Top Banner
MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ, GÜZEL SANATLARA EĞİTİMİ BÖLÜMÜ, MÜZİK ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK Ders Notları DR. İSMET ARICI Ocak, 2014
56

GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

May 02, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ, GÜZEL SANATLARA EĞİTİMİ BÖLÜMÜ, MÜZİK ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI

GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK Ders Notları

DR. İSMET ARICI

Ocak, 2014

Page 2: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

1

İçindekiler

1. MÜZİĞİN DOĞUŞU ......................................................................................................................... 2

2. İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI ....................................................................................................................... 3

2.1. UZAK DOĞU UYGARLIKLARI ..................................................................................................... 3

2.1.1.Çin Müziği .............................................................................................................................. 3

2.1.2. Japon Müziği ......................................................................................................................... 4

2.1.3. Hint Müziği ........................................................................................................................... 4

2.2. MEZOPOTAMYA VE MISIR UYGARLIĞI ..................................................................................... 5

2.2.3. Mezopotamya Müziği ........................................................................................................... 6

2.2.4.Mısır Müziği ........................................................................................................................... 9

2.3. ANTİK YUNAN’DA MÜZİK ....................................................................................................... 11

2.3.1. Antik Yunan Felsefesi’nde Müzik Düşüncesi ....................................................................... 12

2.3.2. Müzik Teorisi ...................................................................................................................... 16

2.3.4. Antik Yunan’da Kullanılan Enstrümanlar............................................................................. 17

2.3.5. Yunan Modları .................................................................................................................... 19

4. KİLİSE MODLARI ............................................................................................................................ 21

5. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN MODLAR ........................................................................................... 25

5.1. Modların Kullanımı ve Günümüzdeki Önemi ........................................................................ 26

6. ORTAÇAĞ MÜZİĞİ ........................................................................................................................ 26

7. İber Yarımadası’nın Popüler Müzikleri.......................................................................................... 31

7.1. Flamenko .......................................................................................................................... 31

7.2. “Fado”lar .......................................................................................................................... 34

8. BLUES VE CAZ ............................................................................................................................... 35

8.1. Blues ..................................................................................................................................... 35

8.2. Caz ........................................................................................................................................ 38

9. POP ve ROCK MÜZİK ..................................................................................................................... 45

9.1. Pop Müzik ............................................................................................................................. 45

9.2. Rock Müzik ........................................................................................................................... 45

10. TÜRKİYE’DE POP ve ROCK MÜZİK ............................................................................................. 49

KAYNAKÇA: ........................................................................................................................................... 53

Page 3: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

2

1. MÜZİĞİN DOĞUŞU

Müziğin doğuşuyla ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Müzik tarihine ilk kez ilgi duyulan Romantik

Dönemin hâkim olduğu 19. yy.da birçok filozof, müzik ve bilim insanı; insanoğlunun müziği nasıl

bulduğu konusunda teoriler ortaya atmıştır. Müziğin doğuşu üzerinde tartışmadan önce, bir noktayı

sorgulamakta fayda var: “ İnsanoğlu, müziği yaratmış mıdır, keşif mi etmiştir?”

Müziği insanoğlunun resim, yazı veya heykel gibi bulduğunu söylemek tamamen yanlış olmasa da bu

bilgi, müziğin bir yönünü kaçırmamıza neden olur: Müzik, insanoğlu dünya üzerinde var olmadan da

doğanın içindeydi. Kuşların ötüşü, denizin dalgası veya rüzgârın sesinin birer müzik olmadığını kim

iddia edebilir? Bu açıdan bakıldığında insanoğlu, müziği ancak keşfedebilir. Sonsuz bir müzik

malzemesi doğada hazır vardı, insanoğlu sadece onu keşfetti ve çağdan çağa evriltti.

Müziğin keşfedilmesi sorunsalına küçük de olsa bir açıklık getirdiğimize göre “müziğin insan hayatına

nasıl girdiği” sorusuna dönebiliriz. Müziğin nasıl doğduğu ile ilgili teoriler; genel anlamda, biyolojik

teoriler ve linguistik (dil bilim) teoriler olarak ikiye ayrılır. Çıkış noktaları biraz farklı olsa da bu iki dal,

tek bir noktada birleşiyor gibidir: Biyolojik teoriler, insanın doğa ve hayvan seslerini taklit ederek

müziği geliştirdiğini, linguistik teoriler ise müziğin manzum konuşma (şiir)dan evrildiğini öne sürer. İki

teorinin birleştiği nokta şudur: Müzik, çalgılardan önce insan tarafından yapılmıştır; ilk müzik, insan

sesidir. Bunun bir başka bilimsel kanıtı, İsrail’de bulunan ve 60 bin yıllık olduğu tahmin edilen

Neanderthal’in günümüz insanının dil kemiğinin yapısına çok benzemesidir. Bunun anlamı; o dönem

insanının, ağzıyla müzik yapmaya en az bizim kadar elverişli olduğudur.

Tarih öncesi insanlara ait birtakım resimler, o dönemlerde çeşitli dinî ve din dışı törenlerin yapıldığını

gösterir. Bu törenleri genelde, o dönemde toplumun en bilge kişileri kabul edilen şairler yönetirdi.

Yazının bulunmasına kadar geçen süreçte, toplumlarda gelenek ve efsaneler sözlü olarak aktarılırdı.

Bu aktarma, genelde manzum konuşma biçimindeydi. Aktarma görevini doğal olarak manzum

konuşma ustaları olan şairler üstlenince “toplumun en bilge kişileri” hâline geldiler. Bu durum, Antik

Yunan’da filozofların ortaya çıkmasına kadar devam etti. Manzum konuşmanın kendi içinde

barındırdığı doğal ezgiselliği ve ritmi, şiirlerin çeşitlenerek söylenmesini sağladı. Doğadan aldığı

seslerle elinde güçlü bir malzeme olan insanoğlu da bu şiirleri giderek ezgilerle söylemeye başladı.

Farklı törenlerde, farklı ezgilerin, farklı duygularla söylenmesi sonucunda müzik çeşitlendi ve gelişti.

Örneğin; büyük bir av sonrasında coşkulu, bir ölüm üzerine hüzünlü veya baharın gelmesiyle canlı,

renkli bir müzik ortaya çıktı.

Bu dönemlerde müziğin eğlence amacıyla söylenmesi pek söz konusu değildi; genelde, bir tören

sırasında söyleniyordu. Müzik, o dönemlerde dinle iç içeydi ve “büyü” olarak nitelendiriliyordu. Daha

sonraları insanın doğa üzerindeki egemenliği artınca büyü, etkisini yitirdi. Bu arada müzik de giderek

törenlerin dışına çıkıp toplumsal yaşayışa katıldı. “Ninni” kavramının da bu dönemde oluştuğu

söylenebilir. İnsanların gündelik çalışma tempoları içinde yaptıkları müzik, içine “ritim” kavramını

katarak başka bir boyut kazanacaktı.

Tarım devrimiyle gelişen üretim toplumundaki toplu çalışma süreci, hâliyle bir düzen ihtiyacını

beraberinde getirdi. Bu düzenin ve motivasyonun sağlanması amacıyla da müziğe başvuruldu. Yapılan

işin düzenli bir ritim gerektirmesi, müzikte ritmin doğuşunu sağladı. Ritim, basit bir ezgi ve duruma

Page 4: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

3

uygun bir söz ile destekleniyordu. Böylece, hem motivasyon sağlanıyor hem de bireyin topluluk dışına

çıkması engelleniyordu. Bu durumun aynısı, 20. yüzyıl müziğine yön veren Blues’un doğuşunda da

görülür: 18 ve 19. yüzyıllarda Amerika’ya Afrika’dan getirilen kişiler, tarlalarda “beyaz adamın kölesi”

olarak çalışıyorlardı. Son derece ağır koşullar ve işkence altında çalışmak zorunda olan köleler, kendi

ülkelerinden getirdikleri müziği, kendi durumlarına uygun hâle getirip çalışma sırasında söylediler.

Amerika’nın farklı noktalarında eş zamanlı olarak gelişen bu müzik, daha sonra “Blues” adını aldı ve

popüler müzikte, bilinen tüm türlerin kökenini oluşturdu.

Ritmin ve ritimli çalgıların diğer tüm çalgılardan önce gelişmesinin nedeni, insanın ilk başta ritme

yatkın olmasıdır çünkü hiçbir gerece ihtiyaç duymaksızın vücuduyla ritim tutabilir. Önceleri tekdüze

olan bu ritim, insanın daha fazla uzvunu kullanmasıyla gelişmiş, zenginleşmiştir. Ritim çalgıları kadar

eski diğer bir çalgı türü, nefesli çalgılardır. Doğada bolca bulunan kamış ve içi boş kemiklerden,

insanoğlu çok rahat ses çıkarabilmiştir.

Çalgıların gelişmesinde dikkat edilecek bir nokta, yaylı ve telli çalgıların nefesli ve ritmik çalgılardan

çok daha sonra gelişmiş olmasıdır. Bunun nedeni, müziğin uzunca bir süre törensel amaçla

kullanılmasıdır. Bu bağlamda ezgi görevini şaire devretmiş olan insanoğlu, sadece ezgisel yönü olan

bu çalgılara pek ihtiyaç duymamıştır. Ancak daha sonraları tören dışında müziğin gelişimi, yaylı ve telli

çalgıların gelişmesini sağlar. Bu çalgıların, avlanma sırasında kullanılan yayın çıkardığı seslerden

esinlenmiş olması muhtemeldir.

İlk uygarlıklara kadar herhangi bir “sanat müziği” tanımından söz edilemez. O zamana kadar müzik,

herkes tarafından yapılıyordu. Üretim toplumu ve kentleşme sonrasında gelişen iş bölümü, “meslek”

ve “zanaat” kavramlarının, bu da “müzisyen” kavramının ortaya çıkmasını sağlayacak; müzik yapma,

halktan yavaş yavaş bir sınıfa geçecek, böylece “sanat müziği” kavramı ortaya çıkacaktı.

2. İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI Toplumsal yaşama geçiş ve kentleşme, görkemli İlk Çağ Uygarlıklarını doğurdu. Çin, Mısır ve Yunan

gibi uygarlıklar; sanat alanında “görkemli eserler” meydana getirdiler. Böyle görkemli eserler vermiş

bu uygarlıkların o dönemde müzik hakkında hiçbir şey yapmamış olmaları düşünülemez. Gerek tam

çözülmüş nota yazılarının bulunmaması gerekse kaynakların yok olması gibi nedenlerden ötürü

uygarlıkların müziği hakkında yeterli bilgiye sahip olmasak da kazılar ve dönemin düşünürleri

sayesinde bu uygarlıklarda müziğin yeri hakkında bilgi edinebiliyoruz.

2.1. UZAK DOĞU UYGARLIKLARI

2.1.1.Çin Müziği

Bilinen en eski geçmişe sahip Çin Müziği’nin 4000 yıllık bir tarihi var. Çin Müziği, Batı’daki müziğin

gelişmesinde de kilit bir rol oynamıştır çünkü MÖ 1500’lerde Mısır Müziği’ni, Mısır Müziği de daha

sonraları Akdeniz üzerinden, Avrupa Uygarlıklarını etkilemiştir.

Çeşitli kaynaklar; müziğin Çin’de çok yaygınlaştığını, müziğe özellikle saray ve tapınaklarda oldukça

önem verildiğini, müziğin imparatorlar tarafından kurumsallaştırıldığını belirtmektedir. Müziğin, yer

ile gök uyumunu yansıttığına inanan Çinliler için, dinî bir yanı da vardı. Ünlü Çin Filozofu Confucius

(Konfüçyüs) de (MÖ 551-479) müziğin halkın eğitilmesi ve insanların ahlaklı birer birey hâline

Page 5: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

4

getirilmelerinde çok önemli bir araç olduğundan bahseder. Yunan Filozofu Platon da daha sonraları

müziğin eğitimdeki öneminden bahsederken Konfüçyüs’ün bu düşüncelerinden etkilenmiştir.

Müzik, Çin’in toplumsal hayatında o denli yaygınlaşacaktı ki MÖ 246 yılında İmparator Si Huang,

müziği yasaklayacak; var olan tüm çalgıları ve yazılı kaynakları imha edecekti. Bu karanlık dönem çok

uzun sürmedi, Han Hanedanı Zamanı (MÖ 206-MS 220)nda müzik tekrar gelişti ancak Si Huang’ın

yazılı kaynakların önemli bir bölümünü yok etmesi, bu dönemden önceki Çin Müziği hakkında

elimizde çok az bilginin kalmasına neden oldu. Han Hanedanı Zamanında gelişen Çin Müziği, Tang

Hanedanı (618-907) ile Hung Hanedanı (960-1279) dönemlerinde altın çağına ulaştı. Bu

dönemlerde, saraylarda büyük korolar ve 300 kişiden fazla üyeli orkestralar bulunuyordu. Ayrıca bu

dönemde Çin’de yapılan müzik, çok sesli bir müzikti. Bu durum; Çin’in Batı’dan, kiliseden çok daha

önce çok sesliliği bulduğunu gösterir.

Çin dizesinin oluşumu, bir efsaneyle anlatılır: İmp. Huang Ti (MÖ 2697-2597), bakanlarından birini

aynı büyüklükte bambu kamışı kesmeye yollamış. Bakan bir adet kamış kesmiş ve üflediğinde “Hoang

Çong” (sarı çan) adlı sesi bulmuş (Bu ses, günümüz notasyonunda “fa” sesine karşılık gelir.). Derken

bakanın iki omzuna, biri erkek biri dişi iki anka kuşu konmuş ve her biri, altı değişik ses çıkarmış.

Bakan da bu sesleri yakalamak için farklı uzunlukta on iki adet kamış kesmiş ve günümüzdeki 12’lik

kromatik diziye benzer bir dize bulmuş ve seslere “liu” adını vermiş. Kuramcılar, 12 sesi daha sonraları

60’a, hatta 360’a kadar çıkarmışlar ancak bu kuramlar uygulama alanına girmemiş. Her ne kadar Ming

Hanedanı’ndan (MS 1368-1643) Prens Tsai-yu, eşit aralıktaki günümüz kromatik dizisi gibi 12 sesten

oluşan diziyi tanıtmışsa da bu da uygulamaya geçmemiş, kuramda kalmakla yetinmiştir. Çin’de sadece

5 sesli pentatonik dizi kullanılmıştır. Görüldüğü üzere; Çin Müziği, günümüzde kullandığımız birçok

armoni teorisinin temellerini Avrupa’dan daha önce atmıştır.

2.1.2. Japon Müziği

Japonya’nın 3. yy.da Kore’yi istila etmesi sonucu, Çin sanatı Japonya’nın içine girdi. Bu bakımdan,

Japon Müziği ile Çin Müziği büyük benzerlikler taşır. Yalnız Japon Müziği, günümüzde Çin Müziği’ne

göre daha iyi korunabilmiştir. Çin’deki gibi 5 sesli dizinin yanında, 12 sesli diziyi de kullanan Japon

Müziği, başlıca üç gruba ayrılır:

1. Gagaku: Bir tür tapınak müziğidir ancak kutsal öğeler taşımaz. Nefesli, telli, vurmalı çalgılar ve

gonglar kullanılır.

2. Kagura: Yalnız ses ile yapılan bir müziktir. Kutsal özellikler taşır.

3. Nogaku: Japon tiyatro müziğidir. Müzik, oyunun karakterine göre değiştiği için oldukça değişken bir

biçim gösterir. Buda törenlerinin etkisi altındaki şarkılar, Batı’daki arya biçimini de andırır.

2.1.3. Hint Müziği

Hindistan’da da müziğin 4000 yıla yakın bir geçmişi vardır ancak eski zamanların müziği hakkında pek

fazla bilgi yoktur. Bu dönemlerde müzik, Hint Kutsal Öğretisi ile tam bir birlik içindeydi. Kutsal öğreti,

“Veda” (Kültür, Bilgi) adını taşıyan dört kitapta toplanmıştı. Bu kitaplardan üçüncüsü “Samaveda”

(Şarkı Bilgisi), Eski Hint toplumunun müziği hakkında bilgi veriyordu. Kitap, Tanrı’ya adanan

Page 6: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

5

kurbanlarda söylenen ilahilerden bahsediyor, bir yandan da müzik teorisi hakkında bilgiler

barındırıyordu. Yine bu kitapta bulunan bir efsaneye göre; müzik, Tanrı Brahma ve Tanrıça

Sarasvati’nin bir eseriydi. Hintlilerin bilinen en eski çalgısı olan “Vina” ise Tanrı ve Tanrıçanın oğulları

Naredda tarafından yapılmıştı. Tanrı Brahma, halkına Vina’yı vererek onları ödüllendirmişti. Bu

yüzden Eski Hindistan’da müzik, kutsal sayılırdı.

vina

Bilinen Hint Müziği, 4-6. yüzyıllar arasında gelişme gösterdi. Önceleri komşu kültürlerden beslenen

Hint Müziği, 11. yüzyılda Müslümanlığın etkisiyle Arap-Fars öğeleri ile zenginleşti. Genel olarak

doğaçlamaya dayalı Hint Müziği’nde, 132 makam bulunur. Bu makamlar; renk, duygu, ruh durumu

anlamına gelen “raga” olarak adlandırılır. Her raganın kullanıldığı farklı bir tören, farklı bir mevsim ve

günün farklı bir saati vardı. Bir oktav, “şruti” denen 22 adet aralığa bölünmüştü ve aralıkların arası eşit

değildi. Bu oktav yapısı, Türk Müziği’ndeki koma aralıklı makam yapısına çok benzer; bu da Hint

Müziği’ndeki Müslüman etkisini açıklar.

Ritim ölçüsü olarak “tala” kullanılırdı. Bugün bildiğimiz anlamda ritmin tersine; düzenli aralıklı değil,

cümle uzunluklarına göre şekillenmiş, düzensiz aralıklı idi.

2.2. MEZOPOTAMYA VE MISIR UYGARLIĞI İlk Uygarlıkların Mezopotamya ve Mısır’da Ortaya Çıkışının Nedenleri

Tarım devriminin sonucunda insanoğlunun göçebe yaşamı bırakıp yerleşik yaşama geçtiğini

söylemiştik. Yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte yavaş yavaş aile kavramı ortaya çıkacak, sonra

kentler kurulacak ve kentlerden, görkemli İlk Çağ Uygarlıkları şekillenecekti. Tarım devrimiyle birlikte

yerleşik yaşama geçiş, birçok yerde farklı zamanlarda gerçekleşti. Bu geçişin hızlı olduğu bölgeler,

genellikle tarıma elverişli olan akarsu delta ve vadileri idi. Ayrıca bu bölgelerde görece fazla olan

nüfus yoğunluğu, siyasal örgütlenmenin ilk örneklerinin bu bölgelerde ortaya çıkmasına neden oldu.

Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan verimli Mezopotamya Bölgesi’nin tarihin ilk uygarlıklarına ev

sahipliği yapmış olması, bu yüzden tesadüf değildir. Ancak dünya üzerinde birçok verimli bölge varken

Page 7: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

6

neden burada uygarlıkların ortaya çıkmış olduğu sorusu, yukarıda bahsettiğimiz nedenle açıklanamaz.

Bu bölgeyi diğer verimli bölgelerden ayırt eden önemli bir özellik, Fırat ve Dicle’nin akışının son

derece düzensiz olmasıdır. Öyle ki zaman zaman kuraklığa neden olacak kadar az su taşırken, zaman

zaman nehir yakınındaki şehirleri tamamen su altında bırakacak kadar güçlü bir şekilde akar.

Nehirlerin bu dengesiz rejimi, halkı çeşitli su kanalları ve setler inşa etmeye zorlamıştır. Su setlerinin

inşası ve düzenli bakımı, insanların düzenli bir şekilde çalışmasını zorunlu kılmıştır. Böylece “yönetim,

siyasal bağlılık, otorite” gibi bir uygarlığın temellerini oluşturan kavramlar ortaya çıkmıştır.

Benzer bir durum, Mısır Uygarlığı’nın doğuşunda da gözlenebilir. Bu uygarlığa ev sahipliği yapan da

verimli Nil Deltası’dır. Fırat ve Dicle’deki gibi dengesiz bir rejim, Nil nehrinde de söz konusudur. Mısır

Uygarlığı ile Mezopotamya Uygarlığı arasındaki en belirgin fark, Mezopotamya’da bölünmüş devletler

ve siyasi istikrarsızlık hâkimken, Mısır’da çok daha derli toplu bir yapının bulunmasıdır. Bunun en

önemli nedeni, Mısır’ın Mezopotamya gibi sık sık göçebe kabilelerin saldırılarına uğramamasıdır. Mısır

bu şansını, Nil Deltası’nı çevreleyen ve geçit vermeyen çöle borçludur.

Dünya tarihinde bu uygarlıkların ön plana çıkmış olmalarının diğer bir nedeni, tarihin en önemli

unsurlarından biri olan yazının ilk kez Mezopotamya’daki Sümerliler tarafından kullanılmış olmasıdır.

