Aydınlık BU SAYIDA 25 KİTAP TANITILIYOR 08 Şubat 2013 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 50 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Toplam: 1659 Bir kitap armağan edin sevgiliye Bir kitap armağan edin sevgiliye Nâzm 111 yanda en önde yürüyor halâ Gonca Özmen’le air, ak ve mekân üzerine Mehmet Perinçek’ten “150 Belgede Ermeni Meselesi” GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK Sümer Kraliçesi'nin sevmeye vakti olmad
24
Embed
GEÇEN HAFTA en az OKURA ULAŞTIK KITAP Aydınlık...(17 EKİM 1915 – 10 ŞUBAT 2005 ) Miller’n oyunlar, ailelerin öykülerini anlatan bireysel dram gibi görünmelerine ramen
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
AydınlıkBU SAYIDA
25KİTAP
TANITILIYOR
08 Şubat 2013 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 50
Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir
KITAP.
Toplam: 1659
Bir kitap armağan edin sevgiliyeBir kitap armağan edin sevgiliye
Nâz�m 111ya��nda en
öndeyürüyor
halâ
GoncaÖzmen’le
�air, a�k vemekânüzerine
MehmetPerinçek’ten
“150BelgedeErmeni
Meselesi”
GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIKGEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK
SümerKraliçesi'nin
sevmeye vaktiolmad�
8 �UBAT 2013 CUMA 3Aydınlık KİTAP
50. sayımızdır elinizdeki.49. sayımız en az 63 bin 850 okura ulaştı. En az!.. Çünkü Aydınlık’ı okuyanların sayısı gazeteyi alanlardan elbette
daha fazla. Biliyoruz ki kitap okumayı seven, paylaşan, kitaplardan öğren-meyi bir gelenek haline getirmiş, geleneği geleceğe taşıyan, gittikçe daha da art-makta olan bir okur kitlemiz var.
Onlara çok şey borçluyuz ve onlar için yapacak çok şeyimiz var.Yaptıklarımızın üzerine koyarak yeni bir evreye giriyoruz.Kitap Eki’mizi içerik ve görsel olarak yetkinleştirip, yenileyip okurların, ya-
zarların, yayıncıların.... bütün kitap dünyasının beğenisine sunmak üzere ha-zırlıklarımız sürüyor.
Buna ilişkin olarak da bir çağrımız var: Lütfen bize, nasıl bir kitap eki ol-sun isterseniz, önerilerinizi iletiniz. Sizin ufkunuzdaki bir Ek’i var etmeye ça-lışalım.
ta anneler olmak üzere en özel değerleri duygu sömürücülüğü yapa yapa kul-lanarak, her şeyin yozlaştırıldığı emperyalist -kapitalist tüketim toplumunadahil olmak için değil; durumu değiştiremiyorsak, hiç değilse ögelerini de-ğiştirmek için.
Bir kırmızı gül gelmiş geçmiş bütün sevgililere, bir kadeh kırmızı şarap şe-reflerine ve ille de bir armağan gerekirse, o da kitap olsun diyedir.
İlk Sumerlerde tutanaklara geçirilmiş, Neşideler Neşidesinde semavi kut-sallık kazanmış, Karacaoğlan ile Türkçede ergenliğine, Attila İlhan, CemalSüreya ile doruklarına ulaşmış “aşk faslındaki” görkemli birikimin, dünya ede-biyatıyla birleştiğindeki muazzam halini düşününce...
Arkadaşımız Dağhan Dönmez’in ifade ettiğincedir meramımız:“Sayfalarını birlikte çevirdiğiniz hayatta,
Nerede kaldığınızı bilmek içinBir kitap armağan edin sevgiliye!”
���Yazarımız Mecit Ünal bu sayı ve gelecek sayımızda izninin bir bölümü-
nü kullanıyor olacak. � � �
Kapağımızı EKREM KAHRAMAN’ın editörlerimiz Damla, İrem, Ebruve Kamile’nin önerdiği adla “Her aşk biraz ayıptır” tablosuyla özgeleştirdiği-mizi düşünüyoruz.(205 x 235, karışık teknik ) Usta’ya teşekkürlerimizle.
İÇİNDEKİLER SUNU
Portre: Arthur Miller s. 4
M.Perinçek: Bazan tek bir belge bile yeter! s. 6
Aslında 40 yıl önce ne olmuştu s. 8
İdealizmin kâbusu s. 9
Şair, Aşk ve Mekan s. 10
Sevgilim, yoldaşım s. 11
Kapak:Sümer Kraliçesi’nin sevmeye vakti olmadı ama s. 12-13
Nâzım 111 yaşında en önde yürüyor halâ s. 14
Özgürlük mü baskındır aşkta, tutsaklık mı s. 15
Kürk Mantolu Madonna s. 16
Umut şiirlerinin unutulmuş şairi s. 17
Yeniler s. 18-19
Çocuk- genç s. 20
Duvarın arkasında bir amiral gemisi: TCG Hasdal s. 21
Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.
adına sahibi:Mehmet Sabuncu
Genel Yayın Yönetmeni:Serhan BollukSorumlu Müdür:
Mehmet Bozkurt
Genel Müdür Yardımcısı (Reklam):Saynur Okuroğlu
Müşteri Temsilcisi (Reklam):Kamile Karakadılar
Aydınlık
KITAP.
Sayfa Sekreteri: Ebru Baysan
Editör: Pınar Akkoç
Yazıişleri: İrem Halıç, Deniz Antepoğlu, Cenk Özdağ
Yazıişleri Müdürü: Damla Yazıcı
8 �UBAT 2013 CUMA4 Aydınlık KİTAP
Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan, Nehir
Yılmaz’ın yazdığı “Soze’nin Tırmıkları”,
hem konu hem üslup bakımından etkile-
yici, kısa ve sarsıcı. “İnsana hayatta kim-
seden fayda yoktur, en iyi arkadaşı yine
kendisidir” fikrini sorgulayan bu etkileyi-
ci roman, bireyin kalabalıklar içindeki
yalnızlığını, topluluğun bir parçası olama-
yıp- daha doğrusu olmak da istemeyip- bü-
tün hayatını bir acıyla sarıp sarmalaması-
nı çarpıcı şekilde anlatıyor. “Gerçek mut-
lulukları iterek sahte bir huzur mu yaşa-
malı,” yoksa acı çekmek pahasına da olsa
gerçeklerle mi yüzleşmeli?
B�R KADININ D��ER�NDE BULDU�U
Romanda baş karakter olarak anti-sos-
yal, yalnızlığı seven, içe kapanık, birinin
onu olduğu gibi sevmesi ih-
timaline inancını yitirmiş
bir genç kadın vardır. Ken-
di deyişiyle, “Huzurunu bo-
zabilecek her şeyden ve her-
kesten korkar.” Hayatını
idare edebilecek kadar pa-
rayla yetinir, fazlasında gözü
yoktur. O yüzden sürekli ça-
lışmamayı tercih eder. Sa-
bahları sahilde bir banka otu-
rup denizi seyretmeyi alış-
kanlık haline getirir. Ne in-
sanın içini titreten soğuk, ne
ıslanmak onu bu saplantısın-
dan vazgeçirebilir. O bankı kendi yeri, sa-
dece ona ayrılmış bir özel alan gibi görür,
kimseyle paylaşmak istemez. Fakat bir sa-
bah bankına doğru yaklaşırken orada
oturan birini görür, önce tedirgin olur.
Yine de gider banka oturur. Önce iki ta-
raf da kafalarını çevirip birbirlerine bak-
maya cesaret edemez. Sonra bir anda ba-
kışırlar; genç kadın yanında oturanın be-
yaz saçlarını ensesinde toplamış, mavi göz-
lü, mütevazı giysili, yüzünde dingin, mut-
lu bir ifade olan yaşlı bir kadın görür. Bu,
genç kadının hayatında bir dönüm nok-
tasıdır; kimseyle iletişim kurmazken bu
yaşlı kadına yakınlık duyar. Onun varlığıyla
huzur bulur, onun anlattıklarını, hayat tec-
rübelerini dinlemek ona büyük keyif ve-
rir. O güne kadar amaçsızken, o günden
sonra yeni güne mutlu uyanır, çünkü ar-
tık Bayan Soze vardır, onunla olmak
genç kadına bir güven duygusu verir, on-
daki boşluğu doldurur.
BAYAN SOZE’N�N SIRLARPERDES�
Bir süre sonra genç kadının hayatına
bir adam girer. Bunu elbette Soze’ye an-
latır. Fakat Soze sakince ve sabırla din-
lerken bu ilişkiyi onaylamadığını belli
eden bir tavır takınır; genç kadın buna an-
lam veremez. Genç kadınla Bayan So-
ze’nin tanışmaları romanda geriye dö-
nüşlerle verilir; esasen kitap genç kadının
Soze’nin ölümünden sonra evine girme-
si ve ona ait eşyalara bakarak, mektupla-
rını heyecanlı bir roman okur gibi oku-
yarak Soze’nin hayatını öğrenmek gibi
tutkulu, saplantılı bir istek duymasıyla açı-
lışı yapar. Roman boyunca bu isteğini ger-
çekleştirir de. Öyle ki bütün düzeni şaşar,
yemeden içmeden, uykudan kesilir. Tek is-
teği Soze’nin hayatına dair
sırlar perdesini aralamak-
tır. Mektuplardaki, eşya-
daki parçaları birleştirip
“fotoğraftaki” insanların
kim olduğunu anlamaktır.
