-
Giresun'un Espiye İlçesinde Yavuz Sultan Selim'in Tesis Ettiği
Gülbahar Hatun Tekkesi Vakfına Ait Vesikaların
Değerlendirilmesi
Prof. Naci YÜNGÜL
r. Arkeolog Haşim Karpuz, 1978 ve 1980 yıl larında, Giresun'un
Espiye İlçesine
Luğlı Tekke Köyü'ndeki eski bir tekkeyi zi>aret ederek, tekke
şeyhlerinin son varisleri elinde bulunan şu vesikaların
fotoğraflarını a lmışt ı :
I. Kanuni devrinden kalma bir vakf iye; I I . İk i şeyh ile bir
zaviyedâra ait mezar
şâhideleri; I I I . 1913 yılından kalma tekke zâvi>edâr l ı i
ı
ve gaile mutasarrıflığı liisscdarlıkl.i! ın.ı ik i berat.
İşte bu fotoğraf ların değerlendirilmesi maks,ı-diyle yaptığım
çalışmaların sonuçlarım aşağıda arzediyorum.
/. Tcl;l:cniıı ı-ahfıycst
Uzun bir ceylan derisi üzerine siyah ve kı rmı / ı mürekkeplerie
yazılmış ve çizi lmiş bulunan vakf iye, yukarıdan aşağıya doğru
sıralanmış durumda olmak üzere, şu altı kısımdan oluşmaktadır: A,
Besmele levhası; B, Hamdelc \c salvele levhası: C, I fenuni 'nin
tuğrası; D, Anadolu kazaskeri Mehemmedü'r-Rumi' haşiyesi: E, \ ' ak
f l \ en in esas kısmı; F, Şâhidicr silsilesi.
Vakf iyenin gerek >azı, gerekse nakış bakımından nefis bir
eser okk ığü , fotoğrafların incelenmesinden anlaşılmış bulunuvor
Hat cinsleri, sülüs, ta' l ık ve tevki ' olmak l i /cre, liç tip o
lup, bu yazıların enderunkı usta hattatlar elinden şıklığı
muhakkaktır, i lk üç kalem ve>ikatla ver alan nakışlar, d in i
mahiyette bir belge olan \ak f i \en i i i bu vasfına uyan ciddi
bir hav a> ı v ansıtıp o ı .
ü ikdöngen biçiml i levhanın dış kenarı geometrik şekillerden
oluşiuaılnıuş olan süslü biı pervaz ile çerçevelenmiştir. Bu
çerçeve içinde basık bir altıgen >er almakta; celi sülüs ile
>azılmış bulunan besmele, bu altıgeni tamamen doldurmaktadır.
Besmelenin >azısı ile iç ve dış çerçevenin detayları fotokopi
üzerinde çok silik göninmckie o-lup, pek nefis olduğunda şüphe
olma>an bu parçanın renkli fotoğrafının alınması temenniye
değeı
/; ücnuiclc i C ı
Levha, 32 şua'lı bir daire halkçısı şeklindeki gümüş bir çerçeve
içine alınmış dairesel bir avna gorünümiındedir; hamdcIe ve saKelc
formülü, a>ilanın cam kısmına tekabül eden dolu daire >ii/eyi
ıı/erine vedi satır halinde giı/el biı sülüsle va/ılmış-tır. Bu
v.ızıların kırmı/ ı nnirekke(ile va/ılmış olduğu anlaşılmakta \e
dolav isiyle fotokopinin ba/ı kısıııılaı ının okunması ancak
tahıııinleıe s eı verilmek sureliyle mümkün olmaktadır.
Ilamdele ve salvele fdimüluniın metni şuyle dir:
( K , ; ( ( ; . r; ' t u n i . - ı ; . ;
Kanııııi'nin "Sıılevman lıiıı Selim H.iıı el mu/affer daima"
ılive (iknn.ın hu •^tı/c\ \e i i i uıu raMiıııı sol taıafında \ er
alan ic ice iki yumun.ımsı eğriden içte hulııııan kın ligunıın \e
tuğıa ibaresi ilk u(, kelimesini kavrayan lıığıa alt kısmının
/e-miııi koyu bir renkte, dıştaki y uııuınamsmın / ı • mini ise
daha .n,ık bir renkte olmak ıı/eıe ho\an-nııştıı. Acık renkli /emin
ıı/eıinde doı t , iıcş vı
file:///akfi/eniii
-
102 P R O F . NACİ YÜNGOL
dafui çök taç yapraklı çiçek motiflerinden ibaret bitkisel
süsler seçilebilmektedir.
D. Anadolu Kazaskeri Mehemmedü'r-Rumi'nin
hâşiyesHD
Vakfiye esas kısmının üst tarafında ve tıpkı bir epigraf gibi,
ondan daha küçük harflerle (hürde tiı'lık ile) yazılmış bulunan
haşiyenin celi u1 ık ile Hüve Hasbiyy diye okunan bir başlığı
vardır; ki bu başlık, Allah'a atıfta bulunması dolayisiyle bir
besmele niteliğindedir.
1, Haşiyenin metni.
^Tıüve hasbiy" "hâzihi suretü mâ vücide fi
defter's-sultâni'l-
a'zamî edamallahüM-adle ve'l-ihsâne fi'l-âlem/{34 satır
değerlendirilemedi) mine'l-akrân bit-takdiri ve'l-kabuli min
kıbelihi (üç kelime okunamadı) el-meşhur
inde'lwerâi'l-'izâm/bi4ıalifBti'l-islam zeyyedallahü'l-mennan
celalelehu ve ebbede halâ-letehu ve eyyede adâletehu el-mümzâ
bi-ümenai şeyhü'l-islâm/müfti'ş-şeri'ati'l-garrai fi zemânihi
mevlânâ el-merhum muhammed el-fenâri eskene-hu'l-bâri bi-a'lâ
cinânihi/nukilet an asliha'I-mastur ilâ hâze'r-rakki'l-menşur
bi-hayrin ve ihlâsin min gayri naksin ve ziyâdetin/revâ el-fakir
ilallâhi subhânehu ve teâla şânühu ve ebâne bürhanehu
mehemmedü'r-rumi el-kaadi bi'l-'asâkir (il-man-sure) fi vilâyeti
anadoli el-ma'mure ufiye anhüma" "el-emrü kemâ rüsime fi'lxkitab
zebere'l fakir mehemmed bin kutbü'd-din el-kaadi bi'l-'askeri'l
mansur fi vilâyeti anadoli"
2. Haşiyenin tercümesi
"İyiliklerine karşılık beklemeyen O'nun adiyle" "Sultan-ı
a'zam'ın (Allah onun adalet ve lütufk-yarlığını dünya durdukça
devam ettirsin - 3 / 4 satır terk edildi-!) , ki o sultan yüksek
vezirler indinde İslam halifesi olarak şöhret bulmuştur (Allah onun
ululuğunu artırsın, iyiliğini ebedileştirsin ve adaletini
güçlendirsin!), merhum Molla Fenâri'nin zamanından kalma (Allah onu
cennetlerin en yüksek kısmında barındırsın!) ve şeyhü'l-islam
eminlerinin imzalarını hâvi, defterinde bulunan aslından hayır ve
ihlasla alınan bu vesika, aslından ne eksik ne de fazladır. Bunu,
şânı yüce ve bürhânı aydın olan Allah'ın, fakir kulu, Anadolu
kazaskeri Mehem-medü'r-Rumi beyan etti."
