Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ PRE-ERGENEKON: HANS VON AİBERG ARZ'IN DABBE'SİNE YAPILAN ZULÜM PRE-ERGENEKON: HANS VON AĠBERG Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları... KESİM -I- 1980'lerin ortasından itibaren Türkiye'de kitapları yayınlanan Hans von Aiberg'den 90'ların baĢından itibaren haber alamayan okurları, 6 Mart 1997 gecesi bir sürprizle karĢılaĢmıĢlardı. 7 yıllık suskunluk orucunu açarak YaĢar Nuri Öztürk'ün FLASH TV'deki IĢığa Çağrı programına canlı yayında telefonla katılan Aiberg, hafif aksanlı Türkçe'siyle izleyicilerin karĢısına çıkmıĢtı. KonuĢmasında, Ġslam dininin, Ortodoksluk ve Katoliklik anlamlarında Sünnilik ile ġafilik süreçlerini yaĢadığını, artık üçüncü bir döneme doğru gittiğini belirterek özetle Ģunları söylemiĢti: "Ali İmran Suresinin 100 İla 104. ayetleri bunun haberini veriyor. Protest bir dönemdeyiz. Ben bir Protest'im. İslam'ı çok seviyorum, buna gönül verdim. Ancak, rezil, kepaze ediyorlar benim dinimi! Buna hakları yok! Siz ve sizin gibi düşünen kişiler ve benim gibi Protestler, bu dini yıpratmaya çalışanları, Allah inşaa elbirliği ile, Allah yolunda alt etmekte başarılı olacağız. Buna gönülden inanıyorum." Sonrasında, Y.N. Öztürk ile izleyicilerin yoğun isteklerini kıramamıĢ, bir hafta sonra, 13 Mart 1997 tarihinde, programa bu defa konuk olarak katılmıĢtı. "Kur'an ve Evren" konulu yayında görüĢlerini ve teorilerini fırsat bulduğu ölçüde anlatmıĢtı. Onun din hakkındaki açıklamalarında "Hiç bir aksaklık olmadığını" belirten Öztürk, bilimsel konularda ise "Kendi alanına girmediğini" söyleyerek sessiz kalmıĢtı. Ancak 20 Mart 1997 tarihindeki ikinci programa, bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan üç kiĢiyi, konuğunu "Sorguya çektirmek" üzere davet etmiĢti. (IĢığa Çağrı, iki program birlikte tek video )
23
Embed
Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ
PRE-ERGENEKON: HANS VON AİBERG
ARZ'IN DABBE'SİNE YAPILAN ZULÜM
PRE-ERGENEKON: HANS VON AĠBERG
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -I-
1980'lerin ortasından itibaren Türkiye'de kitapları yayınlanan Hans von Aiberg'den 90'ların
baĢından itibaren haber alamayan okurları, 6 Mart 1997 gecesi bir sürprizle karĢılaĢmıĢlardı.
*Saçları gerçekten sarı mı? Yoksa aslında siyah saçlı da, sarıya mı boyuyor?
*Acaba saçları takma mı, kendi saçı mı. Firkete ile mi tutturuyor? Yoksa ekme saç mı?
*ġarlatan mı, bilgin mi?
Herkes iĢte bu soruları soruyor.
Bu arada, Hans'ı programına çıkarıp "günün adamı" yapan Prof. YaĢar Nuri Öztürk'ün bir
sözü dikkatten kaçıyor "-Ortada adamın 10 kitabı var kardeĢim."
Yani, TV programına çıkardığı Hans'ı kaldırımdan toplamadı YaĢar Bey. Ben, televiyon
programı yapsaydım Hans her defasında alırdım, ratingi de tavana vurdururdum. Rakip
tanımazdım. Hatta bir yıl önce hazırladığım bir TV programının planında Hans sürekli
vardı. Çünkü Hans "çok ilginç" bir kişidir. TV programım gerçekleşseydi Hans'ı daha
önce tanıyacaktı herkes. Ama her hazırladığım TV programı gibi o da buzdolabında kaldı. Demek ki Hans'ı TV programında düĢünmekte isabet etmiĢim. Konuk olduğunda bile ortalığı
nasıl karıĢtırdı.
ġimdi yukarıdaki sorulara tek tek cevap vermeye çalıĢayım.
Hans'ı yakından tanırım. Çünkü onu "medyatik Ģahsiyet" yapan benim.