İnsanlardan kaçarken;
kimsenin dediğini, iyiliği-
ni, kötülüğünü umursa-
mazken bu genç kadın
için sahildeki bankta te-
sadüfen karşılaştığı ve
hakkında çok az şey bil-
diği Bayan Soze neden
bu derece önem taşır?
Gizemli Bayan Soze aslında kimdir? Onu
derinden sarsan trajik olay nedir? Genç
kadının hayatına bir sabah pat diye neden
girmiştir? Genç kadın ya da adam hak-
kında ne bilir de bahsettiği adamla olan
ilişkisini onaylamaz? Ona hayatını anlat-
maktaki amacı nedir? Roman boyunca
işte bu soruları sorarken çarpıcı, şaşırtıcı
bir sonla karşılaşırız.
Romanda heyecan canlı tutuluyor,
mektuplar kurguya zenginlik katıyor. Ya-
ratılan muamma, tekinsiz atmosfer son
sayfalara kadar varlığını koruyor. Gerek
Soze’nin, gerek genç kadının iç dünyala-
rı çok başarılı tasvir ediliyor. Özgün bir
konu iyi bir kalemle buluşunca ortaya
“Soze’nin Tırmıkları” gibi bir roman çı-
kıyor. Çağdaş Türk Edebiyatında iyi bir ör-
nek okumak istiyorsanız bu romanı es geç-
meyin.
(Soze’nin Tırmıkları, Nehir Yılmaz,Yitik Ülke Yayınları, 131 s.)
Ama sabahlarsürprizlerle
doludurGÖZDE AKTÜRK
HAFTANIN PORTRES�
Arthur Miller(17 EKİM 1915 – 10 ŞUBAT 2005 )
Miller’�n oyunlar�, ailelerin öykülerini anlatan bireyseldram gibi görünmelerine ra�men esasen dönemin
toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlar�na dairdir
Arthur Miller, yüzyılımızın en
önemli Amerikalı dram yazarlarından
biri kabul edilmektedir. New York’un
Harlem mahallesinde dünyaya gelen
Miller, Avusturya-Macaristan’dan
ABD’ye göç etmiş Yahudi bir babanın
oğludur. Babasının, bir kumaş mağazası
sahibiyken, dünya ekonomik buhra-
nından sonra 1929’da iflas etmesi, spo-
ra meraklı Miller’ı derinden etkiledi.
1934-38 yılları arasında, Ann Arbor/
Michigan’da İngiliz Dili ve Edebiyatı
yüksek öğrenimini sürdürebilmek için
Michigan Daily gazetesinde redaktör-
lük yaptı. Miller’ın bu dönemde yazdığı
ilk dramlar üniversitede ilgi gördü.
Miller’ın oyunları, ailelerin öykü-
lerini anlatan bireysel dram gibi gö-
rünmelerine rağmen esasen dönemin
toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlarına
dairdir. Hem Brodway’de hem de
dünya sahnelerinde oyunu en çok oy-
nanan yazarlardan olan Miller, ilk
eserlerinde ABD’nin refah toplumu
idealini ve bunun karşısında bireyin du-
rumunu ele aldı. Bunun yanı sıra
ABD’nin ahlaki zayıflığını irdeledi ve
bunun altında yatan psikolojik et-
menleri bulmaya çalıştı.
1938 yılında New York’a döndü ve
bir tiyatro projesine katıldı. Ancak ko-
münist eğilimler taşıdığı gerekçesiyle
proje kaldırıldı. Ününü duyuracak ilk
eseri 1947 yayımlanan “Bütün Oğul-
larım”dır. Henrik İbsen’in dramlarını
örnek alan Miller bu eserinde toplu-
mu eleştirmektedir. 1949 yılında ya-
yımlanan “Satıcının Ölümü” ise kuş-
kusuz yazarın en ünlü oyunudur. 1985
yılında filme de uyarlanan oyun, ka-
pitalizmin bireye yansımasını irdeler.
Miller, bu oyunu ile Pulitzer Ödülü’nü
kazanır. 1953 yılında yayımladığı “Cadı
Kazanı” oyunu ile McCarthy’yi eleş-
tirmiştir. 1956 yılında Jean-Paul Sart-
re tarafından senaryolaştırılan oyun,
aynı yıl filme aktarılmıştır. Bu oyunu
ile Miller, komünizmi desteklemekle
suçlanarak 1957’de ifade vermeyi ka-
bul etmemesi üzerine komiteyi hiçe
sayması nedeniyle sonradan ertelenen
bir yıllık hapis ve para cezasına mah-
kûm edildi.
1964 yılında “Düşüşten Sonra” ve
“Vichy’de Olay” adlı oyunları sahne-
ye kondu. “Vichy’de Olay” adlı oyu-
nunda sıradan insanların Nazilerce
Yahudi olarak tutuklanıp sorgulan-
malarını ve bu duruma gösterdikleri
tepkiyi anlatmaktadır. “Zaman Ka-
zanmaya Çalışırken” isimli televizyon
senaryosunda yine Nazi dönemini
eleştirir ve Auschwitz toplama kam-
pının orkestrasını konu alır.
8 �UBAT 2013 CUMA6 Aydınlık KİTAP
Bazen tek bir belge bile yeter!Bol�evikler “Ermeni meselesi”ni emperyalizm meselesi olarak görüyorlar. Lenin’in, Stalin’in
el yaz�s� metinleri var. Gizli yaz��malar, politbüro raporlar� vs. Türk ordular�yla K�z�l Orduaras�nda Ta�nak’lara kar�� i�birli�ine dair belgeler de önemli. Ortak operasyonlar
düzenleniyor. So�uk Sava� döneminde hep üzerleri örtülmü�DAMLA [email protected]
Mehmet Perinçek yıllardır Rus ar-
şivlerinde bulduğu belgelerle Ermeni me-
selesine çok büyük katkılar sundu. Üze-
rinde yıllardır büyük tartışmaların sür-
düğü Ermeni meselesine daha objektif
bakmamızın önünü açacak, tarihsel çar-
pıtmaların tuzağına düşmemizi engelle-
yebilecek önemli belgeler oldu bunlar.
Mehmet Perinçek’in Kırmızı Kedi Ya-
yınları’ndan çıkan “Rus Devlet Arşivle-
rinden 150 Belgede Ermeni Meselesi” ki-
tabında 50 belgeyle daha da genişletti-
ği arşivi okura sunuluyor. Sadece Tür-
kiye’de değil dünyanın pek çok ye-
rinde de büyük ilgi
gören tarihi bir ça-
lışma. Mehmet Pe-
rinçek ile kitabı üze-
rine konuştuk.
Rus arşivlerinde ça-lışalı kaç sene oldu?
Yaklaşık 15.
15 senede 150 belgemi toplayabildiniz?
Elimde bunun
gibi 10 kitap daha çı-
karacak malzeme var.
Bu kitaptakiler, o
malzemeden seçilmiş
örnekler. Dolayısıyla
bu belgelerin içerikle-
ri istisna değil. Rus
arşivlerinin genel havasını yansıtıyor.
DÜ�MANIN KAYITLARIÖNEML�
Örnekleri neye göre seçtiniz?Kitapta hem Çarlık hem de Sovyet
Çok yoğunsunuz yine. Bize vakit ayırdı-ğınız için çok teşekkür ederiz.
Ben de size teşekkür ederim. Sizden
önce Musa Ağacık da geldi, röportaj
yaptık. Kitap çalışmam var bir yandan.
99 yaşındasınız ve hala üretiyorsunuz. Ne-reden buluyorsunuz bu enerjiyi, perfor-mansınızı neye borçlusunuz?
Sağlığa. Beni çok rahatsız eden bir has-
talığım yok. İşte bazen midem ağrıyor, diz-
lerim ağrıyor falan, bunlar var. Hani sa-
pasağlam bir insan değilim. Ama bir ta-
biatım var, olan şeyleri büyütüp onun üze-
rinde durmuyorum. “Ay hastayım” deyip
yatmam. İyiyim yani. Gencim ben, daha
çok işim var.
ÜRETME A�KIM HALADEVAM ED�YORYeni kitap hazırlığı dediniz, biraz bah-seder misiniz?
Yeni çalışmam Sümerlerin Türk ol-
duklarını gösteren bir kitap. Bakın ma-
samın üzerinde, taslak aşamasında. Siz gel-
meden önce onunla uğraşıyordum. Bi-
limsel bir çalışma. Sümerlerle Türkler ara-
sındaki kültür bağlantısını ortaya koyu-
yorum. Kaynak Yayınları’ndan yakında çı-
kacak. Üretme aşkım hala devam ediyor.
Bir yandan da oraya buraya sataşıyorum
görüyorsunuz.
Bugün sizinle aşkı ve sevgiyi konuşacağız.(Gülerek) Magazin yani biraz.
Yok, tam öyle değil aslında.(Gülerek) İyi bakalım, göreceğiz.
Tarihte bilinen ilk aşk şiirini Sümer tab-letlerinden Türkçeye kazandırdınız. Sü-mer aşk tanrıçası ‘İnanna’nın Aşkı’yla ta-nışmamızı sağladınız.
