.102 .,OLKÜ;ye ek , ._ J ; ':' .. · : ·· · .. - . . . . . . , . • . . ··: ··.
.102 Sayılı .,OLKÜ;ye ek
HALKEVLERİVEHA·LKODALARI DERGİSl , ._ J ~-· ~: ; ':' .. · : ··· . . - . . . . . . , . • .
. ··: ··.
T R i
ESKİ MAOAR KIRALLIGI'NDA MOS RIK VE H. IRISTIYA.~ UNSURLAR
JOSEF DEER
H
Bu yazı, J o s e f D e e r'in, Heidnisches u. Christliches adlı kitabının IV. bahsinin tercümesidir; ki birinci' kısmı, geçen nüshomızda münderiçdir. Yalnız bir .hotô eseri olarak, 100 üncü sovımızdo bitmis olon Prof. A. M e z'in eserinden devam <:iibi cösterilmisdir. Okuvuculorımızdon özür dileriz.
To1;em K;uşu'nun hakıyki rolünün bu suretle tavazzuh etmesiyle, mes'ele, din tarihi sahasına girmiş bulunuyor. Bunun için, evvela, bu milletierin dinini, başlıca esasları dahilinde, tamdıkdan sonra, Macarlar'ın bu gibi tasavvurlarının, A vro - Asya kültür alakalarıyle hemahenk olarak birleşdirili b birleşdirilemeyeceği mes'elesinin tedkıykma lüzum hasıl ola~ cakdır. Hunlar'ın dini hakkında oldukça sakit bulunan Çin kayıdları, ilk· merhalede ayini merasime inhisar etmekdedir. Hunlar senede iki def'a cedlerine, yere, göğe, ruhlara ve ilahiara kurban takdim ederler [29]. Hükümdar, Ta n - h u, sabahları çıkan Güneş'e, yeni Ay Çıkınca da Garb'den doğmakda olan Ay'a vecd ile taparlar. Hükümdar oturduğu zaman daima şimale müteveccihdir. Bu vaz'ıyetde garb istikametiyle daima bir düşen sol taraf daha kibardır; Güneş ve Ay' ın oynadığı rolle ale.kadar olarak,; devletin ve rütbelerin sağ ve sol taksimatma işte bu siıretle varmış olu-
. yoruz. Bu sebebden Hunlar Ta n - h u'dan sonra gelen sağ ve sol mansıbları «Dört Köşe» müşterek ismi ile tesmiye ederlerdi ki rollerini ve vaz'iyetlerini dört asli cihete bağlamış olurlardı [30] . Asli cihetlere ve dolayısıyle kainata olan bu nisbet, Hunlar'ın harb nizammın karakteristik şeklinde de zahirdir. Hunlar herbir cihet istikametini, Çiniller'de olduğu gibi, rEmk fikriyle birleşdirirler, · harb taliinin şansım yükseltmek maksadiyle, herbir cihete tetabuk eden ordu cenahlarına muayyen renkde atlar sıralarlardı [31].
[29] D e G r o o t, 1. 59. [30) Av. ver. 55. v. dd. [31] Ayni ·ver. 60, Gorb 1 ürkleri'nio
sağ ve sol taksimôtı ile anların •·sarı,
ve "Kırmızı, ile tesmivesi için: Cha·. vannes, Documents 27, 47. bk. A 1 • f ö 1 d i: A Keıtös Kir61ys6g ·a Nama· donkn61. Koroiyi • Emlekkö - Nynv t19331
495 .
496 OL K O, ACUSTOS 1941
· -- · -TürkiEiİ'in · dini - ·hakliındaki mrufıinatımız da kısmen, Iieza, Cin kav-- ~ -
naklarmdan gelmekdedir. Bunlar da, esas i'tibarıyle Hunlar hakkındaki haberler gibi ayni hüviyeti arzederler: «Chaque annee, on conduit les nobles au caveau de leurs ancetres pour y sacrifir. On ressenble d'autres hoınmes pour qu'ils ·aillent adorer·l'esprit du· ciel "sur la meme İnontagne et lui affrir un sacrifde [32] ».
Burada yalnız Ş a m a n'm zikredilmesi yeni olarak kabili olunabilir [33]. Bunların dini hakkında, daha muayyen: ve daha mufassal olmak üzere, bize, Orhun Türk yazıları malfınıat verı:riekdedir [34]. Dünya rulılarla dolu. birtakım tabakalardan teşekkiU eder. Gök bile, ruhlarla meskfuı onyedi tabakaya ayrılmışdır ki, bunların en yükseğinde dünyanın yaradıcısı olan Tanrı oturmakdadır. Ced Tanrı adı, Gök adının ayıti olduğundan, Hunlar'm din ıstılahiarında Gök bu baş T~ı'ya tetabuk eder. Türkler'de de Bunlar'daki ayni asil cihetlerin ayni sembollerini buluyoruz.