1983 yılında, Mazlum Göknel arkadaĢımla birlikte Posta adında aile gazetesini yayına
sokmuĢtuk.
Gazetemiz 700.000 gibi çok önemli satıĢa ulaĢmıĢtı.
Bir hanım okurumuz telefon ederek "Yıldız Falı tatmin edici değil, daha geniĢletemez
misiniz?" dedi.
Hemen bir astroloji uzmanı aratmaya baĢladık. Kim tavsiye etti hatırlamıyorum "Bu iĢi çok
iyi bilen biri var" dediler. "-Getirin o zaman" dedik.
Ertesi gün odaya bir hippi girdi. Uzun boylu, zarif, temiz yüzlü bir genç. Elini kibarca uzattı:
"-Bendeniz Doçent Doktor Hans Von Ayberg."
Mükemmel bir Türkçe ile konuĢuyordu. Alman veya Danimarkalı vurgusu yoktu dilinde.
Kanarya sarısı saçları baĢına bir firkete ile tutturulmuĢtu.
Ben ĢaĢırmıĢtım. Yıldız Falı uzmanı olarak beklediğimiz kiĢi Alman çıkmıştı. Oturmasını rica
ettim ve sordum:
"-Siz Alman mısınız Herr Von Ayberg?"
"-Hayır Danimarkalı'yım, fakat Alman vatandaĢıyım."
Enteresan.
Hans, ufak bir para karşılığı "fal" köĢemizi yazıyordu. Onu merak ediyordum.
Yazısını getirdiği bir gün Almanca çevirmen arkadaĢ iĢten ayrılmıĢtı. Hans'a bu iĢi teklif
ettim. Alman değil miydi, o zaman Almanca'dan çeviri yapabilirdi.
Hemen kabul etti. ĠĢte onu, birlikte çalıĢınca tanımaya baĢladım.
Çevirilerindeki Türkçe'sinin güzelliği dikkat çekiciydi.
Bir süre sonra Hans'ın sadece Almanca'dan değil, İngilizce'den, Fransızca'dan,
İtalyanca'dan, İspanyolca'dan çeviriler yaptığını gördüm. Hayret ki ne hayret.
Adam hiç ses etmeden, kafası önünde çalışıyor da çalışıyor.
Bu arada senli benli olmuĢtuk:
-Hans sen kaç dil biliyorsun?" diye sordum.
-Hemen hemen bütün dilleri..." cevabını verdi.
-Yani?
-Rusça, Arapça, Farsça ne bileyim biraz Hintçe filan bilirim iĢte...
Esrarengiz adamdı. Nezaket icabı özel yaĢamıyla ilgili soru da soramıyordum. Hans'ın
anlattıklarıyla yetiniyordum.
Almanya'da Heidelberg ve Freiburg, Fransa'da Sorbon Üniversitelerinde okumuĢtu. Doçentti.
Ne doçenti? Soramadım, o da söylemedi.
Ancak; hangi dilden çeviri yapsa mükemmel yapıyordu.Bilimsel zor konuları bile
uzmanlara parmak ısırtacak ustalıkta çeviriyordu. Kadınlar Hans'ın peĢinde
Hans'ın kimliği, geçmiĢi hakkında merakım iyice artmıĢtı. Bu sırada okurlardan gelen
telefonlar ve mektuplar dikkatimi çekti. Hemen herkes Hans'tan "bir çare" bekliyordu. Yıldız
Falı ve astroloji konusundaki yazıları okuru çarpmıĢtı.
Hans ile tanıĢmak, fallarına baktırmak istiyorlardı.
Bir süre sonra gazetenin kapısını Hans'ın okurları kuşatmaya başladı.
Kadınlar, görevlilerle kavga ediyor, Hans'ı görmeden gitmek istemiyorlardı.
Mazlum'la karar verdik Hans'ın astroloji köĢesini hemen yarım sayfaya çıkardık. Ġlgi her gün
arttı. Yetmedi tam sayfa yaptık. Mektuplar çuvallarla geliyordu. Yetmedi bir buçuk sayfa
yaptık. O da yetmedi iki sayfaya yaydık Hans'ı. ġimdi o, tam iki gazete sayfasının yazarıydı.
"Yüzüğümü kim çaldı Sayın Ayberg?"