Evet, İnanna Sümerlerin sevgi, aşk, be-
reket ve aynı zamanda da savaş tanrıçası.
Bu gerçekten çok enteresan. Sevgiyle
bereketin yanına aynı zamanda savaşı da
koyuyorlar.
Bu, tarihte bilinen ilk aşk şiiri. Belki
daha da bulunacaktır, bilemiyorum. Bunu
bizim müzede bulduk, yayınladık. Haki-
ki bir aşktan ziyade bir seremoni var. Bir
aşk tanrıçası ile çoban tanrısı, bunlar karı
koca. Aşk tanrıçası kocasına kızıyor ve onu
yeraltına gönderiyor. Uzun bir hikâye.
Ama okumaya değer.
A�K �Ç�N�ZDEK� SEVG� VETUTKUDURAşk dendiğinde sizin aklınıza ne geliyor?
Aşk demek bir şeyi candan sevmek,
tutku göstermektir. Bu aşk, yalnız bir
şahsa değil bir işe de olabilir. Yaptığınız bir
çalışmaya da olabilir. Aşk insanların için-
deki sevgi, istek ve tutkudur.
Haziran ayında 99. yaşınızı kutlayacağızEvet, yüze dönüyoruz. (Gülerek) Ama
gencim ben yahu. Daha 20’li yaşlardayım.
�LK VE SON A�KIMÖLÜRKEN �SM�M� SÖYLED�Aşk demişken bize ilk aşkınızı anlatır mı-sınız?
Zaten ilk ve son bir tane oldu. Bir ada-
mı sevdim, onunla da evlendik. Kemal
Çığ ile 1940’ta evlendik. O sonradan Top-
kapı Müzesi Müdürü oldu. 1983’te vefat
etti. Çok güzel bir ömür yaşadık. Birbi-
rimizi her zaman sevdik. İlk günkü gibi.
Bana; “Ömrüm seni sevmekle geçecek,
son darbeyi kalbim yine ismin olacaktır”
dedi, adımı söyledi ve öyle öldü.
Nasıl tanışmıştınız?Fakültede. Dil ve Tarih-Coğrafya’da
okuyorduk. O Türkoloji’deydi. Tanış-
tık, nişanladık. Üç sene nişanlı kaldık.
Müthiş bir aşkımız oldu.
Kemal Bey’den önce hiç kimseyi sevme-diniz mi?
Yok canım. Bizim zamanımızda öyle
aşk maşk yoktu.
SÜMER KRALİÇESİ’NİN SEVMEYE VAKTİ OLMADI AMA
Dünyaya yenidengelirse astronot olacakTopra��n derinlerinde bulunmu� çivi yaz�lar�n� okumak, tarihi okumak, gelece�e���k tutmakt�r. O hep bunu yapt�. Hep enginleri fethetme ruhuna sahip oldu. Uzay
Peki, nasıldı o günler?Hakikaten çok ilginç. Ben öğret-
mendim, büyük bir çevrem vardı. O za-
man subaylar, tayyareciler; geniş bir gru-
bumuz vardı. Beraber toplanır, balolara
gider, evlerde dans ederdik. Eğlenirdik,
haftada bir gün çalgılarla. Ama, inanır mı-
sınız aramızda en ufak bir şey olmazdı.
Şimdi şaşıyoruz bunlara değil mi? Arka-
daşlarım da şaşırmışlar ben nişanlanıp gel-
diğim zaman. “Biz hiç düşünmedik böy-
le bir şeyin olacağını” dediler.
Kaç yaşındaydınız nişanlandığınızda?Nişanlandığımda 23 yaşındaydım, 26
yaşımda da evlendim.
Kemal Bey size hiç şiir yazdı mı?Hayır, yazmadı.
Peki, şiir okur muydu?Evet, çok güzel şiir okurdu ama, ha-
tırımda yok. Sesi çok güzeldi. Çalışılma-
mış bir sesti.
Sizin bir şiir kitabınız var. Peki, o yıllardahiç şiir yazdınız mı?
Yok, ben o zamanlar şiir falan yaz-
madım. O zamanlar çok okuyordum,
başta Nazım Hikmet’i. Zaten okumayı se-
ven bir insandım elime ne geçerse oku-
yordum.
Peki, birbirinize mektup yazar mıydınız?Çok mektup yazardık birbirimize.
Kemal Bey dışında hiç mektup yazan oldumu size?
(Gülerek) Nasıl mektuplar, aşk mek-
tubu mu? Yok yok, hiç almadım.
‘B�R�NC� FAVOR�M SENS�N’D�YEN DE OLDU
Kanal B’de Hayrettin Karaca ile bir-likte program yapıyorsunuz. Hatta Hay-rettin Bey size ilan-ı aşkta bulunup, tektaş bir yüzük aldığını da söyledi.
(Kahkaha atıyor) Bakma sen O’na.
Hayrettin Bey takılıyor öyle, maniler söy-
lüyor ama o kadar. Artık bu yaştan sonra
(gülerek) hepsi o kadar.
Peki, size âşık mı?(Gülerek) Öyle görünüyor. Ben onla-
rı şaka kabul ediyorum. “Öyle tek taş on
krat yüzük almadan hiç bana yanaşmanı
kabul etmem” dedim. Ondan sonra devam
ediyor; “on taş” diye. Yani ne olacak işte
bizimki dostluk. İkimiz de aynı kafadayız.
O benden küçük ama aynı zamanın insa-
nıyız. Güzel, iyi bir diyalogumuz oldu.
-Kemal Bey’in vefatından sonra hayatınızahiç kimse girmedi mi? Kimseyi sevmedi-niz mi?
(Gülerek) Sevmeye vaktim kalmadı
vallahi billahi. İnsanın böyle şeylere
vakti olması lazım. Yalnız benim karde-
şimin Amerikalı bir arkadaşı vardı, bir
profesör. New York’a gittiğim zaman
onunla konuşurduk. Bir gün “buraya
bak” dedi: “Belki hayatımda iki yüz ka-
dın gördüm. Bunların içinde üç favorim
var, onların içinde de birinci sensin”
dedi. İşte böyle bir şey oldu. Her zaman
bana kitap gönderir.
Pişmanlıklarınız oldu mu hayatta. Keş-ke şunu yapmasaydım diye hala hayıf-landığınız?
Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta.
Yaşananlar o günün şartlarına göredir.
Öyle yaşanması gerekiyormuş, yaşanmış.
Ben ileriye bakma, yarını kurma çaba-
sındayım. Bakın ülkemizin halini gör-
müyor musunuz? Hepimizin ayaklan-
ması, bir şeyler yapması lazım. Çok üzü-
lüyorum ülkemizin bu halini görünce. Biz
cumhuriyetin çocuklarıyız. Güzel günler
yaşadık. Bizi cumhuriyet yetiştirdi, okut-
tu. Şu anki duruma bakınca çok büyük bir
üzüntü duyuyorum inanın.
Çok keyifli bir sohbet oldu gerçekten.Çok teşekkür ederiz size. Şu soruyusormadan bitirmeyeyim istiyorum. Peki,dünyaya yeniden gelseniz yine Sümero-log olmak ister misiniz?
O zaman ki şartlara göre (gülerek),
bilemem. Bakarsınız o zaman astronot
olurum. Çok hoşuma gidiyor uzay bi-
limleri. Belki daha enteresan şeyler çıkar,
belli olmaz.
13Aydınlık KİTAP
Kap� zilinde 30 y�l önce vefat eden e�iKemal Ç��’�n ad� hala yaz�yorKap� zilinde 30 y�l önce vefat eden e�iKemal Ç��’�n ad� hala yaz�yor
�enol Çar�k Muazzez �lmiye Ç��’�n evinde
8 �UBAT 2013 CUMA14 Aydınlık KİTAP ARAKABLO
Nâzım’ın hapishane yaşamının
ardından 1951’de ülkeden kaçarak
Moskova’ya üçüncü gidişi sonrasın-
daki yaşam dilimi (1951-1963), şai-
rin doğum yıldönümünde YKY’nin
düzenlediği “Nâzım 111 yaşında /
‘Alnımın Çizgilerindesin Memleke-
tim’ / Nâzım Hikmet’in Yolculuk Fo-
toğrafları Sergisi”nde izlenebiliyor
(30 Ocak - 28 Şubat 2013 tarihleri
arasında, Galatasaray’daki Yapı Kre-
di Kültür Merkezi’nde)... Sergideki
fotoğraflar, son yıllarda Nâzım üze-
rine çalışmalarıyla öne çıkan M.
Melih Güneş tarafından, Vera Tul-
yakova Hikmet Arşivi, Rusya Dev-
let Edebiyat ve Sanat Arşivi ile baş-
ka ülkelerdeki arşivlerden bir araya
getirilmiş.
M. Melih Güneş, serginin küra-
törü olarak amacını şöyle açıklıyor:
“Kültür varlığı, geleneklerin dışında
yalnızca yapılar, arkeolojik kalıntılar,
doğal sitler ya da birkaç bin yıllık el-
yazmaları değildir. Şairin yolculuk-
larından sayılabilecek bu sergiyi,
onun edebi mirasının şehrine ulaşma
yolculuğunda ‘bir gül bahçesinde
dinlenme’ gibi görüyorum; ‘hasret ve
ümitten ibaret’ Nâzım Hikmet’in,
‘Bir yerlerde bir sevinç günün birin-
de fışkırır’ sözüne kulak veriyorum.”
