Top Banner
Giresun'un Espiye İlçesinde Yavuz Sultan Selim'in Tesis Ettiği Gülbahar Hatun Tekkesi Vakfına Ait Vesikaların Değerlendirilmesi Prof. Naci YÜNGÜL r. Arkeolog Haşim Karpuz, 1978 ve 1980 yıllarında, Giresun'un Espiye İlçesine Luğlı Tekke Köyü'ndeki eski bir tekkeyi zi>aret ederek, tekke şeyhlerinin son varisleri elinde bu- lunan şu vesikaların fotoğraflarını almıştı: I. Kanuni devrinden kalma bir vakfiye; II. İki şeyh ile bir zaviyedâra ait mezar şâhideleri; III. 1913 yılından kalma tekke zâvi>edârlıiı ve gaile mutasarrıflığı liisscdarlıkl.i! ın.ı iki berat. İşte bu fotoğrafların değerlendirilmesi maks,ı- diyle yaptığım çalışmaların sonuçlarım aşağıda arzediyorum. /. Tcl;l:cniıı ı-ahfıycst Uzun bir ceylan derisi üzerine siyah ve kırmı/ı mürekkeplerie yazılmış ve çizilmiş bulunan vak- fiye, yukarıdan aşağıya doğru sıralanmış durumda olmak üzere, şu altı kısımdan oluşmaktadır: A, Besmele levhası; B, Hamdelc \c salvele levhası: C, Ifenuni'nin tuğrası; D, Anadolu kazaskeri Mehemmedü'r-Rumi' haşiyesi: E, \ ' a k f l \ e n i n esas kısmı; F, Şâhidicr silsilesi. Vakfiyenin gerek >azı, gerekse nakış bakımın- dan nefis bir eser okkığü, fotoğrafların incelen- mesinden anlaşılmış bulunuvor Hat cinsleri, sülüs, ta'lık ve tevki' olmak li/cre, liç tip olup, bu yazıların enderunkı usta hattatlar elinden şık- lığı muhakkaktır, ilk üç kalem ve>ikatla ver alan nakışlar, dini mahiyette bir belge olan \akfi\eniii bu vasfına uyan ciddi bir hav a> ı v ansıtıp o ı . üikdöngen biçimli levhanın dış kenarı geo- metrik şekillerden oluşiuaılnıuş olan süslü biı pervaz ile çerçevelenmiştir. Bu çerçeve içinde basık bir altıgen >er almakta; celi sülüs ile >azılmış bulunan besmele, bu altıgeni tamamen doldurmak- tadır. Besmelenin >azısı ile iç ve dış çerçevenin de- tayları fotokopi üzerinde çok silik göninmckie o- lup, pek nefis olduğunda şüphe olma>an bu parça- nın renkli fotoğrafının alınması temenniye değeı /; ücnuiclc i C <(:lı c/f !eı iu:>ı Levha, 32 şua'lı bir daire halkçısı şeklindeki gümüş bir çerçeve içine alınmış dairesel bir avna gorünümiındedir; hamdcIe ve saKelc formülü, a>ila- nın cam kısmına tekabül eden dolu daire >ii/eyi ıı/erine vedi satır halinde giı/el biı sülüsle va/ılmış- tır. Bu v.ızıların kırmı/ı nnirekke(ile va/ılmış ol- duğu anlaşılmakta \e dolav isiyle fotokopinin ba/ı kısıııılaı ının okunması ancak tahıııinleıe s ve- rilmek sureliyle mümkün olmaktadır. Ilamdele ve salvele fdimüluniın metni şuyle dir: ( K,;((;. r; 'tun i.-ı;.; Kanııııi'nin "Sıılevman lıiıı Selim H.iıı el mu/affer daima" ılive (iknn.ın hu •^tı/c\ \e iii uıu raMiıııı sol taıafında \ er alan ic ice iki yumun.ımsı eğriden içte hulııııan kın ligunıın \e tuğıa ibaresi ilk u(, kelimesini kavrayan lıığıa alt kısmının /e- miııi koyu bir renkte, dıştaki y uııuınamsmın mini ise daha .n,ık bir renkte olmak ıı/eıe ho\an- nııştıı. Acık renkli /emin ıı/eıinde doıt, iıcş
16

Giresun'un Espiye İlçesinde Yavuz Sultan Selim'in Tesis Ettiği … · 2017. 1. 10. · Yavuz Sultan Selim'in Tesis Ettiği Gülbahar Hatun Tekkesi Vakfına Ait Vesikaların Değerlendirilmesi

Oct 23, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
  • Giresun'un Espiye İlçesinde Yavuz Sultan Selim'in Tesis Ettiği Gülbahar Hatun Tekkesi Vakfına Ait Vesikaların Değerlendirilmesi

    Prof. Naci YÜNGÜL

    r. Arkeolog Haşim Karpuz, 1978 ve 1980 yıl larında, Giresun'un Espiye İlçesine

    Luğlı Tekke Köyü'ndeki eski bir tekkeyi zi>aret ederek, tekke şeyhlerinin son varisleri elinde bulunan şu vesikaların fotoğraflarını a lmışt ı :

    I. Kanuni devrinden kalma bir vakf iye; I I . İk i şeyh ile bir zaviyedâra ait mezar

    şâhideleri; I I I . 1913 yılından kalma tekke zâvi>edâr l ı i ı

    ve gaile mutasarrıflığı liisscdarlıkl.i! ın.ı ik i berat.

    İşte bu fotoğraf ların değerlendirilmesi maks,ı-diyle yaptığım çalışmaların sonuçlarım aşağıda arzediyorum.

    /. Tcl;l:cniıı ı-ahfıycst

    Uzun bir ceylan derisi üzerine siyah ve kı rmı / ı mürekkeplerie yazılmış ve çizi lmiş bulunan vakf iye, yukarıdan aşağıya doğru sıralanmış durumda olmak üzere, şu altı kısımdan oluşmaktadır: A, Besmele levhası; B, Hamdelc \c salvele levhası: C, I fenuni 'nin tuğrası; D, Anadolu kazaskeri Mehemmedü'r-Rumi' haşiyesi: E, \ ' ak f l \ en in esas kısmı; F, Şâhidicr silsilesi.

    Vakf iyenin gerek >azı, gerekse nakış bakımından nefis bir eser okk ığü , fotoğrafların incelenmesinden anlaşılmış bulunuvor Hat cinsleri, sülüs, ta' l ık ve tevki ' olmak l i /cre, liç tip o lup, bu yazıların enderunkı usta hattatlar elinden şıklığı muhakkaktır, i lk üç kalem ve>ikatla ver alan nakışlar, d in i mahiyette bir belge olan \ak f i \en i i i bu vasfına uyan ciddi bir hav a> ı v ansıtıp o ı .

    ü ikdöngen biçiml i levhanın dış kenarı geometrik şekillerden oluşiuaılnıuş olan süslü biı pervaz ile çerçevelenmiştir. Bu çerçeve içinde basık bir altıgen >er almakta; celi sülüs ile >azılmış bulunan besmele, bu altıgeni tamamen doldurmaktadır. Besmelenin >azısı ile iç ve dış çerçevenin detayları fotokopi üzerinde çok silik göninmckie o-lup, pek nefis olduğunda şüphe olma>an bu parçanın renkli fotoğrafının alınması temenniye değeı

    /; ücnuiclc i C ı

    Levha, 32 şua'lı bir daire halkçısı şeklindeki gümüş bir çerçeve içine alınmış dairesel bir avna gorünümiındedir; hamdcIe ve saKelc formülü, a>ilanın cam kısmına tekabül eden dolu daire >ii/eyi ıı/erine vedi satır halinde giı/el biı sülüsle va/ılmış-tır. Bu v.ızıların kırmı/ ı nnirekke(ile va/ılmış olduğu anlaşılmakta \e dolav isiyle fotokopinin ba/ı kısıııılaı ının okunması ancak tahıııinleıe s eı verilmek sureliyle mümkün olmaktadır.