_ Ruhlar alemi, cedlere yapılan ayinler, Şamanlar ve gök Tanrılan gibi ayni unsurlar Fino-Uğıırü. kavimlerin ve bilhassa Uğurlar'la Şark şubesinin dinini vasıflandırmakdadır. Wogullar'la Ostyaklar'm Baştanrı'sı
olan N .u m i T a r e m Uğurlar'ın mitolojisinde, Türk kavimlerinin mitolojisindeki Göktanrı'nın va'ıyetindedir [35]. Bütün bunlar, Avrupa - Asya kavimlerinin, llsani ve etnik farkları birbirine vasleden, din, siyasi teşkilat ve saiı'atde ifadesini bulmuş, olan müttehid bir kültür morfolojisini tazammun etdiği fikrini, tamameıi takviye eder görünmekdedir [36] . . Bu müttehid kültür morfolojisi İskit müşterek ismi altmda Zikredilen İranlı göçebe süv3.rilerin dinlerinde de in'ikas etmekdedir. İskitler yaban·cı nazariyeleri, nekadar kat'i bir sevk-ı tabii Ue reddedelerse etsinler, bu nazariyelerin İskitler'in pontilı: şubesi üzerine olan müdahale ve te'sirleri her türlü şübheden vareste bulunmakdadır. Fakat burada da, İç Asya menşe'ini ifşa eden unsurlara tesadüf etmekdeyiz: mesela, baş ilahe olan P a p a i a s'm yanmda A p i a ve T h a in i şahsiyetleri de toprak ve suyun sembolleri olarak bulunuyor. ~u izler, şarka doğru gitdikçe, daha vuzuhla görülmekdedir. Şark s~haları gurupuna dahil bulunan Massagetler'den bahseden H er o d o t, bunların yegane ilahları Güneş olduğunu ve ona at kurban etdiklerini söyleyar [37]; görülüyor ki, burada da Türk
]32[ JA - VI 3 118641 335. Garb TürkJe:
ri'nin dinin hemen ayni sCıretda vasıflan
_dırilmosı: C h o v o n n e s, Do Cu
~~nts, 15. [33] Av. ver. 353. [34] Hülôsası: W. T h o m s e n'un bu
kitôbelere ôid medhôlinde. ZDMG · lll. 130 v. dd.
[35] Z i c h y 1 s t v 6 n gr., A Mog· yarsôg Ostörtenete es Müveltsege o Honfoglalôsiz. MNYK 1. 5, 31. v. dd.
[361 A 1 f-o 1 d i, av. eser. 935. [37] -W e s e n d o n k, 196.
ESKI MACAR KRALLIGI'NDA MOSRiK VE HlRlSTlYAN UNSURLAR 497
. kavfuueriyle Macarlar'da olduğu gibi, İç Asya'nın karakteristik unsurlanna tesadüf ediyoruz [38].
Eski Macarlar'ın dini hakkında, bir tek lisani, etnolojik veya m~ktub abideler elimize geçmemiş olsaydı bile, bu dinin esas çızgilerini, sırf Avrupa-Asya kültür dairesine nıensub oluşundan meydana çıkarabilirdik.
Filhakıyka bu hususdaki malfi.matımız pek o kadar zengin olmamakla be_raber, eski Macar meşrfiıyeti fikrinin daha yakından bilinmesi için din tarihine aid müSbet bir esas arzetmeğe kafi bulunmakdadır.
En eski Uğro dininin liıgatçesine aid bazı elemanlardan, esas unsurlarını, cedde tapınak, tabü ruhlara ve şamanizme iytikad etmek teşkil
eden Wogullar'la Ostyaklar'm dirilerinin aynına intikal etmemiz mü.mkindir [39]. N u m i T a r e m' e benzer bir Baştanrı'ya tapıldığı· hakkın
da, münakaşa götürmez hiçbir delil elimizde bulunmamakla beraber, bazı zaif izlerle bütün bir mitolojiye dayanarak, böyle pir Tanrı'ya iytikadı ha .. kıykate yakin telakkıy edebiliriz. Bulgar-Türk ve bilhassa Türk te'siri bu mitolojide ehemmiyetli bir değişiklik yapamadığı gibi, bünyelerinin birbirine uyması netiyeesi olarak, böyle ·bii değişiklik, zaten !ı-emen . hemen mümkin olamazdı da. Garb motiflerinin te'sirinden hariç kalmıŞ olarak orijinal sapyeti ile bize intikal etmiş olan pek az mikdardaki halk" masalları da Türk kavimlerinin masalları gibi ayni, anthropomöphe tasavvur · aleminin vasiflarıiıı göstermekdedir. Tanrı'nın oku, ördek pençesinde dönen kilid, şecere-i alem ne'inden olan bütün fikirler Orhun Iritabesindeki Türk mj.tolojisinde olduğu gibi kamatın ayni siıretle tabakalanmasını tazammun etm~kdedir [40]. Muhaceret devirlerinin yeni arazi temliki zamanına aid Macar mezarları, defn adetlerine aid iyca.b eden fikirleri verebilmekdedir [ 41]. Ölünün çehresi, Güneş' e tapıldığmın alanıeti olmak üzere daima şarka tevcih edilmişdir ki Türk. kültür dairesinde Hunlar'ın T a n - h u'sunun sabah ibadetine veya Türk Kağanları'nın çadırlarını açdıkları zamanki dini merasime uymakdadır. Dolam.baçlı bii yoldan elde edilen bu netiyceler, İ b n F a h d 1 a n'ın verdiği maliınıata istinad eden, onuncu asırda ihzar edilen ve J a q u t'un coğrafya lfıgatinde muktebes gördüğümüz bir Arab cüz'ü ile tamamlanmakdadır. Bu cüz', doğ-·
rudan doğruya Macarlar'a aid olmayub Başkırlar'a aid bulunmakda ise de . Başkırlar'ın 6 ncı asırda Macarlar'dan ayrıldıklarını ve ~acarlar'm P a
n o n i e'den i'tibaren 15 inci asır zarfında onlarla temasda bulunduklarını
[38] H ô m. o n - S z e k f .ü, ı 113, v. d d.