SERG�YE GELENLER� TURNALAR SELAMLIYOR
Hiroşimalı çocuklar, savaştan
sonra barışın ve silahsızlanmanın
simgesi olan, 1000’e tamamlandı-
ğında gerçekleşeceğine inandıkları di-
lek adına rengârenk kâğıtlardan ya-
pılma bin turna kuşunu Nâzım’ın ölü-
mü üstüne Vera Tulyakova’ya gön-
dermişler. Salona adım atar atmaz,
imza isteyen çocukların sesini Tur-
nalar Semahı’nın ezgisiyle içinizde du-
yumsamanız bundan... Çocuk ziya-
retçiler için uluslararası bir kardeşlik
bağı örmek üzere bu kâğıttan kuşla-
rın yapılışını öğrenebilecekleri et-
kinlikler de var sergi kapsamında. Ya-
pılacak bin turna, sergi salonunda Ha-
cer Sayman’ın tasarımı olarak yer
alan dilek ağacına asılacak. Gün ge-
lip de bir Nâzım Hikmet müzesi ku-
rulursa, bin turna, ağacıyla birlikte bu
müzeye armağan edilecek...
68 KU�A�I VE NÂZIMSergiyi dolaşırken, bizim 68 Ku-
şağı’nın onu önce cezaevi fotoğraf-
larıyla tanıdığını düşündüm: Bursa
Cezaevi’nin bahçesindeki havuzun
başında Samatya kabadayısı edasını
yansıtan fotoğrafıyla gelirdi hep gö-
zümüzün önüne. Balaban’ın tam da
resmini bitirdiği günlerde onu zindan
karanlığıyla örülü bir masal dünya-
sından, cezaevinden Şair Baba ola-
rak aramıza sıcacık anılarla kattığı
hiçbir toplantıyı kaçırmaz, “Kerem
Gibi”, “Davet” ya da “Beyazıt Mey-
danı’ndaki Ölü” şiirini okumadan
hiçbir toplantıyı bitirmezdik Bur-
sa’da. Sonra da, Saygı Yağmurdere-
li’nin işaretiyle, sözleri Onat Kutlar’a,
ezgisi bir Antep türküsüne ait isyan
çığlığımızı var sesimizle haykırırdık:
Potinimi çektim kıçıma yavİndim de hökümatın içineAnam da benim suçum ne yavAttılar da beni zindan içine
Yirmi yıl kadar önce, Evrensel
Kültür Merkezi’ndeki bir toplantıda
Nâzım Hikmet üstüne konuşurken,
proleter devrimci olduğunu söyleyen
bir kardeşimiz, “Ondan Nâzım diye
söz etmeye utanmıyor musun? Ar-
kadaşın mıydı senin?” diye kesmiş-
ti sözümü. “Evet!” demiştim, “öy-
leydi. Dahası, arkadaştan ileriydik...”
“SEVDALINIZKOMÜN�STT�R”
Herkesin şaşkın bakışları ara-
sında şöyle sürdürmüştüm: O çok
acılar çekti bu ülke ve insanları için.
Ama bu ülkenin yurtseverleri ve
emekçileri de, onun şiirinin, onun
Türkçe aşkının özgürce bayraklaş-
ması için nice hapislere, işkencelere
göğüs gerdi. Eğer onun yüklediği ce-
saretle, 12 Mart’larda, 12 Eylül’ler-
de kavgasını vermeseydik, şiirlerine
hiçbir iktidar özgürlük tanımaya-
cak, Nâzım Hikmet vatan hainliğine
devam ediyor olacaktı halâ. Yunus
ne kadar atamızsa, Fuzûlî ne kadar
pîrimiz, dostumuzsa, Nâzım da işte
öylesine ustamız, yoldaşımızdır.
Entelektüel burjuvalar, emekçi-
lerden gizledikleri Nâzım tutkuları-
nı ve Türkçeye vuran yurtseverliğini
1980’lerin sonlarında itiraf etmeye
başladığında, 2000’e Doğru dergisi-
nin kapağında Nâzım’ın şu dizesi yer
almıştı: “Sevdalınız komünisttir”. Bu
dize, Cahit Sıtkı’nın Nâzım’a acıma
duygularıyla yazdığı şiire yanıt olan
“Yatar Bursa Kalesinde” şiirinin ilk
dizesidir. Ne yazık ki, “Nâzım 111 Ya-
şında” programının ilk ürünü izleni-
mini veren, Genco Erkal’ın sesinden
4 CD’nin kitabı olarak sunulan “Ne
Güzel Şey Hatırlamak Seni” adlı
seçkide bu şiir yer almıyor. Şiirleri se-
çen Güven Turan ve Raşit Çavaş, edi-
tör olarak sanatçının özgürlüğüne
duydukları saygıyı birazcık bile ihmal
ediyor olamazlar elbette... Bu kusur,
acaba bir telaş nedeniyle boş bulun-
maktan mıdır?
AMA O DA NE?“�ARKILARIMIZ” YOK!
Derken, Nâzım’daki içerik ve
biçim örgüsünü ve nakışlarını bü-
tünleyen birkaç şiirinin de seçkide at-
landığını görüyoruz. Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın “iyi ve sağlam bir dil ma-
kinesi kurduğunu” söylediği Nâ-
zım’ın işçiliğini hiç değilse asıl çizgi-
leriyle sergileyebilmek, mekikleri
noksansız işletmekle olanaklıdır.
“Şarkılarımız”, “Türkiye İşçi Sınıfı-
na Selam”, “Şehitler”, “Açlık Ordusu
Yürüyor”, “Hürriyet Kavgası”, “Ara-
dıkların”, “Beyazıt Meydanı’ndaki
Ölü” şiirleri olmaksızın bu dev ma-
kinenin işleyişi eksik konacaktır.
“Nâzım 111 Yaşında” en önde
yürüyor halâ... YKY’nin programı-
nı yıl boyunca merak ve heyecanla iz-
leyeceğiz. Yine, yayınevince CKM’de
açılan ve bugün sona eren, Nâzım’ın
resimleriyle ona yapılan resimlerden
oluşan “Nâzım’ın Sanatı, Sanatçıla-
rın Nâzım’ı” adlı sergi ürünlerinin de
aynı adla kitaplaştırıldığını belirtelim.
“Alnımın Çizgilerindesin Mem-
leketim” kitabının sonundaki za-
mandizinde soru imiyle verilen kimi
tarihlerden yeni basımlarda soru
iminin kaldırılacağı umudunu koru-
duğumuzu da...
Ahmet Hamdi Tanp�nar’�n “iyi vesa�lam bir dil makinesi kurdu�unu”
söyledi�i Nâz�m’�n i�çili�ini hiç de�ilseas�l çizgileriyle sergileyebilmek,mekikleri noksans�z i�letmekle
Ussal��a tak�lmadan yolunu çizen bir inat, kendin olma çabas� olarak gösterir kendini a�k.Belki de ne oldu�u kadar ne olmad���yla kendini bize sunar bu ele avuca gelmez kendilik
“Aşk bir serüvendir, serüvenlerinbelki de en kaygan, en sallantılı, enkesinliksiz olanıdır. Temel sorun ikikişinin bir bütün oluşturma iste-minde ve iki kişinin bir bütün oluş-turmasının olası olmayışında kendinigösterir.”
Bu olasılıksızlığa direnen tüm
yüreklere…
“A�k birserüvendir, bu
serüvendetemel sorun iki
ki�inin birbütün
olu�turmaisteminde veiki ki�inin bir
bütünolu�turmas�n�n
olas�olmay���nda
kendinigösterir.”
Aşk sözcüğü hemen her sanat
ürününün merkezi temasıdır. Bel-
ki de salt bu nedenle estetiğin (fel-
sefenin bir alanı olan estetiğin)
alanına girmektedir. Fakat aşk bu-
nunla da kalmaz, insanın diğer tüm
edimlerinin içerisinde kendini gös-
terir: İlahi aşktan, sevgiliye duyulan
aşktan, vatan aşkından, özgürlük aş-
kından söz açarız. Aşk insanın tüm
olası boyutlarında kendini gösterir.
Sırf bundan ötürü bile insanı insan
yapan bir unsur olarak söz edebili-
riz aşktan.
A�KIN ‘KULLANIMLARI’Batı dillerinde “love”, “amor”
gibi sözcükler sevgi ve aşk sözcük-
lerinin her ikisini de kapsayacak şe-
kilde kullanılırlar. Türkçede aşk
sözcüğünün kullanımı daha özel
bir sevgi türünü betimlemede kul-
lanılır. Bu özelleşmiş kullanım o
denli kendine özgüdür ki aşk, çoğu
zaman sevgiden büsbütün ayrı bir
duygu olarak anlaşılır
dilimizde. İnsana du-
yulan aşk o denli mer-
kezidir ki ilahi aşk, va-
tan aşkı, özgürlük aşkı
hep bu merkezi aşktan
pay almaktadır. Vata-
nın, özgürlüğün, Tan-
rı’nın delicesine arzu-
lanması / sevilmesi bu
merkezi aşkla ilişkilen-
dirilen aşk türevlerinin
doğmasına yol açmış-
tır.