    Ilamdele ve salvele fdimüluniın metni şuyle dir:

    ( K , ; ( ( ; . r; ' t u n i . - ı ; . ;

    Kanııııi'nin "Sıılevman lıiıı Selim H.iıı el mu/affer daima" ılive (iknn.ın hu •^tı/c\ \e i i i uıu raMiıııı sol taıafında \ er alan ic ice iki yumun.ımsı eğriden içte hulııııan kın ligunıın \e tuğıa ibaresi ilk u(, kelimesini kavrayan lıığıa alt kısmının /e-miııi koyu bir renkte, dıştaki y uııuınamsmın / ı • mini ise daha .n,ık bir renkte olmak ıı/eıe ho\an-nııştıı. Acık renkli /emin ıı/eıinde doı t , iıcş vı

    file:///akfi/eniii

  • 102 P R O F . NACİ YÜNGOL

    dafui çök taç yapraklı çiçek motiflerinden ibaret bitkisel süsler seçilebilmektedir.

    D. Anadolu Kazaskeri Mehemmedü'r-Rumi'nin

    hâşiyesHD

    Vakfiye esas kısmının üst tarafında ve tıpkı bir epigraf gibi, ondan daha küçük harflerle (hürde tiı'lık ile) yazılmış bulunan haşiyenin celi u1 ık ile Hüve Hasbiyy diye okunan bir başlığı vardır; ki bu başlık, Allah'a atıfta bulunması dolayisiyle bir besmele niteliğindedir.

    1, Haşiyenin metni.

    ^Tıüve hasbiy" "hâzihi suretü mâ vücide fi defter's-sultâni'l-

    a'zamî edamallahüM-adle ve'l-ihsâne fi'l-âlem/{34 satır değerlendirilemedi) mine'l-akrân bit-takdiri ve'l-kabuli min kıbelihi (üç kelime okunamadı) el-meşhur inde'lwerâi'l-'izâm/bi4ıalifBti'l-islam zeyyedallahü'l-mennan celalelehu ve ebbede halâ-letehu ve eyyede adâletehu el-mümzâ bi-ümenai şeyhü'l-islâm/müfti'ş-şeri'ati'l-garrai fi zemânihi mevlânâ el-merhum muhammed el-fenâri eskene-hu'l-bâri bi-a'lâ cinânihi/nukilet an asliha'I-mastur ilâ hâze'r-rakki'l-menşur bi-hayrin ve ihlâsin min gayri naksin ve ziyâdetin/revâ el-fakir ilallâhi subhânehu ve teâla şânühu ve ebâne bürhanehu mehemmedü'r-rumi el-kaadi bi'l-'asâkir (il-man-sure) fi vilâyeti anadoli el-ma'mure ufiye anhüma" "el-emrü kemâ rüsime fi'lxkitab zebere'l fakir mehemmed bin kutbü'd-din el-kaadi bi'l-'askeri'l mansur fi vilâyeti anadoli"

    2. Haşiyenin tercümesi

    "İyiliklerine karşılık beklemeyen O'nun adiyle" "Sultan-ı a'zam'ın (Allah onun adalet ve lütufk-yarlığını dünya durdukça devam ettirsin - 3 / 4 satır terk edildi-!) , ki o sultan yüksek vezirler indinde İslam halifesi olarak şöhret bulmuştur (Allah onun ululuğunu artırsın, iyiliğini ebedileştirsin ve adaletini güçlendirsin!), merhum Molla Fenâri'nin zamanından kalma (Allah onu cennetlerin en yüksek kısmında barındırsın!) ve şeyhü'l-islam eminlerinin imzalarını hâvi, defterinde bulunan aslından hayır ve ihlasla alınan bu vesika, aslından ne eksik ne de fazladır. Bunu, şânı yüce ve bürhânı aydın olan Allah'ın, fakir kulu, Anadolu kazaskeri Mehem-medü'r-Rumi beyan etti."

    "Emir kitapta bildirildiği gibidir" "Anadolu vilayeti kaadi bi'l-askeri Kutbüddin oğlu Mehmed âcizleri"

    3. Haşiye hakkında notlar

    a) Vakfiye orijinalinin. Molla Fenâri şeyhülislam iken ihdas edilmiş olup, kazaskerierin kontrolü altına verilen, Defter-i Sultani unvanlı, resmi kütükte saklandığı anlaşılıyor. Sultan İkinci Murat

    Hân zamanında kurulan şeyhülislamlık makamının ilk sahibi durumundaki Molla Şemsüddin Fenâri (doğumu: Maveraünnehin 1350-ölümü: Bursa 1431 'Mart/Nisan') esasen haiz olduğu müderrislik ve Bursa kadılığı vazifelerine ilâveten üçüncü vazife olarak 828 (1424/25) de üstlendiği şeyhülislamlığı ölümüne kadar sürdürmüştür (Bkz.: Türk Anskl. XVI , 229 ve İsmail Hami Danişmend, tOTK, I, 433). Bahis mevzuu defterin Kanuni Sultan Süleyman Hân devrine ait ciltleri Arşiv Umum Müdürlüğündeki, henüz tasnif edilmemiş, vesikalar meyanında olduğundan, Gülbahar Sultan tekkesine ait vakfiyenin orijinali görülemedi. Bu bakımdan 437 seneden beri tekke şeyhleri ve zavi-yedarları elinden düşmemiş olan mevcut vakfiye suretinin incelenmesi bir zaruret haline gelmiş bulunmaktadır.

    b) Vakfiye hâşiyesinde, eWeki suretin aslına uygunluğunu tasdik eden Anadolu kazaskerinin hâşiye metni altındaki kendi mührüne ait "alâ-mef'te, yani mühür baskısının suretinde kazaskerin adı ve şöhreti Kutbüddin oğlu Mehmed şeklinde olduğu halde, hâşiye metninde Mehemmedü'r-Rumi şeklinde kayıtlı bulunması dikkati çekmektedir.

    "Mirim kösesi lekabını taşıyan (bu) Mehmed Efendi Kadı-zade Rumi tomnu ve Kutbüddin Mehmed Efendi oğludur. Müderris; Haleb, Edirne mollası oldu. 945 te İstanbul kadısı ve oradan Anadolu kazaskeri oldu. 956 da şahın müderrisi olarak hacce gidip avdet eyledi. 957 de fevt oldu. Al im, fezil, sofilere muhibb idi. İstanbul'da bir mescit ve mekteb bina eyledi. İlm-i hey'ette bir metni, Kya -fiye Şerhi ve bir risalesi vardır." (SO, IV, 113)

    Vakfiyenin düzenlendiği 950 zilhiccesi başları (1544 şubatının sonları) sırasında haiz olduğu Anadolu kazaskeriiğini, müderrisliğe döndüğü 956 (1549) yılına kadar sürdürdüğü anlaşılıyor.

    Kutbüddin oğlu kazasker Mehmed Efendi mescidinin yerini tesbit etmek için Tahsin Öz'ün (Bkz.: İstanbul Camileri. C . l , s.144 ve 186) " K a zasker Mehmed" olarak verdiği iki hayrat sahibinden baba adı zikredilmemiş olan ve "Husrev Paşa türbesi civarında olup Parmak-kapı mescidi denmekle bilinen ve bugün yok olmuş bulunduğu" anlaşılan mescidin yaptırıcısı "Kazasker Mehmed Efendi"yi göz önüne alacağız. Bu mescidin kat'i yeri Hüsrev Paşa'nın hayrâtından bahsedilirken, aşağıda, belirienecektir.

    .Anadolu kazaskeri Kutbüddin oğlu Mehmed Efendi mektebinin kaydına, çeşitli kaynaklarda ve ezcümle M. Cevdet'in Sıbyan Mektepleri listesinde rastlanmıyor.

    ( 1 ) M e t n i n t r a n s k r i p s i y o n u v e t e r c ü m e s i h u s u s u n d a i s t a n b u l y u i < s e k i s l â m E n s t i t ü s ü ö ğ r e t i m u y c s i Z i y a K a z ı c i ' n ı n g e n i ş y a r d ı m l a r ı n d a n y a r a r i o n i i i i . K e n d i s i n e g ö n ü l d e n t e ş e k k ü r e d e r i m .