"Emir kitapta bildirildiği gibidir" "Anadolu vilayeti kaadi
bi'l-askeri Kutbüddin oğlu Mehmed âcizleri"
3. Haşiye hakkında notlar
a) Vakfiye orijinalinin. Molla Fenâri şeyhülislam iken ihdas
edilmiş olup, kazaskerierin kontrolü altına verilen, Defter-i
Sultani unvanlı, resmi kütükte saklandığı anlaşılıyor. Sultan
İkinci Murat
Hân zamanında kurulan şeyhülislamlık makamının ilk sahibi
durumundaki Molla Şemsüddin Fenâri (doğumu: Maveraünnehin
1350-ölümü: Bursa 1431 'Mart/Nisan') esasen haiz olduğu müderrislik
ve Bursa kadılığı vazifelerine ilâveten üçüncü vazife olarak 828
(1424/25) de üstlendiği şeyhülislamlığı ölümüne kadar sürdürmüştür
(Bkz.: Türk Anskl. XVI , 229 ve İsmail Hami Danişmend, tOTK, I,
433). Bahis mevzuu defterin Kanuni Sultan Süleyman Hân devrine ait
ciltleri Arşiv Umum Müdürlüğündeki, henüz tasnif edilmemiş,
vesikalar meyanında olduğundan, Gülbahar Sultan tekkesine ait
vakfiyenin orijinali görülemedi. Bu bakımdan 437 seneden beri tekke
şeyhleri ve zavi-yedarları elinden düşmemiş olan mevcut vakfiye
suretinin incelenmesi bir zaruret haline gelmiş bulunmaktadır.
b) Vakfiye hâşiyesinde, eWeki suretin aslına uygunluğunu tasdik
eden Anadolu kazaskerinin hâşiye metni altındaki kendi mührüne ait
"alâ-mef'te, yani mühür baskısının suretinde kazaskerin adı ve
şöhreti Kutbüddin oğlu Mehmed şeklinde olduğu halde, hâşiye
metninde Mehemmedü'r-Rumi şeklinde kayıtlı bulunması dikkati
çekmektedir.
"Mirim kösesi lekabını taşıyan (bu) Mehmed Efendi Kadı-zade Rumi
tomnu ve Kutbüddin Mehmed Efendi oğludur. Müderris; Haleb, Edirne
mollası oldu. 945 te İstanbul kadısı ve oradan Anadolu kazaskeri
oldu. 956 da şahın müderrisi olarak hacce gidip avdet eyledi. 957
de fevt oldu. Al im, fezil, sofilere muhibb idi. İstanbul'da bir
mescit ve mekteb bina eyledi. İlm-i hey'ette bir metni, Kya -fiye
Şerhi ve bir risalesi vardır." (SO, IV, 113)
Vakfiyenin düzenlendiği 950 zilhiccesi başları (1544 şubatının
sonları) sırasında haiz olduğu Anadolu kazaskeriiğini, müderrisliğe
döndüğü 956 (1549) yılına kadar sürdürdüğü anlaşılıyor.
Kutbüddin oğlu kazasker Mehmed Efendi mescidinin yerini tesbit
etmek için Tahsin Öz'ün (Bkz.: İstanbul Camileri. C . l , s.144 ve
186) " K a zasker Mehmed" olarak verdiği iki hayrat sahibinden baba
adı zikredilmemiş olan ve "Husrev Paşa türbesi civarında olup
Parmak-kapı mescidi denmekle bilinen ve bugün yok olmuş bulunduğu"
anlaşılan mescidin yaptırıcısı "Kazasker Mehmed Efendi"yi göz önüne
alacağız. Bu mescidin kat'i yeri Hüsrev Paşa'nın hayrâtından
bahsedilirken, aşağıda, belirienecektir.
.Anadolu kazaskeri Kutbüddin oğlu Mehmed Efendi mektebinin
kaydına, çeşitli kaynaklarda ve ezcümle M. Cevdet'in Sıbyan
Mektepleri listesinde rastlanmıyor.
( 1 ) M e t n i n t r a n s k r i p s i y o n u v e t e r c ü m
e s i h u s u s u n d a i s t a n b u l y u i < s e k i s l â m
E n s t i t ü s ü ö ğ r e t i m u y c s i Z i y a K a z ı c i ' n ı
n g e n i ş y a r d ı m l a r ı n d a n y a r a r i o n i i i i . K
e n d i s i n e g ö n ü l d e n t e ş e k k ü r e d e r i m .
-
GİRESUN-ESPİYE GÜLBAHAR HATUN TEKKESİ . 103
E. Vakfiyenin esas ktsmi{2) ' .
1. Vakfiyenin esas kısmmm transkripsiyonu.
1. "Ertımâ ba'dü fehâzâ kkâbün sahihün şer'iy-yün • ve sakkün
sarihün mer'iyyün • yeteal-leku tnazmunühu bi-tekyeti
ummi's-sultani'l-a'zam ve'l-hâkaani'l-mu'azzam mâliki rikaabi
2. kyâffeti'l-ümem • sultâni'r-rum ve'l-'acem • ahizu
einneti's-saltanati'z-zâhireti • zâbitu
ezimmeti'l-hilâfeti'l-bâhire • mürgimu ünufi'l-kaasıra • mümerrigu
cibâhi'l-ekyâsire • câ-
3. mi'u cemi'i hasâili's-selâtini'l-ekyâbir • vârisi'l-imâmeti'
I-kübrâ ( 3 )
5 sultâni'l-meşrikın • hâkaani'l-hâfikın • el-hâkim fihimâ bi't
tuli ve'l-'arz zılluliâhi ye'vâ ileyhi külli mazlumin fı'l-arz
•
6 es-sultân • bini's-sultân • bini's sultân • es-sultân Süleyman
hân • zâdehü'r-rahmân câ-hen fi'd-dühur* dâmehu
7 sultânen ilâ yevmi'n-nüşur • halledallahi sub-hânehu ve teâla
sultânehu • ve efâze ale'l ev1az(4) adlühu ve ihsânühu • lemma
8 'arade 'aleyhi enne ebâhü'l-merhum • el-mağfiur al-mağmur fi
rahmetiilâhi'l-meliki'I-ğaftır» es-sultân selim hân
tegammedehuliâhü bi'l-ğufrân • ve eskenehu
9 fi a'lâ gurefü'l-cinân • kad vekafe ve habese ve tesaddaka
be-beyyinetin hâlisetin ve taviyetin sâdıkatın taleben
bi-sevabbullahi'l-'azim • ve hereben
10 min ikaâbihi'l-elim • "yevme lâ-yenfa'u mâliin ve la benune
illâ men etallâhe bi-kalbin
setim" • ve hüve lehu ve melikiihu • ve zâlike cemi'üM-karyeti
el müsemmâ bi-hısarcık
11 min tevâbi'i nâhiyeti yağlu dere • min kazâi Kürtün min livâi
Trabzon el-müstağniyye 'ani't-tahdid • ve't-ta'rifi bi-şöhretihâ fl
mekyanihâ
12 ale'z-zaviyeti'lleti • benâha'l-merhum el-hâce halife
fi'l-kazai'l-mezkyur • vakfeşer'iyyen ve habsen mer'iyyen ve
tasaddukan mardiyyen •
13 ekarre hüve bi-fasihi'l-lisân • ve karrere bi-sarihi'l-beyân
• ennehu kabile'l-vakfe'l-mezk-yur • ale'n-nesaki'l mastur •
kabulen ve ndan •
14 sahihayni şer'iyyeyn • ve emre bieyyi tasar-rufin cemi'u
mâhasele minhâ kemâ hüve'l kaânunü fl evkaâfi's-selâtin •
'ale'r-reviyyeti'l-mastureti • feyüzâfli
15 fıhâ'l-ezyâfü ve yüra'a'l-ekyâbire ve'l-edâni • ve'l-eşrâfü
emren mu'teberen mer'iyyen • lâ
zâle müta'an fi meşâriki'l-ardi ve meğâri-bihâ •
16 fe-hakeme'l-hakimü'l-fâzılü'l-'âdilü'n-nikaâb • el-müvakkr
'alâ hâze'l-kitâb • bi't-tevki'i'r-re-fi't'l-müstetâb • lâ-zâle
babühu bi-avnillahi'
17 l-meliki'l-vehhâb • merci'an ve meâben • li-uli'-elbâb •
bi-sıhhati hâze'l-vakfi ve lüzu-mihi hükmen sahihân şer'iyyen •
fe'l-karyetü mezkyuretü
18 vakfün lâzimün müttefakun aleyh • lâ-yecuzü li ehadin min
sultânin ev vezirin ev kaâdin ev emirin ev zaimin ev nâyibin min
