine
İzledim ofisimden, beş-on saniye kadarArandı çevresini, kalmıştı orda naçarOna pek yabancıydı, bu güzergâh bu durakKimse yoktu ki yakın, bekledi oturarak
Bir eleman gönderip, sordurdum ne derdi varGötür evladım dedim, gittiği yere kadarHastane arıyormuş, bulamamış yönünüZaten unuttum demiş, bu günümü dünümü
Onun gözüyle baktım, çevreme uzun süreHiçbir şey göremedim, işte dünya gözüyleAtacağım adımlar, hep dümdüz mü olacakYoksa bir çukur olup, canımı mı alacak
Ne merhamet, ne vicdanNe inanç nede iman, bilinemez kimdedirAnladım ki insanlık, madde ile kirlenirKişiyi ölçüp tartan, başka bir kişi değilMutlak Yüce Rabbimin şaşmaz terazisidir
Neden ve nasıl tanışmıştık seninle bilmiyorumYa da ilk kim çalmıştı diğerimizin kapısınıNe fark ederdi ki mutlaka şiirlerdi sebebiKaç kez kapatmaya yeltenmiştik kapıları daEngel olmuştu bir şeyler, kapatamamıştık yani
İşte bunları düşündüm bu sabah geçerken bir parkıHavanın ayazına aldırmadan elindeki çay bardağıylaIsınmaya çalışan bir sabahçı ne kadar mutluysaBen de o kadar mutluydum bu sabah anlayacağın
Sonra birden sen düşüverdin aklımaBütün umutlarım dağıldı, tuz buz oldu her şeyUmutlarım yerle bir olup, mutsuzluk çöktü omuzlarımaBiliyorum mutlu olmak için çok sebep var amaKeşke aklıma her gelişinde, göğsümdeki ağrı olmasa
Geçse diyorum bir yandan, bir yandan da istemiyorum geçmesiniKi; seni her hatırlayışımda bulutlar doluşuyor gözlerimeSağanaklar kopuyor gök gürültülü, canım yanıyor, yüreğim kanıyorBu öyle bir yara ki, şifa bulmuyor, vefalı bir dost gibi terk etmiyorTerk etmiyor sözlerin, terk etmiyor gözlerin, terk etmiyorsun
Kolay olmayacağını biliyordumNe bileyim işte, utanmak sıkılmakYadsınmak da vardı işin ucundaAma her şeyi göze almıştımSeninle görüşmeye gelirken aklımca
Memlekete birlikte gidecektik sizinleDerede birlikte balık avlayacaktık belkiBelki bir çam ağacının gölgesine oturupGülüşecektik eski yaşanmışlıklarınızaToprak yolda yürürkenÜstümüz başımız toza belenecekti
Siz, bebekken gördüğünüz kız çocuğundanSöz edecektiniz, ben dikkatle dinleyecektimHa, bir de hani şu su değirmeni vardı yaİşte onu da ziyaret edecektikBöğürtlen dikenlerinden yol bulabilirsek
İncir ve dut toplayacaktık birlikteBelki de yerfıstığı çalacaktık komşu bahçelerdenGördüğümüz toprak çatılı ilk evin mertek aralarınaSaklanan sincapları kovalayacaktık bir süreKoşabilirsek tabi arkalarından nefes nefeseÜzüm bağlarını gezecek, kekik ve ada çayı toplayacaktık
Bunların hepsi bir şakadan ibaretti aslındaBiz memleketi gezecektik bir uçtan, bir ucaTüm bunları, siz de özlemiştiniz en az ben kadar biliyorumBelki her birimiz diğerinden habersiz gene gezeceğizAma aynı tadı verir mi bilemeyiz
Örneğin; Siz bana yüzmeyi öğretecektiniz, bu yaştan sonraBen size yöresel yemeklerimizi, ne kadar gülünç değil miTürküler dinleyecek, şiirler okuyacak belki de yazacaktıkAra sıra da kafayı memleket meselelerine takacaktık