[~9] z ı c h .v. ?J v. d d . .
. [40] S o ı "v ıiı o s s y, MSZ XV. 119321; 105 v. dd.
[41] H o .m P. e 1 J ô z s e f, A Hongfoglolakar Hazai Endekei. MHK, 743.
Ülkü - 32
't98 Ol K O, AGUSTOS 1941
biliyoruz [ 42]. O halde, İ b n F a h d 1 a n'm aşağıdaki tavsifi pek ala Macarlara da tatbıyk edilebilir: «Bunların arasında, 12 ilaha malik olduklarını iddia edenler vardı; kış ilahı, yaz ilahı, yağmur ilahı, rüzgar ilahı, ağaçların, insanların, beygirlerin ilahları, su ilahı, gece ve gündüz ilahları, hayat ilahı ve toprak ilahı vardır; bunların en büyüğünün Göh-tanrı olduğunu söylerler ... Bunların arasmda yılanlara, balıklara, turna kuşuna tapan üç kabiyle gördük [ 43] ». Bu karışık tarifin ilahlara taallUk eden lns-_ mında Türkler'inkine müşabih olan, tabaka ha.Iinde tasavvur edilen ve bu
tabakalarm hepsinin üstünde Göktanrı'nın hükümran olduğu bir kainatm mevcudiyeti görülmekdedir; ·muhtelif hayvaniara tapıldığmdan bahseden kısımda ise Başkırlar'ın Totem alaydeleri ile birleşdirilmesi hakıykate yakın görülmekdedir.
Şimdi burada, Türk, Uğru ve İranlı binici göçebel~rin dinlerine aid iyzahat için sözü sadece, kasden, menbalarımıza brrakıyor ve bu sll.retle, bu milletlerin, ilk def'a yazılmış olan kaynaklarm aksetdirdikleri ziya altında görülen karışık dini· vaz'ıyetlerini, doğrudan doğruya vuzuh ile gösterebilmek için, dine taallUk eden sosyolojik mücmel bir hillasadan sarf-ınazar ediyoruz.
Kültür Tarihi Mektebi mümessilleri arkaik dinlerin hepsindeki müşterek . unsurları üç ibtidai kültürden çıkarıyorlar. Onların doktrinlerine göre Ay külti şamanizm ile beraber nebati kültüre has bir keyfiyetdir. Güneş ve umUmiyetle ecram kültü ise heryerde avcı totemciliğinin miyrası olarak telakkıy olunmakdadır. Fakat bütün bu unsurlar, yüks~k lriiltürlerin sırf monoteist akıydesi - ki bu akıydeyi, asli şekliyle olmasa dahi, üçüncü ibtidai kültür olan çoban kültürü, kuvvetli bir manizm ile müşterek olarak, yalnız başına inuhataza etmişdi - karşısında sadece t~İi bir 'taazzi te~ ederler [ 44] . Bütün bu tesbit edilen şeyler, mahiyetleri bakımından ne ka-
dar indi olsalar, Şimall Avrupa-Asya milletleri hakkında inkan kabil ol· mayacak derecede kat'i vakıalar~. Bidayetde monoteist telakkıy edilen din burada iy_zah edilen bütün mitolojileri kavramakdadır. O halde keyfiyet biziin nokta-i nazarımızdan, meşrilıyet fikrinin her tarafda Göktanrı'ya bağlanuh astrolojik ve şamani unsurlara bağlanmadığı keyfiyeti hususi bir eheını:qiyet kazıinmakdadır. O halde Ced Tanrı i:r-tikadı dolrtrini b8.kıy kaldığı müddetçe, bu doktrine bağlı olan meşrfuyet tasavvurunu, bu kültür dairesinin hakıyki ~alı tela.kkıy etmek mecburiyetindeyiz. · Artık
(421 N e m e t h, A Honfoglalô Maoyarsiıg Kialakulasa 309 v. dd.