hâzırin ev gaâyibin ve gayrühum mine'l-ebrâr •
19 ve'l-füccâr • mine'r-raiyyeti ve ehlü-t-tımar • en yete
arrada lehu bi-tağyirin ev tebdilin ev tahrifin • ev ta'tilin • ev
ehadi şey'in minhü min gayri hakkin cemil •
20 bi-vechin mine'l-vücuh • ve sebebin mine'l-esbâb • femen
taarrada li-feshihi ev tahrifıhi • ve tasaddâ
fallahü'l-melikü'l-a'lâ talibühu yevme'l
-
104 PROF. NACİ YÜNGÜL
uııan nice büyük burunları kıran, şahları yüzleri ü/crindc
süründüren, yüce sultanların bütün meziy-yctlerine sâhip, yüksek
imalığa Vâris (birbuçuk satırlık kısım terk-edildi) Doğu ile
batının sultanı, her iki cihetin hakanı, bütün buraların enine ve
boyuna hâk imi , yer yüzündeki bütün mazlumların sığınağı olan
Allah'ın (yer yüzündeki) gölgesi, Sultan oğlu sultan oğlu olan
(Rahman Tanrı onun itibarını zaman içinde artırsın, haşir ve neşir
gününe kadar onun şevketini sürdürsün, Sübhan Tanrı onun
saltanatını ebedi kılsın, onun adalet vc ihsanı çevreye
alabildiğine saçılsın!) Sultan Sülayman Hân'ın ninesinin tekkesiyle
ilgili olup, ilaiıi mağfirete nâil olan ve Gafur ve Melik
Tan-rı'nın rahmetine gark olmuş bulunan babası Sultan Selim Hân
(Allah gufranı ile onu korusun ve onu cennetin en yüce köşklerinde
barındırsın!) kendisine arz-eylediği üzere, Azım olan Allah'ın
sevabını isteyerek, ve "o gün ki ne mal ne evlâd fayda verir, ancak
iyi bir yürekle Allah'a yönelmek fayda ver i r . " ( 7 ) (olarak
nitelenen) günde, o günün sahibi vc mâliki olan O'nun elemli
cezasından kaçınarak ve sâdık bir niyyet ile, Trabzon Sancağmdaki
Kürtün kazasının Yağlı dere nâhiyesine bağlı olup yerinin belirli
olmasından ötürü sınırları ile niteliklerinin açıklanmasına gerek
olmayan bir bölgede rahmetli Hacı Halife'nin yaptırmış olduğu
zaviyeyi şer'i olarak "vakf" , geçerli olarak "habs" ve gönül
rızasiyle sadaka edip keyfiyeti fasih bir dille ikrar, sarih bir
ifade ile takrir ve bu vakfı rezacn kabul ve burada yazılı olan
şekilde ik i yönden sahih ve iki yönden şer'i olarak ve yazılı
rivayetler dairesinde (Osmanlı) sultanlarının vakıf kanununa göre,
onun tarafından (benimsenmiş) bulunmaktadır.
Orada (gelen ve gidenlere) yemek yedirilecek; büyüklere,
küçüklere ve eşrafa aynı derecede itibar ve riayet gösterilecektir.
Gerek Doğu'da, gerekse Batı'da, buna ters durumlar içine
girilmeyecektir.
Hâk im, fâzıl ve âdil vasıflı tevki ' (nişan-ı hümayun) sahibi,
adı geçen köydeki zaviyeye ait (çok bağışlayıcı olan Allah'ın
yardımiyle, kapısı hiç kapanmasın!) bu kitâba yüksek ve güzel tevki
' ini koymakla bu vakfın hükmen, sarihan, şcr'iyyen " lüzum"u
hususunda akıl erbabı için muhkem bir esas meydana getirmiş
oldu.
Sultan olsun, vezir olsun; kadı olsun, emir olsun; zaim olsun,
râyib olsun; hâzır olsun, gaayib olsun; reâyâdan olsun, timar
erbabından olsun; ve bunlardan başka iy i adam olsun, kötü adam
olsun; hiç bir kimsenin tağyir (-^başkalaştırmak), tebdil ( =
dcğiştirmek), tahrif (^bozmak), veya ta' t i l (^ çalışmaktan
alıkoymak) veya bunlara benzer beğenilmeyecek herhangi bir işlemle
herhangi bir şekil veya sebep altında vakfa müdahalesi
caiz olmayıp, her kim fesih (=ortadan kaldırmak) veya tahrif
suretiyle vakfa müdahale ederse Yüce Al lah, Ceza Günü'nde onu
afv-etmez ve çeş i ı -çeşit büyük azaplarla onu cezalandırır.
Bundan dolayı, aklı başında bir kimse bu davranışa nasıl girer? O k
i , Alemler Tanrısı'nın şu sözünü işi tmemiş olamaz' "Al lah' ın
la'neti zâlimler üzerine değil m i d i r ? " ( 8 )
Buna göre vakfiyenin şehadet altına alınması ve yazılması 950
yılı zilhiccesinin başlarında vuku buldu." 3. Vakfiyenin esas kısım
metni üzerine nollaı\
İşbu E bölümünün (1) numaralı paragrafında sunulan vakfiye esas
metni arapça aslının en çok ilgi çeken taraflarından b i r i , bözü
edilen tekkeye "ümm-i sultâni'l-a'zam tekkesi" adının veri lmekte
olmasıdır. Bu ta'birdeki "sul tani ' l -a 'zam" sıfat terkibinden
maksud olan: Kanuni Sultan Süleyman Hân'dır; arapça " ü m m "
kelimesi ise hem " a n a " ve hem "n ine" mânâsına gelir. Şimdi bu
ik i ş ıkkı ayrı ayrı inceleyeceğiz.
a) Tekkenin Kanuni Sultan Süleyman valdesi Hafsa Hatun'a
aidiyeti hipotezi: "Hafsa Hatun , Yavuz Sultan Selim Hân'ın kadını
o lup , kocasının 19 yaşında iken 894 (1489) da Trabzon vali l
iğine başladığı (Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, A n kara, 1975, s.
301) tarihten altı sene sonra, 900 (1495) de Trabzon'da Şehzade
Süleyman'ı doğurmuş (Gültekin Oransay, Osmanlı Dcvlelinde Kim
Kimdi? Ankara, 1969, s. 62) ; oğ lu , Bir inci Sultan Süleyman
unvâniyle 920 (1520) de tahta çıkınca, padişah anası olmuş; 4
Ramazan 940/19 Mart 1534 perşembe günü ölerek kocasının camii
hazi-resinde müstakil bir türbeye gömülmüştür. Hayra t ı :
Manisa'da inşaatı 929 (h.)/1522 (m.)de tamamlanan Sultaniye Camii
ile bu camiin yanında sonradan yapılmasına başlanan ve inşaatı 946
(1539) da biten bir darüşşifâ'dan ibarettir (Gültekin Oransay,
anılan eser, s. 181-182)
b) Tekkenin, Kanuni Sultan Süleyman'ın babaannesi (ninesi)
Gülbahar Hatun'a aidiyet i hipotezi:
Yavuz Sultan Selim'in annesinin: Dulgadır-oğulları'ndan
Alaüddevle Bozkurt kızı olup 871 (h.)/1467 (m.) den sonra şehzade
Bayezit ile evlendirildiği, şehzade Selim'i 875 (h.)/1470 (m.) de
doğurduğu ve 918 (h.)/1512 (m.) de kocası tahta çıktıktan kısa süre
sonra öldüğü bildiri len Ayşe Hatun olduğu delilsiz olarak ileri
sürülmekte ise de (Gültekin Oransay, anılan eser. 134), Yavuz'u
doğuran kadının. Sultan İkinci Bayezid'in şehzadeliğinde aldığı
zevcelerinden olup Yavuz'ıı 875 (h.)/1470 (m.) de doğuran ve bir
hüccette
( 7 ) K u r ' a n , E s - S u a r â , â y e t 8 8 - 8 9 .