Şair olduysak hep aşk şiiri yazıp okuyacak değildik yaKimi zaman hüzün, kimi zaman öfke, kiminde isyanKiminde de dalga geçecektik kendimizle ve hayatlaBazen de anasını satacaktık derdin tasanın meselaBazen bir bardak çay olacaktı yoldaşımızBazen bardakları dolduracaktı akıttığımız gözyaşımız
Hal böyle olunca gel de efkâr basmasınGel de arama közde demlenmiş bir bardak çayıDemem o ki, kafayı toparlamak için ne içtiğin değil deKiminle içtiğinse mesele, her ne kadar tiryakisi değilsem deİtiraf edeyim efendice, hayatımda içtikleriminEn kötüsü ve en keyifsiziydi o kahveAma en çok da neye üzüldüm biliyor musunuzŞiirlerin, yüzleri bile kızarmadan gene yalan söylemelerine
Hava; kurşun gibi dokundukça yüreğimeEzilmekteyim; bir ses ver, ya da uzat eliniTut ellerimi, biliyorsun ki isyanlardayım
Yine en başa döndük, hiçbir yere gelmemişkenHala bitiremedik sorguları, sen sordun hepBen söyledim, her zaman yaptığın gibiSonrada arkanı dönüp gittin
Kim bilir bu gidiş kaç mevsim alacak ömrümdenBoş ver be üstat, kaç mevsim geçer, kaç hücreKaç hücre ölür, umursama bile, hiç dert etmeKendi düşen ağlamaz, iki gözü birden çıkarmışBenim gözlerim çıkalı çok oldu üstat.
Şimdi yapmam gereken, öldürdüğüm bedenimiToprağa vermek... Tutar mısın bir ucundan?Bu Son isteğimBırakma kimselereSakın bırakma, bu senden son isteğimİllaki, toprağa sen koy beniMümkünse iki damla da gözyaşı bırakBırak ki,orada da özlemeyeyim …
Toros Dağı hikmetin var bilinmezKışın dumanından çevren görünmezKar ile kaplanmış başın bulunmazİzin ver geçeyim gel Toros Dağı
Kış gelince giyinirsin aklarıAkdeniz’e karşı kurdun tak’larıBağrında besledin hep YörükleriAşkına olurum kul Toros Dağı
Baharda göverir çiçek açarsınBinbir çeşit kokuları saçarsınAzametle Sertavulu geçersinYıkma şu gönlümü gül Torsos Dağı
Doruğunda bitmez dumanın kar’ınBize siper oldun çoktur yararınHangi yolda kıldın ise kararınBana da bir haber sal Toros Dağı
Kim hayran olmaz ki senin başınaBahar ile yazın, karakışınaKaracoğlan gibi düşsem peşineAlından bir hisse böl Toros DağıAdın hep dilimde bal Toros Dağı
Sular birikmesin yosun tutmuş yataklarda, biraz derin eşele toprağıSabun da yok ki, mintax, ellerin derisini sıyırır, meşe külünden beterİyice köpürsün, aman diyeyim kalmasın kaplarda zıkkım olası ilaçtan eserBol suyla durula bulaşıkları, kurutmasın kökünden akıp geçtiği ağaçları…
İyi belle; senede bir yenilenecek, haftada bir de yıkanacak çamaşırlarKat kat dizeceksin taşın üstüne, renkliler dışta en içte de beyazlarKaynar sudan azar azar dökeceksin, durulacak küllü su tenekedeDeğme kimyasallara bedeldir meşe odununun külü bu da biline…
Günahtır, haramdır yiyecek, içecekte olmayacak zerrece hileSakın kimsenin ahını alma, bin beteri çıkar senden, mezarda bileTemkini bırakma elden ama bakma kimseye de art niyet ileGücün yettiğince hayır işle, ancak onlar gider öbür tarafa seninle…
Öyle özledim ki canım anam sesini, bitmek bilmeyen öğütleriniKokunu, kıt kanaat geçimimizi, sövmelerini, sevmeleriniSende, sinende huzur bulmayı, yanı başına kıvrılıp uyumayıGene o incir ağacının gölgesinde ma-aile çay içip, yemek yemeyiSenden azar işitmeyi, bir yandan gülmeyi, gülerken ağlamayı…