Aşk bir başkasına duyulan bir
his, bir yönelme olarak kavranmış-
tır genelde. Oysa bunun da ötesin-
de, bir ilişki türüdür, bir bilinçlilik
(ya da bir bilinçsizlik) halidir aynı
zamanda. Aşkın bu ele avuca gel-
mez doğasının çok boyutlu bir ka-
rakteri olduğuna dikkat çeken de-
nemeci/filozof Afşar Timuçin, "Aş-
kın Diyalektiği" adlı yapıtında bu
çok boyutluluğu diyalektik bir iliş-
ki içerisinde kavramak gerektiğini
belirtir.
A�KIN ÇATI�KILARIAfşar Timuçin, Mevlana’nın
kıssasındaki fili tanımlamaya çalışan
körlerin yaptığı gibi farklı pence-
relerden bakarak aşkın bünyesin-
deki karşıtlıkları açmaya çalışır,
ileride bunları birbirinin ötesinde
bir gerçeklikte buluşturma ümi-
diyle. Söz gelimi, “Aşkta özgürlük
mü baskındır tutsaklık mı? Bu so-
ruya yanıt vermek olası değil. Aşk-
ta özgürlükle tutsaklığı ayrı şeyler
saymak, iki ayrı kutup saymak ola-
sı değildir. Aşk özgür tutsaklık ya da
tutsak özgürlüktür.” (s. 31) diyerek
aşkın bünyesinde ortaya çıkan iki
karşıtlığın gerçekte ne tür bir birlik
içinde olduğunu açmaya çalışır.
Aşk özgürce yaşandığında bile
özgürce yaşanamadığı bir mekanı
geride bırakmalıdır. Dolayısıyla
geçmişinde zorluklar, imkansızlık-
lar yatmalıdır. Usun karamsarlığı
aşıldığında belirecek ola-
naklarda hayat bulur
aşk. Bu nedenle bir va-
kit aşk gizlenmelidir,
hatta canlılığı gizin bel-
li bir oranda sürmesiy-
le güvence altındadır:
“Sanat kendini açar-
ken sanattır, aşk da
kendini gizlerken aşk-
tır.” (s. 13). Yazarın da
dediği gibi her aşk bir
anlamda sevdadır, kavu-
şulamamıştır, imkansızdır, karanlık
içindedir ve aydınlık umuduyla ya-
nıp tutuşur sevdalılar.
GAR�P B�R �L��K�N�ND�YALEKT���
Afşar Timuçin, sözü edilen ese-
rinde, aşkın ussallıkla bilinçdışının
kesişiminde, bireysellikle toplum-
sallığın sınırında garip bir ilişki ol-
duğundan hareketle onun diyalek-
tik doğasını açığa sermeye girişir. Ti-
muçin, bu serimlemede yalnız de-
ğildir. Karacaoğlan, Gevheri, Er-
zurumlu Emrah, Ovid, Platon, Mer-
leau-Ponty, Çehov eşlik eder ona.
Halkımızın inanışları, aşkı kavrayı-
şı maniler ve atasözleri dolayımıy-
la sürece katılır. Timuçin, aşkı keş-
fetme ve serimleme serüveninde in-
sanlığın bütün bir birikimini yanına
katar. Kervan aşka doğrudur, aşk bu
yolculuğun kendisi, başlangıcı ve so-
nucudur; her bir aşamasında bir
başkası olarak görünür aşk.
Aşkın doğallıktan toplumsallığa
geçişin hangi aşamasında ortaya
çıktığı belli olmaz ama her beliri-
şinde her ikisinden de izler taşır. Ne
toplumsal rollerin yararlılığına in-
dirgenebilir ne de henüz cinselliğe
kavuşamamış ham dürtülerle açık-
lanabilir. Kategorileri delip geçen ya
da en başta kategorilere çalım atıp
sinsi sinsi bir köşeye saklanan bir ya-
banidir aşk. Kimine göre delilik, ki-
mine göreyse delilikten azade bir
bilgelik, bir şövalyeliktir. Kapita-
lizmin hesaplılığına ve genel olarak
toplumun düzenliliğine aldanma-
dan, ussalığa takılmadan yolunu
çizen bir inat, kendin olma çabası
olarak gösterir kendini. Belki de ne
olduğu kadar ne olmadığıyla ken-
dini bize sunar bu ele avuca gelmez
Özgürlük mü baskındıraşkta, tutsaklık mı
(Aşkın Diyalektiği,Afşar Timuçin,
Bulut Yayınları, 184 s.)
8 �UBAT 2013 CUMA16 Aydınlık KİTAP
Kürk Mantolu Madonna’y� kitapç�lar�n ‘çok satanlar’ raf�ndan indirmeyen, basit a�kromanlar�ndan ay�ran ve Sabahattin Ali’nin en sevdi�i kitab� yapan nedir?
“Unuturum da sonra garipliğimi,heheyyt ! .. derim bir, kuşlar,ağaçlar!Ve çıkarım dağlara.Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?İznim olmayınca yasak macera.Selamım baş üstüne,Kavgam dert-yaş üstüne,mazlumun âhıdır başımda esen gocunsun paşalar, beyleralimallah komam taş-taş üstüne.”Şunu belirtmeliyim ki Akıncıoğlu halk di-
linin olanaklarından yararlanmış ama bu di-
lin tekrarcısı ya da tutsağı olmamıştır. “Kuş
Kanadından” şiirinden alıntıladığım bö-
lümde de görüldüğü gibi onun dili bütünüyle
yazı dili ve yazı dilinin de edebi şeklidir.
Akıncıoğlu Kurtuluş Savaşımızın ilk
ateşlerinin yakılmaya başlandığı 1919 yılın-
da, Kırklareli’nin Kundere köyünde dünyaya
gelmiştir. İkinci büyük harbin başladığı 1939
yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa-
kültesi öğrencisi bir gençtir ve bir yıl önce ya-
yımlanmış bir kitaba sahiptir. “Haykırışlar”
adıyla yayımlanmış bu kitap şairimizin tek ki-
tabı olarak kalacaktır. Daha sonraları Akın-
cıoğlu’nun şiirleri dönemin İnsan, Ses, Yeni
Edebiyat, Yürüyüş gibi ilerici, solcu dergi-
lerinde çıkmaya devam edecektir ama bun-
ları kendi sağlığında bir araya getirip bir ki-
tap bütünlüğüne kavuşturmamıştır. Dergi-
lerdeki bu şiirleri ölümünden sonra derle-
nerek bütün şiirleri “Umut Şiirleri” adıyla
1985’te yayımlanmıştır.
Akıncıoğlu’nun diri sesi, dol-
gun anlatımı, toplumsal temleri,
toplumcu tavrı göz önüne alındı-
ğında ilk göz ağrısı şiirlerini “Hay-
kırışlar” adıyla yayımlaması isa-
betli görülebilir. Ne var ki onun
seçkin haykırışlarının bir süre
sonra akamete uğraması ve ken-
di içinde boğulması da aynı oran-
da üzücüdür.
Demokrat Partinin despo-
tizmi her devrimci yazar, şair ve aydın gibi
Akıncıoğlu’nu da bulmakta gecikmez. Akın-
cıoğlu, kurucusu olduğu Köyleri Kaldırma
Derneğindeki arkadaşlarıyla birlikte 1950 yı-
lında “komünizm propagandası yapmak” ge-
rekçesiyle tutuklanır. İki yıllık bir tutuklu-
luktan sonra beraat etmesine eder ama ya-
şadıkları onu fazlasıyla etkilemiştir. Bu tu-
tukluluk yıllarından sonra Akıncıoğlu siya-
si mücadeleden olduğu gibi edebiyattan da
uzak kalmıştır. Tıpkı aynı dönemde benzer
bir süreci yaşayan Ahmet Arif gibi yarı
münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Ede-
biyat âlemi ise sahnesinde görmediği herkese
karşı takındığı tavrı onun için de değiştir-
memiş ve onu çabucak unutmuştur. Asım
Bezirci’nin, Akıncıoğlu ile ilgili çok önem-
sediğim bir belirlemesi var: “Akıncıoğlu- Na-
zım Hikmet’ten sonra ama Enver Gökçe ve
Ahmet Arif’ten önce- halk şiirinden yarar-
lanan ilk toplumcu şairdir.”
Bezirci’nin söylediklerine Mehmet Ke-
mal’in bir başka boyuttaki ifadelerini de ek-
lemek isterim: “Ne vardı şiirlerinde? Bir dö-
nemde şiirle söylenebilecek ne varsa hepsi.
Kimsenin cesaret edemeyeceği sözleri, kav-
ramları, deyimleri mısralarına katmasını
bilmişti. Attilâ İlhan’ın, Ahmet Arif’in şiir-
lerine giren Osmanlıca kelimeleri korkusuzca
ilk kullananlardandı. Attilâ İlhan’ın Akın-
cıoğlun’ndan, ‘Bir zamanlar bir şair vardı.’
diye söz etmesi de şiirinin, tanıyan bellek-
lerden çıkmadığını kanıtlar. Daha sonra
ortaya çıkan bazı genç şairlerin divan şiiri ke-
limelerini korkusuzca kullanmayı deneme-
ye başlamaları Akıncıoğlu’nun başlangıcın-
daki cesaretinden gelebilir. Bir şiir dili kur-
mayı becermişti. Ama dili geliştirmek, daha
çok işlemek direncini gösteremedi. Belki de
bir dönem için erteledi, sonra alışkanlığını
yitirdiği için bıraktı. Bundan sonra tarih için-
de edebiyatımızdaki yerini alacak, bu yer ken-
dine yetkinliğince verilecektir. Geç kalınmış
olsa da bu yerin verilmemesine
kimsenin gücü yetmez.”