( 8 ) K u r ' o n , H u f l , â y e t 1 8 .
-
GİRESUN-ESPİYE G U L B A H A R HATUN TEKKESİ . 105
adı Abdüssamed kızı Gülbahar Hatun olarak geçen kadın olduğu
hakkındaki beyanı (M. Tayyib Gökbi lg in, .V\'. ve X V I Asırlarda
Edirne re Pasa Livası, İstanbul, 1952, s. 46) doğru sayıp bu kabulü
ileride tahkik edeceğiz.
Gülbahar Hatun'un türbesi Trabzon'da, Gülbahar Hatun
mahallesindedir. Yavuz Sultan Selim tarafından 911 (1505/06)de
yaptırı lmış olan bu mükellef türbede Gülbahar Hatun yalnız başına
yatar (Şâmi l Horuluoğlu, Tanhı Eserleri ile Trabzon. Ankara, 1978,
s. 48). Bu türbenin kapısı üzerindeki, güzel bir sülüsle yazılmış,
farsça altı mısrahk manzum kitabe TOEM, V I I I , No : 48, 339 da
yayımlanmıştır. (Halil Edhem, Trabzon'da Osmanlı Kiıâbelcrı. 1
Şubat 1918, s. 321-352). Bu ki tabenin yeni harflerimizle
transkripsiyonu şöyledir:
"Çün zi-dünyâ su-yi 'ukbâ gerd ru bânu-yi rum Şüd mukarrer
taht-i huld ü mülket-i dâyim be-ru
Himmet-eş ez devlet-i fâni-i dünyâ ruh çü taft Ru nihâd
es-re'y-i âli devlet-i dâyim be-ru
Rahmet-i dâyim be-ru nazil çü şüd ez feyz-i hak Geşt târih-i
vefât-eş "rahmet-i dây im be-ru"
911
Bu kitabe metninin tercümesi:
" R u m hanımı dünyadan ahiret semtine yüz döndürünce
Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icap ett
i
Onun himmet in in yanağı dünyanın fâni devletinden yanınca
Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu
Allah'ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince
Vefat târ ih i "devamlılık rahmeti onun yüzün-dedir" oldu
911 (1505/1506)
Ebced hesabının müfredatı şöyledir:
rahmet = 648 dâyim - 55
b = 2 ru = 206
toplam = 911
Halil Edhem Bey (adı geçen eserde) Gülbahar Hatun türbesinin
a>nı hatuna aiı cami, medrese, imaret, şadırvan ve sâireden
kumlu tam bir küll iyenin bir parçası o lduğunu; fakat (Osmanlılık
devrinin) Vakıf lar Bakanlığında bu külliye ile ilgili i ı içb bir
\akif-nanic bulamadığını; Trabzon Şcr'i Mahkemesi sicillerinde bir
kav dinin bulunabileceğini; şu da var ki bu küll iyenin Gülbahar
Valde Sultan vakfı olarak bi l indiğini >azmıştır.
Külliyenin çekirdeğini teşkil eden cami. Büyük İmaret veya
Hatuniye Camii adını taşımakta ülup, Gülbahar Hatun tarafından 1505
yılında yaptırılmaya başlanmış; fakat onun aynı yıl içinde ölmesi
üzerine, cami, oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından tamamlatılmıştır.
(Şâmi l Horuluoğlu, anılan eser, S. 4). 1300 hicri yılı (1883
miladi) içerisinde esaslı bir tamir gören bu cami, bugün, çok iy i
bir dummdadır.
Külliyenin cami ile türbeden başka üçüncü bir rüknü olan
Gülbahar Hatun Mektebi ayakta ise de harap ve muattaldır.
Hatuniye medresesinde Trabzon valisi Abdullah Paşa'nın 1844
yılında 444 kitaplık bir kütüphane kurmuş olduğu anlaşılıyor.
(Murat Uraz, Trabzon'da Kiiltiir Hayalı. Hamsi Mecmuası, 24 Şubat
1957 nüshası, s. 17-20).
Büyük İmaret külliyesinin imaret, medrese ve haziresi Cumhuriyet
devrinde ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.
Gülbahar Sultan Vakıfları hakkında, Halil Edhem Bey, vesikaya
dayalı bilgi bulamamış ise de, bugün, Trabzon şehrindeki Trabzon
Vakıflar Müdürlüğü dosyelerinde Büyük İmaret Külliyesi vakıflarına
ait resmi vesikalar mevcut bulunmaktadır. Bu dairenin eski
müdürlerinden biri Trabzon şehrindeki vakıf yapılar hakkında bir
eser yazmıştır. (Mehmed Kurnaz, Trabzon'da o,'ı Vakıf Hakkında
Sollar, daktilo edilmiş 41 sayfa, Trabzon, 1948). Müdür Mehmed
Kurnaz'ın Notlar'ında: "hicr i 1259 (1843) senesinde, Trabzon Evkaf
Müdürü es-Seyyid Mustafa Hayali Efendi tarafından düzenlenmiş,
Gülbahar Sultan Külliyesi vakfına ait bir vakfiye defterinden
alınma, külliye vakıf kaydı vardır. Defterin birinci sahifesinde bu
vakıf müstegallatından Pulathane iskelesinde baç ( = pazar) ağalığı
hakkında hicri 1234 tarihli bir ferman sureti kayıtlıdır. Defterin
2-26 ncı sahife-lerinde vâhideli ve mukaıaalı 209 parça mevkufat ve
30-39 uncu sahifelerinde 118 parça köy vc 41 inci sahifede 30 yayla
kayıt l ıdır." deniliyor. Notların yazarı, bu yaylaların
isimlerini, müteakip paragrafta sıralamış o lup, bu arada "Tekkc l
i " yaylasının adı geçmekte; bu yaylalardan sürü başına bir koyun,
vergiye tabi beher koyun başına d()rt okka yağ ile vergiye tabi
beher sığır başına bir batman yağ bedelinin vakfa ait olduğu belirt
i l mekte; bu suretle toplanan gelirlerin kuruş cinsinden, 1258
yılına ait, tutar ları : Vakfıkebir, Pulathane, Akçakale,
Vakfısagir, Terme, Fatsa, Pa/ar-suyu, Perşembe köyleri için ayrı
ayrı gösterilmiş bulunmaktadır.
Gülbahar Hatun vakfına vergi ödeyen köylerin Akçaabat'tan
Terme'ye kadar u/anaiı geniş hiı sahaya yayıldığı anlaşılıyor.