  • GİRESUN-ESPİYE GÜLBAHAR HATUN TEKKESİ . 103

    E. Vakfiyenin esas ktsmi{2) ' .

    1. Vakfiyenin esas kısmmm transkripsiyonu.

    1. "Ertımâ ba'dü fehâzâ kkâbün sahihün şer'iy-yün • ve sakkün sarihün mer'iyyün • yeteal-leku tnazmunühu bi-tekyeti ummi's-sultani'l-a'zam ve'l-hâkaani'l-mu'azzam mâliki rikaabi

    2. kyâffeti'l-ümem • sultâni'r-rum ve'l-'acem • ahizu einneti's-saltanati'z-zâhireti • zâbitu ezimmeti'l-hilâfeti'l-bâhire • mürgimu ünufi'l-kaasıra • mümerrigu cibâhi'l-ekyâsire • câ-

    3. mi'u cemi'i hasâili's-selâtini'l-ekyâbir • vârisi'l-imâmeti' I-kübrâ ( 3 )

    5 sultâni'l-meşrikın • hâkaani'l-hâfikın • el-hâkim fihimâ bi't tuli ve'l-'arz zılluliâhi ye'vâ ileyhi külli mazlumin fı'l-arz •

    6 es-sultân • bini's-sultân • bini's sultân • es-sultân Süleyman hân • zâdehü'r-rahmân câ-hen fi'd-dühur* dâmehu

    7 sultânen ilâ yevmi'n-nüşur • halledallahi sub-hânehu ve teâla sultânehu • ve efâze ale'l ev1az(4) adlühu ve ihsânühu • lemma

    8 'arade 'aleyhi enne ebâhü'l-merhum • el-mağfiur al-mağmur fi rahmetiilâhi'l-meliki'I-ğaftır» es-sultân selim hân tegammedehuliâhü bi'l-ğufrân • ve eskenehu

    9 fi a'lâ gurefü'l-cinân • kad vekafe ve habese ve tesaddaka be-beyyinetin hâlisetin ve taviyetin sâdıkatın taleben bi-sevabbullahi'l-'azim • ve hereben

    10 min ikaâbihi'l-elim • "yevme lâ-yenfa'u mâliin ve la benune illâ men etallâhe bi-kalbin

    setim" • ve hüve lehu ve melikiihu • ve zâlike cemi'üM-karyeti el müsemmâ bi-hısarcık

    11 min tevâbi'i nâhiyeti yağlu dere • min kazâi Kürtün min livâi Trabzon el-müstağniyye 'ani't-tahdid • ve't-ta'rifi bi-şöhretihâ fl mekyanihâ

    12 ale'z-zaviyeti'lleti • benâha'l-merhum el-hâce halife fi'l-kazai'l-mezkyur • vakfeşer'iyyen ve habsen mer'iyyen ve tasaddukan mardiyyen •

    13 ekarre hüve bi-fasihi'l-lisân • ve karrere bi-sarihi'l-beyân • ennehu kabile'l-vakfe'l-mezk-yur • ale'n-nesaki'l mastur • kabulen ve ndan •

    14 sahihayni şer'iyyeyn • ve emre bieyyi tasar-rufin cemi'u mâhasele minhâ kemâ hüve'l kaânunü fl evkaâfi's-selâtin • 'ale'r-reviyyeti'l-mastureti • feyüzâfli

    15 fıhâ'l-ezyâfü ve yüra'a'l-ekyâbire ve'l-edâni • ve'l-eşrâfü emren mu'teberen mer'iyyen • lâ

    zâle müta'an fi meşâriki'l-ardi ve meğâri-bihâ •

    16 fe-hakeme'l-hakimü'l-fâzılü'l-'âdilü'n-nikaâb • el-müvakkr 'alâ hâze'l-kitâb • bi't-tevki'i'r-re-fi't'l-müstetâb • lâ-zâle babühu bi-avnillahi'

    17 l-meliki'l-vehhâb • merci'an ve meâben • li-uli'-elbâb • bi-sıhhati hâze'l-vakfi ve lüzu-mihi hükmen sahihân şer'iyyen • fe'l-karyetü mezkyuretü

    18 vakfün lâzimün müttefakun aleyh • lâ-yecuzü li ehadin min sultânin ev vezirin ev kaâdin ev emirin ev zaimin ev nâyibin min hâzırin ev gaâyibin ve gayrühum mine'l-ebrâr •

    19 ve'l-füccâr • mine'r-raiyyeti ve ehlü-t-tımar • en yete arrada lehu bi-tağyirin ev tebdilin ev tahrifin • ev ta'tilin • ev ehadi şey'in minhü min gayri hakkin cemil •

    20 bi-vechin mine'l-vücuh • ve sebebin mine'l-esbâb • femen taarrada li-feshihi ev tahrifıhi • ve tasaddâ fallahü'l-melikü'l-a'lâ talibühu yevme'l

  • 104 PROF. NACİ YÜNGÜL

    uııan nice büyük burunları kıran, şahları yüzleri ü/crindc süründüren, yüce sultanların bütün meziy-yctlerine sâhip, yüksek imalığa Vâris (birbuçuk satırlık kısım terk-edildi) Doğu ile batının sultanı, her iki cihetin hakanı, bütün buraların enine ve boyuna hâk imi , yer yüzündeki bütün mazlumların sığınağı olan Allah'ın (yer yüzündeki) gölgesi, Sultan oğlu sultan oğlu olan (Rahman Tanrı onun itibarını zaman içinde artırsın, haşir ve neşir gününe kadar onun şevketini sürdürsün, Sübhan Tanrı onun saltanatını ebedi kılsın, onun adalet vc ihsanı çevreye alabildiğine saçılsın!) Sultan Sülayman Hân'ın ninesinin tekkesiyle ilgili olup, ilaiıi mağfirete nâil olan ve Gafur ve Melik Tan-rı'nın rahmetine gark olmuş bulunan babası Sultan Selim Hân (Allah gufranı ile onu korusun ve onu cennetin en yüce köşklerinde barındırsın!) kendisine arz-eylediği üzere, Azım olan Allah'ın sevabını isteyerek, ve "o gün ki ne mal ne evlâd fayda verir, ancak iyi bir yürekle Allah'a yönelmek fayda ver i r . " ( 7 ) (olarak nitelenen) günde, o günün sahibi vc mâliki olan O'nun elemli cezasından kaçınarak ve sâdık bir niyyet ile, Trabzon Sancağmdaki Kürtün kazasının Yağlı dere nâhiyesine bağlı olup yerinin belirli olmasından ötürü sınırları ile niteliklerinin açıklanmasına gerek olmayan bir bölgede rahmetli Hacı Halife'nin yaptırmış olduğu zaviyeyi şer'i olarak "vakf" , geçerli olarak "habs" ve gönül rızasiyle sadaka edip keyfiyeti fasih bir dille ikrar, sarih bir ifade ile takrir ve bu vakfı rezacn kabul ve burada yazılı olan şekilde ik i yönden sahih ve iki yönden şer'i olarak ve yazılı rivayetler dairesinde (Osmanlı) sultanlarının vakıf kanununa göre, onun tarafından (benimsenmiş) bulunmaktadır.

    Orada (gelen ve gidenlere) yemek yedirilecek; büyüklere, küçüklere ve eşrafa aynı derecede itibar ve riayet gösterilecektir. Gerek Doğu'da, gerekse Batı'da, buna ters durumlar içine girilmeyecektir.

    Hâk im, fâzıl ve âdil vasıflı tevki ' (nişan-ı hümayun) sahibi, adı geçen köydeki zaviyeye ait (çok bağışlayıcı olan Allah'ın yardımiyle, kapısı hiç kapanmasın!) bu kitâba yüksek ve güzel tevki ' ini koymakla bu vakfın hükmen, sarihan, şcr'iyyen " lüzum"u hususunda akıl erbabı için muhkem bir esas meydana getirmiş oldu.