Öyle anlaşılıyor ki Mehmet
Kemal de Akıncıoğlu’nun ede-
biyat tarihimizde yerli yerince de-
ğerlendirilmemiş olduğuna ina-
nanlardandır. Akıncıoğlu’nun ge-
leneğe yönelik ilgisi halk kültürü,
halk dili ve halk şiiriyle sınırlı de-
ğildir. O aynı şekilde divan şirinin
söyleyiş ve duyuş tarzına karşı da
duyarlık göstermiştir. Her has
şair gibi Akıncıoğlu da geleneğin
birikimi içinden kendine özgü bir kimlikle
doğma gayreti içindedir. 40 Kuşağı şairleri-
nin birçoğu üzerindeki etkisi açıkça görül-
mektedir. Fakat bu etkinin kendisini en
yoğun biçimde gösterdiği şair ise Ahmet
Arif’tir. Akıncıoğlu’nun unutulmuş şiirinin
bütün ruhuyla Ahmet Arif’in dolaşımda ge-
zen şiirinde yaşadığını söylemek hiç de
abartı sayılmaz.
Ömer Özdemir, bloğunda iki şair üzerine
kaleme aldığı yazısında ilginç benzerlik ör-
nekleri aktarmaktadır:
N.A. Zindanlar: suyun üstünde
Yandan akar çeşmeleri
A.A. Mapushanede çeşme
yandar akar olanda
N. A. Boşaltıp rahmetini kümülüs bulutları
A. A. Rahmetinden kim demlenir bulutun
N. A. Yeşil, mavi, mesut gözlerin
A. A. AçardınYalnızlığımdaMavi ve yeşilaçardıngözlerin hani
N. A. Onların kitabında yazılıdır
A. A. O kitapta böylece yazılıdır
N. A. O hikâye şöyle başlar
A. A. Budur ol hikâyet
N. A. Ölüler kar altındadır
A. A. Kenar çocukları kar altındadır
N. A. Selam veriri gibi bir dosta
A. A. Selam etmişim dostuma
N. A. Hayra yorulur
A. A. Hayra yorarım çıkmaz
N. A. Neler geçmez aklımdan bir ben bilirim
A. A. Bir ben bileceğim oysa
Ne âfat sevdim
N. A. Gülüyor otuz iki dişi
A. A. Otuz iki dişimizle gülmeğe
N. A. Arzuhal edeyim halım
A. A. Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
N. A. Ne pasaport bilir, ne gümrük sorar
A. A. Pasaporta ısınmamış içimiz
N. A Yolda yolcu, havada kuş aşkına
A. A. Muhammed, İsa aşkına
yattığım ranza aşkına
Aralarında benzerlik gördüğü dizeleri ak-
taran Ömer Özdemir iki şair arasında ritim
ve tonlama özellikleri kadar yöresel söyle-
yişler ve benzetmeler bakımından da para-
lellikler olduğu görüşündedir. Son yargısı ise
şudur: “... iki şair arasında bir intihal mese-
lesinden çok ama tek başına esinlenme de
diyemeyeceğimiz bir ilişki var gibidir. Bir şair,
başka bir şairin temalarını, söyleyiş biçimi-
ni, daha eski bir ifadeyle havasını alarak daha
güçlü bir sesin içine taşımış, başka bir şair-
deki zayıf bir izleği kendi şiirine güçlü bir şe-
kilde taşıma çabasında bulunmuş gibidir.”
Tabii ki konu incelenmeye ve çözüm-
lenmeye muhtaç bütün yönleriyle olduğu ka-
dar bütün çekiciliğiyle de edebiyat araştır-
macılarımızın, eleştirmenlerimizin önünde
durmaktadır. Edebiyatımızdaki hiçbir iki şai-
rin şiiri arasındaki birbirini anımsatıcı un-
surlar bu denli yoğun değildir.
Niyazi Akıncıoğlu geçimini avukatlık ya-
parak sağlamış ve İstanbul sonrasındaki
yaşamını Kırklareli’nde geçirmiştir. Son dö-
nemlerindeki en yakın arkadaşı alkol olmuş,
2 Şubat 1979’da Ankara’da, SSK Hastane-
sinde vefat etmiştir.
Ölümünün otuz dördüncü yılında onu
şükranla anarken şunu sormadan geçmek is-
temiyorum: Ahmet Arif’i ezberinden hiç çı-
karmayanlar Niyazi Akıncıoğlu’nu niçin bir
kez olsun anımsama gereği duymazlar?
N�YAZ� AKINCIO�LU:
Köy Enstitülerinin kurucusu Hasan
Âli Yücel'in başlattığı çok yönlü aydın-
lanma hareketiyle 1940'lı yılların Türki-
ye'sinin nasıl Rönesans'ın eşiğine geldiği-
ni, Arıkan'ın yazılarında değindiği Doğan
Kuban, Orhan Burian, Vedat Günyol, Şe-
rafettin Turan, Fuat Köprülü ve öğrenci-
leri Mustafa Akdağ, Halil İnalcık gibi ay-
dınlanmacılardan, Köy Enstitüsü çıkışlı ya-
zar ve şairlerden (ör. Mehmet Başaran)
kavrıyor ve mutluluk duyuyoruz. O dö-
nemde aydınlarımız tarafından üretilen
eserlerin; önemli dünya yapıtlarının Türk-
çeye hızla kazandırılmasının, yayımla-
nan dergilerin (Yücel, Ufuklar gibi) Tür-
kiye'nin kültür hayatında nasıl büyük bir
değişime yol açtığını mutlulukla izler-
ken, bu güzel çalışmaların daha sonra na-
sıl yok edildiğini, karalandığını görerek sar-
sılıyoruz...
Zeki Ar�kan, Tarihçi Kitabevi, 312 s.
Haydarpa�a'dan �zmir'eTarih Söyle�ileri
YENİLER
Çalışın işçiler, çalışın. Çalışın kidaha da yoksullaşıp daha çok çalışmakve tekrar yoksullaşmak için bazı ne-denleriniz olsun. İşte bu, kapitalist üre-timin acımasız yasasıdır. Ekonomistle-rin aldatıcı sözlerine kulak veren işçilerkendilerini canla başla çalışma tutkusunaadamışlardır. Onlar tüm toplumu ve top-lumsal organizmayı baştan sona sarsansanayideki aşırı üretimin buhranını iç-lerine atıyorlar. Hatta ürün çokluğu vetalep yokluğu yüzünden fabrikalar ka-panıyor ve açlık işçi nüfusa adeta kır-baçla veryansın ediyor. Çalışma doğ-masıyla şaşkına dönen işçilerin, sözde ve-rimli dönemde başlarına bela aldıklarıaşırı üretim, bugünkü yoksulluklarınınnedenidir.
Tembellik Hakk�
Şiirsel bir dille yazılan bu özgünhortlak hikâyesi sıradan insanı anlatıraslında. “Eve Dönüş” Bradbury'ninkendi çocukluğundan izler taşır. Ken-disini sevgi dolu bir ailenin içindebile uyumsuz, yabancı ve sıradışı his-settiği bir dönemin yansımasıdır bel-ki de...
Ray Bradbury'nin kısa hikâyesi“Eve Dönüş”, ilk olarak 1946 yılındaMademoiselle dergisinde yayımlan-dığından beri kelimenin tam anla-mıyla bir Cadılar Bayramı klasiği ol-muştur.
Bradbury'nin kendi çocukluğundanizler taşıyan bu hikâye, Cadılar Bay-ramı arifesinde bir araya gelen deva-sa bir hortlak ailesinin onlara hiç ben-zemeyen çocuğunun öyküsüdür.
Eve Dönü� Gerçek Bir Yan�lsama:Bilinç
Tevfik Al�c�, Metis Yay�nlar�, 264 s.
Paul Lafargue, Alakarga SanatYay�nlar�, Çev: Ceylan Özçapk�n, 56 s.
Ray Bradbury, �thaki Yay�nlar�,Çev: Elif Ersavc�, 56 s.
Bilinç sorununa odaklanan sinir-bilim günümüzün bilimsel araştırma-larına geniş bir ufuk getirdi. TevfikAlıcı'nın kitabı bu alanda Türkçe ya-zılmış özgün bir katkı.
“Nasıl olur da tümüyle mekanik il-kelerle çalıştığını bildiğimiz fiziksel birsistem, bilinç gibi öznel ve belki de me-tafizik bir gerçekliğe yol açabilir?”
Tevfik Alıcı, bu alandaki birçok ki-tabın hep bu “asıl soruna” yönelik birçözüm bulma telaşıyla yazıldığınadikkat çekiyor ve kendisine daha mü-tevazı bir görev veriyor: Bu kavram-ların ve metaforların daha ziyade var-sayımlara dayanan doğasını sorgula-mak ve adım adım yeniden yapılan-dırmak.