Espiyc'nin Tekke köyü de bu saha içindedir.
file:///akif-nanic
-
106 PROF. NACİ YÜNGÜL
Gülbahar Sultan külliyesi vakfının 1258 senesine ait giderleri
toplamı 77.422 kuruştur. Bu paradan, külliyede vazife görenlere
verilen maaşlar ve fodla (=ekmek) bedelleri, Hatuniye Camii
civarında oturanlara verilen hakk-ı ciran (=komşuIuk hakkı)
karşılıkları, Hatuniye cami ve minaresi ile türbeye ait zeytin
yağı, mum ve onarım masrafı ödendiği gibi Rize'de Al i Kaptan ve
Uzun Al i camileri vazifelilerine de maaş verilmiştir.
c) Espiye'nin Tekke köyündeki zaviyenin Gülbahar Hatun vakfına
dahil bulunduğu ve tekke vakfıyesindeki "ümmi sultani'l-a'zam"
tabirinden "Kanuni 'nin ninesi" anlamının çıkarılması gerekt i ğ i
, aynı zamanda Yavuz'un annesinin hicri 911 yılından en az yedi yıl
sonra ölen Dulgadıroğulları sülâlesine mensup Ayşe Sultan
olamayacağı sonucunu çıkarıyoruz.
d) Espiye'nin Tekke köyündeki zaviyeyi yaptıranın, "rahmetli
Hacı Halife" adında bir derviş olduğu vakfiyede zikredilmiş ise de,
bu dervişin esas adı belirti lmemiştir. Kanuni'nin cülusundan üç
sene sonra, 929 hicri yılında yazılan ve Arşiv Umum Müdürlüğünün
387 numarasında kayıt l ı bulunan Karaman ve Rum Tapu Defteri'ndeki
iki vesikanın metninde "Hacı Halife"nin esas adı Abdullah,
babasının adı ise Kasım Halife olarak belirtilmiş bulunuyor.
(Tekkeyi yaptıranın adının Abdullah olduğu tekke zaviyedarlıkları
ve gaile mütesarrıflığı hissedarlıkları ile ilgili olmak üzere,
1913 yılında düzenlenen iki beratta da belirt i lmiştir.)
Bahis mevzuu, 929 yılından kalma Tapu Defteri 'nin Tekke köyü
zaviyesi ile ilgili iki kayıt, evvelce Vakıflar Dergisi Sayı I I ,
yıl 1942, s. 279-386 (Ömer Lütf i Barkan, Osmanlı imparatorluğunda
Bir İshyan ve Kolonizasyon Metodu olarak
Vakıflar ve Temlikler) meyanında (s. 346) yayımlanmış o lup, bu
kayıtlardan birincisinde "Kasım Halife oğlu Hacı Abdullah tekkesi
vakfından ve Hacı Halife tarafından vakfiyet üzere tasarruf edilen
Ah i Çukuru köyünden (saltanat merkezince) öşür ve rüsum alınmaması
ve avarız tekl i f olunmamasının kabul edilip keyfiyetin Defter-i
Sulta-ni 'ye kayd-edi ldiği" belirt i lmekte; ikincisinde ise,
"aynı tekke vakfından olup Yağlıdere (nahiyesine) bağlı bulunan
Harava köyünden aynı vergilerin alınmaması ve avarız tekl i f
olunmaması gerekt iği" belirti lmekle beraber "adı geçen köyün
Hudaven-digyar hazretleri (Yavuz Sultan Selim) Trabzon'da (vali
olarak bulunmakta) iken kendisi tarafından Hacı Abdul lah Halife
zaviyesine tayin edilip ve (pederi) merhum Sultan Bayezid Hân'dan
hükm-i şerif a/ıverilip hükm-i âl i 'nin muvazzah Defter-i Cedid-i
Sultâni 'ye kayd-olunmuş bulunduğu da" ifade edilmektedir.
Bu ik i kayıttan, tekkenin, Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi
iken Hacı Halife Tekkesi adını taşıdığı ve adları geçen ik i köyün
Yavuz tarafından tekkeye " t ay in " edildiği, bu tayinin Devletçe
tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tekke'nin 950 tarihli vakfiyesinde
tekke adının zımnen Gülbahar Hatun Tekkesi kılığına girdiğini
görüyoruz. Yavuz tahta çıktıktan sonra tekkenin statüsünü anasının
vakfına bağlamış ve muhtemelen tekkeye gelir sağlayan köy sayısını
arttırmıştır.
F. Şâhitlcr silsilesi
Vakfiyenin esas metni peşinden gelen " Ş ü h u -dü'l-hâl"
başlığı altında, hiyerarşiye göre sağdan sola doğru sıralanmış ve
hürde tevk i ' hattı ile yazılmış beş devlet adamının isim ve
unvanı ile diğer ik i devlet adamının mühür "a lâmet le r i " yer
almış bulunmaktadır. Bunları biyografi leri ve vakf-ettikleri hayır
eserleri açısından ele alacağız.
/. Sadrıazam (Hadım) Süleyman Paşa
Şâhitler silsilesinde "sadrü'l-vüzerâi' l- ' izâm hazret-i
Süleyman Pâşâ" olarak kayıt l ıdır.
a) Kısa biyografi
Yavuz Sultan Selim ile yaşıt bir ak-ağa olarak, Enderun'dan
yetişmiş ve bu padişahın son yı l larında hazinedar-başı, 1523
lerde Şam Beylerbeyi , 1525 te Mısır beylerbeyi olmuştur. Mısır'da
on yıl kalmış; güney denizlerinde fütuhat yapmak için bir donanma
inşasına gir işmiş; hacmini arttırmayı başardığı Mısır hazinesinin,
İran üzerine 1535 yılında sefere çıkmış olan Kanuni kumandasındaki
Osmanlı ordusuna katkısını sağlamak suretiyle bu sefere katılmış;
30 Haziran 1535 te ordu ile beraber Tebriz'e girmiş; sefer
dönüşünde Anadolu beylerbeyliğine tayin edi lmişt i r .
Hadım Süleyman Paşa bir buçuk yı l sonra ikinci defa olmak üzere
Mısır beylerbeyliğine get i r i ld i . Ve güney denizlerine
sevk-etmek üzere evvelce yaptırmağa başladığı donanmanın inşaatını
tamamlayarak MıSır'dan Hindistan'a yönel ik bir deniz seferine ç ık
t ı . Bu sefer sırasında 3 Ağustos 1538 de Aden limanını, ve kısa
bir süre sonra Yemen'i zapt-etti.
Kasım 1539'da, Hadım Süleyman Paşa'nın kubbe vezirleri arasına
katıldığı anlaşılıyor. O tarihten bir süre sonra Süleyman Paşa ik
inci vezirliğe kadar yükselmiş ve 1541 nisanının sonlarında
sadâretten azl-edilen Lütf i Paşa'nın yerine sadrıazam olmuştur.
Hadım Süleyman Paşa sadârette 3 y ı l , 7 ay kalmış; dördüncü kubbe
veziri olarak Divan'a girdikten sonra kendisi ile çekişmeğe
başlamış olan Deli Husrev Paşa ile 28 Kasım 1544 tarihindeki bir
Divan toplantısında vumşması üzerine muhâsımı olan Husrev Paşa
-
GİRESUN-ESPİYE G L L H AH \ R HATUN TEKKESİ 107
ile beraber Divan'dan azl-edilmiş; ve oturmağa memur olduğu
Malkara'da 1547 eylülünün sonlarında ölmüştür. (Şerafeddin Turan,
Hadım Siitex man Paşa. İsi. Ansk l . IX , 194-197).
b) Val: ıf eserleri
Hadım Süleyman Paşa, idareci ve kumandan olarak bulunduğu Mısır
ve Yemen'de cami, tekke, ribat ve hamam gibi vakıflar tesis etmişt
i r (Bkz.: Şerafeddin Turan, an ı/on eser. göst. yer)
2. Riistem Paşa
Şâhit ler silsilesinde "Bedr'ül-küberâi ' l - f lhâm hazret-i
Rüstem Pâşâ" olarak adı geçen Rüstem Paşa'nın vakf iyeyi imza ett
iği tarihte (950 zilhiccesi başları — 1544 Şubatının sonları) ik
inci vezir olduğu anlaşılıyor.