Sana olduğu gibi, birine güven duymayı, öyle çok özledim kiKendin gibi sanma herkesi aman unutma diye söylerdin yaKimseyi küçümsemiyor ve kırmamaya çalışıyorum inanBelki de en büyük özellik bu, senden bana kalan…
Utanıp konuşamazdım ya, anlatamazdım hani derdimi, ağlardımHiç konuşmasam diyorum, gene ağlasam, açmasam yüreğimi kimseyeOlmuyor ki canım anam, bunca kelamı nerede hıfzederim konuşmazsamİnsanları oldukları gibi seviyor, sıfatlardan elbiseler giydiremiyorumBu yüzden de, utangaç suskunluğumu bir türlü susturamıyorum…
Sokak lambaları hızlı adımlarla geçip gitti önümdenBir bilinmeze yol alıyorduk, aklımdaki sorularla benHangi istasyonda duracaktı sancılarımızHangi rıhtım intiharımıza sahne olacaktıVe kalmış mıydı koylarına sığınacak emin bir liman
Oysa dün;Ne güzellikler yaşanmıştı bu gezegenden geçerkenYarının neler getireceği nasıl bilinirdi ki şimdidenBadem ağaçları yine açmış çiçeklerini erkendenBir gün güneş görmekle yetindi sonunu hiç düşünmeden
Şimal yıldızımıydı el sallayan gökyüzündenSen neredesin, bak en kötü hallerimdeyim yine benBu uyku hali de neyin nesi, nedir böylesine başımı döndürenBelki de fırtınalardan arta kalan bir yürektiTutunamayıp dallarına yüzüstü yere düşen, ellerin ellerimdeyken
Buz tuttu ellerim, ellerinsiz çok üşüyorumAyağa kalkmaya çalıştıkça hızla yere düşüyorumNedir bu kalabalık, neden toplanmış bu insanlarBu örtüyü örten kim üzerime, burası neden bu denli darTabutta taşınan ben miyim...?Yoksa tanımadığım başka bir ben mi var…?
böyle idi iştebayağı zamanların endamı menekşeler açtı diyene gerek vardı yani, akortsuz salınımlar göstermeyebir bonsai kadar bile yeşermeyen yapraklara meyledipkelebek pervaneye doğru nasıl açık kulaç giderseşaşkınım
Züleyha olmak, topraktan fitreler kadar tez çıkıpalınganlık eşiğini aşmış ikenemsali hiç bir çağda görülmemiş ki Yusuf’undurduk yerde atıldığı kuyunun dibini görmek merakı da neartzamanların realitesi uyuşmaz mistisizmin ironisiyle
hiç çarmıh düşünmemiştim, ya da bir sunak, tanığımdır Allahpragmatizme de aklım ermez, hanidir bu gün gitsenyarın dönebilme olasılığın varmış gibi düşlerle öylekum tepelerini mi hedef almıştın kendine bu mevsimdeçölde hangi korunağa siperlenecektin, dedim ki etme
körebe oyunları oynamaksa maksadın benimlemarifetin kumlar altında da olsa, sakın basma üstünene olur ne olmaz, boş yere kirlenirsin çamur deryasındavelhasıl şeytanın odunu, masumun cehennemidirartakalanların ise tamamı vesvese
hoşlanıp, hoşlanmadığınızı bilmedenhabire yazıp duruyordum ya sizememleketten ortak tanıdıklardanpek az güldüğünüz tahminim dahilinde olsa daneden ille de güldürmeye çalıştığımıben de bilmiyordum aslındahani hemen hepimizin kaybettiğimizya da görmezden geldiğimiz yanlarımız vardır yaöyle işte
epeydir yazmadığımı şimdi hatırladımbeklemeyeceğinizi, beklemediğinizi bile bilekim bilir belki bekliyorsunuz dabelli etmiyorsunuzdur, ne bileyimgene de yazayım okuyup okumamaksize kalmış, belkide ilerde okursunuz,yani ne bileyim, belki kaf dağından indiğinizde