Yazının bulunmasıyla olaylar, sözlü gelenekten çok daha iyi bir şekilde, kuşaktan kuşağa

aktarılabilmiştir. Bu durum, müzik tarihi açısından da önemlidir çünkü müzik hakkında yazılmış ilk

yazılı kaynaklar, yine bu zamana aittir.

2.2.3. Mezopotamya Müziği

Mezopotamya M.Ö. 4000 yıllarından başlayarak değişik uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu verimli

bölgede Sümer, Akat, Babil, Asur, Hitit, Kalde, Elam ve Pers uygarlıkları yerleşmişlerdir. Büyük

İskender M.Ö. 331 yılında Babil egemenliğine son vererek bölgeyi ele geçirmiştir. Mezopotamya,

coğrafya konumu açısından merkezi bir yerdedir: Güneyde Arap boylarının, batıda Hitit, Frigya,

Fenike, Mısır ve Yunanlıların, kuzeyde İran ve İndu-German boyların, doğuda Hindistan’ın etkilerini

yaşamıştır. Mezopotamya müziği, kuşatıldığı ülke ve kavimlerin öncelikle çalgılarını değerlendirmiş ve

geliştirmiştir.

Ur kentindeki kral mezarları kazılarında elde edilen bulgulara göre, çalgıcılara “Zammeru”, vocal

müzik yapanlara “nam” denmektedir. Ayrıca, biçim olarak “arp”a benzeyen iki tür lir’den

bahsedilmektedir. Bu çalgılara genel olarak “algar” denmiştir. İlkel lir’in kalın seslisine “saggal”, ince

seslisine “zagsal” adı verdikleri de bilinmektedir. Ancak bu çalgı-ların tınıları, akord ediliş biçimleri ve

müzik işaretleri hakkında günümüze kalmış bilgi yoktur. (Say, 2010, s.35)

İngiliz bilgin Galpin 1937’de Sümer müziğini deşifre ederek bu günkü nota yazısına çevirmiştir. (Erişim

tarihi: 02.11.2013, saat: 09:13, http://www.gurelcan.com/primalages

Bulgulara göre, Asur’lularda dinsel törenleri yöneten rahipler resmi kayıtlar tutmuştur. Geç Asurlular

döneminde (M.Ö. 1270-M.Ö. 606), ilkel yaşam biçiminden kalma dindışı müzik de vardır. Müzikçilerin

şenliklere ve kral eğlencelerine katıldığı varsayılmaktadır. Kalde’liler döneminde (M.Ö. 626-M.Ö. 538),

Kral II. Nabuşhadnezar zamanında (M.Ö. 604-562), bir askeri çalgı topluluğunun kurulduğunu, bu

olaydan 400 yıl sonra yazılan “Daniel’ in Kitabı’ndan öğreniyoruz. Bu çalgı topluluğundaki boruya

“qarna” (kornonun ilkeli), kamıştan üretilen düdüklere “masroqitha”, lir ya da kucakta çalınan arp

Page 8: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

7

çeşidine “kastrop” deniyordu. Aynı kaynağa göre, kalın sesli arp’a “sebbeka”, ince seslisine “psantrin”

adı verilmiştir. (Say, 2010, s.37)

Asurluların yaptıkları kabartma resimlerde gördüğümüz çalgılar arasında; arp, lir, santur gibi çalgıların

yanı sıra, “asor” adı verilen değnekle çalınan telli bir çalgının yer aldığı görülmektedir. Ayrıca, çifte

düdük ile boru benzeri çalgılar ve zil, trompet ile tefi andıran enstrümanlar da kullandıkları

görülmektedir. (Erişim tarihi: 02.11.2013, saat: 09:13, http://www.gurelcan.com/primalages.htlm)

Dönemin müziği hakkında bilgileri çeşitli mağara resimleri, yazılar ve enstrüman kalıntılarından

alabiliyoruz. Mezopotamya’nın ilk uygarlığı olan Sümerlilerin tapınaklarında yapılan dinsel

törenlerdeki yakarışlar, şiirsel özellikler taşıyordu. Bu yakarışların zamanla şarkılara dönüştüğü

sanılmaktadır. MÖ 2000 yıllarından kalan belgeler, Sümer dualarında rahiplere bir koronun eşlik

ettiğini yazar. Bu dualardaki ezgilere “sir”, rahibi ve koroya eşlik eden kamış kavallara “sem”, dinsel

şarkılara da “ersemma” adı verilirdi.

Page 9: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

8

Bu zamanlarda yalnızca dinî müzikler yapılmıyordu. Bu dönemdeki diğer müzik örnekleri; düğün

şarkıları, cenaze şarkıları, savaş müziği, çalışma şarkıları, bebekler için söylenen şarkılar, dans müziği,

taverna müziği ve şölen şarkıları idi.

Sümerlilerin ve onlardan sonra bölgeye hâkim olan Akatların dillerindeki kelimeler incelendiğinde,

çeşitli müzik terimlerine rastlanır (MÖ 2500). Bu terimlere enstrüman isimleri, akort teknikleri, çalma

teknikleri, müzik türleri örnek olarak verilebilir. Tarihte bilinen en eski besteciye de bu yazılarda

rastlanır. MÖ 2300 yıllarında Ur kentinde yaşamış “Enheduanna” adlı bir rahibenin Ay Tanrısı Nanna

ve Ay Tanrıçası Inanna’ya şarkılar yazdığından bahsedilir. Bu şarkıların sözleri, çivi yazılı tabletlerde

günümüze kadar gelebilmiştir.

Babil’li Müzisyenler, MÖ 1800’lü yıllarda müzik konusunda yazmaya başladılar. “Enstrüman

Akorduyla İlgili Bilgiler, Çalma Teknikleri, Nota Aralıkları ve Müzik Türleri” başlıca konulardı. Şu ana

kadar bulunan en eski, yazılı müzik parçası ise yine Babil’lilere aittir. MÖ 1400-1250 yıllarından kalma

olduğu sanılan bu parça, çivi yazısıyla, tablet üzerine yazılmıştır. Şarkı, Hurri dilindedir ancak tam

olarak çevirisi yapılamamıştır. Ay Tanrısı’nın karısı Nikkal’a yazılmış bir şarkı olduğu tahmin

edilmektedir. Müziğinin nasıl olduğu hakkında kayda değer bir buluş yoktur.

Müzik notasının ilk örnekleri bulunmuş olmasına rağmen dönemin müzisyenleri, parçaları notaya

bakıp çalmıyorlardı. Nota sadece, müziği diğer nesillere aktarmak için kullanılan bir araçtı. Müzisyen

notaya bakıyor, müziği öğreniyor ve sonra ezberden veya değiştirerek çalıyordu.

Babil’li Müzisyenlerin, müzik teorileri hakkında yazmaları; o zamanın müziği hakkında az çok fikir

sahibi olmamızı sağlar. Bu yazılardan çıkarılabilenlere göre Babilliler ve büyük ihtimalle daha önce

yaşayan Sümerliler, 7 notalık diyatonik dize’yi kullanıyorlardı. Kuramsal olarak 7 farklı diyatonik dize

bulmuşlardı. Bu diziler, daha sonra Antik Yunan Uygarlığı’nda kullanılacak olan dizeler ile büyük

benzerlik gösterecekti. Antik Yunan’da kullanılan dizilerin, Avrupa Müziği ve oradan günümüz

müziğini etkilediği düşünülürse; “Günümüzdeki armoninin temeli, daha ilk çağlarda atılmıştır.”

denilebilir.

Page 10: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

9

Arkeologların eski bir Sümer kenti olan Ur’da yaptığı kazılar sonucu, çeşitli lir kalıntılarına ulaşılmıştır.

Hatta kalıntıları bulunan ve MÖ 3200 yılından kaldığı tahmin edilen, Sümerlilerin kullanmış olduğu lir;

yeniden birleştirilmiştir. Bu lir, boğa formunda olduğundan “boğa liri” (bull lyre) olarak

adlandırılmıştır. Boğa formunun, verimliliği simgelediği düşünülmektedir. Bunların dışında, dönemin

bilinen çalgıları; yan ve düz çalınan flüt “tiğ”, küçük davul “balag”, timpaninin ilkeli olan ikili davul

“lilis”, bir çeşit tef olan “adapa”dır.

2.2.4.Mısır Müziği

Nil ülkesi, yeryüzünün en eski yerleşim bölgesidir.

Mısır uygarlığı dört ayrı döneme ayrılır:

I. Eski Devlet (M.Ö. 2850-M.Ö. 2160)

II. Orta Dönem Devleti (M.Ö. 2040-M.Ö.1650)

III. Yeni Devlet ( M.Ö. 1550-1070)

IV. Geç Dönem (M.Ö. 771-M.Ö.332)

Oldukça verimli olan Nil kıyılarında tarım erken başlamıştır. Nil ovalarında yaşayan boylar, tarlalara

zarar veren hayvanları uzaklaştırmak için ‘’çalpara’’ benzeri vurmalı ve sallamalı çalgılar icat etmiştir.

Bu çalgılar giderek ‘’doğaya şükran dansları’’nın eşlikçisi olmuştur. (Say,2010 s:39)

Mısır müziği antik çağlardan beri Mısır kültürünün bir parçası olmuştur. Eski mısırlılar, Tanrı

Hathor’un müziği icat ettiğine ve Osiris’ in de dünyayı medenileştirmek için kullandığına inanırdı.

Piramit ve sfenkslerde bulunan resimlerde; çok kişili korolar, çeşitli arp, lir, flüt ve vurmalı çalgılardan

oluşan büyük orkestralar göze çarpmaktadır. Bunlar, Mısır’da müziğin önemli bir yer tuttuğu

konusunda bize kanıt sağlar. (Feniks Dergi, Sayı:72)

Mısır tarihinde müziğin önemini, kazılarda bulunmuş çalgılardan, tapınak duvarlarındaki resimlerden

öğreniyoruz. Mısırlıların gelişmiş bir dans kültürü olduğu, özellikle kadınların şarkı söyleyerek dans

ettikleri de belgelenmiştir. (İlyasoğlu, 1994, s:3)

Telli çalgıların başında, dev bir yay olan ve yere oturtulan arp geliyordu. Tek parçadan oluşan şasesi,

ilkel dönemlerin yay üzerine gerili ilk telli çalgısına benzer. Mısır’daki bu büyük arp’ın tel sayısı ise 6-

8’di. Sonraları arp, bir ‘’eşlik çalgısı’’ olarak küçüldü ve tellerinin sayısı arttı. Omuza alarak

taşınabiliyordu. Üflemeli çalgı olarak kaval ve ‘’çifte kaval’’ vardı. Bu ikincisi, Fenikelilerden alınmıştır.

Vurmalı çalgılar ise şunlardı: El davulu (bir küçük timpani) Darbuka ya da dümbelek. Sistre çeşitleri

olan İba-sistrum ve Naos-Sistrum.

Mısır’lıların bir müzik yazısına sahip olması düşünülemez. Ancak, belirli el işaretleri ve kol

durumlarının açıklamaya çalıştığı resimlerle tonik ve dominant anlatılıyordu. Hickmann’a göre, çok

sayıda el işaretleriyle ‘’şef, şarkıcı, kavalcı ve arpçı’’ resmedilmiştir.

Page 11: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

10

Orta dönemde yeni çalgılar icat edilmiştir. Bu vurmalı çalgılar ‘’Küçükasya’’ ya da Afrika etkisiyle

gelişmiştir. Mısır’da tapınaklarda kullanılmıştır. Mısırlı yazarların mezar duvarlarına resmettikleri

topluluklar genelde şarkıcılardır.

Yeni krallık döneminde arp gelişmiştir: Tel sayısı 8-16 (genelde 10-

12). ‘’ El-arpı’’ denebilecek küçük arp çeşiti de bu dönemin

ürünüdür. III. Ramses döneminde, insan boyundan büyük arp’ler

de kullanılmıştır. Lut komşu ülkelerden ithal edilmiştir. Bu

dönemde lut üç ayrı form sergiliyordu. Sümer ve Babil lut’unun

benzeri ince boyunlusu; ‘’Rebap’’ tipinde olan ve gitar benzeri.

Geç dönemde, komşu ülkelerinin etkisi çok belirgindir. Herodot ve

Platon (Eflatun) gibi klasik Yunan yazarları, Mısır müziğini konservativ (muhafazakar) olarak

nitelenmişlerdir.

Mısırlılarının gözde çalgısı, ‘’ben’’ adını verdikleri arp’tır. İlk arp M.Ö. 2400 yıllarında yapılmış ve ünlü

Giza piramitlerinden önce ortaya çıkmıştır.

‘’Met’’ adı verilen çifte klarnet, bambu kamışından yapılmıştır. Paralel iki kamış düdükten oluşur.

Unison ses veren bu çalgı, Arp’ların ‘’zamr’’, ya da Türk’lerin ‘’zurna’’sı gibi, burundan sürekli soluk

alınarak çalınırdı. (Say,2010,s:39-41)

Asya’dan özellikle Çin’den daha büyük boy çalgılar gelmeye başladı. Bu erişim hem çalınan hem de

söylenen müziği de etkiledi. (Mimaroğlu,1999,s:27)

Firavunlar rahip-krallıkdı; bu nedenle saray müziği ile tapınak müziği arasında bağ vardı. Saray

müzikçileri şarkı söyler, çalgı çalar ve dansederlerdi. Yeni krallık döneminde tapınaklara kadın

müzikçiler de girdi. Müzik ve dansın temposu canlandı. Asya kökenli çalgıların katılmasıyla ‘’Oriental

etki’’ belirginleşti. Uzun saplı lut (ud), ya da ‘’pandora’’, günümüzde Sudan’da kullanılan 2-3 telli

‘’günbiri’’ye benzer.

Demir Çağı’na girildiğinde, Ortadoğu’nun bütün uygarlıklarındaki

gibi, Mısır uygarlığının özgün karakteri kaybolmuştur. Yunanların

M.Ö. 332’de, Romalıların M.Ö. 30’da ülkeyi işgal etmeleri üzerine

tarihten silinmiştir.

Mısır’da müzik teorisi üzerine kalıcı bir çalışma yapılmadığı açıktır.

Bilime dayalı bir müzik teorisini geliştiren Pythagoras (Fisagor)’un

Babil’de yaptığı çalışmaları Mısır tapınaklarında sürdürmüştür.

Mısırlıların da en az Mezopotamyalılar kadar oktav, beşli ve dörtlü

aralıkları bildiği kabul edilir; Arp yarım ton aralıkları ile büyük üçlüden, lir ise tam ton aralıklarıyla

küçük üçlüden oluşan ‘’beş ses dizisi’’ne göre akord ediliyordu. Antik Yunan kaynakları, M.Ö. 246-221

yılları arasında İskenderiye’de yaşayan Roma’lı Ktesibios’un ‘’hydralius’’ (su orgu)nu icat ettiğini

belirtir. Ancak bu buluş, Mısır geleneğinin değil, Romalıların bir ürünüdür.

Önemli bir ayrıntının daha üzerinde durulması gerekir: Mısır tapınaklarında kullanılan küçük çanlar,

Hristiyanlığın yayılmasıyla giderek kilise tarafından da benimsenmiştir. (Say,2010, s:41)

Page 12: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

11

2.3. ANTİK YUNAN’DA MÜZİK

Antik Yunan Uygarlığı

hakkında elimizdeki verilerin

kısıtlı olması nedeniyle, bu

dönemin müziğinin düzenli

tarihçesini yazmamız

mümkün değildir. Arkeolojik

kazılarda elde edilen

bulgulardan, ancak parça

parça bilgilere ulaşabiliyoruz.

Ege Denizi’nde bulunan Sakız

ve Sisam Adalarında, MÖ

2500 yılından kalma,

mermerden yontulmuş

çalgıcılara rastlanmıştır.

Ayrıca Girit Adası’nda yapılan bir kazı sonucu, MÖ 1500 yılından kalma “çifte aulos” veya “lut” gibi

Yunan çalgıları bulunmuştur.

Arkaik Dönem (MÖ 7 ve 6. yy)de Isparta’da, Apollo adına müzik şenlikleri yapıldığı bilinmektedir. MÖ

7. yüzyılda Archilochus (680-645), Sappho (630-570) gibi dönemin ünlü şairlerinin, şiirlerini şarkı

söyleyerek okudukları bilinir. Günümüze bu şarkıların sadece metinleri kalabilmiştir. MÖ 5 ve 4.

yüzyıllarda, tragedyalarda müzik zaman zaman koroya eşlik etmiş; zaman zaman koro, sözleri melodik

söylemiştir.

Page 13: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

12

2.3.1. Antik Yunan Felsefesi’nde Müzik Düşüncesi

Antik Yunan’dan günümüze çok az şarkı kalmış olmasına rağmen o dönem filozoflarının yapıtları,

müzik düşüncesi hakkında doyurucu bilgiler içermektedir. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi müzik

alanında da bir düşünce sistemi geliştiren, yine Antik Yunan Filozofları olmuştur.

Dönemin en önemli uğraşı olan doğa ve insanı anlama çabası, filozofları “Müziğin Doğası ve İnsan

Üzerindeki Etkileri” konusunda düşündürmeye zorlamıştır. Pythagorasçılar (Pisagorcular), müzikte

evrenin uyumunu aramış; Platon ve Aristo ise müziğin insan üzerindeki etkileri ve eğitimde nasıl

kullanılabileceği konusunda düşünceler geliştirmişlerdir.

Pythagorasçı (Pisagorcu) Okul

Müzik hakkında ilk önemli teorik araştırma, Pythagoras (Pisagor) tarafından yapılmıştır. Bu

araştırmalar, daha sonra Pisagorcu Felsefe Okulu tarafından sürdürülmüş ve dönemin müzik

düşüncesine önemli katkılarda bulunmuştur. Pisagorcular da dönemin diğer filozofları gibi evrenin

mükemmel bir uyumu olduğu ve bu uyumun evrendeki her şeyde olması gerektiğine inanırlar.

Bu uyum; matematikte, fizikte, toplum yapısında, insan ruhunda hep vardır. Bu uyum, “harmonia”

olarak adlandırılır. Pisagorcular için bu uyumu anlamak sayılar ile mümkündür. Bu uyumun -evrendeki

her şeyde olması gerektiği için- müzikte de olması gerekir ve dolayısıyla müzik de sayılarla ifade

edilebilir. Bu durum, Pisagorcuları sesler arasındaki matematiksel ilişkileri bulma ve müziğin doğasını

sayılar aracılığıyla anlamaya yönlendirmiştir. Müzik doğasını anlamanın diğer önemli yanı, müziğin

doğasını anlayarak evrendeki uyumu da anlama amacıdır çünkü müziğin içindeki seslerin ve evrenin

uyumu, birbirinden farklı değildir.

Harmonia kavramı sayesinde, müzik ile astronomi arasında da çok yakın ilişkiler kurulmuştur. Bu

ilişkilerin en önemli sonucunu, Pisagor’un Harmony of the Spheres (Kürelerin Uyumu) fikrinde

görebiliriz: “Gezegenlerin hareketleri ve aralarındaki uzaklıklar, müzikte çeşitli nota aralıklarına ve

dizilere denktir.“ Şöyle ki gezegenler arasındaki uyum ile sesler arasındaki uyum, bir benzerlik taşır.

Zaten harmonia kavramı, bunun aksini mümkün kılmaz. Bu düşünce, çağlar boyunca birçok insanı

etkilemiş; Shakespeare (Şekspir) “The Tempest” (Fırtına) oyununda bu düşünceden esinlenmiş,

Modern Astronominin Kurucusu Johannes Kepler, eserlerini bu düşünce temeli üzerine kurmuştur.

Page 14: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

13

Platon

Antik Yunan Felsefesi, öncelikle “Doğa” ile ilgilenmiş ve bu konuda araştırmalar yapan doğa

filozoflarını yetiştirmiştir. Sonra Sofistler ve Sokrates’le, insanın doğasını anlamaya ve iyi bir insan

olarak yaşamak için pratikler geliştirmeye dayalı bir dönem başlamıştır. Platon, Aristo’yla birlikte bu

dönemin zirve noktasını oluşturacak ancak maddi dünyayı yadsıyarak Aristo’dan ayrılacaktır.

Platon’un maddi dünyayı yadsıması, kendi geliştirdiği ve tüm felsefesinin temelindeki “İdealar

Dünyası” düşüncesinden kaynaklanır. Platon’un müzik üzerindeki görüşlerini daha iyi anlamak, bu

düşünceyi anlamakla mümkündür. Oldukça geniş ve yer yer karmaşık olan idealar dünyasını bu yazıda

her yönüyle ele almak, mümkün değildir. Burada, konuyu ancak ana hatlarıyla değerlendirebiliriz.