    Sultan olsun, vezir olsun; kadı olsun, emir olsun; zaim olsun, râyib olsun; hâzır olsun, gaayib olsun; reâyâdan olsun, timar erbabından olsun; ve bunlardan başka iy i adam olsun, kötü adam olsun; hiç bir kimsenin tağyir (-^başkalaştırmak), tebdil ( = dcğiştirmek), tahrif (^bozmak), veya ta' t i l (^ çalışmaktan alıkoymak) veya bunlara benzer beğenilmeyecek herhangi bir işlemle herhangi bir şekil veya sebep altında vakfa müdahalesi

    caiz olmayıp, her kim fesih (=ortadan kaldırmak) veya tahrif suretiyle vakfa müdahale ederse Yüce Al lah, Ceza Günü'nde onu afv-etmez ve çeş i ı -çeşit büyük azaplarla onu cezalandırır. Bundan dolayı, aklı başında bir kimse bu davranışa nasıl girer? O k i , Alemler Tanrısı'nın şu sözünü işi tmemiş olamaz' "Al lah' ın la'neti zâlimler üzerine değil m i d i r ? " ( 8 )

    Buna göre vakfiyenin şehadet altına alınması ve yazılması 950 yılı zilhiccesinin başlarında vuku buldu." 3. Vakfiyenin esas kısım metni üzerine nollaı\

    İşbu E bölümünün (1) numaralı paragrafında sunulan vakfiye esas metni arapça aslının en çok ilgi çeken taraflarından b i r i , bözü edilen tekkeye "ümm-i sultâni'l-a'zam tekkesi" adının veri lmekte olmasıdır. Bu ta'birdeki "sul tani ' l -a 'zam" sıfat terkibinden maksud olan: Kanuni Sultan Süleyman Hân'dır; arapça " ü m m " kelimesi ise hem " a n a " ve hem "n ine" mânâsına gelir. Şimdi bu ik i ş ıkkı ayrı ayrı inceleyeceğiz.

    a) Tekkenin Kanuni Sultan Süleyman valdesi Hafsa Hatun'a aidiyeti hipotezi: "Hafsa Hatun , Yavuz Sultan Selim Hân'ın kadını o lup , kocasının 19 yaşında iken 894 (1489) da Trabzon vali l iğine başladığı (Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, A n kara, 1975, s. 301) tarihten altı sene sonra, 900 (1495) de Trabzon'da Şehzade Süleyman'ı doğurmuş (Gültekin Oransay, Osmanlı Dcvlelinde Kim Kimdi? Ankara, 1969, s. 62) ; oğ lu , Bir inci Sultan Süleyman unvâniyle 920 (1520) de tahta çıkınca, padişah anası olmuş; 4 Ramazan 940/19 Mart 1534 perşembe günü ölerek kocasının camii hazi-resinde müstakil bir türbeye gömülmüştür. Hayra t ı : Manisa'da inşaatı 929 (h.)/1522 (m.)de tamamlanan Sultaniye Camii ile bu camiin yanında sonradan yapılmasına başlanan ve inşaatı 946 (1539) da biten bir darüşşifâ'dan ibarettir (Gültekin Oransay, anılan eser, s. 181-182)

    b) Tekkenin, Kanuni Sultan Süleyman'ın babaannesi (ninesi) Gülbahar Hatun'a aidiyet i hipotezi:

    Yavuz Sultan Selim'in annesinin: Dulgadır-oğulları'ndan Alaüddevle Bozkurt kızı olup 871 (h.)/1467 (m.) den sonra şehzade Bayezit ile evlendirildiği, şehzade Selim'i 875 (h.)/1470 (m.) de doğurduğu ve 918 (h.)/1512 (m.) de kocası tahta çıktıktan kısa süre sonra öldüğü bildiri len Ayşe Hatun olduğu delilsiz olarak ileri sürülmekte ise de (Gültekin Oransay, anılan eser. 134), Yavuz'u doğuran kadının. Sultan İkinci Bayezid'in şehzadeliğinde aldığı zevcelerinden olup Yavuz'ıı 875 (h.)/1470 (m.) de doğuran ve bir hüccette

    ( 7 ) K u r ' a n , E s - S u a r â , â y e t 8 8 - 8 9 .

    ( 8 ) K u r ' o n , H u f l , â y e t 1 8 .

  • GİRESUN-ESPİYE G U L B A H A R HATUN TEKKESİ . 105

    adı Abdüssamed kızı Gülbahar Hatun olarak geçen kadın olduğu hakkındaki beyanı (M. Tayyib Gökbi lg in, .V\'. ve X V I Asırlarda Edirne re Pasa Livası, İstanbul, 1952, s. 46) doğru sayıp bu kabulü ileride tahkik edeceğiz.

    Gülbahar Hatun'un türbesi Trabzon'da, Gülbahar Hatun mahallesindedir. Yavuz Sultan Selim tarafından 911 (1505/06)de yaptırı lmış olan bu mükellef türbede Gülbahar Hatun yalnız başına yatar (Şâmi l Horuluoğlu, Tanhı Eserleri ile Trabzon. Ankara, 1978, s. 48). Bu türbenin kapısı üzerindeki, güzel bir sülüsle yazılmış, farsça altı mısrahk manzum kitabe TOEM, V I I I , No : 48, 339 da yayımlanmıştır. (Halil Edhem, Trabzon'da Osmanlı Kiıâbelcrı. 1 Şubat 1918, s. 321-352). Bu ki tabenin yeni harflerimizle transkripsiyonu şöyledir:

    "Çün zi-dünyâ su-yi 'ukbâ gerd ru bânu-yi rum Şüd mukarrer taht-i huld ü mülket-i dâyim be-ru

    Himmet-eş ez devlet-i fâni-i dünyâ ruh çü taft Ru nihâd es-re'y-i âli devlet-i dâyim be-ru

    Rahmet-i dâyim be-ru nazil çü şüd ez feyz-i hak Geşt târih-i vefât-eş "rahmet-i dây im be-ru"

    911

    Bu kitabe metninin tercümesi:

    " R u m hanımı dünyadan ahiret semtine yüz döndürünce

    Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icap ett i

    Onun himmet in in yanağı dünyanın fâni devletinden yanınca

    Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu

    Allah'ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince

    Vefat târ ih i "devamlılık rahmeti onun yüzün-dedir" oldu

    911 (1505/1506)

    Ebced hesabının müfredatı şöyledir:

    rahmet = 648 dâyim - 55

    b = 2 ru = 206

    toplam = 911

    Halil Edhem Bey (adı geçen eserde) Gülbahar Hatun türbesinin a>nı hatuna aiı cami, medrese, imaret, şadırvan ve sâireden kumlu tam bir küll iyenin bir parçası o lduğunu; fakat (Osmanlılık devrinin) Vakıf lar Bakanlığında bu külliye ile ilgili i ı içb bir \akif-nanic bulamadığını; Trabzon Şcr'i Mahkemesi sicillerinde bir kav dinin bulunabileceğini; şu da var ki bu küll iyenin Gülbahar Valde Sultan vakfı olarak bi l indiğini >azmıştır.

    Külliyenin çekirdeğini teşkil eden cami. Büyük İmaret veya Hatuniye Camii adını taşımakta ülup, Gülbahar Hatun tarafından 1505 yılında yaptırılmaya başlanmış; fakat onun aynı yıl içinde ölmesi üzerine, cami, oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından tamamlatılmıştır. (Şâmi l Horuluoğlu, anılan eser, S. 4). 1300 hicri yılı (1883 miladi) içerisinde esaslı bir tamir gören bu cami, bugün, çok iy i bir dummdadır.

    Külliyenin cami ile türbeden başka üçüncü bir rüknü olan Gülbahar Hatun Mektebi ayakta ise de harap ve muattaldır.

    Hatuniye medresesinde Trabzon valisi Abdullah Paşa'nın 1844 yılında 444 kitaplık bir kütüphane kurmuş olduğu anlaşılıyor. (Murat Uraz, Trabzon'da Kiiltiir Hayalı. Hamsi Mecmuası, 24 Şubat 1957 nüshası, s. 17-20).

    Büyük İmaret külliyesinin imaret, medrese ve haziresi Cumhuriyet devrinde ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.