bu arada size bir şey söyleyeyim miçok ilginç bir insansınız biliyor musunuzçünkü hep hayal dünyasındasınız vebu gidişatla ayaklarınız asla yere basmayacakanlayınızaslında kimseyi dış görünüşüyle değerlendirmemyürek işçisiyim, özdür önemsediğim amaher neyseşunu da hemen belirteyimne de olsa beş on gömlek büyüksünüzçok değil üç-beş yıl sonra gene görüşürüz sizinle
dedim ya; ben yürek işçisiyimne garezim olur, ne de kin tutarım kimseyevarlığınız mutlu etmemişti ki, yokluğunuza yas tutayımardınızcaama itiraf edeyimmemleket manzaraları anlatmak çok hoşuma giderditaraf olmaktan oldukça uzak olduğunuzusonradan anladığım konuşmalarımızda
siz konuşmaya başladığınızdaysabana hiç sıra gelmezdi “ağlama duvarı” gibihissetmeye başlamıştım kendimisiz anlatıyor, anlattıkça rahatlıyordunuzbenimse yüküm, arttıkça artıyorduşimdi sıra bende, yani anlatan bendinleyen siz olacaksınız, isteseniz deistemeseniz de
bu sabah sahile indim, uzun uzun yürüdümher şey yerli yerindeydi, her yer yemyeşilsağımda deniz, solumda baharın gülen gözlerisadece siz yoktunuz, epeyce yokladım kendimi
Kanadım kırılmış, bozulmuş yuvamBulunmaz kimsede derdime devâmGüneşim doğmamış bulutlu havamBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
Sevgim özümdedir değil sözümdeDünyanın nimeti yoktur gözümdeGüllerim dikenli, bağım bozumdaBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
Kimseye açmadım gönül kapımıYaradan da böyle yapmış yapımıBüyüklük eylemem belli çapımıBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
Ben de sevdim seni, insanım bendeMevsim güze dönmüş bilesin tendeNe bulmayı umdun bu viran candaBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
Gönül sevmiş ise, dinlemez fermanKesilir yürekte dizlerde dermanVefa bekler her an sevdiği yârdanBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
İşte budur benim arzı-ahvalimBende bir insanım sanmayın zalimSeviyorum deyip edemem zulümBu halimle sana yâr diyemem kiGel gönül yaramı sar diyemem ki
/…Her gün aynı olacak değil yaBazen karakışta narçiçekleri gibi gülerken yürekBazen yaz aylarında buz kaplarGeriye dönüp bir baksa belki de bulacak nerede yanıldığınıAramayacak yazılmamışsa bir başka yürekte ismini../
Düşlerime gelmedin, hayalimde de yoksunBu işte bir terslik yok, terslik söylemediklerindeAnlatmadıklarında ve sen bende değilsin bu gün…
/…Kırgın bir bekleyiş, söylememek için içinden geçenleriHer geldiğinde dilinin ucuna, önce derin bir soluk alıpSonra başa dönüş, yani beklediğini yine beklemeye yöneliş…/
İyi ki şiirler varda saklanıyoruz, ya onlarda olmasaGecenin bir vakti kim çeker bu kadar melankoliyi bu sokaktaYa katlanacaksın hak etmemiş olsan da duyduklarınaYa da görmezden geleceksin,Seni sen yapan değerlerinin yozlaşması pahasına…
Geç olmadan ve güneşin rengi solmadanSevmek gerek yaşamı tüm renkleriyle,Kin ve nefret hiç olmamalı, yüreklerdeGünün rengi beyaza döndüğünde gülümsemeliSevdim, sevildim ve gidiyorum demeli de...