a) Kısa biyografi
1500 yıl ı civarında, müslüman bir ailenin çocuğu olarak
Saray-Bosna yakınlarında doğan Rüstem, Enderun'a alınıp yet iş t i
r i lmiş; Bayezid ve Cihangir adlı şehzadelerin sünnet düğünlerinde
Kanuni 'nin gözüne girerek Cçııncu \ " c î / r pâyesiyle Divan-ı
Hümayun'a girmiş; Kanuni 'nin Hurrem'den doğan kızı Mihr-ü-Mah ile
evlenerek (1539), paıli-şah damadı o lmuştur . 1541 de ll:ııu-ı \
(•-.r'liğc get i r i lmişt i r . 1 Aralık 1544'te, Hadım Süleyman
Paşa yerine sadrıazam olmuş; fakat 1533'teki Nahcıvan seferinde
Kanuni 'ye tesir ederek şehzade Mustafa'yı öldürtmüş olmasından
dolayı Yeniçerilerin ayaklanma derecesine varan hoşnutsuzlukları
karşısında sadâretten azl edi lmiş; yerine tayin edilen Kara Ahmed
Paşa'nın Kanuni tarafından katl-ettiri lmesi üzerine 1 Ekim 1555 te
tekrar sadârete get ir i lmişt i r . Rüstem Paşa, ölüm tarihi olan
28 Şevval 968 (12 Temmuz 1561) e kadar sadârette kalmıştır. (Ş.
Altındağ ve Ş. Turan, Riistem Paşa, İsi. Ansk l . IX , 800-802)
b) \'al:ıf eserleri
Rüstem Paşa, İstanbul'da (Yemiş iskelesi civarında yaptırdığı)
çini leriyle meşhur camiine (ilâveten) gerek payitaht ' ta gerekse
eyâletlerde birçok cami, medrese, kervansaray, hamam, imaret,
(köprü) ve kütüphane gibi ha>rat (bu arada Rusçuk ve Hamâ'da
birer cami, medrese ve imaret) yaptırmıştır. (Ş. Alt ındağ ve Ş.
Turan, anılan eser. göst. yer).
3_ .Mchmed Paşa (El hâcc. Sofu)
a) Biyof^rafı
Şâhit ler silsilesinde ve üçüncü vezir pozisyonunda,
"kıdvetü'l-vüzerâ hazret-i Mehemmed Pâşâ " olarak kayıt l ı bulunan
bu zatın biyografisi şöyledir:
"ENıâcc , Sofu Mehmed Paşa: Enderun-i Hümayun'dan yetişip
ümeradan oldu. 941 de Rumeli Beylerbeyisi, 944 te vezir-i
kubbe-nişin.
hı'ı iedric rt'.'/)•-/ ,sû/ı; (?) o ldu. 952 dc Bagdad'.ı memur
olup 954 te Bosna beylerbeyisi, 958 de Budin beylerbeyisi olmuş ve
o sene orada irt ihal eylemiştir. Yeni-kapı camii bânisidir.
Sofya'da dahi cami' ve medrese yapmi'jtır. Ak ı l , kyâmi l idi (.
. .)" (Mehmed Süreyya,SO. IV, s. 113)
b) Eıkafı
"Yeni-kapı camii: (buna) Sofu Mehmed Paşa camii (dc deni lmişt i
r) ; Mcvlana kapısı civarında id i . 1034 (1623)te (?) yapılmış
olan bu cami'den eser kalmamıştır (Tahsin Öz, İsianbul C'aıuıU-n.
I, Ankara, 1962, s. 156).
/. Iluarev / ' i . ' .sfi ıDcIıl ( ' -
Şâhitler silsilesinde "Umdetü'l-küberâ hazret-i Husrev Pâşâ"
diye ve dördüncü vezir pozisyonunda kayıtlı bulunan Deli Husrev
Paşa'nın sadrıazam Hadım Süleyman Paşa ile Divan'da yaptığı kavga
münasebetiyle kubbe vezirliğinden azl-edildiğini yukarıda
görmüştük.
a) BıyoLimfı
"Husrev Paşa Bosna'lıdır. Saray-ı Hümayun'da terbiyet gönip
kapıcılar-kethüdası ve 922 de Konya ve 928 de Diyarbekir, ve 938 de
Haleb beylerbeyisi o ldu. Sonra Şam ve Rumeli beylerbeyisi de oldu.
941 de Mısır valisi o ldu. Yi rmi iki mah sonra 943 te vezir olup
Dersaadet'e geldi. Sırasiyle ıc:ır-ı suni (?) o ldu. 951 de vefat
eylemiştir. Yenibah-çe'de medfundur (...)" (Mehmed Süreyya, S O . I
I , 272)
Yukarıdaki paragrafta Deli Husrev Paşa'nın 943 te (dördüncü \
ezir olarak) kubbe altına girdiği ve "sırasi> le" ikinci
vezirliğe yükseldiği beyan edilmiş ise de Husrev Paşa'nın Divan'da
Sadrıazam Süleyman Paşa ile kavga ett iği anda Riistem Paşa'nın
ikinci vezir olarak bulunduğu, şâhitler silsilcsindcki sıralanış
icabıdır. Yani o anda Husrev Paşa çok-çok üçüncü ve/ir olmuş
olabilir. Kavgadan Husrev Paşa'nın kubbe altından kovulmuş olması
do lay isiyle bu paşa hiç bir /aman ikinci vezir olamamış demektir.
Aynı hata, "Hadım Süleyman Paşa'nın sadâretten a/line sebep olarak
i)u paşanın Divan-ı Hümayıııı'ıla ıl:ıncı ı .^ r Drl l Htisrcv
Paşa'>a saldırmış olnuiMm" ı;ostficı-ismail Hami Danişmcnd { l o
î ' K . I I . 427) ı.ır.ıhıı 1,111 J.ı ıckrjr l . i i ınııslır.
i:;,.:l:lii.ı . M / / , : /
İstanbul'un I aıih semtindeki S.ıı ı dı ı /o l m c -kiindc
Husrev Paşa'nın Mimar Sin.ın taiafııul.ııı >'apılmış muhteşem
bir tıırbcsi rnL-\cuı olup (Ekrem Hakkı A> verdi, llusrcı / ı I
elen a>rı baskı, İstanbul, 1955), bu türbenin kitâlıesi
ıı/criınleki ebcet hesaplı man/um tarih ile a>nı kiıâbeııiıı alt
tarafına kazılı rakamlı lari lı 952 yılını yosieı inektedir. Husrev
Paşa türbesini tetkik e l l iğ i .ın-
file:///
-
108 PROF. NACİ YÜNGÜL
laşılan Sicill-i Osmâni yazarının, paşayı 951 de ülmUş
göstermesi karşısında, türbe kitâbesindeki tar ihin, türbe
inşaatının yapıldığı yılı belirtmekte olduğunu kabul etmeye bizi
sevk etmektedir.
Husrev Paşa'nın, türbesi civarında bir de mektep yaptırdığı.
Evliya Çelebi tardfından, Seyahat-name'sinin birinci cildindeki
sıbyan mektepleri bahsinde belirt i lmiştir (Ekrem Hakkı Ayverdi ,
anılan eser). Kitâbesi metnine nazaran 947 yılında yapıldığı
anlaşılan bu mektebin bugün eseri kalmamıştır (Ekrem Hakkı Ayverdi,
anı/an eser).
Husrev Paşa türbesi karşısında "sivri kemerli kesme küzeki
taşından" yapılmış, bugün varlığını korumakta olan, bir çeşme de
Husrev Paşa'ya mal edilmekte (Hadikatü'l-Cevami' yazarı ve Ekrem
Hakkı Ayverdi, anılan eser) ise de, bu çeşmenin 976 yılında Kırk
Çeşme suyu ile beslenmiş bir Kanuni Sultan Süleyman çeşmesi olduğu
Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa'ya sunulmuş bir kırk
çeşme suyu "tevzi defteri"nde belirti ldiğinden, o çeşmeyi Deli
Husrev Paşa hayratı arasında zikr-etmeye mahal yoktur .