[43] MHK 200 v. d., matinin J o s e f K m o s k ô'nun tercümesi ile karşılaş-
d ı rdım. (Macar. Milli Mü?:esi'rıde yazılı kısmındq mahfuzdur).
[44] F. K e r n, Anfi:inge 47, 53, 58; 59, V. dd.
ESKI MACAR KRALUGI'NDA MOSRIK VE HlRlSTlYAN UNSURLAR 499
bu sfu.etıe Tüi-~ 'kavimlerindeki meşrfuyet telakkıysinin, yüksek Çin kültürünün te'siriyle meydana geldiği mes'elesini reddetmiş oluyoruz. Çin monarş~e nüfuz eden meşrfuyet fikri - ki taoizm ile ahlaki bir esasa dayanma:kda ve İdoneitii.t = elemanları ile örülmüş bulunmakdadır - Eski Çin'in köylü kültüründen değil, belki bu telakkiyata müstenid köylü killtürünün ( 45] Şimali Avrupa - Asya binici namadları ile karşılaşmasından doğmuşdur.
Din tarihi bakımından vaki' olan bu tevafukdan sonra Turu! efsanesinde meşrfuyet fikrinin tedkıykine dönelim. Şimdiye kadar bu mythin Türkler'in menşe' ve meythlerine tıbkı tıbkısına uyduğunu tesbit etmekle kalmadık, fakat ayni zamanda onun dini esasının da ayni olduğunu meydana çıkardık: hayvaıi mefhumu GOktann'nın iradesinin bir tezahürüdür, hükümdar ve ailesi nü.f1izlarıru, tabiatın fevkınde müdahalelerle, bizzat AIlah'dan alırlar. O halde bu fevkattabia müdahalenin hükümdar ve onun süla.Iesinden, yabud da diğer tabirle bu Allah'dan gelen meşrtııyet fikrinin iç muhtevası nedir? Bu sfıale yine Macar = ve onunla karabet gösteren Türk menşe' meythleri bir cevab vermekdedir. A 1 m o s işte bu barikulade doğumu netiyeesinde İskitler'in diğer ordu kumandanlarından daha akil ve daha kudretlidir. Düşman Hunlar'da O-sun kavminin hükümdarı olan K u n - b o k'un kazandığı zaferleri, keza, hayvanlarm rolleri ile meydana çıkan ilahi müdahaleye atfetmekdedirler [ 46]. Türk menşe' mithinin bir varyantına nazaran dişi kurdun doğurduğu çocuk fevkattabia, bir manevi kuvvete sahib bulunuyor, sihir kuvvetiyle rüzgar ve yağmur hasıl edebiliyordu; halbuki ·ayni babadan ve fakat faru bir anadan do~an kardeşleri ise safdil idiler l4.7]. H e r o d o t tarafından nakledilen İskit an'anesi de çok karakteristikdiri bu an'aneye göre lqiı.llık mansıbına davet edilmiş olan K o ı _.a x a,l s gökden yağan nar-ı beyza halindeki altun kablara elini sürebilmek kudretini, tek başına, haiz bulunuyordu [ 18] . Görülüyor ki Allah tarafından nasbedilen hükümdar hankulade bir nasibe, mes'ud bir mevhibeye malik bulunmakda ve bu mazhaıiyet, onu, diğer f3.nilerin üstüne çıkarmakdadır. İşte böylece, hıİistiyanların D e i Gr at i a'sıru Şimali Avro- Asya kavimlerinin Allah tarafından meşru bir hakka malikiyet prensipi ile karşılaşdırabiliyoruz. Abd-i atik'den tevarus eôilen teokrasi nazarında ahlaki şartlar lahik olmadan hiçbir ilahi mazhariyete nailiyet imkarn olmadığı hrude, İstep çocuklannın basit te-
[45] R. W i 1 h e 1 n>, Geschichıe der Chinesichen Kultur (l928) 55.
[46] D e G r o o ~ 11. 24: Hung-r.o horb kuvvetini ona karşı gönderdi, ona hücum etdi, fakat moğlüb edemedi ve
bu sebebden ono bir ilôh nozarıyle bakdı ve ondan uzak durdu.