/...Gel gör ki;Yokluğun ve dönmeyişlerin var ya,işte o bir başka elem, bir başka dert,hani katlanılası olmayan türden meret.../
Gülkurusu bir gündüHatırlar mısın?O günün öğleden sonrasınıEl ele, diz dize ve göz göze geçirmiştikGülkurusu bir akşam gittinO günden beri, ben yüreksizimSen yürek sızım
ne zaman seni düşünsem bir sessizlik çöker gözlerimeiçimden bir ses git der, git ve anlat olmayacak işleriyapamıyorum, çivilenip kalıyorum bulunduğum noktayakendimle konuşarak öylesine, sessizce…
-sensizliğin diğer adı sessizlik-
umut mu umutsuzluk mu bilmiyorum amaeskisi kadar kıskanmıyor, kızmıyorum da sana
ilgisiz…
-hatta umursamaz olduğumu anlatmaya çalışıyorum-
yüreğime…
gene de ara sırayani aklıma her düştüğünde fena dağılıyorumbiliyor musun o an, sana koşmak geliyor içimdenseni seviyorum diye avazım çıktığı kadar bağırmakolmuyor, yapamıyorum…
-belki de adı gururdur bilmiyorum-
Sağanak-sağanak dökülmüyor artık gözyaşlarımsözümüz söz, biliyorum ben nasılsam sen de öylesinhani hep söylerdik ya “kendimden biliyorum” diyekendimden biliyorum elbette…
-kendimden biliyorum gururun ne demek olduğunu-
ama boş ver, sen aldırma sözlerimebiliyorsun işte, hem mevsim, hem ben duygusalımsitem edecek birini aradım etrafımda anlayacağın…
demem o ki, yani varsayalım hiç tanımadık birbirimiziiyi yanından bakarsak, bir süreliğine de olsa oyalar biziunutmak mümkün değilse, umut etmek en iyi züğürt tesellisi…
Bir yaz günü harman zamanıGökte yıldızlar ve yeni doğmuş ay vardıAnnemin pabuçlarına benzerBir çift pabucum olmasıydı tek isteğimMaviydiler gökyüzü kadar
İlçeden gelmişti ağabeyim, elinde bir paketleGökte yıldızlar ve yeni doğmuş ay vardıUzattı, al dedi, bak bu paket senin içindiAçtım sevinçle bir çift pabuç vardı içindeAnnemin ayakkabılarının aynı ama bir farklaTopukları da epeyce yüksekti...Leylak renkliToprak yolda koşarken ne güzel izler bırakırdı
O gece huzurla sarılıp yeni pabuçlarımaBıraktım yüreğimi derin bir uykunun kollarına
Sabah;Aydınlanınca etraf tekrar baktm pabuçlarımaLeylak rengi akşamdan sabaha maviyle değişmiştiBiraz hayal kırıklığı yaşadım, ne kadar çok sevsem deAkşamdan sabaha değiştiğinden, affedemedim maviyiBu yüzdendir leylakları çok sevme nedenimÇocukluktan kalan hayal kırıklığım dediğim
Bir türlü anlatamadım sanaBu; bu öyle kolay bir şey değilNe oturup, okumaya benzerNe yemeye, içmeyeNe aşk şiirleri yazmayaSevmek apayrı bir şeydirSevmesini bilene
Mesela o söylemedenSen ne söyleyeceğini anlarsınSözlerinle değilGözlerinle konuşursun
O sana gelsin diye beklemezSen ona koşa koşa gidersinİster yanında olsunİster çok uzaktaO hep seninledirSen de onunla
Sabah uyandığındaİlk ona günaydın dersinEllerini uzatır, tutarmış gibi elleriniSımsıcak olur yüreğin, kuşça çırpınırGörmesen de yüzünü, ezberindedir
Bunları hissediyor musunDuydum..Hayır diyorsunO zaman; seni seviyorum diyeİstersen milyon kere söyleTiyatro oynuyorsun
Hani birine kırk kere deli dersenDeli olurmuş, sözüne güveniyorsanBoş bir inanış derimDemek çok seviyorsunHadi canım sendeÇocuk mu kandırıyorsun
Şiirlerden dilek tuttum umutsuz,Onlarda bana karşılar bu gün,Bilmiyorlar mı ki, çöküşte gönlüm,Bir yudum sevgiye muhtacım bu gün.Oysa koşar adım gittim onlaraHüsranı elime verdiler bu günKoklayıp sevmeyi düşlerken gönlümDikenleri yoluma serdiler bu gün
Yazmanın da okumanın daTadı tuzu yok, eskisi gibiNe bir heyecan nede telaşBir buruk gülüş anlayacağın...
Sayfama her ne zaman baksamBir yalnızlık, bir karamsarlıkBir şeyler yalnız ama nedirSen biliyorsan bana da söyle...
Bir atalettir sarmış ruhumuSende aynısını yapıyorsunDamarıma basmıyorsun artıkYoksa dostluğumuzu mu yitirdik...
Yazmayayım diyorum aslındaYazdıklarımda bir şeye benzemiyor yaYazmasam da üzülmeyeceğim haniBir ara bırakmıştım da sayfamı...
Oyuncağımı elimden almışlar gibiGünlerce üzülüp, küsmüştüm herkeseAma bu defa gerçekten hiç keyfim yokYani bırakıp gidersem eskisi kadarÜzülmeyecekmişim gibi geliyor...