Platon’a göre iki tip evren vardır: İlki, üzerinde yaşadığımız, bildiğimiz anlamda fiziksel evren; diğeri

evrendeki canlı cansız her varlığın ve her kavramın mükemmel ve tekil olarak var olduğu idealar

evreni. Bu evrende, fiziksel evrendeki her şeyin tek bir örneği vardır; bu örnek, mükemmel olandır.

Dünyada birçok kedi olmasına karşın evrende tek bir kedi ideası vardır; dünyadaki tüm kediler, bu

kedi ideasının birer yansımasıdır. Dolayısıyla, fiziksel evrendeki her şey sadece birer yanılsamadır;

gerçek olanlar, idealar evrenindedir. Bu durum, sadece somut maddeler için değil; renk, form gibi

kavramlar için de geçerlidir. Sarı rengin tek bir ideası; yuvarlaklığın, düzlüğün ayrı ayrı ideaları vardır.

Böylece, fiziksel evrendeki herhangi bir şey, birden fazla ideanın bir yansımasıdır. Örneğin; sarı renkte

bir kedi, sarı ideasının ve kedi ideasının bir yansıması; yuvarlak, kahverengi bir masa da masa,

yuvarlak ve kahverengi idealarının yansımasıdır.

Aynı durum; aşk, doğruluk, cesaret gibi soyut kavramlar için de geçerlidir. Bu geçerlilik, Platon’un

felsefesini anlamamızda kilit rol oynar. Daha önceden değindiğimiz gibi Platon, insanın nasıl daha iyi

bir hayat süreceği sorusunu soran filozoflar arasındadır. İnsanın iyi bir insan olmasını sağlayan

doğruluk, cesaret ve adalet gibi kavramların da idealar dünyasında mükemmel olarak var olduğunu

düşünürsek bu kavramların kişiden kişiye veya dönemden döneme değişmesi söz konusu olamaz

çünkü idealar tektir ve -idealar evreninde zaman kavramı olmadığından- değişmezler. Dolayısıyla

doğru insana ulaşmak için yapılması gereken tek şey, idealar evrenindeki doğruluk ideasına

ulaşmaktır. Bu evrene ulaşmak, zihni fiziksel evrenden kopartıp idealar evrenine yükseltmekle, bu da

ancak bir filozof sayesinde zihnin eğitilmesiyle mümkün olabilir.

Platon’un hayata, toplumsal yapıya ve sanata bakış açısı; hep bu zihinsel yükselme amacı üzerine

kuruludur. Bu amaç, müzik üzerindeki düşüncelerinde de kendisini doğal olarak belli eder. Bu amaç

etrafında Platon, müziği tarzına göre hem zihnin eğitiminin vazgeçilmez bir parçası sayarak yüceltir

hem de bireyleri duygusallığa itip zihinlerinin yükselmesine engel oluşturabileceğinden güçlü bir

Page 15: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

14

şekilde kısıtlar. “Devlet” adlı eserinde Platon, yazının devamında ayrıntılı olarak göreceğimiz Yunan

makamlarından bazılarını bireylerde cesaret, doğruluk gibi erdemleri yücelttiği gerekçesiyle överken

bazı makamları da kötü duygular uyandırdığı gerekçesiyle yasaklar.

Harmonia kavramına inanan biri olarak Platon, müziğin evrendeki uyumu yansıttığı ve bu yüzden yüce

bir şey olduğu konusunda Pisagorcu Okulla benzer görüşe sahiptir. Ayrıldığı nokta, ön plana zihnin

yükselmesi sorununu koyarak müziği bu yolda bir araç olarak görmüş olmasıdır. Bu nedenle müzik,

öncelikle aklın süzgecinden geçmelidir. Platon için müziğin amacı, bireylere haz vermektir. İyi müzik

de kötü müzik de bireylere bir haz sağlar. Bu durumdan yola çıkarak iyi müziğin yaratmış olduğu iyi

hazdan sonuna kadar yararlanmak, kötü müziğin yarattığı kötü hazdan ise tamamen kaçınmak

gerekir. İyi müzik, uyumlu armoniye sahip ve insanda erdem duyguları uyandıran müzikler, kötü

müzik ise insanların sadece zevk için dinlediği, kötü duygular uyandıran müziklerdir.

Böylece Platon, dönemin müziğini net bir şekilde iki kısma ayırır: Birincisi dönemin müzik insanlarının

yaptığı, teoriye çok bağlı olmayan, kulağa hoş gelen ve insanları eğlendiren müzik; ikincisi ise

Pisagorcu armoniye dayanan, evrendeki düzene tam olarak uyumlu yüksek bir bilinç düzeyinde

yapılan ve her yönüyle düşünceye dayalı bir müzik. Müzik tarihinin her döneminde var olmuş ve

günümüze kadar gelmiş olan, kurallara uygun sanat müziği ile doğaçlamaya dayalı halk müziği

arasındaki ayrımın kökeni; Platon’un yaptığı bu ayrıma dayanır.

Gerek müzik yaşamından gerekse Platon ve Aristo’nun metinlerinden, Platon’a karşı sert bir

muhalefetin olduğu bilinmektedir. Özellikle Epikurosçu Okulun hedonizm felsefesine dayanan

düşüncelerinde, müziğin eğitici yönünden ziyade haz verici yönü ön plana çıkarılır.

Aristoteles (Aristo)

Rönesans Döneminin Ünlü İtalyan Ressamı Raphael (1483-1520), “Scuola di Atene” (Atina Okulu) adlı

tablosunda, Atina’nın filozoflarını resmeder. Resmin ortasında, Platon ve öğrencisi Aristo bulunur.

Platon, parmağıyla “yukarıyı”, Aristo “aşağıyı” gösterir (bk. Resim 4). Bu resim, felsefe tarihinin

temelini atan iki filozofun arasındaki temel farkı en iyi gösteren eserdir.

Platon, “İdealar” kuramıyla, dünyadaki her nesne ve kavramın özünün bu dünyanın dışındaki bir

evrende bulunduğunu iddia etmişti. Aristo ise tüm nesne ve kavramların özünün bir ideada

bulunduğu fikrini kabul etmesine karşın bu idealar dünyasını, gerçek dünyanın içine koymuştur.

Böylece, karşımıza hepsi yaşadığımız fiziksel dünya üzerine olmak üzere iki kavram çıkar: Evrende tek

tek algıladığımız, Platon’un da birer yanılsama olarak gördüğü “tekil” (singularis) ve bir tekil nesnenin

özünün, varoluşunun nedeni olan “tümel” (universalis).

Page 16: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

15

Tekil varlıklar, sadece tümele dayandırılarak açıklanabilir. Burada, keskin bir fark daha görülmektedir:

Platon için amaç; idealar dünyasını, tümeli anlamaktır. Aristo içinse tümeli anlamak, tekili anlamak

için bir araçtır; asıl amaç, tekili anlamaktır.

Atina Okulu (Platon ortada solda, Aristoteles ortada sağda.)

Aristo, tümeli fiziksel dünya içine koyduğundan neredeyse tamamen fiziksel dünya ile ilgilenmiştir.

Raphael’in tablosundaki farkın nedeni de budur. O zaman, dünya üzerindeki hemen hemen tüm

bilgiye sahip olan Aristo, düşüncesini tamamen bir sınıflandırma üzerine kurmuştur. Bu

sınıflandırmayı sadece doğadaki varlıklar üzerine değil, sanat türleri ve bu türlerin kendi içerisindeki

alt türleri üzerine yapmıştır. Aristo’da, Platon’daki gibi akıl yoluyla idealar dünyasına ulaşma ve

yaşamı buna göre şekillendirme yerine, bu dünyayı tam anlamıyla anlama amacı hâkimdir. Bu amaç,

Aristo’nun müzik düşüncesini Platon’daki gibi doğrudan etkilemez ama düşünsel anlamda dolaylı bir

şekillendirmeden söz edilebilir.

Aristo’nun insanların eğitimi ve devlet yönetimi sorununu ele aldığı “Politika” adlı eserinin sekizinci ve

son kitabı, tamamen müzik sorununa adanmıştır. Müzik konusundaki görüşlerinin çoğunu bu

bölümden öğrenebiliyoruz. Aristo da Platon gibi müziğin temel amacının haz vermek olduğunu kabul

eder ve bu haz konusunda dikkatli davranılması gerektiğini düşünür. Müziğin eğitim için gerekli

olduğu konusunda da Platon ile aynı görüştedir ancak bu gerekliliğe farklı bir yön verir. Bu yön,

“skhole” (boş zaman) ile tanımlanır. İnsan, iyi bir yurttaş olmak için çalışmak zorundadır ancak

çalışmayıp dinlenebileceği boş bir vakte de ihtiyaç duyar. Bu boş vakitte dinlenebilmeli ve mutlu

olmalı; bir başka deyişle, haz almalıdır. Ancak bu haz, kişiyi daha üst bir noktaya taşımalı, sıradan

insanların hiçbir amacı olmayan hazlarından farklı olmalıdır. Aristo bu hazzı, “müzik” olarak tanımlar.

Dolayısıyla, müziğin nasıl olması gerektiğini araştırırken de müziğin bu ödevini göz önüne alır.

Müzik, ideal bir boş zaman etkinliği olduğuna göre bireylere müzik eğitimi verilmesi önemlidir. Bu

şekilde, insanlar boş zamanlarında müzikle ilgilenebilecekler ve böylece hem haz duyup mutlu

olacaklar hem de bu uğraş, gelişmelerine katkıda bulunacaktır. Ancak bu hazzın niteliği önemli

olduğundan her tür müzik, eğitim için uygun değildir. Bu konuda Aristo, Platon’dan daha serbesttir.

Eğitim için olan müzik konusunda Platon kadar serttir ancak bireydeki duyguları coşturan veya bireye

acı veren melodileri onun gibi dışlamak yerine, onları, “dinlenecek müzik” olarak farklı bir kategoriye

koyar. Bu kategorinin temeli, Aristo’nun tragedyayı da tanımlarken kullandığı “katharsis” kavramıdır.

Page 17: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

16

Şiir sanatının incelendiği “Poetika” adlı eserinde, bu kavram şöyle tanımlanır: “Tragedyanın ödevi,

uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir.” Bireylere acı veren müzikler

de bireylerin, tutkularından kurtulmalarına yardım ettiği taktirde dinlenmesi gereken müzikler

arasındadır.

Yukarıdaki ayrımdan yola çıkarak eğitim için müzikle ilgilenenler ile profesyonel müzisyenler arasına

da net bir ayrım koyar: Müzisyenler, müziği para kazanmak ve başkalarını eğlendirmek için yaparlar

ve bu, yüceltici bir uğraş değildir. Ayrıca bir müzisyen kadar iyi bir şekilde bir çalgıyı çalmak için çok

zaman harcanması gerekir ve bu durum, soylu bir kimseyi diğer ödevlerinden mahrum bırakır. Bu

yüzden, soylulara sadece gerektiği kadar müzik eğitimi verilmelidir. Aristo’ya göre, çalınması zor olan

üflemeli çalgılar ile kitharanın eğitimde kullanılması uygun değildir. Makam olarak da makamların en

oturaklısı ve taşıdığı ahlaki niteliğin de erkekçe bir nitelik olması bakımından, “dorian” makamının en

uygun makam olacağını belirtir. Kitabın sonunda, yumuşak uyumlara sahip makamları yasakladığı için

Platon’u eleştirir. Yüksek tonlu şarkıların yaşlılar için uygun olmayacağı görüşüyle, “lydian” gibi alçak

tonlu makamların bulunmasını da gerekli görür.

2.3.2. Müzik Teorisi

Müzik teorisi üzerine kapsamlı olarak çalışan ilk ismin Pisagor olduğunu söylemiştik ancak müzik

üzerine hiçbir eseri, günümüze kadar yaşamamıştır. Bu filozof ve müzikle ilgili teorisi hakkında

bildiklerimizi, ancak diğer filozofların alıntılarından öğrenebilmekteyiz. Parça parça da olsa şu ana

kadar var olabilmiş ilk teorik eser, MÖ 330 yılında Aristo’nun öğrencisi Aristoxenus tarafından

yazılmış “Harmonic Elements and Rhythmic Elements” adlı eserdir. Ayrıca Claudius Ptolemaeus (83-

165), Cleonides (yaklaşık 3. yy), Aristides Quintilianus (yaklaşık 3. yy); Yunan dünyasının önemli müzik

teorisyenlerindendir. Teorileri, Hristiyan Müziği’ni etkileyerek Batı Müziği’nin temelini oluşturmuştur.

Aralıkların hesaplanması ‘mod’(makam) adlı ses dizilerinin düzenlenmesini getirmiştir. Yunan’lar,

müzik ve insan arasında daha doğru yoldan bir bağ kurmuşlardır. Örneğin Aristotales ‘Politika’

eserinde şöyle demiştir:’ Makamlar çeşitlidir; bunları dinleyen de ayrı ayrı etkiler altında kalır. Bazıları,

Miksolidyan makamı gibi, insanı hüzne götürür; bazıları kafaya durgunluk verir; bazıları esenlik getirir,

Dorya makamı gibi; Frigya makamı ise coşkunluk aşılar.

Ethos yüzünden ezginin insanı eğitici niteliği yüzünden, müzik yapma, aulos ve lir çalma, eğitimin ve

bilgeliğin en önemli dallarından biri gibi tutulmuş, okullarda müzik dilden ve matematikten önce

gelmiş, üstelik, Ardadya’da bu çalgıları çalmak, 30 yaşına kadar zorunlu kılınmıştır.

İnsan aklını ve görgülerini, yalnız varlığını ayakta tutmak için gerekli pratik ve teknik bilgiler edinmek

yolunda kullanmakla yetinmez olur. Yalnız bilmek için de bilmek ister, böyleye ve ‘praxis’in üstünde

‘theoria’ya yükselir, dolayısıyla bilime varır. İşte felsefe böyle bir anda, böyle bir durumda doğmuştur.

Antik Yunan’da halk ozanları geleneği sayesinde şiir ile müzik iç içedir. Sachs, bu geleneği şöyle

betimlemiştir.”Yunan ülkesinin her yanında ve sömürgelerde müzik yapılıyordu. Ancak müziği meslek

edinmiş olanlar, bu yaygınlık oranında değildi. Bu çeşit müzikçilerin eski örneklerinden biri olan

Page 18: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

17

Homeros, bir halk ozanıydı. Hem ozan, hem lir çalgıcısı, hem şarkıcı (Saygun.1994:50-51)

2.3.4. Antik Yunan’da Kullanılan Enstrümanlar

Yunan Uygarlığı’ndaki enstrümanlarla ilgili olarak Mezopotamya’daki enstrümanlardan daha fazla

bilgiye sahibiz. Bu bilgiler; yazılar, arkeolojik kalıntılar ve çeşitli eşyalar üzerine yapılmış resimlerden

çıkarılabilmektedir. Dönemin en önemli enstrümanları lir, aulos ve kithara’dır. Bunun dışında panflüt,

orgun ilk örneği olan su orgu, korno, arp ve çeşitli perküsyon aletlerine rastlanmıştır.

Lir

Pena veya benzeri bir cisimle çalınan telli bir çalgıydı. İlk lirler, tetrakord yapısına

uygun olarak dört telli yapılırdı. Tel sayısı giderek arttı ve on beşe kadar ulaştı

ancak genelde lirler, Yunan modlarına uygun olarak yedi telli idi. Çalınacak moda

uygun olarak yedi tel, akord edilirdi.

Lirde, sesin tınladığı bir gövde bulunur. Bu gövdeden içeri ve dışarı kıvrılan iki kol, yükselerek bir çeşit

boyunduruk ile birbirine bağlanır. Diğer boyunduruk, gövdeye sabitlenir.

Teller bu boyunduruklar arasına gerilir. Uzunlukları arasında bir fark yoktur; ses farkı, tellerin

değişken kalınlıkları ve gerginlikleri ile elde edilir. Sağ el bir pena yardımıyla telleri çalarken sol el,

istenmeyen tellerin susturulmasını sağlar.

Yunan Mitolojisi’nde lir; ışık, kehanet, sanat, müzik ve Şiirin Tanrısı Apollo’nun çalgısıdır. Lir

çalabilmek, Atina’da eğitimin çok önemli bir parçası sayılıyordu. Danslarda, şarkılarda, çeşitli şiirlerin

söylenmesinde sürekli eşlik çalgısı olarak kullanılırdı. Hatta lirik şiir (lyric poetry)in, adını lir ile birlikte

söylenmesinden aldığı söylenir.

Kithara

Kitharanın yapısı, mantık olarak lirle aynıdır ancak lirden daha karmaşık, daha

büyük ve çalınması daha zor bir enstrümandır. Lir, müzisyen olmayan biri

tarafından da çok rahat bir şekilde çalınabilirken kithara, ancak dönemin

profesyonel müzisyenleri tarafından çalınmaktaydı. Kithara çalgıcılarına,

“kitharode” deniliyordu.

Gövde, tahtadan oluşur ve genelde düz bir zemine sahiptir. Gövdenin

kenarlarından yükselen iki adet kol; bazen düz, bazen hafif kıvrımlıdır. Bu iki kol

birbirine bir boyunduruk yardımıyla bağlanır, yedi tel bu boyunduruk ile gövdede

bulunan bir parça arasına gerilir. Kitharode, çalgıyı sol omzundan destek alarak

havaya çalar. Lirde olduğu gibi sağ el tellere vurur, sol el ise istenmeyen telleri susturur.

Page 19: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

18

Aulos

Resim 8: Bir aulos çalgıcısı

Yunanlıların en önemli üflemeli çalgısı, aulostu. Çifte kamışlı bir çalgıdır, her kamışın üzerinde parmak

delikleri ve uçlarında, sesin çıktığı bölge olan dil (reed) bulunur. Çift yapısı itibarıyla, günümüzde

kullanılan obua’ya benzer. Sesin değişimi; deliklerdeki parmak pozisyonları, dilin ağızdaki pozisyonu

ve üflenen havanın değişimi ile sağlanır. Aulos çalan insanların resimlerinde, iki kamışta da parmak

pozisyonlarının genelde aynı olduğu görülür. Tahminlere göre iki kamış arasında çok az bir ses farkı

vardı ve bu farkı, titrek ve yankılanan bir ses yaratıyordu.

Aulos, özellikle Şarap Tanrısı Dionysos için yapılan törenlerde çok sık kullanıldı. Antik Yunan

Tragedyası’nın üç büyük yazarı Aeschylus (MÖ 524-455), Sophocles (MÖ 496-406) ve Euripides’in

(MÖ 486-406) Dionysos Festivalleri için yazdığı tragedyalarda, koroya aulos eşlik ederdi. Olimpiyat

Oyunlarında da kullanılan bir çalgıydı.

Panflüt (Sirinks)

Birden fazla (genelde yedi) kamışın farklı uzunluklarda kesilip yan yana birleştirilmesine dayanır.

Kamışların tepelerindeki deliğe hava üflenerek (boş bir cam şişenin çıkardığı ses gibi) ses çıkarılır.

Kamışlar farklı uzunluklarda kesildiği için her kamıştan farklı bir ses çıkar.

Antik Yunan’da panflüt, Su Perisi Syrinx (Sirinks)’in adını almıştır. Efsaneye göre Kırların ve Çobanların

Tanrısı Pan, bu güzel su perisine âşık olur. Syrinx de Pan’dan kaçmak için bir nehirdeki su perilerinden

Page 20: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

19

yardım ister. Nehirdeki su perileri, onu bir su kamışı bitkisine çevirir. Pan da bu bitkilerden bazılarını

keser ve panflütü yapar.