YENİ ÇIKAN-18 Aydınlık KİTAP
YENİ ÇIKAN-
"Benim düşmanım yok! Kendi işi-
me bakarım... ama hiçbir şeye çok
fazla şaşırmamayı da öğrendim"
Corto, Tristan ve Steiner Ama-
zon Nehri ağzındaki Marajá adası ya-
kınlarında yatann altın yüklü bir İs-
panyol kalyonunun enkazını ara-
mak için Brezilya kıyılarını izleyerek
yola koyulur, ama bu define avında
yalnız değildirler. Yaldız Dudak'ın
planının bir parçası olarak bir Alman
baronuyla İngiliz gizli servisi de işe
karışır. Corto'nun yine dövüşmesi ge-
rekecektir.
Corto Maltese: Brezilya Kartal�
Hayatının neden birden tepetak-lak olduğunu anlamaya çalışan Fran,garip bir planla karşı karşıya kalır. Birtacizci gibi davranacak, Nellie adın-daki bir yabancıyı gizlice izleyecek veher gece cin içmeyi engellemek içino çok sevdiği Cin Perşembelerini ip-tal edecektir. Ama Fran'in arkadaş-larının daha iyi bir planı vardır. Vedaha eğlenceli görünmektedir.
Kim bilir belki de bu plan haya-tının aşkını bulmasını sağlayacaktır.Sonunda arkadaşlarının teklifini ka-bul eder.
İşte tüm zamanların en büyük aşkhikâyesi böyle başlar...
Tüm Zamanlar�n EnGüzel A�k Hikayesi
Bir âşıktan beklenen şey insanakendini özel ve farklı hissettirmesidir.Sevilen kişi sadece tam o anda oradabulunmaktan başka bir özelliğe sahipdeğilse bu aşkın ne değeri var? Gerçekaşk bu mudur? Bu konuda bütün uz-manların üzerinde birleştikleri bir şeyvarsa o da, aşkın hiç de demokratik birşey olmadığı görüşüdür.
Katalan yazar Josan Hatero'nun ti-tizlikle hazırladığı âşıklar kataloğun-da kimler yok ki: külkedileri, roman-tikler, kâşifler, turistler, miyoplar, ho-liganlar, cambazlar, dalgıçlar, geçerkengörülenler, dokunuş yoksunları... Hep-si "arzu" denen şu gizemli ortak pay-dada buluşmuş, onu kendi karakter-lerince tanımlayıp yaşıyor.
Hassas Ten
Ahmet Tetik, Mehmet �ükrüGüzel, �� Kültür Yay�nlar�, 548 s.
Tarih boyunca pek çok büyük dev-letin tanımlamaya çalıştığı savaş suçu kav-ramı 1864 Cenevre Sözleşmesi'yle ilk kezuluslararası düzeyde tanındı. Yıllar için-de bu sözleşmeyi bütünleyen bir dizi söz-leşme daha imzalandı. Ulusal Kızılhaç veKızılay dernekleri de zamanla ve bu söz-leşmelerin ruhu doğrultusunda uluslar-arası bir komite çatısı altında toplandı.Osmanlı Devleti ilk aşamalarından iti-baren bu sürecin bir parçasıydı. AncakOsmanlılar için bu sistemin ciddi biçimdesınanması 1911'deTrablusgarp Savaşı'ylabaşladı. Ertesi yıl çıkan Balkan Savaşla-rı'nda da onu izleyen Birinci Dünya Sa-vaşı'nda da sürdü. Bu eser kapsamlı birgiriş bölümüyle savaş suçu kavramınındoğuşu ve gelişmesini inceliyor.
Hugo Pratt, NTV Yay�nlar�, Çev: Alev Er, 40 s.
Lucy Robinson, Alt�n Kitaplar,Çev: Eda Aksan, 432 s.
Josan Hatero, Can Yay�nlar�,Çev: Özgür Esen, 184 s.
19Aydınlık KİTAP
Osmanl�lara Kar����lenen Sava� Suçlar�
Geceye Bürünece�im
Fantastik edebiyatın yaşayan efsanesi
Terry Pratchett’ın, çaylak cadı Tiffany Sızı et-
rafında şekillenen dördüncü Diskdünya ki-
tabı “Geceye Bürüneceğim” raflardaki ye-
rini alıyor!
Pratchett’in mizahla yoğrulmuş hayali ev-
reni Diskdünya’nın Tebeşir bölgesinde ya-
şayan Tiffany Sızı, artık 15 yaşında genç bir
cadıdır ve üstesinden gelmek zorunda kal-
dığı sorunların sayısı her geçen gün art-
maktadır. Tiffany için kırsalın güvenli ve hu-
zurlu topraklarından uzaklaşıp gerçek dün-
yayla tanışma vakti gelmiştir: Diskdünya’nın
kalbi niteliğindeki Ankh-Morpork, tüm teh-
likeleri ve yozlaşmışlılıklarıyla onu bekle-
mektedir.
Tiffany Sızı, acılarını hafiflettiği Ba-
ron’un ölümü üzerine, serinin ilk kitabı “Küçük Özgür Adamlar”dan bu yana
arkadaşı olan Roland’a, babasının öldüğünü haber vermek için çabalamak-
tadır. Ama Ankh- Morpurk’a yola çıkar çıkmaz uğursuz bir güç, gözleri ve göl-
gesi olmayan Sinsi Adam tarafından izlenmeye başlanır. Kahramanımız için
yıllardır usta cadılardan edindiği deneyimleri sergileme zamanı gelmiştir. Hem
de tek başına! Tabii Küçük Özgür Adamlar’ın desteğini de unutmamalı...
Terry Pratchett, TudemYay�nlar�, Çev: Niran
Elçi, 416 s.
Hayaletler De Korkar
Milyonlarca gencin gönlüne taht kur-
muş “Ulysses Moore’un yaratıcısı” Pier-
domenico Baccalario’dan yepyeni bir seri!
“Will Moogley'nin Hayalet Ajansı”na hoş-
geldiniz!
New York’ta Hayalet Ajansı olur da, ha-
yalet avcısı olmaz mı? Moogley Ajansı'nın
başı bu kez bir hayalet avcısıyla dertte!
Ajansın hayaletleri avcının garip makine-
sine yakalanma korkusuyla dehşet içinde
ne yapacaklarını bilemezken, Will ve Tup-
per bu konuya bir çözüm bulmak üzere der-
hal harekete geçiyorlar ama tek dertleri gi-
zemli hayalet avcısı değil. New York’ta bir
gökdelen dairesinde tek başına yaşayan bir
çocuk ihbarı alan iki sosyal hizmet uzma-
nı da Will’in peşinde... İki kafadar bu be-
lalardan nasıl mı kurtuluyor? Her zamanki gibi olağanüstü bir plan ile, an-
cak planı uyguladıklarında neler oluyor bir bilseniz!
Bunu öğrenmek için sabırsızlanıyor musunuz? O zaman bu eğlenceli ki-
Hemen hemen her çocuk dedektif olmak için gerekli niteliklere sahiptir. Hayvanlardan korkmazlar, asl�ndahiçbir �eyden korkmazlar, sakl� olan her �eyi severler ve yeryüzündeki en zeki varl�klard�r
Jumanji tadında bir macera
8 �UBAT 2013 CUMA 21Aydınlık KİTAP
GİZEM ERTUĞRUL KOÇ
“Ne yaptığınızın,
kime, neye hizmet et-
tiğinizin farkında mı-
sınız?”
Bu soruyu bize
“savaşta” esir alınmış
bir Türk amirali soru-
yor.
Hemen yanıt ver-
meyin. Sorunun sahibi
Tümamiral Semih Çe-
tin’in “Bir İhanetin Öy-
küsü” adlı kitabını oku-
duktan sonra, fikriniz
değişebilir. Çünkü kitap bize sa-
dece yaptıklarımızı değil, yap-
madıklarımızı da sorgulatıyor.
EL�N� TAR�HTEN ÇABUK TUTTU
Tümamiral Semih Çetin,
Gölcük Donanma Komutanlı-
ğı’nda Kurmay Başkanı iken
Balyoz tertibi ile gözaltına alın-
masından, 18 yıl hapis cezasına
çarptırılmasına kadar geçen yak-
laşık iki buçuk yıllık sürede ya-
şadıklarını, tanık olduklarını,
düşündüklerini, saptamalarını
ve duygularını kaleme almış.
Kaynak Yayınları’ndan çıkan ki-
tap bir anı kitabı değil, bir gün-
lük ya da savunma hiç değil.
Adı üzerinde, bir ihanetin öy-
küsü… İçinizde hâlâ ufacık bir
vicdan kırıntısı varsa, bu kitabı
okumak için de çok sebebiniz
var.
İhanete uğrayanlar, sadece
hapse atılanlar mı? Yalnızca bu
tertibi tezgâhlayanlar ve alet
olanlar mı hain? Tertiplerin an-
tiemperyalist, Atatürkçü komu-
tanları hedef aldığını ve sürecin
adım adım ülkeyi bölünmeye
götürdüğünü
bilen ama ses-
siz kalarak
makamlarına
rağmen iha-
nete ortak
olan “saman-
yolu yıldızla-
rı” kim? Tabii
bir de vefa-
sızlar, aptal-
lar, korkak-
lar var! Se-
mih Çetin,
elini tarihin yargısından daha
çabuk tutuyor ve kitapta herke-
se hak ettiği yeri veriyor. Ama-
zonlara ve omzundaki tek yıldızla
omuzlarda taşınanlara da elbet...
ACABA S�Z HANG�SAYFADASINIZ?