Zaten sen inandırmıştın güzel şeyler yazabileceğime,Boşuna emek verdin, boşuna UĞRAŞTIN USTAÇok teşekkür ederim,Fakat; Benden değil şair, hiçbir halt olmazAnlayacağın Tadım Tuzum Yok Usta...
bu hale nasıl geldiler hiç bir fikrim yokhani en ufak bir tezatta kırıldım deriz yaoysa kırılmak başka bir şeymiş, bambaşkabaşka hissetmek hatta hissetmemek
heyecan, yani vücuttaki ani tepkimekorku, öfke ya da ne bileyim işteavuç içlerinin terlemesi meselakalp atışlarının hızlanması gibi
isterdim ki; seni her gördüğümdebunları hissedeyim ama yokne bir his, ne bir heyecankızgınlık bile değil, tepkisizimtepkisiz, ve hissizim
sen gelirkengece, uykuya dalmıştı mavilerin koynundayıldızlar düşmüştü yediveren gül dallarınaay’da bir hüzün ki sorma, milyonlarca yıldızmilyonlara umut olmuştu da, mahmur bakışlı güneşhenüz uyanmıştı ayazı kırılmış su damlalarında...
zümrüt bakışlı yosunlar danslarını ededursungül/tenli gülüşlerin vardı bir zamanlarnereye gittiler, nerede hasretiyle yandığınyüreğine sitemler bandığın, dünya yansa bir zerrekav yakmadığın şen günlerin nerede…
ne kadar da yüksekti topukların, sahne bizdikoyuncu sen, istediğin gibi oynadın düşlerimizlenereden gelip nereye gittiğini sormadı kimsesahi eskilerini ne yaparlardı seninne desem, hangi sözcükleri sıralasam bilemedim
bak “kara lastiği de hatırlattın”yani tekrar hayatımıza kattın ve böylececümlemize insan olduğumuzu hatırlattıngüle-güle demek gelmiyor içimden amagene de sana güle güle… yeni yıla merhaba…
Hatice Ak/31 Aralık 2014.................................İYİ SENELER.....................
hissettin mi bilmiyorumdün gece onlarca şiir dinledim“Etme” diyordu Rahmetli Tuncel KURTİZyükseldikçe yükseldi, şiirde volümbenim kalp atışlarım
neşeden mi, kederden mi bilmiyorumYusuf Hayaloğlu’nun “Merhaba Nalan”ınıkendi sesinden dinleyipsözlerini paylaştım bir İnternet sitesinde“ulan seviyorum seni be” başlığıyla
bir kaç meraklı okudu o saatteyani gece devrilirken ertesi günehiç tanık olmamıştın biliyorumgeç saatlerde uyanık olmamasana kızma nöbetim tutmuştu uyku yerineöylesine işte
gelen ilham mıydı öfke patlaması mıkarışık bir durum ne bileyim öylesine dedim yadertlenmeden, göğüs kafesim ağırlaşmadangözlerim dolmadan dinledim paşa, paşabelki de kendimdi dinlediğim böyle sessizceduvar gibi, taş gibiydim, hissizdim şiirler bittiğinde
sonra uyumuş kalmışımsaatin kaç olduğunu hatırlamıyorumgözlerimi açtığımda sabah olmuştuodamın aydınlanmasından anladım
bir sakinlik ve duygusuzlukla uyanıncabelki faydası olur canlanmama diyemükellef bir kahvaltı hazırladım kendimeama hiç bir şeye gitmedi elim nedensebir bardak çay içip kalktım masadanaç mıyım tok muyum farkına varmadan
gerçekçi gelmiyor değil mi...?ama böyle işte, ne ağlayabiliyorumne gülebiliyorum ne üzüntüne de öfke duymuyorum hiçbir şeyegaliba birazcık merak ediyorum sadece
neyi merak ettiğimi de bilmiyorum aslındabütün olumsuzlukları silmek vehayata kaldığım yerden devam etmek istiyorumama şimdilik pek mümkün görünmüyorsanki Gök kubbe üzerime yıkılmış daaltında ezilmişim duygusunudibine kadar yaşadıktan sonra