Hans'tan çare bekleyenler neler sormuyordu ki? Hatırlıyorum bir kadın yazmıĢtı:
"Sayın Hans Ayberg. Çok kıymetli tek taĢ yüzüğüm evde kayboldu. Yüzüğümü nerede
bulacağımı söyler misiniz?"
Bizim Hans da gazeteye Ģöyle bir cevap yazmıĢ:
"Yüzüğü görümcen çaldı. Sen üzülesin diye yaptı. Bir haftaya kadar yüzüğü getirip yatağının
altına bırakacak. Bekle, sakın üstüne gitme yoksa kan çıkar."
Bunları okuyunca Hans'a dedim ki:
"-Gözünü seveyim böyle Ģeyler yazma. Kadın gidip görümcesinin boğazına sarılırsa?"
Hans kendinden emin cevap verdi:
"-Merak etmeyin efendim. Kan çıkmayacak. Kadın yüzüğüne kavuĢacak."
Hans'ın davranıĢları zaten garipti. Fazla üstelemedim. Aradan 10 gün geçti. Yüzüğünü
kaybeden kadın gazeteye gelerek Hans'ın ellerine sarılmaz mı? Yüzüğü yatağın altında
bulmuĢtu. Hem de görümcenin misafir geldiği gece.
Acaba Hans bizi etkilemek için bir tanıdığına "yüzük oyununu" mu oynatmıĢtı? Bu kuĢkum
uzun sürmedi. Hans'a teşekkür için gelen kadın sayısı o kadar arttı ki, bu kadar oyuncu
tanıdık bulamazdı. Bir çok isabetli kehanetlerde(?) bulununca Hans'ın Ģöhreti iyice arttı.
Kadınlar ağızdan ağıza Hans'ın ününü yayıyordu.
Her sabah gazetenin kapısında gördüğümüz 10-12 kadar hanımın Hans'ın okuru olduğunu
biliyorduk artık.
Yabancı Profesörlere karĢı bizim Doçent Hans Ayberg
Bir gün ünlü bir bilim dergisinden çeviri yapıyordu. (New Scientist veya American Scientist
olabilir.) Birden durdu. Bana geldi:
"-Bu dergide verilen formüller yanlış."
Öf, sıkılmıştım artık:
"-Hans çok işim var. Allahaşkına tiyatroyu bırak, zamanımı çalma. Yani, o derginin
profesör yazarları yanlış biliyor öyle mi?"
-Evet. Yanlış yazmışlar.
-Doğrusunu sen biliyorsun ha?
-Evet efendim. Bu kimyasal formüllerin sonucu yanlışa götürüyor.
-Sen nereden biliyorsun peki?
Bu soruma yanıt vermedi. Kırılmıştı, gitti yerine oturdu. Söylenmeye başladı:
"-Formüller yanlış işte..."
Çok yorgundum, sinirliydim. Fırladım, elinden dergiyi kaptım ve bağırdım:
"-Yaz bakalım doğrusunu o zaman."
Hemen karalamaya başladı, Hans'ın yazdığı kağıdı ve dergiyi bir arkadaşımıza vererek:
"-Hıfzısıhha'ya veya Kimya Fakültesi'ne git. Nereye gidersen git, güvenilir bir kurumdan
hangisi doğruymuş öğren. Doğruyu da, yanlışı da tasdik ettir." dedim. Yaptığı ukalalığa
karşı Hans'a "mahçubiyet" cezası verecektim.
Amma velakin.
İşte bundan sonrası gerçekten ilginç.
Hans'ın yazdığı formül doğru çıktı. Yahu nasıl olur? Bayağı şaşırmıştım. Derken; bir ay
sonra şaşkınlığım müthiş bir meraka döndü. Çünkü aynı dergi, bizim tartışmalı formülle
ilgili, bir önceki sayısında yaptığı hatadan dolayı özür diliyor "düzeltme" yayınlıyordu.
Düzeltme Hans'ın yazdığı ve bizim profesörlerin onayladığı gibiydi. Böyle bir şey olamazdı. Hans baĢıma dikilmiĢ dergiyi gösteriyordu. Donuk bakıĢlarla yüzüme
bakıyordu. Ben de ayağa kalktım:
"-Bana bak. Formülün doğrusunu nasıl bildin söyle bakalım" dedim.