Yazar iddianameleri, sözde
delilleri, bilirkişi raporları ve
duruşma tutanaklarıyla binlerce
sayfalık anlaşılması güç bir evrak
yığını olan Balyoz davasını, he-
pimiz için anlaşılır hale getirmiş.
Süreci, bir çocuğun bile rahat-
lıkla anlayabileceği üslubuyla,
gerçeklerden hiç kopmadan, ay-
rıntılarda boğulup okuru sık-
madan anlatıyor.
Kitapta, birçok olay anlam
kazanıyor, taşlar yerine oturuyor,
birçok soru yanıt buluyor.
Komutanların daha hakim
karşısına çıkmadan tutuklan-
dıklarını öğrenmeleri ne anlama
geliyor? Ne aradığını ve nerede
bulacağını bilen, lehte delilleri
karartan, dava başlamadan mü-
talaa yazan savcılar kime hizmet
ediyor? Mahkeme, mahkumi-
yet kararını niçin sanıkların yü-
züne okuyamıyor? Subaylarının
esaretine gözyumarak savaş ye-
teneğini kaybeden ordu, ne yap-
malı?
S�Z DE KO�U�TASINIZBalyoz davasını çok yakından
takip ettiğini sananların bile
Tümamiral Çetin’in kitabından
öğrenecekleri var. Nitekim, yazar
kitabında sıkça duvarın öteki
tarafına geçiyor ve “TCG Has-
dal” adını verdiği cezaevindeki
ortamı, okura da yaşatıyor.
Artık siz de o koğuşta bir ran-
zadasınız; konuşulan her şeyi
duyacak, yaşanan her şeyi göre-
ceksiniz. Ordunun komuta ka-
demesinin tutumunu, en yakın si-
lah arkadaşlarının anlatımlarıy-
la irdeleyecek, en sert eleştirile-
ri duyacak, en gerçekçi tespitle-
ri burada yapacaksınız. Yine de
moraller bozulmayacak, kendi-
nize orada da bir dünya yarat-
mayı başaracaksınız. Yaratıcılı-
ğınızı geliştirip ufoyla ne hari-
kalar yaratacak, taş duvarlar
arasında “paşabahçe” kuracak-
sınız.
AM�RALLER�NOMZUNDA B�R TE�MEN
Çevirin sayfayı! Küçücük ço-
cukların aylardır ayrı bırakıldık-
ları babalarına sarılmaları nasıl
engellenirmiş, izleyin!
Birkaç sayfa daha çevirin;
amirallerin omuzlarında taşı-
dıkları teğmeni tanıdınız mı?
Mahkeme heyetine “Sizden tah-
liyemi istemiyorum. Beni Has-
dal'a, komutanlarımın yanına
gönderin” diye meydan okuyan
Mehmet Ali Çelebi, işte o! Ar-
tık görevine, üniformasıyla de-
vam edecek. Hasdal'daki 5. Ordu
mensupları, avluda onu uğurla-
mak için toplanmış. Cezaevinde
saksafon çalmayı öğrenen teğ-
menler Harbiye Marşı'nı çalıyor,
ortalık alkıştan inliyor. Ve Çele-
bi, “Mustafa Kemal'in askerle-
riyiz” sloganlarıyla, amirallerin
omzunda avlu kapısına kadar
uğurlanıyor...
Aylar sonra yine aynı avlu...
Gitar, bağlama, flüt ve akorde-
ondan oluşan orkestranın ezgi-
lerini dinliyorsunuz şimdi de.
Komutanlar bu kez, terfi sırala-
rı gelmişken emekli edilen ar-
kadaşları için çalıyor. Az sonra
hediyeler verilecek, sabah da
erkenden alkışlarla Silivri'ye
uğurlanacaklar. Hiçbirisi, o günü
unutamayacak...
HASDAL'DA B�R GEL�NDaha hızlı çevirin sayfaları.
Semih Çetin'le birlikte bilgisayar
odasına gidin ve arkanıza yasla-
nıp bir düğün cd'si izleyin; ken-
di kızınızın katılamadığınız dü-
ğününü! Güzel anıları ölümsüz-
leştirmek için değil, size özel
çekilmiş bir film aslında bu. Kı-
zınız hüzünle size sesleniyor:
Seni çok seviyorum...
“Ben de” diyorsunuz belki,
ama o sizi duyamıyor... Olsun,
üzülmeyin. Bir sayfa daha çevi-
rin. Aylardır boş yere yattığınız
hapishane, artık beş yıldızlı bir
otelin düğün salonudur. Düğün
alayı Hasdal'a geldi bile! Ceza-
evinin açık görüş salonu, ilk kez
bir gelini ağırlıyor. Kızınıza sa-
rılmak için koskoca bir saatiniz
var! O an, bunun tadını çıkarın
ama bir yıl sonra, havalandır-
mada, o gecenin her saniyesini
hatırlayıp yağmur altında ilk kez
ağlayarak yürüyün...
YANITINIZ?Çevirecek sayfa kalmadı mı?
Şimdi ertelediğimiz soruyu ya-
nıtlama zamanı.
Ne yaptığımızın, kime, neye
hizmet ettiğimizin farkında mıyız?
(Bir İhanetin Öyküsü, Semih Çetin,
Kaynak Yayınları, 480 s.)
Duvarın arkasında bir amiral gemisi: TCG Hasdal
İÇİNİZDE BİR VİCDAN KIRINTISI VARSA, BU KİTABI OKUMAK İÇİN DE ÇOK SEBEBİNİZ VAR
Komutanlar�n daha hakim kar��s�na ç�kmadan tutukland�klar�n� ö�renmeleri ne anlama geliyor?Ne arad���n� ve nerede bulaca��n� bilen, lehte delilleri karartan, dava ba�lamadan mütalaa yazan
savc�lar kime hizmet ediyor? Mahkeme, mahkumiyet karar�n� niçin san�klar�n yüzüneokuyam�yor? Subaylar�n�n esaretine göz yumarak sava� yetene�ini kaybeden ordu, ne yapmal�?
BULMACA
ALINTI-TEST
Soldan sa�a1. Resimdeki yazar - Esas maddesi gümü�
sülfür olan siyah bir minenin, gümü�bir levhan�n önceden haz�rlanm��bölümlerine kak�lmas�ylagerçekle�tirilen süsleme tekni�i
2. Bir soru sözü - Bir sinir hastal��� türü,epilepsi - Kendi kendine söz vererekbir i�i üzerine alma, antla�ma - Tavlada"iki" say�s�
3. �nce de�erli bir kuma� türü - Pastac�l�kve �ekercilikte kullan�lan çok ince
9. ABD Havac�l�k ve Uzay Dairesi - Kal�pizlerini önce kauçu�a oradan daka��da geçirmeye dayanan çift kopyal�bask� yöntemi
10. Yunan mitolojisinde bir tanr� - "... KingCole" (Amerikal� caz piyanocusu ve�ark�c�) - �ikar
11. Bir nota - Belli bir anlam� olan iz, i�aret- "Fena de�il" anlam�nda bir söz -Görünmez alem
12. Bunama, bunakl�k - �amand�ralarda,r�ht�mlarda halat ba�lamaya yarayan,sa�lam mapalara geçirilmi� demirhalka - Bir resmi suland�r�lm�� renklerleboyama ya da gölgeleme biçimi
13. Sofra - A��r� dereceye varan al��kanl�klar- Bir haber ajans�
14. Baya��, s�radan - Bulunulan yer - Birhayvan
15. Resimdeki yazar�n bir eseri - Kolaycaduygulan�p incinen, duygulu, hassas- Japonya'da buda rahibesi
8 �UBAT 2013 CUMA22 Aydınlık KİTAP
Bu haftan�n do�ru yan�tlar�: 1-(e) 2-(c) 3-(a)
GE
ÇE
N H
AFTA
NIN
ÇÖ
ZÜ
MÜ
GE
ÇE
N H
AFTA
NIN
ÇÖ
ZÜ
MÜ
Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?
“O allahın belası yangın merdivenini tırmanırken,”
diye sürdürdüm, “haplarını aldın, çok sersemlemiş
numarasına yattın, sonra da gerçekten uyudun –
galiba. Tamam, ben de balkona çıktım. Ceset
nanay. Kan da yok. Ceset olsaydı korkuluğun tepe-
sine kadar kaldırabilirdim belki.Zor olurdu, ama
olanaksız değil, kaldırmasını becerirsen.
1 Yatağında uyumak isteyen bir adam. Onun başının
ardındaki saklandığı yerden çıkmak isteyen bir fare.
Adam farenin gürültüsünü duyduğu için uyuyamaz,
fare de adamın gürültüsünü duyduğu için çıkamaz.
Biri uyanık kalır, öteki de beklerken mutsuzdur, ama
adamın uyuduğunu, farenin de deliğinden çıktığını
varsayarsak, ikisinin de mutluluklarını kesinleyebiliriz.
2 Balıklar, kuşlar ve böcekler, kurtlarla tilkilere rağ-
men sükûn içinde yaşıyor, varolmanın zevkini duyu-
yor ve Yaradanın eserine saygı gösteriyorlardı. Yalnız
o, yeryüzünde yaşayan hayvanların en yırtıcısı olan
insan geçtiği her yere ölüm, sefalet, kölelik tohumla-
rını eker. O yerlerde ki, biraz çaba harcansa, çok daha