[471 JA vı 3 nBMı 327. v. d. [48] W e s e n d o n k, 197.
soo OL K O, ACUSTOS 1941
fekkürleri dahilinde, bu mazhariyete, herhangi ahlaki bir kayde tabi olmadan erilmişdir. Böylece, Türk kavimlerinin hükümdarlarının, herhangi bir ahlaki vicdan, vaziyfe ve salahiyet düşüncelerinden mahrum oldukları kat'iyyen iddia edilmemekde, belki, yalnız, bunlar menşe'leriyle alakadar bir keyfiyet olarak telakkıy olunmakdadır · [ 49]. Türk kavimlerinde de manevi kudret (Idoneite) fikirleri şahsi ve ferdi şekliyle değil belki cosmique şekliyle mevcuddur. Abd-i atik, veya Ortazaman'ın bükfundarı yalnız kendi şahsi işlerinden, kendi adaletinden mes'ıildür. Kad.ir-i mutlak olan Türk hükümdarlarını mes'ıil tutmağa hiçbir tebaa mütecasir değildir. Fakat bu hükümdarlar hükümdarlıklan zamanmda birtakım cevvi hadise ler şeklinde zuhur eden cosmique mesıiliyetlerden kaçmmazlar. M e s' u -d 1, Hazerler'in K a ğ a n'mdan bahsederken, onun, devleti dalıiliride kuraklık ve sema vi afetler veya hariçden· vaki' olan tecavüzler gibi hadi-
seler husfıl buluncaya kadar hük~d~lık edebildikleriİıi ve çünki bu gibi hallerin vukuu anında, aşağı halk ile yüksek tabakanın, hükümdarm üzerine hücum ile onu öldürdüklerini ve buna sebeb olarak da bu Ka ğ a n'dan ve zamanından iyi birşey beklemediklerini, onu ve hükümdarlığını t~hlikeli ol~rak telakkıy etdiklerini ileri sürdüklerini yazıyor [ 50] . Bütün bunlar, teba.asmm ona Allah gibi tapdıkları, onunla konuşmağa cesaret edeme.:Jikleri, dışarı çıkdığı zaman nazariarını onun yüzüne çeviremedikleri bir hükümdara karşı yapılıyordu. Biz burada, Hunlar'ı, harb nizamlarını husiı.si sfıretde teşkil için kainat ile hemahenk olarak harekete sevkeden ayni hayat duygusunun tezahürü karşısında bulunuyoruz. Kağanlar.J.n hakimiyetlerinin, yukarıda dediğimiz şekilde, tahdidi bu · ziİmiyetle alakadar bulunmakdadır ki İ b Ii F a h d I a n, I s t a h r i ve İ b n H a u k a I bundan bahsetmekdedirler [51]. Takrus merasiminden evvel en yüksek mansıb sahibieri tarafından K a ğ a n'm boğazına ip geçirilerek ne kadar müddetle hükümdarlık etmek istediği sorulur. Verdiği cevab onun tiliini de. tayin eder. Bir çoklarının iddia etdikleri gibi, ahlak ve adetleri, dinleri ve iktisadi hayat şekilleri pek karışık bir kaviİn olan Hazerler'e has bir fiil ve hareketin burada bahis mevzuu olmadığı Çin yıllıklarmm, Kağanlar'm takdis rasimelerine aid olan ahvalin aynini, Türkleride de ayni kelimelerle tarif etmeleriyle sabit olmakdadır [52] . Bu, İçasyalılar'a 8.id karakteristik bir fikir olub Çinliler'de, lıükümdarm sık . sık icra edilen kefaret fiilierinde tezahür eder ve orada taoizm akıydesiyle birleş-
[49] Tanrı'nın irôdesine tevfikan ve benim yüksek vaziyfem olduğu icin KaOaq oldum. T h o m s e n ZÖMG lll. m'24) 142 Metindeki mOtarızalı rakamlar mu-
kabil savfaları gösterir. [50] MHK, 259. [Sl] MHK, 219, 237. [52] JA VI. 3 118641 332.
ESKI .MACAR KRALLIGI'NDA MOSRIK VE HlRlSTlYAN UNSURLAR 501
diriliidi [53] . !mparator, Türk hükümdarları gibi maddi ve manevi bütün mevcudiyetiyle saltanatı ve onun saadet ve felaketini şahsında temsil ederdi.