Deli Husrev Paşa türbe ve mektebi ile o zâta atf-edilen çeşme
çevresinin Husrev Paşa Çarşısı adını taşıyan bir çeşit mahalle
haline geldiğini Ekrem Hakkı Ayverdi (anılan eser) yazmıştır.
Husrev Paşa çarşısı içinde veya civarında IITJ.I edilmiş olup
Husrev Paşa türbesine çok yakın mesafede bulunan üç cami (X IX.
asır sonundj İstanbul'un sur içi mahalleleri haritasında kayıtlı
sokak adları ile) şunlardır:
aa) Dibek camii sokağı ile Aynacılar (doğ-ııısu: Aynalı Çeşme)
camii sokağı kavşağında Kasap İvaz (veya: Dibek) mescidi: Tahsin Öz
(anılan eser, 26, 48) Aynalı Çeşme Mescidi adını da taşıdığını
bildirdiği bu mescidin 1334 (1915) yılında yanmış ve yalnız duvar
kalıntılarının durmakta olduğunu kayd-etmiştir.
bb) Husrev Paşa caddesinin Husrev Paşa Türbesi kuzeyindeki kısmı
ile İmam sokağı kavşağı güneyinde kyâin geniş bir adayı dolduran
Bâli Paşa Camii (Ekrem Hakkı Ayverdi, istanbul Anskl. IV , s.
2048-2051), bugün, onarılmış ve yep-yeni bir müezzin meşrutası ile
donatılmış durumdadır.
cc) Husrev Paşa Caddesi ile bu cadde batısındaki, ona paralel
Cami Sokağı arasında uzanan, bu iki yolu dikine keser durdumdaki.
Yolgeçen Bostanı Sokağı ile o yolların kavşakları kuzeyinde yer
alan ve Ekrem Hakkı Ayverdi'nin editörü bulunduğu XIX. asır sonları
İstanbul Şehrinin Sur içi Haritası, D4 paftasında, Sarı Nasuh
Mescidi (?) diye adlandırdığı Mescit: Ressam Hüsnü adındaki
kuvvetli bir grafik sanatçısının, "nefs-i İstanbuT'da mevcut 500 ve
civarında mevcut 324 camiden İstanbul içinde 278, sur dışında 38,
Halic'in sol sahilinde 106 cami'den oluşan 422 camilik bir
İstanbul haritası üzerinde perspektif olarak gösterip
numaraladığı bu camilerin isimlerini liste hal inde vermek
suretiyle hazırladığı ve Matbaa-i Bah-riyye'de yirminci yüzyıl
başlarında bastırdığı, renkli, İstanbul Cami'leri levhasında bu
madde mevzuu olan mescit, İstanbul iç i camilerinin 148 incisi
olarak listelenmiş "Kazasker (Mescid i ) " adı altında
gösterilmiştir. Aşikyardır k i bu mescidin bânisi: Espiye'deki
Gülbahar Sultan Tekkesi vakfiyesine Anadolu kazaskeri sıfatiyle
şerh veren Mirim kösesi denmekle ma'ruf olup Kadı-zâde-i Rumi
torunu ve Kutbüddin Mehmed Efendi oğlu Mehmed Efendi'dir; ve bu zât
, Mehmed Süreyya Bey tarafından verilen uzunca biyografisinde
görüldüğü üzere, 945 ten sonra Anadolu kazaskeri o lup, 956 da
müderrisliğe avdet etmişt i r (so, IV , 113). Anadolu kazaskeri
Mehmed Efend i 'n in , Tahsin Öz tarafından (anılan eser),
Parmak-kapı mescidi adını taşıdığı ve Husrev Paşa Türbesi c i
varında inşa edilmiş olduğu bi ldir i len, mescidinin kat' i yeri
ve takribi inşa tarihi (956 ya doğru! ) ile bâni babasının adı
aydınlatılmış bu lunuyor . 1888 tarihli Vakıf sular onarım
masraflarını bölüştürme ("mukaseme") defterinin Sarı Güzel kolu
bölümünde, 2 masura Kırk Çeşme suyu "tayın"ını haiz "Husrev Paşa
Cami'-i Ş e r i f i " kaydı, şüphe yok k i . Kazasker Mehmed Efendi
'n in yaptırdığı Kazasker (=Parmak-kapı) mescidini hedef
tutmaktadır. 1891 tarihli Kırk Çeşme suyu Tahrir Defteri'nde bu
mescidin " tay ın" ı kayıt l ı olmadığına göre, o tarihteh evvel
mescidin harap duruma düştüğü anlaşılıyor.
5. Ahmed Paşa (Kara, Damadj
a) Biyografi: Espiye'nin Tekke köyü zaviyesi fakfiyesini beşinci
şâhit olarak ve Rumeli beylerbeyisi sıfatı ile imzalayan Kara Ahmed
Paşa, sadrıazamlığa kadar yükselmiş değerli bir askerdi. 927
(1521)de yeniçeri ağası olmuş, sonra Rumeli beylerbeyiliğine tayin
edilmiş; bu vazifede iken 950 (1543)te Macaristan seferine iştirak
ederek fütuhat yapmıştır. 955 (1548)de İran harpleri esnasında Şark
Hudutları Serdarlığma getiri lmiş; Doğu Anadolu'da İranlıların
elindeki bir takım kaleleri feth-etmiştir. Daha sonra Macaristan
Serdarlığma getiri lmiş; otuz beş günlük bir kuşatmadan sonra
Tanışvar'ı ve müteakiben Şolnok kalesini feth-etmiştir.
Kanuni 'nin, İran üzerine 960 (1553)te yaptığı sefer esnasında,
oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürt-mesine sebep olan Rüstem Paşa'yı
sadâretten azletmeğe mecbur kalması üzerine, Ahmed Paşa, sadârete
getiri l ip, sadrıazam olarak, İran üzerine yapılan bir sefere
katılmış; padişahın İstanbuJ'a dönmesini müteakip 13 Zülka'de 962
(29 'Ey lü l 1555) tarihine rastlayan bir pazar günü, Divan'a
-
GİRESUN-ESPİYE G Ü L B A H A R HATUN TEKKESİ . 109
katılmak üzere arz odasma gireceği sırada boynu vurulmak
suretiyle i'dam edi lmişt i r .
b) Hayratı: Kara Ahmed Paşa Topkapı 'da büyük bir cami
yaptırmağa başlamış, fakat camiin inşaatı, ölümüyle, yarım
kalmıştır; bu cami civarında, paşanın, medrese ve mektep gibi
tesisleri de vardır. Ahmed Paşa, camiin cadde tarafında bulunan bir
türbede yatar. (M. Cavit Baysun, Kara Ahmed Paşa, İsi. Ansk l . I,
193 'ten özet lenmişt i r ' )
6. Ebüssuud bin Mehmed
a) Biyografi: Gülbahar Sultan tekkesi vakf i yesi altına, " m â
fıhi hakkün vâki 'ün mâlehu min dâfi'ün (=Hak vâk i ' o lduğunda o
mâl inden mün-defı ' oldu) ketebehu el-fakir Ebüssuud bin Mehem-med
el-kaâdi bi'l-asâkiri ' l-mansure f i v i lâyet i Rumeli e l
-mâmure" ifadeli bir "a lâmet " ! haiz mührünü basmış olan Rumeli
kazaskeri Ebüssuud Mehmed Efendi, büyük bir f ıkıh ve tefsir â l
imid i r .