2.3.5. Yunan Modları

Yunan müzik teorisi geleneksel olarak yedi genel başlık altında toplanmıştır. Notalar, aralıklar, makam

soyları, dizi sistemleri, perdeler, modülasyon ve melodik kompozisyon.Bu sıralama, Tarentum'lu

Aristoksenes tarafından M.Ö. 330y yılında yazıldığı sanılan " Armonik Elemanlar" adlı kitapta yer

almıştır. Daha sonra M.S. 2. yüzyılda yaşadığı sanılan Kleonides, Yunan modlarını bir oktav içinde

yeniden sıralamıştır. (Say,2006, s: 57)

Yunan modları, tam ve yarım perdelerin inici olarak kendine özgü bir sıra oluşturduğu

dizilerdir ve hepsinde, dizinin aşağı doğru beşinci derecesinden başlayan ikincil bir dizi yer alırdı. Bu

ikincil diziler, Yunanca "aşağı" anlamındaki hipo ön adı ile belirtilirdi. Böylece örneğin Dorien dizisinin

ikincili "Hypodorien"; Frigyen dizisinin ikincili "Hypophrygien"; Lydien dizisinin ikincili "Hypolydien"

adını taşıyordu. (Say,2009, s:77)

1. Dorien (doryen) : Mi inci dizi

2. Phrygien (frigyen) : Re inici dizi

3. Lydien (lidyen) : Do inici dizi

4. Mixolidyen (miksolidyen) : Si inici dizi

5. Hypodorien (hipodoryen) : La inici dizi

6. Hypophrygien (hipofrigyen) : Sol inici dizi

7. Hypolydien (hipolidyen) : Fa inici dizi

1. Dorian(Doryen)

Dorian modu, özellikle miladi 5.yy civarında sıkça kullanımı ilebilinen eski ses dizilerinden biridir. Vokal müziğindeki kullanımı ile dikkat çeken Dorian modu, o dönemde genellikle toplu olarak(vokal gruplarınca), aşk şarkılarında, trajedi ve özellikle ağıtlarda kullanılmıştır. Bu modda yazılmış olan eserler o dönemde büyük üçlüde “koro” ile seslendirilmiştir. Birçok ruh halinin yansıtılabildiği, masalsı bir etkiye sahiptir. O dönemde “lir” çalmayı öğrenen çocuklara ilk öğretilen ses dizisi olduğu iddia edilmektedir. (West,1992, s: 179,180)

Page 21: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

20

2.Phrygien(frigyen)

Phrygian modu, Antik Yunan’da özellikle enstrüman (kithara) müziği için kullanılmış olan bir ses dizisidir. Her tip ruh halinin yansıtılabildiği bir yapıya sahip olan bu dizi geçmişte, dini kutlamalarda ve bayramlarda kullanılmıştır. Mitolojik anlamda tanrılara ibadet için de kullanıldığını ileri sürenler vardır. 11 Karanlık ve gergin bir havası olan Phrygian, sonraki dönemlerde Flamenko müziğindeki en temel ses dizisi olmuştur.(West,1992, s:180-181)

3. LYDİAN(Lidyen)

Geçmişte Lydian modu, Ionian modu sınıfında; yani gevşetici, yumuşak etkisi olan modlar arasında ele alınmıştır. Her ne kadar gevşetici bir etkisi olduğu iddia edilse de yüksek bir etkileme gücü olduğu da ileri sürülmektedir. Hatta bu modu çocukların daha rahat algılayabileceğini, bunun onlar için bir eğlence olarak algılanabileceğini ileri sürenler dahi olmuştur..(West,1992, s: 182)

4. MİXOLYDİAN(Miksolidyen)

Geçmişte Mixolydian modu, “Dorian” gibi trajedilerin ifadesinde kullanılmış bir ses dizisidir. “İçgüdüsel” ve “ağıtsal” olarak nitelendirilen bu modun “merhamet” duygusu uyandırdığı iddia edilmektedir..(West,1992, s:182)

5.HYPODORİEN(Hipodoryen)

Hypodorien dizisi Aeolic kültürünün açık yürekli, dürüst ve cömert insanlarına has bir ses dizisi olduğu kabul edilmiştir.(West,1992, s:183)

6.HYPOPHRYGİEN(Hipofirigyen)

Locrian modunun, İtalya’nın “Locri” bölgesinde yaşamış bir besteci olan Xenocritus tarafından bulunmuş olduğu ileri sürülmektedir. Eski armoni kitaplarında bu modun “Hypodorian” dizisi ile aynı etkiye sahip olduğu belirtilmiştir. (West,1992, s: 184)

Page 22: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

21

7. HYPOLYDİEN(Hipolidyen)

Günümüzün iyonyen modu Antik Yunan modlarında hypolydiene denk gelir. "Bu ses dizisi, Türk müziğindeki “Çargâh” makamı ile benzer bir duyuma sahiptir." (Özkan,2000, s:95)

4. KİLİSE MODLARI

Tarih boyunca doğu ve batı müziklerinde çeşitli diziler kullanılmıştır. Makam, mod, ton gibi adlar taşıyan bu diziler, bir müzik sisteminin ürünüdür.

Avrupa müziğinin temel dizisi olan diyatonik dizi, bir sekizli içinde tam ve yarım perdeleri içerir. Bu gerçekliğe, günümüz Avrupa kültürünün de temeli olan Antik Yunan kültürü olanak olanak açmıştır.

İlkçağdaki Yunan müzik sistemi, mod adı verilen dizilere dayanır. Modal sistem, tarih boyunca etkili olmuştur: Ortaçağ kilise müziği, modları taklit etmiştir. Avrupa’daki halk şarkılarının çoğunluğu modaldir. Rönesans çağının çoksesliliği başlangıçta bu dizilere dayanıyordu. Daha sonraki dönemlerin armonik çatkılı müzikleri de modların etkisini taşır: Palestrina,Byrd, hatta Bach ve Haendel, bu etkiyi hissetmişlerdir. Beethoven’in son kuartetlerinden birinde (op.132), Yunan’ların Lidyen modu kullanılmıştır. Günümüz bestecileri de modal müzikten yararlanır.

Yunanlar, modlara Doryen, Frigyen, Lidyen, Miksolidyen gibi adlar vermişlerdi.Bu yoldan müzik ile insan arasınd bağlar kuruyorlardı. Aristo,’’Politika’’ adlı eserinde şöyle yazar:

‘’Modlar çeşitlidir. Bunları dinleyenler değişik etkiler altında kalır. Miksolidyen hüzün verir. Doryen esenlik getirir. Frigyen coşku aşılar…’’

Aristo’nun yakıştırmaları bir ölçüde doğru olmakla birlikte, gerçeği tam yansıtmaz. Bütün diziler ve bu arada Yunan modları, melodinin sadece cansız birer soyutlamasıdır. Dizilerden üretilen melodiler, estirdiği müzikal rüzgarla anlam kazanır. Demek ki bir dizi ile ondan çıkan melodiler arasında sıkı bağlar vardır , ama tek başına diziler, kanıyla canıyla bizi duygulara sürükleyen ‘’müzik’’ değildir, melodi değildir.

Page 23: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

22

Onlar, yararlanılacak temel malzemedir.

Yunan modları, tam ve yarım perdelerin inici olarak kendine özgü bir sıra oluşturduğu dizilerdi ve hepsinde, dizinin aşağıya doğru beşinci derecesinden başlayan ikincil bir dizi yer alırdı. Bu ikincil diziler, Yunanca ‘’aşağı’’ anlamındaki hipo ön adıyla belirtilirdi. Böylece örneğin Doryen dizisinin ikincili ‘’Hipodoryen’’; Frigyen dizisinin ikincili ‘’Hipofrigyen’’; Lidyen dizisinin ikincili ‘’Hipolidyen’’ adını taşıyordu:

(Say,2008,s:77)

Ortaçağ modları çeşitli kaynaklarda Kilise modları olarak da isimlendirilir. Milano Piskoposu St. Ambrosius (340-397) batıda Hristiyan müziğine düzen getirmekle görevlendirilmiş ve kendi kilisesinin müzikli ayinlerini saptamıştır. Re,Mi,Fa,Sol seslerinden başlayan diziler oluşturulmuş Doryen,Frigyen,Lidyen ve Miksolidyen adlarını verdiği bu diziler otantik (ana) mod olarak isimlendirilmiştir.

Halk ezgilerinin tören müziğine fazlaca karışmış olması giderek kaygı verici olmuş, bunun üzerine papa yetkilerini de elinde bulunduran Büyük Gregor (M.S. 540-604 ) tören müziğini sadeleştirme yoluna gitmiştir. Bu amaçla düzenlediği melodiler Gregor şarkıları ya da Plaint-Chant (saf şarkı) adı ile günümüze kadar gelmiştir. Papa Gregor kilise makamlarına dört makam daha eklemiştir.

Böylece St.Ambrosius’un düzenlediği Doryen (1.), Frigyen (2.), Lidyen (3.), Miksolidyen (4.) ana (otantik) modlar, Papa Gregor’un düzenlediği diğer modlar ise (yan, yardımcı) modlar olarak isimlendirilir. Plagal modlar ana modların beşinci sesi üzerine kurulmakta ve ana modların dört ses altından başlamaktadır. Bu nedenle ‘’alt’’ anlamına gelen ‘’hipo’’ ekini alırlar ve ana dizinin bitiş sesi olan dördüncü seste sona ererler.

Page 24: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

23

(Özgür,2001,s:174)

Page 25: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

24

Plaint-Chant müziğinde ritm yoktur. Notaların değeri, yani süresi, hecelerin değerine bağlıdır. Bu notalar hep aynı değerde yazılırlar.

Plaint-Chant müziğinde sözler Latincedir. Ritmik sistem bulunmadığı için ve ezgiler, ölçüler halinde bölünmüş olmadığından, melodi sanki Latince bir düzyazı okunuyormuş gibi seslendirilirdi.

Bunun sonucu olarak, Cermen ve Galya papazları geleneksel ezgileri, ülkelerinde alışıldığı gibi, bir notaya bir hece gelecek biçimde değişikliklere uğrattılar. İlk yapılan değişiklik, sonu gelmez sesler zincirinin altına yeni sözler katmak oldu. Bununla da kalınmadı. Kısa bir süre sonra Gregorius şarkılarının alleluia ezgileri Batı yatkınlığına uygun köşeli ritmli şarkılar oldu. Büyük törenlerde bu şarkılar, kalabalık çocuk koroları tarafından çok kez ağırbaşlı antifon’lar olarak söylendi.

Ortaçağ müzik sistemine özellikle müzik yazısı alanında katkıda bulunan teorisyenlerden biri de M.S. 10. Yüzyılda yaşamış Hucbaldus’dur. Bu teorici, Aristoksenes’in bir çağdaşı gibi makamları yeniden tetrakort sistemine dayamıştır. Hucbaldus da Boetius gibi Antik Yunan terminolojisini ısrarla kullanmıştır.

Sonuç olarak denilebilir ki Erken Ortaçağ müziği, eski Yunan makamlarını öykünen, tek sesli kilise müziğinden oluşan, kalıpçı, kendini yineleyen, durağan bir müzik anlayışını temsil eder.

(Kaygısız,2009,s:74)

Milattan sonra 590-604 yılları arasında Papa Gregorius, kilise müziğindekullanılacak dinsel şarkıları belirlemiştir. Bundan ötürü Hristiyan ayinlerine özgü müziklere ‘’chant gregoryen’’ (şan gregoryen) denmiştir. Papa Gregor’un sekiz kilise makamındaki sesler, Antik Yunan’daki gibi inici değil, çıkıcıydı. Makamların 4. Yüzyılda belirlenmiş olanlarına ‘’otantik’’, Gregor’un eklediği dördüne ise ‘’plagal’’ deniyordu:

Page 26: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

25

Tarih ondan ders çıkarmak için öğrenilir: Minör ve majör diziler aslında Eolyen ve İyonyen modlarının aynıdır. Bu dizilerin resmen kabul edilmesi 16. Yüzyıla rastlar, ama onların 13.Yüzyıldan beri halk arasında yaygın biçimde kullanıldığı bilinmektedir: Ortaçağda, Eolyen ve İyonyen modlarında çok sayıda halk şarkısı, danslar, kanon ve benzeri parçalar bestelenmiştir. Elimizdeki en eski belge, 1239 yılında İyonyen modunda yazılmış olan ‘’Sumer Is Icumen In’’ adlı kanondur.

(Say,2008,s:78)

5. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN MODLAR

Ana modlarla plagalleri arasındaki benzerlik ve zaman içinde modların kullanımları sonucu plagal

modlar elenerek sadeleşme yoluna gidilmiştir. 16. Yüzyılın sonlarına doğru müzikteki gelişimlerle yedi

mod son halini almıştır.

Page 27: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

26

5.1. Modların Kullanımı ve Günümüzdeki Önemi

Modal dizilere, günümüz bestecilerinin eserlerinde olduğu kadar klasik dönem eserlerinde de

rastlanmaktadır. Tamamen bu dizilerde yazılmasa da yer yer kullanılması, yapıtlara farklı bir tat ve

farklı bir etki kazandırmaktadır. Günümüzde Rock ve Caz müziğinde kilise modları kullanılmaktadır.

Özellikle Caz müziğinde temel dizilerden biri olarak işlev gören modlardan, doğaçlama çalışmalarında

da yararlanılmaktadır.

6. ORTAÇAĞ MÜZİĞİ

Ortaçağ, Hıristiyanlığın gelişme yıllarından, XV. yy başlarına dek etkisini sürdüren, geniş bir dönemi kapsar. Bu dönemin Karanlık Çağ olarak da anılmasının nedeni, kilisenin bağnaz egemenliğinde, dünyasal zevklerden yoksun bırakılmış, araştırma, keşfetme, kendini ve çevresini tanıma özgürlüğü elinden alınmış, insanın yalnız ölümden sonrasına hazırlık yapması gereken kutsal bir ortama güdümlenmiş olmasıdır. Ortaçağ, bin yıldan fazla bir süre içinde Antik Çağ ile Rönesans arasına girmiş ve müziğin sürekliliğini kesmiştir. Hıristiyan Katolik Kilisenin ilk papazları kilise içine çalgısal müziğinin girmesini yasaklamışlardır. Çünkü İlkçağa ait müziğin putperestliği ve dünyasal zevkleri çağrıştırdığı düşünülmüştür ve putperestlikle müzik arasında bir bağ olduğu ileri sürülmüştür. Çalgılar, danslara eşlik amacıyla kullanılmıştır. Oysa müzik, kilise tarafından ancak kilisenin amaçlarına hizmet ederse kullanılabilirdi. Kiliseye göre en kutsal çalgı insanın kendi sesi olmalıydı. Müzik; tek sesli, kutsal, Tanrı’ya adanmış, duaları kolay ezberletmeye yarayan, ayinlere tılsımlı bir ortam katan araçtır. Böylece kendilerinden önceki müziği yasaklayıp, var olan nota benzeri belgeleri de yok eden Ortaçağ papazları, yüzyıllar boyuca müzik

sanatını, kilise koroları ve tek sesli ilahilerle kendi egemenlikleri altında tutmuşlardır.

6.1. Dini Müzik

İlk kilise müziği, Antik yunan müzisyenlerinin Doğu’ya göçleri sırasında etkilendikleri İbrani Sinagoglarından alınmıştır. Bunlardan en çarpıcı örnek “Tanrı’yı övünüz” gibi bir anlam taşıyan Alleuia sözcüğüdür. Bu kelime İbranice’dir. Kilise tarafından kullanılmıştır ve sonraları bir müzik türünün adı da olmuştur. Kilisenin ilk dönemlerinde müzik uyumsuzdur ve genellikle bütünüyle insan seslerinden oluşur, aletler seyrek olarak kullanılır.

Batıda ilk dini müziği oluşturan kişi Milano piskoposu Ambrosius’dur. (340-397) Ambrosius, bilinen halk ezgilerini dinsel içerikli sözlerle birleştirmiştir. Halk ezgilerinin ritmik yapısındaki bu derlemeler Ambrosius Ezgileri olarak anılır.

Halk müziğinin Ambrosius’la kiliseye sızması giderek kaygı verici olmaya başlamış ve 6.yy da Roma’da papa olan Aziz Gregorius (560-604) o güne dek yaygınlaşmış tüm ilahileri derleyip, halk ezgilerinden arındırılmış ve ciddi bir dinsel müzik geleneğinin yerleşmesine öncü olmuştur. Hıristiyan dünyasında tören müziğinin biçimlenmesi ve belli bir yöntemde birleşip netliğe kavuşması Gregorius Ezgilerinde kendini bulmuştur. Gregorius, Schola Cantorum adı ile bir müzik okulu kurmuş, bu okullarda kilise koroları için çocuklar yetiştirilmiştir. Neuma adlı alfabe harflerinden oluşan nota işaretleri ile ilahileri yazdırtıp kalıcılığı sağlamıştır. Hıristiyan kiliselerine eğitimli şarkıcı papazlar gönderip, törenlerde aynı ezgilerin okunmasını sağlayarak müziğe birleşik bir kimlik kazandırmıştır. Kilise, diğer müzik tiplerini bastırmaya çalışmış ve yaygınlaşan Gregorian ezgi, yerel biçimlerin hemen hemen tümünü silmiş ya da kendine benzetmiştir. XVI. yy kadar tüm Batı müziğinin temel esin kaynağı olan bu ezgiler, yalın ezgi adını da taşır. Ortaçağ’a özgü vokal müzik biçimleri bu yalın ezgilerin çatısında kurulmuştur. Gregorian (YALIN EZGİ) şarkıların genel özellikleri:

· Tek sesli ve bir melodi çizgisindedir.

Page 28: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

27

· Sözler Latincedir.

· Parçalar, eşliksiz ve ölçüsüzdürler.

· Serbest ritim kullanılır.

· Neuma adı verilen özel bir müzik yazısı kullanılır.

Gregorian Ezgiler, ölümden sonrasını düşünen nesnel bir tavırla ve metnin içeriğindeki kutsallığı yansıtan bir ağır başlılıkla okunmalıdır. Sesin özelliğinde dinginlik ve güven duygusu yatmalıdır. İçten, derin duygular taşıyan ve huzurlu bir ortam getirmelidir. Manastır anlayışının özünü çok iyi anlatan Media Vita adlı bir şarkının mısrasında “Ölüm, her an yolumuzu gözler.”denmektedir. Bu inanç, Ortaçağ düşüncesinin de temelidir. Bu bakımdan Gregorian müziğinin başka duyguları ifade etmeleri beklenemez.

Kutsal müziğin sözleri üzerine müzik yapmanın ilk şekli Psalmodie’dir. Psalmodie, şarkıya benzer bir tarzda okumadır. Doğuda, Yahudi mabedi tapınmalarında bu tarz kullanılmaktaydı. Suriye Kiliselerine de geçen bu tarz, Antakya kanalı ile Roma’ya gelmiştir. Psalmodie’nin çeşitli tarzları şunlardır:

· Ayetin tek şarkıcı tarafında icrası,

· Koro ve solonun yer aldığı cevaplı şarkı tarzı.

· İki koronun yer alıp nöbetleşe şarkı söylediği antifonik şarkı söyleme tarzı.

Katolik din törenlerin içerdiği parçalar da şöyledir:

· Cemaat toplanırken din adamları yerlerini alıncaya kadar söylenen itroit yani Antienmeler. Bunlar Antifoni tarzında iki koro tarafından nöbetleşe icra edilirdi. Sözler kitaptan alınmaydı.

· Litanie’ler: Tanrı’ya ya da İsa’ya yakarı.

· Hymne’ler: Sözleri kutsal kitaba dayalı olmayan şükür duası, barış ve selamet dileği.

· Graduel: Cevaplı şarkıdır. Rahip tarafından söylenen şarkıya koro cevap vermektedir.

· Alleluia: “Tanrı’ya şükrderiz” anlamına gelmektedir ve İbranicedir. Bazı cevaplı şarkıların sonunda okunan gösterişli ve dinamik bir parçadır.

· Ofertorium: Şaraplı ekmek töreninden sonra iki koronun nöbetleşe icrası şeklinde söylenir.

· Communion: Taktis töreninden sonra yer alan Antifonik bir seslendirmedir.

6.2. Din Dışı Müzik

X.yy sonlarına doğru Avrupa’nın hemen her yönden istila tehdidi altında olması korunmayı kolaylaştıran yeni bir yönetim sisteminin doğmasına yol açtı. Feodalite rejimi ve onunla ortaya çıkan Şövalyelik… Bu köklü politik değişme dünya görüşünde de değişiklik yarattı. Doğal olarak müzikte de köklü bir değişim yarattı.

Önceleri Şövalyeler sadece savaşçı özellikleri olan soylulardı. Haçlı Seferleri, onları uzak bölgeleri ve yeni bir yaşam biçimini tanımalarına yol açtı. Bu yeni yaşam biçimi, günlük gerçekleri bütün şiddeti ile vurguluyordu: Savaşın gücü, uzak bölgelerdeki serüvenler, savaşta kurulan dostluklar, yaşamın değeri ve sevgi gibi bireysel duygu ve düşünceler gibi kışkırtıcı temalar din adamlarının etkisini zayıflattı. Böylece o zamana kadar etkin olan kilise müziğine hiç benzemeyen bir tür oluştu. Savaşta kamp ateşinin yanında söylenen bu şarkılar, önce soyluların, sonra halkın yaşamına taşındı. Savaş dönüşünde yolu bir şatoya düşen ve orada gecelemek isteyen gezgin şövalye onuruna yemek verilirdi. Küçük Arp’ının ya da Gigua’sının eşliğinde yarı konuşma yarı şarkı söyleme tarzındaki şiirini ya da jestli şarkısını tamamlayan şövalyeye şatonun genç kızı değerli bir çiçek sunardı. Dinleyenlere bilinmedik bir dünyanın kapısını aralayan bu şarkılara pek çok öğe karışmıştır: Gezgin şarkıcının ülkesini halk şarkıları ile doğuda olsun, batıda olsun gördüğü, yaşadığı bütün ülkelerin ezgileri…

Page 29: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

28

Katı kuramcılık anlayışı ile yazılan kilise müziğinin karşısında halk müziğini XI. yy’dan başlayarak başlatan bu şövalye, saz şairlerine ve gezgin şarkıcılara buluşçu anlamında “Troubadour” dendi. Troubadour’lara ilk kez orta Fransa’da rastlandı. Prens Troubadour’lar ve şövalyeler olduğu gibi şatodan şatoya dolaşarak müziğini dinleten gezgin şarkıcılar da vardı. Giderek Avrupa’ya yayılan gezgin şarkıcılar çeşitli adlarla anıldılar: Orta Fransa’dakilere Troubadour, Kuzey Fransa’dakilere Trouvere, Almanya’dakilere Minnesinger, İtalya’dakilere Travatore dendi. İngiltere’de Harper, İspanya’da Travador diye anıldılar. Bunlar canlı tarih gibiydiler. Gördükleri her şeyi müzikleri anlatıyorlardı. Ortak konuları, ulaşamadıkları gizli bir aşkı, müzik sözleri ile dile getirmektir. Hem çalarlar, hem söylerler, hem şiir okur, hem de dans ederlerdi. Kimi bedenine taktığı zillerle çalgısına bir boyut daha katar, kimi de müziğin eşliğinde hokkabazlık, soytarılık yapıp, tek kişilik oyun sergilerdi. Troubadourların dünyasını zenginleştiren olay, Haçlı Seferleri ile Avrupa’ya taşınan Arap müziği ve çalgılarının etkisidir. Adam de la Halle 1250-1290 yaşamış, adını ve müziğini bildiğimiz en eski Troubadourdur.