tuhaf hallerim var anlayacağınbiliyorum hiçbir duygu sonsuza kadar sürmezgerçek sevgi dışında ama tedirliğimin sebebisana seslenmek istersem adınıresmetmeye çalışırsam yüzünütebessümüme karşılıkgülüşünü unutma ihtimali
Yılgınlığa düşme sakınİlk tökezleyişin değil amaİlk özleyişin, ezberindeki ilk cümleSıkı tut hayallerinden, sarıl sıkıcaSonrası nasıl isterse, öyle gelsin
Senin canını püren çalıları acıttıBöğürtlen dikenleri kanattı elleriniİskarpini onüç yaşında tanıdınSinema ve tiyatroyuO zamanki lüks olan, Phılıps markaTransistorlu radyodan dinledin
Işıltılı vitrinler, şık mı şık giydirilmiş suretleri değilAyağında lastik çizme, elinde kazma, omzunda kürekToprakla savaşan insanları izledinGörmedin ki, çarşı pazar, hayaller büyütesinHepsi bu kadar ve daracıktı dünyan senin
Çakırdikenlerini, İnce Memet RomanındanKula kulluk edilmeyeceğini, Pir Sultan Abdal’danAşk’ı Karacaoğlan şiirlerinden okudunOkudukça acılar içtin, dertler dokudunEsareti tanıdın, bildin, Nazım Hikmet’tenKahramanlığı Köroğlu’ndanKurumuş yaprak gibi sürüklendinBiraz ondan biraz bundan
Ayağını yerden kesenBuğday harmanında, sarı öküzün çektiği düvendiAllığınla pudran, alnında, yanaklarında donan ter’diDeğerli broşlar yerine, buğday kılçıklarıydı göğsüne takılanHiç ipek gömlek giymedin ki, kaput beziydi mintanınYani düpedüz amerikan
Herkes dilek tutmuştur, gökte kayan yıldızdanSen taş sandın, düşüp kıracak bir yeriniAnlayamadın gitti bu işin romantizminiSen yakamozları ve mehtabı da bilmezsinBilmezsin aşk iki kişiliktir, başköşesine koysan yüreğininKısacası gönlüm dur durduğun yerde, beni ayartmaya çalışmaAzıcık güneş görünce, badem ağaçlarıyla yarışma
hiç ayırmazdı kendisinden, dosttu ahbaptıkimi zaman koynunda huzur bulduğu sevgilikimi zaman uzun uzun konuştuğu dert ortağıkimi zaman da birlikte keyiflenip dağıttığı
bir banka oturdu, yaktı kadim dostunubir nefes kendisi için, bir nefes de sevdiğiorada buluşmak için sözleşmişlerdi, önceki günbekledi…oysa gün çoktan olmuştu dün
son kez bakınıp etrafa hızla kalktı yerinden,soluklandı iç çekerek, yaralıydı derindendere kenarına doğru yürüdü hızlı adımlarlaköprüyü geçerken, damla damla eridi kederinden
kuşlar konmuştu suya, sevgi dokudular oya-oyayorgundu... ahh dedi ahh şu kuşlar kadar olabilseydikanlayabilseydik onlar kadar sevginin değeriniyapabilseydik gereğini, tutabilseydik içimizde ömür boyuyakmasak olmaz mıydı, tiryakinin son sigarası misali
Yanımda olsaydın örneğin;O meş’um gün hiç gelmemiş olsaydı...
Ben şiirler yazsamSen Çeşm-i siyahım türküsünü isteseydinSenin için çalsaydım istediğini....
Sonra bir memleket türküsüBöyle dinlenseydik, dinleseydik...
/..Kullar olam yavrum senide doğuran anayaSüt vermişler, haydi senin gibi sunaya aman../Ben çay içsem, sen izleseydinNefesin nefesimde, ellerin elerimdeYolun sonu görünüyor yerineMutluluk türküleri söyleseydik...
Sen yanımda olsaydın mesela,Yoruldum dediğimde,Gülümseseydin gözlerime...
Sen yanımda olsaydın mesela,Hiç gam olmazdı,Ne günün yorgunluğu,Ne dünyanın onca yükü...