"-Bakın. Ben kimyacı değilim. Ama her konuyu herkesten iyi bilirim. Çünkü benim temasta
olduğum cinler, ruhlar var. Onlara danıĢıyorum. Dünyanın en zor problemlerini, fizik-kimya
formüllerini saniyede çözerim. Çünkü ruhlar bana hemen doğrusunu iletiyor."
-Yaaaaa?
-Evet öyle Tevfik Bey. Size garip gelebilir ama doğrusu budur.
Ben Ģimdi ne diyeyim? Belki tesadüfen bildiği bir formül karĢısına çıkmıĢtı. Ama biliyordu ya.
Hans ile çalıĢmaya devam ettik.
Onun Alman pasaportlu Danimarkalı olduğuna asla inanmamıĢtım. Doçent olduğuna da.
Yıllarım geçti Avrupa'da. Bir Türk'ü Alman diye yutmam mümkün değildi.
Bence Heidelberg veya Freiburg Üniversiteleri'ni de bitirmemiĢti. Sorbon'u da.
Gelgelelim bu kadar bilgiyi nasıl edinmiĢti?
"Sen hangi okulda okudun? Gerçeği söyle arkadaĢ." diye sormak kabalık olmaz mıydı?
Bir hekim kadar tıp bilgisine, bir profesör kadar fen bilgisine sahip gözüküyordu. Dikkat:
"Gözüküyordu" diyorum, "sahipti" demiyorum.
Çünkü biz gazeteciydik, hekim veya kimyager veya fizikçi değildik. Ama, uzmanlara her
kontrol ettirdiğimde Hans'ın yazdıkları hatasız çıkmıştı. Az bilinen dillerden çevirilerini bir
bilene sorduğumda "doğru tercüme" yanıtı almıştım. Ne diyeyim? Demek ki çok bilgili çocuktu.
Bilgilerini cinlerden ve ölmüĢ bilim adamlarının "arkadaĢ olduğu" ruhlarından aldığını
söylüyordu. ĠĢte o kadarını bilemem.
"Sana cinlerimi gönderiyorum Ali!"
Bir gün gazeteci arkadaĢımız Ali Galip Vural nedense Hans'a kızdı. Bir iĢi aksatmıĢtı
herhalde. Çünkü Hans, bir gün atom karınca gibi çalıĢır, iki gün iĢi sallardı. Üç gün biyonik
adam olur, iki gün kaybolurdu.
Ali Galip epey söylendi. Daima sakin tabiatlı olan Hans:
"-Ali Bey. Bana hakaret ettiniz. Size cinlerimi gönderiyorum. Onlar sizi cezalandıracak" dedi.
Ali ve hepimiz güldük.
Üç gün sonra Ali Galip bana geldi, bakın ne dedi:
"-Abi Ģu Hans'a söyleyin cinlerini üstümden çeksin. Üç gündür her iĢim ters gidiyor. Arabayı
çarptım, aileden ağır hastalanan oldu, maddi manevi hasar görüyorum."
-Ali, herhalde dalga geçmiyorsun?
-Abi lütfen. Böyle nezaketsizlik benden bekler misiniz.
Ali Galip, aklı baĢında bir arkadaĢımızdır. Doğaüstü olayları da iyi bilirdi, din konularını da.
Ters giden iĢlerinden "öyle bunalmıĢtı ki, kurtulmak için Hans'ın cinlerini bile kabule razıydı"
diye değerlendirmiĢtim. Belki de çok kiĢi Hans'ın "gücünü(?)" böyle durumlarda hissetti(!).
Adnan Kahveci sormuĢtu "Hans nedir?"
Hans, yazılarıyla artık Ģöhret olmuĢtu. Gazeteden uzaklaĢmaya baĢladı. ĠĢleri iyice
aksatıyordu. Bir gün ciddi olmasını söyledim. BaĢını eğdi:
"- Dört çocuğum ve bir karım var. Çok kazanmam gerekiyor. Fal bakıyorum, iyi para
veriyorlar."
Hans evliliğini de Ģöyle anlatmıĢtı:
"-Sokakta dört çocuklu bir gariban kadın gördüm. Kadın - Açım, çocukların babası beni
sokağa attı- dedi. Ben de tuttum o kadınla evlendim."
Bir süre sonra tamamen kaybolan Hans'tan haber aldığımda Ankara'daymıĢ. Rahmetli Adnan
Kahveci bir gece evden aramıĢtı:
"-Yahu bu Hans Ayberg diye biri var. Olağanüstü yeteneklerinden söz ediliyor. Senin
gazetede çalıĢmıĢ. Nasıl biridir?" diye sormuĢtu.