Din dışı ezgilerde soylu ve seçkin bir zihniyet, dramatik bir eylem ve çok incelmiş bir sanat zevki yansır. Bunların genel özellikleri:

· Armonize edilmiş ve işliklidirler

· Ölçülü ve Greporian şarkılara oranla çok daha kuvvetli bir ritme sahiptirler.

· Müzikte cümleler oldukça düzenlidir.

· Ses sınırları geniştir.

· Din dışı melodilerde milliyetçilik duyguları göze çarpmaktadır.

· Latin şarkıları hariç metinler genellikle halk dili ile yazılmıştır.

Halk şarkıları:

Tek veya çok sesli Romanslar, Pastourel’ler (çoban şarkıları), Tensesler, Chanson de Geste’ler (hareketin eşlik ettiği şarkılar), Lai’ler (gülünç ya da acıklı olayları anlatan tasviri kasideler), hiciv nitelikli Serven Tois’lar, Jeu Parti’ler (konuşmalı şarkılar), Berpette’ler (kır şarkıları), Reverdie’ler (bahar şarkıları), Triolet’ler, Vrai’ler, Ballade’ler, Estempie’ler (danslı şarkılar) gibi türlere ayrılmıştır.

Gezgin şarkıcıların sanatı, halk müziğinin ciddi müzikte açtığı ilk gediktir ve Gregor şarkısına karşı, Avrupa müziğinin bundan böyle giderek artan bir hızla gelişmek üzere doğuşudur.

Ortaçağı izleyerek ve Rönesans’a varan Gotik dönem içinde, çoksesliliğinin gelişim süreci gerçekleşmiştir. Mimaride yüksek kuleli yapıları, özgün üsluplu katedralleri ve geniş meydanları ile anılan Gotik Çağ, müzikte de aynı döneme adını verir. Kilise, XII. yy’da ilk kez çok sesli müziği koşullu olarak kabul eder. Çok sesle gelen süslemeler, tapınma törenindeki ciddiyeti incitmemelidir. Dinsel müzikte çokseslilik, Paris’teki Notre-dame Katedralinde başlar. Bu dönemde uyumlu şarkı söyleme biçimi olan, ‘Organun Tarzı’ ortaya çıkmıştır. Müziğe derinlik kazandıran iki ya da daha çok sayıda ezgi çizgisinin Organum yöntemiyle eşzamanlı olarak birleşmes, i müzik sanatını perspektif kazanmasına ilk adımlarıdır.

XII. yy’dan XIII. yy’a doğru müziği ve sanatı filizlendiren merkezler şato, kilise ve üniversite çevreleridir. 6.1. Ortaçağ Çalgıları

Bizans İmparatorlarının isteği ve dini otoriterinin izniyle VII.yy’da “Org” koroyu desteklemek amacıyla kiliseye girmiştir ve insan seslere eşlik ederek müziğe derinlik kazandırmıştır.

Page 30: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

29

İlkçağın yaygın çalgılarından olan “Lüyre” ve “VII.yy’a kadar bazo yörelerde ortadan kalktığı, bazı yörelerde büyük değişiklikler geçirmiş olup varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Buna karşılık XI. yy’da ortaya çıkan “Viyole” (Viole) ve “Lavta” (Luth) bu döneme yeni bir görünüş katmaktadır. Kemanın atası olan viole, Kuzey Fransa’da kullanıldığı bilinen üç telli bir çalgı olan Crowt’dan doğmuştur. Viole daha çok gezginci saz şairlerinin kullandığı bir çalgıdır. XIII.yy Ortaçağında yaygın bir biçimde kullanılan diğer bir telli çalgı ise “Organistrum’dur.” Çok büyük boyutlarda olan bu çalgı ancak iki kişi tarafından çalınabiliyordu.

Geçişi çok eskilere dayanan “Arp” Ortaçağ’da ana şeklini korumuştur. “Santur” yani “Psaltrion” Ortaçağın en önemli çalgılarından biridir. Ağaçtan yapılmış bir kadran üzerine on ile yirmi arasında tel germek süreti ile ve bu tellere parmak veya çekiçlerle vurarak çalınan “Santur”un önemi “Monicordion”, “Virginal” , “Epinette” gibi eski klavyeli çalgıların sonradan da “Piyano”nun atası olmasındandır.

Ortaçağ flütleri, Antik dönem flütlerden pek farklı sayılmazlar. “Almanya flütü”de denilen “yan flüt” bu dönemde ortaya çıkmıştır. Çift kamışlı “Obua”lar da Ortaçağ’ın en eski çalgılarından biridir.

X.yy’dan itibaren “Org” sanatının iyice geliştiği gözlemlenir. “Org” büyükçaplı bir çalgı olmasından dolayı, herkesin böyle bir çalgıya sahip olmasına olanak yoktu. Bu nedenle orgların daha küçük olanları “Regal” adı ile icat edildi.

Ortaçağ’da çalgıların en az değişime uğrayanı vurma çalgılar ailesidir. Trampet grupları çok az değişikliğe uğramışlardır. Ziller, çıngıraklar, çelik üçgenler eski çağlardan itibaren hemen hemen hiç değişmemiş ve günümüze kadar gelmişlerdir. Bu dönemde Avrupa’da ilk kez kullanılan ‘Carillolar’ çok sayıda çanlar topluluğuydu ve bir çekiç yardımı ile çalınıyordu.

Ortaçağ’da henüz bir orkestra anlayışı yoktu. Bu enstrümanlar birçok Doğu müziği icrasında olduğu gibi bol ses ve gösterişli bir görünüm elde etmek amacıyla herhangi bir araştırmaya ya da prensibe dayanmaksızın karma bir biçimde kullanıyordu.

LAVTA

Page 31: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

30

ORTAÇAĞ MÜZİSYENLERİ

Saint Ambrise: 340-397. Milano-Piskoposu. Batıda ilk dini müziği oluşturan kişi olarak tanınır.

Saint Gregorian: 540-604. papa buünkü Batı müzik yazısını ve sisteminin temellerini atan kişi.

Saint Isidorus: 570-636. İspanyol rahip. Armoni hakkında bilgiler vermiştir.

Bede: 672-732. İngiliz rahip.

Remigius Altisiodorensis: Fransız din adamı. Tarihleri kesin olmamakla beraber dokuzuncu yüzyılın sonları ile onuncu yüzyılın başlarında yaşamıştır.

Reginon: 840-915. alman din adamı.

Odon: öl. 942. Fransız din adamı. Günümüz şifreli müzik yazısının kurucudur.

Guido d’arezzo: 995-1050. Fransız din adamı. Günümüz müzik yazısında kullanılan “porte” kavramının kısmende olsa ilk yaratıcısı.

Berno Augiensis: Öl.1048. Reichenau rahibi. Aralık kavramları ile ilgili çalışmalarıyla tanınır.

Hermannus Contrctus: 1013-1054. İtalyan din adamı. Roma’nın kurtuluşunda 1054 yılına kadar geçen olayları anlatan kitabında müzik tarihi ve teorisi hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır.

Johannes Cottonlus: On birinci yüzyıl sonlarında ve on ikinci yüzyıl başlarında yetişmiş bir İngiliz müzik yazarıdır.

http://blog.milliyet.com.tr/orta-cag-da-muzik/Blog/?BlogNo=192583 (04.01.2014-17:00)

Page 32: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

31

7. İber Yarımadası’nın Popüler Müzikleri

7.1. Flamenko

Flamenko sanatı, tarihsel gelişimiyle iki asırlık bir maziye sahip olarak gözükse de, kökeni yedi yüzlü

yıllara kadar dayanmaktadır. Bunun nedeni, flamenko sanatının ve tarihsel içeriğinin bugünkü şekliyle

araştırılmasıdır. Flamenko sözcüğünün ilk olarak nerede ortaya çıktığı hakkındaki bilgiler kesin olarak

netlik kazanmamıştır. Flamenkonun ne zaman doğduğu, bağımsız olarak ne şekilde bir müzik türü

haline geldiği ve kökeni hakkında çok fazla belirsiz ve şüpheli bilgiler mevcuttur. İspanyol

müzikologların flamenko terimine yönelik farklı ifadeleri bulunmaktadır. Flamenko agresiflik, canlılık

ve duyguların haykırırcasına ifade edildiği bir anlatım şeklidir.

Flamenko teriminin Flemenkçe’ye uzanan bir bağı olduğu ve özellikle Çingeneler ve Arapların içinde

yoğurularak ( Flamenko ) haline geldiği söylenmektedir.. Tarihsel teorilere baktığımız zaman (

Flamenko ) kelimesinin Endülüs bölgesinde şekillendiği de kaçınılmaz bir gerçektir.

İspanya Tarih Akademisi’nin yayınladığı Kastilya İspanyolcası Sözlüğünde, Flamenko sözcüğü şu

şekilde açıklanmaktadır; “Someone from Flanders”. Flander’lere (Kuzeybatı Avrupa’da yaşayan)

benzeyen insanlar için kullanılan bir terim olmuştur.

Flamenko müziği, değişik unsurların büyük bir karışımıdır. Bu karışımın en önemlisi de, “oriental

background”dur. İspanya doğuya ait değil ama, yüzyıllar boyunca doğu kültürünün etkisi altında

kalmıştır. Endülüs kültüründe pek çok ortak özellikler bulunmaktadır. Ruh ve aklın ortaya koyduğu her

faaliyette; mimaride, müzikte, felsefede farklı şekillerde de olsa bunlar birbirine karışmıştır.

Flamenko, Endülüs’ün 16, 17, 18 ve hatta 19. yüzyıllara varıncaya kadar, çok zor şartlarda yaşayan

sıradan insanlarından kaynaklanmıştır. Bu insanların yaşadıkları zor sosyal şartlar, baskılar,

talihsizlikler, Müslüman Araplar’ın, çingenelerin İspanya’dan sürülmesi ve ayrıcalıklı tutum ve

davranışlar; işte tüm bu tarihi ve sosyal şartların karışımı, güçlü bir şekilde insanların ifadelerinde,

heyecanlarında göze çarpar. Bütün bunlar, flamenkonun kökleridir. Bu müzik, insanların en temel ve

en gerçek duygularını, heyecanlarını ele alır.

Flamenko önemli öğeleri, Cante(şarkı), Toque(gitar), Baile(dans) ve Dinleyici (Aficion) dir.

Page 33: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

32

Flamenkoda Şarkı (Cante)

Flamenkoda öncelikli ve vazgeçilmez olan şarkıcıdır. Flamenko şarkıcısı, en azından "cante"nin birkaç

tarzında uzman olmalı ve ilgili olduğu tarzın ise birçok ritmini, geleneksel ezgilerini ve çeşitli şiirlerini

bilmek durumundadır. Klasik geleneklerde iyi vokal tekniği olarak bilinen, kendine özgü, ayırd

edilebilen bir sese sahip olmalıdır. Ayrıca sesini batıdan çok doğu tekniğine yakın bir tarzda

kullanabilmelidir. Flamenko şarkıcıları, parmaklarını masaya vurarak, alkış yaparak, ayaklarıyla -

yaşlıysa bastonuyla- yere vurup ritm tutarak, kendi sağlayacağı ritmik eşlikle geleneğe bağlı fakat

kendi ruhunu ve anın getirdiği hisleri de katarak kendi solosunu yaratır. Kadın ve erkek şarkıcılar tipik

olarak aynı mutlak ses aralığında, birbirine yakın seslerde söylerler. Teknik olarak erkekler yüksek

tenor, kadınlar da alto aralığında söyler.

Flamenkoda Gitar (Toque)

Şarkıcıya bir gitarcı eşlik eder. Gürültülü bir eğlence ortamında iki ya da daha fazla gitarcının da

olduğu görülür. Gitarcı tabii ki icra edilen şarkı formunun ritmini iyi bilmeli ve şarkının geleneksel

melodilerine aşina olmalıdır. Şarkıcıyı desteklemek için cümlelerin sonuna kısa dekorasyonlar ya da

cevaplar ekleyebilir. Letralar arasında "faseta" denen melodik çeşitlemeler (geleneksel ya da kendi

keşfettiği) çalabilir. Şarkı ile birlikte dansta varsa o zaman gitarcının dansçıyı da desteklemek gibi bir

görevi vardır. Bu durumda dansın ritmlerine uygun üslupları da bilmek zorundadır. Böyle bir ortamda

gitarcı sololarda yapabildiğinden değil öncelikle dansa ve / veya şarkıya getirebildiğinin en iyisinden

dolayı ödüllendirilir.

Flamenko gitarı ve tekniğini ele alırsak: Enstrümanın kendisi daha çok klasik gitara benzer. Yapısı daha

hafif, sesi daha parlaktır ve teller gitarın gövdesine daha yakındır. Ses deliği ve köprü arasındaki

bölgeyi "golpe"denen (yüzük parmağının tırnağı ile yapılan hafif vuruşlar) tıklatmalardan koruyan ince

bir plastik tabaka vardır. Bu, sese, perküsyona yakın bir vurgu sağlar. Sol el tekniği, klasik tekniğe

benzemesine rağmen perdeli pozisyonları bireyselleşmiş parmak pozisyonlarından daha çok tutulur.

Sağ el tekniği, klasik teknikten daha fazla olarak birkaç şey daha ister. Bunlar çeşitli rasqueadolar

Page 34: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

33

(çeşitli parmaklarla bütün tellere yapılan hızlı ve perküsyon tarzı çarpmalar) ve yukarıda da

bahsettiğim golpelerdir. Genel olarak flamenko gitarı daha çok atakla ve daha agresif çalınır.

Flamenkoda dans (Baile)

Dans, cante gibi temelde solo, arasıra da önceden hazırlanmadan yapılan bir düettir. Ama bir grup

dansı değildir. Bu önceden hazırlanılmamış olması "puro flamenko"nun özelliğinde vardır. Cante ile

aynı ritmde, ruhen ve biçimsel olarak eşleştirilebilir olmalıdır. Ancak flamenko dansını ve tekniğini

karakterize eden şeyler bunlardan çok fazlasıdır. Performans flamenkosunun daha ihtimamlı ve

tanımlanmış bir tekniği vardır. Oldukça gelişmiş bir üst gövde, kol tekniğiyle karmaşık ve ses

çıkartılarak yapılan ayak hareketlerinin birleşiminden oluşur. Bu yönleriyle de diğer etnik danslardan

ayrılır. Amerikan tap dansında, clog dansında (Tahta ayakkabıyla yapılır), İrlanda dansında ve bazı

Meksika halk danslarında da sesli ayak vuruşları vardır. Ancak üst gövde, daha çok "sürüklenir". Üst

gövdenin kullanıldığı doğu danslarında ise ayak hareketleri bu kadar karmaşık değildir. Temel

flamenko duruşları, diğer danslardaki görünüşlere birkaç nedenden ötürü zıttır: Üst gövde ve baş, dik

ve yüksek. Omuzlar aşağıda ve geride, bacaklar hafifçe bükülü asla kilikli değil, kol eklemleri vurgulu

(Parmaklar, bilekler, dirsekler) gizli değil, nadiren yumuşak, örneğin kollar kalkarken omuzun üzerine

çıkana kadar dirsekler daha yukarıdadır. Torso'nun gücü, yükselme derecesi ve kollar ayak aktif hale

geldiğinde asla sönmemeli ve ölmemelidir. Yoksa dans çizgi filmlerdeki öfkeli ayak vuruşları klişesine

benzer.

Flamenkoda Dinleyici (Aficion)

Flamenkonun temel niteliği, "Aficionado" denen, önceden bilgilendirilmiş, sempatik bir dinleyiciye

bağlıdır. Bu kişi ya da kişiler, ailenin bir üyesi, arkadaş veya genel dinleyicilerden biri de olabilir.

Flamenkoda yalnızlık, yalıtılmışlık var gibi görünse de ya da çoğunlukla şarkı söylemek, dans etmek

Page 35: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

34

edimleri ayrı ayrı yapılsa da gerçekte, flamenkonun, yaşayabilmesi için -doğası gereği- aktif

dinleyicilerin katılımına ihtiyacı vardır.

Aficionado'nun rolü temeldir ve bunu gerçekleştirebilmesi için bu kişinin hem sanatı önemsemesi,

hem de gelenekleri hakkında birşeyler bilmesi gerekir. Aficionado, bazen bir eleştirmen bazen de para

ödeyen biri olabilir ama temel rolü ne eleştirmek ne de patronluk yapmaktır; sempatik, ilgili olmalı ve

şarkıcının yapmaya çalıştığı şeyi desteklemelidir. Dinleyici flamenko yapanlara mümkün olduğunca

yakın oturmalı ve onların çabalarını alkış ya da ayak ritmleriyle desteklemelidirler. Ya da sadece

dinleyip, geleneksel çeşitli destekleme taktir etme yöntemleriyle (Joleo) cevap vermelidir. ("Ole",

"Bueno" gibi) Sanatçı bu desteğe -ki ciddi konser seyircisinden oldukça farklıdır- dayanarak onunla

iletişim kurar. Sanatçıya verilen böyle bir destek aslında kendi içinde küçük bir sanattır.

Önemli Flamenco sanatçılarına Paco Peña ve Paco de Lucía örnek verilebilir.

7.2. “Fado”lar

Fado, 19. yüzyıldan günümüze kadar uzanmış bir Portekiz halk müziği türüdür. Fado'nun tam bir

çevirisi olmamakla beraber, kelime anlamı kadere veya alın yazısına yakındır.

Fado, balıkçı, kaşif ya da denizci olan sevgililerini, eşlerini denize uğurlayan ve onların geri dönmesini

umutla bekleyen 19. yy Portekiz kadınlarının artık beklenen yakınlarının geri gelmemesi üzerine

denize karşı yaktıkları ağıtlardan türemiştir. Bu nedenle Fado, derin acıların, hüzünlerin, özlemin,

nostaljinin, mutluluğun ve aşkın ifade edildiği bir müzik türüdür.

Fado'nun, isimlerini Portekiz'in Lizbon ve Coimbra şehirlerinden alan iki türü vardır. Coimbra'nın sade

bir tarzı olmakla beraber Lizbon fado'su daha yaygındır. Günümüz Portekiz'inde modern fado bir çok

ünlü müzisyenin icra ettiği popüler bir müzik dalıdır.

Klasik fado bir Portekiz gitar ve bir klasik gitar eşliğinde tek bir

şarkıcının performansıyla icra edilmektedir. Modern fadonun ise

yaylı çalgılar dörtlüsünden tüm bir orkestraya kadar çeşitli

uygulamaları mevcuttur.

Eski zamanlarda fado genellikle klasik gitar ve 12 telli

Portekiz gitarı eşliğinde hayat bulmaktaydı. Günümüzde ise

diğer telli enstrümanlar da fadonun ezgilerinin yayılmasına

eşlik ediyor. Fado söyleyen erkeklere “fadist”, kadınlara da

“fadista” deniliyor.

Fado deyince akla ilk olarak Amalia Rodrigues gelmekte.

1920 doğumlu olan Rodrigues, Fado’nun Kraliçesi olarak

anılıyor. Onun yanında Cristina Branco, Mariza, Mafalda

Arnauth, Carlos do Carmo ve Dulce Pontes de fado ile ün yapmış sanatçılardır. (Çavdar,

2011), Erişim tarihi:4 Kasım 2013- 00:35 http://www.kulturmafyasi.com/2011/12/27/bir-

ayrilik-oykusu-fado/ )

Page 36: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

35

Fadolar şiirlerin ezgiye dökülmesi anlamına geliyor ama bütün fadolar böyle olmuyor.