Sen yanımda olsaydın mesela,Birlikte sırtlardık hüznü, neşeyi,Bir fincan çayımız olurdu elimizde,Bir kaç dize de şiir, illaki denize nazır,İllaki iyot kokulu...
Sen yanımda olsaydın mesela,Bir yandan uçuşurken,Bir yandan çığlık atsalardı martılar,Sen simit atsaydın,Onlar dönüp dursaydı başımızın üstünde,Biz, inceden bir türkü tuttursaydık...
__Bahçada yeşil çınar__Yanımda olsan ne olurdu yar....Yanımda olsan ne olurdu...
hani sabah esintileri gibi ilkbaharınhani büyülü seslerini dinler gibi kumrularınhani bir çiy damlası düşerken daldan yaprağahani süzülürken bir damla yaşgöz pınarlarından yanağınayokluğunla konuşmak işte böyle güzel
doğarken güneş bir ırmağın göğsündensalınırken bir söğüdün dalı nazla sulardatitrerken bir kelebek konduğu kırçiçeğindeyokluğunla konuşmak işte böyle güzel
anlatmak yirmidört saatlik dilimipaylaşmak, dilim dilim sevgilerive yokluğunu hissetmek işte böyle güzel
her gitmeye kalkışmamdadellenme diyorsun ya banaaslında en akıllı olduğum andırgitmeye kalktığım anlar amaişte o anlarda susup dinliyorsun ya benidinlediğini bilerek ve sımsıkı sarılıp hayalineyokluğunla konuşmak işte böyle güzel
Yine aritmi başladı yüreğimdeOturup seninle konuşacağız diyeO yeni yetme meşe fidanının dibindeBen neler yaptığımı anlatacağım,Sen yanağımdan öpmeye çalışacaksın sinsice,Ben...Heyecandan kanatlanıp uçacağım...
Ne zaman yönelsem memleketeBen sen oluyorum, sen memleketGene öyle masum, gene öyle sessizBir tek ağladığımda tepki verirdin, ağlama be...Bilirsin sulu gözlüyüm, dayanamam ağlamana derdin...
Çok olmadı yanından ayrılalı amaGenede çok özledim be gülümÇocuklar iyi bakıyorlar düşünme o yönünü senBüyük oğlumuz baba oldu bize bir bilsenEpeyce de otoriter, seni mumla aratıyor anlayacağın...
Bütün hesapları o tutar, küçük oğlanHer zamanki gibi bütün sorumluluğu ağabeyine atarYan gelir yatar, hiçbir şeyi de noksan olmayacak haSonra bizim evin içinde küçük bir kıyamet koparBunları anlatıyorum diye sakın üzülmeyesinOnların estirdiği fırtınalar, benim meltemim esince biter...
Çok özledim be can, yine dört yanımı sardı heyecanEskiden sabah uykularımdan sen uyandırırdın beniNe kadar tatlı gelirdi o uykular, bir daha çekerdimKafama yorganı, sen çayı demledim meleğim kalkDeyinceye kadar, ellerini uzatırdın hadi tut derdin...
Nasıl tutmazdım ki, hem ana, hem baba hem yârdınArsız arsız sorardım kahvaltı hazır mı diyeOysa sofra kurmayı bile beceremezdinDomatesleri kabuklarıyla doğrarEkmeği etrafa saçar dökerdin...
İşte böyle baş tacım, gönül ilacım, yine sana geliyorumSen gittiğinden beri biraz deli biraz divaneyimNe bedenim ne ruhum yaşıyor bu dünyadaAmbulansa konulduğun anda sen değilKara toprağın altına giden bendim...
Sana geliyorum, göz açıp gördüğüm, ebediyen güvendiğimYine aritmi başladı yüreğimde, oturup konuşacağızO yeni yetme meşe fidanının dibinde,Ben neler yaptığımı anlatacağım,Sen yanağımdan öpmeye çalışacaksın sinsiceHeyecandan kanatlanıp uçacak gibiyim...
Sen memleket, yine öyle masum, yine öyle sessizBir tek ağladığımda tepki verirdin, ağlama be,Bilirsin sulu gözlüyüm senin ağlamana dayanamam derdinSana geliyorum, göz açıp gördüğüm,tüm varlığımla sevdiğimEbediyen güvendiğim, tek dostum yol arkadaşım baş tacım...