Arpa d Hanedanı'nın neseb hakkını tenvir eden Ortazaman'a 8.id malümat bizi tabiatiyle Turu1 efsasesine ve oradan da eski Türk mitolojisinin mümasil iyzahatma götürüyor. Meşriuyet fikri jse yalnız bu mitolojik abidelerde mevcud olmakla kalmayarak, bu devletlerin günlük hayatlarına bağlı olan hadiselerde de mevcuddur. Bu nev'i vesiykalan evvel emirde, muhtelif Türk kavim.lerindeki hükümdar unvanıarı teşkil eder . .Hün kralIanna verilen T an - h u unvanı, D e Gr o o t'a nazaran, Türkler'jn Tannsı'nm çince şeklidir. Çin salnameelleri bile bu unvanı, hükü.mdarın tcbaasına «Gök» ü tasvir etmesiyle iyzah ederler [54]. İ b n R . u s t a'nm Hazer Hakanı'nın sefere çıkması münasebetiyle yapılan :ı:n~rasim hakkında verdiği malümat bu zihniyet ile al8.kadardır: «Onun önünde güneşe benzeyen ve tablı andıran bir cismi, hükümdarıiı önünde giden bir süvari
• taşımakda ve onun arkasından gelen ordu bütün dikkatiyle güneşi teıo.sil eden bu cismin parılbsına nazariarını dikmekdedir [55] ». A n d r e a s A ı f ö 1 d i'nin iyzah etmiş olduğu Tarhan Rütbesi'nin ehemmiyeti de bu-na uymakdadır [56]. - .
Hakan . unvanının çince müradifi «geniŞ, büyük» manasmadır; bu san'at de hükümdarın göğe müşabih olan vasıflarını ifade etmekdedir [57]. Türk kavimlerine 8.id kaynakları okurken dikkatimize, umümiyetle, şu çarpmakdadır : Hükümdar tahta çıkarken, usülen, yeni bir unvan alır ve bu unvan hükümdann ilahi mahiyeti ile sıkı sıkıya alakadardır. Çinhler, M o-t u m'un oğlu K i - o k'un lo-sang tan-huyani «ihtiyar ve yüksek~ unvanını aldığını söylerler [ 58] . K ağ an E ı tr i s 'in ismi Orhun Kitabeleri'nde Devlet Kurucu Ka ğ an, oğlunun B i 1 ge Ka ğ an' dır -ismi de A k i 1 (Bilge) K a ·ğ a n manasma gelir [59]. H un hükUmdarlan da, Çin !mparatorları'na yazdıkları mektublarda, hakimiyetlerinin bu mütaal olan hukuki unvanıarına müracaat etıneği i'tiyad etmişlerdi. Bu cümleden olarak M o - tu m'un Milad'dan evvel 176 tarihinde Çinliler'e yazdığı mektubda: «Göktanrı'nın ~ahtına yükseltdiği Büyük T an - h U» denilmekdedir [60] _ Dini sistemin karakteristik elemanları ile alakasını terterp.iz gösteren halkın unvanı, belki daha şayfin-ı dikkatdir: «Gök ve toprağın can verdiği, Güneş v~ Ay' ın nasbetdiği H u n g - n o'ların büyük T a n - h u'su [61] ». D e G r o o t'un ka·
[53] D e G r o o t 1 2; S c h 1 d h ]57( JA VI (1864) 201. K o p p e r s, 1. 334. · [58] D e G r o o 1 ı. 80.
]54[ D e G r o o t, 1. 54. [59) ZDMG, lll. (19241 126. [55) MHK, 156. [60) . D e G r o o t, 1. 76. [56] MNY XXIII (19321 205 v. dd. [61] Ay. yer. 81.
. 502 . OL KO, AGUSTOS 1941 .
~~.to • -..f};'~>liı1*"~~(j\~ bUl etdiği gibi, bu unvanlar üzerine Çin formülleri te'sir icra etmiş olsa-lar bile [62], bu te'sir, ya~ yazılış tarzına aid olabilir; ı;ısıl ve esa'3ını teşkil eden Tann'nın bahşetcliği meşrfı.ıyete t emas edemez. Memleketin Garb kısmında, göçebelerle meskU.n olan mıntaka dahilindeki Ç u SU.lalesi'nin, bizzat maruf sinolokların da ayni fikirlerde bulundukları veçhile, «Göktanrı'nın Oğlu» unvanını taşıdığını dikkatden uzak tutmamalıyız [ 63]. Türk kavimleri sahasında tesadüf edilen bu nev'i unvanların, umfuniyetle, etrafda yayılmış olmaları, Çin te~sirinin vukiı.u aleyhine delil teşkil etmekdedir. Ç~ İmparatorluğu'ndan çok büyük mesafelerle aynlmış olan ı:i:ı.üşrik Tuna Bulgarları'nın kitabeleri üzerinde Han: ( h ôeoo &p;(ou ) yani Tann tarafından nasbedilen hükümdar tesmiye olunmakdadır [64]. Bu motife Orhun kitabelerinde de, sık sık, tesadüf edilmekdedir ki, bunlar Türkler'in Allah tarafından mansub ve meşru hakka sahib oldukları fikrinin en geniş ve en hayretbahş abidelerini teşkil etmekdedir: «Tanrı'ya eş olan, Göktanrı'nın oğlu Ben B i 1 g e K a ğ a n tahtıma çıkdım», tşte B i 1 g e K a ğ a n'ın. kitabesi böyle başlayor l65].