Çıkışından bu yana üç tür fado gözlenmiş. Klasik, Geleneksel ve Orijinal Fado’lar. 150 yıllık

geçmişi olan Geleneksel fadoların sayısının 300 kadar olduğu söyleniyor. Geleneksel

fadolarda müzik hep aynı kalıyor ama sözler değişiyor. Klasik fadolarda sözler hep aynı kalıp

beste değişiyor. Orijinal fado ise şarkıcının tarzına göre farklılık gösteriyorlar. Üstelik bütün

fadolar da acılı, melankolik değil, neşeli, kıvrak, canlı, keyifli, satirik fadolar da var. Dünya

müzikleri ile karşılaştırıldığında Yunanistan’ın rebetikası, İspanya’nın flamenkosu, Arjantin’in

tangosu ile aynı paralelde düşünülüyor.(Göçen, E.(2003). Erişim tarihi: 5 Kasım 2013- 00: 09,

http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=4446)

8. BLUES VE CAZ

8.1. Blues

Blues, 400 yıllık geçmişi olan ve temeli Afrika'ya dayanan, bir müzik türüdür. Kökleri Afrika'da bulunan

blues, 17. yüzyıldan itibaren Afrika'dan getirilen kölelerin tarlalarda çalışırken söyledikleri hüznü,

umudu, özgürlüğü ve derin acıyı anlatan şarkılardan doğmuştur. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Blues)

Caz müziğine temel olan din dışı zenci Amerikan şarkıları. Terim, İngilizce to feel blue: ‘hüzünlenmek’

sözcüğünden kaynaklanır. Amerika’da köleliğin kaldırılmasını izleyen 19. yüzyılın sonlarında, Mississipi

yöresi ve doğu Teksas tarlalarında doğan blues, erkek bir şarkıcı tarafından gitar eşliğinde usulca bir

anlatımla söylenmiş, zencilerin din dışı geleneksel şarkılarında beslenerek 20. yüzyılın ilk yıllarında

kentlerde yaygınlaşmaya başlamıştır. Kaynağındaki hüzün, karamsarlık ve duygu yükle anlatımıyla

içtenlikli bir stil geliştiren blues, Amerika’da giderek bütün dünyada saygınlık kazanmıştır. (Say, 2010).

Kuzeyin sanayileşmiş eyaletlerine karşın, büyük tarım arazilerine sahip güney eyaletlerinde artan

işgücü talebi, köle ticaretinin merkezinin bu eyaletler olmasını sağladı. Güneyli toprak sahipleri için

ucuz işgücü demek olan köleler ekonomik gelişmenin vazgeçilmez unsuru olarak görülüyordu.

Page 37: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

36

Afrika'dan gemilere istiflenerek getirilen bu insanların, toprak sahibi için ölesiye çalışmasından başka

bir şansları yoktu. Nasıl çalışacakları da ''Siyahlar Kanunu (Black Code)'' ile kurallara bağlanmıştı.

Örneğin Mississippi'nin Siyahlar Kanunu, kölelerin haberleşip isyan planı yapacağı korkusuyla davul

çalınmasına son vermişti. Her şeyleri ellerinden alınan kölelerin, Afrika'dan yanlarında getirebildikleri

tek şey müzikleriydi. Tarlalarda, çalışmaya ritm sağlayan ve verimliliği arttıran ‘’Work songs(iş

şarkıları)’’ efendi tarafından hoş görülüyordu. Blues'un ilk örnekleri olan bu iş şarkıları geleneksel

Afrika ilahilerini temel alıyordu. Gruplar halinde çalışan işçilerden biri gruba sesleniyor, ardından grup

koro halinde cevap veriyor ve aynı mısralar tekrarlanıp duruyordu. Bazen de bütün acısını içinden

geldiği gibi haykıran siyah işçinin ‘’Holler(haykırma)’’ları tarlalarda yankılanıyordu.

Hayatta hiçbir dayanak noktası olmayan ve geleceğe dair bir beklentisi kalmayan kölelerin;

sığınacakları, güvenecekleri ve onlara umut veren bir güce ihtiyaçları vardı. Elbette ki bu ihtiyaç köle

sahiplerinin de onayladığı bir şekilde giderilmeliydi. Bu noktada güneyin dindar çiftçileri, köleleri,

Tanrı'ya dua eder ve efendilerinin sözünden çıkmazlarsa cennette özgür olacakları konusunda ikna

ettiler. Köleler kitleler halinde Hristiyanlaştırıldılar. Böylece sözleri İncil'den dualar olan ''Negro

spirituals(zenci ilahileri)’’ ortaya çıktı. İş şarkılarındaki bir solist ve koronun karşılıklı söylemesi, bu

ilahilerin de temel söyleyiş biçimiydi. Bu ilahiler daha sonra ''Gospel'' adını alacak olan türün temelini

oluşturuyordu.

Siyahlara ait bütün bu unsurlar biraraya gelerek 20. yüzyılın başlarında blues'u ortaya çıkardı. Frankie

and Johnny, House of the Rising Sun ve Stagger Lee gibi blues baladları çok popüler hale geldi.Blues

artık kendi kimliğini bulmuştu.1920 yılıyla birlikte de ilk blues plağı ''Crazy Blues'' piyasaya çıktı.Plak

büyük ilgi gördü ve bir ay içinde 75000 kopya sattı. Şarkıyı söyleyen Mamie Smith bir plak yıldızı

oldu.Plak şirketleri de bu yeni pazarı keşfetti ve ''race records(ırk plakları)'' adı verilen, siyahlara

yönelik plak üretimi başladı. Bu plakların neredeyse tamamı kadın şarkıcılar tarafından seslendirildi.

Caz orkestralarının eşlik ettiği kadınların bu klasik tarzı, çok yapmacık bulundu ve kabare müziğine

benzetildi. Kırsal kesimin kaba ve işlenmemiş blues'u karşısında, 1920'lerin sonlarına doğru, Bessie

Smith ve Ma Rainey gibi çok iyilerin dışında, Güney eyaletlerinde yaşayan siyahlar, uzun yıllardır parça

parça da olsa kırsal kesimden ayrılarak şehirlere yerleşiyordu. Fakat Güney'in az gelişmişliği ve

ayrımcılığı karşısında Kuzey'in sanayi şehirleri, siyahlar için özgürlük ve zenginliğe kavuşacakları bir

cennet olarak görülüyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle Kuzey'de başlayan işgücü sıkıntısı

siyahların '' Great Migration (Büyük Göç)''ünü başlatmış oldu(1915-1920). (Herzhaft, Tarihsiz)

Blues, 1865 yılından itibaren köleliğin kaldırılmasıyla birlikte Amerikan toplumu içinde yayılmaya

başlar ve buradan da zaman içerisinde tüm dünyaya yayılır. 1910'lu yıllardan itibaren ise blues,

Amerika'da birçok şehre yayılır. Bu şehirlerdeki kültürle ve müzikle harmanlanır ve yeni Blues türleri

ortaya çıkar, bunlardan bazıları Delta Blues, Chicago Blues, Texas Blues'dur.

Blues, özünde en çok ritim özellikleriyle dikkat çekmektedir. Ancak günümüzde icra edilmekte olan

Electric Blues yüksek enstrüman hakimiyeti ve güçlü ritim kabiliyetiyle birlikte iyi bir armoni bilgisini

de gerektirmektedir. Zira Modern Blues, Afrika kökenlerinin yanında çok yüklü bir etkileşime uğramış

ve pek çok müzikten kalıntılar barındırır hale gelmiştir.

Page 38: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

37

Delta Blues

Delta Blues Stili ''Blues'un doğdugu toprak'' olarak adlandırılan Mississippi'nin güney bölgesinden

gelmektedir. Stil ilk zamanlarda,ilk Afrika-Amerikan gitar-müziği olarak 1920'lerin sonuna doğru

kaydedilmiştir. Birçok Delta Blues sanatçısı canlı olarak birçok yerde uzun zamanlar canlı çalmasına ve

bu müziği yapmasına rağmen, çok azı kayıt yapma fırsatına sahip olmuştur.1920 ve 1930 lar arasında

yapılmış olan bu kayıtlar genelde solo tarzı çalışmalar olmuştur. Tarzın en önemli özelliği muhteşem

derecede slayt gitar çalınması ve sözlerin içten gelerek söylenmesidir. Şarkı sözleri genelde şiir

tadında tutkuyla içten yazılmıştır.

Delta blues, ilk kayıt edilen blues türüdür. 1700'lerden beri amerika kıtasında süre gelmekte olan

blues geleneğinin ilk yansımasıdır. Gitar ve mızıka gibi basit enstrümanlar kullanılır. En sık gitar-vokal

karşımıza çıkar. 12-bar blues formu delta blues ile ortaya çıkmıştır. Günümüze bu türün ilk

zamanlarından uluşan kayıtlar, çoğunlukla gezici kayıt stüdyolarında yapılmış olan kayıtlardır. A.

Lomax, Amerikan kongresi kütüphanesi adına bütün güneyi dolaşarak çalınmakta olan müziği

kaydetmiş ve bu kayıtların günümüze ulaşmasını sağlamıştır.

Chicago Blues

Klasik Chicago stili 1940 ların sonlarına doğru ve 1950 lerin başlarında Delta Blues'u da içeriğine dahil

edip, onu genişletip küçük grup konseptine sokarak gelişmiştir. Davul, bas gitar, piyano, (bazen

saksafon) ve temel telli çalgılar eklentisiyle şimdiki standart blues grupları yaratılmıştır. Bu stil

piyanist, gitarist, armonika sanatçılarını ve solisti bağdaştırma (birbirine uydurma) konusunda son

derece esnektir. Daha sonra bu stilin permütasyonu, 1950 li lerin sonları ve 1960 ların başlarında B.B.

King ve T-Bone Walker gibi yeni efsanelerin çalışmaları ve temel ritm kısmın eklenmesiyle popüler

Batı Tarzı jenerasyonunu yaratmıştır.80'ler ve 90'lara gelindiğinde rock ve funk ritimlerini

kapsamasına rağmen,50'lerden bu yana kendi ana hatlarında da gelişmeye devam etmiştir.

Texas Blues

Bu blues türü diğerlerine göre daha rahat ve daha hoş bir ritm özelliğine sahiptir.1920'lerin

ortalarında ilk ortaya çıkışında kendine has ve diğer türlere göre daha az duygusal bir kalıba sahipti.

Gelişiminin diğer kısmını ise 2. Dünya Savaşından sonra elektronik müzigin gelişimiyle

yapmıştır. (Oakley, 2004).

Page 39: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

38

8.2. Caz

Bir orkestra şefi olan Tom Brown, “Jazz” sözcüğünü ilk kez 1915’te Chicago’da dinleyici önünde

çalarken, kendisinin kullandığını iddia eder. Oysa sözcük 1913’te bir San Francisco gazetesinde

müzikal bağlamda kullanılmıştı. Başlangıçta “Jasm” veya “Gism” olarak kullanılan, sonra “Jass”, daha

sonra da Jazz” olarak değişen sözcük, argo anlamıyla sporda ve oyunda hız ve enerjiyi ifade eder.

Amerikalı caz eleştirmeni Marshall W. Stearns ise, uzun çalışmalardan sonra “Caz Müziği”yle

ilgili şöyle bir tanım yapmıştır:

"Caz; Avrupa ve Afrika’nın ritimlerini, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika’nın çalgılarını ve

melodilerini, Avrupa’nın armonilerini kullanan ve bu elemanları doğaçlama tekniğiyle

sentezleyen bir evrensel müzik türüdür…”

Cazın ilk yıllarında en çok beslendiği akım blues'dur. Caz müziği, mavi notalar(Caz ve blues müzikte

kullanılan, majör ve minör notalar arasında duraksayan istikrarsız notalara mavi nota -blue notes-

denir. Ses değişimi yarım ses veya daha azdır), senkop, swing, çoklu ritim, atışma tekniğini kullanır.

Doğaçlama (Improvisation) ise, “Caz Müziği”nin en temel özelliklerinden biridir. “Caz Müziği”nde,

müzisyen, bestelenen müziği icra etmekle birlikte, doğaçlama yoluyla melodik, armonik ve ritmik

anlamda müziğe kendinden bir çok unsur katmaktadır. “Caz Müziği” bestecileri, eserlerini

besteledikten sonra icra aşamasında ister bestecinin kendisi olsun, ister yalnız icracı caz müzisyeni

olsun, her defasında farklı duyumlar sunabilirler. Bu sebepten dolayı, her caz müzisyeninin bir de

besteci kimliği olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Cazın, “Avrupa Konser Müziği”nden en büyük farkı

budur.

Ritmik anlamda Afrika ve Latin Amerika’yla beraber, diğer coğrafyaların ritimleri ve caza özgü “swing”

(ritmik bir eleman olmanın yanı sıra aynı sözcük “Caz Müziği”nde 1930’ları kapsayan genel bir stilin

adıdır. Sözcük içinde büyük ya da küçük yazılan ilk harf aradaki farkı kesin bir şekilde ortaya koyar. İlk

harf büyük olduğunda “Swing Era”-Swing Çağı” ya da “Swing Stili”- anlaşılır. Küçük olduğunda ise

“swing ritmi” anlatılmak istenir.) gibi özel ritmik yapılar da sıklıkla kullanılmıştır.

Caz müziği 1880′lerde New Orleans'ta gelişmeye başladı ve 1920′lerin başında New York, Los Angeles

ve Chicago'da yapılan kayıtlarla son şeklini aldı. New Orleans caz müziğinin ortaya çıkması için ideal

bir yerdi. Mississippi Nehri’nin ağzının yakınında olan New Orleans Amerika için gelişmekte olan bir

ticaret yoluydu ve bu nedenle o zamanlar ticaretin merkeziydi. Ticari öneminin yanı sıra bir liman

şehri olduğu için buraya dünyanın her yerinden insanlar geliyordu ve New Orleans günden güne

kozmopolitik bir yerleşim merkezi şeklini alıyordu. Bu kadar renkli bir yerin eğlence hayatı da çok

renkliydi. New Orleans’ta birçok bar vardı ve bu barlarda sık sık dans partileri yapılıyordu. New

Orleans’ taki bu yoğun eğlence hayatının sonucu olarak, bölgedeki müzisyenlere birçok iş imkanı

doğuyordu. Bu dönemde canlı müziğe çok büyük bir istek vardı ve yeniliklere olan ihtiyaç devam

ediyordu. Bu istek ve ihtiyaçlar müzisyenlerin yeni stiller yaratmalarına neden oldu. Müzisyenler

değişik ve garip yaklaşımları harmanladılar, gözden geçirip yeniden düzenlediler. Bu gelişmeler cazın

ortaya çıkışında büyük rol oynadı.

Page 40: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

39

“Caz Müziği”nin gelişimini, farklı kaynaklarda da rastlanabileceği gibi 10’ar yıllık dönemler halinde ele

almak, “Tarihsel Gelişim Süreci”ni daha net olarak ortaya koymak adına doğru bir yaklaşım olacaktır.

Bu kronolojik 10’ar yıllık dönemler, bölgesel ve karakteristik özellikleri yansıtmaktadır.

1890-1900 : Ragtime Stili

“Ragtime”, “Caz Müziği”ne temel oluşturan stillerden biridir, birincisidir. 19. yüzyılın son çeyreğinde

ortaya çıkan bir “tür” ya da “ön biçim” olan “Ragtime”, sert vurgulu ritmik yapısı ve folklorik

melodileriyle bir piyano müziği olarak Amerika’daki siyahlar tarafından uygulanmıştır. “Ragtime”,

genellikle 2 zamanlı ölçü birimlerinde, orta tempoda ve “Avrupa Müziği”nin “March” (Marş, yürüyüş)

karakterine yakınlık gösteren özellikler taşımaktadır. “Ragtime”ın sanatsal niteliği giderek geliştiği

için, bu müzik caz sanatının ilk örnekleri arasında sayılmıştır.

Bu stilin en önemli bestecisi kuşkusuz 1868-1917 yılları arasında yaşayan Scott Joplin’dir. Joplin,

600’den fazla “Ragtime” bestelemiş ve bu stilin öncüsü olmayı fazlasıyla hak etmiştir. “Ragtime”lar,

“serbest doğaçlama” ürünü eserlerdir. Joplin’in, bu eserlerini, serbest doğaçlama esnasında ürettiği

bilinmektedir. Joplin’in kendi döneminde mekanik piyanoya kaydettiği bir “Ragtime”ını, yaklaşık 50

yıl sonra Amerikalı caz eleştirmeni R. Blesh plağa aktararak bu

örneği günümüze taşımıştır.

1900-1910 : New Orleans Stili

“New Orleans Stili”nin ritmik yapısı “Avrupa Müziği”nin “Marş”

ritmine çok yakındır. Caz ritmine özgü o bilinen “dalgalanma”

henüz bu stilde yoktur. Genel anlamda dalgalanmayı, 1. ve 3.

zamanlardaki güçlü vuruşlar yerlerinde kalırken, 2. ve 4. zamanların da vurgulanması yaratır. Oysa

“New Orleans Stili”nde bu ritmik olguya pek rastlanmaz. Vurgular 1. ve 3. zamanlardadır.

“Hot” (ateşli) çalış, ilk kez “New Orleans Stili”nde görülür. Bu çalış tekniği, anlatımın son derece sıcak

oluşuyla karakterize edilir. “Sound”, (müzikal tını, ses) “cümleleme”, “vibrato” teknikleriyle

özgünleşir. Müzisyenler, enstrümanlarını “çalmaktan” çok, onlarla “konuşarak” duygularını

yansıtırlar.

Kornetçi Buddy Bolden, sonradan “jazz” olarak adlandırılacak tarzın öncülerinden biri olarak

zikredilen bir müzik topluluğunun başıydı. 1895–1906 yılları arasında New Orleans’da çaldı.

Bolden’dan bugüne gelen herhangi bir plak kaydı yok ama Bolden topluluğunun repertuvarında

bulunan “Buddy Bolden Blues” gibi çeşitli ezgiler birçok diğer müzisyen tarafından kaydedildi.

Page 41: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

40

1910-1920 : Dixieland Stili

Beyazların orkestral çalış tarzlarının adıdır. “Caz Müziği”nin ilk

başarılı beyaz orkestraları “Papa” Jack Laine ile başlar. Hiç şüphe

yoktur ki; “Caz Müziği”ne ilk büyük başarılarını bu beyaz orkestralar

kazandırmışlardır. “Reliance Brass” (kuruluş tarihi yaklaşık olarak

1892-1893), “Ragtime Band” (1898)

“Original Dixieland Jazz Band” (1914, kısacaODJB olarak

adlandırılır) ve “New Orleans Rhythm Kings” dönemin önemli

orkestrasıdırlar. ODJB neredeyse hiç soloya yer vermeyen, insanı

saran kolektif doğaçlamalarıyla cazın ilk dönemlerinin bir çok

başarılı parçasına ün kazandırmıştır. Bunlara örnek olarak “Original

Dixieland One Step”, “Tiger Rags” ve “At the Jazz Band Ball”

gösterilebilir.

1920-1930 : Chicago Stili

1920’li yıllarda “Caz Müziği”nde en önemli 3 olgu; “New Orleans Cazı”nın Chicago’da süren parlak

dönemi, “Klasik Blues” ve “Chicago Stili”dir. Genel olarak “New Orleans Stili” cazın Chicago’da

gelişmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle ilişkilendirilmiştir. O

dönemlerde bir savaş limanı olan New Orleans’ın Deniz Kuvvetleri Komutanı, hareketli bir eğlence

hayatı olan Storyville’i, birliklerinin disiplini açısından sakıncalı olabileceği endişesiyle resmi bir

genelgeyle kapatmıştır. Bu durum geçimlerini sağlayamayan müzisyenlerin başka kentlere göç

etmelerine de neden olmuştur. En cazip göç merkezleri ise Chicago ya da Michigan Gölü kıyısındaki

“Windy City” (Rüzgarlı Kent) olmuştur. Windy City, sunduğu renkli eğlence dünyasıyla daha önce de

bir çok New Orleans’lı müzisyeni kendine çekmiştir.

Chicago’daki en önemli caz orkestraları olarak; King Oliver

Orkestrası, Louis Armstrong’un “Hot Five” (Ateşli Beşli) ve “Hot

Seven” (Ateşli Yedili) adlı orkestraları, Jelly Roll Morton’ın “Red

Hot Peppers”ı ve Johnny Dodds’ın “New Orleans Wonderers”ı

sıralanabilir.

Chicago’da bir başka gelişim de “Blues”un en parlak dönemini

burada yaşamış olmasıdır. Gerçekte “Blues”, daha caz doğmadan

önce yaklaşık 1850’lerden beri vardı. 1850’lerde Güney

Eyaletleri’nin kırsalında “Blues” şarkılarının söylendiği bilinen bir

gerçektir. Bugün “Blues” olarak bilinen 12 ölçülük kalıp o

zamanlarda henüz kullanılmamaktaydı.

(Keseroğlu, 2005).

Page 42: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

41

1930-1940 : Swing Stili

Önceki stillerde “Caz Müziği” genellikle “Two Beat Jazz” (İki Vuruşlu Caz) adı altında sınıflandırılmıştır.