    Gülbahar Sultan Vakıfları hakkında, Halil Edhem Bey, vesikaya dayalı bilgi bulamamış ise de, bugün, Trabzon şehrindeki Trabzon Vakıflar Müdürlüğü dosyelerinde Büyük İmaret Külliyesi vakıflarına ait resmi vesikalar mevcut bulunmaktadır. Bu dairenin eski müdürlerinden biri Trabzon şehrindeki vakıf yapılar hakkında bir eser yazmıştır. (Mehmed Kurnaz, Trabzon'da o,'ı Vakıf Hakkında Sollar, daktilo edilmiş 41 sayfa, Trabzon, 1948). Müdür Mehmed Kurnaz'ın Notlar'ında: "hicr i 1259 (1843) senesinde, Trabzon Evkaf Müdürü es-Seyyid Mustafa Hayali Efendi tarafından düzenlenmiş, Gülbahar Sultan Külliyesi vakfına ait bir vakfiye defterinden alınma, külliye vakıf kaydı vardır. Defterin birinci sahifesinde bu vakıf müstegallatından Pulathane iskelesinde baç ( = pazar) ağalığı hakkında hicri 1234 tarihli bir ferman sureti kayıtlıdır. Defterin 2-26 ncı sahife-lerinde vâhideli ve mukaıaalı 209 parça mevkufat ve 30-39 uncu sahifelerinde 118 parça köy vc 41 inci sahifede 30 yayla kayıt l ıdır." deniliyor. Notların yazarı, bu yaylaların isimlerini, müteakip paragrafta sıralamış o lup, bu arada "Tekkc l i " yaylasının adı geçmekte; bu yaylalardan sürü başına bir koyun, vergiye tabi beher koyun başına d()rt okka yağ ile vergiye tabi beher sığır başına bir batman yağ bedelinin vakfa ait olduğu belirt i l mekte; bu suretle toplanan gelirlerin kuruş cinsinden, 1258 yılına ait, tutar ları : Vakfıkebir, Pulathane, Akçakale, Vakfısagir, Terme, Fatsa, Pa/ar-suyu, Perşembe köyleri için ayrı ayrı gösterilmiş bulunmaktadır.

    Gülbahar Hatun vakfına vergi ödeyen köylerin Akçaabat'tan Terme'ye kadar u/anaiı geniş hiı sahaya yayıldığı anlaşılıyor. Espiyc'nin Tekke köyü de bu saha içindedir.

    file:///akif-nanic

  • 106 PROF. NACİ YÜNGÜL

    Gülbahar Sultan külliyesi vakfının 1258 senesine ait giderleri toplamı 77.422 kuruştur. Bu paradan, külliyede vazife görenlere verilen maaşlar ve fodla (=ekmek) bedelleri, Hatuniye Camii civarında oturanlara verilen hakk-ı ciran (=komşuIuk hakkı) karşılıkları, Hatuniye cami ve minaresi ile türbeye ait zeytin yağı, mum ve onarım masrafı ödendiği gibi Rize'de Al i Kaptan ve Uzun Al i camileri vazifelilerine de maaş verilmiştir.

    c) Espiye'nin Tekke köyündeki zaviyenin Gülbahar Hatun vakfına dahil bulunduğu ve tekke vakfıyesindeki "ümmi sultani'l-a'zam" tabirinden "Kanuni 'nin ninesi" anlamının çıkarılması gerekt i ğ i , aynı zamanda Yavuz'un annesinin hicri 911 yılından en az yedi yıl sonra ölen Dulgadıroğulları sülâlesine mensup Ayşe Sultan olamayacağı sonucunu çıkarıyoruz.

    d) Espiye'nin Tekke köyündeki zaviyeyi yaptıranın, "rahmetli Hacı Halife" adında bir derviş olduğu vakfiyede zikredilmiş ise de, bu dervişin esas adı belirti lmemiştir. Kanuni'nin cülusundan üç sene sonra, 929 hicri yılında yazılan ve Arşiv Umum Müdürlüğünün 387 numarasında kayıt l ı bulunan Karaman ve Rum Tapu Defteri'ndeki iki vesikanın metninde "Hacı Halife"nin esas adı Abdullah, babasının adı ise Kasım Halife olarak belirtilmiş bulunuyor. (Tekkeyi yaptıranın adının Abdullah olduğu tekke zaviyedarlıkları ve gaile mütesarrıflığı hissedarlıkları ile ilgili olmak üzere, 1913 yılında düzenlenen iki beratta da belirt i lmiştir.)

    Bahis mevzuu, 929 yılından kalma Tapu Defteri 'nin Tekke köyü zaviyesi ile ilgili iki kayıt, evvelce Vakıflar Dergisi Sayı I I , yıl 1942, s. 279-386 (Ömer Lütf i Barkan, Osmanlı imparatorluğunda Bir İshyan ve Kolonizasyon Metodu olarak

    Vakıflar ve Temlikler) meyanında (s. 346) yayımlanmış o lup, bu kayıtlardan birincisinde "Kasım Halife oğlu Hacı Abdullah tekkesi vakfından ve Hacı Halife tarafından vakfiyet üzere tasarruf edilen Ah i Çukuru köyünden (saltanat merkezince) öşür ve rüsum alınmaması ve avarız tekl i f olunmamasının kabul edilip keyfiyetin Defter-i Sulta-ni 'ye kayd-edi ldiği" belirt i lmekte; ikincisinde ise, "aynı tekke vakfından olup Yağlıdere (nahiyesine) bağlı bulunan Harava köyünden aynı vergilerin alınmaması ve avarız tekl i f olunmaması gerekt iği" belirti lmekle beraber "adı geçen köyün Hudaven-digyar hazretleri (Yavuz Sultan Selim) Trabzon'da (vali olarak bulunmakta) iken kendisi tarafından Hacı Abdul lah Halife zaviyesine tayin edilip ve (pederi) merhum Sultan Bayezid Hân'dan hükm-i şerif a/ıverilip hükm-i âl i 'nin muvazzah Defter-i Cedid-i Sultâni 'ye kayd-olunmuş bulunduğu da" ifade edilmektedir.

    Bu ik i kayıttan, tekkenin, Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken Hacı Halife Tekkesi adını taşıdığı ve adları geçen ik i köyün Yavuz tarafından tekkeye " t ay in " edildiği, bu tayinin Devletçe tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tekke'nin 950 tarihli vakfiyesinde tekke adının zımnen Gülbahar Hatun Tekkesi kılığına girdiğini görüyoruz. Yavuz tahta çıktıktan sonra tekkenin statüsünü anasının vakfına bağlamış ve muhtemelen tekkeye gelir sağlayan köy sayısını arttırmıştır.

    F. Şâhitlcr silsilesi

    Vakfiyenin esas metni peşinden gelen " Ş ü h u -dü'l-hâl" başlığı altında, hiyerarşiye göre sağdan sola doğru sıralanmış ve hürde tevk i ' hattı ile yazılmış beş devlet adamının isim ve unvanı ile diğer ik i devlet adamının mühür "a lâmet le r i " yer almış bulunmaktadır. Bunları biyografi leri ve vakf-ettikleri hayır eserleri açısından ele alacağız.

    /. Sadrıazam (Hadım) Süleyman Paşa

    Şâhitler silsilesinde "sadrü'l-vüzerâi' l- ' izâm hazret-i Süleyman Pâşâ" olarak kayıt l ıdır.

    a) Kısa biyografi

    Yavuz Sultan Selim ile yaşıt bir ak-ağa olarak, Enderun'dan yetişmiş ve bu padişahın son yı l larında hazinedar-başı, 1523 lerde Şam Beylerbeyi , 1525 te Mısır beylerbeyi olmuştur. Mısır'da on yıl kalmış; güney denizlerinde fütuhat yapmak için bir donanma inşasına gir işmiş; hacmini arttırmayı başardığı Mısır hazinesinin, İran üzerine 1535 yılında sefere çıkmış olan Kanuni kumandasındaki Osmanlı ordusuna katkısını sağlamak suretiyle bu sefere katılmış; 30 Haziran 1535 te ordu ile beraber Tebriz'e girmiş; sefer dönüşünde Anadolu beylerbeyliğine tayin edi lmişt i r .

    Hadım Süleyman Paşa bir buçuk yı l sonra ikinci defa olmak üzere Mısır beylerbeyliğine get i r i ld i . Ve güney denizlerine sevk-etmek üzere evvelce yaptırmağa başladığı donanmanın inşaatını tamamlayarak MıSır'dan Hindistan'a yönel ik bir deniz seferine ç ık t ı . Bu sefer sırasında 3 Ağustos 1538 de Aden limanını, ve kısa bir süre sonra Yemen'i zapt-etti.