Ben de Adnan Kahveci'ye "Fal mı baktıracaksın?" diye sordum. GülmüĢ Ģunları söylemiĢti:
"-Ankara barlarında servet karĢılığı fal baktığını söylediler. Bir de kitap yazmıĢ. BoĢ adam da
değil. Kafa karıĢtıran bir tip. Bunlar sonradan cemaat, tarikat kurmaya kalkarlar bela
olurlar. Gerekirse takibat yaptıracağım."
O zaman bakan olan Kahveci'ye, Hans'ın "o bildiği tür" din taciri üçkağıtçılar kadar
uyanık olmadığını, saf bir "uçuk" olduğunu söylemiĢtim. Yıldız Falı bakıyor, Tarot açıyor,
kehanetlerde bulunuyordu. Anlattığı "bilimsel masallar" çevresini heyecanlandırıyor ve
topladığı ilgiden mutlu oluyordu.
Eğer Ali Kalkancı'nın ticari zekası Hans'ta olsaydı şimdi trilyon yapmıştı.
Neyin nesi bu Hans Ayberg?
Kendisine "Hans Ayberg" diyor. Gerçek ismini asla öğrenemedim. "Bizim Hans"ın rüzgarına
dikkat edilmeli. Yazdığı 10 kitap neden rekor sayıda okuyucu buluyor? İlahiyatçılar,
fizikçiler, biyologlar ve diğer bilimciler ne sebepten Hans'a ilgi duyuyor? 10 kitap dolusu yazı yazmıĢ. Bu kadar bilgiyi nasıl toplamış?
Cahil deli mi, bilgili deli mi? Dahi mi, anasının gözü tezgahtar mı?
Yazdıkları tamamen saçma mı? Peki, kim incelemiş?
Bu soruların cevabı yok. Yazdıklarını yalanlayan bir uzman da duymadık. Belki de "deli
saçması" diye bilim adamları kitaplarını okumuyor. Bir okusunlar.
***
Peki Hans neden "profesörüm, quantum fizikçisiyim" diye yalan söylüyor?
Bunun adına "ruhsal ben" derler (psychological me). Yani: Ruhsal ben'ci, kendinde bütün
bedensel ve ruhsal niteliklerin varolduğuna inanır. Bu kadar bilgi kimde bulunabilir? Ancak
bir profesörde. O zaman "profesörüm" diyeceksin. Yutarlar mı?
Bazı bazı yutturdu iĢte. Tercüman Gazetesi 10 yıl kadar önce Hans'ı "Allahtanımazken
Müslüman olan Alman Profesör" diye tanıtmıĢtı. Hans orada bir "Alman profesör olarak"
gazetenin anonsuna göre: Allahtanımazlıktan kurtulmanın yolunu anlatacaktı.
Anonsu görür görmez Tercüman'a telefon ederek uyarmıştım. Sanırım ya rahmetli Kemal
Ilıcak Bey'i ya da Nazlı Ilıcak Hanım'ı aramıĢtım. Çok yıl oldu unutmuşum.
Büyük rezalet olacaktı. Anonslar hemen durduruldu. Hans ortadan kayboldu.
Yalan söylemeseydi...
Hans boĢ değil. Bir kaç dili iyi biliyor. Din bilgisi güçlü. Fen bilimlerinden haberdar. Hayli
kitap okumuĢ. Felsefe, sosyoloji de biliyor. Astrolojide uzman. Ancak; çok önemsediği
psikoloji konusunda kendine hiç eğilmemiĢ.
Eğer "Alman, Danimarkalı, Hans, Prof." gibi gereksiz palavralara sapmasaydı saygın bir yer
kazanabilirdi. Kendisine "Ģarlatan" dedirtmezdi.
Hans olayı, Türk toplumu için önemli bir uyarıdır.
Hans'ın bu kadar ilgi görmesinin sebebi; Yıldız Falı, kehanet tutkunları ve din tartıĢması
meraklısı cahillerin ilgisi. Hans da zaten ortamını "cahil bilmiĢler" arasında buluyor.
Yıldız Falı'na umut bağlayanlar, kehanete inananlar Hans'ın profesörlüğünü mü araĢtırır.