“Beat” sözcüğü ritmik ağırlık noktası ve vuruş anlamını taşır. “Two Beat Jazz” ise iki ritmik ağırlık

noktasını ve iki vuruşu ifade eder. 1920’li yılların sonunda caz müziğinde iki vuruşlu stillerden giderek

vazgeçilmiştir.

Swing, iki vuruşluk stillerin sonuna gelindiği düşünüldüğü bir anda ortaya çıkmıştır. Her biri eşit vuruş

olarak vurgulanmak üzere dört vuruştan meydana gelen ritmik bir tarzdır.

Bu dönemde solo çalışmalarının yanı sıra “big band” adı verilen büyük orkestralar da önem kazanmış,

hatta altın çağlarını yaşamışlardır. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz “swing kralı” olarak nitelendirilen

klarnetçi Benny Goodman’ın orkestrasıdır. Goodman’ın yanı sıra Duke Ellington ve Count Basie

orkestraları da dönemin önde gelen topluluklarındandır. Cazın popülerleşip tüm dünyaya yayılmasını

sağlayan bu swing orkestralarıdır. O dönemin filmlerinde yer alan, göz kamaştırıcı sahne üzerinde

dinleyicilerin dansları eşliğinde ritmik melodileriyle şov yapan orkestralar bile, swingin o zamanlarda

toplumsal hayatta ne denli büyük bir yer kapladığını gözler önüne sermektedir.

Orkestralar dışında, piyanist Fats Waller ve Teddy Wilson, davulcu Gene Krupa, Tenor saksafoncu

Coleman Hawkins ve Chu Berry ve alto saksafoncu Johnny Hodges ve Benny Barter da swing denince

akla gelen müzisyenlerden bazılarıdır.

Swingin en önemli özelliklerinden biri de caz müziğini popülerleştirmesinin yanı sıra yine swing adı

altında bir dans türünün ortaya çıkmasına neden olmasıdır. Bu dans türü de dönemin orkestralarıyla

birlikte cazın daha geniş alanlara yayılmasına katkı sağlamıştır.

(http://www.gazetebilkent.com/2011/11/12/cazin-dansi-swing/)

1940-1950 : Bebop Stili

Daha önce yaklaşık her 10 yılın başında yeni bir stilin gelişmesi, 1940’ların başında da tekrarlanmıştır.

Kansas City’de ilk gelişme belirtileri veren “Bebop”, daha sonra da Harlem’de müzisyenlerin buluşma

merkezleri olan lokallerden ilk ışıklarını yükseltmeye başlamıştır.

Harlem’de de“Minton’s Playhouse” (Minton’ın Konser Evi) adlı lokal bu stilin benzer bir şekilde

parladığı merkez olmuştur. Bemol beşli aralığındaki melodilere “be” ve “bop” hecelerini kullanarak

Page 43: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

42

katılması da bu stilin yaratılmasında bir öncülük etmiştir. Daha sonraları bu iki hece birleşerek “Be-

bop” olarak adlandırılan bu stili doğurmuştur. (Keseroğlu, 2005)

Batı müziğinin beş tam ve iki yarım tondan oluşan majör ve minör dizileri üzerine kurulmuş

bulunmasına karşılık, bebop müziğine biçim veren anlayış kromatikti ve kromatik dizideki 12 notanın

tümünü kullanıyordu. Böylece solistin önünde engin bir armoni ufku açılıyordu. Bebop, eski cazın

armonik yapısını alarak buna bir akorun yerine kullanılan ve onun işlevini gösteren “ikame edilmiş”

akorlar ekledi. Ayrıca davulun metronoma benzeyen yalın ve süslemesiz ritimleri, bebop müziğinde

yerini on altılık notalardan oluşan çift ölçülü sololara bıraktı. Bütün bunların sonucunda ortaya

karmaşık bir doğaçlama çıktı. Akım, 1940′larda gitarist Charlie Christian, piyanist Thelonius Monk,

davulcu Kenny Clarke ve özellikle alto saksofoncu Charlie Parker’ın öncülüğünde gelişti. Daha

sonraları ortaya çıkan ve hard bop ya da funky olarak bilinen başka bir caz üslubu ise gospel müziği)

ve rhythm and blues öğelerini geliştirerek birleştirdi. Horace Silver bu türün en önemli piyanist,

besteci ve orkestra şefiydi. Cannonball Adderley ve Art Blakey de hard bop orkestraları kurmuş ve

yönetmişlerdir (http://www.derszamani.net/caz-muzik-ve-bebop-akimi.html )

Trompetçi Dizzy Gillespie, alto saksofoncu Charlie Parker, davulcu Kenny

Clarke, piyanist Thelonious Monk ve gitarist Charlie Christian gibi

müzisyenler “Bebop Stili”nin yaratıcıları olarak “Caz Müziği Tarihi”ndeki

yerlerini almışlardır. (Keseroğlu, 2005)

1950-1960 : Cool Jazz (Serin Caz, Sakin Caz) ve Hard Bop Stilleri

1940’lı yılların sonlarına doğru, trompetçi Miles Davis’in çalışında da kendini göstermeye başlayan

huzurlu, uyumlu, sakin ve olgun çalış tarzı, “Bebop”un asiliğinin, huzursuzluğunun, asabiyetinin ve

taşkınlığının sonu olmuştur..

Miles Davis, 1945 yılında Charlie Parker beşlisinde çalmaya başladığı ilk dönemlerde grupta

kendinden önce çalan trompetçi Dizzy Gillespie gibi asi, asabi ve hırçın cümlelerle çalmaktaydı.

Sonraları duruldu ve daha sakin ve “cool” olarak çalgısını üflemeye başladı. Daha sonraları ise bu çalış

tarzı (piyanist John Lewis gibi) diğer müzisyenler tarafından da kabul gördü ve neredeyse tüm

doğaçlamalara yansıdı. Bu genel kabul görüş sonucunda da bir sonraki akım ve stil olan “Cool Jazz”

doğmuş oldu. Cool Jazz” olarak bilinen bu stil Miles Davis ve John Lewis’e ek olarakTadd Dameron ile

de başlar.

1960-1970 : Free Jazz (Serbest Caz) Stili

“Caz Müziği” tarihinde 1960’lı yılların cazı, “Free Jazz” (Serbest Caz) olarak tanımlanır. Bu stilin en

önemli yenilikleri ise; “Atonal” (Ton Dışı) arayışlara girilmesi, ölçünün, düzenli vuruş ve simetrinin

ortadan kalkmasıyla birlikte yeni bir ritmik anlayışın ortaya çıkışıdır.

Free Jazz cazda 1960’larda gelişen yeni yönelimleri kategorize etmek üzere kullanılan bir terimdir. Deneysel ve kışkırtıcıdır. Yeni tınılar kullanır batı’ya ait olmayan Orta Doğu, Çin,

Page 44: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

43

Hindistan ya da Afrika müziklerinden. Müzisyenler bağımsız ve spontane çalarlar kimi zaman bu organize bir kaos hissi verir. Bu tarza öncülük eden iki önemli isim saksafoncu Ornette Colemann ve piyanist Cecil Taylor’dır. Diğer akla gelenler piyanist Muhal Richard Abrams, Carla Bley’dir.

1960'ların başında Amerika Birleşik Devletlerinde Ornette Coleman, Don Cherry, Cecil Taylor, Eric Dolphy, Charlie Mİngus ve John Coltrane'in yenilik arayışları sonunda ortaya çıkan caz okulu. New thing (yeni düşünce) diye de adlandırılan free caz, geleneksel kalıpları yadsıyarak hem müziği hem kültürü özgürleştirme çabasıdır. Tümüyle özgür doğaçlamadan yana olan free cazcılar, ne melodi çalmaya yanaştılar, ne armonik dokuyu gözettiler, ne de düzenli tempoyu sürdürdüler. 1960’ların ikinci yarısında doruğuna ulaşan bu akım uzun tartışmalara yol açtı(Baskeville,J. D, 1974).

Dünya’ya açılan “Caz Müziği”nin Hindistan’dan Afrika’ya, Japonya’dan Arabistan’a, Azerbaycan’dan

Latin Amerika’ya tüm coğrafyalardan etkileşimleri ile birlikte “Dünya Müziği” unsurlarını içine almaya

başlaması, önceki caz stillerinde olmayan yoğunluğa vurgu yapılması, ve müzikal “Sound”un (tını)

gürültü boyutuna kadar genişlemeleri olarak sıralanabilir. Stilin önemli müzisyenleri arasında; Charles

Mingus, George Russell ve piyanist Oscar Peterson, sıralanabilir (Keseroğlu, 2005).

1970-1980 : Electric Jazz (Elektrik Caz) Stili

Bu döneme kadar olan stiller, yaklaşık 10’ar yıllık süreçlerde incelenebilir. Ancak; 1970’li yılların “Caz Müziği”nin analizi yapılırken bu 10’ar yıllık dönemlerden vazgeçilmelidir. Çünkü; 1970’lerde en az yedi farklı stil gelişmiştir.

Free jazz'ın önde gelen temsilcileri: Charles Mingus (bas), Cecil Taylor (piyano), Ornette Coleman (alto saksafon)

Page 45: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

44

Şöyle ki; 1-) “Fusion” (Kaynaşım) veya “Jazz Rock”: Klasikleşmiş “Caz Müziği” doğaçlamaları, “Rock Müzik” ritimleri ve elektronik çalgıların tınılarıyla birleşmiştir. 2-) “Avrupa Romantik Oda Müziği”ne eğilim: Cazın bir tür estetik kazandırılmış halidir. Bir anda, eşliksiz müzik yapan çok sayıda solist ve ikili ortaya çıkmıştır. Genellikle davul, kontrbas, …gibi ritmik grup çalgılarına pek rastlanmaz. 3-) Jazz Rock: “Serbest Caz”ın yeni kuşağı olmuştur. Bir çok eleştirmenin cazın artık yok olduğuna ilişkin yazılarına rağmen “Jazz Rock” hem müzikal hem de ticari anlamda çok büyük başarılar kazanmıştır. Piyanist Richard Muhal Abrams’ın kurduğu AACM-Association for the Advancement of Creative Musicians (Yaratıcı Müzisyenleri Destekleme Derneği) adlı müzisyenler birliğine bağlı cazcılar giderek ön plana çıkmaya başlamışlardır. 1970’lerin serbest cazında, görünüşteki bir çok çelişkilere rağmen, siyahların müziği Afrikalı köklerine daha bilinçli, güçlü ve daha planlı bir tarzda bağlıdır. AACM müzisyenleri artık cazdan değil, “Great Black Music”ten (Büyük Siyah Müzik) söz ederler. 4-) Swing’in geri dönüşü: İlk bakışta “Fusion” veya “Jazz Rock” çalındığı izlenimini veren bu dönem müzikleri aslında “Swing” döneminin büyük ustalarının yaptıkları müzikleri hatırlatan tarzlarda müzik yapan bir genç kuşağın varolduğu bir süreçtir. 5-) Be-Bop’ın geri dönüşü: “Swing”in dönüşüyle şaşkınlık geçiren caz dünyası, aynı süreçte saksofoncu Dexter Gordon’ın “Be-Bop” stiline geri dönüşüyle daha da büyük bir şaşkınlık geçirir. 6-) Avrupa Cazı: 1960’lı yıllarda filizlenmeye başlayan “Avrupa Cazı”, bu dönemde iyice kendini kabul ettirmiştir. “Atonalite”yle beraber “Tonal” “Avrupa Cazı” da varolmuştur. Webern, Berg, Stockhausen, Boulez …gibi bir çok Avrupalı müzisyen “Serbest Caz Stili”nin yansımalarının gözlemlendiği eserler vermişlerdir. 7-) Cazın Evrenselleşmesi: Yavaş yavaş caz, rock ve çeşitli müzikal kültürleri aşan ve bütünleştiren bir müzik ve müzisyen tipi doğmaya başlamıştır. (Keseroğlu, 2005). 1980 ve Sonrasındaki Stiller ve Akımlar 1980’li yıllar ve sonrası dönemlerdeki “Caz Müziği”ni incelerken de, tek bir stilden söz etmek pek olanaklı değildir. Bu dönemin cazının karakteristik özelliklerinden biri, önceki stiller arasında varlığını korumuş olan sınırların kaldırılması ve aşılmasıdır. İşte bu sınırların kaldırılması sonucunda 1980’li yılların ve sonraki dönemlerin “Caz Müziği”nde karma stiller yaratılmıştır. Stiller arasındaki sınırların aşılması, 1980’lerin cazının temel unsuru haline gelmiştir. Hiç bir stile bağlı olmaksızın yapılan “Caz Müziği”nin, kendisi bir “stil” olmuştur. Zenginliğinin ve çeşitliliğinin farkında olan bu “stil”in stilden çok, ucu açık bir icra tarzı olduğunu bilen caz, “post-modern” hale gelmiştir. Post-modern caz, farklı ve genellikle de birbirlerine uymayan stil öğelerinin çokluğundan bir birlik yaratmıştır. Uzlaşmaz, muhalif bir müzik içinde zıtlıkları bir bütünün içine monte ederek birleştirmeyi başarır. Post-modern cazın sık karşılaşılan ilkesi, “uyumsuzluğun uyumu”dur. (Keseroğlu, 2005)

Page 46: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

45

9. POP ve ROCK MÜZİK

9.1. Pop Müzik Pop müzik, genellikle hit olan, tutulan müzik yerine kullanılsa da aslında popüler müziğin bir alt

grubudur. Dünyada 1940'lara dayanan bir tarihi vardır. Günümüzde birçok Rock, Hip Hop, R&B ve

Country türlerine de dokunan pop müzik birçok müzik türünü içine alan ve tam olarak tanımlanmakta

zorluk çekilen geniş bir kavramdır.

9.2. Rock Müzik 1950’ li yıllarda ortaya çıkmış olan rock müzik, batı dünyasının sanat müziği ile halk müziği

anlayışlarının kendi kavramları doğrultusunda pop müziğe taşınmış biçimidir. Rock müziğin kaynağı

olarak, Rhythm and Blues ve Country, olarak tanımlanan, Amerikan siyah müziği gösterilir.

Bu müzikler, daha çok siyah ırklı insanlara hitap etmekte iken, 1950’ li yılların başlarında Cleveland’lı

Alan Freed isimli bir discjokey, sunduğu radyo programında, beyaz gençlerin de bu müzikleri severek

dinlediklerini fark etmiş ve yayınlamaya başlamıştır. Çok ilgi gören bu türe, ilk kez 1951 yılında THE

DOMINOES grubunun “ Sixty Minute Man” adlı şarkısında geçen “My baby rocks me with a steady

roll” sözlerinin etkisiyle Rock and roll adını vererek programlarında kullanmaya başlamış. İlk etapta

bölgesel olarak dinlenen bu yeni müzik tarzı daha sonraları bütün dünyaya yayılmıştır.

Chuck Berry ve Elvis Presley ile birlikte rock müzik, zirvedeki yerini

sağlamlaştırmış ve kendisini geliştirmiştir. Teknolojinin gelişmesi ile

amplifikatörlerin yaygınlaşması, elektrogitarın rock müziğe girişini

sağlamış, bu müziğe yeni bir soluk getirmiş ve daha sert müzikler

yapılmaya başlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde grup mantığının

yaygınlaşması ile Beatles, The Rolling Stones gibi dünyaca ünlü gruplar

rock müziğe damgasını vurmuştur. http://www.bilgiustam.com/rock-

muzik-nedir-rock-muzigin-turleri-ve-tarihcesi/

1964’de başlayan İngiliz istilasının başını tek bir grup çekiyordu: Elbette The Beatles. The Beatles

Kuzey Amerika’ya ayak basar basmaz sansasyonlar yaratmaya başladı, yan ürünleri satılan ilk

gruplardan biri oldu. Yan ürün derken aklınıza gelebilecek her şeyden bahsediyoruz, beslenme

çantalarından bardaklara, sakız paketlerinden John Lennon yastıklarına kadar. Müziğin rengini

değiştirdikleri kadar modanın da yüzünü değiştirdiler. Fermuarlı botları ve kâküllü saçları ile ilk kez bir

grup insanların görünüşünü de bu kadar etkiliyordu. Hemen ardından The Kinks ve The Rolling

Stones gibi gruplar da yollarını bulmaya başladılar, fanatiklikten çılgınlığa doğru kayan bir dinleyici

kitlesi edindiler.

Page 47: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

46

The Beatles zaman içinde yavaş yavaş değişime uğradı. Müzik konusundaki esas değişiklik ise 1967’de

gerçekleşti, hippi şuuru dalga dalga yayılmaya başladı. The Rolling Stones da 1960’lar boyunca

durmadan değişti, sound’larına biraz psychedelica serptiler; değiştirmedikleri şey ise müziklerinin

sertliği, hatta zaman zaman kabadayılığa doğru uzanması oldu. 1960’ların sonuna doğru bir San

Francisco akımı ortaya çıktı, en gözde gruplar San Francisco’dan Amerika’ya yayılıyordu. Janis Joplin,

Jefferson Airplane, The Greatful Dead gibi gruplar San Francisco’yu sallarken daha güneylerde Los

Angeles’da The Doors fırtınası fena halde esmeye başladı. Rock and Roll tarihi adına tüm zamanların

gördüğü belki de en büyük olay bu dönemde yaşandı: New York’taki Woodstock Festivali. Günler,

Janis Joplin’in Rock and Roll’u bir erkek oyunu olmaktan çıkardığı için bütün kadınlarca alkışlandığı,

müziğin yaşamı ve bütün dünyayı değiştirebileceğine inanıldığı günlerdi

.

1960’larda kurulan Jethro Tull, The Moody Blues ve Pink Floyd gibi İngiliz gruplar, 70 lerde teknik

süper starlar haline geldiler. Black Sabbath, Led Zeppelin gibi gruplar müziğin çizgisini sevimli hippi

kültüründen uzaklaştırıp daha karanlık ve mistik temalar üzerinde yoğunlaştılar.

Page 48: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

47

Kuzey Amerika’da ise daha değişik bir tarz popüler olmaya başlamıştı. Geleneksel country müziğini

rock ile karıştıran bu tarzın öncüleri Stills and Nash, Lynyrd Skynyrd, Creedence Clearwater Revival ve

The Eagles idi. Bunlar Pink Floyd gibi grupların aksine her şeyin akustik olmasından yana bir tavır içine

girdiler. Rock cephesinde bunlar olup biterken İngiltere’de glam demlenmeye, Amerika’da da disco

patlamaya hazırlanıyordu. http://otamoka.com/wp01/2013/10/14/modern-muzik-rock-muzik-tarihi/

1980’li yıllar Metal müziğin gelişimi için de oldukça önemli yıllardı. Bu dönemin birkaç yıl gerisinde

oluşan bir İngiliz istilası başladı. BLACK SABBATH, JETHRO TULL, BUDGİE, JUDAS PRİEST,

MOTÖRHEAD, DEF LEPPARD ve UFO gibi gruplarla başlayan dönem IRON MAIDEN, SAXON,

VENOM, ANGEL WITCH, SAMSON, RAVEN gibi birçok grupla devam etti. Bu dönem dünyada

birçok insanı etkisi altına aldı ve bu döneme ”New Wave Of British Heavy Metal” denildi. Bu

tarzda çift gitar uyumu, anlaşılır melodik yapı, düz ama agresif vokal yorumları, gizemli dünyadan

politik eleştirilere kadar uzanan konularla birleştirildi. Öyle bir dönemdi ki, Spider ve Samson’un

Heavy Rock’undan Warface’in Death-Black metaline kadar bir köprü kuruyordu.

Peşinden ”Speed Metal”in geleneksel ton yapısı nihilistlik, kromatik bir hal aldı. Böylece o

dönemde yine ortalıkta olan punk rock’tan doğan bir sentezle “Death Metal”e uzanıldı. SLAYER’

ın çıkışıyla modern metal oluştu. Bu dönemde Punk’ın hızını ödünç alan bir tür de ortaya çıktı ve

bu türün adı da ”Thrash Metal”di ve gerçekten kırbaçlarcasınaydı. Müzikal yapıda twin-pedal bir

zorunluluk haline geldi ama dörtnala giden bir at gibi kullanılmalıydı. Çoğunlukla da kullanılan

davulun üst kısmıydı (altolar).İyi bir gitaristin görevi de müziği kısa lead gitar partisyonlarıyla ve

doğru zamanda sololarla renklendirmekti. Thrash Metal’in kötü özelliği ise kısır bir yapıya sahip

olmasıydı. Bundan dolayı çok grup müziklerine klasik yapının (davul-gitar ve bass gitar) yanı sıra

değişik ”Power Metal” unsurlarını da kattılar. Bunlar, vokaldeki çığlık yorumları, klavyeler gibi

şeylerdi. Diğer bir müzikal yöneliş ise tüm bu eklemeleri reddedenlerdi ki onlarda da değişim

vokal yorumunda ağırlıklı oldu. Anlaşılır ama agresif Thrash vokalinden, zor anlaşılan brutal bir

vokal yorumuna yönelindi. Birçok müzik dinleyicisi bunu kabullendi ve “Death Metal” ortaya çıktı.