İskilip'te Şeyh Muhyiddin Mehmed sulbünden 17 Safer 896 (898
değil!) ( = 3 0 Aralık 1490)da doğdu. Medreseden yet iş t i . 922
(1516) dan it ibe-ren sırasiyle İnegöl'deki İshak Paşa, İstanbul
'daki Davud Paşa, Gebze'deki (Çoban) Mustafa Paşa, Bursa'daki
Sultaniye ve İstanbul 'daki Sahn-ı Semân'ın Müfti medreselerinde
ders o k u t t u . 939 (1533) te Bursa kadılığına, 940 (1533) te
İstanbul kadılığına, 944 (1537) de Rumeli kazaskerliğine getir i
ldi. Bu son vazifede sekiz sene kalıp nihâyet Şaban 952 (Ekim 1545)
te şeyhülislam o ldu . Ve bu vazifeyi, ölmüş bu lunduğu, 5
Cümâdelulâ 982 (23 Ağustos 1574) tarihine kadar (kameri sene ile 29
yıl 9 ay; güneş senesi ile 28 yı l 11 ay) yürüttü.
b) Hayratı: Ebüssuud efendi İski l ip ' te babasının kabri
iittisalinde cami ve mektep ve o civarda bir köprü ile İskil ip
havalisindeki Bağ-özü köyünde mescit ve mektep yaptırmıştır.
İstanbul'da (Eyüp'te çarşı içindeki) haziresi yanında keza bir
mektep ile Şehremini ve Macuncu mahallelerinde birer çeşme, ayrıca
Macuncu'da bir hamam yaptırmıştır . (M. Cavit Baysun: Ebüssuud
Efendi (1490-1374). İSİ. Anskl. IV, 92-99 'dan hülâsa')
7. Hasan bin Mehmed (Yenişehirliı
a) Biyografi: Bahis mevzuu tekke vakfiyesinin altına "el-emrü
kemâ zükire ve'ş-şanü'alâ mâ sütire (=emir zikr-edildiği g ib i ,
durum da yazıldıi;ı gibidir) harrerehu efkarü'l-verâ Hasan bin
Mehem-med el-mevlâ bi-darü's-saltanatü's-seniyye Kostan-tmiyyetü' l
-mahmiyye ( = İstanbul kadısı)" ifadeli bir "a lâmet" i haiz
mührünü basmış olan İstanbul kadısı Hasan bin Mehmed'in hayat
hikâyesi şöyledir:
"Hasan Efendi : Yenişehir ' l idir . Müderris; Galata,
(İstanbul), Fi l ibe, Selânik, Trablus-i Şanı, Üsküp kadısı o ldu.
A 'mâ olmağıla tekaüd edi ld i .
960 ta vefat eyledi. Selim, müteşerri, fakih id i . Selefte kazâ
(= \ad ı l ı k ) kazançlı olup servet sahibi olmuş id i . Müftü
hamamı yanında bir medrese yapt ı . Bunlar, hatta Medine-i
Münevvere bile o vakit mevleviyyet olmayıp niyabet (et t i
ler)"
6) Hayır eserleri: Sicil'de bahis mevzuu olan medrese, 1877
lerde yapılan İstanbul medreseleri nüfus tahrir i cetvelinde 114
sıra numaralı "Hasan Efendi medresesi" olmalıdır. Çünki bu
medresenin 118 numaralı "Medrese-i Câbiri der Kadı Çeşmesi" diye
belirt i len medreseye yakın olması (Kadı Çeş-mesi'nin Müftü
Hamamına çok yakın olması dola-siyle) gerekir. Bu medresenin X IX .
asır sonlarında İstanbul'un sur iç i haritasında kaydı yoktur.
// Tcl:l;cnin ha^ircsındehi liç ıne-ar la^ı
Bu taşlar 1260 hicri yılı civarında ölmüş, tekke mensubu, üç
erkeğe ait birer baş şahidesidir. Bunları tarih sırasına göre
numaralandınrsak bir incisi ile üçüncüsıı ^üzel bir sülüsle,
ikincisi ise güzel bir ta ' l ik ile yazılmış kitâbeleri
haizdirler. Her üç şahidenin başında birbir inin aynı olan birar
kavuk vardır.
-A. Şalıulc l:i(âbelcnııın melınlcrı
1. Melııucd o-jhı EsSeyyıd o . - ^ s c v / ı Abdullah'ın
şâhıdesi kılâbcsi.
"HiNe'l-Hayyü'l-Bâki Gelip kabrim ziyaret eden ihvân Edeler
ruhuma fat iha ihsân Hacı Abdullah Halife evlâd-larından merhum ve
mağfur Es-Seyyid eş şcyh Abdullah Efendi İbni Mehmed ruhiyçin
fatiha
sene 1265, muharrem (Aralık 1848)"
2 Alı ^cyh :adc Oıucr A ^:a'n ın O-ZK Ah A:^a'ııi'i
>âlıulcsı / , ' i / û ( u ' s ;
••Hüve'l -Bâk i Dâr-ı dünyâda civân iken gezerdim bir /aman
Nagihan erdi ecel ett i yerim bağ-ı cinân Fâni dünyâda murâdını
almadan tcrk-cyledinı Vâl ideynim cylesinler bir zamân âlı ü figaân
Mütevcffâ Al i Şeyh-zade merhum Ömer Ağa'-
nın mahdumu merhum ve mağfur Ali Ağa ruhiyçin cl-fâtilıa
sene 1268 (1851/1852)"
.) ' . EsSvyyıd Mehııul Şeyh
-
n o PROF. NACİ YÜNGÜL
Sarı Halife'nin torunu Es-Seyyid Mehmed Şeyh-zade merhum ve
mağfur A l i Şeyh ruhuna fat iha
Sene 1269 (1852/1853)
B. Şahide kitâbclcrinin değerlendirilmesi
Bu şâhideler üzerinde, teki
-
G İ R E S U N - E S P İ Y E G C L B A I İ A R H A T L ' N T E K
K E S İ . . . m
1
V ,
t ' *
-4->V2
. . . Â
S ı .
%
O".; D ö n a ; H a i u n " ^ c - K k -
-
112 PROF. NACİ YÜNGÜL
%1
U f - ı i n ı : 2 - a V a k f i y e b a ş t a r a f ı n d a k i
H e s m e l e , H a m d e l e - S a l v e i e L e v h a l a r ı
•arm
. . . . . f
m
f î e s i m : 2 - b ) . \ j i u i n i S u l t j r i S ü l e y m
a n l u c j r a s ı . u A n a d o l u K a z a s k e r i M e h e ı ı
ı n i e d u ' r - R u t n ı 'n ın t a s d i k - ^c rh ı ı
file:///jiuini
-
GİRESUN-ESPİYE G Ü L B A H A R HATUN TEKKESİ . 113
^ ' • fe . . . . . .
. t » -
-
114 PROF. NACİ YÜNGÜL
İ T
R e s i m : 4 V a k f i y e E s a s M e t n i a l t ı n d a k i
Ş a h i t l e r S i l s i l e s i .
1 r
T V
\ r
i L
R e s i m : 5 B a ş b a k a n l ı k A r ş i v i ,
K a n u n i S ü l e y m a n d e v r i n e ai t
( H . 9 2 9 / M . 1 5 2 2 / 3 ) 3 8 7 N o ' l u T a p u D e f t
e r i n i n
7 6 2 . s a h i f e s i n d e H a c ı A b d u l l a h H a l i f
e
T e k k e Z a v i y e s i n i n T a p u K a y ı t ı .
-
GİRESUN-ESPİYE HACI A B D U L L A H ZAVİYESİ . 115
-
PROF. NACİ YÜNGÜL
R e s i m : 7 A h m e t E f e n d i t o r u n i i H a s a n ' a
a i t | Z a v ı y e d a r l ı k h i s s e s i n i ' t e s c i l e d
e n
b e r a t s u r e t i . :