Ayni abideler , bu kavimlerin hükümdarlık vaz'ıyetini, kainat içinde nasıl t asavvur e~clikleri hususundaki telakkıylerini bize gösteriyorlar. «Yukarıda mai gök, aşağıda kara toprak yaratıldığı zaman h~r ikisi arasında insan oğulları meydana geleli. İnsan oğulları üzerine ce~erim B u -m i n K a ğ a n'la I s t a m i K a ğ a n hükümdar oldular ve bunlar hükümdar oldukdan sonra da Türk kavmi'nin devletini ve esas ka.nunlarını tanzim etdiler (144 f) . . Görülüyor ki Göktanrı tarafından gönderilen Kağan'ın hakimiyeti, dünyanın yaradılışı ile ayni zamana düşüyor. Fakat hükümdarın ilabi meşrfı.ıyeti sadece şahsi charisma'sını haklı çıkarmak için değil ayni zamanda bütün sülalesine kadar giden karakteristik hukUki bir unvandır. Türk kavmi yüksek bir inkişaf devresinden sonra Çinliler'in hizinetkan menzelesine indiği ve 7 nci asrın sonunda, eski sülalenin bir filizinlıı yardımıyle t a.liin bu alçaltıcı vaz'ıyetinden kurtulub tekrar yükseldiği zamana aid olarak Orhun kitabesi,nde aşağıdaki karakteristik cümleler bulunmakdadır: «Fakat yukandaki Türk Tanrı ve Türk Azizleri, böy-
[62] Ay. yer. 54. (63] Ay. yer. 5; R. W i ı h e ı m, oy.
eser. 90. [64] G. F e h e r, Les Moments de la
Culture Protobulgare et Leurs Relations
Hongroises. AH. VII (1931) 1 43~_v. dd. [65] ZDMG, lll. (19241 140. Chavennes,
Documents, 21, 38 .• · . · ·
Türk hükümdarlarının ilôhı meşrO.ı'vetle· .
rine ne kadar yüksek soydıkları oorb Türkleri Koğon olon T o u - 1 o u. n·un şu sözlerinden anlaşılır: "J'ai entendu dire que le Fils du Ciel .de (lo Dvnostiel T'ong etoit puissont Cı lo guerre. Je vois çı ller ehötier le K'ong-kin . (Soodior.e); nous outres nous yerrez si ie suisou mon, l'egol du Fils du Cid,.. Chavannes, Documents sur ıes To u - K i o n e o-cd· dentaux St. Petersbeurg 1903. ·
ESKI~MACAR KRALLIGI~NDA MUS~IK :ve .HlRlSTlYAN UNSURLAR 503
le hareket- etdiler: Türk kavmi mahvolmasın deye, tekrar bir kavim olsun deye onlar babam E 1 t e r i s K a ğ a n'ı ve anam E ı b i ı g e H a -t u n'u, gök kubbeler tarafından himaye edildikleri halde (146}' yükseltdiler. Göktanrı, Türk kavminin adı ve sanı mahvolmaması için babam Ka ğ a n'ı ve anam H a t u n'u yükseltmişdi.... Ayni Göktanrı.. bizzat beni kağan nasbetdi (149) ». Bu satırları okuyunca Macar ve Türk telakkıysınin kat'ıyyen birbirinin ayni olduğunu burada da tayin ve tesbit etmek mecburiyetini görürüz. Ritabedeki sözlerde babasının rolünden başka ananın rolüne yani nesebine de bü~ bir ehemmiyet verilmekde<lir ki Macarlar'ın Turul efsanesinde de aynıyle böyledir.
Divina visio ile tema~ eden, kerem-i ilahl kendisine daima refakat eden, bütün evladlarının, başdan i'tibaren doğuşdan asaleti, askeri cıösareti ve aziz oluşu gibi mevhi.beleri, ayni evsafa malikiyetle iftihar eden hıristiyan ahiadın tarihcileri tarafından ila edilen bilgin ve şeci kumandan A 1 m o ,s, Göktanrı'nın oğlu, göğün kubbeleri tarafmdan himaye edllen Türk B i 1 g e K ağ a n'a tamamiyle uymakdadır. Fakat Türk kitabeıeri, bununla alakası olan diğer birtakım hadiseleri de tenvir ediyor ki, kendi öz muhitleri haricinde, kabil-i iyzah değildirler.