Thrash ve Death Metal’ de konular genellikle gelişen modern toplumun teknolojik zararları, yani

nükleer tehlike, politik yaşamdaki olumsuzluklardı. Bu nükleer zararların eleştirilmesiyle karşımıza

onu temsil eden iskelet, kurukafa, eriyen suratlar gibi sürrealist figürleri de çıkardı. Bunlar zaman

içerisinde t-shirt’leri süsledi. Burada vurgulanmak istenen nükleer tehlike ile yok olmak

istenmemesiydi. O yüzden iskelet figürleri bir başkaldırıyı temsil etti.

Page 49: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

48

1990′lı yıllarda GUNS’ N ROSES gibi bazı gruplar Rock’n Roll ve yeni yeni ünlenen bir müzik

türü olan metal müziği birleştirerek yeni türler ortaya çıkarmaya çalışmışlar. Bu gruplar haricinde

BON JOVI, eski alışkanlıklarını bırakıp yakışıklığını kullanmanın en iyi yolunun Rock müzik’e

“aşk” kavramını katarak milyonlarca genç kızın gönlünü çalmakta bulmuş ve ününe ün katmıştır.

Yine de bir Metal faktörü 80′li yıllardan edindiği potansiyel ve insanların farklı müzikler dinleme

yolundaki eğilimlerini sisteme olan tepkiyle birleştirip önemli bir müzik türü haline gelmiştir. Metal

Müzik’te özellikle METALLICA ’nın 1991 kaydı olan BLACK Albümü, MANOVAR ’ın, IRON

MAIDEN ’ın, SEPULTRA ’nın, MEGADEATH ’in, OVERKILL ’in ve daha birçok grubun sayısız

muhteşem albümü ve diğer grupların burada sayamayacağımız kadar çok albümleriyle Metal

müziği de hatırı sayılacak bir dinleyici kitlesine ulaştırmıştı.

http://kemansitesi.wordpress.com/2011/12/30/rock-muzigin-tarihcesi/

Kendisini sürekli olarak yenileyen rock müzik kendi içerisinde; Hard rock, progresif rock, alternetif

rock, pop rock, punk rock, industrial rock, senfonik rock gibi pek çok farklı alt dallara ayrılmıştır.

Hard Rock: Hard Rock, kökenleri 1960 başları Garaj Rock'ı ve Jazz'a dayanan bir rock and roll tarzıdır.

Elektro gitar, bas gitar ve davulların sert şekilde kullanılması tipik özelliğidir. Hard rock terimi,

overdrive kullanımı yoğun, daha melodik gitarlara sahip, jazz ve blues dan sert heavy metalden

yumuşak bir tarzı betimler. Deep Purple ve Led Zeppelin bu tarzın başı çeken gruplarındandır.

Alternatif Rock: 1970'lerin 1970'lerin sonunda hard rock'a bir alternatif sunmak amacıyla ortaya

çıkmıştır. Her ne kadar işleyişi hard rock'a benzetiliyorsa da akor ve ritimleri farklıdır. Dinleyiciye farklı

bir armoni anlayışı sunar. Analiz edildiğinde günümüzde sert tonlarla kullanılan alternatif rock, Hard

Rock tabanlıdır. Progressive Rock (Rock, caz, folk ve klasik müziğin karışımı: The Batles-Moody Blues)

, Indie Rock, Grunge, Indie Pop, Brit Pop, gibi birçok farklı müzik türünü içinde barındırır. İçinde birçok

müzik türü barındırdığı için tek kültürün aksine çoğu kültüre uyum sağlar. Günümüzde en çok tercih

edilen rock dalıdır.

Punk Rock: Punk, düzene ve düzenin getirdiği sistemlere karşı ortaya çıkmış bir isyandır. Tabulaşmış

ve kalıplaşmış davranışlara karşıdır. Hayat gündelik yaşanmalıdır anlayışını benimsemektedir. Punk’a

göre kişiler düzene göre değil kendi istediklerine göre yaşamalıdırlar. Her gün işe gidilmemeli, eğlence

ve düzensizlik hayatın temel noktası olmalıdır. Punk, içinde bulunduğu durumları protesto etmek için

müzik yapar. Bu aykırılık; saç biçimlerinden, kıyafetlerine kadar yansımaktadır. The Sex Pistols

Page 50: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

49

özellikle rock tarihindeki tüm punk gruplarını etkilemiştir. Özellikle Sid Vicious, Nirvana'ya kadar tüm

grupların idolü olmuş, sadece müziği değil yaşam tarzıyla da Punk benzeri akımların gelişmesinde

etkili olmuştur

Industrial Rock: Digitalin ön planda olduğu, makineleşmeye karşı bir müzik tarzıdır. Öfke ve isyan bu

tarzın temelini oluşturur. Ministry Grubu bu tarzın ilk temsilcilerindendir.

Pop Rock: Rock müziğin daha hafif ve sade yapılmasını benimseyen anlayıştır. Akustik enstrümanların

ve vokalin ağırlıkta olduğu pop müziğe yakın bir müzik tarzıdır.

Senfonik Rock: Rock müziğin, içerisinde klasik müzik ve rock müzik temalarının birlikte kullanılmasıyla

oluşan türüdür. Queen bu tarzın ilk ve önemli temsilcilerindedir.

http://www.bilgiustam.com/rock-muzik-nedir-rock-muzigin-turleri-ve-tarihcesi/

10. TÜRKİYE’DE POP ve ROCK MÜZİK

Türkiye’de Pop Müzik

Türkiye’de pop müziğinin gelişimini incelemek için 60’lı yıllara, pop müziğinin ilk filizlendiği yıllara

uzanmak gerekir. O zamanlarda pop diye tabir edilen bir müzik yoktu. Her şey yabancı parçalara

Türkçe sözler yazılmasıyla başladı. O zamanlar bu müziğe Türkçe Sözlü Hafif Müzik, ya da Aranjman

Müzik deniliyordu. Söz yazarlarına büyük görevler düşüyor, Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu gibi

birçok söz yazarı, yabancı bestelere Türkçe sözler yazıyorlardı.

Bu müzik o yıllar hafife alındığından olacak ki TRT “hafif müzik” diye bir tanım getiriyordu. Erol

Büyükburç, şüphesiz Türk Hafif Müziğinin ilk sanatçısıdır. İlginç sahne kostümleriyle de akıllarda yer

etmiştir. Onu Ajda Pekkan izlemiş ve böylece bu müziği icra eden birçok sanatçı ortaya çıkmıştır. 70’li

yıllarda ortaya çıkan Anadolu Pop ya da Anadolu Rock müzik, TRT’ye inatla tüm Türkiye’yi kasıp

kavurmuştur. Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar, 3 Hürel, Erkin Koray ve Edip Akbayram bu akımın

belli başlı sanatçılarıdır.

Bunlara Halk Müziğine odaklanmaları yüzünden “Kent Ozanları denmektedir. 90’lı yıllarda bu akıma

özenerek birçok sanatçı boy gösterecektir. 80’li yıllar ise gerek pop müzik açısından, gerek diğer

müzik türleri açısından en kötü yıllar olarak kabul edilebilir. Eğer 70’leri plak, 90’ları da CD ile

özdeşleştirirsek, 80’lere kaset canavarı yıllar diyebiliriz. 12 Eylül’ün baskısıyla başlayan dönemde

müzik türleri de bir çıkmaza sürüklendi. Anadolu Pop ve Anadolu Rock furyasından Arabesk

dalgasından geçiş söz konusuydu. Kanımca Orhan Gencebay, bu iki müzik türü arasında bir geçiş

Page 51: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

50

formu teşkil ediyor. Kendisi hiç bir zaman arabesk yaptığını iddia etmedi. Kendi müzik tarzını

oluşturmaya çalıştı.

Hatta bazı şarkılarındaki Gitar soloları Anadolu Rock’tan izler taşıyordu. Ancak kendisi de farkında

olmadan arabeskin temelini attı ve arabeskin Orhan Babası oldu. Orhan Gencebay ile birlikte Ferdi

Tayfur, İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses 80’lerde arabeskin dört büyük üstadı oldular. Hepsi de ayrı

ses renkleriyle farklı acılara hitab ettiler, bir bütünü tamamladılar. 80’li yıllar Arabeskin altın yıllarıydı.

Arabeskin yanı sıra 1978 yılında Ferdi Özbeğen’in temelini attığı taverna kültürü, fantezi müziğini

oluşturdu. Piyanist şantör ekolü doğdu. İnsanlar arabesk ile kederlenirken fantezi ile şenlendi.

Oryantal kültür, bu iki müzik ile damarlara aşılandı. Bu hakimiyet, ister istemez diğer müzik türlerini

etkisi altına aldı. Pop müzik de bu oluşumdan nasibini aldı.

Bazılarına göre Sezen Aksu Sen Ağlama, Git gibi şarkılarla Türk makamları ile arabesk dalgasına cevap

verdi, bazılarına göre bu şarkılar, onun arabeskten etkilendiğin göstergesiydi. 80’lerdeki müziğin

kalitesizliğinin en bariz kanıtı, Opera adlı eurovizyon şarkısının sonradan en kötü eurovizyon şarkısı

seçilmesidir. Bu yıllarda başlayan elektronikleşme, aranjör ve stüdyo müzisyenlerinin doğmasına

neden oldu. 90’larda pop müziğinin teknik kadrosu: Garo Mafyan Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu gibi

isimler yetişti.

Bu kadar klip ve Radyo yayını, albüm satışlarının düşmesine neden oldu. Korsan kasetçilik ve telif

hakları sorunları gündeme geldi. Tarkan 90’ların pop ilahı oldu. Mavi gözleri ile kızları her zaman

büyüledi. Şarkılarında “Kıl oldum abi Hepsi senin mi Ölürüm sana hişt zilli” gibi bol argo bulunmasına

rağmen şarkıları çok sevildi. Türk Popunun 90’lardaki lideri oldu. Başarısını yurt dışında da kanıtladı.

Tarkan gibi şarkılarında ilginç sözler bulunan şarkıcılara Ankaralı Turgut, kendi üslubuyla Ankara

Havasıyla cevap verdi. Pop o kadar cazip hale gelmişti ki eskiler, tekrar gündeme gelmek için çareyi

popta armaya başladılar.

http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-486%26Bilgi=pop-m%C3%BCzik-t%C3%BCrkiye-tarihi-

nedir

Türkiye’de Rock Müzik

Türkiye'de Rock müzik anlayışı, ilk olarak Anadolu halk müziği ile rock müziğin birleşimi müzik

türü, Anadolu Rock olarak ortaya çıkmıştır. Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Fikret

Kızılok ve Moğollar buna örnektir. Bu grupların patlamasından sonra '67-'68 yıllarında,

Page 52: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

51

Türkiye'de de başta Cem Karaca olmak üzere, Barış Manço, Erkin Koray, ve Moğollar

gibi birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuşturacak ilk 45'liklerini

çıkarmışlardı ve Moğollar' ın ilk dönem klavyecisi Murat Ses'in öncülük ettiği bir akım olan

Anadolu Rock’ın temelleri de yine aynı senelerde böylece atılmış oluyordu. Türkiye bu akıma

çok ısınmıştı. Bu müzisyenler yurtdışındaki akımları oldukça yakından takip ediyorlardı ve

farkında oldukları bir şey vardı ki bu da kendi ülkelerinin müziğinin aslında çok köklü bir

geçmişe sahip olduğu ve de en önemlisi altmışlı yılların ikinci yarısında temelleri Amerika

Birleşik Devletleri'nde atılmış olan psychedelic rock akımının aslında kendi ülkelerinin müziğinin

özünde bulunduğuydu. Batının 68 kuşağı hippileri de doğu mistisizmine bol miktarda

meraklıydı ve bu konuda bolca araştırma yapıyorlardı. Türkiye'de yaşayan müzisyenler ise

zaten bu olayın içinde doğup büyümüş oldukları için bu onlar için çok büyük bir avantajdı ve

bunu çok iyi değerlendirmesini bilip hem batıdaki dünyayı sallamış grupların çalışmalarından,

hem de kendi ülkelerinin yerel müziğinden yararlanarak çok sağlam doğu batı sentezleri

ortaya çıkarmasını bildiler. Bu da Anadolu rock müziğini ortaya

çıkardı.http://tr.wikipedia.org/wiki/Rock_müzik

1980-1990 yılları arasında ise askeri darbenin ve onun getirdiği sınırlamalar, en azından

ekonomik anlamda nispeten etkisini yitirmeye başlamıştır. Ekonomik anlamdaki liberalleşme

bir şekilde siyasal ve toplumsal alanda da kendini hissettirmeye başlamıştır. Kapitalizmin ve

onun toplumsal yaşayış biçiminin getirdiği kurallar, Türk toplumu üzerinde de kendini

göstermiş ve bireycilik ön plana çıkmıştır. Toplum, öğrenciler ve gençler bile, depolitize

olmuş, bu da doğal olarak Türk Rock müziğini de etkilemiştir. Daha önceleri de protest bir

tarzı olmayan Türk Rock müziği bu kez toplumdan da böyle bir istek gelmeyince hiç o alana

kaymamıştır. Hızlı kentleşme ve büyük şehirlere göç, kırsal yaşama biçiminin kentlerde de

yaşanmasına, dolayısıyla burjuva ve entelektüel kesimlerde dahi arabesk ve pop müziğin, ön

plana geçtiği, rock müziğinde, en azından çok büyük toplum kesimince, dışlandığı bir dönem

olmuştur.

90 lı yıllarda karşımıza çıkan, önde rock gruplardan Bulutsuzluz Özlemi’inden bahsetmeden

geçilemez. Yukarıda anlatılan savların aksine Bulutsuzluk Özlemi Türkçe Rock yapmaktadır.

Anadolu Rock’ın dışında, Türk Rock’ına şehirli bir yaklaşım ortaya koymuştur.

Page 53: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

52

Her ne kadar grup 1980 li yıllarda kurulmuş ve ilk albümünü 1986 yılında çıkarmış olsa da

1990 yıllardaki çalışmaları ile adından söz ettirmeye başlamıştır.Grup şarkı sözlerinde

sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve politik konuları dikkate almıştır. Grupta Nejat

Yavaşoğulları, Sina Koloğlu, Akın Eldes, Sunay Özgür, Utku Ünal, Deniz Demiröz, Berke

Özgümüş, Burak Güven, Serdar Öztop gibi müzisyenler yer almış ve almaktadır.

Yine bu yıllarda Ra, Whisky, Objektif gibi grupların ardından Pentagram, Teoman, Şebnem

Ferah ve Kargo gibi başlıca isimler bu müzik türünü alıp götürmüşlerdir. 1996’da çıkan

Şebnem Ferah’ın “Kadın” isimli albümü ile Aylin Aslım başlıcalarıdır. Yıllarca siyaset ve de

iğneleme amacı güden vede arada aşkı dile getiren şarkı sözleri birden umutsuzluğu,

yaşamdan kopmuşluğu dile getiren sözler haline gelmiştir. Gelişen ve güçlenen piyasa ile

Athena, Duman, Mor ve Ötesi ve Manga gibi başlıca gruplarda önceden var olsalar da

kendilerini bu dönemlerde ifade ederek popülerleşmişlerdir. Athena grubu ilk 1987 yılında

bir metal grubu olarak ortaya çıkmış ve 1993’te sert bir albüm yayınlamıştır. Ancak kendisini

futbolun geliştiği yıllarda Holigan adlı albümüyle daha popüler bir tarzda yakalamıştır.

Bundan sonra popüler rock kültürüyle devam etmiş ve ilgiyi toplamıştır.

http://erus.blogcu.com/turkiye-de-toplumsal-degisim-ve-turk-rock-i-ii/

Page 54: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

53

KAYNAKÇA:

1. Baskerville,J. D.(1974) Free Jazz: A Reflection of Black Power Ideology, JSTOR University of Illinois Press, Ethnomusicology, Vol.18

2. Çavdar, D.(2011). ‘’Bir Ayrılık Öyküsü: Fado

‘’http://www.kulturmafyasi.com/2011/12/27/bir-ayrilik-oykusu-fado/ ) Erişim

tarihi:04.11.2013- 00:35

3. FENIKS Dergisi, Sayı: 72,

http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=6:bati-

muezk-tarh&catid=12:61&Itemid=20

4. (Göçen, E.(2003). ‘’ Melankolinin yükselen sesi – Mariza’’.

http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=4446) Erişim tarihi: 5

Kasım 2013- 00: 09,)

5. Gümüş, E. (Tarihsiz) “Ortaçağ Avrupa’sında Gezgin Şarkıcılık Geleneği”

http://www.kuzgunakademi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=113

&Itemid=147 Erişim tarihi: 04,01,2013)

6. Gürman,B(tarihsiz). Endülüs Kültür Araştırmaları (04.01.2013)

http://flamenko.org/soylesiyazi/yazi-kosesi/berk-gurman/

7. Herzhaft, G.(tarihsiz). Blues. Dost Yayınevi. ISBN 978-975-298-206-9. Ankara

8. Hoşnut, Ö (Tarihsiz).Rock Müzik Nedir? Rock Müziğin Türleri ve Tarihçesi.

http://www.bilgiustam.com/rock-muzik-nedir-rock-muzigin-turleri-ve-tarihcesi/ Erişim

tarihi:05.01.2014-00:30

9. İLYASOĞLU, E. (1994). Zaman İçindeki Müzik. Yapı Kredi Yayınları

10. Kaygısız, M.(2009). Müzik Tarihi. Kaynak Yayınları, İstanbul

11. Keseroğlu, E (2005). Caz Müziğinin Gelişim Süreci ve Etnik Müziklerle Etkileşimi. Yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

12. MİMAROĞLU, İlhan (1999). Müzik Tarihi. Varlık Yayınları

Page 55: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

54

13. West, M.L. (1992). "Angient Greek Music" Caleradon Press; New York, USA,

http://www.sadigitar.com/pdf/modal_chord_progression.pdf

14. Oakley, G (2004). Blues Tarihi. Ayrıntı yayınları, İstanbul

15. Özgür, Ü (2001)“Antik Yunan Modlarından Ortaçağ (Kilise) Modlarına”G.Ü. Gazi Eğitim

Fakültesi Dergisi Cilt 21, Sayı 2 (176 2001) 169-178

16. Özkan, İ.H. (2000). "Türk Musikisi Nazariyatı ve Usulleri Kudüm ve Velveleleri" Ötken

Neşriyat, İstanbul

17. Say. A. (2006). Müzik Tarihi. Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara

18. Say, A (2010).Müzik Tarihi (7.Basım). Müzik Ansiklopedisi Yayınları

19. Say. A. (2009). Müziğin Kitabı. Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara,

20. Yıldız E. (2003). “Ortaçağda Müzik ve Toplum.” Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

Dergisi Sayı 3,41-45. 04.01.2013

http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/gsfd/article/view/3104/2996

21. Yüksektepe (2012). Batı Müzik Tarihi, Yeni Yüksektepe e-dergi, sayı 71,

07.10.2012http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id

=6:bati-muezk-tarh&catid=6:makaleler&Itemid=5

22. http://www.behance.net/gallery/Ancient-Egyptian-Musical-Instruments/1218723) 23. http://www.flamenkoevi.com/flamenko.htm

24. http://tr.wikipedia.org/wiki/Fado

25. http://tr.wikipedia.org/wiki/Blues

26. http://tr.wikipedia.org/wiki/Pop_müzik)

27. http://www.bilgiustam.com/rock-muzik-nedir-rock-muzigin-turleri-ve-tarihcesi

28. http://www.gurelcan.com/primalages Erişim tarihi: 02.11.2013, saat: 09:13

29. http://blog.milliyet.com.tr/orta-cag-da-muzik/Blog/?BlogNo=192583 Erişim tarihi:

04.01.2014-17:00

Page 56: GÜNCEL VE POPÜLER MÜZİK

55

30. http://www.gazetebilkent.com/2011/11/12/cazin-dansi-swing/ Erişim tarihi: 04.01.2014-

23:00)

31. http://www.derszamani.net/caz-muzik-ve-bebop-akimi.html -Erişim tarihi: 03.11.2013 -

20.50 )

32. http://kemansitesi.wordpress.com/2011/12/30/rock-muzigin-tarihcesi/ Erişim tarihi:

05.11.2014 – 01:30

33. http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-486%26Bilgi=pop-m%C3%BCzik-

t%C3%BCrkiye-tarihi-nedir Erişim tarihi: 05.11.2014 – 01:45

34. http://tr.wikipedia.org/wiki/Rock_müzik Erişim tarihi: 05.11.2014 – 01:50

35. http://erus.blogcu.com/turkiye-de-toplumsal-degisim-ve-turk-rock-i-ii/ Erişim tarihi:

05.11.2014 – 02:00