    Kasım 1539'da, Hadım Süleyman Paşa'nın kubbe vezirleri arasına katıldığı anlaşılıyor. O tarihten bir süre sonra Süleyman Paşa ik inci vezirliğe kadar yükselmiş ve 1541 nisanının sonlarında sadâretten azl-edilen Lütf i Paşa'nın yerine sadrıazam olmuştur. Hadım Süleyman Paşa sadârette 3 y ı l , 7 ay kalmış; dördüncü kubbe veziri olarak Divan'a girdikten sonra kendisi ile çekişmeğe başlamış olan Deli Husrev Paşa ile 28 Kasım 1544 tarihindeki bir Divan toplantısında vumşması üzerine muhâsımı olan Husrev Paşa

  • GİRESUN-ESPİYE G L L H AH \ R HATUN TEKKESİ 107

    ile beraber Divan'dan azl-edilmiş; ve oturmağa memur olduğu Malkara'da 1547 eylülünün sonlarında ölmüştür. (Şerafeddin Turan, Hadım Siitex man Paşa. İsi. Ansk l . IX , 194-197).

    b) Val: ıf eserleri

    Hadım Süleyman Paşa, idareci ve kumandan olarak bulunduğu Mısır ve Yemen'de cami, tekke, ribat ve hamam gibi vakıflar tesis etmişt i r (Bkz.: Şerafeddin Turan, an ı/on eser. göst. yer)

    2. Riistem Paşa

    Şâhit ler silsilesinde "Bedr'ül-küberâi ' l - f lhâm hazret-i Rüstem Pâşâ" olarak adı geçen Rüstem Paşa'nın vakf iyeyi imza ett iği tarihte (950 zilhiccesi başları — 1544 Şubatının sonları) ik inci vezir olduğu anlaşılıyor.

    a) Kısa biyografi

    1500 yıl ı civarında, müslüman bir ailenin çocuğu olarak Saray-Bosna yakınlarında doğan Rüstem, Enderun'a alınıp yet iş t i r i lmiş; Bayezid ve Cihangir adlı şehzadelerin sünnet düğünlerinde Kanuni 'nin gözüne girerek Cçııncu \ " c î / r pâyesiyle Divan-ı Hümayun'a girmiş; Kanuni 'nin Hurrem'den doğan kızı Mihr-ü-Mah ile evlenerek (1539), paıli-şah damadı o lmuştur . 1541 de ll:ııu-ı \ (•-.r'liğc get i r i lmişt i r . 1 Aralık 1544'te, Hadım Süleyman Paşa yerine sadrıazam olmuş; fakat 1533'teki Nahcıvan seferinde Kanuni 'ye tesir ederek şehzade Mustafa'yı öldürtmüş olmasından dolayı Yeniçerilerin ayaklanma derecesine varan hoşnutsuzlukları karşısında sadâretten azl edi lmiş; yerine tayin edilen Kara Ahmed Paşa'nın Kanuni tarafından katl-ettiri lmesi üzerine 1 Ekim 1555 te tekrar sadârete get ir i lmişt i r . Rüstem Paşa, ölüm tarihi olan 28 Şevval 968 (12 Temmuz 1561) e kadar sadârette kalmıştır. (Ş. Altındağ ve Ş. Turan, Riistem Paşa, İsi. Ansk l . IX , 800-802)

    b) \'al:ıf eserleri

    Rüstem Paşa, İstanbul'da (Yemiş iskelesi civarında yaptırdığı) çini leriyle meşhur camiine (ilâveten) gerek payitaht ' ta gerekse eyâletlerde birçok cami, medrese, kervansaray, hamam, imaret, (köprü) ve kütüphane gibi ha>rat (bu arada Rusçuk ve Hamâ'da birer cami, medrese ve imaret) yaptırmıştır. (Ş. Alt ındağ ve Ş. Turan, anılan eser. göst. yer).

    3_ .Mchmed Paşa (El hâcc. Sofu)

    a) Biyof^rafı

    Şâhit ler silsilesinde ve üçüncü vezir pozisyonunda, "kıdvetü'l-vüzerâ hazret-i Mehemmed Pâşâ " olarak kayıt l ı bulunan bu zatın biyografisi şöyledir:

    "ENıâcc , Sofu Mehmed Paşa: Enderun-i Hümayun'dan yetişip ümeradan oldu. 941 de Rumeli Beylerbeyisi, 944 te vezir-i kubbe-nişin.

    hı'ı iedric rt'.'/)•-/ ,sû/ı; (?) o ldu. 952 dc Bagdad'.ı memur olup 954 te Bosna beylerbeyisi, 958 de Budin beylerbeyisi olmuş ve o sene orada irt ihal eylemiştir. Yeni-kapı camii bânisidir. Sofya'da dahi cami' ve medrese yapmi'jtır. Ak ı l , kyâmi l idi (. . .)" (Mehmed Süreyya,SO. IV, s. 113)

    b) Eıkafı

    "Yeni-kapı camii: (buna) Sofu Mehmed Paşa camii (dc deni lmişt i r) ; Mcvlana kapısı civarında id i . 1034 (1623)te (?) yapılmış olan bu cami'den eser kalmamıştır (Tahsin Öz, İsianbul C'aıuıU-n. I, Ankara, 1962, s. 156).

    /. Iluarev / ' i . ' .sfi ıDcIıl ( ' -

    Şâhitler silsilesinde "Umdetü'l-küberâ hazret-i Husrev Pâşâ" diye ve dördüncü vezir pozisyonunda kayıtlı bulunan Deli Husrev Paşa'nın sadrıazam Hadım Süleyman Paşa ile Divan'da yaptığı kavga münasebetiyle kubbe vezirliğinden azl-edildiğini yukarıda görmüştük.

    a) BıyoLimfı

    "Husrev Paşa Bosna'lıdır. Saray-ı Hümayun'da terbiyet gönip kapıcılar-kethüdası ve 922 de Konya ve 928 de Diyarbekir, ve 938 de Haleb beylerbeyisi o ldu. Sonra Şam ve Rumeli beylerbeyisi de oldu. 941 de Mısır valisi o ldu. Yi rmi iki mah sonra 943 te vezir olup Dersaadet'e geldi. Sırasiyle ıc:ır-ı suni (?) o ldu. 951 de vefat eylemiştir. Yenibah-çe'de medfundur (...)" (Mehmed Süreyya, S O . I I , 272)

    Yukarıdaki paragrafta Deli Husrev Paşa'nın 943 te (dördüncü \ ezir olarak) kubbe altına girdiği ve "sırasi> le" ikinci vezirliğe yükseldiği beyan edilmiş ise de Husrev Paşa'nın Divan'da Sadrıazam Süleyman Paşa ile kavga ett iği anda Riistem Paşa'nın ikinci vezir olarak bulunduğu, şâhitler silsilcsindcki sıralanış icabıdır. Yani o anda Husrev Paşa çok-çok üçüncü ve/ir olmuş olabilir. Kavgadan Husrev Paşa'nın kubbe altından kovulmuş olması do lay isiyle bu paşa hiç bir /aman ikinci vezir olamamış demektir. Aynı hata, "Hadım Süleyman Paşa'nın sadâretten a/line sebep olarak i)u paşanın Divan-ı Hümayıııı'ıla ıl:ıncı ı .^ r Drl l Htisrcv Paşa'>a saldırmış olnuiMm" ı;ostficı-ismail Hami Danişmcnd { l o î ' K . I I . 427) ı.ır.ıhıı 1,111 J.ı ıckrjr l . i i ınııslır.

    i:;,.:l:lii.ı . M / / , : /

    İstanbul'un I aıih semtindeki S.ıı ı dı ı /o l m c -kiindc Husrev Paşa'nın Mimar Sin.ın taiafııul.ııı >'apılmış muhteşem bir tıırbcsi rnL-\cuı olup (Ekrem Hakkı A> verdi, llusrcı / ı I elen a>rı baskı, İstanbul, 1955), bu türbenin kitâlıesi ıı/criınleki ebcet hesaplı man/um tarih ile a>nı kiıâbeııiıı alt tarafına kazılı rakamlı lari lı 952 yılını yosieı inektedir. Husrev Paşa türbesini tetkik e l l iğ i .ın-

    file:///

  • 108 PROF. NACİ YÜNGÜL

    laşılan Sicill-i Osmâni yazarının, paşayı 951 de ülmUş göstermesi karşısında, türbe kitâbesindeki tar ihin, türbe inşaatının yapıldığı yılı belirtmekte olduğunu kabul etmeye bizi sevk etmektedir.