Fal baktıranlar ne söylerseniz inanmaya hazır tiplerdir. Onların kendisine verdiği önemden
Hans sarhoĢ oldu, attı tuttu: Quantum fizikçisi profesör. Alman ve de Danimarkalı. Bir sürü
üniversiteden diploma, doktora ve tezler, tezler.
Çok Ģey biliyordu ama hiçbirisi değildi.
O kendine bu ünvanları yakıĢtırıyor, profesörlüğün anasının ak sütü gibi hakkı olduğuna
inanıyor ve yalan söylüyor. Yutturuyor da.
O tutulan kitaplarında nedir acaba Hans'ın yaptığı? Alman filozofu Prof. Reichenbach'ın
"Setzung" diye adlandırdığı "ortaya atmak, koymak"tır. "Ortaya kumar parası gibi koyulan
yargı veya bilgi. Doğru da olabilir, yanlıĢ da. Kazanmak kadar, kaybetmek de var."
"Setzung- yargı koymak" ciddi tezler için söylenmiĢ. Hans bunu "yersen"e mi uygulamıĢ
acaba? Kitaplarını okumadım, fikrim yok.
Din tartıĢmalarında medyanın büyük hatası
Son yıllarda Türkiye'de "Din Deliliği" yaygınlaĢtı. Osmanlıca'da "Cinneti diniye" denilen
delilik türüne yakın aĢırılıkta "din tartıĢmaları" medyaya yerleĢti. Hıristiyanlar'ın da "Folie
religieuse" dediği "din deliliği" diyebileceğimiz tartıĢmalar Müslümanlığa hiç yakıĢmıyor.
Özellikle TV'lerde her gün din tartıĢması olunca, dini istismar edene de fırsat doğuyor. Bir
takım hokkabazlar bilgin, Ģeyh diye takdim ediliyor.
Allah'ın buyrukları yorumlanıyor, büyük hata yapılıyor.
Yapılmaması gereken yorumlarla saf insanların kafası karıĢtırılıyor. Üç kağıtçı yorumcular
bu yüzden vurgun ortamı buluyor. Cahil din dolandırıcıları, Ģeyh ve cemaat sahibi kisvesi
altında öyle zengin oluyorlar, öyle semiriyorlar ki uçkurlarını tutamayıp kendilerine sığınan
kızların ırzına geçiyorlar.
ġimdi; dini yorumlamak, Allah'ı açıklamak Hans'a, Ali Kalkancı'ya Ģuna buna mı kalmıĢ?
Oysa:
"Allah'ın buyurdukları yorumlanamaz.
Yorum bir tahmindir. Allah'ın buyrukları üstünde tahminlere dayanarak fikir yürütmek doğru
değildir. Çünkü tahminde yanılıp; bir ayeti, Allah'ın kasdına aykırı yorumlama da olabilir. Bu
ise sapkınlık olur. Ayetlerin dıĢ anlamına inanmak (zahirine inanmak) ve iç anlamlarını
(batınını) Allah'a bırakmak gerekir."
Yukarıdaki yorum Sahabe (Hz. Muhammet'in yakınındakiler) tarafından yapılmıĢtır.
YaratılıĢı, evreni, Allah'ı kimse "tam ve doğru" yorumlayamaz. Çünkü evrenin yaratılıĢından
beri, baĢlangıçtan bugüne akıp gelmek gerekir. Bu mümkün mü? Bir filmin karelerine tek tek
bakarak filmi anlayamazsınız. BaĢından sonuna hareketli olarak izlemeniz gerekir.
Din konularını TV haberlerinde, tartıĢmalarda Ģova çevirenler iyi yapmıyorlar.
Cahiller kitap yazıyor, yoruma kalkıĢıyor çıkar için veya "aferin budalası" olduklarından
günaha giriyorlar. Yapmayın.
***
Bizim Hans'a dönelim. Kültürlü, efendi, iyi bir çocuktur. Onun ihtiyacı "profesörlük ve
Almanlık" iddiasından kurtulacağı esaslı bir tedavidir.
Hans ve benzerleri nasıl ortam buluyor?
Feodal-dinsel cahillik sürüyor. Tanrı hakkında bilgisizlik "din çıkarcılarının" iĢine yarıyor.