Türk telakkıysine göre kağan şunun için lazımdır ki, Allah tarafın
dan nasb ve tavzif edilen kağan olmazsa Türk kavmi mahvolabilir. «Yukarıda Göktanrı'nın, aşağıda kara toprağın inayetiyle, önceden gözle görülmeyen ve kulakla işidilmeyeh kavmimi öne doğru doğuya, sağa doğru cenuba, geriye doğru batıya, sola doğru şimale müteveccih buiunan memleketlere götUrdüm. Onlara sarı altın, beyaz gümüş, onlara ipek kumaş ve darı, binek beygiri ve aygır, siyah samur, mavi sincab, Türkler'e, kavmime bunları te'min etdim». Bütün bunlar pir kağan tarafından te'min edilir ve onun tarafından yaradılan asayiş olmadan bunları elde etmek mümkün değildir, bunun için Türk kavminin kağan'a ve onun büyüklerine itaai etmekden başka yapacak bir şeyleri yokdur: «Şayed senin kağan'ından, bu senin meniıeketinden ayrılmazsan, ey Türk kavmi, selamet bulursun, yurduna dönersin ve hiçbir kaygun olmaz (143) ». Bu sebebden hakim ve ihtiyar vezir T o n y u k u k, kağan'ı terketmekden veya ona itaat etmemekden daha büyük bir günah bilmemekdedir: «Bu esnada Çin'in boyunduruğundan sıyrılarak kendilerine bir han seçdiler. Fakat hanlarını tekrar aziederek yine Çinliler'e tebaiyet etdiler. O zaman Göktanrı onlara şöyle dedi: «Sana bii: han verdim, fakat sen hanını terketdin ve kendini tekrar tabi kıldın. Bu inkıyadlarının cezası olmak üzere, Göktanrı, onlan öl4ürtdü. Türk kavmi. öldü yahud zillet ·ve hakaret altında eriyerek mahvoldu» (162). D~mek ki kavmi kavim yapan yalnız Kağan'dır. O, teşkilatsiZ insan sürülerini bir' devlet içinde birleşdirir: «Eğer E I tr i s K ağ il n mü-
504 Ol K O, AGUSTOS 1941
essir olmasaydı.. ne bir devlet, ne bir millet meydana gelirdi. O yapdığı için .... , devlet bir devlet, bir millet oldu» (1 75). Millet hükümdarm te,~kilatçılık kudretiyle vücude gelmişse, diğer kavimler de mağlub edilmek silretiyle Türk olmuşlardır [66] . Bu keyfiyet bittabi münhasıran bir .r:irk devleti için değil, fakat umumiyetle üstüste millet yığınları prensipi i.j.zer ip.e dayanan siyasi teşkilat için karakteristikdir. Orhun kitabelerinden başka M o -tu m'un Milad'dan evvel 176 tarihinde Çinliler'e yazmış olduğu mektubda da bilhassa bu zihniyetin ifadesi görülm.ekdedir. M o -tu m ŞiiDal'deki ve Cenub'daki fütuhatı sayınakdadır; Ordusu 26 devleti yıkmış ve bu memleketlerin ahalisini tamamen Hung-no yapmış ve okcu olan kavimler de bundan böyle birtek aileye inkılab etmişdir [ 67 ]». Türk hükümdarı, eski ve yeni tebaası üzerine mutlak bir nüfilz icra eden bir hakim olmakla kalınayarak, mağlub kavimler için de yeni bir teşkilatcıdır. «Devleti olanlarm devletini elinden aldık, kağanları olanları kağanlarmdan mahrUm etdik, onlara ayrıca diz çökdürüb baş eğdirdik». (148). Fakat bu tahrib işini daima bir yeniden inşa ta.kıyb etmekdedir; kağan har b icraatım sayarken, mağlub kavimleri ayni zamanda yeniden teşkilatlandırdığını, onları Türk yapdiğını da söylemeyi ihmal etmeyor. Devleti dahilinde istediği herhangi bir şahsiyete herhangi bir rütbe ve mansıbı tevcih edebilirse, zabtedilen memleketlerdeki kavimlerin başı;na da eski veya yeni adamları geçirebilmekdedir. Heriki halde de şahsi veya irsi chaı·isma'sı [ *] da kendi ümerasma intikal eder. Devlet teşkilatçısı E: a ğ a n E 1 t r i s yanında, ihtiyar To n yu k u k, B i 1 g e K a ğ a n'm yanında, bilgin veziri durmakdadır. «Bilge Kağanlar, Şeci Kağanlar, Buyuruk (Yüksek lVIe'mur) ları da bilge idiler, cesUr idiler.» (145). İktidar ve dirayet onlarda da irsi olduğundan Hunlar'da ve Türkler'de hükümdarm kabili yetinin, me'I:O:urlarmm kabiliyetine bağlı oluşu, zartı.ri olarak, me'muriyet rütbelerinin irsiyet ini iycad etdirmekdedir [ 68] .
- Bitmedi -·
Almancadan çeviren : CEl\!AL liÖPRtJLÜ
-[66] T o q u z - O ğ u z'lar benjm öz
kavmim idi, ay. eser. 154. · [6n D e G r o o t, ı. 76, v. d. [681 D e G r o o t, 1. 55, JA VI. 3.
(1864), 338. [*] Kiliseve göre birtakım mOdzelertn
vukuu için Ruh-ı-Kudüs'ün hahsetdiği mônevl kudret.