    Husrev Paşa'nın, türbesi civarında bir de mektep yaptırdığı. Evliya Çelebi tardfından, Seyahat-name'sinin birinci cildindeki sıbyan mektepleri bahsinde belirt i lmiştir (Ekrem Hakkı Ayverdi , anılan eser). Kitâbesi metnine nazaran 947 yılında yapıldığı anlaşılan bu mektebin bugün eseri kalmamıştır (Ekrem Hakkı Ayverdi, anı/an eser).

    Husrev Paşa türbesi karşısında "sivri kemerli kesme küzeki taşından" yapılmış, bugün varlığını korumakta olan, bir çeşme de Husrev Paşa'ya mal edilmekte (Hadikatü'l-Cevami' yazarı ve Ekrem Hakkı Ayverdi, anılan eser) ise de, bu çeşmenin 976 yılında Kırk Çeşme suyu ile beslenmiş bir Kanuni Sultan Süleyman çeşmesi olduğu Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa'ya sunulmuş bir kırk çeşme suyu "tevzi defteri"nde belirti ldiğinden, o çeşmeyi Deli Husrev Paşa hayratı arasında zikr-etmeye mahal yoktur .

    Deli Husrev Paşa türbe ve mektebi ile o zâta atf-edilen çeşme çevresinin Husrev Paşa Çarşısı adını taşıyan bir çeşit mahalle haline geldiğini Ekrem Hakkı Ayverdi (anılan eser) yazmıştır. Husrev Paşa çarşısı içinde veya civarında IITJ.I edilmiş olup Husrev Paşa türbesine çok yakın mesafede bulunan üç cami (X IX. asır sonundj İstanbul'un sur içi mahalleleri haritasında kayıtlı sokak adları ile) şunlardır:

    aa) Dibek camii sokağı ile Aynacılar (doğ-ııısu: Aynalı Çeşme) camii sokağı kavşağında Kasap İvaz (veya: Dibek) mescidi: Tahsin Öz (anılan eser, 26, 48) Aynalı Çeşme Mescidi adını da taşıdığını bildirdiği bu mescidin 1334 (1915) yılında yanmış ve yalnız duvar kalıntılarının durmakta olduğunu kayd-etmiştir.

    bb) Husrev Paşa caddesinin Husrev Paşa Türbesi kuzeyindeki kısmı ile İmam sokağı kavşağı güneyinde kyâin geniş bir adayı dolduran Bâli Paşa Camii (Ekrem Hakkı Ayverdi, istanbul Anskl. IV , s. 2048-2051), bugün, onarılmış ve yep-yeni bir müezzin meşrutası ile donatılmış durumdadır.

    cc) Husrev Paşa Caddesi ile bu cadde batısındaki, ona paralel Cami Sokağı arasında uzanan, bu iki yolu dikine keser durdumdaki. Yolgeçen Bostanı Sokağı ile o yolların kavşakları kuzeyinde yer alan ve Ekrem Hakkı Ayverdi'nin editörü bulunduğu XIX. asır sonları İstanbul Şehrinin Sur içi Haritası, D4 paftasında, Sarı Nasuh Mescidi (?) diye adlandırdığı Mescit: Ressam Hüsnü adındaki kuvvetli bir grafik sanatçısının, "nefs-i İstanbuT'da mevcut 500 ve civarında mevcut 324 camiden İstanbul içinde 278, sur dışında 38, Halic'in sol sahilinde 106 cami'den oluşan 422 camilik bir

    İstanbul haritası üzerinde perspektif olarak gösterip numaraladığı bu camilerin isimlerini liste hal inde vermek suretiyle hazırladığı ve Matbaa-i Bah-riyye'de yirminci yüzyıl başlarında bastırdığı, renkli, İstanbul Cami'leri levhasında bu madde mevzuu olan mescit, İstanbul iç i camilerinin 148 incisi olarak listelenmiş "Kazasker (Mescid i ) " adı altında gösterilmiştir. Aşikyardır k i bu mescidin bânisi: Espiye'deki Gülbahar Sultan Tekkesi vakfiyesine Anadolu kazaskeri sıfatiyle şerh veren Mirim kösesi denmekle ma'ruf olup Kadı-zâde-i Rumi torunu ve Kutbüddin Mehmed Efendi oğlu Mehmed Efendi'dir; ve bu zât , Mehmed Süreyya Bey tarafından verilen uzunca biyografisinde görüldüğü üzere, 945 ten sonra Anadolu kazaskeri o lup, 956 da müderrisliğe avdet etmişt i r (so, IV , 113). Anadolu kazaskeri Mehmed Efend i 'n in , Tahsin Öz tarafından (anılan eser), Parmak-kapı mescidi adını taşıdığı ve Husrev Paşa Türbesi c i varında inşa edilmiş olduğu bi ldir i len, mescidinin kat' i yeri ve takribi inşa tarihi (956 ya doğru! ) ile bâni babasının adı aydınlatılmış bu lunuyor . 1888 tarihli Vakıf sular onarım masraflarını bölüştürme ("mukaseme") defterinin Sarı Güzel kolu bölümünde, 2 masura Kırk Çeşme suyu "tayın"ını haiz "Husrev Paşa Cami'-i Ş e r i f i " kaydı, şüphe yok k i . Kazasker Mehmed Efendi 'n in yaptırdığı Kazasker (=Parmak-kapı) mescidini hedef tutmaktadır. 1891 tarihli Kırk Çeşme suyu Tahrir Defteri'nde bu mescidin " tay ın" ı kayıt l ı olmadığına göre, o tarihteh evvel mescidin harap duruma düştüğü anlaşılıyor.

    5. Ahmed Paşa (Kara, Damadj

    a) Biyografi: Espiye'nin Tekke köyü zaviyesi fakfiyesini beşinci şâhit olarak ve Rumeli beylerbeyisi sıfatı ile imzalayan Kara Ahmed Paşa, sadrıazamlığa kadar yükselmiş değerli bir askerdi. 927 (1521)de yeniçeri ağası olmuş, sonra Rumeli beylerbeyiliğine tayin edilmiş; bu vazifede iken 950 (1543)te Macaristan seferine iştirak ederek fütuhat yapmıştır. 955 (1548)de İran harpleri esnasında Şark Hudutları Serdarlığma getiri lmiş; Doğu Anadolu'da İranlıların elindeki bir takım kaleleri feth-etmiştir. Daha sonra Macaristan Serdarlığma getiri lmiş; otuz beş günlük bir kuşatmadan sonra Tanışvar'ı ve müteakiben Şolnok kalesini feth-etmiştir.

    Kanuni 'nin, İran üzerine 960 (1553)te yaptığı sefer esnasında, oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürt-mesine sebep olan Rüstem Paşa'yı sadâretten azletmeğe mecbur kalması üzerine, Ahmed Paşa, sadârete getiri l ip, sadrıazam olarak, İran üzerine yapılan bir sefere katılmış; padişahın İstanbuJ'a dönmesini müteakip 13 Zülka'de 962 (29 'Ey lü l 1555) tarihine rastlayan bir pazar günü, Divan'a

  • GİRESUN-ESPİYE G Ü L B A H A R HATUN TEKKESİ . 109

    katılmak üzere arz odasma gireceği sırada boynu vurulmak suretiyle i'dam edi lmişt i r .

    b) Hayratı: Kara Ahmed Paşa Topkapı 'da büyük bir cami yaptırmağa başlamış, fakat camiin inşaatı, ölümüyle, yarım kalmıştır; bu cami civarında, paşanın, medrese ve mektep gibi tesisleri de vardır. Ahmed Paşa, camiin cadde tarafında bulunan bir türbede yatar. (M. Cavit Baysun, Kara Ahmed Paşa, İsi. Ansk l . I, 193 'ten özet lenmişt i r ' )

    6. Ebüssuud bin Mehmed

    a) Biyografi: Gülbahar Sultan tekkesi vakf i yesi altına, " m â fıhi hakkün vâki 'ün mâlehu min dâfi'ün (=Hak vâk i ' o lduğunda o mâl inden mün-defı ' oldu) ketebehu el-fakir Ebüssuud bin Mehem-med el-kaâdi bi'l-asâkiri ' l-mansure f i v i lâyet i Rumeli e l -mâmure" ifadeli bir "a lâmet " ! haiz mührünü basmış olan Rumeli kazaskeri Ebüssuud Mehmed Efendi, büyük bir f ıkıh ve tefsir â l imid i r .