Ölüm korkusu, ölümden sonrasının merakı, Tanrı nedir, yaratılıĢ nasıl olmuĢtur gibi sorular
bazı kimselerde ruhsal bozukluk yaratıyor. O zaman, cahillerin tarifeli akıl hocası yarı
cahiller müĢterisini buluyor. Yarı cahiller hiç bir konuda bilgi sahibi olmadığından din
bilgini kisvesine bürünüyor. Birbirlerini de "alim" diye gösteriyorlar.
Din konusunda sorusu olanlar ve sadece doğruyu öğrenmek isteyenler Diyanet'in "Fetva
Bürosu"nu arasın.”
Ġftira atmak için komplo kurduğu kendi ağzından tescillenen Tevfik Yener; "Hans'ı yakından
yine fikir darlığı baĢladı.. Aklımdan sebeplenmek için arıyorlardır.." diye düĢünüp, telefona
yapıĢıyorum:
- Buyrun ben Selahattin Duman.. Sorun söyleyelim.. Ġsteyin çalalım..
- Hans Ayberg'le ilgili bir sorumuz olacaktı..
Bir değil, iki değil.. Hemen her üç telefondan biri bu Hans Ayberg için çalmaya baĢlayınca
benim de sinirlerim ufaktan ufaktan yerinden oynamaya baĢladı..
Kendi kendime "Nasıl bir icraat yaptı ki bütün medya leĢkerlerini peĢine düĢürdü?" diye
sormaya baĢladım.. Bir de beni "Hans Ayberg uzmanı" yerine koymalarına içerledim..
***
Bu Hans Ayberg'i Günaydın gazetesinde çalıĢırken tanıdım.. Zayıf, avurtları çökük, yeĢil
camlı numaralı gözlük takan bir oğlan.. Gazeteye kimin getirdiği, Veb Ofset'te nasıl
yuvalandığını bilen yok..
Ama her taĢın altından çıkıyor.. Sürekli daktilo başında, takır takır yazılar yazıyor..Galiba
Tevfik Yener'in çıkardığı Posta gazetesinde buna bir de köĢe vermiĢlerdi..
Astroloji, tılsım, cifir, gizli bilimler gibi konularda ipe sapa gelmez Ģeyler yazıp, okur
mektuplarına cevaplar veriyordu..
Birden Ģöhret oldu..
Bizim ahaliye akıllı bir laf etsen, katiyen zihninde tutamaz.. Ama akla mantığa sığmayacak ne
varsa sular seller gibi dinler, son harfine kadar kaçırmadan beller..
Hele cindi, Ģeytandı lafı ettin mi eli ayağı kesilir.. Cinlerin kerametine, hükümet
büyüklerimizin kerametinden daha çok inanır.. Bu Hans Ayberg de bunu bildiğinden,
kaleminin kuvvetini iyice "akla ziyan" konulara verdi..
Diyelim ki bir hanım okur mektubunda "sürekli baĢ ağrısı çekmekten" yakınıyor.. Hans'ın
cevabı hazır:
"Kozmik evrendeki zamansız gaz patlamaları yüzünden, kaderinizi belirleyen yıldızın
yörüngesinde 3.8 derecelik bir sapma tesbit ettim.. Uzaydan gelen ultraviyole ıĢınlarının
değiĢen açısı sizde baĢ ağrısı yapıyor.. Yıldızınız altı yıl sonra normal yörüngesine girecek, bu
ağrılardan tamamen kurtulacaksınız.. ġimdilik her akĢam bir asprin için.."
***
Böyle bir akla kim dayanabilir ki..
VatandaĢın kanına biraz da Tevfik Ağabey girdi.. "Bizim memlekette yerli malı bilim
adamının itibarı, bir siyasi partinin ilçe baĢkanından ileri gitmez.. Gel seni Alman yapalım.."
deyip Hans Ayberg ismini icat etti.. Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular..
Ama peruk esmerdi.. Alman dediğin de sarışın olduğundan uymuyordu.. Karşı eczaneden
alınan iki şişe oksijen bu sorunu da halletti.. Peruğu oksijene yatırıp bir güzel sararttılar.. Çok da güzel oldu.. Öyle ki hakiki Alman'a göstersen "Evet.. Bu bir Alman peruğudur.." diye
fetva verir, aklına kıl kadar Ģüphe gelmez..
Peruğu kafasına geçiren Hans Ayberg'in fotoğrafını çekip gazetedeki köĢesine koydular..