    İskilip'te Şeyh Muhyiddin Mehmed sulbünden 17 Safer 896 (898 değil!) ( = 3 0 Aralık 1490)da doğdu. Medreseden yet iş t i . 922 (1516) dan it ibe-ren sırasiyle İnegöl'deki İshak Paşa, İstanbul 'daki Davud Paşa, Gebze'deki (Çoban) Mustafa Paşa, Bursa'daki Sultaniye ve İstanbul 'daki Sahn-ı Semân'ın Müfti medreselerinde ders o k u t t u . 939 (1533) te Bursa kadılığına, 940 (1533) te İstanbul kadılığına, 944 (1537) de Rumeli kazaskerliğine getir i ldi. Bu son vazifede sekiz sene kalıp nihâyet Şaban 952 (Ekim 1545) te şeyhülislam o ldu . Ve bu vazifeyi, ölmüş bu lunduğu, 5 Cümâdelulâ 982 (23 Ağustos 1574) tarihine kadar (kameri sene ile 29 yıl 9 ay; güneş senesi ile 28 yı l 11 ay) yürüttü.

    b) Hayratı: Ebüssuud efendi İski l ip ' te babasının kabri iittisalinde cami ve mektep ve o civarda bir köprü ile İskil ip havalisindeki Bağ-özü köyünde mescit ve mektep yaptırmıştır. İstanbul'da (Eyüp'te çarşı içindeki) haziresi yanında keza bir mektep ile Şehremini ve Macuncu mahallelerinde birer çeşme, ayrıca Macuncu'da bir hamam yaptırmıştır . (M. Cavit Baysun: Ebüssuud Efendi (1490-1374). İSİ. Anskl. IV, 92-99 'dan hülâsa')

    7. Hasan bin Mehmed (Yenişehirliı

    a) Biyografi: Bahis mevzuu tekke vakfiyesinin altına "el-emrü kemâ zükire ve'ş-şanü'alâ mâ sütire (=emir zikr-edildiği g ib i , durum da yazıldıi;ı gibidir) harrerehu efkarü'l-verâ Hasan bin Mehem-med el-mevlâ bi-darü's-saltanatü's-seniyye Kostan-tmiyyetü' l -mahmiyye ( = İstanbul kadısı)" ifadeli bir "a lâmet" i haiz mührünü basmış olan İstanbul kadısı Hasan bin Mehmed'in hayat hikâyesi şöyledir:

    "Hasan Efendi : Yenişehir ' l idir . Müderris; Galata, (İstanbul), Fi l ibe, Selânik, Trablus-i Şanı, Üsküp kadısı o ldu. A 'mâ olmağıla tekaüd edi ld i .

    960 ta vefat eyledi. Selim, müteşerri, fakih id i . Selefte kazâ (= \ad ı l ı k ) kazançlı olup servet sahibi olmuş id i . Müftü hamamı yanında bir medrese yapt ı . Bunlar, hatta Medine-i Münevvere bile o vakit mevleviyyet olmayıp niyabet (et t i ler)"

    6) Hayır eserleri: Sicil'de bahis mevzuu olan medrese, 1877 lerde yapılan İstanbul medreseleri nüfus tahrir i cetvelinde 114 sıra numaralı "Hasan Efendi medresesi" olmalıdır. Çünki bu medresenin 118 numaralı "Medrese-i Câbiri der Kadı Çeşmesi" diye belirt i len medreseye yakın olması (Kadı Çeş-mesi'nin Müftü Hamamına çok yakın olması dola-siyle) gerekir. Bu medresenin X IX . asır sonlarında İstanbul'un sur iç i haritasında kaydı yoktur.

    // Tcl:l;cnin ha^ircsındehi liç ıne-ar la^ı

    Bu taşlar 1260 hicri yılı civarında ölmüş, tekke mensubu, üç erkeğe ait birer baş şahidesidir. Bunları tarih sırasına göre numaralandınrsak bir incisi ile üçüncüsıı ^üzel bir sülüsle, ikincisi ise güzel bir ta ' l ik ile yazılmış kitâbeleri haizdirler. Her üç şahidenin başında birbir inin aynı olan birar kavuk vardır.

    -A. Şalıulc l:i(âbelcnııın melınlcrı

    1. Melııucd o-jhı EsSeyyıd o . - ^ s c v / ı Abdullah'ın

    şâhıdesi kılâbcsi.

    "HiNe'l-Hayyü'l-Bâki Gelip kabrim ziyaret eden ihvân Edeler ruhuma fat iha ihsân Hacı Abdullah Halife evlâd-larından merhum ve mağfur Es-Seyyid eş şcyh Abdullah Efendi İbni Mehmed ruhiyçin fatiha

    sene 1265, muharrem (Aralık 1848)"

    2 Alı ^cyh :adc Oıucr A ^:a'n ın O-ZK Ah A:^a'ııi'i

    >âlıulcsı / , ' i / û ( u ' s ;

    ••Hüve'l -Bâk i Dâr-ı dünyâda civân iken gezerdim bir /aman Nagihan erdi ecel ett i yerim bağ-ı cinân Fâni dünyâda murâdını almadan tcrk-cyledinı Vâl ideynim cylesinler bir zamân âlı ü figaân Mütevcffâ Al i Şeyh-zade merhum Ömer Ağa'-

    nın mahdumu merhum ve mağfur Ali Ağa ruhiyçin cl-fâtilıa

    sene 1268 (1851/1852)"

    .) ' . EsSvyyıd Mehııul Şeyh

  • n o PROF. NACİ YÜNGÜL

    Sarı Halife'nin torunu Es-Seyyid Mehmed Şeyh-zade merhum ve

    mağfur A l i Şeyh ruhuna fat iha

    Sene 1269 (1852/1853)

    B. Şahide kitâbclcrinin değerlendirilmesi

    Bu şâhideler üzerinde, teki

  • G İ R E S U N - E S P İ Y E G C L B A I İ A R H A T L ' N T E K K E S İ . . . m

    1

    V ,

    t ' *

    -4->V2

    . . . Â

    S ı .

    %

    O".; D ö n a ; H a i u n " ^ c - K k -

  • 112 PROF. NACİ YÜNGÜL

    %1

    U f - ı i n ı : 2 - a V a k f i y e b a ş t a r a f ı n d a k i H e s m e l e , H a m d e l e - S a l v e i e L e v h a l a r ı

    •arm

    . . . . . f

    m

    f î e s i m : 2 - b ) . \ j i u i n i S u l t j r i S ü l e y m a n l u c j r a s ı . u A n a d o l u K a z a s k e r i M e h e ı ı ı n i e d u ' r - R u t n ı 'n ın t a s d i k - ^c rh ı ı

    file:///jiuini

  • GİRESUN-ESPİYE G Ü L B A H A R HATUN TEKKESİ . 113

    ^ ' • fe . . . . . .

    . t » -

  • 114 PROF. NACİ YÜNGÜL

    İ T

    R e s i m : 4 V a k f i y e E s a s M e t n i a l t ı n d a k i Ş a h i t l e r S i l s i l e s i .

    1 r

    T V

    \ r

    i L

    R e s i m : 5 B a ş b a k a n l ı k A r ş i v i ,

    K a n u n i S ü l e y m a n d e v r i n e ai t

    ( H . 9 2 9 / M . 1 5 2 2 / 3 ) 3 8 7 N o ' l u T a p u D e f t e r i n i n

    7 6 2 . s a h i f e s i n d e H a c ı A b d u l l a h H a l i f e

    T e k k e Z a v i y e s i n i n T a p u K a y ı t ı .

  • GİRESUN-ESPİYE HACI A B D U L L A H ZAVİYESİ . 115

  • PROF. NACİ YÜNGÜL

    R e s i m : 7 A h m e t E f e n d i t o r u n i i H a s a n ' a a i t | Z a v ı y e d a r l ı k h i s s e s i n i ' t e s c i l e d e n

    b e r a t s u r e t i . :